FBE- Endüstri Ürünleri Tasarımı Lisansüstü Programı - Doktora
Bu koleksiyon için kalıcı URI
Gözat
Başlık ile FBE- Endüstri Ürünleri Tasarımı Lisansüstü Programı - Doktora'a göz atma
Sayfa başına sonuç
Sıralama Seçenekleri
-
Öge19. Yüzyıl Osmanlı Saray Mobilyaları: Batılılaşma Etkisi Ve Biçimsel Açıdan Yemek Kültüründeki Değişim Süreci(Fen Bilimleri Enstitüsü, 2012-06-05) Arıburun, L. N. Ece ; Bayazıt, Nigan ; 431187 ; Endüstri Ürünleri Tasarımı ; Design of Industrial ProductsBu çalışmada, Batı dünyasında endüstrileşme çağı olarak anılan 18 ve 19.yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’nda yaşanan sosyokültürel değişimler incelenecektir. Osmanlı İmparatorluğu özellikle 19.yüzyılda Tanzimat Fermanı’nın (Gülhane Hattı Hümayunu) ilanı ile birlikte önce askeri düzende ve devlet idaresinde, sonra sosyal ve toplumsal konularda çeşitli yenileştirme hareketlerine girişmiştir. Bu hareketlerin başında devletin yönetim merkezi olan yeni Sarayların inşası ve burada uyulan yeni diplomatik protokol kuralları gelmektedir. Saray özelinde başlayan bu değişim zamanla halka yayılarak Osmanlı İmparatorluğu’nun sosyokültürel bağlamda biçimsel dönüşümünün göstergesi olarak ele alınabilir. Konuyu biçimsel ve teorik düzlemde en iyi takip edebileceğimiz örnekler arasında olan yemek mobilyaları ise çalışmanın esas araştırma problemini oluşturmaktadır. Batılılaşma etkisi ile birlikte Osmanlı’nın dış ve iç politikaları da değişmeye başlamış, özellikle dış devletlerle olan protokoller gereği Saray bünyesinde verilen yemek davetlerinde Batılı yemek düzenine ait mobilyalar kullanılmaya başlanmıştır. Bunun sonucunda yüzyıllardır alışılagelmiş yer sofrası, sini gibi ürünlerin yerini masa ve sandalyeye bıraktığı gözlemlenmektedir. Çalışmada yemek yeme eyleminin Osmanlı’da nasıl, niçin ve ne zaman biçimsel değişime uğradığını; özellikle yabancı ülkelerin hükümdarlarına verilen ziyafet törenlerinden örneklemelerle açıklanması amaçlanmaktadır.
-
Öge1945’den Günümüze Türkiye’de Ambalaj Tasarımının Gelişme Dinamikleri(Fen Bilimleri Enstitüsü, 2011-12-23) Irmak, Orhan ; Er, Özlem ; 418638 ; Endüstri Ürünleri Tasarımı ; Design of Industrial ProductsBu tez, Türkiye’de 1945’den günümüze hızlı tüketim ürünleri alanındaki ambalaj tasarımı çalışmalarına ve ambalaj tasarımının gelişme dinamiklerine odaklanmıştır. Ambalaj tasarımının gelişimi ile firmaların ambalaj tasarımına kaynak ayırması ve tasarımı, bilinçli bir şekilde marka iletişiminin stratejik bir unsuru olarak kullanması kast edilmiştir. Tezin amacı ise, Türkiye’de ambalaj tasarımının artan önemini ve ambalaj tasarımının gelişimini tetikleyen dinamikleri ortaya koymaktır. Araştırma iki aşamada yapılmıştır. Birinci aşama, literatüre dayalı tarihsel bir analiz içermektedir. Keşif amaçlı bu analiz, 1945’den günümüze kadar geçen süre zarfında Türkiye’deki gelişmeleri incelemiş ve daha sonraki araştırma safhasında daha detayına inmek üzere nelerin ambalaj tasarımının gelişimini etkilemiş olabileceğini ortaya koymuştur. Sosyoekonomik değişimler, perakendecilik ve tasarım alanındaki gelişmeler ekseninde yapılan tarihsel analiz, 1945’den günümüze kadar geçen süreyi dört ayrı zaman dilimi içerisinde incelemiştir. Araştırmanın ikinci aşamasını ana araştırma yöntemi olan örnek olay çalışmaları oluşturmuştur. Hızlı tüketim ürünleri alanında ambalaj tasarımının en yaygın olarak kullanıldığı kişisel bakım, gıda ve alkollü içecek sektörlerine odaklanan örnek olay çalışmaları kapsamında, bu sektörlerin öncü firmaları Evyap, Ülker ve Tekel / Mey firmaları araştırılmıştır. Evyap firmasından Arko Men, Ülker firmasından Çokokrem ve Tekel / Mey firmasından Yeni Rakı markalarının analiz birimi olarak seçildiği örnek olay çalışmalarında, sektörel veriler ve firmaların tarihçeleri kadar bu markalar için son dönemde yapılan ambalaj yenileme çalışmaları detaylandırılmıştır. Çoklu delil kaynaklarına dayandırılan araştırmalarda, ana bilgi kaynağı olarak üst düzey firma temsilcileri ile yapılan görüşmeler kullanılmıştır. Araştırmanın her iki aşamasında elde edilen bulgular örüntü eşleme yöntemi ile değerlendirilmiş ve Türkiye’de ambalaj tasarımının gelişme dinamikleri elde edilmiştir. Türkiye’de 1945’den günümüze kadar geçen süreç, ambalaj tasarımının gelişimi açısından dört döneme ayrılmıştır. 1945-1960 dönemi, ambalajlı ürünlere geçişin yaşandığı ve henüz sanayileşmekte olan ülkede ambalaj tasarımının devlet kanalında Tekel gibi kurumlarda sürdürüldüğü görülmüştür. 1960-1980 dönemi talep piyasasına yönelik ambalaj çalışmalarını barındırmış, ithal ikamesi nedeniyle rekabet gerektirmeyen iç piyasa koşullarında, özel sektörün ambalaj tasarımından sadece bir gereklilik olarak faydalandığı anlaşılmıştır. 1980-1995 döneminde yabancı hızlı tüketim ürünlerinin iç pazara girişi ve perakendeciliğin yaygınlaşması ile rekabet koşulları oluşmuş, bu gelişmeler firmaların ambalaj tasarımından kalabalıklaşan market raflarında ürünlerini ayrıştırmak için kullanmasını sağlamıştır. Firma içi tasarım birimlerinin oluştuğu ve aynı zamanda reklam ajanslarının ambalaj tasarımı hizmeti sunduğu dönemde, firmaların ürün çeşitliliğini arttıran bir diğer unsur da ihracat odaklı sanayileşme olmuştur. Son olarak 1995-2010 dönemi, Gümrük Birliği anlaşması sonrasında iç piyasada etkisini arttıran çok uluslu firmaların yarattığı yoğun rekabet ortamı, yaygınlaşan ve toplumdaki tüketim şeklini değiştiren perakendecilik ve tüketicilerde artan bilinç düzeyi ambalaj tasarımı çalışmalarının hem firmalarda hem de bu tasarım hizmetini sunan ofislerde stratejik bir araç olarak ele alınmasını gerektirmiştir.
-
ÖgeA review of industrial design education in Turkey: an analysis of changes in curricular structures of four founding state universities(Fen Bilimleri Enstitüsü, 2015) Doğu Irkdaş, Derya ; Öğüt, Şebnem Timur ; 419054 ; Endüstri Ürünleri Tasarımı ; Design of Industrial ProductsSon yıllarda, Türkiye'de endüstriyel tasarım alanının farklı düzeylerinde dereceler sunan üniversitelerin sayısında artış yaşanmaktadır. Bu hızlı büyümeye rağmen, Türkiye'de tasarım eğitimini tanımlayan ortam ve nitelikler hakkında görece az bilgi bulunmaktadır. Bu tezin temel amacı, Türkiye'deki endüstriyel tasarım bölümlerinin müfredat yapılarındaki karakteristik özellikleri ve bu yapılarda yaşanan değişimleri tartışmaktır. Bu bağlamda, kapsamlı bir veri oluşturmak adına çalışmada incelenen üniversitelerin seçim kriterleri, kronolojik gelişim göz önünde bulundurularak oluşturulmuştur. Bu doğrultuda, çalışmanın örneklemi Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, Marmara Üniversitesi, Orta Doğu Teknik Üniversitesi ve İstanbul Teknik Üniversitesi olarak belirlenmiştir. Söz konusu üniversiteler, aynı yönetim ilkelerini ve finansman modellerini benimseyen devlet üniversiteleridir. Endüstriyel tasarım eğitimi tarihi üzerine mevcut ampirik literatürü değerlendiren bu çalışma, periyodik çizgide ortaya çıkan müfredat yapıları üzerinden bölgesel sınıflandırmaya gitmektedir. Yapılan incelemede, konunun ve terminolojinin anlaşılır kılınması adına "endüstriyel tasarım" ve "endüstriyel tasarım eğitimi" kavramlarının göndermede bulunduğu çerçeveyi tayin eden mevcut çalışmalar dikkate alınarak, söz konusu kavramların karşıladığı anlamın açılımları üzerinde durulmaktadır. Endüstriyel tasarım eğitimini tesis eden ve hâlihazırda bu eğitimin gelişimini sağlayan stratejiler hakkındaki literatürün pedagojik yönelimler ve müfredat konularını da içermesi gerekmektedir. Endüstriyel tasarım eğitiminin dayanakları ve gelişimi ancak bu yolla anlaşılabilir. Dolayısıyla, çalışmada dünya üzerindeki endüstriyel tasarım eğitimi modellerinin tarihsel gelişimini gösteren sistemleri tetkik etmek için mevcut müfredat modellerinin karşılaştırması yapılmış ve içerik analizine gidilmiştir. Ancak, müfredatlar üniversite ve okulların hedefleri doğrultusunda değiştiğinden, her müfredatın oluşumunda çeşitliliği doğuran kavramsallaştırmalar dikkate alınmıştır. Bu tez, müfredatı var olan bilgi ve deneyim ekseninde tanımlarken özne ve içeriğin temel odağı teşkil ettiği ve dersin temsili yapıyı sınıflandırdığı bir sisteme referans vermektedir. Bu çerçevede müfredat, Türkiye'deki endüstriyel tasarım eğitimini betimlemek ve değerlendirmek gayesiyle kullanılan karşılaştırmalı analiz birimi olarak alınmıştır. Örneklemdeki her bir üniversiteye ait olan ders kümeleri, çalışma kapsamında geliştirilen kavramsal çerçeve kullanılarak analiz edilmiştir. Literatürde endüstriyel tasarım eğitimi alanında farklı sistemleri karşılaştıran çalışmaların sayısı oldukça sınırlıdır, müfredat analizi üzerine inşa edilen çalışma ise bulunmamaktadır. Bu nedenle, endüstriyel tasarım eğitiminin analizi için yeni bir kavramsal çerçeve geliştirmek yoluna gidilmiştir. Bu kavramsal çerçeve, Bauhaus, Institute of Design and HfG Ulm modellerine referansla tasarım stüdyosu, kuram/bilgi ve beceri/uygulama etrafındaki üç temel ders kategorisi üzerinde yoğunlaşmaktadır. Bu çerçeve, tasarım bölümlerinin müfredat yapılarındaki ders gruplarının dağılımını temsil etmektedir. Böylesine bir yapıda, endüstriyel tasarım eğitimi üzerine karşılaştırmalı analiz yapmak, müfredatların içeriğini ve yapısını belirlemek için olduğu kadar, bölümlerin müfredatında gözlenen benzerlikleri ve farklılıkları açığa çıkarmak için de gereklidir. Araştırmada kullanılan veri, farklı türdeki kaynaklardan sağlanmıştır. Bunların arasında bölüm arşivlerinden temin edinilen materyaller, yayımlanmış dokümanlar ve yapılan görüşmelerden derlenen metinler yer almaktadır. Arşiv taramasından edinilen verinin kodlanmasını müteakiben, yarı yapılandırılmış görüşmeler yapılmıştır. Bu kapsamda, örnekleme dahil edilen üniversitelerin ilgili bölümlerinde bölüm başkanlığını geçmişte veya halihazırda yürüten ve de bu bölümlerde uzun süre görev yapmış olan on bir kişiyle görüşülmüştür. Neticede, yapısal durumu açığa çıkarmak üzere yürütülen analizler ve yapılan görüşmelerin birlikteliği, müfredatların belirlenmesinde etkili olan iç dinamikler ile harici faktörleri ortaya koymaktadır. Toplanan veri, aynı zamanda bölümler arasında çapraz karşılaştırma yapmak üzere kullanılmış ve bölümler arasında dönemsel olarak ortaya çıkan benzerlikler ile ayrılıklar resmedilmiştir.
