Avrasya Yer Bilimleri Enstitüsü
Bu topluluk için Kalıcı Uri
Enstitü, yerin katmanları ve birbirleri ile ilişkilerini araştırmakla birlikte, konuyla ilgili yüksek lisans ve doktora programları yürütmektedir.Enstitüde üç anabilim dalı mevcuttur. Bunlar Katı Yer, İklim Deniz ve Evrim ve Ekoloji anabilim dallarıdır. Bunlardan ilk ikisi “Jeodinamik” ve “İklim-Deniz” Lisansüstü programlarını başlatmışlardır. 2006 yılında bu iki program birleştirilerek “Yer Sistem Bilimi” programı adı altında Lisansüstü eğitim verilmeye başlanmıştır.
Gözat
Yayın Türü "Master Thesis" ile Avrasya Yer Bilimleri Enstitüsü'a göz atma
Sayfa başına sonuç
Sıralama Seçenekleri
-
Öge1 Ekim 1995 Dinar Depremi Faylanma Parametrelerinin İnsar Ve Sismoloji Verileriyle Belirlenmesi(Avrasya Yer Bilimleri Enstitüsü, ) Çetin, Esra ; Çakır, Ziyadin ; 266236 ; İklim ve Deniz Bilimleri ; Climate and Marine SciencesBu çalışmada 1 Ekim 1995 Dinar depreminin (Ms=6.1) artçı şok analizi ve Yapay Açıklık Radar İnterferometrisi (Synthetic Aperture Radar Interferometry:InSAR) tekniği kullanılarak depremin kaynak parametreleri ortaya çıkartılmaya çalışılmıştır. Sismik kaydı okunup lokasyonu bulunan 4000 civarındaki artçı sarsıntının dağılımından deprem kırığının haritalanan yüzey kırığından 7-8 km daha uzun olduğu ve kuzeybatıya doğru devam ettiği anlaşılmıştır. HypoDD tekniği ile lokasyonları iyileştirilen yaklaşık 1100 civarında artçı sarsıntının dağılımından kırığın listrik bir geometriye sahip olduğu sonucuna varılmıştır. InSAR yöntemiyle bulunan yeryüzü deformasyonu bu listrik şekilli fay üzerinde meydana gelen kaymalar ile açıklanmaya çalışılmıştır. Bunun için yüzeyden 8 km derinliğe kadar eğim 65°'den 40°'ye azalan, 20 km uzunluğunda ve 19 km genişliğinde bir listrik fay yüzeyi oluşturulmuştur. Bu yüzey daha sonra üçgen parçalara bölünmüş her üçgen yüzey üzerinde meydana gelen normal ve yanal kayma bileşeni belli bir pürüzlülük kıstası altında elastik yerdeğiştirme metodu kullanarak ters çözümleme yoluyla modellenmiştir. Modelleme sonucunda fay yüzeyinde kaymanın iki ana alanda odaklandığı tespit edilmiştir. Maksimum kaymanın 70 cm'ye ulaştığı daha büyük alana yayılan kaymanın fayın eğiminin yüksek olduğu sığ derinliklerde (5-6 km) meydana geldiği anlaşılmaktadır. Daha küçük bir alanda odaklanan ikinci kayma ise fayın eğimin azaldığı daha derin kısımlarda bulunmaktadır. Yüzeyde bulunan kayma ise arazi gözlemleriyle uyumlu çıkmaktadır. Ters çözümleme sismik gözlemlere uygun olarak hakim normal faylanmanın dışında önemli miktarda sağ-yanal doğrultu atımlı faylanma da tespit etmektedir. Bu kayma dağılımının telesismik yöntemlerle elde edilen kayma dağılımıyla uyumlu olduğu görülmektedir.
-
Öge17 Ağustos 1999 İzmit Depremi Postsismik Deformasyonunun Sentetik Açıklık Radar İnterferometrisi Yöntemi İle İncelenmesi(Avrasya Yer Bilimleri Enstitüsü, ) Akoğlu, Ahmet M. ; Barka, Aykut ; 129466 ; Katı Yer Bilimleri ; Solid Earth SciencesGeçtiğimiz son on yıl içerisinde, interferometrik sentetik açıklık radarı, yeryüzünün jeodinamiğinin incelenmesinde yeni bir araç olarak ve üretebildiği yüksek kaliteli topografya bilgisi ile yeteneklerini ispat etmiştir. Diğer kullanılan yöntemlerin hiç birisi ile kıyaslanamayacak derecede geniş bir çalışma alam sağlaması ve santimetre altı seviyesindeki hassaslığı sayesinde yer bilimleri araştırmacıları, tekniği başta yer kabuğu deformasyonu çalışmaları olmakla birlikte çok farklı alanlarda uygulamışlardır. Biz de, interferometrik sentetik açıklık radarım, 17 Ağustos 1999, İzmit depreminin beklenen postsismik deformasyonlarının incelenmesi için kullandık. ERS radar görüntü çiftlerinden, Eylül 1999 'dan Temmuz 2000 'e kadar olan dönemi kapsayan 2 interferogram oluşturduk. Her ne kadar interferogramlar düşük koherans ve atmosferden dolayı kaynaklandığına inandığımız sinyal gecikmeleri içermekteyse de, tutarlı lokal deformasyon zonları gördük. Sapanca Gölü' nün güney kıyısında, radar bakış yönünde yaklaşık 110 milimetre yerdeğiştirmeye karşılık gelen yüksek gradyanlı 4 adet frinç kolayca tanımlanabilmektedir. Sapanca dışında,. Gölcük sıçrama zonundaki frinç yapısı da dikkat çekmektedir.
-
Öge17 Ağustos 1999 İzmit Ve 12 Kasım 1999 Düzce Depremleriyle Oluşan Yüzey Deformasyonlarının İncelenmesi(Avrasya Yer Bilimleri Enstitüsü, ) Evren, Emre ; Ergintav, Semih ; 129455 ; Katı Yer Bilimleri ; Solid Earth SciencesBu çalışma, 17 Ağustos 1999 tarihinde gerçekleşen ve binlerce kişinin ölümüne ve bir o kadar kişinin de evsiz kalmasına yol açan İzmit depreminin meydana getirdiği yüzey deformasyonlannın incelenmesi amacıyla gerçekleştirilmiştir. Yapılan çalışma üç ana kısımdan oluşmaktadır. Bu ana kısımlar; (1) depremlerde meydana gelen yer değiştirmelerin incelenmesinde GPS tekniği ile elde edilen verinin işlenmesi, (2) bu verinin modellenmesi, ve (3) bulunan bu modelin Coulomb gerilim dağılımlarının belirlenmesinde kullanılması olarak özetlenebilir. 17 Ağustos 1999 İzmit depremine ait deprem anı (coseismic) GPS verileri elastik yer değiştirme yöntemi ile modellenmiş ve model ile yüzey gözlemleri arasında oldukça iyi uyum elde edilmiştir. Bulunan model fay parametreleri kullanılarak 17 Ağustos 1999 İzmit depreminin 12 Kasım 1999 Düzce depremine olan etkileri ortaya çıkarılmış ve İzmit depreminden sonraki statik gerilimin Düzce depremini tetikleyebilecek büyüklükte olduğu gösterilmiştir. Söz konusu her iki depremin Coulomb modeli ile modellenmesi sonucunda Doğu Marmara Bölgesi'nde gerilimin 2 barın üzerinde arttığı gözlenmekte ve buradan bu bölgenin deprem riskinin arttığı sonucuna varılmaktadır.
