AYBE- Katı Yer Bilimleri Lisansüstü Programı
Bu topluluk için Kalıcı Uri
Çalışma Konuları:
• Paleo-Tektonik / Paleotectonics
• Neo-Tektonik / Neotectonics
• Bölgesel Jeoloji / Regional Geology
• Metamorfik Petroloji / Metamorphic Petrology
• Tetis Jeolojisi / Geology of Tethys
• Morfotektonik / Morphotectonics
• Volkanoloji / Volcanology
• Sedimantoloji / Sedimantology
• Deniz Jeolojisi / Marine Geology
• Magmatik Petroloji / Magmatic Petrology
• Yapısal Jeoloji / Structural Geology
• Paleontoloji / Paleontology
• Stratigrafi /Stratigraphy
• Kuvaterner Jeolojisi / Quaternary Geology
• Topics in Micropaleontology
Gözat
Yayın Türü "Master Thesis" ile AYBE- Katı Yer Bilimleri Lisansüstü Programı'a göz atma
Sayfa başına sonuç
Sıralama Seçenekleri
-
Öge17 Ağustos 1999 İzmit Depremi Postsismik Deformasyonunun Sentetik Açıklık Radar İnterferometrisi Yöntemi İle İncelenmesi(Avrasya Yer Bilimleri Enstitüsü, ) Akoğlu, Ahmet M. ; Barka, Aykut ; 129466 ; Katı Yer Bilimleri ; Solid Earth SciencesGeçtiğimiz son on yıl içerisinde, interferometrik sentetik açıklık radarı, yeryüzünün jeodinamiğinin incelenmesinde yeni bir araç olarak ve üretebildiği yüksek kaliteli topografya bilgisi ile yeteneklerini ispat etmiştir. Diğer kullanılan yöntemlerin hiç birisi ile kıyaslanamayacak derecede geniş bir çalışma alam sağlaması ve santimetre altı seviyesindeki hassaslığı sayesinde yer bilimleri araştırmacıları, tekniği başta yer kabuğu deformasyonu çalışmaları olmakla birlikte çok farklı alanlarda uygulamışlardır. Biz de, interferometrik sentetik açıklık radarım, 17 Ağustos 1999, İzmit depreminin beklenen postsismik deformasyonlarının incelenmesi için kullandık. ERS radar görüntü çiftlerinden, Eylül 1999 'dan Temmuz 2000 'e kadar olan dönemi kapsayan 2 interferogram oluşturduk. Her ne kadar interferogramlar düşük koherans ve atmosferden dolayı kaynaklandığına inandığımız sinyal gecikmeleri içermekteyse de, tutarlı lokal deformasyon zonları gördük. Sapanca Gölü' nün güney kıyısında, radar bakış yönünde yaklaşık 110 milimetre yerdeğiştirmeye karşılık gelen yüksek gradyanlı 4 adet frinç kolayca tanımlanabilmektedir. Sapanca dışında,. Gölcük sıçrama zonundaki frinç yapısı da dikkat çekmektedir.
-
Öge17 Ağustos 1999 İzmit Ve 12 Kasım 1999 Düzce Depremleriyle Oluşan Yüzey Deformasyonlarının İncelenmesi(Avrasya Yer Bilimleri Enstitüsü, ) Evren, Emre ; Ergintav, Semih ; 129455 ; Katı Yer Bilimleri ; Solid Earth SciencesBu çalışma, 17 Ağustos 1999 tarihinde gerçekleşen ve binlerce kişinin ölümüne ve bir o kadar kişinin de evsiz kalmasına yol açan İzmit depreminin meydana getirdiği yüzey deformasyonlannın incelenmesi amacıyla gerçekleştirilmiştir. Yapılan çalışma üç ana kısımdan oluşmaktadır. Bu ana kısımlar; (1) depremlerde meydana gelen yer değiştirmelerin incelenmesinde GPS tekniği ile elde edilen verinin işlenmesi, (2) bu verinin modellenmesi, ve (3) bulunan bu modelin Coulomb gerilim dağılımlarının belirlenmesinde kullanılması olarak özetlenebilir. 17 Ağustos 1999 İzmit depremine ait deprem anı (coseismic) GPS verileri elastik yer değiştirme yöntemi ile modellenmiş ve model ile yüzey gözlemleri arasında oldukça iyi uyum elde edilmiştir. Bulunan model fay parametreleri kullanılarak 17 Ağustos 1999 İzmit depreminin 12 Kasım 1999 Düzce depremine olan etkileri ortaya çıkarılmış ve İzmit depreminden sonraki statik gerilimin Düzce depremini tetikleyebilecek büyüklükte olduğu gösterilmiştir. Söz konusu her iki depremin Coulomb modeli ile modellenmesi sonucunda Doğu Marmara Bölgesi'nde gerilimin 2 barın üzerinde arttığı gözlenmekte ve buradan bu bölgenin deprem riskinin arttığı sonucuna varılmaktadır.
-
ÖgeAkbaba-Mahmut Şevket Paşa Bölgesinin Jeolojisi Ve Yapısal Özellikleri(Avrasya Yer Bilimleri Enstitüsü, ) Uslu, Ozan Barış ; Akyüz, Serdar ; Katı Yer Bilimleri ; Solid Earth SciencesBu araştırma, İ.T.Ü Avrasya Yer Bilimleri Enstitüsü Jeodinamik Anabilim Dalı'nda yüksek lisans tez çalışması kapsamında yapılmıştır. Çalışma alanı için İstanbul Boğazı'nın doğu yakasında, batıda Akbaba Köyü , doğuda Paşamandıra, kuzeyde Kaynarca bölgesi güneyde Gümüşsuyu mahallesi arasındaki bölge seçildi. Bu bölgenin seçilmesinin nedeni hızla gelişen yerleşime bağlı olarak açılan yol ve yarmalar, inceleme alanını, İstanbul-Kocaeli Paleozoik yaşlı istifin deformasyon özelliklerini aydınlatmak için oldukça elverişli duruma getirmesidir. Ayrıca görece yeni açılmış mostralar, özellikle deforme olmuş bölgelerdeki küçük ölçekli mostraların gerek atmosferik koşullara gerekse hızla tahrip olmasına neden olmaktadır. Bu nedenle, bölgedeki yapısal evrime ışık tutacak mostralardaki değerli mikro-yapısal verilerin hızlıca belgelenmesi büyük önem taşımaktadır. İnceleme alanında, ayrıca İstanbul-Kocaeli Paleozoik istifinde tanımlanan neredeyse tüm farklı formasyonların mostra vermiş olması ve bu formasyonlar için tanımlayıcı ayrıntılı ölçülü yapısal kesitler almaya elverişli mostralar bulunmaktadır.
