FBE- Restorasyon Lisansüstü Programı - Doktora
Bu koleksiyon için kalıcı URI
Gözat
Çıkarma tarihi ile FBE- Restorasyon Lisansüstü Programı - Doktora'a göz atma
Sayfa başına sonuç
Sıralama Seçenekleri
-
ÖgeTarihsel çevreyi korumanın Türkiye'ye özgü koşulları (İstanbul 1923-1973)(Fen Bilimleri Enstitüsü, 1997) Altınyıldız, Nur ; Kuban, Doğan ; 68890 ; Restorasyon ; RestorationBu çalışmanın amacı, koruma kavramının Türk toplumunun kültürel söylemine katıldığı ondokuzuncu yüzyıl ortalarından, kurumlaşmasını tamamladığı 1970'lere kadar uzanan süreç boyunca İstanbul'da tarihsel çevrenin geçirdiği değişimleri, etkilendiği düşünülen ideolojik ve ekonomik öncelikler ile mimarlık ve kent planlamasındaki yönelişler bağlamında inceleyerek, Türkiye'ye özgü koşulların koruma etkinliği üzerindeki belirleyiciliğini ortaya koymaktır. Tarihsel çevrenin korunmasında karşılaşılan güçlükleri çözümlemek amacıyla, Türkiye'yi Batı toplumlarından farklılaştıran temel özellikler göz ardı edilmeden, belirlenen dönemlerde tarihsel kentin değişiminde etkili olan özgül unsurlar irdelenmiştir. Avrupa'da ve Türkiye'de korumanın kökenlerine kısaca değinildikten sonra, 1874- 1923 arasındaki elli yıl, tezin asıl konusu olan cumhuriyet sonrasındaki gelişmelere ışık tutmak üzere, sınırlı olarak ele alınmıştır. Hem kentleşme ve değişmenin, hem de korumaya ilişkin tartışma ve uygulamaların odağında yer alan İstanbul'da tarihsel çevrenin değişimi, 1923-1973 arasındaki elli yıl boyunca ve dört ayrı dönemde izlenmiştir. Zaman dilimlerini birbirinden ayırdeden nitelikler, iktisadi, siyasal ve toplumsal değişimler ve her bir dönem ile çakışan ayrı mimari eğilimlerdir. Dönemleri farklılaştıran özellikler, kültürel duyarlılıkları ve öncelikleri etkileyerek, tarihsel çevrenin değerlendirilme ölçütlerine de yansımıştır. Tarihsel yapılarla ilgili tutum, imar adı verilen tümel yapılanmada, koruma çabaları ile onları göz ardı eden uygulamalar bağlamında incelenmiştir. Soyut düşünce boyutundaki gelişmiş koruma anlayışı, somut uygulamaları denetlemek üzere koruma alanını yöneten yasalara, yönetmeliklere ve kararlara yansıtılmıştır. Ancak tarihsel çevrenin korunmasını özendirecek bir kültürel ortamın yokluğunda, sürekli ve tutarlı bir koruma yaklaşımı etkinleşememiştir. Tarihsel çevrenin siyasal ve ekonomik yararlılığı kültürel değerlerinin önüne geçmiş, uygulamaları yönlendirenler de uzmanlar yerine yöneticiler olmuştur. Eski eserleri kültürel değerleri için korumak üzere oluşturulan ilkeleri, kuralları ve kurumlan aşarak tarihsel çevrenin geleceğini belirleyen yöneticiler, korumaya karşı yenilemeye öncelik veren tavırlarını tutarlılıkla sürdürmüşlerdir. Denetimsizlik, yalnızca yeni kent parçalarının biçimlenmesini değil, tarihsel çevrenin korunmasını da bireysel çıkarlarla toplumsal yararın arasındaki çatışmanın konusu durumuna getirmiştir. Tüm yapı alanı gibi, tarihsel çevre de kamu yararına öncelik verilerek ve bilimsel ilkeler izlenerek düzenlenmek yerine, siyasal öncelikler ve bireysel çıkarlar doğrultusunda biçimlenmiştir. Sonuçta kuramsal düzlemde varılan yetkinlik ile uygulama alanında yaşanan etkinlik arasında koşutluk yerine karşıtlık yaratılmıştır.
-
Ögeİstanbul'un fethinden Lale devrine kadar Osmanlı kargir mimarisinde yapım teknikleri 1453-1730(Fen Bilimleri Enstitüsü, 1998) Akıncı, Şirin ; Kuban, Doğan ; 75021 ; Restorasyon ; RestorationBu çalışma, İstanbul'un Fethinden Lâle devri sonuna (1453-1730) kadar, Osmanlı yapım teknikleri konusunu, genelde Klasik dönemin tümünü içeren ikiyüzelli yıllık bir süreyi incelemektedir. Genelde anıtsal yapılardaki yapı teknikleri ve konstrüktif yapı biçimlerinin derlenmesi, sınıflandırılması ve Osmanlı yapı 'corpus 'una bir katkı amacını taşımaktadır. Tezin içerdiği yapım evreleri ve yapım elemanları şimdiye kadar bir çok çalışmanın konusunu oluşturmuşsada, bunlar daha çok tek yapı ya da tek eleman bağlamında ele alınmıştır. Bu çalışmada, yapım tekniklerinin mimarlık tarihinin gelişmesi içindeki, oldukça homojen ve saptayıcı rolleri belirlenmeğe çalışılmıştır. Öteyandan yapı ayrıntılarını içeren böyle bir yapıtın restorasyon çalışmalarına katkısı olabileceği düşünülmüştür. Kronolojik bir dizin içinde, yapı tipi ayırımına gitmeden, Klasik dönemin genel geçer yapım sürecinin bir tablosu oluşturulmağa çalışılmıştır. Birinci bölümde Osmanlı dönemi yapım teknikleri üzerine genel gözlemler dile getirilmiş, Bizans ve Fetih öncesinin etkilerine değinilmiştir. İkinci bölümde Fetih' ten sonra yapı tasarımı ve malzeme konusu ele alınmıştır. Burada, bir Osmanlı yapısının tasarımından başlanarak inşaat alanının hazırlanması (malzeme ve işgücünün sağlanmasıyla ilgili hazırlık çalışmaları )ve şantiye organizasyonunun bugüne kadar saptanan kurgusu açıklanmıştır. Bu süreçte, yazılı kaynaklardaki terimlerin yardımına dayanarak yapıların projelendirme konusu tartışılmıştır. Çalışmanın ağırlığı üçüncü bölümdedir. Tüm yapı elemanları, malzeme, yapım ve mimari biçim ilişkileri içinde ele alınmıştır. Temelden başlayan ve çatıda biten araştırma süreci 104 yapı üzerindeki 186 yapı elemanının rölövesi ve daha önceki çalışmalardan 166 yapı elemanı ayrıntısı, 389 fotoğrafla birleştirilerek hem görsel hem deskriptif bir anlatımla tanımlanıp, yapı tarihi başlıca özellikleriyle sunulmuştur. Dördüncü bölüm bu panoramanın tanımladığı genel sonuçları içermektedir.
-
ÖgeTürkiye’de Planlı Kırsal Yerleşmelerin Tarihsel Gelişimi Ve Erken Cumhuriyet Dönemi Planlı Kırsal Mimarisinin Korunması Sorunu(Fen Bilimleri Enstitüsü, 2009-02-12) Eres, Zeynep ; Akın, Nur ; Restorasyon ; RestorationBu çalışma ile, Erken Cumhuriyet Dönemi’nde ülkenin her alanda çağdaşlaşması için devlet tarafından kırsal alanda gerçekleştirilen planlı ve kapsamlı imar faaliyetleri incelenmiş ve bu planlamaya konu olan mimarinin mimarlık, kültür ve toplum tarihi açısından taşıdığı değer ortaya konulmaya çalışılmıştır. Bu bağlamda günümüze kadar ulaşan az sayıda yapının korunması ve yaşatılması için öneri geliştirilerek, Erken Cumhuriyet Dönemi’nin bu önemli, ancak unutulmakta olan zengin mimarlık mirasının toplumsal bellekteki yerinin pekiştirilmesi amaçlanmıştır. Bu dönemin ilk aşamasında 1923–1930 yılları arasındaki uygulamalar ülke ölçeğinde daha çok tekil köyler kurmak ve mevcut köylerin mimarisini yeniden düzenlemek biçiminde gelişirken, 1930’dan itibaren “devletçilik dönemi” olarak da adlandırılan zaman diliminde daha örgütlü ve planlı bayındırlık işleri gerçekleştirilmiştir. Bu çerçevede 1934 yılında kurulan Trakya Umumi Müfettişliği tarafından gerçekleştirilen uygulamalar, bölgesel ölçekte ilk kalkınma projesi olarak önem taşımaktadır. Tez kapsamında Trakya’da yürütülen alan araştırması ile, 26 köyde 45 yapı belgelenmiş, bu mimarinin işlev, plan, yapı sistemi ve malzeme özellikleri tanımlanarak, çeşitliliği ortaya konulmuştur. Muratlı ve Arizbaba köyleri de oldukça iyi korunmuş yerleşmeler olarak sit ölçeğinde incelenmiştir. Bu çalışma, çağdaşlaşma sürecindeki Türkiye’nin mimarlık kültürünün bir bütün olarak değerlendirilebilmesi için kırsal mimarlık örneklerinin de kentlerdeki örnekler gibi ayrıntılı bir biçimde belgelenerek koruma projelerinin geliştirilmesinin önemini orta koymuştur.