-
Öge27 Temmuz 2017 Tarihinde İstanbul Üzerinde Meydana Gelen Dolu Olayının Wrf Simülasyonu Performansı(Eurasia Institute of Earth Sciences, 2018-06-06) Toker, Emir ; Şen, Ömer Lütfi ; 601151011 ; Climate and Marine Sciences ; İklim ve Deniz Bilimleri Anabilim DalıHail development is a very regional and short-term consequence. Therefore, hail is one of the most difficult predictable meteorological event. Nowadays, it is possible to predict it with remote sensing and short-term forecasting tools. After the increase of the computing capacity of the computers, in the studies, high-performance computers and improved weather forecasting models are used, and the efficiency of weather forecast methods is analyzed by comparing observations with model outputs. Physics options in the model are modified according to facts and characteristics of the event and the simulations are run in order to predict the meteorological phenomenon close to real weather event using different parametrization. The water droplets in the deep convective clouds are transported to the higher levels by means of ascending and descending air movements. Water droplets cool down at these higher levels and become ice particles. As a result of the repetition of the vertical transport in the cloud, the ice particle become larger. They fall when they defeat the gravity force. Several extreme weather events took place in Istanbul in July 2017. The heavy hail event on July 27 damaged hundreds of buildings and thousands of vehicles. The cost of this hazardous event was estimated to be around 300 Million US Dollars. As a result of these weather events, the total precipitation was recorded as of 30-40 kg. In the Northern Hemisphere, jets emerging in the middle and upper latitudes and as a result of the pressure systems that have been strengthened over Europe, there has been ascending air movements, including the Thracian region, and vertical clouds have formed. This system has been effective for some time. The study area includes the area where the hail event has occurred and is effective. Istanbul region is positioned in the centre of the study area. Area information, initial and boundary conditions are identified with the data and model is run for hail model simulations. The state-of-the-art Weather Research and Forecasting (WRF) model used in the study has an architecture that dissolves both the surface and the atmosphere. The high-resolution data can be quickly solved using numerical methods according to the physical options that the user specifies. Hail event is investigated using WRF atmospheric model. The model domain is set up with 4 nested domains (27, 9, 3 and 1 km resolutions from outer to inner) and Istanbul, located in northwestern Turkey, was used as the central point (41.96°N 20.06°E). Model simulations are performed for 30 hours starting from 18:00 UTC on 26 July 2017, and this time range includes 12-hour spin-up time. The temporal resolution of the outputs obtained for the four domains is 15 minutes for the innermost area and 180 minutes for the outer areas. In order to be able to construct meteorological conditions real-like, the starting time was determined to be 18 UTC on July 26, 2017. The model was run for 30 hours and the first 6 hours were evaluated as the spin-up time. ERA-Interim Reanalysis data which has 38 different pressure levels with 0.75°x0.75°active and 6-hour temporal resolution was preferred to use as the initial and lateral boundary conditions for the model simulations. In order to compare with the model results, radar, satellite and meteorological station data were taken from Turkish State Meteorological Service. The performance of the model used in simulating the hail event was assessed by comparing the model outputs and observations. Sensitivity tests were performed for parameterizations such as microphysics, cumulus and boundary layer schemes and different combinations were conducted, because the performance of the model with the default physics options was deemed poor. In the simulations made to predict the hail event, the physics options that can solve the formation of the hail and the vertically developed clouds were investigated. Kain-Fritsch, New SAS, Multi-Scale KF, KF-CuP and New Tiedtke options were used for the cumulus, YSU and MYNN2 options were used for the boundary layer, Dudhia and RRTMG options were used for shortwave radiation, RRTM and RRTMG options were used for long longwave radiation. These parameters were changed for each new simulation and results were analysed for each combination. The thesis focuses on determining the physics options that improve the performance of WRF model in simulating the hail event. During the process sensitivity tests were performed, reanalysis and observed data were used. Amongst the different combinations, it is found that the model reproduced the hail event fairly well when it is run with Milbrandt 2-moment microphysics scheme, Kain-Fritsch cumulus scheme and MYNN2 planetary boundary layer scheme. Recording to the results, accumulated precipitation is 40 mm from 27 July to 28 July; hail event starts at 14:15 UTC; and the cloud top temperature over Istanbul is about -50°C at the same time. Deep convective clouds reachs about 12 km height. Maximum hail concentration is about 400/kg at 14:15 UTC and it occurs at about 500mb pressure level. Reflectivity is about 50 dBZ when the hail event occurred.
-
ÖgeAkbaba-Mahmut Şevket Paşa Bölgesinin Jeolojisi Ve Yapısal Özellikleri(Avrasya Yer Bilimleri Enstitüsü, ) Uslu, Ozan Barış ; Akyüz, Serdar ; Katı Yer Bilimleri ; Solid Earth SciencesBu araştırma, İ.T.Ü Avrasya Yer Bilimleri Enstitüsü Jeodinamik Anabilim Dalı'nda yüksek lisans tez çalışması kapsamında yapılmıştır. Çalışma alanı için İstanbul Boğazı'nın doğu yakasında, batıda Akbaba Köyü , doğuda Paşamandıra, kuzeyde Kaynarca bölgesi güneyde Gümüşsuyu mahallesi arasındaki bölge seçildi. Bu bölgenin seçilmesinin nedeni hızla gelişen yerleşime bağlı olarak açılan yol ve yarmalar, inceleme alanını, İstanbul-Kocaeli Paleozoik yaşlı istifin deformasyon özelliklerini aydınlatmak için oldukça elverişli duruma getirmesidir. Ayrıca görece yeni açılmış mostralar, özellikle deforme olmuş bölgelerdeki küçük ölçekli mostraların gerek atmosferik koşullara gerekse hızla tahrip olmasına neden olmaktadır. Bu nedenle, bölgedeki yapısal evrime ışık tutacak mostralardaki değerli mikro-yapısal verilerin hızlıca belgelenmesi büyük önem taşımaktadır. İnceleme alanında, ayrıca İstanbul-Kocaeli Paleozoik istifinde tanımlanan neredeyse tüm farklı formasyonların mostra vermiş olması ve bu formasyonlar için tanımlayıcı ayrıntılı ölçülü yapısal kesitler almaya elverişli mostralar bulunmaktadır.
-
Öge"Akbaba-Mahmut Şevket Paşa Bölgesinin Jeolojisi Ve Yapısal Özellikleri"(Avrasya Yer Bilimleri Enstitüsü, ) Uslu, Ozan Barış ; Akyüz, Serdar ; Katı Yer Bilimleri ; Solid Earth Sciences
-
ÖgeAkveren Formasyonu (kocael Yarımadası, Kb Türk Ye) Üst Kretase Ve Alt Paleosen Karbonatlarının Planktoni K Forami Ni Ferleri Ve Biyostratigrafisi(Avrasya Yer Bilimleri Enstitüsü, ) Sarıgül, Volkan ; Özcan, Ercan ; 285492 ; İklim ve Deniz Bilimleri ; Climate and Marine SciencesBu tez kapsamında, Kocaeli yarımadasında geniş yüzlekler veren, ve genel olarak pelajik kireçtaşları ve ince taneli kırıntılıları içeren Akveren Formasyonu'nu temsil eden üç (3) kesitin (Nasuhlar-Bulduk, Belen ve Toylar kesitleri) planktonik foraminifer taksonomisi ve biyostratigrafisi çalışılmıştır. Bu kesitler Akveren Formasyonu'nun sadece Üst Kampaniyen-Mastrihtiyen-Paleosen aralığını temsil etmekte olup bu çalışma kapsamında daha önceki çalışmalarda uyumlu olduğu önerilen K-Pg sınırı detaylı bir şekilde irdelenmiştir. Çalışılan istiflerde Geç Kampaniyen-Mastrihtiyen'i temsil eden Gansserina gansseri, Contusotruncana contusa/Racemiguembelina fructicosa ve Abathomphalus mayaroensis zonları, ve Paleosen'i temsil eden Guembelitria cretacea (P0), Parvularugoglobigerina eugubina (P?), Globanomalina compressa/Praemurica inconstans (P1c) Praemurica uncinata (P2), Morozovella angulata/Igorina pusilla (P3), Globanomalina pseudomenardii (P4) zonları değişik kesitlerde tanımlanmıştır. Her üç kesitte de Geç Mastrihtiyen'i temsil eden biyozonlar tanımlanmış olmakla beraber, iki kesitde (Nasuhlar-Bulduk ve Belen) Erken Paleosen zonlarının (P0, P?, P1a ve P1b) eksikliği belirlenmiştir. Arazi gözlemleri, biyostratigrafik eksikliğin gözlendiği seviyelerde, istifin Üst Mastrihtiyen'i temsil eden kısımlarında yanal gelişimi sınırlı olan breşik seviyeler ve demirce zengin zonların varlığını göstermektedir. Paleontolojik veriler ve arazi gözlemleri, daha önceki çalışmaların tersine, Kocaeli yarımadasında K-Pg sınırı dolaylarında bazı bölgelerde çökelmezlik olduğunu ortaya koymakta olup bunun gelişimi hipotetik bir model ile açıklanmıştır. Anahtar kelimeler: Geç Kretase-Paleosen, Kocaeli Yarımadası, planktonik foraminifer, taksonomi, biyostratigrafi.
