FBE- Tekstil Mühendisliği Lisansüstü Programı - Doktora
Bu koleksiyon için kalıcı URI
Gözat
Çıkarma tarihi ile FBE- Tekstil Mühendisliği Lisansüstü Programı - Doktora'a göz atma
Sayfa başına sonuç
Sıralama Seçenekleri
-
ÖgeKokonat Yağı / Vitamın E Nin Mikrokapsülasyonu Ve Mikrokapsüllerin Yıkama Dayanımlarının Artırılması(Fen Bilimleri Enstitüsü, 2009-01-15) Erikci, Temel ; Kalaoğlu, Fatma ; Tekstil Mühendisliği ; Textile EngineeringBu tezde, Myritol 318 kokonat yağı ve Vitamin E ihtiva eden mikrokapsüller, dış duvar materyali olarak karboksil polimeri kullanılarak hazırlanmıştır. Fular prosesi kullanılarak, Myritol 318 kokonat yağı ve Vitamin E ihtiva eden mikrokapsüller 240g/ m2 gramajındaki Supplex Kumaş üzerine uygulanmıştır. Supplex Kumaş’ ının içeriği, 90% Poliamid, 10% Lycra dır. Farklı tipte binder kaliteleri ve farklı büyüklükte mikrokapsüller kullanılarak, çeşitli reçeteler oluşturulmuştur. Hazır giyim sanayiinde kullanılabilecek en uygun reçetenin tespit edilebilmesi için, hazırlanan reçetelerin, müteakip yıkama sonrası görüntü değerlendirmeleri elektron mikroskopu altında yapılmıştır. Yanısıra, müteakip yıkamalara karşı daha kontrollü bir serbest kalma oranı elde edebilmek için, halihazırda üzerine mikrokapsül uygulanmış Supplex kumaşa chitosan kullanarak ikincil bir kaplama, fular prosesiyle yapılmıştır. Chitosanın müteakip yıkamalar üzerindeki potansiyel faydasını incelemek için, mikrokapsül tatbik edilmiş Supplex kumaşa gaskromatografik analizler yapılmıştır. Chitosan uygulanmış ve uygulanmamış reçeteler birbiriyle mukayese edilmiştir. Ve hali hazırda mikrokapsül tatbik edilmiş kumaş üzerine chitosan kaplaması yapıldığında pozitif yönde kayda değer bir ilerleme kaydedilmiştir. Vitamin E ve myritol 318 kokonat yağının mikrokapsüllerden salınımı daha iyi kontrol altına alınabilmiştir ve 10% ila 42.8% lik oranda daha iyi neticeler elde edilmiştir. Yani, daha kontrollu bir salınım oranı sağlanabilmiştir.
-
ÖgeBuruşmazlığın Geliştirilmesi İçin Pamuklu Kumaşların İyonik Çapraz Bağlanması(Fen Bilimleri Enstitüsü, 2009-05-27) Şahin, Umut Kıvanç ; Gürsoy, Nevin Çiğdem ; Tekstil Mühendisliği ; Textile EngineeringPamuk lifinin buruşmaya karşı doğal bir eğilimi vardır. Pamuğun bu istenmeyen özelliğini gidermek için uzun süredir pek çok kalıcı ütü apreleri önerilmektedir ve kullanılmaktadır. Ancak, bu kimyasal aprelerin çoğu, kanser yapma ihtimali olduğundan şüphelenilen formaldehiti açığa çıkarırlar ve kumaşın mukavemet kaybetmesine ve sararmasına sebep olurlar. Bu aprelere alternatif olan formaldehitsiz kimyasallar pahalıdırlar. Bu nedenle, yaygın ve kolay ulaşılabilir kimyasallar kullanılarak hazırlanan bir formaldehitsiz apreye ihtiyaç vardır. Bu çalışmada, 3 farklı karboksimetilasyon yöntemi kullanarak anyonik pamuklu kumaş hazırladık ve daha sonra bunu katyonik gliserin adı verilen yeni bir çapraz bağlayıcı ile muamele ettik. Muamele edilen kumaşın buruşmazlık açısına göre iyonik çapraz bağlama işlemini optimize etmeye odaklandık. Numunelerimizi ayrıca mukavemet, uzama, sertlik, düzgünlük, beyazlık ve nitrojen miktarı için de test ettik. İyonik çapraz bağlamanın boyanabilirliğe etkisini incelemek için muamele ettiğimiz numunelerimizi bir asidik bir de bazik boya ile boyadık. Sonuçlarımız göstermektedir ki iyonik çapraz bağlama ile yüksek buruşmazlık açısı değerleri elde edilebilmektedir ve kumaş mukavemeti de artırılabilmektedir. İyonik çapraz bağlama muamelesinden sonra pamuklu kumaşın uzaması artmıştır. Pamuklu kumaşın sertliği ve düzgünlüğü artmıştır fakat bu sınırlı bir seviyededir. Ayrıca pamuğun bazik boyarmadde ile boyanabilirliği de artırılmıştır. Bu sonuçlara göstermektedir ki iyonik çapraz bağlama konvansiyonel kalıcı ütü aprelerine iyi bir alternatiftir.
-
ÖgeTekstil Ve Konfeksiyon Sektörleri Arasında Etkin Lojistik Faaliyetlerinin Gerçekleştirilmesi Amacıyla Bir Lojistik Merkez Yer Seçimi Ve Tasarımı(Fen Bilimleri Enstitüsü, 2010-06-09) Eryürük, Selin Hanife ; Kalaoğlu, Fatma ; Tekstil Mühendisliği ; Textile EngineeringBu çalışma, ürünlerin hızlı ve efektif akışını sağlamak ve maliyetleri azaltmak amacıyla bir lojistik merkez tasarımı ve konfeksiyon sektörüne yönelik bir lojistik merkez yer seçimini içermektedir. Bu amaçla üç aşamalı uygulama çalışması yürütülmüştür. İlk aşamada, sektör stratejik olarak değerlendirilmiş, elde edilen veriler ışığında rekabet avantajı sağlamak ve müşterilere kalite, değer teslim etmek için lojistiğin en önemli bir şirket stratejisi olduğu sonucuna varılmıştır. Uygulamanın ikinci kısmında tekstil ve konfeksiyon sektörleri arasında etkin lojistik faaliyetlerin gerçekleştirilmesi amacıyla bir lojistik merkez ana tasarımı konulu çalışma yürütülerek konfeksiyon lojistik merkezde bulunması gereken tesis ve faaliyetler belirlenmeye çalışılmış ve yer seçimi kriterleri belirlenmiştir. Üçüncü ve son aşamada, konfeksiyon lojistik merkez tesis ve faaliyetleri belirlenmiş, lojistik merkez tasarımı yapılmış ve belirlenen üç aday yer için (Hadımköy, Tuzla ve Gümüşyaka) Analitik Hiyerarşi Süreci (AHP) yöntemi ile yer seçimi yapılmıştır. Elde edilen sonuçlar konfeksiyon ve lojistik sektörü açısından ayrı ayrı değerlendirilerek konfeksiyon ve lojistik sektör bakış açıları karşılaştırılmıştır. Sonuçlar değerlendirildiğinde Hadımköy konfeksiyon lojistik merkez kurulumu için en uygun yer seçilmiştir.
-
ÖgePolipirol-poli(akrilonitril-ko-vinil Asetat) Kompozit İnce Film Ve Nanolif Oluşumu Ve Karakterizasyonu(Fen Bilimleri Enstitüsü, 2011-06-06) Çetiner, Suat ; Kalaoğlu, Fatma ; Tekstil Mühendisliği ; Textile EngineeringBu çalışma iki bölüme ayrılır. Bu bölümler; elektriksel iletken tekstil yapılarının antistatik, elektrostatik boşalma ve elektromanyetik kalkanlama uygulamaları için polimerik nanokompozitlerin sentezini kapsar. İlk bölümde, akrilonitril (AN) serbest radikalik polimerizasyonu, Ce(IV)-okzalik asit redoks başlatıcı sistemi varlığında sulu ortamda gerçekleştirilmiş ve poliakrilonitril (PAN) matriksinde pirol (Py), N-Metil pirol (NMPy) ve N-Fenil Pirol (NPhPy) yükseltgen polimerizasyonu ile kompozit filmler hazırlanmıştır. Polipirol (PPy) türevi konsantrasyonunun polimerik film özellikleri üzerindeki etkisi araştırılmıştır. Sıcaklık ve frekansın dielektrik/elektriksel özellikleri üzerindeki etkisi, 0.05 Hz − 10 MHz frekans ve 0 oC − 250 oC sıcaklık aralığında incelenmiştir. PPy konsantrasyonun artışıyla iletkenlik, dielektrik sabiti ve dielektrik kaybı değerleri artmıştır. İletkenliğin frekans ve sıcaklık ile artışı, yük taşıyıcılarının hareket kabiliyetinin artması sebebiyledir. Kompozit yapıdaki dipoller serbest hale gelir ve uygulanan elektrik alana cevap verir; bu yüzden polarizasyon ve dielektrik sabiti artar. İkinci bölümde, akrilonitril (AN) - vinil asetat (VAc) serbest radikalik kopolimerizasyonu Ce(IV) başlatıcısı kullanılarak dodesil benzen sülfonik asitin sodyum tuzu (DBSA) varlığında sulu ortamda gerçekleştirilmiştir. Kompozit filmler ve nanolifler, Py’nin P(AN-ko-VAc) matriksinde Ce(IV) ile polimerleştirilmesi ile üretilmiştir. SEM görüntüleri, nanolif çaplarının PPy miktarına bağlı olduğunu göstermiştir. Ortalama nanolif çapları PPy konsantrasyonunun artışıyla azalmıştır. FTIR-ATR spektrofotometrik analizi ile PPy’nin CH düzlem içi titreşim (1318 cm-1) pikine işaret eden yeni bir absorpsiyon bandı gözlenmiştir. CN halka gerilme titreşim pikinin (1451 cm-1) absorbans değerlerinde artış tespit edilmiştir. Nitril (CN) gruplarına ilave olarak karbonil (C=O) grupları pirolün katyonik grupları ile olan etkileşimlerinde çok önemli bir rol oynamıştır. PAN’a kıyasla P(AN-ko-VAc) kompozit filmlerindeki iletkenlik, karbonil grubunun kısmi negatif yükleri nedeniyle artmıştır. Elektrik modül verileri, kompozitlerde daha iyi dielektrik relaksasyon davranışı sağlamıştır. P(AN-ko-VAc)-PPy kompozitlerinin AFM görüntüleri, pirolün P(AN-ko-VAc) matriksinde polimerleşmesiyle farklı boyutlarda PPy taneciklerinin oluştuğunu göstermiştir.
-
ÖgeVortex İplik Üretim Sisteminde İnce Numara İplik Üretilebilirliğinin Araştırılması İçin Bir Yaklaşım(Fen Bilimleri Enstitüsü, 2011-06-07) Erdumlu, Nazan ; Ozıpek, Bulent ; Tekstil Mühendisliği ; Textile EngineeringBu çalışma kapsamında, vortex iplik eğirme sisteminde ince iplik üretim olanakları araştırılmış, sistemde ince iplik üretimini etkileyen faktörler ipliğin yapısı ve fiziksel özellikleri ile bağlantılı olarak açıklanmıştır. Bu amaçla, öncelikle pamuk, viskon ve 50/50 pamuk-Modal® karışımı olmak üzere selülozik lifler kullanılarak üç farklı numarada üretilen ring, open-end rotor ve vortex ipliklerin özellikleri karşılaştırmalı olarak incelenmiştir. Üretilen bu ipliklerin örme kumaştaki performanslarının incelenmesi amacıyla sözkonusu ipliklerden süprem kumaşlar üretilmiş ve bu kumaşların özellikleri de karşılaştırmalı olarak incelenmiştir. Böylelikle vortex ipliğin ring ve rotor ipliklerine göre konumu, fiziksel özellikleri ve örme kumaştaki performansına bağlı olarak belirlenmiştir. Bir sonraki aşamada, vortex iplik üretim sisteminde ince iplik üretim olanakları ve eğrilebilirlik sınırının incelendiği deneysel çalışmalarda kullanılacak olan çekim koşullarının belirlenmesi için ara çekim, toplam çekim ve iplik üretim hızlarının viskon vortex iplik özellikleri üzerindeki etkisi incelenmiştir. Vortex iplik üretim sisteminde ince numara pamuk ipliği üretim olanaklarının araştırılması amacıyla iplik kopuşları üretime olanak vermeyecek düzeye gelene kadar kademeli olarak incelen karde ve penye pamuk iplikleri üretilmiştir. Sistemde ince iplik üretimini etkileyen faktörleri ve sistemin eğrilebilirlik sınırını belirlemek üzere ipliğin yapısı ve fiziksel özelliklerine bağlı olarak lineer regresyon tekniği ile tahmin modelleri oluşturulmuştur.