-
ÖgeTarihi Süreklilikte Kentsel Katmanlaşmanın Belgelenmesi Bağlamında Kayseri Kent Merkezi(Fen Bilimleri Enstitüsü, 2009-12-11) Hovardaoğlu, Seda Çalışır ; Akın, Nur ; Restorasyon ; RestorationKentler, ilk yerleşildikleri andan itibaren uygarlıklar tarafından defalarca yeniden üretilseler de, tarihi birikimlerini belleklerinde sürekli olarak saklarlar. Diğer bir ifadeyle, bu sosyal ve fiziki sürecin sonuçlarını, yer altında ve üstünde açığa çıkmış ya da gizlenmiş tarihin izleri olarak geleceğe aktarırlar. Bu bağlamda her kentin geçmişiyle ilişkisi, katmanlaşarak günümüze ulaşan bir tarihi birikim olarak değerlendirilebilir. Kentlerin bu anlamda, yerel ve uluslararası düzeyde geleceğe ışık tutan geçmişle bağlantısının ortaya çıkarılması ve geleceğin planlanmasında bu tespitin sonuçlarından yararlanılması amacıyla kentsel katmanlaşma bağlamında belgelenmesi gerekmektedir. Bu çalışma, mekanın sadece fiziki boyutunu ele alacak şekilde, geçmişi binlerce yıl öncesine dayanan çeşitli uygarlıkların bir arada veya ard zamanlı olarak yaşadığı Kayseri kentinin geçmişle bağlarını sistematik olarak ortaya çıkarabilmek amacıyla, katmanlaşma bağlamında kentin belgelenmesini amaçlamıştır. Yapılan inceleme ve değerlendirmeler sonucunda, geçmişi yaklaşık 4500 öncesine dayanan kentin, merkezinin ise en az 1500 yıldır yerleşilen bir alan olduğu belirlenmiştir. Özellikle 1950’lerden itibaren hızlı bir kentsel yenileme sürecine başlanmış olmasına rağmen, sınırlı sayıda tarihi yapı ve grupların günümüze ulaştığı kentte, tespiti yapılmamış ve düzenli arkeolojik çalışmalara konu olmamış birçok tarihi değer yer almaktadır. Bunların belli bir sistem içerisinde ele alınarak, kurumlar arasında sıkışan ve değerlendirilemeyen bilginin ve kişilerin yere ait düşüncelerinin bir kültür envanteri projesi kapsamında kentsel katmanlaşma bağlamında bir araya getirilmesi gerekli olmaktadır. Bu süreç, yerel olduğu kadar yerel üstü bilgi ağlarına da eklemlenme kabiliyetine sahip, kurumsal işbirliğine dayalı sürekli güncellenebilen bir sistematik bilgi oluşturulması şeklinde yorumlanabilir. Çalışmada bu bakıştan hareketle, tepedeki Kanes ile eteklerindeki Karum arasında Kanes’in Karumu gibi tepedeki Mazaka ve eteklerindeki Caesarea ya da Argaios’un Mazakası ve devamında Mazaka’nın Kayserisi (Caesarea Mazaca) yönünde gelişen Dini, Yönetimsel ve Ticari Kent ilişkisinin ve dönemsel değişimlerinin katmanlaşma bağlamında bir belgeleme önerisi geliştirilmiştir. Bu şekilde doğru ve güvenilir tarihi bilginin ortaya çıkarılması hedeflenmiştir. İlgili tüm veriler, alan çalışmaları ve kentsel gelişim ile birlikte değerlendirilerek, tarihi süreklilikte fiziksel anlamda kentsel değişim kronolojik olarak açıklanmaya çalışılmıştır.
-
ÖgeKuzey Kıbrıs’taki Tarihi Su Değirmenleri Ve Kırsal Peyzajın Parçası Olarak Korunmaları İçin Öneriler(Fen Bilimleri Enstitüsü, 2010-02-09) Tosun Soyel, Nurbanu ; Ahunbay, Zeynep ; Restorasyon ; RestorationSu insan yaşamının en önemli gereksinmelerinden biridir. Uzun ve kurak yazlar nedeniyle su sıkıntısı çeken bir ada olmasına rağmen, Kıbrıs’ta su gücü 1200-1950 yılları arasında tahılın öğütülmesinde ana enerji kaynağı olarak kullanılmıştır. Su ile ilgili sistemlerin, Kıbrıs tarihi içinde ilk olarak Roma döneminde kurulduğu bilinmektedir. Daha sonra Bizans ve Lüzinyan dönemlerinde bu sistemler artmış ancak yeterli olmamıştır. Osmanlı döneminin daha ilk yıllarında vakıf kapsamında birçok su yolu, su kemeri ve değirmenleri yapılmıştır. Kırsal alanda yapılan incelemelerde endüstri arkeolojisi kapsamında incelenmesi gereken çok sayıda su değirmeni tespit edilmiştir. Kıbrıs’ın tarihinin ve kırsal peyzajının bir parçası olan su değirmenlerinin gelecek kuşaklara aktarılabilmeleri, yapıları uygun bir işlevle kırsal yaşama kazandırmanın yanı sıra, özgün kimliklerini de korumaya bağlıdır. Çoğu harap durumda günümüze ulaşan su değirmenleri, yörede son yıllarda suyun azalması ve gelişen endüstrileşmeyle yarışamayarak terkedilmişlerdir. Bu nedenle tespit edilen onsekiz su değirmeni, mimari, tarihi ve teknolojik miras olarak koruma altına alınmalıdır. Akdeniz bölgesinde su gücü ile çalışan değirmenler ayrıntılı olarak incelenmeye başladığı halde, Kuzey Kıbrıs’ta bu yönde bir çalışma bugüne dek yapılmamıştır. Bu çalışma, teknoloji tarihinin ve kırsal peyzajın önemli bir bileşeni olan su değirmenlerini belgeleme, uluslararası kabuller çerçevesinde koruma ve yeniden işlevlendirme önerileri getirmeyi amaçlamaktadır. Yazılı ve görsel kaynaklar incelenerek Kuzey Kıbrıs’ta inşa edilen su değirmenleri ve bunlardan günümüze ulaşanların belirlenmesinin ardından Osmanlı arşiv belgeleri taranmış, değirmenlerin 1/100 ölçekli rölöveleri hazırlanmış ve koruma sorunları gözlenmiştir. Akdeniz ülkelerinde yapılan çalışmalar değerlendirilerek, bulundukları yerleşimlerin ihtiyaçlarına uygun yeni işlev önerileri geliştirilmiş, Kuzey Kıbrıs’ın tanıtılmasına katkıda bulunacağına inanılan “Tarihi su değirmenleri” konulu gezi rotaları belirlenmiştir.
-
ÖgeKayseri Yöresindeki Tarihi Harçların Karakterizasyonu Ve Onarım Harçlarının Özellikleri(Fen Bilimleri Enstitüsü, 2010-07-13) Kozlu, Hayriye Hale ; Ersen, Ahmet ; Restorasyon ; RestorationTarihi süreç içerisinde çeşitli etkenlerle yıpranmış olan yapıların restorasyonlarında temel problem, strüktürel hasarlar ve malzeme bozulmalarına çözüm bulmaktır. Tercih edilen çözüm, yapının özgün malzemelerine zarar vermemelidir. Yapıda mevcut olan özgün malzemeler hakkında yapılan değerlendirme sonucu elde edilen bilgiler, özgününe uygun onarım malzemelerinin hazırlanabilmesi açısından önemli bir yere sahiptir. Ancak sağlıklı bir restorasyon sürecinin gerçekleşmesi için, genel karakterizasyonu yapılan bu malzemeler için onarımlarda kullanılmak üzere yeni üretimler yapılması ve yeni üretilen bu malzemelerin orijinal malzemeler ile uygunluğunun değerlendirilmesi gerekmektedir. Bu çalışmanın amacı; volkanik malzemeler açısından zengin bir potansiyele sahip olan Kayseri’de, geçmiş dönemlerde kullanılan sıva ve duvar örgü harçlarının incelenerek karakteristik özelliklerinin tespit edilmesi ve bu yapıların onarımlarında kullanılabilecek yeni harç önerileri üretilmesidir. Bu kapsamda, Kayseri’de Roma Dönemi, Bizans Dönemi, Selçuklu Dönemi, Osmanlı Dönemi’nde inşa edilmiş 15 adet yapı belirlenerek bu yapılardan duvar örgü harcı ve iç mekân sıva harcı örnekleri alınmıştır. Örneklerin fiziksel, kimyasal, mekanik ve petrografik analizleri gerçekleştirilerek orijinal bileşimleri tespit edilmiş, benzer özelliklere sahip örnekler gruplandırılmıştır. Bu değerlendirmelere dayanarak, yapıların restorasyonunda kullanılabilecek onarım harcı önerileri geliştirilmiştir. Üretilen 3 çeşit duvar örgü harcı ve 2 çeşit sıva harcının 6 aylık süreç içerisindeki fiziksel ve mekanik özellikleri ölçümlenerek özgün örnekler ile uygunluğu karşılaştırılmıştır.
