Larisa (Buruncuk) Akropolü'nü çevreleyen geç arkaik surlar
Larisa (Buruncuk) Akropolü'nü çevreleyen geç arkaik surlar
Dosyalar
Tarih
2024-06-26
Yazarlar
Denktaş, Ertunç
Süreli Yayın başlığı
Süreli Yayın ISSN
Cilt Başlığı
Yayınevi
Lisansüstü Eğitim Enstitüsü
Özet
Günümüz Buruncuk mahallesi sınırlarındaki Larisa, Batı Anadolu'nun önemli antik yerleşimlerinden biridir. Prehistorik dönemlerden izler taşımakla birlikte MÖ 7.-4. yüzyıllara yoğunlaşan kalıntılarıyla Aiolis bölgesinin Arkaik-Erken Hellenistik kültürüne önemli veriler sunmaktadır. 20. yüzyılın başında İsveç-Alman ortaklığında yürütülmüş kazıların sonuçları 1940'lı yıllarda mimari, pişmiş toprak levhalar ve küçük buluntulara odaklanan yayınlarla literatüre kazandırılmıştır. Prof. Dr. Turgut SANER (İTÜ) başkanlığında 2010 yılında başlatılan mimari odaklı yüzey araştırmasıyla cevaplanmayı bekleyen sorular yeniden ele alınmıştır. Kentin batısına odaklanmış kazıların ötesinde, bu araştırmada yerleşimin tüm bileşenleriyle beraber bütüncül bir peyzajı ortaya çıkarılmıştır. Larisa Batı, akropol, ön kale ve yerleşim dokusuyla yönetici ve elit kesimin yaşadığı bir çevre izlenimi sunmaktadır. Larisa Doğu ise korunaklı kalesi ve güney yamaç teraslarındaki konut birimleriyle üreten sınıf ya da askeri amaca hizmet eden bir mahalle görünümündedir. İki alan ise birbirine çok sayıda tümülüsün konumlandığı nekropol ve yapılarla bütünlük kazanan tarım teraslarıyla bağlanmaktadır. Kazı ekibince akropol olarak tanımlandırılan alan deniz seviyesinden yaklaşık 100 m yükseklikte yer almaktadır; temenosu ve saray yapılarıyla yöneticinin özel mülkü görünümündedir. Geç Arkaik-Erken Klasik Devirlerde kulelerle desteklenen bir sur hattıyla çevrilmiştir. Bu tez çalışmasında 20. yüzyılın ilk yarısındaki metodolojilerle okunmuş bu tahkimatın hikayesi yeniden ele alınmaya çalışılmıştır. Alandaki mevcut kalıntılar geleneksel ve modern teknikler -3D tarama, Drone ile fotoğraflama ve GNSS- eşliğinde belgelenmiştir. Elde edilen veriler 1902, 1932-1934 kazılarının sonuçlarının paylaşıldığı yayınlarla karşılaştırılmıştır. Biçimleniş ve yapım teknikleri yeni tespitlerle yeniden yorumlanmış; öneriler bu tezle literatüre kazandırılmıştır. Akropol suru topografyanın belirleyiciyle bu çalışmada "kuzey" ve "güney" olmak üzere iki ayrı hat olarak ele alınmıştır. Dikdörtgen biçimindeki planlı iki kule -Kule I ve Kule VI- yamaçtaki sur hattının tasarımında iki uç sınırı oluşturmakta ve aynı zamanda hatları birbirine bağlayan birer "düğüm" görevi üstlenmektedir. Günümüze ulaşan kalıntılarda güney hattın biçimlenişi bir bütünlük içinde izlenebilmektedir. Kule I'den doğuya doğru dik bir hat üzerinde uzanan sur duvarı kare planlı Kule III ile sonlanır. Kule III'ün kuzeydoğusunda kırılmalar yaparak dört farklı yönlenme ile akropolün güneydoğu ucuna ilerler. Burada neredeyse dik açılı -yaklaşık 83o- bir köşe oluşturarak kuzeybatıya doğru yönelir; dik bir doğrultu üzerinde ilerleyerek kuzey hattın diğer bir ucunu oluşturan Kule VI'ya ulaşır. Güney ve doğudaki beden duvarları benzer bir kurguda tasarlanmıştır; parçalar orta kısımlarında kare planlı Kule II ve Kule V ile güçlendirilmiştir. Kuzey hattın günümüze ulaşan kısımları arazinin eğimi ve MÖ 5. ve 4. yüzyıllarda alanda gerçekleştirilmiş inşaat faaliyetlerinden -Yeni Saray ve A Burcu- kaynaklanan tahribat dolayısıyla güney hatta kıyasla daha azdır. Hattın doğudaki başlangıcı Kule VI yüksek bir kaya kütlesinin üzerinde yer alır. Kule VII duvar örgüsü ve biçimlenişiyle farklı bir evreye işaret eder. Beden duvarı kalıntılarına yer yer "Yeni Saray" yapısının içinde rastlanmaya devam edilir. Arazideki izini bu bölümden sonra kaybettiren hat, batıda, Kule