-
ÖgeGörme Engelliler İçin Tekstil Yapılarına Tam Entegre Edilmiş Giyilebilir Engel Algılama Sistemi(Fen Bilimleri Enstitüsü, 2011-08-22) Bahadır, Senem Kurşun ; Kalaoğlu, Fatma ; 411154 ; Tekstil Mühendisliği ; Textile EngineeringBu çalışmada, görme engelliler için tekstil yapılarına tam entegre edilmiş engelleri algılayabilen giyilebilir engel algılama sistemi geliştirilmiştir. Önerilen akıllı kıyafet sisteminin elektronik bileşenleri bulanık AHP yöntemi ve bilgi aksiyomu tabanlı bir algoritma kullanılarak tespit edilmiştir. Sensör ve aktüatörlerin tekstil yapısına entegrasyonu gerçekleştirilmiş ve performansları sinyal kalitesi ve doğruluğu açısından incelenmiştir. Gerekli olan sensör sayısını tespit edebilmek ve engelden kaçabilmek için uygun algoritmayı geliştirebilmek adına farklı sayıdaki sensör, farklı açılarla birbiriyle bağlanarak çeşitli senaryolar oluşturulmuş ve karşılaştırılmıştır. Titreşimli uyarı algılama seviyesi bulanık mantık ilişkisi çerçevesinde değerlendirilmiş, bu kapsamda kumaş yapısı çeşidi, aktüatörlerin akıllı kıyafet sistemi içinde yerleşmesi gereken yer, uygulanması gereken tahrik sinyali dalga formu ve frekans seviyesi tespit edilmiştir. Görme engelliyi, önerilen akıllı kıyafet sistemi yardımıyla yönlendirebilmek için, engelden kaçabilmeyi sağlayan neuro-fuzzy kontrolör tabanlı algoritma sinir ağları ve bulanık mantık kullanılarak oluşturulmuştur. Geliştirilen neuro-fuzzy kontrol algoritmasına bağlı olarak mikroişlemci programlaması yapılmıştır. Sonuçta, sensörler, aktüatörler, bataryalar ve mikroişlemciyi giysi ile birleştiren akıllı kıyafet prototipi geliştirilmiştir. Geliştirilen bu sistem kıyafet olarak kolayca giyilebilir ve engellerin konumunu doğru bir şekilde algılayabilir ve tanımlayabilmektedir. Önerilen akıllı kıyafet sisteminin görme engelliye herhangi bir fiziksel yük getirmeden, görme engellinin hayat tarzının bütünleşik bir parçası haline gelmesi beklenmektedir.
-
ÖgeTürk Hazır Giyim Sanayinde Markalaşma İçin Bir Model(Fen Bilimleri Enstitüsü, 2011-09-16) Dinç, Nağme Mahmutoğlu ; Özipek, Bülent ; 412428 ; Tekstil Mühendisliği ; Textile EngineeringBu çalışmada, Türk hazır giyim sanayinin sürekliliğini sağlamak amacıyla önerilen markalaşma stratejisi için bir model önerisi hazırlanmıştır. Öncelikle markalaşma için genel literatür taranmış, markalaşma modelleri incelenmiş ve önemli özellikleri belirlenmiştir. Türk Hazır Giyim Sanayisinin markalaşma konusundaki Güçlü ve Zayıf Yönleri ile Fırsat ve Tehditleri belirlenmiş ve Analitik Hiyerarşi Süreci kullanılarak uzman görüşleri alınmış ve bu faktörlerden markalaşma için en önemli olanlar belirlenmiştir. Sahada kendi markasını üreten yirmi dört hazır giyim firmasının markalaşma çalışmaları araştırma soruları ile incelenmiş ve markalaşmada önemli faktörler belirlenmiştir. Bütün analiz sonuçları kullanılarak hazır giyim firmalarına özgü bir markalaşama modeli ortaya konulmuştur.
-
ÖgeDevelopment Of Strategıes For Turkısh Apparel Industry Based On Scenarıos(Fen Bilimleri Enstitüsü, 2011-12-12) Sarıçam, Canan ; Kalaoğlu, Fatma ; 418890 ; Tekstil Mühendisliği ; Textile EngineeringTürk hazır giyim sektörü ekonomi ve büyümeye olan katkısından dolayı, Türkiye için önemli sektörler arasında yer almaktadır. Sektör son yıllarda küresel anlamda ticaretin serbestleşmesi sebebiyle, mücadeleci bir ortamla yüzyüze kalmış ve düşük maliyetli üreticiler sebebiyle baskı altına girmiştir. Bu gelişme, sektör için dikkatle planlanmış stratejiler uygulanmasının önemini arttırmıştır. Başarılı stratejilerin geliştirilmesinde kritik olan, geleceğin iyi bir şekilde belirlenmesi ve stratejilerin bu gelecek içersinde değerlendirilmesidir. Çalışmada, Türk hazır giyim sektörü için strateji geliştirilmesi amaçlanmıştır. Bu amaçla, hazır giyim sektörünün Türkiye’de ve küresel platformdaki konumu değerlendirilmiş ve sektör için strateji geliştirme üzerine yapılmış çalışmalara değinilmiştir. Gelecek perspektifinin oluşturulmasında kullanılan yöntemlerden bahsedilerek, senaryo ve senaryo planlama yöntemleri üzerinde durulmuştur. Senaryolar, ve senaryo planlama yöntemleri detaylı bir biçimde incelenerek, farklı yöntemler birbirleriyle karşılaştırılmış , senaryo planlama uygulamalarındaki kritik noktalara dikkat çekilmiştir. Bu çalışma için, senaryo bazlı bir yaklaşım geliştirilmiş ve özel olarak, Godet’nin senaryo planlama yöntemi kullanılmıştır. Strateji değerlendirme söz konusu yöntemin modüler yapısından yararlanmak suretiyle gerçekleştirilmiştir. Bu bağlamda, kapsamı Avrupa pazarına indirgemek ve zaman aralığını 10-15 yıl olarak daraltmak suretiyle, uygulama, senaryo planlama ve strateji geliştirme ve değerlendirme olmak üzere iki aşamalı olarak gerçekleştirilmiştir. Birinci aşamada, senaryolar aracılığıyla bir gelecek perspektifi yaratılmıştır. Godet’in senaryo metodu, kilit değişkenlern tayini ve aktör stratejilerinin tespiti ile başlayarak uygulanmıştır. Morfolojik uzay yaratılmış ve elde edilen bulgular ve literatürdeki gerçeklerden yola çıkılarak yirmi-iki hipotez geliştirilmiştir. Hipotez sayısı azaltılarak, altı hipotezden “Hepsi bir arada”, “Tasarım yeşil ürünler”, Bölgesel hızlı moda”, “Teknolojik markalarla kayan üretim merkezleri” adları altında dört senaryo oluşturulmuştur. İkinci aşamada, senaryoları oluşturan her bir hipotez için stratejiler geliştirilmiştir. Ardından, yapısal analizle stratejilerin önerildikleri senaryolar içinde gösterdikleri karakterler ortaya konmuştur. Stratejilerin gösterdikleri reaksiyonların uygulandıkları çevreye göre değiştiği; bu sebeple, önem ve önceliklerin de değişen şartlara bağlı olduğu tespit edilmiştir. Bununla birlikte, bazı stratejilerin davranış şekillerini koruyabileceği, sahip olduğu özellikler sebebiyle farklı senaryolarda etkin veya dinamik özellik österebileceği ortaya çıkmıştır. Çalışmanın sonunda elde edilen sonuçların sektör açısından değerlendirilmesine yer verilmiştir. Sonuçlar mevcut durum için değerlendirilmiş, sektör için çeşitli önerilerde bulunulmuştur.
-
ÖgeDevelopment of novel elastomeric fabrics for burn pressure garments using various antimicrobial technologies(Fen Bilimleri Enstitüsü, 2012) Yıldız Varan, Nilüfer ; Gürsoy, Nevin Çiğdem ; 335752 ; Tekstil Mühendisliği ; Textile EngineeringYanık tedavilerinde, bası tedavisi süresince basınçlı giysiler üzerindeki mikroorganizmalar, fonksiyonel, hijyenik ve estetik zorluklara neden olarak rehabilitasyonu önleyebilir. Bakteriler en çok rahatsız edici organizmalardan biri olduğundan, bu giysilerin uzun bir süre kullanımları süresince enfeksiyona neden olarak hastaların yaşamını tehdit edebilir. Bu çalışmada, powernet, düz çözgülü örme ve atkılı örme yapılarda yüksek elastanlı Nylon 6.6/Spandex kumaşlara çeşitli tipte antimikrobiyel kimyasal yöntemler kullanılarak kalıcı antimikrobiyel özelliğe sahip yanık yaralanmalarında kullanılan yeni basınçlı giysiler geliştirilmiştir. Quat-Silane, Triclosan, PHMB (polyhexamethylenebiguanide) ve üç farklı tipte gümüş bazlı antimikrobiyel kimyasal materyal olmak üzere altı farklı antimikrobiyel kimyasal yöntem kullanılmıştır. Antimikrobiyel işlem görmemiş, işlem görmüş ve işlem gördükten sonra 5,10 ve 50 yıkamaya tabi tutulmuş numuneler antimikrobiyel aktiviteyi belirlemek için test edilmiştir. Antimikrobiyel işlemlerden önce ve sonra olmak üzere prototif manken kullanılarak ayak bileğinden dize kadar olan bacak bölgesi olmak üzere üç farklı tipte basınçlı giysi dizaynı gerçekleştirilmiştir. Yanık yaralanmalarında kullanılan basınçlı giysilerin uyguladığı basınçları istenilen medikal aralıkta kontrol edebilmek için, antimikrobiyel işlemlerden önce ve sonra ticari kablosuz basınç sensörleri kullanılmıştır. Kumaş numuneleri üzerinde antimikrobiyel kimyasalların kullanıldığı bitim işlemlerinin başarısını incelemek için XPS, SEM ve FTIR analizleri gerçekleştirilmiştir. Antimikrobiyel işlemlerden önce ve sonra yanık yaralanmalarında kullanılan basınçlı giysilerin giyim performanslarını değerlendirebilmek için fiziksel özellikler hava geçirgenliği, rijitlik (CD,MD), patlama mukavemeti, dökümlülük, zamana bağlı kumaş genişlemesi ve gözeneklilik değerleri açısından test edilmiştir. Antikrobiyel işlemlerden önce ve sonra yanık yaralanmalarında kullanılan basınçlı giysilerin komfor performanslarını değerlendirebilmek için termofizyolojik özellikler termal direnç (Rct) ve izolasyon özellikleri (clo unit) açısından test edilmiştir. Sonuçlar göstermiştir ki, bu giysilerin ana fonksiyonu olan basınçlarını kontrol ederek çeşitli antimikrobiyel kimyasal prosedür ile memnun edici kalıcı antmikrobiyel aktivite elde edilmiştir. Hava geçirgenliği, patlama mukavemeti ve dökümlülük değerlerinde çok az bir düşüş gözlemlenirken, rijitlik (CD,MD), termal direnç (Rct) ve izolasyon (clo unit) değerlerinde çok az bir artış gözlemlenmiştir. Bu sonuçlar göstermektedir ki bu yeni yanık yaralanmalarında kullanılan basınçlı giysiler kokuyu önleyecek, enfeksiyonu azaltacak ve rehabilitasyon hızını arttırarak skar doku oluşumunun azaltılmasına destek sağlayacaktır. Çalışmanın ana amacının farkında olarak çeşitli antimikrobiyel mekanizmalarının yanık yaralanmalarının rehabilitasyonunda kullanılan üç farklı tipte kumaş yapısının basınç davranışlarına ve kimyasal, fiziksel ve mekanik ve komfor özelliklerini ne şekilde etkilediğini anlamak ve araştırmak da çalışmanın diğer amaçları arasında yer almaktadır. Böylece, beş ana amaç belirlenmiş ve şu şekilde tanımlanmıştır. Bunlardan birisi, altı farklı antimikrobiyel işlemin çeşitli tipte nylon6.6/spandex kumaşların kimyasal özelliklerine etkisini incelemek ve araştırmaktır. Bunun için çeşitli tipte tekstil yapılarındaki lifler üzerindeki değişiklikleri incelemek ve araştırmak için tarama elektron mikroskobu (SEM) kullanılarak yüzey morfolojisi çalışılmıştır. Fourier transform kızılötesi spektroskopisi (FTIR) kullanılarak liflerin kimyasal yapısındaki değişiklikler incelenmiştir. Çeşitli tipte gümüş antimikrobiyel kimyasal maddenin kullanıldığı antimikrobiyel işlemlerin yüzey kimyası, X-ışını fotoelektron spektroskopisi (XPS) kullanılarak çalışılmıştır. Bu amaçlardan bir diğeri, altı farklı antimikrobiyel işlemin çeşitli tipte nylon6.6/spandex kumaşların antimikrobiyel aktivite dayanımları üzerine etkisini incelemektir. Bunun için altı farklı antimikrobiyel işlemin antimikrobiyel aktivite üzerindeki rölatif dayanımlarını değerlendirebilmek için devirli yıkama testlerinin etkisi çalışılmıştır. Altı farklı