FBE- Restorasyon Lisansüstü Programı - Doktora
Bu koleksiyon için kalıcı URI
Gözat
Başlık ile FBE- Restorasyon Lisansüstü Programı - Doktora'a göz atma
Sayfa başına sonuç
Sıralama Seçenekleri
-
Öge1840-1912 Yılları Arasında İzmir Ve Selanik’teki Kentsel Ve Mimari Değişim(Fen Bilimleri Enstitüsü, 2013-01-09) Gençer, Ceylan İrem ; Akın, Nur ; 452132 ; Restorasyon ; RestorationBu çalışma, 1839 Tanzimat Fermanı sonrasında Osmanlı İmparatorluğu’nun geçirdiği değişim sürecinin, Akdeniz’deki iki önemli liman kenti olan İzmir ve Selanik’teki kentsel ve mimari yansımalarının tespit edilerek karşılaştırılmasını amaçlamaktadır. 19. yüzyılın ikinci yarısında devlet eliyle yapılan planlama müdahaleleri kapsamında, yangınlarla yok olan yerlerin ve yeni yerleşime açılan alanların şehircilik ilkelerine uygun olarak yeniden inşa edilmesi, mevcut yolların genişliklerinin düzenlenmesi gibi çalışmalar İzmir ve Selanik’te gerçekleşmiştir. Ayrıca her iki kentte, tramvay, demiryolu, şehir hatları vapurları gibi yeni ulaşım sistemleri ile elektrik, havagazı, su gibi altyapı hizmetlerinin kurulması söz konusu olmuştur. Bu dönemde İzmir ve Selanik’te belediyenin kurulması, kentsel örgütlenme anlayışını değiştirmiştir. Üstelik ekonomik gücünü temsil eden kesimlerin bu örgütlenmede yer alması, her iki kentin artan ticaret hacmini karşılaması zorunluluğu ve inşa edilen demiryolları aracılığıyla art alanların kıyılara bağlanması, İzmir ve Selanik’te çağın gerektirdiği “modern” rıhtım ve liman tesislerinin yapılmasına yol açmıştır. Bu çalışma kapsamında, İzmir ve Selanik kentsel ve mimari değişimlerin odak noktası olan rıhtım ve liman projeleri, örnek kentsel yenileme çalışmaları olarak değerlendirilmiştir. Selanik’in 1917’de ve İzmir’in de 1922’de geçirdiği büyük yangın, her iki kentin merkezinde yaşanan değişimin izlerini önemli ölçüde silmiştir. Günümüzde İzmir ve Selanik’te mevcut olan mirasın korunabilmesi için, bu çalışma kapsamında her iki kentin ortak geçmişinden elde edilen verilerin değerlendirilmesi gerekmektedir.
-
Öge19. Yüzyıl İstanbul Kentsel Dönüşümü’nde Üsküdar Ve Koruma Sorunları(Fen Bilimleri Enstitüsü, 2012-05-24) Ertuğrul, Alidost ; Eyüpgiller, Kemal Kutgün ; 423058 ; Restorasyon ; RestorationBu çalışmada, 19. yüzyılda İstanbul kentinin geçirdiği dönüşüm sürecine paralel olarak Üsküdar’ın geçirdiği dönüşüm ve korunma sorunlarının ortaya konulması amaçlanmıştır. Bu amaçla, Üsküdar’da 19. yüzyılda inşa edilen yapılar ile yerleşiminin bu yüzyılda gelişen, değişen kentsel dokuları incelenmiştir. Üsküdar kentinin 19. yüzyıla özgü gelişimini ortaya koyabilmek için iki tür araştırma yapılmıştır. İlk olarak Üsküdar’da sınırları belirlenen alan içerisinde Ondokuzuncu yüzyıl içerisinde inşa edilmiş ve yenilenmiş anıtsal yapılar tespit edilerek özgün yönleri ve koruma problemleri ortaya konulmuştur. İkinci olarak ise, geleneksel Osmanlı kenti kurgusuyla gelişmiş olan Üsküdar’da, batılı etkilerle ortaya çıkmış kent dokuları irdelenmiştir. Bu çalışmalar kente ait eski, yeni haritalar, belgeler ve yerinde incelemelerle desteklenmiştir. Elde edilen verilerden hareketle Üsküdar’ın 19. yüzyıldaki kendine özgü dönüşüm biçimi ortaya konulmuş, İstanbul bütünüyle karşılaştırılması yapılıp, günümüze kadar uzanan korunma problemleri tartışılmıştır.
-
ÖgeAnadolu Demiryolu Çevresinde Gelişen Mimari Ve Korunması(Fen Bilimleri Enstitüsü, 2011-01-05) Erkan, Yonca Kösebay ; Ahunbay, Zeynep ; Restorasyon ; Restoration19. yüzyılda endüstrileşme ve modernleşme, İngiltere’de demiryollarının inşa edilmesiyle ivme kazanmıştır. Osmanlı İmparatorluğu’nda ilk kez 1856 - 1888 yılları arasında İngilizler tarafından inşa edilen demiryolları tarımsal üretimin limanlara aktarılması amacını gütmüştür. 1888 yılından Cumhuriyetin ilanına kadar geçen dönemde, İngiltere, Almanya, Fransa ve Rusya, Osmanlı İmparatorluğu’nda demiryolu inşa etmek üzere birbirleriyle adeta savaşmıştır. Bu çalışmada, Osmanlı İmparatorluğu’nda 1873-1896 yılları arasında inşa edilen Anadolu Demiryolunun, inşa süreci ve kent biçimlenişinde oynadığı rol incelenmektedir. Demiryolunun geçtiği merkezlerde, istasyon alanlarının ve çevresinin gelişimi, göçmen mahallelerinin oluşumu ve sosyal nitelikli yapıların biçimlenişi ayrıntılı olarak ele alınmıştır. Bu araştırmanın bir diğer amacı, Türkiye’nin demiryolu mirasının bir parçası olan Anadolu Demiryolu yapılarını tespit etmek, bu kavram altında incelenmesi gerekli yapı ve yapı gruplarını belirlemektir. Demiryolu mirası kavramı istasyon alanları (yolcu binaları, lojman, depo, atölye, ambar, su deposu) ile çevresinde gelişen sosyal nitelikli yapılar ve konut alanlarını kapsamaktadır. İstanbul’da demiryolu mirasını tehdit eden birçok unsur bulunmaktadır. Sözü edilen tehditler, Marmaray, Haydarpaşa ve Kartal Kentsel Dönüşüm Projeleri, yeniden işlevlendirme ve insan kaynaklı bozulmalar başlıkları altında toplanmaktadır. Çalışmada dünya demiryolu mirasının koruma sorunları tartışılarak, Anadolu Demiryolu mirasının korunması için öneriler sunulmaktadır.
-
ÖgeBoğaziçi Tarihi Sit Alanının Yok Olma Süreci Ve Kalan Sınırlı Değerlerin Korunma Olasılıkları(Fen Bilimleri Enstitüsü, ) Salman, Sakine Yıldız ; Kuban, Doğan ; Restorasyon ; RestorationBu çalışmada, Boğaziçi olgusu tarihsel perspektif içinde ele alınmış ve seçilen dört örnek bölgede fiziksel ve sosyal veriler değerlendirilerek, koruma olasılıkları için öneriler geliştirilmiştir. Kent ölçeğinde korumanın temeli, tarihsel kent dokularının fiziksel verilerinin, günümüz gereksinimleriyle bütünleştirilerek sürekliliğin sağlanmasıdır. Bu bağlamda Boğaziçi’nin yerleşme düzeninin özellikleri ve tarihsel gelişimi incelenmiştir. Boğaziçi, İstanbul’un Cumhuriyet Dönemi’nden günümüze kadar geçen sürede, geçirdiği değişimden etkilenmiştir. Yerleşim alanlarının sınırlarının genişlemesi yanında bölgenin sosyo-kültürel yapısı da değişmiştir. 1970’lerden başlayarak Boğaziçi’nin korunmasına yönelik alınan kararlara rağmen, önüne geçilemeyen bir yasa dışı süreç yaşanmıştır. Çalışmada, Büyükdere, Boyacıköy, Yalıköy ve Anadoluhisarı farklılaşan problemler içermeleri nedeniyle, örnek bölgeler olarak seçilmişlerdir. Bu bölgelerin korunmuşluk durumları ve sorunları incelenmiş, koruma önerileri getirilmiştir.
