LEE- Kentsel Tasarım Yüksek Lisans
Bu koleksiyon için kalıcı URI
Gözat
Çıkarma tarihi ile LEE- Kentsel Tasarım Yüksek Lisans'a göz atma
Sayfa başına sonuç
Sıralama Seçenekleri
-
ÖgePost-endüstriyel alanların kentler üzerinde yarattığı zamansal ve mekansal değişimlerin Zeytinburnu Çırpıcı Çayırı örneğinde incelenmesi(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2021-09-21) Çelebi, Emre ; Tunçay Eşbah, Hayriye ; 519171011 ; Kentsel Tasarımİnsanlık tarihinin en karmaşık fiziksel ve sosyal organizasyonunun ürünü olan kentler, farklı tarihi dönemlerde farklı tarihsel olayların itkisiyle, diyalektik materyalizmin de bir parçası olarak mütemadi bir değişim sürecine şahit olmuştur. Bu tarihsel olayların en önemlilerinden biri olarak endüstri devrimiyle birlikte yeniden şekillenen üretim ilişkileri, bu ilişkiler biçiminin ortaya çıkardığı kentsel mekânı zamansal ve mekansal bağlamda; fiziksel ve sosyal açıdan etkilemiştir. Kapitalizmin ilk dönemleri, emek gücüne duyulan ihtiyacın yani çalışan nüfusun ve üretim tesislerinin belli merkezlerde toplanmasıyla sonuçlanmıştır. Bu yoğunlaşma hem fiziksel çevre hem de sosyo-kültürel yaşam üzerinde dramatik değişimlere neden olmuştur. Ancak birkaç yüzyıl boyunca hızla artan sanayileşme; gelişen teknoloji ve üretim ilişkilerinin yeniden şekillenmesiyle birlikte yavaşlayarak, yerini "sanayisizleşme (deindustrilization) dönemine bırakmıştır. 20.yüzyılın sonu itibariyle etkisi görülen "sanayisizleşme" sürecinde; gelişmiş ülkelerdeki istihdamın, üretim sektöründe azalıp istihdam sektörüne kaydığını, üretimin daha çok gelişmekte olan ülkeler üzerinden, ucuz iş gücü ile yapıldığını görmekteyiz. Sanayisizleşme; gelişmiş ülkelerde hizmet sektöründe istihdamın artmasına, gelişmekte olan ülkelerde ise üretim sürecinin yoğunlaşmasına neden olmuştur. Sanayisizleşme döneminin en büyük sonuçlarından biri ise nihayetinde kapitalizm için tarihsel görevini tamamlayan endüstri alanlarının terk edilmesidir. Böylece endüstri alanları post-endüstriyel alanlar haline gelerek 20.yüzyılın sonunda koruma literatürüne dâhil edilip, miras alanları olarak nitelendirilmeye başlanmıştır. Endüstri alanlarının korunmasına dair atılan ilk adımlar endüstri yapı ve anıtlarına yani somut mirasa odaklanmakla birlikte, zamanla endüstrileşme sürecinin derinden etkilediği sosyal yaşam ve kent belleğine dair anıların da olduğu soyut miras korunma sürecine dâhil edilmiştir. Buna ek olarak endüstri alanlarının faaliyet süreci boyunca etkilediği geniş araziler ve kent peyzajı üzerindeki etkiler de analiz edilerek, çevresel problemlerin ortadan kaldırılması ve daha sağlıklı çevrede yaşamak için geliştirilen kent politikalarının parçası haline gelmiştir. Bu noktada endüstri miras alanları ile ilgili yürütülen kent politikalarına, bu alanların çevresel değerler açısından ele alınışını ön plana çıkaran "peyzaj şehirciliği" ilkeleri de bu çalışmada kapsamlı bir şekilde ele alınmıştır. Bu tez, öncelikle üretim ilişkilerinin kentsel mekan üzerindeki derin etkisini geniş bir literatür taraması ile anlatarak, endüstri alanlarının post-endüstriyel alanlara dönüşüm sürecini açıklamıştır. Akabinde, endüstri miras alanlarının salt fiziksel koruma yaklaşımlarını problem olarak ele alıp, çok yönlü ve çok katmanlı bir değerlendirme yapmıştır: Bu kapsam endüstri alanlarının kent peyzajı üzerindeki etkileri de ifade edilerek, peyzaj şehirciliği akımının bu alanların çevresel tahribatı giderme noktasındaki ilkeleri ve yaklaşımı detaylandırılmıştır. Çalışma alanı olarak belirlenen Zeytinburnu Çırpıcı çayırının tarihsel geçmişi ve endüstrileşme süreci; Zeytinburnu genelinden başlayarak Çırpıcı çayırına doğru bir yaklaşımla anlatılmıştır. Yine Zeytinburnu genelinden Çırpıcı çayırı özeline doğru akışla bölgenin sosyal ve kültürel gelişimi, değişim süreci; gazete kupürleri, tarihi belgeler ve görüşmeler yardımıyla açıklanmıştır. Çırpıcı çayırının günümüz sınırları ile çayırı tanımlayan yakın çevresinin fiziksel gelişimi de farklı tarihsel dönemlere ait hâlihazır haritalar yardımıyla oluşturulan "GİS analizleri" ile anlatılıp bu gelişmede endüstrileşmenin etkisi açıklanmıştır. Yapılan analizler neticesinde; endüstrileşme ile birlikte Çırpıcı çayırının mesire kültürü, gezi kültürü, Hıdırellez kutlamaları ve askeri talimler için merkez olması gibi tarihi belgelerle ispatlanmış olan pek çok fiziksel, sosyal ve kültürel fonksiyonun zamanla yitirildiğini görmekteyiz. 19.yüzyılda Zeytinburnu Fabrika-i Hümayunla yani Büyük Demir Fabrikası ile birlikte Zeytinburnu sahilinde başlayan ağır endüstri yerleşkelerinin inşasının Çırpıcı çayırına taştığı, fiziksel analizlerle ortaya konulmuştur. Bölgenin 20.yüzyılın ortalarında endüstrileşme ile birlikte bir gecekondu semti haline geldiği ve fiziksel çevre koşullarının son derece olumsuz olduğu gerçeğine rağmen insanların birbirileriyle kurduğu dayanışma kültürü, kültürel, sportif faaliyetlerin kendileri için ne kadar önemli olduğu ve çevredeki doğal değerlerin de nefes aldıran unsurlar olarak hayatlarının merkezinde yer aldığı sözlü tarih vasıtasıyla ispat edilmiştir. Elde edilen bulgular, bölgenin endüstrileşme ile birlikte fiziksel ve sosyal açıdan derin bir değişim sürecine girdiğini göstermiştir.
-
ÖgeKentsel alanlarda yağmur suyu yönetiminin mekânsal bileşenlerinin Üsküdar meydanı havzası üzerinden değerlendirilmesi(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2021-12-06) Gülcü, Göknur ; 519171024 ; Kentsel Tasarım ; Urban DesignGiderek artan kentleşme ile sert zemin oranının yeşil alanlara baskın hale gelmesi doğal su döngüsünün bozulmasına neden olmaktadır. Bu durum yüzeysel akışa geçen su miktarında artışa sebep olarak yağmur suyu yönetiminde drenaj sorunları yaratmaktadır. Küresel ısınmanın da etkisiyle uzun yıllar projeksiyonlarında pik yağışlarda, yağış nedenli taşkınlarda ve birbirini takip eden yağışlar arasında artan süreye bağlı olarak kuraklıklarda artış olması öngörülmektedir. Bunlara rağmen, kentlerimizde hidrolojik döngüye olan müdahale biçimleri sürdürülebilirlikten giderek uzaklaşmaktadır ve sonucunda kentlerimiz yine olumsuz etkilenmektedir. Önerilen çözümler suyu statik bir maddeymiş gibi ele alan uygulamalardan ibaret olduğundan ve kentlerdeki geçirimsiz yüzeyler devamlı olarak arttığından dolayı sürdürülebilir bir yağmur suyu yönetimi sağlanamamaktadır. Bahsi geçen uygulamalar yağmur suyunu borular vasıtasıyla yerin altından metrelerce deşarj alanlarına taşıyan, gri altyapının bir parçası olan kentsel drenaj sistemleridir. Kentsel çevrenin saçaklanmasıyla paralel gelişen bu sistemlerin kapsadıkları alanların her geçen yıl biraz daha artması bakım ve onarım maliyetlerini de arttırmaktadır. Bununla birlikte, pik yağışlarda yetersiz kalmakta ve yağışa bağlı taşkınlara neden olmaktadırlar. Birçok farklı alt dalı olan hidroloji bilimi, yağış-akış ilişkilerini inceleyen genç ama hızla gelişen bir bilimdir. Hidrolojinin alt dallarından biri olan kent hidrolojisi, yüzey geçirgenliğine göre farklılık gösteren yağış, yüzeysel akış ve sızma farklılıkları nedeniyle kentte meydana gelen/gelebilecek debi miktarlarını konu edinmiştir. Yıllara bağlı maksimum yağış, topoğrafya, sızdırmazlık katsayısı gibi verilerin işlendiği, yağışla orantılı maksimum debi ve taşkın hacimlerinin olduğu bir dizi matematiksel hesaplamalarla hidrolojik yük hesabı yapılmaktadır. Hidrolojik hesaplamalar, gri kentsel altyapı olarak bilinen kentsel drenaj sistemlerinin yanı sıra bir kentsel havza için daha sürdürülebilir kentsel su yönetim sistemleri kurmak için kullanılmaktadır. Nüfusun her yıl biraz daha arttığı İstanbul'da su tüketimi ve nüfus projeksiyonları arasındaki ilişki incelendiğinde doğru orantılı bir artış görülmektedir. Bunun yanında, küresel ısınmanın da etkisiyle yağış rejimi değişmeye başlayan İstanbul, kuraklık tehdidi altındadır. Kentsel su yönetimi konusunda benzer sorunların yaşandığı çeşitli dünya kentlerinde hem mevcut kentsel drenaj sistemine destek olarak taşkınların önlenmesi hem de uzun kurak dönemlerde kullanılabilmesi için yağmur suyunun hasadı yöntemleri uygulanmaktadır. Kentsel Yeşil Altyapı Sistemleri olarak bilinen bu sistemlerde yağmur bahçesi, tutma havzaları, yağmur suyu tankları gibi farklı su tutma, toplama ve sızdırma teknikleri kullanılarak kentlerde yağmur suyu yönetimi konusunda başarılı sonuçlar elde edilmektedir. Ülkemizde, kentlerin karmaşık yapısı nedeniyle bahsi geçen yeni tekniklerin uygulanması karmaşık görülmektedir. Bu çalışmanın amacı, yağmur suyu toplama alanlarının kentsel tasarıma sayısal yöntemlerle nasıl dahil edilebileceğini ortaya koymaktır. Bu tezin çalışma alanı olarak belirlenmiş olan Üsküdar Meydanı ve yakın çevresinin uzun yıllara dayanan yağış analizleri üzerinden, topoğrafya analizleriyle bulunan havza alanına ait maksimum su hacimleri Rasyonel Yöntem kullanılarak bulunmuş ve hasat edilebilecek su miktarı hesaplanmıştır. Kent ölçeğinde yapılan analizlerde ise kentsel doku, kentsel gelişim, ulaşım, yeşil alan analizleri yapılmıştır. Bulgular ışığında, çalışma alanı için, kentsel tasarım ve peyzaj mimarlığı ölçeğinde yağmur suyu yönetimine katkı sağlayabilecek tasarım önerileri geliştirilmiştir. Her geçen gün biraz daha büyüyen kentlerimizde çok geç olmadan, sürdürülebilir, bütüncül, çağdaş bir kentsel yağmur suyu yönetimi sağlanması adına bilimsel verilerden yararlanarak planlamalarımızı bunlar üzerinden hayata geçirmek geleceğimiz için son derece önemlidir.
-
ÖgeMerkezi iş alanı gelişiminin değerlendirilmesi: İstanbul Cendere vadisi örneği(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2022) Kuşçu, Çağla ; Ocakçı, Mehmet ; 718140 ; Kentsel Tasarım ProgramıMerkez kavramı tüm yerleşim alanlarında bulunan başat fonksiyonlardan birisidir. Günümüz metropoliten kentlerinde merkezler kademelenmesi çerçevesinde, MİA kavramı kentin birincil merkezi olarak tanımlanmaktadır. MİA kısaca metropoliten alanda kontrol gücünün toplandığı, erişilebilirliğin ve arsa değerlerinin yüksek olduğu, bilişim, hizmet ve imalat sektörlerinden oluşan yığılma ekonomilerini ve yüz-yüze iletişime olanak sağlayan kentsel hizmetleri içerisinde barındıran alan şeklinde tanımlanmaktadır. Günümüzde küresel kentler dünyaya entegrasyonlarına göre sınıflandırılmaktadır. Nüfus ve merkezi iş alanı parametreleri bu sınıflandırmadaki önemli değerlendirme kriterlerindendir. İstanbul GaWC'nin 2020 değerlendirmesine göre dünya kentleri sınıflandırmasında Alfa- kentleri arasında yer almaktadır. İstanbul'da merkezi iş alanı tarihsel süreçte Tarihi Yarımada'dan başlayarak, Beyoğlu, Şişli, Beşiktaş, Maslak bölgelerine doğru yayılmıştır. 1980 sonrasında dünya genelindeki küreselleşme eğilimi ile birlikte İstanbul da merkez alanlarındaki sanayi fonksiyonları desantralize etmeye başlamıştır. Bu karar kapsamında özellikle plan kararları ile sanayinin desantralizasyonu desteklenmiş ve MİA işlevini artırıcı plan kararları uygulanmaya başlanmıştır. Yıllar geçtikçe hizmet sektörünün genel istihdamdaki oranı artmakta sanayinin ise azalmaktadır. MİA'nın mekânsal gelişimini etkileyen önemli etmenlerden biri erişilebilirliktir. İstanbul'da 1973, 1988 ve 2016 yıllarında kullanıma açılan boğaz köprüleri yıllar içerisinde kentin makroform gelişiminin kuzeye doğru ilerlemesine neden olmuştur. MİA'nın Şişli'den Maslak yönüne gelişmesinin temel sebeplerinden birisi ulaşım ağlarının gelişmesidir. Ancak kentin kuzeydeki doğal yapısını korumak amacıyla makroformun kuzeye doğru daha fazla gelişmesi bugüne kadar üretilen metropoliten alan planlarında tercih edilmemiştir. Bu kapsamda hem kentin gelişimi hem de MİA'nın gelişimi plan kararları ile kentin doğu-batı eksenine yönlendirilmiştir. Cendere Vadisi, harita düzleminde MİA'ya yakın konumda görünse de arazinin topografik durumu alanda MİA özelliklerinin doğal olarak gelişmesini engellemiştir.
