LEE- Müzikoloji ve Müzik Teorisi-Doktora
Bu koleksiyon için kalıcı URI
Gözat
Çıkarma tarihi ile LEE- Müzikoloji ve Müzik Teorisi-Doktora'a göz atma
Sayfa başına sonuç
Sıralama Seçenekleri
-
ÖgeDiyarbakır kent müziğinde elektro bağlama(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2021) Gündüz, Ahmet ; Karahasanoğlu, Songül ; 694569 ; Müzikoloji ve Müzik Teorisiİçinde bulunduğumuz çağda herşeyin herşeyle buluştuğu, herşeyin herşeyi etkilediği ve her şeyin herşeyle bir şekilde bağ kurduğu bir dönemi yaşamaktayız. Teknoloji sayesinde gelişimin ve değişimin sürekli olarak bilinçli ve bilinçsiz şekilde desteklendiği ilerleyişte olduğu bu süreçler, 1980'lerden beri küreselleşme olarak bütün boyutlarıyla bolca tartışılan bir kavram içerisinde tanımlanmaya çalışılmaktadır. Özellikle internet teknolojisinin gelişimiyle ivmelenen toplumlar arasındaki iletişim, küreselleşmenin kültürel alandaki yansımalarını, tartışılan önemli bir alana çevirmiştir. Homojen yapıların dağılmasına (heterojenleşme) sebep olan küreselleşme süreçleri, birçok farklı yapının bir araya gelmesiyle homojen yeni yapıların oluşmasını sağlamaktadır. İletişim devrimiyle birlikte, daha önce olmadığı kadar hızlı bir şekilde etkileşimin gerçekleşmesi, küreselleşmenin tüm alanlarda ve en uzak köşelere kadar etkisinin hissedilir olmasına neden olmuştur. Bu çalışmada, küresel kültürel süreçler sonucunda ortaya çıkmış olan elektro bağlamanın, Türkiye genelinde ulusal boyuttaki etki ve yansımaları, küreselleşme kavramı çerçevesi içerisinde açıklanmıştır. Elektro bağlamanın yereldeki etkisi ise; Diyarbakır özel alanında tertip edilen düğünlerde icra edilen oyun müzikleri üzerinde odaklanılarak araştırılmıştır. Elektro bağlamanın yerelde icra edilen müzikler üzerindeki etki ve yansımaları, Appadurai'ye ait olan "küresel kültürel akış" modeli çerçevesinde analiz edilmiştir. Appadurai'nin Küresel kültürel akışları etnik, medya, teknoloji, finans ve ideoloji olmak üzere beş boyutta incelemiştir. Günümüz Diyarbakır kentinde modele ait bazı unsurlar iç içe geçmiştir. İlgili modelin önerildiği tarihten itibaren geçen zaman içerisinde küreselleşme süreçlerinde bir takım değişimler yaşanmıştır. Bu sebeple modelin alanları çalışmaya uyarlanmıştır. Küreselleşme süreçleri sonucunda Türkiye sahnelerinde görülmeye başlayan elektro gitardaki manyetiklerin, bağlamaya monte edilmesiyle, elektro bağlama küyerel kimlikli bir enstrüman olarak ortaya çıkmıştır. Elektro bağlamanın yayılımı, gelişim süreci ve yapısal özellikleri gibi konular, küreselleşme ve küyerelleşme kavramları bağlamında çalışmanın ikinci bölümünde sunulmaktadır. Araştırmanın üçüncü bölümünde, adeta küreselleşmenin bir ajanı gibi ele alınan elektro bağlama her yönden analiz edilmiştir. Bu bölümde elektro bağlama, atası olan akustik bağlama ile karşıtlıkları üzerinden ele alınmıştır. Elektro bağlamanın aralıksız olarak devam eden küresel akışlarla, Türkiye'de pazar bulan teknolojik bazı ürünler aracılığı ile sürekli olarak değişen bir enstrüman olduğu anlatılmaktadır. Enstrümanın başlangıçtan günümüze kadar kullanıldığı müzik mecraları ve yayılmasına vesile olan önemli icracılar bu bölümde sunulmaktadır. Enstrümanın yapısal özellikleri, beraberinde kullanılan analog-dijital cihazlar ve mekanik parçaları ile zaman içerisinde çeşitlenen elektro bağlamaya dair bir tasnif önerisi de bu bölümde yer almaktadır. Tezin dördüncü bölümünde, öncelikli olarak çalışmanın örnek alanını oluşturan Diyarbakır'a ait tarih, kültür ve müzik alanları hakkında gerekli görülen bazı genel bilgilere yer verilmiştir. Bu bölümde elektro bağlamanın yerel olarak adlandırılan Diyarbakır özeli müzik icraları üzerindeki kültürel etkileri araştırılmıştır. Küresel akışlar çerçevesinde elektro bağlama ile örneklenen değişimler, 1950 ve 60'larda başlayan ve özellikle 1980'lerin ortasından itibaren artarak, 1990'larda kitlesel boyutlara varan, kırsaldan