-
ÖgeBursa’daki İpek Fabrikaları Ve İpekçilikle İlgili Endüstri Mirasının Korunması(Fen Bilimleri Enstitüsü, ) Oral, Elif Özlem ; Ahunbay, Zeynep ; Restorasyon ; RestorationOsmanlı Devleti ne başkentlik yapan Bursa, 14. yüzyıldan itibaren ipekçiliğin önemli bir merkezi haline gelmiş ve bu önemini 20. yüzyılın ortalarına kadar korumuştur. Osmanlı Devleti, 19. yüzyıldan itibaren Avrupa’da gelişen ipek sanayii için hammadde üretir gelmiştir. Batı’ya yarı mamul girdi üretme amacı, Batı’dan teknoloji ithalini zorunlu hale getirmiş ve böylece Bursa’da buhar gücüyle ipek iplik çeken filatür fabrikaları inşa edilmiştir. Cumhuriyet in ilk yıllarından sonra dokuma sektörünün yeniden canlanmasıyla kentteki ipek fabrikalarının sayısı hızla artmıştır. Bursa’da ipekçilikteki endüstrileşme girişimleri 1980 sonrasında Uzakdoğu dan ipeğin daha ucuza ithal edilmesiyle terk edilmiştir. Bursa nın tarihi kent dokusu içinde yer alan onbir ipek fabrikası, ipekçilikle ilgili endüstri mirasının son temsilcileridir. Çalışma kapsamında bu fabrikaların ipek üretimine yönelik iş şemaları ve mimari özellikleri araştırılmış, ipek üretiminin fabrika üniteleri üzerindeki mimari etkileri irdelenmiştir. Bu amaçla onbir fabrikanın fotoğrafik tespitler yapılmış, içinde çalışma izni sağlanabilen ünitelerin envanter fişleri ve 1/200 ölçekli rölöveleri hazırlanmıştır. Fabrikaların koruma sorunları gözlenmiş ve çözümleri için öneriler geliştirilmiştir. 20. yüzyılın ikinci yarısında ortaya çıkan endüstri mirası kavramı ve bu mirasın yeniden değerlendirilmesinde yurtdışındaki uygulamalar incelenerek, Bursa’nın ipekçilik tarihi ve kentsel dokusunun gelişimi ile ilgili birer belge olan bu fabrika yapılarının gelecek kuşaklara aktarılabilmeleri için yeniden kullanım olasılıkları tartışılmıştır.
-
ÖgeBüyükada'nın kültürel peyzaj değerlerinin korunmasına yönelik değerlendirme yöntemleri(Fen Bilimleri Enstitüsü, 2019) Karsan , Selin ; Sayar, Yegan Kahya ; 10274213 ; Restorasyon ; RestorationTez çalışması, Büyükada Kültürel Peyzaj Değerlerinin korunmasına yönelik değerlendirme yöntemlerine odaklanmakta, kentleşme dinamikleri çerçevesinde değişim ve dönüşüm taleplerinin yarattığı baskının tarihi çevre üzerindeki etkilerini kontrol etmek amacıyla İstanbul Adaları'nı da gözeten holistik bir sistem yaklaşımı sunmaktadır. Büyükada'yı kentsel bir müzeden öte yaşayan bir organizmaya dönüştürebilmek Büyükada kültürel peyzajını oluşturan unsurların sürdürülebilirliğiyle mümkündür. Yapılan çalışmalar doğrultusunda adanın sürgün yeri olduğu yıllardan itibaren gerek tarım faaliyetleri gerekse de madencilik faaliyetleri dolayısıyla kendi kendine yeten bir çevre oluşturduğu tespit edilmiştir. Adaya karakterini veren anakaradan izole olma durumu, ulaşım faaliyetlerinin düzene girdiği 1800'lerin sonuna kadar devam etmiştir. Bu süreçte öncelikle azınlıkların tercih ettiği Adalar'da özgür ve batılı bir yaşantının tohumları atılmıştır. İstanbul'un baskısından ve sıkışıklığından kaçarak Adalar'a yerleşen gayri-müslim toplum burada deneysel bir mimari akım başlatmış, Avrupalı yaşantı biçimini ada yaşantısına adapte etmişlerdir. Geçmişin sürgün yeri olan Adalar, zengin tüccar ve bürokratların gelişiyle karakter değiştirmiş, eski balıkçı köyü olan Büyükada ise ahşap mimarinin değişik üsluplarla uygulandığı nadir bir çevreye bürünmüştür. Levantenlerin İstanbul'un baskısından kaçarak biçimlendirdiği bu çevre, Galata'nın sıkışık parsel düzeninin izin vermediği görkem ve ihtişamın Büyükada'da batılı üslupların sivil mimariye ahşap-kagir yapım tekniği ile aktarıldığı tekil yapılarla hayat bulmuştur. Her ne kadar adada tek bir baskın üslup söz konusu olmasa da, Neo Klasik, Neo Gotik, Neo Barok, Ampir, Eklektizm ve Art Nouveau'nun en güzel örnekleri ahşap-kagir yapım tekniği ile birleşerek zengin bir ada mimarisi oluşturmuştur. Doğal peyzajın, kentsel peyzaja dönüştüğü bu alanlarda doğa ile insan arasındaki etkileşimin en güzel ürünü olarak ada peyzajı şekillenmiştir. Modernizmin etkisiyle başlayan akım Adalar'a da sıçramış 1930'lu yıllardan itibaren kentsel doku içerisinde Art Deco mütevazi yapılarıyla kendini hissettirmeye başlamıştır. Büyükada'da özellikle merkeze yakın bölgelerde yoğunlaşan bu mimari modern mimarlık mirasının bir ürünü olarak korunmaya ve tescile değer yapılarla kentsel dokuyu zenginleştirmiştir. İstanbul'da rant nedeniyle arsa fiyatlarının yüksek olması, ünlü mimarların Büyükada'da daha büyük parsellerde özgün modern yapılar tasarlamalarına vesile olmuş, ayrık nizam parsel düzeninde özgürce mimarilerini sergilemelerine olanak tanımıştır. Sivil mimarinin nadir örneklerinin birarada bulunduğu bir kentsel doku, ekzotik bitkilerin ve karakteristik çam ağaçlarının fon oluşturduğu doğal peyzajla bütünleşerek kendini göstermiştir. 1950'li yıllarda adanın geçim kaynaklarından biri olan çiçek yetiştiriciliğinin köşklerin kendi özel bahçelerine ve kış bahçelerine kadar yayılmış olması ada peyzajının şekillenmesinde tetikleyici olmuştur. Bu sayede birçok köşkün bahçesi ekzotik bitkilerle özenle tasarlanarak peyzaja entegre olmuş ve Büyükada açık bir Arboretum görünümüne kavuşmuştur. Doğal peyzajın şekillenmesinde önemli rol oynayan köşk bahçeleri ve ekzotik bitki türleri kentsel peyzajla bütünleşerek kültürel peyzajı zenginleştirmişlerdir. Adalar'da 1900'lü yılların ortalarına kadar korunan kaynak-kullanıcı dengesi, apartmanlaşma faaliyetlerinin başladığı 1950'li yıllardan itibaren bir çözülme sürecine girmiştir. Kaynakların sınırlı olması, azınlıkların yaşadığı sıkıntılar nedeniyle evlerini terketmesi, nüfusun azalması, arsa fiyatlarının yükselmesi-kaçak yapılaşmanın ve gecekondulaşmanın artması sonucunda başlayan sosyal çözülme, kentsel doku tahribatını da beraberinde getirmiştir. Büyükada'da geleneksel sivil mimari örneklerinden bir kısmı geçirdiği restorasyonlar sonrasında yapım tekniği, plan ve cephe özellikleri açısından özgünlüğünü yitirmiş, birçok yapı özgün işlevini de kaybederek otel veya apartmana dönüşmüştür. Son yıllarda teknolojik gelişmelerle değişen ada hayatı, ulaşım ve iletişim sistemlerinin de adaptasyonuyla Adalar'ı artık uzak yerler olmaktan çıkarmış, Adalar, rehabilitasyon alanları olarak insanların hafta sonlarını veya tatillerini geçirmek istediği mekanlara dönüşmüş, turistler için bir destinasyon niteliği kazanmış, sürekli kullanıcılar için ise şehir yaşantısından uzak bir alternatif haline gelmiştir. Geçmişte izole bir yaşantının sembolü olan Adalar, günümüzde peyzaj, insan ve doğa birleşiminin bir ürünü olarak birer cazibe merkezine dönüşmüş, ancak Büyükada'nın mevcut kapasitesi gelen ziyaretçi karşısında yetersiz kalmıştır. İstanbul Adaları ile birlikte Büyükada'nın tüm bu özellikleriyle Kültürel Peyzaj olarak tanınması ve korunması için tez kapsamında değerlendirme yöntemlerinin incelendiği metodolojik bir çerçeve oluşturulmaktadır. Bu çerçevede ada kavramı, kültürel ve kentsel peyzaj kavramları, peyzaj karakter alanları tanımı ve planlama sürecine entegrasyonu, miras alanlarının yönetimi kapsamında ziyaretçi yönetimi ve taşıma kapasitesi kavramları ele alınmaktadır. Tarihi çevre koruma ve kültürel peyzaj kavramlarını planlama sistematiğine entegre etmiş İngiltere planlama süreci incelenerek kültürel peyzaj ve karakter alanları tanımları sağlam bir zemine oturtulmaya çalışılmaktadır. İngiltere'de