antimikrobiyel işlem görmüş üç farklı kumaş tipi ve işlem görmemiş üç farklı kumaş tipi üzerindeki antimikrobiyel aktivite dayanımları birbirleriyle karşılaştırılmıştır. Bu çalışmada belirlenen diğer bir amaç, üç farklı tipte nylon6.6/spandex kumaş ve altı farklı antimikrobiyel mekanizmanın kullanılarak antimikrobiyel özellik kazandırılmış yanık yaralanmalarında kullanılan basınçlı giysiler tasarlamak ve geliştirmektir. Bunun için portatif bir manken ve ticari kablosuz basınç sensörleri kullanılarak basınç performansları çalışılmıştır. Altı farklı antimikrobiyel işlemin üç farklı tipte nylon6.6/spandex elastomerik kumaşların basınç davranışları birbirleriyle karşılaştırılmış ve değerlendirilmiştir. Ayrıca, antimikrobiyel işlem görmüş ve görmemiş nylon6.6/spandex elastomerik kumaşların basınç davranışları birbirleriyle karşılaştırılmış, incelenmiş ve değerlendirilmiştir. Bunların yanında, altı farklı antimikrobiyel işlemin üç farklı tipte nylon6.6/spandex elastomerik kumaşın fiziksel ve mekanik özellikleri üzerindeki etkisi incelenmiştir. Farklı antimikrobiyel işlemler kullanılarak üç farklı nylon6.6/spandex elastomerik kumaşın fiziksel ve mekanik özellikleri birbirleriyle karşılaştırılmış ve değerlendirilmiştir. Altı farklı antimikrobiyel işlemin nylon6.6/spandex elastomerik kumaşlar üzerindeki komfor özellikleri de çalışılmıştır. Farklı antimikrobiyel işlemler kullanılarak üç tipte değişik nylon6.6/spandex elastomerik kumaşların komfor özellikleri birbirleriyle karşılaştırılmış ve komfor özellikleri üzerine etkisi değerlendirilmiştir. Farklı antimikrobiyel mekanizmalar farklı alternatifler sunduğu için gümüş bazlı bileşenler, poliheksametilen biguanid (PHMB), quaternary amonyum bileşenleri (QAC?s) ve Triclosan gibi çeşitli tipte antimikrobiyel teknolojiler çalışılmış ve çeşitli antimikrobiyel özellikli kimyasal maddeler kullanılarak çeşitli tipte kumaşlar geliştirilmiştir. Gümüş antimikrobiyellerin yüzeyleri üzerinde birçok bağlanma alanı bulundurması, yanık yaralanmalarının iyileştirilmesini hızlandırmaktayken, quaternary amonyum bileşenleri tekstil yapılarına kovalent bağlarla bağlandığından antimikrobiyel dayanımı en iyi performansı göstermiştir. Triclosan küçük bir molekül olduğundan, dispers boya gibi davranabilmekte ve çektirme yöntemiyle de kumaşlara aplike edilebilmektedir. Kimyasal olarak da kararlı bir yapıda olduğundan vücuttan da kolaylıkla uzaklaştırılabilmektedir. Fakat Triclosan Amerika Birleşik Devletleri Sağlık Bakanlığı (FDA) ve Kanada Sağlık Yasası (Canada Health) tarafından belirlenen bazı alerjik reaksiyonlara neden olabileceği ve Hijyen Hipotezi?ne göre vücudun bağışıklık sistemi üzerine olumsuz etkileri olabileceğinin belirlenmesi üzerine takip altındadır. Trıclosan, çok düşük konsantrasyonlarda antimikrobiyel özellik göstermektedir. Poliheksametilen biguanid (PHMB), kumaşlara dayanıklı antimikrobiyel özellik kazandırabilmesinin yanında kumaş sararmalarının da üstesinden gelecektir. Polimerde ortalama 16 biguanid birim içeren yüksek molekül ağırlığına sahip olduğundan tekstil yüzeylerine çok iyi bağlanabilmektedir. Bu araştırmada yürütülen çalışmada, kablosuz basınç sensörleri kullanılarak basınçların kontrol edildiği çeşitli teknolojiler kullanılarak dayanıklı antimikrobiyel özelliğe sahip yanık yaralanmalarında kullanılan basınçlı giysi kullanımına yönelik yeni elastomerik kumaşlar geliştirilmesine odaklanılmıştır. Yanık yaralanmalarının yönetiminde kullanılan yüksek elastanlı kumaşaların antimikrobiyel maddelerle optimum çalışma şartları için ana hatlar belirlenmiştir. Bu çalışma, yanık yaralanmalarında kullanılan basınçlı giysilere yönelik kumaşların klinik olarak basınç fonksiyonu ve rehabilitasyon performansları üzerine etkilerini belirlemek için değişik konsantrasyonlarda değişik antimikrobiyel bitim işlemleri uygulamalarıyla devam etmektedir. Bu kumaşların rehabilitasyon hızına etkilerini incelemek için fare sırtı modeli kullanılarak hayvan deneylerinin de yürütülmesi istenmektedir. Bu aynı zamanda, yaşayan canlı mikroorganizmalar üzerinde alerjik reaksiyonların önlenmesi ile ilgili de bir fikir vereceği düşünülmektedir.
-
ÖgeNanokompozit Yapılı Elektriksel İletken Ve Elektromanyetik Kalkan Özellikli Teknik Tekstillerin Tasarımı Ve Geliştirilmesi(Fen Bilimleri Enstitüsü, 2012-06-04) Ersoy, Mehmet Sabri ; Önder Karaoğlu, Emel ; 430485 ; Tekstil Mühendisliği ; Textile EngineeringTeknolojinin gelişmesiyle beraber; elektriksel iletken ve elektromanyetik kalkan özellik gösteren yeni ürünlere; teknik tekstillerde, akıllı tekstil uygulamalarında, askeri, uzay sanayii vb. alanlarda ihtiyaç duyulmaktadır. Bu ihtiyaçları karşılayabilecek yeni fonksiyonel ürünler geliştirilmektedir. Bu tez çalışmasında, çok işlevli, takviyelendirilmiş, elektriksel iletken ve elektromanyetik kalkan özellikli nanokompozit yapılı tekstil lif ve yüzeylerinin tasarlanmaları ve geliştirilmelerine esas oluşturabilecek karbon nanotüp ve gümüş nanoparçacık katkılı polimerik nanokompozit monofilamentlerin hızlı ve basit bir yöntem olan eriyikten çekim yöntemi ile üretilmesi gerçekleştirilmiştir. Ticari olarak piyasadan temin edilebilen nanokil yapısının, mevcut yöntemlere kıyasla daha çevreci olan polietilen glikol bileşikleri ile interkalasyonu sağlanmış, eriyikten çekim yöntemi ile polimer-kil nanokompozit monofilamentler üretilmiştir. Tüm nanokompozit yapılı monofilament üretimlerinde, lif çekim koşullarının optimizasyonu ve elde edilen ürünlerin tekstil uygulamalarına yönelik karakterizasyon çalışmaları gerçekleştirilmiştir. Karakterizasyon çalışmaları, nanokompozit monofilamentlerin elektriksel, mekanik ve ısıl özelliklerini geliştirmede, nanoparçacıkların homojen dağılımının ve matris-nanoparçacık arayüzey yapışmasının en önemli faktörler olduğunu göstermektedir. Ayrıca, elektriksel iletken iplikler kullanılarak oluşturulan yüzeylerde ulaşılamayan yüksek seviyede eletriksel iletkenlik ve elektromanyetik kalkanlama elde etmek için, elektrosuz kaplama yöntemiyle cam elyaf dikişli yüzeyler üzerinde nano gümüş kaplama oluşturulmuştur. Gümüş nanotanecik kaplı yüzeylerde depolanan gümüş miktarı ile iletkenlik ve elektromanyetik kalkanlama etkinliği arasında doğrusal bir ilişki olduğu, kumaş yüzeyinin düzgünlüğünün de nanoparçacıkların kumaş yüzeyinde homojen depolanması adına önemli bir faktör olduğu tespit edilmiştir. Gümüş nanoparçacık kaplı cam elyaf kumaşlarda, 2,92 S.cm-1’e varan elektriksel iletkenlik ve 300 MHz 1,5 GHz frekans aralığında 57,3 dB’e varan kalkanlama etkinliği elde edilmiştir. 0,3 S.cm-1 ve daha iyi yüzey iletkenlik değerleri elde edilen yüzeylerde kalkanlama etkinliğinin 300 MHz 1,5 GHz frekans aralığında, 50 dB ve üzerinde seviyelere ulaştığı belirlenmiştir.
-
ÖgeNanokompozit Yapılı Tekstillerin Geliştirilmesi Ve Antimikrobiyal Özellik Kazandırılması(Fen Bilimleri Enstitüsü, 2012-12-10) Erem, Ayşin Dural ; Özcan, Gülay ; 450172 ; Tekstil Mühendisliği ; Textile EngineeringBu çalışmada eriyikten lif çekimi yöntemi ile kuvvetli ve kalıcı antimikrobiyal özelliğe sahip nanokompozit lif ve filmler üretilmiştir. Bu lif ve filmlerin üretiminde polipropilen, poli(laktik asit) ve poliamid 6 polimer matrisler ile gümüş, titanyum dioksit ve çinko oksit nanotanecikler ve karşılaştırma amaçlı kitosan tanecikler kullanılmıştır. Lif ve filmlerin antimikrobiyal özellikleri nicel ve nitel olarak hem Gram pozitif hem de Gram negatif bakterilere karşı değerlendirilmiştir. Ayrıca eklenen taneciklerin, lif ve filmlerin yapısal, ısıl ve mekanik özellikleri üzerindeki etkisi incelenmiş ve tekstil yüzeyi olarak kullanım olanakları değerlendirilmiştir. Sonuçlar, literatürdeki çalışmalarla karşılaştırıldığında, önerilen yöntemle geliştirilen antimikrobiyal lif ve filmlerin istenen kullanım performanslarına sahip olduğunu göstermiştir. Antimikrobiyal etkinlik sonuçları değerlendirildiğinde ise özellikle çinko oksit ve gümüş nanotanecik içeren lif ve filmlerin hem Gram pozitif hem de Gram negatif bakterilere karşı en iyi antimikrobiyal etkinliği sergiledikleri belirlenmiştir.
-
ÖgePamuklu Kumaşların İnk Jet Baskısında Bilgi Tabanlı Uzman Sistem Kullanarak Problem Belirleme Ve Giderme(Fen Bilimleri Enstitüsü, 2012-12-10) Kalav, Berdan ; Dayıoğlu, Habip ; 450064 ; Tekstil Mühendisliği ; Textile EngineeringBu çalışmada, pamuklu kumaşların ink jet baskısında karşılaşılan hataların belirlenmesi ve çözülmesine yönelik uzman sistem geliştirilmesi amaçlanmıştır. Bu amaçla literatür detaylı olarak taranmış, bununla birlikte baskıda uzman kişilerle de tartışılarak ink jet baskıda sık karşılaşılan on üç hata belirlenmiştir. Bunlar, kafa sürtmesi, renksiz bölge, yanlış renkli bölge mürekkep damlası(mürekkep lekesi), enine çizgilenme, çarpıklık, boya akması, desen kayması, kumaş sararması, düşük sürtme haslığı, düşük yıkama haslığı, renk şiddeti farklılığı/ton farklılığı, düşük keskinlik, beyaz veya solgun bölge olarak adlandırılmıştır. Daha sonra bu hataların nedeni olabilecek altmış bir adet sebep, detaylı literatür taraması ve yine uzman kişilerle yapılan görüşmeler sonunda belirlenmiştir. Bu hatalarla sebepler arasındaki ilişkiyi belirleyebilmek amacıyla uzmanlara sormak üzere anket hazırlanmıştır. Ankete katılan uzmanların her bir hata ile her bir sebebin ilişkisini beşli likert skalası kullanarak belirlemeleri istenmiştir. Ankete katılan bütün uzmanların cevap sayıları dikkate alınarak her bir hata ve altmış bir sebep arasında sayısal bir ilişki kurulabilmesi amacıyla çeşitli istatistik yöntemlerinden yararlanılmıştır. Sonuç olarak, sisteme entegre edilen çıkarım motorunun hataların sebeplerini ortak sebeplerden başlayarak belirlemesiyle iyi bir performans ortaya koymuştur. Ayrıca, sistem ink jet baskıda karşılaşılan problemlerin çözümünde iyi bir araç olarak kullanılabileceği gösterilmiştir. Bununla birlikte, yapılan anket değerlendirmeleri sonucunda, ankete katılan uzmanların ortak paydada da buluşamadığı ortaya çıkmıştır. Bu sebeple böyle bir sistemin geliştirilmesi hatalara objektif bir çözüm sunabilmesi açısından önemlidir. Ayrıca sistem, bu alanda yeni çalışmaya başlayanlar için iyi bir başvuru kaynağı ve eğitim aracı olarak da kullanılabilmektedir. Bundan sonraki aşamalarda, sistemin gerçek üretim hatalarıyla denemeleri yapılarak, uzman kişilerin hatayı çözerken ortaya koydukları yaklaşımla karşılaştırılmasının yapılması gerekmektedir. Bu şekilde, üretim esnasında daha efektif kullanılabilen bir başvuru kaynağı olarak da kullanılabilecektir.
