LEE- Kentsel Tasarım Yüksek Lisans
Bu koleksiyon için kalıcı URI
Gözat
Son Başvurular
1 - 5 / 14
-
ÖgeBeykoz köylerinin ekolojik olarak sürdürülebilirlik bağlamında yeniden değerlendirilmesi; Beykoz, göllü köyü örneği(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2023-02-06)Gezegenimizdeki doğal ekosistemler; teknolojik gelişme, sanayileşme, hızlı kentleşme ve buna bağlı olarak gelişen küresel ısınma, doğal kaynaklarda tükenme, kirlenme sonucunda geri dönülmez bozulmalar yaşamaktadır. Bunun yanı sıra teknolojide yaşanan gelişmelerin beraberinde getirdiği nüfus artışı, şehirleşme ve üretim metotları; bireylerin doğa ile bağlantısının kopmasına, birbirleri ile sosyal bağlarının zayıflamasına ve tüketim odaklı hale gelmesine sebebiyet vermiştir. Bu yaşanan gelişmeler geçmişten günümüze insanoğlunun yaşamını sürdürdüğü ve insanlık tarihinde önemli bir yeri olan köylerin ekonomik ve sosyal olarak ikinci planda kalmasına ve kimliğini yitirmeye başlamasına sebebiyet vermiştir. Çağımızda yaşanan ve artarak çoğalan doğal, ekonomik ve beşeri problemler bu sistemin sürdürülebilir olmadığını ve devam ederse insanoğlunun sonunu getireceğini göstermiştir. Buna karşı 20 yy.ın sonlarına çıkan sürdürülebilir ve ekolojik yaklaşımlar ise bu yaşanan doğal ve beşeri bozulmaların önüne geçilmesine yönelik bir çok bilim dalı ile etkileşimli olarak çalışmaktadır. Bu yaklaşımlar insanoğlunun doğal ve beşeri kaynakları kullanılarak gelecek nesillere aktarmasının yollarını aramaktadır. Bu bağlamda geliştirilen ekoköyler günümüz toplumuna alternatif ekolojik üretim, tüketim ve toplumsal modeller sunmaktadır. Günümüzde ülkemizde de özellikle 20. yy.ın sonlarında yaşanan, sanayileşme ve hızlı kentleşme sebebiyle köyden kente göçler artmış ve köyler ekonomik ve sosyal önemini kaybetmiştir. Özellikle büyük şehirlerde yaşanan bu göç ve değişen yasalar sebebiyle birçok köy kırsal özelliğini yitirmiş kalanlar ise doğal ve beşeri sistemlerini kaybetmeye başlamışlardır. İstanbul'a bağlı bulunan Beykoz ilçesi de bu gelişmelerden etkilenmiş olup bu alanda bulunan kırsal mahalleler; doğal, ekonomik ve beşeri özelliklerini kaybetmeye başlamıştır. Tez kapsamında bu kırsal mahalleler detaylı olarak araştırılarak bütüncül sürdürülebilir ve ekolojik modeller geliştirilecektir. Bu model ve öneriler ile köylerin doğal ve beşeri karakterini koruyarak ekonomiye dâhil edilmesi amaçlanmaktadır. Tez çalışması 3 bölümden oluşmakta olup bu bölümler birbirleri ile bağlantılı ve bütüncül olarak ele alınmıştır. İlk kısmında literatür taraması yapılmıştır. Bu kısmın ilk bölümünde; tezin temel kavram altlığının oluşturulabilmesi için ekoloji kavramı ve doğal sistemler incelenmiş, ekoloji yaklaşımı, ilkeler ve doğal döngüler belirlenmiştir. Bu kısmın ikinci bölümünde; ekolojik yaklaşımların günümüzdeki gelişen hızlı şehirleşme, sanayi, tarım ve hayvancılık modellerinin doğal sistemlere olan zararları ortaya konularak ekolojik yaklaşımların neden gerekli olduğu belirtilmiştir. Literatür araştırmasının son kısmında ise ekolojik yaklaşımlar, sürdürülebilir uygulamalar ve örnek ekoköyler ile ilgili araştırmalar yapılarak bu bağlamda tezde üretilecek modele yönelik üretilecek önerilerin temeli oluşturulacaktır.Tezin ikinci bölümünün ilk kısmında: Bölgenin neden seçildiği belirtilmiş olup tez kapsamında seçilen Beykoz ilçesi ve Göllü Mahallesi ile ilgili Beykoz belediye arşivlerinden, saha gezilerinden ve arazide yapılan uzman görüşmelerinden elde edilen kapsamlı veriler tasnif edilerek bunlar doğrultusunda köy genelindeki tarım ve hayvancılık unsurlarına, demografik ve yöresel unsurlara, doğal unsurlara ve turizm yöntemlerine yönelik ekolojik öneriler getirilmiştir. İkinci kısımda ise Göllü Mahallesine dair yapılmış araştırmalar ve analizler doğrultusunda