AYBE- Katı Yer Bilimleri Lisansüstü Programı
Bu topluluk için Kalıcı Uri
Çalışma Konuları:
• Paleo-Tektonik / Paleotectonics
• Neo-Tektonik / Neotectonics
• Bölgesel Jeoloji / Regional Geology
• Metamorfik Petroloji / Metamorphic Petrology
• Tetis Jeolojisi / Geology of Tethys
• Morfotektonik / Morphotectonics
• Volkanoloji / Volcanology
• Sedimantoloji / Sedimantology
• Deniz Jeolojisi / Marine Geology
• Magmatik Petroloji / Magmatic Petrology
• Yapısal Jeoloji / Structural Geology
• Paleontoloji / Paleontology
• Stratigrafi /Stratigraphy
• Kuvaterner Jeolojisi / Quaternary Geology
• Topics in Micropaleontology
Gözat
Başlık ile AYBE- Katı Yer Bilimleri Lisansüstü Programı'a göz atma
Sayfa başına sonuç
Sıralama Seçenekleri
-
Öge17 Ağustos 1999 İzmit Depremi Postsismik Deformasyonunun Sentetik Açıklık Radar İnterferometrisi Yöntemi İle İncelenmesi(Avrasya Yer Bilimleri Enstitüsü, ) Akoğlu, Ahmet M. ; Barka, Aykut ; 129466 ; Katı Yer Bilimleri ; Solid Earth SciencesGeçtiğimiz son on yıl içerisinde, interferometrik sentetik açıklık radarı, yeryüzünün jeodinamiğinin incelenmesinde yeni bir araç olarak ve üretebildiği yüksek kaliteli topografya bilgisi ile yeteneklerini ispat etmiştir. Diğer kullanılan yöntemlerin hiç birisi ile kıyaslanamayacak derecede geniş bir çalışma alam sağlaması ve santimetre altı seviyesindeki hassaslığı sayesinde yer bilimleri araştırmacıları, tekniği başta yer kabuğu deformasyonu çalışmaları olmakla birlikte çok farklı alanlarda uygulamışlardır. Biz de, interferometrik sentetik açıklık radarım, 17 Ağustos 1999, İzmit depreminin beklenen postsismik deformasyonlarının incelenmesi için kullandık. ERS radar görüntü çiftlerinden, Eylül 1999 'dan Temmuz 2000 'e kadar olan dönemi kapsayan 2 interferogram oluşturduk. Her ne kadar interferogramlar düşük koherans ve atmosferden dolayı kaynaklandığına inandığımız sinyal gecikmeleri içermekteyse de, tutarlı lokal deformasyon zonları gördük. Sapanca Gölü' nün güney kıyısında, radar bakış yönünde yaklaşık 110 milimetre yerdeğiştirmeye karşılık gelen yüksek gradyanlı 4 adet frinç kolayca tanımlanabilmektedir. Sapanca dışında,. Gölcük sıçrama zonundaki frinç yapısı da dikkat çekmektedir.
-
Öge17 Ağustos 1999 İzmit Ve 12 Kasım 1999 Düzce Depremleriyle Oluşan Yüzey Deformasyonlarının İncelenmesi(Avrasya Yer Bilimleri Enstitüsü, ) Evren, Emre ; Ergintav, Semih ; 129455 ; Katı Yer Bilimleri ; Solid Earth SciencesBu çalışma, 17 Ağustos 1999 tarihinde gerçekleşen ve binlerce kişinin ölümüne ve bir o kadar kişinin de evsiz kalmasına yol açan İzmit depreminin meydana getirdiği yüzey deformasyonlannın incelenmesi amacıyla gerçekleştirilmiştir. Yapılan çalışma üç ana kısımdan oluşmaktadır. Bu ana kısımlar; (1) depremlerde meydana gelen yer değiştirmelerin incelenmesinde GPS tekniği ile elde edilen verinin işlenmesi, (2) bu verinin modellenmesi, ve (3) bulunan bu modelin Coulomb gerilim dağılımlarının belirlenmesinde kullanılması olarak özetlenebilir. 17 Ağustos 1999 İzmit depremine ait deprem anı (coseismic) GPS verileri elastik yer değiştirme yöntemi ile modellenmiş ve model ile yüzey gözlemleri arasında oldukça iyi uyum elde edilmiştir. Bulunan model fay parametreleri kullanılarak 17 Ağustos 1999 İzmit depreminin 12 Kasım 1999 Düzce depremine olan etkileri ortaya çıkarılmış ve İzmit depreminden sonraki statik gerilimin Düzce depremini tetikleyebilecek büyüklükte olduğu gösterilmiştir. Söz konusu her iki depremin Coulomb modeli ile modellenmesi sonucunda Doğu Marmara Bölgesi'nde gerilimin 2 barın üzerinde arttığı gözlenmekte ve buradan bu bölgenin deprem riskinin arttığı sonucuna varılmaktadır.
-
ÖgeActive Faulting And Earthquake Scarps A Long The North Anatolian Fault In The Sea Of Marmara(Avrasya Yer Bilimleri Enstitüsü, ) Uçarkuş, Gülsen ; Çakır, Ziyadin ; 287426 ; Katı Yer Bilimleri ; Solid Earth SciencesMarmara Denizi 1600 km uzunluğundaki Kuzey Anadolu Fayı'nın batı kısmında oluşmuş 270 km uzunluğunda ve 80 km genişliğinde bir kıtaiçi denizel bir havzadır. Marmara bölgesi aktif faylarla sınırlanmış yüksek deprem riski taşıyan bir bölgedir. MS 5. yüzyıla kadar dayanan tarihsel deprem kayıtları bölgenin 150 den fazla sayıda depremle sarsıldığını göstermektedir. Deprem yoğunluğu, Kuzey Anadolu Fayı'nın (KAF) Marmara'daki kompleks fay geometrisinin bir göstergesidir. KAF, Avrasya ile güneydeki Arap levhasının çarpışmasıyla Anadolu levhasının batıya hareketi sonucu oluşmuş sağ yanal transform bir faydır. 1939-1999 yılları arasında 7 büyük deprem ile 900 km boyunca batıdan doğuya kırılmıştır. 1999 İzmit ve Düzce depremlerinin yarattığı binlerce can kaybı ve 20 milyar dolarlık ekonomik zarar sonrasında Türkiye'de deprem tehlikesi kamuoyunun dikkatini çekmiştir. İzmit depremi bilimadamları için bir sürpriz olmamakla birlikte KAF'nın doğudan batıya iyi bilinen deprem göçü nedeniyle sıranın 1967 Mudurnu depreminden sonra İzmit'e geleceği bilinmekte idi. Bugün 1999 İzmit depreminin ardından bir sonraki deprem Marmara Denizi içinde meydana geleceği herkes tarafından kabul edilen bir gerçektir. Bu durum Türkiye nüfusunun yüzde 30, endüstrinin yüzde 50'sinin yer aldığı Marmara bölgesi için büyük bir risk teşkil etmektedir. Marmara Denizi'ne İzmit körfezinden giren Kuzey Anadolu Fayı, karaya tekrar batıda Gaziköy (Tekirdağ) de çıkmaktadır. 1999'da İzmit körfezi boyunca kırılan KAF, batıda ise 1912 depremi ile kırılarak Marmara'nın batı ve doğusunu etkilemiştir. Bu depremlerin deniziçindeki devamları üzerinde çok fazla bilgi mevcu değildir. KAF'nın Marmara denizi içindeki segmentlerinin geometrisi, kinematiği ve konumları 1940'lardan beri bir tartışma konusudur. 1999 İzmit depremi sonrasında, Marmara Denizi içindeki fayları araştırmak için çok sayıda uluslararası deniz seferi organize edilmişti. 2000 yılında Fransız Le Suroit araştırma gemisi ile Marmara Deniz tabanının (yaklaşık 100 m'den derin olan) orta kesiminin yüksek çözünürlüklü (25 m) ilk derinlik haritası (batimetri) oluşturulmuştur. Bunun yanısıra yandan tarayıcılı sonar (deniz tabanından 200 m yukarıdan) ve sismik yansıma ile elde edilen veriler sayesinde fayların çok detay haritalanması gerçekleştirilmiştir. Bu yeni veriseti kullanılarak denizaltındaki yapıların detaylı haritalatı üretilmiştir. Veriseti aynı olmasına rağmen değişik araştımacılar birbiyle çelişen, farklı fay modelleri ortaya sunmuşlardır. 