-
Öge"Akbaba-Mahmut Şevket Paşa Bölgesinin Jeolojisi Ve Yapısal Özellikleri"(Avrasya Yer Bilimleri Enstitüsü, ) Uslu, Ozan Barış ; Akyüz, Serdar ; Katı Yer Bilimleri ; Solid Earth Sciences
-
ÖgeAlmacık Dağı Eosen Volkanizmasının Petrografik Ve Petrolojik Olarak İncelenmesi(Avrasya Yer Bilimleri Enstitüsü, ) Gülmez, Fatma ; Genç, Can ; 252071 ; Katı Yer Bilimleri ; Solid Earth SciencesAlmacık Dağı (KB Anadolu) ve dolaylarında temel vazifesi gören tektonik birlikleri bölgesel bir diskordans ile örten yaygın bir Orta Eosen yaşlı volkano-sedimanter istif gözlenir. Dikmen Grubu olarak tanımlanan bu istif Neo-Tetis okyanusun kuzey kolunun geç Kretase'de tüketilmesiyle sonucunda meydana gelen İstanbul-Zonguldak Zonu ile Sakarya Kıtasının çarpışmasının ardından gelişmiş ve farklı tektonik birlikleri örtmüştür. Dikmen volkanitleri altta bazik (bazaltik andezit-bazalt), üste doğru da ortaç, ortaç-asidik (andezit, dasit) bileşimli lavlar ve bunlarla ilişkili epiklastik ve piroklastik birimlerle temsil edilir. İlk kez bu çalışmada elde edilen radyometrik yaş bulguları 48.7 ± 4.1 ve 41.1 ± 1.6 milyon yıl (K-Ar) aralığında olup, volkanik aktivitenin Bürükseliyen-Bartoniyen süresince etkin olduğunu gösterir. Volkanik kayalar kalkalkalen ve başlıca düşük-orta potasyumludurlar. Belirgin LIL element (Sr, K, Rb, Ba ve Th) zenginleşmesi ile Ta, Nb, Ti ve P elementlerinde gözlenen fakirleşmeler magma gelişiminde daha önceki dalma batma ve kabuk katkısı süreçlerinin önemli rol oynamış olduklarını düşündürmektedir. Dikmen volkanitlerine ait lavların ilksel Sr (87Sr/86Sri : 0,70418-070523) ve Nd (143Nd/144Ndi: 0,512503-0,512857) izotop değerleri ile ?Nd içerikleri (-1,5 - + 5,4) örneklerin toplam yerküre bileşimine (Bulk Earth) ve manto dizisine yakın bir alanda bulunduklarına işaret etmektedir. Analiz edilen örneklerin ? 18O içerikleri (?8,5-13) magma evriminde kabuksal katkının giderek önem kazandığı şeklinde yorumlanabilir. Kurşun izotop değerleri (206Pb/204Pb: 18,676-18,806; 207Pb/204Pb: 15,609-15,633; 208Pb/204Pb: 38,635-38,857) lavların bileşimsel açıdan toplam yerküre (Bulk Earth) ile MORB arasında değerlere sahip oldukları ve zenginleşmiş manto kaynağıyla (EM II) benzer özellikler taşıdığını ortaya koymaktadır. Elde edilen jeokimya ve izotop verilerinin ön değerlendirmesi ile Dikmen volkaniklerini üreten magmanın kıta altı litosferik mantonun (SCLM) ergimesiyle geliştiği sonucuna varılmaktadır.
-
ÖgeAntakya Ve Çevresindeki Aktif Fayların Araştırılması Ve Haritalanması(Avrasya Yer Bilimleri Enstitüsü, ) Lom, Nalan ; Tüysüz, Okan ; 277001 ; Katı Yer Bilimleri ; Solid Earth SciencesBu çalışma kapsamında, jeolojik ve jeofizik yöntemler kullanılarak Antakya ve çevresinde etkili olan faylar ve geometrileri araştırılmış, bu fayların bölge morfolojisindeki etkileri incelenmiştir. Bu kapsamda öncelikle uydu görüntüleri ve sayısal arazi verileri kullanılarak morfolojik analizler yapılmış ardından saha çalışmalarında tektonik yapılar gözlemlenerek ölçümler alınmış ve haritalanmıştır. Belirlenen faylar yapısal jeoloji ve jeomorfoloji ağırlıklı, jeofizik destekli çalışmalar ile değerlendirilmiş ve aktiviteleri yorumlanmıştır. Çalışmada, Pliyo-Kuvaterner yaşlı çökeller, kırık sistemleri, depremlerle oluşan yüzey kırığı ile morfotektonik elemanlar detaylı olarak haritalanmıştır. Ayrıca, Antakya ve çevresindeki aktif fayların Yer Radarı (GPR) metodu kullanılarak incelenip bölgenin aktif tektoniğini araştırılmıştır. Jeolojik değerlendirmeler sonucunda graben içinde yanal atımlı ve düşey atımlı iki sistemin egemen olduğunu göstermiştir. Düşey atımlı faylar grabeni oluşturan faylar olarak nitelendirilirken Pliyosen ve Miyosen birimleri kesen yanal atımlı faylar aktif faylar olarak yorumlanmışlardır. Ancak kesin olarak bu faylanmaların ne zaman olduğuna dair veri elde edilememiştir. Yer Radarı ile toplamda 66 profil ölçüm alınmıştır. Aktif olduğu düşünülen Çöğürlü ve Sutaşı faylarının bölgedeki uzanımı incelenmiştir. Değerlendirmeler sonucunda basamaklı bir yapıda olan Sutaşı fayının GB'sına ait ölçümlerde fay izi tespit edilmiştir. Çöğürlü fayı üzerinde yapılan araştırmalar fayın Akdeniz kıyısına kadar uzandığı olasılıkla Kıbrıs Yayı ile bağlantılı olduğunu göstermektedir. Jeolojik ve jeofizik veriler Hatay Grabeni'nin DAFZ, ÖDFZ ve Kıbrıs Yayı etkisinde gelişen bir üçlü eklem olduğunu ortaya koymaktadır.