-
ÖgeAlmacık Dağı Eosen Volkanizmasının Petrografik Ve Petrolojik Olarak İncelenmesi(Avrasya Yer Bilimleri Enstitüsü, ) Gülmez, Fatma ; Genç, Can ; 252071 ; Katı Yer Bilimleri ; Solid Earth SciencesAlmacık Dağı (KB Anadolu) ve dolaylarında temel vazifesi gören tektonik birlikleri bölgesel bir diskordans ile örten yaygın bir Orta Eosen yaşlı volkano-sedimanter istif gözlenir. Dikmen Grubu olarak tanımlanan bu istif Neo-Tetis okyanusun kuzey kolunun geç Kretase'de tüketilmesiyle sonucunda meydana gelen İstanbul-Zonguldak Zonu ile Sakarya Kıtasının çarpışmasının ardından gelişmiş ve farklı tektonik birlikleri örtmüştür. Dikmen volkanitleri altta bazik (bazaltik andezit-bazalt), üste doğru da ortaç, ortaç-asidik (andezit, dasit) bileşimli lavlar ve bunlarla ilişkili epiklastik ve piroklastik birimlerle temsil edilir. İlk kez bu çalışmada elde edilen radyometrik yaş bulguları 48.7 ± 4.1 ve 41.1 ± 1.6 milyon yıl (K-Ar) aralığında olup, volkanik aktivitenin Bürükseliyen-Bartoniyen süresince etkin olduğunu gösterir. Volkanik kayalar kalkalkalen ve başlıca düşük-orta potasyumludurlar. Belirgin LIL element (Sr, K, Rb, Ba ve Th) zenginleşmesi ile Ta, Nb, Ti ve P elementlerinde gözlenen fakirleşmeler magma gelişiminde daha önceki dalma batma ve kabuk katkısı süreçlerinin önemli rol oynamış olduklarını düşündürmektedir. Dikmen volkanitlerine ait lavların ilksel Sr (87Sr/86Sri : 0,70418-070523) ve Nd (143Nd/144Ndi: 0,512503-0,512857) izotop değerleri ile ?Nd içerikleri (-1,5 - + 5,4) örneklerin toplam yerküre bileşimine (Bulk Earth) ve manto dizisine yakın bir alanda bulunduklarına işaret etmektedir. Analiz edilen örneklerin ? 18O içerikleri (?8,5-13) magma evriminde kabuksal katkının giderek önem kazandığı şeklinde yorumlanabilir. Kurşun izotop değerleri (206Pb/204Pb: 18,676-18,806; 207Pb/204Pb: 15,609-15,633; 208Pb/204Pb: 38,635-38,857) lavların bileşimsel açıdan toplam yerküre (Bulk Earth) ile MORB arasında değerlere sahip oldukları ve zenginleşmiş manto kaynağıyla (EM II) benzer özellikler taşıdığını ortaya koymaktadır. Elde edilen jeokimya ve izotop verilerinin ön değerlendirmesi ile Dikmen volkaniklerini üreten magmanın kıta altı litosferik mantonun (SCLM) ergimesiyle geliştiği sonucuna varılmaktadır.
-
ÖgeAlmacık Dağı Eosen Yaşlı Volkaniklerinin Paleomanyetik Çalışmalarla İncelenmesi(Avrasya Yer Bilimleri Enstitüsü, ) Demir, Tunç ; İşseven, Turgay ; 266238 ; İklim ve Deniz Bilimleri ; Climate and Marine SciencesKuzey-Batı Anadolu'da Düzce ovasının güneyinde yer alan Almacık Dağı, Kuzey Anadolu Fayı'nın iki kolu tarafından sınırlandırılmıştır. Doğrultu atımlı ve sağ yanal atımlı bu fayların hareketleriyle birlikte Almacık Dağı'nın bir rotasyon hareketine maruz kaldığı çeşitli araştırmacılar tarafından belirlenmiştir. Bu çalışmada ise Eosen yaşlı volkanik kayalar üzerinde paleomanyetik çalışmalar yapılmış ve önceden bölgede yapılmış olan paleomanyetik sonuçlarda tartışılmıştır. İstanbul Teknik Üniversitesi ? Bilimsel Araştırma Projeleri Birimi bünyesinde yürütülen bu çalışma ile Almacık Dağı ve civarında 26 mevkii'den en az 7 karot olacak şekilde toplanan numuneler KANTEK paleomanyetizma laboratuarında ölçülmüştür. Yapılan paleomanyetik ölçümler ve istatistiki analizler sonucunda Eosen volkanik kayalarına ait ortalama mıknatıslanma doğrultusu 37° ve eğim(inklinasyon) değerinin de 57° olduğu saptanmıştır. Güvenilir mıknatıslanmaya sahip mevkilerden elde edilen ortalama mıknatıslanma doğrultusu ile KAF. zonu'nun çalışma alanındaki etkileri ilişkilendirilmeye çalışılmıştır. Sağ yanal atımlı KAF'ın özeliğiyle ilişkilendirilen rotasyonlar bölgede daha önceden yapılmış olan çalışmaların sonuçlarıyla birlikte modellenmiştir. Elde edilen sonuçların bölgede daha önceden yapılan Yıldırım (2008) ve çalışma alanının yakınındaki Armutlu Yarımadasındaki Avşar, (2008) çalışmaları ile uyumlu olduğu görülmüştür. Ayrıca Almacık Bloğu dışarısında kalan güvenilir mıknatıslanmaya sahip mevkilerden örnekleme yapılmış ve bunlardan elde elden sonuçlar değerlendirilmiştir. Elde edilen sonuçların bloğun çevresindeki eş yaşlı-farklı tektonik etkiler altındaki bölgelere göre daha yüksek olmasının rotasyona uğradığı görüşünü desteklediği gözlemlenmiştir. Teorik hesaplamalar ve ölçümler sonucunda elde edilen eğim değerleri karışlaştırılmış ve bölgenin enlemsel bir hareketini işaret eden sonuçlara ulaşılamamıştır.
-
ÖgeAntakya Ve Çevresindeki Aktif Fayların Araştırılması Ve Haritalanması(Avrasya Yer Bilimleri Enstitüsü, ) Lom, Nalan ; Tüysüz, Okan ; 277001 ; Katı Yer Bilimleri ; Solid Earth SciencesBu çalışma kapsamında, jeolojik ve jeofizik yöntemler kullanılarak Antakya ve çevresinde etkili olan faylar ve geometrileri araştırılmış, bu fayların bölge morfolojisindeki etkileri incelenmiştir. Bu kapsamda öncelikle uydu görüntüleri ve sayısal arazi verileri kullanılarak morfolojik analizler yapılmış ardından saha çalışmalarında tektonik yapılar gözlemlenerek ölçümler alınmış ve haritalanmıştır. Belirlenen faylar yapısal jeoloji ve jeomorfoloji ağırlıklı, jeofizik destekli çalışmalar ile değerlendirilmiş ve aktiviteleri yorumlanmıştır. Çalışmada, Pliyo-Kuvaterner yaşlı çökeller, kırık sistemleri, depremlerle oluşan yüzey kırığı ile morfotektonik elemanlar detaylı olarak haritalanmıştır. Ayrıca, Antakya ve çevresindeki aktif fayların Yer Radarı (GPR) metodu kullanılarak incelenip bölgenin aktif tektoniğini araştırılmıştır. Jeolojik değerlendirmeler sonucunda graben içinde yanal atımlı ve düşey atımlı iki sistemin egemen olduğunu göstermiştir. Düşey atımlı faylar grabeni oluşturan faylar olarak nitelendirilirken Pliyosen ve Miyosen birimleri kesen yanal atımlı faylar aktif faylar olarak yorumlanmışlardır. Ancak kesin olarak bu faylanmaların ne zaman olduğuna dair veri elde edilememiştir. Yer Radarı ile toplamda 66 profil ölçüm alınmıştır. Aktif olduğu düşünülen Çöğürlü ve Sutaşı faylarının bölgedeki uzanımı incelenmiştir. Değerlendirmeler sonucunda basamaklı bir yapıda olan Sutaşı fayının GB'sına ait ölçümlerde fay izi tespit edilmiştir. Çöğürlü fayı üzerinde yapılan araştırmalar fayın Akdeniz kıyısına kadar uzandığı olasılıkla Kıbrıs Yayı ile bağlantılı olduğunu göstermektedir. Jeolojik ve jeofizik veriler Hatay Grabeni'nin DAFZ, ÖDFZ ve Kıbrıs Yayı etkisinde gelişen bir üçlü eklem olduğunu ortaya koymaktadır.