-
ÖgeFener ve Balat semtleri rehabilitasyon programı sonrasında Balat çarşısı'nda yaşanan değişimlerin irdelenmesi(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2022) Mutcalı, Nihan ; Gökmen Pulat, Gülçin ; 734957 ; Kentsel Tasarım Bilim DalıGeçtiğimiz pandemi sürecinde DNA, mRNA kavramları hayatımıza çok hızlı ve kalıcı şekilde girmiştir. Bunun sebebi koronavirüsün hayatımızı tehdit eder boyutta hastalığa sebep olmasıdır. Tedavi amaçlı mRNA aşılarının kullanılması sadece DNA değil RNA üzerine odaklanmamıza sebep olmuştur. Pandemi sürecinde koronavirüse karşı ilaç geliştirilmesi çok büyük önem kazanmıştır. Bu noktada bildiğimiz şey şudur ki vücudumuzda enfeksiyona sebep olan bir bakteri veya virüsün vücut içinde kendi DNA'sının kopyalanmasını durdurduğumuz zaman virüsün hücre çoğalması da önlenmiş olur. DNA replikasyonunun durdurulmasının bir yolu DNA bazlarının tanınmaz hale gelmesini sağlamaktır. Bu amaçla genel olarak ilaç tasarımında ilaçların etken maddelerinin DNA ile kompleks oluşturması beklenmektedir. Kimyasal maddeler DNA'ya bağlandıkları zaman replikasyon işlemi durmaktadır. Çünkü DNA enzimleri ilaca bağlanan bazları tanımaz. Etkin ilaç üretmek için o etken maddenin veya kimyasal maddelerin özelliklerinin bilinmesi kritik bir noktadır. Kimyasalın toksik özelliği varsa daha çok kansere yönelik çalışmalarda kullanılabilir fakat bu toksisite sağlıklı hücreye zarar veriyorsa o ilaç etkin şekilde kullanılamaz. İşte tam bu noktada daha biyo-uyumlu ilaçlar ihtiyaç haline gelmiştir. Son yıllarda biyomedikal alanda ikinci-nesil porfirin türevleri olan ftalosiyaninlere (Pc) daha fazla odaklanılmıştır. Sadece kanser tedavide değil antibakterial-antimikotik olarak, retina kalınlaşmasını tedavide, histopatolojide canlı ve ölü hücreyi birbirinden ayırmada Pc bileşikleri kullanılmaktadır. Pc bileşiklerinin özellikle DNA sarmalı ile etkileşim gösterdiği bilinmektedir. Pc türevlerinin her biri DNA ile farklı şekilde etkileşime girmektedir. Metalli veya metalsiz periferal veya non-periferal sübstitüentli düzlemsel yapıda olan Pc'ler çoğunlukla interkalasyon yapabilmektedir. Fakat silisyum Pc gibi eksenel konumlara bağlı grupları olan Pc türevleri daha hacimli olduğundan DNA bazları veya fosfat-şeker omurgasıyla elektrostatik etkileşime girebilmektedir. Yeni sentezlenen Pc türevlerinin DNA ile etkileşime girip girmediğinin tespit edilmesi için ilk adım etkileşimin UV-vis ve floresans spektrumları ile gözlenmesidir. İster antibakteriyel ister antikanserojen isterse antiromatizmal ilaç olsun biyoteknolojik alanda etken maddenin DNA ile etkileşiminin olup olmaması en kritik noktadır. Bu amaçla bu tez kapsamında yeni suda çözünür asimetrik Pc bileşiklerinin sentezi tasarlanmış ve elde edilenlerin DNA etkileşimleri UV-vis, floresans spektroskopileriyle incelenmiştir. DNA termal denaturasyon grafisinde DNA erime noktası azalttığı yani heliks sarmalının yeni Pc bileşiğiyle etkileşime girerek daha düşük sıcaklıklarda bozunduğu görülmüştür.
-
ÖgeMahalle ölçeğinde yaş dostu olma: Tasarım ve değerlendirmeye yönelik yöntem önerisi(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2022) Or, Elif ; Kaya, Serdar ; 745594 ; Kentsel Tasarım Bilim DalıYaşlanma evrensel olmasına karşın dünyanın her yerinde ve aynı zaman diliminde gerçekleşmeyen, homojen olmayan bir olgudur. Bu sebeptendir ki, yaşlanmanın beraberinde getirmiş olduğu sorunlar silsilesine hem küresel ölçekte, hem de yerel odakta problemi yaratan alt katmanları çözümleyerek cevaplar bulmak ve yaşanılan ortamı/çevreyi/mekânı bu değişimlere uydurmak önemli bir araştırma konusu olmaktadır. Kentsel alanda sürekli bir devinim içerisinde gerçekleştirilen eylemlerin mekânı, değişen mekânsal örüntülerin de bireyi etkilediği bir döngüsel tarif içerisinde evrensel bir tasarım tarifinin yapılmasının özellikle demografik açıdan nüfus içerisindeki kırılgan grupların dahiliyeti, diğer yandan ise çevre bilinci, ekonomik sürdürülebilirlik ve sosyal bütünleşme çerçevelerinden bir bakış açısının geliştirilmesi yolu ile mümkün kılınabileceği düşünülmektedir. Yaş dostu bir çevre/topluluk fikrinin çıkışı, dünya üzerinde yaşanan demografik dönüşümün yaşanılan çevreyi sosyolojik bağlamda değiştirmesi, dolayısıyla değişen sosyo-demografik içeriklerin kentsel mekânı dönüştürmesi ile tetiklenmiş; yaş dostu kavramının günümüzde bu denli popüler olmasının arka planında yaşanan bu döngüsel hareketliliğin olduğu bilinmektedir. Bu bağlamda, çalışmanın kuramsal arka planının oluşturulmasında üzerinde durulan dört temel kavram olarak mahalle/komşuluk ünitesi tasarımı, yaş dostu kentler, yerinde ve aktif yaşlanma yer almaktadır. Çalışmanın kavramsal çerçevesinde öncelikli olarak, yaşlanma olgusunun çevre-kullanıcı ilişkisinin tanımlanması noktasında önemli görülen demografik göstergeler, bu göstergelerin güncel veriler ışığında dünya ve Türkiye özelindeki görünümlerinin tariflenmesi ve demografik dönüşüm tanımının dayanağı olan Demografik Dönüşüm Kuramı ve bu sürecin Türkiye'deki yansımaları üzerinde durulması amaçlanmıştır. Daha sonrasında, yaş dostu olma olgusunda farklı kullanıcıların bir arada olmasının irdelenmesi, bu noktada kuşaklararası ilişkilerin kent mekânındaki görünürlüğü üzerinden aile yapısındaki değişimler, çocuk-yaşlı ve kuşaklararası ilişkiler gibi farklı alt modellerin de katkıları ile daha bütüncül bir değerlendirme yapılması gerektiği kanısıyla hareket edilmiştir. Yaşlanma literatüründe araştırmaların temelini oluşturan iki başat kavram olan aktif yaşlanma ve yerinde yaşlanma kavramlarının çıkış noktaları, savunulan fikirler ve bu modellerden yaş dostu kente dair çıkarımlar çerçevesinde bir tanımlama yapılmak istenmiştir. Yaşlanma kavramı ve yaşanılan çevre ilişkisi bağlamında Çevresel Gerontoloji kavramına atıfta bulunulmuştur. Tez çalışmasının kurgusu oluşturan yaş dostu bir mahalle oluşturulması fikri üzerinden bir değerlendirme yapılması noktasında kavramın içerdiği fiziksel ve sosyal ilişkilerin anlaşılmasına yönelik tarihsel süreç içerisinde geçirdiği değişimin bir kısa özeti sunulmuştur. Araştırmanın esas amacı, tüm dünyada araştırmaya değer görülen önemli bir başlığı da oluşturduğu üzere, yaşlanma ve çevre arasındaki ilişkinin tariflenmesidir.
-
ÖgeMekânsal okunabilirlik bileşenlerinin kentsel sokak dokuları üzerindeki etkisinin deneysel analizi: Kentsel tasarım sürecinde analitik bir bakış(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2022) Özdemir, Mine ; Ayataç, Hatice ; 737868 ; Kentsel Tasarım Bilim DalıBir kentsel dokunun okunabilirliği hem dokuyu şekillendiren biçimsel özellikler hem de kullanıcısının deneyimlerine göre tanımlanabilen bir sürecin anlamlı bütünlüğüdür. Literatürde bu sürecin çözümlenmesine bakıldığında; biçimsel, mekânsal, anlamsal ve imgesel başta olmak üzere farklı boyutlarda ele alınan çalışmaların olduğu görülmektedir. Aynı zamanda okunabilirliğin bir kentsel tasarım ilkesi olarak ele alındığı çalışmalarda farklı ölçek ve kavramlar ön plana çıkmaktadır. Mimari ve kentsel okunabilirlik başta olmak üzere kentsel tasarım kapsamında yapılan çalışmalar, okunabilirliğin mekânsal boyutu üzerinde durmaktadır. Bu araştırmada ise öncelikle okunabilirlik bir tasarım ilkesi olarak ele alınmış, sonrasında ise okunabilirliği oluşturan bileşenler mekânsal olarak irdelenmiş ve mekânsal okunabilirlik bileşenlerinin değerlendirilmesi, kentsel sokak dokusu ile ilişkili olarak kentsel tasarım sürecinde sorgulanmıştır. Literatürde okunabilirlik kavramını odağına alan çalışmalara bakıldığında; aşinalık, simetri, imgelenebilirlik, karmaşıklık, yön-bulma, konfor, güvenlik, görünürlük, erişilebilirlik, estetik, gizem, ayırt edicilik, uyum/tutarlılık başta olmak üzere farklı kavramların vurgulandığı görülmektedir. Kentsel dokunun mekânsal okunabilirliği sorgulanırken, okunabilirliği oluşturan bileşenlerin çözümlemesine ihtiyaç duyulmaktadır. Bu çalışmada ise okunabilirlik mekânsal olarak; imgelenebilirlik, aşinalık, karmaşıklık ve yön-bulma bileşenleri ile ele alınmıştır. Mekânsal okunabilirlik bileşenlerinin biçimsel ve imgesel olarak farklılaşan kentsel sokak dokuları üzerindeki etkisinin analizi ise bütüncül olarak değerlendirilmiştir. Kentsel sokak dokusu kentin tarihsel, sosyal, mekânsal ve ekonomik boyutları ile tasarım ve toplumsal ihtiyaçlar doğrultusunda şekillenen bir yapıya sahiptir. Farklı boyutlarda sokak biçimsel ve imgesel olarak; kentin, kent parçalarının ve kentsel dokunun sosyal-mekânsal ve ekonomik bileşenleri ile anlamlı hale gelen kamusal mekân sürekliliğinin bir parçasıdır. Modernleşme ve sonrasındaki dönemde sokak dokusu sosyo-mekânsal olarak dönüşüme uğramış, toplumların çeşitli kesimlerinde farklı anlamlara sahip bir düzeye gelmiştir. Biçimsel ve imgesel olarak farklılaşan kentsel sokak dokularının mekânsal okunabilirliği, kentsel mekân kullanıcısının deneyimlerine göre anlamlı hale gelir. Bu kapsamda sokak dokusunun; kamusal mekân, iletişim mekânı, etkileşim mekânı, olasılıklar mekânı olarak farklı boyutlar üzerinden ele alındığı görülmektedir. Bu çalışmanın amacı, mekânsal okunabilirlik ve bileşenlerinin etkisini tasarım sürecinde kentsel sokak dokuları ile çözümlemek, mekânsal olarak farklılaşan kentsel sokak dokularının mekânsal okunabilirliğini etkileyen bileşenleri, kentsel tasarım kapsamında kullanıcıların değişen algısı ile irdelemektir. Bu bağlamda, biçimsel ve imgesel olarak farklılaşan kentsel sokak dokularını etkileyen mekânsal okunabilirlik bileşenlerinin sorgulanması, kentsel tasarım eğitim süreci kapsamında bilgi ve beceriye sahip plancı ve tasarımcı adayı olan öğrencilerin değişen algısı üzerinden yapılmıştır. Kentsel tasarım deneyimlerinden yola çıkarak, planlama öğrencilerin kentsel sokak dokularını farklı boyutlarda nasıl tanımladığı, algıladığı ve çözümlediği mekânsal okunabilirlik bileşenleri ile sorgulanmıştır. Çalışmanın yöntemi iki aşamalı olarak kurgulanmış ve çevrimiçi olarak yürütülmüştür. İlk aşama anket çalışması, ikinci aşama ise odak grup çalışmasıdır. Çalışmanın her iki aşamasında da yer alan katılımcılar; Türkiye'de devlet üniversitesi olarak Yükseköğretim Kurulu tarafından belirlenen 20 araştırma üniversitesi arasından başarılı sıralamasına göre ile beşte yer alan ve Şehir ve Bölge Planlama Bölümü bulunan üniversitelerde öğrenim görmekte, kentsel tasarım ile ilgili teorik ve uygulamalı derslerini almış ya da almakta olan lisans öğrencileridir. Sırasıyla bu üniversiteler; Orta Doğu Teknik Üniversitesi, İstanbul Teknik Üniversitesi, Yıldız Teknik Üniversitesi, İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü ve Gazi Üniversitesidir. Anket çalışmasında öğrencilerin bireysel yaşam deneyimleri ve eğitim bilgileri, kentsel tasarım bilgi ve beceri düzeyleri, kentsel dokuya ve kentsel sokak dokusuna aşinalıkları kapsamında mekânsal okunabilirlik bileşenleri ile sorgulanan kentsel sokak dokularının hem plan düzleminde hem de sokak düzleminde çözümlenmesi hedeflenmiştir. Odak grup çalışması ise ilk aşamaya katılan ve ikinci aşamaya da katılmak isteyen gönüllü öğrenciler ile yapılmıştır. Çalışmaya katılmadan önce öğrencilerden; yaşadıkları, daha önce bulundukları veya daha önce kentsel tasarım projesi kapsamında çalıştıkları ve aşina oldukları bir çevreden kentsel sokak dokusu seçmeleri istenmiş ve bu çevreden seçtikleri dokuya ait sokak ve plan düzleminde görüntüler elde etmeleri beklenmiştir. Katılımcı ortamda, katılımcıların aşina oldukları ve olmadıkları kentsel sokak dokuları üzerinden zihin haritaları üretilmiş, kentsel sokak dokusunun mekânsal okunabilirliğini etkileyen bileşenler sorgulanmıştır. Anket ve odak grup çalışmalarının değerlendirilmesine göre mekânsal aşinalık kentsel dokunun biçimsel özelliklerine bağlı olarak kentsel mekân kullanıcısının geçmiş deneyimlerine göre şekillenmektedir. Bu deneyim doğrultusunda odak grup çalışmasında üretilen zihin haritalarına bakıldığında, dokuya aşina olma durumuna göre katılımcı ifadelerinin farklılaştığı belirlenmiştir. Araştırmanın temel bulgularına göre mekânsal okunabilirliğin; imgelenebilirlik, aşinalık ve yön-bulma bileşenleri ile pozitif; karmalıklık bileşeni ile ise negatif anlamda bir ilişkisi olduğu görülmüştür. Katılımcıların ifadelerine göre topoğrafya ve yeşil doku bileşenlerinin, bir kentsel sokak dokusunun mekânsal okunabilirliği tanımlamada en etkili bileşenler olarak ön plana çıkmıştır. Araştırmanın sonucunda, kentsel tasarım sürecinde mekânsal okunabilirlik bileşenlerinin kentsel sokak dokuları üzerindeki etkisinin analizi için analitik bir bakış açısı geliştirilmesi amaçlanmıştır. Bu doğrultuda, iki aşamalı yapısı ile bu araştırmanın, kentsel tasarım ile ilişkili olarak mekânsal okunabilirlik ve kentsel sokak dokusu bileşenlerini odağına alan ve alacak olan araştırmacılar için deneysel bir analiz yaklaşımı olması hedeflenmektedir.