-
ÖgeArmutlu Yarımadası'nın Potansiyel Yerleşim Alanlarının Coğrafi Bilgi Sistemi İle Analizi(Avrasya Yer Bilimleri Enstitüsü, ) Destegül, Umut ; Tüysüz, Okan ; 129462 ; Katı Yer Bilimleri ; Solid Earth SciencesBir bölgenin arazi kullanım potansiyelinin belirlenmesi fiziksel ve sosyal açıdan çok disiplinli ve çok aşamalı çaba gerektirir. 1999'da yaşanan iki büyük deprem sonucunda, arazi kullanım planlamasının hayatımızdaki önemi anlaşılmıştır.Bu araştırmada Türkiye'nin kuzeybatısında bulunan Armutlu Yarımadasının yerleşim açısından kullanılabilirliği sadece fiziksel koşullar gözetilerek değerlendirilmeye çalışılmıştır. Armutlu Yarımadası Kuzey Anadolu Fay' mm iki ana kolu ile sınırlanmıştır. Ana kol, kuzeyde İzmit Körfezi içerisinde, diğer kol ise güneyde Mekece-Sapanca- Gemlik güzergahı boyunca bulunur. Bu iki fay arasında, pozitif bir çiçek yapısı şeklinde yükselen Armutlu Yarımadası bilhassa kuzey kesimlerinde tarih boyunca yoğun bir yerleşime sahne olmuş, bu yerleşimler depremlerden önemli hasarlar görmüşlerdir. Bulunduğu jeolojik konum nedeniyle Armutlu Yarımadası yüksek deprem riski taşımaktadır. Bu açıdan bölgenin depremselliği ve doğal fiziksel koşullarının, yerleşim planlamasındaki önemi büyüktür. Armutlu Yarımadasının jeolojik konumunun yanısıra, morfolojik koşullan, toprak, bitki örtüsü ve heyelanlar, yerleşime sınırlamalar koyan başlıca diğer fiziksel unsurlardır. Bu araştırmada Armutlu Yarımadası 'nın yerleşim açısından risklerini değerlendirmek amacı ile çeşitli haritalar üretilerek bunlar Coğrafi Bilgi Sistemi ortamında değerlendirilmiştir. Haritaların yapımında öncelikle mevcut veriler değerlendirilmiş, bunlar sahada denetlenmiştir. Bunun yanısıra sayısal yükseklik modeli ile morfolojik değerlendirilmeler yapılmış, tüm bu aşamalarda uzaktan algılama teknikleri ile Armutlu Yarımadası 'nın LandSat uydu görüntülerinden yararlanılmıştır. Elde edilen jeoloji, jeomorfoloji, heyelan, eğim, bakış yönü, toprak türü ve orman dağılım haritaları, bilgisayar ortamında Coğrafi Bilgi Sistemi çerçevesinde birleştirilmiş ve yerleşime en uygun alanlar ortaya konmuştur.
-
ÖgeBaşıbüyük (maltepe)- Kurfalı (kartal) Civarında İstanbul Paleozoyik İstifinin Yapısal Özellikleri(Avrasya Yer Bilimleri Enstitüsü, ) Gutsuz, Pınar ; Akyüz, H. Serdar ; Katı Yer Bilimleri ; Solid Earth Sciencesİstanbul Zonu'nun özellikle Paleozoyik istifi üzerine yapılmış birçok çalışma bulunmaktadır. Paleozoyik istifin stratigrafisi üzerinde hala farklı görüşler olsa da genel bir fikir birliğine varılmıştır. İstifin yapısal evrimi, geçirdiği deformasyon evreleri konusunda yeterli çalışma bulunmamaktadır. Bu yüzden, İstanbul Zonu'nun deformasyon tarihçesi hala tartışmalıdır. Bu tartışmalara bir katkı yapabilmek için İstanbul'un doğusunda Maltepe-Kartal arasında Başıbüyük- Kurfalı Mahalleri civarında 1/10000 ölçekli jeoloji haritası hazırlanmış, birimler ayırtlanmış ve yapısal veriler derlenmiştir. İnceleme alanında, Ordovisiyen- Alt Karbonifer aralığında çökelmiş transgresif Paleozoyik istif, bunları kesen Üst Kretase yaşlı dayklar ve bunların üzerinde uyumsuz olarak Miyosen ve Kuvarterner yaşlı birimler bulunmaktadır. Bölgenin yapısal evrimini ortaya koymak amacıyla ölçülen faylar, kıvrımlar, çatlak sistemleri, tabaka yönleri ve sokulumlar ile bunların birbirleriyle olan ilişkileri ayrıntılı olarak çalışılarak 6 deformasyon evresi belirlenmiştir.
-
ÖgeBiga Yarımadasında Jura Öncesi Muhtemel Bir Ofiyolit Topluluğu (Çan-Biga / Çanakkale)(Avrasya Yer Bilimleri Enstitüsü, ) Karabulut, A. Turgay ; Okay, Aral İ. ; 184851 ; Katı Yer Bilimleri ; Solid Earth SciencesÇanakkale İli'nin Biga İlçesi güneyi ile Çan ilçesi kuzeyini kaplayan yaklaşık 2 120km lik bir alanda Nilüfer ve Hodul Formasyonları ile bunları stratigrafik bir dokunakla örten Ceylan Formasyonu ve Neojen kaya topluluğu yer almaktadır. Başlıca metabazit, fillat ve ultramafik-meta-gabrolardan oluşan Nilüfer Formasyonu düşük dereceli metamorfizma geçirmiş, Geç Triyas yaşlı ve 3 km kalınlıklı bir okyanusal plato - ofiyolit kırıntısı görünümündedir. Formasyon kuzeydoğu dalımlı, kuzeybatı verjanslı asimetrik bir antiform oluşturmaktadır. Hodul Formasyonu başlıca arkozik kumtaşı ile kendi içinde gözlenen moloz akıntılarından oluşan bir birimdir. Şiddetli deformasyona uğramış formasyon metamorfizma izi taşımamaktadır. Triyas yaşlı bu formasyon Nilüfer Formasyonu'nu bindirme fayları ile üzerlemekle birlikte yine Nilüfer Formasyonu içerisinde lensler halinde bulunmaktadır. Karakaya Kompleksine ait Nilüfer ve Hodul Formasyonları kuzeyde Orta-Üst Eosen yaşlı Ceylan Formasyonu tarafından örtülmektedir. Düşük açılı bir tabakalanma gösteren ve hafif dereceli kıvrımlanmaya sahip, türbiditik karakterli Ceylan Formasyonu başlıca kumtaşı-şeyl ardalanmasından oluşur. Neojen gölsel çökelleri ile Neojen andezitik bazaltları ise Karakaya Kompleksi birimlerini güneyde örtmektedir. Çalışma alanında, ayrıca, miyosen yaşlı iki granit-granodiorit sokulumu yer almaktadır. Bu plutonik sokulumlar bölgenin kuzeydoğusunda yer alır. Nilüfer Formasyonu'nun mevcut yaşı ve yapısı onun Geç Triyas'a kadar Paleotetis okyanusuna ait bir okyanusal plato iken bu zamanda Lavrasya güneyine daldığını göstermektedir.