mıntıka bölgeleri; mıntıka 0 mıntıka 1 a-b, mıntıka 2 a-b, mıntıka 3 a-b ve mıntıka 4 şeklinde oluşturulmuş olup bölgelere yönelik spesifik öneriler getirilmiştir. Tezin son bölümünde ise üretilen modelin ve önerilerin alanda uygulanabilirliğinin test edilmesi için arazide rastgele mahallelilerle görüşmeler yapılmıştır. Bu sonuçlara göre yapılan ekoköy modelinin mahalleli tarafından yüksek oranda olumlu karşılandığı tespit edilmiş olup bölgenin ekolojik olarak gelişebileceği anlaşılmıştır. Teze dair yapılan tüm çalışmalar ve çıkan sonuçlar değerlendirildiğinde kırsal mahallelerin sürdülebilir olarak ekonomiye katılmasının mümkün olduğu anlaşılmıştır.Tez kapsamında doğal yapı olarak büyük oranda korunmuş ve önemli potansiyeller içeren tarihi Göllü Mahallesi ekoköy bağlamında değerlendirilmiştir. Bu yaklaşımların bu bölgede yaşayanlar tarafından kabul gördüğü ve desteklendiği belirlenmiştir.Ancak bu yaklaşımların ve uygulamaların yapılabilmesi için yerel iradaler tarafından gerekli mali desteklerin sağlanması, eğitimlerin verilmesi ve öncülük edilmesine ihtiyaç duyulmaktadır. Bu tez kapsamında yapılan model ve önerilerin kentsel baskı altında kalan Beykoz yerleşimlerinin ekolojik, ekonomik ve sosyal yönden sürdürülebilir olarak gelişmesine için öncülük etmesi ve daha önce herhangi bir şekilde ekolojik öneri geliştirilmemiş Göllü Mahallesi'nde yapılması sebebiyle özgün nitelik taşımakta olup literatüre katkı sağlayacaktır.
-
ÖgeAn evaluation of placemaking and healthy streets practices in Ontario, Canada(Graduate School, 2023-01-26)The interpretation of what urban public space is changed around the early 20th century with the modernism movement. Suburbanization in city planning gained popularity with the mass production of cars. One of the outcomes was that the cities became more car-centric, and the people car-dependant. Consequently, this led to car-centric communities, with much more open space yet fewer good quality places the people to socialize. Relocating to London, Ontario, Canada gave me a whole new perspective on living in a suburban neighborhood. It made me realize how urban sprawl and suburbanization led to the produced underutilized spaces in the city limits. After experiencing the crippling outcomes of the modernist movement firsthand, notable theorists discussed taking back the streets and open public spaces for a more liveable and sociable place. So, it can be said that the placemaking theory has its roots in the 1960s. Around the late 1980s to early 1990s, healthy and sustainable city concepts started getting acknowledged as a tool. Placemaking has become much more popular and more importantly, understood. Therefore, many city authorities add this concept to their urban design policies. As per healthy streets, their origins can also be traced back to the early 20th century when city planners started to prioritize the needs of pedestrians and cyclists over cars. In the 1960s and 1970s, the idea of "traffic calming" emerged as a way to reduce car speeds and increase safety for non-motorized users. In recent years, the healthy streets movement has gained momentum in cities around the world, with a focus on creating streets that are safe, accessible, and enjoyable for everyone, regardless of their mode of transportation. This includes strategies such as traffic calming, bike lanes, pedestrian zones, and public spaces that encourage social interaction and physical activity. Although the placemaking and healthy streets concepts are included in the urban design policies and regulations of municipalities, the question of how beneficial the implementation of projects is for the users is one of the research questions of this thesis and is aimed to be thoroughly examined within this study. The