-
ÖgeAnadolu Demiryolu Çevresinde Gelişen Mimari Ve Korunması(Fen Bilimleri Enstitüsü, 2011-01-05) Erkan, Yonca Kösebay ; Ahunbay, Zeynep ; Restorasyon ; Restoration19. yüzyılda endüstrileşme ve modernleşme, İngiltere’de demiryollarının inşa edilmesiyle ivme kazanmıştır. Osmanlı İmparatorluğu’nda ilk kez 1856 - 1888 yılları arasında İngilizler tarafından inşa edilen demiryolları tarımsal üretimin limanlara aktarılması amacını gütmüştür. 1888 yılından Cumhuriyetin ilanına kadar geçen dönemde, İngiltere, Almanya, Fransa ve Rusya, Osmanlı İmparatorluğu’nda demiryolu inşa etmek üzere birbirleriyle adeta savaşmıştır. Bu çalışmada, Osmanlı İmparatorluğu’nda 1873-1896 yılları arasında inşa edilen Anadolu Demiryolunun, inşa süreci ve kent biçimlenişinde oynadığı rol incelenmektedir. Demiryolunun geçtiği merkezlerde, istasyon alanlarının ve çevresinin gelişimi, göçmen mahallelerinin oluşumu ve sosyal nitelikli yapıların biçimlenişi ayrıntılı olarak ele alınmıştır. Bu araştırmanın bir diğer amacı, Türkiye’nin demiryolu mirasının bir parçası olan Anadolu Demiryolu yapılarını tespit etmek, bu kavram altında incelenmesi gerekli yapı ve yapı gruplarını belirlemektir. Demiryolu mirası kavramı istasyon alanları (yolcu binaları, lojman, depo, atölye, ambar, su deposu) ile çevresinde gelişen sosyal nitelikli yapılar ve konut alanlarını kapsamaktadır. İstanbul’da demiryolu mirasını tehdit eden birçok unsur bulunmaktadır. Sözü edilen tehditler, Marmaray, Haydarpaşa ve Kartal Kentsel Dönüşüm Projeleri, yeniden işlevlendirme ve insan kaynaklı bozulmalar başlıkları altında toplanmaktadır. Çalışmada dünya demiryolu mirasının koruma sorunları tartışılarak, Anadolu Demiryolu mirasının korunması için öneriler sunulmaktadır.
-
Ögeİstanbul’daki Endüstri Mirası İçin Koruma Ve Yeniden Kullanım Önerileri(Fen Bilimleri Enstitüsü, 2011-01-05) Köksal, T. Gül ; Ahunbay, Zeynep ; Restorasyon ; RestorationEndüstri Devrimi’nin ardından, özellikle 19. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’nda devlet eliyle ve özel teşebbüs tarafından hemen her iş kolunda sanayi tesisi kurulmuştur. Ağırlıklı olarak başkent İstanbul ve çevresinde inşa edilen sanayi yapılarının kentin kıyı bölgelerinde ve yerleşimin henüz yoğun olmadığı yerlerde konumlandığı izlenmektedir. 20. yüzyılın başlarında Osmanlı İmparatorluğu’nun topraklarında bulunan sanayi işletmelerinin % 55’i İstanbul’da yer almaktaydı. Osmanlı İmparatorluğu’nun sanayileşme girişimlerini en iyi yansıtan kent olan İstanbul’un sanayileşme sürecini izlemek, Osmanlı Devleti’nin sanayileşme süreci hakkında da bilgi edinmeyi sağlamaktadır. Endüstri mirasının gelecek kuşaklara aktarılabilmesi, yapıları uygun bir işlevle kent hayatına kazandırmanın yanı sıra, özgün kimliklerini de korumaya bağlıdır. Kentte 19. yüzyılda sayısı 256’yı bulan ve bugün 43’e düşen sanayi yapıları, mimari, tarihi ve teknolojik miras olarak koruma altına alınmalıdır. Bir kısmı halen işlevini sürdüren, bir kısmı da, 20. yüzyılın ortalarına kadar kullanıldıktan sonra işlevini yitiren sanayi yapılarıyla ilgili ayrıntılı belgeleme çalışmaları henüz yapılmamıştır. Terk edilen fabrikalar ihmal, bilinçsiz onarım veya genel bir yöntem belirlemeden gelişigüzel kararlarla yapılan yeniden işlevlendirme çalışmaları ile her geçen gün daha fazla tahrip olmaktadır. Bu çalışma, Osmanlı İmparatorluğu teknoloji tarihinin önemli bir bileşeni olan ve kentin fiziksel gelişiminde etkin bir rol alan İstanbul’daki endüstri mirasını belgeleme ve uluslararası kabuller çerçevesinde koruma ve yeniden işlevlendirme önerileri getirmeyi amaçlamaktadır.
-
ÖgeZeyrek Camii (pantokrator Kilisesi) Kuzey Bölüm Strüktür Analizi Ve Sağlamlaştırma Önerileri(Fen Bilimleri Enstitüsü, 2012-01-05) Almaç, Umut ; Ahunbay, Zeynep ; 420484 ; Restorasyon ; RestorationZeyrek Camii (Pantokrator Kilisesi), 1960’larda yapılan onarım çalışmaları sonrasında bakımsız kalmış bir Bizans yapısıdır. 1118-1136 yılları arasında tamamlanan 3 bitişik binadan oluşan kompleks, birçok deprem ve yangın sonucu zarar görmüştür. Bu çalışmada, kompleksin kuzey bölümünde taşıyıcı sistem analizi yapılmış ve yapının sağlamlaştırılması için öneriler geliştirilmiştir. Çalışmanın, anıtın kuzey bölümüyle sınırlı tutulması, bu bölümün strüktürel açıdan yapı bütünü içinde en hasarlı kısım olması ve bu nedenle olası bir sağlamlaştırma çalışmasında, bu alanın öncelikli olarak müdahaleye ihtiyaç duymasıdır. Çalışma kapsamında, yapıda gözlemlenen hasarlar ölçekli çizimlere işlenmiş ve fotoğraflarla belgelenmiştir. Yapı ile ilgili daha önce hazırlanan çalışmalar, eski fotoğraf ve çizimler incelenerek yapının geçirdiği depremler ve onarımlarla ilgili veriler sağlanmıştır. Mevcut hasarların, analiz sonuçları ile uyumları incelenmiş ve farklı hasar senaryoları değerlendirilmiştir. Yapının, mevcut hasarlarının onarımı ve yakın gelecekte beklenen İstanbul Depremi’ni mümkün olan en az hasarla atlatabilmesi amacıyla, çağdaş koruma ilke ve yaklaşımı gözetilerek müdahale önerileri geliştirilmiştir.
-
Öge19. Yüzyıl İstanbul Kentsel Dönüşümü’nde Üsküdar Ve Koruma Sorunları(Fen Bilimleri Enstitüsü, 2012-05-24) Ertuğrul, Alidost ; Eyüpgiller, Kemal Kutgün ; 423058 ; Restorasyon ; RestorationBu çalışmada, 19. yüzyılda İstanbul kentinin geçirdiği dönüşüm sürecine paralel olarak Üsküdar’ın geçirdiği dönüşüm ve korunma sorunlarının ortaya konulması amaçlanmıştır. Bu amaçla, Üsküdar’da 19. yüzyılda inşa edilen yapılar ile yerleşiminin bu yüzyılda gelişen, değişen kentsel dokuları incelenmiştir. Üsküdar kentinin 19. yüzyıla özgü gelişimini ortaya koyabilmek için iki tür araştırma yapılmıştır. İlk olarak Üsküdar’da sınırları belirlenen alan içerisinde Ondokuzuncu yüzyıl içerisinde inşa edilmiş ve yenilenmiş anıtsal yapılar tespit edilerek özgün yönleri ve koruma problemleri ortaya konulmuştur. İkinci olarak ise, geleneksel Osmanlı kenti kurgusuyla gelişmiş olan Üsküdar’da, batılı etkilerle ortaya çıkmış kent dokuları irdelenmiştir. Bu çalışmalar kente ait eski, yeni haritalar, belgeler ve yerinde incelemelerle desteklenmiştir. Elde edilen verilerden hareketle Üsküdar’ın 19. yüzyıldaki kendine özgü dönüşüm biçimi ortaya konulmuş, İstanbul bütünüyle karşılaştırılması yapılıp, günümüze kadar uzanan korunma problemleri tartışılmıştır.
-
ÖgeDolmabahçe Sarayı’nda Endirekt Koruma Yöntemleri(Fen Bilimleri Enstitüsü, 2012-08-16) Beşkonaklı, Jale ; Ersen, Ahmet ; Restorasyon ; RestorationBu çalışmada Dolmabahçe Sarayı’nın endirekt yöntemler ile korunmasına yönelik araştırma ve analizler yapılmıştır. Endirekt koruma veya önleyici koruma ile çevre koşullarının kontrol edilmesi yoluyla bozulma ve hasara neden olan unsurların etkisinin azaltılması ve kültürel mirasın korunması hedeflenmektedir. Çevresel koşulların ve bu koşullardan kaynaklanan koruma sorunların doğru tespit edilmesi endirekt koruma yöntemlerinin belirlenmesinde en önemli faktörlerden birisidir. Müze-saray olarak korunan Dolmabahçe Sarayı ana binası yapı ve objeleri ile bütünlüğünü koruyarak günümüze ulaşmıştır. Yapı ve koleksiyonundaki objeler çok çeşitli malzemelerden oluşturulmuştur ve çevresel koşullardan kaynaklanan koruma sorunları ile karşı karşıyadır. Bu çalışmada Dolmabahçe Sarayı’nın endirekt korumasına yönelik olarak yapının mimarisine, yapı ve koleksiyon malzemelerine ve yapım yöntemlerine ilişkin araştırma ve tespitler ile çevresel koşullara ve neden oldukları koruma sorunlarına ilişkin tespitler yapılmıştır. Bu tespitler bağıl nem ve sıcaklık, yapı malzemelerinin rutubet miktarı, çözünebilir tuzlar, ışık koşulları, iç ortamda bulunan kirlilik ve biyolojik bozulmaları kapsamaktadır. Yapılan araştırma ve tespitlerin sonucunda temel koruma sorunları ile ilgili önleyici koruma önerileri geliştirilmiş ve yapının endirekt yöntemlerle korunmasına yönelik bir metodoloji oluşturulmuştur.
