Avrasya Yer Bilimleri Enstitüsü
Bu topluluk için Kalıcı Uri
Enstitü, yerin katmanları ve birbirleri ile ilişkilerini araştırmakla birlikte, konuyla ilgili yüksek lisans ve doktora programları yürütmektedir.Enstitüde üç anabilim dalı mevcuttur. Bunlar Katı Yer, İklim Deniz ve Evrim ve Ekoloji anabilim dallarıdır. Bunlardan ilk ikisi “Jeodinamik” ve “İklim-Deniz” Lisansüstü programlarını başlatmışlardır. 2006 yılında bu iki program birleştirilerek “Yer Sistem Bilimi” programı adı altında Lisansüstü eğitim verilmeye başlanmıştır.
Gözat
Başlık ile Avrasya Yer Bilimleri Enstitüsü'a göz atma
Sayfa başına sonuç
Sıralama Seçenekleri
-
Öge1 Ekim 1995 Dinar Depremi Faylanma Parametrelerinin İnsar Ve Sismoloji Verileriyle Belirlenmesi(Avrasya Yer Bilimleri Enstitüsü, ) Çetin, Esra ; Çakır, Ziyadin ; 266236 ; İklim ve Deniz Bilimleri ; Climate and Marine SciencesBu çalışmada 1 Ekim 1995 Dinar depreminin (Ms=6.1) artçı şok analizi ve Yapay Açıklık Radar İnterferometrisi (Synthetic Aperture Radar Interferometry:InSAR) tekniği kullanılarak depremin kaynak parametreleri ortaya çıkartılmaya çalışılmıştır. Sismik kaydı okunup lokasyonu bulunan 4000 civarındaki artçı sarsıntının dağılımından deprem kırığının haritalanan yüzey kırığından 7-8 km daha uzun olduğu ve kuzeybatıya doğru devam ettiği anlaşılmıştır. HypoDD tekniği ile lokasyonları iyileştirilen yaklaşık 1100 civarında artçı sarsıntının dağılımından kırığın listrik bir geometriye sahip olduğu sonucuna varılmıştır. InSAR yöntemiyle bulunan yeryüzü deformasyonu bu listrik şekilli fay üzerinde meydana gelen kaymalar ile açıklanmaya çalışılmıştır. Bunun için yüzeyden 8 km derinliğe kadar eğim 65°'den 40°'ye azalan, 20 km uzunluğunda ve 19 km genişliğinde bir listrik fay yüzeyi oluşturulmuştur. Bu yüzey daha sonra üçgen parçalara bölünmüş her üçgen yüzey üzerinde meydana gelen normal ve yanal kayma bileşeni belli bir pürüzlülük kıstası altında elastik yerdeğiştirme metodu kullanarak ters çözümleme yoluyla modellenmiştir. Modelleme sonucunda fay yüzeyinde kaymanın iki ana alanda odaklandığı tespit edilmiştir. Maksimum kaymanın 70 cm'ye ulaştığı daha büyük alana yayılan kaymanın fayın eğiminin yüksek olduğu sığ derinliklerde (5-6 km) meydana geldiği anlaşılmaktadır. Daha küçük bir alanda odaklanan ikinci kayma ise fayın eğimin azaldığı daha derin kısımlarda bulunmaktadır. Yüzeyde bulunan kayma ise arazi gözlemleriyle uyumlu çıkmaktadır. Ters çözümleme sismik gözlemlere uygun olarak hakim normal faylanmanın dışında önemli miktarda sağ-yanal doğrultu atımlı faylanma da tespit etmektedir. Bu kayma dağılımının telesismik yöntemlerle elde edilen kayma dağılımıyla uyumlu olduğu görülmektedir.
-
Öge17 Ağustos 1999 İzmit Depremi Postsismik Deformasyonunun Sentetik Açıklık Radar İnterferometrisi Yöntemi İle İncelenmesi(Avrasya Yer Bilimleri Enstitüsü, ) Akoğlu, Ahmet M. ; Barka, Aykut ; 129466 ; Katı Yer Bilimleri ; Solid Earth SciencesGeçtiğimiz son on yıl içerisinde, interferometrik sentetik açıklık radarı, yeryüzünün jeodinamiğinin incelenmesinde yeni bir araç olarak ve üretebildiği yüksek kaliteli topografya bilgisi ile yeteneklerini ispat etmiştir. Diğer kullanılan yöntemlerin hiç birisi ile kıyaslanamayacak derecede geniş bir çalışma alam sağlaması ve santimetre altı seviyesindeki hassaslığı sayesinde yer bilimleri araştırmacıları, tekniği başta yer kabuğu deformasyonu çalışmaları olmakla birlikte çok farklı alanlarda uygulamışlardır. Biz de, interferometrik sentetik açıklık radarım, 17 Ağustos 1999, İzmit depreminin beklenen postsismik deformasyonlarının incelenmesi için kullandık. ERS radar görüntü çiftlerinden, Eylül 1999 'dan Temmuz 2000 'e kadar olan dönemi kapsayan 2 interferogram oluşturduk. Her ne kadar interferogramlar düşük koherans ve atmosferden dolayı kaynaklandığına inandığımız sinyal gecikmeleri içermekteyse de, tutarlı lokal deformasyon zonları gördük. Sapanca Gölü' nün güney kıyısında, radar bakış yönünde yaklaşık 110 milimetre yerdeğiştirmeye karşılık gelen yüksek gradyanlı 4 adet frinç kolayca tanımlanabilmektedir. Sapanca dışında,. Gölcük sıçrama zonundaki frinç yapısı da dikkat çekmektedir.
-
Öge17 Ağustos 1999 İzmit Ve 12 Kasım 1999 Düzce Depremleriyle Oluşan Yüzey Deformasyonlarının İncelenmesi(Avrasya Yer Bilimleri Enstitüsü, ) Evren, Emre ; Ergintav, Semih ; 129455 ; Katı Yer Bilimleri ; Solid Earth SciencesBu çalışma, 17 Ağustos 1999 tarihinde gerçekleşen ve binlerce kişinin ölümüne ve bir o kadar kişinin de evsiz kalmasına yol açan İzmit depreminin meydana getirdiği yüzey deformasyonlannın incelenmesi amacıyla gerçekleştirilmiştir. Yapılan çalışma üç ana kısımdan oluşmaktadır. Bu ana kısımlar; (1) depremlerde meydana gelen yer değiştirmelerin incelenmesinde GPS tekniği ile elde edilen verinin işlenmesi, (2) bu verinin modellenmesi, ve (3) bulunan bu modelin Coulomb gerilim dağılımlarının belirlenmesinde kullanılması olarak özetlenebilir. 17 Ağustos 1999 İzmit depremine ait deprem anı (coseismic) GPS verileri elastik yer değiştirme yöntemi ile modellenmiş ve model ile yüzey gözlemleri arasında oldukça iyi uyum elde edilmiştir. Bulunan model fay parametreleri kullanılarak 17 Ağustos 1999 İzmit depreminin 12 Kasım 1999 Düzce depremine olan etkileri ortaya çıkarılmış ve İzmit depreminden sonraki statik gerilimin Düzce depremini tetikleyebilecek büyüklükte olduğu gösterilmiştir. Söz konusu her iki depremin Coulomb modeli ile modellenmesi sonucunda Doğu Marmara Bölgesi'nde gerilimin 2 barın üzerinde arttığı gözlenmekte ve buradan bu bölgenin deprem riskinin arttığı sonucuna varılmaktadır.