2002 yılında diğer bir Fransız gemisi L'Atlante MARMARASCARPS projesi çerçevesinde, daha önce tespit edilen faylar üzerinde oluşmuş olan genç fay sarplıklarını tespit edebilmek için insansız uzaktan kumandalı bir denizaltı kullanarak çok yüksek çözünürlüklü (50 cm) mikrobatimetri verisi toplamış, sarplıklar boyunca video görüntüsü toplayarka kırık zonlarının net görüntülerinin tespit edilmesini sağlamış, bazı kırık zonları civarında kısa karotlar (35 cm) toplayarak deprem yaş tayini yapmayı hedeflemiştir. Ayrıca 600 km'lik 3.5kHz sığ sismik yansıma verisi (70 ms) de alınmıştır. Bu çalışmada, MARMARASCARPS seferinde toplanan bu yüksek çözünürlüklü veriseti ve de diğer seferlerde toplanan veriler birleştirilerek, Marmara Denizi içindeki havzaların üç boyutlu yapısı ve kinematiği üzerine çalışılmıştır. Marmara Denizi kuzey havzalarının morfotektonik yapısını anlayabilmek ve anlatabilmek için derin sismik kesitler ile taban morfolojisinin deneştimesi yapılmıştır. Bunun yanısıra toplanan 3.5kHz sığ sismik kesitler incelenerek Geç Pleyistosen-Holosen dönemi sedimantasyon ve fay kayma hızlarının birbiri ile ilişkisi üzerine çıkarımlar yapılmıştır. Buna göre Marmara denizi içindeki üç derin havza (Çınarcık, Orta ve Tekirdağ) KAF'ın transtansiyonel tektonik rejimi altında aktif gerilmeli tektonik ile açıklmaktadır. GPS hareket yönleri bu tip açılmayı desteklemektedir. 50 cm çözünürlüklü mikrobatimetri verisi, 1999 İzmit kırığının İzmit körfezi'ni takiben Hersek'in batısına (29.38ºD) geçerek Çınarcık havzasının girişine kadar ilerlediği tespit edilmiştir. Hersek'in batısındaki denizaltı kanyonunun (-180 m) düz tabanı boyunca bir seri genç fay kırıkları görülmektedir. Kanyon tabanındaki sarplığın yüksekliği ise 0.5 m olup 1999 depremine ait olduğu tespit edilmiştir. Kanyonun güney eteği boyunca batıya doğru devam eden kırıklar Çınarcık çukurluğuna (29.24ºD ) kadar uzanarak sonlanmaktadır. Bu alandaki mikrobatimetri analizleri SAR interferometri verisinin İzmit depremi için verdiği 30 km'lik ek uzanımı destaklemektedir. İzmit deprem kırığı büyük olasılıkla Çınarcık havzasını kontrol eden transtansiyonel fay geometrisinin oluşturduğu geometrik bariyer sebebiyle burada sonlanmıştır. Ayrıca Adalar fayı önünde 20-30 km uzunluğunda genç görünümlü fay sarplıkları gözlenmiştir. Bunların 18 Ekim 1963 (Ms 6.4) depremiyle ilişkili olabileceği gibi bu bölgede yaygın olan heyalanlarla da ilişkili olabileceği düşünülmektedir. Mikrobatimetri, video görüntüleri ve 210Pb analizleri, 1912 Ganos depreminin Tekirdağ havzasının güney kenarını kırdığı (27.37.69?D 40.48.17?K) ve muhtemelen Batı sırtın sonuna kadar ilerleyip Orta havzanın kenarına kadar ilerleyerek 120-150 km lik bir kırık oluşturduğunu ileri sürmektedir. Deniz içinde diğer kırılmamış fay kolları değerlendirildiğinde, Çınarcık havzası ile Orta havza arasında kalan 100 km'lik segmentin krılması halinde en az M 7.3 büyüklüğünde bir deprem meydana gelecektir. KAF'nın kuzey kolunun denizaltındaki kinematik, geometrik ve morfolojik özelliklerini göz önünde bulundurararak beş ana segmente ayırabiliriz. Bu segmentler, Tekirdag (45 km), Orta (70 km), Adalar Fayı (35 km), Güney Çınarcık fayı (55 km) ve Izmit segmentleri olarak ayrılmıştır. Bu segmentler büyük oranda levha hareketlerini barındırdığından yüksek kayma hızları sahiptirler. Dolayısıyla tek başına ya da birlikte kırılarak büyük magnitüdlü depremler ouşturabiliirler. 1912 ve 1999 kırıklarının deniz altındaki devamından, Marmara Denizinde Orta segment ile Adalar fayı segmentinin sismik bir boşluk oluşturduğunu göstermektedir. Her iki segment de 7 ve üzeri büyüklükte deprem üretebilme kapasitesine sahiptir. Ana segmentlere ek olarak, havzaların kinematiğine eşlik eden diğer normal bileşenli ikincil faylar de orta büyüklükte deprem üretebilirler.
-
ÖgeActive Tectonics And Paleoseismology Of The Ganos Fault Segment And Seismic Characteristics Of The 9 August 1912 Mürefte Earthquake Of The North Anatolian Fault (western Turkey)(Avrasya Yer Bilimleri Enstitüsü, ) Aksoy, Murat Ersen ; Çakır, Ziyadin ; 266233 ; Katı Yer Bilimleri ; Solid Earth SciencesGanos fayı, Kuzey Anadolu Fayı'nın en doğu parçasıdır ve 9 Ağustos 1912 (Ms=7.3) ve 13 Eylül 1912 (Ms=6.9)'de 2 büyük depreme neden olmuştur. Kırık boyunca 45 lokalitede atım ve birikimli atım dağılımı ölçülmüştür. 1912 depreminin atımı 2 ila 5.5 m arasında olup, en yüksek atım fayın doğu kesiminde gözlenmiştir. Karada gözlenen kırık en az 4 alt-parçadan oluşmakta ve parçalar Kavak, Gölcük ve Yörgüç çek-ayır havzalarıyla sınırlanmaktadır. Marmara denizinin batı kıyısında görülen büklüm (17°) ile büyük çek-ayır havzası (Orta Havza) 1912 kırığının doğu ucunu sınırlayabilecek yapılar olarak değerlendirilmiştir. Karada görülen doğrultu-atımlı fay deformasyonu ötelenmiş drenaj sistemleri oluşturmakta. 69 lokalitedeki birikimli ötelenmenin sınıflandırılması sonucu 5 atım grubu tespit edilmiştir. Bu gruplar iklimsel değişimlere bağlı olarak gelişen yeni drenaj sistemlerine karşılık gelmektedir ve 18 mm/yıl'lık bir fay hızı vermektedir. Saroz, Yeniköy ve Güzelköy'de yapılan paleosismik çalışmalar 270 yıllık bir deprem tekrarlanma aralığı ve 17,5-20 mm/yıl'lık fay hızı vermiştir. Bu değerler iki deprem arasında ~5 m'lik bir yamulma birikimine karşılık gelip 1912 atım değerleriyle uyumludur. 9 Ağustos ve 13 Eylül 1912 depremi hasar dağılımı ve 45 adet aletsel deprem kaydı iki depremin göreceli büyüklükleri ve karakterleri hakkında bilgi sunmaktadır. Hesaplanan 1,27 x 1020 Nm'lik sismik moment ve 40 saniyelik deprem süresi 120 ±20 km uzunluğunda bir kırığa işaret etmektedir; bu nedenle 1912 kırığının hem Saroz hem de Marmara'daki büklümü aşarak orta havzaya uzanması sonucuna varılmıştır.
-
ÖgeAkbaba-Mahmut Şevket Paşa Bölgesinin Jeolojisi Ve Yapısal Özellikleri(Avrasya Yer Bilimleri Enstitüsü, ) Uslu, Ozan Barış ; Akyüz, Serdar ; Katı Yer Bilimleri ; Solid Earth SciencesBu araştırma, İ.T.Ü Avrasya Yer Bilimleri Enstitüsü Jeodinamik Anabilim Dalı'nda yüksek lisans tez çalışması kapsamında yapılmıştır. Çalışma alanı için İstanbul Boğazı'nın doğu yakasında, batıda Akbaba Köyü , doğuda Paşamandıra, kuzeyde Kaynarca bölgesi güneyde Gümüşsuyu mahallesi arasındaki bölge seçildi. Bu bölgenin seçilmesinin nedeni hızla gelişen yerleşime bağlı olarak açılan yol ve yarmalar, inceleme alanını, İstanbul-Kocaeli Paleozoik yaşlı istifin deformasyon özelliklerini aydınlatmak için oldukça elverişli duruma getirmesidir. Ayrıca görece yeni açılmış mostralar, özellikle deforme olmuş bölgelerdeki küçük ölçekli mostraların gerek atmosferik koşullara gerekse hızla tahrip olmasına neden olmaktadır. Bu nedenle, bölgedeki yapısal evrime ışık tutacak mostralardaki değerli mikro-yapısal verilerin hızlıca belgelenmesi büyük önem taşımaktadır. İnceleme alanında, ayrıca İstanbul-Kocaeli Paleozoik istifinde tanımlanan neredeyse tüm farklı formasyonların mostra vermiş olması ve bu formasyonlar için tanımlayıcı ayrıntılı ölçülü yapısal kesitler almaya elverişli mostralar bulunmaktadır.
