Müzikoloji ve Müzik Teorisi Lisansüstü Programı - Doktora
Bu koleksiyon için kalıcı URI
Gözat
Başlık ile Müzikoloji ve Müzik Teorisi Lisansüstü Programı - Doktora'a göz atma
Sayfa başına sonuç
Sıralama Seçenekleri
-
Öge1950’lerden Bugüne Türk Makam Müziğinin Değişimi Sözlü Tarih Çalışması(Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2012) Şenalp, Togay ; Doğrusöz Dişiaçık, Nilgün ; 326693 ; Müzikoloji ve Müzik Teorisi ; Musicology and Theory of MusicBu çalışmada, sosyal bilimlerdeki sözlü tarih yöntemi kullanılarak Makamsal Türk Müziğinin değişimi müzikal ölçütlerle tespit edilmeye çalışılmıştır. 1925-1940 yılları arasında doğmuş yirmi icracı ile yapılan yüz saate yakın görüşme sonucunda dokuz başlık altında değişimin anlaşılabileceği görülmüştür: Klasik Fasıl öğrenimi, Meşk tekniğinin uygulanması, çalgı ve sesde icra teknikleri, usûl hakimiyeti, makam hakimiyeti, taksim yapma veya gazel okuyabilme yetisi, nakil zincirindeki örnek alınan ustaların tespit edilmesi, üslup, ve refâkat. Fasıl kavramının değiştiği görülmüştür. Radyonun meşk aracı olarak olumlu bir değişikliğe sebep olduğu ve müziğin naklinde önemli yer oynadığı ve medyanın oynayabileceği anlaşılmıştır. Usûl ve makamların bilinirliğinde bu dönemde büyük bir gerileme olduğu tespit edilmiştir. Gazelhanlığın kaybolmaya yüz tuttuğu, taksimlerde virtüözitenin arttığı fakat makamsal hâkimiyetin azalmasından dolayı ifade gücünün azaldığı görülmüştür. Türk Makam Müziği üslubunun çokkültürlü yapısı göz önünde bulundurularak dünya makam müzikleri ve tonal müzikle olan ilişkilerin arttırılmasıyla makamsal müzik geleneğimizin zenginleştirilmesi ve yaygınlaştırılması yönünde önerilerle tez tamamlanmıştır.
-
ÖgeBağlama çalıp söyleyen kadınların müzik performansının toplumsal cinsiyet açısından incelenmesi(Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2018-06-25) Eroğlu, Seval ; Karahasanoğlu, Songül ; 513290Performans kavramının tanımlanması birçok araştırmacı için muğlaktır. Bu kavram, kimi araştırmacılar için başarı şartı aranan, kimisi için ise canlandırıcı bir deneyim olarak sonucu değil, süreci ifade etmesi bakımından başarı şartı aranmayan bir edimselliktir. Bazı araştırmacılar ise performansı bir şeyi yapma yeteneği (hüner) olarak tanımlanmaktadırlar. Performans kavramı hangi açıdan tanımlanırsa tanımlansın, bir başı ve sonu olan edimsel bütünlüğü ifade etmektedir. Bu bütünlük, çevresinde gelişen hiçbir gerçeklikten bağımsız değildir. Çünkü performans, insanî mübadelenin asgari koşulu olarak görülmektedir. O halde toplumsal kertede performans, iletişimi de beraberinde getirir. İletişimin en etkili yöntemlerinden biri olan müzik performansı sayesinde, yaşam pratiklerine dair sosyal, kültürel ve tarihsel pek çok veri gerek açık, gerekse gizli anlamlarla bir yerden başka bir yere aktarılmaktadır. Pozitif bilimsel (biyolojik ve determinist) yaklaşımların dışında, sosyal ve kültürel bağlamlarla açıklanan toplumsal cinsiyet de genelde performansta, özelde ise müzik performansında keşfedilmeye değer veriler sunmaktadır. "Bağlama Çalıp Söyleyen Kadınların Müzik Performansının Toplumsal Cinsiyet Açısından İncelenmesi" adlı bu çalışmada performans, müzik performansı ve toplumsal cinsiyet arasındaki bağlantılar bağlama çalıp söyleyen kadınlar özelinde değerlendirilmiştir.
-
ÖgeBağsal Düşünce Çerçevesinde Doğu Karadeniz Bölgesi Müziklerinin Değişim Süreci(Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2010) Akat, Abdullah ; Karahasanoğlu, Songül ; 264419 ; Müzikoloji ve Müzik Teorisi ; Musicology and Theory of MusicBu çalışmada, alan araştırmalarının ortaya çıkardığı kişisel deneyimler ve (b)ağsal düşünceden hareketle yeryüzündeki tüm yerel kültür ürünlerine özellikle de müziklere gerçek anlamda yaklaşabilmek hedeflenmiştir. İdeolojik olandan uzak durarak, hakim olan düşünce sorgulanarak, makroya mikro bakarak, mevcut olanın içindeki çözümlemeler yapılarak yalnızca değişim aranmakta ve değişimi ifade çabası gösterilmektedir. Ayrıca, makroya mikro bakabilmek, yerel kültür ürünlerini bulundukları alan içindeki tüm unsurların ortak ürünü olarak değerlendirmek, hiç bir unsura köken aramadan kökten sapmanın doğruluğuna inanmak, taşınma ile nelerin değişebileceğini görmek, tekrarın niteliğinin değişimi nasıl etkilediğini ve yön verdiğini anlamak gibi bu çalışma için önemli görülen ifadeler, bir anlamda da değişim sürecinin çözümlenmesini sağlamıştır.
-
ÖgeCommunity Within An Individual In A Transcultural Work: Ali Baba Und 40 Räuber(Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2014) Yavuz, Elif Damla ; Karahasanoğlu, Songül ; 359970 ; Müzikoloji ve Müzik Teorisi ; Musicology and Theory of MusicAlmanya'daki Türkiye kökenliler, yaklaşık 40 yıldır göç ve göçmen olgusuna odaklanan akademik çalışmaların parçasıdır. Göç sonucunda oluşturdukları ağlar ve topluluklar, farklı disiplinlerin bakış açıları ve analiz araçlarıyla irdelenmiştir. Bu konuya odaklanacak her çalışmanın önünde hatırı sayılır bir literatür ve değerlendirme bütününün bulunması bir avantaj olduğu kadar genellemelere kapılmak açısından da büyük bir dezavantajdır. Bu dezavantajı aşmak, konuyla ilgili çalışma bütününden öznel verileri ayıklamak ve değişen koşullara göre güncellenmiş değerlendirmeler sunmak için yakın geçmişte bazı öneriler getirilmiştir. Ayşe Çağlar'ın tüketim çalışmalarının potansiyellerinden yararlanma önerisi bunlardan biridir. Yine de müziği ve müzik üretimini merkezine koyan müzikolojinin ve etnomüzikolojinin bütün göç sürecini nasıl okuduğu, kendine özgü bir yaklaşım önerisi veya alternatif okumalar sunup sunamayacağı tartışılan konulardan değildir. Bu tezin çerçevesini çizen ise bu tartışmanın kendisidir. Başlangıç olarak konuyla ilgili temel kavramlar, yaklaşımlar ve bunların müziği konu edinen çalışmalardaki yorumlanma biçimleri ile üretimin kendisi ve kaynakları arasındaki ilişki sorgulanmıştır. Böylece söz konusu kavramların işaret ettikleri, açıkladıkları ve tarif ettikleri ile müzik üretiminin kendi içeriği arasındaki denklik meselesinin tartışmaya açılması amaçlanmıştır. Çalışmanın alternatif bir niteliğe kavuşabilmesi için bu kavramların kapsama ve ifade alanı dışında kalan unsurlar merkeze alınmıştır. Bunların başında birey ve topluluğu birbiriyle etkileşim içinde ve birbirini belirleyen yapılar olarak ele almak gelir. Büyük bir grup formasyonu içinde bireye odaklanmak, grup ve birey arasında dolaysız bir ilişki olduğu anlamına gelebilirse de, büyük grup formasyonunun bireye göre çeşitlilik gösterebileceğini de ifade eder. Başka bir deyişle, büyük grubu bir arada tutan asgari kriterler, bireyin öznitelikleriyle kesiştiği, bireyin tercih ettiği ve yorumladığı kapsamda geçerliliklerini korur. Bu çalışma bireyi hem grubu –ve grupları- oluşturan, hem de değilleyen bir örneklem olarak görür; oluşum ve değilleme süreçlerini sorgular. Almanya'daki Türkiye kökenlilerin kültür üretimi, farklı kültür alanlarının etkileştiği ve ayrıştığı bir bütün olarak ele alınmamıştır. Böylece Almanya'daki Türkiye kökenlilere ilişkin kültür üretiminin dönemsel özellikler gösterip göstermediği, gösteriyorsa bu dönemlerin ana akımlarının neler olduğu bahis konusu edilmemiştir. Oysa bireylerin hareketliliğine koşut olarak farklı kültür alanlarındaki üretimlerin görece eşzamanlı olarak benzer motif ve anlatım araçlarını kullandığı görülebilir. Bu saptamayı daha görünür kılmak için elli yıllık süreci, kültür üretimi penceresinden anlatmak tercih edilmiştir. Bu anlatı aynı zamanda örnekleme dair değerlendirmenin temelini oluşturur. Başka bir deyişle, örneklemi değerlendirebilmek için elli yıllık sürecin nasıl değerlendirilebileceği konusunda bir tür uzlaşmanın gerekli olduğu düşünülmüştür. Zira örneklemin kendisi aynı zamanda elli yıllık sürecin mevcut parçalı değerlendirmelerine bir itiraz yaratabilmek için seçilmiştir. Amaç, elli yıllık üretimin çok eksenli yapısını ortaya koyabilmektir. Yine de önerilen dönemler ve bu dönemlerin temel motifleri, örnekleme ulaşabilmek için seçilmiş ve bazen ayıklanmıştır. Başka örneklemler üzerinden başka dönemselliklerden bahsetmek mümkündür. Kültür üretimi, her grup formasyonunda olduğu gibi Almanya'daki Türkiye kökenliler için de birbiriyle ilişkili karmaşık ağlardan oluşur. Sosyal ve politik koşulların bir araya getirdiği ve birbirine bağladığı bu grubun Türkiye ile ilişkilerini sürdürdükleri yadsınamaz. Bununla birlikte müzik üretimi ve etkinliklerinde dışsal görüntüler dışında Türkiye ile hangi müziksel ilişkileri sürdürdüklerine dair somut anlatımlar yoktur. Başka bir deyişle, ilişkinin sürdürüldüğü saptamasının ötesine geçilerek bahsedilen ilişkinin hangi araçları, söylemleri ve kavramsallaştırmaları kullanarak sürdürüldüğü, sürdürülürken dönüştürülüp dönüştürülmediği, dönüştürülüyorsa dönüşümün düşünsel ve/ya pratik sebepleri vurgulanmaz. Çalışmada dönemsellik içinde ele alınan kültür üretiminin kurgulanmasında yukarıda bahsedilen kriterler ön plana alınmıştır. Etkileşim alanları, Almanya'daki Türkiye kökenliler nitelemesinin işaret ettiği alanlarla, yani Almanya ve Türkiye olmak üzere başlıca iki etkileşim alanıyla sınırlı kabul edilmemiştir, zira müziğin iç yapısına dair ilişkiler söz konusu olduğunda müzakere edilen yegâne ilişkinin anavatan ve yeni vatandan ibaret olmadığı görülmüştür. Bu kabul, etkileşim unsurlarının doğrusal bir hat izlemeyişi nedeniyle de bir tür zorunluluktur. Örneğin 1980'lerin hip-hop üretiminde görülebileceği gibi yeni vatanın bazı unsurları, doğrudan yeni vatandan değil, başka kanallardan, örneğin Amerika Birleşik Devletleri'nden