LEE- Müzikoloji ve Müzik Teorisi Lisansüstü Programı
Bu topluluk için Kalıcı Uri
Gözat
Çıkarma tarihi ile LEE- Müzikoloji ve Müzik Teorisi Lisansüstü Programı'a göz atma
Sayfa başına sonuç
Sıralama Seçenekleri
-
ÖgeDiyarbakır kent müziğinde elektro bağlama(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2021) Gündüz, Ahmet ; Karahasanoğlu, Songül ; 694569 ; Müzikoloji ve Müzik Teorisiİçinde bulunduğumuz çağda herşeyin herşeyle buluştuğu, herşeyin herşeyi etkilediği ve her şeyin herşeyle bir şekilde bağ kurduğu bir dönemi yaşamaktayız. Teknoloji sayesinde gelişimin ve değişimin sürekli olarak bilinçli ve bilinçsiz şekilde desteklendiği ilerleyişte olduğu bu süreçler, 1980'lerden beri küreselleşme olarak bütün boyutlarıyla bolca tartışılan bir kavram içerisinde tanımlanmaya çalışılmaktadır. Özellikle internet teknolojisinin gelişimiyle ivmelenen toplumlar arasındaki iletişim, küreselleşmenin kültürel alandaki yansımalarını, tartışılan önemli bir alana çevirmiştir. Homojen yapıların dağılmasına (heterojenleşme) sebep olan küreselleşme süreçleri, birçok farklı yapının bir araya gelmesiyle homojen yeni yapıların oluşmasını sağlamaktadır. İletişim devrimiyle birlikte, daha önce olmadığı kadar hızlı bir şekilde etkileşimin gerçekleşmesi, küreselleşmenin tüm alanlarda ve en uzak köşelere kadar etkisinin hissedilir olmasına neden olmuştur. Bu çalışmada, küresel kültürel süreçler sonucunda ortaya çıkmış olan elektro bağlamanın, Türkiye genelinde ulusal boyuttaki etki ve yansımaları, küreselleşme kavramı çerçevesi içerisinde açıklanmıştır. Elektro bağlamanın yereldeki etkisi ise; Diyarbakır özel alanında tertip edilen düğünlerde icra edilen oyun müzikleri üzerinde odaklanılarak araştırılmıştır. Elektro bağlamanın yerelde icra edilen müzikler üzerindeki etki ve yansımaları, Appadurai'ye ait olan "küresel kültürel akış" modeli çerçevesinde analiz edilmiştir. Appadurai'nin Küresel kültürel akışları etnik, medya, teknoloji, finans ve ideoloji olmak üzere beş boyutta incelemiştir. Günümüz Diyarbakır kentinde modele ait bazı unsurlar iç içe geçmiştir. İlgili modelin önerildiği tarihten itibaren geçen zaman içerisinde küreselleşme süreçlerinde bir takım değişimler yaşanmıştır. Bu sebeple modelin alanları çalışmaya uyarlanmıştır. Küreselleşme süreçleri sonucunda Türkiye sahnelerinde görülmeye başlayan elektro gitardaki manyetiklerin, bağlamaya monte edilmesiyle, elektro bağlama küyerel kimlikli bir enstrüman olarak ortaya çıkmıştır. Elektro bağlamanın yayılımı, gelişim süreci ve yapısal özellikleri gibi konular, küreselleşme ve küyerelleşme kavramları bağlamında çalışmanın ikinci bölümünde sunulmaktadır. Araştırmanın üçüncü bölümünde, adeta küreselleşmenin bir ajanı gibi ele alınan elektro bağlama her yönden analiz edilmiştir. Bu bölümde elektro bağlama, atası olan akustik bağlama ile karşıtlıkları üzerinden ele alınmıştır. Elektro bağlamanın aralıksız olarak devam eden küresel akışlarla, Türkiye'de pazar bulan teknolojik bazı ürünler aracılığı ile sürekli olarak değişen bir enstrüman olduğu anlatılmaktadır. Enstrümanın başlangıçtan günümüze kadar kullanıldığı müzik mecraları ve yayılmasına vesile olan önemli icracılar bu bölümde sunulmaktadır. Enstrümanın yapısal özellikleri, beraberinde kullanılan analog-dijital cihazlar ve mekanik parçaları ile zaman içerisinde çeşitlenen elektro bağlamaya dair bir tasnif önerisi de bu bölümde yer almaktadır. Tezin dördüncü bölümünde, öncelikli olarak çalışmanın örnek alanını oluşturan Diyarbakır'a ait tarih, kültür ve müzik alanları hakkında gerekli görülen bazı genel bilgilere yer verilmiştir. Bu bölümde elektro bağlamanın yerel olarak adlandırılan Diyarbakır özeli müzik icraları üzerindeki kültürel etkileri araştırılmıştır. Küresel akışlar çerçevesinde elektro bağlama ile örneklenen değişimler, 1950 ve 60'larda başlayan ve özellikle 1980'lerin ortasından itibaren artarak, 1990'larda kitlesel boyutlara varan, kırsaldan Diyarbakır kent merkezine doğru gerçekleşen göçlerin etkisi, etnik ve ideolojik alanlar içerisinde incelenmiştir. İdeoloji temelli oluşan etnik akışlar neticesinde gerçekleşen değişimler, Diyarbakır kent düğünlerinde yer alan oyun müziklerinin repertuvarlarında da görülmüştür. Yerel müzisyenler tarafından elektro bağlama üzerinde yapılan değişiklikler ile seslendirilen yeni repertuar, enstrümanda elde edilen yeniliklerle birlikte yeni bir soundun oluşmasını sağlamıştır. Diyarbakır kent merkezinde düzenlenen düğün vb. eğlence merasimlerinde icra edilen oyun müzikleri üzerinde yaşanan değişimler ve süreklilik arz eden kültürel akışların, 2000'ler itibari ile gelişen internet ile büyük oranda iç içe geçen medya ve teknoloji alanları çerçevesinde sunulması, bu bölümdeki bir diğer konuyu oluşturmaktadır. "Diyarbakır Kent Müziğinde Elektro bağlama" isimli tez çalışması; ulusal ve uluslararası boyutta tanınırlığı olan 2, yerel örneklem olarak ta Diyarbakır'da 25 elektro bağlama icracısıyla yapılan görüşmeler yoluyla yürütülmüştür. Kamusal ve kurumsal alanlarda elektro bağlamanın yerinin anlaşılması amacıyla, TRT bünyesinde farklı il müdürlüklerinde çalışan 3 tonmaister ile görüşülmüştür. Ayrıca internet ortamındaki video sağlayıcı platformlarda yer alan sayısız görüntü kayıtları incelenmiş, Diyarbakır kent merkezinde zaman zaman pandemi nedeniyle kesintiye uğrayan birçok düğünde gözlem ve katılımcı gözlem teknikleri ile veri toplanmıştır. Alan araştırmasında yaşanan değişimlerin açıklanabilmesi ve örneklenebilmesi adına öne çıkan bazı repertuvar elemanları dikte edilerek sunulmuştur. Konuyla alakalı literatür taramasından elde edilen ikincil veriler, alandan elde edilen birincil verilerle bir araya getirilerek çalışma sonuçlandırılmıştır. Tezin dördüncü ve beşinci bölümünde aktarılan bulguların çalışmaya göre uyarlanan Appadurai'nin küresel kültürel akış modeli ile yorumlanmasından elde edilen sonuçlar iki ayrı başlık olarak sunulmuştur. Bunlardan ilki elektro bağlamanın ortaya çıkışı, yayılımı, kullanıldığı mecralar, yapısal ve teknolojik boyutları ile ilgili sonuçlardır. İkincisi ise, Diyarbakır kentinde düzenlenen düğün merasimlerinde icra edilen oyun müziklerinde kullanılan elektro bağlamanın rolünün, küresel kültürel akışların etnik, ideolojik ve tekno-medya alanlarındaki yansımalarına dair sonuçlardır.
-
ÖgeGelenek kurguları, Darülelhan ve aktörlerı̇nden Rauf Yekta Bey(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2021-08-26) Taşdelen, Duygu ; Doğrusöz Dişiaçık, Nilgün ; Ergur, Ali ; 414142003 ; Müzikoloji ve Müzik TeorisiİTÜ Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, Müzikoloji ve Müzik Teorisi Anabilim Dalı, Müzikoloji ve Müzik Teorisi Programında doktora tezi olarak hazırlanan bu çalışmada; dönemin değişen koşullarında Türk müziğinin aktarım, icra ve nazariyat geleneklerinin Darülelhan aracılığı ile nasıl şekillendirilmeye çalışıldığı, kurumun dönemin Türk müziği üretim ortamına etkileri, aktör olarak Rauf Yekta Bey'in içinde bulunduğu sosyo-kültürel koşullar ve Rauf Yekta Bey'in gelenek anlayışını oluşturan unsurlar incelenmiştir. Osmanlı Devleti'nde büyük dönüşümlerin ve karşıtlıkların yaşandığı 19. yy.da, modernleşme ve modernleşmenin rasyonelleştirici etkisi ile yaşanan askeri, siyasi ve toplumsal değişmenin izleri, Türk müziğinin kültürel üretim sahasında da görülmektedir. Türk müziğinde özellikle aktarım, nazariyat ve icra geleneğinde değişmelerin yaşandığı bu süreçte, değişmenin modern eğitim kurumları eliyle yeniden inşâ edilmesi, Türk müziği eğitiminin kurumsallaşması ihtiyacı ve fikri gündeme gelmeye başlamıştır. Bu amaçla açılan ve hem Osmanlı Devleti'nin son dönemlerinin hem de yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti'nin resmî müzik eğitim kurumu olan Darülelhan'a, dönemin müzikal beğenisini ve üretimini yeniden inşâ etmede önemli bir misyon yüklenmiştir. Osmanlı Devleti'nde Batılılaşma süreci ile başlayan, Türk müziğinin çeşitli alanlarındaki dönüşümün Darülelhan'da verilen eğitim ve sanat faaliyetleri ile kurumdan mezun olan öğrenciler aracılığıyla şekillendirilmeye çalışılması amaçlanmaktadır. Kurumun yönetmelikleri incelendiğinde, Türk müziği eğitiminde 'bilimsellik' ve yazılı kültür vurgunu yapıldığı görülmektedir. Kurum için belirlenen temel amaçlar, dönemde hâkim olan pozitivist ve rasyonalist düşüncenin Türk müziği alanına yansıması gibidir. Oluşturulan fasl-ı umumi heyetlerinin çalışmaları ve konserleri ile kurumdaki müzik anlayışının mesleki sosyalleşme yoluyla yaygınlaştırılmaya çalışıldığı da anlaşılmaktadır. Ancak kurumun 1916 yılında başlayan ilk döneminde maddi yoksunluklar, Dünya Savaşının etkileri gibi nedenlerle Darülelhan planlandığı şekilde faaliyet gösterememiştir. 1923 yılında Şark ve Garb müziği şubeleri ile eğitime başlanan ikinci yapılanma döneminde ise Darülelhan'ın, Avrupa'daki muadilleri gibi 'asri' bir kurum olarak faaliyet göstermesi amaçlanmaktadır. Hem sanatsal etkinliklerle hem de kurumda yapılan çalışmalar ile bu dönemin, ilk dönemden daha verimli olduğu söylenebilir. Bu dönemde yapılan faaliyetler ile kurumun amaçlarının daha çok örtüştüğü görülmektedir. Yapılan konserlerden, nota kullanımından, yayın faaliyetlerinden anlaşıldığı üzere Türk müziğinin aktarım ve icrasında değişmeler gözlemlendiği gibi; Türk müziği ile ilgili ilk kez bilinçli şekilde -Türk müziğinin kayıt altına alınması ve alanda sistemli ilk çalışmaların gerçekleştirilmesiyle- literatür oluşturma amacının da gerçekleştirildiği görülmektedir. Dönemin kültür dünyasındaki belirleyiciliği ve Türk müziği geleneğinin yorumlayıcısı ve üreticisi olarak önemli bir tarihsel özne olan Rauf Yekta Bey'in biyografisi yeni belgeler ve kaynaklarla yeniden inşâ edilmiştir. Gerek gelenek anlayışını anlamlandırmada gerekse aktör olarak konumunu belirlemede yapılan biyografik inşâ ve sosyolojik değerlendirme önem taşımaktadır. Osmanlı modernleşmesinin yaşanmakta olduğu bir dünyaya doğan, çokkültürlü bir ortamda büyüyen ve Batılı bir eğitimden geçen Rauf Yekta Bey; Türk müziği çalışmalarına Zekai Dede'nin meşk yöntemine dayalı eğitimi ile başlamış ve Şeyh Ataullah Efendi, Şeyh Celalleddin Efendi ile sürdürdüğü çalışmaları ise kendisinin rasyonel ve pozitivist bakış açısını güçlendirmiştir. Tez çalışmasında, -geleneğin söylemselliği göz önünde bulundurularak- Rauf Yekta Bey'in gelenek anlayışını anlamlandırmak ve gelenek-modern arasındaki konumunu belirlemek üzere süreli yayınlarda yazdığı yazılardan ve teori çalışmalarından Türk müziğinin çeşitli alanlarındaki fikirleri incelenmiştir. Türk müziğinin aktarımı, müzik teorisi, tarih yazımı, terminoloji tartışmaları, geleneğin sürekliliği ve çoksesliliği hakkındaki görüşleri üretimlerinden yola çıkarak değerlendirilmiştir. Besteci olarak Rauf Yekta Bey'i incelediğimizde, kendi deyimiyle 'eski ve yeni tarz' besteleri bulunmaktadır. Eski tarz olarak tanımladığı Mevlevi Ayini, kâr gibi türlerde makam-usul kullanımı ve yapısal özelliklere bağlı kaldığı görülmektedir. Bununla birlikte şarkı, nakış beste gibi türlerde değişmeye açık bir bestecilik anlayışı göstermiş ve özellikle marş, opera denemesinde çeşitli makamsal, ritmik ve yapısal arayışlara girmiştir. Rauf Yekta Bey'in, özellikle 'milli musiki' tartışmaları içinde, Türk müziğinin savunucusu misyonuyla pek çok polemik yazısı kaleme aldığı görülmektedir. Bu polemik yazılarının temel amacı değişen toplumsal yapıda Türk müziğini konumlandırabilmek ve ona bir değer atfedilmesini sağlamaktır. Rauf Yekta Bey, Türk müziğinin çeşitli alanlarının geleneğinin savunuculuğunu ve sürdürücülüğünü yaparken ideolojik olarak gelenekçi bir bakış açısı ile fikirlerini şekillendirmemiş; geleneğin dönüşebildiğinin, aktarımının ve hayata geçirilmesinin hayatın ve toplumsal sürecin seyri içinde gerçekleştiğini görebilmiştir.
