LEE- Mimarlık Tarihi-Doktora
Bu koleksiyon için kalıcı URI
Gözat
Başlık ile LEE- Mimarlık Tarihi-Doktora'a göz atma
Sayfa başına sonuç
Sıralama Seçenekleri
-
Ögeİran'da modernizasyon, ulus inşası ve mimari araçsallaştırma (1848-1941)(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2022-05-20) Kahraman, Aras ; Gül, Mehmet Murat ; 502172101 ; Mimarlık TarihiXIX. yüzyılın ikinci yarısı ve XX. yüzyılın ilk çeyreğinde dünyadaki sanayi dışı toplumların uluslaşma süreçlerinin makro ölçekteki benzerliklerinin aksine mezo ve mikro ölçekte birbirlerleriyle örtüşen ve ayrışan noktaları olmuştur. İran ulus-devletinin ulusal kimliğinin inşasındaki süreçte düşünsel boyutun yanısıra modernizasyon alanındaki girişimler de ulus inşası sürecini doğrudan etkiler. Batı Avrupa'da gerçekleşen uluslaşma sürecinin düşünsel ve maddi boyutunun birlikte ilerleyişinin aksine İran'daki benzer düşünsel-maddi birlikteliğinin olmayışından dolayı ülkenin ulus inşasının maddi boyutunu oluşturan modernizasyonun üstlendiği görev daha da çok önem kazanır. Bu maddi boyutun bileşenlerinden olan mimari/kentsel alandaki ürünler ulus inşasında öğretici, örgütleyici, tektipleştirici, yıkıcı ve parçalayıcı özellikleriyle otoriteler tarafından araçsallaştırılırlar. Bu meselenin İran ölçeğindeki çıktıları bu çalışmanın asıl varsayımını oluşturmaktadır. XVIII. yüzyıldan itibaren sanayi toplumlarında oluşmaya başlayan uluslaşma süreci yeni kulrulan ve kurulmakta olan ulus-devletler için "yönetimsellik" olarak nitelendirilen yeni sorunları beraberinde getirir. İktidarlar "yönetimsellik" sorununu modern araçlar ve kurumlar aracılığıyla çözebilmek için çözüm olarak gördükleri model yurttaşın inşasında, toplum üzerinde tektipleştirici, örgütleyici, biçimlendirici ve bütünleştirici uygulamalara başvururlar. Bu bakımdan mimari/kentsel ürünler bu uygulamaların sonuçlanmasında önemli görevler üstlenir. İran'da ulus inşasının ilk sürecinde veya Tabula-rasa'nın şekillenmesinde modern düşünsel zeminin oluşması ve modern araçların devreye girmesi XIX. yüzyılın ilk çeyreğinde Kaçar devletinin girişimleriyle başlasa da mimari/kentsel alanda XIX. yüzyılın ikinci yarısından itibaren dördüncü Kaçar padişahı Nassıreddin Şah'ın döneminde belirgin belirtiler vermeye başlar. Nasıreddin Şah döneminde mimari/kentsel alanındaki değişim ve yenilikler kendisinin Batı Avrupa seyahatleri öncesi ve sonrasındaki süreçte devam eder. Bu dönemde bir çok modernizasyon girişimi doğrultusunda Tahran eski sınırlarına sığmadığından Nasıreddin Şah yönetimi 1867'deki törenle kentin büyütülmesine yönelik girişimde bulunur. Ülkeyi çağdaş Batı uygarlıklarına kavuşturmak ve küresel ticaret ekonomisine katmak doğrultusunda Tahran ve bir çok büyük şehrin geleneksel (çarşı, ulu cami ve bunları birleştiren meydanlar) dokusu değişir. Eğitim, sağlık, dini, askeri, ticari vb. modern işlevli binalar ve parklar devlet binalarıyla yanyana gelir. Modern işlevli yapılar ızgara kent planı örgütlenmesiyle yeni silüetine kavuşan meydanlarda birleşir. Hükümet, gerçekleştirdiği bütün bu girişimleri aynı zamanda siyasal meşruiyetin sağlanması yolunda büyük törenlerle araçsallaştırır. Nasıreddin Şah'ın siyasal meşruiyeti elde etme yolunda gerçekleştirdiği yenilikler aynı zamanda dönem Tahran'ının silüetini önemli derecede etkileyen Devlet Tekyesi ve Nasıriye Camii gibi büyük dini binalar aracılığıyla geleneksel/dini kültürün onayını alarak gerçekleşir. XIX. yüzyılın ikinci yarısından itibaren İran'da Batılı Aryanist oryantalistlerin söylemleri arkeolojik ve mimari kalıntılara taşındıktan sonra yüzyılın son çeyreğinde bu söylem İran'daki yerel Fars milliyetçilerinin de sık sık başvurdukları unsur olarak belirmeye başlar. Bu doğrultuda Fırsatüddevle-i Şirazi'nin Asâr-ı Ecem adlı eseri Fars milliyetçiliğinin arkeolojik/mimari alanındaki ilk eseri olur. 1906 yılında Meşrutiyet Harekatı ile birlikte kurulan Meclis-i Şura-i Milli, Fars milliyetçiliğinin fikri söylemini siyasal alana taşır. Sürekli sömürgeci ülkelerin doğrudan müdahalesine maruz kalan Kaçar devleti Birinci Dünya Savaşı esnasında giderek çözülmeye başlar. Fars milliyetçileri siyasal iktidarı ele geçirerek Aralık 1925 yılında Rıza Han'ın Rıza Şah olarak saltanat tahtına çıkmasıyla İran ulus-devletini kurarlar. Pehlevi devletinin kurulmasıyla ülkedeki kültürel politikalar ulus-devletin resmi ideolojisinin çizgisinde farklı boyuta girer. Hükümetin resmi ideolojisi olan Fars milliyetçiliği "Yüksek Aryan ırkının parçası olmak" yolunda eskiyi yıkarak yeni ulusun inşasınının arayışında bulunur. Kaçar döneminden kalan mimari/kentsel ürünler dahil somut olan ve olmayan kültürel varlıklar imha edilir. Hükümetin resmi yayın organlarının