first chapter of this thesis starts with an introduction to the problem that was observed and led to this study in the first place. North American countries were one of the first to include placemaking theory in their urban design policies, yet years of habits in designing cities manifest in the form of urban sprawl and suburbanization. As explained in the paragraph above, observing a city located on the North American continent leads to curiosity as to how much placemaking is included in government policy and how well it is practiced. As a result of this, Chapter 1 continues by defining the research questions that help form the path of this study. The final part of Chapter 1 is a detailed explanation of the methods. The first method of this study is the literature review. To understand the topic, extensive placemaking, and healthy streets research were done. This makes up the first and second part of Chapter 2 in this thesis, respectively. This research study in Chapter 2 starts with the definition and different views of theorists about what space, place, and public place are. Following that, detailed information is given about the qualities of a great place and what placemaking is, how it emerged, and how it has evolved throughout the years until the modern day. After explaining the types of placemaking and how a good public place should be, the research evolves towards investigating streets as open public spaces and how they can be turned into quality places through the placemaking theory. In Chapter 3, the other portion of the research is done, this time focusing on the policies of Ontarian governments, and the initiatives that are Canada-based that help improve placemaking in the communities. The healthy streets concept is also researched within placemaking policies. Different cities have been added mostly because Canada is conceived of different provinces and Ontario has its regulations for its cities. It was important to see how a provincial degree law could be interpreted on a city basis, and adjusted to that city's needs and areas for improvement. The healthy streets concept has a direct relationship with the placemaking theory and practice. In Chapter 2, an authentic comparative table is made by evaluating all the data about different placemaking theories from prominent theorists. Also, in the conclusion section of Chapter 3, a synthesis of all the different views and criteria of placemaking as well as healthy streets (as an umbrella term) is shown in a new table. This is the foundation for assessing the role of healthy streets in placemaking, creating the survey questions to be exact. From the introduction to the problem and explanation of the outlines of the thesis to extensive research of the theorems and how they are manifested in government policies, it was ensured that the thesis had a strong foundation. Both conclusions of Chapter 2 and Chapter 3 give the nuance of the matter that directs the reader toward Chapter 4. In Chapter 4, a placemaking example that was achieved by the local users and a government-initiated placemaking project with a focus on healthy streets are selected to be assessed. Conducting a field survey is crucial in order to incorporate user feedback in a study. This is particularly important in placemaking as it should prioritize the well-being of the community. Evaluating whether the completed project meets the expectations of the users is essential, as feedback is a vital tool for improvement. The questions are chosen in a way to understand the users' perception of the urban design project realized for healthy streets and placemaking. The last chapter is the results and conclusion. The survey results are shown and discussed in this chapter. Outcomes are shared.