-
ÖgeTürkülerin dinamik yapısını oluşturan olguların öğretiminde izlenecek bir yaklaşım önerisi: Orta Anadolu ağzı örneği(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2022) Uslu, Erhan ; Dişiaçık, Nilgün Doğrusöz ; 711472 ; Müzikoloji ve Müzik TeorisiTürkülerin, söyleniş özellikleri bakımından karakterini oluşturan ve ağız olarak ifade edilen icra biçimleri vardır. Cumhuriyet sonrasında şekillenen icra kurumlarının, kurulduğu yıllardan itibaren bir okul kimliği ile eğitim verdiği de bilinmektedir. Bu kurumlar, türkülerin gelenekteki aktarım sürecini yeni bir forma dönüştürerek buradan kentli, profesyonel icracıların yetişmesini sağlamıştır. İlk kuşak aktörlerin bu kurumlardan yetiştirdiği ikinci kuşak aktörler tarafından Türkiye'nin ilk Türk müziği konservatuvarı kurulmuş, böylece bahsedilen aktarım süreci akademilere taşınmıştır. Cumhuriyet sonrasındaki otuz yılı aşkın süre, alanda yapılan derleme faaliyetlerinin yoğun olduğu bir dönemdir. Bahsedilen yıllarda, ses sistemi arayışları ve derlenen türkülerin yazıya aktarımının (notasyon) şekillendirilmesi de söz konusudur. Dönemin kısıtlı imkânları ve zorlukları da göz önünde bulundurularak, yalnızca ana melodiyi tespit etme amacıyla, vokal icra ya da enstrüman özelinde şekillenmeyen, grafik bir notasyon mantığı ile türkülerin yazıya geçirildiği düşünülmektedir. Fakat, birinci ve ikinci kuşak aktörler, bu dönemde birçok kaynak kişi ile etkileşimde olup, aktarım sürecinde sadece notaya bağlı kalmayarak türkülerin yaşayan sürecini de paylaşmıştır. Birinci ve ikinci kuşağın zamanla aktarım sürecinden çekilmesiyle, ağız unsurlarının detaylı ifade edilmediği ilk dönem derleme notaları neredeyse tek kaynak haline dönüşmüştür. Türkülerin ağız özelliklerinin aktarımında; özden kopmaksızın hem yereli hem de günceli içeren, beraberinde zaman içindeki değişmeyi de kapsayacak yeni eğitim-öğretim yaklaşımlarına ihtiyaç duyulmaktadır. Tezimizin giriş bölümünde araştırmanın konusu, kapsamı, yöntemi ve amacı ile ilgili bilgiler verilerek ilgili literatür paylaşılmıştır. Orta Anadolu ağzı örneklemiyle türkülerin dinamik yapısını oluşturan vokal olguların öğretimine yönelik herhangi bir çalışmanın bulunmaması; konuyla ilgili mevcut literatür eksikliğini ortaya koymakta ve bu anlamda araştırmamızı özgün kılmaktadır. Çalışmamız, temelde nitel ve nicel araştırma süreçlerini içermesinden dolayı betimsel ve deneysel bir araştırmadır. Tezimiz, "dahil edilme kriterlerine uygun bir denek grubuna, Orta Anadolu ağzı örneklemiyle önerilen eğitim-öğretim yaklaşımları uygulanarak ağız ve hançere özelliklerinin kazandırılabileceği" hipotezine dayanmaktadır. İkinci bölümde araştırmanın kuramsal temelleri ortaya konmuştur. Bu bölümün amaçlarından biri: araştırma süresince deneysel süreçte aktarılacak verilere dair terminoloji ve kavramlara ışık tutmaktır. Ağız ve hançere, çalışmada aktarmak istenilen vokal unsurların başta gelenlerindendir. Ağız kavramı dilbilimi ve müzik bilimi açısından iki boyutlu bir perspektifte incelenmiştir. Çalışmanın genelinde ağız teriminin müzik bilim boyutu ağırlıklı olarak aktarılmaya çalışılmış, dilbilimi özelinde, kaynak kişi icralarının dinletilmesi ya da tarafımızca aktarılması dışında bir yaklaşım ortaya konmamıştır. Ağzın Türk halk müziği açısından yörelere, bölgelere, topluluk ve aşiretlere, kişisel üsluplara, okunacak uzun hava türüne göre şekillenen bir kimlik göstergesi olduğu düşünülmektedir. Halk müziklerinde sık rastlanan bir ifade tarzı olan hançere ise seslendirilen müziğin anlam, etki ve vurgusunu güçlendiren bir niteliğe sahiptir. Bu anlamda müzikal ağza dair; gırtlak ile yapılan nüanslar, vurgular vb. çeşitli unsurların hançerede şekillendiği bu bölümde ifade edilmiştir. Genel müzik terminolojisinde yer alan: vibrato, tril, apojiyatür, çarpma, glissando ve portamento unsurları, "vokal icranın dinamikleri" başlığı altında, ağız ve hançere özelliklerine göre değerlendirilerek örneklerle açıklanmıştır. Eğitim bilimleri alanında uzman akademisyenlerle yapılan istişareler sonucunda çalışmamızın mevcut üç öğrenme alanından: bilişsel ve duyuşsal alanda yoğunlaştığı kanısı oluşmuştur. Deney süreci öncesinde deneklerin kazanması hedeflenen unsurlar, "revize edilmiş Bloom taksonomisi" ile tasnif edilerek, her bir denek için altı saatlik ders planı yapılmıştır. Hazırlanan ders planı dahilinde, hedeflenen kazanımların ve deneklere ait ön-test son test verilerinin geçerli ve güvenli bir şekilde elde edilmesi, yorumlanması ve tartışılabilmesi için performansa dayalı ölçümlemeyi içeren bir ölçek geliştirilmiştir. Deneklerden elde edilen ön test ve son test verilerini değerlendirmek üzere, İTÜ TMDK Ses Eğitimi Bölümü'nde Türk halk müziği repertuvarı içerikli dersleri vermiş ve vermekte olan, her biri alanında en az on beş yıl tecrübe sahibi uzman bir ekip kurulmuştur. Araştırmanın gövdesini oluşturan üçüncü bölümde, deney süreci ile ilgili bulgular paylaşılmıştır. Tek gruplu ön test-son test deney tasarımının çalışma için uygun olduğuna karar verilmiştir. Çalışmaya dâhil edilme kriterleri: konservatuvar öğrencisi olmak, daha önce ses eğitimi üzerine eğitim almamış olmak ve çevrimiçi eğitim koşullarında uygun ekipmana sahip olmak şeklinde belirlenmiştir. Denekler, ulaşılabilirlik ve hazır bulunuşluk açısından avantaj sağlayacağı düşünülerek, mensubu olduğumuz İTÜ TMDK'da eğitimine devam eden, Ses Eğitimi bölümü öğrencisi olmayan (üçü Müzik Teorisi, ikisi Çalgı Bölümü, biri Müzikoloji Bölümü olmak üzere) üç erkek, üç kadın öğrenciden seçilmiştir. Deney süreci için, Orta Anadolu yöresi ağız ve hançere özelliklerini yansıtma noktasında güçlü temsiliyeti olduğu düşünülen farklı türlerden altı adet eser seçilmiştir. Bu eserlerden beşi; belli usûl kalıpları içerisinde seyreden ritmik yapıda, bir tanesi ise serbest ritimli yapıdadır. Bu süreçte ağız, hançere ve icra yapısındaki nüanslara dair ifadeleri anlatma noktasında ortak anlayış güden fakat ritim ve serbest ritim unsuruna göre farklılaşan iki farklı notasyon anlayışı ile çalışma yürütülmüştür. Notasyonu yapılan eserlerle ilgili detaylı analizlerin de paylaşıldığı bu bölümde her bir denek ile ikişer saatten oluşan ve üç periyotta yürütülen, toplamda altı saatlik ders süreci bütün aşamaları ile paylaşılmıştır. Araştırma sürecinde Covid-19 pandemisinin devam etmesi sebebiyle, deneklerle yapılan çalışmalar çevrimiçi "Zoom" programı üzerinden yürütülmüştür. Tezin sonuç bölümünde, çalışmada uygulanan eğitim-öğretim yaklaşımları maddeler halinde açıklanmıştır. Tarafımızca geliştirilen on maddelik performans ölçeği ile deneklerin görüntülü ses kayıtlarını değerlendiren uzman ekipten elde edilen ön test ve son test verileri yorumlanmıştır. Bu verilerin iki test arasındaki yüzdelik değişim oranları paylaşılarak denek özelinde saptamalarda bulunulmuştur. Tezde önerilen ve denekler üzerinde sınanan eğitim-öğretim yaklaşımlarının sonucunda, ilk test ve son test verilerindeki ortalama değişim yüzdelerine göre deneklerin: eserin ağız özelliğine dair fonasyon, boğumlama (artikülasyon) becerisini %55, eserin ağız özelliğini oluşturan kalıp ezgilerdeki uygulama becerisini %65, eserin prozodi yapısına dair ifadesini %37, seslendirdiği eserin hançere özelliğine dair; artistik, estetik süslemelere ve nüanslara dair becerisini %78, seslendirdiği eserin hançere motiflerini dengeli ve kontrollü icra edebilme becerisini %53, vibrato kullanımını %57, genel hançere yetisini %49, eser üzerindeki hakimiyetini (entonasyon, senkronizasyon) %36, ses kullanımını (rahat ve doğru söyleme) %38, eserin genel karakterini yansıtmayı %58 oranında geliştirdiği görülmüştür. Performans ölçeğine göre; altı kriterde ortalama %50'nin üzerinde değişme olmuştur. Ağızla ilgili ölçme kriterinde ortalama %65, hançere ile ilgili ölçme kriterinde ortalama %78 oranında görülen değişmeler çalışmamız açısından dikkat çekicidir. Sonuç itibariyle toplam performans puanı açısından tespit edilen ortalama %59 oranındaki değişme, tezin ön hipotezini destekler niteliktedir. Genel değerlendirmelerde, erkek denekler için tespit edilen değişim yüzdelerinin kadınlara göre daha fazla olduğu görülmüştür; ancak tezde önerilen eğitim-öğretim yaklaşımlarının sonuçları, cinsiyet özelinde bir karşılaştırmadan uzaktadır. Bu noktada; her denek için değişkenlerin sabit olmadığını, yalnızca deneklerin kendi özelindeki değişmelerin saptandığını belirtmekte fayda vardır. Bu hususları göz önünde bulundurarak, kadın deneklerin ilk testte tespit edilen icra profillerinin, puanlama açısından erkeklere göre daha yukarıda olduğu, denek profillerinin ve algı düzeylerinin sabit olmadığı da bir gerçektir. Buradan hareketle, önerilen eğitim-öğretim yaklaşımları ile Orta Anadolu yöresi ile kültürlenmesi ve ön testteki icra profili ortalaması düşük olan deneklerin gösterdiği değişme oranlarının daha fazla olduğu ortaya çıkmıştır. Tezin ekler bölümünde, jüri değerlendirme formu, denek bilgi formu ve deneklerden alınan onam formu paylaşılmış, deneklerle yürütülen çevrimiçi çalışma sürecine ait ekran görüntüleri ve çalışmada kullanılan altı eserin notasına yer verilmiştir.
-
ÖgeTürk müziğinde kadın toplulukları ve bir kadın müzik topluluğu örneği: Âvâze(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2022-01-10) Güvençoğlu, Şerife ; Çolakoğlu Sarı, Gözde ; 414172006 ; Müzikoloji ve Müzik TeorisiKadının toplumsal hayat ile birlikte, müzikte ve Türk müziğinde önemli bir yerinin olduğu bilinmektedir. Müzik içinde etkin roller alan kadınlar müzik toplulukları içinde de yer alarak varlıklarını sürdürmek için önemli çabalar göstermektedirler. Kadının müziğini tespite dair kaynakların azlığı veya müziğin farklı alanlarını ilgilendiren çalışmaların yaygınlaşması ile dünya müzik kültürleri içinde de "Müzikte Cinsiyet" ve özellikle de "Müzik ve Kadın" konusu uzun süredir ilgi çekmekte ve yeni başlıklar altında yeni araştırma alanları oluşturmaktadır.
-
ÖgeSesin politikası ve göçmen kadınların vokal icraları: Rezonans küresi(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2022-01-22) Öztürk, Selda ; Oğul, Belma F. ; 414122004 ; Müzikoloji ve Müzik Teorisi"Sesin Politikası ve Göçmen Kadınların Vokal İcraları: Rezonans Küresi" isimli bu tez çalışması, 2011 yılından itibaren Türkiye'ye göç eden Suriye ve Iraklı kadınların icralarını savaş, göç, müzik ve toplumsal cinsiyet bağlamında araştırmaktadır. Derinlemesine mülakatlar, odak grup görüşmeleri, söyleşiler ve sözlü tarih teknikleriyle yürütülen araştırmada, intradisipliner bir bakış benimsenerek duygulanım başta olmak üzere hafıza, travma, kimlik üzerine teori ve kavramlar ile müzik ve savaş, şiddet, göç, toplumsal cinsiyet, kimlik, direniş konulu çalışmalardan faydalanılmaktadır. 2015 ile 2019 yılları arasında yapılan bu araştırmanın özgün yönleri; yurt içi ve yurt dışına göçlerin devam ettiği bir dönemde yürütülmesi, dünyada en çok göçmenin yaşadığı ülke olan Türkiye'de yapılması, kadınların deneyimlerini merkeze alarak göçü araştırması ve ağıtlar için vokal analiz yöntemi önermesidir. Ayrıca, uygulamalı etnomüzikoloji disiplininin prensipleri benimsenerek araştırma süreci boyunca elde edilen veriler ve sonuçlar kamusal alanda paylaşılmış, göçmen kadınlarla birlikte müzik atölyeleri ve söyleşiler gerçekleştirilmiş, hazırlanan konser/dinletiler dinleyicilere sunulmuş ve bazı video klipler çekilmiştir. Savaşın tanığı, kadın ve göçmen olmaları onları ortak bir paydada buluştursa da göçmen kadınlar kültür, inanç, etnik, cinsiyet, siyasi düşünce, ekonomik ve sosyal statü gibi birçok açıdan farklı kimliklere, bununla bağlantılı olarak da farklı deneyimlere sahipler. Kadınlardan bazıları etnik ve inanç kimliklerinden dolayı hem memleketlerinde hem de göç ettikleri yeni yerleşim yerlerinde ayrımcılığa, psikolojik ve cinsel şiddete uğradıklarını anlatmaktadır. Göçmen kadınların hayatını, savaşın travmasının yanı sıra eğitim, sağlık, sosyal, ekonomik ve güvenlik gibi birçok alanda yaşanan sorunlar ve geleceğin belirsizliğinin yarattığı psikolojik zorluklar olumsuz yönde etkilemektedir. Bu olumsuzlukların yanı sıra, toplumda görünürlüklerinin artmasına ve güçlenmelerine yardımcı olacak kendilerini ifade ettikleri kültürel alanları da inşa etmektedirler. Müzik cephesinden bakıldığında göçmen kadınların hayatlarında müzik; günlük dinleme pratiklerinin yanı sıra düğün, vaftiz törenleri, yas ritüelleri, müzikli sohbet geceleri ve konserler gibi birçok şekilde yer edinmektedir. İcra pratikleri anlamında ise korolar önemli bir yerde durmaktadır. Kadınlar, çoğunu kendilerinin kurduğu bu korolarda, birlikte şarkı söyleyerek dayanışma ve kolektif duygularını güçlendirmektedir. Söyledikleri şarkılar, katıldıkları etkinlikler ve çeşitli mecralarda verdikleri söyleşilerle barış, entegrasyon ve göçmen kimliği üzerine toplumsal mesajlarını iletmektedirler. Kurdukları bu bağ sayesinde koro onlar için, memlekete ve yuvaya duyulan hasretin yarattığı manevi boşluğu doldurmakta ve Vatan'ın imgesel anlamda sembolü haline gelmektedir. Kadınlar, yaşadıkları kolektif travma, acı ve umutlarını, belli bir düşünceye dönüştürerek, kendi yöntemleriyle çıkardıkları ses ve sessizlik kodlarıyla ifade etmektedir. Bu bağlamda, kendi ürettikleri sözler, melodiler ve ağıtlar ön plana çıkmaktadır. Ağıtlarında savaşın yarattığı kayıplar, ölümler, Ezidi kadınların uğradığı cinsel şiddet vakaları, aşk, göç ve göçmenliği anlatan kadınlar, resmi tarihin söylemediği, görmediği ve kabul etmediğini dile getirerek hakikati kendi tanıklıkları üzerinden ve müzik aracılığıyla kurmaktadır. Onların ağıtları, hayata tutunma ve bir karşı koyuşu ifade etmenin yanı sıra, toplumsal söylem üreten, dinleyenleri şahitliğin parçası haline getirerek toplumsal sorumluluk yükleyen, bu sebeple de dönüştürücü potansiyeli olan eserlerdir. Aynı zamanda, kadın ağzı repertuvarın önemli bir parçası olarak kültürel mirasa ve toplumsal hafızaya dair belgelerdir. Bu araştırmada derlenen ağıtlardan seçilen iki farklı icra, birbirini tamamlayan ancak iki farkı işlevi bulunan keder ve üzüntü duygusunun birer temsili olarak incelenmektedir. Ağıtlar analiz edilirken duygulanımsal ve titreşimsel bir etkileşim alanı olarak ele alınmakta, sesin ölçülebilirliği ile sembolik özellikleri bir arada düşünülerek ağıtlara dair vokal analiz yöntemi geliştirilmektedir. Analizin parametreleri mekan, zaman, metin, beden ve jestler, nefes ve ağlama sesleri, stil ve vokal koreografi olarak belirlenmiştir. Önerilen vokal analiz yönteminin geleneksel yöntemlere alternatif olarak, ağıtların çok katmanlı yapısını ve performansa dair ayrıntıları açığa çıkardığı düşünülmektedir. Vokal analiz yöntemiyle beraber, performansın fikrini daha iyi anlayabilmek ve anlatabilmek adına görselleştirmenin yolları keşfedilmeye çalışılmıştır. Bu doğrultuda bir ağıt icrası üzerinden "rezonans küresi" ismi verilen görsel bir tasarım geliştirilmiştir. Vokal analiz yönteminin ve RK tasarımının, değişen parametreler tanımlanarak ve tasarıma eklenerek her ağıt eserine olduğu gibi ağıt dışındaki eserlere ve insan dışı performanslara uygulanmasının mümkün olduğu düşünülmektedir. Vokal analiz yöntemi ve RK tasarımı üzerine düşünürken, çok katmanlı ve çok yönlü bağlantılar felsefesini ortaya koyan posthuman eleştirel teoriden, fen bilimleri ile sosyal bilimlerin iç içeliğini benimseyen intradisipliner diyalog fikrinden ilham alınmıştır. Bu epistemolojik yaklaşımdan hareketle, müziği anlama ve analiz etme yöntemlerine dair yeni fikirlerin geliştirilmesine ve teorize edilmesine ihtiyaç olduğu düşünülmektedir.