propagandalarının yanı sıra hükümete bağlı Encümen-i Asâr-ı Milli çok sayıda yerel ve yabancı Aryanist oryantalistlerin çabalarıyla kültürel ve mimari/kentsel alanda önemli girişimlerde bulunur. Firdevsi kongresi, Firdevsi anıt-mezarının inşası ve Fars tarihi şahsiyetlerinin yüceltilmesi Encümen-i Asâr-ı Milli'nin girişimiyle gerçekleşir. Pehlevi döneminde "antik İran'ı yüceltme" girişimleri dönemin dergileri, gazeteleri ve bütün yayın organlarının ortak çabası olur. Arkaik İran'ı canlandırmak dönemin farklı kültürel mecralarında gerçekleştiği gibi mimari/kentsel alanda da hızla devam eder. Tahran'daki bir çok resmi devlet yapısı Ahamenid-Sasani canlandırmacı üslubuyla kısa sürede kentin silüetini değiştirir. Bu yapıların yanısıra Rıza Şah'ın 1933 yılındaki Nazi Almanyası'na yakınlaşması ülke genelinde Alman mühendislerinin istihdamı ve Nazi Almanyası mimari kültürünün yaygınlaşmasıyla sonuçlanır. Köprüler, fabrikalar, barajlar, demiryolları, tren stasyonları ve bir çok modern işlevli yapılar merkezden yönetilen hükümetin meşruiyetinin sağlanılmasında büyük propaganda unsurları olarak araçsallaştırılır. Bu eserler hükümetin egemenlik simgeleri olarak ülkenin farklı noktalarında belirmeye başalar. Mimari/kentsel alandaki bütün projeler Pehlevi hükümetinin kültür politikacılarının ideolojik görüşüne göre inşa edilir.
-
ÖgeLanga Yenikapı dolgu alanı ve Yalı Mahallesi (1750-1900)(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2023-07-04) Han, Ayhan ; Ağır, Aygül ; 502142101 ; Mimarlık TarihiLanga Yenikapı, sur içi İstanbul'un güney sahilinde; Davutpaşa Kapısı ile Kumkapı arasındaki semtin ismidir. Uzun bir tarihsel kesitte çeşitli kültür katmanlarının üst üste bindiği bölge, günümüzde İstanbul'un önemli bir arkeolojik sit alanıdır. Burası, İstanbul'un tarihi yerleşkesini kuzey-güney ekseninde ikiye ayıran Bayrampaşa Vadisi'nin denizle buluştuğu mevkide yer almaktadır. Bir zamanlar, yabanda kalmış sığ bir koy olan bölgenin inşa edilmiş çevreye dâhil edilmesi aşamaları, Bizans ve Osmanlı dönemlerinin önemli kesitlerine; kent mekânını dönüştüren önemli kırılma anlarına denk gelir. Yarımadanın içlerine doğru uzanan koyun Bizans ve Osmanlı dönemlerinde kademeli olarak doldurulması, kent mekânının denize doğru genişlemesinin önemli bir örneğini temsil eder. Dönem araştırmacıları tarihi yarımadanın doğal topografyasının değiştiği ve İstanbul kent mekânının denize doğru yüzyıllar içinde genişlediği konusunda hemfikirdirler. Yarımadanın güney sahilindeki en geniş koy alanının inşa edilmiş çevreye dâhil edilmesi bu gözlemin en önemli örneğidir. Kentin güney Marmara sahilindeki geniş bir alanı kaplayan koyun inşa edilmiş çevreye dâhil edilerek kapatılması kabaca üç aşamada gerçekleşmiştir. Birincisi, Büyük Konstantinus (324-337) döneminde, şehrin kara surlarını batıya kaydırarak yeni bir sabitleme hattı belirlemiştir. Şehrin imparatorluk başkenti yapıldığı 4. yüzyılın ilk çeyreğine denk aşamada Langa Yenikapı, şehir sınırları içine alınmıştır. Dördüncü yüzyılın sonunda, Theodosius Limanı olarak adlandırılan yapay limanın inşa edilmesi bölgenin dolması sürecinin ikinci eşiğidir. Bu süreçte, deniz tabanına mendirekler yerleştirilmiş ve böylece deniz tarafında yeni bir sabitleme hattı çekilerek bahsi geçen koy denizden çevrelenmiştir. Arkeolojik buluntular gemi batıklarını yapay liman tesisinden sonraki dönemlere tarihlendirmektedir. Daha da önemlisi litolojik katmanların yapay limanın tesis edilmesinden sonra daha kısa aralıklarla oluştuğunu göstermektedir. Yapay liman bölgesi Bizans döneminde dolarak, Osmanlı döneminde Langa Bostanları ismini almıştır. Osmanlıların 1760 senesi İlkbahar'ında başlattığı Langa Yenikapı limanını doldurma projesi, doğal koyun tamamen kapatılarak kent mekanının denize doğru genişlemesinin üçüncü eşiğini temsil eder. Theodosius Limanı bölgesinin oluşturulması sürecinde, limanın güneydoğu köşesinde içe doğru kavis yapan bir girinti alanı oluşturulduğu anlaşılmaktadır. Girinti, birisi batıdaki Davutpaşa Kapısı tarafında ve diğeri ise doğudaki Yenikapı hizasında denize doğru çıkıntı yapan iki adet burunla kısmi olarak korunaklı hale getirilmişti. Osmanlı dönemi dolgusu, söz konusu iki burnun arasında, deniz tabanına sandıklarla kıyı set duvarlarının yerleştirilmesi ve ardının ise Laleli Çeşme Camii temel hafriyatından çıkan molozun dökülmesini ihtiva eden çalışmaları kapsar. "Langa Yenikapı Dolgu Alanı ve Yalı Mahallesi (1750-1900)" başlığını taşıyan işbu çalışma ise limanın doldurulması ve dolgu alanı üzerine inşa edilen Yalı Mahallesi'nin imar sürecini konu edinmektedir. Langa Yenikapı dolgu alanı benzerlerine az rastlanan bir alandır. Dolgu üzerine inşa edilen Yalı Mahallesi ise