VIII, Kule I ve bu iki kulenin arasında konumlanan üç adet odanın tanımladığı güçlendirilmiş tahkimat yapısıyla yeniden belirir. Kule VIII dolaylarında erken tarihli bir tahkimatın burcuna -B8'- ait bir blok dizisi uzanır. Bu burç güneyinde uzanan hafif kavisli bir duvar parçasıyla berber akropolün Orta-Geç Tunç Çağları tahkimatının günümüze ulaşan kalıntılarıdır. Akropole ulaşımın kuzeyden, kıvırılarak yükselen taş döşeli bir yolun sonlandığı bir kapıyla sağlandığını görülmektedir. Kapı, Batı Anadolu'nun Tunç Çağlarından bu yana, Troia VI'da da karşımıza çıkan bindirmeli tiptedir. Yamaç kısmında günümüze ulaşamamış bir kule ile desteklenmiş olmalıdır. Alan MÖ 5. ve 4. yüzyıllarda yoğun tadilat gördüğünden özgün biçimleniş tam olarak hayal edilememektedir. Seyirdim yerlerine ulaşan merdivenlerin temelleri yalnızca güney hattı boyunca görülmektedir. Beden duvarlarının iç cidarlarından 1 m'lik taşmalarla belirginlik kazanmaktadır; tasarım dış cidarda ise ayna simetriğinde geri çekilmeyle karşılık bulmuştur. Kule II, Kule III ve Kule V'te iç mekana ulaşımı sağlayan kapıların basamak izleri mekan kullanımına dönük kanıtlar sunmaktadır. Arazideki kalıntılar temel ve kaide düzeyindeki kısımlara ait taş bloklardan oluşur. Yapı malzemesi olarak kullanılan kızıl-kahverengi ve mavi-gri tonlarında çeşitlilik gösteren andezit bloklar inşaat alanında yer alan kaya öbekleri ve platonun yamaçları boyunca konumlanan taş ocaklarından temin edilmiştir. Akropol surlarının iç dolgu, temel ve tesviye sırası bloklarında bu pratikle ilişkili 24 noktada tespit edilen kanallar ve kama izleri başta İyonya olmak üzere yakın çevredeki Arkaik Devir taş ocağı örnekleriyle paralellik gösterir. Güçlendirilmiş tahkimat yapısının temellerindeki spolia malzemeler farklı bir uygulamayla evreleşmeye dönük bir işaret sunar. Duvarlar, ana kaya üzerine yerleştirilmiş temeller üzerinde yükselir. Temellerin üzerinde yer yer duvardan 3 - 5 cm öne taşan düzleme sıraları yer alır. Sur duvarlarının yükselen kısımları iki cidarlıdır. Güney sur hattı 2,48 - 2,54 m, kuzey hat ise 2,20 m duvar kalınlığına sahiptir. Cidarların arası büyük taşlar, moloz ve toprak ile doldurulmuştur. Duvar örgüsü kavisli kenarlara sahip çokgen bloklardan oluşur. Literatürde Lesbos biçimli örgü olarak da karşılık bulan bu arkaik örgü, başta Aeolis olmak üzere Kuzeybatı Anadolu'da tanımlı bir koinéye tanıklık eder. Çokgen bloklar yatayda sıralı bir kurguda konumlanmış topografyaya bağlı kalarak tanımlı alanlara ayrılmıştır. Çoğunlukla dikdörtgen bir görünüm sunan bu alanların yatay bantlarla bölümlenmiştir. Kalıntılar Larisalı yapı ustalarının inşaat pratiklerine ilişkin birçok veriyi de barındırır. Kulelerde keski ya da Skeparnon kullanımı ile oluşturulmuş, köşe bantları göze çarpar. Hatıl sıralarına yönelik yerleştirme oyukları ve kenet yuvalarına Kule I, Kule V ve güçlendirilmiş tahkimat yapısının batı duvarında rastlanır. Taşıma ve olası iskele kurulumuna yönelik mahmuzlar da hatıl bloklarının ön yüzeylerinde yer alır. Duvarlar yüzey işçiliği açısından çeşitlilik sergiler. Temeller dış yüzeyleri kaba bırakılmış taşlardan oluşur. Tesviye sıralarının ön yüzeyleri çekiç darbeleriyle düzlenmiştir. Beden duvarlarında murç kullanımıyla "noktalı" bir doku yaratılırken, ustalara serbestlik tanıyan bu vuruşlar yüzeylerde derin oyuklar oluşturmuştur. Hatıl sıraları ise çentikli çerçeveleri ve ince kalem uçlu murçla işlenmiş ayna yüzeyleriyle dekorasyon amaçlı bir uygulamayı işaret eder. Akropol surları biçimlenişi ve sergilediği bu işçilik detaylarıyla çağının ötesinde, "yabancı" bir görünüm sergiler; bu durum literatürde tarihlendirmeye dönük şüpheleri doğurmaktadır. Kazı