-
ÖgeOn beşinci yüzyıl edvar yazarlarının metinlerinde müzik ve kozmogoni ilişkisi(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2022-04-05) Çiçek, Doğuş ; Dişiaçık Doğrusöz, Nilgün ; 414162002 ; Müzikoloji ve Müzik TeorisiOn beşinci yüzyıl edvar kitapları, bulundukları dönemin tarihsel olarak çok daha öncesine dayanan kaynaklardan yüzyıllar boyunca yapılan çevirilerin bir uzantısı olarak karşımıza çıkarken, içerdiği çeşitli pasajlarla dönemin bilme biçimine uyumlu özgün ifadelere de yer vermektedir. Mevcut çalışmamızda bu eserlerin, dönem yazarlarının evreni algılayış biçimini anlamamıza ve kullandıkları yazı dilini anlamlandırmamıza yarayacak pasajları izole edilmiş ve bu pasajlar üzerinden metin temelli bir anlam araştırması yapılmıştır. Müzik teorisini odak noktasına oturtmasına rağmen bilimsel bilgi olarak isimlendirebileceğimiz müspet yapıları, kültür ve algılayış gamının tam ters yönündeki dogmatik hermetisizm ile bağdaştıran metinlerin özellikle belirli yazarların elinden çıkmış olması, bu alimlerin ifade yöntemlerini diğerlerinden ayrıştırarak mercek altına alma gerekliliğini beraberinde getirmektedir. Bu nedenle on beşinci yüzyıl edvar yazarları, günümüzde genel kanı itibarıyla "ilim erbabı" ve "iş erbabı" olarak iki temel sınıfa ayrılsa da bahsi geçen iki kategorinin geçirgenlik emareleri gösterdiğini ifade etmek yerinde olacaktır. Müspet açıklayıcılık ile aktarım yapan edvar yazarları, müzik teorisini net bir dil kullanarak ve neden/sonuç ilişkileri temelinde okuyucunun aklında adeta gerçekçi bir tablo çizercesine kaleme alırken, mistik bir ezoterizmi benimseyen edvar yazarları, gerek çevirisini yaptıkları hermetik temelli metinlerin, gerekse dönemin bilme biçiminin getirisi olan enformasyonun sorgulamasını yapmadan, didaktik ve dogmatik bir üslupla eser vermiştir. Esasen temelde açıklanmaya çalışılan konu -müzik- sabit kalmak üzere yazarların seçtiği ifade biçemleri dönemlerinin evreni anlamlandırma alışkanlıklarıyla paralellik gösterdiği için bu tip sınıflandırmaların, araştırma konusuna uzak bir tarihten bakan araştırmacılar tarafından anlamlandırma yöntemlerinde araç olarak kullanılmaktadır. Çeşitli dönemlerin evren modeli ve yaratılış mitolojilerinin ilmî çalışmalara sirayet etmesi, varoluşu anlamlandırmaya çalışan, felsefeye komşu zihinsel egzersizlere sebebiyet vermektedir. İrfan alanlarının, yaratılışın temel direklerini açıklayıcı unsurlar olarak kullanması sonucunu doğuran bu düşünme şekli zaman içinde çeşitli suretlere bürünebileceğinden, bu suretlerin özündeki düşünme alışkanlıklarının mümessili olan alimler de belirli fikrî cephelerde yerleşik olarak algılanabilmektedir. Lakin bu değişimler ani sıçramalar şeklinde değil kademeli gerçekleştiği için çeşitli cephelerden beslenerek söylemde geçirgenlik sağlayan ara durakların mevcudiyetinden bahsetmek mümkün olabilmektedir. Bu nedenle on beşinci yüzyıl edvar yazarlarını ilim ve iş erbabı şeklinde katı bir ayrıma tabi tutmak yerine mevcut tezde söylem farklarının belirginliği ön plana çıkarılmakta, bu sayede fikrî cepheler arasındaki geçirgenlik olasılığı tamamıyla göz ardı edilmemektedir. Tezde on beşinci yüzyıl edvar yazarlarının büyüteç altına alınmasının nedeni, bu metinlerin dönemin bilme biçimini ve müzik ile evren anlayışının tümleşik bir yapı olarak kabul edildiğini net bir biçimde açıklıyor oluşudur. Çalışmanın üzerine yükseldiği altı edvar kitabı, Seydî'nin El-Matlâ'sı, Yusuf bin Nizameddin Kırşehrî'nin Risale-i Edvar'ı, Ahmedoğlu Şükrullah'ın Risale Min İlmi'l-Edvar'ı, Kadızâde Tirevî'nin Risale-i Musikî'si, Hızır bin Abdullah'ın Kitabü-l Edvar'ı ve son olarak her ne kadar müzik teorisini dairelerle anlatmış olmasa da hermetik ifadeler barındırması ve kozmogonik bakışının diğerleri ile paralellik göstermesi sebebiyle Bedr-i Dilşâd'ın Muradnâme'sidir. Yukarıda listelenmiş olan eserlerin müzik ve kozmogoni içeren pasajları tez içinde izole edilmiş biçimde okuyucuya sağlanmıştır. Elde edilen bu varaklar üzerinde yorumlanan pasajlar işaretlenmiş ve çeviri yazı şeklinde sunulmuştur. Alıntılanan varakların altına eklenen çeviri yazıların kaynağı, her edvar kitabı için açılan hususi başlıklar altında belirtilmiştir. Tezin odak noktası edvar kitaplarında mevcut kozmogoninin kökeni olduğundan çevriyazılar alıntılanırken orijinal kaynağındaki transkripsiyon alfabesi kullanılmamıştır. Bunun yerine, anlamı etkileyeceği ya da telaffuz hatası nedeni ile yanlış yorumlanabileceği düşünülen makam, perde, müellif ve eser isimler gibi kelimelerde telaffuzu yönlendirerek okumayı kolaylaştırılacak tadilatlar gerçekleştirilmiştir. Çeviri yazıları alıntılanan varaklar belirli kuram ve kavramlar temel alınarak yorumlanmış ve bu sayede metin üzerinden anlamlandırma yoluna gidilmiştir. Bu işlem sırasında günümüzün evren anlayışı ile kıyaslamadan ve bu bakış açısı ile bir yargıya varmaktan kaçınan ve dönemin bilme biçimini, bilimsel bir ilerleyişin o günkü fotoğrafı olarak ele alan bir üslup benimsenmiştir. Episteme (bilme biçimi), işlevselcilik ve hermetik açıdan değerlendirilen pasajlar aynı zamanda kendi dönemlerinden çok daha önce kaleme alınmış eserlerin içerik ve üsluplarıyla metinler arası bir karşılaştırma ile gerek coğrafi gerek kültürel açıdan konumlandırılmıştır. Edvar kitapları günümüzde genellikle bulundukları dönem ve yazarın özgün tutumunu yansıtan ögeler olarak değerlendirilmekte ve bu değerlendirme şekli ile kıskaca alınan edvar kitapları, gerçekte izini taşıdıkları kültür ve tarihsel birikimden ayrıştırılmaktadır. Tezin amacı, daha önce belirtilmiş olan karşılaştırmalar ve anlamlandırmalar üzerinden edvar kitaplarındaki metinlerin esasen çok daha geniş bir coğrafya ve çok daha çeşitli kültürel cephelerin kümülatif bir çalışması olarak görülmesini sağlamaktır. Bu sayede mistik ezoterizmi benimseyen on beşinci yüzyıl edvar yazarlarının eserleri, sadece bulundukları coğrafyanın entelektüel zenginliği olarak kültürel bir fanus içinde hapsedilmek yerine, Anadolu topraklarında da mirasçısı olduğumuz insanlık tarihinin mihenk taşlarından biri olarak kadim uygarlıkların ve ardından bizlerin omuzları üzerinde yükselmeye devam edecektir. Bahsi geçen konumlandırma sonucunda edvar kitapları üzerinde üretilen bu yeni bakış açısı ile sorulabilecek yeni sorular ve açılacak yeni araştırma alanları hem daha geniş hem de daha sağlam bir temel üzerine inşa edilebilecektir.
-
ÖgeOtantisite inşası çerçevesinde Türkiye'de bağlama icrasının değişim süreci: Gelenek, icat, ihtilaf, ihya(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2022-06-22) Şimşek, Erdem ; Karahasanoğlu, Songül ; 414092002 ; Müzikoloji ve Müzik TeorisiBu tez çalışmasında, bağlama icrasında Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş yıllarından itibaren izleri sürülebilen ve özellikle 1940'lı yıllardan itibaren gözlemlenebilen değişim süreci konu edilmiş, belirtilen tarihten günümüze kadar uzanan zaman dilimine odaklanılarak, alan araştırması ve literatür taraması yoluyla değişim süreci analiz edilmiştir. Bu anlamda bağlamanın kayıt edilmiş icra tarihi, alan çalışmasında yapılan gözlemlerle birleştirilmiş ve bunlar alana ilişkin literatürle bağlantılı bir biçimde etnomüzikoloji disiplini içerisinde irdelenmiştir. Tez kapsamı, bağlama icrasında farklılaşma eğilimlerini ortaya çıkaran modern/kentli müzisyenlerin icralarıyla sınırlandırılmıştır. "Eğilim belirleyen usta icracılar" olarak nitelendirilen bu müzisyenler temel alınarak, değişim sürecinin doğası kavranmaya çalışılmıştır. Değişim sürecinin çok katmanlı yapısını anlatabilmek adına yeni bir kuramsal çerçeve önerilmiştir. Kavramsal nitelikli bir ilişkiler bütünü olan bu kuramsal çerçevede, müziksel değişim sürecinde birey ve yapı arasındaki ilişkisellik irdelenmiştir. Bu anlamda üslubun önemli bileşenleri olan tını ve tekniğin değişim sürecini anlamak kadar, bunlara ilişkin tercihlerin değişim sürecinin de sorgulanmasının gerekliliği üzerinde durulmuştur. Bireysel tercihlerdeki değişimin, bireyin değişen habitusuna, dolayısıyla değişen toplumsal, ekonomik, ideolojik ve kültürel bağlamlara işaret ettiği vurgulanmıştır. Değişen bağlamlarda bireylerin farklı tercihlere yöneldiği, bu tercihlerin yeni değer yargılarıyla sınırları çizilmiş bir seçenekler kümesine dönüştüğü açıklanmıştır. Bu sınırların müzisyenlerin "otantik" olarak algıladığı seçeneklerin sınırları olduğuna dikkat çekilmiştir. Tını ve tekniğe ilişkin tercihlerin değişmesiyle oluşan yeni pratik ve buna ilişkin söylemin oluşma süreci ise yeni bir "otantisite inşası" olarak görülmüştür. Dolayısıyla bu tez kapsamında bağlama icrasının değişim süreci otantisite inşası çerçevesinde değerlendirilmiştir. Diğer yandan otantisite inşasının gerçekleşmesini sağlayan temel eğilimler olarak yenilik arayışı, öz arayışı ve korumacı tutumun ön plana çıktığı vurgulanmıştır. Tez kapsamındaki değişim sürecini ortaya çıkaran bağlamlar göz önünde bulundurularak mahalli, resmî, piyasa ve ihya olmak üzere dört temel otantisite kategorisi oluşturulmuştur. Bu kategoriler farklı tını ve tekniklerin "iyi", "doğru", "güzel" ve "işlevsel" kabul edildiği, yani farklı tercihlere dair otantisite söylemi ve eyleminin geliştirildiği üslup grupları olarak ele alınmış ve bunlar geçişken sınırları olan kesişim kümeleri şeklinde kurgulanmıştır. Ayrıca bu otantisite kategorilerinin oluşumu birer süreç olarak görülmüş ve gelenekle kurdukları ilişki göz önünde bulundurularak bu süreçler gelenek, geleneğin icadı, gelenekle ihtilaf ve geleneğin ihyası olarak kavramsallaştırılmıştır. Bu çerçevede öncelikle değişimden öncesini ortaya koymak adına, tarihsel verilerden yola çıkılarak gelenek irdelenmiş ve tanımlanabilir bir başlangıç noktasına işaret eden mahalli otantisite açıklanmıştır. Bu anlamda Anadolu'da yaklaşık 3500 yıllık bir geçmişi olan bağlama tipli çalgıların, icra bakımından benzerlik ve farklılık ekseninde kavranabilecek görkemli bir çeşitliğe sahip olduğu gösterilmiştir. Tını ve teknik bakımdan gelenekteki bu çeşitliliğin göstergesi olarak, çalgının fiziksel özelliklerindeki (boy, form vb.) farklılıkların ve çeşitli düzen/tel kombinasyonları kullanılmasının altı çizilmiştir. Resmî otantisite kategorisinde ise devletin resmî ideolojisiyle uyumlu ulusal kültür ve müzik alanlarındaki söyleminin, geleneğin icadı yoluyla kurumsallaşması ve bunun bağlama icrasına yansımaları irdelenmiştir. Bu anlamda özellikle Radyo'da Yurttan Sesler Topluluğu ile ortaya çıkan birlikte çalma pratiği ile birlikte bağlama icrasında yaşanan değişimler incelenmiştir. Çalgı boyu, formu, tel düzeni, akort, perde dizgesi gibi konulardaki uzlaşma ve standartlaşma arayışlarına dikkat çekilmiştir. Ayrıca ulusal halk müziğinde yerelin temsili ve hafıza araçları olarak yöresel tezene tavırlarının kullanılma biçimi üzerinde durulmuştur. Diğer yandan bütün bir ulusal repertuvarı bağlama ile icra eden yeni/modern bir müzisyen kimliğinin ortaya çıktığı ifade edilmiştir. Ayrıca resmî otantisitede tercihlerin korumacı tutum ve yenilik arayışı ekseninde şekillendiği vurgulanmıştır. Piyasa otantisitesi kategorisinde, 1950'li yıllardan itibaren değişen bağlam içinde, ticari bir nitelikle çok daha fazla ilişki kurmaya başlayan bağlamanın dâhil olduğu yeni alan incelenmiştir. Bu tezde piyasa olarak çerçevelenmeye çalışılan bu alanda farklı bir eylem ve söylem geliştiği, böylece yeni bir otantisite inşası gerçekleştiği gösterilmiştir. Piyasa otantisitesi, kentli icra mekânlarında ve kayıt endüstrisinde görünürlük kazanan bağlama icra üslupları ile ilgili ayırt edici bir pratik ve söylem biçimi olarak kavramsallaştırılmıştır. Bahsi geçen ayırt edicilik, büyük ölçüde daha önceki otantisite kategorileri ile oluşturduğu karşıtlıklara dayandığı belirtilmiştir. Dolayısıyla piyasa alanının gelenekle ihtilaflı bir alan olarak geliştiği ve bu otantisitede öne çıkan serbestlik söyleminin de bu ihtilaf eşliğinde inşa edildiği vurgulanmıştır. Bu süreçte piyasada gelişen "serbest çalışmalar" söylemi üzerinde durulmuştur. Ayrıca piyasada gelişen ihtiyaçlar ve yenilik arayışının etkisiyle ortaya çıkan elektro bağlama icrası başta olmak üzere, sahne ve stüdyo ilişkisinde değişen pratikler üzerinde durulmuştur. İhya otantisitesi kategorisinde, 1980'li yıllardan itibaren gelişen, merkezinde Alevi müziğinin olduğu bir halk müziği ihyası süreci yaşandığı gösterilmiş ve bu sürecin bağlama icrasına etkileri irdelenmiştir. Alevi kültürel kimliğinin ve onun önemli bir bileşeni olan Alevi müziğinin yaşadığı farklılaşmanın, bu değişim sürecinin en önemli dinamiği olduğu vurgulanmıştır. Bağlama icrasını etkileyen girift bir süreç olarak Alevi/Halk müziği ihyası sürecinde öz arayışı ve yenilik arayışı ekseninde yaşanan değişimler, kısa saplı bağlama ve bağlama düzeninin ihyası, şelpenin ihyası, eski çalgıların (dede sazı, kopuz, iki telli) ihyası ve Abdal sazının ihyası olmak üzere dört ana eksende ortaya konmuştur. Ayrıca bu süreçte ihya otantisitesinin çekim alanında mikro-otantisitelerin oluşum süreçleri irdelenmiş ve ihya otantisinden kopuş sürecinde geleneklerötesi bir bağlamda, yenilik arayışının baskın olduğu yeni bir otantisite inşasının şekillendiğine işaret edilmiştir.
-
ÖgeTürkü icracılarının nefes ve artikülasyon sorunlarına deneysel yaklaşım(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2022-10-20) Dumlupınar, Yusuf ; Karahasanoğlu, Songül ; 414152003 ; Müzikoloji ve Müzik TeorisiBu araştırma, yüzyıllardır geçerliliğini koruyan ve tüm ses müziği ile ilgilenen eğitimcilerin üzerinde önemle durduğu belkanto tekniğinin prensipleri doğrultusunda, türkü icra eden müzik öğrenimli gençlerin nefes ve artikülasyon sorunlarının irdelenmesini ve bu doğrultuda tekerleme egzersizlerinin bir eğitim olgusu olarak kullanımını esas almıştır. Şarkı sesi, diyafram solunumu, yöresel ağız ve hançereler, prozodi, messa di voce, apociyo, belting gibi çok önemli ses ve şan eğitimi yaklaşımları, türkü icracılarının nefes ve artikülasyon sorunları bakımından irdelenerek tekerleme egzersizlerinin şarkı ses niteliklerinin geliştirilmesinde önemli bir eğitim olgusu olabileceğini tartışmaya açan bir modelleme fikri benimsenmiştir. Yapılan kaynak taramalarıyla, nitelikli bir şarkı sesine ulaşmada belkanto tekniğinin önemini ortaya koyan kitap, dergi, makale, lisansüstü tezlerinden edinilen bilgiler, Youtube ortamında kayıtlı olan kongre, konferans, ustalık sınıflarındaki çalışmalarla bir bütün halinde değerlendirilerek, tekerleme egzersizlerinin batıda yüzyıllardır geçerli olan bu gibi tekniklerin kolay öğrenilmesinde özel bir öneminin olup olmadığı sorusuna cevap aranmaya çalışılmıştır. Bu sorudan alınan olumlu cevapla Türk müziği içinde uygulanabileceği düşünülmüş ve geliştirilen model konservatuvar öğrenimli genç müzisyenler üzerinde denenmiştir. Nefes ve artikülasyon sorunlarına yeni bir yaklaşım olarak öngörülen 27 şaşırtmacalı tekerlemeden türetilmiş egzersizler araştırmaya katılan 24 deneğe uygulanmıştır. Deneklerin çalışma öncesi ve sonrasında sahip oldukları nefes ve şarkı ses nitelikleri akustik ve algısal analizlere başvurularak yorumlanmıştır. Tüm bu çalışmalarden elde edilen bulgularla birlikte appoggio, messa di voce ve chiaroscuro gibi Belcantodan türemiş olan tekniklerin öğrenilmesinde ve nitelikli bir şarkı sesine ulaşılmasında tekerleme egzersizlerinin önemli bir eğitim olgusu olduğu sonucuna varılmıştır. Gerçekleştirilen olgu analizlerinde apociyo, messa di voce, kiyaroskuro gibi şarkıcıya parlak, anlaşılabilir, farkındalıklı ve etkili bir nefes-ses koordinasyonu sağlayan tekniklerin daha kolay öğrenilmesinde tekerleme egzersizlerinin önemli bir eğitim unsuru olduğu gözlemlenmiştir. Telafuz, artükülasyon, ton kalitesi, nefes yönetimi, sesin acelite, şiddet, koyuluk açıklık ve parlaklık gibi niteliklerinin geliştirilmesi bakımından sözel ve müzikal egzersizlerle uygulanan tekerlemelerin, var olan şan eğitimine dair tekniklerin daha kolay öğrenilmesinde etkili bir yöntem olduğu görülmüştür. Bu yönüyle tekerleme egzersizleri, türkülerin etkili bir ses dağarı ile aktarılmasında önem taşıyan nefes ve artikülasyon sorunlarının çözümünde ve müzisyenlik becerilerinin geliştirilmesinde pedagojik bir değer ortaya koymuştur. Ayrıca konservatuvar öğrenimli ses icracısı kör müzisyenlerin deneyimlerinden yararlanılmasının şarkıcının beden, zihin ve ses koordinasyonu ile ilgili sorunların giderilerek daha verimli bir ses potansiyeline ulaşılmasında uygulanabilir etkili bir yöntem olduğu düşünülmüştür. Dolayısıyla, konservatuvarların şan eğitimi içeriklerinin etkili bir biçimde aktarılmasında seslerin, nüansların ve tüm müzikal değerlerin iç duyuşla kavranmasının nitelikli bir ses yaratılması ile mümkün olduğu önemsenerek kör müzisyenlerin bu doğrultuda oynadığı rol önemli görülmüştür. Hem uygulamalı etnomüzikoloji hem de deneysel müzikoloji yaklaşımlarını içerdiği düşünülen bu gibi çalışmaların şarkı sesi, müzisyenlik, kültür ve toplum etkileşimini ortaya koyabilen yeni tartışma alanları yaratma gücünde olabileceği araştırmaya özgü bir var sayım olarak önemsenmiştir. Anahtar Kelimeler: Tekerleme egzersizleri, halk müziği, Türkü İcracılığı, Nefes ve Artikülasyon, belkanto, messa di voce, apoggio.
