İşletme Lisansüstü Programı - Doktora
Bu koleksiyon için kalıcı URI
Gözat
Başlık ile İşletme Lisansüstü Programı - Doktora'a göz atma
Sayfa başına sonuç
Sıralama Seçenekleri
-
ÖgeA comparative study of individualism-collectivism : effects on performance in groups (Canada, Libya, and Turkey)(Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2000) Elarbesh, Seham G. ; Sezgin, Selime ; 98721 ; İşletme ; ManagementDünyada çalışma gruplarının genel kullanımının artması sonucu, grup amaçları ve faaliyetleri doğrultusunda grup üyelerinin toplumsallık eğilimlerinin incelenmesi, grup performansını ve işbirliğini arttırması açısından iletişimin etkileri, grup içinde kişinin takım çalışmalarındaki davranışını yönlendirme açısından sosyal boşluğun rolü ve kişinin kendi grubu içindeki ilişkileri, işbirlikçi ve verimli gruplar oluşturma açısından kritik faktörler olarak önem kazanmıştır. Grup çalışmaları, psikoloji, sosyoloji ve yönetim bilimleri gibi değişik dallarda çok uzun dönemlerce ve farklı kültürlerde incelenmesine rağmen, sonuçlar konuya çok açıklık kazandırmamıştır. Bu araştırma, grup ortamında kişinin performansını etkileyen farklı faktörleri incelemektedir. Bireysellik ve toplumsallık eğilimlerinin kültürel açısının incelendiği ilk değişkendir. İkinci değişken olan takım çalışmasındaki sosyal boşluk iki grupta ele alınmıştır: Takım çalışması için yüksek sosyal boşluk ve Takım çalışması için düşük boşluk. Üçüncü faktör, çalışma gruplarında farklı bireysel performans aşamaları olarak ele alınmıştır. 1. aşama bireysel çalışma, 2. aşama diğer grup üyeleri ile direkt ilişki kurulmadan tek bir grup üyesinin grup çalışmalarına katkısı, 3. aşama ikinci boyutunda olup, üyeler arasında iletişimi içermektedir. Araştırmadaki denekler, üç farklı kıtadaki üç ülkeden, Libya, Türkiye ve Kanada'daki MBA öğrencileridir ve örnek özetleri değerlendirerek umulasyon çalışması yapmışlardır. Grup içindeki performansı etkileyen faktörleri inceleyen bir model oluşturulmuş, mülakat ve deney sonuçlarında toplanan veriler, ANOVA, Person Korelasyonu, Regresyon Yöntemi ve diğer istatistiksel teknikler kullanılarak incelenmiştir. Tüm sonuçlar modeli destekler mahiyettedir. Önerilen gelecekteki araştırma konuları, teorik ve uygulama açısından tezin sonuçlarının katkılarıda ele alınmıştır.
-
ÖgeA cultural model of risky decision-making behaviour : a test of prospect theory (Turkey, Libya, Japan, China and Canada)(Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2000) Bouazzi, Nagia M. ; Sezgin, Selime ; 98719 ; İşletme ; ManagementRisk altında karar alma farklı alanlarda araştırmaların yoğun ilgi gösterdiği bir alandır. Çok farklı alanlarda çalışmaların yoğunluğuna rağmen, farklı kültürlerde risk altında karar alma çok yeni ve gelişmekte olan bir çalışma sahasıdır. Bu doktora tezi riskli karar verme modelinin farklı kültürel faktörlerden etkileşimini incelemektedir. Bu tezde ele alman modelde dört etkinin faktör grubu içinde üç farklı ilişki zinciri incelenmiştir. Ele alman faktörler; kültürel değerler, karar verme süreci, farklı karar verme türleri içinde tercihler ve problemi tanıma farklılıklarıdır. Modelde yer alan birinci ilişki zinciri kültürel değerler ve karar verme davranışı arasındadır. Bu araştırma daha önce yapılan çalışmalardan daha detaylı olarak çoklu kültürel değişkenleri ele almakta ve her değer üzerinde bunların belirgin etkilerini incelemektedir. İkinci ilişki zinciri risk algılama ve yaratıcılık, riskli seçim ve farklı karar verme stillerinde tercih gibi karar verme davranışının diğer faktörleriyle ilişkisini ele almaktadır. Daha önceki araştırmalarda risk algılama ve farklı karar verme stilleri arasındaki tercih ilişkisi ele alınmıştır. Üçüncü olarak incelenen ilişki zinciri problem tanımlama ve riskli karar verme davranışının tüm yönlerini ele almaktadır. Bu araştırma daha önceki çalışmaların kapsamında yer almayan olasılık teorisinde öngörülen problem tanımlama etkisini geniş açıdan ele almıştır. Öngörülen modelde, deneysel araştırma kapsamında ampirik olarak test edilerek farklı kültürlerdeki deneklere yer verilmiştir. Örneklimde kültürel farklılıkları olan, Türkiye, Libya, Japonya, Çin ve Kanada olmak üzere beş ülke seçilmiştir. Araştırma sonuçlan, geliştirilen modeli ve olasılık teori ile Hofstede'nın kültürel kavram ayrışımını desteklemektedir. Bu araştırmanın sonuçlan, pratik ve teorik açıdan vanlan model ve teorileri yeni verilerle katkı sağlamakta, aynı zamanda gelecekteki araştırmalar için yön gösterici olmaktadır.
-
ÖgeAn analytical valuation technique applied to industrial companies in İstanbul stock exchange(Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2003) Ülgen, Murat ; Teker, Suat ; 175085 ; İşletme ; ManagementHisse senedi yatırımcılarının yatın m kararlarını verirken kullandıktan kabul görmüş en önemli iki değerleme yöntemi temel analiz ve teknik analizdir. Temel analizde, analist bir şirket hakkındaki tüm temel bilgileri sentezleyerek, hisse senedi ile ilgili yatırım önerisine temel teşkil etmesi açısından şirketin gelecekteki performansına dair öngörülerde bulunur. Veri kümesi açık uçludur ve sınırsız temel bilgiyi içerir. Analist şirketin gelecekteki performansı hakkında çıkarımsama yaparken, gelecekteki mali tablo rakamlarını ve/veya rasyolarını tahmin etmeye çalışır. Sonra bu rakamlar şirketin faaliyet gösterdiği sektörün ortalamaları ile karşılaştırılıp, hisse senedi performansının gelecek bir dönem için piyasa endeksinin üstünde mi veya altında mı kalacağına dair tahminler yapılır. Teknik analizde ise veri kümesi sadece iki tip finansal bilgiyi içerir; hisse senedi fiyatı ve işlem hacmi. Teknik analist vereceği kararları sadece bu iki tip veriye dayandınr. Bunu yaparken de "her türlü bilginin hisse senedi fiyatı içinde olduğu" varsayımından yola çıkar. Hisse senedi fiyatı, şirketin geçmişteki performansının ve şirket hakkında gelecekle ilgili beklentilerin özetlendiği en nihai parametredir, işlem hacmi tek başına herhangi bir kritik anlam taşımaz, ancak hisse senedi hareketleri ile ilgili yorumları güçlendirir. Teknik analistlerin önemli bir kısmı, hisse senedi piyasalarında yapacakları bir hamle için alış ve satış sinyalleri denilen çeşitli işaretleri kullanırlar. Her analiz yönteminin diğerine göre bazı avantajları ve dezavantajları vardır. Göreceli olarak daha kısa bir zaman dilimi için, 'al-sat' stratejisi teknik analiz kullanımına daha yatkındır. Diğer yandan uzun vadeli yatınm kararı göz önüne alındığında kısa vadeli fırsatlar ve tehditler daha az önem arzeder. Diğer bir ifadeyle, daha uzun vadeli yatınm kararları alınırken detaylı ve itinalı bir temel analiz çalışması amaca daha iyi hizmet eder. Teorik olarak gelecekte gerçekleşecek bir olayla ilgili ne kadar çok bilgi mevcutsa belirsizliğin o kadar az olduğu söylenir. Bu açıdan bakıldığında temel analiz, daha geniş bir fınansal veri kümesi ile ilgilendiğinden teknik analize tercih edilebilir. Fakat temel analiz, teknik analize gore daha fazla zaman harcamayı gerektirmektedir. Bir yandan temel analize has bilgileri daha hızlı işlerken diğer yandan da teknik analizin en önemli parametresi olan hisse senedi fiyatlarından yararlanmak, karar verme mekanizmasına önemli katkılar sağlayabilir. Bu kombinasyon 'kantitatif analiz' şeklinde tanımlanabilir. Kantitatif analizde mali tabloların geçmişe dönük incelenmesinden yola çıkılır, sonra bu tablolar gelecekte belli bir süreye kadar tahmin edilmeye çalışılır ve son olarak da hisse senetleri fiyatları kullanılarak gelecekte gerçekleşmesi tahmin edilen mali tablo rakamlarının bugüne taşınması için bir kriter (ağırlıklı ortama sermaye maliyeti) oluşturulur. Bu tip bir analizin bilgisayar yazılımı olarak uygulanması yatırımcıya zamandan ciddi ölçüde tasarruf sağlar. Microsoft Excel ortamı, yaygın kullanımı ve kolay anlaşılır program geliştirme özellikleri yüzünden bu amaç için özellikle seçilmiştir. Burada amaç tabi ki hisse senedi yatırımcısını belli bir yatınm aksiyonuna ikna etmek değil, karar vermeden önce diğer değerleme yöntemlerinin sonuçlan ile karşılaştırma yapabileceği sağlam bir referans oluşturabilmektir. Ayrıca kantitatif değerlemeyi en pratik yöntem olarak da görmemek gerekir çünkü bu yöntemin hazırlanmasında halen geçerliliği bir soru işareti olan tam etkin piyasalar1 varsayımı temel alınmıştır. Bu araştırmanın kalbinde kantitatif analiz yer alsa da, borsada işlem gören şirketlerin fiyatlarını hesaplamak için kullanılan diğer yarı-analitik yöntemlerden de bahsedilecektir. Bunlardan en çok bilinenler arasında fiyat/kazanç, piyasa/defter değeri ve firma değeri/faiz ve vergi öncesi kar, amortisman gibi değerleme rasyoları yer almaktadır. İncelenen sektöre bağlı olarak bir rasyo diğerlerine tercih edilebilir. Analizin son kısmında ise KDT'nin açıklayıcı gücünü ölçmek amacıyla kantitatif metodla elde edilen sonuçlar, piyasada işlem gören şirketlerin gerçek piyasa fiyatları ile karşılaştırılmaktadır. Karşılaştırmaların yapılacağı şirketler, genel piyasa endeksinden (IMKB100) ve sanayi şirketleri arasından seçilmiştir. Neticede ampirik bulgular gerçek piyasa fiyatlarının, kısıtlı girdi kümesine rağmen, cesaret verici bir doğrulukla tahmin edildiğini göstermektedir. Ek olarak, piyasa fiyatlarının gerçek firma değerlerini doğru yansıtmadığı, KDT'nin verdiği sonuçların daha doğru bir baz teşkil ettiği farz edilirse buna göre verilen yatırım tavsiyeleri, piyasa endeksinin getirişinin oldukça üzerinde getiriler sağlamaktadırlar.