-
ÖgeEffects of the physical environment on fear of crime and self-protective behaviors through city parks(Graduate School, 2023-01-20)The concept of crime, as a multifaceted concept, has been associated with cities and urban spaces since the emergence of urban design as a phenomenon that has existed throughout history. One of the basic needs of people living in cities, as stated in Maslow's hierarchy of needs theory, is the need for being safe. This phenomenon, which is defined as the perception of safety, is specific to the people living in the cities and may differ between each individual. Although the perception of safety (or fear of crime) in urban spaces is mostly associated with the high crime rate, it is also possible to increase independently from the crime rate. An urban user who does not feel safe in an urban area may have fear of crime even if he has never been exposed to a crime before. On the other hand, these urban users who are afraid of being victims, may lose their relationship with city life and their socialization skills over time. Since the 1960s, many studies have been conducted on crime in urban spaces, and various theories have been put forward. The main idea of these researches is to determine the economic, psychological, social and physical factors that cause criminal behaviors. Thus, crime hotspots were identified based on how urban users perceived the area and created guidelines for crime prevention in these areas. As a result of the researches, it has been observed that people who do not feel safe in an urban space tend to show self-protective behaviors. These behaviors may vary depending on how vulnerable a person is, the features of the environment, and the type of crime they are anxious about confronting in the area. Urban green spaces are open areas located in cities where people can socialize, relax and reconnect with nature. City parks are large, multifunctional urban green spaces that serve as a focal point for the surrounding community and provide benefits to the local population. City parks also play a critical role in maintaining a healthy environment and increase the quality of urban life. However, some studies have found that, in particular circumstances, urban green areas might also have unintended effects for their users, such as increased fear of crime. In this study, fear of crime and self-protective behaviors of urban users were evaluated through public city parks. In order to find solutions to overcome the fear of crime in urban city parks in Istanbul, the perception of safety, fear of crime and self-protective behaviors of the users will be examined in both Maçka Democracy Park (MDP) and Beylikdüzü Valley of Life Park (BYV). Observations and questionnaires were used in order to identify the physical and social factors that lead to fear of crime and self-protective behaviors in these areas. Detailed analyzes showed that both parks have identical characteristics, however, some differences they have a great effect on their perceived safety and fear of crime levels of users. The survey with 27 questions was conducted with 60 users in Maçka Democracy Park and 60 users in Beylikdüzü Valley of Life Park. Findings showed that there is a correlation between the physical environment and the fear of crime. This study lightens a specific research topic with user-based methods; how the physical environment affects people's perceptions and behaviors. Although the relationship between crime and urban design has been investigated in many studies, there has not been enough research on the feelings of insecurity, fear of crime and self-protective behaviors that individuals experience. Besides drawing attention to the increasing criminal behavior in urban areas in Turkey in recent years, this study also contributes to the studies for reintegrating the urban green areas that have the perception of safety for the cities and to the future planning studies within the scope of the spatial interventions.
-