-
ÖgeAn analysis of design awareness with selected case studies in Turkish manufacturing industry(Fen Bilimleri Enstitüsü, 2014) Soylu, Hayriye Yasemin ; Er, Özlem ; 389237 ; Endüstri Ürünleri Tasarımı ; Design of Industrial ProductsGünümüzde firmaların rekabette ayırt edici bir üstünlük kazanmaları sürekli yenilik (inovasyon) yapabilme yeteneklerine bağlıdır. İnovasyon, teknoloji ya da tasarım sayesinde gerçekleşmektedir. Tasarımın tetiklediği inovasyonun söz konusu olduğu durumlarda, üst yönetimin tasarıma ve tasarımın stratejik kullanımına dair yaklaşımı büyük önem arz eder. Öte yandan, tasarım farkındalığı tasarımın stratejik olarak kullanımında bir önkoşul niteliğini taşır. Çokuluslu bir şirketin pazarlama müdürü olarak çalışırken bu doktora tezini yazmaya karar verdim çünkü görevimi yaparken tasarım ile ilgili ne kadar çok karar vermek durumunda kaldığımı görmüş ve bu kararları vermenin bazı durumlarda ne kadar güç olabileceğini deneyimlemiştim. Tasarım yönetimi literatürüne bakınca, pazarlama ile tasarımın pek çok noktada kesiştiğini gördüm: Ürün ve marka yönetimi, kurumsal iletişim, tedarik yönetimi gibi konular bol miktarda tasarım kararını içinde barındırmaktaydı. Bunların yanısıra, günümüzde firmaların varlıklarını devam ettirmeleri için gerek şart olarak görülen inovasyonun teknolojinin yanı sıra tasarım tarafından da tetiklenebileceğini fark ettim. Oysa ki MBA'de okurken bu kesişim noktalarının hiç farkında değildim. Pazarlama ile tasarımın ne kadar çok noktada kesiştiğini bilmeyen tek profesyonel ben miydim? Bu sorunun cevabını bulmak amacıyla çeşitli şirket ve sektörlerde çalışan 18 kişiye çalıştıkları firmalardaki tasarım uygulama alanlarını sordum. Çoğu ilk aşamada sorduğum soru karşısında afalladı. Bazıları tasarım deyince ne demek istediğimi sordular. Tasarım ile neyi kastettiğimi anlamamışlardı. Bazıları ise 'bizim tasarım ile hiç işimiz olmaz' şeklinde kesin yanıtlar verdi. Ben de sorumu daha anlaşılır kılmak adına tasarımın ne olduğunu tarif etmeye çalışırken, tasarımcı olmayan profesyonellere tasarımı tarif etmenin en kolay yolunun tasarımı fiziksel çıktıları ile anlatmak olduğunu gördüm. Ardından tasarım yönetimi literatürüne geri döndüm. Literatürde tasarımın fiziksel çıktılarına ilişkin bir sınıflandırma var mıydı? Eğer böyle bir sınıflandırma mevcut ise, yöneticilerin tasarımın ABC'si ile ilgili ne bilip neyi bilmediklerini sistematik bir biçimde açığa çıkartma imkânımın olacağını düşünüyordum. Bu amaçla farklı yazarlar tarafından geliştirilen tasarım denetim araçlarını da inceledim. Literatürde tasarımın fiziksel çıktılarına ilişkin muhtelif sınıflandırma yaklaşımlarına rastladım. Bu yaklaşımların hiçbirinde 'şirketler için tasarım sınıflandırma modeli' şeklinde bir başlık yer almıyordu. Kimi tasarım disiplinlerini göz önüne alarak oluşturulmuştu. Kimi tüm kurumsal yapılara nispeten daha kolay uyum sağlayacak nitelikteydi. Bazı sınıflandırma yaklaşımlarını ise 'tasarım denetimi araçlarında' gömülü sorulardan açığa çıkartmaya çalıştım. Yukarıda bahsi geçen sınıflandırma yaklaşımlarını incelerken, tasarımın fiziksel çıktılarının sınıflandırılması ile kurumsal tasarım alanlarının sınıflandırılmasının sıkça iç içe geçtiğini fark ettim. Öte yandan konu kurumsal tasarım alanları olduğunda, 80'li yıllarda Peter Gorb tarafından önerilen üçlü gruplamanın (ürün ve servisler, iletişim, çevre) en çok kabul gören yaklaşım olduğunu fark ettim. Söz konusu üçlü gruplama yeterince kapsayıcı ve güncel miydi? Kapsayıcılık konusunu irdelemek üzere 1966-2014 arasında önerilen tüm sınıflandırma yaklaşımlarını kıyasladım. Sonuçta, kurumsal kimlik tasarımının, tüm kurumsal yapılar için geçerli olabilecek ve aynı zamanda iletişim tasarımından ayrı ele alınması gereken dördüncü bir kategori olarak değerlendirilmesinin doğru olacağı kanısına vardım. Çünkü kurumsal kimlik tasarımı, iletişim alanı dışında kalan diğer iki kurumsal tasarım alanından da (ürün ve servisler, çevre) ciddi bir biçimde etkileniyordu. Ayrıca kurumsal kimlik tasarımı iletişim tasarımına göre çok daha üst düzeyde ele alınmaktaydı ve daha uzun vadeli bir tasarım yatırımıydı. Üstelik son yıllarda iletişim ajansları ile kurumsal kimlik ajanslarının birbirinden farklılaşması eğilimi de kurumsal kimlik tasarımının ayrı bir kurumsal tasarım alanı olarak ele alınması gerektiğini teyid ediyordu. Pazarlama ile tasarım pek çok alanda kesiştiğini görmek beni tasarım sınıflandırmasına ilişkin herhangi bir model olup olmadığına bakmak üzere bu sefer pazarlama literatürüne bakmaya yönlendirdi. Amacım aynı zamanda önermeyi planladığım dörtlü sınıflandırma modelinin pazarlama disiplini açısından da yeterince güncel olup olmadığını anlamaktı. Pazarlama literatüründe de herhangi bir tasarım sınıflandırma modeli mevcut değildi. Ancak pazarlama literatüründe rastladığım deneyim tasarımı, 360 derece pazarlama iletişimi, bütünleşik pazarlama iletişimi gibi kavramlar, kurumsal tasarım alanları resmedilirken hem çevrim içi (on-line) hem de çevrim dışı (off-line) tasarım çıktılarını dikkate almak gerektiğini hatırlattı bana. Özellikle de teknolojideki son gelişmelerle beraber, çevrim içi (on-line) ve çevrim dışı (off-line) tasarım çıktılarının şirket paydaşlarının beş duyusuna da dokunduğu ortaya çıktı. Tüm bu güncel bilgilerin ışığında şirketlerde tasarımın filizlediği kurumsal alanlara ilişkin bir kavramsal model ortaya çıktı (Corporate Design Germination Model). Artık elimde bir kontrol listesi vardı ve tasarımcı olmayan yöneticilerin tasarım hakkında neyi bilip neyi bilmedikleri daha sistemli bir biçimde test edebilecektim. Ancak ikinci alan araştırmasına başlamadan evvel ilk alan araştırmasından topladığım 18 profesyonel yöneticiye ait verileri değerlendirdim. Acaba profesyonellerin ilk akıllarına gelen tasarımın fiziksel çıktılarının tamamı, önerdiğim sınıflandırma modelinde yer bulabilecek miydi?Verilen yanıtları tekrar kontrol ettikten sonra,ürün ve servislerin üretilemesini, onların bir bütün olarak müşteriye sunulmasını sağlayan sistemlerin tasarımı konusunun açıkta kaldığını fark ettim. Pazarlama literatürüne geri dönünce, ürün servis sistemleri kavramının aslında birinci grup için (ürün ve servis tasarımı yerine) tam da aradığım grup ismi olduğunu gördüm. Öte yandan pazarlama yönetimi literatüründen ve tasarım yönetimi literatüründen söz konusu kurumsal tasarım alanlarının hangi tasarım çıktılarını içereceğine ilişkin bir kontrol listesi derledim. Artık alan araştırmasının ikinci evresine geçmeye hazırdım. Alan araştırmasının ikinci evresinde daha metodolojik ilerleyecektim. Özellikle örneklem konusunda çok daha hassas davranacaktım. İlk evrede tasarım farkındalığını araştırırken en kolay ulaşabildiğim tanıdıklardan ve arkadaşlarımdan oluşan bir örneklem kullanmıştım. İkinci evrede ise Türkiye'de imalat sanayinde faaliyet gösteren en büyük 1000 şirketin pazarlamadan sorumlu en üst düzey yöneticilerine anket uygulayacaktım. Üstelik bu sefer elimde tasarımın dokunduğu kurumsal alanlara ve tasarımın fiziksel çıktılarına ilişkin bir kontrol listesi de vardı. Tasarımın filizlendiği kurumsal alanlara ilişkin kavramsal modelbu çalışmanın literatüre getirdiği ilk katkıydı. Çünkü bu denli kapsayıcı, güncel ve disiplinler arası bir tasarım sınıflandırma modeli mevcut tasarım yönetimi veya pazarlama yönetimi literatüründe mevcut değildi.Oysa ki bu bir ihtiyaçtı: Çünkü tasarım bu sayede şirketlerde daha görünür kılınabilirdi. Üstelik çoğu bilim ve disiplin bir sınıflandırma ile başlarken tasarımın diğerlerinin gerisinde kalması pek anlamlı gelmiyordu. İkinci alan araştırmasında, yöneticilerin tasarım farkındalığının yanısıra şirketlerin tasarım hassasiyetine de odaklandım. Fakat tasarım hassasiyetini ölçümlerken kendi geliştirdiğim kontrol listesi ile yetinmedim. Kotler'in 1984'te ortaya koyduğu Tasarım Hassasiyeti Denetim Aracı'nı da on-line anket sorularına dahil ettim. İkinci evrede tasarım farkındalığına ilişkin elde ettiğim sonuçlar, birinci evre ile paralellik gösteriyordu: Türkiye'nin en büyük şirketlerinin en üst düzey pazarlama yöneticilerinde de tasarım farkındalığı düşük çıkıyordu. Tasarım hassasiyeti skorlarına gelince, öngörülenin aksine hiç de düşük sayılmazdı. Zira Kotler, 7'nin üzerinde skorlara sahip firmaların iyi performans gösteriyor olacaklarını kaydetmişti. Kotler'e göre tehlike çanları tasarım hassasiyeti skoru 4'ün altındaki firmalar için çalıyordu. 4-7 arası skora sahip firmalar ise vasat konumdaydı. Araştırmaya katılan 23 firmanın Kotler skoru ortalaması 7,65'ti. Bu firmalardan 16 tanesi 7 ve üzerinde skora sahipti. Kalan 7 firma ise 4 ile 7 arasında bir skora sahipti. Özetle Türkiye'nin en büyük firmalarından 23 tanesinin incelendiği araştırmanın ikinci evresinde (Faz 2) tasarım hassasiyeti açısından tehlike çanları çalan bir kurum yoktu. Türkiye'de imalat sanayinde faaliyet gösteren firmalarda yöneticilerin tasarım farkındalığı bu kadar düşük iken, firmaların tasarım hassasiyetinin yüksek çıkması acaba gerçek durumu yansıtıyor muydu? Durum böyleyken neden bu firmalar arasında dünya çapında örnek gösterilebilecek tasarımla yönlendirilen organizasyonlar yoktu? Aynı çalışmada firmaların tasarım hassasiyetini bir de kendi geliştirdiğim Fonksiyonel Entegrasyon Matrisinikullanarak ölçtüm. Fonksiyonel Entegrasyon Matrisi, Kotler'inkurumsal tasarım alanları ayrımını kullanmakla beraber, Kotler'e göre daha doğrudan ve detaylandırılmış bir yol izleyerek, Fonksiyonel Entegrasyon Matrisi'nde belirtilen tasarımın fiziksel çıktılarının her birinde tasarımcıların görev alıp almadığını irdelemekteydi. Tasarımcıların görev almadığı tasarım uygulamaları, mevcut tasarım literatüründe sessiz tasarım (silent design) olarak adlandırılır ve tasarımın tasarımcı olmayan kişiler tarafından yapıldığına işaret eder. Fonksiyonel Entegrasyon Matrisindeki fiziksel çıktılar tasarlanırken eğer tasarımcı kullanılmıyorsa, bu firmalarda sessiz tasarımın mevcudiyetine işaret etmekteydi. Buradan elde edilecek sonuç önemliydi çünkü tasarım yönetimi literatürüne göre sessiz tasarımın mevcudiyeti firma bünyesinde tasarıma verilen önemin düşük olduğuna işaret eder. Kendi geliştirdiğim Fonksiyonel Entegrasyon Matrisi yöntemine göre ölçülen tasarım hassasiyeti skorları, Kotler tasarım hassasiyeti skorlarına göre daha düşük çıkıyordu (ortalama 6,61). (Örneklem küçük olduğu ve normal dağılım göstermediği için iki değerlemenin farklılığı non-parametrik bir test olan Wilcoxin kullanılarak saptandı, p=0,026). Diğer bir deyişle benim tarafımdan geliştirilen yönteme göre ölçüm yapıldığında firmaların tasarım hassasiyeti skorları bir miktar daha düşük çıkıyordu. Dolayısıyla, yöneticilerin tasarım farkındalığının düşük olduğu bir ortamda, şirketlerin de tasarım hassasiyetinin nispeten düşük çıkması daha beklenen bir sonuçtu. Benim geliştirdiğim fonksiyonel entegrasyon matrisi esas alınarak yapılan tasarım hassasiyeti ölçümü ile Kotler sonuçları arasındaki farklar, bu çalışmanın mevcut literatüre getirdiği ikinci katkı olarak değerlendirilebilir. Çalışmamın esas amacı tasarımcı olmayan yöneticilerin tasarım farkındalığını ve bunun bütüncül tasarım yaklaşımına etkilerini irdelemek olduğu için çalışmanın üçüncü evresinde vaka araştırması yöntemi kullanılarak dört farklı firmayı detaylı bir biçimde inceledim. Firmaları seçerken çalışmanın ikinci evresinde (Faz 2'de) en yüksek performans gösteren, diğer bir deyişle tasarım hassasiyeti en yüksek olan firmaları tercih ettim. Çünkü bu firmalarda bütüncül tasarım yaklaşımının olma ihtimalinin daha yüksek olacağını düşünüyordum. Üçüncü evreye geçerken elimdeki veriler şu şekildeydi: Düşük tasarım farkındalığına sahip yöneticilerin yönettiği yüksek tasarım hassasiyetine sahip firmalar. Bu veriler çelişkili bir duruma işaret ediyordu ancak Kotler denetim aracı ile yapılan ölçüm sonuçları bunu gösteriyordu. Acaba tasarım hassasiyeti skoru yüksek çıkan bu firmalarda yöneticilerin tasarım farkındalığı düşük iken, bütüncül bir tasarım yaklaşımından söz etmek mümkün olabilir miydi? Üçüncü evredeki incelemeyi daha metodolojik yapabilmek adına Svengren'inönerdiği teorik modeliadapte ederek kullandım. Svengren tasarımın stratejik bir kaynak olabilmesi için işlevsel, görsel ve kavramsal bir entegrasyonun gerekliliğini vurgular. İşlevsel entegrasyon tüm fonksiyonlarla ilgili tasarımların tasarımcılar tarafından gerçekleştirilmesini; görsel entegrasyon tasarımın tüm fiziksel çıktılarının görsel açıdan ahenk içinde olmasını, kavramsal entegrasyon ise tüm bunların şirket stratejileri belirlenirken düşünülmesi gerektiğinden bahseder. Ben de yaptığım literatür çalışmasının ışığında bütüncül bir tasarım yaklaşımına ulaşmak için, işlevsel, duyusal ve kavramsal entegrasyonun sağlanması ve tüm bunların esaslı bir koordinasyon ile bütünleşmesi gerektiği kanısına vardım. Svengren'in modeli ile benim modelimin arasındaki temel fark, benim modelimin, tasarımın fiziksel çıktıları arasındaki ahengin görsellikle sınırlı kalmamasını; duyusal entegrasyon gözetilerek beş duyuya uyum içinde hitap edecek şekilde tasarlanmasının gerekliliğini vurgulamasıdır. Vaka çalışmaları sırasında dört firmadan toplam 12 yönetici ile görüştüm. Her firmada mutlaka en üst düzey pazarlama yöneticisi ile görüşmeye özen gösterdim. Bunun yanı sıra bilgileri farklı kaynaklardan teyid etmek adına ARGE yöneticilerini ve imalat müdürlerini de örnekleme mümkün olduğu oranda dahil etmeye çalıştım. İncelediğim dört firmada da bütüncül bir tasarım yaklaşımının olmadığını saptadım ve buna bağlı olarak tasarım uygulamalarına ayrılan kaynakların etkin kullanılamamasının, firmaların birtakım pazar fırsatlarını kaçırmalarına yol açtığını fark ettim. Özetlemek gerekirse, Kotler'e göre tasarım hassasiyeti yüksek çıkan ancak yöneticilerin tasarım farkındalığının düşük olduğu bu firmalar, bütüncül bir tasarım yaklaşımı sergilemiyordu. Vaka çalışmalarından elde ettiğim bu bulgular, bu araştırmanın literature sağladığı üçüncü bir katkı idi. Sonuç olarak, yukarıda bahsi geçen pazar kayıplarının önlenmesi için pazarlama yöneticisi adaylarını yetiştiren işletme eğitiminde, tasarım farkındalığını ve bütüncül tasarım anlayışını vurgulayacak programlar gerekliydi. Çünkü ancak tasarım farkındalığı yüksek düzeyde olan pazarlama yöneticileri, tasarıma ayrılan kaynakların en etkin şekilde kullanılmasını sağlayarak, pazarlama stratejisinin daha başarılı olmasına katkıda bulunurken, tasarıma dayalı inovasyonu destekleyerek firmanın rekabetçi gücünü de artırabilir.