-
Öge27 Temmuz 2017 Tarihinde İstanbul Üzerinde Meydana Gelen Dolu Olayının Wrf Simülasyonu Performansı(Eurasia Institute of Earth Sciences, 2018-06-06) Toker, Emir ; Şen, Ömer Lütfi ; 601151011 ; Climate and Marine Sciences ; İklim ve Deniz Bilimleri Anabilim DalıHail development is a very regional and short-term consequence. Therefore, hail is one of the most difficult predictable meteorological event. Nowadays, it is possible to predict it with remote sensing and short-term forecasting tools. After the increase of the computing capacity of the computers, in the studies, high-performance computers and improved weather forecasting models are used, and the efficiency of weather forecast methods is analyzed by comparing observations with model outputs. Physics options in the model are modified according to facts and characteristics of the event and the simulations are run in order to predict the meteorological phenomenon close to real weather event using different parametrization. The water droplets in the deep convective clouds are transported to the higher levels by means of ascending and descending air movements. Water droplets cool down at these higher levels and become ice particles. As a result of the repetition of the vertical transport in the cloud, the ice particle become larger. They fall when they defeat the gravity force. Several extreme weather events took place in Istanbul in July 2017. The heavy hail event on July 27 damaged hundreds of buildings and thousands of vehicles. The cost of this hazardous event was estimated to be around 300 Million US Dollars. As a result of these weather events, the total precipitation was recorded as of 30-40 kg. In the Northern Hemisphere, jets emerging in the middle and upper latitudes and as a result of the pressure systems that have been strengthened over Europe, there has been ascending air movements, including the Thracian region, and vertical clouds have formed. This system has been effective for some time. The study area includes the area where the hail event has occurred and is effective. Istanbul region is positioned in the centre of the study area. Area information, initial and boundary conditions are identified with the data and model is run for hail model simulations. The state-of-the-art Weather Research and Forecasting (WRF) model used in the study has an architecture that dissolves both the surface and the atmosphere. The high-resolution data can be quickly solved using numerical methods according to the physical options that the user specifies. Hail event is investigated using WRF atmospheric model. The model domain is set up with 4 nested domains (27, 9, 3 and 1 km resolutions from outer to inner) and Istanbul, located in northwestern Turkey, was used as the central point (41.96°N 20.06°E). Model simulations are performed for 30 hours starting from 18:00 UTC on 26 July 2017, and this time range includes 12-hour spin-up time. The temporal resolution of the outputs obtained for the four domains is 15 minutes for the innermost area and 180 minutes for the outer areas. In order to be able to construct meteorological conditions real-like, the starting time was determined to be 18 UTC on July 26, 2017. The model was run for 30 hours and the first 6 hours were evaluated as the spin-up time. ERA-Interim Reanalysis data which has 38 different pressure levels with 0.75°x0.75°active and 6-hour temporal resolution was preferred to use as the initial and lateral boundary conditions for the model simulations. In order to compare with the model results, radar, satellite and meteorological station data were taken from Turkish State Meteorological Service. The performance of the model used in simulating the hail event was assessed by comparing the model outputs and observations. Sensitivity tests were performed for parameterizations such as microphysics, cumulus and boundary layer schemes and different combinations were conducted, because the performance of the model with the default physics options was deemed poor. In the simulations made to predict the hail event, the physics options that can solve the formation of the hail and the vertically developed clouds were investigated. Kain-Fritsch, New SAS, Multi-Scale KF, KF-CuP and New Tiedtke options were used for the cumulus, YSU and MYNN2 options were used for the boundary layer, Dudhia and RRTMG options were used for shortwave radiation, RRTM and RRTMG options were used for long longwave radiation. These parameters were changed for each new simulation and results were analysed for each combination. The thesis focuses on determining the physics options that improve the performance of WRF model in simulating the hail event. During the process sensitivity tests were performed, reanalysis and observed data were used. Amongst the different combinations, it is found that the model reproduced the hail event fairly well when it is run with Milbrandt 2-moment microphysics scheme, Kain-Fritsch cumulus scheme and MYNN2 planetary boundary layer scheme. Recording to the results, accumulated precipitation is 40 mm from 27 July to 28 July; hail event starts at 14:15 UTC; and the cloud top temperature over Istanbul is about -50°C at the same time. Deep convective clouds reachs about 12 km height. Maximum hail concentration is about 400/kg at 14:15 UTC and it occurs at about 500mb pressure level. Reflectivity is about 50 dBZ when the hail event occurred.
-
ÖgeActive Faulting And Earthquake Scarps A Long The North Anatolian Fault In The Sea Of Marmara(Avrasya Yer Bilimleri Enstitüsü, ) Uçarkuş, Gülsen ; Çakır, Ziyadin ; 287426 ; Katı Yer Bilimleri ; Solid Earth SciencesMarmara Denizi 1600 km uzunluğundaki Kuzey Anadolu Fayı'nın batı kısmında oluşmuş 270 km uzunluğunda ve 80 km genişliğinde bir kıtaiçi denizel bir havzadır. Marmara bölgesi aktif faylarla sınırlanmış yüksek deprem riski taşıyan bir bölgedir. MS 5. yüzyıla kadar dayanan tarihsel deprem kayıtları bölgenin 150 den fazla sayıda depremle sarsıldığını göstermektedir. Deprem yoğunluğu, Kuzey Anadolu Fayı'nın (KAF) Marmara'daki kompleks fay geometrisinin bir göstergesidir. KAF, Avrasya ile güneydeki Arap levhasının çarpışmasıyla Anadolu levhasının batıya hareketi sonucu oluşmuş sağ yanal transform bir faydır. 1939-1999 yılları arasında 7 büyük deprem ile 900 km boyunca batıdan doğuya kırılmıştır. 1999 İzmit ve Düzce depremlerinin yarattığı binlerce can kaybı ve 20 milyar dolarlık ekonomik zarar sonrasında Türkiye'de deprem tehlikesi kamuoyunun dikkatini çekmiştir. İzmit depremi bilimadamları için bir sürpriz olmamakla birlikte KAF'nın doğudan batıya iyi bilinen deprem göçü nedeniyle sıranın 1967 Mudurnu depreminden sonra İzmit'e geleceği bilinmekte idi. Bugün 1999 İzmit depreminin ardından bir sonraki deprem Marmara Denizi içinde meydana geleceği herkes tarafından kabul edilen bir gerçektir. Bu durum Türkiye nüfusunun yüzde 30, endüstrinin yüzde 50'sinin yer aldığı Marmara bölgesi için büyük bir risk teşkil etmektedir. Marmara Denizi'ne İzmit körfezinden giren Kuzey Anadolu Fayı, karaya tekrar batıda Gaziköy (Tekirdağ) de çıkmaktadır. 1999'da İzmit körfezi boyunca kırılan KAF, batıda ise 1912 depremi ile kırılarak Marmara'nın batı ve doğusunu etkilemiştir. Bu depremlerin deniziçindeki devamları üzerinde çok fazla bilgi mevcu değildir. KAF'nın Marmara denizi içindeki segmentlerinin geometrisi, kinematiği ve konumları 1940'lardan beri bir tartışma konusudur. 1999 İzmit depremi sonrasında, Marmara Denizi içindeki fayları araştırmak için çok sayıda uluslararası deniz seferi organize edilmişti. 2000 yılında Fransız Le Suroit araştırma gemisi ile Marmara Deniz tabanının (yaklaşık 100 m'den derin olan) orta kesiminin yüksek çözünürlüklü (25 m) ilk derinlik haritası (batimetri) oluşturulmuştur. Bunun yanısıra yandan tarayıcılı sonar (deniz tabanından 200 m yukarıdan) ve sismik yansıma ile elde edilen veriler sayesinde fayların çok detay haritalanması gerçekleştirilmiştir. Bu yeni veriseti kullanılarak denizaltındaki yapıların detaylı haritalatı üretilmiştir. Veriseti aynı olmasına rağmen değişik araştımacılar birbiyle çelişen, farklı fay modelleri ortaya sunmuşlardır. 2002 yılında diğer bir Fransız gemisi L'Atlante MARMARASCARPS projesi çerçevesinde, daha önce tespit edilen faylar üzerinde oluşmuş olan genç fay sarplıklarını tespit edebilmek için insansız uzaktan kumandalı bir denizaltı kullanarak çok yüksek çözünürlüklü (50 cm) mikrobatimetri verisi toplamış, sarplıklar boyunca video görüntüsü toplayarka kırık zonlarının net görüntülerinin tespit edilmesini sağlamış, bazı kırık zonları civarında kısa karotlar (35 cm) toplayarak deprem yaş tayini yapmayı hedeflemiştir. Ayrıca 600 km'lik 3.5kHz sığ sismik yansıma verisi (70 ms) de alınmıştır. Bu çalışmada, MARMARASCARPS seferinde toplanan bu yüksek çözünürlüklü veriseti ve de diğer seferlerde toplanan veriler birleştirilerek, Marmara Denizi içindeki havzaların üç boyutlu yapısı ve kinematiği üzerine çalışılmıştır. Marmara Denizi kuzey havzalarının morfotektonik yapısını anlayabilmek ve anlatabilmek için derin sismik kesitler ile taban morfolojisinin deneştimesi yapılmıştır. Bunun yanısıra toplanan 3.5kHz sığ sismik kesitler incelenerek Geç Pleyistosen-Holosen dönemi sedimantasyon ve fay kayma hızlarının birbiri ile ilişkisi üzerine çıkarımlar yapılmıştır. Buna göre Marmara denizi içindeki üç derin havza (Çınarcık, Orta ve Tekirdağ) KAF'ın transtansiyonel tektonik rejimi altında aktif gerilmeli tektonik ile açıklmaktadır. GPS hareket yönleri bu tip açılmayı desteklemektedir. 50 cm çözünürlüklü mikrobatimetri verisi, 1999 İzmit kırığının İzmit körfezi'ni takiben Hersek'in batısına (29.38ºD) geçerek Çınarcık havzasının girişine kadar ilerlediği tespit edilmiştir. Hersek'in batısındaki denizaltı kanyonunun (-180 m) düz tabanı boyunca bir seri genç fay kırıkları görülmektedir. Kanyon tabanındaki sarplığın yüksekliği ise 0.5 m olup 1999 depremine ait olduğu tespit edilmiştir. Kanyonun güney eteği boyunca batıya doğru devam eden kırıklar Çınarcık çukurluğuna (29.24ºD ) kadar uzanarak sonlanmaktadır. Bu alandaki mikrobatimetri analizleri SAR interferometri verisinin İzmit depremi için verdiği 30 km'lik ek uzanımı destaklemektedir. İzmit deprem kırığı büyük olasılıkla Çınarcık havzasını kontrol eden transtansiyonel fay geometrisinin oluşturduğu geometrik bariyer sebebiyle burada sonlanmıştır. Ayrıca Adalar fayı önünde 20-30 km uzunluğunda genç görünümlü fay sarplıkları gözlenmiştir. Bunların 18 Ekim 1963 (Ms 6.4) depremiyle ilişkili olabileceği gibi bu bölgede yaygın olan heyalanlarla da ilişkili olabileceği düşünülmektedir. Mikrobatimetri, video görüntüleri ve 210Pb analizleri, 1912 Ganos depreminin Tekirdağ havzasının güney kenarını kırdığı (27.37.69?D 40.48.17?K) ve muhtemelen Batı sırtın sonuna kadar ilerleyip Orta havzanın kenarına kadar ilerleyerek 120-150 km lik bir kırık oluşturduğunu ileri sürmektedir. Deniz içinde diğer kırılmamış fay kolları değerlendirildiğinde, Çınarcık havzası ile Orta havza arasında kalan 100 km'lik segmentin krılması halinde en az M 7.3 büyüklüğünde bir deprem meydana gelecektir. KAF'nın kuzey kolunun denizaltındaki kinematik, geometrik ve morfolojik özelliklerini göz önünde bulundurararak beş ana segmente ayırabiliriz. Bu segmentler, Tekirdag (45 km), Orta (70 km), Adalar Fayı (35 km), Güney Çınarcık fayı (55 km) ve Izmit segmentleri olarak ayrılmıştır. Bu segmentler büyük oranda levha hareketlerini barındırdığından yüksek kayma hızları sahiptirler. Dolayısıyla tek başına ya da birlikte kırılarak büyük magnitüdlü depremler ouşturabiliirler. 1912 ve 1999 kırıklarının deniz altındaki devamından, Marmara Denizinde Orta segment ile Adalar fayı segmentinin sismik bir boşluk oluşturduğunu göstermektedir. Her iki segment de 7 ve üzeri büyüklükte deprem üretebilme kapasitesine sahiptir. Ana segmentlere ek olarak, havzaların kinematiğine eşlik eden diğer normal bileşenli ikincil faylar de orta büyüklükte deprem üretebilirler.