-
ÖgeAn Analysis Of Voters' Perception Of Visual Advertisements With Respect To Neuromarketing Approach: Eye-tracking Study(Institute of Social Sciences, 2018) Alioğlu, Ahmet ; Burnaz, Huriye Şebnem ; 534612 ; Management ; İşletmeResearchers have progressively used a multidimensional approach in their methodical development, which has led to new understandings and discoveries. The usage of neuroscientific approaches has gained more prominence in several marketing functions and has contributed to greater understanding of human behavior. Neuromarketing is one of these disciplines that integrate multidimensional fields of scientific research; neurology: a science that concentrates on the study of the human brain; cognitive psychology: focuses on exploring the relationship between mind and human behavior; marketing: the field of research that focuses on developing new, lucrative products and services to meet the needs of consumers. Thus, Neuromarketing focuses on researching and understanding consumer behavior and measuring people's brain responses to marketing stimuli. The development of this field basically is reliant on the progress of several principles of study: neuroscience, applied physics, and computer science. Moreover, Neuromarketing is being used to study consumer behavior and purchase decision processes. Neuromarketing save an opportunity basically to researchers to have a deeper insight of the degree of abstraction present in the minds of customers and the role of feelings in decision- making and intentional behavior. Thus, it allows the development of more operative mechanisms for activating and stimulating these feelings.
-
ÖgeAnalyzing Customer Engagement Through Customer Experience In Health Care Industry(Institute of Social Sciences, 2019) Özçelik, Ayşe Bengi ; Burnaz, Şebnem ; 554264 ; Management ; İşletmeThe unilateral relationship between brand and consumer in 1980s has become a unilateral and interactive one in which consumer is empowered. This transformation increased the competition in market and changed the approach of organizations about their clients, accordingly the importance of consumer-brand interaction is increased. In 2000s, a paradigm shift is actualized in marketing in which the service become the focus. With this shift, it is widely accepted that the critical identity of a brand is built by the service provided even if the brand is a manufacturing one. Technological developments supported this transformation by putting the information flow forward and help consumers being empowered. Hence, experience has become the new focus of marketing by converting the traditional exchange relationship. Organizations should provide a well-designed experience story in order to sustain their existence in the market.
-
ÖgeThe Antecedents Of Consumer Dishonest Behavior And Its Impact On Consumer-brand Relationship(Institute of Social Sciences, 2018) Işıksal, Didem Gamze ; Karaosmanoğlu, Elif ; 511885 ; Management ; İşletmeThis thesis aims to investigate the relationship between consumers' feelings of being fooled and their tendency to get even by cheating the brand (dishonest behavior) via a mechanism of self-compensation, and its ultimate effect on consumer-brand relationship in terms of attachment, commitment and trust. It also tests the moderating effect of situational ambiguity in order to assess how consumers regulate their moral standards in consumption contexts especially when they feel befooled by the brand and thereby behave dishonestly. It also examines the moderating role of exposure frequency to the guilt stimulus on the link between guilt and consumer-brand relationship strength.
-
ÖgeBanka Maliyetleri ve Maliyet Ekonomileri : Türk bankacılık sektörü için bir uygulama(Sosyal Bilimler Enstitüsü, 1998) Erbil, Ali Fuat ; Bolak, Mehmet ; 92599 ; İşletme ; ManagementBu çalışmanın amacı, bankacılık sektörünün maliyetleri ve maliyet ekonomilerinin neler olduğu konusunun analizini yapmaktır. Bu analiz 1988-1995 döneminde Türk bankacılık sektörüne uygulanmaktadır. Maliyet ekonomileri, bankaların ulaşmak istedikleri ideal büyüklüğü tespit eden ölçek ekonomileri ve bankaların çok ürünlü doğasından kaynaklanan maliyet avantaj mı ölçen kapsam (scope) ekonomilerini içermektedir. Öncelikle, bankaların toplam maliyetlerini (işletme giderlerini) hesaplayabilmek için çıktılarının neler olduğu konusunda karar vermek gerekmektedir. Bu çalışmada banka çıktıları üç aşamalı olarak ele alınmıştır; her aşama ise değişik bir çıktı kümesini temsil etmektedir. Banka maliyetleri, üç ayrı banka modeli ile açıklanmıştır. Banka modeli ile kastedilen, banka maliyetlerinin, çıktılar ile ifade edildiği maliyet fonksiyonlarıdır. Ölçek ekonomileri ile ilgili bulgular şu şekildedir: İlk bulgu, Türk bankacılık sektörünün maliyet eğrilerinin "U" şeklinde olduğunun ve ölçek ekonomilerinin varlığının kanıtlanmasıdır. Küçük ölçekli ve büyük ölçekli bankalar birbirleri ile karşılaştırıldığı zaman ölçek ekonomilerine göre küçük bankaların maliyet avantajı büyüklere göre çok daha fazladır. Kapsam ekonomileri, birden fazla ürün üreten firmaların, çıktılarının hacimlerini teker teker değil de aynı anda arttırarak maliyet avantajı elde etme kaabiliyetlerini göstermektedir. Tüm yıllar için, sektörün kapsam ekonomileri pozitiftir, yani Türk bankacılık sektörü, ürün bileşenindeki ürünlerin hacmini aym anda arttırarak maliyet avantajı elde etmiştir, öte yandan küçük bankalar büyük ölçekli bankalara göre maliyet avantaj ma sahiptirler. Kamu ve özel sermayeli bankaların ölçek ekonomilerine baktığımızda 1988- 1995 dönemindeki tüm yıllar için, kamu bankalarının genelde maliyet avantajı elde etmek için ölçek artırma şanslarının kalmadığını göstermektedir. Kapsam ekonomileri açısından bulgular, özel bankaların ürün çeşitliliklerini ve bunların hacimlerini aym anda artırarak, maliyet avantaj mı, kamusal sermayeli bankalara göre daha fazla elde ettiklerini göstermektedir.