üretime katılmıştır. Dolayısıyla çalışmada Almanya'daki Türkiye kökenliler ve üretimleri birden fazla ülke, politika ve eğilimle etkileşim içinde yorumlanmıştır. Çalışma, bireyi, Taner Akyol'u, ve eserini, Ali Baba und 40 Räuber'i, araç ve aracı olarak kullanır. Bu seçimde özellikle eserin kullandığı müzik malzemesi, bu malzemenin işlenişi ve müzik referanslarıyla grubun kültür üretiminin bütününe dair birden fazla kapı açıyor oluşu önemli rol oynamıştır. Eserin analizi aracılığıyla çeşitli konsept ve kavramların müzikte nasıl realize edildiklerini göstermek amaçlanmıştır. Transkültürel nitelemesi, bireyin ve eserin çoğul niteliklerini vurgulamak ve bu tür üretimleri ve üreticilerini değerlendirildikleri mevcut kategorilerden soyutlamak için kullanılmıştır. Zira müzik analizinden elde edilen veriler, bu kategorilerin bireyi, eseri ve yapıyı açıklamakta yetersiz kaldığını göstermiş, bireyin ve eserinin temel niteliğinin sınırları belirli kültür dairelerinin ötesinde olmak olduğu görülmüştür. Diğer taraftan eserin Komische Oper tarafından göçün ellinci yılına denk gelen siparişi, Almanya'daki kültür kurumlarının kendilerini ve dinleyici kitlelerini yeniden konumlandırmaları için de yerinde bir örnektir, çünkü Almanya'nın resmi tavrının bedenlenmesi olarak görülebilecek köklü kültür kurumları ile Türkiye kökenlilerin etkinlikleri arasında üretimi belirleyen bir ilişkiden söz etmek mümkündür. En başından beri Almanya'nın köklü kültür kurumlarının kendi kültür alanlarını, bu alanlara ait unsurları ve aktörleri tanımlayışları Almanya'daki Türkiye kökenlilerin kültür üretiminin niteliklerini ve üretim koşullarını belirlemiştir, belirlemeye de devam edecektir. Yine de Ali Baba und 40 Räuber'in Komische Oper tarafından Türkiye'den Almanya'ya göçün ellinci yılı etkinlikleri için sipariş edilmesi ve eserin Komische Oper'de sahnelenmesi yalnızca mekâna dair bir durum ortaya koymaz. Aksine ürünün sunulduğu kurumun kimliği ile ürün arasında doğrudan bir ilişki söz konusudur. Kurum, kimliğini, kültür alanındaki konumunu, işlevini ve kavramlarını üretime aktarırken üretimi de şekillendirmiştir. Ali Baba und 40 Räuber, kurumsal kimliklerin üretimdeki şekillendirici etkisinin gözlenebildiği nadir örneklerden biridir. Sonuç olarak, Ali Baba und 40 Räuber'in irdelenmesiyle bireysel ve kolektif üretimler arasındaki ilişki, ürünün kurumsal yapıyla ilişkisi ve kültür kurumlarının üretimindeki etkisini ortaya koymak amaçlanmıştır
-
ÖgeA Comparative Analysis Of Ashik Saz And Ashik Music In West And East Azerbaijan Provinces of Iran(Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2015) Shidfar, Farhad ; Parlak, Erol ; 417990 ; Müzikoloji ve Müzik Teorisi ; Musicology and Music TheoryBu tez, İran'ın Doğu ve Batı Azerbaycan bölgelerindeki ozan kültürü, Âşık Sazı ve Âşık müziğini araştırmayı hedeflemektedir. Giriş bölümünde belirtildiği gibi bu bölge, Âşık Sazı ve Âşık müziğini akademik araştırması açısından, Çin'den Mısır'a kadar aynı halk şiiri kültürünü taşıyan İpek Yolu'nun geçtiği ülkelere göre kör bir noktada kalmaktadır.Tezin giriş kısmında, geleneksel müziğin tanımlanması ve bununla ilgili farklı yaklaşımlardan sonra, Aşık müziği ve Aşık kimliği hakkında geniş bir açıklama yapılmıştır. Tezin amacını oluşturan en önemli konulardan biri, İran Türkleri'nin ve Azerbaycan'da yaşayan Azerbaycan Türkleri'nin Türkleşme sürecinin tarihsel olarak ele alınmasıdır. Azerbaycan Türkleri'nin ortak kültürel geçmişi paylaştığı İran'da, Azerbaycan'da ve kuzey bölgesinde yaşayan soydaşlarıyla, birçok sanat ve kültür alanında olduğu gibi, müzik alanında da benzerlikler ve farklılıklar bulunmaktadır. Bu farklılıkların sınırları oldukça net bir şekilde belirlenmiştir. İran ve Rusya arasındaki 1813'te Gülistan ve 1828'de Türkmençay Antlaşmasıyla siyasi, fiziki ve sosyal olarak Azerbaycanlılar birbirinden ayrılmıştır. Antlaşmaya göre "Aras" ve ya "Araz" nehrinin kuzeyinde kalan iller Rusya'nın, güneyinde kalan iller İran'ın olmuştur. Burada yaşayan halklar tarafından öngörülmemiş bu karar, ortaya çıkartılan kuzey-güney sınırı üzerinde halihazırda var olan ticari, sosyal, ekonomik ilişkileri yok etmesinin yanı sıra, insanların sınır yüzünden aslen yaşadıkları yerlere dönememesiyle sonuçlanmış, büyük bir mağduriyet yaşanmıştır. Orada yaşayanlar bu süreci, "70 yıl boyunca her iki taraftan sinek bile uçmadı" tabiriyle adlandırıp, durumun vahametini gözler önüne sermiştir. İran'ın 75 milyonluk nüfusunun 35 milyonunu Türkler ve çoğunluk olarak Azerbaycan Türklerinin oluşturduğu iddia edilmektedir. İran'da genellikle etnik bir kitle nüfusu kadar önemsendiği için burada yaşayan Azerbaycan Türkleri bu konuda müstesna değillerdir. Azerbaycanlılar tarafından en eski ve geleneksel müzik olarak kabul edilen, aynı zamanda halkın yatkın ve bağlı olduğu bir müzik türü olan Aşık müziği, Azerbaycan halkının öz müziği diye bilinmektedir. Bugünkü Azerbaycan makamlarının çoğunun kökeni Âşık müziğine dayanmaktadır. Âşık müziğinin temel sazı "Aşık Sazı" veya "kopuz" olarak tanımlanıyor. Halk arasında da "Âşık Sazı" veya yalnız "saz" denir. Saz, Azerbaycan ve Fars dilinde enstrüman anlamında olup, tarih boyunca tüm enstrümanların kökeni sayılmaktadır. Altı bölümden oluşan bu çalışmanın giriş bölümünde ana hatlarıyla gerekçesi, amacı, "Âşık", "Ozan" ve "Kopuz" gibi bu tezde kullanılan temel kavramlar hakkında genel tanımlamaları özetliyor ve devamında metodolojisinden bahsedilmektedir. İkinci bölümde, alan araştırması ve müzikal analiz metotlarının ele alındığı tarihsel bir sorgulam ve İran'ın kuzeybatısı ve Batı İran kavimlerine yönelik tarihsel bir inceleme yaparak, İran'ın Batı ve Doğu Azerbaycan bölgesi, coğrafî, tarihî ve kültürel açıdan ele alınarak bölgenin coğrafî etkileri ve komşu olduğu şehirlerin kültürel etkisinin yanı sıra, bölgedeki etnik grupların ve farklı dinlerin bir arada bulunduğu velayet sayısının, melodi ve şiir yapısının oluşumunda oynadığı rol tartışılmaktadır. Bu köklerin bağlantıları, Âşıkların (ozanların) icra ettikleri eserlerin sözleri ve melodi yapıları incelendiğinde açıkça görülebilmektedir. Çalışmanın ilerleyen bölümlerinde çözümlemesi yapılan melodilerin üzerinde, bölgenin çok kültürlü tarihinin büyük etkisi olduğu görülmektedir ve sonuç olarak şarkıların yüzeysel bir şekilde görülen melodik yapılarının, köklerinde aslında birbirleriyle olan derin bağlantılarını açığa çıkarmaktır. Saz'ın sınıflandırılması ile ilgili üçüncü bölümde, uluslararası bir sınıflandırma sistemi olan "Hornbostel – Sachs Classification System" kullanılmıştır. Bu sisteme örnek olarak "Aşık Sazı"nın sınıflandırılmasını verebiliriz. H-S sistemine göre "Aşık Sazı" telli bir Saz olup, 3 sayısına tekabül eder, bu da 321.32. sayısıyla ifade edilen "Necked Lute" ile eşdeğerdir. Buna ek olarak, "Azerbaycan Âşık Sazı ve Türkiye'deki Bağlama", organolojiye göre "321.32" ile ifade edilen, sapı rezonatöre bağlı veya aynı parçadan oyulmuş, boyun formuna benzer yapıda olan "Necked Lute" ile aynı kategoriye denk gelmektedir. Bu bölümde, Sazın fiziksel yapısını oluşturan tüm karakteristikleri; parçaları, boyutları ve akort sistemlerinin yanında, Saz yapım teknikleri ve Saz yapım atölye görselleri incelenmektedir. Dördüncü bölümde, Azerbaycan Aşık Sazında kullanılan nota sisteminden uyarlanan ve bugün yaygın olarak kullanılan bir çok Saz çalma tekniği ile nota stratejileri incelenmektedir Burada, Ilqar İmamverdiyev'in, notasyon uyarlama ve teknikleri üzerinde durduğu Saz için yazılmış nota kitapları da değerlendirmeye tâbi tutulmuştur. Sonunda Azerbaycan Aşık Sazı için bazı nota biçimleri ve uygulama teknikleri Changiz Mahdipour'un Qopuz Mektebi'nde, Âşık müziğinde uygulanmak üzere açıklanmıştır. "Âşık Müziği İncelemesi" başlığı altındaki bu çalışmanın Beşinci bölümünde yer alan müzikal inceleme, çalışmanın en önemli bölümlerinden biridir. Âşık müziğini özgün bir biçimde incelediğimizde, genele bağlı bir analiz sınıflandırması söz konusudur. Buna bağlı olarak tüm Âşık müziği repertuvarlarının yer aldığı ve bu repertuvardaki tüm eserlerin, Âşık müziği'nin melodik özellikleri, ölçü veya spesifik perde ayarları, anlamlı bağımsız melodi yapıları, perde hiyerarşisi, Âgâz (Başlangıç), Shahit (Şahit) ya da kalish (sesin hareketsiz durma isteği), durağan Shahit, dinamik Shahit, Akort, Uzayan sesler ve Dem sesler, Kadans "Forud", Ritim ve ölçüleri, Âşık müziği formu ve Azerbaycan vokal müziğinde söz ve şiir türleri ve tipleri bakımından incelenen sistematik bir tablo hazırlanmıştır. Altıncı bölümde ise İran'ın Doğu ve Batı Azerbaycan bölgelerindeki Âşık Sazı ve Âşık Müziği'nin, karşılaştırmalı bir inceleme sunulmaktadır. Bu amaç için ilk önce İran'ın Batı ve daha sonra Doğu Azerbaycan bölgelerindeki Âşık Müziği'nin icrâ edildiği muhitler anlatılmaktadır. Sözü edilen bölgelerde tarihî ve coğrafî özelliklerinin ardından, Âşık Müziği'nin icra şekli, Âşıkların müziklerini icrâ ettikleri mekânlar, kahvehaneler, düğünler, Âşık Müziği'nin repertuvarı, Âşık Müziği'nin İran'ın Doğu ve Batı Azerbaycan bölgelerindeki öncüleri kadar eski ve çağdaş Âşıklarında müzikal ortamlarından bahsedilmektedir. Bu bölümün son aşamasında literatürde geçen ve icralarında kullanılan enstrümanlar, bunlar arasındaki organolojik benzerlikler ve farklar, anekdot ve destan sayıları, Âşık müziği'nin repertuvar sayısı, ozan, halk şiirleri ve edebiyat ustaları, Aşık müzik performansı ve sahne stratejileri ve nihayet Kahvehaneleri'nin İran'ın batı ve doğu Azerbaycan bölgelerindeki farklılıklar ile ilgili bir inceleme sunulmaktadır.