-
ÖgeActive Tectonics And Paleoseismology Of The Ganos Fault Segment And Seismic Characteristics Of The 9 August 1912 Mürefte Earthquake Of The North Anatolian Fault (western Turkey)(Avrasya Yer Bilimleri Enstitüsü, ) Aksoy, Murat Ersen ; Çakır, Ziyadin ; 266233 ; Katı Yer Bilimleri ; Solid Earth SciencesGanos fayı, Kuzey Anadolu Fayı'nın en doğu parçasıdır ve 9 Ağustos 1912 (Ms=7.3) ve 13 Eylül 1912 (Ms=6.9)'de 2 büyük depreme neden olmuştur. Kırık boyunca 45 lokalitede atım ve birikimli atım dağılımı ölçülmüştür. 1912 depreminin atımı 2 ila 5.5 m arasında olup, en yüksek atım fayın doğu kesiminde gözlenmiştir. Karada gözlenen kırık en az 4 alt-parçadan oluşmakta ve parçalar Kavak, Gölcük ve Yörgüç çek-ayır havzalarıyla sınırlanmaktadır. Marmara denizinin batı kıyısında görülen büklüm (17°) ile büyük çek-ayır havzası (Orta Havza) 1912 kırığının doğu ucunu sınırlayabilecek yapılar olarak değerlendirilmiştir. Karada görülen doğrultu-atımlı fay deformasyonu ötelenmiş drenaj sistemleri oluşturmakta. 69 lokalitedeki birikimli ötelenmenin sınıflandırılması sonucu 5 atım grubu tespit edilmiştir. Bu gruplar iklimsel değişimlere bağlı olarak gelişen yeni drenaj sistemlerine karşılık gelmektedir ve 18 mm/yıl'lık bir fay hızı vermektedir. Saroz, Yeniköy ve Güzelköy'de yapılan paleosismik çalışmalar 270 yıllık bir deprem tekrarlanma aralığı ve 17,5-20 mm/yıl'lık fay hızı vermiştir. Bu değerler iki deprem arasında ~5 m'lik bir yamulma birikimine karşılık gelip 1912 atım değerleriyle uyumludur. 9 Ağustos ve 13 Eylül 1912 depremi hasar dağılımı ve 45 adet aletsel deprem kaydı iki depremin göreceli büyüklükleri ve karakterleri hakkında bilgi sunmaktadır. Hesaplanan 1,27 x 1020 Nm'lik sismik moment ve 40 saniyelik deprem süresi 120 ±20 km uzunluğunda bir kırığa işaret etmektedir; bu nedenle 1912 kırığının hem Saroz hem de Marmara'daki büklümü aşarak orta havzaya uzanması sonucuna varılmıştır.
-
ÖgeAerosollerin Doğu Akdeniz Bölgesi İklimi Üzerine Etkisinin Araştırılması(Avrasya Yer Bilimleri Enstitüsü, ) Ağaçayak, Tuğba ; Kındap, Tayfun ; 373660 ; İklim ve Deniz Bilimleri ; Climate and Marine SciencesDoğu Akdeniz Bölgesi artan nüfusu ve düşük çevresel performans göstergeleriyle çevre ve atmosfer bilimlerinde gün geçtikçe önem kazanmaktadır. Hava kirliliği, bölgedeki çevre kalitesini azaltan problemlerden biridir. Sahra tozunun uzun mesafeli taşınımı hava kirliliğine etki eden en önemli etkenlerden biridir. Bu tezin ilk bölümünde amaç, öncelikle mineral tozun partikül madde konsantrasyonları üzerindeki etkisini araştırmak, toz taşınımını modelleyerek, sonuçları uydu görüntüleri ve yer gözlemleri ile karşılaştırmak, aerosol optik değerleri belirlemek, tozun radyatif etkisini bir toz episoduyla karşılaştırmaktır. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'ndan İstanbul'daki 10 farklı istasyon için, 2004-2010 yılları aralığı partikül madde verisi temin edilmiştir. Saatlik olarak alınan veri, günlük ortalamaya ve sonra da aylık ortalamaya çevrilmiştir. Günlük verilerin öncelikle Avrupa Komisyonu Standardı olan 50 µg/m3'yi aşıp aşmadığı kontrol edilmiştir. İstanbul'da bahar ayında ortalama 49 gün, kış döneminde ortalama 45 gün, sonbaharda 41 gün sınırı aşmıştır. DREAM Model çıktılarına göre (Nickovic et al. 2001; Perez et al. 2006) yüksek PM10 konsantrasyonları mineral toz taşınımıyla önemli şekilde koraledir (23% kış ve 58% ilkbahar). Çalışmanın ilk kısmında RegCM4.1 modeli Sahra tozunun etkilerini ayrıntılı şekilde incelemek amacıyla kullanılmıştır. 21-24 Mart 2008 tarihleri arasındaki periyotta, günlük ortalama partikül madde konsantrasyonları Marmara Bölgesi'nde 180 µg/m3'ye ulaşmaktadır. Model sonuçları, PM10 konsantrasyonları ve uydu görüntüleriyle iyi şekilde korale çıkmıştır. RegCM4.1 Mart 2008 episodunu iyi şekilde modellemiştir ve toz taşınımını uydu görüntülerine benzer şekilde gerçekleştirdiği gözlenmiştir. Ege ve Marmara Bölgeleri'ni yoğun şekilde etkileyen 23 Mart 2008 gününde, Ege'de günlük ortalama 102 µg/m3 ve Marmara'da 117.3 µg/m3 PM10 konsantrasyonu ölçülmüştür. Ölçüm değerleri Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'ndan elde edilmiştir. Model performansı AOD model çıktılarına ve AERONET gözlemlerine göre değerlendirilmiştir. Kontrol için Erdemli, Sivastopol ve Eilat istasyonları seçilmiştir. Gözlem ve model sonuçları korelasyon katsayısı 0.6'dır. Aynı gün model çıktılarına göre Ege Bölgesi'nde 1.11 olarak hesaplanan AOD, Marmara Bölgesi için 0.87 olarak hesaplanmıştır. Ortalama kuru çökelme sırasıyla 201.13 mg/m2 ve 96.67 mg/m2 olarak hesaplanırken, kolon derinliği 1009.9 mg/m2 ve 745.37 mg/m2 olarak hesaplanmıştır. Mineral toz taşınımı, tozun saçıcı özelliği nedeniyle ayrıca radyatif güdümlemeyi de etkilemektedir. Kısa dalga boylu radyasyon yüzeyde ve atmosferin tepesinde, Ege Bölgesi'nde 71.4 W/m2 ve 33 W/m2 azalırken, Marmara Bölgesi'nde 61.9 W/m2 ve 28.8 W/m2 azalmaktadır. Uzun dalga boylu radyasyon yüzeyde ve atmosfer tepesinde Ege Bölgesi'nde 10.7 W/m2 ve 4.4 W/m2 artarken, Marmara Bölgesi'nde and 6.9 W/m2 ve 4 W/m2 artmaktadır. Bu çalışmada Türkiye'nin batısında etkili olmuş bir episot için atmosferik özellikler ve radyatif güdümleme incelenmiştir. Bu çalışmanın ikinci aşaması, mineral tozların iklim üzerine etkisinin değerlendirilmesidir. Sahra'dan gelen mineral tozların iklim üzerine önemli etkisi bulunmaktadır. Mineral tozlar özellikle saçıcı özelliğe sahip oldukları için gelen radyasyonun bir kısmının geri yansıtılmasına ve dolayısıyla sıcaklıkların azalmasına sebep olmaktadır. Öte yandan Sahra'dan tozun taşınması meteorolojik koşullara bağlıdır. Dolayısıyla iklim değişikliği de mineral toz kaynaklarını ve taşınım yollarını etkileyebilmektedir. Bu nedenle geri besleme mekanizması çift yönlü değerlendirilmelidir. Çalışmanın ikinci aşamasının amacı, mineral tozların Akdeniz iklimi üzerine etkisinin değerlendirilmesidir. Bu etkiyi değerlendirmek için, bölgesel iklim modeli RegCM4.1 ile 10 senelik 3 ayrı dönemin (1991-2000, 2041-2050, ve 2091-2100) simülasyonu yapılmıştır. Her bir dönem ayrı ayrı toz içeren ve içermeyen durumlar için çalıştırılmıştır. Model domaini bütün Akdeniz Bölgesi'ni içermektedir. Model sınırları Sahra Çölü 25° kuzey enleminden, Kuzey Avrupa'da 50° kuzey enlemine kadar, batıda 15°, doğuda 45° boylamına kadardır. Yatayda çözünürlük 27 km x 27 km, dikeyde 18 sigma seviyesidir. Atmosfer tepesi 50 hPa'dır. Model başlangıç ve sınır koşulları ECHAM5 simülasyonları A1B senaryosu simülasyonlarından alınmıştır. A1B senaryosu bütün enerji kaynaklarının dengeli kullanıldığı bir senaryodur. Toz bütçesinin genişlemesine bir analizi için, yüzey emisyonları, kolon yükü, çökelme, aerosol optik derinlik üzerine her dönem için detaylı bir araştırma yapılmıştır. Gelecekteki iklim için ortaya konulan sonuçları referans periyotla kıyaslayınca, gelecekteki dönemde toz emisyonlarının daha güneye doğru kaydığı gözlenmiştir. Domainin güney bölümünde emisyonların 2041-2050 döneminde %15, 2091-2100 döneminde %20 arttığı görülmektedir. Bu durum yüzey rüzgarlarının genel paterninin değişmesinden kaynaklanmaktadır. Rüzgarlar aşağı enlemlerde güçlenir. Bu da özellikle Azor antisiklonlarının kuzeye doğru kayarak güçlenmesinden kaynaklanır. Bu durum toz yükünün domainin batısında %8 artmasına, Doğu Akdeniz'de %10 azalmasına sebep olmaktadır. Kolon yükü ayrıca aerosol optik derinliği ve toz radyatif güdümlemeyi de etkilemektedir. 2041-2050 döneminde Batı Akdeniz'de aerosol optik derinlik % 15 artarken, Doğu Akdeniz'de %10 azalmaktadır. 2091-2100 döneminde de benzer değişiklik görülmektedir. Tozun net radyasyon bütçesi üzerinde etkisi her 10 yıllık periyotta tozun dahil olduğu ve olmadığı durumlar için değerlendirilmiştir. Yüzeyde kısa dalga boylu net radyasyon, tozun kaynağı olan Sahra bölgesinde 20 W/m2 kadar azalırken, Güney Avrupa ve Akdeniz Bölgesi'nde 8 W/m2 kadar artmıştır. Kısa dalga boylu net radyasyon atmosferin tepesinde 3 W/m2 kadar azalmıştır. Benzer şekilde 10 yıllık dönemler için sıcaklık ve yağış değişiklikleri de incelenmiştir. Tozun her dönemde Avrupa üzerinde 0.2 Cº sıcaklık azalmasına, Afrika üzerinde 0.5 Cº sıcaklık azalmasına sebep olacağı görülmüştür. Yağışta 3 dönem için de anlamlı bir değişiklik olmamıştır.