ÖgeDeprem riskli sosyal konutların katılımcı ve sürdürülebilir kentsel dönüşümü: Güngören-Tozkoparan örneği(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2023-01-24)Kentsel dönüşüm, sosyal konut politikaları ve bunların temelinde yatan insanın yaşam hakkı, günümüzde birbirinden ayrı düşünülemeyecek üç temel kavramdır. Bu tezin amacı, dünyada ve Türkiye'de sosyal sürdürülebilirlik ekseninde en temel insan hakkı olan yaşama ve barınma hakkının, kentsel dönüşüm süreçlerinde nasıl ele alındığının ortaya konması ve süreç içerisindeki temel sorunların tespit edilerek sürdürülebilir ve katılımcı bir kentsel dönüşüm önerisinin sunulmasıdır. Kentsel tasarım, insanı, mekânı ve politikaları birbirine bağlayan ölçekler ve disiplinlerarası bir uzmanlaşma alanıdır. Tam da sorunların ortaya çıktığı bu noktada kentsel tasarımın disiplinlerarası ve çok katmanlı bakış açısına ihtiyaç duyulmaktadır. Sürdürülebilirlik ilkeleri kapsamında sürecin önceden iyi bir şekilde analiz edilmesi, risklerin ortaya konulup ortadan kaldırılması, dayanıklı bir şehir ve toplum inşa edilmesi gerekmektedir. Günümüzde Türkiye'yi bekleyen iki önemli sorun bu tez kapsamında ele alınmıştır: Deprem ve konut sorunu. Bu iki soruna çözüm aracı olan kentsel dönüşüm ve konut politikaları ise tezin ana konusunu oluşturmaktadır. Bu iki sorun ve çözüm araçlarından etkilenen ve yeri geldiğinde sorunun çözümünü de üreten bir diğer önemli konu ise sosyal yapı ve bu sosyal yapının sürdürülebilirliğidir. Tüm bunları birbirine bağlayan ana tema ise katılım olmuştur. Türkiye'nin ve İstanbul'un deprem riski önemli bir gerçektir. Depremi kabul etmek ve önlemler alarak bir doğa olayının bir doğal afete dönüşmesinin önüne geçilmesi gerekmektedir. Bu nedenle kentsel dönüşümün amacına uygun bir şekilde yapılması, yöntemlerinin ve modellerinin belirlenmesi, fiziksel, sosyal ve ekonomik açıdan sürdürülebilirliğin sağlanması önemlidir. Kentsel dönüşüm sürecinde farklı paydaşların süreci farklı değerlendirdikleri görülmektedir. Uzmanların, vatandaşların ve diğer paydaşların iletişim içerisinde olması, birbirinden öğrenmesi, birbirini dinlemesi bu nedenle önemlidir. Depremin ne zaman olacağı belli olmadığı için, zamanla yarışan, akılcı ve kurumların üstünde, herkesi kapsayan politikaların yapılması şarttır. Günümüzde sosyal konut ihtiyacı özellikle İstanbul gibi büyük şehirlerde çok daha fazladır. İstanbul'da üst gelir grubuna yönelik boş konutlar bulunurken, sosyal konuta ihtiyacı olan kişilere yönelik yeterli sosyal konut bulunmamaktadır. Bu tezin altını çizmek istediği bir diğer nokta ise sosyal konut üretimindeki politikaların acilen ele alınması gerektiğidir. Geçmişin aksine günümüzde sosyal konut yalnızca gelir durumuna göre talep edilmemektedir, yurt dışında ve ülkemizde konut satın almak istemeyen, kiralık sosyal konut talebi olan, yaşam tarzı ve bakış açısı farklılaşan yeni bir nesil oluşmaktadır. Dünya değiştiği gibi insanların yaşam alışkanlıkları ve hayattan beklentileri de değişmektedir. Yalnızca bu sebepten dolayı bile sosyal konut, ileride devletlerin önemli bir sorunu olacaktır. Bu nedenle rezerv alanlar üretmektense, mevcut sosyal konut stokunun korunması ya da dönüşüm geçirerek yenilenmesi daha sürdürülebilir ve hızlı olacaktır. Günümüzde dünyada ve Türkiye'de yapılan kentsel dönüşümlerde sorunlar ortaya çıkmaktadır, bu sorunlara çözüm getirebilmek amacı ile tez kapsamında kentsel dönüşüm konusu, sosyal konut politikaları ve sürdürülebilirlik ile birlikte ele alınmıştır. Mekânlar insanları, insanlar da mekânları oluşturmaktadır. İnsan faktörünün denklemden çıkarıldığı bir mekân üretiminden söz etmek mümkün değildir. İnsanın davranışları, yaşam tarzı, alışkanlıkları mekânı şekillendirdiği gibi, aynı zamanda mekânın insana sağladıkları da insanın yaşamını şekillendirmektedir. Günümüzde sosyal sürdürülebilirlik ve katılım, insanların yaşam hakkı üzerinde söz sahibi olabilmelerini sağlamaktan daha ötede ve sürekli gelişen kavramlardır. Yönetişim, kendi kendine tasarlamak, kolektif bilinç ve yerellik günümüzde sosyal sürdürülebilirliği sağlayan önemli alt başlıklardır. Kişilerin, yaşayacakları mekânlarda fikirlerinin olması önemlidir, ancak bu fikirleri uygulayacak konumda bulunmaları, sürece adil bir şekilde dahil olmaları daha önemlidir. Bu da sosyal katılım politikalarının artması ile mümkündür. Yaşam hakkını temel alan sosyal konut politikaları ve sosyal devlet anlayışının hakim olduğu refah devleti politikaları incelenerek günümüz sorunlarına geçmişten öğrenerek ve geliştirerek çözüm önerileri getirilmesi hedeflenmiştir. Türkiye Cumhuriyeti'nde 