-
ÖgeGöçmen Kimliği Açısından Boşnak Müzikleri: Trakya Ve İstanbul Örneği(Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2008) Kurtişoğlu, F. Belma ; Beşiroğlu, S.sehvar ; 227559 ; Müzikoloji ve Müzik Teorisi ; Musicology and Theory of MusicTürkiye'nin Trakya bölgesindeki ve İstanbul'daki Boşnak Yerlesim Yerlerinde Yapılan Nitel Araştırmaya Dayanan bu çalısmada, ültürel kimligi meydana getiren ögeler, tarihsel sürecin yanı sıra kına gecesi ve dügünden olusan evlilik törenlerinde rastlanan müzik pratikleri, çalgılar, müzik yapıları ve repertuar incelenerek belirlenmistir. Göçün meydana getirdigi etki ile kültürel kimlik ögelerinin kendi aralarındaki hiyerarsik sıralamadaki degisimin, müzik geleneginde de kendini gösterdigi tespit edilmistir. İçe dönük müzik pratiklerinde kültürel kimligin tekrar olusturulması ve sürdürülmesi devam ederken, yakın tarihte çogalmaya baslayan sınırlı sayıdaki dısadönük müzikal üretimler adı geçen kültürel kimligin ?öteki?ler tarafından kabul gördügüne isaret etmektedir.
-
ÖgeJazz In Turkey: Cultural Connotations And The Processes Of Localization(Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2016) Uyar, Yaprak Melike ; Karahasanoğlu, songül ; 436996 ; Müzikoloji ve Müzik Teorisi ; Musicology and Music TheoryCaz müziği Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş günlerinden beri müzik sahnesinin önemli bir parçası olmakla beraber; cazın kültürel anlamları anavatanı Amerika Birleşik Devletleri'nde ve dünyanın bir çok yerinde olduğu gibi, caz müziğinin bir yüzyılı aşan tarihi süresince çeşitli dönemlere ve sosyokültürel koşullara göre büyük ölçüde değişim geçirmiştir. Bu doktora tezinin amacı, bir sözlü tarih çalışması yardımıyla Türkiye'de cazın kökenlerini, icra pratiklerini, kimliksel boyutunu ve yerelleşme süreçlerini araştırmaktır. Bu çalışma daha önce akademik yöntemlerle yazılmamış bir tarihe dair kültürel analizler yapma amacından yola çıkmıştır. "Türkiye'de Caz" üzerine yapılmış akademik çalışmaların azlığı, sözlü tarih araştırması yöntemini bu çalışmanın merkezine koymuştur. Kapsamlı bir sözlü tarih araştırmasını destekleyen arşiv araştırmaları ve katılımcı gözlemci yöntemi merkezli bir alan araştırması bu çalışmanın metodolojilerini oluşturmaktadır. Bu tez yerelleşme teorileri, Oryantalizm olgusu, Pierre Bourdieu'nun beğeni yargısı ve kültürel sermaye gibi kavramları yardımıyla, cazın Türkiye kültürel tarihi üzerindeki etkisini araştırmaktır. Müzikoloji ve etnomüzikoloji disiplinleri, kökenlerini Avrupa ve Kuzey Amerika'da bulan rock, caz ya da Çoksesli Batı Klasik Müziği gibi dünya genelinde yaygınlaşmış müzik kültürlerinin yerelleşme süreçlerini önemli ölçüde incelemektedir. 'Globalleşen' bu müzik kültürlerinin önemli bir kısmı ziyaret ettikleri yerel kültürün geleneksel müzikleri ile kaynaşarak, kendine özgü bir çok müzik türünün ortaya çıkmasına sebep olmuşlardır. Cazın Türkiye müzikleri içindeki rolünü ülkenin kültürel, politik, müzikal ve ekonomik dinamikleri dahilinde anlamaya çalışmak bu tezin nihai amacıdır. Bu çalışma Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş tarihi olan 1923'ten, tezin teslim edildiği 2016 senesine kadar olan süreci kapsamaktadır. Bu çalışma ülkenin müzik tarihine müzisyenlerin bakış açısından yaklaşarak, Türkiye'nin sosyokültürel tarihinde caz müziğinin rollerini anlamayı hedeflemektedir.
-
ÖgeKültürel Kimliğin Müzik Yoluyla Sunumu: Kemaliye (eğin)’de Kültürel Gösterim Biçimleri(Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2012) Eken Küçükaksoy, Fikret Merve ; Beşiroğlu, Ş. Şehvar ; 326692 ; Müzikoloji ve Müzik Teorisi ; Musicology and Theory of MusicDoğu Anadolu Bölgesi'nde Erzincan iline bağlı olan bir ilçe olan Kemaliye (Eğin), bugün kalabalık bir nüfusa sahip olmamasına rağmen özellikle yaz aylarında yaşadığı hareketlilikle de son zamanlarda dikkat çeken bir bölge olarak karşımıza çıkar. Tarihsel açıdan önemli bir konumda olan ve tarihte farklı etnik ve dini kimliklerden birçok halkın yaşadığı bölgede, özellikle ticaret yollarının getirdiği hareketlilik, bu zenginliğin de en büyük nedenlerinden birisi olmuştur. Bu hareketliliğe karşın, bölgenin coğrafi yapısını da getirdiği zorluklar ve farklı nedenlerle 16. yüzyıldan itibaren göç vermeye başlayan bölgede, nüfus azalmasıyla birlikte toplumsal ve buna bağlı olarak da kültürel pratiklerde değişimlere sebep olmuştur. Artık yakınları şehirde yaşayan halkın geleneksel gösterim biçimlerinden olan düğünler ve eğlencelerin takvimlendirilmesi dahil, dışarıdan gelecek olan Kemalye'lilere bağlanmakla birlikte, değişen ve yeniden oluşan kültürel formların da ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Diğer taraftan ise şehirlerdeki Kemaliye (Eğin)li halk, şehirde aidiyet duygularını bölgedeki halka oranla daha yoğun yaşadıklarından, şehirde dernekleşme çalışmaları adı altında farklı kültürel gösterimler gerçekleştirmeye başlamışlardır. Ulaşım ve iletişim araçlarının gelişmesi ve yakınlaşan mesafeler, artık, aynı kökene bağlı ancak farklı yaşamlar sürdüren Kemaliye (Eğin)liler arasındaki iletişimi kuvvetlendirmiş ve bu zamandan itibaren farklı etkileşimler yaşanmaya başlamıştır. Bu etkileşimle meydana gelen farklı kültürel formlar, bugün Kemaliye (Eğin)'nin ulusal ve uluslararası platformdaki varlığının en önemli sembollerinden olmaya başlamıştır. Kemaliye (Eğin) toplu eğlencelerinden oluşturulan fasıl toplulukları ve doğal özelliklerinin tanıtıldığı doğa şenliklerinin yanı sıra, büyükşehirde de dernekleşme çalışmalarıyla birlikte, burada yaşayan ikinci hatta üçüncü kuşak Kemaliye (Eğin)lilerin Kemaliye (Eğin) kültürünü sahneleştirme yoluyla kurgusal da olsa, şehirde yaşamak için bazı etkinlikler gerçekleştirdikleri ve bu yolla farklı kültürel formların ortaya çıkmasına neden olmuşlardır.