ortaya çıkış ve inşa ediliş yöntemi ile olağanın dışında bir Osmanlı mahallesi örneğini temsil eder. Burada mekânın üretimi ve kentsel gelişimi, sığ dipteki oynak kum tabakası üzerine inşa edilen ve denizden doldurulan bir mekânın hikâyesidir. Yalı Mahallesi, denizin sürekli ve sert su hareketlerine maruz kalan sur içi İstanbul'unun güney Marmara kıyısında tehditkâr bir ekosistemde inşa edilmiş çevrenin sınırında, sığ dipten bacaya kadar insan eliyle üretilmiş bir mekândır. Doğa ve insanın süreklilik arz eden tehditlerine karşın iç bütünlüğünü koruyan mahalle mekânı, uzun ve istikrarlı bir geçmişe sahiptir. Mahalle mekânı, deniz tarafından günü birlik gelen dalga ve rüzgârların yıkıcı etkilerinin yanı sıra yangın ve depremlerle dönem dönem yok olmuştur. Bununla birlikte, mahallenin ilk inşasında zeminde oluşturulan sokak dokusu ve parsel izleri devamlılık sağlayarak külleri ve molozları üzerinde yeniden inşa edilmiştir. Araştırmanın birinci kısmı, kıyı set duvarlarının örülmesi ve ardının molozla doldurulmasını konu edinir. Limanın doldurulması ve üzerine bir mahalle inşa edilmesi, 1760'ta inşasına başlanan Laleli Çeşme Camii projesinin temel hafriyatından çıkan moloz sorununa bir çözüm olarak ortaya çıkmıştır. Proje, kıyı topografyasının zorluğundan ötürü dönemin mimarlık ve mühendislik bilgisinin uygulama sahasına dönüşmüştür. Araştırmanın ikinci etabı ise dolgu ile elde edilen sathın imarı sürecini içerir. Proje alanına ayrılan emek ve sermayenin tazmin edilmesi, konut yapımı ve pazarlanmasına yönelik bir kentsel dönüşüm modelini gerekli kılmıştır. Bu model, konutların yapı adalarına daha yoğun, ekonomik ve mali kaynak üretme amaçlı yerleştirilmesinden yerleşke içerisinde her bir mevkiinin cazibesinin yükseltilmesine ve elde edilen sathın metalaşmasına değin geniş bir faaliyet alanında ifadesini bulmuştur. Mahalle, Osmanlı dönemi mimarlık ve kent tarihi araştırmaları açısından liman dolgusunu takip eden yapılaşma sürecini takip edebildiğimiz veri tabanına sahip olduğundan özel bir öneme sahiptir. 1762-1768 seneleri arasında mahallede kiraya verilen ilk konut ve dükkân tipi yapıların yapı bilgisi, kiracısı ve sözleşme şartlarını içermekte olan veri tabanı, mahallenin oluşma sürecini haritalandırma fırsatı sunmaktadır. On dokuzuncu yüzyılın ilk çeyreğine ait olan ve benzer içerikte başka bir veri tabanı ile birlikte zaman içerisinde ortaya çıkan mahalle haritaları, alanın dönüşümü ve kentsel dokunun sürekliliğini izleme fırsatı sunmaktadır.
-
ÖgeLarı̇sa (Buruncuk) antı̇k kentı̇nı̇n yerleşı̇m yapısı(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2021-10-11) Külekçi, Ilgın ; Saner, Nejat Turgut ; 502132104 ; Mimarlık TarihiLarisa (Buruncuk) Batı Anadolu'da antik Aiolis bölgesi içinde yer alan önemli kentlerden biridir. Arkeolojik buluntulara göre yerleşim tarihi Neolitik döneme dayanmakta, en erken mimari kalıntıları ise Erken Tunç Çağı'na tarihlenmektedir. Yerleşim izleri Buruncuk uzantısının neredeyse tamamına yayılmaktadır. Buruncuk'un batı ve doğu ucundaki iki tepe şehrin iki merkezi alanını temsil etmektedir. Batıdaki tepe (Larisa Batı) üzerinde akropol, güneyinde ve kuzeyinde şehir alanları, doğu, güneydoğu ve kuzeydoğusunda geniş bir nekropol; doğudaki tepe (Larisa Doğu) üzerinde kale ve güneydoğusunda yerleşim alanı; iki tepe arasında kalan alanda ise tarım yapıları ve terasları bulunmaktadır. Bugün alanda görülen mimari buluntular ağırlıklı olarak MÖ 7.-4. yüzyıllar arasına tarihlenmektedir. MÖ 3. yüzyılın başından daha geç döneme tarihlenen bir yerleşim izi görülmediğinden şehrin bu dönemde terk edildiği düşünülmekte, ve mevcut buluntularıyla alan Arkaik, geç Arkaik ve Klasik dönemde iskan görmüş bir şehir görüntüsü sunmaktadır. Larisa'da 20. yüzyılın başlarında dört çalışma sezonu boyunca arkeolojik kazı yapılmıştır. Kazı çalışmaları kentin akropolüne odaklanmıştır. Akropolün dışında kısmen nekropolde kazılar ve şehir alanında sondajlar yapılmıştır. Kale ve eteğindeki yerleşim alanı ise kazı çalışması veya detaylı bir mimari belgeleme yapılmadan yalnızca genel plan üzerinde tespit edilmiştir. 2010 yılında Larisa'da Prof. Dr. Turgut Saner'in yürütücülüğünde mimari yüzey araştırmaları başlatılmıştır. Buruncuk uzantısının tamamında sürdürülen araştırmalar akropolün dışındaki alanlarda kentsel ve kırsal işlevlerin çeşitlendiğini ortaya koymuştur. Tez çalışması bu alanlar arasından Larisa Batı'daki güney ve kuzey şehir alanları ile Larisa Doğu'daki yerleşim alanında belgelenen mimari buluntulardan yola çıkarak yerleşim yapısını değerlendirmektedir. Bu çalışma esas olarak dönem aralığı kabaca bilinen bir yerleşimin topografik özelliklerini ve dağınık mimari izlerini değerlendirmeye, ve olabildiği ölçüde tarihsel verilerle birlikte yorumlamaya yöneliktir. Tez çalışmasıyla MÖ 6.