-
ÖgeTürk müziği usûl incelemeleri için bir yöntem önerisi(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2022-10-31) Baştepe, Kaan ; Karahasanoğlu, Songül ; 414182005 ; Müzikoloji ve Müzik TeorisiBu çalışma, Türk müziğinde yeni bir usûl inceleme yöntemi geliştirmek amacıyla İstanbul Teknik Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim Enstitüsü Müzikoloji ve Müzik Teorisi Programında doktora tezi olarak hazırlanmıştır. Amaç, kapsam, araştırma soruları gibi başlıkların ele alındığı giriş bölümüyle başlanan çalışma; literatür tartışmasının yapıldığı, Türk müziğinde usûl kavramının kapsamlı bir biçimde ele alındığı, tasarlanan yeni inceleme yönteminin içeriğinin anlatıldığı, yeni yöntemin çeşitli örneklerle uygulanabilirliğinin sınandığı, elde edilen sonuçların ve diğer çalışmalar ve araştırmacılar için yapılan çeşitli önerilerin bulunduğu birbirinden ayrı toplam altı bölümden oluşmaktadır. Giriş bölümünden sonra konuyla ilişkilendirilen çok sayıda çalışma ikinci bölümde tartışılmıştır. Bu bölümde, usûl incelemelerinin nasıl yapıldığı, usûl kavramının nasıl algılandığı ve anlayış farklılıklarının neler olduğu tartışmanın odak noktaları olmuştur. Ayrıca, tasarlanması amaçlanan yeni usûl inceleme yönteminin hangi usûl anlayışına göre şekillenmesi gerektiği ve mevcut usûl inceleme yöntemlerinin bilimsel geçerlik ve güvenirlik açısından durumunun ne olduğu da tartışmaya dahil edilmiştir. Yöresel Türk müziği eserlerinin incelendiği çalışmaların çoğunluğunda Muzaffer Sarısözen'in öncülüğünü yaptığı ölçü merkezli ve sayısal gösterimin yapıldığı usûl anlayışının hakim olduğu gözlemlenmiştir. Bu anlayışın ritmik vurguları ifade etmede yeterli düzeyde olmadığı yapılan incelemeler neticesinde görülmüş ve 8. yüzyıla kadar tarihlenen, halen günümüzde uygulanmaya ve icra edilmeye devam eden Türk müziği usûl kuramına göre usûl inceleme yönteminin tasarlanmasının uygun olacağı kanaatine ulaşılmıştır. Üçüncü bölümde Türk müziğindeki usûl anlayışının tarihsel kökenine inilmiş ve yüzyıllar içerisinde yaşanan çeşitli dönüşümlerin izleri aranmıştır. Başlangıçta îkâ kavramının kullanıldığı, ritmik vurguların "te, tenen" gibi hecelerle ifade edildiği ve yazılı kaynaklar dikkate alındığında el-Kindî ile 9. yüzyılda başlayan bu sürecin 16. yüzyıla kadar devam ettiği görülmüştür. Sonraki yüzyıllarda îkâ kavramının yerini usûl kavramına bıraktığı, "te, tenen" gibi hecelerle ifade edilen ritmik vurguların ise "düm, tek" gibi hecelerle ifade edilmeye başlandığı bir dönüşüm yaşanmıştır. 15. yüzyıl çalışmalarında bu dönüşümün öncüleri görünmeye başlasa da Ali Ufkî'nin "Mecmûa-i Sâz ü Söz" adlı eserinde iyice belirgin hale gelmiştir. 17. yüzyıldan günümüze kadar gelen ve usûl kavramının merkezde olduğu bu yüzyıllarda hem usûl sayısının hem de usûllerin ifade edilme şeklinin artarak ve gelişerek devam ettiği görülmüştür. Dönüşüm ve kapsam genişlemesi gösterse de neredeyse kesintisiz bir aktarımla günümüze kadar gelen bu geleneksel usûl anlayışının karşısına 20. yüzyılda modernleşme etkisinde kalan yeni bir usûl anlayışı çıkmıştır. Usûl ve ölçü kavramının birbiriyle aynı görüldüğü, eser ölçülendirmelerinde söz unsurunun ön plana çıkartıldığı, ritmik vurgularda kuvvetli ve zayıf vurguları ifade eden "düm" ve "tek" hecelerinin kullanılmadığı ve bu tarz ifadelerin yerine ölçü içi sayısal kümelemelerin önemsendiği bu anlayış, bir ayrışım olarak değerlendirilmiştir. Bu bölümde ayrıca, ritim ve usûl kavramlarının nasıl algılandığı ve tanımlandığı da irdelenmiştir. Usûl kavramıyla ilgili çalışmalar, tarihsel süreç ve usûl anlayış farklılıkları üzerine yoğunlaşıldıktan ve hangi usûl anlayışı temelinde inceleme yönteminin tasarlanması gerektiğine karar verildikten sonra dördüncü bölümde yeni usûl inceleme yönteminin tüm aşamaları ayrıntılı olarak anlatılmıştır. Örgü adı verilen bu inceleme yöntemi on sekiz aşamadan meydana gelmiştir. Yöntemin ilk aşamasında veri türlerinin neler olması gerektiği, ikinci aşamasında yazılı kaynak olarak notaların varlığının tespiti ve içeriği, üçüncü aşamasında kaynak kişi/kişilerin icrasının incelenmesi, dördüncü aşamasında kaynak kişi haricindeki yöresel icra/icraların incelenmesi, beşinci aşamasında oyun/dans görüntüsünün incelenmesi, altıncı aşamasında bilgisayarlı çözümleme, yedinci aşamasında görüntü üzerinden görsel çözümleme, sekizinci aşamasında yazılı kaynak olan notaların çözümlenmesi, dokuzuncu aşamasında nota üzerinde değişikliklerin yapıldığı metin tamiri, onuncu aşamasında kaynak kişi icrasının müdahalesiz nota aktarımı, on birinci aşamasında kaynak kişi icrası üzerine değişikliklerin yapıldığı icra tamiri, on ikinci aşamasında farklı çözümleme verilerinin karşılaştırılması, on üçüncü aşamasında eserin ritmik vurgularının belirlenmesi ve gösterimi, on dördüncü aşamasında verilerin usûl kuramıyla karşılaştırılması, on beşinci aşamasında hâlihazırda bilinen usûllerle benzerliğin aranması, on altıncı aşamasında yeni bir usûl varlığı üzerinde durulması, on yedinci aşamasında eserin usûlü ve velvelelerinin belirlenmesi, on sekizinci aşamasında incelenen eser hakkında elde edilen bulgulara göre usûlün raporlaştırılması ve incelemenin sonuçlandırılması üzerinde durulmuştur. Beşinci bölümde, aşamaları belirlenmiş Örgü yönteminin uygulanabilirliği üzerinde durulmuş ve dört eser, bu yeni yönteme göre incelenmiştir. Seçilen bu dört eser, yöntemin aşamalarını örneklendirebilecek nitelikte oldukları düşüncesiyle seçilmiştir. Çeşitli incelemeler sonucunda; "Evlerinin Önü Çınar Ağacı" adlı eserin yeni tanımlanan 'Bilecik Düyeği' usûlünde, "Meşeli Dağlar Meşeli" adlı eserin yeni tanımlanan 'Bursa Evferi' usûlünde, "Oklavayım Pazıyım" adlı eserin bilinen "Semâî Lenk" usûlünde ve "Tutam Yar Elinden" adlı eserin bilinen "Düyek" usûlünde olduğu tespit edilmiştir. İncelenen bu dört eserde de Örgü yönteminin aşamalarının sorunsuz bir şekilde uygulandığı görülmüştür. Eserlerin usûllerinin tespit edilmesinin yanında usûllerin nasıl gösterilmesi gerektiği üzerinde de durulmuştur. Avrupa nota anlayışına göre düzenlenen ve üç çizgili dizek olarak tasarlanan 'Yatay Usûl Gösterimi', tarihsel köklerden gelen bilgilere göre tasarlanan "Döngüsel Usûl Gösterimi" ve dizlere vurularak usûllerin öğretilmesi yönteminden hareketle tasarlanan "Dikey Usûl Gösterimi" olmak üzere üç farklı usûl gösterimi tasarlanmıştır. Literatür araştırması sırasında bazı çalışmalarda üst bazı çalışmalarda alt çizgiye kuvvetli vurgunun yazılması sebebiyle yatay usûl gösterimi için ayrıca 'Usûl Anahtarı' olarak adlandırılan bir anahtar da tasarlanmıştır. Bu çalışma kapsamında; 'Bilecik Düyeği', 'Bursa Evferi', 'Dikey Usûl Gösterimi', 'Döngüsel Ölçü', 'Döngüsüz Ölçü', 'İcra Tamiri', 'İcralararasılık', 'Notalararasılık', 'Örgü Yöntemi', 'Ritmik Vurgu', 'Usûl Anahtarı', 'Yatay Usûl Gösterimi', 'Yöresel Türk Müziği' gibi yeni kavramlar da türetilmiştir. Yeni yapılacak çalışmalarda sadece TRT nota arşivindeki verilere göre değil farklı kaynaklardan elde edilecek verilerle karşılaştırmalı bir incelemenin yapılması, Örgü yönteminin yeni çalışmalarda uygulanması, derleme çalışmalarında vurmalı çalgı icrasının hem ses hem de görüntüsünün kayıt altına alınması, üç çizgili beş farklı ses şiddetinin ve pes-tiz seslerin gösterilebildiği yeni usûl gösteriminin kullanılması, önerilmiştir. Bu çalışmanın, Türk müziği usûl incelemeleri konusunda yeni yapılacak çalışmalara katkı sağlayacağı, önerilen usûl gösterim şekillerinin hem eser incelemelerinde hem de usûl öğretiminde faydalı olacağı, usûllerin sınıflandırılmasına yeni bir bakış açısı getireceği, Örgü yönteminin kullanılmasıyla beraber Türk müziği usûl dağarının daha güçlü bir şekle bürüneceği değerlendirilmektedir.
-
ÖgeKültürlerarasılık ekseninde Nevbet-i Müretteb'in farklı coğrafyalardaki izleri üzerine bir inceleme(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2022-11-11) Alemli, Ali İhsan ; Dişiaçık Doğrusöz, Nilgün ; 414172009 ; Müzikoloji ve Müzik TeorisiTürk müzik kültürü tarihinde müziğin sistematik yapısında zaman zaman çeşitli değişmeler meydana gelmiştir. Uzun bir süreç içerisindeki bu değişmeler Türk müzik kültürünü şekillendirmiş ve bugünkü hâline büründürmüştür. 10. yüzyılda sesin oluşumunu cisimlerin birbirlerine vurulmasıyla ifade eden Farabî, Horasan Tanburu üzerinde 17'li ses sistemini kurmuştur. Sonraki dönemlerde bu ses sistemi, Urmevî, Merâgî, Yusuf Kırşehrî, Hızır bin Abdullah gibi müzik nazariyatçılarının eserlerinde karşımıza çıkmaktadır. Farklı dönemlerde ve coğrafyalarda bu sistem temelinde çeşitli tür ve formlar ortaya çıkmıştır. Makam müziği tarihinde uzun yıllar etkin olan ve müzik çevrelerinde gerek bestelenişi gerekse de icrasıyla itibarlı bir yere sahip olan 'nevbet-i müretteb' de bunlardan biridir. 'Nevbet-i müretteb', önceleri dört bölümden oluşmuş daha sonra Abdülkādir Merâgî'nin beş bölüm olarak bestelediği; bazı müzikologların bir çeşit 'süit'e benzettiği bir müzik türüdür. Bu müzik türünde dikkat çeken temel özellikler bölümlerin tek makamda bestelenmiş olması ve icranın ağır tempodan başlayarak gitgide hızlanan bir yapı sergilemesidir. Özellikle 15. yüzyıl 'edvâr' kitaplarında detaylı teorik açıklamalarına rastlanan 'nevbet-i müretteb', İran ve Anadolu yazılı müzik kaynaklarında saray ve çevresinden ilgi gören son derece itibarlı bir müzik türü olarak ele alınmıştır. Anadolu'da müzik teorisi alanında yazılmış ilk eser olan Yusuf Kırşehrî'nin 'edvâr' kitabında kısmen; yine çağdaşı olan Abdülkādir Merâgî'nin Câmiu'l-elhân, Makāsıd'ül-elhân ve Fevâid-i aşere adlı eserlerinde geniş açıklamaları olan ancak bir ezgi örneği bulunmayan 'nevbet-i müretteb'e; 'metinlerarası ilişkiler' neticesinde farklı yazarların eserlerinde de rastlanmaktadır. Tez çalışmamızda Seyyid Şerîf Cürcânî, Yusuf Kırşehrî, Abdülkādir Merâgî, Benâi, Hızır bin Abdullah, Alişah bin Hacıbüke, Seydî ve Necmeddin Kevkebî'nin eserlerindeki 'nevbet-i müretteb' açıklamaları 'metinlerarasılık' yaklaşımıyla irdelenmiştir. 'Nevbet-i müretteb'in 16. yüzyıla kadar saray ve müzik çevrelerinde rağbet görmesine karşın, 16. yüzyıl itibarıyla adından söz edilmemesi bu tezin ana problemini oluşturmaktadır. Elimizde bulunan kaynaklarda 'nevbet-i müretteb'in sadece teorik bilgilerine ulaşılabilirken bazı güfte mecmualarında da 'nevbet-i müretteb' bestelerinin sözleriyle birlikte makam ve usûlleri hakkında bilgi sahibi olunmaktadır. Günümüzde sadece teorik bilgilerine sahip olabildiğimiz 'nevbet-i müretteb'in elimizde bir nota örneği bulunmamaktadır. Yapılan bu tez çalışmasına temel teşkil edecek sorular şunlardır: 'Nevbet-i müretteb'in tarihsel süreç içinde ortaya çıkışı, serüveni ve değişmesiyle birlikte farklı kültürlerdeki yansımaları ne şekilde meydana gelmiştir? Çeşitli 'edvâr' kitaplarında teorik açıklamaları olan; çeşitli güfte mecmualarında güfte, makam ve usûlleri hakkında bilgiler olan 'nevbet-i müretteb' yeniden canlandırılabilir mi? Bu tez çalışmasında temel olarak 'karma yöntem' araştırmaları çerçevesinde, kaynaklardan bilgi tarama, sınıflandırma, elde edilen bulguların sistemleştirilerek sunulması ile 'nitel araştırma yöntemi' kullanılmıştır. Yine bu çalışmada 'nevbet-i müretteb'in farklı kültürlerde nasıl bir değişime uğradığının 'kültürlerarasılık' ve 'metinlerarasılık' kavramları açısından değerlendirmeleri yapılmıştır. 'İlişkisel araştırma teknikleri' ve 'nedensel karşılaştırma araştırma teknikleri'nin de öne çıktığı bu çalışmada 'nevbet-i müretteb' türüne tarih, müzikoloji, edebiyat ve sosyoloji alanları çerçevesinde disiplinlerarası yaklaşılmıştır. Bu araştırma sonucunda 'nevbet-i müretteb'in kültürlerarası etkileşimler neticesinde bir değişmeye uğradığı tespit edilmiştir. Bu değişmeler, geniş bir coğrafyaya yayılarak farklı kültürlerde farklı isimlerle karşımıza çıkmaktadır. 'Nevbet-i müretteb'; Mağrip ülkelerinde 'nuba', 'al ma'luf', 'al-âla', Türkiye'de 'fasıl', Suriye ve Mısır'da 'vaslah', İran'da 'destgâh', Azerbaycan'da 'mugam', Özbekistan ve Tacikistan'da 'makam' (şeşmakam), Malezya'da 'nobat', Doğu Türkistan'da 'mukam' olarak kendini gösterir. 'Nevbet-i müretteb'in çıkış noktası için, bahsi geçen türlerin en eskisi olarak yazılı kaynaklarda 8. ve 9. yüzyıllarda karşılaştığımız 'nuba'yı göstermek mümkündür. Ayrıca tez çalışmamızda Nuruosmaniye Kütüphanesi 3135 numaralı güfte mecmuasında güftesi bulunan Abdülkādir Merâgî'nin 'kûçek makamı'ndaki 'nevbet-i müretteb' eseri 'sakîl-i evvel usûlü'yle yeniden bestelenmiştir. Bu beste denemesinde kullanılan 'kûçek makamı', son zamanlarda besteciler tarafından tercih edilmemiş; yine kullanılan 'sakîl-i evvel usûlü' de tamamen unutulmuş bir usûldür. Bu deneme, tarihî müzikoloji çalışmalarında nota örneği bulunmayan eserlerin; eldeki veriler ışığında yeniden canlandırma yöntemiyle vücuda getirilmesi için bir zemin hazırlayabilir. Bu tez çalışmasının eksenini oluşturan 'nevbet-i müretteb' müzikolojik olduğu kadar toplumsal etkilerle de çeşitli kültürlerde farklı isimlerle varlığını sürdürmüştür. Bu etkilerin, toplumun her kademesinde gerek iktidar çevresinde gerekse de halk içinde çeşitli yansımaları olmuştur. Bu araştırmada 'nevbet-i müretteb'; farklı coğrafyalarda girdiği reaksiyonlar sonucu uğradığı değişmelerle müziğin hem etkileyen hem de etkilenen bir olgu olduğunu bize göstermektedir. "Bir memleketin nasıl yönetildiğini anlamak istiyorsanız müziğine kulak veriniz." diyen Konfüçyüs ve "Müzik ileriyi görür." diyen Jacques Attali müzik ve müziğin toplumsal bağlarını tek cümleyle özetler.