Diyarbakır kent merkezine doğru gerçekleşen göçlerin etkisi, etnik ve ideolojik alanlar içerisinde incelenmiştir. İdeoloji temelli oluşan etnik akışlar neticesinde gerçekleşen değişimler, Diyarbakır kent düğünlerinde yer alan oyun müziklerinin repertuvarlarında da görülmüştür. Yerel müzisyenler tarafından elektro bağlama üzerinde yapılan değişiklikler ile seslendirilen yeni repertuar, enstrümanda elde edilen yeniliklerle birlikte yeni bir soundun oluşmasını sağlamıştır. Diyarbakır kent merkezinde düzenlenen düğün vb. eğlence merasimlerinde icra edilen oyun müzikleri üzerinde yaşanan değişimler ve süreklilik arz eden kültürel akışların, 2000'ler itibari ile gelişen internet ile büyük oranda iç içe geçen medya ve teknoloji alanları çerçevesinde sunulması, bu bölümdeki bir diğer konuyu oluşturmaktadır. "Diyarbakır Kent Müziğinde Elektro bağlama" isimli tez çalışması; ulusal ve uluslararası boyutta tanınırlığı olan 2, yerel örneklem olarak ta Diyarbakır'da 25 elektro bağlama icracısıyla yapılan görüşmeler yoluyla yürütülmüştür. Kamusal ve kurumsal alanlarda elektro bağlamanın yerinin anlaşılması amacıyla, TRT bünyesinde farklı il müdürlüklerinde çalışan 3 tonmaister ile görüşülmüştür. Ayrıca internet ortamındaki video sağlayıcı platformlarda yer alan sayısız görüntü kayıtları incelenmiş, Diyarbakır kent merkezinde zaman zaman pandemi nedeniyle kesintiye uğrayan birçok düğünde gözlem ve katılımcı gözlem teknikleri ile veri toplanmıştır. Alan araştırmasında yaşanan değişimlerin açıklanabilmesi ve örneklenebilmesi adına öne çıkan bazı repertuvar elemanları dikte edilerek sunulmuştur. Konuyla alakalı literatür taramasından elde edilen ikincil veriler, alandan elde edilen birincil verilerle bir araya getirilerek çalışma sonuçlandırılmıştır. Tezin dördüncü ve beşinci bölümünde aktarılan bulguların çalışmaya göre uyarlanan Appadurai'nin küresel kültürel akış modeli ile yorumlanmasından elde edilen sonuçlar iki ayrı başlık olarak sunulmuştur. Bunlardan ilki elektro bağlamanın ortaya çıkışı, yayılımı, kullanıldığı mecralar, yapısal ve teknolojik boyutları ile ilgili sonuçlardır. İkincisi ise, Diyarbakır kentinde düzenlenen düğün merasimlerinde icra edilen oyun müziklerinde kullanılan elektro bağlamanın rolünün, küresel kültürel akışların etnik, ideolojik ve tekno-medya alanlarındaki yansımalarına dair sonuçlardır.
-
ÖgeGelenek kurguları, Darülelhan ve aktörlerı̇nden Rauf Yekta Bey(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2021-08-26) Taşdelen, Duygu ; Doğrusöz Dişiaçık, Nilgün ; Ergur, Ali ; 414142003 ; Müzikoloji ve Müzik TeorisiİTÜ Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, Müzikoloji ve Müzik Teorisi Anabilim Dalı, Müzikoloji ve Müzik Teorisi Programında doktora tezi olarak hazırlanan bu çalışmada; dönemin değişen koşullarında Türk müziğinin aktarım, icra ve nazariyat geleneklerinin Darülelhan aracılığı ile nasıl şekillendirilmeye çalışıldığı, kurumun dönemin Türk müziği üretim ortamına etkileri, aktör olarak Rauf Yekta Bey'in içinde bulunduğu sosyo-kültürel koşullar ve Rauf Yekta Bey'in gelenek anlayışını oluşturan unsurlar incelenmiştir. Osmanlı Devleti'nde büyük dönüşümlerin ve karşıtlıkların yaşandığı 19. yy.da, modernleşme ve modernleşmenin rasyonelleştirici etkisi ile yaşanan askeri, siyasi ve toplumsal değişmenin izleri, Türk müziğinin kültürel üretim sahasında da görülmektedir. Türk müziğinde özellikle aktarım, nazariyat ve icra geleneğinde değişmelerin yaşandığı bu süreçte, değişmenin modern eğitim kurumları eliyle yeniden inşâ edilmesi, Türk müziği eğitiminin kurumsallaşması ihtiyacı ve fikri gündeme gelmeye başlamıştır. Bu amaçla açılan ve hem Osmanlı Devleti'nin son dönemlerinin hem de yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti'nin resmî müzik eğitim kurumu olan Darülelhan'a, dönemin müzikal beğenisini ve üretimini yeniden inşâ etmede önemli bir misyon yüklenmiştir. Osmanlı