-
ÖgeArmutlu Yarımadası'nın Potansiyel Yerleşim Alanlarının Coğrafi Bilgi Sistemi İle Analizi(Avrasya Yer Bilimleri Enstitüsü, ) Destegül, Umut ; Tüysüz, Okan ; 129462 ; Katı Yer Bilimleri ; Solid Earth SciencesBir bölgenin arazi kullanım potansiyelinin belirlenmesi fiziksel ve sosyal açıdan çok disiplinli ve çok aşamalı çaba gerektirir. 1999'da yaşanan iki büyük deprem sonucunda, arazi kullanım planlamasının hayatımızdaki önemi anlaşılmıştır.Bu araştırmada Türkiye'nin kuzeybatısında bulunan Armutlu Yarımadasının yerleşim açısından kullanılabilirliği sadece fiziksel koşullar gözetilerek değerlendirilmeye çalışılmıştır. Armutlu Yarımadası Kuzey Anadolu Fay' mm iki ana kolu ile sınırlanmıştır. Ana kol, kuzeyde İzmit Körfezi içerisinde, diğer kol ise güneyde Mekece-Sapanca- Gemlik güzergahı boyunca bulunur. Bu iki fay arasında, pozitif bir çiçek yapısı şeklinde yükselen Armutlu Yarımadası bilhassa kuzey kesimlerinde tarih boyunca yoğun bir yerleşime sahne olmuş, bu yerleşimler depremlerden önemli hasarlar görmüşlerdir. Bulunduğu jeolojik konum nedeniyle Armutlu Yarımadası yüksek deprem riski taşımaktadır. Bu açıdan bölgenin depremselliği ve doğal fiziksel koşullarının, yerleşim planlamasındaki önemi büyüktür. Armutlu Yarımadasının jeolojik konumunun yanısıra, morfolojik koşullan, toprak, bitki örtüsü ve heyelanlar, yerleşime sınırlamalar koyan başlıca diğer fiziksel unsurlardır. Bu araştırmada Armutlu Yarımadası 'nın yerleşim açısından risklerini değerlendirmek amacı ile çeşitli haritalar üretilerek bunlar Coğrafi Bilgi Sistemi ortamında değerlendirilmiştir. Haritaların yapımında öncelikle mevcut veriler değerlendirilmiş, bunlar sahada denetlenmiştir. Bunun yanısıra sayısal yükseklik modeli ile morfolojik değerlendirilmeler yapılmış, tüm bu aşamalarda uzaktan algılama teknikleri ile Armutlu Yarımadası 'nın LandSat uydu görüntülerinden yararlanılmıştır. Elde edilen jeoloji, jeomorfoloji, heyelan, eğim, bakış yönü, toprak türü ve orman dağılım haritaları, bilgisayar ortamında Coğrafi Bilgi Sistemi çerçevesinde birleştirilmiş ve yerleşime en uygun alanlar ortaya konmuştur.
-
ÖgeBaşıbüyük (maltepe)- Kurfalı (kartal) Civarında İstanbul Paleozoyik İstifinin Yapısal Özellikleri(Avrasya Yer Bilimleri Enstitüsü, ) Gutsuz, Pınar ; Akyüz, H. Serdar ; Katı Yer Bilimleri ; Solid Earth Sciencesİstanbul Zonu'nun özellikle Paleozoyik istifi üzerine yapılmış birçok çalışma bulunmaktadır. Paleozoyik istifin stratigrafisi üzerinde hala farklı görüşler olsa da genel bir fikir birliğine varılmıştır. İstifin yapısal evrimi, geçirdiği deformasyon evreleri konusunda yeterli çalışma bulunmamaktadır. Bu yüzden, İstanbul Zonu'nun deformasyon tarihçesi hala tartışmalıdır. Bu tartışmalara bir katkı yapabilmek için İstanbul'un doğusunda Maltepe-Kartal arasında Başıbüyük- Kurfalı Mahalleri civarında 1/10000 ölçekli jeoloji haritası hazırlanmış, birimler ayırtlanmış ve yapısal veriler derlenmiştir. İnceleme alanında, Ordovisiyen- Alt Karbonifer aralığında çökelmiş transgresif Paleozoyik istif, bunları kesen Üst Kretase yaşlı dayklar ve bunların üzerinde uyumsuz olarak Miyosen ve Kuvarterner yaşlı birimler bulunmaktadır. Bölgenin yapısal evrimini ortaya koymak amacıyla ölçülen faylar, kıvrımlar, çatlak sistemleri, tabaka yönleri ve sokulumlar ile bunların birbirleriyle olan ilişkileri ayrıntılı olarak çalışılarak 6 deformasyon evresi belirlenmiştir.
-
ÖgeBiga Yarımadasında Jura Öncesi Muhtemel Bir Ofiyolit Topluluğu (Çan-Biga / Çanakkale)(Avrasya Yer Bilimleri Enstitüsü, ) Karabulut, A. Turgay ; Okay, Aral İ. ; 184851 ; Katı Yer Bilimleri ; Solid Earth SciencesÇanakkale İli'nin Biga İlçesi güneyi ile Çan ilçesi kuzeyini kaplayan yaklaşık 2 120km lik bir alanda Nilüfer ve Hodul Formasyonları ile bunları stratigrafik bir dokunakla örten Ceylan Formasyonu ve Neojen kaya topluluğu yer almaktadır. Başlıca metabazit, fillat ve ultramafik-meta-gabrolardan oluşan Nilüfer Formasyonu düşük dereceli metamorfizma geçirmiş, Geç Triyas yaşlı ve 3 km kalınlıklı bir okyanusal plato - ofiyolit kırıntısı görünümündedir. Formasyon kuzeydoğu dalımlı, kuzeybatı verjanslı asimetrik bir antiform oluşturmaktadır. Hodul Formasyonu başlıca arkozik kumtaşı ile kendi içinde gözlenen moloz akıntılarından oluşan bir birimdir. Şiddetli deformasyona uğramış formasyon metamorfizma izi taşımamaktadır. Triyas yaşlı bu formasyon Nilüfer Formasyonu'nu bindirme fayları ile üzerlemekle birlikte yine Nilüfer Formasyonu içerisinde lensler halinde bulunmaktadır. Karakaya Kompleksine ait Nilüfer ve Hodul Formasyonları kuzeyde Orta-Üst Eosen yaşlı Ceylan Formasyonu tarafından örtülmektedir. Düşük açılı bir tabakalanma gösteren ve hafif dereceli kıvrımlanmaya sahip, türbiditik karakterli Ceylan Formasyonu başlıca kumtaşı-şeyl ardalanmasından oluşur. Neojen gölsel çökelleri ile Neojen andezitik bazaltları ise Karakaya Kompleksi birimlerini güneyde örtmektedir. Çalışma alanında, ayrıca, miyosen yaşlı iki granit-granodiorit sokulumu yer almaktadır. Bu plutonik sokulumlar bölgenin kuzeydoğusunda yer alır. Nilüfer Formasyonu'nun mevcut yaşı ve yapısı onun Geç Triyas'a kadar Paleotetis okyanusuna ait bir okyanusal plato iken bu zamanda Lavrasya güneyine daldığını göstermektedir.