-
ÖgeBankacılıkta Operasyonel Risk Ölçüm Modelleri Ve Sermaye Yeterliliğine Etkisi : Türk bankacılık sektöründe faaliyet gösteren bir bankaya uygulanması(Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2005) Teker, Dilek Leblebici ; Ülengin, Burç ; 175095 ; İşletme ; ManagementBankaların maruz kaldığı riskler öteden beri kredi riski ve piyasa riski olarak bilinmekteydi. Ancak piyasalarda sunulan ürün ve hizmetlerin gelişmesi ve daha karmaşık hale gelmesiyle ortaya çıkan fınansal skandallar sonucu operasyonel riskin bankalar için önemli boyutu anlaşılmaya başlanmıştır. Operasyonel risk genel olarak kredi ve piyasa riski dışında kalan tüm riskler olarak ifade edilmiştir. Basel Komite operasyonel riski "uygun olmayan ya da işlemeyen iç süreçler, insanlar, sistemler ya da dış etkenler nedeniyle ortaya çıkabilecek zarara uğrama riski" olarak tanımlanmıştır. Bu tanımdan yola çıkarak operasyonel riske neden olan faktörler; insan, sistem, süreç ve dışsal faktörler olarak sınıflandırılmaktadır. insan faktörü banka personelinin yapmış olduğu hata ve yolsuzluklar olarak tanımlanmaktadır. Sistem faktörü, banka sisteminden kaynaklanan hatalar, kapasite yetersizliği, sistemin güvensizliği olarak örneklendirilebilir. Operasyonel riske neden olan başka bir faktör bankanın süreçlerinde yaşanan aksaklıklardır. Banka iç süreçleri banka içi iletişimi ve kontrolü sağlamak amacıyla oluşturulmuş olsa da yanlış modellenmesi ya da yanlış Çeşitli raporlama hataları, banka içi iletişim eksikliği ve muhasebe hataları süreç faktörü altında incelenmektedir. Dışsal faktörler yasal ve politik olaylar, soygun, hırsızlık ve yolsuzluk gibi banka dışı kişilerin suistimali ve terör saldırıları olarak gruplanabilir. Basel II düzenlemesinin Temmuz 2004 tarihinde yayımlanmasıyla birlikte, bankacılıkta operasyonel risklerin tanımlanması, ölçümü ve sermaye yeterliliği oranına dahil edilmesi konusu daha güncel hale gelmiştir. Basel H'nin uygulanmaya başlanmasıyla birlikte, bankalar, operasyonel risklerine neden olan faktörleri tanımlayacak, operasyonel risklerini ölçecek ve gerekli sermayeyi ayıracaklardır. "Bankacılıkta Operasyonel Risk ölçüm Modelleri ve Sermaye Yeterliliğine Etkisi: Türk Bankacılık Sektöründe Faaliyet Gösteren Bir Bankaya Uygulanması" başlıklı doktora tezinde operasyonel risk yönetim süreçleri detaylı olarak anlatılmaktadır. Bu tez çalışmasında operasyonel riskleri oluşturan faktörler, fınansal piyasalarda meydana gelen krizler ile örneklendirilerek anlatılmakta ve bankaların operasyonel risklerini ölçmede hangi yöntemlerin kullanılabileceği ve ölçülen risklerin banka sermaye yeterliliğine nasıl yansıtılacağı anlatılmaktadır. Tezin uygulama bölümünde, Türk Bankacılık sektöründe faaliyet gösteren bir bankanın gerçek verileri kullanılarak, bankanın operasyonel riskleri ölçülmüş, sermaye gereksinimi hesaplanmış ve sermaye yeterlilik oranına etkisi incelenmiştir.
-
ÖgeBid-ask Spread, Liquidity And The Effects Of Firm-level And Market-level Features(Institute of Social Sciences, 2018) Güloğlu, Zeynep ; Ekinci, Cumhur Enis ; 511941 ; Management ; İşletmeMarket liquidity is defined as the ability to trade quickly, with low transactions costs, at any time and with no or a minimal impact on price. Liquidity is crucial for well functioning of markets. It has many implications for traders, investors, exchanges, regulators, and the listed firms. Thus, an accurate understanding of liquidity concepts and its determinants is essential. This dissertation consists of three main sections relating to liquidity. We start with a comprehensive review of the frameworks currently available for understanding definitions and determinants of liquidity. We put a special emphasis on various liquidity measures discussed in the literature about equity markets. Indeed, measures that we present have specific properties and capture certain aspects of liquidity. Our purpose, however, is to highlight the differences and similarities of these measures and produce a more complete understanding of their limitations and extensions.
-
ÖgeBilişim Sistemleri Gelişmişlik Düzeyi Ve Yönetim Önceliklerinin Bilişim Sistemleri Üst Düzey Yöneticisinin Rollerine Etkisi: Finans, Sanayi Ve Kamu Sektörlerinde Bir İnceleme(Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2007) Albayrak, Ruşen Ahmet ; Biçer, İsmail Hakkı ; 227573 ; İşletme ; ManagementTeknoloji kullanımının yaygınlaştığı ve kolaylaştığı bir ortamda, yeni bilgi teknolojilerinin kuruluşlara kazandırabileceği rekabetsel üstünlük, ancak bilgi veya teknolojinin etkin yönetilmesiyle elde edilebilir. Modern örgütsel yapılanmalarda, kuruluşların bilişim sistem ve teknolojilerinin yönetiminden, Bilişim Sistemleri Üst Düzey Yöneticileri (BSÜDY / Chief Information Officer - CIO) sorumludur. Bilişim Sistemleri Üst Düzey Yöneticisi'nin kaynaklarda geçen rolleri, kurumların bilişim teknolojisi ve sistemleri yönetiminin gelişim sürecini göstermesi açısından da önem arzetmektedir. Çeşitli ülkelerde yapılmış çalışmalarda, bilişim sistemleri yöneticisinin kişisel özellikleri, örgütsel yapılanmadaki yeri ve çalıştığı kuruluşun Bilişim Sistemleri gelişmişlik düzeyinin yönetici rollerini nasıl etkilediği araştırılmıştır. Bu çalışmanın amacı, Gottschalk'ın (2002) Norveç'te yaptığı çalışmada kullandığı modelden yola çıkarak, Bilişim Sistemleri Üst Düzey Yöneticisi'nin rollerini ve bu rolleri etkileyen faktörleri ortaya koymaktır. Esinlenilen modelden farklı olarak, BSÜDY'nin bilişim sistemleri yönetim öncelikleri de bilişim sistemleri yönetici rollerini etkileyen ikinci bağımsız değişken olarak çalışmaya ilave edilmiştir. Yönetim öncelikleriyle güçlendirilmiş yeni model, Türkiye'de finans, sanayi ve kamu sektörlerinde görev yapan 130 BSÜDY üzerinde test edilmiştir. Veriler, güncel yazın incelenerek hazırlanan bir soru formu aracılığıyla toplanmıştır. Soru formunda yer alan ifade grupları, önceki çalışmalarda geçerliliği ve güvenilirliği sınanmış ölçekler temel alınarak geliştirilmiştir. Toplanan veriler, betimleyici faktör analizlerinden sonra regresyon analizi yapılarak incelenmiş, modelin içerdiği unsurlar arasındaki ilişkiler açığa çıkarılarak daha önce yapılmış çalışmalarla benzerlikler ve farklılıklar tanımlanmıştır. Yeni model; yazın incelemesinde yer alan çalışmalarda kullanılan modellere ek olarak, BSÜDY rollerine BS yönetim önceliklerinin etkisini de ele almış ve Türkiye örnekleminde rollerdeki değişikliği açıklamada daha başarılı bir sonuç vermiştir. Araştırmanın yapıldığı sektörlerdeki BS yönetim öncelikleriyle ilişkili olarak; kaynak sağlayıcı, girişimci ve lider gibi BS biriminin iç işleyişiyle ilgili BSÜDY rollerinin ön plana çıktığı; dış temsilci, takipçi ve sözcü gibi dışa dönük rollerin ise göreceli olarak daha geri planda kaldığı bulunmuştur.
-
ÖgeCost And Pricing Efficiency In Capital Market Infrastructures: A Closer Look At Integration And Product Diversification(Institute of Social Sciences, 2019) İpek, Seven ; Ekinci, Cumhur Enis ; 601807 ; Management ; İşletmeCapital market infrastructures (CMIs) are exchanges, CCPs and CSDs. Exchanges provide trade execution, CCPs clearing and CSDs settlement services for the secondary markets. Exchanges also provide listing, and CSDs depository functions for the primary markets. Business integration models are horizontal integration across market places or vertical integration in the value chain. Multiway integration embraces both horizontal and vertical integrations. Integration is the consolidation of organizations' management in one reporting entity. Most horizontal and multiway integrations take place in the developed markets, especially in the US and Europe. Emerging markets are characterized with vertical integration in the value chain. Regulatory changes and market beneficial ownership types affect the integration opportunities among the CMIs. In the emerging markets integration and diversification strategies are limited within the national borders in general. In developed markets horizontal integrations among market places, or multiway integrations and product diversifications took place through mergers and acquisitions.