Devleti'nde Batılılaşma süreci ile başlayan, Türk müziğinin çeşitli alanlarındaki dönüşümün Darülelhan'da verilen eğitim ve sanat faaliyetleri ile kurumdan mezun olan öğrenciler aracılığıyla şekillendirilmeye çalışılması amaçlanmaktadır. Kurumun yönetmelikleri incelendiğinde, Türk müziği eğitiminde 'bilimsellik' ve yazılı kültür vurgunu yapıldığı görülmektedir. Kurum için belirlenen temel amaçlar, dönemde hâkim olan pozitivist ve rasyonalist düşüncenin Türk müziği alanına yansıması gibidir. Oluşturulan fasl-ı umumi heyetlerinin çalışmaları ve konserleri ile kurumdaki müzik anlayışının mesleki sosyalleşme yoluyla yaygınlaştırılmaya çalışıldığı da anlaşılmaktadır. Ancak kurumun 1916 yılında başlayan ilk döneminde maddi yoksunluklar, Dünya Savaşının etkileri gibi nedenlerle Darülelhan planlandığı şekilde faaliyet gösterememiştir. 1923 yılında Şark ve Garb müziği şubeleri ile eğitime başlanan ikinci yapılanma döneminde ise Darülelhan'ın, Avrupa'daki muadilleri gibi 'asri' bir kurum olarak faaliyet göstermesi amaçlanmaktadır. Hem sanatsal etkinliklerle hem de kurumda yapılan çalışmalar ile bu dönemin, ilk dönemden daha verimli olduğu söylenebilir. Bu dönemde yapılan faaliyetler ile kurumun amaçlarının daha çok örtüştüğü görülmektedir. Yapılan konserlerden, nota kullanımından, yayın faaliyetlerinden anlaşıldığı üzere Türk müziğinin aktarım ve icrasında değişmeler gözlemlendiği gibi; Türk müziği ile ilgili ilk kez bilinçli şekilde -Türk müziğinin kayıt altına alınması ve alanda sistemli ilk çalışmaların gerçekleştirilmesiyle- literatür oluşturma amacının da gerçekleştirildiği görülmektedir. Dönemin kültür dünyasındaki belirleyiciliği ve Türk müziği geleneğinin yorumlayıcısı ve üreticisi olarak önemli bir tarihsel özne olan Rauf Yekta Bey'in biyografisi yeni belgeler ve kaynaklarla yeniden inşâ edilmiştir. Gerek gelenek anlayışını anlamlandırmada gerekse aktör olarak konumunu belirlemede yapılan biyografik inşâ ve sosyolojik değerlendirme önem taşımaktadır. Osmanlı modernleşmesinin yaşanmakta olduğu bir dünyaya doğan, çokkültürlü bir ortamda büyüyen ve Batılı bir eğitimden geçen Rauf Yekta Bey; Türk müziği çalışmalarına Zekai Dede'nin meşk yöntemine dayalı eğitimi ile başlamış ve Şeyh Ataullah Efendi, Şeyh Celalleddin Efendi ile sürdürdüğü çalışmaları ise kendisinin rasyonel ve pozitivist bakış açısını güçlendirmiştir. Tez çalışmasında, -geleneğin söylemselliği göz önünde bulundurularak- Rauf Yekta Bey'in gelenek anlayışını anlamlandırmak ve gelenek-modern arasındaki konumunu belirlemek üzere süreli yayınlarda yazdığı yazılardan ve teori çalışmalarından Türk müziğinin çeşitli alanlarındaki fikirleri incelenmiştir. Türk müziğinin aktarımı, müzik teorisi, tarih yazımı, terminoloji tartışmaları, geleneğin sürekliliği ve çoksesliliği hakkındaki görüşleri üretimlerinden yola çıkarak değerlendirilmiştir. Besteci olarak Rauf Yekta Bey'i incelediğimizde, kendi deyimiyle 'eski ve yeni tarz' besteleri bulunmaktadır. Eski tarz olarak tanımladığı Mevlevi Ayini, kâr gibi türlerde makam-usul kullanımı ve yapısal özelliklere bağlı kaldığı görülmektedir. Bununla birlikte şarkı, nakış beste gibi türlerde değişmeye açık bir bestecilik anlayışı göstermiş ve özellikle marş, opera denemesinde çeşitli makamsal, ritmik ve yapısal arayışlara girmiştir. Rauf Yekta Bey'in, özellikle 'milli musiki' tartışmaları içinde, Türk müziğinin savunucusu misyonuyla pek çok polemik yazısı kaleme aldığı görülmektedir. Bu polemik yazılarının temel amacı değişen toplumsal yapıda Türk müziğini konumlandırabilmek ve ona bir değer atfedilmesini sağlamaktır. Rauf Yekta Bey, Türk müziğinin çeşitli alanlarının geleneğinin savunuculuğunu ve sürdürücülüğünü yaparken ideolojik olarak gelenekçi bir bakış açısı ile fikirlerini şekillendirmemiş; geleneğin dönüşebildiğinin, aktarımının ve hayata geçirilmesinin hayatın ve toplumsal sürecin seyri içinde gerçekleştiğini görebilmiştir.