1950-1980 yılları arasında inşa edilmiş sosyal konutlar dönemin ideolojisini yansıtmaktadır. Günümüzde ise, bu sosyal konutlar fiziksel ve sosyal açıdan bir yıpranma süreci ile karşı karşıyadır. Bu noktada sosyal konutların kentsel dönüşümü konusu gündeme gelmektedir. Kentsel dönüşümün nasıl olması gerektiği, yöntemleri ve çeşitleri bu tez kapamında ele alınmıştır. Dönemin ideolojik kaygısı ile inşa edilen dünyadaki sosyal konutların, günümüzde nasıl bir dönüşüm geçirdiği, dönüşümün aktörlerinin kim olduğu ve katılımcılığın nasıl yapıldığı günceli takip ederek ortaya konmuştur. Türkiye Cumhriyeti'nin konut üretim biçimlerinden biri olan gecekondu önleme bölgelerinin ilk örneği Tozkoparan Sosyal Meskenleri, bu tez kapsamında çalışma alanı olarak seçilmiştir. Bu alanın seçilme nedeni hem sosyal konut politikalarının, hem kentsel dönüşüm sürecinin, hem de sosyal katılımın sorgulanabileceği bir örnek alan olmasıdır. Sosyal yapı, ikinci bir kentsel dönüşüm süreci ile karşı karşıya kalan, daha öncesinde gecekondu bölgelerinden gelen ve devlet tarafından sosyal meskenlere yerleştirilen kişilerden oluşmaktadır. Komşuluk ilişkilerinin ve sosyal bağların kuvvetli olduğu bir yapısı bulunmaktadır. Bir diğer neden ise, eski yapı stokundan dolayı deprem riskli bir alan olması ve kentsel dönüşüme ihtiyaç duymasıdır. Tozkoparan'ın geçirmekte olduğu kentsel dönüşüm süreci, vatandaşlar, uzmanlar ve diğer paydaşlara anket yöntemi ile sorulmuştur. Anket verileri içerik analizi yöntemi ile incelenerek sonuçlar ortaya konulmuştur. Anket sonucunda: Vatandaş ile bir sözleşmenin yapılmaması, katılımcılığın olmaması, dikey bir hiyerarşik yönetim anlayışı, mülkiyet problemi, TOKİ'ye devredilen alanların belirsizliği, düşük yoğunluğun, komşuluk illişkilerinin ve yaşam tarzlarının tehdit altında olması, 1970 dönemi yapılar yerine 1980 dönemi kooperatif yapılarının yoğunlukta olduğu alanların kentsel dönüşüme girmesi ve bu sürece halkın yeterli düzeyde dahil olamaması, Tozkoparan'daki kentsel dönüşüm sürecinde yaşanan başlıca sorunlar olarak tespit edilmiştir. Anket sonucunda yönetişim, hukuk, ekonomi ve eğitim eksenli düşüncelerin ön planda olduğu ortaya çıkmıştır. Tozkoparan'da yaşanan kentsel dönüşümün paydaşlarından çoğunun bilgi düzeyi yüksektir ancak paydaşlar arasında iletişimsizlik olduğu görülmektedir. Tezin sonuç kısmında, yapılan literatür taraması, incelenen yurt dışı örnekleri de dikkate alınarak sürdürülebilir ve katılımcı bir kentsel dönüşüm süreci için yapılması gerekenler önerilmiştir. Tezin sonucunda elde edilen çıkarım, riskli sosyal konutların sürdürülebilir ve katılımcı kentsel dönüşümünü sağlamak için başta vatandaşlar olmak üzere bütün paydaşların bir araya gelmesi, fikirlerini ortaya koyması, tartışması ve konsensusa varması gerektiğidir. Kimin için kentsel dönüşümün yapıldığı iyi kavranmalı, sosyal dokunun ihtiyaçları ve talepleri göz önüne alınmalı, projenin yapım sürecinde vatandaşlara geri dönüşler yaparak projeye revize vermesi sağlanmalıdır. Tez çalışmasının şekillenmesine katkı sağlayan bazı alt soruların cevapları ise şu şekilde olmuştur: Kentsel dönüşüm projeleri sosyal yapının farklılıklarından uzaklaşarak tek bir amaç için bir araya gelmesini sağlamaktadır, yani toplumun kolektif hareket etme refleksini geliştirmesi açısından olumlu bir sonuç vermektedir. Sürdürülebilirliğin sağlanması için benimsenmesi gereken katılım basamakları ve katılım düzeyleri ile kentsel dönüşüm süreçlerinde uygulanan katılım düzeyleri paralel gitmemektedir. Katılımın en yüksek olduğu nokta halkın projenin tasarımının içinde olmasıdır ancak çoğunlukla günümüzdeki kentsel dönüşüm projelerindeki katılım o düzeye ulaşmamaktadır. Kentsel dönüşüm projeleri sosyal dayanışma duygusunu artırmaktadır, bu dayanışma duygusu ile risklere karşı korunmak için kendiliğinden oluşan öğrenme ve öğretme refleksleri de bilgi düzeyini artırmaktadır. Katılım kentsel dönüşümün tüm aşamalarında olmalıdır ancak bu süreci zamana karşı da yönetmek için her paydaşın kendi yetenek ve sorumluluklarını farkına vararak gerektiği zaman gerektiği yerde katılması sağlanmalıdır. Kentsel dönüşüm süreçlerinde her paydaşın adil katılımının sağlanması gerekmektedir. Siyaset ile daha yakın olan yöneticiler, diğer paydaşlar üzerinde güç kurarak süreci olumsuz bir yöne çekmemelidir.