-
ÖgeMekân organizasyonunda form çeşitliliği üzerine parametrik bir yaklaşım(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2022) Özen, Merve ; Kürkçüoğlu, Eren ; 733600 ; Kentsel Tasarım Bilim DalıGeleneksel kentlerde mekân, çok sayıda parametrenin üretime katılmasıyla oluşmaktadır; bu bağlamda geleneksel kent dokusu; mekânın yerel, coğrafi ve kültürel çeşitliliğini yansıtmaktadır. Kent dokusunda, kendiliğinden meydana gelen bu özgün ve çeşitli morfoloji, kentlere karakter kazandırmaktadır. Dolayısıyla sanayileşme öncesi kentler; inşa edildikleri yerle, içinde yaşayan toplumla ve toplumun kültürü ile karşılıklı ve güçlü bir ilişkiye sahiptir. Sanayi dönemine geçiş ile geleneksel mekân üretim teknikleri yerini merkeziyetçi ve tam kontrollü bir planlama anlayışına bırakmıştır. Gösterdiği işlevselci ve rasyonalist yaklaşım nedeniyle, erken modernizm olarak adlandırılan bu dönemde; kontrol, düzen ve standartlaşmaya bağlı bir mekân üretim anlayışı ortaya çıkmıştır. Kent dokusu, sanayileşme sonrası militarist ve merkezi bir anlayışla düzenlenmeye başlanmış, bu durum modernist anlayışın temellerini oluşturmuştur. Mekân üzerinde düzen ve kontrol oluşturma çabası bu dönemde gelişmeye başlamıştır, geleneksel mekân üretimi yerini rasyonaliteye ve işlevselciliğe bırakmıştır. Ayrıca modernizm döneminde kabul gören bütüncül ve kontrolcü anlayış, kapsamlı planlama ve yapım yönergelerinin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Kenti bütüncül bir şekilde ele alan planlar, kamu eliyle uygulanmaya başlanmıştır dolayısıyla kent formu standartlaşmış ve mekân pragmatik bir ürün haline gelmiştir. Postmodernizm, modernizmin neden olduğu bu tek tipleşmiş mekân üretim pratiğine bir eleştiri olarak doğmuştur. Modernizm döneminin uygulama aracı olan kapsamlı ve pragmatik planlar; parçacı, proje bazlı planlara dönüşmüştür ancak bu dönemde de standartlar ve normlar kontrol aracı olarak kullanılmıştır. Sanayi devriminden günümüze kadar pek çok planlama metot ve teorisi önerilmiştir, genel kabul gören metotlar ise kentlere uygulanmış, kentler kimlikli ve özgün dokularını kaybetmeye başlamıştır. Geleneksel kentlerin sağladığı çeşitlilik yerini; tek tip, standart, küresel formlara bırakmıştır. Bu standartlar formun yerel ve özgün karakterini yok etmektedir. Yürütülen araştırmanın temel motivasyonu, geleneksel kent formunun sunduğu çeşitliliğin kentlere tekrar kazandırılmasıdır. Çalışmanın temel amacı ise form çeşitliliğini sağlayan parametreleri tasarıma dâhil etmek için bir yaklaşım sağlamaktır. Sorgulamalar, çeşitliliğin form üretiminde yer alan parametreler bağlamında sağlandığı kabulü üzerinden gelişmektedir. Form çeşitliliğinin geri kazanımı için formu oluşturan parametreleri anlamak gerektiği hipotezi ise bu çalışmayı gerekli kılmaktadır. Bu doğrultuda form çeşitliliğini sağlayan parametreler nelerdir? sorusu çalışmanın başlangıç noktasıdır. Çalışmanın ikincil amacı ise "formu oluşturan parametreler ile formu kontrol eden parametreler arasındaki ilişkiyi" anlamaktır. Yürütülen çalışma üç bölümden oluşmaktadır. İlk bölümde, morfolojiye ilişkin kavramsal çerçeve ve morfoloji yazınının taranması üzerinden, mekân üretiminde kullanılan parametreler incelenmiştir. İkinci bölümde kontrol parametreleri, erken-modernizmden postmodernizme geçen sürede, dönemsel olarak tartışılmıştır. Alan çalışmasında ise parametrelerin çeşitlilik üzerindeki etkisi analiz edilmiştir. Yazın araştırması sonucunda, iki tür parametre tipolojisi önerilmiştir; form geometrisini oluşturan, oluşum parametreleri ve form biçimini oluşturan, kontrol parametreleri. Oluşum parametreleri; konfigüratif ve boyutsal parametrelerden, kontrol parametreleri ise reflektif ve normatif parametrelerden oluşmaktadır. Konfigüratif ve boyutsal parametretreler formun geometrik özellikleri ve konumlanışı ile ilgiliyken, reflektif ve normatif parametreler bu geometrik özelliklerin nasıl oluştuğu ile ilgilenir. Reflektif kontrol araçları, iklim, bitki örtüsü, güneşlenme gibi yer'e ait parametreleri, mevcut bağlamı ifade etmek için kullanılmıştır, normatif kontrol araçları ise norm, yönerge ve standartları gibi yapay araçları temsil etmektedir. Kontrol parametreleri ile formu oluşturan parametreler arasındaki ilişkinin anlaşılabilmesi için, sanayileşme döneminden postmodernizme kadar geçen süreçte; formu biçimlendiren kontrol parametreleri tartışılmıştır daha sonra yapılan alan analizleri ile kontrol parametrelerin çeşitlilik üzerindeki etkisi incelenmiştir. Elde edilen bulgulara göre, premodernizm döneminde, formu-kontrol eden parametreler; düzenleyici, sistemik kurallardan ve kentsel mekânda estetik ve tek düzelik yaratmak için kullanılan tasarım ilkelerinden oluşmaktadır. Modernizm dönemi form kontrol aracı; kapsamlı planlar, rasyonel ve teknik norm ve standartlardır. Postmodernizm döneminde ise formun kontrol aracı modernizmde olduğu gibi planlardır. Ancak bu dönemde mekân üretim tekniklerinin yerini çoğulcu, çeşitli ve sembolik form üretim teknikleri almıştır. Bu nedenle postmodern dönemin form kontrol paramatreleri reflektif ve normatif kontrol araçlarının özelliklerini aynı anda göstermektedir. Alan çalışması için; Türkiye, İstanbul'da, modernizm ve postmodernizm etkilerini yansıtan kent dokuları incelenmiştir. Alan çalışmasında; premodernizm kent dokusunun temsili için Kadıköy ilçesi Yeldeğirmeni Mahallesinden bir doku, modernizm döneminin temsili için Şişli ilçesi Kaptanpaşa Mahallesinde yer alan İETT Blokları, modernizmden postmodernizme geçiş döneminin temsili için Beşiktaş ilçesi Levent Mahallesinden bir doku, postmodernizm temsili için ise Üsküdar ilçesi, Bulgurlu Mahallesinde yer alan Soyak Göztepe Sitesi seçilmiştir. Seçilen dokular, hâlihazır ve mülkiyet haritaları üzerinden, oluşum parametreleri ile morfometrik olarak analiz edilmiştir. Analiz aşamasında kent dokuları üzerinden, konfigüratif ve boyutsal parametrelerin tespiti için sayısal ortamda ölçümler yapılmıştır. İncelenen tüm kent dokuları için morfometrik cetveller hazırlanmıştır. Bu cetvellerde incelenen dokularda konfigüratif parametrelerin ölçümü için; parsel cephe uzunluğu, toplam imar adası alanı, toplam parsel alanı, TAKS ve açık alan oranı hesapları yapılmıştır. Boyutsal parametrelerin ölçümü için ise bina cephe uzunluğu, bina yüksekliği, bina taban alanı, bina cephe yüzey alanı ve KAKS oranı analiz edilmiştir. Elde edilen bulguların tekrar etme sıklığı ölçülerek dokunun sunduğu çeşitlilik analiz edilmiştir. Oluşum parametrelerinin analizi ile elde edilen dönem bazlı, geometrik bulgular, aynı dönemde kullanılan kontrol parametreleri ile karşılaştırılarak, kontrol parametrelerinin çeşitlilik üzerindeki etkileri tartışılmıştır. Analiz sonrası formlar kontrol parametreleri ile eşleştirilmiş ve hangi kontrol parametrelerinin çeşitliliği etkilediği tespit edilmiştir. Yürütülen çalışmanın sonunda, form parametreleri ve çeşitliliğe ilişkin genel değerlendirmeler yapılmış ve çeşitliliğe katkı sağlayan parametreler tartışılmıştır. Çalışmanın sonuç değerlendirmesinde, modern ve postmodern kontrol araçlarının bütünsel bir tek tip plan içinde sınırlı bir çeşitlilik sağladığı ancak oluşsallığın getirdiği çeşitliliği sunmadığı tespit edilmiştir. Kontrol parametrelerinin oluşum parametreleri üzerindeki güçlü etkisi, yapılan çapraz karşılaştırma ile ortaya konmuştur. Sonuç olarak formu oluşturan parametrelerin doğasını anlamanın, bu parametrelerin operasyonel olarak kullanılmasına fırsat sağlayacağı görülmektedir. Örneğin form çeşitliliğini sağlamak amacıyla kontrol parametrelerinin etkisinin azaltılması, çeşitlik üzerindeki baskıyı azaltacaktır veya reflektif kontrol parametrelerinin etkinliği arttırılması da çeşitlilik üzerinde olumlu etki yaratacaktır. Yürütülen tez çalışmasında, premodernizm, modernizm ve postmodernizm sürecinde ortaya çıkan dönem şartları ve formu kontrol eden parametreler incelenmiştir. Kronolojik olarak yaklaşımların neredeyse tamamı ortaya çıktığı zaman aralığında yaşanan kentsel sorunlara karşı üretilmiş çözümler olmasına rağmen analiz sonuçlarından elde edilen bulgulara göre geliştirilen yaklaşımlar form üretkenlik ve çeşitliliğine katkı sağlamamaktadır. Bu nedenle şehircilik yazınının üretkenlik sağlayan tasarım araçlarına gereksinimi olduğu açıkça görülmektedir. Form oluşumunu ve formu oluşturan parametreleri anlamak; onları daha etkin kullanılmasını sağlamanın yanı sıra, algoritma temelli tasarım söylemlerinin pragmatikliği eleştirisine karşı yerel dinamiklerin bu araçlar ile temsil edilmesine olanak sağlayacaktır.