-
ÖgeTürkülerin dinamik yapısını oluşturan olguların öğretiminde izlenecek bir yaklaşım önerisi: Orta Anadolu ağzı örneği(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2022) Uslu, Erhan ; Dişiaçık, Nilgün Doğrusöz ; 711472 ; Müzikoloji ve Müzik TeorisiTürkülerin, söyleniş özellikleri bakımından karakterini oluşturan ve ağız olarak ifade edilen icra biçimleri vardır. Cumhuriyet sonrasında şekillenen icra kurumlarının, kurulduğu yıllardan itibaren bir okul kimliği ile eğitim verdiği de bilinmektedir. Bu kurumlar, türkülerin gelenekteki aktarım sürecini yeni bir forma dönüştürerek buradan kentli, profesyonel icracıların yetişmesini sağlamıştır. İlk kuşak aktörlerin bu kurumlardan yetiştirdiği ikinci kuşak aktörler tarafından Türkiye'nin ilk Türk müziği konservatuvarı kurulmuş, böylece bahsedilen aktarım süreci akademilere taşınmıştır. Cumhuriyet sonrasındaki otuz yılı aşkın süre, alanda yapılan derleme faaliyetlerinin yoğun olduğu bir dönemdir. Bahsedilen yıllarda, ses sistemi arayışları ve derlenen türkülerin yazıya aktarımının (notasyon) şekillendirilmesi de söz konusudur. Dönemin kısıtlı imkânları ve zorlukları da göz önünde bulundurularak, yalnızca ana melodiyi tespit etme amacıyla, vokal icra ya da enstrüman özelinde şekillenmeyen, grafik bir notasyon mantığı ile türkülerin yazıya geçirildiği düşünülmektedir. Fakat, birinci ve ikinci kuşak aktörler, bu dönemde birçok kaynak kişi ile etkileşimde olup, aktarım sürecinde sadece notaya bağlı kalmayarak türkülerin yaşayan sürecini de paylaşmıştır. Birinci ve ikinci kuşağın zamanla aktarım sürecinden çekilmesiyle, ağız unsurlarının detaylı ifade edilmediği ilk dönem derleme notaları neredeyse tek kaynak haline dönüşmüştür. Türkülerin ağız özelliklerinin aktarımında; özden kopmaksızın hem yereli hem de günceli içeren, beraberinde zaman içindeki değişmeyi de kapsayacak yeni eğitim-öğretim yaklaşımlarına ihtiyaç duyulmaktadır. Tezimizin giriş bölümünde araştırmanın konusu, kapsamı, yöntemi ve amacı ile ilgili bilgiler verilerek ilgili literatür paylaşılmıştır. Orta Anadolu ağzı örneklemiyle türkülerin dinamik yapısını oluşturan vokal olguların öğretimine yönelik herhangi bir çalışmanın bulunmaması; konuyla ilgili mevcut literatür eksikliğini ortaya koymakta ve bu anlamda araştırmamızı özgün kılmaktadır. Çalışmamız, temelde nitel ve nicel araştırma süreçlerini içermesinden dolayı betimsel ve deneysel bir araştırmadır. Tezimiz, "dahil edilme kriterlerine uygun bir denek grubuna, Orta Anadolu ağzı örneklemiyle önerilen eğitim-öğretim yaklaşımları uygulanarak ağız ve hançere özelliklerinin kazandırılabileceği" hipotezine dayanmaktadır. İkinci bölümde araştırmanın kuramsal temelleri ortaya konmuştur. Bu bölümün amaçlarından biri: araştırma süresince deneysel süreçte aktarılacak verilere dair terminoloji ve kavramlara ışık tutmaktır. Ağız ve hançere, çalışmada aktarmak istenilen vokal unsurların başta gelenlerindendir. Ağız kavramı dilbilimi ve müzik bilimi açısından iki boyutlu bir perspektifte incelenmiştir. Çalışmanın genelinde ağız teriminin müzik bilim boyutu ağırlıklı olarak aktarılmaya çalışılmış, dilbilimi özelinde, kaynak kişi icralarının dinletilmesi ya da tarafımızca aktarılması dışında bir yaklaşım ortaya konmamıştır. Ağzın Türk halk müziği açısından yörelere, bölgelere, topluluk ve aşiretlere, kişisel üsluplara, okunacak uzun hava türüne göre şekillenen bir kimlik göstergesi olduğu düşünülmektedir. Halk müziklerinde sık rastlanan bir ifade tarzı olan hançere ise seslendirilen müziğin anlam, etki ve vurgusunu güçlendiren bir niteliğe sahiptir. Bu anlamda müzikal ağza dair; gırtlak ile yapılan nüanslar, vurgular vb. çeşitli unsurların hançerede şekillendiği bu bölümde ifade edilmiştir. Genel müzik terminolojisinde yer alan: vibrato, tril, apojiyatür, çarpma, glissando ve portamento unsurları, "vokal icranın dinamikleri" başlığı altında, ağız ve hançere özelliklerine göre değerlendirilerek örneklerle açıklanmıştır. Eğitim bilimleri alanında uzman akademisyenlerle yapılan istişareler sonucunda çalışmamızın mevcut üç öğrenme alanından: bilişsel ve duyuşsal alanda yoğunlaştığı kanısı oluşmuştur. Deney süreci öncesinde deneklerin kazanması hedeflenen unsurlar, "revize edilmiş Bloom taksonomisi" ile tasnif edilerek, her bir denek için altı saatlik ders planı yapılmıştır. Hazırlanan ders planı dahilinde, hedeflenen kazanımların ve deneklere ait ön-test son test verilerinin geçerli ve güvenli bir şekilde elde edilmesi, yorumlanması ve tartışılabilmesi için performansa dayalı ölçümlemeyi içeren bir