-
Öge"Akbaba-Mahmut Şevket Paşa Bölgesinin Jeolojisi Ve Yapısal Özellikleri"(Avrasya Yer Bilimleri Enstitüsü, ) Uslu, Ozan Barış ; Akyüz, Serdar ; Katı Yer Bilimleri ; Solid Earth Sciences
-
ÖgeAlmacık Bloku ve Yakın Evresinin Morfotektoniği(Avrasya Yer Bilimleri Enstitüsü, ) Yıldırım, Cengiz ; Tüysüz, Okan ; Katı Yer Bilimleri ; Solid Earth SciencesAlmacık Bloku coğrafik olarak Marmara Bölgesi`nin doğusunda Adapazarı, Düzce ve Bolu ovaları arasında yer alır. Blok doğu-batı doğrultusunda uzanan mercek şekilli bir geometriye sahiptir. Tektonik olarak Kuzey Anadolu Fay Sistemi içinde bulunur. Bloku sınırlayan fayların neredeyse her biri sırasıyla geçen yüzyılda 1944 Bolu-Gerede, 1957 Abant, 1967 Mudurnu Vadisi, 1999 İzmit ve 1999 Düzce depremleri ile kırılmıstır. Bu çalışmanın amacı blokun Geç Senozoyik'ten günümüze kadar olan ki zaman aralığında maruz kaldığı orta ve geniş ölçekli tektonik deformasyonun nicel olarak belirlenmesidir. Bu amaçla ilk olarak sahadaki diri faylar haritalanmış bunların aktivite sınıflamaları yapılmış ve kinematikleri hakkında veri toplanmıştır. Sahadaki neotektonik çatının belirlenmesinden sonra uzun ve orta dönemli deformasyonların modu, hızı ve büyüklüğü konusunda bilgi verebilecek paleo-aşınım yüzeyleri haritalanmış Almacık Bloku üzerindekiler ile komşu morfotektonik üniteler üzerindekiler karşılaştırılmış ayrıca blok üzerinde yer alan akarsu havzalarında jeomorfik indis, morfometri ve yerey analizleri yapılarak blokun neotektonik dönemdeki davranışı ortaya konmuştur. Bunlara ek olarak ilk kez bu çalışmada fluviyal sistemlerin düşey blok rotasyonuna tepkileri araştırılmış ve tutarlı sonuçlar alınmıştır. Almacık Bloku bugünkü geometrisini Kuzey Anadolu Fayı'nın sahada etkili olmaya başladığı En geç Pliyosen`den sonra almış ve bloku sınırlayan fayların kendi aralarındaki geometrik ilişkilerine bağlı olarak blok Pliyo-Kuvaterner'de yaklaşık 1000 m yükselmiş, güneye ve doğuya doğru çarpılmış ayrıca düşey eksende saat yönünde yaklaşık 25° rotasyona uğramıştır.
-
ÖgeAlmacık Dağı Eosen Volkanizmasının Petrografik Ve Petrolojik Olarak İncelenmesi(Avrasya Yer Bilimleri Enstitüsü, ) Gülmez, Fatma ; Genç, Can ; 252071 ; Katı Yer Bilimleri ; Solid Earth SciencesAlmacık Dağı (KB Anadolu) ve dolaylarında temel vazifesi gören tektonik birlikleri bölgesel bir diskordans ile örten yaygın bir Orta Eosen yaşlı volkano-sedimanter istif gözlenir. Dikmen Grubu olarak tanımlanan bu istif Neo-Tetis okyanusun kuzey kolunun geç Kretase'de tüketilmesiyle sonucunda meydana gelen İstanbul-Zonguldak Zonu ile Sakarya Kıtasının çarpışmasının ardından gelişmiş ve farklı tektonik birlikleri örtmüştür. Dikmen volkanitleri altta bazik (bazaltik andezit-bazalt), üste doğru da ortaç, ortaç-asidik (andezit, dasit) bileşimli lavlar ve bunlarla ilişkili epiklastik ve piroklastik birimlerle temsil edilir. İlk kez bu çalışmada elde edilen radyometrik yaş bulguları 48.7 ± 4.1 ve 41.1 ± 1.6 milyon yıl (K-Ar) aralığında olup, volkanik aktivitenin Bürükseliyen-Bartoniyen süresince etkin olduğunu gösterir. Volkanik kayalar kalkalkalen ve başlıca düşük-orta potasyumludurlar. Belirgin LIL element (Sr, K, Rb, Ba ve Th) zenginleşmesi ile Ta, Nb, Ti ve P elementlerinde gözlenen fakirleşmeler magma gelişiminde daha önceki dalma batma ve kabuk katkısı süreçlerinin önemli rol oynamış olduklarını düşündürmektedir. Dikmen volkanitlerine ait lavların ilksel Sr (87Sr/86Sri : 0,70418-070523) ve Nd (143Nd/144Ndi: 0,512503-0,512857) izotop değerleri ile ?Nd içerikleri (-1,5 - + 5,4) örneklerin toplam yerküre bileşimine (Bulk Earth) ve manto dizisine yakın bir alanda bulunduklarına işaret etmektedir. Analiz edilen örneklerin ? 18O içerikleri (?8,5-13) magma evriminde kabuksal katkının giderek önem kazandığı şeklinde yorumlanabilir. Kurşun izotop değerleri (206Pb/204Pb: 18,676-18,806; 207Pb/204Pb: 15,609-15,633; 208Pb/204Pb: 38,635-38,857) lavların bileşimsel açıdan toplam yerküre (Bulk Earth) ile MORB arasında değerlere sahip oldukları ve zenginleşmiş manto kaynağıyla (EM II) benzer özellikler taşıdığını ortaya koymaktadır. Elde edilen jeokimya ve izotop verilerinin ön değerlendirmesi ile Dikmen volkaniklerini üreten magmanın kıta altı litosferik mantonun (SCLM) ergimesiyle geliştiği sonucuna varılmaktadır.