-
ÖgeAppropriation of the bathroom in everyday life : towards a cultural analysis of the contemporary bathroom and its elements(Fen Bilimleri Enstitüsü, 2015) Aytaç, Aysun ; Öğüt, şebnem Timur ; 397944 ; Endüstri Ürünleri Tasarımı ; Design of Industrial ProductsRutinler, alışkanlıklar ve 'şey'lerden oluşan gündelik hayat ve insanlar arasında bir etkileşim vardır. Gündelik hayat ne kadar kaçınılmaz olsa da, insanlar ona teslim olan edilgen varlıklar değildir. Gündelik hayatın içinde, insanlar ve çevre birbirini sürekli tekrar yaratır, tamamlar ve dönüştürür. Araştırma çalışmaları, bu etkileşimin daha iyi tasarımlar yapmak ve yeni tasarım fikirleri geliştirmek için endüstriyel tasarımcılara zengin bir ilham kaynağı olabileceğini göstermektedir. Gündelik hayattaki bu dönüşüm kendileme/kendinin kılma eylemi (appropriation) üzerinden tartışılabilir çünkü kendileme/kendinin kılma eylemi insan ve çevre arasındaki etkileşimin bir parçasıdır; çevreyi değiştirmenin, yeniden yaratmanın ve anlam inşa etmenin yollarından biridir. Bu olgu, insanların çevrelerine nasıl müdahale ettiklerini ve ortamlarını nasıl etkilediklerini ortaya çıkartır. Konut içinde kendileme, insanlar ve verili mekân arasındaki çelişkiler veya kimlik yansıtma arzusu gibi farklı etkenlerden kaynaklanabilir. Tasarım araştırmaları açısından bakıldığında, gündelik hayattaki kendileme eylemlerinin araştırılması ve anlaşılması, tasarımcının kullanıcıyı ve toplumu daha iyi anlamasını sağlar, bu da daha iyi ürün geliştirme süreçlerine ve daha iyi ürünlere ulaşmayı sağlayacaktır. Bu çalışma konutun önemli alanlarından biri olan günümüz evsel banyo mekânını kendileme kavramı üzerinden okumayı amaçlamaktadır. Çalışmanın banyoyu odağına almasının sebebi, banyo pratiklerinin kültürden fazlasıyla etkilenebilir olması ve bu durumun da kendileme pratiklerini besleyebilir olmasıdır. Çalışma, günümüz banyo mekânında gerçekleştirilen kendileme pratiklerinin tiplerini ve bunların etmenlerini bulmayı amaçlar. Bunu Türkiye bağlamında yapar. Bu amaç ile beraber, çalışma, kullanıcılar ve banyo mekânı arasındaki karşılıklı ilişkiyi ve banyo ve elemanlarının gündelik hayat rutinine nasıl dahil edildiğini de ortaya çıkartır. Çalışma, banyonun kullanımı ve deneyimi hakkında derinlemesine bir bakış sunarak araştırmacılar ve profesyonel tasarımcılar için önemli bir kaynak veri oluşturur. Çalışmanın amacı ve soruları nitel bir araştırma tasarımını gerektirmiştir. Dolayısı ile çalışmanın temel verisini görüşmeler ve görüşmecilerin ifadeleri oluşturmaktadır. Etnografik bir yaklaşım ile İzmir'de, kent merkezinde yaşayan 15 kadın ile yarı yapılandırılmış, yüz yüze görüşmeler yapılmıştır. Üç görüşmeci ile pilot çalışma, 12 görüşmeci ile nihai çalışma sırasında görüşülmüştür. Pilot çalışmaya çiftler ile görüşülerek başlanmış ancak erkeklerin banyo mekânının kullanımı ve düzeni hakkında konuşmaya istekli olmadıkları, kadınların bu konularda daha baskın oldukları gözlenmiş ve çalışmaya profesyonel olarak çalışan veya çalışmayan kadınlar ile görüşülerek devam edilmiştir. Araştırmanın konusu olan banyo mekânının mahrem bir alan olmasından dolayı görüşmecilerin bu konu ile ilgili bir yabancı ile konuşmaya çekinebilecekleri düşünülerek görüşmeciler arkadaşlar ve aile çevresinden seçilmiştir. Kadınların misafir gelmeden önce banyo mekânını temizleme ve derleyip toparlama eğilimleri bilindiğinden, arkadaş ve aile çevresinden bu konuda daha rahat olabilecek, banyo mekânını toparlamama konusunda ikna edilebilecek esneklikte görüşmeciler önermeleri istenmiştir. Ayrıca, önerilen görüşmecilerin bu mahrem mekân ve orada gerçekleşen eylemler hakkında çekinmeden rahatlıkla konuşabilecek olmaları da önemli bir kriter olarak belirtilmiştir. Görüşmeci belirlendikten sonra telefon ile veya yüz yüze konuşularak banyo mekânının olduğu gibi bırakılmasının araştırma açısından önemi vurgulanmıştır. Görüşme tamamlandıktan sonra yukarıda bahsedilen kriterler hatırlatılarak görüşmeciden kriterlere uygun birisini önermesi istenmiştir. Görüşmeler ortalama bir saat sürmüştür ve üç kısımdan oluşmaktadır. Birinci kısım genel bir giriş niteliğindedir ve demografik veriyi toplamayı amaçlamıştır. İkinci kısım banyoda gerçekleşen eylemlere odaklanır ve banyo mekânının gündelik rutinini anlamayı amaçlamıştır. Son kısım ise banyoda gerçekleştirilmiş ve bir önceki kısımda konuşulan konular tekrar gündeme getirilmiştir. Görüşmecinin bahsettiği konuları banyoda göster ve anlat tekniği ile anlatması istenmiştir. Bu kısımda ayrıca banyo mekânı gözlemlenmiştir. Görüşmeler yeni veri oluşumu durduğunda ve ortaya çıkan kavramlar/temalar arasında ilişki kurulabildiğinde sona erdirilmiştir. Her görüşme hemen akabinde deşifre edilmiş ve genelleştirilmiş konu odaklı analiz metodu (generalised issue-focused analysis method) ile analiz edilmiştir. Bu metodun dört aşaması vardır; kodlama, sınıflama, bölgesel tümleme ve kapsamlı tümleme. İlk aşama olan kodlama, metni birden fazla kere okumayı gerektirmiş ve bir nevi metin ile beraber düşünmeyi sağlamıştır. Bu aşama kağıt üzerinde, geniş satır aralıkları ve kenar payları olan deşifre metninin üzerine notlar alınarak yapılmıştır. Kodların sınıflandırılması ve tümleme aşamaları Microsoft Excel programı kullanılarak yapılmış, görüşme metinleri tekrar tekrar okunarak notlar arasında sürekli karşılaştırma yapılmıştır. Görüşmelerin yanı sıra görüşmeler sırasında çekilen fotoğraflar ve alan notları da analize katkıda bulunmuştur. Analiz sonuçlarına göre dört anahtar tema ortaya çıkmıştır: (i) banyo mekânının düzenlenmesi, idaresi ve temizlenmesinde kadınların baskın olması; kadınların banyo mekânının kullanımında, düzenlenmesinde ve temizliğinde kuralları belirlemelerine işaret eder, (ii) arzulanan banyo mekânının yaratılması; banyonun gösterişçi tarafını yani kadınların yaratmak istedikleri banyo imajını işaret eder, (iii) eylemlerin gerçekleşmesinde çeşitlilik olması; çeşitli kullanım pratikleri, kullanım ve temizlik farklılıklarını işaret eder, ve (iv) banyo mekânının bir uzantısının yaratılması; mekânın ve elemanlarının fiziksel yetersizliklerini işaret eder. Bunlara ek olarak, üç tip kendileme pratiği belirlenmiştir: (i) faydacı kendileme eylemleri; çok yönlülüğü işaret eder, (ii) kiracıların kendileme eylemleri; geçiciliği işaret eder, ve (iii) sosyal kendileme eylemleri; benliği işaret eder. Son olarak da bulgular, kadınların banyo mekânının gündelik tarafı ile gösterişçi tarafı arasındaki mücadelenin üstesinden gelmek için iki ana kendileme stratejisi geliştirdiğini göstermiştir: (i) dekorasyon ve (ii) idare stratejileri. Genelleştirme amacı olmaksızın, çalışmanın bulguları evsel banyo mekânının kullanımı ve kendilenmesi hakkında derinlemesine bir bakış sunmuştur. Çalışma (i) günümüz evsel banyo mekânının benlik mekânı yaratmak için kullanılan bir araç olduğunu, ve (ii) yaratılmış olan güçlü ve baskın modern banyo imajının günümüz tüketim trendlerinden beslendiğini doğrulamıştır. Ayrıca, çalışma (i) insanları, eylemleri ve gündelik hayatı odağına alan çalışmalar ve profesyonel tasarımcılar tarafından kullanılabilecek etkileşimler, bağlam ve sebepler dökümü sunmuş, (ii) banyo mekândaki gündelik hayatı anlamak için bir model önermiş, ve (iii) daha iyi banyolar yaratmak için bir başlangıç noktası oluşturmuştur. Kendileme kavramı ve banyo mekânının kullanımı kültür, maddi kültür ve gündelik hayat gibi çalışma alanları ile ilişkili olduğu için, bu çalışma, endüstriyel tasarım alanındaki ilgili araştırmalara katkıda bulunmasının yanı sıra, sosyal bilimler alanındaki ilgili çalışmalara da katkı sağlamaktadır.
-
ÖgeÇevrimiçi Yansımalı Etkileşimler: Endüstriyel Tasarım Stüdyo Dersinde İletişimi Desteklemek İçin Sosyal Ağ Sitelerinin Kullanımı(Fen Bilimleri Enstitüsü, 2013-05-14) Hough, Simge ; Öğüt, Şebnem Timur ; 464682 ; Endüstri Ürünleri Tasarımı ; Design of Industrial ProductsÖğrencilerin verilen projeler üzerine çalıştıkları tasarım stüdyosu dersinde, öğrenciler ve hocalar sosyal etkileşim ve ileşitim süreçlerine girerler. Bu sosyal ortam tasarım eğitiminde temeldir. Etkileşim ve iletişim süreçlerinin başında hocaların ögrencileri projeleri hakkında yönlendirdikleri “stüdyo eleştirileri” gelir. Hocalar projeler ile “eylem içinde yansıma” üzerinden diyaloğa girerler. Öğrenciler bu diyaloğu izleyerek kendileri de yansımalı bir süreç izlerler. Öğrenciler projeleri, hocalar, diğer öğrenciler ve projeler ile yansımalı etkileşimler içinde bulunurlar. Etkileşim ve iletişim süreçlerinde eksikler ve engeller saptanmıştır. Öğrenciler, notlar için rekabette bulunduklarından, fikirlerini paylaşmaktan kaçınırlar. Bazı öğrencilerle projelerini paylaşıp diğerleriyle paylaşmayabilirler. Hocaların, çoğunlukla, stüdyo eğitimi pedagojik altyapıları yoktur. Hocalar stüdyo eleştirileri üzerinden eğitim verdiklerinden, yansımalarını kendi ve diğer hocaların eleştirileri üzerine yapmalıdırlar. Öğrencilerin öğrenmeleri ve hocaların öğrencilerin öğrenmelerini değerlendirmeleri, öğrencilerin tasarladıkları son ürüne değil, tasarlama süreçlerine bağlıdır. Öğrencilerin proje süreçlerini hocalar ve öğrencilerin takip etmelerinde engeller olabilir. Stüdyodaki sosyal ortamı destekleyecek çevrimiçi bir platform için sosyal ağ sitelerinin örnek alınması önerilmektedir. Stüdyonun gereklilikleri ve sosyal ağ siteleri arasında benzerlikler bulunmaktadır. Önerinin test edilmesi için, stüdyoki yansımalı etkileşim ve iletişimi destekleyecek bir sosyal ağ sitesinin, hocalar ve öğrenciler tarafından kullanılması tasarlanmıştır. Eylem araştırması yöntemi ile, üç döngülü bir uygulama oluşturulmuştur. Bu makale, ilk döngüyü anlatmaktadır.
-
ÖgeDesign Driven Strategic Renewal: Development of Strategic Design and Design Management Capabilities in The Turkish Ceramic Sanitary Ware Industry(Fen Bilimleri Enstitüsü, 2016) Topaloğlu, Fulden ; Er, Özlem ; 439651 ; Endüstri Ürünleri Tasarımı ; Design of Industrial ProductsKüreselleşme, teknolojinin her geçen gün artan hızı, artan ürün ve hizmet çeşitliliği ve yükselen tüketici beklenetileri gibi dinamikler karşısında kurumlar, farklılaşmış, yenilikçi, gelişen bağlam, ihtiyaç ve isteklere ayak uydurabilen ve böylece tüketici gözünde daha yüksek değer oluşturabilen ürün ve hizmetler yaratabilmenin yollarını arıyor. Günümüzün rekabet ortamını tanımlayan bu karmaşık ve talepkar koşullar, firmaların dikkatlerini, yenilik üretmeye ve ticari sonuçları iyileştirmeye yardımcı olan önemli bir beceri olarak tasarıma yöneltmelerine neden olmakta. Bu koşullar, tasarımın, yenilikçiliği, firmaların rekabet gücünü ve ticari performansını arttırmadaki rolüne dair gitgide artan bulgularla birleştiğinde, çok farklı sektörlerden ve farklı büyüklükteki firmaların, tasarımı firma stratejilerine ve ürün geliştirme süreçlerine daha fazla entegre etmeye başladığına şahit oluyoruz. Ama altı çizilmesi gereken çok önemli bir nokta, tasarımın firma hedeflerine katkı sağlayabilmesi için sadece tasarıma yatırım yapmanın ve tasarım aktiviteleri yürütüyor olmanın yeterli olmadığı. Tasarımın firmaya sunabileceği farklı katkıları elde edebilmek için firmalar, öncelikle tasarımı etkili bir şekilde yönetmeliler. Bu konuda yapılan teorik ve ampirik çalışmalar, tasarım yönetiminin, tasarım projelerinin etkinliğini ve tasarımın ticari performansı arttırmadaki rolünü belirleyen çok önemli bir faktör olduğunu göstermekte. Etkili tasarım yönetimi pratikleri ise, en önce tasarımın firma stratejileriyle bağlantısının doğru bir şekilde kurulması ve tasarımın, kurumsal hedefler, farklı firma stratejileri ve genel endüstri bağlamı çerçevesinde nasıl kullanılacağının tanımlanması ile başlıyor. Tasarım yönetimi literatürünün genel bir incelemesi, tasarım yönetimi altındaki bu stratejik düzeydeki sorumlulukların gittikçe daha fazla önem kazandığını göstermekte; ve tasarım kaynaklarının, projelerinin ve süreçlerinin yönetilmesinden önce, tasarım ve firma stratejisi arasındaki bağlantının kurulmasına yönelik bu sorumlulukların etkili bir şekilde gerçekleştirilmesi gerektiğinin altını çizmekte. Bu temellerden yola çıkılarak bu çalışma, tasarım yönetimi becerilerine odaklanmakta ve özellikle stratejik seviyedeki tasarım yönetimi becerilerinin gitgide artan önemini dikkate alarak, tasarım yönetimi becerilerinin nasıl değerlendirilebileceğini incelemekte. Tasarımın kurumlar içinde nasıl yönetildiğini; tasarımı yönetmek için kullanılan sistem, süreç ve kaynakları; ve firmaların, var olan tasarım becerileri üzerinden, tasarım, kurumsal hedefler ve firma stratejileri arasındaki bağlantıyı nasıl kurduklarını anlamaya çalışmakta. Bu çalışma, iki ana aşamada gerçekleştirildi. İlk aşamada, araştırmanın ampirik fazında kullanılacak kavramsal çerçevelerin oluşturulması amacıyla, tasarım, tasarım yönetimi ve stratejik yönetim literatürünün kapsamlı bir incelemesi yapıldı. İlk fazdaki bu teorik çalışma sonucunda, firmaların sahip olduğu tasarım yönetimi becerilerinin sistematik ve detaylı bir incelemesi ve değerlendirmesinin yapılmasını sağlamak için, Design Management Audit Framework (Tasarım Yönetimi Denetim Çerçevesi) adında, yeni bir araç geliştirildi. Bu araç, var olan tasarım ve tasarım yönetimi denetim araçlarının odaklandığı daha geleneksel, ve planlama, süreç, kaynak ve kültür odaklı beceri ve sorumluluklara ek olarak, stratejik seviyedeki tasarım becerilerinin ve sorumluluklarının incelenmesini de mümkün kılmakta. Dolayısıyla, mevcut denetim araçlarının, son dönemde tasarım yönetimi ve stratejik yönetim literatüründe ortaya çıkan yeni bilgiler ve görüşler ışığında güncellenmesini ve geliştirilmesini sağlamakta. Bunlara ek olarak, Design Management Audit Framework (Tasarım Yönetimi Denetim Çerçevesi), tasarım için araştırma, tasarım entegrasyonu, tasarım için eğitim ve gelişim gibi, mevcut tasarım ve tasarım yönetimi araçlarında incelenmeyen önemli tasarım yönetimi becerilerinin incelenmesine olanak vererek, var olan araç ve çerçevelere başlıca geliştirmeler sunmakta. Çalışmanın ikinci ve ampirik aşamasında ise, firmalardaki tasarım yönetimi becerileri, Türkiye seramik sağlık gereçleri sektöründe faaliyet gösteren üç büyük ölçekli üretici üzerinde gerçekleştirilen vaka çalışmaları üzerinden incelendi. İlk fazda geliştirilen Design Management Audit Framework (Tasarım Yönetimi Denetim Çerçevesi), bu vaka çalışmaları içinde, temel analitik çerçeveyi oluşturacak şekilde kullanıldı. Vaka çalışmaları, firmalardaki tasarım yönetimi becerilerinin değerlendirilmesine ek olarak, bu firmaların özellikle stratejik düzeydeki tasarım yönetimi becerilerini nasıl geliştirdiğine; tasarım çalışmalarıyla firma stratejileri arasındaki bağlantıyı, hangi kurumsal sistemler ve yöntemler üzerinden, ne şekilde kurduklarına; ve stratejik seviyedeki tasarım becerilerinin geliştirilmesinde karşılaşılan temel destekleyici ve engelleyici faktörlerin neler olduğunun anlaşılmasına odaklandı. Ampirik çalışmaların seramik sağlık gereçleri sektöründen firmalar bağlamında yürütülmesinde birkaç önemli neden rol oynadı. Bunlardan ilki, seramik sağlık gereçleri sektörünün, Türkiye'de tasarım ve tasarım yönetimi becerilerinin edinilmeye başlandığı ilk sektörlerden biri olmasıdır. Ayrıca bu sektör, Türk ekonomisinin en eski ve en güçlü sektörlerinden biri olarak, ulusal sanayi stratejileri ve kalkınma planlarında önemli bir yere sahiptir. Daha da önemlisi, 2000'lerin ortalarından itibaren, bu sektördeki bazı firmaların art arda önemli stratejik yenilenme süreçlerine girdikleri; ve bu süreç içinde, tasarımın firma ve marka stratejilerine entegre edilmesi, tasarım yönetimi becerilerinin geliştirilmesi ve tasarım yatırımlarının arttırılması gibi konulara odaklandıkları gözlemlenmektedir. Bunlara ek olarak, Türkiye seramik sağlık gereçleri sektörünü ve dünya seramik sağlık gereçleri sektörünündeki rekabet koşullarını inceleyen raporlar, tasarım ve tasarım tahrikli yeniliğin, ürünlerdeki katma değeri ve firmaların rekabetçiliğini arttırmada son derece önemli beceriler olduğuna işaret etmektedir. Bütün bu nedenler, bu sektörün tasarım yönetimi becerilerinin araştırılması için önemli bir saha olduğunu göstermektedir. Çalışmanın bulguları, firmalarda tasarım yönetimi becerilerinin ilk defa oluşturulmasındaki tetikleyici nedenlerin farklılık gösterebilmesine rağmen, stratejik düzeydeki tasarım yönetimi becerilerinin geliştirilmesinin ve tasarım ve firma stratejileri arasında artan bir entegrasyonun sağlanmasının, firmalarda başlıca stratejik yenilenme ve kurumsal dönüşüm çalışmaları kapsamında başlatıldığını göstermektedir. Bu firmalar, tasarımı daha güçlü bir şekilde firma stratejilerine entegre etmeye ve stratejik tasarım yönetimi becerilerinin geliştirilmesine, kurumsal stratejilerinde yaptıkları, odak pazarın tamamen değiştirilmesi, küresel pazarları hedefleyen marka geliştirme stratejisine geçiş, marka mimarisinin ve ürün yönetimi stratejisinin yeniden yapılandırılması gibi, büyük çaplı değişiklikleri desteklemesi amacıyla odaklanmaya başlamışlardır. Bunlara ek olarak çalışma, tasarım yöneticilerinin strateji oluşturma ve iş planlaması süreçlerine katılımlarının; firma içinde stratejik düzeyde tasarım yönetimi sorumluluğunun atanmasının; ve bağımsız bir tasarım bölümünün oluşturulmasının, tasarım ve kurumsal stratejiler arasındaki bağlantının sağlanmasında kullanılan temel yollar olduğuna işaret etmektedir. Bulgular, bu süreçteki temel destekleyici faktörlerin, tasarımın uzun vadeli bir hedefle ilişkilendirilmesi; üst yönetimin tasarım için gösterdiği ve devamlılık gösteren destek ve bağlılık; tasarım ve temel fonksiyonel bölümler arasında iletişim ve koordinasyonun geliştirilmesi ve kurum içinde tasarıma dair farkındalık ve kültürün arttırılmasına odaklanılması olduğunu göstermektedir. Bu süreç içinde, firmaların karşılaştıkları temel zorlukların ve engelleyici faktörlerin ise kurumsal yapıda tasarım bölümünün etkili bir şekilde konumlandırılması; stratejik düzeydeki tasarım yönetimi sorumluluklarının atanması; geri kalmış pazarlama becerileri ve kurumsal kültür olduğu ortaya çıkmaktadır. Bu tez mevcut literatüre 3 temel konuda katkı sağlamaktadır. Bunlardan ilki tasarım, tasarım yönetimi ve stratejik yönetim literatürünün kapsamlı bir incelemesi sonucu tasarımın kurumlardaki farklı ve geniş çaplı işlevlerini gösteren yeni, bütünleştirici bir model geliştirilmiş olmasıdır. İkinci temel katkı, tasarım alanında çalışanlar, tasarım yöneticileri, kurumlar ve araştırmacılar tarafından kurumsal tasarım becerilerinin değerlendirilmesinde kullanılması için yeni ve kapsamlı bir araç olarak Design Management Audit Framework'ün (Tasarım Yönetimi Denetim Çerçevesi) geliştirilmiş olmasıdır. Üçüncü temel katkı ise, Türk seramik sağlık gereçleri sektörünün en önemli 3 firmasının sahip olduğu tasarım yönetimi becerilerinin, bu firmalarda stratejik seviyedeki tasarım yönetimi becerilerinin nasıl geliştirildiğinin ve bu süreci etkileyen destekleyici ve engelleyici faktörlerin detaylı bir şekilde ortaya koyulmuş olmasıdır. Sonuç olarak bu tez, tasarımın stratejik olarak yönetilmesi için gerekli kurumsal becerilerin geliştirilmesine yönelik teorik ve ampirik bilgi sunmaktadır.