-
ÖgeKemal İlerici Mektupları ve Türk müzik modernleşmesi(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2023-05-26) Pelen, Semih ; Dişiaçık Doğrusöz, Nilgün ; Bayraktarkatal, Ertuğrul Melik ; 414162004 ; Müzikoloji ve Müzik TeorisiTürkiye'de 'modernleşme' sözü, geleneksel toplum anlayışından koparak Avrupa'yı esas alan bir toplum anlayışına geçmeye, yani mod değişikliğine işaret etmektedir. Osmanlı-Türk toplumunda modernleşme, medeniyet ve kültür arasında bir ayrım gözetilip gözetilmemesine bağlı olarak tarihsel süreç içerisinde iki farklı şekilde ele alınmıştır. Bazı tarihçilere göre Atatürk inkılaplarına kadar olan süreçte medeniyet ve kültür arasında bir ayrım gözetilerek, modernleşme yalnız teknikte ve usûllerde arzulanmıştır. Buna göre Atatürk ile beraber ise böyle bir ayrımın gözetilmediği topyekün bir değişmenin uygulamaya konulduğu kabul edilir. Kemal İlerici'nin hayatına bakıldığında ise kişliğinin şekillendiği çocukluk ve gençlik yıllarının, çoklu düşünce ortamının etkilerinin yoğun hissedildiği bu geçiş süreci ile kesiştiği görülmektedir. Bu sebeple, İlerici'nin söylemlerinde olduğu gibi en bilinen eseri olan 'dörtlü armoni' sisteminde de bu dönemin izlerini görmek mümkündür. İlerici'nin armonik sistemi, müzik reformu konusunda ileri sürülmüş arzulardan biri olan 'Türk müziğinin kendi bünyesinden türetilecek bir çok seslilik' anlayışının ilk kez sistematik bir biçimde vücut bulmuş halidir. Dolayısıyla bu sistem sadece Türk müziğine kendi bünyesinden çıkmış bir armonik yapı kazandırmak konusunda ilk kez somut ve sistematik bir yöntem önermiş olmasından değil, birçoğu İlerici'nin öğrencisi olmuş kuşak bestecilerinin eserlerine kaynaklık etmiş olduğu gerçeği ve bunun Türk müzik yaşamının şekillenmesindeki etkileri bakımından da önem taşır. Bu açıdan, böyle bir armonik sistem icadını hazırlayan toplumsal koşulların aydınlatılması, Türk müzik modernleşmesi sürecinin daha iyi anlaşılabilmesi ile çift yönlü bir ilişki içerisindedir. Kemal İlerici'nin –gerek müzik gerekse müzik dışı konuları içeren– çeşitli isimlerle birçok mektuplaşmasının olduğu ve bu mektupların önemli bir bölümünün onun tarafından not defterlerine, nispeten daha küçük bir kısmının ise folyo kağıtlara kopya edilmiş olduğu görülmektedir. Bu mektuplar arasından çalışmada kullanılmak üzere seçilenler tasnif edilerek özetlerine yer verilmiş, yapılan ön inceleme sonucunda ise İlerici'nin, söylemlerinde sıkça ikili zıtlıklardan yararlanmış olduğu gözlemlenmiştir. Bu durumun ise, eskilerin 'hikmet-i vücut' olarak adlandırdığını söylediği 'varoluş nedeni'nin onun tarafından 'zıtlık kanunu' olarak yorumlanmış olması ile ilişkili olduğu anlaşılmaktadır. Ona göre hayat eşit olmayan iki zıttın mücadelesidir ve bu yasa her alanda hüküm sürmektedir. Diğer bir deyişle, hayattaki hareketi ve ilerlemeyi meydana getiren, zıtların mücadelesidir. İlerici'nin hayat felsefesinin merkezinde yer aldığı anlaşılan bu zıtlık düşüncesinin, en önemli eseri olan armonik sisteminin çıkış noktasını oluşturduğu gibi ona meşruiyet kazandırma yolunda verdiği mücadelenin de temel gerekçesini oluşturduğu anlaşılmıştır. Yürütülen söylem analizi ile onun zıtlıklarla kurduğu bu ilişkinin derinine inilerek işaret ettiği saklı anlamlara ışık tutulmuş; böylece, Türk müzik modernleşmesi süreci içerisinde Kemal İlerici'nin durduğu özel konum ortaya çıkartıldığı gibi bu süreçte yaşananlar da farklı bir açıdan ele alınmıştır.
-
ÖgeBiyokültürel evrim modeli: Müzik uygulamaları(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2023-09-08) Artıktay, Güncel Gürsel ; Oğul, Belma ; Cankoçak, Kerem ; 414172008 ; Müzikoloji ve Müzik TeorisiEvrim, doğada gözlemlenebilen bir doğa yasasıdır ve evrim teorileri, evrimin nasıl işlediğini açıklamaya çalışan bir dizi bilimsel ifadedir. Darwin'in teorisi, doğal seçilim ve dallanan evrim fikriyle öne çıkmaktadır. Evrim ve evrimsel biyoloji, tüm türlerin ortak bir atadan geldiğini ortaya koyarak doğadaki değişimleri açıklamaya çalışır. Ancak evrim teorisi, tarihte "Sosyal Darwinizm "in manipülatif çıkarımıyla birlikte ırksal hiyerarşiyi meşrulaştırmak için kullanılmıştır. Kültürel evrim üzerine yapılan çalışmalar, müzik, ırk ve toplumun basitlikten karmaşıklığa (çoğunlukla doğudan batıya) doğru evrildiğini varsaymıştır. "Evrensel Darwinizm" ve "Darwinci Dinamikler" olarak kavramsallaştırılan evrim, sadece biyolojide değil, evrenin her alanında gerçekleşebilen bir doğa yasasıdır. Bilgisayar bilimlerinde kullanılan evrimsel algoritmalar ve memetik, kültürel DNA gibi kültürel evrim teorileri de aynı ilkeleri kullanır. Kültürel analiz, antropoloji, arkeoloji, ekonomi, psikoloji ve biyoloji gibi çeşitli disiplinlerde kültürel evrimi anlamaya yardımcı olur. Kültürel evrim çalışmaları, kültürel özelliklerin aktarımını ve kültürün evrimini anlamak için kullanılmıştır. Memetik ve kültürel DNA gibi kültürel evrim teorileri, kültürel aktarımı anlamak için evrimsel ilkeleri kullanır. Ancak bu teoriler kültürel özelliklerin evrimini tam olarak açıklayamamaktadır. "Biyokültürel Evrim" modeli, kültürel evrime modern sentez perspektifiyle yaklaşılması gerektiğini vurgulamaktadır. Ayrıca bilimsel disiplinler arasında çelişki olamayacağı ve doğrulanmış bilgilerin diğer alanlar için de geçerli olduğu belirtilmektedir. Model, insan evriminde sosyal, biyolojik ve ekolojik fırsatların iç içe geçtiğini öne sürüyor. Kültür ve biyoloji birbirini dönüştürdüğü için "kültür" yerine "biyokültür", kültürel ürünlere de "biyokültürel ürünler" denmesi öneriliyor. "Biyokültürel Evrim" modeli, biyokültürel ürünlerin karmaşık sistemlerdeki geri bildirim döngüleri yoluyla ortaya çıktığını öne sürmektedir. Karmaşık sistemler, bileşenlerinin yerel etkileşimlerinin bir sonucu olarak merkezi kontrol olmaksızın kendilerini organize eden ve ortaya çıkan fenomenler veya davranışlarla sonuçlanan sistemlerdir. Biyokültürel ürünler de organizmalar, beyinler ve sosyal yapılar gibi ekolojik, karmaşık, uyarlanabilir ve dinamik sistemlerde belirirler. Bu ürünler, geri bildirim döngülerinden etkilenerek evrim dinamiklerinde merkezi bir rol oynamaktadır. Biyolojik evrimden farklı olarak biyokültürel evrimde ortaya çıkan veri, enformasyon ve bilgi üretim aşamaları bilinçli seçilim süreçlerini de içerir. İnsanlar biyokültürel ürünler aracılığıyla seçilmiş bilgileri aktarırken, bu aktarım süreci hem anlık, tesadüfi ve amaçsız mutasyonlara hem de bilinçli, amaçlı ve tesadüfi olmayan mutasyonlara uğrayabilir. Karar verme mekanizmasının seçilim, çeşitlenme ve aktarım mekanizmaları üzerinde etkisi vardır. Model, biyokültürel ürünlerin karar mekanizmalarının seçilmesi, çeşitlendirilmesi ve uygulanması yoluyla evrimleştiğini öne sürmektedir. Bilginin aktarımı (modeldeki karşılığı: bilgi kalıpları) karmaşık ve değişken bir süreçtir. Örneğin model, enerji korunumunun, işlevsel bağlantıların ve aynı bilgi işleme süreçlerinin bilginin seçimi ve aktarımındaki rolünü vurgulamaktadır. Beynin enerjiyi koruma arzusu, işlevsel bağlantılar kurma ihtiyacı ve organizmalardaki aynı bilgi işleme süreçleri, bilginin seçimi ve aktarımında benzerlik eğilimini artıran faktörlerdir. Model, benzerlik ve aynılık arasında ayrım yapmakta ve bu ayrımın yaratıcılığa ve yeniliğe olanak sağladığını vurgulamaktadır. Model, biyokültürel ürünlerin seçimi ve aktarımı için bilgi kalıplarının eşleşmesinin gerekliliğini vurgular. Adaptasyon, ürünün hayatta kalmak için çevrenin baskı unsurlarıyla baş edebilme yeteneğidir ve adaptasyon çoğunlukla ürün bilgilerinin eşleşmesi ile gerçekleşir. Model, bir önceki ürüne bağlılığı koruyan kademeli değişikliklerin radikal değişikliklerden daha etkili olduğunu vurgulamaktadır. Model, biyokültürel ürünlerin seçimi ve aktarımı için sosyal etkileşimin önemini vurgulamaktadır. Sosyal etkileşim, karmaşık sistemlerde seçim sürecinin önemli bir parçasıdır ve sosyal biliş kavramını içerir. Karmaşık sosyal sistemlerde değişim sistemleri, inançlar, gelenekler ve davranışlar ancak sosyal bilişe sahip organizmaların etkileşimleriyle, herhangi bir merkezden talimat almadan, yerel olarak oluşturulan ağların geri bildirimi yoluyla belirir.
-
ÖgeHüseyin Sadettin Arel'in Türk makam müziğinde çok seslilik düşüncesi: "Beşleme No. 1" eserinin analizi(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024-01-09) Özgelen, Orkun Zafer ; Sarı Çolakoğlu, Gözde ; Durmuş, Sadık Uğraş ; 414172005 ; Müzikoloji ve Müzik TeorisiİTÜ Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, Müzikoloji ve Müzik Teorisi Anabilim Dalı Müzikoloji ve Müzik Teorisi Programında doktora tezi olarak hazırlanan bu çalışmada; Hüseyin Sadettin Arel'in bestecisi olduğu Beşleme No. 1 adlı eser ele alınmıştır. Bu doğrultuda, çok seslilik, çalgı kullanımı ve çalgısal müziğin Türk makam müziğindeki izdüşümleri tarihsel açıdan incelenmiş ve Arel'in bestecilik düşüncesi çerçevesinde Beşleme No. 1'in müzikal analizi yapılmıştır. Eserin bestelendiği tarihten itibaren müzikal olarak ilk kez ele alınması, dönemin çok seslilik anlayışını makamsal müzik doğrultusunda anlamak açısından önemli bir kapı aralamıştır. Çalışmamız bu doğrultuda beş bölümden oluşmaktadır. Birinci bölüme tekabül eden giriş bölümünün ardından gelen ikinci bölümde özellikle 20. yüzyılın ilk yarısında ortaya çıkan geleneksel çalgı orkestralarının kimlik ifadesindeki yeri ele alınmıştır. Bu doğrultuda çeşitli toplumların bağımsızlık mücadelesinde geleneksel çalgı orkestralarının rolü incelenmiştir. Özellikle 19. yüzyılda yükselişe geçen milliyetçilik ve eşzamanlı olarak ele alabileceğimiz rasyonelleşme düşüncesi hem dünyada hem de ülkemizde önemli etkiler yapmıştır. Müzik açısından baktığımızda rasyonelleşmenin müziği notaya alma, kaydetme, arşivleme gibi modernleşmenin emarelerini pekiştirdiğini söyleyebiliriz. Milliyetçilik ise hem kimlik açısından kendini ortaya koyma, hem de dünyaya 'kendini kanıtlama' ya da 'meşruiyet' kazandırma doğrutulsunda müziği ve müzisyenleri şekillendirmiştir. Daha sonra edvar adı verilen eski nazariyat kaynaklarında çalgıların teorik alandaki yeri ele alınmıştır. Edvar kitaplarında özellikle ses sisteminin çalgılar üzerinden anlatılması ve organolojik bilgiler verilmesi çalgı bilimiyle teorinin paralel seyrettiğini gözler önüne sermiştir. Bu meyanda Kanuni Hacı Arif Bey, Tanburi Cemil Bey, Ali Rifat Çağatay ve Şerif Muhittin Targan gibi çalgısal müziğe hem beste alanında, hem de teorik olarak çalışmalar kazandırmış isimlerin eserleri incelenmiş ve Arel'in kemençe beşlemesi fikrine giden süreç irdelenmiştir. Çağatay'ın ud triosu geleneksel Türk makam müziği çalgıları için çok sesli olarak bestelenmiş ilk eser olması sebebiyle özellikle ele alınmış ve Çağatay ile Arel'in çalışmalarında Türk makam müziğinin çok seslendirilmesi konusundaki ortak noktalar tespit edilmiştir. 1923'te kurulan Türkiye Cumhuriyeti'nin rasyonel düşüncesi dönemin sanat ve müzik çevresini de şüphesiz etkilemiştir. Bu doğrultuda yeni kurulan cumhuriyetin dünyaya kendini kabul ettirme hatta 'ispat' çalışmaları kaçınılmaz olmuştur. Bunun sonucunda ortaya çıkan müziğin çok seslendirmesi bu sürecin en önemli müzikal ayaklarından biridir. Bu çerçevede var olan müzikleri çok seslendirme ve çok sesli bir 'Türk müziği' inşa etme çalışmaları hızla ivme kazanmıştır. Çok seslendirme çalışmalarının ilk basamağını 'Türk beşlileri'nden başlatabiliriz, bununla beraber Türk makam müziği bestecilerinden de bahsedebiliriz. Bu kişilerden ön plana çıkan isimlerden biri şüphesiz Hüseyin Sadettin Arel'dir. Çalışmamızın üçüncü bölümü Arel'in hayatı, yayıncılığı ve besteciliğini kapsamaktadır. Özellikle Öztuna gibi Arel hakkında kapsamlı biyografi çalışmaları yapan yazarlar referans gösterildiğinden, Arel'in yayıncılığı ve besteciliği daha detaylı ele alınmıştır. Şehbal, Türklük Dergisi, Musiki Mecmuası gibi yayınlarda hem yöneticilik, hem de yazarlık yapan Arel'de Tanzimat düşüncesinin rasyonel tavrı öne çıkmaktadır. Bu doğrultuda dönemin önemli müzik ve edebiyat yazarları bu dergilerde yer almış ve 'milli' kimlik ve kültürü oluşturma konusunda önemli gelişmeler yaşanmıştır. Özellikle Fransızca müzik terimlerinin bizzat Arel tarafından Türkçeye çevrilmesi dikkat çeken noktalardandır. Arel'in besteciliği ise hem didaktik, hem de yenilikçidir. Yazdığı eserlere tasviri isimler vermesiyle impresyonist bestecilere yaklaşan Arel, çok sesli eserlerinden başka dönemin Türk makam müziği bestekârlarında görülmeyen partisyon kullanımı, hız ve gürlük terimleri, metronom belirteci gibi detaylı nota yazımı ile Türk makam müziği besteciliğine yeni bir bakış açısı getirmiştir. Bu meyanda geleneksel sazları makamsal çok seslilik içinde kullanmasıyla da, ilk örnek ve kanımızca didaktik eserler vermiştir. Kanımızca bu eserlerin müzik estetiğinden ya da müzikal ifadeden çok, Türk makam müziği bestecilerine örnek teşkil olma amacı daha yüksektir. Arel kemençe beşlemesi projesini hem organolojik olarak, hem de bestecilik açısından oluşturmuştur. Batı müziğindeki yaylı dörtlü ve beşlilerden ilham alarak oluşturduğu kemençe beşlemesi için yazdığı müzik örnekleri, dönemin çok seslilik anlayışının Türk makam müziğine tatbikinin ilk örneklerindendir. Çalışmamız dördüncü bölümünde Arel'in Beşleme No. 1 adlı eserinin müzikal analizi kapsamlı olarak ele alınmış ve Arel'in besteciliği çerçevesinde Türk makam müziğinde çok seslilik anlayışı irdelenmiştir. Beşlemenin analizi makam dizilerinin romen rakamlarıyla derecelendirilmesi doğrultusunda klasik armoni yöntemiyle yapılmıştır. Makam dizileri hem anahtar kullanımı hem de makamsal yapıların çok seslilik çerçevesinde bestelenmesiyle Arel'in 'şed makam' kavramı doğrultusunda tespit edilmiştir. Bölümün devamında analiz yönteminden bahsedilmiştir. Bu doğrultuda kullandığımız terimler, makam yapıları, şed makam (göçürülmüş) ele alınmış ve hangi çerçevede kullanıldığı açıklanmıştır. Bu meyanda AEU sistemine dayalı Türk makam müziğinde bir tam sesin 9 komaya eşit bölünmemesinden kaynaklı olarak karşımıza çıkan majör, minör, eksilmiş ve artmış akor yapılarının dışındaki akorlar eser içinde belirtilmiştir. Bu akorlar koma farklılıklarından kaynaklı olarak tonal müzik çerçevesinde değerlendirilemeyeceğinden dolayı, tespit edilen yapılar; Tip-1, Tip-2, Tip-3… olarak isimledirilmiştir. Akor tiplerinin belirlenmesi; makamsal müzik kapsamında klasik armoni yöntemiyle çok sesli olarak bestelenen eserlerdeki akorların majör, minör benzetmelerinden arınmasını sağlamıştır. Böylelikle örneğin Rast makamı içinde bir akorun hem koma değeri olarak, hem de Rast makamının perdeleri çerçevesinde tespit edilmesi olanaklı hale gelmiştir. Beşinci bölümde Beşleme No. 1 adlı eserin müzikal analizi yer almaktadır. Analiz; çok seslilik anlayışını, kullanılan makamları ve makamsal yapı içindeki akorları, kullanılan teknik terimleri içermektedir. Bu meyanda AEU sistemine uyan ve uymayan yapılar, çift çeşni ve makamlı kullanımlar, tonal müzik unsurları tespit edilmiş ve örneklendirilmiştir.