-
ÖgeClimate Impacts Of Gap On Southeast Anatolia Region(Avrasya Yer Bilimleri Enstitüsü, ) Ekici, Sait Altuğ ; Karaca, Mehmet ; 232162 ; İklim ve Deniz Bilimleri ; Climate and Marine Sciences1980'lerde Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP) başladığından beri, Türkiye'nin Güneydoğu Anadolu Bölgesi büyük bir değişim geçirmektedir. Sulama çalışmaları ve çok geniş arazilerde yeni ürün yetiştirme çabalarıyla, bölge yüzey örtüsü büyük bir değişim yaşamaktadır. GAP'tan önce yağmurla sulanan, çoğunlukla çorak olan bu araziler şimdi farklı ürünler ve yoğun tarım çalışmalarıyla kaplı bulunmakta. Bu yüzey değişimlerinin bölge iklime etkilerini araştırmak ve anlamak için bir yıl boyunca meteorolojik ölçümler yapıldı ve bir yüzey modeli çalıştırıldı. Ölçümsel çalışmalarda GAP öncesi ve sonrasını yansutan iki alanda otomatik meteoroloji istasyonları ve eddy kovaryans sistemleri kullanıldı. ?GAP'ın Güneydoğu Anadolu Bölgesi'ne İklimsel Etkileri? adlı tezde, eylül 2006'dan Ağustos 2007'ye kadar ölçülen değerler ve Community Land Model (CLM) v.3.0 model simulasyonlarının sonucunda bölge iklimindeki değişiklikler ortaya kondu. Bitki örtüsünün ortamda serinletici bir etkisi olduğu ve aynı zamanda sulanmayan arazilere göre sulanan arazilerde havadaki nemi artırdığı anlaşılmıştır. Güneydoğu Anadolu Bölgesi için yüzey modeli çalışmaları da başarıyla tamamlanmış ve bütün simulasyon sonuçları, gözlem sonuçlarıyla beraber bu çalışmada sunulmuştur.
-
ÖgeComparison Between Hydrostatic And Nonhydrostatic Simulations Of Turkish Strait System(Eurasia Institute of Earth Sciences, 2018-12-13) Parkan, Ece Nil ; Ilıcak, Mehmet ; 602161002 ; Solid Earth Sciences ; Katı Yer Bilimleri Anabilim DalıTurkish Strait System (TSS) consists of Dardanelle Strait, Marmara Sea and Bosporus Strait is a coupled system where the fully coupled effects are significantly different than three individual members of the system. Due to the deep inflow from Mediterranean Sea and also outflow of the Black Sea, Marmara Sea acts like a buffer zone of these two important water masses. In addition, the Marmara Sea has its own separate temperature and salinity water characteristics that is resulted in significantly different stratified layers than the neighbor seas. The more saline (38 psu) and warmer (26⁰C) waters from the Mediterranean Sea mixes with colder (22⁰C) and less saline (18 psu) Black Sea water in the Marmara Sea and creates cold intermediate layer (CIL) which is highly effected from surface fluxes that will change its thickness and depth from the surface. We employ a 3D hydrostatic and non-hydrostatic ocean general circulation model in this study. The hydrostatic simulation is carried out from Sanino et al, 2017, where they investigate the impact of volume fluxes on the TSS circulation. The initial conditions for the three different Seas are based on the measurements that are taken from the CTD's during the summer season. This initiliazed warm upper surface waters along basins, couldn't reach to climatological cold surface water of Black Sea without heat fluxes like in the other months of the year. Surface waters, summer time is the special case, are colder in general. (According to the SHOD(2009), Month of February Dardanelle Strait has temperature down to 8.6⁰C; and in the Bosprous Strait it is 4.5⁰C) On the other hand, boundary condition of the Aegean side of the domain, a problem seems to exist due to mesoscale eddies created and trapped because of the closed boundary conditions. However, we believe that this will not affect the Marmara basin because of short integration time length. Our aim to understand the performance of non-hydrostatic terms in mixing of exchange flows in TSS. In our control simulation, we find that there are four different layers in the temperature field in the Dardanelle Strait whereas in the Bosporus Strait, there are 3 layers seen as a result of density differences of two water distinct sources (Black Sea and Eagean Sea). In the salinity field of the Bosporus Strait, vertical mixing effect is observed close to the surface waters in which salinity concentration is decreased. The interfacial layer between surface and deep layers is also increasing in thickness towards the Bosporus Strait. Circulation in the Marmara Sea is effected dominantly from jet flux issued to the Sea of Marmara from Bosporus. Jet has three branches which splits into firstly to the west side of the Bosporus Strait, opening of the Izmit Bay, secondly to southern boundary of the Marmara Sea by bending and converging with the big gyre in the middle and lastly to the North. This Northern branch also splits into two; one which directly flows trough the northern side of the Marmara Island and combined with small scale eddy by increasing its circulation speed and the other branch is shooting into the Marmara islands. This extended part of the jet also splits into many branches and flows into the entrance to the Dardanelle Strait. In our non-hydrostatic simulation, we find that the differences between two simulations are minor in the deep at this resolution. Surprisingly, the largest differences are close to the surface in terms of circulation and mesoscale eddy processes. The main reason behind this difference is resolving the evolution of vorticity using the full 3D vertical acceleration term in the non-hydrostatic simulation.
-
ÖgeCopert4 Modeliyle Hesaplanan Karayolları Emisyonlarının Duyarlılığının İstanbul Hava Kalitesine Etkisinin Wrf/cmaq Model Sistemiyle Belirlenmesi(Eurasia Institute of Earth Sciences, 2015-11-25) Kafadar, Müge ; Ünal, Alper ; 601121009 ; Climate and Marine Sciences ; İklim ve Deniz Bilimleri Anabilim DalıIstanbul, the study area and the economic capital of Turkey, is the most populated city all around Europe with a population well over 14 million. The city has faced with environmental problems due to rapid urbanization and industrialization for a couple of decades. Air pollution is one of the most challenging problems for Istanbul where studies publicized that air pollution, particulate matter pollution in specific, has various serious effects on public health. Although air pollution is caused by numerous sources ranging from industrial to biogenic activities, emissions from motor vehicles have the most adverse effects on public health as they are released at the locations with certain levels where human activity is the highest. Traffic related emissions were calculated by using COPERT 4 (COmputer Programme to calculate Emissions from Road Transport) which is vehicle emission computation software and supported by European Environment Agency (EEA). Model input data were obtained from Turkish Ministry of Environment and Urbanization, and TUVTURK, then the data were processed by R that is a software environment for statistical computing and graphics. Besides fleet distribution process based on EURO levels, engine volumes, and fuel type was done first time for Istanbul, COPERT 4 was also run with this high resolution data. High-resolution emission inventory for other sectors, which is prepared by Dr. Ulaş Im, were employed. It can be summarized from the results of this analysis that road transport itself is solely responsible for 32 percent of CO emissions, as well as playing a main role in NMVOC emissions with the contribution of 43 percent to the total NMVOC emissions inventory, and NOx emissions with the contribution of 40 percent to total NOx emissions inventory. Furthermore, overall CO, NOx and PM2.5 contributions by road transport are found as 51%, 42%, and 11%, respectively. It is also realized that impact of road transport on inventory is higher than other sources. Vehicle emissions in inventory with this vitality increase the importance of determining the sensitivity and the uncertainty of calculations. To investigate the sensitivity of COPERT 4, three scenarios are determined based on temperature and speed parameters with numerous values that are strongly affecting the calculations. Then, base case emission values were compared with obtained emission values of these three scenarios. For the each scenario COPERT model was run and emissions of road transport was obtained. Then, calculated vehicle emissions used as input for air quality model. As a result of emissions for each scenario, a conclusion can be drawn that the major pollutant is NOx and minor pollutant is PM2.5 in general, where the emissions are higher in rural areas than urban areas and than the highways When a general analysis is done on scenarios regarding to pollutants, it can be realized that there is a decrease in emissions of all kinds of pollutants except CO as speed increases, and increase in emissions of all kinds of pollutants except CO as speed decreases. On the other hand, an obvious decrease in emissions of pollutants except NMVOC is realized in the case of temperature decrease. After evaluating the effect of change in model parameters on emission rates, air quality model was run to determine how would the effect of variation on emission rates embody in air quality. Model was first run for base case, then it is tried to determine the impact on air quality by running the model for each case separately. PM2.5 is analyzed since it has a significant effect on public health although it is not one of the pollutants that are caused by vehicle emissions. The day and time was examined when the gap is at maximum between the concentrations that are calculated for fundamental cases and the concentrations that are calculated within each model cell for all scenarios. It has been realized that there is 1.5 μg/m3 (~5%) decrease in PM2.5 concentration Istanbul-wide when results from CMAQ is analyzed within Scenario-I where the speed increased by 20%. 1.5 μg/m3 rate might be considered insignificant when it is compared with other average concentrations; however, it plays a key role on public health. In Scenario-II, it was realized that there is an average 2μg/m3 decrease in PM2.5 concentration depending on decrease in speed. This study can be advanced by obtaining higher resolution data that are employed for emission calculations of vehicles such as truck, bus, etc., by preparing more detailed emission inventory, and by employing the data suiting more accurate boundary conditions for air quality model.