-
ÖgeCrowdfunding Community Engagement: Drivers And Outcomes(Institute of Social Sciences, 2019) Demiray, Melek ; Burnaz, Şebnem ; 584898 ; Management ; İşletmeSharing economy and co-creative networks have changed the way of interaction and cooperation in the businesses of digital age. The concepts of 'co-creation', 'co-funding' and 'peer-to-peer' become inevitable parts of sustainable innovation, crowd economy, and entrepreneurship. Crowdfunding, as a novel financial system, has emerged to facilitate accessing funds, enable crowd economy, encourage innovation and democratize the entrepreneurship ecosystem. Crowdfunding is basically gathering a small amount of money from a large number of people, namely the 'crowd' in a community or in a society to realize a specific project. Crowdfunding market has rapidly spread around the world in recent years since crowdfunding offers an alternative financing method to fulfill the gaps in the financial sector and to enable individuals, start-ups and SME's to cope with capital access problem in a feasible manner. The crowdfunding platforms bring members together to raise capital and provide required information about projects through online settings. Crowdfunding platforms are considered as online communities since they establish closer relationships among their users to share resources for co-creating value.
-
ÖgeThe Dark Side Of Service Environment: A Systematic Literature Review And Experimental Examination Of Dysfunctional Behaviors During Service Experiences(Institute of Social Sciences, 2018) Okan, Mehmet ; Baş, Ayşe Banu Elmadağ ; 514609 ; Management ; İşletmeService climate with ongoing functional and prosocial relationships among service actors, which are consistently and idealistically portrayed in promotional materials, has turned into an unrealistic utopia (Fisk et al., 2010). Several studies and industrial reports show that negativity in organizations, especially in organizational frontlines, is at the crisis level. In the same vein, in the last two decades, a number of studies on dark side issues has skyrocketed. As accumulated knowledge in the field has increased, unsystematic term proliferation started to cause overlapping blurred constructs that impair construct clarity in the field. It now becomes essential to uncover constructs that clearly target actual world phenomena and understand their distinctive relations with specific antecedents and consequences. Therefore, the current thesis aims (1) to provide a conceptually clear, operationally meaningful and practically important set of constructs for dark side phenomena in service ecosystems and (2) to understand and examine these constructs' associated and distinctive relations with other motivational, cognitive, emotional and behavioral constructs. In this dissertation, the author conducted three sets of studies that examine and resolve these aforementioned issues. Firstly, the author systematically reviewed studies related to dark side issues in organizational behavior and marketing literatures between 1975 and 2016.
-
ÖgeThe effects of structural adjustment policies on labor market and income distribution in Turkey(Sosyal Bilimler Enstitüsü, 1999) Onaran, Özlem ; Onaran, Özlem ; 92710 ; İşletme ; ManagementGelişmekte olan ülkelerde 1970'lerin sonundan ve 1980'lerin başından itibaren esas olarak IMF (Uluslararası Para Fonu) ve Dünya Bankası tarafından şekillendirilmiş olan yapısal uyum programlan çerçevesinde yeni politikalar geliştirilmiştir. Politika değişimini belirleyen temel unsur temelde ithal ikameci politikalardan ihraç yönelimli politikalara geçiş olmuştur. Yapısal uyum politikaları ilk aşamada dar anlamda bir istikrar süreci ve ardından piyasalarda serbestleşmeyi, kurumsal reformları ve üretim faktörlerini ticarete konu olmayan sektörlerden ticarete konu olan sektörlere kaydırmayı içeren bir yapısal değişim süreci içerir. Yapısal uyum sürecinde emek piyasalarıyla ilgili açık bir program olmamakla beraber, yapısal uyum programlarının temel teorik çerçevesini oluşturan neoklasik iktisatta emek piyasasına atfedilen önemli bir rol vardır. Makroekonomik bir çerçevede, emek piyasasından beklenen işsizlikte artış olduğunda emek piyasasım tekrar dengeye getirmek için ücretleri aşağı doğru ayarlamaktır. Emek piyasasındaki düzenlemeler genellikle bu esnek uyum kapasitesinin önünde bir engel olarak görülmektedir. İstikrar uygulamalarının ilk anda istihdam ve gelir dağılımı üzerinde olumsuz etkileri olacağı kabul edilmekle beraber, aynı zamanda yapısal uyum politikalarının sonuçta istihdamı arttıracağı ve beraberinde yoksulluğu azaltacağı varsayılmaktadır. Bu beklentiler özellikle, Hecksher-Ohlin ve Stolper-Samuelson kuramlarına dayanan bir uluslararası ticaret modeli temelinde oluşturulmuştur. Bu çerçevede ihracatı özendiren bir dış ticaret rejiminin, karşılaştırmalı üstünlüklerinin emek yoğun sektörlerde olduğu iddia edilen gelişmekte olan ülkelerde istihdam artışı için bir potansiyel yaratması beklenmektedir. Reel ücretlerin de koruma oranlarındaki bir indirimin ardından, daha emek yoğun olan ihracat yönelimli sektörlerin göreli fiyatlarında bir artış gerçekleşeceği iddiasına dayanarak artması beklenmektedir. Daha yeni tartışmalarda, ticaret serbestleşmesinin, sermayenin sektörler arasında yer değiştirme hızındaki yavaşlığına bağlı olarak kısa vadede istihdam ve ücretleri azaltabileceği de kabul edilmektedir. Bununla beraber, emek piyasasında çarpıklıklar olmadığı sürece, uzun vadeli sonuçların emek lehine olacağı iddia edilmektedir. Bu bağlamda sendikalar veya asgari ücret düzenlemeleri emek piyasası çarpıklıkları olarak görülmektedir. Sermayenin kısa vadede sektörler arasında yer değiştirmesindeki yavaşlığa bağlı olarak düşen istihdama reel ücretlerin ilk anda azalarak uyum göstermesini sınırlandıracak bu tür çarpıklıkların olması durumunda, dış ticaret xvı serbestleşmesinin kısa vadede çözümü zor işsizlik problemlerine yol açabileceği iddia edilmektedir. Buna karşın, pek çok gelişmekte olan ülkede reel ücretlerdeki şiddetli azalmalar ve emek piyasasındaki ciddi düzensizleştirmeler göz önünde bulundurulduğunda, eldeki veriler emek piyasasmı katılık yaratmakla suçlamanın çok zor olduğunu göstermektedir. Yapısal uyum programlarının gelişmekte olan ülkelerdeki sonuçlarıyla ilgili olarak var olan araştırmalar bu politikaların, özellikle gelir dağılımı ve emek piyasası açısından beklentileriyle ilgili olarak ciddi eksikliklere işaret etmektedir. Yapısal uyum politikalarının sonuçlarıyla ilgili genel bulgular düşük istihdam artış oranlarına neden olan darboğazların ekonominin birikim kalıbında aranması gerektiğini göstermektedir. Bu tartışma Türkiye için özellikle önemlidir. Türkiye yapısal uyum programı uygulamasına 1980'de başlamış ve o zamandan günümüze kadar dünya ekonomisine eklemlenme açısından önemli bir aşama kaydetmiştir. Fakat ülkenin istihdam ve gelir dağılımı açısından karnesi başarılı olmamıştır. Diğer gelişmekte olan ülkelerde olduğu gibi, Türkiye'de de düşük istihdam artışları emek piyasası katılılıklannm bir göstergesi olarak değerlendirilmektedir. Fakat, ekonominin yapısal özelliklerinin detaylı bir analizi, reel ücretlerin azalmasma rağmen istihdamdaki