-
ÖgeKentsel kıyı alanlarında yer alan kamusal açık alanların değerlendirilmesi: Anadolu yakası Marmara kıyı alanları - İstanbul(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2022) Sarıbıyık, Fulya ; Türkoğlu Dülger, Handan ; 737726 ; Kentsel Tasarım Bilim DalıKamusal alan literatüründe kamusal alan çeşitlerinden biri de kıyı alanlarında yer alan kentsel açık alanlar olarak tanımlanmıştır. Kentsel kıyı alanlarında yer alan kamusal açık alanlar kentin ve kentlinin nefes aldığı alanlar olarak tanımlanmaktadır. Bu alanlar bulunduğu çevrenin mekânsal niteliğine ve yaşam kalitesine katkıda bulunurlar. Tarih boyunca kent ile organik ilişkilere sahip kıyı alanları sanayileşme döneminde üretim alanları, depo ve fabrika gibi tesislerle dolmuş, suyun kalitesi bozulmuş ve kentsel alanlar kıyılardan uzaklaşmıştır. Sanayileşmenin kıyıdan çekilmesi sonucu kıyı ve kentin bağlantısı tamamen kopmuş ve bu alanlar uzun süre kentin işlevsiz ve âtıl alanları olarak kalmıştır. Sanayileşme sonrası kentin yaşam kalitesini arttırmaya yönelik girişimler kıyı alanlarını tekrar gündeme getirmiştir. Bu alanların kente geri kazandırılması planlama ve mimarlık dahil olmak üzere birçok disiplinin konusu haline gelmiştir. Kentsel ölçekte organizasyon ve planlama süreçleri sonucunda bu alanlar kentlere çeşitli işlevlerde ve yeni kamusal karakterleriyle kazandırılmış ve kent yaşamının ayrılmaz bir parçası haline gelmiştir. Yeni tasarlanmış bu alanların dikkat çeken özellikleri arasında su ile etkileşimi arttıran işlevsel ve fiziksel ögeler, çeşitli sosyal ve kültürel aktiviteler, rekreasyon ve kent ile olan kuvvetli ilişkileri bulunmaktadır. Çalışma kapsamında birincil amaç İstanbul Anadolu Yakası Marmara kıyılarında yer alan kentsel açık alanların mekânsal özelliklerinin değerlendirilmesidir. Bu bağlamda öncelikle kıyı alanlarında yer alan kentsel açık alanlarda mekânsal niteliği etkileyen faktörleri, bu faktörlerin kullanıma etkisi ve kent yaşamına olumlu veya olumsuz katkısı kapsamlı bir literatür taraması ile tespit edilmektedir. Literatür taramasında niteliğe dair çalışmalar üzerinden kriterler ve değerlendirme modelleri, kıyı alanlarının tarihsel süreçte geçirdiği dönüşümler ve mekânsal özellikleri ortaya konmuştur. Mekânsal özelliklere dair belirlenen beş kriter erişim ve süreklilik, kıyı imgesi, aktivite çeşitliliği, sosyalleşme potansiyeli, kullanıcı çeşitliliği ve yoğunluğu ve güvenlik olarak belirtilmiştir. İstanbul Anadolu Yakası kıyıları geçmişte kentin sayfiye alanları ve su kenti kültürünün önemli bir parçası olmuştur. Ancak sanayileşme, göç ve nüfus artışı sonucu bu alanlar kente dahil olmuş ve sayfiye özelliklerini yitirmiştir. Günümüzde ise kıyı alanından kazanılan dolgu alanları ile bu alanlar kentin yeni kentsel açık alanları haline gelmiştir. İstanbul Marmara kıyılarında yapılan ilk gözlemlerde beş ilçenin kıyılarında (Kadıköy, Maltepe, Kartal, Pendik, Tuzla) kentsel açık alan olarak işlevlerin rekreatif ve ticaret odaklı olduğu gözlemlenmiştir. Bu bağlamda beş ilçeden beş alan seçilmiştir. Seçilen alanlar Kadıköy kıyı alanından Fenerbahçe Dalyan koyu, Maltepe kıyı alanından Orhangazi Parkı, Kartal kıyı alanında yer alan sahil parkı, Pendik sahil alanında yer alan Marintürk marina ve avm ve çevresindeki kıyı aksı, Tuzla Viaport marina ve çevresindeki kıyı alanıdır. Çalışma alanlarında mekânsal özelliklere dair kriterler kapsamında gözlem, fotoğraf, kullanıcı gözleminden yararlanılmış ve anket çalışması yapılmıştır. Kriterler bağlamında Dalyan Koyu'nun kent ve deniz ile bağlantılarının diğer alanlara kıyasla kuvvetli olduğu gözlemlenmiştir. Diğer çalışma alanlarında ise erişilebilirlik zayıftır. Erişilebilirlik ve süreklilikte kıyı gerisindeki yapılı çevrenin ve kıyının kamusal karakterinin etkisinin güçlü olduğu gözlemlenmiştir. Kıyı imgesinin en kuvvetli olduğu semt, işaret ögeleri, çeşitlilik, su ile ilişki ve okunaklılık bakımından Fenerbahçe olarak belirlenmiştir. Diğer alanlar ise zayıftır. Özellikle Maltepe ve Tuzla semtlerinde yer alan büyük ölçekli dolgu alanları ile kent imgesinde ve kimliğindeki değişim daha belirgindir. Aktivite çeşitliliği kapsamında su ile doğrudan ilişkili aktivitelerin yok denecek kadar az gerçekleştiği, su ile dolaylı ilişkili rekreatif aktivitelerin yoğunlukla gerçekleştiği, özellikle ticari karaktere sahip alanlarda ise deniz ile ilişkili hiçbir aktivitenin gerçekleşmediği tespit edilmiştir. Kullanıcı yoğunluğu ve sosyalleşme potansiyeli kapsamında yoğunluğun alanların yüksek ölçeğine rağmen kıyı sınırında ve belli aktivitelerin çevresinde toplandığı, su ile ilişkinin arttığı alanlarda ise yoğunluğun homojen dağıldığı gözlemlenmiştir. Güvenlik kriteri kapsamında kullanıcının kendini Kartal hariç tüm alanlarda güvende hissettiği tespit edilmiştir. Bu durum alanlardaki güvenlik önlemleri, bakım ve kıyı çevresindeki kentsel alan ile ilişkilendirilmiştir. Kartal'daki çalışma alanında ise kıyı çevresindeki yapıların yüksek ölçeği, sanayi alanları ve kentsel çevrenin bakımsız görüntüsü kullanıcı yoğunluğu ve güvenliğin zayıf olmasına neden olmaktadır. Sonuç olarak Anadolu Yakası Marmara Kıyıları boyunca uzanan kentsel açık alanlar genel olarak değerlendirildiğinde mekânsal özellikleri bakımından zayıf bulunmuştur. Nedenler arasında su ile olan ilişkinin, kent ile bağlantıların ve ulaşımın zayıf olması, kıyı gerisindeki yapılı çevreninin niteliği, alanların kamusal-özel ayrımı arasında sıkışmış olması bulunmaktadır.
-
ÖgeFiziksel ve işlevsel çekim noktalarının kentsel güvenlik algısına etkisi: İstanbul-Balat örneği(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2022-01-07) Şahin, Elifsu ; Kürkçüoğlu, Eren ; 519181008 ; Kentsel Tasarım ; Urban DesignKentsel doluluk ve boşluklara; sosyo-ekonomik, sosyo-kültürel ve fiziksel, katmanların eklemlenmesiyle oluşan kent dokuları, içinde barındırdığı doğal ve yapay kentsel mekân öğeleri yoluyla kullanıcılara çeşitli çevresel uyaranlar iletmektedir. Mekân kullanıcıları, kendilerine iletilen çevresel uyaranları, birey kaynaklı faktörlerin etkisinde algılama süreçleri ile almakta, zihinde anlamlandırmakta ve bunun sonucunda mekânsal kararlar vermektedir. Fiziksel çevre öğeleri; mekân kullanıcılarının sosyo-psikolojik ve fiziksel özellikleri, geçmiş deneyimleri, dikkat ve anlık duyuları ile renk, büyüklük, yoğunluk, biçim gibi çevre kaynaklı faktörlerin etkisiyle imgeye dönüşebilmektedir. Bu bağlamda; tarihsel, ekonomik, sosyal, simgesel ve estetik niteliklerden/değerlerden bir ya da birden fazlasını taşıyan fiziksel ve işlevsel çekim noktaları, kullanıcıların algılama süreçleriyle de ilişkili olarak imge değerine sahip olabilmektedir. Güçlü imgeler içeren ve bu sayede imgelenebilirliği yüksek olan kentler ya da kent parçaları, görsel olarak daha kavranabilir olduğu için mekân içerisinde kolay hareket edebilme, kolay yön bulma ve buna bağlı keyifli, konforlu kullanıcı deneyimleri ve güven hissi/algısı sağlamaktadır. Bu nedenle imgelenebilirlik ve güçlü kent imgeleri, kullanıcıların kentsel güvenlik hissini olumlu yönde etkileyen bir özelliktir. Bu çalışmanın amacı, kentsel mekân içerisinde yer alan fiziksel ve işlevsel çekim noktalarının imge değerlerini belirlemek, yaya hareket ve yönelmelerini nasıl etkilediğini incelemek ve kentsel güvenlik algısı arasındaki ilişkiyi ortaya koymaktır. Çalışma kapsamında, hem fiziksel ve işlevsel çekim noktalarının yoğun olarak bulunduğu hem de bölgesel düşük muhit ve yapı kalitesi, ıssız ve terk edilmiş alanların mevcut olduğu İstanbul ili Fatih İlçesi'nde bulunan Balat bölgesi, çekim noktası-yaya yönelme tercihleri-kentsel güvenlik algısı ilişkisini incelemek için çalışma alanı olarak seçilmiştir. İlk etapta, alanda fiziksel doku bileşenleri; açık alan ağ sistemi ve arazi kullanımı analizleri yapılmıştır. İkinci etapta alanın ekonomik, sosyal, tarihsel, simgesel ve estetik özellikler taşıyan fiziksel ve işlevsel çekim noktaları ile Kırık Camlar Kuramı, Savunulabilir Mekân Kuramı, Rasyonel Tercih Kuramı ve Çevresel Stres Kuramı'na göre kentsel güvenlik hissinin zayıf olduğu alanlar irdelenmiş, yoğunlaştığı alanlar tespit edilmiş ve mekânsallaştırılmıştır. Üçüncü etapta, daha önce mekânı deneyimlememiş 110 kişilik bir katılımcı grubu ile çekim noktası-rota belirleme-kentsel güvenlik algısı/hissi ilişkisi üzerine bir alan çalışması gerçekleştirilmiştir. Bir saatlik çalışma kapsamında katılımcılar, kendilerine verilen yol ağı haritası üzerinde çalışma alanındaki rotalarını ve yönelme tercihlerini etkileyen çekim unsurunu belirtmiş, ayrıca geçtikleri bağlantılar içerisinde hissettikleri kentsel güvenlik hissini Likert ölçeği kullanarak puanlamıştır. Dördüncü ve son etapta ise, fiziksel ve işlevsel çekim noktalarının yoğunlaştığı alanlar ile kentsel güvenlik algısının/hissinin yüksek ve düşük olduğu alanlar, katılımcı grubundan edinilen verilerle çakıştırılarak yorumlanmıştır. Elde edilen bulgular sonucunda, bireylerin fiziksel ve işlevsel çekim noktalarını algılamasında ve yönelmesinde, bu noktaların büyüklük, proporsiyon, renk, biçim gibi niteliksel özelliklerinin önemli olduğu görülmüştür. Fiziksel ve işlevsel çekim noktalarının niteliksel özelliklerinin yanı sıra, sayıca fazla ve bütünleşik olması, bir başka deyişle niceliksel ve yoğunluğa bağlı özelliklerinin de bireylerin bu noktaları algılamasında ve yönelmesinde etkili olduğu sonucuna varılmıştır. Ayrıca fiziksel ve işlevsel çekim noktalarının niteliksel olarak güçlü, sayıca çok, çeşitli ve bütünleşik olduğu yerlerde, kentsel güvenlik hissinin yüksek olduğu tespit edilmiştir.
-
ÖgeKentsel açık mekân olarak caddelerin kalite kriterleri bağlamında değerlendirilmesi ve kavramsal bir model önerisi: Van Cumhuriyet Caddesi örneği(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2022-01-14) Bolat, Asude ; Kürkçüoğlu, Eren ; 519171020 ; Kentsel Tasarım ; Urban DesignKentsel mekânların varoluş amacı insandır ve kentler, kullanıcısı olan insandan bağımsız düşünülemezler. Buna karşın, 18. Yüzyılın ikinci yarısında başlayan sanayi devrimi ve beraberindeki süreç kent nüfusunun hızla artmasına ve kentlerin hızla büyümesine sebep olmuş; hızla büyüyen kentler, büyük bir dönüşüm geçirmiştir. Bu dönüşüm ile otomobiller kentlere egemen olmuş; dikey mimari ve yoğun inşaat faaliyetleri arasında kentler varoluş amacı insandan kopmuştur. İnsan-mekân etkileşiminin kopması, toplumların bir kentte yaşamaktan duydukları memnuniyeti ve iyi oluş hallerini olumsuz etkileyerek sağlıksız toplumların oluşmasına sebep olmuştur. 