-4. yüzyıllar arasında Pers egemenliği altında varlık göstermiş bir yerleşim olarak Larisa bu dönemin özellikle Anadolu bağlamında az bilinen yerleşim modellerine örnek olarak sunulmaktadır. Larisa bulunduğu konum itibariyle bölge içinde stratejik bir noktayı temsil etmektedir. Üzerinde bulunduğu verimli Gediz Ovası'nın sunduğu tarım kaynakları buradaki yaşamı sürdürülebilir kılmış, Gediz Nehri'nin açtığı doğal yol hattı Larisa'nın Ege kıyısına ve iç bölgelere bağlanmasını sağlamıştır. Yerleşimin şekillenmesinde Buruncuk'un topografya koşulları etkili olmuştur. Larisa Batı ve Doğu tepelerinin kayalık zirveleri anıtsal surlar için zemin oluşturmuş ve sınırlarını belirlemiştir. Tepelerin farklı bölgelerinde yoğunlaşan kayalık alanlar taş ocakları olarak kullanılmış, buradan yapı malzemesi temin edilmiştir. Her iki tepenin güney ve güneydoğu yamaçları diğer yönlere göre daha az eğimli, ve rüzgar, güneş gibi doğal faktörler açısından avantajlı olduğundan yerleşim alanlarına ayrılmıştır.
-
ÖgeManisa'da beylikler ve Osmanlı dönemi yapılarında devşirme malzeme (Spolia) kullanımı(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2021-09-21) Aktur, Hilal ; Ağır, Aygül ; 502102140 ; Mimarlık TarihiAnadolu'daki Türk-İslâm kentleri Antik, Roma ve Bizans dönemlerinden beri sürekliliğini koruyan yerleşim bölgelerinin olduğu yerlere ya da yakınlarına kurulmuştur. Bu yerleşimlerin üzerine kurulan Anadolu Selçuklu ve Beylikler dönemi kentlerindeki yapıların mimarilerinde yoğun olarak önceki dönemlere ait yapı malzemelerinin kullanıldığı görülmektedir. Yeniden kullanılan bu mimari malzemeler, devşirme malzeme "spolia" olarak adlandırılmaktadır. Devşirmenin mimarideki en genel tanımı, daha önce başka bir yapıda kullanılmış mimari malzemenin aynı ya da farklı bir işlev ile yeniden kullanılmasıdır. Saruhanoğulları'nın başkenti ve Osmanlı şehzadelerinin ikamet yeri olan Manisa devşirme malzeme spolia kullanımının değerlendirilmesi için bu tez çalışmasının konusu olarak belirlenmiştir. Manisa'nın bu çalışma için araştırma bölgesi olarak seçilmesindeki etkenler arasında, Manisa'nın çok katmanlı kültür ve mimari ortamını yansıtan Beylikler ve Osmanlı dönemi yapılarındaki yoğun devşirme malzeme kullanımının tespit edilmesi, Batı Anadolu'da devşirme malzeme odaklı ve Saruhanoğulları Beyliği mimarisi üzerine yeterli çalışmanın yapılmamış olması yer almaktadır. Manisa'nın Türk Dönemi, Saruhan Bey'in 14. yüzyılın başında Magnesia'yı Bizans İmparatorluğu'ndan alarak Saruhanoğulları Beyliği'nin başkenti yapmasıyla başlamıştır. Manisa, Saruhanoğulları Beyliği'nin mimari örneklerinin günümüze kadar gelebildiği nadir yerleşimlerdendir. Bölge, 15. yüzyılın başında Osmanoğulları Beyliği'nin egemenliği altına girmiştir. Osmanlı hâkimiyetine geçmesiyle Manisa, gözde şehzadenin ikamet yeri olmuştur. Cumhuriyet'in ilanına kadar Osmanlı İmparatorluğu yönetiminde kalan Manisa ve çevresi, Kurtuluş Savaşı yıllarında kısa bir süre Yunanlılar tarafından işgal edilmiştir. Manisa'nın Antik, Roma ve Bizans dönemlerine ait mimari eserler günümüze ulaşmamıştır. Manisa'nın Türk Dönemi öncesine ait yapı stoğuna ilişkin bilgilere Saruhanoğulları ve Osmanlı dönemi yapılarındaki yeniden kullanımlar ışık tutmaktadır. Türk öncesi dönemlere ait mimari malzemelerin devşirilerek kullanılması Antik, Roma ve Bizans dönemlerine ait mimari elemanların günümüze kadar ulaşmasını sağlamıştır. Manisa'nın Beylikler Dönemi Saruhanoğulları Beyliği, Manisa ilçelerinde ise Saruhanoğulları ile birlikte Germiyanoğulları ve Aydınoğulları beyliklerine ait mimari eserlerle Osmanlı Dönemi mimari eserleri tez kapsamında incelenmiştir. Yapılardaki devşirme malzeme tespitine paralel olarak literatür araştırması yapılmış; yapıların tarihleri ile ilgili bilgilere ulaşılmıştır. Bununla birlikte yapıların –mevcut ise- vakfiyelerinin incelenmesi ve geçirdikleri onarım süreçlerinin tespit edilmesi için T.C. Başbakanlık Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivi'nde araştırma yapılmıştır. Bu arşivde yer alan teknik doküman ve fotoğrafların incelenmesi yapılarda inceleme yapılan dönemde tespit edilemeyen devşirmelerin belirlenmesi açısından da önem arz etmektedir. Manisa ve ilçelerinde Beylikler ve Osmanlı dönemi yapılarında tespit edilen devşirme malzemelerin nerede, nasıl ve neden kullanıldığının değerlendirilebilmesinde, benzerliklerin ortaya konabilmesi ve mimarlık çerçevesinde devşirme malzeme "spolia" tanımının yapılabilmesi için Roma, Bizans, İslâm, Anadolu Selçuklu, Beylikler ve Osmanlı dönemlerindeki devşirme malzeme kullanımı örneklerine tezde yer verilmiştir.