-
ÖgeAmasya Ve Çevresinin Morfotektonik Evrimi(Avrasya Yer Bilimleri Enstitüsü, ) Erturaç, Mehmet Korhan ; Tüysüz, Okan ; 266235 ; Katı Yer Bilimleri ; Solid Earth SciencesBu doktora tezi kapsamında, Amasya, Tokat ve Çorum illeri sınırları içerisinde kalan ve batıda 35º boylamı, kuzeyde Kuzey Anadolu Fayı (KAF), güneyde ise KAF'ndan ayrılan önemli yan kollardan biri olan Ezinepazar-Sungurlu Fay Sistemi (EzSFS) ile sınırlanan geniş bir bölgenin morfotektonik evrimi çalışılmıştır. Amasya Makaslama Zonu (AMZ) olarak adlandırılan bu alan, doğuda Niksar'dan (37ºD) başlayıp, batıya doğru genişleyen, kama biçimli geniş bir deformasyon zonudur. AMZ, Sakarya Kıtası'nın doğu uzantısını oluşturan Tokat Masifi içerisinde yer almaktadır. Masif, bölgesel diskordanslarla birbirinden ayrılabilen 4 farklı kaya topluluğundan oluşur. Bunlar, (1) Karakaya kompleksine ait Triyas yaşlı metamorfik temel, (2) Bu temeli uyumsuzlukla örten Liyas-Alt Kretase yaşlı kırıntılı, volkanit ve karbonatlar, (3) Üst Kretase yaşlı bloklu kireçtaşları, ofiyolitik kayalar ve volkanitler, (4) Eosen yaşlı çökel ve volkanik kayalar (Tüysüz ve diğ., 1998) olarak tanımlanabilir. İnceleme alanının batısında yer alan Çankırı Neojen Havzası ve bu çalışmanın konusunu oluşturan Suluova ve Amasya Neojen havzaları içerisinde çökelen birimler tüm bu birimleri diskordansla örtmektedir. AMZ'nun en önemli elemanlarından olan Neotektonik Dönem fay sistemleri, yarım ?balık kılçığı? veya ?atkuyruğu? geometrisi sunmaktadır (Şengör ve Barka, 1992). Kuzeyde KAF'nın Anakol'u, güneyde Ezinepazar Sungurlu Fay Sistemi (EzSFS), orta kesimde ise Esençay Fayı (EsF) ile Suluova Fay Sistemi (SuFS) olarak tanımlanan bu yapısal unsurlar, AMZ içerisindeki diğer morfotektonik elemanların da yapısal evrimini denetlemiştir.Bu fay sistemleri genel olarak D-B doğrultulu sağ-yönlü doğrultu atımlı ana faylar ile KD-GB doğrultulu sol yönlü doğrultu atımlı antitetik bağlantı faylarından oluşmaktadır. AMZ içerisinde yer alan aktif faylar üzerinde aletsel dönemde çeşitli ölçekte ve oldukça çok sayıda deprem gerçekleşmiştir. Genişliği doğuda 10 km'den batıda 100 km'ye kadar düzenli olarak artan makaslama zonu içerisinde fay zonlarının aktivitesi ve atımları KAF'nın Anakolu'ndan uzaklaştıkça batıya doğru azalmaktadır. AMZ içerisinde bulunan Neojen yaşlı çöküntü alanları; (1) Suluova Fay Sistemi kontrolünde gelişmiş Suluova Havzası (Suluova, Merzifon, Gümüşhacıköy ve Alıcık ovaları), (2) Ezinepazar-Sungurlu Fay Sistemi üzerinde bulunan Amasya Havzası (Aydınca, Geldingen ve Mecitözü ovaları) ile Kuzey Anadolu Fay Zonu (KAFZ) üzerinde gelişmiş olan (3) Havza-Ladik, (4) Taşova-Erbaa ve (5) Niksar havzalarıdır. Bu doktora tezi kapsamında, Suluova ve Amasya havzaları içerisinde depolanmış olan çökel paketleri haritalanmış, fasiyes özelliklerine göre gruplanmış ve oluşum ortamları belirlenmiştir. Havza evriminin anlaşılabilmesi için uygun seviyelerde memeli fosili araştırması ile görece genç (Geç Pleyistosen-Holosen) birimlerde OSL yöntemiyle yaşlandırma yapılmıştır. Elde edilen yaş verileri ile formasyonların dokanak ilişkileri birlikte kullanılarak havzaların stratigrafileri belirlenmiştir. Diğer KAFZ havzalarının özellikleri önceki çalışmalarından derlenerek AMZ havzaları ile korelasyonu sağlanmıştır. Böylelikle tüm bölgenin morfotektonik evriminin aşamaları ortaya konulmuştur. Suluova Havzası'nda Orta Pliyosen-Geç Pleyistosen zaman aralığında oluşan çökel birimler, çökel istifin havza stratigrafisi içerisindeki yeri, coğrafi konumu, birimin oluşumunu denetleyen fay, beslenme alanı, kaynak alan litolojisi, çökelme ortamı ve fosil içeriği gözönünde bulundurularak Suluova grubunu oluşturan 5 formasyona ayrılmıştır. Bu formasyonların özellikleri havza geneline yayılan ölçülü stratigrafik kesitler yardımıyla belirlenmiştir. Buna göre havza Orta Pliyosen'de KD kesiminde bulunan KB-GD doğrultulu sağ yönlü oblik karakterli normal bir fay olan Bayırlı Fay Zonu (BFZ) kontrolünde yarı graben olarak oluşumuna başlamıştır. Bu dönemde dış drenaja kapalı olan havza, zaman içerisinde BFZ'nun KD'ya doğru gençleşmesi, Geç Pleyistosen'den itibaren de havza güneyinde Eraslan Fay Zonu'nun (EFZ) oluşmasıyla beraber önemli miktarda genişleyerek büyük bir göl (Suluova Gölü) haline gelmiştir. Orta Pleyistosen'den itibaren havza sınır faylarının aktivitesi sonlanmış ve havzanın orta kesiminde D-B doğrultulu sağ yönlü doğrultu atımlı Suluova Fayı (SuF) oluşmuştur. Orta-Geç Pleyistosen'den günümüze kadar geçen zaman içerisinde de doğuda SuF'nın sağ yönlü basamaklı yapısı kontrolünde güncel Suluova çek-ayır ovası ile daha batıda havza sınırları dahilinde yeni çek-ayır ve yarı graben özelliğinde genç depolanmalı alanlar (Gümüşhacıköy ve Alıcık ovaları) oluşmuştur. Havza içerisindeki güncel sedimantasyon bu ovalar içerisinde devam etmektedir. Suluova Havzası'nın Orta Pliyosen-Orta Pleyistosen evrimi süresince depolanan birimler içerisinden ölçülen sedimantasyonla yaşıt ve sedimantasyon sonrası faylanmanın kinematik analizi, birbirinden açısal olarak farklılık gösteren gerilme rejimlerine işaret etmektedir. Havza stratigrafisinin alt seviyelerinde yer alan birimlerden elde edilen açılma yönü KKD iken, bu yön üst seviyelere doğru dereceli olarak saat yönünde dönerek (~35°) DKD'ya ulaşır. Benzer bir biçimde havza sınır fayları da (BFZ ve EFZ), KD'ya doğru (~16°) gençleşerek Suluova Havzası'nın genişlemesini kontrol etmiştir. Kinematik veriler, havza oluşumunun ilk dönemlerinde (Orta Pliyosen-Erken Pleyistosen) bölgede saf açılma rejiminin egemen olduğunu; Erken Pleyistosen'de doğrultu atım egemen oblik rejime, Orta Pleyistosen'den itibaren de saf doğrultu atımlı rejime (SuF) geçildiğini göstermektedir. AMZ'nun güney kesiminde, EzSFS üzerinde bulunan Amasya Havzası, birbirine akarsular ile bağlanan Aydınca, Geldingen ve Mecitözü ovalarından oluşmaktadır. Bu ovalar içerisinde, farklı yaşlara sahip çökel paketleri depolanmıştır. İlk depolanma dönemi En Geç Miyosen-Erken Pliyosen (MN 13-14) aralığında örgülü ve menderesli akış rejimini yansıtan bir akarsu ortamında çökelmiş Geldingen formasyonu (Tg) ile karakterize olmaktadır. Bu birim, Amasya Havzası'nı oluşturan 3 ovada da mostra verir ve geniş yayılımlıdır. Uzun bir çökelmezlik dönemini takiben havzanın evrimindeki ikinci dönem, Orta-Geç Pleyistosen'den itibaren EzSFS'ne ait fay segmentlerinin bölgeyi yeniden şekillendirmesiyle birlikte başlamaktadır. Bu dönem içerisinde, doğuda Deliçay Fayı (DF) kontrolünde dar ve kama biçimli bir depolanmalı alan olan Aydınca Ovası oluşmuştur. Ovanın kuzey ve güney yamaçları ile günümüz düzlüğü içerisinde alüvyal yelpaze ortamında depolanmış kaba kırıntılı çökeller ile durgun bir ortamda çökelmiş kalın kırmızı kil depoları yüzlek vermektedir. Aydınca formasyonu olarak tanımlanan bu birime ait çökeller ova içerisine doğru gençleşen 2 farklı stratigrafik seviyede ve benzer fasiyes toplulukları içerisinde depolanmıştır. Bu seviyelerin ovanın evrimi içerisinde iklim değişiklikleri ve sürekli tektonik çökmenin birlikte çalışması sonucu geliştiği düşünülmektedir. Amasya Havzası'nın ortasında yer alan geniş bir topoğrafik düzlük özelliğindeki Geldingen Ovası, Yeşilırmak Akarsu Havzası'nı (YAH) oluşturan 5 önemli akarsuyun birleşme yeridir. Ova içerisindeki güncel sedimantasyon Geç Pleyistosen'den itibaren oluşan Deliçay ve Geldingen (GF) fayları arasındaki geometrik farklılık nedeniyle eski ova içerisinde açılan güncel bir çek-ayır havza çevresinde sürmektedir. Bu havzaya ait çökel paketleri sadece havzanın güney ve güneybatı kesimlerinde yer alan boğazların yamaçlarında, iki farklı seviyede toplam ~40 metre kalınlığa sahip akarsu terasları halinde yüzlek vermektedir. Bu seviyelerin OSL yöntemi ile sistematik yaşlandırması ve korelasyonu sonucu, bölgenin