yayınlarında sur hattıyla ilişkilendirilen konteks malzeme yok denecek kadar azdır. Peşi sıra gerçekleşen yapım faaliyetlerinde ana kayaya kadar inen düzleme çalışmaları günümüz metodolojisinde alanda stratigrafik bir okumayı engellemektedir. Çalışma kapsamında en belirgin seramik buluntuları erken döneme ait siyah tabaka içerisinde tespit edilmiş üç adet gri seramik fragman oluşturur. Kap formları güncel çalışmalardaki Kuzeybatı Anadolu Gri seramiği içerisinde, Orta-Geç Tunç Çağları kronolojisinde bir karşılık bulur. Bu tespit akropolün Geç Tunç Çağında burçlu bir tahkimatla çevrelendiğine yönelik bir kanıt sunar. Bu tahkimat beden duvarları ve burçlarıyla geç arkaik hattın tasarımını etkilemiş gözükmektedir. Geç arkaik surun üzerinde konumlandığı ve kerpiç kalıntılarından adını alan sarı tabaka ise, seramik açısından kuvvetli bir veri sunmaz. Tapınağın güneyindeki rampanın akropol suruyla kurduğu biçimsel ilişki dikkat çekicidir; bir yıkım tabakası olarak tanımlanan dolgu malzemesi MÖ 5. yüzyılla ilişkilendirilir. Bu durum ne yazık ki akropol surları için bir inşaat tarihi belirlemede yeterli değildir. Kule I derz aralığında kazı ekibi tarafından tespit edilmiş bir ok ucu güncel çalışmalardaki MÖ 6. - 5. yüzyılın ilk yarısındaki benzerleriyle hattın kullanım sürecine dönük bir kanıt sunar. Güçlendirilmiş tahkimatın temellerindeki profilli duvar etek profilleri akropoldeki saray yapılarında yaşanan bir yıkım sonrasında inşaat sürecine dahil edilmiştir. Bu durum duvar hattının tek bir seferde oluşturulmadığı, güney hattın inşaatının ardından kuzeyde birtakım düzenlemelere gidildiğini göstermektedir. Larisa'nın bulunduğu konum Demir Çağından Klasik Devir sonuna kadar bölgedeki güçlü, merkezi yönetimlerle kurduğu ilişkinin de kanıtlarını barındırır. Frig medeniyeti kendini metal taklidi gri hamurlu seramik kaplarda gösterir. MÖ 7. yüzyıldan itibaren Lidyalı yaşamın yansımaları Larisa'da gözle görülmeye başlar. Lidya seramiğine refere edilebilen süsleme dili ve renk tercihi aynı zamanda yerel üretim olduğu görülen Doğu Esinli bir seramik grubunun Larisa'da üretildiğini gösterir. Mimaride özellikle taş blokların temin ve işlenme süreçlerinde Lidyalı ve İyonyalı ustaların MÖ 6. yüzyılda beraber çalıştığı Sardis, Ephesos ve Smyrna'daki teknikler Larisa'ya da taşınır. Phokaia'lı ustaların eseri olduğu öne sürülen pişmiş toprak mimari levhalar da dönemin mimari zenginliğini yansıtır. Bu levhalar aynı zamanda Phokaia'dan Sardis'e uzanan hatta bir uğrak yeri olarak Larisa'da ustaların birikimlerini eserleriyle paylaştıklarını gösterir. Bu etkileşim yerel inşaat pratiğini akropol surların ve ardından tüm Larisa'da üst kademelere çıkarır. Yakın çevredeki anıtsal ölçekli yapıların oluşturduğu bölgesel dil, Larisa mimarisine simgesel bir anlam taşımıştır. Geç arkaik surlar Sardis'teki anıtsal teraslar gibi Larisa'nın görünen bir yüzü olmuştur. Tüm bu dönüşümler Larisa'nın gelişim hikayesini tek bir odak ve kültürel kimlik üzerinden oluşturmadığını göstermektedir. Kurulumundan itibaren konumuyla kıyı ve iç kesimler arasında bir köprü olmuştur. Bölgedeki kozmopolit dinamiklerden de faydalanarak, üretimini her daim melezlikler taşıyan, "yerel" kimliğin ağır bastığı bir biçimde geliştirmiştir. Akhamenid egemenliği altındaki inşaatına kesin gözüyle baktığımız bu akropol surları da materyal kültür verileriyle doğrudan desteklenemese de Batı Anadolu kıyılarından Pasargad ve Susa'ya kadar uzanacak bu kollektif üretim ortamının bir sonucu olarak tarihteki yerini almıştır.
Açıklama
Tez (Doktora) -- İstanbul Teknik Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024
Anahtar kelimeler
arkaik surlar,
archaic acropolis circuit