-
ÖgeMimar Sinan'ın İstanbul'daki camilerinde mimari bir öğe olarak galerilerin kullanımı(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2023-04-18) Akyüz, Umut ; Kolay, Fatma İlknur ; 502072105 ; Mimarlık TarihiMimar Sinan'ın eserleriyle ilgili çok sayıda araştırma ve akademik çalışmaların yapılmasına karşılık inşa ettiği camilerinde özel olarak tasarlanmış yapı elemanlarından olan galeriler kapsamlı biçimde incelenmemiştir. Bu nedenle Mimar Sinan'ın İstanbul'daki camilerinde yer alan galeriler mimari özelliklerine göre tez kapsamında incelenmiş ve çeşitli değerlendirmeler yapılmıştır. Galerilerin Mimar Sinan tarafından mimari bir öğe olarak kullanılmasındaki başarının açıklanmasına, özellikle de mimari özellikleri, tasarımları, kullanılan geleneksel yapı elemanları ve teknikleriyle farklılıklarının ortaya konulmasına çalışılmıştır. Mimar Sinan'ın İstanbul'daki camilerinde çeşitli plan şemaları denenmiş, merkezi mekân anlayışına göre birbirinden farklı iç mekân tasarımları yapılmış, başarılı strüktür sistemleri kullanılmış, özgün cephe ve kütle biçimlenmeleri oluşturulmuştur. Bu yapılar birbirlerinin tekrarı olmamakla beraber tasarımlarına ve yapısal özelliklerine göre incelendiğinde kendi içlerinde ortak bir karakter göstermektedir. Mimar Sinan'ın İstanbul camilerindeki önemli yapı öğelerinin arasında yer alan galeriler ise iç mekan tasarımlarının çeşitlenmesinde, farklı plan şemaları oluşturmada, cephe ve kütle biçimlenmesinde, kütlede strüktürden kaynaklı bazı görsel sorunların çözümünde kullanılmıştır. Camilerin genel tasarımda da etkin biçimde kullanılan galeriler aynı zamanda Mimar Sinan'ın tasarım yeteneğini ve mimari becerisini üst düzeyde gösterdiği unsurlar arasındadır. Tez kapsamında Mimar Sinan'ın camilerden İstanbul'da yer alan ve özgünlüğü büyük ölçüde korunmuş galerileri bulunan 13 adet cami tespit edilmiştir. Galeriler, belirlenen camilerin iç ya da dış mekânında konumlanmalarına göre sınıflandırılmış, rölöveler ve fotoğrafların da yer aldığı bir katalog oluşturulmuştur. Hazırlanan katalogda incelenen her bir cami başlıca mimari özellikleriyle tekil olarak ele alınmış ve bu yapılarda yer alan galerilerin türleri, bulundukları duvarlar, süreklilikleri, caminin taşıyıcı sistemi ile ilişkilendirilmesi, girişleri ve kapladıkları alanlarıyla ilgili bilgiler verilmiştir. Katalogda ayrıca iç mekan planlaması ve merkezi mekan anlayışına göre galerilerle ilgili değerlendirilmeler yapılmıştır. Bu çalışmalar sonrasında galerilerin mimari ve yapısal özelliklerine ilişkin incelemeler ve analizler yapılarak bazı tipolojiler oluşturulmuştur. Yapılan çeşitli incelemeler ve değerlendirmeler sonucunda elde edilen veriler tez içerisinde altı bölümde ele alınmıştır. Giriş bölümünde çalışmanın amacı, kapsamı, yöntemi tanımlanmış ve kullanılan kaynaklar açıklanmıştır. Mimar Sinan Dönemi camilerinde yer alan galerilerle ilgili daha önceki akademik çalışmaların değerlendirilmesi ise literatür araştırması başlığı altında ele alınmıştır. İncelenen camilerde galerilerle ilgili doğru kavramsal tanımlamalar yapılmasının gerekliliği vurgulanmıştır. İkinci bölümde Mimar Sinan öncesindeki bazı mimari dönemler içinde yer alan, 16. yüzyıl Osmanlı toprakları içinde ve yakın bölgelerde konumlanan yapılardaki galeri kullanımı incelenmiştir. İbadet işlevi taşıyan yapılar ağırlıklı olarak incelenmiş, Mimar Sinan'ın galeri kullanımında önceki mimari dönemlerin etkilerinin, kendisinin yaptığı yenilikler ve farklılıkların ortaya konulması amaçlanmıştır. Üçüncü bölümde Mimar Sinan'ın İstanbul'daki camilerinden galerisi olan 13 adet yapı çeşitli mimari özelliklerine göre kapsamlı biçimde incelenmiştir. Bu camilerdeki galeriler türlerine, bulundukları