-
ÖgeEndüstri ürünleri tasarımı eğitimi ve girişimcilik arasında kurulabilecek etkileşim ve işbirlikleri: İTÜ ekosistemi üzerinden deneysel bir çalışma(Fen Bilimleri Enstitüsü, 2019) Soyupak, Ozan ; Bağlı, Hatice Hümanur ; 10254423 ; Endüstri Ürünleri Tasarımı ; Design of Industrial ProductsBüyük ölçekli firmalar ve KOBİ'ler dışında günümüzde yeni bir organizasyon çeşidi ve iş yapış biçimi olarak yeni girişimler (startup) de yer almaktadır. Diğer organizasyonlar ile aralarında önemli yapısal farklar olan yeni girişimler; inovasyon odaklı, ölçeklenebilir, tekrarlanabilir ve karlı iş modeli arayışındaki geçici organizasyonlar olarak tanımlanabilir ve genellikle teknoloji ile ilişkili iş modellerine sahiptirler. Sadece küresel anlamda değil, Türkiye özelinde de popüler olan yeni girişim ve girişimcilik ekosistemi kavramları, kamu politikalarından özel sektör ve üniversitelere kadar birçok kurumun gündeminde yer almaktadır. TÜBİTAK 1512 Sermaye Destek Programı, farklı kurumlar bünyesinde yer alan kuluçka merkezleri ve hızlandırma programları buna örnek olarak verilebilir. Katma değer ve nitelikli istihdam yaratma potansiyeli yüksek bu organizasyonlar için ideal ekip girişimcilik literatüründe; pazarlama veya satış ile ilgilenecek kişi, teknik mühendis/programcı ve tasarımcı olarak tanımlanmıştır. Bu araştırma kapsamında, girişimcilik literatüründe yer alan tasarım ve tasarımcı vurgusunun gerçekte nasıl olduğu ve olması gerektiği endüstriyel tasarım özelinde ele alınmaya değer görülmüştür. Birçok disiplini ve branşı kapsayan tasarım kavramının altında yer alan uzmanlıklardan bir tanesi de endüstriyel tasarımdır. En güncel tanımıyla endüstriyel tasarım; inovasyonu yönlendiren, iş başarısı yaratan ve yenilikçi ürünler, sistemler, hizmetler ve deneyimler yoluyla daha iyi bir yaşam kalitesine yol açan stratejik bir problem çözme sürecidir. Zaman içinde endüstriyel tasarımın tanımı; fiziksel ürünün ötesinin (sistemler, hizmetler, deneyimler ve işler) tasarlanmasını, inovasyon ve yenilikçilik vurgusunu kapsayacak şekilde güncellenmiştir. Tasarımcının bu problemlere nasıl yaklaştığı, nasıl çözüm getirdiği, inovasyon ve yenilik arayışında kullandığı metodoloji günümüzde farklı alanların da kullanmakta olduğu bir yaklaşım halini almıştır. Empati ile başlamak, ıraksak ve yakınsak aşamaları barındırmak, kullanıcıdan beslenmek, hatta kullanıcıyı süreçlere dahil etmek bu yaklaşımın temel özellikleridir. Tasarım disiplini temelli bu yaklaşım(lar)ın benzerlerine işletme ve girişimcilik literatüründe de rastlanmaktadır. Bu literatürlerle benzeşen noktalar olduğu gibi ayrışan noktalar da mevcuttur. Tasarımcının bu problem çözme yaklaşımını edindiği yerler olan eğitim kurumlarına Türkiye ve benzer özellikteki ülkeler özelinde bakıldığında çoğunlukla mimarlık okulları bünyesinde başlatılan programlar ile karşılaşılmaktadır. Eğitim politikalarında rekabet ve pazar gibi kavramlar yer almamakta, biçim ve fonksiyon ilişkisi, bir fiziksel çevre öğesi olarak algılanan ürün ölçeğinde irdelenmektedir. Ayrıca endüstriyel tasarım eğitim kurumlarının daha çok büyük firmaların ihtiyaçlarına yönelik olarak özelleştiği ve bu firmalar ile sıklıkla üniversite endüstri işbirliği projeleri gerçekleştirildiği gözlemlenmiş, KOBİ'ler ile gerçekleştirilmiş işbirliği örnekleri ile de karşılaşılmıştır. Yeni girişimler ile endüstriyel tasarım eğitimi arasında benzer bir ilişkinin ve işbirliğinin kurulmamış olması bu araştırma kapsamında, bir problem alanı ve bir potansiyel olarak görülmüştür. Aynı zamanda girişimcilik ekosisteminde gerçekleştirilen gözlemler ve çevrimiçi taramalar yardımıyla, girişimcilik ekosisteminde endüstriyel tasarım(cı) yolu ile çözülebilecek problemler olduğu, tasarımın ve tasarımcının farklı açılardan yeni girişimlere katkısının olabileceği verisine ulaşılmıştır. Bu noktalardan hareketle araştırmanın amacı; endüstriyel tasarım eğitimi ile yeni girişimler ve girişimcilik ekosistemi arasında kurulabilecek etkileşimlerin ve işbirliklerinin yapısını ortaya koymak ve taraflara potansiyel katkılarını tanımlamak olarak belirlenmiş, endüstriyel tasarım eğitimi ile yeni girişimler ve girişimcilik ekosistemi arasında deneysel ilişkiler kurulmuştur. İTÜ Endüstri Ürünleri Tasarımı Bölümü Lisans ve Lisansüstü Programı'nda yer alan farklı dersler kapsamında gerçekleştirilen bu deneysel çalışmalarda; tasarım, tasarım odaklı düşünme, teknoloji ve girişimcilik kavramları farklı kurgular ile bir araya getirilmiştir. 2016-2017 Güz Dönemi'nde başlatılan bu deneysel çalışmalar, toplamda 3 yarıyıl sürmüş, 2017-2018 Güz Dönemi sonunda bitirilmiştir. İlk olarak EUT 561E Design Thinking dersi kapsamında, lisansüstü öğrenciler aracılığıyla teknoloji ve girişimcilik kavramlarını barındıran yeni girişimlere tasarım odaklı düşünme müdahalesinde bulunulmuştur. EUT 343E Typography dersi kapsamında ise yeni girişimlere, lisans öğrencileri aracılığıyla doğrudan tasarım müdahalesi gerçekleştirilmiştir. EUT 492E Graduation Project dersi kapsamında bitirme projesi alan öğrencilerin proje süreçlerine girişimcilik ve teknoloji tabanlı ürün geliştirme kavramları ile müdahalede bulunulmuştur. EUT 220E Industrial Design Studio I ve EUT 319E Industrial Design Studio II dersleri kapsamında gerçekleştirilen çalışmalarda ise lisans öğrencilerinin proje süreçlerine, teknoloji ve teknoloji tabanlı ürün geliştirme kavramları ile müdahalede bulunulmuştur. Araştırmanın yaklaşımı yoğun olarak nitel yöntemlere dayalıdır, ek olarak anket verilerinin analizinde nicel yöntemlerden de yararlanılmıştır. Konu ile ilgili derinlemesine bilgiye erişmek, farklı paydaşların görüşlerini sürece dahil ederek daha bütüncül bir çerçeve çizebilmek ve veri çeşitlemesinin sağlanması açısından birden çok veri toplama yöntemi kullanılmıştır. Araştırma kapsamında gerçekleştirilen bütün müdahale süreçleri eğitim ortamında ve zamana yayılmış olarak gerçekleştirilmiştir; kapsamlı ve zamana yayılmış bir veri kümesi elde etmek, ikincil kaynaklar yerine doğrudan ve derinlemesine veri elde etmek için ağırlıklı olarak gözlem tekniğinden yararlanılmıştır. Ayrıca, çevrimiçi anket, yapılandırılmamış görüşme ve doküman incelemesi yararlanılan diğer tekniklerdir. Verilerin analizinde tümevarımcı bir yaklaşımla içerik analizi yöntemine başvurulmuştur. Dört aşamalı bir süreç ile veriler analiz edilerek sonuçlara ulaşılmıştır. İlk aşamada literatürün ve verilerin yönlendirmesiyle kodlama sürecinde kullanılan kavramlar elde edilmiştir. Kodlama işlemi sonrasında, ikinci aşamada kodlar belirli temalar altında bir araya getirilerek kategoriler elde edilmiştir. Bu aşamada veriler iç tutarlılık ve dış tutarlılık yönünden gözden geçirilmiş, üçüncü aşamada ise bulguların tanımlanması ve açıklanması gerçekleştirilmiştir. Son olarak bulgular yorumlanmış ve sonuçlara ulaşılmıştır. Verilerin analizi sürecinde bilgisayar destekli nitel veri analizi programı MAXQDA 12 ve nicel veri analizi programı PSPP kullanılmıştır. Endüstriyel tasarım eğitimi ile girişimcilik ekosistemi ve yeni girişimler arasında yeterli düzeyde bir ilişkinin ve işbirliğinin mevcutta kurulmamış olmasından yola çıkarak gerçekleştirilen bu araştırmada, kurulabilecek etkileşimin yöntemi ve taraflara potansiyel katkısına yönelik bir çerçeve oluşturulmuştur. Bu etkileşim ve işbirliklerinin kazan-kazan ilişkisi açığa çıkardığı, her iki tarafa da katkı sağlama potansiyeli taşıdığı sonucuna ulaşılmıştır. Endüstriyel tasarım eğitiminin yeni girişimlere ve girişimcilik ekosistemine nasıl katkıda bulunabileceğine yönelik bu çalışmada; ürün tasarımı, kimlik tasarımı, tasarım odaklı düşünme olmak üzere üç farklı alt başlığa ulaşılmıştır. Farklı kurgularda gerçekleştirilecek çalışmalar ile bu üç alt başlık genişletilebilir. Endüstriyel tasarım eğitimi temelli olarak gerçekleşecek bu katkının farklı alt başlıklar halinde olmasına rağmen bütüncül bir yaklaşım olarak ele alınmasının uygun olduğu, özellikle son kullanıcıya yönelik ürün geliştiren yeni girişimlerde bu işbirliğinin gerekli ve daha etkili olduğu söylenebilir. Yeni girişimlerin ve girişimcilik ekosisteminin endüstriyel tasarım eğitimine nasıl katkıda bulunabileceği ise; girişimciliğe giriş, uygulama ortamı, teknik bilgi ve teknolojiye erişim olmak üzere üç farklı alt başlıkta özetlenebilir. Bu araştırma ile; işletme ve girişimcilik literatürü ile endüstriyel tasarım literatürü arasında bir bağlantı kurulmuş, yeni girişimlerde tasarım ve tasarım odaklı düşünmenin nasıl işlediği ile ilgili literatür ve deneysel çalışma eksikliğinin giderilmesine gerçekleştirilen deneysel çalışmalar yardımıyla katkıda bulunulmuştur. Ayrıca endüstriyel tasarım eğitiminin ve eğitim kurumlarının girişimcilik ekosistemi ve yeni girişimler ile nasıl disiplinlerarası işbirlikleri gerçekleştirebileceği ve günceli yakalayabileceği araştırmanın uygulamaya katkıları arasındadır. Bu tez kapsamında endüstriyel tasarım eğitimi merkezinde; girişimcilik, tasarım, teknoloji ve tasarım odaklı düşünme kavramları farklı süreçlerle bir araya getirilmiştir. İTÜ Endüstri Ürünleri Tasarımı Bölümü'nde gerçekleştirilen bu çalışmadan yola çıkarak eğitim temelli benzer çalışmaların gerçekleştirilmesine hem literatürde hem de uygulamada ihtiyaç duyulduğu belirtilebilir.
-
ÖgeEndüstriyel Tasarımda Paradigma Kaymaları: Bruno Latour A Özel Bir İlgiyle(Fen Bilimleri Enstitüsü, 2013-07-12) Çelikel, Sıdıka Benan ; Aydınlı, Semra ; 10006884 ; Endüstri Ürünleri Tasarımı ; Design of Industrial Products“Endüstriyel Tasarımda Paradigma Kaymaları: Bruno Latour’a Özel Bir İlgiyle” başlığını taşıyan bu tez çalışmasında, endüstriyel tasarım disiplininin varlık koşullarının irdelenmesi amaçlanmıştır. Bu amaç doğrultusunda, ilkin disiplinin ne türden ön-kabullerin üzerinde temellendiği ortaya konulmaya çalışılmış, hemen ardından ise bu ön-kabuller sorguya açılarak tasarım kavrayışımıza ilişkin yeni bir bakış açısının olanaklılığı ‘paradigma’ ve ‘paradigma kayması’ kavramları üzerinden tartışmaya açılmıştır. Endüstriyel tasarım disiplininden özgün bir tarzda bahsedebilmenin yolunun, kendi uzmanlık alanımız dışındaki alanlarla girişeceğimiz düşünsel etkileşimlerden geçtiği yönündeki inanç, amaçlanan yeni bakış açısının olanaklılığının, genelde bilim felsefesi, özelde ise Bruno Latour düşüncesi dolayımında aranmasına neden olmuştur. Çalışmada, endüstriyel tasarım disiplinine ilişkin eski paradigmanın tespiti, aşılma girişimleri ve yeni paradigma önerileri ele alınır. Fransız antropolog, sosyolog, bilim ve teknoloji felsefecisi Bruno Latour’a, tez çalışmasının başlığında da ifade edildiği gibi, ‘özel bir ilgi’ gösterir. Modern epistemolojik özne/nesne ayrımını, ikisi arasında herhangi bir fark gözetmeksizin ‘aktör’ olarak nitelendiren Aktör-Network Teorisi (ANT), endüstriyel tasarım alanına ilişkin yerleşik kavrayışımızda radikal bir dönüşüm gerçekleştirmemize olanak sağlayan özgün bir girişim olarak değerlendirilmiştir. Sonuç olarak, endüstriyel tasarım disiplinine, bu güne dek yapılan çalışmalarda söz konusu olduğu gibi ‘epistemolojik’ değil, ‘ontolojik’ olarak yaklaşmaya amaçlayan bu çalışmada, endüstriyel tasarım alanına ilişkin modernist olmayan bir bakış açısının olanaklılığı tartışılmıştır.