-
ÖgeAkbaba-Mahmut Şevket Paşa Bölgesinin Jeolojisi Ve Yapısal Özellikleri(Avrasya Yer Bilimleri Enstitüsü, ) Uslu, Ozan Barış ; Akyüz, Serdar ; Katı Yer Bilimleri ; Solid Earth SciencesBu araştırma, İ.T.Ü Avrasya Yer Bilimleri Enstitüsü Jeodinamik Anabilim Dalı'nda yüksek lisans tez çalışması kapsamında yapılmıştır. Çalışma alanı için İstanbul Boğazı'nın doğu yakasında, batıda Akbaba Köyü , doğuda Paşamandıra, kuzeyde Kaynarca bölgesi güneyde Gümüşsuyu mahallesi arasındaki bölge seçildi. Bu bölgenin seçilmesinin nedeni hızla gelişen yerleşime bağlı olarak açılan yol ve yarmalar, inceleme alanını, İstanbul-Kocaeli Paleozoik yaşlı istifin deformasyon özelliklerini aydınlatmak için oldukça elverişli duruma getirmesidir. Ayrıca görece yeni açılmış mostralar, özellikle deforme olmuş bölgelerdeki küçük ölçekli mostraların gerek atmosferik koşullara gerekse hızla tahrip olmasına neden olmaktadır. Bu nedenle, bölgedeki yapısal evrime ışık tutacak mostralardaki değerli mikro-yapısal verilerin hızlıca belgelenmesi büyük önem taşımaktadır. İnceleme alanında, ayrıca İstanbul-Kocaeli Paleozoik istifinde tanımlanan neredeyse tüm farklı formasyonların mostra vermiş olması ve bu formasyonlar için tanımlayıcı ayrıntılı ölçülü yapısal kesitler almaya elverişli mostralar bulunmaktadır.
-
Öge"Akbaba-Mahmut Şevket Paşa Bölgesinin Jeolojisi Ve Yapısal Özellikleri"(Avrasya Yer Bilimleri Enstitüsü, ) Uslu, Ozan Barış ; Akyüz, Serdar ; Katı Yer Bilimleri ; Solid Earth Sciences
-
ÖgeAkveren Formasyonu (kocael Yarımadası, Kb Türk Ye) Üst Kretase Ve Alt Paleosen Karbonatlarının Planktoni K Forami Ni Ferleri Ve Biyostratigrafisi(Avrasya Yer Bilimleri Enstitüsü, ) Sarıgül, Volkan ; Özcan, Ercan ; 285492 ; İklim ve Deniz Bilimleri ; Climate and Marine SciencesBu tez kapsamında, Kocaeli yarımadasında geniş yüzlekler veren, ve genel olarak pelajik kireçtaşları ve ince taneli kırıntılıları içeren Akveren Formasyonu'nu temsil eden üç (3) kesitin (Nasuhlar-Bulduk, Belen ve Toylar kesitleri) planktonik foraminifer taksonomisi ve biyostratigrafisi çalışılmıştır. Bu kesitler Akveren Formasyonu'nun sadece Üst Kampaniyen-Mastrihtiyen-Paleosen aralığını temsil etmekte olup bu çalışma kapsamında daha önceki çalışmalarda uyumlu olduğu önerilen K-Pg sınırı detaylı bir şekilde irdelenmiştir. Çalışılan istiflerde Geç Kampaniyen-Mastrihtiyen'i temsil eden Gansserina gansseri, Contusotruncana contusa/Racemiguembelina fructicosa ve Abathomphalus mayaroensis zonları, ve Paleosen'i temsil eden Guembelitria cretacea (P0), Parvularugoglobigerina eugubina (P?), Globanomalina compressa/Praemurica inconstans (P1c) Praemurica uncinata (P2), Morozovella angulata/Igorina pusilla (P3), Globanomalina pseudomenardii (P4) zonları değişik kesitlerde tanımlanmıştır. Her üç kesitte de Geç Mastrihtiyen'i temsil eden biyozonlar tanımlanmış olmakla beraber, iki kesitde (Nasuhlar-Bulduk ve Belen) Erken Paleosen zonlarının (P0, P?, P1a ve P1b) eksikliği belirlenmiştir. Arazi gözlemleri, biyostratigrafik eksikliğin gözlendiği seviyelerde, istifin Üst Mastrihtiyen'i temsil eden kısımlarında yanal gelişimi sınırlı olan breşik seviyeler ve demirce zengin zonların varlığını göstermektedir. Paleontolojik veriler ve arazi gözlemleri, daha önceki çalışmaların tersine, Kocaeli yarımadasında K-Pg sınırı dolaylarında bazı bölgelerde çökelmezlik olduğunu ortaya koymakta olup bunun gelişimi hipotetik bir model ile açıklanmıştır. Anahtar kelimeler: Geç Kretase-Paleosen, Kocaeli Yarımadası, planktonik foraminifer, taksonomi, biyostratigrafi.
-
ÖgeAlmacık Bloku ve Yakın Evresinin Morfotektoniği(Avrasya Yer Bilimleri Enstitüsü, ) Yıldırım, Cengiz ; Tüysüz, Okan ; Katı Yer Bilimleri ; Solid Earth SciencesAlmacık Bloku coğrafik olarak Marmara Bölgesi`nin doğusunda Adapazarı, Düzce ve Bolu ovaları arasında yer alır. Blok doğu-batı doğrultusunda uzanan mercek şekilli bir geometriye sahiptir. Tektonik olarak Kuzey Anadolu Fay Sistemi içinde bulunur. Bloku sınırlayan fayların neredeyse her biri sırasıyla geçen yüzyılda 1944 Bolu-Gerede, 1957 Abant, 1967 Mudurnu Vadisi, 1999 İzmit ve 1999 Düzce depremleri ile kırılmıstır. Bu çalışmanın amacı blokun Geç Senozoyik'ten günümüze kadar olan ki zaman aralığında maruz kaldığı orta ve geniş ölçekli tektonik deformasyonun nicel olarak belirlenmesidir. Bu amaçla ilk olarak sahadaki diri faylar haritalanmış bunların aktivite sınıflamaları yapılmış ve kinematikleri hakkında veri toplanmıştır. Sahadaki neotektonik çatının belirlenmesinden sonra uzun ve orta dönemli deformasyonların modu, hızı ve büyüklüğü konusunda bilgi verebilecek paleo-aşınım yüzeyleri haritalanmış Almacık Bloku üzerindekiler ile komşu morfotektonik üniteler üzerindekiler karşılaştırılmış ayrıca blok üzerinde yer alan akarsu havzalarında jeomorfik indis, morfometri ve yerey analizleri yapılarak blokun neotektonik dönemdeki davranışı ortaya konmuştur. Bunlara ek olarak ilk kez bu çalışmada fluviyal sistemlerin düşey blok rotasyonuna tepkileri araştırılmış ve tutarlı sonuçlar alınmıştır. Almacık Bloku bugünkü geometrisini Kuzey Anadolu Fayı'nın sahada etkili olmaya başladığı En geç Pliyosen`den sonra almış ve bloku sınırlayan fayların kendi aralarındaki geometrik ilişkilerine bağlı olarak blok Pliyo-Kuvaterner'de yaklaşık 1000 m yükselmiş, güneye ve doğuya doğru çarpılmış ayrıca düşey eksende saat yönünde yaklaşık 25° rotasyona uğramıştır.