duvarlara, sürekliliklerine, caminin taşıyıcı sistemi ile ilişkilendirilmesine, girişlerine, iç mekan planlaması ve merkezi mekan anlayışına, yapı elemanlarına, kapladıkları alanlara, işlevlerine, tasarım özelliklerine ve görsel olarak mimariye etkilerine göre ele alınmıştır. Yapılan incelemeler sonucunda elde edilen temel bilgilere kataloglarda da yer verilmiştir. Dördüncü bölümde Mimar Sinan Dönemi'nde İstanbul dışındaki camilerde yer alan galeriler incelenerek İstanbul'daki benzer örneklerle karşılaştırılmış, kapsamlı ve bütüncül bir çalışmayla galeri kullanımındaki genel özellikler saptanmıştır. Beşinci bölümde önceki kısımlarda yer alan tüm incelemelere göre Mimar Sinan'ın İstanbul camilerindeki galeri uygulamalarının genel bir değerlendirmesi yapılmıştır. Yapım tarihleri birbirlerine yakın olan bazı camilerdeki galerilerin benzer mimari özellikler gösterdiği tespit edilmiştir. Galeri uygulamalarında kendi içerisinde dört döneme ayrılan kronolojik bir gelişim ya da değişim süreci ortaya çıkarılmıştır. Altıncı bölümde galerilerle ilgili tüm incelemeler ve değerlendirmeler sonucunda elde edilen temel bulgulara yer verilmiştir. Tez kapsamında yapılan çalışmalardan sağlanan veriler doğrultusunda ortaya çıkan sonuçlar açıklanmıştır. Bu çalışma sonucunda Mimar Sinan Dönemi Mimarisi'nde çok araştırılmamış bir konu olan galeriler çeşitli yönleriyle incelenmiş, galerilerin mimariye ve tasarıma etkileri açıklanmıştır. Mimar Sinan'ın İstanbul'daki camilerinde galerilere özel bir önem verdiği ve galerileri mimari bir öğe olarak başarıyla kullandığı tespit edilmiştir. Galerilerin farklı plan, mekân ve kütle tasarımları oluşturmada etkin olarak kullanıldığı, yer aldıkları camilerin genel tasarım ve taşıyıcı sistemleriyle yoğun ilişkileri olduğu sonucuna varılmıştır. Mimar Sinan'ın kendinden önceki dönemlerdeki örneklerden farklılaşan galeri tasarımları yaptığı, bu tasarımlarla cami mimarisine bir yenilik kazandırdığı ve galeri kullanımında kendine özgü bir üslup oluşturduğu saptanmıştır. Galeriler hem bütüncül olarak, hem de yapı detaylarına göre ele alındığında Mimar Sinan'ın galeri kullanımında sürekli bir yenilik elde etme çabası içerisinde olduğu anlaşılmıştır. Buna karşılık yapım tarihleri birbirlerine yakın olan camilerindeki galerilerin mimari özelliklerine göre bazı benzerlikler gösterdiği saptanmış, galeri uygulamalarında kendi içerisinde dört döneme ayrılan kronolojik bir gelişim ya da değişim sürecinin bulunduğu tespit edilmiştir. İşlevleriyle ilgili olarak yapılan araştırmalar sonucunda galerilerin kadınlar için yapılmadığı tespit edilmiş ve bu mimari öğeleri kadınlar mahfili olarak değerlendirmenin yanlış olduğu ortaya konmuştur. Galerilerin tasarımında bazı işlevler göz önünde tutulmuş olsa bile mimari kaygının işlevin önünde yer aldığı saptanmıştır. Mimar Sinan'ın İstanbul'daki camilerinde iç ve dış mekân galerilerini daha çok mimari öğeler olarak üst düzey tasarımları elde etmede bir araç olarak kullandığı anlaşılmıştır. Mimar Sinan galerileri etkin bir biçimde kullanarak cami mimarisine yeni bir üslup katmış ve bu üslup kendi döneminde genel olarak kabul görmüştür. Bu kabul sonucunda ise İstanbul dışında da çok sayıda galerili cami yapılmış ve İstanbul'da cami mimarisine getirilen yeni üslup ya da beğeni İstanbul dışına taşınmıştır. Mimar Sinan'ın Edirne Selimiye Camisi haricindeki İstanbul dışındaki camilerindeki galerilerin genel olarak İstanbul'daki örneklere göre biçim ve tasarım özelliklerinin daha sade olduğu saptanmıştır. Yapılan tüm çalışmalar sonucunda ise Mimar Sinan'ın İstanbul'daki camilerinde yer alan galerileri mimari bir öğe olarak kullanmadaki yeteneği ve bu galerilerin daha önce ortaya konmamış çeşitli özellikleri açığa çıkarılmıştır.