-
ÖgeKonstantinos Aleksandru Psahos'un Musiki Takvimi'nden Asya Liri'ne: Geç dönem Rumca-Karamanlıca yayınlarda Osmanlı-Türk makam müziği ve teori yazımı(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024-09-06) Doğan, Eylül ; Sarı Çolakoğlu, Gözde ; 414172002 ; Müzikoloji ve Müzik TeorisiPost-Bizans olarak da adlandırılan 15 ila 20. yüzyıllar arası dönemde Osmanlı-Türk makam müziği repertuvarından çeşitli örnekler, Rumca-Karamanlıca kaynaklara kaydedilmiştir. Önce Bizans, sonra Osmanlı İmparatorluğu'nun başkentliğini yapmış olan İstanbul merkeziyetinde gelişen bu repertuvar, çoğunluğu şehrin mugannisi olan Rum kilise müzisyenleri tarafından Bizans notası ile yazılmıştır. 20. yy.a kadar devam eden bu yazım kültürünün, özellikle Batı'da Aydınlanma düşüncesi ve bilimsel ilerlemelerin güç kazandığı 18. yy.da somutluk kazandığı söylenebilir. Bu doğrultuda bir yandan müzikte teknik ilerlemeler gerçekleşirken, diğer yandan Rumca-Karamanlıca kaynaklarda Osmanlı-Türk makam müziğini ilgilendiren metinler görünür olmaya başlamıştır. Bu tür metinler, müzisyenler tarafından kilise müziği ve Osmanlı-Türk makam müziği teorisine dair terminolojinin bir araya getirildiği eklektik bilgi kaynaklarıdır. Türkçe sözlü eserler ve terimler de literatürde Karamanlıca olarak bildiğimiz Yunan harfli Türkçe olarak yazılmıştır. Buna rağmen birçok yayın, eser dili olarak Rumca metinlerden oluşmaktadır. Bu sebeple çalışmada bu türden müzik yayınları için genel olarak Rumca-Karamanlıca tanımlaması kullanılmıştır. İlk olarak el yazmaları halinde karşımıza çıkan Rumca-Karamanlıca müzik metinleri, 19. yy.da, kilise ekseninde müzik reformunun gerçekleşmesi ve matbaanın da etkin şekilde kullanılmasıyla birlikte bir yayın serisine dönüşmüştür. Bu çağda edebiyat, din, eğitim ve benzeri birçok alanda yayımlanmaya başlanan ve talep gören seriler içerisindeki yerini alan müzik kitaplarının kayda geçen ilk örneği, 1830 tarihli Efterpi isimli repertuvar koleksiyonudur. Ardından aynı yüzyıl boyunca bir dizi repertuvar koleksiyonu, güfte mecmuası ve teorik çalışma ortaya çıkmıştır. Rumca-Karamanlıca serisinin bu yönüyle son repertuvar koleksiyonları da, araştırmanın konusu olan 1896 Artık Yılının Müzik Takvimi ve 1908 tarihli Asias Lira'dır. Musiki Takvimi, 2016 yılında Atina Ulusal ve Kapodistrian Üniversitesi (EKPA) Müzik Bölümü tarafından düzenlenerek yeniden basılana kadar Konstantinos Aleksandru Psahos'un arşivinde son anda yayımlanmaktan vazgeçilmiş el yazması bir defter olarak kalmıştır. Asias Lira ise 1908 yılında Atina'da Kusulinos Matbaası'ndan basılmış bir repertuvar koleksiyonudur ve uzun yıllar çeşitli mağazalarda satışının sürdürüldüğü anlaşılmaktadır. Asias Lira ve Musiki Takvimi, büyük ölçüde Türkçe sözlü eserlerden ve daha az sayıda sözsüz formlardan oluşan Osmanlı-Türk makam müziği repertuvarının örneklerini içerir. Asias Lira'dan farklı olarak Musiki Takvimi'nde, Yunan kilise müziği ve halk şarkılarının da yer aldığı iki farklı bölüm mevcuttur. Asias Lira'nın repertuvara giriş bölümünde, makam ve usûl konularına ilişkin teorik metinler yer alır. 2016 yılında bir ajanda olarak yayımlanan Musiki Takvimi ise bir önsözü ve Hafid Efendi'nin Galatât-ı Hafîd Efendi adıyla bilinen eserinin musiki maddesinden Rumcaya tercüme edilmiş çeşitli alt başlıkları içermektedir. Bu tür koleksiyonlar, genel olarak abonelik sistemine sahiptir. Bu bakımdan değerlendirildiğinde araştırmalar, Rumca-Karamanlıca müzik koleksiyonlarının özellikle müzik bilen eğitimli bir çevreye hitap ettiğine işaret etmektedir. Musiki Takvimi ve Asias Lira da çoğunlukla müziksever bir çevreye, Osmanlı-Türk makam müziğini öğrenmek isteyenlere veya tamamıyla mugannilere hitap edebilecek içeriklere sahip iki ayrı dönemde yazılmış, ayrı amaçlara yönelik olarak hazırlanmış koleksiyonlardır. Dolayısıyla Osmanlı-Türk makam müziği teorisi ve repertuvarını öğrenmeye açık olan müzikseverlere veya müzisyenlere yönelik hazırlanan yayınların birçoğunda olduğu gibi Musiki Takvimi ve Asias Lira'da da makam ve usûl teorisinin yazımı ve anlatımına ilişkin dikkat çekilmesi gereken alt başlıklar ortaya çıkmaktadır. Öncelikle makam, kilisenin sekiz ihosu ile eşdeğer görülen bir sistemdir. Rum teorisyenler, makam müziği sistemini anlatabilmek için ihos sisteminin terim ve teorik yöntemlerini kullanmakta, dolayısıyla makamları ihos sistemi altında sınıflandırarak karşılaştırmalı yöntemlerle ele almaktadırlar. Bu yaklaşım da Türk makam müziğinin güncel teorik problemleri açısından, özellikle kilise müziğinin cins sınıflaması bakımından Türk makam müziğine katkı sağlayabilecek tarihsel örnekler sunmaktadır. İkinci olarak, Rumca-Karamanlıca kaynaklarda usûller, makam anlatımına kıyasla hem teorik açıklamaları hem de repertuvarda kullanımı açısından belirli problemleri barındırmaktadır. Bu nedenle Konstantinos Psahos'un Forminks gazetesinde yayımlanan makalesi ve arşivinde bulunan kişisel notları, Rumca-Karamanlıca koleksiyonlarda Osmanlı-Türk makam müziği usûllerinin hatalı yazımlarını tespit etmek açısından önemli verilere işaret etmektedir. Nitekim, Psahos'un koleksiyonlarında bu türden usûllerin yazımına yönelik teorik hatalar minimum düzeydedir. Koleksiyonlarındaki eserler, ayrıca hem makamsal karakteri hem de usûllerin yazımı bakımından güncel versiyonlarına yakın örneklerdir. Bu durumun bir sebebi, aynı repertuvarın çeşitli yayınlar ve yazılı metinler aracılığıyla o yıllarda yazıya aktarılmış olmasıdır. Çünkü, MT ve AL'deki birçok eser, dönemin basılı nota serilerindeki çeşitli versiyonlarıyla benzerlik göstermektedir. Son olarak koleksiyonlardaki repertuvarda kullanılan, kilise notasına özgü hipostaseis işaretlerinin de kilise notası ile yazılmış Türkçe repertuvarın bir ses tarafından nasıl yorumlanabileceğine dair bazı ipuçlarını içerdiği tespit edilebilmektedir. Nitekim Osmanlı-Türk makam müziğinin diğer nota sistemlerinde benzeri mevcut olmayan bu işaretler, Psahos tarafından eserlerin yorumuna dikkat etmek için bilinçli bir şekilde kullanılmış olmalıdır. Bütün birikimini aktararak farklı dönemlerde her iki koleksiyonu, MT ve AL'yi yazan Konstantinos Aleksandru Psahos, Arnavutköy'de doğmuş ve otuz beş yılını İstanbul'da geçirmiş bir müzik adamıdır. Küçük yaşlardan itibaren kilise müziği eğitimi almış ve uzun yıllar İstanbul kiliselerinde mugannilik yapmıştır. Patrikhane'nin ve Atina müzik çevrelerinin 20. yy. başlarında Yunanistan merkezli milli bir konservatuvar kurma girişimi sonucunda, kurum altında oluşturulması tasarlanan Bizans müziği bölümüne kurucu bir isim ve eğitimci olma vasfıyla davet edilmiştir. Bu doğrultuda 1903 yılından itibaren ölümüne kadar Atina'da yaşamını sürdürmüş, Bizans müziği geleneğinin devamlılığı adına, hem eğitimi hem de kiliselerdeki sistemli öğretimi için kurucu bir figür olmuştur. İstanbul yıllarında Osmanlı-Türk makam müziğine ilgi duyduğu ve hakkında detaylı araştırmalar yaptığı anlaşılmaktadır. Dolayısıyla uzun yıllara dayanan bilgi birikimi, Asias Lira ve Musiki Takvimi'nin yazımına da katkı sağlamıştır. Bunun yanı sıra Rum müzik cemiyetleri ve mugannilerle olan yakın ilişkisi, o çevrelerde süregelen Osmanlı-Türk makam müziğine ilişkin yazılı ve sözlü bilgi aktarımının kendisi tarafından da takip edilmesinin bir yolu olmuştur. Sonuç olarak bugün arşivinde mevcut dokümanlar, çevresindeki Rum müzisyenler gibi Konstantinos Aleksandru Psahos'un da hem dönemin Türk makam müziği kaynaklarına, hem de müzisyenlerin teorik çalışmalarına yakın alaka gösterdiğine işaret etmektedir. Nitekim, Rauf Yekta ve Ali Rıfat Çağatay ile yayınlar üzerinden geliştirdiği eleştirel diyaloglar, müzisyenler arası iletişimin ve teorik tartışmaların karşılıklı kaynak ve bilgi alışverişlerinin bir sonucu olduğuna işaret etmektedir. Sonuç olarak araştırma, öncelikle bu iki koleksiyona odaklanmakta, genel çerçevede ise Osmanlı-Türk makam müziği repertuvarını veya teorik metinlerini içeren Rumca-Karamanlıca yayınları tarihsel bağlamında incelemeyi, bilgi aktarım yöntemlerini anlamayı, bu doğrultuda teori ve repertuvar tarihi için alternatif bir bilgi alanı oluşturabilmeyi amaçlamaktadır. Böylece makam müziğinin güncel teorik tartışmalarını, farklı bilgi birikimi ve bakış açısıyla ele almak mümkün olabilir. Nitekim 1896 Artık Yılının Müzik Takvimi ve 1908 tarihli Asias Lira, hem sahip oldukları bilgi alanlarının literatüre sunduğu teorik mevzular açısından, hem de kültür tarihi açısından diğer arşiv kaynaklarıyla birlikte yorumlanmaktadır. Osmanlı-Türk makam müziği repertuvarının kilise notasıyla nasıl yazıya aktarıldığı ve çağın anlayışıyla makam teorisinin nasıl ele alındığı, çalışmanın temel konularıdır. Bu bağlamda çalışma, beş bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde, araştırmanın önemi ve amacı, tarihsel-teorik yaklaşım, yöntem ve süreç ele alınmaktadır. İkinci bölümde, yayın serisinin ortaya çıktığı İstanbul kiliselerinin nota sistemi, yazım-yayın kültürünün gelişim süreci ve müzisyenler arası etkileşim ağı üzerinde durulmaktadır. Üçüncü bölümde, Musiki Takvimi ve Asias Lira'nın yazarı, İstanbul doğumlu muganni, müzisyen, müzikolog ve eğitimci Konstantinos Aleksandru Psahos'un müzik yaşamı üzerinden teorisyen kimliği ve bu iki koleksiyonun hazırlanma sürecine odaklanılmaktadır. Çünkü, Osmanlı-Türk makam müziği tarihinin yazılı kaynakları ve yazarlarının müzikal yaşamını içeren metinlere ilişkin akademik incelemeler hâlâ sınırlıdır. Bu nedenle, Psahos'un çalışmalarına detaylı olarak bu bölümde değinilmektedir. Nitekim Psahos, Arnavutköy'de doğmuş, yaşamının otuz beş yılını İstanbul'da geçirmiştir. Ali Rıfat Çağatay, Rauf Yekta gibi isimlerle geliştirmiş olduğu yakın diyalog dolayısıyla makam müziği tarihinde biyografik incelemeler bakımından da dikkat çekici bir karakterdir. Dördüncü bölümde, her iki koleksiyonda yer alan makam ve usûl konularına ilişkin metinlerden yola çıkarak Rumca-Karamanlıca kaynaklarda makam nazariyesi ve teorik yaklaşım ele alınmaktadır. Beşinci bölüm, her iki koleksiyon içerisinden seçilmiş çeşitli eserlerin arşivlerde bulunan örnekleriyle birer versiyon olarak karşılaştırmalı analizi ve değerlendirmelerini içermektedir. Örnekler dahilinde kilise notasının mevcut farklılıkları ve bu karakteristik farklardan birisi olarak kalite işaretleri (hipostaseis) bahis konusudur. Eserlerin kilise notasıyla yazımında icra pratiği yönüyle ne gibi benzerlik ve farklılıklar olabileceği mevzusu, ses kayıtları da kullanılarak tartışmaya açılmaktadır. Son olarak, çalışmanın ek bölümü, Konstantinos Psahos'un kendi arşivi, Patrikhane Tarihi Arşivi ve kütüphane araştırmaları sonucu tespit edilen belgeleri içermektedir. Bunlar, Konstantinos Psahos'un kendi el yazısıyla kaydettiği bazı notlar, kitap ve makalelerden oluşmaktadır. Ayrıca Psahos'a ait 1896 Artık Yılının Müzik Takvimi ve 1908 tarihli Asias Lira'daki 51 eserin, arşiv kaynaklarıyla karşılaştırmalı bilgilerini içeren bir katalog ile koleksiyondan seçilmiş 20 eserin transkripsiyonu da ekte yer almaktadır. Tüm bu arşiv çalışmaları ve nota analizlerinin, Rumca-Karamanlıca kaynaklarda kaydedilmiş olan geniş repertuvar ve teorik metinler üzerinden yürütülecek olan araştırmalara örnek teşkil edeceği düşüncesiyle çalışma kapsamına alındığını ifade etmek gerekir.