bölgesel mekansal stratejilerle başlayan planlama faaliyetinin alt-bölgesel politikaları da içermesi ve yerel kalkınma çerçeveleri ile mahalle ölçeğine kadar inebilmesi dolayısıyla üst ölçekte başlayan koruma yaklaşımı alt ölçeğe kadar planlama faaliyetlerinin odak noktasını oluşturmaktadır. Bu bağlamda, yerel mekansal planlama sistemiyle sürece katılımın sağlandığı, yerel halka yaşadığı mekanı şekillendirme ve kültürel mirası koruma hak ve sorumluluğu tanındığı bir süreç tarif edilmektedir. Büyükada özelinde ise peyzaj karakter tanımlamasının planlama ve koruma sürecine dahil edilebilmesi için İngiltere örneği referans alınmaktadır. İstanbul Adaları içinde Büyükada tüm bu kavramlar çerçevesinde çalışma alanı olarak değerlendirilerek, ada özelliğinden kaynaklanan karakteri tanımlanmaya çalışılmaktadır. Bu bağlamda adaya karakterini veren doğal, tarihi, kentsel ve kültürel özellikleri araştırılarak ICOMOS ve UNESCO kriter ve göstergeleri doğrultusunda kültürel peyzaj niteliğini ne kadar sergilediği irdelenmektedir. Bu amaçla ICOMOS tarafından Dünya Miras Listesi adaylığına ilişkin oluşturulan sorulara Büyükada özelinde cevaplar verilerek, peyzajın karakteri ve karakterini oluşturan unsurları analiz edilmektedir. Kültürel Peyzaj kavramının karakter alanlarıyla birlikte değerlendirilerek sunulmasıyla, gelecekteki planlama faaliyetlerine bilgi aktaracak bir zemin oluşturulmaktadır. Bu çerçevede kültürel peyzajın değişim ve dönüşümünde etkili olan dinamikler, karakter alanları ve kronolojik analiz çalışmaları ile yorumlanmaktadır. Analiz ve değerlendirme çalışmaları kapsamında 1918 yılından itibaren adanın değişim ve dönüşümü, ulaşılabilen tarihi haritalar, uydu fotoğrafları ve imar planları doğrultusunda 1912-1918, 1918-1938, 1938-1970, 1970-1987 ve 1987-2018 olmak üzere beş ayrı dönem için incelenmektedir. Adanın dönem dönem değişimini ve karakter alanlarının dönüşümünü ortaya koyan bu çalışmalarla fonksiyonların sürdürülebilirliği analiz edilmektedir. Değişimi ve dönüşümü tetikleyen unsurlar, planlama sürecindeki aksaklıklar, yasal süreçteki denetimsizlikler ve taşıma kapasitesi çerçevesinde değerlendirilmektedir. Sonuç olarak, Büyükada'nın Kültürel Peyzajı'nın korunmasına yönelik değerlendirme yöntemlerinin analitik olarak yorumlanmasıyla, kuramsal ve kavramsal bir çerçeve oluşturularak koruma olasılıkları tanımlanmaktadır. Bu çalışmanın, yöntem ve göstergeler sunması bakımından Adalar kültürel mirasının korunması için sistematik bir yaklaşım sunacağı öngörülmektedir.
-
ÖgeÇatalca vilayetindeki tarihi kırsal alan camilerinin mimari analizi ve koruma sorunları(Fen Bilimleri Enstitüsü, 2018) Giray Küçük, Sezgi ; Eyüpgiller, Kemal Kutgün ; 10180881 ; Restorasyon ; RestorationÇatalca, geçmişten günümüze İstanbul'un savunmasında önemli rol oynamış, kentin gıda ve su gereksinimini karşılayan, Osmanlı döneminde yeşil doğası sebebiyle pek çok çiftlik ve mesire alanına ev sahipliği yapan bir yerleşim olmuştur. Bu yerleşim padişah ve vezirlere avlanma olanağı sunmuş, burada zamanla av köşkü, hamam, cami, mescit, çeşme gibi çeşitli yapılar inşa edilmiştir. Bu yapı gruplarından bazıları zaman içerisinde işlevini yitirmiş, bazıları farklı birer işlevle kullanılmış, bazıları ise özgün fonksiyonunu koruyarak günümüze gelmiştir. Cami ve mescitlerin bir kısmı savaşlar, doğal afetler, nüfus değişimi gibi nedenlerle günümüze ulaşamamıştır. Çalışma kapsamında, Osmanlı yönetim sistemi içerisinde zaman içinde farklı dönemlerde köy, nahiye, sancak ve vilayet olarak tanımlanan Çatalca Vilayeti içerisinde, günümüze ulaşabilmiş cami ve mescitler incelenmektedir. Günümüzde İstanbul'un batı ilçelerinden Silivri, Çatalca, Büyükçekmece, Arnavutköy ve Esenyurt, geçmişteki Çatalca Vilayeti'nin sınırları içerisinde kalmaktadır. Başakşehir, Küçükçekmece ve Tekirdağ ise bu vilayete komşu yerleşimlerdir. Çatalca Vilayeti ile ilgili haritalarda, vilayet sınırları net olarak belirlenmediğinden, sınırların yakın çevresindeki tarihî camiler de analoji oluşturmak amacıyla çalışmaya dahil edilmiştir. Son yıllarda İstanbul'un batıya, Çatalca Vilayeti sınırlarına doğru hızla genişlemesi, pek çok tarihî kültür varlığı için tehdit unsuru oluşturmaktadır. Bölgenin tarihî camileri de tehdit altındaki kültür varlıklarımızdandır. Kubbeli camilere, tarihî olmalarına karşın kırma çatılı camilerden daha fazla önem verilmesi, bu gruptaki camilerin hızla yok edilip yerlerine kubbeli camilerin yapılması sorununu doğurmuştur. Bu çalışma kapsamında, uzun bir süredir ciddi tehdit altında bulunan tarihi camilerin tespit edilmesi ve bu yapıların koruma sorunlarının ele alınması hedeflenmiştir. Tezin ilk aşamalarında, önce alan çalışması yapılmış, kültür varlığı tarihî yapılar fotoğraf ve çizimlerle belgelenmiştir. İlgili belediye ve müftülüklerden söz konusu camiler hakkında bilgi ve belgeler derlenmiştir. Tarihî camiler ile ilgili en doyurucu bilginin alındığı kurumlar; İstanbul 1 Numaralı Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu Müdürlüğü Arşivi, T.C. Başbakanlık Vakıflar Genel Müdürlüğü İstanbul 1. Bölge Müdürlüğü Arşivi, T.C. Başbakanlık Osmanlı Arşivi olmuştur. Bunlar dışında pek çok kitap, süreli yayın, ansiklopedi ve haritalardan da faydalanılmıştır. Tez kapsamında Çatalca Vilayeti'nde 31 tarihi cami, 2 tarihi minarenin varlığı tespit edilmiştir. Bu camilerin 22'si kırma çatılı kırsal alan camileri, 3'ü kubbeli ve tek minareli sadrazam/vezir camileri olup 6'sı kilise olarak inşa edilmiş, 1923-1930 yılları arasında Yunanistan ve Türkiye arasındaki nüfus mübadelesi sonrası camiye çevrilmiş yapılardır. Çalışma alanında yer alan 2 tescilli minare de, günümüzde mevcut olmayan kırsal alan camilerinin günümüze ulaşmış minareleridir. Yapılan araştırmalar, kubbeli camilerin merkezlerde, kırma çatılı camilerin genellikle köylerde konumlandığını ortaya koymaktadır. Bu durum, cami inşasında yerleşimlerdeki nüfus yoğunluğunun dikkate alındığını göstermektedir. Çalışmanın geniş bir bölümünü oluşturan kırma çatılı kırsal alan camileri, tek katlı, büyük çoğunluğu dörtgen planlı harime sahip, minareleri batıda konumlanan, taş duvarlı, çatısı kiremit ile örtülü ve ahşap minberli mütevazı yapılardır. Bunlar, kendi içinde inşa tarihlerine göre sınıflandırılmıştır. Bu sınıflandırmaya göre 2 cami 15. yüzyıla, 4 cami 16. yüzyıla, bir cami 17. yüzyıla, 5 cami 19. yüzyıla ve bir cami 20. yüzyıla tarihlenmekledir. 9 caminin inşa tarihi ise net olarak bilinmemekle birlikte, bunlar hakkındaki belgeler derlenerek inşa tarihleri hakkında çıkarımlar yapılmıştır. Kubbeli camiler, vilayet ve nahiye merkezlerine konumlanmış, kırsal alan camilerine göre daha büyük, kubbeli kare planlı, tek minareli, anıtsal yapı ve görünüme sahip camilerdir. Kilise-camiler ise dönüşüm sürecinde plan şemalarını büyük ölçüde koruyan, dikdörtgen planlı, çoğunluğu üç nefli kültür varlıklarımızdandır. Anılan kilise-camilerin büyük çoğunluğu yakınına yeni cami inşa edilince kullanım dışı kalmıştır. 