-
ÖgeKültürel üretim, bedensel değişim, kimliksel dönüşüm: Türkiye'nin "9/8" lik Roman dansı(Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2012-05-07) Tohumcu, Zeynep Gonca Girgin ; Beşiroğlu, Şefika Şehvar ; 414062011 ; Müzikoloji ve Müzik Teorisi ; Musicology and Music TheoryBu çalışma Türkiye'de 90lı yılların sonlarından beri gittikçe popülerleşen 9/8lik Roman dansının tekrarlı kültürel üretimler, bedensel değişimler ve kimliksel dönüşümler sürecindeki analizine odaklanmaktadır. Çalışmanın argümanları 2006-2011 yılları arasında aralıklı periyotlarla yürütülen alan araştırmaları ve etnografik gözlemler ile konu hakkında literatürdeki bilgiler tabanında geliştirilmiştir. Alan araştırmaları Türkiye Trakyası'nın seçilen kent ve ilçe merkezlerindeki Roman mahallelerinde gözlemlenen dans pratiklerini kapsamaktadır. Bu bağlamda, Edirne (merkez ve Keşan ilçesi), Kırklareli (merkez ve Lüleburgaz ilçesi), Tekirdağ (merkez ve Çorlu ilçesi), İstanbul (Avrupa kısmı) pilot bölgeler olarak belirlenmiştir. Mahalle yerleşimleri olarak ise Edirne'de Kum mahalle, Menzilahır, Gazimihal ve Deringöl mahalleleri (merkez) ile Yenimescid ve Çerge mahalleleri (Keşan); Kırklareli'de Kule mahallesi (merkez) ile Altıyol mahallesi (Lüleburgaz); Tekirdağ'da Aydoğdu mahallesi (merkez) ile Kore mahallesi (Çorlu); İstanbul'da Hacıhüsrev, Sulukule, Çayırbaşı, Ahırkapı mahallelerindeki günlük yaşam pratikleri ve kutlama eğlenceleri temel alınmıştır. Sosyal bilimlerde kimlik çalışmaları ve Roman araştırmaları literatürü ise alan araştırmaları süresince elde edilen verilerin yorumlanmasında yol gösterici olarak konumlandırılmıştır.Çalışma aracılığıyla geliştirilen söylemler bir taraftan da Çingene/Roman kültürel kimliği üzerinden kimliksel temsillerin belki de en dikkat çeken tarafı olan etnik kimlik meselesinde yeni bir tartışma açmayı amaçlamaktadır. Bahsedilen tartışmanın ötesi, Roman dansı örneklemi üzerinden, sürece dair ilişki örgüleri içerisinde temelde manipülasyon ve yabancılaşma kavramları aracılığıyla yorumlanmaktadır. Yanısıra, çalışmada, günümüz yerel pratiklerinin tarihsel uzantılarla ilişkilendirilmeleri aracılığıyla Çingene/Roman icralarının özellikle kent merkezli dans ortamlarındaki varoluşları tasvir edilmiştir. Tasvirlerin detaylı analizleri ise, egzotikleştirme ve oto-egzotikleştirme halleri üzerinden üretilen yeni anlamların içselleştirme süreçlerindeki katkılarını açığa çıkartır. Bu bağlamda bahsedilen icraların güçleri, kendi kontrolleri ve kontrol edilebilirlikleri, yeniden inşaları, yaratım süreçleri en azıdan ?eğlenmenin en iyi hallerinden biri? olarak kabul edilen durumlara, hatta toplumsal olarak ?Romanlaşma? eğiliminin sebeplerine de dokunmaktadır. Bu sayede, tarihsel süreçte toplumsal utanç meselesi olarak kabul edilen bir topluluğa ait kültürel gösterimlerin, zaman içinde seçkinleştirilmiş bir tarz olarak sunumu aynı zamanda dönüşen politik ve toplumsal algıları da açığa çıkartmaktadır.
-
ÖgeMakam Müziğinde Ezgi ve Makam İlişkisinin Analizi ve Yorumlanması Açısından Yeni Bir Yaklaşım: Perde Düzenleri Ve Makamsal Ezgi Çekirdekleri(Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2014) Öztürk, Okan Murat ; Beşiroğlu, Şefika Şehvar ; 381924 ; Müzikoloji ve Müzik Teorisi ; Musicology and Music TheoryMakam müziğinde ezgi ile makam kavramı arasındaki ilişki bu tezde "perde düzenleri" ve "makamsal ezgi çekirdekleri" adı verilen iki bileşenli yeni bir yaklaşımla ele alınmıştır. Perde düzenleri, tüm makamsal ezgilerin içinde yer aldıkları geleneksel perde dizgesinin, icra edilecek makama göre düzenlenmesi anlamına gelir. Makamsal ezgi çekirdekleri ise doğrudan belli bir makamı temsil etme özelliği taşıyan ezgi motifleri veya çizgileridir. Bu tez çalışması, makamların doğrudan ezgilerle, ezgilerdeki tipik hareket tarzıyla ilişkili olduklarını ortaya koymuştur. Makamların anlaşılması, ezgilerdeki tipik merkezleşmeler ve "kendilerine özgü" nağme oluşumlarıyla mümkün olmaktadır. Makamlar, perde düzenleri içinde konumlanan ve belirli merkezleşme ve yönelimlerle şekillenen makamsal ezgi çekirdekleridir.
-
ÖgeMillî Kültür Taşıyıcılığında Usta Malı Çalıp Söyleme Geleneği Temsilcisi Olarak Âşık Veysel(Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2017) Cömert, Eray ; Karahasanoğlu, Songül ; 414112001 ; Müzikoloji ve Müzik TeorisiTürkiye’de ulus devletin kuruluşu yalnızca siyasi ve ekonomik reformları beraberinde getirmedi. Henüz emekleme aşamasındaki Cumhuriyet’i şekillendiren kadrolar, kültürden sanata kadar pek çok alanda bir reform hareketi başlatarak, ülkenin batıya dönük yüzünü temsil edebilen ve muasır medeniyetler seviyesine ulaşmış bir toplum ideali içerisinde birtakım çalışmalara imza attılar. Özellikle tek partili dönemde ülkenin kültür-sanat yaşantısına yön verme ve ona katkıda bulunma arayışı içerisinde olan kadrolar maarif ve folklor alanlarında yaptıkları çalışmalarla ön plana çıktılar. Ortak dil, tarih ve köken anlatısı yaratılırken, bu anlatının otantik dayanakları olarak görülen folklor malzemelerinin tespiti büyük önem kazandı. Erken Cumhuriyet Dönemi ideolojisinin sembolik isimlerinden biri olan Âşık Veysel’in tanınması ve 20. yüzyıl Anadolu âşık musikisi içerisindeki popüler bir figür haline gelmesi de bu dönemde yapılan çalışmalar vesilesiyle oldu. 1925 yılında tekke ve zaviyelerin kapatılmasını zorunlu kılan kanunla kültürel kimliği dönemin ideolojisi tarafından reddedilen Veysel’in, hayatı boyunca milliyetçi-halkçı çevrelerin yakınında bulunması ve onların desteğini görmesi, görünüşte ideolojik nedenleri bulunan, pratikte ise ekonomik ve sanatsal nedenleri daha ağır basan bir diyalektiğin sonucuydu. Bu çalışma, Erken Cumhuriyet Dönemi kadrolarının yeni kurulan devletin ulusal kimliğini inşa etmek ve toplum tabakaları arasındaki kaynaşmayı sağlamak üzere gerçekleştirdiği çalışmalardan yola çıkarak, Âşık Veysel’in popüler kültüre adaptasyon sürecinde milliyetçi-halkçı ideolojinin kadrolarıyla ilişki içerisinde olduğu döneme yönelik bir kronoloji ortaya koyuyor ve bu ilişkiyi doğuran etkenleri vakıalar üzerinden tespit etmeye odaklanıyor. 1931 yılında Ahmet Kutsi Tecer’in teşebbüsleriyle Sivas’ta kurulan Halk Şairleri Koruma Derneği, yeni kurulan ulus devletin reform hareketleriyle paralel amaçlar taşıyordu. Tek parti döneminin milliyetçi-halkçı ideolojisi uyarınca, millî kültürün inşâ edilmesi sürecinde folklor ürünlerinden faydalanmak ve bunları sahada derlemek üzere birtakım çalışmalar başlamıştı ve Halk Şairleri Koruma Derneği de bu amaçlara doğrudan hizmet eden bir çerçevede kurulmuştu. Dernek öncelikli olarak halk sanatkârlarına karşı ilgi ve sempati uyandırmak, onları tanımak ve tanıtmak, onların eserlerini tespit etmek ve yayımlamak gibi amaçlar taşıyordu. Ayrıca, toplum katmanları arasındaki sınıf farkını ortadan kaldırmak, münevver zümre ile halk arasında eğitim birliği sağlayacak bir köprü inşâ etmek üzere halk eğitimi alanında faaliyet göstermeyi hedefliyordu. Bunu yaparken de, halkın dili, ezgileri, ananeleri ile münevver kesimin medenî bilgilerini birbirine kaynaştırmak gibi bir ideal ortaya koyuyordu. Bu amaçlarla 1931 yılında “Halk Şairleri Bayramı” adı altında bir etkinlik düzenlendi. Sivas çevresinden ve diğer bölgelerden çok sayıda âşık davet edildi. Bayrama katılan halk sanatkârları arasında Âşık Veysel de yer alıyordu. Usta malı eserlerden meydana gelen bir repertuvarla bayrama katılan Veysel, burada dikkatleri üzerine çekmiş ve derneğin kurucusu ve genel başkanı olan Ahmet Kutsi Tecer’in övgüsüne mazhar olmuştu. Âşık Veysel, Halk Şairleri Bayramı’yla elde ettiği özgüven neticesinde kendi şiirlerini söylemeye başladı. Artık repertuvarında usta malı eserlerin yanı sıra kendi eserleri de yer alıyordu. Daha önce Şarkışla çevresindeki köylerde düzenlenen düğün ve eğlencelere götürülen, sazı ve sesiyle beğeni kazanan Veysel, aynı yıl kendi muhitinin dışına çıktı ve Adana’nın köylerini dolaşarak sanatını icra etti. Cumhuriyet’in 10. Kuruluş yıldönümüne denk gelen 1933 senesi, Âşık Veysel’in hayatındaki kırılma noktalarından biri oldu. Kuruluş yıldönümü anısına yazdığı destân çok beğenildi. Destânı Atatürk’ün