20. Yüzyılın sonlarına gelindiğinde, kentlerdeki bu toplumsal bunalımların sebepleri araştırılmaya başlanmış ve kentsel yaşam kalitesi çalışmaları ortaya çıkmıştır. Kentsel yaşam kalitesi çalışmaları ile kentlerin sosyal, fiziksel, ekonomik, kültürel, ekolojik birçok boyutu araştırılarak insanların bireysel ve toplumsal iyi oluş haline katkıda bulunan ve bir kentte yaşamaktan memnuniyet duymalarını sağlayan nitelikleri tespit etmek amacıyla, birçok bilim insanı çeşitli kriter ve göstergeler belirlemiştir. Kentsel yaşam kalitesinin fiziksel boyutunu oluşturan kentsel açık mekân kalitesi çalışmaları ise, kullanıcıların kentsel mekânda bulunmaktan ve mekânı kullanmaktan duyduğu memnuniyeti arttırmayı amaçlamakta; bu doğrultuda insanların mekânsal ihtiyaçlarını karşılaması beklenen niteliklerin, ihtiyaçları karşılama düzeyini arttırmak için birçok kriter ve gösterge önermektedir. Bu tez çalışmasının birincil amacı, küresel ölçekte birçok araştırmacı tarafından sunulmuş kentsel açık mekân kalite kriterlerinin birbiriyle olan kavramsal ilişkileri incelenerek ve benzerlik-farklılıklarıyla karşılaştırma-gruplamaları yapılarak kentsel açık mekân kalitesini ölçmeye yönelik kavramsal bir model önerisi sunmaktır. Bu modelin, kapsamlı, bütüncül ve özgün yapısıyla tüm kentsel açık mekânlarda uygulanabilirliği hedeflenmiştir. Modeli uygulamak için, bir kentsel açık mekân olan Van ili İpekyolu ilçesine bağlı Cumhuriyet Caddesi seçilmiştir. Örneklem-problem alanı olarak seçilen cadde, küresel ölçekte çoğu caddenin barındırdığı motorlu taşıt öncelikli bir işleve sahip olup kamusal mekân işlevi açısından oldukça zayıftır. Ulusal ölçekte, uygulama imar planlarının kentsel açık mekândaki sınırlayıcılıklarına ve yap-satçı politikayla şekillenmiş kimliksiz ve monoton bir forma sahiptir. Yerel ölçekte ise Van kenti, Türkiye yaşam kalitesi sıralamasında 81 il içerisinden 72. Sırada olup sosyal hayattan memnuniyet ve mutluluk düzeyleri düşük değerlere; Cumhuriyet Caddesi özelinde ise, kentin doğrusal kent merkezi ve en eski kent parçası olması sebebiyle fiziksel ve işlevsel bir eskimeye sahiptir. Tüm bu sebeplerle caddenin, mekân kalitesinin değerlendirilmesi ve yetersiz olan mekânsal niteliklerin tespit edilebilmesi için uygun bir örneklem alan olduğuna kanaat getirilmiş ve tez çalışmasının ikinci amacı "önerilen kavramsal modelin Van ili Cumhuriyet Caddesi'nde test edilerek mekânın kalite kriterleri açısından yeterli olup olmadığının tespit edilmesi ve yetersiz kriterler için mekânsal çözüm önerilerinin sunulması" olarak belirlenmiştir. Bu amaçlar doğrultusunda çalışma, "insanların mekânsal ihtiyaçları nelerdir?", "Caddenin bileşenleri nelerdir ve bu bileşenlerin nitelikleri neler olmalıdır? / Hangi nitelikler mekânı daha kaliteli yapmaktadır?", "Cumhuriyet Caddesi'nin sahip olduğu nitelikler kullanıcıların mekânsal ihtiyaçlarını karşılamakta yeterli midir?", "Caddenin mekân kalitesinin arttırılmasına yönelik hangi müdahale biçimleri ve tasarım politikaları uygulanmalıdır?" sorularına cevap aranmıştır. Birinci ve ikinci araştırma sorularına cevap bulabilmek adına öncelikle literatür araştırması yapılmış olup mekânsal ihtiyaçlar ve insan-mekân etkileşimi irdelenmiştir. Sonrasında kentsel açık mekân genelinde ve cadde özelinde kentsel açık mekânların sınıflamaları, işlevleri ve formları incelenmiş; işlev ve formların mekânsal ihtiyaçlar ve insan-mekân etkileşimi bağlamında ne tür niteliklere sahip olmaları gerektiği irdelenmiştir. Son olarak, 11 farklı bilim insanının sunmuş olduğu, mekânı kaliteli yapan kriter, gösterge ve parametreleri incelenmiştir. Yapılan literatür araştırması ve incelenen, yorumlanan, birbiriyle ilişkisi kurulan kriterler neticesinde kentsel açık mekân kalitesini ölçmeye yönelik kavramsal bir model önerisi sunulmuş olup bu model I.C.A (Identity-Comfort-Attractiveness) olarak adlandırılmıştır. Model doğrultusunda bir mekânı kaliteli yapan 3 kriter önerilmiş olup bunlar "Konfor, Çekicilik ve Kimlik"dir. Bu kriterlerin göstergeleri, bir mekânı kaliteli yapan mekânsal nitelikler olup bunlar "erişilebilir, bakımlı ve onarımlı, ergonomik, güvenli, algılanabilir, iklime uygun, sosyal ve imgesel anlama sahip, yere özgü değerler taşıyan, özgün bir forma sahip, çeşitlilik barındıran, biçimsel açıdan estetik ve canlı" olarak belirlenmiştir. Çalışmanın üçüncü sorusu olan, Cumhuriyet Caddesi'nin bu niteliklere sahip olup olmadığını ve ne düzeyde sahip olduğunu ölçebilmek amacıyla, modelde göstergeleri ölçebilmek adına oluşturulmuş 108 parametreden yola çıkarak 26 analizden oluşan 6 analiz seti oluşturulmuştur. Bu analizlerde ölçülen parametreler 5'li likert skalasına göre, çok kötü (-2), kötü (-1), ne iyi ne kötü (0), iyi (1), çok iyi (2) olacak şekilde puanlanmıştır. Parametrelerden gelen toplam puan göstergelerin puanını; göstergelerden gelen toplam puan ise kriterlerin puanını belirlemiş; bu puanlar 5'li likert skalasına göre bölünerek kriterlerin kalite düzeyleri çok kötü, kötü, nötr, iyi ya da çok iyi olarak belirlenmiştir. Analiz setleri ulaşıma yönelik analizler, biçim ve boyuta yönelik analizler, çeşitliliğe yönelik analizler, kent kimliği ve estetiğine yönelik analizler, teknik standartlara yönelik analizler ve kullanıcıya yönelik analizler olup bu analizlerde haritama, yaya ve taşıt sayımı, teknik çizim, anket, davranış gözlemi (doğrudan gözlem), fotoğraflama, zihin haritası ve kontrol listesi gibi çeşitli yöntemler kullanılmıştır. Gösterim olarak şematik ve grafik gösterim, 3 boyutlu modelleme ve 2 boyutlu modelleme (enkesit ve boykesit) teknikleri kullanılmıştır. Yapılan analizler sonucunda, caddenin konfor kriteri açısından kalite düzeyi kötü, çekicilik kriteri açısından çok kötü ve kimlik kriteri açısından çok kötü olduğu tespit edilmiştir. Yapılan değerlendirmeler sonucunda caddenin konfor kriteri açısından kalite düzeyini düşüren en büyük niteliksel eksikliğin erişilebilirlik ve kentsel açık mekân elemanlarının eksikliği olduğu tespit edilmiştir. Caddenin çekicilik kriteri açısından kalite düzeyini düşüren en büyük niteliksel eksiklik ise algılanabilir ve biçimsel açıdan estetik olmaması gerek mekânsal gerekse işlevsel çeşitlilik sunmamasıdır Caddenin çekiciliğini düşüren bir diğer problem farklı davranış ve aktivitelere imkân verecek mekânsal biçimlenişlere sahip olmamasıdır. Caddenin kimlik kriteri açısından kalite düzeyini düşüren niteliksel eksiklikler ise yere özgü mimari ya da doğal değerlere sahip olmayışıdır. Bununla birlikte cadde, diğer caddelerden ya da kentin diğer kısımlarından ayrıştırılabilecek özgün bir forma sahip değildir. Gerek renk gerek malzeme gerek biçim ve boyutta gerekse sahip olduğu mekân elemanlarında bir konsept ve kompozisyon bulunmamaktadır. Değerlendirmeler sonucunda Cumhuriyet Caddesi'nin, diğer herhangi bir caddeden ayrıştırılamayacak kadar kimliksiz olduğu sonucu çıkarılmıştır. Yapılan tüm bu değerlendirmeler neticesinde, caddenin kalite düzeyi aldığı puanlar üzerinden çok kötü olarak belirlenmiş; caddenin, kullanıcıların mekânsal ihtiyaçlarını karşılamada yeterli niteliklere sahip olmadığı tespit edilmiştir. Cumhuriyet Caddesi'nin mekân kalitesinin arttırılması, kentlilerin o mekânda bulunmaktan ve mekânı kullanmaktan duyduğu memnuniyeti arttırarak kentlilerin yaşam kalitesinin arttırılmasına katkıda bulunacaktır. Bu sebeple tasarıma yönelik önerilerin sunulması amaçlanmış ve çalışmanın son araştırma sorusuna cevap aranmıştır. Cadde'nin kalite değerlendirmeleri ve yapılan çıkarımlar sonucunda, caddenin yeniden canlandırılarak kente ve kentliye kazandırılması gerektiği düşünülerek "yenileme ve sağlıklaştırma" müdahale biçimleri önerilmiş; bu müdahaleler doğrultusunda caddede kısmi yayalaştırma, Beşyol meydanında yayalaştırma, çalışma alanındaki niteliksiz yapıların yıkılması yoluyla alanda yeniden düzenleme ve tasarım, niteliği iyi yapılarda cephe düzenlemeleri ve tasarım, mimari kimliğe sahip yapıların korunması ve restorasyonu tasarım politikaları olarak belirlenmiştir. Bu politikalar doğrultusunda caddenin işlevleri, formu ve caddede sunulması beklenen yerel yönetim hizmetlerine yönelik 3 kalite kriteri doğrultusunda mekânsal öneriler sunulmuştur. Çalışma, tüm kentsel açık mekânlarda uygulanabilecek kapsamda özgün bir kavramsal model sunmasıyla ve konu kapsamında örneklem alanda yapılan ilk çalışma olması açısından önem taşımaktadır. Çalışmada yapılan analizlerin ve kullanılan yöntem ve tekniklerin konuyla ilgili yapılacak bilimsel çalışmalara yön göstermesi; değerlendirme ve mekânsal önerilerin ise caddede yapılabilecek kentsel tasarım çalışmalarına rehberlik etmesi hedeflenmiştir.
-
ÖgeAkıllı hareketlilik ve engelsiz erişimde yön bulma teknolojileri: Bir veri modeli önerisi(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2022-02-17) Akdemir, Çiğdem ; Ayataç, Hatice ; 519171007 ; Kentsel TasarımKentler, pek çok farklı dinamik tarafından şekillenen ve sürekli değişim geçiren yaşam alanlarıdır. Sanayi devrimi ile başlayan kentleşme sürecinde, kentlerin ve kentlilerin çeşitli sorunlarla başa çıkmak için yöntemler geliştirdiği bir gerçektir. Her kent, kendi potansiyelleri ve ihtiyaçları çerçevesinde ele alınarak, daha yaşanabilir ve sürdürülebilir alanlar yaratmayı hedeflemektedir. 20. yüzyıldan itibaren bilimde yaşanan hızlı gelişmelerle, teknik ve teknolojik çözüm önerileri kentsel yaşama da adapte edilmeye başlanmıştır. Kentlerin mevcut kaynaklarının ve altyapısının en verimli şekilde kullanılması, kentteki sorunlara hızlı ve yerinde müdahalelerin yapılması, tüm bu çözümler için de teknolojinin entegre edilmesini baz alan "akıllı kent" anlayışı da 21. yüzyılın temel akımlarından biri haline gelmiştir. Akıllı kent kavramı konusunda farklı tanımlar bulunsa da, kısaca, vatandaşı odağına alan ve kentteki problemlere karşı teknolojiyi kullanarak çözümler üreten, kentte verimliliği arttıran bir anlayış olarak özetlenebilir. Akıllı kenti meydana getiren bileşenleri, kentsel problemler için farklı kollardan çözümler üretmektedir. Akıllı devlet, akıllı ekonomi, akıllı yaşam, akıllı çevre, akıllı vatandaş gibi bileşenleri olan anlayışta, akıllı hareketlilik ve akıllı ulaşım konusu da üzerinde çalışılan önemli konulardan bir tanesidir. Akıllı hareketlilik(mobilite) kavramı, ulaşım ve erişilebilirlik üzerine kurgulanan, bilgi ve iletişim teknolojileri ile desteklenen bir sistemi içerir. 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren temel vatandaşlık hakkı olarak görülmeye başlanan erişilebilirlik kavramı da, kentteki kullanım alanları ve hizmetlere erişim ile elektronik hizmetler dahil olmak üzere bilgi ve iletişim teknolojilerine erişimi kapsamaktadır. Erişilebilirlik kavramı, bireylerin topluma tam ve eşit katılımının sağlanması için bir ön koşul olmakla birlikte, dezavantajlı grupların karşılaştığı erişim sorunlarının giderilmesi yönünde çalışmalarla tanımlanır. Hem dünyada hem de ülkemizde kanun ve yönetmeliklerce tanımlanan erişilebilirlik, binaların, açık alanların, bilgi ve iletişim teknolojilerinin ve diğer kentsel hizmetlerin engelli bireyler tarafından güvenli ve verimli şekilde kullanılmasını kapsar. Yine de günümüzde kentin ve kentteki binaların, altyapının yetersiz olması, erişilebilirlik standartlarına uygun üretilmemesi, tasarım yapılırken yalnızca sağlıklı bireylerin düşünülmesi gibi sebeplerden ötürü, erişilebilirliğin sağlanması adına engeller oldukça fazladır. Bireylerin çevre ve bilgi ile bütünleşmesini kapsayan bir süreç olan yön bulma (wayfinding), bu çalışma kapsamında, akıllı hareketlilik ve engelsiz erişimin sağlanmasında bir araç olarak ele alınmıştır. Çünkü, yön bulma sistemleri, kentlerde daha erişilebilir yaşam alanları oluşturmayı, kişiselleştirilmiş rotaları kullanıcıların tercihlerine göre kategorize ederek kullanıcıya aktarmayı hedefler. Ayrıca yön bulma sistemleri kullanıcıların deneyimlerini de sisteme dahil eder ve bireylerin bağımsız ve güvenli seyahat deneyimi yaşamalarını sağlar. Yön bulma sistemleri, insanların kolayca erişebileceği mobil uygulamalar üzerinden deneyimlenebildiği için, kullanıcılar için daha aktif ve kolay bir çözüm sağlar. Hareketlilik veritabanını ve yönlendirme algoritmalarını içeren yön bulma sistemleri, akıllı kent altyapısı ile kolaylıkla entegre edilebilir. Sürekli güncellenen ve kullanıcı deneyimleri ile desteklenen akıllı kent teknolojileri, yön bulma için veri altyapısını ve teknolojik yenilikleri beraberinde getirir. Bilgi ve iletişim teknolojileri, akıllı hareketlilik ve yön bulma teknolojilerinin, engelsiz erişimin ve erişilebilirliğin sağlanması, kentsel problemler için de bir takım çözümler getirmesi söz konusudur. Kentin kullanıcılarına kesintisiz, güvenli ve konforlu bir erişim deneyimini yaşatmak adına, öncelikle ülkemizin ve kentlerimizin eksikliklerinin belirlenmesi gerekmektedir. Dünya çapında yapılan başarılı örneklerin incelenerek, hareketlilik ve erişilebilirlik çözümlerinin irdelenmesi ve bu bağlamda ilgili veri setlerinin ortaya koyulması, bu tez çalışmasının altlığını oluşturmaktadır. Ülkemizin akıllı kent konusundaki çalışmalarını incelemek, mevcut çalışmaların yeterlilik düzeyini anlayabilmek ve mevcut çalışmalara bağlı olarak potansiyel ve kısıtları belirlemektir. İstanbul gibi bir metropolde yaşayan bir kentli olarak, kentte erişilebilirliğin arttırılması amacı ile bu tez çalışması hazırlanmıştır.