1950 sonrası yapım tarihli camiler, kültür varlığı değeri taşımadığından. Yerinde incelenen camiler dışında pek çok kaynakta, eskiden var olan camilerin isimlerine rastlanmıştır. Bunlar da ayrı bir bölüm haline getirilerek tez kapsamına alınmıştır. Çatalca Vilayeti'nin batı komşusu olan Tekirdağ Vilayeti'ndeki Çatalca sınırına en yakın camiler, analoji oluşturmak amacıyla incelenmiş ve ayrı bir bölüm haline getirilmiştir. Bu bölümün sonunda, Tekirdağ ve Çatalca vilayetlerindeki camiler birbirleri ile kıyaslanmış ve her iki vilayette yer alan camilerin plan şemalarının benzerlik gösterdiği saptanmıştır. (Bu durum, vilayet sınırlarının aslında yapay bir sınır olduğunu göstermektedir.) Tezin sonuç bölümünde tarihi kırsal alan camilerinin korunmasına engel unsurlar, "5. Çatalca Vilayeti'ndeki Tarihi Camilerin Koruma Sorunları" başlığı altında saptanmış ve gözler önüne serilmiştir. Bunlar kısaca; nüfus artışı sebebiyle camilerin yetersiz kalması, camilerin tescilsiz olması, camilere yapılan izinsiz müdahaleler, deprem, yangın, heyelan gibi doğal afetler nedeniyle fiziksel tahribat veya camilerin işlevsiz kalması, kırma çatılı camiyi kubbeliye, özgün "kısa" minareleri yüksek minareye çevirme isteği, muhdes malzeme ile onarım, betonarme ek yapımı olarak sıralanabilir. Bu sorunlara getirilen çözüm önerileri, sonuç bölümünde aktarılmış ve tarihi kırsal alan camilerinin korunmasının önemi vurgulamıştır. Son yıllarda hız kazanan restorasyon çalışmalarıyla bu camilerin korunması konusunda önemli adımlar atılması sevindiricidir. Çatalca Vilayeti içerisindeki tarihi camileri, mimari ve koruma sorunları bağlamında bütüncül olarak ele alan bu çalışmanın belgeleme açısından literatürdeki büyük bir eksikliğe cevap vereceği düşünülmektedir.
-
ÖgeÇukurova Bölgesindeki (kilikya) Bazı Tarihi Yapılarda Kullanılan Harçların Karakterizasyonu Ve Onarım Harçları İçin Öneriler(Fen Bilimleri Enstitüsü, 2012-11-12) Pekmezci, Işıl Polat ; Ersen, Ahmet ; 448000 ; Restorasyon ; RestorationTarihi harçların kompozisyonunun belirlenmesi, koruma çalışmalarında verilecek kararlar açısından önemli bir bilgidir. Harç bileşenleri, harçların fiziksel ve mekanik özelliklerini etkilerken, aynı zamanda harç ve sıvaların çevresel etkilere bağlı olan bozulma olasılıklarını da belirlemektedir. Restorasyon uygulamaları sırasında kullanılacak onarım harçlarının özgün harcın özelliklerine yakın olması, başarılı uygulamalar açısından gereklidir. Bu çalışmada, Çukurova Bölgesindeki (Kilikya) bazı tarihi yapılarda kullanılan harç ve sıvaların karakterizasyonlarının yapılması ve bölgedeki restorasyon uygulamalarında kullanılabilecek onarım harçları üretimi için uygun karışımların belirlenmesi amaçlanmıştır. Bu amaçla, Çukurova Bölgesinde, Roma döneminden başlayarak 20. yy başına tarihlenen farklı dönemlere ait bazı yapılar belirlenerek, bu yapılardan alınan harç ve sıva örnekleri üzerinde kapsamlı karakterizasyon araştırmaları yürütülmüştür. Araştırmaların sonuçları üzerinde yürütülen değerlendirmelere dayanarak, bölgedeki tarihi yapı restorasyonlarında kullanılabilecek onarım harcı karışım önerileri geliştirilmiştir. Tez yedi bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde, tezin amacı ve yöntemi açıklanmıştır. İkinci bölüm, geleneksel harçlar hakkındaki genel bilgiler, gelenekeksel harçları oluşturan bileşenler ve bu bileşenlerin özellikleri ile ilgili kısımları içermektedir. Harçlarda kullanılan bağlayıcıların doğasına göre yapılan sınıflandırma sonrasında, hammaddelerin özellikleri ve bu maddelere bağlayıcılık özelliklerini kazandıran reaksiyon ve etkenler anlatılmıştır. Dolgu malzemesi olarak kullanılan agregalar ve harçların performanslarını farklı yönde etkileyen doğal ve yapay katkılar da bu bölümün altında incelenmiştir. Çalışma alanının ve örnek alınan yapıların ayrıntılı olarak tanımlandığı üçüncü bölüm, çalışma alanının kısa tarihçesi, bölgenin jeolojik özellikleri ve bölgedeki yapı malzemesi kaynakları adlı alt başlıklar ile başlamaktadır. Bu kısımların ardından örnek alınan yapılar tanımlanmıştır. Örneklerin alındığı 16 farklı yapı ve alan dört farklı tarihsel dönem başlığı altında toplanmış, yapılar ve örnek alınan noktalar ile ilgili detaylar aktarılmıştır.Yapıların tarihi ve mimari tanımlamaları, örnek alınan noktaların gösterildiği çizim ve fotoğraflar ile desteklenmektedir.Tanımlamalar kısmında aynı zamanda örneklerin detaylı olarak görülebildiği laboratuvar görüntüleri de yer almaktadır. Dördüncü bölüm, çalışmada izlenen deneysel yöntemlerin anlatımını içermektedir. Yöntemler hammadde kompozisyonlarının belirlenmesi, petrografik ve minerolojik analizler, temel fiziksel özelliklerin belirlenmesi ve temel mekanik özelliklerin belirlenmesi ana başlıkları altında detaylandırılmıştır. Araştırmalara basit kimyasal analizler ile başlanmış ve elde edilen ilk veriler ile izlenecek yöntemlere karar verilmiştir. Yöntemlerin seçimi sırasında, daha önce yapılan bilimsel araştırmalar incelenmiş ve ilgili standartlar edinilmiştir. Deneylerin sonuçları, beşinci bölümde verilmiştir. Sonuçlar, görsel analizler, bağlayıcı/agrega oranları, agrega boyut dağılımı ve agregaların görsel özellikleri, örneklerin içerdiği higroskopik su, bağıl su, organik katkı ve karbonat miktarları,minerolojik, kimyasal ve yapısal özellikler,temel fiziksel özelllikler ve mekanik özellikler başlıkları altında toplanmıştır. Deney sonuçları, tablolar, grafikler yardımı ile görselleştirilmiş, gerekli görülen yerlerde mikroskop görüntüleri, x-ışınları difraksiyonu analiz sonuçları ve elektron mikroskobu görüntüleri verilmiştir. Bölüm içerisinde gösterilemeyen analizler veya veriler, tezin ekleri olarak verilmiştir. Altıncı bölüm, onarım harçları ile ilgili çalışmaları içermektedir. Bu bölümde, ilk olarak onarım harçları üretiminden önce, harçların karakterizasyonlarına ek olarak anlaşılması gereken bir diğer faktör olan bozulmalar incelenmiştir. Kireç esaslı malzemelerde görülen bozulmalar ve nedenleri ayrıntılı olarak tanımlanmıştır. Sorunların tespit edilmesi için gereken yöntemler ile bunların sonrasında takip edilecek onarım yöntemleri ve malzeme seçimleri ile ilgili dikkat edilmesi gereken noktalar belirtilmiştir. Bu bilgiler ışığında, tez çalışması kapsamında analizleri yapılan harçlar ile uyumlu onarım harçlarının tasarımına geçilmiştir. Özgün harçlar gruplandırılmış ve bu gruplar ile uygun özellikler gösterecek harçlar için malzemeler seçilmiştir. Malzemeler için öncelikle çalışma alanındaki hammadde kaynakları araştırılmış, bu kaynaklardan alınan örnekler üzerinde yürütülen analizler sonucunda onarım harçlarında kullanılacak malzemeler tespit edilmiştir. Özgün harçlar ile uyumlu olacak şekilde tasarlanan10 farklı karışım, elde edilen bu malzemeler ile üretilmiş ve laboratuvar ortamında bekletilmiştir. Bir yıl boyunca, farklı zaman aralıklarında örneklerin fiziksel, mekanik ve kimyasal özellikleri ve özgün harçlar ile uyumları araştırılmıştır. Bunlara ek olarak, kireç harçlarının karbonatlaşmasına olan etkisinin anlaşılması için amonyum karbamat katkılı üretimler yapılmış ve örneklerin karbonatlaşmaları belirli zaman aralıklarında fenolftalein analizleri ve kimyasal analizlerle izlenmiştir. Yedinci bölüm tez çalışmasının sonuçlarını içermektedir. Sonuçlarda, harçların karakterizasyonu ve onarım harçlarının hazırlanması sırasında edinilen bilgiler irdelenmiştir. Deney yöntemleri, karşılaşılan zorluklar değerlendirilmiş ve çalışmanın sonuçlarına bağlı olarak elde edilen teorik ve pratik tecrübeler paylaşılmıştır. Ayrıca, çalışma alanında yürütülecek restorasyon çalışmalarına katkıda bulunacak şekilde, onarım harcı karışımları için bir sonuç tablosu bu kısımda verilmiştir.