artış hızının düşük kalmasına yol açan başka faktörlerin varlığına işaret etmektedir. Bu çalışma 1980 sonrası dönemde yapısal uyum politikalarının uygulanmasının ardından Türkiye'de gelir dağılımı ve emek talebinde gerçekleşen değişimleri incelemektedir. Bu amaçla, öncelikle çalışmanın diğer bölümlerine geri plan oluşturması açısından, yapısal uyum dönemi boyunca Türk ekonomisindeki birikim ve büyüme kalıbı sorgulanmaktadır. Sanayideki büyüme ve birikim kalıbının özelliklerine ışık tutmak amacıyla, özel imalat sanayiinde yatırımların kârlılık ve talep bileşenlerine olan duyarlılığını incelemek için bir yatırım denklemi tahmin edilmektedir. îkinci olarak, emek talebin belirleyicilerine ve uluslararası ticaretin bu süreçteki etkilerine özel bir yer vererek emek piyasasındaki dinamikler incelenmektedir. Bu inceleme istihdamın büyüme muhasebesiyle analizinin yam sıra, emek talebi için tahmin edilen ekonometrik bir modeli de içermektedir. Üçüncü olarak, emek piyasasındaki esneklik derecesi, ve özellikle de reel ücretlerdeki esneklik derecesi, yapısal uyumun çeşitli dönemlerinde ücretlerin makroekonomik değişkenlere olan tepkisinin ekonometrik olarak tahmin edilmesi yoluyla incelenmektedir. Ücret belirleme mekanizmasının esneklik derecesi ile ilgili niceliksel ölçütler bulmak emek piyasasımn katılığı veya esnekliği ile ilgili tartışmalarda belirleyici olması açısından çok önemlidir. Dördüncü olarak, kârların ekonomideki önemli yapısal değişimlere tepkisini görmek için ücretlerle kârlar arasındaki ilişki incelenmektedir. Son olarak da ücretler arasındaki farklılıklar incelenmektedir. Bu sonuçlar Türkiye'de yapısal uyum sürecindeki gelir dağılımı dinamiklerine ışık tutmaktadır. Bu araştırmanın sonuçlan emek piyasası ve gelir dağılımıyla ilgili olarak yapısal uyum politikalarının temelini oluşturan neoklasik iddiaların geçerliliğini XV11 sorgulamak için ampirik bulgular sunmaktadır. Buradan hareketle bu çalışma emek piyasası ve gelir dağılımının incelenmesinde, birikim kalıbının ve güç ilişkilerinin büyüme ve dağılımı belirlemedeki etkisini birleştiren, neoklasik iktisat dışı bir senteze olan ihtiyaca işaret etmektedir. Bu çalışmanın en temel sonucu emek piyasasmda ve özellikle de reel ücretlerde istihdamın daha hızlı artmasını engelleyecek bir katılığın bulunmadığıdır. Düşük istihdam artış oranlanmn ve gelir dağılımında sürekli olarak ücretliler aleyhine gerçekleşen bozulmanın kaynağı Türk ekonomisinin yapısal sorunlarında aranmalıdır. Uluslararası ticaretin serbestleşmesi ne istihdamın büyüme oranında bir artışa ne de gelir dağılımda ücretliler lehine bir düzelmeye yol açmıştır. Tersine, reel ücretlerdeki ciddi boyutlara varan aşağı doğru esneklik uluslararası rekabetin yoğunlaştığı bir dönemde dahi yüksek kâr marjlarının korunmasında en temel rolü üstlenmiştir. Türk özel imalat sanayiinde ücret ve kârlar arasındaki karşıtlığın incelenmesi, bir reel ücret katılığından çok, kârlılıkta bir katılığın varlığım göstermektedir. Öte yandan, yüksek kârlılık beraberinde yüksek bir sınai yatırım oranım getirmemiştir. Türkiye imalat sanayiinde yatırımların katma değer içindeki payım arttırmak yerine, kapasite kullanım oranını arttırmaya dayalı bir sanayileşme kalıbına sıkışmıştır. Üretkenlikteki artışlar yüksek yatırım oranlarıyla desteklenmediği için uzun süreli olamamaktadır. Bu durum istihdamda yüksek ve istikrarlı bir büyümenin yam sıra, reel ücretlerde üretkenliğe dayalı bir artışı da engellemektedir. Sonuçlar, imalat sanayiinde ücretlerdeki bir azalmanın üretim ve istihdamda daha düşük bir büyümeyi beraberinde getirdiği, stagnasyonist bir büyüme rejiminin varlığım göstermektedir. Kâr marjlarmdaki katılık istihdam artış oranlan üzerinde de olumsuz etkiler yaratmıştır. Reel ücretler aşağı doğru ciddi bir esneklik göstermişse de, bu ya emek dışı birim maliyetlerdeki artışı dengelemek veya kâr marjlarım daha da arttırmak için kullanılmıştır. Kâr marjları katılık gösterdiği için, veya ticaret yönelimli sektörlerde dahi artma eğiliminde oldukları için, reel ücretlerin aşağı doğru esnekliği sektörün piyasa payının ve dolayısıyla üretiminin ciddi oranda artması için yeterli olmamıştır. Bu araştırma güç ilişkilerindeki dengenin Türkiye'de gelir dağılımını belirleyen temel etken olduğunu göstermektedir. Bu süreçte devlet de çok aktif bir rol oynamıştır, ve yapısal uyum dönemi boyunca bu müdahale esas olarak sermaye lehinde olmuştur. Emek talebinin incelenmesi ekonominin istihdam yaratma kapasitesi üzerinde iç talebin rolüyle ilgili olarak da çarpıcı bir sonuca işaret etmektedir. Ücretlerdeki azalma üretimdeki potansiyel büyümeyi sınırladığı oranda, reel ücretleri düşürmek yoluyla istihdamı arttırma imkanlarının sınırlı olduğu bulunmuştur. Yine, sektörlerin ihracat yöneliminin artması emek talebinde önemli değişikliklere yol açmamaktadır. Bu anlamda reel ücret azalması toplam talep üzerinde bir basınç yaratıyorsa ve bu boşluk da ihracatla kolayca kapatılamıyorsa, ücret düşüşlerinin yeterli sayıda yeni iş imkanı yaratması beklenemez. İhracatın istihdamın büyüme XV111 hızını güçlendirmedeki yetersizliği göz önüne alındığında, iç talep ekonominin istihdam yaratma kapasitesini arttırmak için kilit etken olarak ortaya çıkmaktadır. Özellikle ekonominin genelindeki değişimlerin motoru olan imalat sanayiinde yatırım ve üretkenlik artışı sağlayacak politikalarla, üretim ve istihdamı hareketlendirecek bir stratejiye ihtiyaç vardır. Fakat temel itici güç olarak kâr oranına dayanarak kaynak dağılımında ciddi bir hareketlenme ummak, pek çok gelişmekte olan ülkenin yatırmışız kârlarla ilgili deneyimi göz önünde bulundurulduğunda, çok rasyonel görünmemektedir. Kâr oranının ekonomiyi düzenlemesini beklemek sadece daha çok eşitsizlik getirmektedir. Üretimin, ve özel olarak da iç talebin hem emek talebini hem de yatırımları arttırmadaki önemi, eşitlik düşüncesini geride bırakmaksızın ekonominin istihdam yaratma kapasitesini ve büyüme potansiyelim arttırabilmek açısından önemli politika önerilerine işaret etmektedir. Bu ancak sistematik bir yatırım programıyla olanaklıdır. Bu süreçte devletin de önemli bir rolü bulunmaktadır. Yapısal uyum politikalarının önerdiği gibi devleti küçültmek yerine, devletin rolünü yeniden tanımlamaya ihtiyaç vardır. Üretkenlik düzeyi yüksek, nitelik yoğun sektörlere doğru bir yeniden yapılanma rekabet gücünü arttırmak için düşük ücretlere ve sosyal hakların törpülenmesine bağımlı kalmaya son verecektir. Ortodoks yapısal uyum bakış açısı, emek piyasası düzenlemelerini segmentasyon ve enformalleşmenin nedenleri olarak algılamaktadır. Bu bakış açısının ekonominin istihdam yaratma kapasitesini arttırmak için tek önerisi düzenlemelerin ortadan kaldırılmasıdır. Fakat bu politikaların istihdam ve gelir dağılımı açısından gösterdiği zayıf performans, piyasa güçlerinin ve kâr oranının ekonomideki ana itici güç olmasına dayanan bir yapısal uyum modeline değil, eşitlikçi bir uyum modeline ihtiyaç olduğunu göstermektedir. Bu açıdan hem emeğin nitelik düzeyini güçlendirecek politikalara, hem de uzun süredir marjinalleştirilmiş kesimleri hedef alacak aktif emek piyasası politikalarına ihtiyaç vardır. Fiziki yatırımların yam sıra, planlı bir müdahalenin ve devletin rolü bu alanda da kritik önemdedir.