-
ÖgeKentsel açık alanların sosyal medya hesaplarının iletişim performansını arttıracak bir rehber hazırlanması: İstanbul Kemerburgaz kent ormanı örneği(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2022-02-24) Gürsoy, Hazal ; Örnek, Muhammed Ali ; 512171013 ; Kentsel TasarımDünyanın dijitalleşen yeni teknoloji çağına girmesiyle birlikte insanlar da bu gelişime hızlıca uyum sağlamıştır. Değişen teknoloji ve farklılaşan kültürel değerlerle birlikte son yıllarda insanlar, geleneksel yöntemlerle yayılan bilgileri takip etmek yerine, teknoloji ve internet aracılığıyla sağlanan çeşitli bilgileri kolaylıkla edinmeyi tercih etmektedir. Bilgi teknolojilerinin ve iletişim araçlarının gelişmesiyle birlikte birçok kavram değişime uğrarken, medya iletişim araçları bu değişimden en çok etkilenenler arasındadır. İnternetin zaman içerisindeki bu gelişimi, medya iletişim araçları içerisinde "sosyal medya" kavramını ortaya çıkarmış ve bu kavram kullanıcıların çeşitli içerikler ürettiği, internet tabanlı ve etkileşime dayalı iletişim sunan dijital ağlar olarak tanımlanmaktadır. Son yıllarda sosyal medya platformları, yalnızca kişilerin değil, kurumların da vazgeçilmez bir parçası haline gelmiş ve nitekim artık kurumların başarıları sadece sundukları hizmet ile değil, bununla birlikte sosyal medya platformları üzerinde müşterileriyle kurdukları etkileşim ve sosyal medya hesaplarını etkin yönetip yönetmedikleriyle ölçülmeye başlanmıştır. Globalleşme, kentleşme ve teknolojik gelişmeler nedeniyle kentlerin de, yeni gereksinimlere yanıt verecek şekilde kendi çalışmalarını adapte etmesi ihtiyacı doğmuştur. Günümüzde sosyal ağlar, kentin yönetim birimleri ile kullanıcılar arasında etkileşimi kuvvetlendiren bir kavram olarak dikkat çekmektedir. Bu sebeple, kentsel açık yeşil alanlarda sosyal medya kullanımları ve hesapların yönetim şekli önemli bir husus haline gelmektedir. Bu doğrultuda bu tezin temel amacı, farklı şehirlerdeki kentsel açık alanlardan parkların sosyal medya platformlarındaki görsel ve metinsel öğelerini inceleyerek, etkinlikleri ve etkileşimlerini analiz etmek, bununla birlikte İstanbul Kemerburgaz Kent Ormanı örneklemi üzerinden yola çıkarak parkların iletişim performanslarını artırıcı bir rehber oluşturmaktır. Araştırmanın evreni ve örneklemi; tezin amacıyla uyumlu olarak, yeterli ve tutarlı sonuçlar elde etmek için bilgi ve içerik açısından zengin vakaların seçimini ifade eden amaçlı örnekleme yoluyla belirlenmiştir. Bu amaç doğrultusunda 4 farklı kaynağa göre "dünyanın en etkileyici kent parkları" sıralamalarında yer alan toplam 46 park araştırmanın evrenini oluştururken; örneklemini ise, belirlenen kriterlerle çalışma kapsamına dahil edilen 11 kent parkının resmi Instagram profilleri oluşturmaktadır. Örneklem olarak alınan bu parkların (Balboa Park, Bryant Park, Buen Retiro Park, Central Park, Ibirapuera Parkı, Milenyum Park, Park Güell, Prospect Park, Royal Botanik Bahçeleri, The High Line Park ve Kemerburgaz Kent Ormanı) kurumsal Instagram profillerinin 1 Ekim - 31 Aralık 2021 tarihleri arasındaki 12 haftalık Instagram paylaşımları, katılımcı gözlem ve içerik analizi yöntemleriyle analiz edilmiştir. Çalışma kapsamında ilk olarak teorik bilgiler ve kavramsal çerçeveler oluşturularak, kentsel açık alanların tanımları, sınıflandırmaları ifade edilmiş ve sosyal medya kavramı, kavramın tarihsel gelişimi, özellikleri ve kullanım alanları literatür araştırması temelinde ayrıntılı olarak ele alınmıştır. Tez çalışmasının sonraki bölümünde, araştırmanın önemi ve araştırmadaki platform seçimi, verilerin toplanması ve yöntemi açıklanırken, araştırmanın içeriğini oluşturan kent parklarının sosyal medya hesaplarının tespit edilmesi ve içeriklerine göre sınıflandırması katılımcı gözlem ve içerik analiz yöntemleriyle belirlenmiştir. Kent parkların Instagram paylaşımlarının görsel ve içerik değerlendirmesi için karma bir yöntem kullanılmıştır. Ardından, belirlenen parkların sosyal medya hesapları ve içerikleri detaylı olarak irdelenerek, parkların iletişim performanslarını artırıcı bir değerlendirmeye varılmış, son olarak da rehber niteliğinde oluşturulan sonuçlar ortaya konulmuştur. Araştırma kapsamında katılımcı gözlem ve içerik analiz yöntemi kullanılarak yapılan analizler doğrultusunda kent parklarının Instagram profillerinde paylaşım sıklıklarının, görsel ve metinsel içeriklerinin oldukça farklı frekansta olduğu tespit edilmiştir. Analiz kapsamına alınan kent parklarının Instagram profillerinde paylaştıkları görsellerin daha çok parkın genel görünümü olduğu, metinsel olarak ise park ile ilgili bilgilendirici ve tanıtıcı içeriklere yer verildiği tespit edilmiştir. Bunlara ek olarak, iletişim performansı değerlendirmesi sonucunda, ilgili parkların birçoğunun, sosyal medyanın interaktif olanaklarına uyum sağladığı, tutarlı ve düzenli olarak paylaşım yaptıkları görülmektedir. İstanbul Kemerburgaz Kent Ormanı örneğinin profili detaylı olarak incelendiğinde; sosyal medyanın katılımcı, hızlı ve dinamik yapısına uyumlu olarak içerik ürettiği, ancak parkın genel görünümüne ve parkla ilgili bilgilendirici içeriklere çok fazla yer vermediği tespit edilmiştir. Son olarak, günümüzde dijitalleşen çağın getirisi olan sosyal medya sayesinde hızlı, etkili ve kolay iletişim sağlanabildiği ve bu duruma adapte olan kurumların başarılı bir iletişim performansı sergilemenin yanı sıra sundukları hizmetin kalitesinin de etkilendiği tespit edilmiştir.
-
ÖgeKent gelişiminin morfolojik incelemesi: Urla örneği(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2022-02-25) Irmak, Mehmet Han ; Erkök, Fatma ; 519171026 ; Kentsel Tasarımİnsanoğlu tarihin çok eski yıllarından itibaren çevresini şekillendirmeye başlamıştır. En temelde barınma ve toplu yaşama ihtiyacımız yerleşim yerleri kurmamıza neden olmuştur. Bu yerleşim yerleri; bulunduğu coğrafyadan, içinde barındırdığı insanlardan ve bu insanların ilişki dinamiklerinden, içinde bulunduğu zaman diliminden ve bunların benzeri birçok etkenden etkilenmişlerdir. Yani yapılı çevre; içinde ve çevresinde olup bitenden etkilenen, durağan olmayan, dinamik bir şekilde dönüşen ve değişen bir sistemdir. Bu etkiler bazen doğrudan, bazen de dolaylı olarak kentleri etkilemektedir. Yerleşim yerlerini afetler, savaşlar, göçler gibi etkiler doğrudan etkilerken, zaman içinde dönemlerin değişmesi ve bununla beraber bireylerin yaşama pratiklerinin değişerek çevrelerini değiştirmeleri ise kentleri dolaylı olarak etkilemektedir. Bu değişim ve etkilerin kent üzerindeki belki de en okunabilir ve kanıtlanabilir olanı fiziksel çevrede olan değişimdir. Tarihi zengin olan ve değişimlere çokça maruz kalan kentler, bu değişimleri bünyesinde taşımakta ve farklı ölçeklerde yapılmış olan incelemeler de bunları göstermektedir. Ege'nin batı kıyılarında yer alan Urla kentinin tarihi antik döneme dayanmaktadır. Coğrafi konumu sebebiyle batı ve doğu uygarlıklarının kesişim noktasında bulunan kent, tarihi boyunca farklı toplumlardan insanlar barındırmış, savaşlar ve göçler yaşamış, günümüze yaklaştığımızda ortaya çıkan turizm olgusunun etkisine girmiştir. Birden fazla etkenden etkilenen kent de bununla paralel olarak gelişim sürecinde farklı değişimler yaşamıştır. Çalışmanın temelini oluşturan araştırma sorusu; Urla'da yaşanan tarihi dönemler ve kırılma noktaları, kentsel dokuyu ve bununla paralel olarak kent hayatını nasıl etkilemektedir? Bu çalışma Urla'da yaşamış farklı mekan üretme pratiklerine sahip toplulukların farklı tarihi dönemlerde kent içerisinde ürettikleri kent dokularını tespit ederek, farklılaşan dokuların ve yapıların kent hayatına etkisini araştırmaktadır. Birçok çalışma alanı kenti farklı yönlerden incelemektedir. Fiziksel çevreyi inceleyen araştırma alanlarından birisi de kent morfolojisidir. Kent morfolojisi birçok inceleme yöntemini bünyesinde barındıran bir çalışma alanıdır. Farklı ülkeler, farklı disiplinlerden araştırmacılar bu alanda çalışmalar yapmış, kendi bakış açılarına göre alana katkı yapmışlardır. Coğrafyacı, mimar, plancı, sosyolog ve benzeri birçok disiplinden araştırmacılar bu alanda çalışmalar yaparak kent formunu ve etkileşimde olduğu ögeleri anlamaya çalışmışlardır. Bu çeşitlilik, alanı genişleten bir durum olmakla beraber, kentin farklı ölçeklerdeki durumunu anlamamıza da olanak sağlamaktadır. Bu çalışma, birden çok yöntemin bir arada kullanılmasıyla, Urla'daki değişimi bütüncül bir şekilde anlamayı ve ortaya koymayı hedeflemektedir. Yöntemler uygulanmadan önce Urla'nın tarihi dönemleri ve bu dönemlerin kent içindeki mekansal karşılıkları ortaya konulmuştur. Sonrasında kentin zaman içindeki değişimini analitik bir yol ile irdelemek için mekan dizimi (Space Syntax) yöntemi kullanılmıştır. Bunun için, tüm kenti kapsayan ve Urla'nın farklı yıllarına ait haritalar üzerinden analizi yapılmış ve kentin içinde birbirinden ayrışan bölgelerin özellikleri sayısal veriler ile tespit edilmiştir. Bu veriler ve daha öncesinde yapılan tarihi araştırmalar çakıştırılarak, alt ölçekte analizi yapılacak bölgeler belirlenmiştir. Urla'da özellikle 19. yüzyıldan itibaren önemini koruyan Zafer Caddesi, Rumca Fardi Sokak, günümüzde Sanat Sokağı olarak turizm odaklı bir aksa dönüşmüştür. Kurtuluş savaşı ve sonrasında yangını yaşayan kent, Rumlardan kalma birçok yapıyı, kiliseyi ve okulu kaybetmiştir. Tam da harap olan ve günümüze ulaşamayan yapıların bulunduğu bölge, günümüze ulaşan tarihi kent dokusu ve yapı tipolojisinden çok farklı şekilde yapılaşmıştır. İzmir-Çeşme otoyolunun tamamlanmasıyla gelişen ve kuzeye büyüyen kent, Bülent Baratalı Bulvarı çevresinde yapılaşmış, sonrasında ise ikincil konut kavramının ortaya çıkışıyla farklı bir kent dokusu kentin kuzeyinde görülmüştür. Bu bahsi geçen dört bölge, mekan dizimi analizlerinde farklı özellikler gösterdiği ve yapım tarihleri kenti etkileyen tarihi dönemler ile örtüştüğü için daha detaylı olarak incelenmiştir. Sonuç olarak, Urla'nın kent dokusu ve bu dokunun insan hayatını şekillendirme biçiminin, incelemesi yapılan bölgelerde farklılaştığı tespit edilmiş ve bu farklılıklar ortaya koyulmaya çalışılmıştır. Bu araştırma, kent formunu farklı ölçeklerde okuyarak, kentin özelliklerini açıklamaya ve mevcut durumu ortaya koymaya amaçlamaktadır. Böylelikle gelecek çalışmalara yardımcı olarak, alınacak kararların kente ve kent hayatına etkisinin önemi vurgulanmaktadır.
-
ÖgeYaya caddelerinde mikro hareketin nicel analizi: İstiklal caddesi örneği(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2022-06-07) Yılmaz, Ali ; Kürkçüoğlu, Eren ; 519191002 ; Kentsel TasarımBu çalışmanın amacı, yayaların sosyo-mekânsal hareketlerinin nicel yöntemler üzerinden değişen koşullara bağlı etmenler ile birlikte değerlendirilmesidir. Bu kapsamda yaya hareketi, mikro yürüme hareketinin mekândaki hangi değişkenler tarafından belirlendiği, yaya güzergâhlarının ne ölçüde farklılaştığı, birey hareketlerinin tasarım farklılıklarından ne ölçüde etkilendiği ve zaman dilimlerindeki hareketin nasıl değişkenlik gösterdiği sorguları üzerinden araştırılmıştır. Tez çalışması kapsamında İstiklal Caddesi pilot bölge olarak seçilmiştir.
-
ÖgeKentsel dönüşüm projeleri ile oluşan kayıp mekânların geri kazanımı sürecinde kentsel tasarımın rolü(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2022-06-23) Çetin, Berivan ; Kürkçüoğlu, Eren ; 519181021 ; Kentsel TasarımBu çalışma kapsamında, literatür okumaları ve örnek kentsel dönüşüm projelerinin incelenmesi üzerine oluşan kayıp mekânlar ve oluşum sebepleri tespit edilmiştir. Yapılan tespitlerin, kentsel tasarım sürecinde çözümlenmesi adına 10 adet kriter belirlenmiştir. Bu kriterler önce mahalle ölçeğindeki kentsel dönüşüm projelerinde, site/bina ölçeğindeki kentsel dönüşüm projelerinde ve kentsel ortak kullanım alanlarındaki kentsel dönüşüm projelerinde olmak üzere üç farklı ölçekte seçilmiş 13 proje kapsamında değerlendirilmiştir. Projelerin hangi kriterde ne gibi eksiklikleri olduğu ve ortaya çıkan kayıp mekânların oluşum sebepleri ve geri kazanılması için yürütülmesi gereken çalışmanın ne olması gerektiği üzerine çıkarımlar yapılmıştır. Ardından, belirlenen bir pilot alanda, kentsel tasarım ile yürütülecek bir dönüşüm projesinin hazırlanması sürecinde aşama aşama uygulanmıştır. Tasarım sonucu ortaya çıkan mekânların kayıp mekân olma potansiyelleri ve kullanım durumları değerlendirilmiştir. Çalışma kapsamında, kentsel dönüşüm projelerinin hazırlanması ve uygulanması sürecine, kentsel tasarımın da dâhil olması ve kayıp mekânların ortaya çıkma ihtimalinin en aza indirilmesi hedeflenmektedir.