-
ÖgeÜküdar'ın Vakıf Eser Kültür Mirası Ve Korunması İçin Öneriler(Fen Bilimleri Enstitüsü, 2012-09-20) Ekimci, Betül Gelengül ; Ahunbay, Zeynep ; 437387 ; Restorasyon ; RestorationÜsküdar antik döneme uzanan tarihiyle İstanbul’un Anadolu yakasındaki en önemli yerleşmelerinden biridir. Osmanlı döneminde Üsküdar İstanbul’un üç yönetim merkezinden biri olarak Boğaz siluetini ve İstanbul’u taçlandıran tarihi çehresini 15. ve 19. yüzyıllar arasında kazanmıştır. İstanbul’un Anadolu ile bağlantısını sağlayan iskele civarında ve kervan yolu üzerinde, başta sultanlar ve aileleri tarafından cami, medrese, imaret, kervansaray, hamam, han ve dükkânlardan oluşan hayır tesisleri kurulmuş, zamanla üst düzey yöneticiler ve kentin ileri gelenlerince yaptırılan vakıf tesisler ile Üsküdar imar edilmiştir. Üsküdar’ın günümüze ulaşan tarihi anıtlarının çoğu vakıf yoluyla yapılmıştır. Üsküdar tarihinin önemli bir bileşeni olan vakıf kökenli kültür mirası daha iyi bakılmayı ve yönetilmeyi hak etmektedir. Vakıf eser kültür varlıklarının ayrıntılı olarak ele alınmaları, taşıdıkları ulusal ve evrensel değerlerin ortaya konması, korunmaları ve sürdürülebilmeleri yönünde önemlidir.Bu çalışmada Üsküdar’daki Osmanlı dönemi vakıf eserlerin yapıldıkları dönemden itibaren geçirdikleri değişimleri anlamaya çalışmak ve günümüzdeki durumlarını belgelemek amaçlanmıştır. Günümüze ulaşan örnekler tek tek yerinde incelenerek değişimin boyutları ortaya konmaya çalışılmış ve eserlerin özgünlükleri değerlendirilmiştir. Üsküdar, üzerine sayısız kitaplar yazılmış olmasına karşın, belli bir dönemdeki yüzünü, dokusunu ve evrimini kavramaya çabaladığımız anda karşımıza cevap bekleyen sorular ve yeni araştırma konuları sunan zengin bir coğrafyadır. 15. yüzyıldan 20. yüzyıla uzanan tarih aralığında, çeşme gibi küçük yapılardan, anıtsal külliye yapılarına uzanan vakıf eserlerin geniş yelpazesi içinde, Üsküdar’ın değişen yüzünü okumaya çalışmak şaşırtıcı deneyimleri birlikte getirmiştir. Üsküdar’ın tarihi mirasını temsil eden, kent dokusunun gelişimine yön veren vakıf eserlerin geçirdikleri süreç, onlara yapıtı ortaya çıkaran koşullardan ve yapıldıkları dönemden bağımsız bir kimlik kazandırmıştır. Ama uzun tarih yolculuğu içinde değişen var olma koşulları, yapıların önemini hiç hafifletmiyor. Tamamen yok olan veya bütünüyle yenilenen örnekler bir yana bırakıldığında, yapılar üzerinde geçmişin izleri hala varlığını koruduğundan, geçmişi ve geleceği birleştirmek, birbirini izleyen, birbirini içeren, değişimleri korumakla mümkün olabilir. Fakat diğer taraftan, yapının tarihi, fiziksel ve hatta sosyal yapısını zedeleyen niteliksiz kabukları doğru ayıklamak, özgün mimari karakterlerini ortaya çıkarmak, vakıf eserleri, bundan sonraki süreçte yeni müdahalelerle zedelenmeyecek evrensel bir maddi varlık olarak kabul etmenin ilk adımı.
-
ÖgeÇukurova Bölgesindeki (kilikya) Bazı Tarihi Yapılarda Kullanılan Harçların Karakterizasyonu Ve Onarım Harçları İçin Öneriler(Fen Bilimleri Enstitüsü, 2012-11-12) Pekmezci, Işıl Polat ; Ersen, Ahmet ; 448000 ; Restorasyon ; RestorationTarihi harçların kompozisyonunun belirlenmesi, koruma çalışmalarında verilecek kararlar açısından önemli bir bilgidir. Harç bileşenleri, harçların fiziksel ve mekanik özelliklerini etkilerken, aynı zamanda harç ve sıvaların çevresel etkilere bağlı olan bozulma olasılıklarını da belirlemektedir. Restorasyon uygulamaları sırasında kullanılacak onarım harçlarının özgün harcın özelliklerine yakın olması, başarılı uygulamalar açısından gereklidir. Bu çalışmada, Çukurova Bölgesindeki (Kilikya) bazı tarihi yapılarda kullanılan harç ve sıvaların karakterizasyonlarının yapılması ve bölgedeki restorasyon uygulamalarında kullanılabilecek onarım harçları üretimi için uygun karışımların belirlenmesi amaçlanmıştır. Bu amaçla, Çukurova Bölgesinde, Roma döneminden başlayarak 20. yy başına tarihlenen farklı dönemlere ait bazı yapılar belirlenerek, bu yapılardan alınan harç ve sıva örnekleri üzerinde kapsamlı karakterizasyon araştırmaları yürütülmüştür. Araştırmaların sonuçları üzerinde yürütülen değerlendirmelere dayanarak, bölgedeki tarihi yapı restorasyonlarında kullanılabilecek onarım harcı karışım önerileri geliştirilmiştir. Tez yedi bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde, tezin amacı ve yöntemi açıklanmıştır. İkinci bölüm, geleneksel harçlar hakkındaki genel bilgiler, gelenekeksel harçları oluşturan bileşenler ve bu bileşenlerin özellikleri ile ilgili kısımları içermektedir. Harçlarda kullanılan bağlayıcıların doğasına göre yapılan sınıflandırma sonrasında, hammaddelerin özellikleri ve bu maddelere bağlayıcılık özelliklerini kazandıran reaksiyon ve etkenler anlatılmıştır. Dolgu malzemesi olarak kullanılan agregalar ve harçların performanslarını farklı yönde etkileyen doğal ve yapay katkılar da bu bölümün altında incelenmiştir. Çalışma alanının ve örnek alınan yapıların ayrıntılı olarak tanımlandığı üçüncü bölüm, çalışma alanının kısa tarihçesi, bölgenin jeolojik özellikleri ve bölgedeki yapı malzemesi kaynakları adlı alt başlıklar ile başlamaktadır. Bu kısımların ardından örnek alınan yapılar tanımlanmıştır. Örneklerin alındığı 16 farklı yapı ve alan dört farklı tarihsel dönem başlığı altında toplanmış, yapılar ve örnek alınan noktalar ile ilgili detaylar aktarılmıştır.Yapıların tarihi ve mimari tanımlamaları, örnek alınan noktaların gösterildiği çizim ve fotoğraflar ile desteklenmektedir.Tanımlamalar kısmında aynı zamanda örneklerin detaylı olarak görülebildiği laboratuvar görüntüleri de yer almaktadır. Dördüncü bölüm, çalışmada izlenen deneysel yöntemlerin anlatımını içermektedir. Yöntemler hammadde kompozisyonlarının belirlenmesi, petrografik ve minerolojik analizler, temel fiziksel özelliklerin belirlenmesi ve temel mekanik özelliklerin belirlenmesi ana başlıkları altında detaylandırılmıştır. Araştırmalara basit kimyasal analizler ile başlanmış ve elde edilen ilk veriler ile izlenecek yöntemlere karar verilmiştir. Yöntemlerin seçimi sırasında, daha önce yapılan bilimsel araştırmalar incelenmiş ve ilgili standartlar edinilmiştir. Deneylerin sonuçları, beşinci bölümde verilmiştir. Sonuçlar, görsel analizler, bağlayıcı/agrega oranları, agrega boyut dağılımı ve agregaların görsel özellikleri, örneklerin içerdiği higroskopik su, bağıl su, organik katkı ve karbonat miktarları,minerolojik, kimyasal ve yapısal özellikler,temel fiziksel özelllikler ve mekanik özellikler başlıkları altında toplanmıştır. Deney sonuçları, tablolar, grafikler yardımı ile görselleştirilmiş, gerekli görülen yerlerde mikroskop görüntüleri, x-ışınları difraksiyonu analiz sonuçları ve elektron mikroskobu görüntüleri verilmiştir. Bölüm içerisinde gösterilemeyen analizler veya veriler, tezin ekleri olarak verilmiştir. Altıncı bölüm, onarım harçları ile ilgili çalışmaları içermektedir. Bu bölümde, ilk olarak onarım harçları üretiminden önce, harçların karakterizasyonlarına ek olarak anlaşılması gereken bir diğer faktör olan bozulmalar incelenmiştir. Kireç esaslı malzemelerde görülen bozulmalar ve nedenleri ayrıntılı olarak tanımlanmıştır. Sorunların tespit edilmesi için gereken yöntemler ile bunların sonrasında takip edilecek onarım yöntemleri ve malzeme seçimleri ile ilgili dikkat edilmesi gereken noktalar belirtilmiştir. Bu bilgiler ışığında, tez çalışması kapsamında analizleri yapılan harçlar ile uyumlu onarım harçlarının tasarımına geçilmiştir. Özgün harçlar gruplandırılmış ve bu gruplar ile uygun özellikler gösterecek harçlar için malzemeler seçilmiştir. Malzemeler için öncelikle çalışma alanındaki hammadde kaynakları araştırılmış, bu kaynaklardan alınan örnekler üzerinde yürütülen analizler sonucunda onarım harçlarında kullanılacak malzemeler tespit edilmiştir. Özgün harçlar ile uyumlu olacak şekilde tasarlanan10 farklı karışım, elde edilen bu malzemeler ile üretilmiş ve laboratuvar ortamında bekletilmiştir. Bir yıl boyunca, farklı zaman aralıklarında örneklerin fiziksel, mekanik ve kimyasal özellikleri ve özgün harçlar ile uyumları araştırılmıştır. Bunlara ek olarak, kireç harçlarının karbonatlaşmasına olan etkisinin anlaşılması için amonyum karbamat katkılı üretimler yapılmış ve örneklerin karbonatlaşmaları belirli zaman aralıklarında fenolftalein analizleri ve kimyasal analizlerle izlenmiştir. Yedinci bölüm tez çalışmasının sonuçlarını içermektedir. Sonuçlarda, harçların karakterizasyonu ve onarım harçlarının hazırlanması sırasında edinilen bilgiler irdelenmiştir. Deney yöntemleri, karşılaşılan zorluklar değerlendirilmiş ve çalışmanın sonuçlarına bağlı olarak elde edilen teorik ve pratik tecrübeler paylaşılmıştır. Ayrıca, çalışma alanında yürütülecek restorasyon çalışmalarına katkıda bulunacak şekilde, onarım harcı karışımları için bir sonuç tablosu bu kısımda verilmiştir.