-
ÖgeEmeklilik döneminin finansmanı ve özel emeklilik fonu modelinin Türkiye'ye uygulanabilirliği(Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2000) Ergenekon, Çağatay ; Bolak, Mehmet ; 98718 ; İşletme ; ManagementToplumsal yapıdaki demografik değişim ve aktüeryal dengeyi bozucu müdahaleler nedeniyle, kuşaklararası dayanışma üzerine kurulu sosyal güvenlik sistemi tüm dünyada, sınırlı sayıdaki aktif üyeden topladığı primlerle giderek artan pasif üyelerine hizmet vermekte zorlanmaktadır. Gelirlerin yükümlülükleri karşılamakta yetersiz kaldığı finansal bir krize yol açan bu durumun, sistemin kendi dengeleri içerisinde alınacak tedbirlerle düzeltilebilmesi olanak dışı olmamakla birlikte; emeklilik yaşmda artış, primlerde yükselme, emeklilik aylığı vd. hizmetlerin reel düzeyde gerilemesi gibi sosyal güvenlik kurumlarının gelirlerini arttırıp giderlerini kısmaya yönelik parametrik tedbirler, çalışanlar açısından sistemin geçmişe göre daha yüksek maliyetli ve daha düşük getirili hale gelmesine neden olmaktadır. Bu çalışmada, brüt gelirlerinin sosyal güvenlik prim tavanım aşan bölümü üzerinden belirli bir emeklilik tasarrufu yapan kazanç geliri sahiplerinin, çalışma hayatlanndaki standartlarım emeklilikte de sürdürebilmelerine olanak tanıyan bir Bireysel Emeklilik Modeli önerilmektedir. Model'de emeklilik gelirinin düzeyi, sosyal güvenlik ve emeklilik aylıklarının çalışma dönemi sonundaki kazanç gelirlerine oram (değişim oram) olarak ifade edilmektedir. Düşük, orta-alt, orta-üst ve yüksek gelir gruplarını temsilen dört kazanç düzeyinde test edilen simulasyon, ekonomik büyümeye bağlı yıllık reel %2 ücret artışı ve beş yılda bir reel %3 promosyona bağlı ücret artışı koşullarında, sosyal güvenlik emeklilik aylıklarının değişim oranının yukarıda belirtilen gelir grupları için sırasıyla %48, %29, %20 ve %15 olacağını göstermektedir. %5 yıllık reel faiz oram, %15 özel emeklilik katkı payı oram varsayımı altında, özel emeklilik gelirinin katkısıyla bu gelir gruplarının eline geçecek toplam değişim oram sırasıyla %55, %63, %68 ve %70 olmaktadır. Başlangıçta özel emeklilik tasarrufu yapamayan dar gelirlilere dahi takviye edici ikinci bir emeklilik geliri sunan özel emeklilik sistemi, birikim arttıkça nemanın da yükselmesine bağlı olarak tüm gelir gruplarının çalışma yaşamlarındaki standartlarını sürdürebileceği düzeyde toplam değişim oranına ulaşmasına imkân tanımaktadır.
-
ÖgeEtkin Piyasa Hipotezi Ve Gelişmekte Olan Hisse Senedi Piyasalarında Eşhareketlilik(Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2007) Çelik, Tankut Taner ; Taş, Oktay ; 227574 ; İşletme ; ManagementBu çalışmanın öncelikli amacı gelişmekte olan ülkelerde zayıf etkinliğin araştırılması ve bu ülkeler arasında artan karşılıklı etkileşimlerin piyasa etkinliği açısından yansımalarını incelemektir. Bu nedenle, gelişmekte olan 12 ülkenin hisse senedi piyasaları, Nisan 1998- Nisan 2007 dönemine ait haftalık verilerine dayanılarak dizilim, birim kök ve varyans oran testleri kullanılarak zayıf etkinlik bakımından test edilmiştir. Birim kök testlerinde Geliştirilmiş Dickey Fuller testinin yanı sıra Phillips Perron ve KPSS birim kök testleri kullanılmıştır. Aynı zayıf etkinlik testleri Nisan 2002- Nisan 2007 alt dönemi içinde ayrıca gerçekleştirilmiştir. Test edilen gelişmekte olan ülkeler Arjantin, Brezilya, Çek Cumhuriyeti, Mısır, Endonezya, Macaristan, Hindistan, İsrail, Kore, Meksika, Rusya ve Türkiye'dir. Bulgular, çoğu ülke için zayıf etkinliği destekler nitelikte olmuştur. Bütün testler tarafından zayıf etkinliğin reddedildiği bir ülke bulunmamaktadır. Öte yandan, Kore ve Türkiye piyasalarında zayıf etkinlik hiç bir test tarafından reddedilememiştir. Çalışmanın ikinci bölümünde yukarıda belirtilen ülkelerden Rusya hariç onbir gelişmekte olan ülke için eşhareketlilik Etkin Piyasa Hipotezi çerçevesinde incelenmiştir. Bu bölümde çoklu analize izin verdiği için Johansen eşbütünleşim metodolojisi kullanılmıştır. Nisan 1998 - Nisan 2007 dönemi için gerçekleştiren eşbütünleşim testlerinde 2 eşbütünleşim vektörünün varlığı tesbit edilmiştir. Ancak oluşturulan Vektör Hata Düzeltme Modelinin açıklama gücünün zayıf olması nedeni ile Etkin Piyasa Hipotezini ihlal edecek bir kanıt bulunamamıştır.
-
ÖgeAn Examination Of Factors Affecting E-retailer Revisit Intention: An Experimental Study On Individual-related And Relational Causes(Institute of Social Sciences, 2018) Altıniğne, Neşenur ; Karaosmanoğlu, Elif ; 498126 ; Management ; İşletmeVisual appeal of a web site is an important consideration in the success of online retailing since enjoyment guides behavior. The visual complexity of a context in which e-retailer displays its products may affect its perceived enjoyment by influencing processing fluency and perceived control and in turn revisit intentions. By conducting 3 experimental design studies it is expected to provide evidence that individuals process an online atmosphere more fluently, thus increasing its enjoyment, when it is presented in a low rather than high complexity context. Furthermore, the moderating effects of self-construal and perceived risk are also explored.
-
ÖgeAn Expert System For Auditing Six Sigma Project Implementations(Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2007) Özturaç, Kürşat Naci ; Bayraktar, Demet ; 227557 ; İşletme ; ManagementBu çalışmada geliştirilen prototip Uzman Sistem (EDeSis), Altı Sigma uygulamalarındaki faz geçiş toplantıları vasıtasıyla projenin finansal ve operasyonel olarak hedeflendiği şekilde yürütüldüğünü yargılamak için finansal temsilciye karar desteği sağlamayı amaçlamaktadır. Prototip sistem, EDeSis Altı Sigma programında uzman ve yöneticilerin sezgisel ve bilgi birikimlerinin yeni finansal temsilcilere aktarılması ve finansal temsilcilerin iyi planlanmış ve standartlaşmış prosedürlerle eğitilmesini sağlamayı hedeflemektedir. Böylece iş birimi finansal temsilcisinin eğitimi yoluyla Altı Sigma projesinin uygulanmasının denetimi konularında standardın yükseltilmesi sağlanacaktır. Geliştirilen karar destek sistemi istenilen zaman ve düşük maliyetle kararın kalitesini iyileştirebilir. Bahse konu projelere uygulanan uzman karar destek sistemi EDeSis, işletme yönetimlerin ihtiyacı olan tarafsız bir değerlendirme aracı olarak iç denetim alanına katkı sağlamıştır. Uygulama sonuçları, aynı zamanda literatürde yer alan, daha standart bir Altı Sigma uygulaması formatı yaratılması çalışmalarına destek olmuştur.