-
ÖgeEndüstriyel Ve Kültürel Mirasa Dayalı Kentsel Markalaşmada Tasarımın Rolü: Türkiye’deki Uygulamalara Yönelik Bir Analiz(Fen Bilimleri Enstitüsü, 2012-01-16) Hocaoğlu, Dilek ; Er, Alpay ; 421099 ; Endüstri Ürünleri Tasarımı ; Design of Industrial ProductsBu çalışmada, başta İngiltere olmak üzere Kuzey Amerika ve Avrupa ülkelerinde yaşanan endüstrisizleşme sonucunda şehirlerde meydana gelen yeni ekonomik düzen ve sonrasında gözlenen kentsel markalaşma çalışmaları öncelikli olarak irdelenmiştir. Kentlerin yükselişinde önemli rol oynayan kentsel markalaşma çalışmalarında ele alınan endüstriyel ve kültürel miras incelenerek, bu konuda yürütülen çalışmalarda tasarımın rolü araştırılmıştır. Endüstriyel ve kültürel mirasa dayalı kentsel markalaşma çalışmaları özellikle yurtdışından örneklerle açıklanmış, Türkiye’de markalaşma çalışmaları yürüten ve bu çalışmalarda kültürel miraslarını kullanan İznik, Beypazarı ve Seferihisar incelenerek tasarımın bu kapsamdaki rolü üzerinde bir değerlendirme yapılmıştır. Bu şehirlere dair alan çalışmaları literatür incelemesi, gözlem, görüşme ve doküman analizleri yapılarak gerçekleştirilmiştir. Sonuç olarak, örnekler incelendiğinde tasarım faaliyetlerinin daha çok belediyelerin insiyatifiyle gerçekleştirilmekte olduğu ve bu konuda tasarımcılardan ya da tasarım firmalarından herhangi bir danışmanlık alınmadığı görülmüştür. Konuyla ilgili üniversitelerin tasarım bölümleriyle işbirliği çalışmaları yapılsa da henüz bu konuda uygulamaya geçen projelerin olmaması Türkiye’deki kentsel markalaşma sürecinde tasarımın profesyonel anlamda rol üstlenemediğini göstermektedir. Bu eksikliğin altında yatan sebep ise yerel yöneticiler tarafından tasarımın politika olarak yönetilememesidir.
-
ÖgeEtkileşim Tasarımının Bilgi Ve İletişim Teknolojileri Gömülü Ürünlerin Tasarım Ve Geliştirilme Sürecindeki Rolü(Fen Bilimleri Enstitüsü, 2010-01-11) Akoğlu, Canan ; Er, Alpay ; Endüstri Ürünleri Tasarımı ; Design of Industrial ProductsBu tez temel olarak etkileşim tasarımının bilgi ve iletişim teknolojileri (BİT) gömülü ürünlerin tasarlanma ve geliştirilme sürecindeki rolünü tanımlamaktadır. Çalışma aynı süreçte etkileşim tasarımının endüstriyel tasarımla olan ilişkisini ortaya koyarken bu ilişkiyi ürün geliştirme sürecindeki roller açısından yeniden tarif etmektedir. Ayrıca etkileşim tasarımının geçirdiği dönüşümün açıklanması için bir kuramsal çerçeve ortaya koymaktadır. Bu çalışmayı gerçekleştirebilmek için farklı disiplinleri içeren kapsamlı bir literatür taramasıyla birlikte, bir dizi görüşmeler ve bir vaka çalışması yapılmıştır. Alan çalışmasının ilk aşamasını oluşturan görüşmeler ilgili alanda uluslararası düzeyde faaliyet gösteren ve öncü çalışmaları bulunan ABD’deki beş farklı tasarım danışmanlık firmasından kilit isimlerle yüz yüze gerçekleştirilmiştir. Vaka çalışmasında ilgili konuda temsil edici niteliklere sahip BİT gömülü bir ürüne dair literatür araştırması ve o ürünün tasarım ve geliştirilme sürecinde çalışan farklı uzmanlık alanlarından tasarımcılarla internet yoluyla derinlemesine görüşmeler yapılmıştır. Tezin belli başlı sonuçları şu şekilde özetlenmektedir: BİT gömülü ürün geliştirme faaliyetinde endüstriyel tasarım ve etkileşim tasarımının işbirliği içinde ve ortak çalışmalarının en yoğun olduğu aşamalar planlama ve konsept oluşturma gibi sürecin ilk aşamalarıdır. Etkileşim tasarımının süreç içinde tasarımın yanı sıra sürecin yönetimi üzerinde de söz sahibi olmaya başlamasının etkileşim tasarımı yönetimi konusunun yeni bir çalışma alanı olarak ortaya çıkmasına sebep olacağı öngörülmektedir. Etkileşim tasarımının BİT gömülü ürün geliştirme faaliyetinde planlama, konsept geliştirme ve sistem düzeyinde tasarım aşamalarında endüstriyel tasarıma oranla daha geniş bir faaliyet alanına sahip olacağı öngörülmektedir. Etkileşimin giderek maddi niteliğinin azalmasının hizmet tasarımının ön plana çıkmasına neden olacağı öngörülmektedir. Bu olası gelişme BİT gömülü ürün geliştirme faaliyetlerinde hizmet tasarımı konusunda yeni bir aktörün devreye gireceğini göstermektedir.
-
ÖgeFarklı Tasarım Görevlerinde Bilişsel Süreç Analizi: Tek Disiplinli Ekip Çalısması(Fen Bilimleri Enstitüsü, 2010-06-18) Enşici, Ayhan ; Bayazıt, Nigan ; Endüstri Ürünleri Tasarımı ; Design of Industrial ProductsTezin amacı tasarım ekiplerinin farklı tasarım görevlerinde ortaya koydukları karar verme süreçlerine ait bilissel örüntülerin betimlenmesi ve karsılastırılmasıdır. Günümüzde tasarım görevleri çok kısa zaman dilimleri içinde çözülmesi gereken karmasık problemleri içermektedir. Bu nedenle, artık tasarım görevleri tek bir tasarımcı yerine birden fazla tasarımcının birlikte tasarlamasını gerektirmektedir. Tasarım ekipleri tasarım sürecinde ürün basarısında belirleyici olan sayısız karar almak zorundadırlar. Tasarım kararlarının nasıl olustuğu, hangi bilissel süreçler sonucunda ortaya çıktığının betimlenmesi kararların veriminin artırılabilmesi açısından önemlidir. Bu bağlamda bireysel tasarım eyleminden daha karmasık olan ekip tasarım süreçlerinin bilissel analizinin yapılması ve betimlenmesi önem kazanmaktadır. Arastırmada bireysel ve çevresel sartlara bağlı değiskenler sabitlenerek tasarım ekibinin üç farklı tasarım görevde yürüttükleri tasarım süreçleri analiz edilmistir. Ekiplerinin tasarım süreçlerinde ortaya koydukları problem çözme davranısları bağlamında karar verme bilissel edimleri irdelenmistir. Tasarım ekiplerinin uygulamalarından elde edilen arastırma sonuçlarının pratik uygulamalar için geçerliliği ve tekrar edilebilir olabilmesi için EBGA yaklasımı çerçevesinde deneysel arastırmalar yapılmıstır. Tasarım görevleri özelliklerinin ekiplerinin problem çözme davranıslarına ve bilissel karar süreçlerine olan etkisinin betimlenmesi amacıyla tasarım ekibinin değisen tasarım görevi, yenilikçi tasarım görevi ve özgün tasarım görevlerinde yürüttükleri tasarım süreçleri gözlemlenmistir. Tasarım görevleri, tasarım probleminin çözüm uzayının genisliği, tasarımcıların tasarım probleminin çözüm prensiplerinde önceden deneyim sahibi olma durumları, problem hakkında sahip oldukları kullanılabilir bilgi düzeyi ve ürünün benzerlerinin var olup olmadığı, dolayısıyla ne derece yeni ürün olduğu parametreleri göz önünde bulundurularak seçilmistir. Tasarım ekibi tüm görevlerde tasarım problemi çözümü için ürettikleri karar bilesenleri ve bilissel edimlerinin fazik periyot analizleri yapılarak karar süreçlerinin bilissel örüntüleri karsılastırılmıstır.
-
ÖgeGiyilebilir teknoloji girişimlerinin ürün geliştirme süreçlerinde endüstriyel tasarımın yeri: Türkiye'deki teknoloji geliştirme bölgeleri üzerine bir araştırma( 2020) Pala Ercan, İffet ; Timur Öğüt, Şebnem ; 636244 ; Endüstri Ürünleri Tasarımı Ana Bilim DalıGünlük hayatın önemli bir parçası olan teknoloji, insanların yaşamlarında sahip oldukları deneyimleri üzerinde belirleyici bir faktör olarak gelişmektedir. Teknolojinin gelişmesi ile Endüstri 1.0'da üretimin el ve beden gücünden makine gücüne evrilmesi ile başlayan dönemler, Endüstri 4.0'a ile makinelerin kendi kendini yönetmesine imkan veren karma bir teknoloji ile kendini göstermiştir. 'Nesnelerin İnterneti' adı verilen bu teknoloji bilgisayar ve internet teknolojilerinin birleşmesi ile meydana gelen karma bir teknolojidir. Nesnelerin interneti kavramının türlerinden giyilebilir teknoloji ürünleri nihai kullanıcıya ulaşabilen ürünlerdir. Giyilebilir teknolojiler, farklı biçimlerde insan bedenine entegre edilebilen, genellikle bir ağa bağlı çeşitli aksesuarlar şeklinde seklinde kullanılan araçlardır. Literatürde giyilebilir bilgisayarlar olarak da adlandırılabilirler. Giyilebilir teknoloji ürünlerinin hayatımıza girmesi ile bireylerin günlük hayatta kullanmış oldukları ürünler artık ürünlerin fonksiyonelliklerinin de artması ile daha fazla istek ve ihtiyaca cevap vermeye başlamışlardır. Giyilebilir teknoloji ürünleri, kullanıcıların günlük hayatlarına taşınabilir elektronik cihaz ve bilgisayarları dahil etmeyi amaçlamaktadırlar Bu sebeple, tüketici ve endüstriyel pazarlar için gelecekte giyilebilir teknolojiler itici güç olarak değerlendirilmektedir. Bütün bu gelişmelere karşın yapılan araştırmalarda kullanıcıların giyilebilir teknoloji ürünlerinde birtakım problemler mevcuttur. Bu problemler; giyilebilir teknoloji geliştirenler ve giyilebilir teknoloji ürünlerinin kullananlar arasında bir bağın bulunmaması, giyilebilir teknoloji ürünlerinin fonksiyonel olarak birçok işlevi yerine getirmesine rağmen kullanıcıların görünür ya da gizli istek ve ihtiyaçlarının bu ürünler tarafından doğru bir şekilde analiz edilememesi, teknolojiyi sunan firmaların düzenleyici kuruluşlara bu teknolojilerin ihtiyacı olan kişilere sağlanması yönünde yol gösterici olmaktan çok geliri yüksek olan ve teknolojiyi yakından takip eden kişilere hizmet sunmakla ilgilenmesi ve bu durumun kişilerin ürünlere olan adaptasyonunu azaltması, giyilebilir teknoloi ürünlerinin ve akıllı giysilerin futuristik görünmeleri ve bu sebeple bu ürünlerin günlük hayata adapte olamamaları gibi problemlemlerdir. Belirlenen bu problemler sebebi ile giyilebilir teknoloji ürünleri ve kullanıcıları arasındaki bağ zayıflamakta ve ürünlerin ticarileştirilmesinde problemler yaşanmaktadır. Bu sebeple çalışmamızın ana problemi, giyilebilir teknoloji ürünlerinin ticarileşememesi ve kullanıcılar tarafından benimsenememesidir. Günümüz pazarlama anlayışı genelinde düşünüldüğünde müşteriye değer yaratan, kullanıcı ile etkileşim ve iletişim içerisinde olan işletmeler, giyilebilir teknoloji ürünleri ile hedefledikleri duruma yaklaşabilmektedirler. Ürünlerin ömürlerinin giderek kısalması ve yeni ürünlerin eski ürünlerin hızla demode olmasına yol açması sebebi ile firmaların rekabet olgusunu da dikkate alarak ürünlerine yenilik getirme ihtiyaçları giderek artmaktadır. Tasarım çalışmaları ise bu durumda aktif rol üstlenmektedir. Gerek var olan ürünlerin kullanıcı istek ve ihtiyaçları göz önüne alınarak iyileştirilmesi gerekse de yeni teknoloji ve konseptlerin insan hayatına ürün olarak girmesinde tasarım önemli bir role sahiptir. Kullanıcıların istek ve ihtiyaçlarının tam olarak analiz edilip üreticilerin mevcut stratejileri ile bunları dengeleyerek rakip firmaların ürünlerine göre kullanıcıların taleplerini daha iyi karşılayacak ürünlerin pazara sunulması ve sistematik bir yeni ürün geliştirme sürecinin oluşturulması gerekmektedir. Yapılan çalışmalar göstermiştir ki belirlenen problemlerin çözümü için firmaların 'önce teknoloji' tutumundan vazgeçerek kullanıcılara sağlanan faydalara odaklanılması gerekmektedir. Giyilebilir teknolojiyi oluşturma süreci incelendiğinde teknik bir konu olmakla birlikte nihai kullanıcıya ulaşması aşamasında tekstil, elektronik, bilgisayar, moda ve tasarım gibi pekçok farklı disiplinin katkısı ortaya çıkmaktadır. Bu araştırma ile giyilebilir teknoloji ürünlerindeki bu problemlerin tasarım disiplini ile çözüleceği öngörülmektedir ve teknik bir konu olarak düşünülen giyilebilir teknoloji ürünlerinin interdisipliner yapısında tasarım disiplininin katkısı ve önemi ortaya konularak tasarım araştırmalarına ve pratiğine önemli bir katkı sağlayacağı düşünülmektedir. Bu noktalardan hareketle araştırmanın konusu; Türkiye' de giyilebilir teknoloji girişimciliğinin tasarım yönünden incelenmesi ve araştırmanın amacı; Türkiye' de faaliyet gösteren ve giyilebilir teknoloji geliştiren firmaların tespit etmek, tasarım ile ilişkilerini ortaya koymak ve ürünlerde var olan problemlerin çözümünde tasarım disiplininin potansiyel katkılarını ortaya koymak olarak belirlenmiştir. Araştırmada, belirlenen giyilebilir teknoloji firmalarının yeni ürün geliştirme süreçlerine odaklanılarak tasarıma karşı tutumları, tasarım bu süreç içerisindeki yeri ve öneminin ortaya çıkarılması ve tasarımın giyilebilir teknoloji ürünlerine kattığı değer hedeflenmiştir. Arştırmanın yöntemi nitel yöntemlere dayalıdır ve yüzyüze görüşme yöntemi seçilmiştir. Ek olarak elde edilen verilerin doğrulanması amacı ile tasarım denetim araçlarından 'Tasarım Hassasiyeti Denetimi' ve 'Tasarım Atlası' örneklem içinde yer alan firmalara uygulanmıştır. Yöntemin güçlü ve zayıf taraflarının belirlenmesi, araştırma soruları ve belirlenen amaçlara uygun olup olmadığının ortaya konulması için yapılan ön araştırma ile uzman görüşlerine başvurulmuş ve ana araştırma için kullanılacak soru seti oluşturulmuştur. Nitel araştırma yöntemlerinde konuyla ilgili verilerin doğrudan birinci elden toplanması gerekmektedir. Yapılan araştırmalarda giyilebilir teknoloji ürünleri geliştiren firmaların teknoloji geliştirme bölgelerinde toplandığı görülmüştür. Örneklem için sanayicimizi, araştırmacı ve üniversitelerimiz ile buluşturarak teknolojik üretime yönelik yeni ürün ve üretim yöntemleri geliştirmelerini sağlayacak olan Türkiye genelindeki bütün teknoloji geliştirme bölgeleri çalışmaya dahil edilmiştir. Bulgulara göre; giyilebilir teknoloji ürünleri geliştiren firmaların yeni ürün geliştirme süreçlerinde yaşanan problemlerin çözümünde tasarım ve tasarımcı etkisinin olumlu yönde etkisi olduğu ortaya konulmuştur. Özellikle takımların interdisipliner yapıda oluşturulmamış olması, tasarım farkındalığının düşük olması, kullanıcı istek ve ihtiyaçlarının doğru ve tam analiz edilememesi ve bu sebeple ürünlerin kullanıcı ile ilişkisinin zayıflaması ve pazara çıkmada yaşanan gecikmeler ve sorunlar gibi problemler giyilebilir teknoloji geliştiren start-uplarda sıkça gözlemlenmiştir. Firmaların rekabetçi avantaj sağlamasında önemli bir adım olan yeni ürün geliştirme sürecinin içerisinde doğru yönetilen bir tasarım süreci giyilebilir teknoloji ürünlerinin başarısında doğrudan etkilidir. Giyilebilir teknoloji ürünleri için tasarım rakiplerden farklılaşma adına izlenen başlıca yollardandır. Giyilebilir teknoloji ürünlerinin geliştirilmesinde yeni girişimlerin takımlarının interdisipliner yapıda olması gerekmektedir. Bunun, yeni ürün geliştirme sürecinde artı bir değer olduğu gözlemlenmiştir. Ayrıca teknoloji geliştirme bölgelerinin temel amacı olan üniversite-sanayi işbirliği çerçevesinde endüstriyel tasarım, moda tasarımı gibi bölümler ile giyilebilir teknoloji geliştiren firmaların işbirliği yapması bu firmaların yeni ürün geliştirme süreçleri üzerinde olumlu etki yaratacağı ortaya konulmuştur. Bulgulara göre, giyilebilir teknoloji ürünlerinin yeni ürün geliştirme süreçleri incelendiğinde ürünün hem teknoloji hem de kabuk olarak ayrı ayrı geliştirilmesi gerekmektedir. Bu sebeple oluşturulan interdisipliner takımlarla eş zamanlı olarak yürütülebilen teknoloji ve ürün formu, girişimciler için oldukça önemli girdiler olan zaman ve maliyet açısından sürece pozitif yönde etki etmektedir. Firmaların tasarım ve yeni ürün geliştirme süreçlerindeki mevcut kavramlar hakkındaki eksik bilgileri sürecin eksik ya da hatalı olarak sürdürülmesine sebep olmaktadır. Kullanıcı araştırması, konsept testi ya da kullanıcı testi gibi adımlar doğru olarak yürütülse bile analiz edilirken yapılan hatalar ürünlerin tek konsept üzerinden ilerlemesine sebep olmaktadır. Doğru bir kullanıcı ve pazar araştırması da yürütülememesi sebebi ile akla ilk gelen ürün fikri üzerine yoğunlaşılmaktadır. Bu da giyilebilir teknoloji ürünlerinin gerçek ihtiyaçları karşılamamasına neden olmaktadır. Araştırmada bu durumun tasarım disiplini ile çözülebileceği ifade edilmektedir. Araştırma için gerçekleştirilen literatür taramasında girişimcilik-giyilebilir teknoloji- endüstriyel tasarım arasındaki ilişkinin zayıf olduğu tespit edilmiştir. Yapılan literatür ve metodik çalışmaların birleştirilmesi ile bu alandaki literatüre katkı sağlanmıştır. Yapılan çalışma ile giyilebilir teknoloji ürünlerinin yeni ürün geliştirme süreçlerine tasarım disiplinin nasıl entegre edileceği ortaya konularak giyilebilir teknoloji geliştiren yeni girişimler için bu alandaki literatür ve uygulama alanındaki eksikliklerin giderilmesine katkıda bulunulmuştur. Giyilebilir teknoloji ürünlerinin de ana çıkış noktası olan disiplinlerarası çalışma gerekliliğinin önemi ortaya konulmuştur. Teknoloji geliştirme bölgeleri, girişimciler, tasarım disiplini arasındaki işbirliklerin ne yönde gerçekleştirilebileceği araştırmanın uygulamaya olan katkılarındandır.