-
Ögeİstanbul'daki Orta Bizans Dönemi Kiliseleri Ve Çevrelerinin Korunması İçin Öneriler(Fen Bilimleri Enstitüsü, 2012-12-04) Esmer, Mine ; Ahunbay, Zeynep ; 449792 ; Restorasyon ; Restorationİstanbul’un UNESCO tarafından Dünya Mirası Listesi’ne alınan “Tarihi Alanları” içinde, Bizans dönemi anıtları önemli bir yer tutmaktadır. Çalışmada 843-1204 yılları arasında, başkent olarak tüm ekonomik, sosyal, mimari gelişmelerin merkezi durumundaki Konstantinopolis’te inşa edilerek, günümüze ulaşabilen kiliselerden üçü : Vefa Kilise, Atik Mustafa Paşa, Fethiye (Pammakaristos Manastırı Kilisesi) Camileri koruma disiplini açısından incelenmiş ve öneriler geliştirilmiştir. Bu yapılar ve çevrelerinin özgün niteliklerinin korunması, kentsel belleğin sürekliliği ve içinde bulundukları dokuyla bütünleşik değer oluşturmaları açılarından önemlidir. Ortaçağ İstanbul’undan günümüze, mimari üslupları, mekan tasarımları, opus sectile, mozaik, fresk ya da keramoplastik bezeme öğeleriyle, eşsiz birer tarihi belge niteliği taşımakta olan bu üç anıt, dönemlerinin yapım tekniklerinin, estetik değerlerinin, mimari ve sosyal ortamlarının anlaşılmasına olanak sağlamaktadır. Uzun zamandır kapsamlı bir bilimsel araştırmanın konusunu oluşturmayan bu yapılara, önemleri ve çevrelerinin de acil müdahale gerektirmesi dolayısıyla öncelik verilmiştir. Vefa, Çarşamba, Ayvansaray Semtleri’nde bulunan bu önemli anıtlar, uzun süren bakımsızlık ve koruma yönünde tutarlı bir program olmaması sonucu tahribe açıktır. Çalışmada ele alınan üç anıt ve çevreleriyle ilgili ayrıntılı tarihsel araştırma, hassas ölçümler, fotoğraf ve çizimle belgeleme yapılmış ve koruma sorunları irdelenmiş; her anıt ve çevresi için, deprem riskini de gözönüne alan, bakım, onarım, yönetim ve kullanım önerileri geliştirilmiştir.
-
Öge1840-1912 Yılları Arasında İzmir Ve Selanik’teki Kentsel Ve Mimari Değişim(Fen Bilimleri Enstitüsü, 2013-01-09) Gençer, Ceylan İrem ; Akın, Nur ; 452132 ; Restorasyon ; RestorationBu çalışma, 1839 Tanzimat Fermanı sonrasında Osmanlı İmparatorluğu’nun geçirdiği değişim sürecinin, Akdeniz’deki iki önemli liman kenti olan İzmir ve Selanik’teki kentsel ve mimari yansımalarının tespit edilerek karşılaştırılmasını amaçlamaktadır. 19. yüzyılın ikinci yarısında devlet eliyle yapılan planlama müdahaleleri kapsamında, yangınlarla yok olan yerlerin ve yeni yerleşime açılan alanların şehircilik ilkelerine uygun olarak yeniden inşa edilmesi, mevcut yolların genişliklerinin düzenlenmesi gibi çalışmalar İzmir ve Selanik’te gerçekleşmiştir. Ayrıca her iki kentte, tramvay, demiryolu, şehir hatları vapurları gibi yeni ulaşım sistemleri ile elektrik, havagazı, su gibi altyapı hizmetlerinin kurulması söz konusu olmuştur. Bu dönemde İzmir ve Selanik’te belediyenin kurulması, kentsel örgütlenme anlayışını değiştirmiştir. Üstelik ekonomik gücünü temsil eden kesimlerin bu örgütlenmede yer alması, her iki kentin artan ticaret hacmini karşılaması zorunluluğu ve inşa edilen demiryolları aracılığıyla art alanların kıyılara bağlanması, İzmir ve Selanik’te çağın gerektirdiği “modern” rıhtım ve liman tesislerinin yapılmasına yol açmıştır. Bu çalışma kapsamında, İzmir ve Selanik kentsel ve mimari değişimlerin odak noktası olan rıhtım ve liman projeleri, örnek kentsel yenileme çalışmaları olarak değerlendirilmiştir. Selanik’in 1917’de ve İzmir’in de 1922’de geçirdiği büyük yangın, her iki kentin merkezinde yaşanan değişimin izlerini önemli ölçüde silmiştir. Günümüzde İzmir ve Selanik’te mevcut olan mirasın korunabilmesi için, bu çalışma kapsamında her iki kentin ortak geçmişinden elde edilen verilerin değerlendirilmesi gerekmektedir.
-
ÖgeMimari Koruma Alanında Kalifiye Ara Eleman Yetiştirilmesi İçin Bir Yöntem Önerisi(Fen Bilimleri Enstitüsü, 2013-07-12) Kuban, Nurdan ; Sayar, Yegan Kahya ; 10006363 ; Restorasyon ; RestorationMimari koruma alanında ara eleman, evrensel ilkeler çerçevesinde, uzmanlarca verilen kararları uygulama sahasına taşıyan, ustaları yönlendiren ve denetleyen; sahadaki sorunları uzmanlara yönlendiren kilit teknik personeldir. Çalışma kapsamında, Türkiye’de ara eleman yetiştirmeye yönelik örgün eğitim sistemi incelenmiş; yaşanan sorunlar belirlenmiştir. Sorunlara ilişkin mevcut çözüm arayışları ele alınmış; bu konuya ilişkin uluslararası yaklaşımlar değerlendirilmiştir. Edinilen veriler doğrultusunda, mimari koruma alanında ara eleman eğitimine ilişkin olarak, evrensel yaklaşımlarda benimsenen metodları bünyesinde birleştiren, ancak yerel niteliklerin ön planda tutulduğu; kuramsal ve uygulamalı eğitimlerin dengelendiği; geleneksel yapım tekniklerinin çağdaş ve bilimsel yöntemlerle desteklendiği bir kuramsal çerçeve oluşturulmuştur. Bu kuramsal çerçeve içinde oluşturulan modelde, mimari koruma alanında eğitim veren meslek yüksekokulları bünyesinde birer sürekli eğitim merkezi kurulması önerilmiş; merkezlerin işleyişi, önerilen faaliyetler ve organizasyon şeması tanımlanmıştır. Koruma eğitiminin yerel niteliği göz önünde bulundurularak, Türkiye coğrafyasında yerel ölçütler doğrultusunda bölgeler belirlenmiş; pilot bölge olarak seçilen Antalya, Burdur, Isparta yöresi detaylı olarak incelenmiştir. Eğitimlere yönelik olarak ülke geneli için tanımlanan çerçeve program, seçilen pilot bölgede bulunan Akdeniz Üniversitesi Serik Meslek Yüksekokulu üzerinden örneklenmiştir.