-
ÖgeGSM Sektörü İçin Müşteri Merkezli Bilgi Yönetimi Değerlendirme Modeli Tasarımı Ve Bir Uygulama(Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2005) Kulaklı, Atik ; Birgün, Semra ; 175089 ; İşletme ; ManagementGünümüz değişen dünyasında bilginin üretim süreci ve yönetimi, rekabetçi iş avantajı yakalamak açısından en temel faktör haline gelmeye başlamıştır. Kurumsal çalışan kimliğinin, insan ve sosyal sermaye boyutlarında geliştirilmesi ve uygun operasyonel sorumlulukların sağlanması, daha iyi bir gelecek oluşturulması açısından anlamlı bir strateji konusu olarak görülmektedir. "Bilgi temel güçtür" ve doğru kararların alınmasında bu güç, zayıf ve güçlü unsurlar arasındaki boşlukların belirlenmesinde, vizyon ve gerçekler temelinde evrensel kabul gören tüm boyutları içermektedir. Bilgi yönetimi süreçlerine ilişkin tartışmalarda bilgi yönetimi; bilginin yaratılması, geçerli kılınması, sunulması, yayılması ve uygulanma faaliyetleri olarak sınıflandırılabilir. Bilgiden yeterince yarar sağlanması, organizasyonun bilgi yönetimi faaliyetlerini dengeli bir şekilde oluşturması ile gerçekleşir. Genel olarak bu, organizasyonel kültür, teknoloji ve tekniklere ilişkin ihtiyaç duyulan değişikliklerin dengelenmesi sürecidir. Birçok organizasyonda insan, teknoloji ve tekniklere değişik ağırlıklarla ve birbirinden ayrı odaklanılarak bilginin yönetildiğine inanılmaktadır. Aslında insan, teknoloji ve tekniklere ayrı ayrı odaklanma, kuruluşun rekabetçi avantajı sürdürmesini sağlayamamaktadır. Bunun yerine teknoloji, teknikler ve insan faktörleri arasındaki etkileşimi esas alan yaklaşımlar ile bilgiyi etkin olarak yönetmek, günümüz çağdaş yaklaşımlarının temelini oluşturur. "Uygulamalardan öğrenilenler" ve sürekli gelişme döngüsü ile besleyerek öğrenmenin yaratılması, organizasyonun rekabetçi avantajını sürdürmesi ve korumasında temel etkendir. Evrimsel sistem perspektifi açısından bakıldığında, bu araştırma bilgi yönetiminin çağdaş sosyal organizasyona geçiş süreci yönünde bir katkı ve anlam içerdiği görülmektedir. Tez çalışmamız, GSM hizmet sektörüne yönelik pratik yöntem ile bilgi yönetimine ilişkin kavramsal boyutun birleştirildiği ve iş programlan için tanımlanmış kavramların kullanımını sağlamaktadır. Araştırmamız ayrıca, çalışanların tüm teknik ve kültürel içerikteki faaliyetleri esnasında, kurumsal bilginin yaratılması ve paylaşılması üzerinde etkisi bulunan unsurların belirli bir değerlendirme modeli çerçevesinde gözden geçirilmesine ve gelişimine destek vermektedir. Değerlendirme XV modeli, çalışma süreçlerine ilişkin tüm anahtar faktörlerin tanımlanmasını içermektedir. Araştırmanın faydalan olarak; bilgi yönetiminde temeldeki davranışlardan, bilgi yönetimine ilişkin stratejilerin oluşturulmasına değin oluşan bağlantılar gözönüne alınmaktadır. Bilgi yönetimi stratejisi organizasyonel kültürdeki ve bilgi teknolojilerindeki değişimleri veya her ikisini, maliyetleri düşürmek, yeni ürün ve hizmetleri zamanında pazara sunmak açısından yenilik boyutunda geliştirmeye yönelik çabalan vurgulamaktadır. Araştırmamız sektöre yönelik bir uygulama çalışması ile desteklenmiş ve test edilmiştir. Tez araştırmamız, bilgi yönetiminin değerlendirmesinin müşteri merkezli yaklaşım çerçevesinde çağdaş bilgi yönetimi yaklaşımı ile bütünleştirildiği ve bilgi temelli- merkezli tasarımı ortaya koymaktadır. Müşteri merkezli organizasyonel yapılanmada bilgi yönetimine ilişkin teorik çerçeve, GSM hizmet sektöründe faaliyet gösteren bir firmanın kurumsal değerlendirme ve değişim programlannda kullanacağı bir yöntem olarak pratikte de kullanıma sahiptir. Tezimiz sekiz bölümden oluşmaktadır. Birinci ve beşinci bölümler, tezin teorik çerçevesinin oluşturulduğu ve içeriğin verildiği bölümlerdir. Birinci ve üçüncü bölümlerde, bilgi çağında yer alan uygulamalar açısından bilgiye ilişkin kavramlann son zamanlarda elde edilen araştırmalar ve çalışmalarda organizasyonel yapı, teknoloji ve yönetim kararları üzerindeki etkisi açıklanmıştır. Bölüm dörtte, daha iyi müşteri ilişkileri geliştirme kavramı dahilinde müşteri merkezlilik ve çağdaş iş yaklaşımlan açıklanmış, müşteri düşüncesi, yaşam stilleri, tüketici davranışları, değişen müşteri tabanı, segmentasyon ve müşteri ile ilgili konular incelenmiştir. Bölüm beşte, farklı alanlara yönelik uygulamada yer alan değerlendirme ve puanlama yöntemleri ve yaklaşımları tanımlanmış, tezimizin içeriği ile ilgili bilgi yönetimi ve müşteri ilişkileri yönetimi çalışmaları karşılaştınlarak farklı yaklaşımlara ilişkin detaylar sunulmuştur. Bölüm altı, tezimizde ortya konan modelin tasarım bölümü olup, bu bölümde değerlendirme modeli yapısı ve kriterleri oluşturulmuştur. Değerlendirme modeli aşağıda ifade edildiği üzere beş ana kriterden oluşmaktadır. Değerlendirme yapılacak şirket, değerlendirme çalışması esnasında ana kriterlere ilişkin tüm alt kriterleri karşılamak zorundadır. ? Bilgi Stratejisi Oluşturma ana kriteri (13 alt kriterden oluşmakta) Bilgi yönetimi amaç ve vizyonunu belirlemek, Temel bilgi ihtiyaçlannın belirlenmesi, Kritik bilgi yönetimi varlıklarının tanımlanması, Karlılık ve gelir beklentisi, Karar alma sistemi, Stratejik bilgi planlama, Bilgi elde etme stratejisi, Bilgi sıralama stratejisi, Bilgi paylaşımı ve geliştirme stratejisi, Bilgi koruma ve saklama stratejisi, Rekabete ilişkin düzey ve strateji oluşumu, Bilgi organizasyonu oluşturulması hedefi, Segmentasyon yapısının etkisi ? İş Süreçleri Yönetimi ana kriteri (12 alt kriterden oluşmakta) XVI Ürün ve hizmete yönelik değer sunumu, Pazarlama yaklaşımı, Satış ve kanal yönetimi, Müşteri hizmetleri/şikayet ve öneri yönetimi. Faturalama ve yasal yaptırımlar, Tahsilat ve gelir yönetimi, Hilekarlık (fraud) ve risk yönetimi, Bağlılık programlan yönetimi ve churn, Network yönetimi ve altyapı, Proje ve iş akış yönetimi, E-iş ve portaller, Arka ofis süreçleri ? Organizasyonel Ortam ana kriteri (1 5 alt kriterden oluşmakta) Üst yönetimin desteği, Yönetim ve organizasyon yapısı, İç müşteri bağlılığı, Eğitim, Motivasyon yetkilendirme ve ödüllendirme, İnsan Kaynaklan istihdam politikalan, İnsan Kaynaklan performans değerleme, İletişim modeli ve açıklık, Enformasyon akışı ve engellerin giderilmesi, Bilginin kurumsallaştırılması, Bilginin yaygmlaştınlması, İnanç ve değerler, Öğrenme, Yaratıcılık ve değişime açıklık, Dinleme ve anlama/özümseme düzeyi. ? Veri Yönetimi ana kriteri (1 0 alt kriterden oluşmakta) Veri yapısı, Veriye erişim ve kullanım, Veri giriş stardartları, Müşteriye ilişkin verilerin detayı, Veri kalitesi eksik ve yanlış veri, Veri saklama yöntemi, Veri güncelleme, Veri ve enformasyon entegrasyonu, Analiz yeteneği, Veri yönetiminde minimal işletim ve kolay modifikasyon. ? Teknoloji ve Sistemler Bileşeni ana kriteri (10 alt kriterden oluşmakta) Veri saklama ortamı ve araçlan, Analiz araçları, Temas noktası araçları, Operasyonel destek sistemleri ve altyapı, İletişim ağları ve araçları, Raporlama araçları, İş akış ve süreç modelleme araçlan, Belge yönetimi araçlan, İçerik yönetimi ve kütüphane yazılımları, Organizasyonel gelişim ve öğrenme araçlan. Değerlendirme çalışması esnasında, uygulamanın gerçekleştirildiği şirket, beş ana kritere ilişkin sonuçlann elde edilmesinde; Gerçekleşen iş sonuçlan ile bunlann gerçekleştirilmesi esnasındaki hedeflerini karşılaştırmalıdır. Modelin en önemli özelliği anlaşılabilir yapıda olmasıdır. Diğer değerlendirme modellerinde olduğu gibi, bu model de uygulama açısından kolaylıkla gerçekleştirilebilir. Model değerlendirme süreçlerinde etkin bilgi yönetimi faaliyetlerinin müşteri merkezlilik kavramı ve iş uygulamalan ile bütünleştirildiği özgün yapısı ile iş mükemmeliğine ilişkin rolleri tanımlamaktadır. Modelin yapısında var olan pratik uygulama yaklaşımı; iyileştirilmeye ihtiyaç duyulan müşteri ilişkileri yönetimi ile bilgi yönetiminin başansını destekleyen bir araç görevi de görür. Bölüm yedi, tezin uygulama bölümünde ortaya konan modelin test edildiği ve kriterlere ilişkin bulguların açıklandığı bölümdür. Bulgular, teorik araştırmalar ile ortaya konan yaklaşımları, uygulamanın gerçekleştirildiği şirkette kritik görev alanlanndaki çalışanlarla yüz-yüze mülakatlar, beyin fırtınası grup toplantıları, süreç sahiplerinin katılımında yapılan vaka çalışmaları, telefonla ve maille alman veriler, verilerin konsolidasyonu ve çeşitli faaliyet göstergeleri ile karşılaştırma gerçekleştirilmiştir. XVII Değerlendirme çalışması araştırmacı tarafından 2003-2004 akademik yılı içinde yapılmıştır. Bu bölümde model kriterlerine ilişkin inceleme yapılan alanlarda elde edilen bulgular detaylandınlmış ve puanlama tablosu herbir kriter için detaylı olarak hazırlanmış ve yayımlanmıştır. Bölüm sekiz, tezin sonuçlar ve öneriler bölümüdür. Burada bir önceki bölümde elde edilen değerleme sonuçlarına göre bulgular yorumlanmış ve iyileştirme yapılacak alanlara ilişkin öneriler ortaya konmuştur. Ayrıca bir sonraki değerleme döneminin tespiti ile tezin genel sonuçlan açıklanmıştır. Buna göre elde ettiğimiz genel sonuçlar belirtilecek olursa; ? Çağdaş bilgi yönetimi kavramı ve tanımına ilişkin bilinç yeterli düzeyde değildir. Bunun en temel nedeni de faaliyetlerin bu doğrultuda planlanmamış ve organize edilmemiş olmasıdır. ? Şirketin üst yönetimi ile organizasyonun alt katmanlarında iletişim kopukluklarına rastlanmıştır. Üst yönetimin yeterince destek olamaması ve dikkatini bu konu üzerinde yoğunlaştıramaması nedeniyle bilgi yönetiminde etkinliğe ulaşılamamaktadır. ? Model kriterlerine ilişkin bulgulardan elde edilenlere göre sadece K4 "Veri Yönetimi" ana kriterinde müşteri merkezlilik seviyesinin başlangıcında olunduğu, diğer ana kriterlerin ürün odaklı ve değer önerisinin çapının genişletildiği seviyelerinde