-
ÖgeHelikopter Göstergelerinin Konumlandırılmasına Yönelik Bir Araştırma Metdu(Fen Bilimleri Enstitüsü, 2012-05-23) Alppay, Ekrem Cem ; Bayazıt, Nigan ; 413599 ; Endüstri Ürünleri Tasarımı ; Design of Industrial Productsİnsanlar ve makineler arasında bilgi ve güç alışverişi yapılmasını sağlayan imgesel düzlemler olarak tanımlanan arayüzler, insan makine sistemlerinin temel bileşenlerinden birisini meydana getirmektedir. Kullanıcı arayüzleri birçok farklı ürün ve sistem tipinde farklı biçim ve yapılara sahip olabilmektedir. Gerek kişisel tüketim ürünlerinde, gerek profesyonel ürün ve sistemlerde arayüzler ürün ve sistemin amacı, bağlamı ve yapısına göre önemli farklılıklar göstermektedir. Ulaşım araçlarının gösterge panelleri de kullanıcı arayüz tiplerinden bir tanesidir. Motosiklet, otomobil, ticari vasıta, lokomotif, gemi ve hava taşıtlarında bulunan kontrol ve gösterge panelleri o araçların sürücüleri için sistem ile iletişim kurdukları temel bileşendir. Sivil amaçlar için kullanımı giderek artan helikopterler bu sistemlere önemli bir örnektir. Araçların verimli, konforlu ve güvenli bir şekilde kullanılabilmesi bu gösterge panellerinin tasarımlarının doğru olarak yapılmasına bağlıdır. Bu çalışmada çok amaçlı ticari helikopterlerin gösterge panelleri, bir başka ifadeyle ana kullanıcı-pilot arayüzleri ele alınmıştır. Çalışmada sivil helikopterlerin gösterge panellerinin, mevcut tasarım yaklaşımları incelenerek analiz edilmiş kullanıcı odaklı bir yaklaşımla tasarlanmasına yönelik olarak yeni bir araştırma metodu önerisi geliştirilmiştir. Helikopterlerin kullanımına dair genel insan faktörleri verileri, özellikle gösterge panelleri bağlamında, çalışma ve araştırmanın odak noktasını oluşturmuştur. Burada yapılan çalışma temel olarak kullanıcı görüşlerine dayanan verilerin iki farklı araştırma metodu kullanılarak toplanması ve bu verilerin analiz edilerek optimum bir gösterge panelinin tasarlanması için bir yaklaşım ortaya konmasıdır. Çalışmanın sonucunda bir optimum panel tasarımı da bu metot yardımıyla tasarlanmıştır. Bu bakımdan bu çalışma kullanıcı görüş ve tercihlerine dayanan bir arayüz optimizasyonu olarak da nitelendirilebilir. Araştırmanın ilk aşamasını 15 helikopter pilotu ile yapılan bir anket çalışmasından meydana getirmiştir. Burada kullanıcılardan öncelikle McCormick ve Sanders (1993)’ın tanımladığı temel arayüz düzenleme ilkeleri olan önem derecesi, kullanım sıklığı, işlevsel gruplama ve kullanım sırası hakkında sayısal değerlendirmeler yapmaları istenmiş; ayrıca helikopter gösterge panelleri hakkında kişisel deneyim ve görüşleri de alınmıştır. Yapılan anket çalışmasında bu tip bir sistemin arayüzünde kullanım sırası ilkesinin geçerli bir kavram olmadığı görülmüştür. Önem derecesi ve kullanım sıklığı değerlerinin tüm pilotlar temelinde aritmetik ortalaması hesaplanmış, işlevsel gruplama matrisleri oluşturularak pilotların gösterge grubu tercihleri ortaya konmuştur. Ayrıca önem derecesi kullanım sıklığı kavramlarına ağırlık vererek “bütünleşik değer” başlığı altında üçüncü bir veri grubu elde edilmiştir. Anket çalışmasında elde edilen verilerin tasarıma dönüştürülmesi bu aşamanın ikinci adımını meydana getirmektedir. Önem derecesi, kullanım sıklığı ve bütünleşik değer verileri kullanılarak birer adet işlevsel gruplama ilkesini esas alan üç farklı gösterge paneli tasarlanmıştır. Tasarımların yapılması için ayrıca göstergelerin sayısal değerlerini temel alan bir yerleşim sistematiği de geliştirilmiştir. Bu yerleşim sistematiği ayrıca çalışmanın optimum tasarım geliştirime aşamasında da kullanılmıştır. Çalışmanın ikinci aşamasında ise kullanıcı merkezli tasarım yaklaşımı kullanılarak; kâğıt prototipleme metodu ile pilotlarla deneysel çalışma yapılmıştır. Pilotlara 1/1 ölçekli bir gösterge paneli verilerek, belirli bir süre tanınarak, üzerine göstergeleri kendi tercihlerine göre yerleştirmeleri istenmiştir. Bu çalışmanın video kaydı yapılırken çalışmanın bitiminde her pilotun yapmış olduğu düzenlemenin fotoğrafı çekilmiştir. Daha sonra her pilotun yapmış olduğu deneysel çalışma analiz edilmiş, çalışma süresinde her pilotun tercihlerini belirten kritik ve önemli ifadeler incelenmiştir. Analiz aşamasından önce gösterge paneli, kullanıcı ilişkisi bağlamında alt bölgelerine ayrılmış ve böylece göstergelerin belli bir mantık dahilinde yerleştirilebilmesi konusuna bir alt yapı oluşturulmuştur. Deneysel çalışmaların analizi aşaması ise üç ayrı adımda gerçekleşmiştir. İlk adımda yapılan çalışma genel olarak analiz edilmiş, göstergelerin yerleşimleri maddeler halinde incelenmiş ve pilotların çalışma boyunca kullandıkları önemli ifadeler analiz edilmiştir. İkinci aşamada bir çizelgede panelin her bölgesinde yer alan anket değerleri incelenmiş ve gösterge panelinin çiziminde her bir göstergenin kendi anket değerleri yazılmıştır. Burada amaç önem derecesi, kullanım sıklığı ve bütünleşik değer kavramlarının gösterge paneli üzerindeki yerleşim dağılımlarında anlamlı bazı ilişkiler aramaktır. Üçüncü ve son aşamada ise her pilotun gösterge paneli sayısallaştırılmış; her pilotun değerleri ortalama anket verileri ile karşılaştırılmıştır. Yapılan karşılaştırmalarda, genel olarak tüm göstergeler ele alındığında; göstergelerin %44’ünün yerleşim tercihlerinde önem derecesi ilkesi, % 37’sinde kullanım sıklığı ilkesi ve %19’unda ise “bütünleşik değer” kavramı öne çıkmaktadır. Diğer taraftan araştırmada elde edilen gösterge grupları temelinde ise; birinci gösterge grubunda önem derecesi, ikinci gösterge grubunda kullanım sıklığı derecesi üçüncü gösterge grubunda ise yine kullanım sıklığı derecesi öne çıkmaktadır. Çalışmanın son aşamasını ise anket ve deneysel çalışma bulgularının bir araya getirilerek optimum bir gösterge panelinin tasarlanmasına yönelik bir metot ortaya konması oluşturmuştur. Deneysel çalışma her pilotun kendi düşünce ve tercihini doğrudan olarak yansıtan bir araştırma metodudur. Bu bakımdan deneysel çalışmaya ait bulgular araştırmacı için, çalışmanın bu aşamasında temel hareket noktası olmuştur. Geliştirilen optimum gösterge paneli tasarımı yaklaşımı temel olarak göstergelerin ortalama konumsal değerleri dikkate alınarak panele yerleştirilmelerine; daha sonra bu yerleşimin anket verileri, kullanıcı görüşleri dikkate alınarak iyileştirilmesine dayanmaktadır. Çalışma sürecinde bazı göstergelerin arasında bir komşuluk ilişkisi bulunması gerektiği bazı pilotlar tarafından ifade edilmiştir. Bu tür sağ/sol ya da alt/üst şeklindeki ilişkiler ayrıca deneysel çalışma bulgularında analiz edilerek optimum panel tasarımına da uygulanmıştır. Bu bakımdan arayüz tasarımına yönelik araştırmalarda kullanıcılara “ayrılmazlık ilişkisi” başlığı altında bir bağıntı sorulması araştırmacı tarafından önerilmektedir. Deneysel ve anket çalışmalarının analizleri sonucunda; kullanıcıların tercih ettikleri gösterge panellerinde önem derecesi ve kullanım sıklığı gibi kavramların ilk aşamada belirleyici bir özelliğe sahip olmadığı görülmüştür. Bu bakımdan ele alınan ürün ya da sistemin kullanım özelliklerine bağlı olarak bu iki ilkenin bir araya gelmesinden ya da tamamen gözleme bağlı olarak yeni bir değerlendirme ilkesinin ortaya konması gerekebilir. Diğer taraftan göstergelerin işlevlerine göre gruplanmalarının kullanıcıların öncelikli tercihi olduğu görülmüştür. Ayrıca bir arayüzün düzenlenmesi bir kullanılabilirlik ve insan faktörleri alanı problemi olduğu kadar aynı zamanda bir tasarım problemidir. Bu bakımdan burada arayüz olarak kullanılacak alanın genel geometrik yapısı da önem taşımaktadır. Bundan dolayı aynı elemanların kullanılacağı farklı bir geometrik yapıya sahip bir arayüzün düzeni diğerlerine göre farklılıklar gösterebilecektir.
-
ÖgeInvestigating design for social innovation through business models in Rural India : A model proposal for developing countries(Fen Bilimleri Enstitüsü, 2014) Bayraktaroğlu, Serkan ; Şatır, Seçil ; 389296 ; Endüstri Ürünleri Tasarımı ; Design of Industrial ProductsGelecek nesillerin kendi ihtiyaçlarını karşılayabilme imkanlarını gözeterek bu günün ihtiyaçlarını karşılayabilmenin altını çizen sürdürülebilir kalkınma kavramı uygulamada çevre ve sosyoekonomik gelişmeler arasındaki ilişkilerin çok iyi kurgulanmasını zorunlu kılmaktadır. Büyümenin sınırları, kalkınmadaki dengesizliklerin giderilmesi ve ekonomik stratejilerin bu bakış açısıyla belirlenmesi yönünde ortak tavır almayı hedefleyen devletler, sürdürülebilir kalkınma hedefleri belirlenmesi hususunda uzlaşmış olsa da bunu gerçekleştirecek somut adımlar konusunda bağlayıcı bir karar üzerinde henüz anlaşamamıştır. Bu sebeple ülkeler kendi sosyoekonomik yapılarına uygun farklı ödünler vererek kalkınma faaliyetlerini olabildiğince sürdürülebilir bir şekilde gerçekleştirmeye gayret göstermektedir. Her ne kadar çevresel sorunlar, enerji ve hammadde kıtlığı sürdürülebilrlik denildiğinde ilk akla gelen kısıtlar olarak karşımıza çıksa da sürdürülebilrliğin daha az tartışılan sosyal ayağı tüm bu iyileştirilmelerin gerçekleşmesini sağlayacak iradeyi, motivasyonu, bağlılığı ve davranış değişikliğini içerdiğinden aslında kilit roldedir. Kalkınmanın odaklandığı önemli alanlardan yoksullukla küresel mücadele bağlamındaki hedeflere ulaşmakta, gelişmekte olan diğer bir çok ülke gibi ülkemizde de kırsalın durumu önem kazanmaktadır. Ülkemizde, dünya ile paralel olarak kırsal kalkınma yaklaşımları başta modernleşme ile teknoloji transferi ve adaptasyon üzerinden ilerlemiş, 1950'lerden itibaren ise sürekli evirilmiştir. 2000'lerden itibaren bir yandan sosyal problemleri çözerken diğer yandan ekonomik girdi sağlayamaya odaklanan 'sürdürülebilir geçim kaynakları yaklaşımı' gibi yerelde kendine yetebilen dağıtılmış sosyoekonomik sistemler üzerine odaklanılmıştır. Bu sayede küreselleşmenin kırsal üzerindeki yıkıcı etkisinin azaltılması hedeflenmektedir. Tabandan doğacak bu tür çözümlerin tutunabilmesi ve gelişebilmesi için giderek daha fazla tartışılan yaklaşımlardan biri de sosyal yenileşimdir. Her ne kadar literatürde sosyal yenileşim göreceli olarak yeni bir kavram olsa da sosyal yenileşimin kendisi uygulamada aslında tarih boyunca örneklerini gördüğümüz türden iyileştirmelere karşılık gelmektedir. Üretici kooperatifleri buna verilebilecek en eski örneklerden biridir.Literatüre araştırmasına göre sosyal yenileşim, sosyal problemlerin çözümünü sürdürülebilir kalkınma hedefleriyle eşgüdümleme rolünü üstlenebilmekte, yerel halkın sürdürülebilir kırsal kalkınma hedeflerine aktif katılımı ve bu yöndeki davranış değişikliğini sağlamakta kilit rol üstlenebilir. Çalışma bu bağlamda, kırsalda gerçekleşen sosyal yenileşimler ile sürdürülebilir kalkınma hedefleri arasındaki bağlantıyı örnek vakalar üzerinden işaret etmekte, bu iyileştirmelerin gerçekleşmesinde tasarımın oynadığı rolü iş modelleri üzerinden araştırmaktadır. Endüstriyel tasarım bir disiplin olarak doğuşundan itibaren yarattığı katma değer ile hem şirketlerin rekabet gücünü hem de dolaylı olarak ülkelerin ekonomik refahını arttırarak kalkınmaya ekonomik anlamda olumlu etkide bulunmaktadır. Tasarımın kalkınmakta olan ülkelerdeki itici rolü üzerine yapılan çalışmalar da benzer etkiyi işaret etmektedir. Her ne kadar tasarımın sürdürülebilirlik ile olan yakın ilişkisi, çok daha uzun süreden beri, tasarlanmış ürünlerin çevreye olan etkileri çerçevesinde araştırılsa da, özellikle 2000'lerin başından itibaren, sosyal fayda konusunda çalışan organizasyonların sayısı arttıkça, tasarımın sosyal etkisi de popüler bir araştırma ve uygulama alanı haline gelmiştir. Bununla birlikte, son yıllarda giderek daha fazla araştırmaya konu olan sosyal yenileşim için tasarım, özellikle kalkınmakta olan ülkelerde ümit vaat edici, dönüştürücü bir dinamizmin tetikleyicisi olabilecek bir potansiyele sahiptir. Karmaşık sosyal meseleler karşısında, etkin ve bütüncül çözümler üretebilmek için, tasarımın sivil toplum örgütleri, kalkınma ajansları gibi farklı paydaşlarla birlikte çalışması, kendi alanındaki deneyimini yeni bilgi ve beceriler ile harmanlaması gerekmektir. Çalışmanın amacı; bu türden ortaklıkların gerçekleştiği, sosyal fayda sağlayan, sonuçlarının okunabileceği kadar olgunlaşmış projeler üzerinden sürdürülebilir kırsal kalkınma, sosyal yenileşim ve tasarım arasındaki ilişkiyi tespit etmek ve bu ilişki ağında tasarımcıların üstlenebileceği rolleri tanımlamaktır. Çalışma vaka analizi yöntemi ile gerçekleşmiş projeler üzerinden tasarımın kırsalda iş modellerini mümkün kılarak nasıl sosyal yenileşim ve kalkınmaya destek verdiğini araştırmaktadır. Türkiye, Hindistan ve Brezilya gibi kalkınmakta olan ülkeler, büyüyen ekonomileri, gelir dağılımındaki eşitsizlikler ve kırsal kalkınma hedefleri açısından benzerlikler taşımaktadırlar. Bununla birlikte Türkiye, diğer iki ülkeye nazaran tasarım odaklı sosyal yenileşim ve kalkınma projelerine çok daha az sahne olmaktadır. Bu sebeple çalışma, bu türden projelerin gerçekleştiği coğrafyalardan seçilen vakaları inceleyerek kalkınmakta olan ülkeler için örnek bir model önermektedir. Bu amaç doğrultusunda, Hindistan özelinde, tasarımcıların rol aldığı, bir iş modelinin doğduğu, sosyal yenileşim ve kalkınma içerikli vakalar incelenmiştir. Vakalar sosyal faydanın da tanımlanabileceği ve tez için üretilmiş hibrit iş modeli analiz aracı ile inclenmiş, bu sayede hem vakalar arasında karşılşatrma yapılabilmesi sağlanmış hem de tasarımın etki alanı ve sosyal faydanın nerede ortaya çıktığı gözlemlenebilmiştir. Çalışmanın sonuçları göstermektedir ki tasarımcılar farklı ama geçişken kimlikleri ile ve bu kimliklerinin onlara tanımladığı sınırlar dahilinde ekonomik ve sosyal değerin birlikte doğduğu sosyal yenileşimlerin gerçekleşmesini destekleyebilmektedirler. İş modelleri, karmaşık sistemler perspektifi ile aktörler, onların rolleri ve ilişkilerine göre analiz edilmiş; sosyal yenileşim ekosistemlerinin özellikleri tanımlanmıştır. Bu ekosistemler, Türkiye için de bir model önerisine ulaşılmasına izin vermektedir.Hindistan özelinde incelenen projeler, ülkenin bütünündeki sosyal fayda içerikli çalışmaları özetlemeye yetemeyecek kadar sınırlıdır. Aynı zamanda projelerin araştırılmasında proje başına ayrılan zaman, dil ve iletişim sıkıntıları, tüm projelerin aynı derinlikte incelenmesini olanaksız kılmıştır. Bu sebeple de belirlenen örnekler arasında, kalkınma ve tasarım konusuna yaklaşımıyla diğer tasarım enstitülerinden ayrışan NID'nin yer aldığı projelere odaklanılmıştır. İncelenen projelerde görülmüştür ki sosyal fayda içerikli projelerde tasarım; zanaat odaklı veya tarım dışı faaliyet gösteren çok küçük işletmelerin kapasitelerini arttırmakta, dezavantajlı topluluklar için ürün, hizmet, altyapı geliştirme faaliyetleri göstermektedir. Hindistan özelinde, literatürün de varsaydığı gibi, sosyal fayda ve ekonomik fayda birlikte ortaya çıkmaktadır. Bu birliktelik organizasyonların yaklaşımlarına ve çözümlerine doğrudan yansımaktadır. Bu sebeple çalışmada tasarımcıların, her ne kimlikle olursa olsun, kalkınmakta olan bir ülkede sosyal yenileşim içerikli bir proje gerçekleştirirken ekonomik ve sosyal değeri birlikte üretebilmeye odaklanmasının zaruri olduğunun altı çizilmektedir. Ortaya çıkan bir diğer bulgu ise kimlikler arasındaki geçişin, sektörler arasındaki geçişkenliğin bir yansıması olarak sıklıkla gözlemlenebileceğidir. Tasarımcının kimliğindeki bu geçişkenlik, özünde yöntemlerini çok etkilemese de projedeki rolünü değiştirmekte, getirdiği çözüm önerilerinin sınırlarını çizmektedir.