-
ÖgeMüzik miksinin okülersentrik dönüşümü üzerine bir değerlendirme(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024-09-13) Gürenç, Cüneyt ; Kakı, Sertaç ; 414182002 ; Müzikoloji ve Müzik Teorisi19.yüzyılın son çeyreğinde, sesin Edison tarafından tekrar çalınabilir biçimde ilk kez kaydedilmesiyle başlayan süreç, gelecekte ses üretiminde birçok uzmanlığın ortaya çıkmasının arkasındaki ana itici güç olmuştur. 1960'lı yıllardan itibaren profesyonel bir meslek haline gelmeye başladığı düşünülen müzik miksleme olgusunun ilk temellerinin yaklaşık bir asır önce atılmaya başlandığı düşünülmektedir. Diğer taraftan, bu yüz yıllık dönem aynı zamanda tarihin hemen her alanda en hızlı değişim ve dönüşümlerinin yaşandığı bir süreç olarak da kabul edilmektedir. Bu anlamda hem üretim hem de tüketim bağlamında sözü edilen değişim ve dönüşümlerden müzik üretim süreçlerinin de fazlasıyla etkilendiği düşünülmektedir. Bu tez çalışması, günümüz ses üretim süreçlerinin tamamını etkisi altına aldığı düşünülen okülersentrik üretim pratiğini, müzik miksi bağlamında değerlendirebilmeyi amaçlamaktadır. Müzik miksleme olgusunun, bahsi geçen pratikten ne derecede etkilendiği ve bu etkileşimin varsa muhtemel sebeplerinin neler olabileceği değerlendirilmeye çalışılacaktır. Müzik endüstrisinin üretim bağlamındaki temel tesisi olarak kabul edilen ve bu misyonu uzun yıllar sürdürmüş olan kayıt stüdyoları ile tanışmam analog dönem olarak bilinen sürecin sonlarına denk gelmektedir. Yaklaşık otuz yılı bulan bu süreçte, müziğin üretim ve tüketim pratiklerinin, radikal bir şekilde dönüştüğüne şahit olduk. Elbette teknolojik yenilenmenin getirisi olarak hayatın birçok alanında olduğu gibi müzik üretim süreçlerinin de modern araç gereçlerin desteğinden faydalanması kaçınılmaz olmuştur. Bu çalışma, müzik miksleme pratiğinde yaşandığı öngörülen, okülersentrik modalite değişiminin hem teknolojik boyutunu hem de süreci yönlendirdiği düşünülen başka parametreleri araştırmak ve tartışmak üzerine kurgulanmıştır. Sesin veya müziğin üretim ve tüketim pratiği geleneksel bağlamda hep duysal modalite üzerinden işleyen bir süreç olmuştur. Diğer taraftan yirminci yüzyılın son çeyreğinden itibaren yükselmeye başlayan dijitalleşme ve özellikle bilgisayar teknolojilerinin ses üretim zincirine dahil olmaya başlamasıyla birlikte, müziğin hem üretim hem de tüketim dinamiklerinin önemli ölçüde dönüşüm geçirdiği bilinmektedir. Bu türlü bir değişimi, a priori bir yaklaşımla teknolojik inovasyonun doğal bir sonucu olarak görmek mümkündür. Bu çalışmaya başlarken elimizdeki tek verinin de bu yönde olduğunu söylemek mümkündür ancak ilerleyen süreçte literatür çalışmasının genişlemesiyle elde edilen bilgiler ışığında, teknolojinin bu türlü bir dönüşümde etkili olabileceğini ve bununla birlikte başka parametrelerin de süreci yönlendirmiş olabileceği yönünde araştırmayı genişletmiş olduk. Diğer taraftan, müzik üretim süreçlerinin teknolojik ilerleme veya yenilenmeyle dönüşmüş olması ilk tespitte doktora tezi seviyesinde araştırılacak bir problem olmaktan uzak gibi görünebilir. Bununla birlikte, bahsedilen bu durum beraberinde bir tür duyusal modalite değişimine işaret ediyorsa, ortaya çıkan bu olgunun muhtemel nedenlerinin araştırılmasınınönemli olduğunu düşünebiliriz. Müzik dinleme pratiklerinin çok uzun zamandan beri görselleşmenin yoğun hakimiyeti altında olduğu ve hatta neredeyse son birkaç on yılda müziğin görselleşmenin dekoru haline gelmiş olabileceği üzerine tartışmalar süregelmektedir. Bu bağlamda, müzik üretim süreçlerinin de çağımızın hakikat rejimi olarak bahsedilen görselleştirmeden fazlasıyla etkilendiği düşünülmektedir. Bu bağlamda, günümüz müzik üretim zincirinin önemli bir halkası olarak kabul edilen müzik miksi olgusunun, uygulama süreçlerinde kullanılan duyusal modalite bağlamında bir tür paradigma değişimi yaşadığı öngörülmektedir. Çalışmanın ikinci bölümünde, günümüz ses alanındaki birçok uzmanlığın ve meslek dalının ortaya çıkma sebebi olarak kabul edilen, sesin kayıt altına alınma serüveni ve tarihsel arka planı özet bir şekilde ele alınmış, miks mesleği ve sanatının doğuşuna giden yol irdelenmiştir. Diğer taraftan, çalışmanın genel içeriğinin "sistematik müzikolojinin" alt disiplini olarak kabul edilen "müzik ve kayıt teknolojilerini" yoğun olarak adreslemesi nedeniyle, bu bölümde ilgili kavram hakkında da özet bir metin çalışmaya dahil edilmiştir. Üçüncü bölümde miks olgusunun kavramsal tanımı, tarihsel arka planı, miks türleri, günümüz miks süreçlerinde kullanılan temel parametreler ve miks sanatının uygulayıcıları miks mühendisleri hakkında genel bir çerçeve çizilmiştir. Dördüncü bölümde, okülersentrizmin antikiteye kadar uzanan tartışmalarına göz atılmış ve kavramın günümüz müzik miksleme süreçlerindeki durumu tartışılmıştır, bununla birlikte müzik miksi olgusunda yaşandığı öngörülen okülersentrik dönüşümün olası nedenleri de bu bölümde sıralanmış ve tartışılmıştır. İnsanın, tarihsel süreç içerisinde sesi görselleştirme serüveni ve günümüzde görselleştirmenin müzik üretim süreçlerinin temel dayanağı haline gelmesi de yine bu bölümün başlıklarından birisidir. Yine bu bölümde, uzun yıllar miks süreçlerinin ayrılmaz bir parçası olarak varlığını korumuş ve günümüzde yerini yazılımsal metaforlarına terketmeye başlamış olan miks konsollarının, tarihsel süreç içerisinde geçirmiş olduğu görselleşme süreci de yine bu bölümde incelenmiştir. Tez çalışmamızın sonuç bölümünde, araştırmada elde edilen bilgiler ışığında müzik miksleme süreçlerinin veya daha genel kapsamda günümüz ses üretimi pratiklerinin hemen her sürecinde, okülersentrik modalite kulanımına dayalı bir üretim pratiğinin yaygınlık kazanmakta olduğu ve bu yeni paradigmanın giderek yükselen bir değer haline gelmeye başladığı ileri sürülmüştür. Günümüzde ortaya çıktığı düşünülen okülersentrik merkezli üretim pratiğinin, bilgisayar teknolojilerinin yirmibirinci yüzyıl başları itibariyle daha ulaşılabilir hale gelmesi, müzik teknolojileri dergilerinin süreci yönlendirmesi, insan doğasının okülersentrik yapısı, duyma modalitemizin problematik durumu, skeomorfik tasarım anlayışı, plugin üreticilerinin yönlendirmesi ve video paylaşım platformlarının yönlendirmesi gibi nedenlerinin olabileceği gözlemlenmiştir. Diğer taraftan, müzik üretim süreçlerinde veya daha özelde müzik miksleme olgusunda ortaya çıktığı düşünülen duyusal modalite değşiminin süreç içerisinde neden olmuş olabileceği muhtemel nedenler de bu tez çalışmasına dahil edilmiş ve elde edilen bilgiler şığında tartışılmıştır Çalışmanın sonuç ve tartışmalar bölümünde; bahsedilen paradigma değişiminden dolayı ortaya çıkması muhtemel durumlar tartışmaya açılmıştır. Bu bağlamda, genel olarak müzik üretim süreçlerinde daha özelde ise müzik miksleme pratiklerinde ortaya çıktığı düşünülen paradigma değişimi konusunda, müzik teknolojileri veya müzik üretiminin herhangi bir sürecinde yer alan herkeste, bir farkındalık yaratılabilmesi ve duysal modalitenin yeniden kazanılabilmesi için gerekli reflekslerin oluşturulabilmesi,bu çalışmanın sonuç bölümününde bahsedilen temel hedeflerden birisidir. Diğer taraftan, henüz ulusal akademik yazında oldukça sınırlı sayıda yer bulan müzik miksi araştırmalarının, gelecekte yapılacak çalışmalara da bir ışık tutabilmesi tezin ikincil amacı olarak belirtilebilecektir. Çalışmanın EK-A bölümünde, günümüz miks pratiğinin okülersentrik düzleme taşınması konusunda yönlendirici bir politika izledikleri düşünülen eklenti üreticilerinin ürünlerine dair bir dizi görsel örnek olarak paylaşılmıştır. EK-B bölümünde müzik üretim süreçlerini yönlendirdiği düşünülen ve tez içerisinde tartışılan skeomorfik dizayn anlayışıyla üretilen eklentilere ait görsellerden örnekler paylaşılmıştır.
-
ÖgeCirculation of âşık music in Turkey in 2000s: The legacy of Âşık Mahzuni- Âşık Nesimi(Graduate School, 2024-09-16) Çalışkan, Faruk ; Karahasanoğlu, Songül ; Seeman Tamar, Sonia ; 414172010 ; Musicology and Music TheoryThis thesis explores how the actor-networks, which re-enact the legacies of Mahzuni and Nesimi across various contexts and circumstances, have contributed the excessive circulation of âşık music in the 2000s. Each chapter is structured as a stand-alone article, offering distinct approaches and perspectives on the research questions regarding the circulation of âşık music in the 2000s. Chapter one is a self-reflexive ethnography of how I arrived at this thesis topic. This long journey reflects the many people, stories, events, instruments, and diverse experiences from my past that have shaped this academic research. By using Actor-Network Theory (ANT), I aim to demonstrate how my journey—shaped by dynamic networks and continuous influences—has impacted both my theoretical and methodological choices. ANT serves as a powerful tool because it helps me understand how my relationships with various actors are continuously reshaped. This approach allows me to dynamically explore the connections between my personal life story, the research networks I've engaged with, and how they have influenced the development of this thesis. The second chapter examines how important research on âşıks and their traditions, particularly that of Mehmed Fuad Köprülü, continues to shape the general historical narrative and serve as a guiding reference for subsequent scholarship. The chapter uses Actor-Network Theory (ANT) to critique presuppositions about âşıks and their traditions in order to understand how Köprülü's canon is actively transmitted and reconciled in contemporary research networks. Through a rigorous analysis of translations that bring together âşıks (human entities), objects (non-human entities), and discourses (non-corporeal entities), a more inclusive perspective of the past is offered, distancing itself from an exclusionary historical narrative through ANTi- History. I argue that the concept of tradition in Turkish, gelen-ek, [coming-addition] is a multi-layered interface for historiographical critique. It helps to understand the influence of actors on the production of knowledge about the past and serves as a tool for interpreting the politics of actor-networks that have a transformative impact on history-making processes. The importance of this chapter for Mahzuni and Nesimi is that it shows that although certain norms of the âşıklık tradition intersect with their stories, they reconstructed their creative agency in the context of the processes, events, and people with whom they interacted during their time. This chapter thus, highlights that their story of âşıklık that extend beyond conventional narratives, and the need to consider them from a perspective transcends the established narratives. The third chapter focuses on how Mahzuni and Nesimi's legacy became multilayered through the actors who re-enacted their works after their deaths. It examines how their songs shaped different imaginaries of the âşıks as non-human actors. To understand this dynamic process, the concept of genrefication invites us to consider the multilayered nature of Mahzuni and Nesimi's legacy and their âşıklık in an emancipatory context, particularly through the various versions of their songs. Two of Mahzuni and Nesimi's most widely circulated works were selected as case studies to illustrate this. In the in-depth interviews, open-ended questions were asked to the actors portraying Mahzuni and Nesimi, establishing a relationship between the theoretical framework and the research question. The study emphasizes the different ontological pluralism that Mahzuni and Nesimi's works have acquired and how they have different imaginations as an âşık, songs, and singers. In the fourth section, Mahzuni's life is analyzed from different aspects in the context of the actors' enactments of Mahzuni's own discursive legacy [Creator's Wish: Transformed Me]. The ontological diversity created by the versions of songs is interpreted as a richness, leading to the definition that the sum of all versions of a song constitutes the song itself. This process contributes to making Mahzuni's legacy multi-layered. The fifth chapter examines the co-existence of Nesimi and the cura instrument through the influences of both Nesimi and the different actors who played the bağlama instrument after him. This mutually constitutive process, conceptualized as Nesimi's curafication and the cura's Nesimification, is discussed in the final chapter of the thesis. In-depth interviews for this chapter were conducted with a range of individuals, including soloists, bağlama players, instrument makers, and instrument method writers. Through these interviews, the background of Nesimi's story, referred to as his "instrument and tuning," is analyzed in a relational context. This active process, which continued after Nesimi death, is explained through conceptual tools of Latour and Barad and then reconceptualized in a holistic manner using the term of Devri Daim [Perpetual Cycle], which holds deep significance in Alevi culture. Devri Daim shed light on the ongoing, transformative interactions between Nesimi, his instrument, and the broader networks of actors who enact his legacy. This perspective emphasizes the intertwined nature of the human and non-human actors that shape Nesimi's legacy, highlighting the dynamic and relational processes that define their contributions to âşık music. To summarize, Mahzuni's distinctive approach to interaction and his declaration of it as a heritage were particularly influential in motivating those who re-enacted his legacy. During the interviews, the performers highlighted Mahzuni's melodic richness and his skill in blending it with powerful lyrics. This feature is one of the primary factors in the circulation of his works and, by extension, âşık music. Additionally, the widespread dissemination of Mahzuni's voice and versions of his works across media, including TV series and movie soundtracks, party election music, tribute albums, TikTok trends, has diversified his legacy. In a digital world where these iterations resonate with audiences, it is inevitable that other actors seek to benefit from contribute to this legacy. Especially in the 2000s, the use of folk music, particularly âşık music, in TV series, and the frequent inclusion of significant âşıks such as Mahzuni and Nesimi in mainstream TV series, created a broad pool of experience for audiences. This extensive exposure significantly contributed to the circulation of âşık music and the continuation of interest in it, positioning âşıks as the object of a much wider networks. Moreover, availability of Mahzuni and Nesimi's recordings, both old and new, through video hosting sites (YouTube, Facebook, Vimeo, etc.), streaming services, and digital platforms has allowed every generation to engage with genres that fit the Mahzuni and Nesimi imaginary. This has brought the âşıks to a much wider audience. The transmissive role of an âşık like Nesimi in the formation of a genre identified as Alevi music, along with his inspirational aspect in terms of timbre, repertoire, and cura performance technique within the network, where the search for bağlama performance gained great momentum, had a significant impact in differentiating him from other âşıks. All these stories focus on the relational contextualization of ontological diversity that emerges through transformation, change, practices, alongside the active circulation of a musical genre in this process. Mahzuni and Nesimi's story is not just merely one of âşıklık; it allows to observe a range of phenomena, such as the transformation of folk music in Turkey in terms of sound, the differences in the representation of âşıklık in urban environments, and the mediation of genre experimentation in the music industry. Thus, Mahzuni and Nesimi are not simply figures within linear âşıklık tradition bound to specific circumstances, but actors collectively constructed through the effects of their practices across different time, contexts and assemblages. By examining two such unique âşıks, it becomes possible to describe the circulation of âşık music through a sociology of associations that brings together different sources of knowledge, history, people, instruments, sounds, materials, and visuals.
-
ÖgeÇatışan toplumlarda ve barışın inşasında müziğin rolü(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024-09-30) Kırmızıgül, Gökhan ; Karahasanoğlu, Songül ; 414202004 ; Müzikoloji ve Müzik TeorisiDünya genelinde kültürlerarası saygı, hoşgörü ve anlayış eksikliği ciddi bir sorun teşkil etmektedir. Bu sorunların kökeninde siyasi yapılanmalar, tarihsel çatışmalar, ideolojik farklılıklar ve göç gibi faktörlerin oluşturduğu önyargılar yatmaktadır. Belirtmek gerekir ki farklı kültürler arasındaki anlaşmazlıkların giderilmesi, başta siyaset alanının sorumluluğundadır. Buna göre çatışmanın çözümü ve barışın sağlanması diplomasi gibi iletişimi artıracak faaliyetlerle mümkün olacaktır. Ancak siyaset alanındaki çalışmaların tıkandığı noktada iletişimi artıracak farklı araçlar barışın inşasında katkı sağlayabilir. Bu sebeple araştırmamızın amacı; müziğin ortak bir dil yaratarak toplumlararası kültürel bariyerleri nasıl aşabileceğini ve toplumsal çatışmaları çözmedeki rolünü detaylı bir şekilde incelemektir. Özellikle milliyetçi hareketler ve ideolojik kutuplaşma, toplumları bölebilmekte ve anlaşmazlıkları daha da derinleştirebilmektedir. Bu nedenle çatışmanın çözümünde etkili olamayan siyasi kurumlara alternatif çözümler aramak, barışçıl politikaların geliştirilmesine katkı sağlayacaktır. Müziğin, tarih boyunca insanları bir araya getirme ve engelleri aşma konusunda önemli bir rol oynadığı bilinmektedir. Müzik, insanlar arasındaki kültürel ve dilsel farklılıkları aşarak, ortak bir zemin yaratma potansiyeline sahiptir. Bu bağlamda, müzik sadece sanatsal bir ifade aracı değil, aynı zamanda toplumsal ve kültürel birleştirici bir güç olarak da değerlendirilebilir. Müzik yoluyla ortak bir dil yaratmak, aynı zamanda ortak bir kültür oluşturmak anlamına da gelmektedir. Bu düşünceden hareketle doktora tez çalışmamız boyunca, müziğin işbirliği ve ortak değerler yaratma konusundaki becerilerini incelemeye aldık. Araştırma, Daniel Barenboim, Edward Said, Zülfü Livaneli ve Mikis Theodorakis gibi önemli figürlerin müzikal ve entelektüel katkılarını ele alarak, müziğin kültürlerarası diyalog ve uyumu nasıl teşvik edebileceğini göstermektedir. Kısaca tezimiz, çatışma ortamındaki toplumlarda müziğin birleştirici rolünü vurgulamaktadır.