-
ÖgeÇameli Ve Gölhisar Havzalarının Miyosen-kuvaterner Jeodinamiği, Burdur-fethiye Fay Zonu, Gb Türkiye(Avrasya Yer Bilimleri Enstitüsü, ) Elitez, İrem ; Akkök, Remzi ; 266237 ; Katı Yer Bilimleri ; Solid Earth SciencesÇameli ve Gölhisar havzaları güneybatı Anadolu'da, tektonik olarak oldukça aktif bir bölge olan Burdur-Fethiye Fay Zonu'nun (BFFZ) orta kesiminde bulunmaktadır. Bu bölge BFFZ üzerinde genç yaşlı çökellerin en yoğun olduğu yerdir. BFFZ, doğu Ege genişleme rejimi, Helen yayı ve Isparta Açısı arasında konumlanan aktif bir fay sistemidir. Bu tektonik hattın uzunluğu yaklaşık 310 kmdir. Genişliği kuzeyden güneye değişen bu hat kuzeyde Afyon-Çay'ın batısında 15 km, güneyde Patara ile Dalaman-İztuzu arasında 90 kmdir. Çalışma alanında bu genişlik yaklaşık 40 kmdir. Orta Miyosen-Kuvaterner yaşlı KD-GB doğrultulu fay ve havzalarla karakterize edilir. Çameli ve Gölhisar havzalarında Mesozoyik'ten günümüze kadarki yaş aralığında üç adet birim bulunmaktadır. Likya Napları olarak bilinen Jura-Kretase yaşlı ofiyolit ve rekristalize kireçtaşları ile bunların üzerini uyumsuz olarak örtmüş Eosen yaşlı çakıltaşı, resifal kireçtaşı, kumtaşı, kiltaşı ve şeylden oluşan türbiditik istif bölgenin temelini oluşturmaktadır. Bu temel üzerinde uyumsuz olarak Orta-Üst Miyosen yaşlı, örgülü ve menderesli akarsu ortamı ürünü olan iri taneli konglomera, kumtaşı, kiltaşı ve silttaşından meydana gelen Gölhisar Formasyonu bulunmaktadır. Gölhisar Formasyonu Üst Miyosen- Alt Pliyosen yaşlı İbecik Formasyonu ile yatay ve düşey geçiş göstermektedir. İbecik Formasyonu kil, kumlu kireçtaşı, bol kırıklı marn, killi kireçtaşı ve kalın tabakalı kireçtaşlarından oluşan gölsel ortam ürünü bir birimdir. İbecik Formasyonu üzerinde uyumsuzlukla Üst Pliyosen-Alt Kuvaterner yaşlı, kötü boylanmalı konglomera, çamurtaşı, silt ve kilden oluşan alüvyal yelpaze çökelleri bulunmaktadır. Dirmil Formasyonu olarak adlandırılan bu birimin üzerine ise yine uyumsuzlukla güncel alüvyon çökelleri yerleşmiştir. Çalışma alanında KB-GD doğrultulu büyük ölçekli normal ve sol yanal oblik normal faylar baskındır. İbecik ve Gölhisar formasyonları içerisindeki küçük ölçekli faylar KD-GB sol yanal oblik normal faylar, bunlara antitetik sağ yanal oblik normal faylar, KD-GB doğrultulu normal faylar, K-G ve D-B doğrultulu faylardır. Ana kıvrım ekseni KD-GB doğrultuludur. Bu durum bölgede varolan KB-GD yönlü bir sıkışma ve KD-GB yönlü bir gerilmenin göstergesidir. Çameli ve Gölhisar havzalarının oluşumu Erken Miyosen'de bölgede etkin olan sıkışma ile başlamış, Orta-Geç Miyosen'de sol yanal bir hareketin etkisiyle devam etmiştir. Havzalar halen Pliyosen'de başlayan sol yanal gerilmeli bir sistem hakimiyetindedir. Çameli ve Gölhisar havzaları ve çevresi tarih boyunca birçok yıkıcı depreme maruz kalmıştır. Bunlardan en önemli iki tanesi Gölhisar ilçesinde bulunan Kibyra antik kentinde M.S. 23 ve 417'de gerçekleşen depremlerdir. Kentin doğu kesimi Gölhisar Formasyonu, batı kesimi ise temel üzerine kurulmuştur. Kentteki jeolojik ve antik yapıların konumları bölgede meydana gelmiş yanal bir hareketin varlığına işaret etmektedir. Bu durum kentin batısındaki Kibyra Fayı'ndan kaynaklanmaktadır ve yıkımlar da daha çok insan dolgusu olan kesimlerde görülmektedir.
-
ÖgeÇavuşbaşı Granodiyoriti'nin Yaşı Ve Petrojenezi(Avrasya Yerbilimleri Enstitüsü, 2018-06-04) Ayanoğlu, Esen ; Topuz, Gültekin ; 601991010 ; İklim ve Deniz Bilimleri Anabilim Dalı ; Climate and Marine SciencesÇavuşbaşı Granodiyoriti, İstanbul Boğazı'nın doğusunda, Batı Pontidlerde İstanbul Zonu içerisinde bulunur. Üst Kretase yaşlı magmatik sokulum kayası (plüton), İstanbul Zonu'nun paleozoyik birimlerini yer yer kesmektedir. Alt Ordovisiyen yaşlı kumtaşı ve şeyllerin içine sokulum yapar. Etrafında yaklaşık olarak 300-500 m civarında bir dokanak başkalaşım halesi vardır. Bu çalışmanın amacı, bu sokulumun petrojenezini ve yaşını sınırlandırmaktır. Çavuşbaşı granodiyoriti yaklaşık olarak 25 km2'lik bir alanı kaplamaktadır. Çavuşbaşı plütonu, çapı yaklaşık olarak 4,5 - 5,6 km arasında değişen dairesel bir granodiyorit sokulumudur. Yüzeysel aşınma nedeniyle tamamen arenalaşmış bir topoğrafya gözlenmesine rağmen dere yataklarında, inşaat ve yol için açılan bölgelerdeki mostralardan alınan numunelerin mikroskobik ve arazi gözlemleriyle jeolojik birimler ayırtlanmıştır. Dalma-batma ile kıtasal levha kenarına yerleşmiş bu granitik plüton, kalkalkalen özellikte, hornblend içerikli, magmatik bileşimli I-tipi granittir. Sokulum genel itibarıyla granodiyoritten oluşmakta ve yer yer küçük ölçekte kuvarsdiyorit porfirlere geçiş yapmaktadır. Ana kayayı granodiyorit ve kuvarsdiyorit oluşturmaktadır. Granodiyoritin başlıca bileşenleri plajioklas, kuvars, K-feldspat, hornblend ve biyotittir. Kuvarsdiyorit ise aynı minerallerden oluşmakta olup, yalnızca porfirik dokusu ile granodiyoritlerden ayrılmaktadır. Çavuşbaşı