-
ÖgeDolmabahçe Sarayı’nda Endirekt Koruma Yöntemleri(Fen Bilimleri Enstitüsü, 2012-08-16) Beşkonaklı, Jale ; Ersen, Ahmet ; Restorasyon ; RestorationBu çalışmada Dolmabahçe Sarayı’nın endirekt yöntemler ile korunmasına yönelik araştırma ve analizler yapılmıştır. Endirekt koruma veya önleyici koruma ile çevre koşullarının kontrol edilmesi yoluyla bozulma ve hasara neden olan unsurların etkisinin azaltılması ve kültürel mirasın korunması hedeflenmektedir. Çevresel koşulların ve bu koşullardan kaynaklanan koruma sorunların doğru tespit edilmesi endirekt koruma yöntemlerinin belirlenmesinde en önemli faktörlerden birisidir. Müze-saray olarak korunan Dolmabahçe Sarayı ana binası yapı ve objeleri ile bütünlüğünü koruyarak günümüze ulaşmıştır. Yapı ve koleksiyonundaki objeler çok çeşitli malzemelerden oluşturulmuştur ve çevresel koşullardan kaynaklanan koruma sorunları ile karşı karşıyadır. Bu çalışmada Dolmabahçe Sarayı’nın endirekt korumasına yönelik olarak yapının mimarisine, yapı ve koleksiyon malzemelerine ve yapım yöntemlerine ilişkin araştırma ve tespitler ile çevresel koşullara ve neden oldukları koruma sorunlarına ilişkin tespitler yapılmıştır. Bu tespitler bağıl nem ve sıcaklık, yapı malzemelerinin rutubet miktarı, çözünebilir tuzlar, ışık koşulları, iç ortamda bulunan kirlilik ve biyolojik bozulmaları kapsamaktadır. Yapılan araştırma ve tespitlerin sonucunda temel koruma sorunları ile ilgili önleyici koruma önerileri geliştirilmiş ve yapının endirekt yöntemlerle korunmasına yönelik bir metodoloji oluşturulmuştur.
-
ÖgeBir dünya mirası alanının korunması: eski Halep kenti'nin tarihi ticaret merkezi'nde yer alan hanların korunmasına ilişkin bir öneri(Fen Bilimleri Enstitüsü, 2014-01-03) Kasmo, Ruba ; Ahunbay, Zeynep ; 10021711 ; Restorasyon ; Restoration1986’dan bu yana Dünya Mirası Alanı olan Eski Halep Kenti, uzun tarihi boyunca önemli bir ticaret ve üretim merkezi olmuştur. Ancak 19. yüzyılın sonlarından itibaren görülmeye başlayan sosyal, ekonomik ve kentsel değişimler, kentin tarihi ticaret bölgesini ve bunun en önemli bileşeni olan hanları olumsuz yönde etkilemiştir. Günümüzde, tarihi ticaret merkezinde, farklı tür ve seviyede sorunlar içeren 19 han bulunmaktadır. İşlev değişiklikleri nedeniyle ciddi müdahaleler söz konusudur. Bölgenin yüksek gayrimenkul değeri ve konumu ise, tarihi yapıların fiziksel bütünlüklerini yok sayan gayrimeşru inşaatlara ve ek yapılara yol açmıştır. Mal sahipleri ve kiracıların farklı görüşlerde olması, karar mekanizmalarını olumsuz yönde etkilemektedir. Bakım ve onarım eksikliği ile yetkili mercilerin koruma konusunda kapsamlı bir stratejiye sahip olmaması da, hanların durumunun gün geçtikçe kötüleşmesine katkıda bulunmaktadır. Bu çalışma hanların hem eşsiz tarihi karakterlerinin korunması hem de ekonomik canlılıklarının arttırılmasına yönelik bir öneri geliştirmeyi amaçlamaktadır. Bu doğrultuda öncelikle, yapıların mimari ve tarihi değerleri ile karşı karşıya oldukları sorunlar belirlenmiş; ardından, çeşitli koruma ve geliştirme önerileri ortaya konulmuştur.
-
ÖgeEdirne Camilerinde 18. Yüzyıl Onarımları(Fen Bilimleri Enstitüsü, ) Mercimek Altınsoy, Gülşen ; Ahunbay, Zeynep ; Restorasyon ; Restoration1752 yılı depreminden sonra Edirne camilerinde geniş kapsamlı onarımlar yapılmıştır. 21 adet camide, 18.yüzyıl onarımlarının Erken ve Klasik Dönem eserlerine ne şekilde yansıdığı, kullanılan malzeme ve izlenen yöntemlere ilişkin araştırma ve inceleme yapılmıştır. Onarımlar hakkında, 18.yüzyıla ait Edirne tarihleri ve arşiv belgelerinin yanısıra, Üç Şerefeli Cami’nin 1763 yılında hazırlanan ve uygulanan onarım keşfi ayrıntılı bilgi vermektedir. Onarımlarda kullanılan geleneksel malzemeler, Edirne’den temin edilmiş, bulunamayanlar için çevredeki yerleşim bölgelerine başvurulmuştur. 18.yüzyılda malzemelerin ölçüleri ve yapım teknikleri ilk yapımlarına göre değişmiş, taş ve tuğla ölçüleri küçülmüştür. Pencere söveleri binisiz, parmaklıkları lokmasız geçmeli olarak yapılmıştır. Narin yapılmaya başlanan sütunların başlıklarında mukarnasların yerini S ve C profiller almıştır. Sivri yerine yuvarlak kemerler yapılmış, tepe pencereleri yükseltilmiştir. Örtüleri yıkılan camiler kagir kubbe veya ahşap çatıyla yenilenmiştir. Minareler konik külah yada soğan boğumlu olarak bitirilmiştir. Barok üsluptaki bezemeler, 18.yüzyıl onarımlarının belirgin özelliklerindendir. 18.yüzyılda Edirne camilerinin ayakta kalabilen kısımları özgün malzeme ve detayları korunarak sağlamlaştırılmış; örtü, son cemaat yeri, minare gibi çok harap veya yok olan bölümlerinde ise Barok üslubla bütünleme ve yenilemelere yer verilmiştir. Bu uygulamalarla birlikte, 18.yüzyılda Edirne camilerinde giriş, mahfel, mahfel cumbası, avlu duvarları, sebil gibi ekler de yapıldığı tesbit edilmiştir.