-
ÖgeComparison Between Hydrostatic And Nonhydrostatic Simulations Of Turkish Strait System(Eurasia Institute of Earth Sciences, 2018-12-13) Parkan, Ece Nil ; Ilıcak, Mehmet ; 602161002 ; Solid Earth Sciences ; Katı Yer Bilimleri Anabilim DalıTurkish Strait System (TSS) consists of Dardanelle Strait, Marmara Sea and Bosporus Strait is a coupled system where the fully coupled effects are significantly different than three individual members of the system. Due to the deep inflow from Mediterranean Sea and also outflow of the Black Sea, Marmara Sea acts like a buffer zone of these two important water masses. In addition, the Marmara Sea has its own separate temperature and salinity water characteristics that is resulted in significantly different stratified layers than the neighbor seas. The more saline (38 psu) and warmer (26⁰C) waters from the Mediterranean Sea mixes with colder (22⁰C) and less saline (18 psu) Black Sea water in the Marmara Sea and creates cold intermediate layer (CIL) which is highly effected from surface fluxes that will change its thickness and depth from the surface. We employ a 3D hydrostatic and non-hydrostatic ocean general circulation model in this study. The hydrostatic simulation is carried out from Sanino et al, 2017, where they investigate the impact of volume fluxes on the TSS circulation. The initial conditions for the three different Seas are based on the measurements that are taken from the CTD's during the summer season. This initiliazed warm upper surface waters along basins, couldn't reach to climatological cold surface water of Black Sea without heat fluxes like in the other months of the year. Surface waters, summer time is the special case, are colder in general. (According to the SHOD(2009), Month of February Dardanelle Strait has temperature down to 8.6⁰C; and in the Bosprous Strait it is 4.5⁰C) On the other hand, boundary condition of the Aegean side of the domain, a problem seems to exist due to mesoscale eddies created and trapped because of the closed boundary conditions. However, we believe that this will not affect the Marmara basin because of short integration time length. Our aim to understand the performance of non-hydrostatic terms in mixing of exchange flows in TSS. In our control simulation, we find that there are four different layers in the temperature field in the Dardanelle Strait whereas in the Bosporus Strait, there are 3 layers seen as a result of density differences of two water distinct sources (Black Sea and Eagean Sea). In the salinity field of the Bosporus Strait, vertical mixing effect is observed close to the surface waters in which salinity concentration is decreased. The interfacial layer between surface and deep layers is also increasing in thickness towards the Bosporus Strait. Circulation in the Marmara Sea is effected dominantly from jet flux issued to the Sea of Marmara from Bosporus. Jet has three branches which splits into firstly to the west side of the Bosporus Strait, opening of the Izmit Bay, secondly to southern boundary of the Marmara Sea by bending and converging with the big gyre in the middle and lastly to the North. This Northern branch also splits into two; one which directly flows trough the northern side of the Marmara Island and combined with small scale eddy by increasing its circulation speed and the other branch is shooting into the Marmara islands. This extended part of the jet also splits into many branches and flows into the entrance to the Dardanelle Strait. In our non-hydrostatic simulation, we find that the differences between two simulations are minor in the deep at this resolution. Surprisingly, the largest differences are close to the surface in terms of circulation and mesoscale eddy processes. The main reason behind this difference is resolving the evolution of vorticity using the full 3D vertical acceleration term in the non-hydrostatic simulation.
-
ÖgeÇameli Ve Gölhisar Havzalarının Miyosen-kuvaterner Jeodinamiği, Burdur-fethiye Fay Zonu, Gb Türkiye(Avrasya Yer Bilimleri Enstitüsü, ) Elitez, İrem ; Akkök, Remzi ; 266237 ; Katı Yer Bilimleri ; Solid Earth SciencesÇameli ve Gölhisar havzaları güneybatı Anadolu'da, tektonik olarak oldukça aktif bir bölge olan Burdur-Fethiye Fay Zonu'nun (BFFZ) orta kesiminde bulunmaktadır. Bu bölge BFFZ üzerinde genç yaşlı çökellerin en yoğun olduğu yerdir. BFFZ, doğu Ege genişleme rejimi, Helen yayı ve Isparta Açısı arasında konumlanan aktif bir fay sistemidir. Bu tektonik hattın uzunluğu yaklaşık 310 kmdir. Genişliği kuzeyden güneye değişen bu hat kuzeyde Afyon-Çay'ın batısında 15 km, güneyde Patara ile Dalaman-İztuzu arasında 90 kmdir. Çalışma alanında bu genişlik yaklaşık 40 kmdir. Orta Miyosen-Kuvaterner yaşlı KD-GB doğrultulu fay ve havzalarla karakterize edilir. Çameli ve Gölhisar havzalarında Mesozoyik'ten günümüze kadarki yaş aralığında üç adet birim bulunmaktadır. Likya Napları olarak bilinen Jura-Kretase yaşlı ofiyolit ve rekristalize kireçtaşları ile bunların üzerini uyumsuz olarak örtmüş Eosen yaşlı çakıltaşı, resifal kireçtaşı, kumtaşı, kiltaşı ve şeylden oluşan türbiditik istif bölgenin temelini oluşturmaktadır. Bu temel üzerinde uyumsuz olarak Orta-Üst Miyosen yaşlı, örgülü ve menderesli akarsu ortamı ürünü olan iri taneli konglomera, kumtaşı, kiltaşı ve silttaşından meydana gelen Gölhisar Formasyonu bulunmaktadır. Gölhisar Formasyonu Üst Miyosen- Alt Pliyosen yaşlı İbecik Formasyonu ile yatay ve düşey geçiş göstermektedir. İbecik Formasyonu kil, kumlu kireçtaşı, bol kırıklı marn, killi kireçtaşı ve kalın tabakalı kireçtaşlarından oluşan gölsel ortam ürünü bir birimdir. İbecik Formasyonu üzerinde uyumsuzlukla Üst Pliyosen-Alt Kuvaterner yaşlı, kötü boylanmalı konglomera, çamurtaşı, silt ve kilden oluşan alüvyal yelpaze çökelleri bulunmaktadır. Dirmil Formasyonu olarak adlandırılan bu birimin üzerine ise yine uyumsuzlukla güncel alüvyon çökelleri yerleşmiştir. Çalışma alanında KB-GD doğrultulu büyük ölçekli normal ve sol yanal oblik normal faylar baskındır. İbecik ve Gölhisar formasyonları içerisindeki küçük ölçekli faylar KD-GB sol yanal oblik normal faylar, bunlara antitetik sağ yanal oblik normal faylar, KD-GB doğrultulu normal faylar, K-G ve D-B doğrultulu faylardır. Ana kıvrım ekseni KD-GB doğrultuludur. Bu durum bölgede varolan KB-GD yönlü bir sıkışma ve KD-GB yönlü bir gerilmenin göstergesidir. Çameli ve Gölhisar havzalarının oluşumu Erken Miyosen'de bölgede etkin olan sıkışma ile başlamış, Orta-Geç Miyosen'de sol yanal bir hareketin etkisiyle devam etmiştir. Havzalar halen Pliyosen'de başlayan sol yanal gerilmeli bir sistem hakimiyetindedir. Çameli ve Gölhisar havzaları ve çevresi tarih boyunca birçok yıkıcı depreme maruz kalmıştır. Bunlardan en önemli iki tanesi Gölhisar ilçesinde bulunan Kibyra antik kentinde M.S. 23 ve 417'de gerçekleşen depremlerdir. Kentin doğu kesimi Gölhisar Formasyonu, batı kesimi ise temel üzerine kurulmuştur. Kentteki jeolojik ve antik yapıların konumları bölgede meydana gelmiş yanal bir hareketin varlığına işaret etmektedir. Bu durum kentin batısındaki Kibyra Fayı'ndan kaynaklanmaktadır ve yıkımlar da daha çok insan dolgusu olan kesimlerde görülmektedir.