Geç Pleyistosen (Son Buzul Dönemi; Denizel İzotop Katı, MIS 5e, ~120 bin yıl) tarihçesi ortaya konulmuştur. Bu senaryoya göre, Geldingen Ovası'nda MIS 5e ile MIS 2 (~30-35 bin yıl) arasında devam eden depolanmalı ve MIS 2'den itibaren de aşınmalı bir dönem içerisinde ilk teras seviyesi oluşmuştur. İkinci teras seviyesi ise Geç Buzul Maksimum döneminde (Late Glacial Maximum, LGM, 18-20 bin yıl) başlayan kurak dönemde depolanmış ve izleyen yağışlı dönemde aşınmıştır. Genç Geldingen Ovası, Orta-Geç Pleyistosen'den itibaren gelişen faylar kontrolünde açılan bir depolanma ortamıdır. Tümüyle iklim kontrolünde kurgulanan bu senaryo içerisinde tektonizmanın etkisini ayırtlamak güç olsa da ilk depolanma döneminin tabanı ile günümüz taşkın ovası düzlüğü arasındaki ~25 metrelik kot farkı, ova güney sınırının aktif yükselmesi ve/veya ovanın düzenli çökmesi ile açıklanabilir. Bu yükselme/çökmenin hızı 0.16-0.4 mm/yıl olarak hesaplanmıştır. Amasya Havzası'nın En Geç Miyosen-Erken Pliyosen olarak tanımlanan ilk döneminin, günümüzde EzSFS içerisinde yeniden aktif duruma geçen Mecitözü ve Sungurlu faylarının kontrolünde geliştiği düşünülmektedir. Bu fayların aktivitesinin ilk dönemine ait kinematik veri elde edilememiştir. Çökelimi Erken-Orta Pleyistosen'den itibaren EzSFS tarafından denetlenen birimlerden ölçülen çökelme ile yaşıt ve çökelme sonrası fayların kinematik analizi ise gerilme rejiminin fay sistemi boyunca değiştiğini göstermektedir. EzSFS'nin en doğu kesiminde gerilme yönü DKD yönlü açılma ve KKB sıkışma ile tanımlanırken, batıya doğru dereceli olarak saat yönünün tersine dönerek Mecitözü civarında K-G yönlü açılma ve D-B yönlü sıkışma bileşenine sahip olur. İnceleme alanı içerisinde bulunan havzaların stratigrafik korelasyonu bölgenin Neotektonik Dönem evrimi içerisinde iki belirgin aşama bulunduğunu göstermektedir. İlk aşama En Geç Miyosen (MN13) ile Erken Pliyosen (MN 15) dönemlerinde başlamış ve Erken-Orta Pleyistosen'e kadar sürmüştür. Bu aşamada egemen olan açılmalı rejim kontrolünde depolanmalı alanlar gelişmiştir. ?Erken Neotektonik Dönem? olarak tanımlanan bu dönem içerisinde gelişen havzalar ve faylar Erken-Orta Pleyistosen'den itibaren gençleşerek yerlerini saf sağ yönlü doğrultu atımlı faylara terketmişlerdir. Geç Neotektonik Dönem olarak adlandırılan ve halen süregelen bu süre içerisinde KAFZ üzerinde Niksar ve Ladik havzaları, AMZ içerisinde de Suluova ve Geldingen çek-ayır havzaları oluşmuştur. Bu dönemde AMZ içerisinde gözlenen fay sistemlerinin at kuyruğu geometrisi günümüz görüntüsüne kavuşmuştur. İnceleme alanı ve yakın çevresinde -yıkıcı özellikleri nedeniyle tarihsel kayıtlarda değinilen- MS ikinci yüzyıldan aletsel döneme kadarki 11 büyük deprem kaydından 5 tanesinin KAF üzerinde gerçekleştiği yayınlanmış hendek çalışmaları ile ortaya konulmuştur (Hartleb ve diğ., 2006). Diğer depremlerin, özellikle de tarihsel kaynaklarda detaylı hasar dağılımı verilen 1579 ve 1794 depremlerinin AMZ içerisinde yer alan aktif faylar üzerinde gerçekleştiği düşünülmektedir. Bu yorumun desteklenmesi için Coğrafi Bilgi Sistemleri (GIS) kullanılarak gerçekleştirilen deprem senaryoları ile Ezinepazar Fayı'nın (EzF) 35 km'lik bir kesiminin kırılması sonucu gerçekleşecek 6.9 büyüklüğündeki bir depremin 1579 depreminin, Alıcık-Laçin (ALF) ya da Hamamözü Fayı'nın (HF) 26-30 km. kırılması ile gerçekleşecek 6.7-6.8 büyüklüğünde depremin ise 1794 depreminin şiddet dağılımını karşılayabileceği belirlenmiştir. Aletsel dönem içerisinde 1939 Erzincan depremi (Ms: 7.8) yüzey kırığının batı uzanımı EzF üzerinde 1.5-2 metre ötelenmeye neden olmuştur (Barka, 1996). Bu depremi takiben gerçekleşen 1942 Erbaa (Ms:7.1) ve 1943 Tosya Ladik (Ms: 7.3) depremleri ile KAF'ın inceleme alanı dahilinde yer alan kesimi tamamen kırılarak üzerinde biriken gerilimi büyük oranda boşaltmıştır. AMZ içerisinde bulunan aktif faylar üzerinde ise 1942 Kızılırmak Vadisi depremleri (M:5.6-6.0) ve 1996 Salhan Vadisi depremi (Mw:5.7) gerçekleşmiştir. Orta büyüklükteki bu depremlerin yanısıra mikrosismik kümelenmeler inceleme alanının özellikle doğu ve orta kesimlerde oldukça belirgindir. Tüm bu bilgiler göz önünde bulundurularak AMZ içerisinde yer alan aktif fayların yıkıcı deprem üretme potansiyeline sahip olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Bu sonuca dayanılarak yakın dönemde kırılmamış aktif fay segmetleri üzerinde deprem senaryoları kurgulanmış ve üretilen şiddet haritaları birleştirilerek bölge için bütünleştirilmiş bir deprem tehlike haritası oluşturulmuştur. Bu çalışma kapsamında elde edilen veriler, büyük ölçekli makaslama zonları içerisinde havza oluşumu ile ?balık kılçığı/at kuyruğu? tipi fay geometrisinin evriminin anlaşılmasına katkı sağlayacaktır.
-
ÖgeAnalysis And Modelling Of Earthquake Surface Deformation With Sar Interferometry: Case Studies From Turkey And The World(Avrasya Yer Bilimleri Enstitüsü, ) Akoğlu, Ahmet M. ; Çakır, Ziyadin ; 232163 ; Katı Yer Bilimleri ; Solid Earth SciencesBu çalışmada, Türkiye ve dünyadan örneklerle yeryüzünde kırık oluşturmamış M>6 depremlerin yüzeydeki deformasyonlarının tespiti ve analizi için Yapay Açıklık Radar İnterferometrisi (InSAR) kullanılmıştır. Bu örneklerden 6 Haziran 2000 Orta depreminin listrik bir normal üzerinde meydana geldiği, 1994 ve 2004'te Fas'ın El Hüseyma şehrinde meydana gelen iki depremin ise birbirinin eşleniği olduğu sonucuna ulaşılmıştır. InSAR ile son olarak Kuzey Anadolu Fayı üzerinde İsmetpaşa'da yaşanan asismik deprem kayması (krip) incelenmiş; hızı ve kapsadığı alan radar görüntülerinin analizi sayesinde tespit edilmiştir. InSAR'ın yanı sıra Karlıova üçlü birleşme noktası ve civarındaki faylarda Coulomb gerilme değişimleri hesaplanmış ve 1866 yılından beri meydana gelmiş olan M>6 depremler kullanılarak Yedisu sismik boşluğu için etkileri araştırılmıştır.
-
ÖgeAntakya Ve Çevresindeki Aktif Fayların Araştırılması Ve Haritalanması(Avrasya Yer Bilimleri Enstitüsü, ) Lom, Nalan ; Tüysüz, Okan ; 277001 ; Katı Yer Bilimleri ; Solid Earth SciencesBu çalışma kapsamında, jeolojik ve jeofizik yöntemler kullanılarak Antakya ve çevresinde etkili olan faylar ve geometrileri araştırılmış, bu fayların bölge morfolojisindeki etkileri incelenmiştir. Bu kapsamda öncelikle uydu görüntüleri ve sayısal arazi verileri kullanılarak morfolojik analizler yapılmış ardından saha çalışmalarında tektonik yapılar gözlemlenerek ölçümler alınmış ve haritalanmıştır. Belirlenen faylar yapısal jeoloji ve jeomorfoloji ağırlıklı, jeofizik destekli çalışmalar ile değerlendirilmiş ve aktiviteleri yorumlanmıştır. Çalışmada, Pliyo-Kuvaterner yaşlı çökeller, kırık sistemleri, depremlerle oluşan yüzey kırığı ile morfotektonik elemanlar detaylı olarak haritalanmıştır. Ayrıca, Antakya ve çevresindeki aktif fayların Yer Radarı (GPR) metodu kullanılarak incelenip bölgenin aktif tektoniğini araştırılmıştır. Jeolojik değerlendirmeler sonucunda graben içinde yanal atımlı ve düşey atımlı iki sistemin egemen olduğunu göstermiştir. Düşey atımlı faylar grabeni oluşturan faylar olarak nitelendirilirken Pliyosen ve Miyosen birimleri kesen yanal atımlı faylar aktif faylar olarak yorumlanmışlardır. Ancak kesin olarak bu faylanmaların ne zaman olduğuna dair veri elde edilememiştir. Yer Radarı ile toplamda 66 profil ölçüm alınmıştır. Aktif olduğu düşünülen Çöğürlü ve Sutaşı faylarının bölgedeki uzanımı incelenmiştir. Değerlendirmeler sonucunda basamaklı bir yapıda olan Sutaşı fayının GB'sına ait ölçümlerde fay izi tespit edilmiştir. Çöğürlü fayı üzerinde yapılan araştırmalar fayın Akdeniz kıyısına kadar uzandığı olasılıkla Kıbrıs Yayı ile bağlantılı olduğunu göstermektedir. Jeolojik ve jeofizik veriler Hatay Grabeni'nin DAFZ, ÖDFZ ve Kıbrıs Yayı etkisinde gelişen bir üçlü eklem olduğunu ortaya koymaktadır.