-
ÖgeGazimağusa Kaleiçi’nin Tarihsel Süreç İçindeki Kentsel Gelişimi Ve Değişimi(Fen Bilimleri Enstitüsü, ) Uluca, Ege ; Akın, Nur ; Restorasyon ; RestorationGazimağusa Kaleiçi, kuruluşu çeşitli kaynaklarda adına rastlanan antik Arsinoe kentine kadar uzanan ve 648’de Salamis Kenti’nden yoğun göçle hızlı bir nüfus artışına sahne olan bir yerleşim merkezidir. 13.-15. yüzyıllar arasında, bölgenin önemli ticaret merkezlerinden birine dönüşen Gazimağusa, kozmopolit bir kent kimliği kazanmıştır. 1500 yıla yakın geçmişinde çok farklı yönetimlerin etkisine giren kent, farklı kentsel ve mimari yaklaşımlara da ev sahipliği yapmıştır. Bu çalışmanın amacı, yüzyıllar boyunca farklı kültürel ve sosyal birikimlere sahip toplumların ve yönetimlerin yerleştiği ve birarada yoğrularak çok yoğun bir mimari doku oluşturduğu bu kentin, tarihsel süreç içerisindeki gelişim ve değişiminin araştırılması ve ortaya konmasıdır. Bu amaçla farklı dönemlere ait gravür, maket, harita, fotoğraf gibi görsel malzemelerin yanı sıra çok sayıda tarihi yazmalar, gezgin notları, noter kayıtları gibi tarihsel kaynaklardan da yararlanılmıştır. Kentle ilgili çeşitli veriler birarada değerlendirilmiş ve mevcut maket, gravür ve haritalar üzerinden analizler yapılmıştır. Yapılan analizlerden yararlanılarak farklı dönemler için kent restitüsyonları üretilmiştir. Çalışmada, yerleşimin kentsel dokusu içerisinde yoğun olarak yer alan anıtların kent mekânları ile ilişkilerine ve kentteki tarihsel gelişim süreci içerisinde çevreleriyle karşılıklı etkileşimlerine de yer verilmiştir. Bu bağlamda, tarih süreci içinde değişen kullanımlarıyla ve toplumsal önemleriyle birlikte, kentle ilişkileri de değişen anıtların, farklı dönemlerde üstlendikleri işlevler üzerinde de durulmuştur. Sonuç olarak, kentin 13. yüzyıldan günümüze nasıl bir gelişim süreci geçirdiği, liman ve kentsel gelişim ilişkisi, kentsel mekânlarla anıtların fiziksel ve işlevsel kronolojisi ortaya konmuştur.
-
ÖgeGeleneksel Ahşap Karkas Yapıların Deprem Davranışları(Fen Bilimleri Enstitüsü, ) Aksoy, Dilek (sarı) ; Ahunbay, Zeynep ; Restorasyon ; RestorationBu çalışmada, ülkemizdeki geleneksel ahşap iskeletli yapıların deprem davranışlarını tespit etmek ve 17 Ağustos 1999 Kocaeli, 12 Kasım 1999 Düzce depremlerinin etki alanı içinde kalan bölgede yer alan ahşap iskeletli yapıların deprem dayanımı açısından irdelenmesi amaçlanmıştır. Geleneksel ahşap karkas yapım tekniği Türkiye’de deprem riskinin de yüksek olduğu Kuzey ve Batı Anadolu, Marmara Bölgesi ve Orta Anadolu’nun kuzey kuşağında yaygın olarak uygulanmıştır. Bu yapılar yüzlerce yıllık tecrübenin ürünüdürler ve ait oldukları dönemin sosyal yapısının yansıması oldukları gibi depremselliği yüksek bir ülkedeki yapı geleneğinin de göstergesidirler. Bu nedenle, kültürel mirasın devamlılığı için olduğu kadar depreme dayanıklı yapı örnekleri olarak da korunmaları önemlidir. Çalışma alanı olarak, 1999 yılında yaşanan depremin etki alanı içinde kalan Kocaeli, Yalova, Adapazarı ve Düzce illeri seçilmiştir. Bu illeri kapsayan bölge, Kuzey Anadolu Fay hattı üzerindedir ve zaman içinde de bir çok kez yıkıcı deprem yaşamıştır. Bölgede genellikle ondokuzuncu yüzyıl sonlarında ya da yirminci yüzyıl başlarında yapılmış ahşap konutlar ile yapımlarına 1940’lı yıllarda başlanmış ve 1970’li yıllara kadar devam edilmiş ahşap iskeletli konutlar bulunmaktadır. 1999 yılında yaşanan depremde özellikle 1940-1970 yılları arasında yapılmış olan ahşap iskeletli konutların deprem dayanımlarının iyi olduğu; yirminci yüzyıl başında yapılmış olan ve biri 1943 diğeri 1967 yılında olmak üzere daha önce iki büyük deprem geçirmiş olan yapılarda ise genel olarak yapıların bakımsız olmaları ve ahşap elemanların niteliklerini kaybetmeleri nedeniyle hasar aldıkları gözlenmiştir. Depremi hasarsız geçiren yapılarda, ahşap iskelette payanda yerleşimine dikkat edildiği, elemanların birbiri ile bağlantısında çivinin yanısıra geçme yöntemlerinin de kullanılmış olduğu saptanmıştır.
-
Ögeİstanbul'daki Orta Bizans Dönemi Kiliseleri Ve Çevrelerinin Korunması İçin Öneriler(Fen Bilimleri Enstitüsü, 2012-12-04) Esmer, Mine ; Ahunbay, Zeynep ; 449792 ; Restorasyon ; Restorationİstanbul’un UNESCO tarafından Dünya Mirası Listesi’ne alınan “Tarihi Alanları” içinde, Bizans dönemi anıtları önemli bir yer tutmaktadır. Çalışmada 843-1204 yılları arasında, başkent olarak tüm ekonomik, sosyal, mimari gelişmelerin merkezi durumundaki Konstantinopolis’te inşa edilerek, günümüze ulaşabilen kiliselerden üçü : Vefa Kilise, Atik Mustafa Paşa, Fethiye (Pammakaristos Manastırı Kilisesi) Camileri koruma disiplini açısından incelenmiş ve öneriler geliştirilmiştir. Bu yapılar ve çevrelerinin özgün niteliklerinin korunması, kentsel belleğin sürekliliği ve içinde bulundukları dokuyla bütünleşik değer oluşturmaları açılarından önemlidir. Ortaçağ İstanbul’undan günümüze, mimari üslupları, mekan tasarımları, opus sectile, mozaik, fresk ya da keramoplastik bezeme öğeleriyle, eşsiz birer tarihi belge niteliği taşımakta olan bu üç anıt, dönemlerinin yapım tekniklerinin, estetik değerlerinin, mimari ve sosyal ortamlarının anlaşılmasına olanak sağlamaktadır. Uzun zamandır kapsamlı bir bilimsel araştırmanın konusunu oluşturmayan bu yapılara, önemleri ve çevrelerinin de acil müdahale gerektirmesi dolayısıyla öncelik verilmiştir. Vefa, Çarşamba, Ayvansaray Semtleri’nde bulunan bu önemli anıtlar, uzun süren bakımsızlık ve koruma yönünde tutarlı bir program olmaması sonucu tahribe açıktır. Çalışmada ele alınan üç anıt ve çevreleriyle ilgili ayrıntılı tarihsel araştırma, hassas ölçümler, fotoğraf ve çizimle belgeleme yapılmış ve koruma sorunları irdelenmiş; her anıt ve çevresi için, deprem riskini de gözönüne alan, bakım, onarım, yönetim ve kullanım önerileri geliştirilmiştir.