huzurunda okumak üzere Ankara yollarına düşen Veysel amacına ulaşamadıysa da, dönemin iktidarına yakınlığıyla bilinen Hakimiyeti Milliye gazetesinde destânı yayımlatmayı başardı. Ankara seyahati Veysel’in tanınması açısından büyük önem taşıyordu. Burada Halkevi kadrolarıyla da irtibat kurmuş, Ankara Halkevi’nde usta malı eserlerden oluşan bir repertuvarla sanatını sergilemişti. Ertesi yıl İstanbul, İzmir, Denizli, Bursa ve Konya’daki halkevlerinde, 1936 yılının Ocak ayında da Mersin Halkevi’nde sanatını sergileme imkânı buldu. İzmir seyahatinde tanıştığı bir muhabirin yazdığı mektupla dönemin İstanbul Radyosu müdürü Mesut Cemil Bey’le tanışma imkânı elde etti. 1936 yılında gerçekleşen bu olay neticesinde Veysel radyo mikrofonlarından sesini geniş kitlelere duyurma olanağı yakaladı. Aynı yıl, Yusuf Ziya Demirci’nin idaresindeki İstanbul Konservatuvarı, İstanbul’a davet ettiği halk sanatkârlarından derlemeler yapmaya başlamış, aynı zamanda da Columbia firması ile anlaşarak, bazı sanatkârlarının sesini plağa kaydetme işine girişmişti. Bu çalışmalarda da yer alan Âşık Veysel, İstanbul Konservatuarı arşivi için ilk olarak anonim ve usta malı eserlerden oluşan altı ezgi seslendirdi. Aynı firma tarafından piyasaya da sunulan plakları ertesi yıl yenileri izledi ve Veysel’in sesini geniş kitlelere duyurmasına imkân sağladı. İlerleyen yıllarda Âşık Veysel’in Ankara ve İstanbul’daki radyolarda konuk olduğu, plak sayısını artırdığı görülüyor. Ayrıca, ülkenin birçok şehir ve kasabasındaki Halkevlerinde konserler verdiği, Köy Enstitüleri’nde usta öğretici olarak görev aldığı görülüyor. Gerek anonim ve usta malı eserleri ve gerekse kendi şiirlerini inşâd ettiği ezgileriyle Anadolu’nun pek çok vilâyetini dolaşmış, bir halk sanatkârı olarak 20. yüzyıldaki âşık musikisinin zirve isimlerinden bili olduğu görülüyor. Bütün bu süreçte Âşık Veysel’in yanı başında duran, onu teşvik eden, destekleyen ve halk kitleleriyle buluşmasına aracılık eden, aynı zamanda da kurumsal ya da bireysel imkânlarla ekonomik olarak Veysel’in ayakta durmasına aracılık eden bir takım isimlerin varlığı dikkat çekiyor. Bu isimlerin başında da, Veysel’in 1931’de Halk Şairleri Bayramı münasebetiyle irtibat kurduğu Ahmet Kutsi Tecer geliyor. Tecer’in Veysel’e sağladığı olanaklar yalnızca sanatsal ve ekonomik teşvikten ibaret değil. Tecer’in milletvekilliği ve Halkevleri içerisinde aktif olduğu dönem, Âşık Veysel’in tek parti döneminin kültür ve sanat alanındaki faaliyetlerini belirleyen, düzenleyen, yön veren kimselerle tanıştığı, irtibata geçtiği yıllara denk geliyor. Kısacası, milliyetçi-halkçı ideologlarla irtibatta olduğu yıllar Âşık Veysel’in şöhretli bir âşık olarak ülke genelinde boy gösterdiği dönemi kapsıyor. Âşık Veysel’in şöhrete kavuştuğu yıllar, halk kültürü ürünlerinin sahada tespit edilmek üzere kapsamlı ve resmî çalışmaların yapıldığı dönemde oldu. Daha önce de değinildiği gibi, İstanbul Konservatuarı halk sanatkârlarının eserlerini tespit etmek için çalışma yapıyor; Columbia firması aracılığıyla doldurduğu plaklarla Türkiye’de ilk defa profesyonel ortamda kaydedilmiş, sesli bir arşiv meydana getirilmesinin kapılarını aralıyordu. Aynı yıllarda, Ankara Devlet Konservatuarı da halk ezgilerini sahada tespit etmek üzere çalışmalara başlamıştı. İlk olarak 1937 yılında Sivas’tan başlayarak Anadolu’nun muhtelif vilâyetlerine ekipler gönderildi ve bu çalışmalar yaklaşık 16 yıl boyunca devam etti. Bütün bu çalışmalarda, Âşık Veysel’in yanı sıra Sivas çevresinden farklı âşıklar da yer aldı. Ayrıca Anadolu’nun farklı vilâyetlerindeki onlarca âşıktan, yüzlerce âşık tarzı eser kayıtlara geçirildi. Uzun süreli resmî derleme çalışmalarının üzerinden 60 yılı aşkın bir zaman geçmesine rağmen, Anadolu âşık sanatı içerisinde Âşık Veysel’in ulaştığı şöhrete ulaşan halk sanatkârının nâdir görüldü. Üstelik, gelenek içerisinde edebî yaratım ve icra kapasitesi bakımından Veysel’e emsal gösterilebilecek başka halk sanatkârları da vardı ve çoğu kendi muhitlerinin dışında faaliyet gösteremedi. Veysel’in şöhreti ise, büyük ölçüde tek partili dönemin iktidar çevrelerine yakın kadrolarla ilişkilerine bağlandı. Özellikle vurgulamak gerekiyor ki, tek partili dönemdeki reform hareketlerinin bir sonucu olarak, halk kültürü ürünlerinin tespit edilmesi düşüncesi, halk sanatkârlarına verilen önemin artmasına neden oldu. Özellikle, âşık sanatının temsilcileri büyük ilgi gördü. Âşık Veysel’e gösterilen ilgi ve desteğin emsallerine yazılı ve işitsel arşiv kayıtlarında rastlanıyor ki, bu da halk sanatkârlarına verilen desteğin Âşık Veysel’le sınırlı olmadığını kanıtlıyor. Bununla birlikte, Âşık Veysel’in ülke kültür sanat çevrelerinde bıraktığı izlenim de, büyük ölçüde onun gelenek temsilciliği ve edebî kabiliyetinden ileri geliyordu. Ahmet Kutsi Tecer başta olmak üzere, halk şairleri hakkındaki çalışmalarda görev alan bazı isimler ve dönemin edebiyat çevreleri, 20. yüzyıl âşık musikisinin önemli figürlerinden biri olan Âşık Veysel’i Karacaoğlan’ın, Dadaloğlu’nun, Köroğlu’nun, Yunus Emre’nin takipçisi olarak görüyorlardı. Özellikle üslubu, yalın dili, şiirlerindeki duygu yoğunluğu ile işlediği konular dönemin pek çok ismi tarafından övgüye layık bulunuyordu. Kısacası, Veysel geleneksel âşık şiiri içerisinde geçmişteki usta isimlerin üslubunu 20. yüzyıla taşıyan bir köprü olarak görülüyordu. Bektaşî itikadına sahip olmasına karşın sanatındaki seküler söylemle de Erken Cumhuriyet Dönemi kadrolarının arkasında durabildikleri ve hatta halk sanatını tanıtmak üzere sık sık istifade ettikleri bir figür haline geldi. Âşık Veysel’in gelenek içerisindeki pozisyonu yalnızca dil ve üslup açısından değil, âşık musikisi içerisindeki gelenek temsilciliği bakımından da değerlendirilmek durumunda… Zira geleneğin köklü temsilcilerinin takipçisi olarak gösterilen âşığın, yalnızca edebî açıdan değil, müzikal açıdan da belirli kıstasları takip etmesi gerekiyor ki, bu da aslında âşık sanatının dinleyiciye aktarılan kısmında bireysel yetkinliğin beğeniyle sonuçlanmasını gerekli kılıyor. Âşık sanatı, büyük ölçüde söz ve müzik ilişkisinin belirli kurallar dahilinde ortaya çıkışıyla gerçekleşiyor ve gelenek, temsiliyet açısından kendi içerisinde yapılanmış bazı kıstasları âşıklara zorunlu hale getiriyor. Ancak, bu kuralların belirli coğrafî alanlarda ve o alanların sosyolojik yapılarına ilişkin istisnaları da var. Sözgelimi, Kuzeydoğu Anadolu âşıklarının eğitim-aktarım sistemleri içerisinde irticalen söz söylemek, muamma asmak gibi unsurlar varken, Alevî-Bektaşî itikadına sahip âşıklar arasında bunlar görülmüyor. Ayrıca, Alevî-Bektaşî âşıklarının inanç ritüelleri içerisindeki birtakım repertuvar elemanlarına vâkıf oldukları görülürken, diğerlerinde böyle bir repertuvarın varlığı bilinen gerçekler arasında değildir. Âşık Veysel’in gelenek temsilciliği, günümüze intikal eden ses kayıtları üzerinden değerlendirildiğinde üç farklı kimlikte eser tipine tesadüf ediliyor. Bunlardan ilki, Emlek çevresi ile kimi zaman Kayseri, Niğde, Nevşehir, Kırşehir gibi yakın alanlarda da örnekleri görülen anonim halk edebiyatına dayalı anonim halk musikisi ürünlerinden oluşuyor. İkinci eser tipi ise, âşık edebiyatı temellerine dayalı usta malı güftelerin anonim ya da usta malı ezgilere inşâd edilmesiyle meydana gelen ve gelenek içerisinde usta malı adıyla anılan eserlerden meydana geliyor. Son olarak, âşığın usta malı ya da kendi üretimi ezgilere kendi şiirlerini inşâd ettiği eser tiplerine tesadüf ediliyor ki, bunlar büyük ölçüde geleneğin eğitim-aktarım yöntemiyle Âşık Veysel’in yaratıcılığının bileşkesinden meydana geliyor. Kısacası, Veysel’in, yetiştiği yöredeki kültürel bellek aracılığıyla yeni eser üretim yollarının tanımlanabildiği repertuvar elemanları bu ezgilerden oluşuyor. Bütün bu ezgi tipleri, Âşık Veysel’in ses kayıtlarından takip edilmekle birlikte, bunlar Erken Cumhuriyet Dönemi kadrolarının ona yakıştırdığı geleneksel âşık tipi kimliğine dair verileri de büyük ölçüde gözler önüne seriyor. Âşık sanatının kültürel kodlarını ihtiva eden üretim mekanizması, Âşık Veysel’in seslendirdiği eserler üzerinden bu çalışmada tanımlanmaya çalışılıyor.