-
ÖgeOsmanlı estetizmi ve Aşiyan(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2023-07-04) Demirgüç, Ufuk ; Kuban Tokgöz, Zeynep ; 502092110 ; Mimarlık TarihiBu tez, Osmanlı modernleşmesinin edebiyattaki öncü isimlerinden Tevfik Fikret'in (1867-1915) kendisinin tasarladığı, tamamlandığı 1906 yılından 1915'e kadar ailesi ile yaşadığı ve Aşiyan olarak adlandırdığı evi üzerinedir. Tevfik Fikret'in evi üzerine yapılan inceleme, evin kendisi hakkında bilgi üretirken yüzyıl dönümü Osmanlı kültürel seçkinlerinin yeni yaşam ortamı arayışlarındaki yönelişler ile son dönem Osmanlı toplumunun ev kavrayışındaki değişimin bir yönü araştırılmaktadır. Tevfik Fikret, edebiyatı ve kendisi hakkında çok çalışma yapılmış ve hala yapılan edebiyatçılardan birisidir. Tevfik Fikret'in evi hakkında yapılmış ayrıntılı bir çalışma ise bulunmamaktadır. Doktora çalışmasında, Fikret'in evi, mevcut durumu, eşyaları, Fikret zamanında çekilmiş az sayıdaki fotoğraf ve onun hakkındaki anılar desteğiyle tarihsel bağlam ile kültürel referansları dikkate alınarak disiplinlerarası bir yaklaşımla değerlendirilmektedir. Aşiyan, İstanbul kent merkezinden uzak bir yerde; Rumelihisarı, Kayalar mevkiinde Boğaziçi ve Anadolu kıyılarına hâkim bir yamaç üzerinde inşa edilmiştir. İnşaatı 1905'te başlamış ve 1906'da tamamlanmıştır. Eve, Fikret'in ölümünden sonra bazı kısımlarını kiraya vermek üzere eşi Nazime Hanım tarafından ekler yaptırılmıştır. Tevfik Fikret'in yaşadığı dönemde çekilmiş az sayıdaki fotoğraf ve evdeki bazı izler yapıdaki değişikliklerin kısmen görülebilmesine imkân vermektedir. Ev, 1945 yılında müzeye dönüştürülmüştür. Aşiyan, kâgir bodrum kat üzerinde iki katı ahşap olan üç katlı bir evdir. Bahçedeki eğim, evin oturduğu alanda düzenlenmiş ve eğimi kesen bir istinat duvarı ile evin düz bir zemine oturması sağlanmıştır. Bodrum katta servis mekânları ve yemek salonu bulunur. Zemin katta şairin edebi toplantılarına ev sahipliği yapan salon, günlük bir oturma odası ve merdiven holünün arka kısmında diğer odalar yer alır. Üst katta yatak odası ve Fikret'in çalışma odası yer alır. Salon ve çalışma odasının mekân kurgusu Arts and Crafts (Sanatlar ve Zanaatlar) mimarlığından izler taşır. Fikret, bu mekânları kendi yaşam deneyimine uygun biçimde tasarlamıştır. Evin cephelerinde yine İngiltere kökenli mimari unsurlar yer almaktadır. Bahçe kapısından girildiğinde karşılaşılan büyük taş duvar evin dikkat çekici unsurudur. Taş duvar, Fikret'in "Sokrates Penceresi" olarak adlandırdığı pencerenin çevresindeki taşlar ile birleşerek onun yer ile ilişkisini güçlendirir. Doğal nitelikleri korunarak düzenlenmiş bahçede yerindeki bir kaya çevresine yapılmış havuz ve bahçedeki taş mobilyalar Fikret'in kayalara duyduğu ilginin işaretleri olduğu kadar evin ve bahçenin bütünlüklü algılanmasına destek olurlar. Evin mekân kurgusu ve cephelerindeki unsurlarda İngiltere kökenli hareketlerin izler görülürken bunlar Fikret'in yaşam dünyası hakkında da bilgi vermektedir. Fikret'in ev eşyalarında ise İngiltere kökenli Estetik Hareket'in izleri görülür. İngiltere'de 19. yüzyılda toplumsal dönüşümlerle beraber davranış biçimleri, kıyafetten konuta ve tasarıma, tefrişten kentsel düzenlemeye uzanan bir alanda yerel ve gelenekselden uzaklaşan, yeni yaşam biçimlerine kendini açan orta sınıf seçkinleri, Romantizm doğrultusunda edebi bir tavır olarak başlayan Estetizm'i, fiziksel görünürlüğü olan bir "Hareket"e dönüştürmüşlerdir. İngiltere'de 19. yüzyılın ikinci yarısında, hemen hemen eş zamanlı gelişen Estetik Hareket ve Arts and Crafts akımlarının en önemli katkıları içmekâna ve dekoratif sanatlara olan etkidir. Edebiyat, resim, heykel gibi güzel sanatlardan içmekân tasarımı, gündelik yaşamın nesnelerine kadar etki eden bu değişimler, endüstri devrimi sonrasında ortaya çıkan üst ve orta sınıflar için yeni yaşam biçimleri getirmiştir. Özellikle sanatçıların evleri ve yaşam biçimleri orta sınıfın estetik beğenisi üzerinde etkili olmuştur. 1896-1901 arasında Tevfik Fikret'in yayın yönetmenliğini üstlendiği dönemde Servet-i Fünûn dergisi çevresinde toplanan edebiyatçılar, edebi başlangıcı Fransa'da olan Estetizm'in temel sloganı haline dönüşmüş "Sanat, sanat içindir" görüşünü desteklemiştir. Şiiri "lisân-ı rûh" kabul ettiğini söyleyen Fikret için ev kavramı, yaşanılan mekânın ötesine işaret eder. Ev, Fikret için, deneyimleri, kişiliği ve dünya algısı ile bütünleşen şiirsel imgelerle yüklüdür. Aşiyan, bu şiirsel imgelerin fiziki tezahürüdür. Evinin şiirselliği imgelerle tasarlamasından kaynaklanır. Evinin tasarımını üstlenen şair, mimari unsurların işlevlerinin ötesinde onların anlam yüklenmesini sağlar, imgelerini mimarlığa taşır. Geleneksel konut niteliklerinden uzaklaşan yapısıyla Aşiyan, modernleşen Osmanlı'daki konut örneklerinden birini sergilediği gibi modernleşen toplumdaki bir modernleştirici aktörün kendi seçimlerini yansıtması açısından da dikkate değer veriler sunmaktadır. Fikret'in bütüncül sanatçı kişiliğini anlamak açısından kendisinin tasarladığı, tefriş ettiği evi ona dair portreyi tamamlar niteliktedir. Edebiyattaki modernleşmeye katkısı evinin mimarisinde de kendini gösterir. Batılı unsurları ve kendi yaşam dünyasını estetik bir duyarlılıkla olağan bir şekilde birleştirmiş olması onun Osmanlı Estetizmi'nin bir aktörü olarak tanımlanmasına imkân verir. Aşiyan, mimarisi, mekân organizasyonu, dekorasyonu, eşyaları ve bahçesi ile bir bütün olarak Osmanlı modernleşmesinin bir yönünü ortaya koymakta ve yüzyıl dönümü İstanbulu'nda Osmanlı Estetizmi'nin mimari bir örneğini sergilemektedir. "Osmanlı Estetizmi ve Aşiyan" başlığını taşıyan tez ile biri diğerini kapsayan iki konuda sonuçlara ulaşılmıştır. İlk sonuç, Fikret'in edebiyat alanındaki modernleştirici etkileri ile kendi tasarladığı evi Aşiyan'ın bir bütün olarak görülmesine imkân yaratma çabasıdır. Aşiyan, fiziki bir varlık olarak Fikret'teki estetizmi ortaya koymakta ve yüzyıl dönümü kültürel seçkinlerinin yaşam ortamlarındaki değişime bir örnek sergilemektedir. İkinci sonuç ise Osmanlı modernleşmesi içerisindeki bir yaklaşıma, "Osmanlı Estetizmi"nin tanımlanmasına olan katkıdır. Aşiyan, henüz tekil bir örnek olarak dursa da hem sahibinin kimliği hem de evin ve bahçenin tasarımındaki nitelikler, iç mekân ve ev eşyalarındaki seçimler ile Osmanlı Estetizmi'nin görünürlüğüne güçlü bir katkı sağlamıştır.