-
ÖgeBir dünya mirası alanının korunması: eski Halep kenti'nin tarihi ticaret merkezi'nde yer alan hanların korunmasına ilişkin bir öneri(Fen Bilimleri Enstitüsü, 2014-01-03) Kasmo, Ruba ; Ahunbay, Zeynep ; 10021711 ; Restorasyon ; Restoration1986’dan bu yana Dünya Mirası Alanı olan Eski Halep Kenti, uzun tarihi boyunca önemli bir ticaret ve üretim merkezi olmuştur. Ancak 19. yüzyılın sonlarından itibaren görülmeye başlayan sosyal, ekonomik ve kentsel değişimler, kentin tarihi ticaret bölgesini ve bunun en önemli bileşeni olan hanları olumsuz yönde etkilemiştir. Günümüzde, tarihi ticaret merkezinde, farklı tür ve seviyede sorunlar içeren 19 han bulunmaktadır. İşlev değişiklikleri nedeniyle ciddi müdahaleler söz konusudur. Bölgenin yüksek gayrimenkul değeri ve konumu ise, tarihi yapıların fiziksel bütünlüklerini yok sayan gayrimeşru inşaatlara ve ek yapılara yol açmıştır. Mal sahipleri ve kiracıların farklı görüşlerde olması, karar mekanizmalarını olumsuz yönde etkilemektedir. Bakım ve onarım eksikliği ile yetkili mercilerin koruma konusunda kapsamlı bir stratejiye sahip olmaması da, hanların durumunun gün geçtikçe kötüleşmesine katkıda bulunmaktadır. Bu çalışma hanların hem eşsiz tarihi karakterlerinin korunması hem de ekonomik canlılıklarının arttırılmasına yönelik bir öneri geliştirmeyi amaçlamaktadır. Bu doğrultuda öncelikle, yapıların mimari ve tarihi değerleri ile karşı karşıya oldukları sorunlar belirlenmiş; ardından, çeşitli koruma ve geliştirme önerileri ortaya konulmuştur.
-
ÖgeMimari Korumada Otantiklik Üzerine Yöntem Araştırması Ve İstanbul Tekkelerinde Uygulama Örnekleri(Fen Bilimleri Enstitüsü, 2014-04-25) Ulukan, Mehmet ; Ersen, Ahmet ; 10032850 ; Restorasyon ; RestorationBu çalışmada; özgünlük kavramı değişik yönleri ile ele alınmış, tarihsel süreçte geçirdiği anlam evrimi ve kapsam gelişimi değerlendirilmiştir. Mimari korumada özgünlük kavramının doğru bir şekilde anlaşılması hedeflenmiş, oluşturulan model için düşünsel altyapı oluşturulmuştur. Değişen oranlarda özgünlüğü zarar gören tarihi yapıların özgünlüklerinin derecelendirilmesi için, sözel yargılardan matematiksel sonuçlar elde etmede bir yöntem olan “bulanık mantık” (fuzzy logic) kullanılmış, oluşturulan model tekke yapıları üzerinde sınanmıştır. Bu şekilde sadece “özgün” ya da “özgün değil” seçeneklerinin dışında ara dereceler ile ifade edilebilen bir değerlendirme yapabilmek mümkün olmuştur. Konunun uzmanı kişilerin değerlendirmelerine dayanan yöntem, istatiksel hesaplama yöntemlerine bir alternatif olarak, geri dönüşümler yapılarak geliştirilebilmesi, esnek oluşu, sözel kurgu üzerinden oldukça basit ve anlaşılabilir kurgu ile sonuca varabilmesi, sözel mantığın sayısal olarak ifade edilebilmesi gibi üstünlükleri vardır. Tez sonucunda örnek bir model olarak önerilen modelin çıktıları yorumlanmakta, uzmanların değerlendirmeleri ışığında kriterlerin özgünlük üzerindeki etkileri tartışılmaktadır. Yapıların özgünlüğünü ara değerler ile ifade edebilmeyi mümkün kılan bu yöntem kullanılarak, kültür varlıklarının özgünlüklerinin derecelendirilmesine örnek olmak üzere tekke yapıları üzerinde modelin uygulaması yapılmıştır. Elde edilen derecelere göre restorasyon uygulamaları değerlendirilmiş, restorasyonlarda özgünlüğün korunmasını sağlamak için yapılması gerekenler tespit edilmiştir. Tez çalışması bu bağlamda mimari koruma biliminde özgünlük kavramına dikkat çekmekte, özgünlüğü tamamen yok olmamış yapıların göreceli özgünlükleri içinde korunmalarına yönelik bir değerlendirme ve derecelendirme yöntemi önermektedir.
-
ÖgeTürkiye'de Nüfusunu Yitiren Kırsal Yerleşimlerin Korunması İçin Bir Yöntem Önerisi: Ödemiş-lübbey Köyü Örneği(Fen Bilimleri Enstitüsü, 2016) Güler, Koray ; Sayar, Yegan Kahya ; 10131990 ; Restorasyon ; RestorationDünyadaki pek çok ülkede yaygın olarak görülen kırsal yerleşimlerin nüfuslarını kaybederek insansızlaşması sorunu; yüzyılların birikimiyle oluşturulmuş geleneksel çevrelerin bakımsız kalması, giderek köhneleşmesi ve yok olması sonuçlarını ortaya çıkarmaktadır. Geçmiş toplumların günlük yaşamlarının, geleneklerinin, yapı teknolojilerinin ve kültürel etkinliklerinin kısıtlı imkanlar dahilinde şekillendirdiği kırsal mirasın yitirilmesi, dünyanın kültürel anlamda çoraklaşmasına ve insanlığın geçmişle olan bağlarının zayıflamasına neden olmaktadır. Kuşkusuz insanın ve doğanın ortaklaşa oluşturdukları kırsal yerleşimlerin var olmasını sağlayan başlıca unsur olan insan etkeninin yitirilmesiyle bağlantılı olarak kültürel mirasın kaybı yanında, doğal yaşam, tarımsal peyzaj ve biyo-çeşitlilik de olumsuz etkilenmektedir. Ülkemizde ve dünyada kırsal mirasın korunması ile ilgili çeşitli öneriler olmakla birlikte, nüfusunu kaybetmiş kırsal yerleşimlerin korunması için özelleşmiş bir yöntemin eksikliği görülmektedir. Bu eksiklikten yola çıkılarak sırasıyla; “Kırsal Mimari, Türkiye’de ve Avrupa’da Kırsal Alanlar İçin Geliştirilmiş Politikalar ve Kırsal Mimari Bağlamında Koruma Kuramının Evrimi”, “Kırsal Yerleşimlerin Nüfusunu Yitirme Süreci, Nedenleri ve Nüfus Kaybının Yarattığı Etkiler” ile “Nüfusunu Yitiren Kırsal Yerleşimlerin Yeniden Değerlendirilme Olasılıkları” konuları detaylı şekilde tartışılmış ve nüfusunu kaybetmiş kırsal yerleşimlerin korunarak geleceğe aktarılabilmesi için kullanılabilecek bir koruma yaklaşımı önerisi geliştirilmiştir. Nüfusunu yitirmiş kırsal yerleşimleri koruma yaklaşımının disiplinler arası katkılarla geliştirilebileceği ve gelecekte kırsal yerleşimlerin korunması konusunda yapılacak bilimsel çalışmalarda kullanılabileceği düşünülmektedir. Kırsal mimarinin korunmasına yönelik XIX. yüzyılın sonlarında Avrupa’da gündeme gelen ilk uygulamaların köy evlerinin taşınarak bir açık hava parkında sergilenmesi biçiminde geliştiği görülmektedir. Sanayi devrimi öncesindeki tarım toplumlarının kültürel bir yansıması olan geleneksel kırsal yapıların bir açık hava müzesinde sergilenerek korunması yaklaşımı, 1960’lı yıllara gelindiğinde yerini kırsal yapıların çevreleriyle bir bütün olarak korunması gerektiği düşüncesine bırakmıştır. Günümüzde kırsal peyzajı oluşturan insanlar, evcil ve yabani hayvanlar, konutlar, üretim yapıları, yollar, ağaçlar, tarım ve orman alanları, su kaynakları ve gelenekler, vb. tüm bileşenlerin bir bütün olarak korunması gerektiği kabul edilmektedir. Tez çalışması kapsamında kırsal alanların sahip oldukları mimari mirasın tanımlanması ve korunması ile ilgili tarihsel gelişimin ortaya konulmasının ardından kırsal alanlarda karşılaşılan sorunların çözümüne yönelik Avrupa’da ve Türkiye’de uygulanmış politikalar ve bu politikaların zaman içerisinde geçirdiği değişimler günümüz koşullarını ve sorunlarını anlayabilmek açısından detaylı bir şekilde incelenmiştir. Konu bu tarihsel perspektif içerisinde değerlendirilerek kırsal yerleşimlerin korunması ile ilgili günümüzde yaşanan sorunlar belirlenmiştir. Kırsal yaşam çevrelerini oluşturan ana unsur olan insan faktörünün yitirilmesi, kırsal mirasın yok olması sonucunu doğurmaktadır. Bu nedenle kırsal mirasın korunmasına yönelik öneriler geliştirilmeden önce nüfus kaybına neden olan etkenlerin neler olduğu ortaya konulmuştur. Kırsal yerleşimlerin nüfus kayıplarının/terk edilmelerinin altında yatan nedenleri; insan ve doğa kaynaklı olarak iki grupta, insan kaynaklı nedenleri ise kendi içerisinde; sosyo-kültürel ve ekonomik, politik