-
ÖgeDepositional Conditions Of The Holocene Sapropel In The Black Sea(Avrasya Yer Bilimleri Enstitüsü, ) Sancar, Ümmühan ; Çağatay, Namık ; 129456 ; Katı Yer Bilimleri ; Solid Earth SciencesKaradeniz'e Akdeniz sularının girmesinden sonra orta Holosen'de oluşan sapropel biriminin çökeldiği su sütunu koşullarım ve organik üretimi inorganik jeokimyasal ve paleontolojik yöntemlerle belirlemektir. Karadeniz'de ikisi batıdan (BS 9&BS 15) ve ikisi doğudan (BS 23 (2)& 46) olmak üzere 4 karot çalışılmıştır. Bu karotlar iki sedimanter birim içerirler. Bu kokolit ve sapropel birimi sırasıyla günümüzden son 3000 ve 7000-3000 yıl önce çökelmiştir. Çalışılan karotlar sapropel biriminin çökelme koşullan ile ilgili olarak önemli sonuçlar vermiştir. İlk olarak kokolit laminalı birimde yüksek toplam karbonat değerleri bu birimdeki kokolit laminalan oluşturan Emiliania huxleyi kalsitik kokolit konsantrasyonlanmn yüksek olması nedeniyledir. Bu laminalar ışık yoğunluğu ve sıcaklığın büyüme için en elverişli olduğu yıllık yaz plankton panamalarının ürünüdür. Karbonata benzer şekilde, Ca ve Sr profilleri biyojenik akıyı gösterir ve kokolit biriminde yüksek değerler göstermiştir. Kokolit biriminde batı Karadeniz havzasında doğu havzasına göre daha yüksek Sr/Al değerleri izlenmiştir. Bu batı havzasında daha çok biyojenik karbonat akıyı ve kısmen düşük detrital girdiyi göstermektedir. Karadeniz sedimentlerinin diğer önemli bileşeni nehirler yoluyla taşman organik madde ve detrital minerallerdir. Kokolit biriminde K, Na, Mg, Rb, Cr, Ti, Zr gibi litofil elementlerin zenginleşmesi mineralojik bileşim ve detrital tane büyüklüğü akısı ile uyumludur. Bu metallerle birlikte antropojenik kökenli ağır metallerin (Cu, Zn, Pb, Sb and As) karotlann üst birkaç cm.'sinde hızlı artışı son birkaç yüzyıldaki antopojenik etkinlikle ilgilidir. Farklı karotlardaki zenginleşmelerin başladığı derinliklerdeki farklılıklar, farklı karot alanlarındaki farklı sedimantasyon hızlan nedeniyledir. Buna gore sedimantasyon hızının sırası Core BS 9>BS 15> BS 23 (2) şeklindedir. Karadeniz sedimentleri içinde organic üretimi gösteren Ba/Al oram karot BS15 te sapropel biriminde en yüksektir. Bunu Core BS 23 (2) ve Core 46 izlemektedir. Aynı sıra adı geçen karotlarda kokolit biriminde de izlenmiştir. Bu sıraya göre gerek sapropel ve gerekse kokolit çökelimi sırasında batı havzada doğu havzaya göre daha yüksek organik üretim gerçekleşmiştir. Karadeniz karotlannda sapropel biriminde Ba, Mo, Ni ve V ile organik karbon arasında kuvvetli korelasyon görülmüştür. Bu kuvvetli korelasyonlar adı geçen metallerin organik madde ile ilişkisini göstermektedir.. Karotun üst birkaç cm. 'sinde Baryumun hızla artışı Karadeniz' de yakın zamandaki aşın organik üretimin(ötrifikasyon) önemli göstergesidir Mn ve Fe gibi redoksa duyarlı elementlerin Karadeniz sapropeli içinde ve üzerinde hem doğu hemde batı Karadeniz havzasında zenginleşme göstermemesi sapropel biriminin oksijensiz (anokzik) dip suyu koşullan altında çökeldiğini kuvvetle desteklemektedir. Karadeniz sapropeli içinde kalkofîl element (Fe, Cu, Zn, Cd, Ni, Sb,As ve S) zenginleşmesi bu sonucu desteklemektedir. Fe, Co, As ve S arasındaki yüksek korelasyon katsayılan, bu metallerin sapropel biriminde sülfid fazında bulunduğunu göstermektedir. Sapropel biriminde çok yüksek Mo, Ni, V değerleri Core BS 15 ve BS 23 (2) de gözlemlenmektedir. Bu metaller büyük olasılıkla hem organik maddenin yapısında hemde sülfid fazında konsantre olmuştur.