-
ÖgeGerçek Zamanlı İzleme Sistemi İle Pamuk Lifinin Reaktif Boyalar İle Boyanmasının Optimizasyonu(Fen Bilimleri Enstitüsü, 2013-06-03) Öztürk, Mehmet ; Dayıoğlu, Habip ; 465516 ; Tekstil Mühendisliği ; Textile EngineeringBoyama endüstrisinin çevresel etkileri hakkındaki artan bilinçlenme ve endişeler, artan enerji, işçilik, su ve yardımcı kimyasal maliyetlerinin yanı sıra renklenmiş atık suların işlenmesi ile ilgili maliyetler, boyanın life alınımını etkileyen tüm faktörlerin (flotte oranı, sıcaklık, tuz konsantrasyonu, pH ve uygulanan boyanın tipi) optimizasyonunu ve kontrolünü gerekli kılmaktadir. Bunlar, boyanmış ürünün rengini ve düzgün bir renklendirme işlemi yapılmasını etkileyen en önemli faktörlerdir. Boya banyosunu izleme teknolojileri, boyama işlemini kontrol etmek için kullanılmaktadır. Bu teknolojilerin kullanımı, boyama işleminin optimize edilmesini, daha iyi ürün kalitesini, hataların belirlenmesini ve çevreye verilen zararın azatılmasını sağlar. Optimize edilmiş boyama işlemlerinin kullanılmasının getirdiği ekonomik avantajlar, günümüzün rekabetçi piyasa koşulları açısından oldukça önemli hale gelmiştir. Boyama işlemini en iyi şekilde kontrol etmek için, boya reçetesindeki her bir boyanın boya alma eğrisi çok önemli bir bilgidir. Bu bilgi, boyama işlemlerini optimize etmek için bir çok önemli faktörün değerlendirilmesinde kullanılabilir. Önemli bir parametre olan boyaların birbirleri ile olan uyumu da bu metod ile test edilebilir. Her bir boyama parametresinin boyamadaki rolünü izah etmek için birçok çalışma yapılmasına rağmen, karışım reçetesindeki her bir boyanın gerçek zamanlı boya alma profilini araştırmak son yıllarda olası hale gelmiştir. Bu çalışmada, pamuklu kumaşın ticari bir trikromatik (üç renkli) reaktif boya reçetesi kullanılarak ve boyama parametreleri değiştirilerek boyanmasını incelemek için gerçek zamanlı izleme cihazı kullanılmıştır. Bu parametrelerdeki değişimlerin her bir boyanın boya alma ve fikse olma özelliklerine olan etkisi araştırılmıştır. Boyama parametrelerini optimize etmek ve yeni bir boya reçetesi oluşturmak için, deneysel tasarım metodu kullanılmıştır. Çalışmanın ilk aşamalarında, deneysel tasarım metodunda kullanılan parametrelerin temel seviyelerini belirlemek için ön denemeler yapılmıştır. Boyama sıcaklığının ve alkali ekleme yonteminin boyama üzerine olan etkisi incelenmiştir. Kullanılan üç farklı sıcaklığın içinde en uygun olanı belirlenmiştir. Alkalinin tamamının aynı anda eklenmesi yerine porsiyonlar halinde ve fıkse olma sıcaklığına ulaştıktan sonra eklenmesinin ve daha avantajlı olduğu bulunmuştur. Boyama sıcaklığı artış hızının etkisini araştırmak için iki farklı sıcaklık artış hızı kullanılarak ön denemeler yapılmıştır. Bu iki sıcaklık artış hızının boyama üzerine olan etkileri arasında belirgin bir fark bulunamadığı için daha yüksek olan tercih edilmiştir, çünkü daha yüksek artış hızını kullanmak boyama süresini azalttığı için daha avantajlıdır. Daha önce yapılan ön denemelerde boyama işlemi herhangi bir soğutma işlemi olmadan sonlandırılmıştır. Boyama işleminin sonundaki soğutma aşamasının boyama performansı üzerine pozitif etkisi olduğu bulunmuştur. Yapılan ön denemelerin sonuçlarına göre boyama prosedüsü modifiye edilmiştir. Modifiye edilen prosedürde, alkali ve tuz miktarından bağımsız olarak, alkalinin ilk porsiyonu sıcaklık artışı aşamasının ortasında, geriye kalan iki porsiyon sıcaklık artışı tamamlandığında eklenmiştir. Ayrıca modifiye edilen prosedürde boyamanın sonunda soğutma aşaması ilave edilmiştir. Modifiye edilen yeni prosedür kullanılarak, alkali ve tuz miktarının boyama üzerine olan etkisini incelemek için ön denemeler yapılmıştır. Bu ön denemelerde boya banyosuna alkali ve tuz ilave edilmediğinde kumaş üzerine herhangi bir boya alınmadığı, dolayısıyla da herhangi bir fikse olmadığı gözlenmiştir. Boya banyosuna sadece tuz veya sadece alkali eklendiğinde boya alma miktarı belirli bir seviyede kalmıştır. Boya banyosunda sadece tuz olduğunda elde edilen boya alma yüzdeleri sadece alkali olduğunda elde edilenlere göre daha yüksektir, diğer taraftan sadece alkali olduğunda elde edilen fikse olma yüzdeleri sadece tuz olduğunda elde edilene göre daha yüksektir. Ön denemelerin bu bölümünde aşırı düşük ve aşırı yüksek miktarda tuz ve alkali kullanmanın etkileri de incelenmiş ve yüksek miktarda tuz ve alkali kullanılmasının boyamayı negatif olarak etkilediği bulunmuştur. Böylece tuz ve alkalinin tekil ve birlikte olan etkileri belirgin bir şekilde açıklanmıştır. Flotte oranının boyama üzerine olan etkisini incelemek için, beş farklı flotte oranı kullanılarak ön denemeler yapılmıştır. Flotte oranı azaldıkça boya alma yüzdesinin arttığı bulunmuştur. Ancak çok düşük flotte oranlarında boyama yapıldığında da boyama düzgünsüzlüğü artmaktadır. Bu nedenle optimum bir flotte oranı seçilmesi gerekmektedir. Boyama işleminin en önemli amaçlarından biri istenilen doğru renk tonunu elde etmektir. Bu durum genellikle, kırmızı mavi ve sarı renkteki boyaların karışımının kullanılmasını gerektirir. Yapılan ön denemeler esnasında, kullanılan boya reçetesi ticari bir reçete olmasına rağmen, karışımda kullanılan boyaların birbirleri ile uyumlu olmadığı görülmüştür. Boya alma eğrileri, bir boyanın boyama özelliklerini karakterize etmek ve birbirleri ile uyumlu boyaları seçmek için kullanılabilir. Genellikle boyaların uyumluluğunu belirlemek için boya karışımındaki her bir boya tek tek kullanılarak aynı koşullar altında çeşitli boyamalar yapılır. Benzer boya alma hızlarına sahip boyaların aynı karışım içinde kullanılırsa uyumlu olacağı düşünülmektedir. Ancak boyalar birlikte kullanıldığında ortaya çıkan durum bilinmemektadir. Bu çalışmada kullanılan izleme sistemi ile karışımda kullanılan kırmızı boyanın diğer iki boya ile uyumlu olmadığı tespit edilmiştir. Kırmızı boya tek başına kullanıldığında yüksek boya alma seviyesine ulaşılmıştır. Ancak kırmızı boya diğer iki boyadan biriyle birlikte kullanıldığında kırmızı boyanın boya alma seviyesi düşmektedir. Kırmızı boyanın diğer boyalar ile rekabet edemediği düşünülmektedir. Bu nedenle yeni bir kırmızı boya kullanılmasına karar verilmiştir, fakat boyama reçetesindeki kırmızı boya değiştirildiğinde kumaşın renk tonu da değişecektir. Bu durumu önlemek için yeni kullanılan kırmızı boyanın miktarı ayarlanmıştır. Yeni kullanılan kırmızı boya ile her üç boya için de yüksek boya alma seviyelerine ulaşılmıştır ve kumaşın renk tonundaki değişim istenilen toleranslar içinde kalmıştır. Boyanmış kumaşların renk haslığı özellikleri de incelenmiştir. Reaktif boyaların yüksek renk haslığı özelliklerine sahip olmaları nedeniyle boyama parametrelerindeki değişimlerin boyama performansı üzerine belirgin bir etkisi görülmemiştir. Çalışmanın son bölümünde deneysel tasarım metodu kullanılarak boyama işlemi optimize edilmiştir. İki farklı boya reçetesi için tuz ve alkali miktarları, boyama sıcaklığının ve fikse olma aşamasındaki bekleme zamanının optimum seviyeleri belirlenmiştir. Elde edilen optimum reçeteler kullanılarak yapılan boyamaların sonuçları ile tahmin edilen sonuçlar birbirine yakın çıkmıştır. Bu çalışmanın sonuçlarının, birçok boya içeren reçeteler için daha uygun boyaların seçimini sağlamaya ve renklendirilmiş ürünün boyasının sökülmesi veya tekrar boyanması gibi ihtiyaçların azaltmasına yardımcı olacağı düşünülmektedir.
-
ÖgePlazma Yüzey Modifikasyonu Yoluyla Lamine Kumaşların Yapışma Mukavemetinin İyileştirilmesi(Fen Bilimleri Enstitüsü, 2013-06-26) Armağan, Osman G. ; Karakaş, Hale C. ; 10004413 ; Tekstil Mühendisliği ; Textile EngineeringBu çalışmada, plazma yüzey modifikasyonu yardımıyla lamine kumaşların yapışma (adezyon) mukavemetlerinin iyileştirilmesi incelendi. Düşük basınç plazma işlemi laminasyon öncesi ön işlem olarak uygulandı. Lamine kumaşların yapışma mukavemetleri, ayrılma bağ mukavemeti (peel-off olarak bilinir) testi ile belirlendi. Plazma işlemi lamine kumaşların yapışma mukavemetlerini muamelesiz/referans lamine kumaşlara göre 150%’ye kadar iyileşti. Yıkama döngülerinden sonra, plazma ön işlemli lamine kumaşların ayrılma bağ mukavemetindeki düşüş muamelesiz lamine kumaşlara göre daha düşüktü. Su temas açısı, dikey kılcal ıslanma ve absorplama zamanı ölçümleri göstermiştir ki plazma işlemli kumaşların ıslanabilirlik özelliği iyileşmiş ve yapıştırıcının kumaş numunelerine daha iyi penetre olmasını netice vermiştir. SEM ve AFM analizleri ile görülen plazma sonrası artan yüzey pürüzlülüğü ve temas alanı, lamine tabakaların mekanik adezyonuna katkı sağlayabilmiştir. XPS analizi ile görülen oksijen içeriğinin artması da yüzey ıslanabilirliğini yükseltebilmiştir. Sonuç olarak, düşük basınç plazma ön işlemi yoluyla yapılan yüzey modifikasyonu lamine tekstil kumaşların yapışma mukavemetini ve yıkama dayanımını iyileştirmiştir.
-
ÖgeYanık Yaralanmalarında Kullanılan Basınçlı Giysiler İçin Çeşitli Antimikrobiyel Teknolojiler Kullanılarak Yeni Elastomerik Kumaşların Geliştirilmesi(Fen Bilimleri Enstitüsü, 2013-09-13) Varan, Nilüfer Yıldız ; Gürsoy, Nevin Çiğdem ; 10003787 ; Tekstil Mühendisliği ; Textile EngineeringBu çalışmada, powernet, düz çözgülü örme ve atkılı örme yapılarda yüksek elastanlı Nylon 6.6/Spandex kumaşlara çeşitli tipte antimikrobiyel kimyasal yöntemler kullanılarak kalıcı antimikrobiyel özelliğe sahip yanık yaralanmalarında kullanılan yeni basınçlı giysiler geliştirilmiştir. Quat-Silane, triclosan, PHMB (polyhexamethylenebiguanide) ve üç farklı tipte gümüş bazlı antimikrobiyel kimyasal materyal olmak üzere altı farklı antimikrobiyel kimyasal yöntem kullanılmıştır. Antimikrobiyel işlem görmemiş, işlem görmüş ve işlem gördükten sonra 5,10 ve 50 yıkamaya tabi tutulmuş numuneler antimikrobiyel aktiviteyi belirlemek için test edilmiştir. Antimikrobiyel işlemlerden önce ve sonra olmak üzere prototif manken kullanılarak ayak bileğinden dize kadar olan bacak bölgesi olmak üzere üç farklı tipte basınçlı giysi dizaynı gerçekleştirilmiştir. Yanık yaralanmalarında kullanılan basınçlı giysilerin uyguladığı basınçları istenilen medikal aralıkta kontrol edebilmek için, antimikrobiyel işlemlerden önce ve sonra ticari kablosuz basınç sensörleri kullanılmıştır. Sonuçlarımız göstermiştir ki, bu giysilerin ana fonksiyonu olan basınçlarını kontrol ederek çeşitli antimikrobiyel kimyasal prosedür ile memnun edici kalıcı antimikrobiyel aktivite elde edilmiştir. Hava geçirgenliği, patlama mukavemeti ve dökümlülük değerlerinde çok az bir düşüş gözlemlenirken, rijitlik (CD, MD), termal direnç (Rct) ve izolasyon (clo unit) değerlerinde çok az bir artış gözlemlenmiştir. Kumaşların elastisite değerleri 90 gün gözlem boyunca korunmuştur. Kumaşların emicilik yüzdesi (%) gelecekteki araştırmalar için arttırılmıştır. Bu sonuçlar göstermektedir ki bu yeni yanık yaralanmalarında kullanılan basınçlı giysiler kokuyu önleyecek, enfeksiyonu azaltacak ve rehabilitasyon hızını arttırarak skar doku oluşumunun azaltılmasına destek sağlayacaktır.