-
ÖgeAlmacık Dağı Eosen Volkanizmasının Petrografik Ve Petrolojik Olarak İncelenmesi(Avrasya Yer Bilimleri Enstitüsü, ) Gülmez, Fatma ; Genç, Can ; 252071 ; Katı Yer Bilimleri ; Solid Earth SciencesAlmacık Dağı (KB Anadolu) ve dolaylarında temel vazifesi gören tektonik birlikleri bölgesel bir diskordans ile örten yaygın bir Orta Eosen yaşlı volkano-sedimanter istif gözlenir. Dikmen Grubu olarak tanımlanan bu istif Neo-Tetis okyanusun kuzey kolunun geç Kretase'de tüketilmesiyle sonucunda meydana gelen İstanbul-Zonguldak Zonu ile Sakarya Kıtasının çarpışmasının ardından gelişmiş ve farklı tektonik birlikleri örtmüştür. Dikmen volkanitleri altta bazik (bazaltik andezit-bazalt), üste doğru da ortaç, ortaç-asidik (andezit, dasit) bileşimli lavlar ve bunlarla ilişkili epiklastik ve piroklastik birimlerle temsil edilir. İlk kez bu çalışmada elde edilen radyometrik yaş bulguları 48.7 ± 4.1 ve 41.1 ± 1.6 milyon yıl (K-Ar) aralığında olup, volkanik aktivitenin Bürükseliyen-Bartoniyen süresince etkin olduğunu gösterir. Volkanik kayalar kalkalkalen ve başlıca düşük-orta potasyumludurlar. Belirgin LIL element (Sr, K, Rb, Ba ve Th) zenginleşmesi ile Ta, Nb, Ti ve P elementlerinde gözlenen fakirleşmeler magma gelişiminde daha önceki dalma batma ve kabuk katkısı süreçlerinin önemli rol oynamış olduklarını düşündürmektedir. Dikmen volkanitlerine ait lavların ilksel Sr (87Sr/86Sri : 0,70418-070523) ve Nd (143Nd/144Ndi: 0,512503-0,512857) izotop değerleri ile ?Nd içerikleri (-1,5 - + 5,4) örneklerin toplam yerküre bileşimine (Bulk Earth) ve manto dizisine yakın bir alanda bulunduklarına işaret etmektedir. Analiz edilen örneklerin ? 18O içerikleri (?8,5-13) magma evriminde kabuksal katkının giderek önem kazandığı şeklinde yorumlanabilir. Kurşun izotop değerleri (206Pb/204Pb: 18,676-18,806; 207Pb/204Pb: 15,609-15,633; 208Pb/204Pb: 38,635-38,857) lavların bileşimsel açıdan toplam yerküre (Bulk Earth) ile MORB arasında değerlere sahip oldukları ve zenginleşmiş manto kaynağıyla (EM II) benzer özellikler taşıdığını ortaya koymaktadır. Elde edilen jeokimya ve izotop verilerinin ön değerlendirmesi ile Dikmen volkaniklerini üreten magmanın kıta altı litosferik mantonun (SCLM) ergimesiyle geliştiği sonucuna varılmaktadır.
-
ÖgeAlmacık Dağı Eosen Yaşlı Volkaniklerinin Paleomanyetik Çalışmalarla İncelenmesi(Avrasya Yer Bilimleri Enstitüsü, ) Demir, Tunç ; İşseven, Turgay ; 266238 ; İklim ve Deniz Bilimleri ; Climate and Marine SciencesKuzey-Batı Anadolu'da Düzce ovasının güneyinde yer alan Almacık Dağı, Kuzey Anadolu Fayı'nın iki kolu tarafından sınırlandırılmıştır. Doğrultu atımlı ve sağ yanal atımlı bu fayların hareketleriyle birlikte Almacık Dağı'nın bir rotasyon hareketine maruz kaldığı çeşitli araştırmacılar tarafından belirlenmiştir. Bu çalışmada ise Eosen yaşlı volkanik kayalar üzerinde paleomanyetik çalışmalar yapılmış ve önceden bölgede yapılmış olan paleomanyetik sonuçlarda tartışılmıştır. İstanbul Teknik Üniversitesi ? Bilimsel Araştırma Projeleri Birimi bünyesinde yürütülen bu çalışma ile Almacık Dağı ve civarında 26 mevkii'den en az 7 karot olacak şekilde toplanan numuneler KANTEK paleomanyetizma laboratuarında ölçülmüştür. Yapılan paleomanyetik ölçümler ve istatistiki analizler sonucunda Eosen volkanik kayalarına ait ortalama mıknatıslanma doğrultusu 37° ve eğim(inklinasyon) değerinin de 57° olduğu saptanmıştır. Güvenilir mıknatıslanmaya sahip mevkilerden elde edilen ortalama mıknatıslanma doğrultusu ile KAF. zonu'nun çalışma alanındaki etkileri ilişkilendirilmeye çalışılmıştır. Sağ yanal atımlı KAF'ın özeliğiyle ilişkilendirilen rotasyonlar bölgede daha önceden yapılmış olan çalışmaların sonuçlarıyla birlikte modellenmiştir. Elde edilen sonuçların bölgede daha önceden yapılan Yıldırım (2008) ve çalışma alanının yakınındaki Armutlu Yarımadasındaki Avşar, (2008) çalışmaları ile uyumlu olduğu görülmüştür. Ayrıca Almacık Bloğu dışarısında kalan güvenilir mıknatıslanmaya sahip mevkilerden örnekleme yapılmış ve bunlardan elde elden sonuçlar değerlendirilmiştir. Elde edilen sonuçların bloğun çevresindeki eş yaşlı-farklı tektonik etkiler altındaki bölgelere göre daha yüksek olmasının rotasyona uğradığı görüşünü desteklediği gözlemlenmiştir. Teorik hesaplamalar ve ölçümler sonucunda elde edilen eğim değerleri karışlaştırılmış ve bölgenin enlemsel bir hareketini işaret eden sonuçlara ulaşılamamıştır.
-
ÖgeAmasya Ve Çevresinin Morfotektonik Evrimi(Avrasya Yer Bilimleri Enstitüsü, ) Erturaç, Mehmet Korhan ; Tüysüz, Okan ; 266235 ; Katı Yer Bilimleri ; Solid Earth SciencesBu doktora tezi kapsamında, Amasya, Tokat ve Çorum illeri sınırları içerisinde kalan ve batıda 35º boylamı, kuzeyde Kuzey Anadolu Fayı (KAF), güneyde ise KAF'ndan ayrılan önemli yan kollardan biri olan Ezinepazar-Sungurlu Fay Sistemi (EzSFS) ile sınırlanan geniş bir bölgenin morfotektonik evrimi çalışılmıştır. Amasya Makaslama Zonu (AMZ) olarak adlandırılan bu alan, doğuda Niksar'dan (37ºD) başlayıp, batıya doğru genişleyen, kama biçimli geniş bir deformasyon zonudur. AMZ, Sakarya Kıtası'nın doğu uzantısını oluşturan Tokat Masifi içerisinde yer almaktadır. Masif, bölgesel diskordanslarla birbirinden ayrılabilen 4 farklı kaya topluluğundan oluşur. Bunlar, (1) Karakaya kompleksine ait Triyas yaşlı metamorfik temel, (2) Bu temeli uyumsuzlukla örten Liyas-Alt Kretase yaşlı kırıntılı, volkanit ve karbonatlar, (3) Üst Kretase yaşlı bloklu kireçtaşları, ofiyolitik kayalar ve volkanitler, (4) Eosen yaşlı çökel ve volkanik kayalar (Tüysüz ve diğ., 1998) olarak tanımlanabilir. İnceleme alanının batısında yer alan Çankırı Neojen Havzası ve bu çalışmanın konusunu oluşturan Suluova ve Amasya Neojen havzaları içerisinde çökelen birimler tüm bu birimleri diskordansla örtmektedir. AMZ'nun en önemli elemanlarından olan Neotektonik Dönem fay sistemleri, yarım ?balık kılçığı? veya ?atkuyruğu? geometrisi sunmaktadır (Şengör ve Barka, 1992). Kuzeyde KAF'nın Anakol'u, güneyde Ezinepazar Sungurlu Fay Sistemi (EzSFS), orta kesimde ise Esençay Fayı (EsF) ile Suluova Fay Sistemi (SuFS) olarak tanımlanan bu yapısal unsurlar, AMZ içerisindeki diğer morfotektonik elemanların da yapısal evrimini denetlemiştir.Bu fay sistemleri genel olarak D-B doğrultulu sağ-yönlü doğrultu atımlı ana faylar ile KD-GB doğrultulu sol yönlü doğrultu atımlı antitetik bağlantı faylarından oluşmaktadır. AMZ içerisinde yer alan aktif faylar üzerinde aletsel dönemde çeşitli ölçekte ve oldukça çok sayıda deprem gerçekleşmiştir. Genişliği doğuda 10 km'den batıda 100 km'ye kadar düzenli olarak artan makaslama zonu içerisinde fay zonlarının aktivitesi ve atımları KAF'nın Anakolu'ndan uzaklaştıkça batıya doğru azalmaktadır. AMZ içerisinde bulunan Neojen yaşlı çöküntü alanları; (1) Suluova Fay Sistemi kontrolünde gelişmiş Suluova Havzası (Suluova, Merzifon, Gümüşhacıköy ve Alıcık ovaları), (2) Ezinepazar-Sungurlu Fay Sistemi üzerinde bulunan Amasya Havzası (Aydınca, Geldingen ve Mecitözü ovaları) ile Kuzey Anadolu Fay Zonu (KAFZ) üzerinde gelişmiş olan (3) Havza-Ladik, (4) Taşova-Erbaa ve (5) Niksar havzalarıdır. Bu doktora tezi kapsamında, Suluova ve Amasya havzaları içerisinde depolanmış olan çökel paketleri haritalanmış, fasiyes özelliklerine göre gruplanmış ve oluşum ortamları belirlenmiştir. Havza evriminin anlaşılabilmesi için uygun seviyelerde memeli fosili araştırması ile görece genç (Geç