-
ÖgeDetermination Of Last Glacial Equilibrium Line Altitudes Of Turkey By Glacial Mass Balance Model(Eurasia Institute of Earth Sciences, 2018-06-28) Gündüz, Savaş ; Sarıkaya, Mehmet Akif ; 602161006 ; Solid Earth Sciences ; Katı Yer Bilimleri Anabilim DalıTurkey is located in the Eastern part of Mediterranean region between 36°N and 42°N latitude and 26°E and 45°E longitude. Turkey's climatic and topographic features have strong contrasts which indicate a characteristic feature for Turkey. As a general view, Turkey has a varied topography for its all geographical regions. Turkey is a mid-latitude country located with a relatively high topography. In the current climate of Turkey, glaciers do not occupy large areas but it is known that paleo-glaciers covered larger areas during the Last Glacial stage based on earlier studies. There is a close relationship between climate and equilibrium line altitude (ELA) of a glacier. Glaciers are the most commonly used indicators for climate change. The purpose of this study is to calculate Turkey's ELA by glacial mass balance model during the Last Glacial Maximum (LGM) and compare with previous studies. For this purpose, monthly present day temperature and precipitation were used to make paleo-climatic estimations. The Last Glacial stage ELA were determined by a glacier mass balance model and compared with previous studies. In total, 25 glacial areas have been studied. Using the monthly temperature and precipitation data obtained from WorldClim, annual ablation was calculated by positive degree day model and annual accumulation were calculated assuming that precipitation falls as snow at 0°C. Calculations made by an in-house Matlab program. Annual mass balances were found with the difference between the accumulation and ablation values. The simulations for the last glacial period were firstly done with the precipitation was kept the same as the present conditions, and the temperature depressions was changed between -8°C and -12°C. In the second case, the temperature was kept constant (-10°C lower than today), the precipitation was changed from drier (%25 drier) to humid (%25 wetter) conditions than today. Accordingly, the last glacial paleo-equilibrium line altitudes in Turkey were calculated and spatially compared with earlier studies. When temperature is 10°C cooler than today and precipitation is in the present day condition (Precipitation=1), ELA decreasing from south of Turkey to the north. It is almost between 2400- 2500 m a.s.l. in the Southeast Taurus. In Akdağ and Beydağ, ELA is more than 2200 m a.s.l in Sandıras, Davraz, Dedegöl, Geyikdağ, Aladağlar and Bolkar, ELA is about 2200 m. It has a decreasing pattern toward to north. Erciyes and Soğanlı Mountains have ELA 2000-2200 m. In Uludağ which is situated in the north part of the Turkey it is in between 1600-1800 m. In the eastern part of Turkey, ELA is higher when it compared with western Turkey. In Buzul and İkiyaka Mountains, ELA is in between 2600-2700 m. Southeast part of Turkey has the highest ELA value. For –10°C temperature decrease and same as today's precipitation values (from south to north) there is a decreasing pattern. It shows that there is clear latitude effect in Turkey's ELA. From west to east ELA is increasing as elevation 'increasing from west to east. It also shows that elevation affects the ELA in Turkey because elevation is increasing from west to east. The places where elevation is high have higher ELA compared to other places in the Turkey. According to the study of Messerli (1967), ELA is 2300 m in the Black Sea region. When the temperature -8 °C below today and present day precipitation condition, ELA estimates of 2000- 2100 m in the Black Sea close the Messerli's estimates. In the Mediterranean ELA is around 2500 m. For Mediterranean, all results that I have are higher than 2000 m. This can indicate ELA is almost same values in the Mediterranean in LGM. In the south east region that have most of the glaciers, ELA is between 2700-2800 m in the study of Messerli (1967). It is more than 2400-2500 m in southeast region for all the cases applied. That also shows that there is a match between these values. In the west part of Turkey, ELA is around 2300 m in Messerli (1967) study but in this part, I got lower ELA values when it compares to Messerli (1967)'s study.
-
ÖgeDistribution Of Quaternary Deformation Along The Coasts Of Cyprus, İnferences From Marine Terraces(Eurasia Institute of Earth Sciences, 2018-05-08) Altınbaş, Cevza Damla ; Yıldırım, Cengiz ; 602141005 ; Solid Earth Sciences ; Katı Yer Bilimleri Anabilim DalıCyprus is located on the subduction zone between African and Eurasia Plates. The topography of the island is a result of distributed deformation associated with the subduction related processes in the south of the Eurasia Plate. Trodos and Kyrenia mountains are major morphotectonic units that integrally tied to plate boundary deformations. The presence of uplifted marine terraces is piece of evidence of subduction related active deformation in the part of the island. To understand rate and pattern of deformation, I conducted geomorphic mapping of marine terraces by ArcGIS and analyzing of paleo-cliffs by TerraceM Matlab based program. As a result of these analyzes I calculated the uplift rates with reference to MIS 5. Here will present morphotectonic implications from temporal and spatial distribution of marine terraces along the Cyprus.
-
ÖgeDoğu Anadolu Yüksek Platosu Oluşumunun Termal Tarihçesi(Avrasya Yer Bilimleri Enstitüsü, ) Özbakır, Ali Değer ; Şengör, A. M. Celal ; Katı Yer Bilimleri ; Solid Earth Sciences
-
ÖgeDokurcun-beldibi (adapazarı) Arasının Morfotektonik Ve Paleosismolojik Özellikleri(Avrasya Yer Bilimleri Enstitüsü, ) Zabcı, Cengiz ; Akyüz, H. Serdar ; 333090 ; Katı Yer Bilimleri ; Solid Earth SciencesBu çalışmada, Türkiye'nin en önemli fay kuşaklarından birini oluşturan Kuzey Anadolu Fayı'nın (KAF), Ilgaz (Çankırı) ve Karlıova (Bingöl) arasında kalan kesiminin morfokronoloji tabanlı kayma hızı ve depremselliği çalışılmıştır. Fayın farklı kesimleri üzerinde uzaktan algılama ve arazi çalışmaları ile belirlenen toplam 7 çalışma alanında, OSL (Optik Uyarımlı Işınım) yöntemi ile yaşlandırılan ötelenmiş morfolojik birimlerin son beşbin yıllık zaman dilimi içerisinde işaret ettikleri ortalama jeolojik kayma hızı 18.4 +1.4/-1.3 mm/yıl'dır (%68 olasılık aralığı). Gerek bu ortalama değer, gerekse her bir çalışma alanından elde edilen bulgular, GPS ölçümlerinin modellenmesi ile hesaplanan elastik blok model hızlarının altında kalır. Farklı zaman aralıklarını temsil eden bu iki değer arasında görülen uyumsuzluğu açıklayan en önemli hipotez, KAF üzerinde yirminci yüzyılda meydana gelen ve toplam 1000 km civarında kesimin kırılması ile sonuçlanan deprem serisinin yol açtığı post sismik süreç ve buna bağlı olarak deformasyon hızının zaman içerisinde değişmesidir. 1939 Erzincan Depremi yüzey kırığının yaklaşık 100 km'lik bir kesimini oluşturan Kelkit Vadisi Segmenti üzerinde yapılan paleosismoloji amaçlı fay kazıları, bu tez çalışmasının ikinci kısımını oluşturur. Reşadiye (Tokat) ve Koyulhisar (Sivas) arasında açılan toplam dört hendekten, iki tanesinden elde edilen sonuçlara göre KAF'ın bu kesimi için 1939 öncesi 3 eski olay belirlenmiştir. Bunlar gençten yaşlıya doğru sırasıyla MS. 1668, 1254 ve 1045 tarihsel depremleri ile deneştirilmiştir. Ayrıca bu ve bölgede yapılan diğer paleosismoloji çalışmalarının sonuçları birlikte değerlendirilerek, doğrultu atımlı fayların özellikle yapısal olarak karmaşık kesimleri için ?yarı-değişken? deprem tekrarlanma modeli önerilmiştir.
