LEE- Müzikoloji ve Müzik Teorisi-Doktora

Bu koleksiyon için kalıcı URI

Gözat

Son Başvurular

Şimdi gösteriliyor 1 - 5 / 11
  • Öge
    Otantisite inşası çerçevesinde Türkiye'de bağlama icrasının değişim süreci: Gelenek, icat, ihtilaf, ihya
    (Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2022-06-22) Şimşek, Erdem ; Karahasanoğlu, Songül ; 414092002 ; Müzikoloji ve Müzik Teorisi
    Bu tez çalışmasında, bağlama icrasında Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş yıllarından itibaren izleri sürülebilen ve özellikle 1940'lı yıllardan itibaren gözlemlenebilen değişim süreci konu edilmiş, belirtilen tarihten günümüze kadar uzanan zaman dilimine odaklanılarak, alan araştırması ve literatür taraması yoluyla değişim süreci analiz edilmiştir. Bu anlamda bağlamanın kayıt edilmiş icra tarihi, alan çalışmasında yapılan gözlemlerle birleştirilmiş ve bunlar alana ilişkin literatürle bağlantılı bir biçimde etnomüzikoloji disiplini içerisinde irdelenmiştir. Tez kapsamı, bağlama icrasında farklılaşma eğilimlerini ortaya çıkaran modern/kentli müzisyenlerin icralarıyla sınırlandırılmıştır. "Eğilim belirleyen usta icracılar" olarak nitelendirilen bu müzisyenler temel alınarak, değişim sürecinin doğası kavranmaya çalışılmıştır. Değişim sürecinin çok katmanlı yapısını anlatabilmek adına yeni bir kuramsal çerçeve önerilmiştir. Kavramsal nitelikli bir ilişkiler bütünü olan bu kuramsal çerçevede, müziksel değişim sürecinde birey ve yapı arasındaki ilişkisellik irdelenmiştir. Bu anlamda üslubun önemli bileşenleri olan tını ve tekniğin değişim sürecini anlamak kadar, bunlara ilişkin tercihlerin değişim sürecinin de sorgulanmasının gerekliliği üzerinde durulmuştur. Bireysel tercihlerdeki değişimin, bireyin değişen habitusuna, dolayısıyla değişen toplumsal, ekonomik, ideolojik ve kültürel bağlamlara işaret ettiği vurgulanmıştır. Değişen bağlamlarda bireylerin farklı tercihlere yöneldiği, bu tercihlerin yeni değer yargılarıyla sınırları çizilmiş bir seçenekler kümesine dönüştüğü açıklanmıştır. Bu sınırların müzisyenlerin "otantik" olarak algıladığı seçeneklerin sınırları olduğuna dikkat çekilmiştir. Tını ve tekniğe ilişkin tercihlerin değişmesiyle oluşan yeni pratik ve buna ilişkin söylemin oluşma süreci ise yeni bir "otantisite inşası" olarak görülmüştür. Dolayısıyla bu tez kapsamında bağlama icrasının değişim süreci otantisite inşası çerçevesinde değerlendirilmiştir. Diğer yandan otantisite inşasının gerçekleşmesini sağlayan temel eğilimler olarak yenilik arayışı, öz arayışı ve korumacı tutumun ön plana çıktığı vurgulanmıştır. Tez kapsamındaki değişim sürecini ortaya çıkaran bağlamlar göz önünde bulundurularak mahalli, resmî, piyasa ve ihya olmak üzere dört temel otantisite kategorisi oluşturulmuştur. Bu kategoriler farklı tını ve tekniklerin "iyi", "doğru", "güzel" ve "işlevsel" kabul edildiği, yani farklı tercihlere dair otantisite söylemi ve eyleminin geliştirildiği üslup grupları olarak ele alınmış ve bunlar geçişken sınırları olan kesişim kümeleri şeklinde kurgulanmıştır. Ayrıca bu otantisite kategorilerinin oluşumu birer süreç olarak görülmüş ve gelenekle kurdukları ilişki göz önünde bulundurularak bu süreçler gelenek, geleneğin icadı, gelenekle ihtilaf ve geleneğin ihyası olarak kavramsallaştırılmıştır. Bu çerçevede öncelikle değişimden öncesini ortaya koymak adına, tarihsel verilerden yola çıkılarak gelenek irdelenmiş ve tanımlanabilir bir başlangıç noktasına işaret