ölçek geliştirilmiştir. Deneklerden elde edilen ön test ve son test verilerini değerlendirmek üzere, İTÜ TMDK Ses Eğitimi Bölümü'nde Türk halk müziği repertuvarı içerikli dersleri vermiş ve vermekte olan, her biri alanında en az on beş yıl tecrübe sahibi uzman bir ekip kurulmuştur. Araştırmanın gövdesini oluşturan üçüncü bölümde, deney süreci ile ilgili bulgular paylaşılmıştır. Tek gruplu ön test-son test deney tasarımının çalışma için uygun olduğuna karar verilmiştir. Çalışmaya dâhil edilme kriterleri: konservatuvar öğrencisi olmak, daha önce ses eğitimi üzerine eğitim almamış olmak ve çevrimiçi eğitim koşullarında uygun ekipmana sahip olmak şeklinde belirlenmiştir. Denekler, ulaşılabilirlik ve hazır bulunuşluk açısından avantaj sağlayacağı düşünülerek, mensubu olduğumuz İTÜ TMDK'da eğitimine devam eden, Ses Eğitimi bölümü öğrencisi olmayan (üçü Müzik Teorisi, ikisi Çalgı Bölümü, biri Müzikoloji Bölümü olmak üzere) üç erkek, üç kadın öğrenciden seçilmiştir. Deney süreci için, Orta Anadolu yöresi ağız ve hançere özelliklerini yansıtma noktasında güçlü temsiliyeti olduğu düşünülen farklı türlerden altı adet eser seçilmiştir. Bu eserlerden beşi; belli usûl kalıpları içerisinde seyreden ritmik yapıda, bir tanesi ise serbest ritimli yapıdadır. Bu süreçte ağız, hançere ve icra yapısındaki nüanslara dair ifadeleri anlatma noktasında ortak anlayış güden fakat ritim ve serbest ritim unsuruna göre farklılaşan iki farklı notasyon anlayışı ile çalışma yürütülmüştür. Notasyonu yapılan eserlerle ilgili detaylı analizlerin de paylaşıldığı bu bölümde her bir denek ile ikişer saatten oluşan ve üç periyotta yürütülen, toplamda altı saatlik ders süreci bütün aşamaları ile paylaşılmıştır. Araştırma sürecinde Covid-19 pandemisinin devam etmesi sebebiyle, deneklerle yapılan çalışmalar çevrimiçi "Zoom" programı üzerinden yürütülmüştür. Tezin sonuç bölümünde, çalışmada uygulanan eğitim-öğretim yaklaşımları maddeler halinde açıklanmıştır. Tarafımızca geliştirilen on maddelik performans ölçeği ile deneklerin görüntülü ses kayıtlarını değerlendiren uzman ekipten elde edilen ön test ve son test verileri yorumlanmıştır. Bu verilerin iki test arasındaki yüzdelik değişim oranları paylaşılarak denek özelinde saptamalarda bulunulmuştur. Tezde önerilen ve denekler üzerinde sınanan eğitim-öğretim yaklaşımlarının sonucunda, ilk test ve son test verilerindeki ortalama değişim yüzdelerine göre deneklerin: eserin ağız özelliğine dair fonasyon, boğumlama (artikülasyon) becerisini %55, eserin ağız özelliğini oluşturan kalıp ezgilerdeki uygulama becerisini %65, eserin prozodi yapısına dair ifadesini %37, seslendirdiği eserin hançere özelliğine dair; artistik, estetik süslemelere ve nüanslara dair becerisini %78, seslendirdiği eserin hançere motiflerini dengeli ve kontrollü icra edebilme becerisini %53, vibrato kullanımını %57, genel hançere yetisini %49, eser üzerindeki hakimiyetini (entonasyon, senkronizasyon) %36, ses kullanımını (rahat ve doğru söyleme) %38, eserin genel karakterini yansıtmayı %58 oranında geliştirdiği görülmüştür. Performans ölçeğine göre; altı kriterde ortalama %50'nin üzerinde değişme olmuştur. Ağızla ilgili ölçme kriterinde ortalama %65, hançere ile ilgili ölçme kriterinde ortalama %78 oranında görülen değişmeler çalışmamız açısından dikkat çekicidir. Sonuç itibariyle toplam performans puanı açısından tespit edilen ortalama %59 oranındaki değişme, tezin ön hipotezini destekler niteliktedir. Genel değerlendirmelerde, erkek denekler için tespit edilen değişim yüzdelerinin kadınlara göre daha fazla olduğu görülmüştür; ancak tezde önerilen eğitim-öğretim yaklaşımlarının sonuçları, cinsiyet özelinde bir karşılaştırmadan uzaktadır. Bu noktada; her denek için değişkenlerin sabit olmadığını, yalnızca deneklerin kendi özelindeki değişmelerin saptandığını belirtmekte fayda vardır. Bu hususları göz önünde bulundurarak, kadın deneklerin ilk testte tespit edilen icra profillerinin, puanlama açısından erkeklere göre daha yukarıda olduğu, denek profillerinin ve algı düzeylerinin sabit olmadığı da bir gerçektir. Buradan hareketle, önerilen eğitim-öğretim yaklaşımları ile Orta Anadolu yöresi ile kültürlenmesi ve ön testteki icra profili ortalaması düşük olan deneklerin gösterdiği değişme oranlarının daha fazla olduğu ortaya çıkmıştır. Tezin ekler bölümünde, jüri değerlendirme formu, denek bilgi formu ve deneklerden alınan onam formu paylaşılmış, deneklerle yürütülen çevrimiçi çalışma sürecine ait ekran görüntüleri ve çalışmada kullanılan altı eserin notasına yer verilmiştir.