-
ÖgeInviting ethnographic conversations to inspire design : towards a design research method(Fen Bilimleri Enstitüsü, 2015) Çelikoğlu, Özge ; Öğüt, Şebnem Timur ; 419052 ; Endüstri Ürünleri Tasarımı ; Design of Industrial ProductsKullanıcı odaklı tasarım yaklaşımında, kullanıcının gündelik yaşamı, düşünceleri ve duyguları tasarım için önemli bir veri kaynağıdır. Bu veriyi elde etmede tasarımcılar ve tasarım araştırmacıları sıklıkla etnografik yaklaşımlara başvurmaktadırlar. Etnografik yaklaşım, temel olarak araştırmacının bir topluluk veya kültür hakkında bilgi edinmek üzere, o topluluğun bir parçası olmayı deneyimlemesi, yoğun gözlem ve derinlemesine görüşme gibi yöntemler vasıtasıyla ilgili topluluğun gündelik hayatını, sosyal yaşamını, ritüellerini ve pratiklerini detaylı biçimde betimlemesi ve belgelemesine yardımcı olan bir araştırma anlayışı ve yöntemidir. Etnografi, temel olarak antropoloji ve sosyoloji disiplinleriyle ilişkilidir. Başlangıçta özellikle Batı toplumunun kendine uzak toplulukları ve kültürleri incelenmesi için benimsenmiş olmasının yanısıra, özellikle sosyoloji alanında, sembolik etkileşim yaklaşımı etkisiyle, toplum içinde söz hakkı verilmeyen kesimlerin, azınlıkların ve benzer şekilde sokaktaki insanın gündelik yaşamına ve bu bağlamda çevresiyle olan etkileşimiyle şekillendirdiği anlamlar bütününe ulaşmak için etkin bir biçimde kullanılmaya başlamıştır. Etnografik yöntemlerin kullanımı ile bir topluluğun maddi kültür ürünleri, sosyal ilişkileri, inanç ve değer sistemleri hakkında ayrıntılı bilgi sahibi olunabilmektedir. Elde edilen veri ise fotoğraflar, kamera kayıtları gibi görsel ve/veya araştırmacının notları, görüşme kayıtları gibi sözel/metinsel nitelikte olabilmektedir. Bu tezde incelenen, kullanıcılardan elde edilen sözel/metinsel etnografik verinin, yani etnografik anlatının tasarım ile ilişkilendirilmesidir. Etnografik anlatıların elde edilmesinde, kullanıcılarla soru-cevap şeklinde ilerleyen mülakatlar yapmak yerine karşılıklı konuşma yöntemi benimsenmiş ve hem kullanıcılardan tasarım kapsamında faydalı olacak veriyi alabilmek hem de bu verinin işlenişinde tasarımcılara sistematik bir yol önerebilmek için bir yöntem geliştirilmesi amaçlanmıştır. Etnografik anlatılar, bir toplulukta var olan inançlar, ideolojiler, motivasyonlar ve istekler hakkında bilgi sahibi olunmasını, daha genel anlamıyla bir topluluğun sosyal dünyasının temsilini sağlamaktadır. Bu anlatılar, gündelik hayatın doğal akışında veya belli bir konu üzerinde yapılan konuşmalar vasıtasıyla ortaya çıkmakta ve anlatıcının yaşamı ile birlikte içinde bulunuğu topluluğun sosyal yaşamına ilişkin çeşitli ipuçları vermektedir. Etnografik anlatılar sayesinde araştırmacılar, toplulukların gizli tarihleri, iç dinamikleri, güç mücadeleleri, gizli kalmış gelenekleri ve benzeri bilgilere ulaşabilmektedirler. Bu anlatıları elde etmek için günlük çalışması, mülakat, karşılıklı konuşma ve döküman analizi gibi çeşitli yöntemler kullanılmaktadır. Bu tezin temel araştırma soruları kapsamında, tasarım için yapılan kullanıcı araştırmalarında, etnografik anlatıların içerik zenginliği ve derinliğinden verimli bir şekilde yararlanılabilmesi hedeflenmiştir. Bu anlatılardan tasarıma fayda sağlayacak öncelikli içerikler ile bu içeriklerin tasarım sürecinde nasıl anlamlandırıldığı ve tasarım fikri oluşturmada nasıl kullanıldığı araştırılmıştır. Bunun için kullanıcılar, tasarımcılar ve tasarım öğrencileri ile bir dizi ampirik çalışma yapılmıştır. Bu çalışmalardan elde edilen veriler ise içerik analizi yöntemiyle irdelenmiştir. Bu araştırma kapsamında ilk olarak sınırlı sayıda kullanıcıyla bir Ön Çalışma yapılmıştır. Burada kullanıcının gündelik yaşam dili ile tasarımcının anlayışı arasında bir iletişim kanalı oluşturmayı hedefleyen 'kültür sondaları' yöntemi kullanılarak belli bir oranda etnografik özellik taşıyan veri toplanmıştır. Bu veri temelinde, önce tasarımcılarla daha sonra ise tasarım öğrencileriyle ayrı ayrı çalışmalar yürütülmüştür. Yapılan her iki çalışmada da kullanıcılardan elde edilen görsel ve metinsel verinin, belli bir tasarım işinde kullanılması beklenmiştir. Bu kapsamda tasarımcılar bireysel olarak çalışırken, tasarım öğrencileri gruplar halinde çalışmışlardır. Ön Çalışma'nın sonucunda elde edilen bulgular incelendiğinde, öncelikle tasarımcıların ve tasarım öğrencilerinin aynı metinsel içeriklere odaklandıkları ve bu içerikleri tasarım fikri oluşturma aşamasında benzer biçimde kullandıkları gözlemlenmiştir. Bu içerikler temel olarak, yaşam stiline ilişkin olumlu duygular yaratan durumlar; yerleşmiş pratiklerde problem yaşanan deneyimler ve yeniliğe ilişkin beklenti ve olası tepkiler bağlamlarında yorumlanmış ve tasarım girdisi olarak kullanılmıştır. Bu içeriklerin belirlenmesi dışında, kullanıcılardan geribildirim alınarak kullanılan 'kültür sondaları' yöntemine ilişkin bir değerlendirme yapılmıştır. Bu değerlendirme sonucunda yöntemin, bu tez kapsamında yürütülecek Ana Çalışma için kullanıcı açısından fazla kısıtlayıcı ve yönlendirici olduğu ve araştırmacıyla kullanıcı arasındaki etkileşim düzeyinin yine bu çalışma özelinde yeterli bulunmaması gerekçeleriyle en uygun yöntem olmadığına karar verilmiştir. Sonuç olarak yapılan Ön Çalışma hem etnografik veri toplama yönteminin seçilmesinde hem de ortaya çıkan içerik gruplarının Ana Çalışma'nın kullanıcı ayağı çerçevesinin oluşturulmasında önemli bir bilgi sağlamıştır. Ana Çalışma kısmı, bu tezin iki farklı aşamadan oluşan temel ampirik çalışmasını içermektedir. Ana Çalışma'nın ilk aşamasında etnografik yöntemler kullanılarak bir kullanıcı araştırması yapılmıştır. Burada kullanıcı grubu olarak belli sanal topluluklar seçilmiş ve bu toplulukların konuşma ve tartışmalarına katılınmıştır. Bu kapsamda temel olarak katılımcı gözlem ve karşılıklı konuşma (conversation) yöntemleri kullanılmıştır. Bu kapsamda etnografik anlatılara ulaşmada en etkili yöntem karşılıklı konuşma yöntemi olmuştur. Bu yöntemin yapılandırılmış veya yarı yapılandırılmış mülakat yöntemlerinden en büyük farkı araştırmacının kullanıcı grubunun halihazırda devam eden konuşmalarına katılması, diğer katılımcılardan daha üstün veya farklı bir pozisyonda bulunmaması, yalnızca soru sormayıp aynı zamanda sorulara cevap vermesi ve konuşma üzerinde herhangi bir hakimiyeti olmaması dolayısıyla da konuşmanın doğal akışı üzerinde yönlendirici bir etki yapmıyor olması olmuştur. Bu bağlamda kullanılan etnografik yöntemlerin sanal ortamda uygulanıyor oluşu da geleneksel uygulamalardan farklılıklar göstermelerini gerektirmiştir. Bu konuda virtual ethnography yaklaşımının prensipleri benimsenmiş ve ilgili farklılıkların araştırmacıya sağladığı avantajlar ve dezavantajlar belirtilmiştir. Bunun dışında araştırmacının toplulukla doğrudan etkileşime geçmediği ancak topluluk hakkında bilgi edinme aşamasında önemli faydalar sağlayan döküman analizi yönteminden de yararlanılmıştır. Katılımcı gözlem ve karşılıklı konuşma sırasında topluluğun konuşmalarının doğal akışını bozmadan tasarım için faydalı olabilecek veriyi elde edebilmek için Ön Çalışma sonucunda belirlenmiş temel anlatı içerikleri araştırılacak topluluk için düzenlenerek bir temel soru seti oluşturulmuştur. Bu sayede anlatıların zenginliği ve derinliği korunmaya çalışılırken tasarıma yönelik spesifik verinin de elde edilmesi sağlanmıştır. Ana Çalışma'nın ikinci aşaması ise ilk aşamada kaydedilmiş olan konuşma dökümlerinin etnografik anlatılar olarak düzenlenmesini ve daha sonra tasarımcılara ve tasarım öğrencilerine iletilmesini içermektedir. Bu kapsamda bir etnografik anlatı dökümanı oluşturulmuş ve bu döküman hem tasarımcılara hem de tasarım öğrencilerine ayrı ayrı düzenlenen çalışmalar ile aktarılmıştır. Her iki gruptan da beklenen bu dökümanı verilen okuma protokolüne gore okuyup tasarım için ilginç ve yararlı buldukları kısımları işaretlemeleri ve bu kısımları ilişkilendirdikleri tasarım fikirlerini ilgili yerlere not etmeleri olmuştur. Tasarımcılarla yürütülen çalışmalara her bir tasarımcı bireysel olarak katılmış ve sürecin sonunda her bir tasarımcıyla tasarımcının dökümandaki işaretlemeleri ve notları üzerine ayrıca bir görüşme yapılmıştır. Tasarım öğrencileriyle yürütülen çalışmada ise öğrenciler anlatı dökümanını yine bireysel olarak incelemişler, döküman ve aldıkları notlar üzerine yapılan konuşma tüm öğrencilerin toplu halde katılımıyla gerçekleştirilmiştir. Her iki sürecin sonunda elde edilen çıktılar, anlatı dökümanındaki işaretlemeler, notlar, görüşme ve konuşma kayıtlarının dökümünü içerip, sözel ve metinsel nitelikte olmuştur. Tüm bu çıktılar iki aşamalı bir nitel içerik analizi ile irdelenmiş ve sonuçlar, tezin kuramsal çerçevesi kapsamında yorumlanmıştır. İçerik analizi için kavramsal temelli ve veri temelli kodlama prensipleri birlikte kullanılarak bir kodlama çerçevesi oluşturulmuş ve temel kategoriler belirlenmiştir. Bu temel kategorilere gore öncül bir analiz yapılmış ve elde edilen sonuçlar dikkate alınarak alt kategoriler oluşturulmuştur. Bundan sonra alt kategoriler odağında daha detaylı bir içerik analizi yapılmış ve bu süreç sonlandırılmıştır. İçerik analizinin sonuçlarının yorumlanmasıyla elde edilen bulgular, tezin temel araştırma sorularına cevap sağlar nitelikte oluşmuştur. Bu kapsamda, öncelikle etnografik anlatı içeriklerinde tasarım girdisi olarak özellikle faydalı olan kategorilerin neler olduğu belirlenmiştir. Yapılan detaylı inceleme ile bu temel kategoriler arasındaki ilişki ağları belirlenmiş ve belli kategorilerin bir arada bulunduğu içeriklerin tasarımda farklı fikir geliştirme uygulamalarında daha etkili olduğu saptanmıştır. Bu şekilde tasarımcılara ve tasarım araştırmacılarına belli bir konuda kullanıcılardan etnografik anlatı elde etmeye ve bu anlatıları temel fikir geliştirme aşamalarında kullanmaya yardımcı olacak bir yöntem önerilmiştir. Genel olarak bakıldığında, bu tez çalışması ile etnografik anlatıların elde edilmesi ve tasarımda kullanılmasına yönelik özelleşmiş bir tasarım araştırma yöntemi önerilmiştir. Buna ek olarak bu çalışma, yöntemi ve bulguları itibariyle farklı etnografik yöntemlerin ve veri çeşitlerinin, tasarım sürecinin farklı aşamalarında kullanımı için bir projeksiyon oluşturmaktadır. Bu tez kapsamında geliştirilmiş olan yöntem, kullanıcı odaklı tasarım yaklaşımını benimseyen tasarım araştırmacılarına, tasarımcılara ve tasarım öğrencilerine, etnografik anlatıların elde edilmesi ve tasarımda kullanılması konularında sistematik bir yöntem önermektedir.