eden mahalli otantisite açıklanmıştır. Bu anlamda Anadolu'da yaklaşık 3500 yıllık bir geçmişi olan bağlama tipli çalgıların, icra bakımından benzerlik ve farklılık ekseninde kavranabilecek görkemli bir çeşitliğe sahip olduğu gösterilmiştir. Tını ve teknik bakımdan gelenekteki bu çeşitliliğin göstergesi olarak, çalgının fiziksel özelliklerindeki (boy, form vb.) farklılıkların ve çeşitli düzen/tel kombinasyonları kullanılmasının altı çizilmiştir. Resmî otantisite kategorisinde ise devletin resmî ideolojisiyle uyumlu ulusal kültür ve müzik alanlarındaki söyleminin, geleneğin icadı yoluyla kurumsallaşması ve bunun bağlama icrasına yansımaları irdelenmiştir. Bu anlamda özellikle Radyo'da Yurttan Sesler Topluluğu ile ortaya çıkan birlikte çalma pratiği ile birlikte bağlama icrasında yaşanan değişimler incelenmiştir. Çalgı boyu, formu, tel düzeni, akort, perde dizgesi gibi konulardaki uzlaşma ve standartlaşma arayışlarına dikkat çekilmiştir. Ayrıca ulusal halk müziğinde yerelin temsili ve hafıza araçları olarak yöresel tezene tavırlarının kullanılma biçimi üzerinde durulmuştur. Diğer yandan bütün bir ulusal repertuvarı bağlama ile icra eden yeni/modern bir müzisyen kimliğinin ortaya çıktığı ifade edilmiştir. Ayrıca resmî otantisitede tercihlerin korumacı tutum ve yenilik arayışı ekseninde şekillendiği vurgulanmıştır. Piyasa otantisitesi kategorisinde, 1950'li yıllardan itibaren değişen bağlam içinde, ticari bir nitelikle çok daha fazla ilişki kurmaya başlayan bağlamanın dâhil olduğu yeni alan incelenmiştir. Bu tezde piyasa olarak çerçevelenmeye çalışılan bu alanda farklı bir eylem ve söylem geliştiği, böylece yeni bir otantisite inşası gerçekleştiği gösterilmiştir. Piyasa otantisitesi, kentli icra mekânlarında ve kayıt endüstrisinde görünürlük kazanan bağlama icra üslupları ile ilgili ayırt edici bir pratik ve söylem biçimi olarak kavramsallaştırılmıştır. Bahsi geçen ayırt edicilik, büyük ölçüde daha önceki otantisite kategorileri ile oluşturduğu karşıtlıklara dayandığı belirtilmiştir. Dolayısıyla piyasa alanının gelenekle ihtilaflı bir alan olarak geliştiği ve bu otantisitede öne çıkan serbestlik söyleminin de bu ihtilaf eşliğinde inşa edildiği vurgulanmıştır. Bu süreçte piyasada gelişen "serbest çalışmalar" söylemi üzerinde durulmuştur. Ayrıca piyasada gelişen ihtiyaçlar ve yenilik arayışının etkisiyle ortaya çıkan elektro bağlama icrası başta olmak üzere, sahne ve stüdyo ilişkisinde değişen pratikler üzerinde durulmuştur. İhya otantisitesi kategorisinde, 1980'li yıllardan itibaren gelişen, merkezinde Alevi müziğinin olduğu bir halk müziği ihyası süreci yaşandığı gösterilmiş ve bu sürecin bağlama icrasına etkileri irdelenmiştir. Alevi kültürel kimliğinin ve onun önemli bir bileşeni olan Alevi müziğinin yaşadığı farklılaşmanın, bu değişim sürecinin en önemli dinamiği olduğu vurgulanmıştır. Bağlama icrasını etkileyen girift bir süreç olarak Alevi/Halk müziği ihyası sürecinde öz arayışı ve yenilik arayışı ekseninde yaşanan değişimler, kısa saplı bağlama ve bağlama düzeninin ihyası, şelpenin ihyası, eski çalgıların (dede sazı, kopuz, iki telli) ihyası ve Abdal sazının ihyası olmak üzere dört ana eksende ortaya konmuştur. Ayrıca bu süreçte ihya otantisitesinin çekim alanında mikro-otantisitelerin oluşum süreçleri irdelenmiş ve ihya otantisinden kopuş sürecinde geleneklerötesi bir bağlamda, yenilik arayışının baskın olduğu yeni bir otantisite inşasının şekillendiğine işaret edilmiştir.