-
ÖgePoli(akrilonitril-ko-bütil Akrilat)/polipirol Kompozitlerin Ve Nanopartiküllerin Üretimi Ve Karakterizasyonu(Fen Bilimleri Enstitüsü, 2014-07-18) Ünsal, Cem ; Kalaoğlu, Fatma ; 10041056 ; Tekstil Mühendisliği ; Textile EngineeringPOLİ(AKRİLONİTRİL–ko-BÜTİL AKRİLAT)/POLİPİROL KOMPOZİTLERİN ve NANOPARTİKÜLLERİN ÜRETİMİ ve KARAKTERİZASYONU ÖZET Bu çalışmada, yeni bir Akrilonitril esaslı kopolimer sentezi, ve iletken polimer içeren kompozit nanoyapıların sentezi amaçlanmıştır. Öncelikle homopolimerler sentezlenmiş ve ayrıca bu monomerleri içeren Poli(Akrilonitril-ko-Bütil akrilat) [P(AN-ko-BuA)] kopolimeri elde edilmiştir. Polimerizasyon verimi, karakterizasyonu, yükseltgen ve çözücü gibi parameterelerin polimerizasyon verimine etkisi incelenmiş ve optimize edilmiş, ve elde edilen kopolimer DMF içerisinde çözülerek çözeltilerinden polimerik ince filmeler elde edilerek bu filmlerin Dinamik Mekanik Analiz (DMA) , ATR-FTIR spektroskopi, SEM görüntü analizi ve Atomik Güç Mikroskobu (AFM) analizleri gerçekleştirilmiştir. Ayrıca kopolimer sentezinde emülsiyon polimerizasyonu yöntemi kullanılmış, bu yolla, ve su ortamında CAN gibi molekül zincirleri arası kuvvetli çapraz-bağ oluşturan serbest-radikal başlatıcısı ve Potasyum persülfat (KPS) veya Amonyum persülfat (APS) gibi başlatıcılar ve sodyumdodesilbenzensülfonat ( aktif madde ) kullanılmıştır, bu yolla polimerin çözünürlüğü ve dolayısıyla işlenebilirliği önemli derecede artırılmıştır. Elde edilen kopolimer, DMF gibi bir organik çözücüde rahatça çözünebilir hale getirilmiş, ve böylece kolaylıkla film, ince-film, nanolifler elde edilebilmiştir.Bu tez çalışmasında ayrıca, yeni sentezlenen kopolimerler DMF/DMSO gibi bir organik çözücüde çözülerek, CAN başlatıcısı kullanılarak polimer matrisinde elektroaktif polimer olan PPy büyütülmüş ve elektrik iletken / yarı iletken kompozit polimerik filmler üretilmiştir. Yine aynı yöntemle elde edilen farklı içeriklerdeki kompozit çözeltilerinden spin-coating, daldırma, damlatma ve elektro-eğirme yöntemleriyle ince film (10 mikrondan daha ince filmler), nanoelyaf, nano-dokusuz-yüzey, vs. gibi çeşitli ürünler elde edilmiştir. Farklı üretim parametreleriyle ile oynanarak ürün özellikleri (optik mikroskop, dinamik mekanik analiz cihazında yapılan sabit sıcaklıkta / değişen sıcaklıktaki dayanım testleri, morfolojik (Atomik Güç Mikroskobu) analizleri, ve spektroskopik (ATR-FTIR ve UV-Vis Spektrofotometre) analizleri yapılmıştır. İlk olarak, yığın polimerizasyonu yöntemi ile Poliakrilonitril (PAN) homopolimeri sentezlenmiş, polimerizasyon su ortamında Seryum (IV) Amonyum Nitrat (CAN) başlatıcısı kullanılarak, 60 derece sıcaklıkta 3 saat boyunca gerçekleştirilmiştir. Polimerizasyon verimi %95’in üzerinde olmuştur. Oluşan polimer çöktürülmüş, yıkanmış, kurutulmuş ve toz halinde elde edilmiştir. Ardından, sentezlenen polimer üzerinde optik (dijital fotografi, ışık mikroskobu analizi) ve spektroskopik (ATR-FTIR spektrometre ve UV-Visible spektrofotometre) analizler gerçekleştirilmiştir. Çalışmanın ikinci aşamasında, AN monomerine eşlik ederek kopolimer oluşturacak ikincil monomer olarak Bütil akrilat (BuA) seçilmiştir. BuA monomerinin özelliklerini belirlemek ve üretilmesi hedeflenen kopolimere ne gibi avantaj/dezavantajlar katacağını görebilmek amacıyla, çalışmanın ilk aşamasında PAN sentezinde kullanılan polimerizasyon yöntemi ve reçetesi aynı şekilde Polibütil akrilat (PBuA) eldesinde de kullanılmıştır. Sentezlenen PBuA homopolimeri, literatürde sentezlenen homopolimerlerle uyumlu karakteristik özelliklerde olmuş, ve bu homopolimer üzerinde PAN’ın karakterizasyonundakiyle aynı görsel ve spektroskopik analizler gerçekleştirilmiş ve eksiklikleri / üstünlükleri gözlenmiştir. Çalışmanın üçüncü aşamasında, AN ve BuA monomerlerini beraber farklı monomer %mol oranlarında ve yine su ortamında CAN başlatıcısını kullanarak 60°C sıcaklıkta polimerleştirmek, ve böylece Poli(Akrilonitril-ko-Bütil akrilat) [P(AN-ko-BuA)] kopolimerini elde etmek amaçlanmıştır. Polimerizasyon verimi 5 farklı monomer %mol oranında olan kopolimerlerin tümü için %90’ın üzerinde olmuştur. Kopolimer yapısında BuA monomerinin miktarı arttıkça, polimer rengi PAN’ın karakteristik pudra-beyaz yapısından farklılılaşarak krem-sarı renk ve lateks formuna doğru bir değişim göstermiştir. Polimerizasyon verimi iyi seviyelerde gerçekleşmiş, kopolimerin fiziksel görünüşü ve yapısı monomer içerikleriyle korelasyon sergilemiş, ancak elde edilen kopolimerik malzeme şaşırtıcı şekilde düşük işlenebilirliğe sahip çıkmıştır. Polimeri herhangi bir organik çözücüde çözmek ve böylece film, ince film, ve/veya lif elde etmek zorlaşmıştır. Sentezlenen kopolimerin işlenebilirliğini artırmak için, farklı sıcaklıklarda, farklı basınç seviyelerinde, farklı organik çözücüler ve onların çeşitli hacim oranlarındaki karışımlarında çözmeye çalışmak gibi çeşitli yöntemler denenmiştir. Tüm bu çözüm denemeleri göstermiştir ki, başlatıcı olarak CAN kullanıldığı durumda, kopolimer sentezindeki BuA monomer oranının %molce 5 ve daha az tutulması, ve kopolimerin yüksek polariteye sahip Dimetilformamid (DMF) gibi bir organik çözücü içerisinde 100-110°C sıcaklığın üzerinde ve en az birkaç saat boyunca manyetik karıştırmayla çözünmesi, bir sonraki aşamada kompozit ürünlerin eldesi için tek çözümdür. Bu şekilde elde edilen kopolimer/DMF çözeltilerinden polimerik filmler ve ince filmler yapılmış, dinamik mekanik analiz, ATR-FTIR spektroskopi, SEM görüntü analizi ve Atomik Güç Mikroskobu (AFM) analizleri gerçekleştirilmiştir. Kopolimer sentezinde emülsiyon polimerizasyonu yönteminin, ve su ortamında CAN gibi molekül zincirleri arası kuvvetli çapraz-bağ oluşturan serbest-radikal başlatıcısı olan Potasyum persülfat (KPS) veya Amonyum persülfat (APS)’ın 70 derece sıcaklıkta, 5 saat boyunca ve Sodyum dodesilbenzensülfonat gibi etkili bir yüzey aktif madde, polimerin çözünürlüğünü ve dolayısıyla işlenebilirliğini çok önemli derecede artırmıştır. Elde edilen kopolimer, toz formunda, çözünürlüğü/işlenebilirliği çok yüksek; DMF gibi bir organik çözücüde hemen her oranda rahatça çözünebilen, ve böylece kolaylıkla film, ince-film, nanolifler elde edilmiş ve bunların birbirleriyle ve öncülleriyle karşılaştırmaları yapılmıştır. Polimer yapısında değişen BuA monomeri miktarıyla orantılı olarak, polimerik kompozit ürünlerin morfolojik, spektroskopik, mekanik ve termal özelliklerinde değişimler meydana gözlenmiştir. Bu tez çalışmasının dördüncü bölümünde, yeni sentezlenen kopolimerleri ve PAN’ı polimer matrisi olarak kullanılmış; ve bu polimerler DMF/DMSO gibi bir organik çözücüde çözülerek, CAN başlatıcısı kullanılarak polimer matrisinde elektroaktif polimer olan PPy sentezlenmiş, elde edilen farklı PPy içeriğine sahip kompozit çözeltilerinden elektrik iletken / yarı iletken kompozit polimerik filmler ; spin-coating, daldırma, damlatma, ve elektro-eğirme yöntemleriyle ince film (10 mikrondan daha ince filmler); ve elektro-eğirme yöntemiyle nanoelyaf, nano-dokusuz-yüzey, gibi çeşitli ürünler elde edilmiştir. Farklı üretim parametreleriyle ile oynanarak ürünlerde ortaya çıkan değişimler ve bu değişimlerin olası nedenleri çeşitli optik (dijital fotografi analizleri, ışık mikroskopisi), mekanik (dinamik mekanik analiz cihazında yapılan sabit sıcaklıkta / değişen sıcaklıktaki dayanım testleri), morfolojik (Taramalı Elektron Mikroskobu ve Atomik Güç Mikroskobu analizleri) ve spektroskopik (ATR-FTIR spektrometre ve UV-Vis Spektrofotometre) analizler yardımıyla aydınlatılmaya çalışılmıştır. Son bölümde, kompozit öz-kabuk nanopartikül yapıları da ayrıca üretilmiş, ve (AN-ko-BuA) polimerinin nanopartikülleri mikro-emülsiyon metodu ile sentezlenip, aynı emülsiyon ortamında oda sıcaklığında Py monomeri polimerleştirilmiş ve ürün olarak PPy/P(AN-ko-BuA) öz-kabuk nanopartikül yapıları elde edilmiştir. Böylece, pratik ve düşük maliyetli, tek-adımlı bir işlem sonucu elde edilen kompozit öz-kabuk nanopartikül yapılarının, partikül büyüklüğü analizleri yapılmış, ayrıca spektroskopik, morfolojik ve elektriksel özellikleri incelenmiştir.
-
ÖgeYuvarlak Örme Makinesi Elemanlarının Aşınma Ve Dinamik Davranışının Modellenmesi(Fen Bilimleri Enstitüsü, 2016-11-09) Duru, Sena ; Candan, Cevza ; 10129605 ; Tekstil Mühendisliği ; Textile EngineeringYuvarlak örme makinelerinde çalışan iğneler, kumaş üretimi esnasında değişken ve tekrarlı yüklere maruz kalmaktadırlar. Etki eden bu kuvvetlerin yarattığı gerilme değerleri malzemenin karakteristik değerleri olan akma ve kopma dayanımından küçüktür. Ancak dinamik yüklemeler altında malzemeler bir süre sonra maruz kaldıkları bu yükleri taşıyamazlar ve kırılırlar. Bu durum, iğnelerin yorulması olarak değerlendirilir ve bu yorulma karşılığında meydana gelen maliyet kayıplarının önüne geçebilmek için iğne yorulma ömrünün tayinini zorunlu kılar. Bu noktadan çıkışla, yapılan doktora çalışmasında; yuvarlak örme makinesi iğnesine etki eden kuvvetler ve bu kuvvetler doğrultusunda iğne ömrünün hesaplanmasına yönelik bir çalışma kurgulanmıştır. Doktora çalışması ana hatları ile iki kısımdan oluşmaktadır. Birinci kısmı İstanbul Teknik Üniversitesi Tekstil Örme Laboratuvarı’nda laboratuvar tipi yuvarlak örme makinesinde gerçekleştirilmiştir. İğneler, Ne 4/1 % 100 telefli open-end pamuk ipliği ile kumaş örerek ilk iğne kırılıncaya kadar aşındırılmışlardır. Daha sonra iğne üzerine gerinim ölçer (strain gage) bağlanmış; 100 dev/dak makine hızı ve 100 Hz’de birim şekil değişimi değerleri ölçülerek Catman yazılımı ile bilgisayara kaydedilmiştir. Daha sonra elde edilen bu değerler, nCode yorulma programına aktarılarak sanal yorulma analizi yapılmış ve bu programdan elde edilen değerler ile gerçek yorulma sonuçları karşılaştırılmış; aradaki farkın % 9,04 olduğu tespit edilmiştir. Bunun devamında, 3-boyutlu olarak modellenen örme sisteminin sonlu elemanlar modeli oluşturulmuştur. Bu modele, uygun sınır şartları ve kuvvetlerin uygulanması ile sonlu elemanlar analizleri tamamlanmıştır. Analiz sonucu elde edilen gerilme değerleri kullanılarak nCode programında sanal yorulma testleri yaptırılmış ve elde edilen sonuçlar gerçek kırılma zamanı ile karşılaştırmalı olarak değerlendirilmiştir. Çalışma sırasında, iğnenin yedi farklı yüzeyinden dört farklı tekrar sayısına ait farklı büyütmelerde SEM çekimleri yapılmış ve iğne profilinin üretim esnasında nasıl değiştiği de irdelenmiştir. Çalışmanın ikinci kısmı ise RWTH Aachen Üniversitesi ITA Enstitüsü’nde 90 beslemeli E24 30” sanayi tipi yuvarlak örme makinesinde gerçekleştirilmiştir. Bu aşamada, iğne hareketine makine hızı, iplik tipi, iplik gerginliği ve elastanın etkisi irdelenmiştir. Makine üretim halindeyken OLYMPUS i-SPEED 3 yüksek hızlı kamera yardımıyla alınan görüntüler yoluyla iğnelerin hareket eğrileri irdelenmiştir. Yuvarlak örme iğnelerinde karşılaşılan yorulma hasarlarının tespiti amacıyla gerçekleştirilen sonlu elemanlar analizi üzerinde farklı üretim verileri anlamında değişikliklere gidilerek değişen koşullar için iğne ömürlerinin hızlı bir şekilde belirlenebildiği gösterilmiştir. Diğer bir deyişle, çalışma kapsamında geliştirilen model kullanılarak; düşük maliyetlerde ve çok hızlı sürelerde iğne yorulmasına, dolayısıyla hatalı kumaş üretimine yol açabilecek verilerin belirlenebileceği gösterilmiştir. Buna ilave olarak, iğnelerin değişen örme şartlarına bağlı olarak yüzey topolojilerinin nasıl değiştiği de irdelenmiştir. Son olarak, üretim şartlarına bağlı olarak iğne hareketinin değişimi analiz edilmek suretiyle, kumaş üretimi esnasında iğne sıçrama miktarını en aza indirebilecek ve dolayısıyla iğne ömrünün uzatılmasını sağlayabilecek bir optimizasyona gidilmesinin de mümkün olacağı gösterilmiştir.