Pleyistosen-Holosen) birimlerde OSL yöntemiyle yaşlandırma yapılmıştır. Elde edilen yaş verileri ile formasyonların dokanak ilişkileri birlikte kullanılarak havzaların stratigrafileri belirlenmiştir. Diğer KAFZ havzalarının özellikleri önceki çalışmalarından derlenerek AMZ havzaları ile korelasyonu sağlanmıştır. Böylelikle tüm bölgenin morfotektonik evriminin aşamaları ortaya konulmuştur. Suluova Havzası'nda Orta Pliyosen-Geç Pleyistosen zaman aralığında oluşan çökel birimler, çökel istifin havza stratigrafisi içerisindeki yeri, coğrafi konumu, birimin oluşumunu denetleyen fay, beslenme alanı, kaynak alan litolojisi, çökelme ortamı ve fosil içeriği gözönünde bulundurularak Suluova grubunu oluşturan 5 formasyona ayrılmıştır. Bu formasyonların özellikleri havza geneline yayılan ölçülü stratigrafik kesitler yardımıyla belirlenmiştir. Buna göre havza Orta Pliyosen'de KD kesiminde bulunan KB-GD doğrultulu sağ yönlü oblik karakterli normal bir fay olan Bayırlı Fay Zonu (BFZ) kontrolünde yarı graben olarak oluşumuna başlamıştır. Bu dönemde dış drenaja kapalı olan havza, zaman içerisinde BFZ'nun KD'ya doğru gençleşmesi, Geç Pleyistosen'den itibaren de havza güneyinde Eraslan Fay Zonu'nun (EFZ) oluşmasıyla beraber önemli miktarda genişleyerek büyük bir göl (Suluova Gölü) haline gelmiştir. Orta Pleyistosen'den itibaren havza sınır faylarının aktivitesi sonlanmış ve havzanın orta kesiminde D-B doğrultulu sağ yönlü doğrultu atımlı Suluova Fayı (SuF) oluşmuştur. Orta-Geç Pleyistosen'den günümüze kadar geçen zaman içerisinde de doğuda SuF'nın sağ yönlü basamaklı yapısı kontrolünde güncel Suluova çek-ayır ovası ile daha batıda havza sınırları dahilinde yeni çek-ayır ve yarı graben özelliğinde genç depolanmalı alanlar (Gümüşhacıköy ve Alıcık ovaları) oluşmuştur. Havza içerisindeki güncel sedimantasyon bu ovalar içerisinde devam etmektedir. Suluova Havzası'nın Orta Pliyosen-Orta Pleyistosen evrimi süresince depolanan birimler içerisinden ölçülen sedimantasyonla yaşıt ve sedimantasyon sonrası faylanmanın kinematik analizi, birbirinden açısal olarak farklılık gösteren gerilme rejimlerine işaret etmektedir. Havza stratigrafisinin alt seviyelerinde yer alan birimlerden elde edilen açılma yönü KKD iken, bu yön üst seviyelere doğru dereceli olarak saat yönünde dönerek (~35°) DKD'ya ulaşır. Benzer bir biçimde havza sınır fayları da (BFZ ve EFZ), KD'ya doğru (~16°) gençleşerek Suluova Havzası'nın genişlemesini kontrol etmiştir. Kinematik veriler, havza oluşumunun ilk dönemlerinde (Orta Pliyosen-Erken Pleyistosen) bölgede saf açılma rejiminin egemen olduğunu; Erken Pleyistosen'de doğrultu atım egemen oblik rejime, Orta Pleyistosen'den itibaren de saf doğrultu atımlı rejime (SuF) geçildiğini göstermektedir. AMZ'nun güney kesiminde, EzSFS üzerinde bulunan Amasya Havzası, birbirine akarsular ile bağlanan Aydınca, Geldingen ve Mecitözü ovalarından oluşmaktadır. Bu ovalar içerisinde, farklı yaşlara sahip çökel paketleri depolanmıştır. İlk depolanma dönemi En Geç Miyosen-Erken Pliyosen (MN 13-14) aralığında örgülü ve menderesli akış rejimini yansıtan bir akarsu ortamında çökelmiş Geldingen formasyonu (Tg) ile karakterize olmaktadır. Bu birim, Amasya Havzası'nı oluşturan 3 ovada da mostra verir ve geniş yayılımlıdır. Uzun bir çökelmezlik dönemini takiben havzanın evrimindeki ikinci dönem, Orta-Geç Pleyistosen'den itibaren EzSFS'ne ait fay segmentlerinin bölgeyi yeniden şekillendirmesiyle birlikte başlamaktadır. Bu dönem içerisinde, doğuda Deliçay Fayı (DF) kontrolünde dar ve kama biçimli bir depolanmalı alan olan Aydınca Ovası oluşmuştur. Ovanın kuzey ve güney yamaçları ile günümüz düzlüğü içerisinde alüvyal yelpaze ortamında depolanmış kaba kırıntılı çökeller ile durgun bir ortamda çökelmiş kalın kırmızı kil depoları yüzlek vermektedir. Aydınca formasyonu olarak tanımlanan bu birime ait çökeller ova içerisine doğru gençleşen 2 farklı stratigrafik seviyede ve benzer fasiyes toplulukları içerisinde depolanmıştır. Bu seviyelerin ovanın evrimi içerisinde iklim değişiklikleri ve sürekli tektonik çökmenin birlikte çalışması sonucu geliştiği düşünülmektedir. Amasya Havzası'nın ortasında yer alan geniş bir topoğrafik düzlük özelliğindeki Geldingen Ovası, Yeşilırmak Akarsu Havzası'nı (YAH) oluşturan 5 önemli akarsuyun birleşme yeridir. Ova içerisindeki güncel sedimantasyon Geç Pleyistosen'den itibaren oluşan Deliçay ve Geldingen (GF) fayları arasındaki geometrik farklılık nedeniyle eski ova içerisinde açılan güncel bir çek-ayır havza çevresinde sürmektedir. Bu havzaya ait çökel paketleri sadece havzanın güney ve güneybatı kesimlerinde yer alan boğazların yamaçlarında, iki farklı seviyede toplam ~40 metre kalınlığa sahip akarsu terasları halinde yüzlek vermektedir. Bu seviyelerin OSL yöntemi ile sistematik yaşlandırması ve korelasyonu sonucu, bölgenin Geç Pleyistosen (Son Buzul Dönemi; Denizel İzotop Katı, MIS 5e, ~120 bin yıl) tarihçesi ortaya konulmuştur. Bu senaryoya göre, Geldingen Ovası'nda MIS 5e ile MIS 2 (~30-35 bin yıl) arasında devam eden depolanmalı ve MIS 2'den itibaren de aşınmalı bir dönem içerisinde ilk teras seviyesi oluşmuştur. İkinci teras seviyesi ise Geç Buzul Maksimum döneminde (Late Glacial Maximum, LGM, 18-20 bin yıl) başlayan kurak dönemde depolanmış ve izleyen yağışlı dönemde aşınmıştır. Genç Geldingen Ovası, Orta-Geç Pleyistosen'den itibaren gelişen faylar kontrolünde açılan bir depolanma ortamıdır. Tümüyle iklim kontrolünde kurgulanan bu senaryo içerisinde tektonizmanın etkisini ayırtlamak güç olsa da ilk depolanma döneminin tabanı ile günümüz taşkın ovası düzlüğü arasındaki ~25 metrelik kot farkı, ova güney sınırının aktif yükselmesi ve/veya ovanın düzenli çökmesi ile açıklanabilir. Bu yükselme/çökmenin hızı 0.16-0.4 mm/yıl olarak hesaplanmıştır. Amasya Havzası'nın En Geç Miyosen-Erken Pliyosen olarak tanımlanan ilk döneminin, günümüzde EzSFS içerisinde yeniden aktif duruma geçen Mecitözü ve Sungurlu faylarının kontrolünde geliştiği düşünülmektedir. Bu fayların aktivitesinin ilk dönemine ait kinematik veri elde edilememiştir. Çökelimi Erken-Orta Pleyistosen'den itibaren EzSFS tarafından denetlenen birimlerden ölçülen çökelme ile yaşıt ve çökelme sonrası fayların kinematik analizi ise gerilme rejiminin fay sistemi boyunca değiştiğini göstermektedir. EzSFS'nin en doğu kesiminde gerilme yönü DKD yönlü açılma ve KKB sıkışma ile tanımlanırken, batıya doğru dereceli olarak saat yönünün tersine dönerek Mecitözü civarında K-G yönlü açılma ve D-B yönlü sıkışma bileşenine sahip olur. İnceleme alanı içerisinde bulunan havzaların stratigrafik korelasyonu bölgenin Neotektonik Dönem evrimi içerisinde iki belirgin aşama bulunduğunu göstermektedir. İlk aşama En Geç Miyosen (MN13) ile Erken Pliyosen (MN 15) dönemlerinde başlamış ve Erken-Orta Pleyistosen'e kadar sürmüştür. Bu aşamada egemen olan açılmalı rejim kontrolünde depolanmalı alanlar gelişmiştir. ?Erken Neotektonik Dönem? olarak tanımlanan bu dönem içerisinde gelişen havzalar ve faylar Erken-Orta Pleyistosen'den itibaren gençleşerek yerlerini saf sağ yönlü doğrultu atımlı faylara terketmişlerdir. Geç Neotektonik Dönem olarak adlandırılan ve halen süregelen bu süre içerisinde KAFZ üzerinde Niksar ve Ladik havzaları, AMZ içerisinde de Suluova ve Geldingen çek-ayır havzaları oluşmuştur. Bu dönemde AMZ içerisinde gözlenen fay sistemlerinin at kuyruğu geometrisi günümüz