-
Öge21. yüzyılda kemanın değer inşası: Goebbels'in Stradivarius'u ve Umut Kemanları Projeleri(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024-11-13) Karabiber, Halide ; Dişiaçık Doğrusöz, Nilgün ; 414172012 ; Müzikoloji ve Müzik TeorisiBu çalışmada, 21. yüzyılda çalgının yeni bir simgesel anlam kazanmasında etkili olan iki vaka, zenginleştirme ekonomisi yaklaşımı temel alınarak analiz edilmekte, çalgının değerlenmesinin toplumsal inşası, yakın tarihli iki örnek ile ele alınmaktadır. Süreci besleyen sosyokültürel faktörlerin, kemanın değerlilik algısını nasıl şekillendirdiği, bir temsil nesnesi olmasında bu değerlilik algısının rolünün ne olduğu, tarihsel ve kuramsal bir zeminde irdelenmektedir. Keman yapımı ile ilgili literatür incelendiğinde konunun genel olarak tarihsel ve sosyolojik bağlamından yalıtılmış olarak ele alındığı görülmektedir. Nedensel alt metinlerden uzak olarak biçimlenmiş bu literatür, daha çok kemanın biçimsel dönüşümünün tarihine, yahut yapımcıların hayatlarına, stil özelliklerine ve gizemlerine odaklanmaktadır. Keman yapım tarihinin nerdeyse beş yüz yıllık oldukça uzun bir süreci kapsadığı göz önüne alındığında, çalgının gerek sosyal gerek ekonomik konumunu oldukça iyi korumuş olması yanında, sanatsal bir değer inşasının da tespit edilmesi, böyle uzun bir sürecin pek çok etken ile şekillenmiş olabileceği ihtimalini doğurur. Bu nedenle, süreci bütünsel olarak ele almak, çalgının gelişim uğraklarını tespit etmek ve tarihsel koşulları dışlamadan bu uğrakları belirlemek gerekli hale gelir. Çalışma keman yapım tarihinin seyrine bağlı olarak, alanın yapısını sosyolojik bir süzgeçten geçirir ve keman çalgısının, hem sanatsal hem de ekonomik değerinin nasıl oluştuğunu sorgular. Süreci oluşturan toplumsal dinamikler ve aktörler kronolojik olarak sıralanarak analiz edilmeye çalışılır. Aktörler arası ilişkiler ve çalgının değerinin inşa ediliş süreci, farklı dinamikleri, zaman dilimlerini ve aktörleri, çeşitli yönleriyle ele almayı gerektirdiğinden, "değer" teorileri çalışmanın kuramsal temelini oluşturur. Kemanın ilk üretildiği günden bugüne lutiye kimliğinin ve çalgının nasıl algılandığı, nasıl değer kazandığı, bu değerin hangi aktörler aracılığıyla üretildiği, çalgının değerinin toplumsal olarak nasıl inşa edildiği sorularına cevaben, çalışma dört bölümden meydana gelmektedir. Çalışmanın birinci bölümü olan giriş bölümünde genel olarak amaç, hipotezler ve literatür araştırması, çalışmanın dayandırıldığı kuramlar hakkında bilgi verilmiştir. Çalışma kemanın sanatsal ve ekonomik değerinin toplumsal inşasının izini sürmeyi amaç edinir. Sürecin nasıl ve hangi koşullarda biçimlendiği ve kemanın bir temsil nesnesi olmasına varan noktada hangi aktörlerin hangi rolü oynadığı, çalışmanın temel sorularıdır. Ayrıca bu çalışma, hem ulusal hem de uluslararası literatüre, keman yapımcılığını sosyokültürel açıdan ele alan bir kaynak olarak katkı sağlamayı amaç edinir. Çalışmanın temel hipotezi, kemanın üretildiği ilk tarihlerden bugüne çeşitli biçimlerde değerlendiği ve bu değerlenmelerin tek bir sebebe değil, farklı pek çok aktöre bağlı olduğudur. Bu aktörlerin oluşturduğu bir ilişki ağı da, bu değerlenmeye zaman zaman etki eder. Çalışma aynı zamanda, kemanın öncüllerinin yapısal özelliklerinin yanı sıra simgesel özelliklerini ve alımlanış biçimlerini miras almış olabileceğini, bu çalgılar daha kullanışlı hallerine evrildiklerinde, bu mirastan izler taşıyor olabileceklerini iddia eder. Konuyu doğrudan ele alan herhangi bir Türkçe ya da yabancı kaynak olmamakla birlikte, Murat Küçükebe'nin Geçmişin yeniden inşası: günümüz Cremona yapımcılığında otantisite ve mesleki örgütlenme isimli doktora tezi, çalışmanın önemli kaynaklarından birisidir. Japon müziği üzerine araştırmalar yapan akademisyen Margaret Mehl tarafından yazılan blog yazıları ve Carla Shapreau'nun Strad dergisinde yer alan The Stolen Instruments of the Third Reich isimli makalesi ise Antonio Stradivari'nin 2. Dünya Savaşı'nda bir propaganda nesnesi olarak Goebbels tarafından araçsallaştırılması ile ilgili temel kaynaklardır. Matej Santi'nin Musicologica Austriaca: Journal for Austrian Music Studies dergisi özel sayısında yayınlanan Inventing the Italian Violin Making "Tradition": Franjo / Franz / Francesco Kresnik, a Physician and Violin Maker, as Its Key Figure in a Fascist Environment, Exploring Music Life in the Late Habsburg Monarchy and Successor States isimli makalesi ise Cremona uyanış projesinde Stradivari üzerinden biçimlendirilen gelenek inşası sürecini aydınlatan diğer bir önemli çalışmadır. Stoeving'in The Story of Violin ve Stowell'in The Cambridge companion to the violin isimli kitapları, çalışmanın keman tarihi ile ilgili önemli kaynaklarındandır. Becker'ın Sanat Dünyaları ve Zennet'in Zanaatkar adlı yapıtları ise çalışmanın keman yapımcısının kimliğini net bir biçimde tanımlayabilmesine imkan sunar. Hülya Biçer Olgun'un Çağdaş Sanatın Toplumsal İnşası- Sanat Eserinin Değerinin Sosyolojik Oluşumu isimli yapıtı ise çalışmanın kavramsal bir zemine oturtulabilmesini sağlayan rehber kaynaklardan biridir. Luc Boltanski ve Arnaud Esquerre'nin zenginleştirme ekonomisi yaklaşımını açıkladıkları makaleler ile Pierre Bourdieu'nun pek çok yapıtı, çalışmanın kavramsal temelinin dayanağı olan kaynaklardır. Çalışmanın kuramsal ve kavramsal dayanaklarını, Pierre Bourdieu'nün sermaye-alan teorisi ve Boltanski&Arnaud Esquerre'in zenginleştirme ekonomisi yaklaşımları oluşturur. Çalışmanın ikinci bölümünde ise kemanın tarihsel seyri incelenmekte, keman yapımcılığının gelişim evreleri üzerinde durulmaktadır. Bu bölüm, bir ön tarih araştırması olup, Avrupa'nın yaylı çalgıları toplumsal açıdan nasıl konumlandırdığını anlamak, kemanın evrimsel sürecinde bu alımlanışın rolünü doğru tespit etmek bakımından önem taşır. Yaylı çalgıların evriminin izini sürmenin oldukça zor bir süreç olduğunu ve konu ile ilgili kesin bir yargıya varmanın mümkün olmadığını belirtmek gerekir. Yine de yakın tarihten geriye doğru gidildiğinde, her bir yaylı çalgının, öncüllerinin belli başlı yapısal özelliklerini taşıdığı açıkça görülmektedir. Bu bölümün birinci kısmında, kemanın öncüllerinin toplumsal konumu, sembolik özellikleri ve keman ile benzeşen yapısal özellikleri hakkında bilgi verilmektedir. Rebek, fidel ve kol liri çalgılarının incelendiği bu bölüm bir ön tarih araştırması olup, bu dönemi anlayabilmek, çalgıların ve yapımcılarının dönemsel konumunun ileriye dönük etkilerini doğru analiz edebilmek açısından önemlidir. 1500'lü yılların öncesini anlatan bu birinci kısım, kemanın ve keman yapımcılarının ilk üretim yıllarında alanı nasıl bir bilgi ve anlam aktarımıyla oluşturduklarının cevabını ararken, öncüllerinden miras aldıkları sermayelerin niteliklerini de tespit etmeye çalışır. Bu bölümde, bu çalgıların taşıdığı sembolik anlamlar ikonografik örnekler üzerinden incelenmiş ve çalgıların kültürel konumlarının kemanın değerlilik algısını etkilemiş olabileceği sonucuna varılmıştır. Bölümün "Keman Sonrası Dönem" başlıklı ikinci kısmında ise kemanın tarihsel anlatısına yer verilmiş, İlk üretimi itibariyle sahip olduğu konum, ilk keman lutiyeleri ve Cremona keman yapım geleneğinin taşıyıcıları, çalgının yaşadığı yapısal değişme ve çalgının ilk üretiminden günümüze kadar geçirdiği yapısal değişimi, toplumsal olaylar ve müziğin gelişimiyle ilişkisi, kuramsal dayanağı bağlamında incelenmiştir. Bu kısımda kemanın değerlenmesinde etkili olan her bir öğe, kısaca anlatılmaya çalışılmıştır. İtalyan keman yapım geleneğini oluşturan öncü isimler, Cremona keman yapımı geleneğinin oluşum süreci ve süreci etkileyen toplumsal dinamikler; besteciler, müzisyenler, koleksiyonerler, Cremona'da okullaşma süreci, yardımcı konu ve aktörler bu bölümün konusudur. Değer üretici aktörlerin tespitini kronolojik bir sıraya oturtmak, aktörler arasındaki bağlantıyı, ilişki biçimlerini tespit edebilmek açısından önem taşımaktadır. Tezin üçüncü bölümü, kemanın değerinin toplumsal olarak inşa ediliş sürecini, birbiri ile bağlantılı iki vaka örneği ile ortaya koyar. Bu vakalar Goebbels'in kemanı ve Umut kemanları isimleriyle ele alınır. Goebbels'in kemanı bölümünde, İkinci Dünya Savaşı döneminde, Nazi Almanyası'nın el koyduğu çalgılar ve Stradivarius olduğu iddia edilen bir kemanın, Goebbels tarafından propaganda malzemesi olarak kullanılması ele alınırken, Umut kemanları vakasında, bahsedilen süreçte yağmalanmış çalgıların bazılarının hayata döndürülmesi ve bu çalgılar özelinde, sembolik ve ekonomik bir değerlenmenin ortaya çıkışı konu edilir. Tezin dördüncü bölümü ise sonuç bölümüdür. Bu bölümde, çalışmanın bulgularına ve vardığı sonuçlara yer verilmiştir. Kendi dönemlerinde dini birer motif olarak iş görmekte olan kemanın öncüllerinin, ikonografik örnekler ve mezamir yoluyla, dünyevi olan ile uhrevi olan arasında bağ kuran birer sembol olarak araçsallaştırıldığı sonucuna varmıştır. Kemanın öncüllerinden aldığı miras, sadece yapısal ortaklık değil, aynı zamanda çalgıların bu algılanma biçimi ve sembolik değeridir. Çalgının zaman zaman bu sembolik değerinin hatırlatıldığı politik bir araçsallaştırma ile, yeni sembolik anlamlar edindiği tespit edilmiştir. Diğer yandan temel değer belirleyicisi başlangıçta üretici, besteci ve müzisyenler iken, Sanayi Devrimi ve II. Dünya Savaşı gibi toplumsal dönüşümün güçlü olduğu dönemlerde, alana yeni eyleyiciler (sermaye sahipleri) dahil olmuştur. Bu eyleyiciler değer üretici özneler olarak çalgıya, çalgının estetik, sembolik, politik ve ekonomik değerlenmesini biçimlendiren yeni roller atfetmiştir. Ayrıca Stradivarius'un çalgının ayrıcalıklı konumunu şekillendiren değer üretici öznelerden biri olduğu, fakat bunun salt yeteneği ile ilişkilendirilerek açıklanamayacağı sonucuna varılmıştır. Üstün insan kavramının "üstün ırk" kavramına evrildiği noktada, Stradivari'nin II. Dünya Savaşı sürecinde Nazi Almanyası'nda ve hemen öncesinde Benito Mussolini liderliğindeki Ulusal Faşist Partinin iktidara gelmesi ile İtalya'da, bu kavramı pekiştiren ve halk gözünde estetize eden araçlardan birisi olarak kullanıldığı belirlenmiştir. Bu araçsallaştırmanın çalgının küresel ekonomik değerini etkileyen değer üretici unsurlardan biri olduğu sonucuna varılmıştır. Ayrıca, bir hikaye anlatıcı olarak Amnon Weinstein ve Umut Kemanları Projesi'nin, II. Dünya Savaşının yağmalama ekonomisinin sonuçlarını vurgulayan yeni bir sembolik değer yarattığı düşünülmektedir. Keman bu proje ile Yahudi toplumu için tarihe tanıklık eden somut bir kültürel varlık olarak, yeni bir anlam kazanırken, proje içerisinde yer alan çalgılar, koleksiyon biçimi ile ekonomik bir değerlenme potansiyeli de taşır hale gelmişlerdir.
-
ÖgeA generative theory of makam music: An integrated cognitive and semiotic approach to compositional analysis(Graduate School, 2024-12-13) Salvucci, Peter Noah ; Kaygusuz, Nermin ; Tarasti, Eero ; 414182010 ; Musicology and Music TheoryThe modern understanding of makam theory and analysis is presented in a generally prescriptive framework, based on a mixture of traditional knowledge, individual perspectives, and modern cultural reforms and ideologies. This study offers an alternative view of traditional makam music that focuses on Classical Ottoman Turkish art music repertoire. Instead of presenting a rival system of prescriptive makam theory, the author proposes a relatively empirical approach to makam music analysis based on principles of human cognition. In doing so, this theory identifies makam identities based on a hierarchy of the most cognitively salient musical events in a composition. The theoretical basis of A Generative Theory of Makam Music (GTMM) is Lerdahl and Jackendoff's A Generative Theory of Tonal Music (GTTM), which guides reductional and prolongational analysis according to a system of generative rules that are derived from principles of musical cognition. The generative approach to makam music thereby evaluates which generative rules are universal to both tonal and makam music idioms, which rules require adaptation, and which rules need to be created anew. This study additionally supplements and develops the system of generative makam theory with the integration of semiotic analysis based on an original system of Greimassian semiotic squares. These semiotic squares have been created to identify and represent significant elements of makam syntax and their interrelationships throughout each stage of generative analysis. The result is a system of analysis that explains the cognition of makam music through generative rules, which are corroborated by semiotic squares that explain relationships between musical events in a composition. This thesis is composed of four main chapters. The first chapter involves a preliminary evaluation of modern makam theory in order to establish the need for a cognitive approach to makam analysis. Theories of musical cognition are then evaluated in comparison to the place and purpose of generative theory in makam music. The second chapter begins with an outline of GTMM, and continues with an exploration of the connection between semiotic theory and musical cognition. After the function and significance of the original system of sixteen semiotic squares is established, a short foray into the aesthetics of Turkish makam music in relationship to traditional arts is conducted in order to supports the cognitive claims of generative makam music analysis. The third chapter develops GTMM, using similar four categories of analysis as the GTTM model, recognizing the division between local and global levels of analysis. Firstly, Grouping analysis focuses the cognitive principles that structure melodic organization at relatively local levels. The second local parameter of analysis, Usûl (rhythmic cycles), establishes the perception of beat structures within usûl identities, drawing upon ethnographic research conducted by the author. The relative salience of musical events according to usûl structures is then considered in analysis. Both local parameters of analysis are combined in Time-Span Reduction, which explains how events are reduced into a global hierarchy. Building upon this reductional hierarchy, Prolongational Reduction explains the tension and release scheme of salient events that manifest as central perde in makam analysis. The fourth chapter concludes with a selection of ten exemplary compositional analyses in Rast and Buselik makams. In these analyses, the principles established in the third chapter are applied to determine the essential seyir, or melodic progression, suggested by each makam composition. There are several conclusory points drawn from this thesis. Firstly, generative analysis of makam music provides a means of defining the essential progression of a makam according to the cognitive reality of the listener. In this manner, theoretical dogma is avoided while traditional wisdom regarding makam structure and identity is verified. Secondly, the GTMM model functions with its generative rules alone, or can be supported with semiotic analysis. GTMM theory therefore proposes a method of semiotic analysis that is compatible with cognitive theory, utilizing the semiotic square in a novel way. Finally, GTMM provides a standard of analysis from which to compare historical makam identities. In the analyses provided in the fourth chapter, a change in conception of both Rast and Buselik makams can be observed, with a more drastic evolution suggested by the analyses of compositions in Buselik makam. The proposal for a Generative Theory of Makam Music is expected to open the way for further studies in makam theory, music cognition, and musical semiotics.