-
Ögeİstanbul Restoranlarında Yemek Türlerinin Yemek Kaplarına Etkileri(Fen Bilimleri Enstitüsü, 2013-07-22) Cartier, Pınar ; Bayazıt, Nigan ; 10008907 ; Endüstri Ürünleri Tasarımı ; Design of Industrial ProductsAraştırmada teorik kavramların paralelinde, restoran maddi kültürü örnekleri olan yemek kaplarının gözlemleri, fotoğrafları, menüler ve sunulan yemeklerin incelenmesi ve bu nesnelerin seçimlerini gerçekleştiren kişiler ile yarı-yapılandırılmış görüşmelerin desteği ile seçim süreçleri, anlam ve değerin nasıl oluşturulduğu ve sürdürüldüğü, kaynakları, İstanbul’da yemek türlerinin yemek kapları üzerindeki etkileri bağlamında gerekçeleri ile ortaya konulmuştur. Maddi Kültür araştırma yöntemlerine yönelik olarak etnografik araştırma araçlarından gözlem ve görüşmeler, amaçlı örnekleme yöntemi ile seçilen, İstanbul’da yer alan farklı cinste yemekler sunan, benzer fiyat kategorisinde dokuz restoranda ve aynı cins yemekler sunan, farklı fiyat kategorilerinde on balık restoranında gerçekleştirilmiştir. Fiyatlardaki ve yemek cinsi sınıflandırmalarındaki benzerlik ve farklılıklar seçimlerdeki bireysel ve toplumsal etkilerin yanısıra eknomik koşulların ve sunulan yiyeceklerin de yemek kaplarına etkilerinin ortaya konulabilmesi için karşılaştırmalar yapılmasına olanak tanımıştır. ; Yemek kaplarının fotoğrafları, alan notları ve görüşme transcriptleri kalitatif araştırma analitik süreçleri ile ele alınarak karşılaştırılmış, elde edilen veriler indirgenerek ortaya çıkan ve yanısıra doğrulanan kavramlar ışığında sonuçlara ulaşılmıştır.
-
ÖgeKullanım Pratikleri Bağlamında Ürün-kullanıcı Etkileşimi: Türkiye’de Otomobil Dönüştürme Eylemleri(Fen Bilimleri Enstitüsü, 2013-01-09) Ülkebaş, Selen Devrim ; Bayazıt, Nigan ; 443701 ; Endüstri Ürünleri Tasarımı ; Design of Industrial ProductsBu araştırmada Türkiye’de kullanım pratikleri içerisinde otomobilin kullanıcısı tarafından tekrardan tasarlanma sürecinde, anlam ve biçim yeniden üretiminin yapısının anlaşılması amaçlanmıştır. Bu kapsamda “otomobil modifiyesi” olarak adlandırılan otomobil dönüştürme eylemleri incelenmiştir. Araştırmada on beş dönüştürülmüş otomobil kullanıcısı ile yüz yüze derinlemesine nitel görüşmeler gerçekleştirilmiş, bu görüşmelerden elde edilen veriler Gömülü Kuram yöntemi ile çözümlenerek katılımcıların deneyimleri anlaşılmaya çalışılmıştır. Araştırmanın sonunda elde edilen bulgulara göre katılımcılar, gerek otomobilin dış görünümünde/gövdesinde gerçekleştirilen görünüm odaklı dönüştürme tercihlerinde, gerekse otomobilin performansını arttırmayı amaçlayan dönüştürme tercihlerinde otomobillerini kullanım değeri üzerinden performans, spor otomobillerin özelliklerini kazandırmayı amaçlamaktadırlar. Ancak, katılımcıların çoğunun otomobillerini bu düzenlemelerin amaçladığı doğrultuda, performans otomobili olarak kullanmamaları, dahası modifiye etkinliklerine katılmak gibi özel durumlar dışında otomobillerini trafikte nadiren kullanmaları dikkat çekici bir sonuç olarak ortaya çıkmıştır. Katılımcılar, gerçekleştirdikleri bu dönüştürmeler ile yeni biçimler yaratırken aslında kimliklerine yönelik çevrelerine aktarmaya çalıştıkları biricik olma, farklı olma, dikkat çekme ve görünür olma isteklerine maddi bir biçim kazandırarak otomobilleri üzerinden kimliklerini inşaa etmektedirler. Araştırmanın sonunda elde edilen bulgular alan-yazındaki çalışmalarla karşılaştırıldığında kullanım değerinden çok işaret değeri üzerinden tüketilen dönüştürülmüş otomobillerin kimliğin ve sosyal ilişkilerin işaretlerle, tüketim ve tüketim nesneleri ile ilişkili inşa edildiği günümüzde, kullanıcıları için bir ulaşım aracının ötesinde sosyal ve psikolojik dünyalarına hizmet eden bir araç haline geldiği görülmüştür.
-
ÖgeKüreselleşen Kentte Oyuncaklar: İstanbul'da Günümüz Oyuncaklarının Üretim Ağları Ve Tasarım Karakteristikleri(Fen Bilimleri Enstitüsü, 2014-06-16) Gürpınar, Avşar ; Öğüt, Şebnem Timur ; 10039970 ; Endüstri Ürünleri Tasarımı ; Design of Industrial ProductsBir coğrafyanın sosyal, kültürel ve ekonomik yapısında yaşanan değişim ve dönüşümler kendisini gündelik hayatın ürünlerinde biçimsel ve yapısal olarak gösterir. Bu durum yapılı çevrede ve kent hayatında olduğu kadar gündelik hayat nesnelerinin ortaya çıkışı, gelişimi/evrimi ve sosyal hayatta varoluş biçimleri üzerinden okunabilir. Oyuncaklar da her kültür, toplum ve dönemde gündelik hayatın ve maddi kültürün önemli bir parçası olmuşlardır. Bu haliyle oyuncaklar, sadece oyunun fiziksel elemanları olmanın ötesinde, bir toplumun küreselleşme ile olan ilişkisini, biçimlerinden üretim yöntemlerine, kullanıcı ile olan ilişkilerinden kültürel referanslarına kadar birçok farklı şekilde okuma olasılığı tanımaktadır. Küreselleşme teorilerine yeni yaklaşımlar bu kavramın ve onun üzerine yapılan tartışmaların öncelikle salt ekonomik ilişkilere indirgenemeyeceğini iddia etmektedir. Bunun yanı sıra bu teoriler, küreselleşmenin sadece hakimiyetçi ve tektipleştirici etkilerinin olmadığını da öne sürmektedir. Küresel dinamikler hemen her coğrafya ve toplumda yerel aktörler tarafından değiştirilip dönüştürülmekte ve Yerel ile Küresel’in buluşmasında diyalektik bir kabullenme ve reddediş dışında birlikte var olma ya da hibritleşme gibi farklı eklemlenme biçimleri ortaya çıkabilmektedir. Hatta kimi zaman küreselleşmenin bir sonucu/özelliği olan yaratıcı ve fiziksel iş gücünün dünya üzerindeki dolaşımının hızlanması, teknoloji transferinin, üretim çeşitliliğinin ve bu üretim kaynaklarına erişiminin kolaylaşması birçok firmanın tasarım ve üretim stratejilerinde belirgin farklılaşmalar doğurmaktadır. Bu bağlamda diğer birçok gündelik hayat nesnesi gibi oyuncaklar da yerel ve küresel dinamiklerin etkileşiminin fiziksel karşılığını bulduğu nesneler olarak önemli bir araştırma konusu oluşturmaktadır. Bu araştırmanın temel eksenini gündelik hayat nesnelerinin küreselleşme etkisinde yaşadığı değişim ve dönüşümler oluşturmaktadır. Araştırmada, günümüzde oyuncakların tasarım ve üretim karakteristiklerinin ülkenin değişen sosyo-ekonomik ve kültürel şartları ile farklı taktikler üzerinden nasıl uyumlu hale getirildiği İstanbul örneği üzerinden incelenmektedir. Bu amaçla ilk olarak şehirde oyuncak üretiminin ortaya çıkışı ve gelişimi incelenmiştir. Tarihsel kaynaklardan faydalanarak ve oyuncak üretiminin ilk sistematik örneklerinden başlayarak, üretim etkinliklerinin ve oyuncak tipolojilerinin dönüşümü dönemin değişen şehirsel yapısı ve ekonomik, sosyal ve kültürel konjonktür bağlamında analiz edilmiştir. Burada edinilen bilgilerden faydalanarak üretimin farklı baskın dönemler üzerinden tanımlanması mümkün olmuştur. İstanbul’da varlık gösteren farklı tasarım ve üretim sistemlerinin incelenmesi güncel yapının anlaşılması için önemli bir altyapı oluşturmuştur. İstanbul’da ilk sistematik oyuncak üretimi Eyüp semtinde 17. Yüzyılda başlamıştır. Endüstri öncesi üretim pratikleriyle uyumlu olarak, yani çoğunlukla zanaatkârlar tarafından, basit araç gereçlerle ve geleneksel biçimlerin tekrarlanması üzerinden yaklaşık üç yüzyıl boyunca etkinlik gösteren bu sistemde geleneksel oyuncaklar, büyük oranda çevredeki malzemelerin yeniden kullanımı ile üretilmiş ve satılmıştır. Bu sistem zaman içerisinde, özellikle de 20. Yüzyılın yeniden şekillenen tasarım ve üretim pratikleri bağlamında yerini endüstriyel yöntemlerin, yeni malzemelerin ve güncel modellerin hâkim olduğu bir döneme bırakmıştır. Endüstriyel dönemde öncelikle üretimin coğrafi olarak şehrin birçok farklı noktasına nüfuz eden bir yapıya kavuştuğu görülmektedir. Başlangıçta kişisel girişimler yoluya değişmeye başlayan üretim zamanla birçoğu metal ve plastik gibi endüstriyel malzemelerle üretim yapan şirketlere doğru evrimleşmiştir. Bu durum şehrin değişmekte olan yapısı ile de uyum içerisinde gelişmiştir. Yeni sosyalleşme mekânları/alanları ve açılmakta olan alışveriş merkezleri kendi ayakları üzerinde durmaya çalışan endüstriyel oyuncakların kullanıcıya ulaşmasını kolaylaştırıcı bir etki yapmıştır. Bunun yanı sıra özellikle İkinci Dünya Savaşı sonrası kültürel etkiler ile oyuncak tipolojisi de değişmiştir. Başlangıçta ağırlıklı olarak yabancı oyuncakları yeniden üretmekte olan şirketler hem zamanla kendi özgün modellerini üretmeye başlamış hem de teknolojik değişime ayak uydurmaya çalışmışlardır. Malzeme teminindeki sıkıntılar, ekonomik kriz ve 1980’li yıllarda Türkiye’nin neoliberal ekonomiye ani eklemlenişi ile birlikte, var olan endüstriyel sistemin sürdürülmesi konusunda sorunlar ortaya çıkmış ve bugün endüstri-sonrası ya da küresel olarak nitelendirebileceğimiz sisteme doğru bir değişim gerçekleşmiştir. Tarihsel yapının araştırılması ve incelenmesi sonucunda güncel durumun tüm derinliği ile anlaşılması amacıyla İstanbul’da bugün etkinlik göstermekte olan küresel sistemin incelenmesi iki aşamada gerçekleştirilmiştir. İlk aşamada sektörde farklı tasarım ve üretim pratikleri gösteren aktörler ve alanlar belirlenmiştir. Daha sonra bunların şehir içerisindeki coğrafi ve endüstriyel organizasyonunun yanı sıra birbirleri ve küresel dinamiklerle ilişkileri ele alınmıştır. Bu bölümde, eski dönemlerle benzer endüstri öncesi ve endüstriyel üretim etkinliklerinin yanı sıra bugüne özgü yöntemlerin ve şirketlerin var olduğu ortaya çıkmıştır. Dolayısıyla günümüzde İstanbul’da eski ve yeni birçok tasarım ve üretim pratiğinin bir arada var olduğu iddia edilebilir. İncelemenin ikinci aşamasında konunun bütüncül olarak anlaşılabilmesi için farklı oyuncak tipleri ve bunların oluşturulmasında rol oynayan kültürel adaptasyon taktikleri/halleri ele alınmıştır. İthal ve yerel ürünlerin oluşturduğu geniş bir yelpaze içerisinden seçilen yerli ve yerel şirketlerin ürettiği/ürettirdiği oyuncaklar belirlenen ölçütler üzerinden kategorize edilmiş ve tasarım karakteristiklerinin yanında aktörler tarafından tanımlanan tasarım ve üretim süreçleri belirlenerek incelenmiştir. Sonuç olarak oyuncak şirketlerinin yeni ürün geliştirmede geleneksel, popüler ve küresel bağlamda kültürel kavramların yanı sıra farklı üretim pratiklerini kullanarak geliştirdikleri çeşitli kültürel adaptasyon halleri sınıflandırılmış ve açıklanmıştır. Bu araştırmada öncelikle, şimdiye kadar ağırlıklı olarak sosyolojik ve ekonomik çerçevede ele alınan alternatif modernite ve kültürel adaptasyon şekilleri tasarım disiplini bağlamında tartışılmıştır. Günümüzde İstanbul’da göze çarpan oyuncak çeşitliliği ve bu oyuncakların karakteristiği üzerinden kent ekseninde küreselleşmenin nasıl yerelleştiği anlaşılmaya çalışılmıştır. Tüm bu tartışmalar ışığında tüm dinamiğin sosyal, ideolojik ve kültürel çerçevede oyuncaklar ve onların tasarım ve üretim pratikleri üzerinden nasıl okunabileceği üzerinde durulmuştur. Sonuç olarak, küreselleşmenin yerel aktörler ve dinamikler çerçevesinde yerelde kendine bulduğu karşılık veya karşılıklar yöntemleştirilerek endüstriyel tasarım bağlamında temelini pratikten alan teorik bir altyapı oluşturulmuştur.
-
ÖgeMobil oyun tasarımında oyuncu deneyimi ve içgörüsüne yönelik bir model önerisi( 2020) Akkemik, Salih ; Timur, Şebnem ; 629136 ; Endüstri Ürünleri TasarımıBu çalışmada mobil oyuncu deneyimi ve içgörüsü bilgilerinin elde edilmesi ve analizine dair bir model geliştirilmeye çalışılmıştır. Bunun en önemli sebebi hızla büyüyen ve global olarak oyun sektöründe en büyük pazar payına sahip olan mobil oyunların ana aktörü olan mobil oyuncu kitlesini daha iyi anlayabilmek, mobil oyun dünyasına daha fazla entegre olmalarını sağlayarak elde edilecek veriler yardımıyla mobil oyun sektörüne katkıda bulunabilmektir. Geliştirilen model üretken tasarım araştırma tekniklerine dayalı olarak hazırlanmıştır. Bu teknikler çoğunlukla endüstri ürünleri tasarımında kullanılan tekniklerdir ve modelin oluşturulmasında yine daha çok endüstri ürünleri tasarımı alanında kullanılması üzere geliştirilmiş olan "Deneyim Yansıtma Modellemesi" temel alınmıştır. Bu yöntemin önemli özelliklerinden olan yaratıcı bir süreç yardımıyla tasarımcı ve kullanıcının bir araya gelmesi ile bu süreç içinde tasarımcı ve kullanıcı arasındaki iletişim yoluyla katılımcı roldeki potansiyel kullanıcıların deneyimlerinin ortaya çıkarılması ve tasarım sürecinde kullanılmak üzere analiz edilmesi, tez çalışmasının genel çerçevesinin belirlenmesinde etkili olmuştur. Oyunu tasarımı alanının dışında farklı bir tasarım alanına ait bir üretken tasarım araştırması yöntemi mobil oyun tasarımı sürecine adapte edilmeye çalışılmıştır. Böylece mobil oyuncu kitlesinin mobil oyun tasarımı sürecine üretken, katılımcı ve yaratıcı bir yaklaşımla dahil olmalarına çalışılmıştır. Sürece katılım ile hem mobil oyun fikri üretimi konusunda hem de deneyim ve içgörü bilgilerinin elde edilmesi noktasında sektöre katkıda bulunulmaya çalışılmıştır. Tez çalışması sürecinde karma bir araştırma yaklaşımı ile hem nicel hem de nitel veriler üzerinde çalışılmıştır. Araştırmanın ana eksenini oluşturan modelin geliştirilmesi aşamalarında sırasıyla grup, bireysel ve mobil oyun firması testleriyle ortaya çıkarılmak istenen mobil oyuncu deneyimi ve içgörü bilgilerinin nasıl elde edileceği ve analiz edileceği yaklaşımı hakkında araştırma süreci yürütülmüştür. Bu aşamalar sırasında mobil oyuncu kitlesinin mümkün olduğunca mobil oyun tasarımı sürecinde kendini aktif bir rolde hissetmesi, yüksek motivasyonda mobil oyun tasarımcıları ile birlikte çalışmaları ve mobil oyun tasarım firmalarının da bu süreçten elde edilecek verilerden faydalanması üzerinde durulmuştur. Bunun dışında niceliksel olarak oyuncu deneyiminin ölçümü ve saptanması konusunda da çalışılmıştır. Gerçekleştirilen tüm çalışma ve testler ile modelin son haline kavuşturulması sağlanmıştır. Ortaya çıkan modelin tüm aşamaları detaylandırılarak uygulanmaya çalışılmıştır. Gelinen son noktada da modelin kullanımına ilişkin bir kılavuz hazırlanmıştır. Çalışmanın sonunda oyun fikri üretmeye yönelik mobil oyuncu deneyimi ve içgörü modeli ortaya konmuş, elde edilen analiz sonuç ve önerilerine yer verilmiştir.