-
ÖgeDynamic Modelling Of Back-arc Extension İs The Aegean Sea And Western Anatolia(Eurasia Institute of Earth Sciences, 2016-05-02) Mazlum, Ziya ; Göğüş, Oğuz Hakan ; 602141002 ; Solid Earth Sciences ; Katı Yer Bilimleri Anabilim DalıThe Aegean Sea/Western Anatolia back-arc has predominantly been extending due to the southward retreat of the Hellenic subduction zone. This extension has been inferrred by the widespread magmatism, detachment faulting and the exhumation of metamorphic core complexes. While there is an agreement that the active slab retreat has been producing the extension in this back-arc (since the late Oligoce-early Miocene), the real nature of this extension may also be due to the other geodynamic mechanisms (e.g post-orogenic thinning). The major objective of this thesis is to test the geodynamic evolution of the back-arc extension by using numerical modelling and reconcile the model results with the observations from the Aegean Sea and Western Anatolia. Aegean Sea and Western Anatolia were under influence of collision between Sakarya continent and Menderes Taurides until Paleocene. The terminal closure of Northern branch of Neotethys compressed the area and it is thought that crust and lithosphere should have thickened. When the compression is worn of, the whole Aegean region started to extend. The large scale extension has been inferred by the exhumation of metamorphic core complexes (e.g., Kazdağ and Menderes massifs) and detachment faulting since late Oligocene. Interpretations of petrological data from the volcanic units show that the first arc volcanism, associated with the Hellenic subduction zone begun at Rhodope massif during the late Oligocene, and migrated towards SW. The problem is, while the Aegean Sea has possibly extended more than western Anatolia and lowered the topography < 0, the Western Anatolia has an average 1 km elevation above sea level It is possible that the various geodynamic reconfigurations may have been effective in differing the geological evolution of these two regions. For instance, it has been suggested that the slab tear/break-off affect the Western Anatolia inferred by the seismic tomography images. For modelling work, a geodynamic code named "SOPALE" that solves creeping flow for viscoplastic environment was used. A starting model was determined and some parameters were changed in order to understand their effects. Starting model was a simple subduction model with a thick continental lithosphere (40 km crust, 110 km mantle lithsophere) and a thinner oceanic lithosphere (100 km). The oceanic lithosphere was pushed with 1cm/year velocity in order to create a subduction. According to model results, trench was migrated 220 km to the south and crust was thinned down to 28 km. The back-arc topography was subsided 1.5 km. In order to understand the effects of both trench retreat and breakoff, tests for continous slab retreat for Aegean Sea, and discontinous subducting slab or "tear" for Western Anatolia has been conducted. For continous slab retreat, the oceanic lithosphere thickness, density, continental lithosphere thickness and moho temperatures of the back-arc have been changed. Models with different oceanic lithosphere thickness revealed that thicker oceanic lithosphere produced more extension at the back-arc. While 70 km thick oceanic lithosphere is used, slab was retreated 180 km and crust was thinned down to 32 km. But if the lithosphere thickness is increased to 110 km, the total amount of retreat was calculated 260 km and crust was thinned down to 26.5 km. Thicker lithosphere is heavier and produces more slab pull force that required for slab retreat. Likewise models with different oceanic lithosphere densities shown that denser material increases extension at back- arc. If density of oceanic material is selected 3290 kg/m3, the slab migrates 30 km and crustal thickness was calculated 37 km. In spite of that, if the material density is selected 3340 kg/m3, slab retreated 200 km and crustal thickness is decreased to 30 km. The important thing here is the density difference between lithosphere and asthenosphere. Asthenosphere density was selected as 3280 kg/m3. Bigger density difference produces more slab pull force and accordingly more extension. One other important factor is the thickness of the back-arc lithsophere. According to models, thinner continental lithosphere supports back-arc extension. If 90 km thick continent (40 crust, 50 mantle lithosphere) is selected, slab retreat increased to 350 km and crust of the back-arc thinned down to 24 km. On the other hand, model with 130 km back-arc lithosphere (40 km crust, 90 km mantle lithosphere) indicate that amount of slab retreat decreased to 280 km and crustal thickness to 27 km. That means that the thinner back-arc lithosphere may deform easily and contributes slab retreat related extension. Previous studies indicate that lithosphere of the region may have thinned down via convective removal or delamination. Different from Aegean Sea, experiments with discontious slabs or "tears" were conducted for Western Anatolia. To demonstrate the slab break-off, weak and dense material was used for the edge of the slab. According to tomography images, the slab is still under SW Anatolia, so break-off event has to be recent. Our models show that slab break-off is not so significant in terms of extension. Continental lithosphere thickness seems more important to understand the geodynamic properties of the region. If Paleocene compression affected the lithosphere of Western Anatolia more than than the lithsophere of Aegean Sea, there should be an thickness difference between these two. Continental lithsophere thickness models indicate that thicker overriding plate is less likely to extend, so there should be a shear zone within the subducting slab. The tear within the slab evolved at this counterclockwise shear zone. According to this interpretation, slab tear is not a cause, its an effect. Volcanism data also show that Isparta volcanics (where the tear is found) has age of 6-4 million yeas, corresponds to tear event. Slab break-off models show the remnant of the slab still sinking beneath asthenosphere just like the tomography images.