görüntüsüne kavuşmuştur. İnceleme alanı ve yakın çevresinde -yıkıcı özellikleri nedeniyle tarihsel kayıtlarda değinilen- MS ikinci yüzyıldan aletsel döneme kadarki 11 büyük deprem kaydından 5 tanesinin KAF üzerinde gerçekleştiği yayınlanmış hendek çalışmaları ile ortaya konulmuştur (Hartleb ve diğ., 2006). Diğer depremlerin, özellikle de tarihsel kaynaklarda detaylı hasar dağılımı verilen 1579 ve 1794 depremlerinin AMZ içerisinde yer alan aktif faylar üzerinde gerçekleştiği düşünülmektedir. Bu yorumun desteklenmesi için Coğrafi Bilgi Sistemleri (GIS) kullanılarak gerçekleştirilen deprem senaryoları ile Ezinepazar Fayı'nın (EzF) 35 km'lik bir kesiminin kırılması sonucu gerçekleşecek 6.9 büyüklüğündeki bir depremin 1579 depreminin, Alıcık-Laçin (ALF) ya da Hamamözü Fayı'nın (HF) 26-30 km. kırılması ile gerçekleşecek 6.7-6.8 büyüklüğünde depremin ise 1794 depreminin şiddet dağılımını karşılayabileceği belirlenmiştir. Aletsel dönem içerisinde 1939 Erzincan depremi (Ms: 7.8) yüzey kırığının batı uzanımı EzF üzerinde 1.5-2 metre ötelenmeye neden olmuştur (Barka, 1996). Bu depremi takiben gerçekleşen 1942 Erbaa (Ms:7.1) ve 1943 Tosya Ladik (Ms: 7.3) depremleri ile KAF'ın inceleme alanı dahilinde yer alan kesimi tamamen kırılarak üzerinde biriken gerilimi büyük oranda boşaltmıştır. AMZ içerisinde bulunan aktif faylar üzerinde ise 1942 Kızılırmak Vadisi depremleri (M:5.6-6.0) ve 1996 Salhan Vadisi depremi (Mw:5.7) gerçekleşmiştir. Orta büyüklükteki bu depremlerin yanısıra mikrosismik kümelenmeler inceleme alanının özellikle doğu ve orta kesimlerde oldukça belirgindir. Tüm bu bilgiler göz önünde bulundurularak AMZ içerisinde yer alan aktif fayların yıkıcı deprem üretme potansiyeline sahip olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Bu sonuca dayanılarak yakın dönemde kırılmamış aktif fay segmetleri üzerinde deprem senaryoları kurgulanmış ve üretilen şiddet haritaları birleştirilerek bölge için bütünleştirilmiş bir deprem tehlike haritası oluşturulmuştur. Bu çalışma kapsamında elde edilen veriler, büyük ölçekli makaslama zonları içerisinde havza oluşumu ile ?balık kılçığı/at kuyruğu? tipi fay geometrisinin evriminin anlaşılmasına katkı sağlayacaktır.
-
ÖgeAnalysis And Modelling Of Earthquake Surface Deformation With Sar Interferometry: Case Studies From Turkey And The World(Avrasya Yer Bilimleri Enstitüsü, ) Akoğlu, Ahmet M. ; Çakır, Ziyadin ; 232163 ; Katı Yer Bilimleri ; Solid Earth SciencesBu çalışmada, Türkiye ve dünyadan örneklerle yeryüzünde kırık oluşturmamış M>6 depremlerin yüzeydeki deformasyonlarının tespiti ve analizi için Yapay Açıklık Radar İnterferometrisi (InSAR) kullanılmıştır. Bu örneklerden 6 Haziran 2000 Orta depreminin listrik bir normal üzerinde meydana geldiği, 1994 ve 2004'te Fas'ın El Hüseyma şehrinde meydana gelen iki depremin ise birbirinin eşleniği olduğu sonucuna ulaşılmıştır. InSAR ile son olarak Kuzey Anadolu Fayı üzerinde İsmetpaşa'da yaşanan asismik deprem kayması (krip) incelenmiş; hızı ve kapsadığı alan radar görüntülerinin analizi sayesinde tespit edilmiştir. InSAR'ın yanı sıra Karlıova üçlü birleşme noktası ve civarındaki faylarda Coulomb gerilme değişimleri hesaplanmış ve 1866 yılından beri meydana gelmiş olan M>6 depremler kullanılarak Yedisu sismik boşluğu için etkileri araştırılmıştır.
-
ÖgeAntakya Ve Çevresindeki Aktif Fayların Araştırılması Ve Haritalanması(Avrasya Yer Bilimleri Enstitüsü, ) Lom, Nalan ; Tüysüz, Okan ; 277001 ; Katı Yer Bilimleri ; Solid Earth SciencesBu çalışma kapsamında, jeolojik ve jeofizik yöntemler kullanılarak Antakya ve çevresinde etkili olan faylar ve geometrileri araştırılmış, bu fayların bölge morfolojisindeki etkileri incelenmiştir. Bu kapsamda öncelikle uydu görüntüleri ve sayısal arazi verileri kullanılarak morfolojik analizler yapılmış ardından saha çalışmalarında tektonik yapılar gözlemlenerek ölçümler alınmış ve haritalanmıştır. Belirlenen faylar yapısal jeoloji ve jeomorfoloji ağırlıklı, jeofizik destekli çalışmalar ile değerlendirilmiş ve aktiviteleri yorumlanmıştır. Çalışmada, Pliyo-Kuvaterner yaşlı çökeller, kırık sistemleri, depremlerle oluşan yüzey kırığı ile morfotektonik elemanlar detaylı olarak haritalanmıştır. Ayrıca, Antakya ve çevresindeki aktif fayların Yer Radarı (GPR) metodu kullanılarak incelenip bölgenin aktif tektoniğini araştırılmıştır. Jeolojik değerlendirmeler sonucunda graben içinde yanal atımlı ve düşey atımlı iki sistemin egemen olduğunu göstermiştir. Düşey atımlı faylar grabeni oluşturan faylar olarak nitelendirilirken Pliyosen ve Miyosen birimleri kesen yanal atımlı faylar aktif faylar olarak yorumlanmışlardır. Ancak kesin olarak bu faylanmaların ne zaman olduğuna dair veri elde edilememiştir. Yer Radarı ile toplamda 66 profil ölçüm alınmıştır. Aktif olduğu düşünülen Çöğürlü ve Sutaşı faylarının bölgedeki uzanımı incelenmiştir. Değerlendirmeler sonucunda basamaklı bir yapıda olan Sutaşı fayının GB'sına ait ölçümlerde fay izi tespit edilmiştir. Çöğürlü fayı üzerinde yapılan araştırmalar fayın Akdeniz kıyısına kadar uzandığı olasılıkla Kıbrıs Yayı ile bağlantılı olduğunu göstermektedir. Jeolojik ve jeofizik veriler Hatay Grabeni'nin DAFZ, ÖDFZ ve Kıbrıs Yayı etkisinde gelişen bir üçlü eklem olduğunu ortaya koymaktadır.
-
ÖgeArmutlu Yarımadası'nın Potansiyel Yerleşim Alanlarının Coğrafi Bilgi Sistemi İle Analizi(Avrasya Yer Bilimleri Enstitüsü, ) Destegül, Umut ; Tüysüz, Okan ; 129462 ; Katı Yer Bilimleri ; Solid Earth SciencesBir bölgenin arazi kullanım potansiyelinin belirlenmesi fiziksel ve sosyal açıdan çok disiplinli ve çok aşamalı çaba gerektirir. 1999'da yaşanan iki büyük deprem sonucunda, arazi kullanım planlamasının hayatımızdaki önemi anlaşılmıştır.Bu araştırmada Türkiye'nin kuzeybatısında bulunan Armutlu Yarımadasının yerleşim açısından kullanılabilirliği sadece fiziksel koşullar gözetilerek değerlendirilmeye çalışılmıştır. Armutlu Yarımadası Kuzey Anadolu Fay' mm iki ana kolu ile sınırlanmıştır. Ana kol, kuzeyde İzmit Körfezi içerisinde, diğer kol ise güneyde Mekece-Sapanca- Gemlik güzergahı boyunca bulunur. Bu iki fay arasında, pozitif bir çiçek yapısı şeklinde yükselen Armutlu Yarımadası bilhassa kuzey kesimlerinde tarih boyunca yoğun bir yerleşime sahne olmuş, bu yerleşimler depremlerden önemli hasarlar görmüşlerdir. Bulunduğu jeolojik konum nedeniyle Armutlu Yarımadası yüksek deprem riski taşımaktadır. Bu açıdan bölgenin depremselliği ve doğal fiziksel koşullarının, yerleşim planlamasındaki önemi büyüktür. Armutlu Yarımadasının jeolojik konumunun yanısıra, morfolojik koşullan, toprak, bitki örtüsü ve heyelanlar, yerleşime sınırlamalar koyan başlıca diğer fiziksel unsurlardır. Bu araştırmada Armutlu Yarımadası 'nın yerleşim açısından risklerini değerlendirmek amacı ile çeşitli haritalar üretilerek bunlar Coğrafi Bilgi Sistemi ortamında değerlendirilmiştir. Haritaların yapımında öncelikle mevcut veriler değerlendirilmiş, bunlar sahada denetlenmiştir. Bunun yanısıra sayısal yükseklik modeli ile morfolojik değerlendirilmeler yapılmış, tüm bu aşamalarda uzaktan algılama teknikleri ile Armutlu Yarımadası 'nın LandSat uydu görüntülerinden yararlanılmıştır. Elde edilen jeoloji, jeomorfoloji, heyelan, eğim, bakış yönü, toprak türü ve orman dağılım haritaları, bilgisayar ortamında Coğrafi Bilgi Sistemi çerçevesinde birleştirilmiş ve yerleşime en uygun alanlar ortaya konmuştur.