-
ÖgeTüketim ve üretim diyalektiğinde kentsel praksisin dışsallaşma hâli: Sokak sanatı(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2023) Korkut, Burcu ; Günay, Zeynep ; 791291 ; Kentsel Tasarım Bilim DalıKapitalist ekonomik sistemin yaratmış olduğu mevcut koşullar altında bireyler sürekli tüketim hâlinde bulunmaktadır. Yaşamın zorunlu bir parçası olan tüketim, ihtiyaçlar doğrultusunda yapılmaktan uzaklaşarak başlı başına bir amaç hâline gelmiştir. Kapitalizm, bireyleri durmaksızın tüketime teşvik etmek suretiyle kendi sürekliliğini sağlamakta ve mevcudiyetini devamlı kılmaktadır. Tüketim toplumu olarak adlandırılan bu yaşam tarzı içinde bireyler, kendilerine ve topluma yabancılaşma hâli içinde bulunmaktadır. Para-meta-para döngüsünün en yoğun olarak gerçekleştiği kent mekânları ise yabancılaşma hâlinin merkezi olarak nitelendirilmektedir. Toplumsal ve maddi birer ürün olmaları sebebiyle kentsel mekânlar, içinde barındırdığı topluluklardan etkilenmekte ve bu topluluklar da mekânları etkilemektedir. Bu sebeple kapitalizm, mekânlara yerleşerek kendisini yeniden üretmekte, canlılığını ve varlığını sürdürülebilir kılmaktadır. Sahip olduğu kalabalıklar kadar karmaşa ve çelişki barındıran kentsel mekânlar, aynı zamanda kapitalizme karşı direniş ve devrim imkân ve potansiyelini de içermektedir. Kentlerin barındırdığı bu imkân ve potansiyelleri kapitalizme karşı kullanabilmek adına, praksis kavramına odaklanılmaktadır. Teorik ve pratik etkinliğin birliği; bilgi, deneyim ve eylemlerin toplamı olarak tanımlanmakta ve eylemlilik hâli olarak ifade edilmekte olan praksis için ise, araştırmanın başlangıç noktasında konumlanan tüketim hâlinin karşısında, diyalektik bir yaklaşım ile, kentsel mekân düzleminde üretim hâli esas alınmaktadır. Araştırmada sanatsal üretim çerçevesinden değerlendirmeye alınan üretim hâli, kapitalizm tarafından tüketim nesnesi hâline getirilerek metalaştırılmış sanat pratiklerinin aksine, kentsel mekân düzleminde muhalif kimliği, eleştirel dili ve karşı-hegemonik söylemleri ile öne çıkan sokak sanatı üzerinden yürütülmektedir. Araştırma, mekân felsefesi bakışı ile, kapitalist ekonomik sistemin tüketim pratiklerinin karşısına üretim pratiklerini koyarak, praksis kavramını kentsel mekân düzlemindeki sanatsal izleri üzerinden irdelemeyi amaçlamaktadır. Belirtilen bu amaç çerçevesinde, kapitalizmin tüketim ve üretim karşıtlığına dair kavramsal bir bakış sunmayı; kapitalizme karşı eylemlilik hâli olarak praksis kavramının kent, mekân ve sanat ile ilişkisini incelemeyi; kentsel praksisin dışsallaşma hâlini, kentsel mekânda üretilen sanatsal izler üzerinden diyalektik bir yaklaşım ile değerlendirmeye almayı hedeflemektedir. Belirtilmiş olan amaç ve hedefler doğrultusunda araştırmada, başlıca "Kentsel praksisin dışsallaşma hâli, kentsel mekânda üretilen sokak sanatı üzerinden değerlendirilebilir mi?" sorusuna yanıt aranmaktadır. Bu ana soruya bağlı olarak ise, kapitalist toplumun tüketim pratiklerine karşı üretim hâlinin nasıl ele alınabileceği, eylemlilik hâli olarak praksisin kentsel mekânda nasıl okunabileceği, kentsel praksisin dışsallaşma hâli olarak sanatsal üretimin kentsel mekânda nasıl izlenebileceği ve kentsel praksisin diyalektik bir yaklaşım ile sokak sanatı üzerinden nasıl incelenebileceği araştırılmaktadır. Kentsel praksisin dışsallaşma hâli olarak kentsel mekân düzlemindeki sanatsal izlerin arayışında olan bu araştırma, bireysel söylemleri ile toplumsal yansımanın kentteki izleri olması sebebiyle sokak sanatının grafiti (duvar resmi ve/ya yazısı) boyutuna odaklanılarak yürütülmektedir. Araştırma, dört farklı coğrafyadan, dört farklı çatışma sebebi ile kentsel mekânda üretilmiş dört farklı kapitalizm karşıtı grafiti çalışmasının, diyalektiğin dört temel yasası esas alınarak kentsel praksis bağlamında değerlendirilmesine yönelik tasarlanmıştır.
-
ÖgeEthical and aesthetical judgement in open urban space: The case of Taksim Square(Graduate School, 2023-01-04) Aslan, Selin ; Koramaz, Turgay Kerem ; 519191015 ; Urban DesignEthical and aesthetical theories intertwine in a way to approach aesthetical content individually and according to the whole it contributes to. In this way, the unity of ethics and aesthetics helps to understand the relationship between the parts of the urban environment, and the whole environment consisting of these parts. Fragmented architectural and urban design practices in the part of the cities lead to aesthetical and ethical discontent of the urban environment with the presence of aesthetically 'ugly' and ethically 'wrong' urban structures and places. These interventions endanger the meaningful unity of the urban environment, disrupting the balance between the parts and the whole. Herein, the definition of 'ugly' and 'wrong' differs according to changing perspectives and subjective judgements of the people. However, responsive cohesion theory offers an ethical basis for the evaluation of aesthetic content of built environment, establishing a bond between the judgements of 'ugly' and 'wrong'. The main approach of the theory depends on the responsiveness of the urban structure to the existing structures of the place as well as the harmony provided by the whole environment. In this way, newly added urban structures are evaluated according to their communication with the existing physical, functional and symbolic pattern of the environment they are a part of. Therefore, according to responsive cohesion theory, ethical fallacies about urban environment are caused by the imposition of urban structures that are not responsive to the existing pattern of their environment and reflect a 'discohesive' attitude. Moreover, such interventions are not only resulted with negative ethical judgments, but also cause aesthetic displeasure in public, who has no chance but to live with them. The main objective of the thesis is to inquire Radford's (2012) argument that people are aesthetically pleased when they relate responsive cohesion, ever firstly presented by Fox (2000), in, around and with the urban structure or place. This argument not only makes a connection between ethical and aesthetical judgements towards the urban environment but also enables to approach the subject on different scales including the individual structure, individual structure with its immediate surroundings and the whole environment with the individual structure. In this regard, the thesis firstly gathers the ethical fallacies based on responsive cohesion theory mentioned in the existing literature, both in architectural and urban scales and proposes a holistic framework for the aesthetic evaluation with an ethical basis. To fulfill the abovementioned objectives and question the proposed framework, the case area was selected as Taksim Square, one of the most important public places of Istanbul. Taksim Square as the case area provides a convenient environment about ethical and aesthetical evaluations by witnessing many demolitions as well as fragmented urban interventions in history. In addition, leading many ethical and aesthetical criticisms, the construction of Taksim Mosque and AKM Building in last year allows to question fragmented urban interventions within the scope of responsive cohesion theory. Therefore, the thesis observes the relationship between responsive cohesion quality and aesthetic judgement, covering the architectural and urban scales over these two new interventions on Taksim Square. In this regard, a questionnaire is conducted with 111 people to observe the relationality of ethical and aesthetical judgements in architectural and urban scales. Firstly, to analyze internal cohesion quality of architectural scale, ethical and aesthetical judgements towards individual structures of AKM Building and Taksim Mosque were questioned. Secondly, urban scale analysis regarding contextual responsive cohesion quality is structured over the streetscapes containing AKM Building and Taksim Mosque separately. Findings obtained from the questionnaire indicates two important claims regarding the unity of ethical and aesthetical judgements and differentiation of architectural and urban scale judgements. Firstly, the framework suggested for the analysis of responsive cohesion establishes meaningful and strong relationship with aesthetic judgement in both architectural and urban scales. However, this relationship is observed to be stronger in the case of Taksim Mosque, where there are negative ethical and aesthetical judgements according to the case of AKM Building. Secondly, in both case areas, the judgements about the individual structures are observed to be more positive than the judgements about the streetscape containing the individual structures. In other words, although there are positive ethical and aesthetical judgements towards the individual interventions, aesthetic displeasure arises in parallel with the lower contextual responsive cohesion quality of the structure in urban scale. Undoubtedly, this result is related with the imposition of partial interventions on urban environment without considering the level of harmony established with the existing pattern of the environment. As a final stage analysis, the relationship between contextual responsive cohesion and aesthetic judgement is elaborated over a symbolic approach, with the help of mental maps collected from a reasonable number of survey respondents. This analysis is resulted with the appearance of the two oldest structures of Taksim Mosque, Maksem Building and Hagia Triada Church, on a very few numbers of mental maps. This result indicates that these two historical structures are in in danger of losing their importance on human perception, under the discohesive attitudes and physical and symbolic dominance of the newly added structures to the square. Moreover, the fact that Taksim Mosque appears in most of the mental maps as the first perceived element draws attention to the 'new identity' of Taksim Square that is incompatible with the physical and symbolic pattern in history. In the light of the main findings of the thesis, it would not be wrong to argue that the fragmented urban interventions added without considering the responsive cohesion with the existing pattern of the urban space cause negative ethical and aesthetic response. Such interventions also cause social dissatisfaction from the urban environment, damaging the relationship of the users with the place. At this point, especially public spaces, where the active public life of the people takes place, appears to be very fragile. Especially in recent years, new interventions as representation of ideological and political powers on public spaces cause the deterioration of the relationship between architectural and urban scales, and damage the meaningful integrity of the city consequently. In order to prevent this, individual parts of the built environment should be reconsidered together with the whole environment they contribute to.
-
ÖgeEffects of the physical environment on fear of crime and self-protective behaviors through city parks(Graduate School, 2023-01-20) Cihanlı, Gizem ; Kürkçüoğlu, Eren ; 519191026 ; Urban DesignThe concept of crime, as a multifaceted concept, has been associated with cities and urban spaces since the emergence of urban design as a phenomenon that has existed throughout history. One of the basic needs of people living in cities, as stated in Maslow's hierarchy of needs theory, is the need for being safe. This phenomenon, which is defined as the perception of safety, is specific to the people living in the cities and may differ between each individual. Although the perception of safety (or fear of crime) in urban spaces is mostly associated with the high crime rate, it is also possible to increase independently from the crime rate. An urban user who does not feel safe in an urban area may have fear of crime even if he has never been exposed to a crime before. On the other hand, these urban users who are afraid of being victims, may lose their relationship with city life and their socialization skills over time. Since the 1960s, many studies have been conducted on crime in urban spaces, and various theories have been put forward. The main idea of these researches is to determine the economic, psychological, social and physical factors that cause criminal behaviors. Thus, crime hotspots were identified based on how urban users perceived the area and created guidelines for crime prevention in these areas. As a result of the researches, it has been observed that people who do not feel safe in an urban space tend to show self-protective behaviors. These behaviors may vary depending on how vulnerable a person is, the features of the environment, and the type of crime they are anxious about confronting in the area. Urban green spaces are open areas located in cities where people can socialize, relax and reconnect with nature. City parks are large, multifunctional urban green spaces that serve as a focal point for the surrounding community and provide benefits to the local population. City parks also play a critical role in maintaining a healthy environment and increase the quality of urban life. However, some studies have found that, in particular circumstances, urban green areas might also have unintended effects for their users, such as increased fear of crime. In this study, fear of crime and self-protective behaviors of urban users were evaluated through public city parks. In order to find solutions to overcome the fear of crime in urban city parks in Istanbul, the perception of safety, fear of crime and self-protective behaviors of the users will be examined in both Maçka Democracy Park (MDP) and Beylikdüzü Valley of Life Park (BYV). Observations and questionnaires were used in order to identify the physical and social factors that lead to fear of crime and self-protective behaviors in these areas. Detailed analyzes showed that both parks have identical characteristics, however, some differences they have a great effect on their perceived safety and fear of crime levels of users. The survey with 27 questions was conducted with 60 users in Maçka Democracy Park and 60 users in Beylikdüzü Valley of Life Park. Findings showed that there is a correlation between the physical environment and the fear of crime. This study lightens a specific research topic with user-based methods; how the physical environment affects people's perceptions and behaviors. Although the relationship between crime and urban design has been investigated in many studies, there has not been enough research on the feelings of insecurity, fear of crime and self-protective behaviors that individuals experience. Besides drawing attention to the increasing criminal behavior in urban areas in Turkey in recent years, this study also contributes to the studies for reintegrating the urban green areas that have the perception of safety for the cities and to the future planning studies within the scope of the spatial interventions.
-
Ögeİstanbul konut alanlarındaki değişimin yapılı çevre bileşenleri yönünden çözümlenmesi(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2023-01-24) Yetiş Çakmak, Ebru ; Terzi, Fatih ; 519181024 ; Kentsel TasarımYapılı çevre kavramı, kentte parçalar halinde tasarlanmış bileşenlerin entegrasyonundan oluşan bütüncül bir kavramdır. Yapılı çevrenin anlaşılabilmesi için onu oluşturan bileşenlerin birbirleriyle olan ilişkilerinin anlaşılması gerekmektedir. Evimizin penceresinden dışarıya baktığımızda gözlemleyebildiğimiz insan yapımı olan tüm nesne ve ortamlar (binalar, yollar, köprüler, açık alanlar, parklar, otomobiller vb.) kentsel yapılı çevrenin bir parçasını oluşturmaktadır. Kentsel yapılı çevreyi oluşturan bileşenleri araştırmacılar tarafından şehir, mahalle, yapı adası, parsel gibi çok çeşitli ölçeklerde ele alınmakta, kentsel örüntü, ulaşım, altyapı, açık ve yeşil alanlar, yoğunluk ve arazi kullanımı gibi bir dizi bileşenle ifade edilmektedir. Kentin yapılı çevresini oluşturan yapılar, yapı grupları ve bunların bir araya geliş biçimleri, yapılar arasındaki boşluklar, yapıların büyüklükleri, yapı sayısı ve yoğunluğuna ek olarak kentte var olan arazi kullanımı kentteki ilişkileri etkilemesi nedeniyle oldukça önemlidir. Kentin biçimlenmesine yön veren bu bileşenler bir araya gelerek kentsel yapılı çevreyi oluştururken, aynı zamanda kentsel açık alanların oluşumunu da yönlendirmektedir. Kentlerde yaşanan hızlı nüfus artışı ve düzensiz yapılaşma yapılı çevre üzerindeki baskıların artmasına ve yapılı çevrenin karakteristiğinin değişmesine neden olmaktadır. Yapılı çevrede meydana gelen bu değişiklikler, kimi zaman yapılı çevrede var olan karakter ve niteliklerin güçlenmesini sağlamakta kimi zaman ise, yapılı çevrede nitelik kaybına ve yapılı çevre kalitesinin bozulmasına neden olmaktadır. 1950'li yıllardan itibaren hız kazanan sanayileşmeye birlikte yoğun bir göç hareketine sahne olan İstanbul'da, göçle gelen nüfusun ihtiyacının karşılanması amacıyla her geçen gün yeni konut alanları açılmış, yeni ulaşım arterleri inşa edilmiş, mevcut arterler genişletilmiş ve kent hızlı bir değişim, dönüşüm ve yoğunlaşma süreci içerisine girmiştir. Bu yılları izleyen süreçte, gecekondulaşma ve kaçak yapılaşmayla birlikte, İstanbul'un makroformu önemli ölçüde değişmeye başlamış, kente yeni göç eden nüfus kentin çeper bölgelerine yerleşerek bu alanlarda düzensiz, her türlü altyapıdan ve yaşam koşullarından uzak kent parçalarının oluşmasına neden olmuşlardır. Hızla gerçekleşen yayılma süreci, kentin doğal yapısında da bozulmaları berberinde getirmiştir. Bu durum, İstanbul'un mekânsal yayılmasının fiziksel çevre ve sürdürülebilirlik konuları bağlamında yeniden sorgulanmasını gerektirmektedir. Dolayısıyla, İstanbul bugün kapasitesinin çok üstüne nüfus ve yapı yoğunluğunu barındırmakta, sürdürülebilir gelişimden uzak bir yapılaşma süreci yaşamaktadır. Bu çalışma, 1950'li yıllardan itibaren değişim, dönüşüm ve yoğunlaşma süreci içerisinde giren İstanbul'da farklı niteliğe sahip konut alanlarında (düzenli, düzensiz, tarihi konut, toplu konut ve düzenli, düzensiz ve toplu konut gibi birden fazla gelişme türünü bir arada barındıran karma konut dokularında) 2005 yılından günümüze kadar olan yaklaşık son 15 yıllık süreçte, meydana gelen değişimin, yapılı çevre unsurları bakımından çözümlenmeyi amaçlamaktadır. Çalışmada, 2005 yılında yapılan İstanbul'da Konut ve Yaşam Kalitesi Araştırması kapsamında tasarlanan ve İstanbul Metropoliten Alanı sınırları içindeki konut alanlarından seçilen doku örnekleri kullanılmıştır. 2005 yılına ait araştırma projesine ait örneklem alanlarda (100 ve 200 m. yarıçaplı daire içerisinde kalan 900 adet konut dokusunda) yapılaşma katsayıları, toplam açık alan oranı, toplam yaşanabilir alan oranı gibi yapılı çevreye ilişkin özellikler ölçülerek İstanbul'un farklı niteliğe sahip konut dokularında (düzenli yapılaşan konut dokuları, düzensiz yapılaşan konut dokuları, çoklu gelişme türüne sahip dokular, tarihi konut dokuları, toplu konut dokuları) yapılı çevre karakteristiği çözümlenmiştir. Böylelikle, gerek İstanbul'un her iki yakasında gerekse farklı ilçe ve mahallelerinde yapılaşma yoğunlukları, açık alan oranları ve yaşanabilir alan oranları kapsamında yapılı çevre kalitesi araştırılmıştır. Dolayısıyla, bu tez çalışmasında, 2005 yılına ait araştırma projesi kapsamında tasarlanan örneklem alanlarında, 2021 yılı verileri kullanılarak güncel bir çözümleme yapılmış ve İstanbul konut alanlarında yaklaşık son 15 yılda meydana gelen ortaya koyulmuştur. Çalışma sonucunda, İstanbul'da 2005 yılından bu yana inşaat yoğunluğunun ilçelerin büyük çoğunluğunda (özellikle kentin çeperinde yer alan ilçelerde) artış gösterdiği ve buna paralel olarak kentin açık alanlarında ciddi azalmaların gerçekleştiği tespit edilmiştir. Konut alanlarında meydana gelen değişikliklerin, çoğunlukla düzensiz (plansız) ve karma (düzenli, düzensiz ve toplu konut alanlarının bir arada bulunduğu konut alanları) gelişim gösteren konut alanlarında gerçekleştiği görülmüştür. Yaklaşık son 15 yıllık süreçte, İstanbul'da inşaat yoğunluğunun artmasına paralel olarak; konut alanlarında açık alanlar ile inşaat yoğunluğunu ilişkilendiren açık alan indeksi ve yaşanabilir alan indeksi değerlerinde ciddi bir azalmanın yaşandığı ve dolayısıyla açık alan-yoğunluk dengesinin giderek bozulduğu, konut alanlarının sağlıksız yaşam çevrelerine dönüştüğü ve İstanbul il genelinde mevcutta yetersiz olan açık alanların daha da yetersiz hale geldiği görülmüştür.