-
ÖgeEclogite İnduced Deformation of the Siberian Craton(Eurasia Institute of Earth Sciences, 2019-05-03) Ballı, Açelya ; Göğüş, Oğuz Hakan ; 602171001 ; Solid Earth Sciences ; Katı Yer Bilimleri Anabilim DalıThe deformation of the cratons, whose roots are approximately 250 km deep is very difficult. The removal of the mantle lithosphere, which is one of the proposed mechanisms for the deformation of the craton that is stable for long periods, is carried out by many different processes. Deformation of the craton as a result of a gravitational instability is one of the most likely mechanisms. According to isopycnic hypothesis, lithospheric mantle of cratons thought to be buoyant due to their depleted composition, even though most of them Archean in age and cold. Since the mantle lithosphere of the craton is lighter in density than asthenosphere, an additional force is required for a gravitational instability to occur. This thermo - mechanical force causes deformation of the roots of the craton by creating an instability between the mantle lithosphere and the asthenosphere. The Siberian craton is one of the world's largest Archean - Proterozoic cratons. The Siberian craton has approximately 100 - 1300 m surface topography, 35 - 53 km MOHO thickness, and a maximum depth of 350 km LAB which are acquired from petrological studies, seismic tomography and gravity anomalies. Specifically, the LAB varies among 170-350 km and such depth change is not well understood. Until the formation of the Siberian craton is completed, it hosts many tectonic and magmatic events. These include active margin zones, continent collisions, and rift zones. As a result of pressure change in the active boundary regions, the transformation of basalt to eclogite takes place. Therefore, it creates a gravitational instability in the environment. Gravity anomalies observed near kimberlite fields, reflect the possibility of denser eclogitic bodies under the crust of Siberian craton. Our study focuses on testing potential deformation of the Siberian continental lithosphere with the presence of these eclogitic bodies. We performed 2D numerical experiments to investigate the effects of eclogite blocks that are varying in size and density. Crust rheology was prepared in accordance with Siberian craton. The density of the mantle lithosphere (3330 kg / m3 - 3410 kg / m3 +20 kg / m3) is changed to observe its effect on the system, and eclogite blocks of different size (5 km x 500 km, 10 km x 250 km, 25 km x 100 km) are added to the lower crust base to start a gravitational instability. According to model results, depending on the deformation of the mantle lithosphere, eclogite block can either stay attached to the lower crust, or it can be detached from it. In the case where the eclogite block attached to the lower crust, two different conditions: localized deformation (do not occur the drip mechanism) and non-localized deformation occurs due to the small-scale convection movement. Also, two different removal mechanism for the case where eclogite becomes detached are also observed: high degree deformation of mantle lithosphere, and the eclogite block pierce through the mantle lithosphere. Comparison of experimental results with geophysical data for MOHO and LAB depths showed that, the most convenient models for Siberian craton are the models where the dripping were not observed. Mantle lithosphere densities of 3350 kg / m3 or less yields the most consistent results. While the width of the eclogite block causes high-degree deformation, it is observed that with increasing thickness it leads to formation of viscous drips. Taking MOHO and LAB depths into account obtained from the model results, it has been observed that the model #A1, #A2 and #A3 agrees well with the BB' cross-section at 20.92 Ma, 25.36 Ma and 20.92 Ma, respectively. Experimental results indicate that, eclogite block(s) under the Siberian craton may still be there and craton itself does not undergo any significant deformation.
-
ÖgeEosen yaşlı bir kıvrım - bindirme kuşağının yapısı (Nallıhan - Ankara)(Avrasya Yer Bilimleri Enstitüsü, ) Yıkılmaz, M. Burak ; Okay, Aral I. ; 129459 ; Katı Yer Bilimleri ; Solid Earth SciencesAnkara ili Nallıhan ilçesi civarım içine alan çalışma alanı, izmir - Ankara kenedinin hemen kuzeyinde yer almaktadır ve yapısal olarak bir kıvrım ve bindirme kuşağıdır. Bu çalışma ile, izmir - Ankara kenedi ile birbirinden ayrılan, Sakarya Zonu ve Anatolid Torid Blok'unun çarpışma zamanlamasına ve kenedi temsil eden yapılara ışık tutmak amaçlanmıştır. Çalışma alanında gözlenen en geniş bindirme, 100 km'den fazla devam eden, doğu - batı uzantılı Sarıcakaya - Nallıhan bindirmesidir. Bu bindirme çalışma alanım iki parçaya ayırmaktadır. Kuzeyde tavan blok, Üst Jura - Alt Kretase yaşlı pelajik kireçtaşı çökeli olan Soğukçam Kireçtaşı ile başlar. Daha kuzeyde, Soğukçam Kireçtaşı Üst Kretase yaşlı fliş çökellerine geçmektedir. Tavan bloğundaki tüm birimler yaklaşık doğu - batı uzantılı kıvrım eksenleri sergilemektedir. Nallıhan bindirmesinin güneyinde ise, Triyas yaşlı metabazit - fillat - mermer istifinden oluşan Nilüfer Birimi temeli teşkil etmektedir. Bu birim, Orta Paleosen - Orta Eosen yaşlı Kızılçay formasyonu olarak bilinen, kırmızı kumtaşı, çakıltaşı ve çamurtaşından oluşan bir akarsu istifi ile uyumsuzlukla örtülmektedir. Çalışma neticesinde izmir - Ankara kenedinin, çalışılan alanda Orta Eosen yaşlı bir bindirme ile temsil edildiği anlaşılmıştır. Kened boyunca, Anatolid Torid Bloğuna ait Üst Kretase yaşlı melanj, Sakarya Zonu'na ait Triyas yaşlı, temel kayaları tarafından üzerlenmektedir. Söz konusu bindirme, zaman içerisinde sebep olduğu fazladan yük neticesinde, bindirmenin hemen önünde bir çöküntü havzası oluşmasına, havzanın devamında ise bölgenin yükselmesine neden olmuştur. Yükselme neticesinde, bölgede izlenen Jura - Kretase istifi aşınmış, temeli oluşturan Jura yaşlı temel üzerine ise Orta Paleosen - Orta Eosen yaşlı akarsu çökelleri gelmiştir. Ayrıca bölge genelinde izlenen D - B uzantılı bindirmeler, kıvrım eksenleri ve D - B uzantılı kenet, Pontidler ve Anatolid Torid Blok'u arasında kuzey - güney yönde bir kısalma olduğuna işaret etmektedir.
-
ÖgeAn Example Of Determination Of S Wave Velocity Using Microtremors And Spatial Autocorrelation Method(Avrasya Yer Bilimleri Enstitüsü, ) Mert, Aydın ; Tüysüz, Okan ; Katı Yer Bilimleri ; Solid Earth Sciences