-
Ögeİstanbul'un fethinden Lale devrine kadar Osmanlı kargir mimarisinde yapım teknikleri 1453-1730(Fen Bilimleri Enstitüsü, 1998) Akıncı, Şirin ; Kuban, Doğan ; 75021 ; Restorasyon ; RestorationBu çalışma, İstanbul'un Fethinden Lâle devri sonuna (1453-1730) kadar, Osmanlı yapım teknikleri konusunu, genelde Klasik dönemin tümünü içeren ikiyüzelli yıllık bir süreyi incelemektedir. Genelde anıtsal yapılardaki yapı teknikleri ve konstrüktif yapı biçimlerinin derlenmesi, sınıflandırılması ve Osmanlı yapı 'corpus 'una bir katkı amacını taşımaktadır. Tezin içerdiği yapım evreleri ve yapım elemanları şimdiye kadar bir çok çalışmanın konusunu oluşturmuşsada, bunlar daha çok tek yapı ya da tek eleman bağlamında ele alınmıştır. Bu çalışmada, yapım tekniklerinin mimarlık tarihinin gelişmesi içindeki, oldukça homojen ve saptayıcı rolleri belirlenmeğe çalışılmıştır. Öteyandan yapı ayrıntılarını içeren böyle bir yapıtın restorasyon çalışmalarına katkısı olabileceği düşünülmüştür. Kronolojik bir dizin içinde, yapı tipi ayırımına gitmeden, Klasik dönemin genel geçer yapım sürecinin bir tablosu oluşturulmağa çalışılmıştır. Birinci bölümde Osmanlı dönemi yapım teknikleri üzerine genel gözlemler dile getirilmiş, Bizans ve Fetih öncesinin etkilerine değinilmiştir. İkinci bölümde Fetih' ten sonra yapı tasarımı ve malzeme konusu ele alınmıştır. Burada, bir Osmanlı yapısının tasarımından başlanarak inşaat alanının hazırlanması (malzeme ve işgücünün sağlanmasıyla ilgili hazırlık çalışmaları )ve şantiye organizasyonunun bugüne kadar saptanan kurgusu açıklanmıştır. Bu süreçte, yazılı kaynaklardaki terimlerin yardımına dayanarak yapıların projelendirme konusu tartışılmıştır. Çalışmanın ağırlığı üçüncü bölümdedir. Tüm yapı elemanları, malzeme, yapım ve mimari biçim ilişkileri içinde ele alınmıştır. Temelden başlayan ve çatıda biten araştırma süreci 104 yapı üzerindeki 186 yapı elemanının rölövesi ve daha önceki çalışmalardan 166 yapı elemanı ayrıntısı, 389 fotoğrafla birleştirilerek hem görsel hem deskriptif bir anlatımla tanımlanıp, yapı tarihi başlıca özellikleriyle sunulmuştur. Dördüncü bölüm bu panoramanın tanımladığı genel sonuçları içermektedir.
-
Ögeİstanbul’daki Endüstri Mirası İçin Koruma Ve Yeniden Kullanım Önerileri(Fen Bilimleri Enstitüsü, 2011-01-05) Köksal, T. Gül ; Ahunbay, Zeynep ; Restorasyon ; RestorationEndüstri Devrimi’nin ardından, özellikle 19. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’nda devlet eliyle ve özel teşebbüs tarafından hemen her iş kolunda sanayi tesisi kurulmuştur. Ağırlıklı olarak başkent İstanbul ve çevresinde inşa edilen sanayi yapılarının kentin kıyı bölgelerinde ve yerleşimin henüz yoğun olmadığı yerlerde konumlandığı izlenmektedir. 20. yüzyılın başlarında Osmanlı İmparatorluğu’nun topraklarında bulunan sanayi işletmelerinin % 55’i İstanbul’da yer almaktaydı. Osmanlı İmparatorluğu’nun sanayileşme girişimlerini en iyi yansıtan kent olan İstanbul’un sanayileşme sürecini izlemek, Osmanlı Devleti’nin sanayileşme süreci hakkında da bilgi edinmeyi sağlamaktadır. Endüstri mirasının gelecek kuşaklara aktarılabilmesi, yapıları uygun bir işlevle kent hayatına kazandırmanın yanı sıra, özgün kimliklerini de korumaya bağlıdır. Kentte 19. yüzyılda sayısı 256’yı bulan ve bugün 43’e düşen sanayi yapıları, mimari, tarihi ve teknolojik miras olarak koruma altına alınmalıdır. Bir kısmı halen işlevini sürdüren, bir kısmı da, 20. yüzyılın ortalarına kadar kullanıldıktan sonra işlevini yitiren sanayi yapılarıyla ilgili ayrıntılı belgeleme çalışmaları henüz yapılmamıştır. Terk edilen fabrikalar ihmal, bilinçsiz onarım veya genel bir yöntem belirlemeden gelişigüzel kararlarla yapılan yeniden işlevlendirme çalışmaları ile her geçen gün daha fazla tahrip olmaktadır. Bu çalışma, Osmanlı İmparatorluğu teknoloji tarihinin önemli bir bileşeni olan ve kentin fiziksel gelişiminde etkin bir rol alan İstanbul’daki endüstri mirasını belgeleme ve uluslararası kabuller çerçevesinde koruma ve yeniden işlevlendirme önerileri getirmeyi amaçlamaktadır.
-
ÖgeKayseri Ve Çevresindeki 19. Yüzyıl Kiliseleri Ve Korunmaları İçin Öneriler(Fen Bilimleri Enstitüsü, ) Açıkgöz Güngör, Şeyda ; Ahunbay, Zeynep ; Restorasyon ; RestorationTeokratik bir devlet olan Osmanlı İmparatorluğu’na bağlı gayrımüslimler için 19. yüzyıl, önemli değişimlerin yaşandığı bir dönemdir. Batılılaşma hareketleri ve diğer gelişmelerin devamında yayınlanan Tanzimat Fermanı ‘ndan sonra, kilise yapımı ile ilgili kısıtlamalar kaldırılmıştır. Yüzyıllar boyunca önemli bir Ermeni ve Rum nüfusu barındıran Kayseri’ de bu dönemde pek çok kilise yapılmıştır. Mübadele ve tehcirle terk edilen ve vandalizm, kötü kullanım ya da bakımsızlık gibi nedenlerle hasar gören bu kiliseler, yapıldıkları dönemin sosyal ve mimari yapısını gösteren birer belgedir. Estetik değerleriyle kent dokusuna katkıları da korunmalarını gerektiren bir diğer nedendir. Çalışmada daha önce envanteri yapılmamış olan bu kiliseler tespit edilerek, fotoğraf ve rölövelerle belgelenmiş, bugünkü durumları ve korunma problemleri belirlenerek koruma önerileri geliştirilmiştir. Kiliselerle birlikte, bulundukları yerleşimleri de kapsayan öneriler; yasal ve örgütsel boyutları, kaynak sağlanması, girişimcilerin birikim ve deneyimi açılarından ele alınmış, onarım ve yeniden işlevlendirme konusunda, yapıların özgün mimari karakterlerinin bozulmaması gözetilmiştir. Yerleşimlerin birbirleri ve kent merkezi ile ilişkileri, mimari ve doğal dokularının sürekliliği göz önüne alınarak, kentin tanıtımı ve sosyal-kültürel hayatının canlandırılmasını hedefleyen rotalar belirlenmiştir. Bu rotalarda yer alan kiliselerin kültür, eğitim, toplantı vb. işlevlerle kullanımları önerilmiştir.
-
ÖgeKayseri Yöresindeki Tarihi Harçların Karakterizasyonu Ve Onarım Harçlarının Özellikleri(Fen Bilimleri Enstitüsü, 2010-07-13) Kozlu, Hayriye Hale ; Ersen, Ahmet ; Restorasyon ; RestorationTarihi süreç içerisinde çeşitli etkenlerle yıpranmış olan yapıların restorasyonlarında temel problem, strüktürel hasarlar ve malzeme bozulmalarına çözüm bulmaktır. Tercih edilen çözüm, yapının özgün malzemelerine zarar vermemelidir. Yapıda mevcut olan özgün malzemeler hakkında yapılan değerlendirme sonucu elde edilen bilgiler, özgününe uygun onarım malzemelerinin hazırlanabilmesi açısından önemli bir yere sahiptir. Ancak sağlıklı bir restorasyon sürecinin gerçekleşmesi için, genel karakterizasyonu yapılan bu malzemeler için onarımlarda kullanılmak üzere yeni üretimler yapılması ve yeni üretilen bu malzemelerin orijinal malzemeler ile uygunluğunun değerlendirilmesi gerekmektedir. Bu çalışmanın amacı; volkanik malzemeler açısından zengin bir potansiyele sahip olan Kayseri’de, geçmiş dönemlerde kullanılan sıva ve duvar örgü harçlarının incelenerek karakteristik özelliklerinin tespit edilmesi ve bu yapıların onarımlarında kullanılabilecek yeni harç önerileri üretilmesidir. Bu kapsamda, Kayseri’de Roma Dönemi, Bizans Dönemi, Selçuklu Dönemi, Osmanlı Dönemi’nde inşa edilmiş 15 adet yapı belirlenerek bu yapılardan duvar örgü harcı ve iç mekân sıva harcı örnekleri alınmıştır. Örneklerin fiziksel, kimyasal, mekanik ve petrografik analizleri gerçekleştirilerek orijinal bileşimleri tespit edilmiş, benzer özelliklere sahip örnekler gruplandırılmıştır. Bu değerlendirmelere dayanarak, yapıların restorasyonunda kullanılabilecek onarım harcı önerileri geliştirilmiştir. Üretilen 3 çeşit duvar örgü harcı ve 2 çeşit sıva harcının 6 aylık süreç içerisindeki fiziksel ve mekanik özellikleri ölçümlenerek özgün örnekler ile uygunluğu karşılaştırılmıştır.