-
ÖgeAkustik Uygulamalar İçin Nanolifli Resonant Membran(Fen Bilimleri Enstitüsü, 2017-03-1) Küçükali Öztürk, Merve ; Nergis, Fatma Banu ; 10141547 ; Tekstil Mühendisliği ; Textile EngineeringGünlük yaşantımızda ciddi bir çevresel kirlilik olarak değerlendirilen gürültü, Dünya Sağlık Örgütü'nce halk sağlığını etkileyecek bir sorun olarak tanımlanmaktadır. Trafik, sanayi, inşaat ve halka açık işyerleri gibi kaynakların sebep olduğu çevresel gürültülerin yanı sıra, havalandırma sistemleri, büro makineleri ve beyaz eşya gibi kapalı kaynaklar nedeniyle ortaya çıkan gürültü, insan sağlığı için giderek artan bir sorundur. İlgili araştırmalar incelendiğinde uygun malzemelerin seçilmesi halinde, gürültü seviyesinde azalmaların mümkün olabileceği görülmektedir. Tekstil malzemeleri gözenekli ve lifli yapıları sayesinde, akustik performans gösterecek potansiyele sahiptirler. Literatür çalışması ve ticari ürünler üzerine yapılan inceleme ve araştırmalar neticesinde, akustik uygulamalara yönelik tekstil malzemelerinin ağırlıklı olarak orta ve yüksek frekanslarda ses yutumu sağlayabildiği görülmektedir. Öte yandan, bu tip malzemelerin gereken performansı gösterebilmesi için yüksek kalınlık değerlerinde üretilmesi gerekmektedir. Bu noktadan hareketle, düşük frekanslarda ses yutumu sağlayabilecek ve nispeten düşük kalınlık değerlerinde yeni malzemelerin geliştirilmesine duyulan ihtiyacı karşılamak üzere nanolifli membranlardan faydalanılabileceği değerlendirilmektedir. Bir malzemenin sesi yutabilmesi için, ses dalgalarının içerisinde ilerlemesine imkan sağlayacak şekilde gözenekli olması gerekir. Sesin, malzemenin dar kanalları içerisinde ilerleyişi sırasında enerjisi, lifler arası sürtünme, viskoz dağılma veya ikisinin kombinasyonu yardımıyla dağılmaya uğrar. Bu anlamda, malzemenin gözenekliliği ses yutum performansı üzerinde önemli bir etkiye sahiptir. Tekstil malzemelerinin ses yutum özellikleri bağlamında, akış direnci bir diğer önemli terim olarak ortaya çıkmaktadır. Yüksek gözenekliliğe sahip bir malzeme, düşük akış direncine sahipken, gözenekliliği düşük olan bir malzeme ise yüksek akış direnci gösterme eğilimindedir. Dolayısıyla, optimum ses yutum performansı için, akış direncinin optimum olması gerekmektedir. Lifler ve bunlar arasındaki hava boşlukları ses dalgasının hareketine direnç gösteren sürtünme elemanlarıdır. Ses dalgası, malzeme içerisinde ilerledikçe genliği ve dolayısıyla ses dalga enerjisi sürtünme ile azalır. Lif çapı inceldikçe, ses yutum katsayısının yükseleceği söylenebilir. Zira, ses dalgası kullanılan malzeme içerisinde daha fazla sayıda lifle temas edecektir. Bu genel bilgiler ışığında, geliştirilecek malzemede kullanılacak liflerin mümkün olduğunda ince olması önemli bir unsur olarak ortaya çıkmaktadır. Bu noktadan hareketle, çalışma kapsamında, özellikleri kontrol edilebilen yüzeylerin eldesinin mümkün olduğu, nano boyutta liflerin imal edilebileceği “elektro-eğirme” teknolojisinden faydalanılması planlanmış ve tez kapsamında; beyaz eşya kaynaklı gürültünün azaltılmasına yönelik, nanolifli rezonant membran esaslı bir materyal geliştirilmesi hedeflenmiştir. Çalışmada, literatür hakkında detaylı bir inceleme yapıldıktan sonra tezin deneysel tasarım kurgusu gerçekleştirilmiştir. Bu kurgu kapsamında gerçekleşmiş olan tüm deneysel çalışmalar, bilimsel literatüre yenilikçi sonuçlar sunmaktadır. Çalışma, nanolifli yüzeylerin akustik davranışları, elektro-eğirme için polimer reçetesi hazırlama, elektro-eğirme prosesi ve değişken parametreleri üzerine yapılan çalışmalardan elde edilen veriler ışığında nanolifli membran geliştirilmesi/üretimi ile başlamıştır. Farklı gramajlarda, farklı nanolif çaplarında ve farklı polimerlerden nanolifli membranlar üretilmiştir. Çalışmanın ikinci bölümünde, nanolifli membranların rezonans frekanslarını belirlemeye yönelik yeni bir optik metot geliştirilmiştir. Bu deney düzeneğinin ana bileşenleri bir dijital kamera (Olympus-System i-SPEED2), 8.4 "LCD ekran paneli ve 10 cm çapında şeffaf bir tüptür. Rezonans frekansını belirleyebilmek için, her 20 Hz'de ölçümler alınmak suretiyle 0-1500 Hz frekans aralığında çalışma yapılmıştır. Titreşimlerine bağlı olarak bulundukları düzlemden sapma mesafesi olarak tanımlanan nanolifli membranların sapma büyüklüğü, 0-1500 Hz frekans aralığında dört farklı ekipman ayarı kullanılarak ölçülmüştür: 1. ayar: açık tüp (tüpün bir ucu açık), 2. ayar: kapalı tüp (tüp rijit bir plaka ile kapatılmıştır), 3. ayar: numune üzerine 0,5387 g ağırlığın uygulandığı açık tüp (bu ayarda, 0,5387 gramlık bir ağırlık numune üzerine uygulanmasının hemen ardından uzaklaştırılmış ve böylelikle tüpün bir ucu açıkken numuneye radyal bir gerginlik verilmiştir)- ve, 4. ayar: numune üzerine 0,5387 g ağırlığın uygulandığı kapalı tüp (bu ayarda, 0,5387 gramlık bir ağırlık numune üzerine uygulanmasının hemen ardından uzaklaştırılmış ve böylelikle tüp rijit bir plaka ile kapalıyken numuneye radyal bir gerginlik verilmiştir). Optik metoda bağlı olarak, nanolifli membranların rezonans frekansı belirlenmiştir. Ölçüm ekipman ayarlarının membran rezonans frekansı üzerine etkisi incelenmiştir. Nanolifli membran üretiminde denenen çeşitli polimerler arasında, ana malzeme olarak polivinilalkol (PVA) seçilmiştir. Seçimde, literatür çalışmalarından elde edilen veriler ışığında malzemenin yüksek ses yutum verimliliği ve nanolif yüzey oluşumunda önemli bir faktör olan suda iyi çözünürlüğü dikkate alınmıştır. Farklı gramaj ve lif çaplarında PVA nanolifli membran üretimi gerçekleştirilmiştir. Membran gramaj ve lif çapının rezonans frekans üzerindeki etkisi analiz edilmiş olup, çalışma sonucunda PVA nanolifli membranın rezonans frekansının, gramajın artması ve ortalama nanolif çapının azalması ile azaldığı gözlenmiştir. Bunlara ek olarak, nanolifli membranın rezonans frekansları farklı yapıda homojen bir membran olan folyo ile karşılaştırılmıştır. Çalışma sonucunda, nanolifli membranın ve folyonun aynı rezonans frekans karakteristiği sergilediği ancak, düşük frekans aralıklarında nanolifli membranın folyodan daha yüksek sapma gösterdiği görülmüştür. Ayrıca, hem nanolifli membranın hem de folyonun rezonans frekansı kapalı tüp içerisinde artma göstermiş olup, sapma büyüklüğü numuneye kapalı tüp içerisinde radyal gerilim uygulandığında artmıştır. Bunun yanında, folyoya ilave olarak farklı homojen membranların rezonans frekansları ve membran özelliklerinin nanolif membranla karşılaştırması yapılmıştır. Sonuçlar, nanolifli membran ve düşük yoğunluklu polietilen (LDPE) streç filmin farklı rezonans frekanslara (maksimum sapmaların meydana geldiği frekans değerleri) sahip olduğunu göstermiştir. Çalışmanın devamında, nanolifli membran üretimi için kullanılan polimer türleri de çeşitlendirilmiştir. Sonuçlar, polimer türünün değişmesinin rezonans yutum frekansında bir kaymaya neden olduğunu göstermiştir. Tez, geliştirilen nanolifli membranların ses yutum performansı ve ses iletim kaybı özelliklerinin analiz edildiği üçüncü bölüm ile devam etmektedir. Anılan özellikler empedans tüpü kullanılarak belirlenmiş olup, optik yöntem ile kıyaslaması yapılmıştır. Çalışmada ayrıca, geniş frekans aralığında iyi bir ses yutumu elde edebilmek için boşluklu örme kumaş malzemeleri ile nanolifli membranlar bir araya getirilerek, farklı kullanım alanlarına yönelik özel kombine yapılar geliştirilmiş ve bu yapıların akustik özellikleri incelenmiştir. Yapılan çalışmalar neticesinde nanolifli membran kullanımının boşluklu örme kumaşın akustik performansı üzerinde önemli bir etkisi olduğu gözlenmiştir. Ayrıca, nanolifli membranın gözenekli tekstil yapısı ile birlikte kullanılmış olması geniş frekans bant aralığında daha iyi bir ses yutumu sağlamıştır. Son olarak, ticari nonwoven yapının (keçe) destekleyici malzeme olarak, spunbond (S) /meltblown (M) yapılarının ve bunların kombinasyonlarının koruyucu malzeme olarak kullanıldığı nanolifli membran esaslı kompozit yapı geliştirilmiştir. Çamaşır makinalarının sebep olduğu ses seviyesini azaltmak üzere piyasada yaygın olarak yün keçe malzemesi kullanılmaktadır. Anılan malzeme, boşluklu örme kumaş yapılarına kıyasla maliyet ve üretim kolaylığı gibi önemli avantajlar sunmaktadır. Öte yandan, makine konstrüksiyonu gereği izolasyon malzeme kalınlığının 20 mm ile sınırlı olduğu belirlenmiştir. Tez kapsamında öncelikle yaygın olarak kullanılan yün keçe izolasyon malzemesi ile birlikte nanolifli membranın kullanılabilirliği değerlendirilmiştir. Nanolifli membranın akustik davranışını olumsuz yönde etkilemeyecek şekilde, destek ve koruyucu yüzeyler olarak kullanılması hedeflenen dokusuz yüzey malzemelerin özellikleri; ilgili literatür verileri ve ticari ürün özelliklerinden faydalanılarak yapılan değerlendirmeler suretiyle belirlenmiştir. Geliştirilen nanolifli membranın, mevcut ticari ürünlerle (çamaşır makinalarında kullanılan keçeler) birlikte kullanıldığında, anılan malzemenin (keçe) ses yutum performansında % 25-30 oranında bir iyileştirme sağladığı (çalışma kapsamında odaklanılacak düşük-orta frekanslarda, ses yutum katsayısı 0,50 seviyelerinden 0,80’lere yükselmiştir) görülmüştür. Gerek literatür bulguları, gerekse nanolifli membran tasarım çalışmalarımız sırasında elde edilen veriler kapsamında, membran için mümkün olabildiğince fazla titreşim yapabileceği (dolayısıyla daha fazla ses yutumu olacaktır) bir alanın yaratılmasının önemli olduğu gözlenmiştir. Bu bağlamda, nanolifli membranın yer alacağı bir katmanlı yapıda; koruyucu yüzey katmanın, nanolifli membranı dış etkilerden koruyacak ve ses yutum performansını zayıflatmayacak şekilde iyileştirilmesi gerekmektedir. Yüzey teknolojisi anlamında ses yutum performansları yanında maliyet ve üretim kolaylıkları dikkate alınarak yine nonwoven teknolojisi kullanılmıştır. Bu manada, teknolojinin farklı yöntemlerinden (spunbond, meltblown gibi) faydalanılarak üretilecek numuneler üzerinden, gerek malzemenin (üst katman) kendisi, gerekse katmanlı yapının performansının ilgili standartlar kapsamında değerlendirmesi (akustik özellikler) yapılmıştır. Elde edilen bulgular, koruyucu malzemenin ses yutum özelliğine olumlu katkı sağladığını göstermiştir. Koruyucu malzeme olarak çok katmanlı yapıya sahip nonwoven malzemelerin tek katmanlı koruyucu nonwoven malzemelerden daha iyi akustik performansa sahip olduğu sonucuna varılmıştır. Buna ilaveten, yapılan çalışmalardan elde edilen veriler ışığında, çok kriterli karar verme yöntemlerinden en uygun olanın seçilip uygulanması (TOPSIS, AHP, vb.) sonucu, en iyi akustik performansı gösteren katmanlı yapı seçilerek, ev tipi bir çamaşır makinası üzerine yerleştirilmiştir. Çamaşır makinesi üzerinde ses düzeyi ölçümleri yapılmış olup, nanolifli membran esaslı yapının mevcutta kullanılan keçe malzemesi üzerine uygulanması durumunda ses gücü düzeylerinde 1,6 dBA’lık bir iyileşme görülmüştür. Makina üreticisinin tavsiyesi doğrultusunda ve ilgili standartlar kapsamında anılan malzemenin akustik özelliği dışında boyutsal ve yapısal özellikleri de test edilerek membranın zarar görüp görmediği, katmanlar arasında süzülüp süzülmediği gibi özellikleri değerlendirilmiştir. Sonuç olarak, tezdeki çalışmalar bir bütün olarak değerlendirildiğinde, gerek kullanılan yöntemler gerekse ortaya koyduğu sonuçlar itibariyle literatüre yenilikçi malzeme tasarımı, yeni çalışma alanı ve yenilikçi ölçüm yöntemleri gibi önemli başlıklarda mevcut bilgi birikimine özgün ve önemli bir katkı sağladığı düşünülmektedir. Diğer bir deyişle, tez çalışması sonuçları hem ulusal hem de uluslararası platformlarda özgün bilimsel ve teknolojik değerler yaratacaktır. Tez kapsamında geliştirilmiş yenilikçi ürün (faydalı model) endüstriyel tasarım ve/veya patent başvurularına olanak sağlayabilecek; akustik uygulamalara yönelik, inovatif ürün/yöntem geliştirme-iyileştirme süreçlerine ait bilgi birikimi sağlayacaktır. Son olarak, edinilen teknik bilgiler çerçevesinde, akustik malzeme üretiminin tekrarlanabilirliği ve potansiyel seri üretim süreçlerinde de özgün bir değere sahiptir.