ve diğer olmak üzere üç grupta sınıflandırmak mümkündür. Kırsal yerleşimlerin insansızlaşması sorununun çözümüne yönelik ipuçları elde edilebilmesi adına Avrupa’nın farklı coğrafyalarında yer alan kırsal yerleşim örnekleri incelenerek terk edilmeye yol açan etkenlerin neler olduğu tartışılmıştır. Kırsal mirasın korunmasına yönelik tarihin farklı dönemlerinde farklı politikaların benimsendiği, uluslararası koruma mevzuatının da bu konudaki güncel gelişmeleri izleyerek değişim ve gelişim gösterdiği bilinmektedir. Koruma uygulamalarının başarısının ise ülkelerin gelişmişlik düzeyleri ile bağlantılı olarak farklılaştığı görülmektedir. Bu açıdan Avrupa’da ve Türkiye’de kırsal yerleşimlerin değerlendirilmesine yönelik tüm yaklaşımlar olumlu ve olumsuz yönleriyle irdelenerek, nüfusunu yitirmiş kırsal yerleşimlerdeki kültürel mirasın yeniden değerlendirilmesine yönelik farklı olasılıklar belirlenmeye çalışılmıştır. Kırsal yerleşimlerdeki kültür varlıklarının yeniden değerlendirilmesine yönelik olasılıkları müzeleştirme, turizm, yeniden iskan ve yeniden yabanileştirme-ormanlaştırma olmak üzere dört grupta sınıflandırmak mümkündür. Doğayı ve çevreyi korumak adına yüzyılların kültürel birikimi sonucu doğa ve insanın ortak katkılarıyla oluşturulan kırsal çevrelerin yeniden orman alanlarına ya da yaban hayatına kazandırılması prensibine dayanan dördüncü seçenek, yeniden üretilmesi mümkün olmayan kırsal mirasın ve insanlık tarihinin bir döneminin geri dönülmez şekilde kaybına neden olduğu ve çağdaş koruma ilkelerine zıtlık oluşturduğu gerekçesiyle değerlendirme dışında bırakılmıştır. Değerlendirmeye alınan diğer yaklaşımların Avrupa’daki ve Türkiye’deki örnekler üzerinden tartışılması nüfusunu kaybetmiş kırsal yerleşimleri koruma yaklaşımının oluşturulabilmesi için önemli veriler sunmuştur. Yapılan incelemeler, analizler ve değerlendirmeler sonrasında nüfusunu yitirmiş kırsal yerleşimlerin korunarak geleceğe aktarılmaları için önerilen koruma yaklaşımı; “Yerleşimin doğal, kültürel değerlerinin ve öneminin tanımlanması”, “Yerleşimin yeniden değerlendirme seçeneklerinin belirlenmesi”, “Koruma politikalarının belirlenmesi”, “Uygulama” ve “İzleme, denetleme, değerlendirme, güncelleme” olmak üzere beş aşamadan oluşturulmuştur. Nüfusunu yitirmiş bir kırsal yerleşimin sahip olduğu doğal ve kültürel değerlerin tespiti, koruma alanı ile geçiş bölgesi sınırının tespiti, nüfus kaybetme nedeninin ve terk edilme derecesinin belirlenmesi, kültürel ve doğal mirasın belgelenmesi, fiziki, sosyal ve ekonomik yapının analizi ve GZFT analizinin yapılması gibi adımlardan oluşan ilk aşama, korumaya konu olan kırsal yaşam çevresinin neden korunması gerektiği sorusunun yanıtlanmasını sağlamaktadır. Koruma yaklaşımının ikinci aşaması; yaşamın yeniden kurgulanması olasılıklarının tartışılacağı “Yerleşimin Yeniden Değerlendirme Seçeneklerinin Belirlenmesi” aşamasıdır. Bu aşama; paydaş analizi ve finansal kaynakların tespiti, yerleşimin geleneksel sakinlerinin geri dönüş olasılığının belirlenmesi, geleneksel kullanımların canlandırılması ve kırsal halkın yaşam koşullarının iyileştirilmesi sonrasında müzeleştirme, turizm ve yeniden iskan seçeneklerinin yerleşim için uygunluğunun tartışılması, olası kullanıcıların ihtiyaç ve beklentilerinin tespiti, yerleşimin yeniden değerlendirilme seçeneklerinin belirlenmesi ve yerleşimin korunmasına yönelik gelecek öngörüsünün ortaya konması süreçlerinden oluşmaktadır. Kırsal çevreler, geçmiş yüzyılların yaşantıları ve beklentileri doğrultusunda tasarlanmış ya da oluşturulmuş yaşam alanlarıdır. Geçmişteki kırsal hayatın şekillendirdiği kırsal mimarinin geleceğe taşınabilmesi ancak uygun kullanımın tariflenmesi ve doğru koruma politikalarının belirlenmesi ile mümkün olabilecektir. Koruma yaklaşımı tüm bu hususları dikkate alarak, yeni kullanımların ancak kırsal yerleşimlerin sahip olduğu özgünlük ve bütünlük değerini zedelemeyeceği durumlarda mümkün olabileceğini tarif etmiştir. Bu açıdan her bir kırsal yerleşimin bulunduğu şartlar göz önüne alınarak farklı koruma stratejileri ve politikaları geliştirilmesi gereği ifade edilmiştir. Dikkatle ele alınan bir diğer husus nüfusunu kaybetmiş yerleşimlerin eski sakinlerinin bu yerleşimlerle bağının kurulabilmesi olasılığının araştırılmasıdır. Terk edilme sonrasında bakımsız kalarak tahrip olmuş geleneksel kırsal dokuların geleceğe aktarılabilmeleri ve bu yerleşimlerde yaşamın yeniden başlayabilmesi için belirlenecek yeni işlev/işlevler doğrultusunda koruma politikalarının şekillendirilmesi önerilmiştir. Yerleşimlerin doğal, kültürel değerlerinin ve önemlerinin ortaya konmasının ve yeniden değerlendirme seçeneklerinin belirlenmesinin ardından koruma yaklaşımında önerilen üçüncü basamak; “Koruma Politikalarının Belirlenmesi” aşamasıdır. Koruma politikaları; ülke politikalarıyla bütünleşik olarak, yerleşimlerin ekolojik dengesinin ve doğal, kültürel değerlerinin sürdürülmesi için finansal kaynağın, araçların, koruma yönteminin ve önceliklerin belirlenmesine yönelik açılımlar sağlamalıdır. Koruma yaklaşımının dördüncü aşaması olan “Uygulama” sürecinde koruma politikaları doğrultusunda öngörülen projelerin hangi zaman aralığında kimler tarafından hangi yöntem ve kaynakla yapılacağı belirlenmektedir. Son aşama ise “İzleme, Denetleme, Değerlendirme ve Güncelleme”dir. Kırsal yerleşimlerdeki yaşamın sürekliliğinin ve kırsal mirasın korunmasının sağlanması ancak planlanan uygulamaların ve projelerin izlenmesi ile değişen koşullar karşısında hızlı değişikliklerin ve paydaşlar arasında işbirliği, bilgi ve tecrübe alış verişi ile mümkün olabilecektir. Bu aşama koruma politikaları doğrultusunda uygulanması öngörülen projelerin iş programına uygun bir şekilde yürütülüp yürütülmediğinin ve dolayısıyla nüfusunu yitirmiş kırsal yerleşimlerdeki kültürel ve doğal varlıkların korunmasındaki ve sürdürülebilir bir yaşamın kurulmasındaki başarının izlendiği bir süreçtir. Tez kapsamında nüfusunu kaybetmiş kırsal yerleşimlerin korunarak geleceğe aktarılabilmesi için uygulanması önerilen yöntem; belirlenen pilot bölge üzerinde sorgulanmıştır. Belirlenen pilot çalışma alanı; Batı Anadolu’da Küçük Menderes havzasında yer alan ve ciddi koruma sorunlarını ve potansiyelini bir arada barındıran İzmir ili Ödemiş ilçesi Lübbey Köyü’dür. Rahmanlar vadisinde Ödemiş ilçe merkezine kara yolu ile yaklaşık 14 kilometre uzaklıkta yer alan bir orman köyü olan Lübbey’de 1960’lı yıllarda köylülerin esas geçim kaynağı olan ormanlardan faydalanmasına getirilen kısıtlamalar sonrası köy halkı, arazi yapısı daha az eğimli ve tarım için daha elverişli durumda olan ve geçmişte yalnızca yaz aylarında geçici olarak göçtüğü Lübbey Yaylası’na (Çamyayla) kalıcı olarak taşınmıştır. Lübbey Köyü’nde yaşamın yeniden başlaması ve kırsal mirasın korunması için tez kapsamında ortaya konulan öneri koruma yaklaşımı kullanılarak, yerleşimin geleceğine yönelik koruma politikaları ve buna bağlı olarak şekillendirilen bir yol haritası geliştirilmiştir. XIX. yüzyılda dönemin ihtiyaçları doğrultusunda inşa edilmiş Lübbey’deki geleneksel yapıların yeniden işlevlendirilmesinde; kültür varlıklarının özgünlük ve bütünlük değerlerine saygı gösterilmesi ve yıpranmışlık durumlarına göre restorasyon kararlarının alınmasının bir zorunluluk olduğu düşünülmektedir. Bu bağlamda büyük müdahaleler ya da yeniden yapımlar gerektiren