-
ÖgeKuzey Kıbrıs’taki Tarihi Su Değirmenleri Ve Kırsal Peyzajın Parçası Olarak Korunmaları İçin Öneriler(Fen Bilimleri Enstitüsü, 2010-02-09) Tosun Soyel, Nurbanu ; Ahunbay, Zeynep ; Restorasyon ; RestorationSu insan yaşamının en önemli gereksinmelerinden biridir. Uzun ve kurak yazlar nedeniyle su sıkıntısı çeken bir ada olmasına rağmen, Kıbrıs’ta su gücü 1200-1950 yılları arasında tahılın öğütülmesinde ana enerji kaynağı olarak kullanılmıştır. Su ile ilgili sistemlerin, Kıbrıs tarihi içinde ilk olarak Roma döneminde kurulduğu bilinmektedir. Daha sonra Bizans ve Lüzinyan dönemlerinde bu sistemler artmış ancak yeterli olmamıştır. Osmanlı döneminin daha ilk yıllarında vakıf kapsamında birçok su yolu, su kemeri ve değirmenleri yapılmıştır. Kırsal alanda yapılan incelemelerde endüstri arkeolojisi kapsamında incelenmesi gereken çok sayıda su değirmeni tespit edilmiştir. Kıbrıs’ın tarihinin ve kırsal peyzajının bir parçası olan su değirmenlerinin gelecek kuşaklara aktarılabilmeleri, yapıları uygun bir işlevle kırsal yaşama kazandırmanın yanı sıra, özgün kimliklerini de korumaya bağlıdır. Çoğu harap durumda günümüze ulaşan su değirmenleri, yörede son yıllarda suyun azalması ve gelişen endüstrileşmeyle yarışamayarak terkedilmişlerdir. Bu nedenle tespit edilen onsekiz su değirmeni, mimari, tarihi ve teknolojik miras olarak koruma altına alınmalıdır. Akdeniz bölgesinde su gücü ile çalışan değirmenler ayrıntılı olarak incelenmeye başladığı halde, Kuzey Kıbrıs’ta bu yönde bir çalışma bugüne dek yapılmamıştır. Bu çalışma, teknoloji tarihinin ve kırsal peyzajın önemli bir bileşeni olan su değirmenlerini belgeleme, uluslararası kabuller çerçevesinde koruma ve yeniden işlevlendirme önerileri getirmeyi amaçlamaktadır. Yazılı ve görsel kaynaklar incelenerek Kuzey Kıbrıs’ta inşa edilen su değirmenleri ve bunlardan günümüze ulaşanların belirlenmesinin ardından Osmanlı arşiv belgeleri taranmış, değirmenlerin 1/100 ölçekli rölöveleri hazırlanmış ve koruma sorunları gözlenmiştir. Akdeniz ülkelerinde yapılan çalışmalar değerlendirilerek, bulundukları yerleşimlerin ihtiyaçlarına uygun yeni işlev önerileri geliştirilmiş, Kuzey Kıbrıs’ın tanıtılmasına katkıda bulunacağına inanılan “Tarihi su değirmenleri” konulu gezi rotaları belirlenmiştir.
-
ÖgeMardin Anıtsal Yapılarında Değişmişlik ve Özgünlük Sorunları(Fen Bilimleri Enstitüsü, 2017) Çağlayan, Murat ; Tanyeli, Gülsüm ; 450906 ; Restorasyon ; RestorationDünya Kültür Mirası Aday Listesi'nde olan Mardin'in anıtsal ve sivil mimarisinin oluşturduğu kentsel dokusu, son zamanlarda yoğun bir restorasyon ve dönüşüm içindedir. Sivil mimarlık yapılarına yönelik çalışmalar özel şahıslar; kamulaştırılmış olanlar da Valilik tarafından yürütülmekte; anıtsal yapılar ise çoğunlukla farklı kamu kurumlarının (Vakıflar Bölge Müdürlüğü, Valilik, Rölöve ve Anıtlar Bölge Müdürlüğü, vb.) sorumluluğunda ele alınmaktadır. Kamunun özellikle anıtsal eserlerin kullanımı ve işlev değişiklikleri de dâhil olmak üzere yenileme kararları; ülkemizde olduğu gibi Mardin'de de irdelenmeyi gerektirmektedir. Geleneksel yapım tekniğinin hala devam ettiği Mardin'de, anıtların ve anıtlara zamanla eklemlenen bölümlerin tarihlendirilmesini yapmak çok zordur. Günümüzde hala eklektik uygulamalar devam etmekte, birçok dönem ekinin ya da uygulama sonucunun yapının özgün elemanı veya özgün ifadesi olduğu sanılmaktadır. Tez, çok sayıda kültür varlığı bulunan Mardin'de, anıtsal eserlerde gözlemlenen ve özgün oldukları kabul edilen dönem eklerini ve değişiklikleri inceler. Çalışma; Mardin'in anıtsal yapılarının süreç içindeki değişimlerini ele alarak farklı zaman dilimlerinde yapılara eklemlenen mimari eleman ve katmanların özgünlük, değişmişlik durumlarını araştırmaktadır. Yapılan araştırma ile Mardin'deki koruma ve onarım çalışmalarında, özellikle yapılardaki dönem ekleri ve müdahaleleri konusunda bundan sonra alınacak kararlarda daha kapsamlı verilere ulaşılması sağlanmıştır. Bu çerçevede, anıtlara yönelik gelecekteki koruma çalışmalarına katkı sağlayarak eserlerin bilimsel müdahalelerle gelecek nesillere aktarılması amaçlanmaktadır. Bu kapsamda kentsel sit alanı ve yakın çevresindeki anıtsal ya da 1. grup korunması gerekli kültür varlıkları incelenmiştir. Bunların arasında Artuklu Beyliği Dönemi eserlerinden Mardin Ulu Cami, Şehidiye Medresesi, Zinciriye Medresesi ve Akkoyunlu eseri Kasımiye Medresesi önceliklidir. Seçilen anıtlara ait erken dönem araştırmalarına ulaşılmıştır. 19. yüzyılın sonlarına doğru ilgili anıtlara ait farklı arşivlerden görseller bulunmuştur. Alman bürokrat Oppenheim'in XIX. yüzyıl sonu ile XX. yüzyıl başında çektiği ve 1911'de Mardin'e gelen İngiliz misyoner Getrude Bell'in çekmiş olduğu fotoğraflarından faydalanılmıştır. Bilimsel sayılabilecek en erken veriler 20. yüzyılın başında Albert Gabriel'e aittir. Gabriel, 1932'de Mardin'deki anıtsal yapıları tanıtmış, yapıların iç ve dış mekân fotoğraflarını çekip, çizimlerini yapmış, kitabelerini okumaya çalışmıştır. Cumhuriyet döneminde ise özellikle Ara Altun'un yapmış olduğu çalışmalar çok önemlidir. Altun; 1967'de Mardin kentsel sit alanındaki anıtları inceleyip plan krokilerini çıkarmıştır. Yaptığı incelemelerde Gabriel eskizlerini altlık olarak kullanmış 35-40 yıl arasındaki zaman diliminde bile mevcut farklılıkları dile getirmiştir. Anıtlar üzerindeki değişimler, Altun belgelemelerinden günümüze kadar yaklaşık 50 yıllık zaman diliminde hala devam etmektedir. Anıtların farklı dönemlerdeki vakıf kayıtları, Başbakanlık Devlet Arşivleri'ndeki kayıtları, Mardin Şer'iye sicillerindeki ve o dönem Mardin'in bağlı bulunduğu vilayet olan Diyarbakır Salnamelerindeki kayıtlar incelenmiştir. Özellikle Cumhuriyet dönemi Vakıflar onarımları sonucu anıtlara yapılmış müdahaleler, çalışmada ilk defa ele alınmış ve çok önemli verilere ulaşılmıştır. Daha önce okunamayan ya da keşfedilmemiş kitabeler okunmuştur. Anıtların yapım tekniği ve malzemeleri incelenmiş; kendi içlerinde karşılaştırılmıştır. Yapım tekniklerinin okunması; zamanla yenilenen mimari elamanların tespitinde yardımcı olmuştur. Anıtlara özgü ölçü birimlerinin yanında farklı dönemlere ait arşın değerleri bulunmuştur. Geçmişte yapılan tüm araştırmalar, güncel veriler ile karşılaştırılmış; eserlerin mimari elamanları özgünlükleri ve değişmişlikleri üzerine güncel bilgilere ulaşılmıştır.