-
Ögeİstanbul konut alanlarındaki değişimin yapılı çevre bileşenleri yönünden çözümlenmesi(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2023-01-24)Yapılı çevre kavramı, kentte parçalar halinde tasarlanmış bileşenlerin entegrasyonundan oluşan bütüncül bir kavramdır. Yapılı çevrenin anlaşılabilmesi için onu oluşturan bileşenlerin birbirleriyle olan ilişkilerinin anlaşılması gerekmektedir. Evimizin penceresinden dışarıya baktığımızda gözlemleyebildiğimiz insan yapımı olan tüm nesne ve ortamlar (binalar, yollar, köprüler, açık alanlar, parklar, otomobiller vb.) kentsel yapılı çevrenin bir parçasını oluşturmaktadır. Kentsel yapılı çevreyi oluşturan bileşenleri araştırmacılar tarafından şehir, mahalle, yapı adası, parsel gibi çok çeşitli ölçeklerde ele alınmakta, kentsel örüntü, ulaşım, altyapı, açık ve yeşil alanlar, yoğunluk ve arazi kullanımı gibi bir dizi bileşenle ifade edilmektedir. Kentin yapılı çevresini oluşturan yapılar, yapı grupları ve bunların bir araya geliş biçimleri, yapılar arasındaki boşluklar, yapıların büyüklükleri, yapı sayısı ve yoğunluğuna ek olarak kentte var olan arazi kullanımı kentteki ilişkileri etkilemesi nedeniyle oldukça önemlidir. Kentin biçimlenmesine yön veren bu bileşenler bir araya gelerek kentsel yapılı çevreyi oluştururken, aynı zamanda kentsel açık alanların oluşumunu da yönlendirmektedir. Kentlerde yaşanan hızlı nüfus artışı ve düzensiz yapılaşma yapılı çevre üzerindeki baskıların artmasına ve yapılı çevrenin karakteristiğinin değişmesine neden olmaktadır. Yapılı çevrede meydana gelen bu değişiklikler, kimi zaman yapılı çevrede var olan karakter ve niteliklerin güçlenmesini sağlamakta kimi zaman ise, yapılı çevrede nitelik kaybına ve yapılı çevre kalitesinin bozulmasına neden olmaktadır. 1950'li yıllardan itibaren hız kazanan sanayileşmeye birlikte yoğun bir göç hareketine sahne olan İstanbul'da, göçle gelen nüfusun ihtiyacının karşılanması amacıyla her geçen gün yeni konut alanları açılmış, yeni ulaşım arterleri inşa edilmiş, mevcut arterler genişletilmiş ve kent hızlı bir değişim, dönüşüm ve yoğunlaşma süreci içerisine girmiştir. Bu yılları izleyen süreçte, gecekondulaşma ve kaçak yapılaşmayla birlikte, İstanbul'un makroformu önemli ölçüde değişmeye başlamış, kente yeni göç eden nüfus kentin çeper bölgelerine yerleşerek bu alanlarda düzensiz, her türlü altyapıdan ve yaşam koşullarından uzak kent parçalarının oluşmasına neden olmuşlardır. Hızla gerçekleşen yayılma süreci, kentin doğal yapısında da bozulmaları berberinde getirmiştir. Bu durum, İstanbul'un mekânsal yayılmasının fiziksel çevre ve sürdürülebilirlik konuları bağlamında yeniden sorgulanmasını gerektirmektedir. Dolayısıyla, İstanbul bugün kapasitesinin çok üstüne nüfus