Granodiyoriti ayrıca aplit ve pegmatit damarları, mafik magmatik anklavlar ve dayklar içermektedir. Aplitler beyaz renkli, ince taneli, feldspat ve kuvars içerikli granit kökenli damar kayaçlarıdır. Aplit damarları mm boyutunda tanelerden oluşmakta ve genişlikleri 0,5 - 40 cm arasında değişmektedir. Pegmatitler pembe renkli, iri taneli, aplit ile aynı bileşime sahip damar kayaçlarıdır. Pegmatit damarları cm boyutunda tanelerden oluşmakta ve genişlikleri 3 - 8 cm arasında değişir. Aplit ve pegmatit damarları yatay olarak ayrışmış granodiyoritler içerisinde metrelerce izlenebilmektedir. İnceleme alanında bulunan aplitler Karanlıkdere'de yoğunlaşırken, pegmatitler Çiflik mahallesinde yoğunlaşmaktadır. Aplit ve pegmatitler granit magmatizmasının son evre ürünleridir. Mafik magmatik anklavlar, ince taneli, koyu renkli ve kesin dokanaklıdır. 0,5 - 30 cm arasında değişen boyutlarda, yer yer yuvarlak, yer yer köşeli, yer yer de elips biçimindedir. Anklav mikrogranüler dokulu olup, ince taneli matriksin (plajioklas, kuvars, hornblend, biyotit) içinde, 2 mm'ye varan hornblend ve plajioklas minerallerinden oluşur. Farklı magma bileşenlerinin magma mingling ile oluşturduğu akma bantları görülmektedir. Dayklar kırıklı ve çatlaklı; hornblend ve biyotit içeren dasit ve andezit; bazen de koyu yeşil renkli lamprofirler halindedir. Ortaç bileşimli dayklarda ince taneli feldspat grubu matriksin içinde, 6 mm'ye kadar honblend, ortoklas ve plajioklas mineralleri görülmektedir. Daykların boyutları 20 cm'den 3,50 m'ye kadar değişmektedir. Ortaç bileşimli daykların çok az bir kısmında, ana kayayı kesen kenarlarında kısmen soğuma kenarları oluşmuştur; bunlar bazı yerlerde ince dilimlenmeler, bazı yerlerde ise erime şeklinde gözlenmektedir. Ana kaya da ısı transferinden etkilenmiş, bu nedenle oluşan pişme dokanağı, soğuma kenarları boyunca görülen renk değişimi ile farkedilmektedir. Adakitik kayaçlar kalkalkalendir, dalma batma ile ilişkilidirler. SiO2 ≥ %56; Al2O3 ≥ %15; MgO < %3; %3,5 ≤ Na2O ≤ %7,5 Sr > 300 ppm; Y < 15 ppm; Sr/Y oranı > 20; Yb ≤ 1,9 ppm ve (La/Yb)kn > 10'dur. K2O/Na2O oranları düşüktür (~0,42); Mg numarası 51'dir. Zr ve Ti anomalisi çok küçük veya belirgin değildir. Negatif Nb anomalisi vardır. Eu anomalisi yoktur; pozitif Sr anomalisi yani Sr içeriğinin yüksek olması adakitik magmanın tipik özelliğidir. Jeokimyasal olarak Çavuşbaşı granodiyoriti (ana kaya) dar alanda değişen bir bileşim sunar. Orta K-lu kalkalen niteliklidir. Aluminyum doygunluk indeksi 0,90 ile 1,04 arasında değişmekte olup, bu kayanın metalumin-peralumin nitelikte olduğuna işaret eder. Çavuşbaşı Granodiyoriti kalkalkalen, SiO2 ≥ %56 (64,91 – 68,26), Al2O3 ≥ %15 (16,13 – 16,84), MgO < %3 (1,52 – 2,04), %3,5 ≤ Na2O ≤ %7,5 (4,80 – 5,20), Sr > 300 ppm (578,10 – 900,70 ppm), Y < 15 ppm (5,30 – 10,20 ppm), Sr/Y > 20 (70,2 – 112,49), Yb ≤ 1,9 ppm (0,56 – 0,95) ppm ve (La/Yb)kn > 10 (12,64 – 19,98 ppm) 'dir. Adakitik kayaçların aksine K2O/Na2O oranı 0,42'den küçüktür (0,25 – 0,41); Mg numarası 51'den büyüktür (52,99 - 61,68); pozitif Zr anomalisi and negatif Ti anomalisine sahip olmasına rağmen negatif Nb anomalisi, Eu anomalisinin yok ya da çok az belirgin olması ve belirgin Sr anomalisi ile Çavuşbaşı Granodiyoriti dalma-batma ile oluşmuş, adakitik nitelikli kayaçlara benzemektedir. Aplitler yüksek K-lu kalkalen niteliklidir. Alüminyum doygunluk indeksi 1,02 olup, metalumin-peralumin nitelikte olduğuna işaret eder. Düşük Na2O (%3,26), düşük Sr/Y oranı (7,04), düşük Sr değeri (72,6 ppm) ve negatif Eu anomalisi (Eu/Eu*= 0,50) ile adakitik kayaçlardan ayrılmaktadır. Magmanın son evresinde oluşan aplitler, granitik bileşimiyle inceleme alanındaki en yüksek SiO2 (%77,69) ve en yüksek K2O (%5,18), en düşük Fe2O3 (%0,44), en düşük MgO (%0,04) ve en düşük CaO (%0,56) değerlerine sahip olması ile üst kabuktan türemiş magmalara benzemektedir. Anklavlar orta K-lu kalkalen niteliklidir. Alüminyum Doygunluk İndeksi 0,84 olup, metalümin karakterlidir. Anklav numunesi, SiO2 (%55,45) oranıyla inceleme alanındaki en mafik üyedir. Ağır nadir toprak elementleri adakitlere göre daha yüksektir: Yb değeri 2,48 ppm; Y değeri 25,7 ppm'dir. Sr/Y oranı (27,99) adakitlere göre düşüktür ve negatif Eu anomalisi (Eu/Eu*=0,62) ile adakitik kayaçlardan ayrılmaktadır. Fe2O3 (%6,75); MgO (%3,57) ve CaO (%6,06) açısından granodiyorit, kuvarsdiyorit ve aplitlerden yüksek olması ile mantodan türemiş mafik magmalara benzemektedir. Bir granodiyorit örneğinden ayırtlanan zirkonlar üzerinde Lazer Ablasyon ICP-MS cihazıyla yapılan U/Pb yaş tayiniyle 68,32 ± 0,66 My (2σ) bulunmuştur. Buna göre Çavuşbaşı granodiyoriti Maastrihtiyen döneminde sokulum yapmıştır ve Üst Kretase'de kuzeye dalan Neo-Tetis okyanus litosferinin yitimiyle ilgilidir. Oluşumu muhtemelen ya İntrapontid ya da İzmir-Ankara- Erzincan Kenedi boyunca okyanusal litosferin kuzeye doğru dalımı ile ilişkilidir.