-
ÖgeTürk müziğinde kadın toplulukları ve bir kadın müzik topluluğu örneği: Âvâze(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2022-01-10) Güvençoğlu, Şerife ; Çolakoğlu Sarı, Gözde ; 414172006 ; Müzikoloji ve Müzik TeorisiKadının toplumsal hayat ile birlikte, müzikte ve Türk müziğinde önemli bir yerinin olduğu bilinmektedir. Müzik içinde etkin roller alan kadınlar müzik toplulukları içinde de yer alarak varlıklarını sürdürmek için önemli çabalar göstermektedirler. Kadının müziğini tespite dair kaynakların azlığı veya müziğin farklı alanlarını ilgilendiren çalışmaların yaygınlaşması ile dünya müzik kültürleri içinde de "Müzikte Cinsiyet" ve özellikle de "Müzik ve Kadın" konusu uzun süredir ilgi çekmekte ve yeni başlıklar altında yeni araştırma alanları oluşturmaktadır.
-
ÖgeSesin politikası ve göçmen kadınların vokal icraları: Rezonans küresi(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2022-01-22) Öztürk, Selda ; Oğul, Belma F. ; 414122004 ; Müzikoloji ve Müzik Teorisi"Sesin Politikası ve Göçmen Kadınların Vokal İcraları: Rezonans Küresi" isimli bu tez çalışması, 2011 yılından itibaren Türkiye'ye göç eden Suriye ve Iraklı kadınların icralarını savaş, göç, müzik ve toplumsal cinsiyet bağlamında araştırmaktadır. Derinlemesine mülakatlar, odak grup görüşmeleri, söyleşiler ve sözlü tarih teknikleriyle yürütülen araştırmada, intradisipliner bir bakış benimsenerek duygulanım başta olmak üzere hafıza, travma, kimlik üzerine teori ve kavramlar ile müzik ve savaş, şiddet, göç, toplumsal cinsiyet, kimlik, direniş konulu çalışmalardan faydalanılmaktadır. 2015 ile 2019 yılları arasında yapılan bu araştırmanın özgün yönleri; yurt içi ve yurt dışına göçlerin devam ettiği bir dönemde yürütülmesi, dünyada en çok göçmenin yaşadığı ülke olan Türkiye'de yapılması, kadınların deneyimlerini merkeze alarak göçü araştırması ve ağıtlar için vokal analiz yöntemi önermesidir. Ayrıca, uygulamalı etnomüzikoloji disiplininin prensipleri benimsenerek araştırma süreci boyunca elde edilen veriler ve sonuçlar kamusal alanda paylaşılmış, göçmen kadınlarla birlikte müzik atölyeleri ve söyleşiler gerçekleştirilmiş, hazırlanan konser/dinletiler dinleyicilere sunulmuş ve bazı video klipler çekilmiştir. Savaşın tanığı, kadın ve göçmen olmaları onları ortak bir paydada buluştursa da göçmen kadınlar kültür, inanç, etnik, cinsiyet, siyasi düşünce, ekonomik ve sosyal statü gibi birçok açıdan farklı kimliklere, bununla bağlantılı olarak da farklı deneyimlere sahipler. Kadınlardan bazıları etnik ve inanç kimliklerinden dolayı hem memleketlerinde hem de göç ettikleri yeni yerleşim yerlerinde ayrımcılığa, psikolojik ve cinsel şiddete uğradıklarını anlatmaktadır. Göçmen kadınların hayatını, savaşın travmasının yanı sıra eğitim, sağlık, sosyal, ekonomik ve güvenlik gibi birçok alanda yaşanan sorunlar ve geleceğin belirsizliğinin yarattığı psikolojik zorluklar olumsuz yönde etkilemektedir. Bu olumsuzlukların yanı sıra, toplumda görünürlüklerinin artmasına ve güçlenmelerine yardımcı olacak kendilerini ifade ettikleri kültürel alanları da inşa etmektedirler. Müzik cephesinden bakıldığında göçmen kadınların hayatlarında müzik; günlük dinleme pratiklerinin yanı sıra düğün, vaftiz törenleri, yas ritüelleri, müzikli sohbet geceleri ve konserler gibi birçok şekilde yer edinmektedir. İcra pratikleri anlamında ise korolar önemli bir yerde durmaktadır. Kadınlar, çoğunu kendilerinin kurduğu bu korolarda, birlikte şarkı söyleyerek dayanışma ve kolektif duygularını güçlendirmektedir. Söyledikleri şarkılar, katıldıkları etkinlikler ve çeşitli mecralarda verdikleri söyleşilerle barış, entegrasyon ve göçmen kimliği üzerine toplumsal mesajlarını iletmektedirler. Kurdukları bu bağ sayesinde koro onlar için, memlekete ve yuvaya duyulan hasretin yarattığı manevi boşluğu doldurmakta ve Vatan'ın imgesel anlamda sembolü haline gelmektedir. Kadınlar, yaşadıkları kolektif travma, acı ve umutlarını, belli bir düşünceye dönüştürerek, kendi yöntemleriyle çıkardıkları ses ve sessizlik kodlarıyla ifade etmektedir. Bu bağlamda, kendi ürettikleri sözler, melodiler ve ağıtlar ön plana çıkmaktadır. Ağıtlarında savaşın yarattığı kayıplar, ölümler, Ezidi kadınların uğradığı cinsel şiddet vakaları, aşk, göç ve göçmenliği anlatan