ve yapı yoğunluğunu barındırmakta, sürdürülebilir gelişimden uzak bir yapılaşma süreci yaşamaktadır. Bu çalışma, 1950'li yıllardan itibaren değişim, dönüşüm ve yoğunlaşma süreci içerisinde giren İstanbul'da farklı niteliğe sahip konut alanlarında (düzenli, düzensiz, tarihi konut, toplu konut ve düzenli, düzensiz ve toplu konut gibi birden fazla gelişme türünü bir arada barındıran karma konut dokularında) 2005 yılından günümüze kadar olan yaklaşık son 15 yıllık süreçte, meydana gelen değişimin, yapılı çevre unsurları bakımından çözümlenmeyi amaçlamaktadır. Çalışmada, 2005 yılında yapılan İstanbul'da Konut ve Yaşam Kalitesi Araştırması kapsamında tasarlanan ve İstanbul Metropoliten Alanı sınırları içindeki konut alanlarından seçilen doku örnekleri kullanılmıştır. 2005 yılına ait araştırma projesine ait örneklem alanlarda (100 ve 200 m. yarıçaplı daire içerisinde kalan 900 adet konut dokusunda) yapılaşma katsayıları, toplam açık alan oranı, toplam yaşanabilir alan oranı gibi yapılı çevreye ilişkin özellikler ölçülerek İstanbul'un farklı niteliğe sahip konut dokularında (düzenli yapılaşan konut dokuları, düzensiz yapılaşan konut dokuları, çoklu gelişme türüne sahip dokular, tarihi konut dokuları, toplu konut dokuları) yapılı çevre karakteristiği çözümlenmiştir. Böylelikle, gerek İstanbul'un her iki yakasında gerekse farklı ilçe ve mahallelerinde yapılaşma yoğunlukları, açık alan oranları ve yaşanabilir alan oranları kapsamında yapılı çevre kalitesi araştırılmıştır. Dolayısıyla, bu tez çalışmasında, 2005 yılına ait araştırma projesi kapsamında tasarlanan örneklem alanlarında, 2021 yılı verileri kullanılarak güncel bir çözümleme yapılmış ve İstanbul konut alanlarında yaklaşık son 15 yılda meydana gelen ortaya koyulmuştur. Çalışma sonucunda, İstanbul'da 2005 yılından bu yana inşaat yoğunluğunun ilçelerin büyük çoğunluğunda (özellikle kentin çeperinde yer alan ilçelerde) artış gösterdiği ve buna paralel olarak kentin açık alanlarında ciddi azalmaların gerçekleştiği tespit edilmiştir. Konut alanlarında meydana gelen değişikliklerin, çoğunlukla düzensiz (plansız) ve karma (düzenli, düzensiz ve toplu konut alanlarının bir arada bulunduğu konut alanları) gelişim gösteren konut alanlarında gerçekleştiği görülmüştür. Yaklaşık son 15 yıllık süreçte, İstanbul'da inşaat yoğunluğunun artmasına paralel olarak; konut alanlarında açık alanlar ile inşaat yoğunluğunu ilişkilendiren açık alan indeksi ve yaşanabilir alan indeksi değerlerinde ciddi bir azalmanın yaşandığı ve dolayısıyla açık alan-yoğunluk dengesinin giderek bozulduğu, konut alanlarının sağlıksız yaşam çevrelerine dönüştüğü ve İstanbul il genelinde mevcutta yetersiz olan açık alanların daha da yetersiz hale geldiği görülmüştür.