-
ÖgeMüziğin Çokkültürlü Kodları; Mardin(Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2017) Mak, Mahir ; Karahasanoğlu, Songül ; 414122002 ; Müzikoloji ve Müzik TeorisiMardin özelinde yapmış olduğum bu çalışmayla ilk olarak, araştırmacıların bölge üzerinde yapmaya çekindikleri çalışmaların göreceli olarak önü açıldığı düşünülebilir. Bu tereddütlerin başında, bölgenin içinde bulunduğu çatışma ortamı, Türkçe’nin sahada az konuşuluyor olması, çalışmanın sonucuna yansıyacak olan siyasal ve politik söylemler, sosyal dengelerin hassasiyeti ve araştırmacının saha ile ilgili kurması gereken uzun teması gelmektedir. Tüm bunlar araştırmacıyı alandan caydıran temel nedenlerin başında gelmektedir. Ancak, bu çalışma sayesinde öğrendiğim bir diğer durum var ki sağlanmadığı takdirde, yukarıda saymış olduğum eşikler aşılsa dahi doğru ve yerinde bir çalışma yapmaya olanak vermemektedir. Sahada edinilen karşılıklı güven, çalışmanın sıhhatli ilerleyebilmesi açısından oldukça temel bir işlev görür. Tezimin saha ayağının üzerine oturtulduğu bu temel ilkeler sonucu yapılan çalışmalar ilk etapta, bölgenin demografik yapısını kendi tarihsel akışı içinde görmek ile başlamıştır. Osmanlıdan günümüze değin bölgede yaşayan farklı dil, din ve kültürel toplulukları tanımlayan unsurlar resmi belgelerle tespit edilerek, bölgenin sosyal bir haritası oluşturulmuştur. Böylelikle alanda tortular bırakmış çok kültürlü yapılara bakılarak, bugünün müzik kültürünü besleyen temel müzikal katmanlar tanımlamaya çalışılmıştır. Belirgin bir biçimde, Süryani Kilise müziği, Kürt müziği, Arap müziği ve Türk müziğinin yan sıra Ermeni müziğine dair ciddi emareler barındıran heterojen bir müzikal yapı ile karşılaşılmıştır. Ardından mevcut müzik kültürü, üretim biçimlerinin belirlediği sınırlar üzerinden tanımlanmıştır. Bilhassa bu aşamada müzik kültürünü tanımlayan şeyin, toplumun üretim ilişkilerinin belirlediğinin altını çizmek gerekmektedir. Çalışma içinde göreceğiniz Mardin merkez ve Mardin kırsal müzik kültürü tasnifi de tam olarak bu ayrıma gönderme yapmaktadır. Aynı zamanda sınıfsal bir ayrıma da işaret eden bu sosyal yapılar içinde, her ne kadar aynı etnik tanımlamalarla anılıyor olsalar dahi, bu yapıların müzik kültürleri içinde belirgin ayrımlar görülmektedir. Dinin sosyal yapılar arasında birleştirici bir yapısı olduğu gibi dil de, bölgedeki müzik kültürleri arasında ortak paydalar oluşturabileceğiniz en belirgin üretim aracıdır. Yanı sıra, çalgılar ve müziğin üretildiği mekan farklılıkları müziği karakterize etmenizde size yol gösteren en önemli belirteçlerdir. Tüm bu veriler ışığında, sorulabilecek soru farklı dil, inanç ve etnik gurupların yer aldığı ıspat edilebilen Mardin’de, üretilmiş müzikal örnekler üzerinden bölgenin çok kültürlü yapısı okunabilir mi? Bu soruya cevap bulmak amacıyla şekillenen çalışma içinde, çokkültürlü kuramalardan faydalanılarak, etnografik alan ve yöntemlerin kullanıldığı sahada örneklere ulaşılmıştır. Sözlü tarih çalışmaları, gözlem, görüşme gibi nitel veri toplama teknikleri ile verilere ulaşılmıştır. Ulaşılan örneklerin analiz aşamasında, karşılaşılan en büyük zorluk, müziği karakterize etmek olmuştur. Yani bir müzikal örneğin kişi ve topluluğa ait olduğuna dair emarelerin sıralanması gerekmektedir. Çünkü bu aşamanın sonunda ayrıştırmış olduğumuz bir müzikal örneğin içinde saklı kodlar, saf olmayan kültürün katmanlarını nispeten belirlememizde ayraç olacaktır. Neye Türk müziği dediğimiz, Arap, Kürt ve Süryani müziği dediğimiz yapıları örgüleyen ve o müzikal örneği diğerlerinden ayrıştıran şeyi tespit edebilmek önemli olduğu kadar hassas bir analize de işaret etmektedir. 1960’lı yılların Mardin’in müzikal hayatına dair kayıtları, bölgenin içinde bulunduğu sosyal hayatı resmetmektedir. Ancak günümüzde cereyan eden müzikal örnekler, Mardin’in geleneksel müzik kültüründen oldukça uzaktadır. Bu sebeple referans alınan 1960’lı yılların kayıtları içinden örnekler seçilmiştir
-
ÖgeOkul Öncesi Eğitiminde Dalcroze Yaklaşımı(Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2012) Özdemir Tuncer, Deniz ; Doğrusöz Dişiaçık, Nilgün ; 326688 ; Müzikoloji ve Müzik Teorisi ; Musicology and Theory of MusicBu çalışma; İstanbul Teknik Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Müzikoloji ve Müzik Teorisi Anabilim Dalı, Müzikoloji ve Müzik Teorisi Programı'nda; ?Okul Öncesi Eğitiminde Dalcroze Yaklaşımı? konulu doktora tezi olarak hazırlanmıştır. Çalışmanın amacı; Emile Jaques Dalcroze yaklaşımını inceleyerek, bu yaklaşım doğrultusunda hazırlanmış ve deneysel olarak uygulanmış örnek çalışmaların okul öncesi müzik eğitiminde kullanılmasıdır. Bu tez çalışması; Emie Jaques Dalcroze yaklaşımının genel prensiplerini ortaya koyması ile ve tez çalışması için uygulamada kullanılan müziklerin ve hikâyelerin Emile Jaques Dalcroze yaklaşımına uygun olarak bestelenmiş ve üretilmiş tamamen yeni bir materyal olarak sunulması bakımından önem teşkil etmektedir. Çalışma, ilişkide olduğu tüm disiplinlere katkı sağlayabilmesi ve beraberinde getireceği birçok konuyu tartışmaya açması bakımından yapılmıştır.
-
ÖgeOrta Anadolu Abdalları Ses İcracılığında Register Ve Şarkıcı Formantı Bulguları(Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2012) Saruhan, Şahin ; Parlak, Erol ; 326690 ; Müzikoloji ve Müzik Teorisi ; Musicology and Theory of MusicBu çalışmada, bozlak türü vokal icrasında bulunan ve geleneksel aktarım yolu dışında herhangi bir formal eğitim sürecinden geçmemiş yedi tenor Abdal şarkıcının EGG kayıtları ve stüdyo ses kayıtları register ve Şarkıcı Formantı'na ilişkin çeşitli değişkenler açısından analiz edilmek üzere alınmış, elde edilen bulgular istatistiksel olarak değerlendirilmiştir. Çalışmamızda Şarkıcı Formantı'nın Orta Anadolu Abdal Şarkıcılığı'nda mevcut olup olmadığına ilişkin yapılan analiz sürecince, Şarkıcı Formantı'na ilişkin ilgili literatürde mevcut teorik yaklaşım ve yöntemlerden yararlanılarak, formantların spektral konum ve dağılım genişliklerinin yanı sıra, Şarkıcı Formantı'nın tenor ses sınıfı açısından oluşabileceği frekans alanındaki enerji yoğunluğu kriteri de değerlendirmeye tabi tutulmuştur. Orta Anadolu Abdal Şarkıcılığı'nda hangi register ya da registerlerin kullanıldığına ilişkin yapılan analizlerde de, yine literatürde sıklıkla kullanılan EGG yöntemine ait değişkenler temelinde değerlendirme yapılarak sonuca ulaşılmaya çalışılmıştır. Çalışmamızda yapılan analiz süreci sonunda, Orta Anadolu Abdal Şarkıcılığı'nda Şarkıcı Formantı'nın mevcut olmadığı ve Abdal Şarkıcıların bütün bir şarkı söyleme ses alanları boyunca sürekli bir şekilde göğüs registerini kullandıkları tespit edilmiştir. Çalışmada elde edilen spektral ve elektroglottografik veriler, bu konularda yapılmış çalışmaların ışığında söz konusu şarkıcıların fonasyon türü nitelikleri açısından da değerlendirmeye alınmıştır. Bu değerlendirmeler sonucu söz konusu şarkıcılık türünün şarkı söyleme pratiğinde konuşma benzeri bir tını kullanımı ve baskılanmamış bir fonasyon türü ile karakterize olduğu ve vokal verimlilik açısından olumlu bir durum sergilediği görülmüştür. Orta Anadolu Abdal Şarkıcılığı'na ilişkin çalışmamızda elde edilen en önemli bulgulardan biri, bu şarkıcılık türünde şarkıcıların uzun süreli ve oldukça yüksek frekanslarda ve gür sesle, üstelik de normal konuşma tınısını koruyarak oluşturdukları şarkı söyleme pratiklerini, ayrıca ses sağlığını koruyabilecekleri bir söyleme biçimi ile taçlandırdıkları hususu olmuştur. Çalışmamızda varılan tüm bu sonuçlar, müziğin sosyo-kültürel bağlamı temeline vurgu yapılarak, Avrupa merkezli olarak dünyaya yayılan ?şarkıcılıktaki fonasyona ve böylece ses eğitim tekniğine ilişkin evrensellik? ve geleneksel şarkıcılık türlerine ilişkin patoloji söylemleri açısından da değerlendirilerek, geleneksel müziklerde ses eğitiminde ne tür bir yaklaşıma gereksinim olduğuna ilişkin yorumlara yer verilmiştir. Çalışmamız, Türkiye'de bu alanda hem konusu hem de kullanılan yöntemler açısından bir ilk olma özelliğini taşımakta olup, Orta Anadolu Abdal Şarkıcılığı'na ilişkin yapılan bu tür bir çalışmanın, oldukça büyük bir kültürel zenginlik ve şarkı söyleme pratiğinde büyük bir çeşitlilik taşıyan coğrafyamızda her bir kültür ve şarkı söyleme türüne yönelik olarak yapılması gereğini ortaya koymuştur.
-
ÖgePopülerleşme Sürecinde Türk Müziği Ve Bu Süreçte Bir Bestekâr: Sadettin Kaynak(Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2009) Özdemir, Sinem ; Beşiroğlu, Ş . Şehvar ; 253844 ; Müzikoloji ve Müzik Teorisi ; Musicology and Theory of MusicBu çalışmada, Osmanlı İmparatorluğu'nun yıkılışından sonra kurulan ve bir modernleşme / batılılaşma projesi olan Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin siyasal, toplumsal, kültürel ve ekonomik değişiminin geçirdiği evreler süreci; bir Türk müziği bestecisi olan Sadettin Kaynak'ın gerek kişisel gerekse müzikal ve sosyal kimliklerinin popülerleşme süreci ile birebir örtüşür izdüşümlerinin olması sebebiyle, onunla ilişkilendirilerek ele alınmıştır. Sadettin Kaynak, Türk müziğinin en sancılı dönemi olan, Osmanlı'nın son ve Cumhuriyetin ilk çeyreğinde müzik eğitimi, müzik bilgisi, icrası ve bestelerinde karşımıza çıkan müzik anlayışı, makamları ve usulleri kullanışı, gerek melodik yapıya ve forma gerekse söz yapısına ve ritmik yapıya getirdiği serbestlik, melodik yapısında halk müziğinin sonsuz malzemesinden faydalanması, söz unsuru ile yarışan bir saz (aranağme-arasaz) anlayışı, fantezi olarak isimlendirilen yeni formu ve icra tarzı ile geleneğin popüler tarza dönüşmesinde Türk müziğinin en önemli bestekârlarındandır. Çalışmada tümdengelimle dönemden Kaynak'a, tümevarımla da Kaynak'tan döneme, geniş bir bakışla, bünyesindeki farklı kimlikleri ile Sadettin Kaynak analiz edilerek Türk müziğinin popülerleşme süreci incelenmiştir.