-
ÖgeDeğı̇şen İklı̇m Şartları Altında Fırat - Dı̇cle Havzasında Su Kaynaklarının Sürdürülebı̇lı̇rlı̇ğı̇ Sorunu(Eurasia Institute of Earth Sciences, 2019-05-01) Zeynalzadeh, Mahsa ; Şen, Ömer Lütfi ; 601161014 ; Climate and Marine Sciences ; İklim ve Deniz Bilimleri Anabilim DalıThe global and regional hydrological cycle can be affected by temperature changes in the coming years. In the regions where the water cycle depends on the snowmelt, these fluctuations can be more than other areas due to the effects of increasing temperature on snow cover and seasonal runoff. There are many studies about the consequences and threats of climate change on water sustainability and hydrological cycle around the world. However, the quantity and quality of the data that can be used in related studies has been affected by the insufficient measurement networks and trouble of upkeep of the accessible hydro-meteorological stations. Moreover, regional conflicts and local disputes can seriously complicate field survey in some of these regions. The Euphrates and Tigris River Basin (ETB) has been affected by climate change, and it suffers from all the aforementioned shortcomings. The ETB is a single transboundary watercourse system located in the Middle East. The basin includes two snow- fed rivers called the Euphrates and Tigris rivers, and its water recourses are used for different aims including domestic use, irrigation, hydroelectric power generation, etc. Turkey, Syria, Iraq and Iran are the main riparian countries in the ETB. These countries have started development projects in the basin since 1960s. In this sense, the Southeastern Anatolian Project (GAP) by Turkey has been started for agricultural and hydropower development in the region. These anthropogenic factors and increasing population, together with negative impacts of climate change, will cause mismatches between water demand and water supply in the basin. This study, by utilizing the outputs of GCM (Global Climate Model) and RCM (Regional Climate Model) simulations, aims to contribute to the understanding of future climate variations and their effects on the future of the water resource sustainability in the ETB. Annual time series of climate data provided by Royal Netherlands Meteorological Institute (KNMI) and Coordinated Regional Climate Downscaling Experiment (CORDEX) were used to determine the impacts of climate change in the ETB. In other words, outputs of GCMs and RCMs were used to understand the effects of the climate change on regional water budget in the future (periods of 2016-2035, 2041-2060 and 2081-2100) with respect to past climate (period of 1986-2005). Analysis of the changes in the hydrometeorological parameters (temperature, precipitation, evapotranspiration and net water flux output) were provided using the the outputs from the global and regional climate models based on the territories of the riparian countries in the ETB (i.e., Iran, Syria, Turkey and Iraq). Moreover, the changes in 10 climate indices based on riparian country territories in the ETB were analyzed using output of CMIP5 models for all three periods. These parameters include maximum length of dry spell (CDD), maximum length of wet spell (CWD), daily temperature range (DTR), number of tropical nights (TR), growing season length (GSL), annual total precipitation when daily precipitation >99th percentile (R99pTOT), maximum consecutive 5-day precipitation (Rx5day), simple precipitation intensity index (SDII), warm nights index (TN90p) and warm days index (TX90p). The most striking point is that increasing temperature which is more pronounced for 2081- 2100 period may have profound implications for the snow cover and runoff in the basin. According to global and regional simulations, temperature in the whole Euphrates - Tigris basin increases. Simulations indicate 1 °C increase in surface temperature for 2016-2035 period whereas it is about 3°C and 6 °C for 2041-2060 and 2081-2100 periods, respectively. The consequence of this increase in temperature in the regional hydrological cycle is the reduction in snow cover and temporal shifts to earlier days in melting of snow in the highlands. In terms of precipitation, there is a wide harmony between the simulations, and it decreases up to 15% in Turkey and Syria for the 21century. Precipitation in Iraq and Iran are projected to increase by 5% for 2016-2035 and 2041-2060 periods, whereas simulations produce a decrease by 15% for 2081-2100 period. Predicted changes in the evapotranspiration indicate generally increases in the basin for the early period in response to the increasing temperatures, however it decreases by the end of the century because of decreasing precipitation. Based on different experiments, the surface runoff is found to decrease about 10-50% in Turkey and Iran by the end of the 21st century. Surface runoff in Syria and Iraq also decreases by140% and 250%, respectively. Investigation of climate indices in the ETB indicates that climate extremes will become more intense in the future. Investigation of climate changes in the ETB based on the riparian country territories indicates that Turkey will undergo the most changes. The changes in the surface runoff is projected to be by 20-50% reduction in Turkey by the end of the present century. But down-stream countries, especially Iraq and Syria which are dependent on the water released by the upstream Turkey will experience more stress for the water crisis in the future. The climate change in the ETB may lead to other natural hazards such as salinization and desertification. The ETB has faced severe droughts in the past years. For instance, the severe drought in the winter of 2007 - 2008 had a big effect on the agricultural production in the region. The initiation of development projects by the riparian countries since 1960s which are uncoordinated with water availability in the ETB and crisis in water demand management and inefficient water policy of the riparian countries within the national framework are the main causes of water mismatch between supply and demand in the ETB. On the other hand, changes in hydroclimatic parameters can exacerbate water disputes in the region due to increased water demand and supply imbalance. Important solutions to this problem include coordinated regional actions and assessment of the factors for water allocation.
-
ÖgeDepositional Conditions Of The Holocene Sapropel In The Black Sea(Avrasya Yer Bilimleri Enstitüsü, ) Sancar, Ümmühan ; Çağatay, Namık ; 129456 ; Katı Yer Bilimleri ; Solid Earth SciencesKaradeniz'e Akdeniz sularının girmesinden sonra orta Holosen'de oluşan sapropel biriminin çökeldiği su sütunu koşullarım ve organik üretimi inorganik jeokimyasal ve paleontolojik yöntemlerle belirlemektir. Karadeniz'de ikisi batıdan (BS 9&BS 15) ve ikisi doğudan (BS 23 (2)& 46) olmak üzere 4 karot çalışılmıştır. Bu karotlar iki sedimanter birim içerirler. Bu kokolit ve sapropel birimi sırasıyla günümüzden son 3000 ve 7000-3000 yıl önce çökelmiştir. Çalışılan karotlar sapropel biriminin çökelme koşullan ile ilgili olarak önemli sonuçlar vermiştir. İlk olarak kokolit laminalı birimde yüksek toplam karbonat değerleri bu birimdeki kokolit laminalan oluşturan Emiliania huxleyi kalsitik kokolit konsantrasyonlanmn yüksek olması nedeniyledir. Bu laminalar ışık yoğunluğu ve sıcaklığın büyüme için en elverişli olduğu yıllık yaz plankton panamalarının ürünüdür. Karbonata benzer şekilde, Ca ve Sr profilleri biyojenik akıyı gösterir ve kokolit biriminde yüksek değerler göstermiştir. Kokolit biriminde batı Karadeniz havzasında doğu havzasına göre daha yüksek Sr/Al değerleri izlenmiştir. Bu batı havzasında daha çok biyojenik karbonat akıyı ve kısmen düşük detrital girdiyi göstermektedir. Karadeniz sedimentlerinin diğer önemli bileşeni nehirler yoluyla taşman organik madde ve detrital minerallerdir. Kokolit biriminde K, Na, Mg, Rb, Cr, Ti, Zr gibi litofil elementlerin zenginleşmesi mineralojik bileşim ve detrital tane büyüklüğü akısı ile uyumludur. Bu metallerle birlikte antropojenik kökenli ağır metallerin (Cu, Zn, Pb, Sb and As) karotlann üst birkaç cm.'sinde hızlı artışı son birkaç yüzyıldaki antopojenik etkinlikle ilgilidir. Farklı karotlardaki zenginleşmelerin başladığı derinliklerdeki farklılıklar, farklı karot alanlarındaki farklı sedimantasyon hızlan nedeniyledir. Buna gore sedimantasyon hızının sırası Core BS 9>BS 15> BS 23 (2) şeklindedir. Karadeniz sedimentleri içinde organic üretimi gösteren Ba/Al oram karot BS15 te sapropel biriminde en yüksektir. Bunu Core BS 23 (2) ve Core 46 izlemektedir. Aynı sıra adı geçen karotlarda kokolit biriminde de izlenmiştir. Bu sıraya göre gerek sapropel ve gerekse kokolit çökelimi sırasında batı havzada doğu havzaya göre daha yüksek organik üretim gerçekleşmiştir. Karadeniz karotlannda sapropel biriminde Ba, Mo, Ni ve V ile organik karbon arasında kuvvetli korelasyon görülmüştür. Bu kuvvetli korelasyonlar adı geçen metallerin organik madde ile ilişkisini göstermektedir.. Karotun üst birkaç cm. 'sinde Baryumun hızla artışı Karadeniz' de yakın zamandaki aşın organik üretimin(ötrifikasyon) önemli göstergesidir Mn ve Fe gibi redoksa duyarlı elementlerin Karadeniz sapropeli içinde ve üzerinde hem doğu hemde batı Karadeniz havzasında zenginleşme göstermemesi sapropel biriminin oksijensiz (anokzik) dip suyu koşullan altında çökeldiğini kuvvetle desteklemektedir. Karadeniz sapropeli içinde kalkofîl element (Fe, Cu, Zn, Cd, Ni, Sb,As ve S) zenginleşmesi bu sonucu desteklemektedir. Fe, Co, As ve S arasındaki yüksek korelasyon katsayılan, bu metallerin sapropel biriminde sülfid fazında bulunduğunu göstermektedir. Sapropel biriminde çok yüksek Mo, Ni, V değerleri Core BS 15 ve BS 23 (2) de gözlemlenmektedir. Bu metaller büyük olasılıkla hem organik maddenin yapısında hemde sülfid fazında konsantre olmuştur.