-
ÖgeArmutlu Yarımadası'nın Potansiyel Yerleşim Alanlarının Coğrafi Bilgi Sistemi İle Analizi(Avrasya Yer Bilimleri Enstitüsü, ) Destegül, Umut ; Tüysüz, Okan ; 129462 ; Katı Yer Bilimleri ; Solid Earth SciencesBir bölgenin arazi kullanım potansiyelinin belirlenmesi fiziksel ve sosyal açıdan çok disiplinli ve çok aşamalı çaba gerektirir. 1999'da yaşanan iki büyük deprem sonucunda, arazi kullanım planlamasının hayatımızdaki önemi anlaşılmıştır.Bu araştırmada Türkiye'nin kuzeybatısında bulunan Armutlu Yarımadasının yerleşim açısından kullanılabilirliği sadece fiziksel koşullar gözetilerek değerlendirilmeye çalışılmıştır. Armutlu Yarımadası Kuzey Anadolu Fay' mm iki ana kolu ile sınırlanmıştır. Ana kol, kuzeyde İzmit Körfezi içerisinde, diğer kol ise güneyde Mekece-Sapanca- Gemlik güzergahı boyunca bulunur. Bu iki fay arasında, pozitif bir çiçek yapısı şeklinde yükselen Armutlu Yarımadası bilhassa kuzey kesimlerinde tarih boyunca yoğun bir yerleşime sahne olmuş, bu yerleşimler depremlerden önemli hasarlar görmüşlerdir. Bulunduğu jeolojik konum nedeniyle Armutlu Yarımadası yüksek deprem riski taşımaktadır. Bu açıdan bölgenin depremselliği ve doğal fiziksel koşullarının, yerleşim planlamasındaki önemi büyüktür. Armutlu Yarımadasının jeolojik konumunun yanısıra, morfolojik koşullan, toprak, bitki örtüsü ve heyelanlar, yerleşime sınırlamalar koyan başlıca diğer fiziksel unsurlardır. Bu araştırmada Armutlu Yarımadası 'nın yerleşim açısından risklerini değerlendirmek amacı ile çeşitli haritalar üretilerek bunlar Coğrafi Bilgi Sistemi ortamında değerlendirilmiştir. Haritaların yapımında öncelikle mevcut veriler değerlendirilmiş, bunlar sahada denetlenmiştir. Bunun yanısıra sayısal yükseklik modeli ile morfolojik değerlendirilmeler yapılmış, tüm bu aşamalarda uzaktan algılama teknikleri ile Armutlu Yarımadası 'nın LandSat uydu görüntülerinden yararlanılmıştır. Elde edilen jeoloji, jeomorfoloji, heyelan, eğim, bakış yönü, toprak türü ve orman dağılım haritaları, bilgisayar ortamında Coğrafi Bilgi Sistemi çerçevesinde birleştirilmiş ve yerleşime en uygun alanlar ortaya konmuştur.
-
ÖgeBaşıbüyük (maltepe)- Kurfalı (kartal) Civarında İstanbul Paleozoyik İstifinin Yapısal Özellikleri(Avrasya Yer Bilimleri Enstitüsü, ) Gutsuz, Pınar ; Akyüz, H. Serdar ; Katı Yer Bilimleri ; Solid Earth Sciencesİstanbul Zonu'nun özellikle Paleozoyik istifi üzerine yapılmış birçok çalışma bulunmaktadır. Paleozoyik istifin stratigrafisi üzerinde hala farklı görüşler olsa da genel bir fikir birliğine varılmıştır. İstifin yapısal evrimi, geçirdiği deformasyon evreleri konusunda yeterli çalışma bulunmamaktadır. Bu yüzden, İstanbul Zonu'nun deformasyon tarihçesi hala tartışmalıdır. Bu tartışmalara bir katkı yapabilmek için İstanbul'un doğusunda Maltepe-Kartal arasında Başıbüyük- Kurfalı Mahalleri civarında 1/10000 ölçekli jeoloji haritası hazırlanmış, birimler ayırtlanmış ve yapısal veriler derlenmiştir. İnceleme alanında, Ordovisiyen- Alt Karbonifer aralığında çökelmiş transgresif Paleozoyik istif, bunları kesen Üst Kretase yaşlı dayklar ve bunların üzerinde uyumsuz olarak Miyosen ve Kuvarterner yaşlı birimler bulunmaktadır. Bölgenin yapısal evrimini ortaya koymak amacıyla ölçülen faylar, kıvrımlar, çatlak sistemleri, tabaka yönleri ve sokulumlar ile bunların birbirleriyle olan ilişkileri ayrıntılı olarak çalışılarak 6 deformasyon evresi belirlenmiştir.
-
ÖgeBiga Yarımadasında Jura Öncesi Muhtemel Bir Ofiyolit Topluluğu (Çan-Biga / Çanakkale)(Avrasya Yer Bilimleri Enstitüsü, ) Karabulut, A. Turgay ; Okay, Aral İ. ; 184851 ; Katı Yer Bilimleri ; Solid Earth SciencesÇanakkale İli'nin Biga İlçesi güneyi ile Çan ilçesi kuzeyini kaplayan yaklaşık 2 120km lik bir alanda Nilüfer ve Hodul Formasyonları ile bunları stratigrafik bir dokunakla örten Ceylan Formasyonu ve Neojen kaya topluluğu yer almaktadır. Başlıca metabazit, fillat ve ultramafik-meta-gabrolardan oluşan Nilüfer Formasyonu düşük dereceli metamorfizma geçirmiş, Geç Triyas yaşlı ve 3 km kalınlıklı bir okyanusal plato - ofiyolit kırıntısı görünümündedir. Formasyon kuzeydoğu dalımlı, kuzeybatı verjanslı asimetrik bir antiform oluşturmaktadır. Hodul Formasyonu başlıca arkozik kumtaşı ile kendi içinde gözlenen moloz akıntılarından oluşan bir birimdir. Şiddetli deformasyona uğramış formasyon metamorfizma izi taşımamaktadır. Triyas yaşlı bu formasyon Nilüfer Formasyonu'nu bindirme fayları ile üzerlemekle birlikte yine Nilüfer Formasyonu içerisinde lensler halinde bulunmaktadır. Karakaya Kompleksine ait Nilüfer ve Hodul Formasyonları kuzeyde Orta-Üst Eosen yaşlı Ceylan Formasyonu tarafından örtülmektedir. Düşük açılı bir tabakalanma gösteren ve hafif dereceli kıvrımlanmaya sahip, türbiditik karakterli Ceylan Formasyonu başlıca kumtaşı-şeyl ardalanmasından oluşur. Neojen gölsel çökelleri ile Neojen andezitik bazaltları ise Karakaya Kompleksi birimlerini güneyde örtmektedir. Çalışma alanında, ayrıca, miyosen yaşlı iki granit-granodiorit sokulumu yer almaktadır. Bu plutonik sokulumlar bölgenin kuzeydoğusunda yer alır. Nilüfer Formasyonu'nun mevcut yaşı ve yapısı onun Geç Triyas'a kadar Paleotetis okyanusuna ait bir okyanusal plato iken bu zamanda Lavrasya güneyine daldığını göstermektedir.