kadınlar, resmi tarihin söylemediği, görmediği ve kabul etmediğini dile getirerek hakikati kendi tanıklıkları üzerinden ve müzik aracılığıyla kurmaktadır. Onların ağıtları, hayata tutunma ve bir karşı koyuşu ifade etmenin yanı sıra, toplumsal söylem üreten, dinleyenleri şahitliğin parçası haline getirerek toplumsal sorumluluk yükleyen, bu sebeple de dönüştürücü potansiyeli olan eserlerdir. Aynı zamanda, kadın ağzı repertuvarın önemli bir parçası olarak kültürel mirasa ve toplumsal hafızaya dair belgelerdir. Bu araştırmada derlenen ağıtlardan seçilen iki farklı icra, birbirini tamamlayan ancak iki farkı işlevi bulunan keder ve üzüntü duygusunun birer temsili olarak incelenmektedir. Ağıtlar analiz edilirken duygulanımsal ve titreşimsel bir etkileşim alanı olarak ele alınmakta, sesin ölçülebilirliği ile sembolik özellikleri bir arada düşünülerek ağıtlara dair vokal analiz yöntemi geliştirilmektedir. Analizin parametreleri mekan, zaman, metin, beden ve jestler, nefes ve ağlama sesleri, stil ve vokal koreografi olarak belirlenmiştir. Önerilen vokal analiz yönteminin geleneksel yöntemlere alternatif olarak, ağıtların çok katmanlı yapısını ve performansa dair ayrıntıları açığa çıkardığı düşünülmektedir. Vokal analiz yöntemiyle beraber, performansın fikrini daha iyi anlayabilmek ve anlatabilmek adına görselleştirmenin yolları keşfedilmeye çalışılmıştır. Bu doğrultuda bir ağıt icrası üzerinden "rezonans küresi" ismi verilen görsel bir tasarım geliştirilmiştir. Vokal analiz yönteminin ve RK tasarımının, değişen parametreler tanımlanarak ve tasarıma eklenerek her ağıt eserine olduğu gibi ağıt dışındaki eserlere ve insan dışı performanslara uygulanmasının mümkün olduğu düşünülmektedir. Vokal analiz yöntemi ve RK tasarımı üzerine düşünürken, çok katmanlı ve çok yönlü bağlantılar felsefesini ortaya koyan posthuman eleştirel teoriden, fen bilimleri ile sosyal bilimlerin iç içeliğini benimseyen intradisipliner diyalog fikrinden ilham alınmıştır. Bu epistemolojik yaklaşımdan hareketle, müziği anlama ve analiz etme yöntemlerine dair yeni fikirlerin geliştirilmesine ve teorize edilmesine ihtiyaç olduğu düşünülmektedir.
-
ÖgeOn beşinci yüzyıl edvar yazarlarının metinlerinde müzik ve kozmogoni ilişkisi(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2022-04-05) Çiçek, Doğuş ; Dişiaçık Doğrusöz, Nilgün ; 414162002 ; Müzikoloji ve Müzik TeorisiOn beşinci yüzyıl edvar kitapları, bulundukları dönemin tarihsel olarak çok daha öncesine dayanan kaynaklardan yüzyıllar boyunca yapılan çevirilerin bir uzantısı olarak karşımıza çıkarken, içerdiği çeşitli pasajlarla dönemin bilme biçimine uyumlu özgün ifadelere de yer vermektedir. Mevcut çalışmamızda bu eserlerin, dönem yazarlarının evreni algılayış biçimini anlamamıza ve kullandıkları yazı dilini anlamlandırmamıza yarayacak pasajları izole edilmiş ve bu pasajlar üzerinden metin temelli bir anlam araştırması yapılmıştır. Müzik teorisini odak noktasına oturtmasına rağmen bilimsel bilgi olarak isimlendirebileceğimiz müspet yapıları, kültür ve algılayış gamının tam ters yönündeki dogmatik hermetisizm ile bağdaştıran metinlerin özellikle belirli yazarların elinden çıkmış olması, bu alimlerin ifade yöntemlerini diğerlerinden ayrıştırarak mercek altına alma gerekliliğini beraberinde getirmektedir. Bu nedenle on beşinci yüzyıl edvar yazarları, günümüzde genel kanı itibarıyla "ilim erbabı" ve "iş erbabı" olarak iki temel sınıfa ayrılsa da bahsi geçen iki kategorinin geçirgenlik emareleri gösterdiğini ifade etmek yerinde olacaktır. Müspet açıklayıcılık ile aktarım yapan edvar yazarları, müzik teorisini net bir dil kullanarak ve neden/sonuç ilişkileri temelinde okuyucunun aklında adeta gerçekçi bir tablo çizercesine kaleme alırken, mistik bir ezoterizmi benimseyen edvar yazarları, gerek çevirisini yaptıkları hermetik temelli metinlerin, gerekse dönemin bilme biçiminin getirisi olan enformasyonun sorgulamasını yapmadan, didaktik ve dogmatik bir üslupla eser vermiştir. Esasen temelde açıklanmaya çalışılan konu -müzik- sabit kalmak üzere yazarların seçtiği ifade biçemleri dönemlerinin evreni anlamlandırma alışkanlıklarıyla paralellik gösterdiği için bu tip sınıflandırmaların, araştırma konusuna uzak bir tarihten bakan araştırmacılar tarafından anlamlandırma