-
ÖgeAtmospheric Circulation Types İn Marmara Region (nw Turkey) And Their İnfluence On Precipitation(Eurasia Institute of Earth Sciences, 2015-12-04) Baltacı, Hakkı ; Kındap, Tayfun ; 601102003 ; Climate and Marine Sciences ; İklim ve Deniz BilimleriThe Marmara Region comprises the northwestern end of Anatolia and the southeastern end of the Balkans: two peninsulas separated by Dardaneles and Bosphorus straits, and the Sea of Marmara. Located on two continents, Asia and Europe, this unique area is the most industrialized, agriculturally developed and populated geographical division in Turkey with a population density of up to 2500 people per km2 in Istanbul, averaging 300 people per km2 regionally. Parallel to its economic development, the region continues to draw migration from other regions in Turkey. This leads to an ever increasing demand for water, while threatening the existing water resources in the form of new and uncontrolled building activity over water reservoirs. Thus, amount and variability of precipitation play a key role in the management of limited water supply. Large-scale circulation patterns and synoptic patterns play significant role in determining the precipitation climate of the region. For the first time, in order to reveal the synoptic properties of the Marmara, circulation types, their long-term mean occurrence frequencies and relationships with precipitation are investigated. Automated Lamb Weather Types classification method is applied on NCEP/NCAR daily mean sea level pressure data to determine circulation types. Northeasterly (NE) and easterly (E) types are found to be the most frequent both on the annual basis and during winter (DJF, the wettest season in the region). Circulation types with the highest rainfall potential, namely the cyclonic (C) and northerly (N), are among the least frequent; therefore they are not the dominant "rainfall modes". Instead, NE and E have the greatest contribution to the regionally averaged rainfall amount, although they do not have the highest potential to create precipitation. This shows that Marmara Region receives a substantial amount of precipitation from northerly and easterly maritime trajectories, implying a profound influence of the Black Sea on the rainfall regime in this area. However, rainfall at the stations that are far away or less affected by the Black Sea (especially at the ones in the west) occurs during types with a southerly component (S, SW and SE). In addition to the relationship between CTs and precipitation in Marmara, the significant roles of the teleconnection patterns (TPs) on CTs and precipitation mechanism were also investigated. For this purpose, five main TPs, namely North Atlantic Oscillation (NAO), Arctic Oscillation (AO), East Atlantic (EA), East Atlantic-West Russia (EAWR) and Scandinavian (SCA) patterns index values were used. EA/WR is the most influential pattern in the occurrence of CTs during winter, exhibiting positive significant (at 99% level) correlations with NE and NW; and negative ones with SW and C. the strongest association of EA/WR is with NE and NW; and negative ones with SW and C. The second most influential teleconnection pattern on the CTs of Marmara Region during DJF is the AO, whose relationship with the occurrence of NE, SW and C is in the same fashion with EA/WR. Surprisingly, the NAO, whose wintertime impact on Turkey is the most studied and documented among all teleconnection patterns; has generally weak and insignificant influence on the occurrence of CTs in Marmara Region in DJF. In water management strategies, the amount of precipitation in particular basin has a great importance. Therefore, which CTs quantitatively cause precipitation occurrence and intensity in the sub-basins of the Marmara were investigated. By applying Ward's hierarchical cluster analysis, Marmara were divided into five coherent zones, namely Black Sea-Marmara, Black Sea, Marmara, Thrace and Aegean sub-regions. Precipitation occurrence suggested that wet CTs (i.e. N, NE, NW, and C) offer a high chance of precipitation in all sub-regions. For the eastern (western) part of the region, the high probability of rainfall occurrence is shown under the influence of E (SE, S, SW) atmospheric CTs. In terms of precipitation intensity, N and C CTs had the highest positive gradients in all sub-basins of the Marmara. In addition, although Marmara and Black Sea sub-regions have the highest daily rainfall potential during NE types, high daily rainfall totals are recorded in all sub-regions except Black Sea during NW types.
-
ÖgeBaşıbüyük (maltepe)- Kurfalı (kartal) Civarında İstanbul Paleozoyik İstifinin Yapısal Özellikleri(Avrasya Yer Bilimleri Enstitüsü, ) Gutsuz, Pınar ; Akyüz, H. Serdar ; Katı Yer Bilimleri ; Solid Earth Sciencesİstanbul Zonu'nun özellikle Paleozoyik istifi üzerine yapılmış birçok çalışma bulunmaktadır. Paleozoyik istifin stratigrafisi üzerinde hala farklı görüşler olsa da genel bir fikir birliğine varılmıştır. İstifin yapısal evrimi, geçirdiği deformasyon evreleri konusunda yeterli çalışma bulunmamaktadır. Bu yüzden, İstanbul Zonu'nun deformasyon tarihçesi hala tartışmalıdır. Bu tartışmalara bir katkı yapabilmek için İstanbul'un doğusunda Maltepe-Kartal arasında Başıbüyük- Kurfalı Mahalleri civarında 1/10000 ölçekli jeoloji haritası hazırlanmış, birimler ayırtlanmış ve yapısal veriler derlenmiştir. İnceleme alanında, Ordovisiyen- Alt Karbonifer aralığında çökelmiş transgresif Paleozoyik istif, bunları kesen Üst Kretase yaşlı dayklar ve bunların üzerinde uyumsuz olarak Miyosen ve Kuvarterner yaşlı birimler bulunmaktadır. Bölgenin yapısal evrimini ortaya koymak amacıyla ölçülen faylar, kıvrımlar, çatlak sistemleri, tabaka yönleri ve sokulumlar ile bunların birbirleriyle olan ilişkileri ayrıntılı olarak çalışılarak 6 deformasyon evresi belirlenmiştir.
-
ÖgeBiga Yarımadasında Jura Öncesi Muhtemel Bir Ofiyolit Topluluğu (Çan-Biga / Çanakkale)(Avrasya Yer Bilimleri Enstitüsü, ) Karabulut, A. Turgay ; Okay, Aral İ. ; 184851 ; Katı Yer Bilimleri ; Solid Earth SciencesÇanakkale İli'nin Biga İlçesi güneyi ile Çan ilçesi kuzeyini kaplayan yaklaşık 2 120km lik bir alanda Nilüfer ve Hodul Formasyonları ile bunları stratigrafik bir dokunakla örten Ceylan Formasyonu ve Neojen kaya topluluğu yer almaktadır. Başlıca metabazit, fillat ve ultramafik-meta-gabrolardan oluşan Nilüfer Formasyonu düşük dereceli metamorfizma geçirmiş, Geç Triyas yaşlı ve 3 km kalınlıklı bir okyanusal plato - ofiyolit kırıntısı görünümündedir. Formasyon kuzeydoğu dalımlı, kuzeybatı verjanslı asimetrik bir antiform oluşturmaktadır. Hodul Formasyonu başlıca arkozik kumtaşı ile kendi içinde gözlenen moloz akıntılarından oluşan bir birimdir. Şiddetli deformasyona uğramış formasyon metamorfizma izi taşımamaktadır. Triyas yaşlı bu formasyon Nilüfer Formasyonu'nu bindirme fayları ile üzerlemekle birlikte yine Nilüfer Formasyonu içerisinde lensler halinde bulunmaktadır. Karakaya Kompleksine ait Nilüfer ve Hodul Formasyonları kuzeyde Orta-Üst Eosen yaşlı Ceylan Formasyonu tarafından örtülmektedir. Düşük açılı bir tabakalanma gösteren ve hafif dereceli kıvrımlanmaya sahip, türbiditik karakterli Ceylan Formasyonu başlıca kumtaşı-şeyl ardalanmasından oluşur. Neojen gölsel çökelleri ile Neojen andezitik bazaltları ise Karakaya Kompleksi birimlerini güneyde örtmektedir. Çalışma alanında, ayrıca, miyosen yaşlı iki granit-granodiorit sokulumu yer almaktadır. Bu plutonik sokulumlar bölgenin kuzeydoğusunda yer alır. Nilüfer Formasyonu'nun mevcut yaşı ve yapısı onun Geç Triyas'a kadar Paleotetis okyanusuna ait bir okyanusal plato iken bu zamanda Lavrasya güneyine daldığını göstermektedir.