-
ÖgeComparison Between Hydrostatic And Nonhydrostatic Simulations Of Turkish Strait System(Eurasia Institute of Earth Sciences, 2018-12-13) Parkan, Ece Nil ; Ilıcak, Mehmet ; 602161002 ; Solid Earth Sciences ; Katı Yer Bilimleri Anabilim DalıTurkish Strait System (TSS) consists of Dardanelle Strait, Marmara Sea and Bosporus Strait is a coupled system where the fully coupled effects are significantly different than three individual members of the system. Due to the deep inflow from Mediterranean Sea and also outflow of the Black Sea, Marmara Sea acts like a buffer zone of these two important water masses. In addition, the Marmara Sea has its own separate temperature and salinity water characteristics that is resulted in significantly different stratified layers than the neighbor seas. The more saline (38 psu) and warmer (26⁰C) waters from the Mediterranean Sea mixes with colder (22⁰C) and less saline (18 psu) Black Sea water in the Marmara Sea and creates cold intermediate layer (CIL) which is highly effected from surface fluxes that will change its thickness and depth from the surface. We employ a 3D hydrostatic and non-hydrostatic ocean general circulation model in this study. The hydrostatic simulation is carried out from Sanino et al, 2017, where they investigate the impact of volume fluxes on the TSS circulation. The initial conditions for the three different Seas are based on the measurements that are taken from the CTD's during the summer season. This initiliazed warm upper surface waters along basins, couldn't reach to climatological cold surface water of Black Sea without heat fluxes like in the other months of the year. Surface waters, summer time is the special case, are colder in general. (According to the SHOD(2009), Month of February Dardanelle Strait has temperature down to 8.6⁰C; and in the Bosprous Strait it is 4.5⁰C) On the other hand, boundary condition of the Aegean side of the domain, a problem seems to exist due to mesoscale eddies created and trapped because of the closed boundary conditions. However, we believe that this will not affect the Marmara basin because of short integration time length. Our aim to understand the performance of non-hydrostatic terms in mixing of exchange flows in TSS. In our control simulation, we find that there are four different layers in the temperature field in the Dardanelle Strait whereas in the Bosporus Strait, there are 3 layers seen as a result of density differences of two water distinct sources (Black Sea and Eagean Sea). In the salinity field of the Bosporus Strait, vertical mixing effect is observed close to the surface waters in which salinity concentration is decreased. The interfacial layer between surface and deep layers is also increasing in thickness towards the Bosporus Strait. Circulation in the Marmara Sea is effected dominantly from jet flux issued to the Sea of Marmara from Bosporus. Jet has three branches which splits into firstly to the west side of the Bosporus Strait, opening of the Izmit Bay, secondly to southern boundary of the Marmara Sea by bending and converging with the big gyre in the middle and lastly to the North. This Northern branch also splits into two; one which directly flows trough the northern side of the Marmara Island and combined with small scale eddy by increasing its circulation speed and the other branch is shooting into the Marmara islands. This extended part of the jet also splits into many branches and flows into the entrance to the Dardanelle Strait. In our non-hydrostatic simulation, we find that the differences between two simulations are minor in the deep at this resolution. Surprisingly, the largest differences are close to the surface in terms of circulation and mesoscale eddy processes. The main reason behind this difference is resolving the evolution of vorticity using the full 3D vertical acceleration term in the non-hydrostatic simulation.
-
ÖgeÇameli Ve Gölhisar Havzalarının Miyosen-kuvaterner Jeodinamiği, Burdur-fethiye Fay Zonu, Gb Türkiye(Avrasya Yer Bilimleri Enstitüsü, ) Elitez, İrem ; Akkök, Remzi ; 266237 ; Katı Yer Bilimleri ; Solid Earth SciencesÇameli ve Gölhisar havzaları güneybatı Anadolu'da, tektonik olarak oldukça aktif bir bölge olan Burdur-Fethiye Fay Zonu'nun (BFFZ) orta kesiminde bulunmaktadır. Bu bölge BFFZ üzerinde genç yaşlı çökellerin en yoğun olduğu yerdir. BFFZ, doğu Ege genişleme rejimi, Helen yayı ve Isparta Açısı arasında konumlanan aktif bir fay sistemidir. Bu tektonik hattın uzunluğu yaklaşık 310 kmdir. Genişliği kuzeyden güneye değişen bu hat kuzeyde Afyon-Çay'ın batısında 15 km, güneyde Patara ile Dalaman-İztuzu arasında 90 kmdir. Çalışma alanında bu genişlik yaklaşık 40 kmdir. Orta Miyosen-Kuvaterner yaşlı KD-GB doğrultulu fay ve havzalarla karakterize edilir. Çameli ve Gölhisar havzalarında Mesozoyik'ten günümüze kadarki yaş aralığında üç adet birim bulunmaktadır. Likya Napları olarak bilinen Jura-Kretase yaşlı ofiyolit ve rekristalize kireçtaşları ile bunların üzerini uyumsuz olarak örtmüş Eosen yaşlı çakıltaşı, resifal kireçtaşı, kumtaşı, kiltaşı ve şeylden oluşan türbiditik istif bölgenin temelini oluşturmaktadır. Bu temel üzerinde uyumsuz olarak Orta-Üst Miyosen yaşlı, örgülü ve menderesli akarsu ortamı ürünü olan iri taneli konglomera, kumtaşı, kiltaşı ve silttaşından meydana gelen Gölhisar Formasyonu bulunmaktadır. Gölhisar Formasyonu Üst Miyosen- Alt Pliyosen yaşlı İbecik Formasyonu ile yatay ve düşey geçiş göstermektedir. İbecik Formasyonu kil, kumlu kireçtaşı, bol kırıklı marn, killi kireçtaşı ve kalın tabakalı kireçtaşlarından oluşan gölsel ortam ürünü bir birimdir. İbecik Formasyonu üzerinde uyumsuzlukla Üst Pliyosen-Alt Kuvaterner yaşlı, kötü boylanmalı konglomera, çamurtaşı, silt ve kilden oluşan alüvyal yelpaze çökelleri bulunmaktadır. Dirmil Formasyonu olarak adlandırılan bu birimin üzerine ise yine uyumsuzlukla güncel alüvyon çökelleri yerleşmiştir. Çalışma alanında KB-GD doğrultulu büyük ölçekli normal ve sol yanal oblik normal faylar baskındır. İbecik ve Gölhisar formasyonları içerisindeki küçük ölçekli faylar KD-GB sol yanal oblik normal faylar, bunlara antitetik sağ yanal oblik normal faylar, KD-GB doğrultulu normal faylar, K-G ve D-B doğrultulu faylardır. Ana kıvrım ekseni KD-GB doğrultuludur. Bu durum bölgede varolan KB-GD yönlü bir sıkışma ve KD-GB yönlü bir gerilmenin göstergesidir. Çameli ve Gölhisar havzalarının oluşumu Erken Miyosen'de bölgede etkin olan sıkışma ile başlamış, Orta-Geç Miyosen'de sol yanal bir hareketin etkisiyle devam etmiştir. Havzalar halen Pliyosen'de başlayan sol yanal gerilmeli bir sistem hakimiyetindedir. Çameli ve Gölhisar havzaları ve çevresi tarih boyunca birçok yıkıcı depreme maruz kalmıştır. Bunlardan en önemli iki tanesi Gölhisar ilçesinde bulunan Kibyra antik kentinde M.S. 23 ve 417'de gerçekleşen depremlerdir. Kentin doğu kesimi Gölhisar Formasyonu, batı kesimi ise temel üzerine kurulmuştur. Kentteki jeolojik ve antik yapıların konumları bölgede meydana gelmiş yanal bir hareketin varlığına işaret etmektedir. Bu durum kentin batısındaki Kibyra Fayı'ndan kaynaklanmaktadır ve yıkımlar da daha çok insan dolgusu olan kesimlerde görülmektedir.