-
ÖgeDeprem riskli sosyal konutların katılımcı ve sürdürülebilir kentsel dönüşümü: Güngören-Tozkoparan örneği(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2023-01-24) Çatalcalı, Irmak ; Özkan Yıldız, Dilek ; 519181028 ; Kentsel TasarımKentsel dönüşüm, sosyal konut politikaları ve bunların temelinde yatan insanın yaşam hakkı, günümüzde birbirinden ayrı düşünülemeyecek üç temel kavramdır. Bu tezin amacı, dünyada ve Türkiye'de sosyal sürdürülebilirlik ekseninde en temel insan hakkı olan yaşama ve barınma hakkının, kentsel dönüşüm süreçlerinde nasıl ele alındığının ortaya konması ve süreç içerisindeki temel sorunların tespit edilerek sürdürülebilir ve katılımcı bir kentsel dönüşüm önerisinin sunulmasıdır. Kentsel tasarım, insanı, mekânı ve politikaları birbirine bağlayan ölçekler ve disiplinlerarası bir uzmanlaşma alanıdır. Tam da sorunların ortaya çıktığı bu noktada kentsel tasarımın disiplinlerarası ve çok katmanlı bakış açısına ihtiyaç duyulmaktadır. Sürdürülebilirlik ilkeleri kapsamında sürecin önceden iyi bir şekilde analiz edilmesi, risklerin ortaya konulup ortadan kaldırılması, dayanıklı bir şehir ve toplum inşa edilmesi gerekmektedir. Günümüzde Türkiye'yi bekleyen iki önemli sorun bu tez kapsamında ele alınmıştır: Deprem ve konut sorunu. Bu iki soruna çözüm aracı olan kentsel dönüşüm ve konut politikaları ise tezin ana konusunu oluşturmaktadır. Bu iki sorun ve çözüm araçlarından etkilenen ve yeri geldiğinde sorunun çözümünü de üreten bir diğer önemli konu ise sosyal yapı ve bu sosyal yapının sürdürülebilirliğidir. Tüm bunları birbirine bağlayan ana tema ise katılım olmuştur. Türkiye'nin ve İstanbul'un deprem riski önemli bir gerçektir. Depremi kabul etmek ve önlemler alarak bir doğa olayının bir doğal afete dönüşmesinin önüne geçilmesi gerekmektedir. Bu nedenle kentsel dönüşümün amacına uygun bir şekilde yapılması, yöntemlerinin ve modellerinin belirlenmesi, fiziksel, sosyal ve ekonomik açıdan sürdürülebilirliğin sağlanması önemlidir. Kentsel dönüşüm sürecinde farklı paydaşların süreci farklı değerlendirdikleri görülmektedir. Uzmanların, vatandaşların ve diğer paydaşların iletişim içerisinde olması, birbirinden öğrenmesi, birbirini dinlemesi bu nedenle önemlidir. Depremin ne zaman olacağı belli olmadığı için, zamanla yarışan, akılcı ve kurumların üstünde, herkesi kapsayan politikaların yapılması şarttır. Günümüzde sosyal konut ihtiyacı özellikle İstanbul gibi büyük şehirlerde çok daha fazladır. İstanbul'da üst gelir grubuna yönelik boş konutlar bulunurken, sosyal konuta ihtiyacı olan kişilere yönelik yeterli sosyal konut bulunmamaktadır. Bu tezin altını çizmek istediği bir diğer nokta ise sosyal konut üretimindeki politikaların acilen ele alınması gerektiğidir. Geçmişin aksine günümüzde sosyal konut yalnızca gelir durumuna göre talep edilmemektedir, yurt dışında ve ülkemizde konut satın almak istemeyen, kiralık sosyal konut talebi olan, yaşam tarzı ve bakış açısı farklılaşan yeni bir nesil oluşmaktadır. Dünya değiştiği gibi insanların yaşam alışkanlıkları ve hayattan beklentileri de değişmektedir. Yalnızca bu sebepten dolayı bile sosyal konut, ileride devletlerin önemli bir sorunu olacaktır. Bu nedenle rezerv alanlar üretmektense, mevcut sosyal konut stokunun korunması ya da dönüşüm geçirerek yenilenmesi daha sürdürülebilir ve hızlı olacaktır. Günümüzde dünyada ve Türkiye'de yapılan kentsel dönüşümlerde sorunlar ortaya çıkmaktadır, bu sorunlara çözüm getirebilmek amacı ile tez kapsamında kentsel dönüşüm konusu, sosyal konut politikaları ve sürdürülebilirlik ile birlikte ele alınmıştır. Mekânlar insanları, insanlar da mekânları oluşturmaktadır. İnsan faktörünün denklemden çıkarıldığı bir mekân üretiminden söz etmek mümkün değildir. İnsanın davranışları, yaşam tarzı, alışkanlıkları mekânı şekillendirdiği gibi, aynı zamanda mekânın insana sağladıkları da insanın yaşamını şekillendirmektedir. Günümüzde sosyal sürdürülebilirlik ve katılım, insanların yaşam hakkı üzerinde söz sahibi olabilmelerini sağlamaktan daha ötede ve sürekli gelişen kavramlardır. Yönetişim, kendi kendine tasarlamak, kolektif bilinç ve yerellik günümüzde sosyal sürdürülebilirliği sağlayan önemli alt başlıklardır. Kişilerin, yaşayacakları mekânlarda fikirlerinin olması önemlidir, ancak bu fikirleri uygulayacak konumda bulunmaları, sürece adil bir şekilde dahil olmaları daha önemlidir. Bu da sosyal katılım politikalarının artması ile mümkündür. Yaşam hakkını temel alan sosyal konut politikaları ve sosyal devlet anlayışının hakim olduğu refah devleti politikaları incelenerek günümüz sorunlarına geçmişten öğrenerek ve geliştirerek çözüm önerileri getirilmesi hedeflenmiştir. Türkiye Cumhuriyeti'nde 1950-1980 yılları arasında inşa edilmiş sosyal konutlar dönemin ideolojisini yansıtmaktadır. Günümüzde ise, bu sosyal konutlar fiziksel ve sosyal açıdan bir yıpranma süreci ile karşı karşıyadır. Bu noktada sosyal konutların kentsel dönüşümü konusu gündeme gelmektedir. Kentsel dönüşümün nasıl olması gerektiği, yöntemleri ve çeşitleri bu tez kapamında ele alınmıştır. Dönemin ideolojik kaygısı ile inşa edilen dünyadaki sosyal konutların, günümüzde nasıl bir dönüşüm geçirdiği, dönüşümün aktörlerinin kim olduğu ve katılımcılığın nasıl yapıldığı günceli takip ederek ortaya konmuştur. Türkiye Cumhriyeti'nin konut üretim biçimlerinden biri olan gecekondu önleme bölgelerinin ilk örneği Tozkoparan Sosyal Meskenleri, bu tez kapsamında çalışma alanı olarak seçilmiştir. Bu alanın seçilme nedeni hem sosyal konut politikalarının, hem kentsel dönüşüm sürecinin, hem de sosyal katılımın sorgulanabileceği bir örnek alan olmasıdır. Sosyal yapı, ikinci bir kentsel dönüşüm süreci ile karşı karşıya kalan, daha öncesinde gecekondu bölgelerinden gelen ve devlet tarafından sosyal meskenlere yerleştirilen kişilerden oluşmaktadır. Komşuluk ilişkilerinin ve sosyal bağların kuvvetli olduğu bir yapısı bulunmaktadır. Bir diğer neden ise, eski yapı stokundan dolayı deprem riskli bir alan olması ve kentsel dönüşüme ihtiyaç duymasıdır. Tozkoparan'ın geçirmekte olduğu kentsel dönüşüm süreci, vatandaşlar, uzmanlar ve diğer paydaşlara anket yöntemi ile sorulmuştur. Anket verileri içerik analizi yöntemi ile incelenerek sonuçlar ortaya konulmuştur. Anket sonucunda: Vatandaş ile bir sözleşmenin yapılmaması, katılımcılığın olmaması, dikey bir hiyerarşik yönetim anlayışı, mülkiyet problemi, TOKİ'ye devredilen alanların belirsizliği, düşük yoğunluğun, komşuluk illişkilerinin ve yaşam tarzlarının tehdit altında olması, 1970 dönemi yapılar yerine 1980 dönemi kooperatif yapılarının yoğunlukta olduğu alanların kentsel dönüşüme girmesi ve bu sürece halkın yeterli düzeyde dahil olamaması, Tozkoparan'daki kentsel dönüşüm sürecinde yaşanan başlıca sorunlar olarak tespit edilmiştir. Anket sonucunda yönetişim, hukuk, ekonomi ve eğitim eksenli düşüncelerin ön planda olduğu ortaya çıkmıştır. Tozkoparan'da yaşanan kentsel dönüşümün paydaşlarından çoğunun bilgi düzeyi yüksektir ancak paydaşlar arasında iletişimsizlik olduğu görülmektedir. Tezin sonuç kısmında, yapılan literatür taraması, incelenen yurt dışı örnekleri de dikkate alınarak sürdürülebilir ve katılımcı bir kentsel dönüşüm süreci için yapılması gerekenler önerilmiştir. Tezin sonucunda elde edilen çıkarım, riskli sosyal konutların sürdürülebilir ve katılımcı kentsel dönüşümünü sağlamak için başta vatandaşlar olmak üzere bütün paydaşların bir araya gelmesi, fikirlerini ortaya koyması, tartışması ve konsensusa varması gerektiğidir. Kimin için kentsel dönüşümün yapıldığı iyi kavranmalı, sosyal dokunun ihtiyaçları ve talepleri göz önüne alınmalı, projenin yapım sürecinde vatandaşlara geri dönüşler yaparak projeye revize vermesi sağlanmalıdır. Tez çalışmasının şekillenmesine katkı sağlayan bazı alt soruların cevapları ise şu şekilde olmuştur: Kentsel dönüşüm projeleri sosyal yapının farklılıklarından uzaklaşarak tek bir amaç için bir araya gelmesini sağlamaktadır, yani toplumun kolektif hareket etme refleksini geliştirmesi açısından olumlu bir sonuç vermektedir. Sürdürülebilirliğin sağlanması için benimsenmesi gereken katılım basamakları ve katılım düzeyleri ile kentsel dönüşüm süreçlerinde uygulanan katılım düzeyleri paralel gitmemektedir. Katılımın en yüksek olduğu nokta halkın projenin tasarımının içinde olmasıdır ancak çoğunlukla günümüzdeki kentsel dönüşüm projelerindeki katılım o düzeye ulaşmamaktadır. Kentsel dönüşüm projeleri sosyal dayanışma duygusunu artırmaktadır, bu dayanışma duygusu ile risklere karşı korunmak için kendiliğinden oluşan öğrenme ve öğretme refleksleri de bilgi düzeyini artırmaktadır. Katılım kentsel dönüşümün tüm aşamalarında olmalıdır ancak bu süreci zamana karşı da yönetmek için her paydaşın kendi yetenek ve sorumluluklarını farkına vararak gerektiği zaman gerektiği yerde katılması sağlanmalıdır. Kentsel dönüşüm süreçlerinde her paydaşın adil katılımının sağlanması gerekmektedir. Siyaset ile daha yakın olan yöneticiler, diğer paydaşlar üzerinde güç kurarak süreci olumsuz bir yöne çekmemelidir.