uygulamalardan peşinen vazgeçilmesi gerekmektedir. Bu temel ilkeler doğrultusunda Lübbey’deki geleneksel yapıların fiziksel durumları da göz önüne alınarak; öncelikle yerel halktan geri dönüşe istekli kişilerin olmak üzere dışarıdan köye gelecek kişilerin de bir arada yaşayabileceği, bununla birlikte müzecilik ve turizme dönük kullanımların bir arada olabileceği bir yeniden yaşam senaryosunun Lübbey için uygun olacağı öngörülmüştür. Yeniden işlevlendirme sonrasında içerisinde yaşamın devam ettiği, doğa turizmi, tarımsal üretim, rekreasyonel amaçlar ve aynı zamanda bir kırsal yaşam müzesi olarak da ziyaret edilebilecek köydeki koruma çalışmalarında; yerleşimin terk edildiği tarihsel döneme ilişkin izlerin korunması ve yerleşim hakkında bilgi verici sunum tekniklerinin geliştirilmesi önerilmektedir. Lübbey’in yeniden değerlendirilmesi için olası üç seçenek olan müzeleştirme, turizm ve yeniden iskan seçeneklerinin her üçünün bir arada uygulanması önerilmekle birlikte önceliğin yerel halkın yaşam kalitesinin artırılması yoluyla geri dönüşe teşvik edilmesine verilmesi gerektiği düşünülmektedir. Bu açıdan köyün tamamının mülkiyet değişikliği yoluyla turizme ya da müzeciliğe yönelik işlevlendirilmesi yerine geleneksel yapılarını kullanmak isteyen yerel halkın geri dönüşünü cesaretlendirici adımların atılması önemlidir. Turizm, müzeleştirme ve yeniden iskana yönelik yeni kullanımlar için sayısı sınırlı tutulmak koşuluyla öncelikle yerel halktan geri dönmeye istekli olmayan kişilerin geleneksel yapılarının restorasyonunun değerlendirilmesi önerilmiştir. Kırsal alanlar için uygulanan politikaların ve bu politikaların yansımalarının ülkeden ülkeye ya da ülkeler içerisinde bölgeden bölgeye farklılıklar gösterdiği söylenebilir. Kırsal alanların insansızlaşması ve bu durumun bir sonucu olarak kırsal mirasın yitirilmesi sorununun İngiltere, Almanya, Fransa ve Orta Avrupa ülkeleri dışındaki Avrupa ülkelerinin bazı coğrafyalarında dahi yoğun bir biçimde gözlendiği izlenmektedir. Endüstrileşme deneyimini Avrupa’dan çok sonra ve farklı koşullarda yaşayan Türkiye’de, kırsal alanların korunması düşüncesinin de Avrupa’ya göre oldukça geç tarihlerde gelişim gösterdiği bilinmektedir. Bu durumun bir sonucu olarak Türkiye’nin kırsal mirasının korunmasında Avrupa ülkelerinden farklı sorunlarla karşı karşıya kalındığı görülmektedir. Kırsal mirasın korunması ve kırsal alanların insansızlaşmasının engellenmesi konularında başarılı uygulamaların görüldüğü ülkelerdeki yaklaşım ve uygulamaların Türkiye için bir örnek oluşturduğu söylenebilir. Ancak bu politikaların ve uygulamaların Türkiye’nin kendine özgü koşulları doğrultusunda değerlendirilmesi ve bu doğrultuda ülkemizdeki kırsal yerleşimlerin koşullarını gözeten özgün bir yaklaşımın geliştirilmesine gerek olduğu düşünülmüştür. Bu doğrultuda terk edilmiş kırsal yerleşimler için geliştirilen koruma yaklaşımının pilot bölge üzerinde irdelenmesinin ardından edinilen birikimin değerlendirilmesi sonucunda, “Sonuç ve Öneriler” bölümünde; Türkiye’nin terk edilmiş ya da nüfusunu giderek kaybeden kırsal yerleşimlerinin korunarak gelecek kuşaklara aktarılabilmesi için tespit edilen sorunların nasıl çözümlenebileceğine yönelik değerlendirme ve öneriler geliştirilerek tez çalışması sonuçlandırılmıştır.
-
ÖgeMardin Anıtsal Yapılarında Değişmişlik ve Özgünlük Sorunları(Fen Bilimleri Enstitüsü, 2017) Çağlayan, Murat ; Tanyeli, Gülsüm ; 450906 ; Restorasyon ; RestorationDünya Kültür Mirası Aday Listesi'nde olan Mardin'in anıtsal ve sivil mimarisinin oluşturduğu kentsel dokusu, son zamanlarda yoğun bir restorasyon ve dönüşüm içindedir. Sivil mimarlık yapılarına yönelik çalışmalar özel şahıslar; kamulaştırılmış olanlar da Valilik tarafından yürütülmekte; anıtsal yapılar ise çoğunlukla farklı kamu kurumlarının (Vakıflar Bölge Müdürlüğü, Valilik, Rölöve ve Anıtlar Bölge Müdürlüğü, vb.) sorumluluğunda ele alınmaktadır. Kamunun özellikle anıtsal eserlerin kullanımı ve işlev değişiklikleri de dâhil olmak üzere yenileme kararları; ülkemizde olduğu gibi Mardin'de de irdelenmeyi gerektirmektedir. Geleneksel yapım tekniğinin hala devam ettiği Mardin'de, anıtların ve anıtlara zamanla eklemlenen bölümlerin tarihlendirilmesini yapmak çok zordur. Günümüzde hala eklektik uygulamalar devam etmekte, birçok dönem ekinin ya da uygulama sonucunun yapının özgün elemanı veya özgün ifadesi olduğu sanılmaktadır. Tez, çok sayıda kültür varlığı bulunan Mardin'de, anıtsal eserlerde gözlemlenen ve özgün oldukları kabul edilen dönem eklerini ve değişiklikleri inceler. Çalışma; Mardin'in anıtsal yapılarının süreç içindeki değişimlerini ele alarak farklı zaman dilimlerinde yapılara eklemlenen mimari eleman ve katmanların özgünlük, değişmişlik durumlarını araştırmaktadır. Yapılan araştırma ile Mardin'deki koruma ve onarım çalışmalarında, özellikle yapılardaki dönem ekleri ve müdahaleleri konusunda bundan sonra alınacak kararlarda daha kapsamlı verilere ulaşılması sağlanmıştır. Bu çerçevede, anıtlara yönelik gelecekteki koruma çalışmalarına katkı sağlayarak eserlerin bilimsel müdahalelerle gelecek nesillere aktarılması amaçlanmaktadır. Bu kapsamda kentsel sit alanı ve yakın çevresindeki anıtsal ya da 1. grup korunması gerekli kültür varlıkları incelenmiştir. Bunların arasında Artuklu Beyliği Dönemi eserlerinden Mardin Ulu Cami, Şehidiye Medresesi, Zinciriye Medresesi ve Akkoyunlu eseri Kasımiye Medresesi önceliklidir. Seçilen anıtlara ait erken dönem araştırmalarına ulaşılmıştır. 19. yüzyılın sonlarına doğru ilgili anıtlara ait farklı arşivlerden görseller bulunmuştur. Alman bürokrat Oppenheim'in XIX. yüzyıl sonu ile XX. yüzyıl başında çektiği ve 1911'de Mardin'e gelen İngiliz misyoner Getrude Bell'in çekmiş olduğu fotoğraflarından faydalanılmıştır. Bilimsel sayılabilecek en erken veriler 20. yüzyılın başında Albert Gabriel'e aittir. Gabriel, 1932'de Mardin'deki anıtsal yapıları tanıtmış, yapıların iç ve dış mekân fotoğraflarını çekip, çizimlerini yapmış, kitabelerini okumaya çalışmıştır. Cumhuriyet döneminde ise özellikle Ara Altun'un yapmış olduğu çalışmalar çok önemlidir. Altun; 1967'de Mardin kentsel sit alanındaki anıtları inceleyip plan krokilerini çıkarmıştır. Yaptığı incelemelerde Gabriel eskizlerini altlık olarak kullanmış 35-40 yıl arasındaki zaman diliminde bile mevcut farklılıkları dile getirmiştir. Anıtlar üzerindeki değişimler, Altun belgelemelerinden günümüze kadar yaklaşık 50 yıllık zaman diliminde hala devam etmektedir. Anıtların farklı dönemlerdeki vakıf kayıtları, Başbakanlık Devlet Arşivleri'ndeki kayıtları, Mardin Şer'iye sicillerindeki ve o dönem Mardin'in bağlı bulunduğu vilayet olan Diyarbakır Salnamelerindeki kayıtlar incelenmiştir. Özellikle Cumhuriyet dönemi Vakıflar onarımları sonucu anıtlara yapılmış müdahaleler, çalışmada ilk defa ele alınmış ve çok önemli verilere ulaşılmıştır. Daha önce okunamayan ya da keşfedilmemiş kitabeler okunmuştur. Anıtların yapım tekniği ve malzemeleri incelenmiş; kendi içlerinde karşılaştırılmıştır. Yapım tekniklerinin okunması; zamanla yenilenen mimari elamanların tespitinde yardımcı olmuştur. Anıtlara özgü ölçü birimlerinin yanında farklı dönemlere ait arşın değerleri bulunmuştur. Geçmişte yapılan tüm araştırmalar, güncel veriler ile karşılaştırılmış; eserlerin mimari elamanları özgünlükleri ve değişmişlikleri üzerine güncel bilgilere ulaşılmıştır.