-
ÖgeDepositional Conditions Of The Holocene Sapropel In The Black Sea(Avrasya Yer Bilimleri Enstitüsü, ) Sancar, Ümmühan ; Çağatay, Namık ; 129456 ; Katı Yer Bilimleri ; Solid Earth SciencesKaradeniz'e Akdeniz sularının girmesinden sonra orta Holosen'de oluşan sapropel biriminin çökeldiği su sütunu koşullarım ve organik üretimi inorganik jeokimyasal ve paleontolojik yöntemlerle belirlemektir. Karadeniz'de ikisi batıdan (BS 9&BS 15) ve ikisi doğudan (BS 23 (2)& 46) olmak üzere 4 karot çalışılmıştır. Bu karotlar iki sedimanter birim içerirler. Bu kokolit ve sapropel birimi sırasıyla günümüzden son 3000 ve 7000-3000 yıl önce çökelmiştir. Çalışılan karotlar sapropel biriminin çökelme koşullan ile ilgili olarak önemli sonuçlar vermiştir. İlk olarak kokolit laminalı birimde yüksek toplam karbonat değerleri bu birimdeki kokolit laminalan oluşturan Emiliania huxleyi kalsitik kokolit konsantrasyonlanmn yüksek olması nedeniyledir. Bu laminalar ışık yoğunluğu ve sıcaklığın büyüme için en elverişli olduğu yıllık yaz plankton panamalarının ürünüdür. Karbonata benzer şekilde, Ca ve Sr profilleri biyojenik akıyı gösterir ve kokolit biriminde yüksek değerler göstermiştir. Kokolit biriminde batı Karadeniz havzasında doğu havzasına göre daha yüksek Sr/Al değerleri izlenmiştir. Bu batı havzasında daha çok biyojenik karbonat akıyı ve kısmen düşük detrital girdiyi göstermektedir. Karadeniz sedimentlerinin diğer önemli bileşeni nehirler yoluyla taşman organik madde ve detrital minerallerdir. Kokolit biriminde K, Na, Mg, Rb, Cr, Ti, Zr gibi litofil elementlerin zenginleşmesi mineralojik bileşim ve detrital tane büyüklüğü akısı ile uyumludur. Bu metallerle birlikte antropojenik kökenli ağır metallerin (Cu, Zn, Pb, Sb and As) karotlann üst birkaç cm.'sinde hızlı artışı son birkaç yüzyıldaki antopojenik etkinlikle ilgilidir. Farklı karotlardaki zenginleşmelerin başladığı derinliklerdeki farklılıklar, farklı karot alanlarındaki farklı sedimantasyon hızlan nedeniyledir. Buna gore sedimantasyon hızının sırası Core BS 9>BS 15> BS 23 (2) şeklindedir. Karadeniz sedimentleri içinde organic üretimi gösteren Ba/Al oram karot BS15 te sapropel biriminde en yüksektir. Bunu Core BS 23 (2) ve Core 46 izlemektedir. Aynı sıra adı geçen karotlarda kokolit biriminde de izlenmiştir. Bu sıraya göre gerek sapropel ve gerekse kokolit çökelimi sırasında batı havzada doğu havzaya göre daha yüksek organik üretim gerçekleşmiştir. Karadeniz karotlannda sapropel biriminde Ba, Mo, Ni ve V ile organik karbon arasında kuvvetli korelasyon görülmüştür. Bu kuvvetli korelasyonlar adı geçen metallerin organik madde ile ilişkisini göstermektedir.. Karotun üst birkaç cm. 'sinde Baryumun hızla artışı Karadeniz' de yakın zamandaki aşın organik üretimin(ötrifikasyon) önemli göstergesidir Mn ve Fe gibi redoksa duyarlı elementlerin Karadeniz sapropeli içinde ve üzerinde hem doğu hemde batı Karadeniz havzasında zenginleşme göstermemesi sapropel biriminin oksijensiz (anokzik) dip suyu koşullan altında çökeldiğini kuvvetle desteklemektedir. Karadeniz sapropeli içinde kalkofîl element (Fe, Cu, Zn, Cd, Ni, Sb,As ve S) zenginleşmesi bu sonucu desteklemektedir. Fe, Co, As ve S arasındaki yüksek korelasyon katsayılan, bu metallerin sapropel biriminde sülfid fazında bulunduğunu göstermektedir. Sapropel biriminde çok yüksek Mo, Ni, V değerleri Core BS 15 ve BS 23 (2) de gözlemlenmektedir. Bu metaller büyük olasılıkla hem organik maddenin yapısında hemde sülfid fazında konsantre olmuştur.
-
ÖgeDetermination Of Last Glacial Equilibrium Line Altitudes Of Turkey By Glacial Mass Balance Model(Eurasia Institute of Earth Sciences, 2018-06-28) Gündüz, Savaş ; Sarıkaya, Mehmet Akif ; 602161006 ; Solid Earth Sciences ; Katı Yer Bilimleri Anabilim DalıTurkey is located in the Eastern part of Mediterranean region between 36°N and 42°N latitude and 26°E and 45°E longitude. Turkey's climatic and topographic features have strong contrasts which indicate a characteristic feature for Turkey. As a general view, Turkey has a varied topography for its all geographical regions. Turkey is a mid-latitude country located with a relatively high topography. In the current climate of Turkey, glaciers do not occupy large areas but it is known that paleo-glaciers covered larger areas during the Last Glacial stage based on earlier studies. There is a close relationship between climate and equilibrium line altitude (ELA) of a glacier. Glaciers are the most commonly used indicators for climate change. The purpose of this study is to calculate Turkey's ELA by glacial mass balance model during the Last Glacial Maximum (LGM) and compare with previous studies. For this purpose, monthly present day temperature and precipitation were used to make paleo-climatic estimations. The Last Glacial stage ELA were determined by a glacier mass balance model and compared with previous studies. In total, 25 glacial areas have been studied. Using the monthly temperature and precipitation data obtained from WorldClim, annual ablation was calculated by positive degree day model and annual accumulation were calculated assuming that precipitation falls as snow at 0°C. Calculations made by an in-house Matlab program. Annual mass balances were found with the difference between the accumulation and ablation values. The simulations for the last glacial period were firstly done with the precipitation was kept the same as the present conditions, and the temperature depressions was changed between -8°C and -12°C. In the second case, the temperature was kept constant (-10°C lower than today), the precipitation was changed from drier (%25 drier) to humid (%25 wetter) conditions than today. Accordingly, the last glacial paleo-equilibrium line altitudes in Turkey were calculated and spatially compared with earlier studies. When temperature is 10°C cooler than today and precipitation is in the present day condition (Precipitation=1), ELA decreasing from south of Turkey to the north. It is almost between 2400- 2500 m a.s.l. in the Southeast Taurus. In Akdağ and Beydağ, ELA is more than 2200 m a.s.l in Sandıras, Davraz, Dedegöl, Geyikdağ, Aladağlar and Bolkar, ELA is about 2200 m. It has a decreasing pattern toward to north. Erciyes and Soğanlı Mountains have ELA 2000-2200 m. In Uludağ which is situated in the north part of the Turkey it is in between 1600-1800 m. In the eastern part of Turkey, ELA is higher when it compared with western Turkey. In Buzul and İkiyaka Mountains, ELA is in between 2600-2700 m. Southeast part of Turkey has the highest ELA value. For –10°C temperature decrease and same as today's precipitation values (from south to north) there is a decreasing pattern. It shows that there is clear latitude effect in Turkey's ELA. From west to east ELA is increasing as elevation 'increasing from west to east. It also shows that elevation affects the ELA in Turkey because elevation is increasing from west to east. The places where elevation is high have higher ELA compared to other places in the Turkey. According to the study of Messerli (1967), ELA is 2300 m in the Black Sea region. When the temperature -8 °C below today and present day precipitation condition, ELA estimates of 2000- 2100 m in the Black Sea close the Messerli's estimates. In the Mediterranean ELA is around 2500 m. For Mediterranean, all results that I have are higher than 2000 m. This can indicate ELA is almost same values in the Mediterranean in LGM. In the south east region that have most of the glaciers, ELA is between 2700-2800 m in the study of Messerli (1967). It is more than 2400-2500 m in southeast region for all the cases applied. That also shows that there is a match between these values. In the west part of Turkey, ELA is around 2300 m in Messerli (1967) study but in this part, I got lower ELA values when it compares to Messerli (1967)'s study.
-
ÖgeDistribution Of Quaternary Deformation Along The Coasts Of Cyprus, İnferences From Marine Terraces(Eurasia Institute of Earth Sciences, 2018-05-08) Altınbaş, Cevza Damla ; Yıldırım, Cengiz ; 602141005 ; Solid Earth Sciences ; Katı Yer Bilimleri Anabilim DalıCyprus is located on the subduction zone between African and Eurasia Plates. The topography of the island is a result of distributed deformation associated with the subduction related processes in the south of the Eurasia Plate. Trodos and Kyrenia mountains are major morphotectonic units that integrally tied to plate boundary deformations. The presence of uplifted marine terraces is piece of evidence of subduction related active deformation in the part of the island. To understand rate and pattern of deformation, I conducted geomorphic mapping of marine terraces by ArcGIS and analyzing of paleo-cliffs by TerraceM Matlab based program. As a result of these analyzes I calculated the uplift rates with reference to MIS 5. Here will present morphotectonic implications from temporal and spatial distribution of marine terraces along the Cyprus.
-
ÖgeDoğu Anadolu Yüksek Platosu Oluşumunun Termal Tarihçesi(Avrasya Yer Bilimleri Enstitüsü, ) Özbakır, Ali Değer ; Şengör, A. M. Celal ; Katı Yer Bilimleri ; Solid Earth Sciences