-
ÖgeExploring consumers' virtual garment fit satisfactions to predict their actual satisfactions(Fen Bilimleri Enstitüsü, 2018) Büyükaslan, Evrim ; Kalaoğlu, Fatma ; 10236559 ; Textile Mühendisliği ; Telecommunication EngineeringKıyafet gibi denenerek satın alınması tercih edilen ürünlerin internet satışı nispeten yeni ve bir o kadar da problemli bir konudur. İnternet üzerinden satın alınan her dört kıyafetten biri iade edilmektedir (Briggs, 2013). İade sebeplerinin başında kıyafetlerin giyen kişinin bedenine uygun olmaması ve duruşu gösterilmektedir (Kim, 2008). Son yıllarda, sanal giyinme (virtual try-on) teknolojisi, internet üzerinden yapılan kıyafet alışverişlerinde giysi durusuna (fit) bağlı olan sorunların giderilmesi için çözüm olarak önerilmektedir. Sanal giyinme; tüketicinin vücudunun sanal benzetiminin (simulation) oluşturulması ve bu benzetimin bilgisayar ortamında sanal kıyafetlerle giydirilmesi olarak tanımlanabilir. Sanal giyinme teknolojisinin giyim sektöründe kullanılması henüz sık karşılaşılan bir durum olmasa da önümüzdeki yıllarda giderek yaygınlaşacağı düşünülmektedir. Sanal giyinme teknolojisini test eden İngiliz perakende firması ASOS, internet alışverişlerinde ürün iade oranlarının yüzde elli oranında azalttığını belirtmiştir (Dunn, 2015). İnternet alışverişinin giderek yaygınlaşması ve buna bağlı olarak giysi duruşunun daha sık karşılaşılan bir problem olarak ortaya çıkması bu tezin motivasyonu olmuştur. Son on yıl içerisinde internet alışverişlerinde karşılaşılan giysi duruşu sorununu ele alan pek çok akademik araştırma yapılmıştır. Ancak bu araştırmaların çoğunda, giysi duruşu tüketiciler tarafından değil, giyim tasarımı veya teknolojileri konularında uzman kişiler tarafından değerlendirilmiştir. Bir diğer dikkat çeken nokta da üç boyutlu giydirme teknolojisinin internet alışverişi için kullanılmasından ziyade ürün geliştirme amacıyla kullanımına yönelik araştırmaların yaygınlığıdır. Bu doktora tezi, tüketici bakış açısının dikkate alınması ve sanal giyinme teknolojisinin internet alışverişine yönelik değerlendirilmesi açısından farklılık göstermektedir. Giysinin bedene uygunluğu, farklı ve pek çok sayıda faktöre bağlı olduğu için oldukça karmaşık bir konudur. 1990 yılında LaBat ve DeLong, tüketicilerin giysinin duruşundan memnuniyetlerini etkileyen faktörleri içsel ve dışsal faktörler olarak sınıflandırmışlardır (LaBat & DeLong, 1990). İçsel faktörler; kıyafet, tüketici ve bu ikisinin etkileşimine bağlı olan faktörler olarak tanımlanabilir. Dışsal faktörler ise moda endüstrisi ve toplum tarafından belirlenen, güzellik algısına bağlı olan ancak giysiyi giyen kişiden bağımsız olan faktörlerdir. Dışsal faktörlerin giysi duruşu memnuniyetine etkisinin ölçülmesi döneme ve topluma bağlı olduğu için daha zordur. LaBat ve DeLong (1990) tarafından önerilen modeldeki içsel faktörler göz önünde bulundurarak deneylerin planlaması yapılmıştır. Bu sebeple tüketicilerin giysi durusu memnuniyetine etki eden içsel faktörleri detaylandırma ihtiyacı doğmaktadır. İçsel faktörler kişiye bağlı olarak beden memnuniyeti; kıyafet-kişi ilişkisine bağlı olarak da beden ölçüleri ve kıyafet olarak sınıflandırılabilinir. Kıyafet etkeni ise kendi içinde alt kavramları olan bir başlıktır. Kıyafetin ölçüleri ve kıyafet tasarımı (siluet, kontur, renk ve doku özellikleri) giysi duruşu memnuniyetine etki eden bu alt faktörler olarak sayılabilir. Yakın zamanda sanal giyinme kavramı tüketicilerin bilgisayar ekranına bakarak giysi duruşundan memnuniyetlerine karar verme durumunu beraberinde getirecektir. Sanal giysinin duruşuna bağlı olarak tüketiciler ürünü satın almaya veya almamaya karar vereceklerdir. Sanal giysi duruşu memnuniyeti bu sebeple başlı başına yeni bir kavramdır ve bugüne kadar sanal giysi duruşu memnuniyetine etki eden faktörler üzerine henüz bir araştırma yapılmamıştır. Bu doktora tezinde, tüketicilerin sanal giysi duruşu memnuniyetine etki eden faktörler, DeLong ve LaBat'in gerçek kıyafet duruşu memnuniyetine yönelik önerdikleri model esas alınarak geliştirilmiş ve etkileri istatik yöntemlerle test edilmiştir. Sanal giyinme gerçek hayatta kıyafeti denemekten oldukça farklı bir tecrübedir. Dolayısıyla bu model için yeni faktörler önerilmiştir. Bu yeni faktörlerin başında sanal beden memnuniyeti gelmektedir. Sanal giyinme esnasında, ideal durumda, kişi kendi bedenini bilgisayar ortamında üç boyutlu olarak görmektedir. Kişinin sanal ortamdaki bu görüntüsünden memnuniyeti; sanal giysi duruşundan memnuniyetini etkileyen bir faktör olarak önerilmiştir. Bunun dışında, sanal giyinme sürecinde kişi üç boyutlu giydirme teknolojileriyle etkileşim halindedir ve bu teknolojilere karşı tutumları sanal giysi duruşu memnuniyetine etki edebilir. Bu teknolojilerin başında üç boyutlu vücut tarayıcıları gelmektedir. Mevcut teknolojilerle, kişinin vücut benzetiminin en gerçekçi şekilde oluşturulması için üç boyutlu tarayıcıyla taranması gerekmektedir. Etkileşim halinde olunan bir diğer teknoloji de üç boyutlu giydirme programı aracılığıyla sağlanan sanal giydirmenin kendisidir. Son olarak sanal giyinme esnasında kumaşlara dokunup hissetme imkânı yoktur. Normal şartlarda bu kumaşların tutum özelliklerini objektif olarak değerlendirmek için bazı mekanik ve fiziksel özellikleri kullanılmaktadır. Bu özellikler giydirme programlarına üç boyutlu kumaş özellikleri olarak aktarılmakta ve algoritmalarında sanal kıyafeti oluştururken kullanılmaktadır. Farklı kumaş özelliklerinin sanal ortamda da gerçek hayatta olduğu gibi farklı giysi duruşu göstermeleri beklenmektedir. Dolayısıyla üç boyutlu kumaş özellikleri de sanal giysi duruşu memnuniyetini etkileyen bir diğer faktör olarak önerilmiştir. Tüketicilerin sanal giysi duruşundan memnun olması durumunda ürünü satın alması olasıdır. Daha sonrasında ürünü temin eden tüketici, ürünü deneyecek ve gerçek giysi duruşunu değerlendirecektir. Bu değerlendirmenin sonucu da gerçek giysi duruşu memnuniyeti olarak adlandırılabilir. Dolayısıyla sanal giysi duruşu memnuniyetinin gerçek giysi duruşu memnuniyeti ile pozitif yönde bir ilişkisinin olması beklenir. Bu doktora tezinde de, sanal giysi duruşu memnuniyetinin, gerçek giysi duruşu memnuniyetini tahmin etmek için kullanılması öngörülmüştür. Sanal giysi duruşu memnuniyeti tek başına tahmin eden değişken (predictor variable) olarak kullanılabilir. Ancak bu değişkenin LaBat ve DeLong'un önerdiği modelde diğer içsel faktörlerle (kumaş özellikleri, beden ölçüleri ve beden memnuniyeti) birleştirilmesi, ve bu değişkenlerin de tahmin eden değişken olarak kullanılması durumunda gerçek giysi duruşu memnuniyetini daha iyi/yakın tahmin edeceği öngörülmüştür. Dolayısıyla gerçek giysi duruşunu yüksek oranda tahmin edecek bir istatistiksel modelin geliştirilmesi hedeflenmiştir. Bu tezin temel iki amacı: 1) tüketicilerin sanal giysi duruşu memnuniyetlerine etki eden faktörlerin belirlenmesi/test edilmesi; 2) tüketicilerin gerçek giysi duruşu memnuniyetlerinin, sanal giysi duruşu memnuniyetlerini kullanarak tahmin edilmesi olarak özetlemek mümkündür. Bu amaçlar göz önünde bulundurularak deneylerin tasarımı gerçekleştirilmiştir. Deney tasarımı gerçekleştirilirken dikkat edilen bir diğer nokta da sanal giydirme teknolojisinin gerçek kumaş özelliklerini yeterince yansıtamaması yönündeki araştırma ve tespitlerdir. Dolayısıyla farklı özelliklerdeki kumaşların gerçekte ve sanal ortamda nasıl bir giysi duruşu sergiledikleri ve tüketiciler tarafından giysi duruşlarının nasıl değerlendirildiği önemsenmiştir. Daha önce de izah edildiği gibi, giysi duruşuna etki eden içsel faktörlerden biri de kıyafetin tasarımıdır. Tasarım ise siluet, kontur, renk ve doku özelliklerinin bir bileşimidir. Eğer kumaş özelliklerinin giysi duruşuna etkisi araştırılmak isteniyor ise, diğer bileşenlerin sabitlenmesi deneysel tasarım açısından gereklidir. Deneyler için, giysi duruşu problemlerinin daha çok alt beden kıyafetlerde yaşanması sebebiyle, alt beden kıyafet gruplarından birinin seçilmesi uygun görülmüştür. Kumaşların dökümlülük özellikleri giysi duruşuna etki eden temel özelliklerden biridir. Dolayısıyla farklı dökümlülük özelliklerine sahip kumaşların kullanılması benimsenmiştir. Bu sebepten ötürü de dökümlülük özelliğinin ortaya çıkacağı dairesel etek modeli kıyafetin silueti için uygun görülmüştür. Renk olarak ise nötr bir renk olan siyah tercih edilmiştir. Ürün grubu ve renk belirlendikten sonra on dört farklı dokuma kumaş temin edilmiştir. İlk olarak bu dokuma kumaşların özellikleri farklı test yöntemleriyle ölçülmüştür. Kumaşların üç boyutlu giydirme programlarında gerçeğe en yakın olarak oluşturulması için bükülme ve kayma dirençlerinin, ve esneme özelliklerinin atkı ve çözgü yönünde ayrı ayrı tespit edilmesi ve programa girilmesi gerekmektedir (Bu programlar kendi kütüphanelerinden uygun kumaşın seçilmesi seçeneğini de sunmaktadırlar. Ancak, kumaş özelliklerinin yarattığı farkların bu çalisma için esas alınması sebebiyle, gerçekte ölçülen değerlerinin kullanılması uygun görülmüştür). Bahsedilen özellikler dışında kumaş kalınlığı, gramajı ve sürtünme katsayısının da programa girilmesi gerekmektedir. Kumaşların esneme ve kayma özellikleri, mukavemet cihazıyla; bükülme özellikleri, Shirley kumaş sertlik test cihazıyla; sürtünme katsayısı ve yüzey pürüzlülük özellikleri ise bu ölçüm amaçları için geliştirilen test cihazlarıyla ölçülmüştür. Bunun dışında kumaşlarin dökümlülük katsayısı değeri de Cusick dökümlülük cihazı kullanılarak hesaplanmıştır. Daha sonra bu on dört kumaş, ölçülen özelliklerine göre R programında hiyerarşik olarak (hierarchical cluster) dört grupta kümelenmiş, her gruptaki kumaşların tutum özellikleri iki tekstil teknoloji uzmanı tarafından sübjektif olarak değerlendirilmiş, ve grup içerisinde birbirine çok benzer olan kumaşlar elenmiştir. Sübjektif eleme yapılmasının sebebi, etekleri deneklerin giyecek olması ve birbirine çok benzer olan kumaşların giysi duruşu değerlendirmelerinin de çok benzer olacağıdır. Sonuç olarak dört farklı kümeye dahil yedi farklı kumaş, giysi duruşunu değerlendirmek üzere, aynı ölçülere sahip daire etekler olmak üzere dikilmiştir. Daire etekler baz bedeni olarak tercih edilen Medium (M) beden olarak dikilmişlerdir. 