-
ÖgeThe architectural decorations of Ilkhanid period in Iranian and Anatolian geography from selected monuments(Graduate School, 2021-11-11) Soltani, Ghazal ; Ağır, Aygül ; Rezaei, Davood ; 502152101 ; History of ArchitectureIn the 13th century, nomadic steppe tribes who could be regarded as a Mongol family began to move across Asia under the leadership of Genghis Khan. They created a large empire under their government in the regions they became governor as Iran, Anatolia, and the neighborhoods. They also changed the cultural and geographic situations by their attack from the place they started to move to the west of Asia, but they were influenced by the Islamic culture as well in their path like Central Asia toward Iran and Anatolia. The Mongolians who are famous as Ilkhanids were stated in Iran about 1256-1335 (or 1353) and in Anatolia between 1243-1335. When Ilkhanids encountered with Iran and Anatolia's rich culture, they created the works through the architectural activity that obtained and united with their cultures, which the signs of these efforts became observed. During the Ilkhanid period, the branches of art related to decorations become apparent. This thesis involves a selection of architectural works during the Ilkhanid period that are cited in this thesis according to selected monuments from Iran and Anatolia exhibit the traditional methods of local artists/craftspeople who learned from their ancestors. Moreover, there are also sources of some Chinese and European influences, which were combined with traditional approaches of Mongols. The Ilkhanids gave importance to the decorations of architectural works to a high degree; likewise, it is recognizable that they also paid attention to the decoration of manuscripts, such as Great Mongol Shahnama (Book of Kings) and Quran manuscripts. It is possible to discern some similarities in terms of vegetal, geometric, and calligraphic decorations between the manuscripts and architectural decorations work. Although the Ilkhanids were from a nomadic culture, they could build monumental-scale mosques, tombs, madrasas, caravanserais, and palaces in the geographic locations they lived. It can be seen in the richly decorated features of their monuments mainly in terms of stone, brick, stucco, and tile materials. Metal and wood decoration objects are more noticeable in small fine artworks. The architectural works from selected monuments in the thesis are first introduced with their decorative features; there are also tables including the list, the categorization, and the details related to them at the end of the thesis. Regarding the data, by means of historical documents that are originating from Iran, Anatolia, and Central Asia prepared the sources in the Ilkhanids manuscripts, and the motifs, along with the evaluation notes of the author for the architectural, historical, cultural, and political backgrounds. In addition to a literature review, maps and notes of travelers were also consulted. The method section analyzes the criteria of the monuments. The highly representative monumental samples from Iran and Anatolia by considering the balanced selection of monuments in these two regions (Iran and Anatolia) were chosen. This thesis evaluates the analysis through patterns of decorations, materials, and even their architectural locations. The decorations observed in the mosque, madrasa, and tomb monuments are grouped as vegetal, geometrical, calligraphic, figural, and stylized patterns. The architectural decoration with considering their materials are discussed in terms of their similarities inside the existing monuments and their references to historical decorative designs. The analyses (drawing) of some of the geometric patterns by the author are observable too. At the end of each section of the thesis, there are short summaries. The total result of the thesis was done by summarized section's evaluation together. In the evaluation and conclusion parts of the thesis, the reasons that led to the formation of the decorations of the Ilkhanid period in the 13th and 14th centuries with considering the questions of introduction were emphasized by following an analytical and comparative path. As the result of the thesis information about the decorative patterns/designs, materials, types of the monuments, and the artisan's information, the employment of traditional materials and the decorations schemes are believed to be continued during the Ilkhanids period. The influence of the Seljuk period in the decoration schemes of the Ilkhanids architectural works is obvious. However, there is also the connection with the Pre-Islamic decoration. Totally, it results about the decorations in the monumental structures such as mosques, madrasas, and tombs reflect the time they were built.