dağılım gösterdiği saptanmıştır. Bulgular çerçevesinde düzeltilmiş puanlamaya göre şirket toplam 300 üzerinden 149 puan almıştır. Bunun sonucu olarak da iyileştirilmeye yönelik birçok alan tespit edilmiştir. ? Bu doğrultuda şirket, organizasyonel alanlar ile teknolojiye ilişkin alanlarda iyileştirme için anlayışa sahip olmuştur. Organizasyonel yapıya ilişkin iyileştirmeler daha kısa bir zaman diliminde gerçekleştirilebilirken, teknolojik adaptasyon ve yatırımların uygulamaya alınmasında zamana ihtiyaç vardır. ? Bir sonraki değerlendirme çalışması için kriterlerde en uzun süreyi kapsayan sürece (veri stoklama ve temizleme) göre değerlendirme çalışması periyodu belirlenmiştir. Şirketin veri ambarı, bununla uyumlu çalışacak diğer yazılım ve donanım bileşenleri ile birlikte veri madenciliği, müşteri ilişkileri yönetimi yazılımları, arka ofis ile iletişim ve etkileşim araçlarına yatırım yapması XVIII gerekmektedir. Bu yatırımın miktarı ve boyutu, şirketin finansal gücü ve bütçesine göre belirlenir. Üst yönetim teknik yatırımların uygun kombinasyonu kararı için satıcı firmalar ile danışmanlardan destek almalıdır. ? Elde edilen sonuçlara göre, değerlendirme çalışması fikirlerin ve düşüncelerin paylaşılması ve süreç çalışanlarının kendi alanları dışındaki süreçlere yönelik yargılarının da olumlu olmasına destek vermektedir. Şirket çalışanları araştırmacıya tezin uygulanması esnasında oldukça yardımcı olmuşlardır. Bu hem araştırmacı hem de süreç sahiplerinin bilgi yönetimi, müşteri merkezlilik ve takım çalışması açısından oldukça yararlı sonuçlar doğurmuştur. ? Katılımcıların ifade ettiğine göre; bir diğer ana sonuç da modelin açıklığı ve anlaşılabilirliğidir.
-
ÖgeHealth-related consistency in food choice and consumption : The role of household and product characteristics( 2020) Sürmeli, Gökhan ; Kemal Burç Ülengin ; 623222 ; İşletme Mühendisliği ; Management EngineeringThe prevalence of overweight and obesity around the world has reached alarming levels in the last decades. The adverse effects of overweight and obesity on human health are well documented. Individuals with excess body weight carry a higher risk of fatal health issues such as type-2 diabetes, cardiovascular diseases, and cancer. In addition, overweight and obesity have negative psychosocial, and economic consequences. Inevitably, counteracting obesity and reducing the associated health costs have become major policy goals for many countries including Turkey. Food consumption behaviors are known to be one of the main causes of the obesity epidemic. In order to maintain a normal weight and avoid diet-related diseases, consumers are expected to follow a range of dietary recommendations consistently over time and across different consumption situations. In practice, however, consumers display desirable behaviors in some of their consumption decisions whereas they fail in others. It is essential to understand the situations under which consumers engage in (in)consistent consumption behaviors in order to develop better public health strategies. Despite the prevalence of obesity and diet-related diseases, little is known about the dynamic associations between food purchasing behaviors in the grocery retailing environment. This thesis focuses on different aspects of healthy food purchasing behaviors from a consistency perspective. Using a large household panel data from Turkey, three econometric studies are conducted within the scope of the thesis. One of the aims of this thesis is to explore how grocery shopping behaviors and sociodemographic characteristics are associated with healthy and unhealthy food purchasing patterns. In the first empirical study within the scope of this thesis (Study-1), the effects of shopping behaviors including shopping frequency, basket size, preference for promotions, choice of store type as well as sociodemographic characteristics of households on the share of food expenditures for the categories that are recommended to be avoided (foods with high sugar) and to be approached (fruits, vegetables, and legumes) are analyzed using linear mixed effects models. The results of Study-1 demonstrates that both shopping behaviors and sociodemographic characateristics are associated with the healthiness of food purchases. However, the drivers of avoiding sugary foods are not identical to the drivers of approaching healthy foods. Preference of modern retailer formats, making less promotional purchases, smaller number of shopping trips, smaller number of purchases, higher level of education is found to improve purchasing patterns both in terms of avoiding sugary foods and approaching fruits, vegetables, and legumes. Meanwhile, some of the sociodemographic characteristics such as higher level of income, being in later stages of life, and living in more urbanized neighborhoods is found to reduce the share of sugary foods but do not improve the purchasing patterns in terms of the share of healthy categories in Turkey. In response to the growing interest in healthy eating, nutrition claims on food products such as "diet", "low-fat", "source of fibre" have become a popular marketing tool among food companies to emphasize the nutritional benefits of their products. Previous studies have shown that choosing food with nutrition claims can lead to overconsumption or license subsequent unhealthy choices. However, research focusing on systematic cross-category effects in real-life settings is missing. To address this gap, the second empirical study in this thesis (Study-2) aims to explore how the choice of food with nutrition claims is associated with the healthiness of the entire shopping basket by estimating fixed effects panel models. The results of Study-2 show that choosing a higher share of items with nutrition claims within hedonic categories leads to healthier shopping baskets (consistent behavior). This finding suggests that a self-control mechanism remains active due to the high goal conflict between health and pleasure. One the other hand, choosing a higher share of items with nutrition claims within utilitarian categories leads to less healthy shopping baskets (inconsistent behavior or balancing). This spillover can be explained by a perceived goal progress and lower perceived goal conflict between short term pleasure and long-term health for utilitarian products with nutrition claims. Another important marketing activity which has harmed consumers' dietary patterns is the pricing strategy. Calorie-dense, unhealthy foods have not only become cheaper over the years but also have been more heavily promoted in the marketplace. In recent years, it has been widely discussed that consumers can be nudged towards healthier food consumption patterns through price-based policies. In order to predict the effectiveness of price-based interventions, there is a need to conduct research on price sensitivities of consumers for healthy and unhealthy food. Despite the vast amount of literature comparing price elasticity of demand for aggregate food categories, only a limited number of studies have addressed the interaction of price and nutrition claims in terms of its effect on demand response patterns. Finally, this thesis investigates whether and to what extent the price sensitivity of households in terms of their purchase quantity responses change when they choose relatively healthy items with nutrition claims. In the last empirical study within the thesis (Study-3), transaction level demand responses are compared for the purchases of items with and without nutrition claims in different food categories by estimating random effects panel models. The relative impact of price increases and price decreases with respect to the internal reference price are compared both for regular items and items with nutrition claims in multiple categories. Besides, the impact of the intensity of choosing items with nutrition claims within and across categories (which is used as a measure of adopting nutrition claims) on the price sensitivity is analyzed. The findings of Study-3 show that consumers are generally less price sensitive for items with nutrition claims in terms of their purchase quantity responses compared to regular items in the same category. Purchase quantity responses are generally found to be asymmetric both for regular items and items with nutrition claims. For regular items, price sensitivity is relatively higher when there is a decrease in price. For items with nutrition claims, asymmetry in demand responses to the direction of the price change depends on the food category. A higher adoption of items with nutrition claims within a category in past purchases is found to decrease the price sensitivity for these items. On the other hand, choosing items with nutrition claims in an increasing number of categories reduces the price sensitivity for regular items but does not tend to influence the price sensitivity for items with nutrition claims. This thesis contributes to the public health and consumer behavior literature with several valuable insights, which have implications both for policymakers and marketers. Commercial purchase data are continuously collected for market research companies and contains detailed marketing mix and demographic information regarding real-world purchasing transactions. These types of datasets allow researchers to observe the short and long-term impact of marketing and policy interventions on actual food purchases, which in turn indicates the changes in dietary patterns. This thesis is also unique in terms of using commercial purchase data from Turkey for health-related consumer research.