yöntemlerinde araç olarak kullanılmaktadır. Çeşitli dönemlerin evren modeli ve yaratılış mitolojilerinin ilmî çalışmalara sirayet etmesi, varoluşu anlamlandırmaya çalışan, felsefeye komşu zihinsel egzersizlere sebebiyet vermektedir. İrfan alanlarının, yaratılışın temel direklerini açıklayıcı unsurlar olarak kullanması sonucunu doğuran bu düşünme şekli zaman içinde çeşitli suretlere bürünebileceğinden, bu suretlerin özündeki düşünme alışkanlıklarının mümessili olan alimler de belirli fikrî cephelerde yerleşik olarak algılanabilmektedir. Lakin bu değişimler ani sıçramalar şeklinde değil kademeli gerçekleştiği için çeşitli cephelerden beslenerek söylemde geçirgenlik sağlayan ara durakların mevcudiyetinden bahsetmek mümkün olabilmektedir. Bu nedenle on beşinci yüzyıl edvar yazarlarını ilim ve iş erbabı şeklinde katı bir ayrıma tabi tutmak yerine mevcut tezde söylem farklarının belirginliği ön plana çıkarılmakta, bu sayede fikrî cepheler arasındaki geçirgenlik olasılığı tamamıyla göz ardı edilmemektedir. Tezde on beşinci yüzyıl edvar yazarlarının büyüteç altına alınmasının nedeni, bu metinlerin dönemin bilme biçimini ve müzik ile evren anlayışının tümleşik bir yapı olarak kabul edildiğini net bir biçimde açıklıyor oluşudur. Çalışmanın üzerine yükseldiği altı edvar kitabı, Seydî'nin El-Matlâ'sı, Yusuf bin Nizameddin Kırşehrî'nin Risale-i Edvar'ı, Ahmedoğlu Şükrullah'ın Risale Min İlmi'l-Edvar'ı, Kadızâde Tirevî'nin Risale-i Musikî'si, Hızır bin Abdullah'ın Kitabü-l Edvar'ı ve son olarak her ne kadar müzik teorisini dairelerle anlatmış olmasa da hermetik ifadeler barındırması ve kozmogonik bakışının diğerleri ile paralellik göstermesi sebebiyle Bedr-i Dilşâd'ın Muradnâme'sidir. Yukarıda listelenmiş olan eserlerin müzik ve kozmogoni içeren pasajları tez içinde izole edilmiş biçimde okuyucuya sağlanmıştır. Elde edilen bu varaklar üzerinde yorumlanan pasajlar işaretlenmiş ve çeviri yazı şeklinde sunulmuştur. Alıntılanan varakların altına eklenen çeviri yazıların kaynağı, her edvar kitabı için açılan hususi başlıklar altında belirtilmiştir. Tezin odak noktası edvar kitaplarında mevcut kozmogoninin kökeni olduğundan çevriyazılar alıntılanırken orijinal kaynağındaki transkripsiyon alfabesi kullanılmamıştır. Bunun yerine, anlamı etkileyeceği ya da telaffuz hatası nedeni ile yanlış yorumlanabileceği düşünülen makam, perde, müellif ve eser isimler gibi kelimelerde telaffuzu yönlendirerek okumayı kolaylaştırılacak tadilatlar gerçekleştirilmiştir. Çeviri yazıları alıntılanan varaklar belirli kuram ve kavramlar temel alınarak yorumlanmış ve bu sayede metin üzerinden anlamlandırma yoluna gidilmiştir. Bu işlem sırasında günümüzün evren anlayışı ile kıyaslamadan ve bu bakış açısı ile bir yargıya varmaktan kaçınan ve dönemin bilme biçimini, bilimsel bir ilerleyişin o günkü fotoğrafı olarak ele alan bir üslup benimsenmiştir. Episteme (bilme biçimi), işlevselcilik ve hermetik açıdan değerlendirilen pasajlar aynı zamanda kendi dönemlerinden çok daha önce kaleme alınmış eserlerin içerik ve üsluplarıyla metinler arası bir karşılaştırma ile gerek coğrafi gerek kültürel açıdan konumlandırılmıştır. Edvar kitapları günümüzde genellikle bulundukları dönem ve yazarın özgün tutumunu yansıtan ögeler olarak değerlendirilmekte ve bu değerlendirme şekli ile kıskaca alınan edvar kitapları, gerçekte izini taşıdıkları kültür ve tarihsel birikimden ayrıştırılmaktadır. Tezin amacı, daha önce belirtilmiş olan karşılaştırmalar ve anlamlandırmalar üzerinden edvar kitaplarındaki metinlerin esasen çok daha geniş bir coğrafya ve çok daha çeşitli kültürel cephelerin kümülatif bir çalışması olarak görülmesini sağlamaktır. Bu sayede mistik ezoterizmi benimseyen on beşinci yüzyıl edvar yazarlarının eserleri, sadece bulundukları coğrafyanın entelektüel zenginliği olarak kültürel bir fanus içinde hapsedilmek yerine, Anadolu topraklarında da mirasçısı olduğumuz insanlık tarihinin mihenk taşlarından biri olarak kadim uygarlıkların ve ardından bizlerin omuzları üzerinde yükselmeye devam edecektir. Bahsi geçen konumlandırma sonucunda edvar kitapları üzerinde üretilen bu yeni bakış açısı ile sorulabilecek yeni sorular ve açılacak yeni araştırma alanları hem daha geniş hem de daha sağlam bir temel üzerine inşa edilebilecektir.