-
ÖgePostmodern bileşimlerin bir aktörü ve göstergesi olarak Zeki Müren(Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2013) Ersoy Çak, Şeyma ; Beşiroğlu, Ş. Şehvar ; 572897 ; Müzikoloji ve Müzik Teorisi ; Musicology and Theory of Musicİ.T.Ü Sosyal Bilimler Enstitüsü Müzikoloji ve Müzik Teorisi Anabilim Dalı Müzikoloji ve Müzik Teorisi Programı'nda doktora tezi olarak hazırlanan bu çalışma beş bölümden oluşmaktadır. Çalışmanın amacı, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin tarihsel ve kültürel yapısı üzerinden, modernleşme süreci sonrası postmodern bileşimlerin bir aktörü olarak Zeki Müren'in, Türk müzik hayatında 1950'li yıllar itibari ile radyo yaşamı, gazino ve konser sahnelerinde kurguladığı 'yıldız' sanatçı niteliği ve farklı cinsiyet temsilini postmodern kavramlar üzerinden incelemektir. Araştırmada, Zeki Müren'in sahne yaşamı, nostalji, eklektisizm, yerellik, simülakr, çoğulluk, pastiş, ironi gibi postmodern kavramlar üzerinden ele alınmıştır. Osmanlı döneminden cumhuriyet yıllarına geçişte, modernleşmenin etkileri ile toplumsal cinsiyet kurgularında, müzikal ve sosyo-kültürel yapıda oldukça önemli farklılıklar söz konusu olmuştur. Heteroseksüel cinsiyet yapısının Türkiye modernleşmesi ile kuvvetlendirildiği yıllarda, müzikal anlamda erkek ve kadın solistlerin mevcudiyeti ara-cinslerin gerek ses, gerekse görünüm anlamında unutulmasını sağlamıştır. Modern dünya ile unutulan ara-cinsler postmodernizmin 'nostaljik' çağrışımları ile geri gelmiştir. Osmanlı eğlence yaşamında heteroseksüel kalıpların dışında üçüncü cinsiyet aktörleri olarak köçek ve tavşan dansçılar daha önce yapılan yüksek lisans çalışması kapsamında (2007 Osmanlı'da Toplumsal Cinsiyet Bağlamında Köçekler ve Çengiler) incelenmiş ve devamı niteliğinde yapılan bu çalışmanın alt yapısını oluşturmuştur. Sosyal anlamda bu konunun seçimi, Osmanlı döneminde var olan "çoğulcu" cinsiyet algısının yaklaşık bir asır sonra nostaljik bir çağrışım ile postmodern bileşenlerin bir aktörü Zeki Müren'in temsiliyeti ile eğlence yaşamında yeniden gözlemlenmesine bağlanabilir. Zeki Müren, sosyolojik niteliği sebebi ile postmodern durum üzerinden ele alınmış ve postmodern bir özne olarak incelenmiştir. Araştırma, Zeki Müren'in 1931-1996 yılları arasında yaşamı üzerinden kurgulanmıştır. Türkiye'de Cumhuriyet sonrası modernleşme hareketleri ile toplumsal ve müzikal değişim sürecinin aktörü ve cinsiyetler arası postmodern bileşimlerin bir göstergesi olarak Müren'in sanat ve sahne yaşamını değerlendiren bulgulara dayanmaktadır. Zeki Müren, Türk Makam Müziği'nin dönüştüğü 1950-80 yılları arasında kitle iletişim araçlarının vasıtasıyla icra, sahne ve şov unsurlarına getirdiği öncü tavır ile geleneğin popülerleşmesinde önemli bir örnek teşkil etmektedir. Gelenek ile günceli birleştiren Zeki Müren, repertuar, kostüm ve sahne çalışmalarında kurguladığı eklektik gösteri tavrı ile fenomen olmayı başarmıştır. Zeki Müren'in, Osmanlı dönemi eğlence yaşamının figürleri köçek ve tavşan ile ilişkilendirildiği cinsiyet okumaları da postmodern durumu nitelemektedir. Zeki Müren sanat yaşamı boyunca ses sanatçısı, besteci, sinema-tiyatro oyuncusu, desinatör ve şairliği ile yıldız sanatçılığı, sahne yaşamında simülakrı, cinsiyet söylemleri ve kostümleri ile ironik üslubu, repertuar, kostüm seçimleri itibari ile eklektisizmi, yerellik algısını, cinsiyet görünümü ve aktivistliği ile çoğulluğu, biçemi ile pastiş ve popüler kültür öğelerini onaylamaktadır.
-
ÖgeSustainability Of Traditional Dances And Music A Model For Domaniç, Turkey(Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2015) Gardner, Olcay Muslu ; Karahasanoğlu, Songül ; 418014 ; Müzikoloji ve Müzik Teorisi ; Musicology and Music Theory21. yüzyılda kültür, politikada stratejik bir öneme sahiptir. Etnomüzikolojik çalışmaların merkezi haline gelen unutulmaya yüz tutmuş geleneksel müzik ve oyunların sürdürülebilirliği, kültür politikaları ile ilgili teorik yaklaşımları, bunların somut olmayan kültürel miras ile olan ilişkilerini ve bu alanda rol alan tüm paydaşları anlamamızı gerekli kılmaktadır. Domaniç bölgesinde geleneksel oyun ve müzikler, göç ve toplumsal cinsiyet ayrımcılığı nedeni ile yok olma tehlikesi ile karşı karşıyadır. Yerel kültürün yaşatılması için atılacak adımlar disiplinlerarası çalışmayı da beraberinde getirmiştir. Bu çalışma, uygulamalı etnomüzikoloji, sürdürülebilirlik ve kültür politikaları disiplinleri çerçevesinde farklı bireysel gereksinimlere ve değişkenlere uyum sağlamaya açık dört boyutlu bir kültürel sürdürülebilirlik modeli sunmaktadır.
-
ÖgeTokat yöresi Alevî-Bektaşî inancında zâkirlik geleneği(Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2013) Güneş, Deniz ; Parlak, Erol ; Şenel, Süleyman ; 381926 ; Müzikoloji ve Müzik Teorisi ; Musicology and Theory of MusicGünümüzde "Alevî" tabiri ile adlandırılan; ancak tarihin farklı dilimlerinde ve çeşitli coğrafyalarda: "Şii", "Nusayrî", "İsmailî", "Râfizî", "Fâtımâî", "Tahtacı", "Çepni" vs. isimlerle yayılan inanç; taraf olmanın bir sonucu olarak günümüze kadar kendini taşımış ve Anadolu topraklarında İslâm'ın bir yorumu olarak varlığını sürdürmüştür. Son Peygamber Hz. Muhammed ve soyunun (ehl-i beyt) devamını sağlayan ve ayrıca Alevîlerce kutsal bir yere konan Hz. Ali, bu inancın temelini oluşturur. Zira Hz. Muhammed'in kendisinden sonra yerine tayin ettiği ve ümmetinin peşinden gitmesi gerektiği rivayet olunan kişi olarak Hz. Ali, Hz. Muhammed'in hem amcasının oğlu hem de kızı Hz. Fâtımâtü'z-Zehra'nın eşidir. Taraftarlarını kendi kültürel normları çerçevesinde birleştiren ve inanç sistemini oluşturan yukarıda adı geçen topluluklar; geçmişin günümüzdeki yansımalarını, etkilendikleri inanç akımlarıyla yüzleştiren ve geliştiren bir ortam hazırlamışlardır. Alevîlik bu anlamda, dünya ülkelerindeki isimlendirilmesinin yanı sıra, Türkiye sınırları içerisinde dahi çeşitli isimlerle karşımıza çıkan, farklı ve zengin kültürel mirasın önemli bir parçasıdır. Alevîlik; bugüne değin yapılan araştırmalarla tarihî, sosyo-kültürel ve inanç ile bağlantılı yönleriyle ve zengin kaynaklar halinde ortaya konmuş; bilhassa Cumhuriyet dönemindeki süreçte yerli ve yabancı araştırmacılar tarafından önemli bir çalışma alanı olarak benimsenmiştir. Lakin geniş coğrafyalara yayılan bu inancın Türkiye sınırları içerisinde kalan ve bugün daha çok Anadolu Alevîliği olarak adlandırılan bölümünde, diğer Ali taraftarı toplumlarda olmayan ve onlardan ayıran en büyük özellik; ibadetlerinde "bağlama çeşidi" çalgıların kullanılmasıdır. Bir gelenek şeklinde günümüze ulaşan bu icracılık ve ibadetin zikir kısmında rol alan zâkir, en az inanç önderi kadar önemli ve köklü bir geleneğin de sahibidir. Anadolu ve Balkanların büyük bir bölümünde, geçmişten günümüze zâkirlik geleneğinin tüm özellikleriyle yaşatılmış olduğunu; ancak, günümüzde daha ziyade Anadolu coğrafyasında canlı tutulabildiğini söyleyebiliriz. Özellikle alan çalışmamız sırasında, ilçe ve bu ilçelere bağlı köylerin cemlerinde (farklı ocaklara bağlı komşu köyler olabilir) tanık olduğumuz hizmet ve zâkirlerin icrasındaki eser/üslup farklılıkları, zâkirlik geleneğinin Anadolu'daki zengin geleneğini bize yansıtmaktadır. Anadolu'daki hiyerarşik yapılanmalarını bizzat kendileri oluşturan Alevîler, belli bir ocak ve bu ocağın dinî önderi olan Dede'ye bağlıdırlar. Öyle ki, günümüzde aynı il sınırları içerisinde olmayan fakat aynı ocağa bağlı olan belde ve köyler bulunmaktadır ve Ocaklar yönünden Anadolu'nun en önemli illerinden biri de Tokat'tır. Bu bağlamda Tokat Almus'da bulunan Hubyar ve Kul Himmet Ocakları, Zile'de bulunan Anşa Bacı Ocağı ve Turhal'da bulunan Keçeci Baba Ocağı'ndan söz edilebilir. Bu ocakların cemlerinin önderi olarak da; Ocakların Dedeleri ve Zâkirleri görev yapar. İşte, bu tezin ana konusu da Reşadiye, Almus, Zile, Yeşilyurt, Turhal gibi Tokat çevresindeki ilçelerdeki ocaklarda hizmet veren Dede ve Zâkirler'in cemlerde ve toplum üzerinde taşıdıkları rol ve misyondur. Teze kaynaklık etmek üzere; Tokat'tan göç almış olan İstanbul'un İkitelli, Okmeydanı, Esenler ve Sultanbeyli gibi ilçeleri de, çalışmanın "kaynak saha/kaynak alan" kısmına dâhil edilmiştir. * Zâkir; bir inanca haiz olan tüm önemli unsurları, o inancın ibadet mekânı ve algısında zikrini gerçekleştiren kişidir. Zâkir tabirinin kelime kökü "zikr"e dayanmaktadır ki bu terim; Arapça "zekere (yezkuru)" kökünden gelir ve her bir tarikat içinde farklı uygulanır. Saha çalışmamızda sıklıkla karşılaştığımız dede ve inanç önderleri tarafından addedilen "İslâm'ın özü" anlayışı, Alevîliğin halk arasındaki temel kavranışıdır. Bu bağlamda zâkir ve zikir kavramlarını, etimolojik kavramlarının yanı sıra "Kur'ân-ı Kerîm", "İslâm Felsefesi" ve "Alevî-Bektâşî" inancı içerisinde nasıl