18-35 yaş aralığı arasında M beden giyen kadınlar en sık internet alışverişi yapan yaş grubu olması sebebiyle tercih edilmiştir. Deneylere farklı etnik gruplarda ve eğitim düzeylerinde, kırk beş kadın denek katılmıstır. Deneyler Cornell Üniversitesi'nin etik kurul onayıyla, Cornell BodyScan Lab'da uygulanmıştır. Her bir denek laboratuvara tek tek çağırılmıştır. Denek laboratuvara geldiğinde ilk olarak kendi iç çamaşırlarıyla üç boyutlu vücut taraması yapılmış; demografik özellikleri, beden memnuniyeti, internet alışveriş alışkanlıkları, hazır giyim kıyafetlerinin kendi bedenlerine uygunluğu, moda zevki gibi değişkenler çevrimiçi bir anketle ölçülmüştür. Daha sonra deneğe kendi bedeni üç boyutlu olarak ekrandan gösterilmiş ve sanal beden memnuniyeti buna bağlı olarak ölçülmüştür. Sonraki etapta, deneğe her bir kumaş kümesinden bir etek olacak şekilde toplamda dört farklı etek verilmiş ve etekleri giymesi istenmiştir. Deneğin vücut tarayıcısından elde edilen avatarına bu dört etek ayrı ayrı sanal olarak giydirilmiştir. Sanal etekler oluşturulurken daha önceden ölçülen kumaş özellikleri kullanılmıştır. Denekler her bir eteğin önce sanal giydirmesini görmüş ve etek duruşunu 7'li Likert ölçeğinde bel, karın, basen ve etek ucu bölgeleri için ayrı ayrı değerlendirmiştir. Daha sonra aynı eteğin gerçeğini giymiş ve aynı değerlendirmeyi bu sefer aynaya bakarak yapmıştır. Bu işlem dört etek için tekrarlanmıştır. Deneyin sonunda deneğin üç boyutlu giysi duruşu teknolojilerine yönelik değerlendirmeleri ölçülmüştür. Her bir deney yaklaşık bir saat sürmüş ve deneklere deney sonunda on beş dolar ödeme yapılmıştır. Elde edilen veriler SPSS v.25 istatistik analiz programında analiz edilmiştir. Araştırmanın ilk amacı olan sanal giysi duruşu memnuniyetini etkileyen faktörleri tespit edebilmek için ölçülen her bir bağımsız değişkenin (beden ölçüleri, sanal beden memnuniyeti, etek tasarımına karşı tutumu, sanal giyinme teknolojilerine karşı tutumu, ürün grubuna karşı tutumu, ürün grubu internetten satın alma davranışı ve 3 boyutlu kumaş özellikleri), bağımlı değişken (sanal giysi duruşu memnuniyeti) ile ilişkisi Pearson's korelasyon testi ile ölçülmüştür. En yüksek korelasyonun, basen bölgesi için ölçülen sanal beden memnuniyeti olduğu tespit edilmiştir (r(180)= .50). Daha sonra karın, basen-kalça ve bel çevresi ölçüleri ile negatif yönlü ilişkisi tespit edilmiştir (sırasıyla: r(180)= -. 34, -. 29, .-28). Deneklerin etek tasarımına karşı tutumu, sanal giysi duruşu memnuniyetleriyle pozitif ilişkili bir değişken olarak saptanmıştır (r(180)= .33). Deneklerin sanal giyinme teknolojilerine karşı tutum ve sanal giydirme memnuniyeti arasında ilişki tespit edilmiş olsa da bu ilişkinin derecesi azdır (r(180)= .26). (Tüm korelasyonlar için p değeri 0.01'den küçüktür). Bir diğer tespit edilen durum da, giydirme programına girilen kumaş özelliklerinin sanal giysi duruşu memnuniyeti ile ilişkisi olmadığıdır. Başka bir deyişle, farklı kumaşlara göre oluşturulan sanal giysilerin, giysi duruşu memnuniyetleri kumaş farklılığından etkilenmemiştir. Bu araştırmanın bir diğer temel amacı da tüketicilerin gerçek giysi duruşu memnuniyetini tahmin edecek bir istatistik model geliştirmek ve başarı oranını test etmektir. Farklı etekler farklı denekler tarafından giyilip değerlendirildiği için çoklu doğrusal regresyon modelinin (multilevel linear regression model) kullanılması uygun görülmüştür. Çoklu regresyon modellerinin hiyerarşik yapısına göre etekler birinci katmanda, denekler ikinci katmanda yer almaktadır. Bu analizde tahmin yöntemi olarak en büyük olabilirlik kestirimi (maximum likelihood estimation) yöntemi kullanılmıştır. En nihayetinde, gerçek giysi duruşu memnuniyeti tahmin değişkeni olarak; denek numarası rassal değişken olarak; beden ölçüleri, beden memnuniyeti, kumaş özellikleri ve sanal giysi duruşu memnuniyeti tahmin eden değişkenler olarak tanımlanmış ve analiz gerçekleştirilmiştir. Tahmin modelinin geçerliliğini test edebilmek için çapraz geçerlilik (cross validation) yöntemi uygulanmıştır. Bu amaçla verinin yüzde sekseni (N=148) ile çoklu regresyon modeli kurulmuş ve kalan yüzde yirmisi (N=32) ile de modelin geçerliliği test edilmiştir. Çoklu regresyon modeline göre, en kuvvetli tahmin eden değişkenin sanal giysi duruşu memnuniyeti olduğu tespit edilmiştir (F(1, 88.720=49.292, p<0.01, β= .55). Kumaşların atkı yönünde bükülme direncinin en iyi ikinci tahmin eden değişken olduğu gözlenmiştir (F(1,131.055)=11.174, p< 0.01, β= -.38). Oluşturulan çoklu regresyon modeli, verinin kullanılmayan yüzde yirmilik kısmını tahmin etmek için kullanılmıştır. Tahmin edilen ve gerçekte ölçülen giysi duruşu memnuniyeti arasında çok yüksek korelasyon bulunmuştur (r(32)= .83, p< 0.01). Ayrıca tahmin edilen ve gerçekte ölçülen giysi duruşu memnuniyeti arasında eşleştirilmiş t-testi (paired t-test) yapılmış ve iki grubun aritmetik ortalamaları arasında istatistiksel olarak bir fark gözlenmemiştir (t(1, 31)=1.86, d=.23, p= 0.07). Ölçülen aritmetik ortalama farkının (d= .23) düşük olması da modelin tahmin etme basarisinin yüksek olduğunu göstermektedir. Ayrıca, deneklerin sanal giysi duruşu memnuniyetlerinin gerçek giysi duruşu memnuniyetlerinden istatistiksel olarak daha düşük olduğu görülmüştür (t(1, 180)= 2.69, p< 0.01, d= .21 ). Oldukça dökümlü (bükülme direnci 0.5-3 mikroNm civarı) veya oldukça sert (bükülme direnci 7 mikroNm üzerinde) olan kumaşlardan oluşturulan sanal ve gerçek eteklerin giysi duruşu değerlendirmesi arasında Istatistiksel olarak fark gözlenirken, orta derecede dökümlü kumaşlarda (3-7mikroNm) fark gözlenmemiştir. Bu araştırmada kullanılan kumaşlara göre, 3 boyutlu giydirme programının 3-7 mikroNm aralığında bükülme direnci gösteren kumaş benzetimlerinde başarılı olduğu, ancak diğer kumaşlarda yeterince başarılı olamadığı gözlenmiştir. Ayrıca gerçek eteklerin giysi duruşu değerlendirmeleri, kumaş farklılıklarından ötürü, birbirlerinden farklı iken ayni eteklerin sanal giysi duruşu değerlendirmelerinin farklı olmadığı sonucu istatistiksel olarak tespit edilmiştir. Bu da giydirme programlarının kumaş özelliklerini yansıtmakta henüz yeterince başarılı olmadığı sonucunu beraberinde getirir. Bir diğer tespit de deneklerin kendi vücutlarını üç boyutlu ortamda gördükleri zaman özellikle bel, kalça ve basen bölgeleri memnuniyetlerinin anlamlı bir oranda azaldığı tespit edilmiştir. Sonuç olarak, bu araştırma literatürden farklı olarak giysi duruşunu değil daha sübjektif bir kavram olan giysi duruşu memnuniyetini sanal ve gerçek ortamlarda tüketici perspektifini esas alarak ölçmüştür. Üç boyutlu tarayıcıların daha ulaşılabilir olması sebebiyle önümüzdeki yıllarda internet alışverişlerinde kullanımı çok olası olan sanal giyinme ve tüketicinin sanal giysi memnuniyetine etki eden faktörler araştırılmış ve etkileri ölçülmüştür. Sanal giyinme teknolojisinin nihai hedefi gerçek hayatta kişilerin giysi duruşundan memnun olmasını sağlamaktır. Bu amaçla sanal giysi duruşu memnuniyeti ve diğer içsel faktörler kullanılarak, kişilerin giysi duruşunu başarıyla tahmin edebilecek bir istatistiksel model geliştirilmiştir. Bu çalışmanın, tüketicilerin gerçek hayattaki giysi duruşu memnuniyetlerini tahmin edebilecek bir model geliştirmesi açısından hem tüketiciye hem de giyim sektörüne fayda sağlayabileceği düşünülmektedir. Örneğin bir giyim firması, bu çalışmadaki metotları kullanarak, müşterisinin giysi duruşundan memnuniyetini sanal giydirme teknolojileriyle internet aracılığıyla ölçtüğü takdirde, giysinin kumaş özelliklerini kullanarak, kişinin kıyafeti gerçekten denediğinde ne kadar memnun olabileceğini tahmin edebilir. Bu sayede internet üzerinden satın almalarda geri dönüş oranlarını minimize edip, maliyetlerini ciddi oranda azaltabilir. Bu çalışma ile giyim ve tekstil ürünlerinin internet üzerinden alışverişlerinde en yaygın ürün iadesi sebebi olan giysi duruşunun optimize edilmesi hedeflenmiş, deneylerle oluşturulan senaryoda bu hedef gerçekleştirilmiştir.
-
ÖgeDikiş Performansının Optimizasyonu(Fen Bilimleri Enstitüsü, ) Bayraktar, Türkan ; Kalaoğlu, Fatma ; Tekstil Mühendisliği ; Textile EngineeringBu çalışmada, overlok dikiş makinasında, dikiş ipliklerinin gerginlik kuvvetleri ile baskı ayağı kuvveti ölçülmüş ve bu kuvvetlerle kumaş özellikleri, dikiş makinası çalışma parametreleri, dikiş ipliği özellikleri arasında bağlantılar araştırılmıştır. Makinada baskı ayağı kuvvetini ölçmek için orijinal baskı çubuğu, strain gauge ile donatılmıştır. İğne, alt ve üst lüper ipliklerinin uyguladığı kuvvetleri ölçmek için makinanın orjinal iplik kılavuzları çıkarılarak yerine üzerlerine strain gaugeler yerleştirilen yeni parçalar takılmıştır. Bu işlemler sonucunda kuvvetleri on-line olarak ölçebilen bir ölçme sistemi kurulmuştur. Bu ölçme sistemi ile yapılan denelerden elde edilen veriler ile kumaş özellikleri, dikiş makinası parametreleri ve dikiş iplik özellikleri arasındaki ilişkiler araştırılmıştır.