tanımlandıklarına dair bilgiler sunulmuştur. Alevî-Bektâşî topluluklarında zâkir; bu inanç için önemli olan tüm şahsiyetleri, toplumsal kurallarını, sosyal yapıları, ibadet ve uygulamaları, öğüt ve söylemleri, öğreti ve kültürel geleneği sözlü olarak anlatan kişidir. Bu anlatıda anılan tüm olguların akılda kalması ve geleceğe rahatça aktarılması için de müziği kullanır. Yalnız bu anlatıda zâkir kadar dedenin ve hatta dede-zâkir ilişkisinin önemi büyüktür. Öyle ki dedenin açtığı her sohbet için zâkirin bu konuyla ilgili deyiş okuması gerekir. Yani sözlü geleneğin tek sahibi zâkir değildir. Ancak bazı şartlardan ötürü, cemlerde dede ve zâkirlik görevini bir kişinin üstlenmesi söz konusudur. Alevî-Bektâşî tarihi oluşumu ve evreleriyle ilgili söylemlerinin yanı sıra zâkir ve dedenin, dünyanın kuruluşuna kadar götürdüğü anlatılarında çok derin manalar yatmaktadır. Bu anlamda Alevîliğin tarihi oluşumu, İslâm öncesi inanç etkileri, İslâmiyet'in Anadolu safhası ve sosyo-kültürel yapıları önem arz eder. Zira Dede, Talip, Pir, Rehber ve Mürşîd gibi dinî önderlerin kökü, İslâm öncesi inanışlara kadar dayanmaktadır. Geçmişte "Şaman", "Ozan", "Âşık", "Pir", "Ata", "Baba", "Dede" bağlamında bugüne gelen zâkirlik, günümüzde; "âşık baba", "güvende", "sazandar", "cem âşığı, "tarikat âşığı" gibi tabirlere yerini bırakmıştır. Tokat'ta Zâkirler, inanca dair tüm öğreti, edeb-erkân kuralları, inanç-ibâdet esasları ve sosyo-kültürel yapıya dair halkı aydınlatan deyişler okur. Bu bağlamda "HakMuhammed-Ali", "Kırklar", "Ehl-i beyt", "Oniki İmam", "Üç sünnet-yedi farz", "Cem", "Semah", "Kerbelâ olayı", "Dört kapı kırk makam", "Methiye" gibi inanç ve ibâdete dair kavramları deyişlerinde ele alır. Bunların dışında Alevîliğin kurumsal yapısını oluşturan dede, pir, mürşid, talip ve musâhiplik ile ilgili örnekleri de deyişlerinde görmek mümkündür. Bu aktarımda (gerek günlük konuşma gerekse yazı dilinde) dil, geçmişten günümüze olduğu gibi Türkçe'dir. Türkçenin temel yapısını bozmadan, yerel ağız özelliklerinden kaynaklı telaffuz biçimleri ve artikülasyonlara da rastlanılmaktadır. Bazı şiirlerde, özellikler İran ve Şiî etkisinden ötürü Arapça ve Farsça (daha ziyâde ibâdet içinde kullanılan) sözcüklere de yer verilmiştir. Zâkirlerin çalıp-okudukları deyişlerin çoğu Alevî toplumunda "Ulu Âşık", "Yedi ulu Ozan", "Yediler" veya"Yedi Kutuplar" şeklinde ifade edilen ve büyük saygı gören saz/söz şairleri tarafından söylenmiştir. Tokat yöresi zâkir müziği Anadolu genelinde olduğu gibi bünyesinde ortak ağız ve tavır özellikleri içermesine rağmen kendine has birçok unsuru da bünyesinde barındırmaktadır. Bunlar yakın bölgeler ile ortaklıklar ve ayrışmalar göstermenin yanında kendi içerisinde de birbirinden farklılaşan nitelikler taşır. Cemde kullanılan çalgı "Bağlama" dır. Bağlama ailesinin değişik ebat ve formlarına ait çalgıları icra eden zâkirler, genellikle bağlama düzeni ve bozuk düzenini kullanır. Özellikle Hubyar ve bu ocağa bağlı ocakların zâkirleri "kemanı"-"kemani" diye adlandırdıkları çalgıyı da kullanılır ki bu bildiğimiz kemanın kendisidir. Çalım tekniği olarak omuzda değil, vokal icradan ötürü dizde çalınır. Cemlerde icra edilen müzikal türler deyiş, deme, cenkleme, mersiye, semah, tevhid, miraçlama, duvaz veya duvaz-ı imam, güzelleme (övme-övüş) diye adlandırılmaktadır. Usta çırak ilişkisine bağlı Tokat zâkirlik geleneğinde, usta malı okunan eserlerin yanı sıra kişisel üretim olan eserlere de yer verilmektedir.
-
ÖgeTürk Halk Müziğindeki Bozlakların Ses Tekniği Açısından İncelenmesi(Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2010) Aral Altıok, Ayşegül ; Karahasanoğlu, Songül ; 277618 ; Müzikoloji ve Müzik Teorisi ; Musicology and Theory of MusicBu çalışmada Türk halk müziğinde, serbest ritimli ezgiler olarak tanımlanan uzun havaların bir çeşidi olan bozlaklar, tarihsel gelişimi ve Türk halk müziği içerisindeki yeri anlamında ele alınmış, ağız ve dil özellikleri, yöresel icra özellikleri ve ses tekniği özelliklerinden yola çıkarak elde edilen verilerin analizleri yapılmıştır. Orta Asya'dan Toroslar'a yeleşen Yörük ve Türkmenlerin, Abdal aşiretlerinin iskan, ölüm, haykırış, ayrılık gibi konuları bütün asi ruhunu yansıtarak seslendirdiği bozlaklar, orta Anadolu bölgesinde Kırşehir, Keskin, Kayseri, Konya, Ankara v.s. şehirlerinde seslendirilen bir uzun hava türüdür. Bir birbuçuk oktav genişliğinde inici karaktere sahip bozlaklar, oktavın 8., 11. veya 12. perdesinden giriş yapar, adım adım çeşitli geçkiler yaparak karar sese doğru gelirler. Bu icra esnasında duyulan triller, hançere teknikleri ve ağız ve dil özellikleri, hem ses tekniği hemde müzikal özellikleri açısından incelendiğinde bozlakları diğer uzun hava türlerinden ayıran en önemli özellikler olarak görülmektedir. Bu bağlamda yapılan incelemeler, özellikle dil alanında bozlak hakkında ses tekniği ile ilgili birçok verinin elde edilmesine sebep olmuştur. Bu veriler ışığında bozlakların ağız ve dil özelliklerinin daha kolay anlaşılabilmesi için bir fonetik alfabe hazırlanmış, bu alfabenin notasıyla hazırlanan bozlaklara işlenmesi sağlanmıştır. Ayrıca en önemli bozlak icracıları olan Muharrem Ertaş, Hacı Taşan ve Çekiç Ali'nin bozlak söyleyiş şekilleri ses tekniği anlamında analiz edilmiş ve icra özelliklerine uygun ses eğitimi etütleri hazırlanmıştır. Hazırlanan ses tekniği etütlerinin denekler üzerinde uygulanarak geçerliliği ölçülmüştür. Anahtar Kelimeler: Bozlak, uzun hava, icra, Türk halk müziği, ses tekniği
-
ÖgeTürk Makam Müziği Çalgılarından Tanbur’un Müzik Prodüksiyonu İçin Kayıt Yöntem Ve Teknikleri(Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2012) Kakı, Sertaç ; Karahasanoğlu, Songül ; 331926 ; Müzikoloji ve Müzik Teorisi ; Musicology and Theory of MusicBaşlangıcından günümüze kadar olan süreçte müzik dinleme alışkanlıkları, teknolojik gelişmeler paralelliğinde hızlı değişimler göstermiştir. Değişim; plaklardan kartuşlara, kasetlere, cd ve mp3 çalarlara kadar medyalar üzerine ve dolayısıyla müzik dinleme şekil ve alışkanlıklarına da yansımıştır. Kayıtlı müziğin yönetilen ve aşamaları olan bir ürün olduğu ve kitlelerin müziği dinleyişi de sahne icraları dışında, bu üretim aşamasından geçmiş ürünler üzerinden olduğu bir gerçektir. Özellikle popüler müzik endüstrisi bu gerçek üzerinden çalışmakta olup gerek müzik televizyonları, gerek radyolar, gerekse çoğaltım medyası olarak kullanılan sayısal diskler ve mp3 formatı günümüz yaşantısında müzik ve müzik dinleme eylemi denildiğinde akla gelenlerin en başında bulunuyor. Dolayısıyla kayıtlı müzik, planlı üretilen ve birçok işlemden geçerek dinleyiciye ulaşan bir ürün olma özelliğini taşımaktadır. Bu dünyadaki tüm müzikler için var olan bir gerçektir. Kayıtlı müziğin üretilmesi dünyada bir sanat öğesi olarak algılanmasının yanı sıra, bir bilim olarak da algılanmakta ve bunun için birçok çalışmalar yapılmaktadır. Bu anlamda her müzik türü gibi Türk müziği için de üretim aşamaları için incelemeler, araştırmalar ve belirlemeler yapmak gerekmektedir. Bu noktadan yola çıkarak tez iki amaç taşımaktadır. İlki, Türk makam müziği prodüksiyonunda tanbur için gereken mikrofonlama ve kayıt tekniklerini belirleme amacıdır. Tanbur özelinde gerçekleştirilen bu tezin diğeri amacı ise, bir çalgı için mikrofon teknikleri belirleme konusunun bir metodunu oluşturmaktır. Şimdiye kadar yapılmış çalışmalardan farklı olarak, mikrofonlama teknikleri belirleme çalışmalarında dinleyici kitlenin beğenilerinin esas alınması gerektiğini savunmakta ve de istatistiki anlamda ispatlamaya çalışmaktadır. Tez, ince ayrıntılar gözetilerek 14 mikrofonla kaydedilen tek bir tanbur icrasının, 9 farklı örneğe dönüştürüldükten sonra, anket yoluyla dinleyici kitleye ulaştırılarak alınan cevapların analizleri üzerinden istatistiki sonuçlara varmayı amaçlamıştır. Tez içinde bütün aşamalar sırasıyla ve ayrıntılarıyla anlatılmış, 9 tını örneğinin farklı analizleri yapılmış, anket sonuçlarının da analizleri yapılmış, istatistiki hesaplamalar verilmiş ve sonuç bölümünde elde edilen veriler yorumlanmıştır. Tanbur çalgısı özelinde mikrofon tekniği belirlemesi başarılı olmuş, %97,8 tutarlılıkla istatistiki tespit elde edilmiş ve dinleyici kitlenin estetik yargı verme yetisi üzerine düşündürücü sonuçlar ortaya çıkmıştır. Dinleyici kitlenin toplam 21 kategoride incelenen 9 örnek seçimlerinin standart sapma değeri ise ortalama %1,99 olarak hesaplanmış ve eğitim, yaş, müzik eğitimi, müzik zevkleri gibi tüm özelliklerinden ve kategorilerden bağımsız olarak, dinleyici kitlenin tını bazında estetik yargılarının tutarlılığı her şık için gösterilmiştir. Estetiğe relativizm tabanlı bakış ile, aşinalıklar ve alışkanlıkların tını bazında estetik yargıları yönlendirebileceği elde edilen veriler yardımıyla da tartışılmıştır.