  • Öge
    Türk müziği usûl incelemeleri için bir yöntem önerisi
    (Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2022-10-31) Baştepe, Kaan ; Karahasanoğlu, Songül ; 414182005 ; Müzikoloji ve Müzik Teorisi
    Bu çalışma, Türk müziğinde yeni bir usûl inceleme yöntemi geliştirmek amacıyla İstanbul Teknik Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim Enstitüsü Müzikoloji ve Müzik Teorisi Programında doktora tezi olarak hazırlanmıştır. Amaç, kapsam, araştırma soruları gibi başlıkların ele alındığı giriş bölümüyle başlanan çalışma; literatür tartışmasının yapıldığı, Türk müziğinde usûl kavramının kapsamlı bir biçimde ele alındığı, tasarlanan yeni inceleme yönteminin içeriğinin anlatıldığı, yeni yöntemin çeşitli örneklerle uygulanabilirliğinin sınandığı, elde edilen sonuçların ve diğer çalışmalar ve araştırmacılar için yapılan çeşitli önerilerin bulunduğu birbirinden ayrı toplam altı bölümden oluşmaktadır. Giriş bölümünden sonra konuyla ilişkilendirilen çok sayıda çalışma ikinci bölümde tartışılmıştır. Bu bölümde, usûl incelemelerinin nasıl yapıldığı, usûl kavramının nasıl algılandığı ve anlayış farklılıklarının neler olduğu tartışmanın odak noktaları olmuştur. Ayrıca, tasarlanması amaçlanan yeni usûl inceleme yönteminin hangi usûl anlayışına göre şekillenmesi gerektiği ve mevcut usûl inceleme yöntemlerinin bilimsel geçerlik ve güvenirlik açısından durumunun ne olduğu da tartışmaya dahil edilmiştir. Yöresel Türk müziği eserlerinin incelendiği çalışmaların çoğunluğunda Muzaffer Sarısözen'in öncülüğünü yaptığı ölçü merkezli ve sayısal gösterimin yapıldığı usûl anlayışının hakim olduğu gözlemlenmiştir. Bu anlayışın ritmik vurguları ifade etmede yeterli düzeyde olmadığı yapılan incelemeler neticesinde görülmüş ve 8. yüzyıla kadar tarihlenen, halen günümüzde uygulanmaya ve icra edilmeye devam eden Türk müziği usûl kuramına göre usûl inceleme yönteminin tasarlanmasının uygun olacağı kanaatine ulaşılmıştır. Üçüncü bölümde Türk müziğindeki usûl anlayışının tarihsel kökenine inilmiş ve yüzyıllar içerisinde yaşanan çeşitli dönüşümlerin izleri aranmıştır. Başlangıçta îkâ kavramının kullanıldığı, ritmik vurguların "te, tenen" gibi hecelerle ifade edildiği ve yazılı kaynaklar dikkate alındığında el-Kindî ile 9. yüzyılda başlayan bu sürecin 16. yüzyıla kadar devam ettiği görülmüştür. Sonraki yüzyıllarda îkâ kavramının yerini usûl kavramına bıraktığı, "te, tenen" gibi hecelerle ifade edilen ritmik vurguların ise "düm, tek" gibi hecelerle ifade edilmeye başlandığı bir dönüşüm yaşanmıştır. 15. yüzyıl çalışmalarında bu dönüşümün öncüleri görünmeye başlasa da Ali Ufkî'nin "Mecmûa-i Sâz ü Söz" adlı eserinde iyice belirgin hale gelmiştir. 17. yüzyıldan günümüze kadar gelen ve usûl kavramının merkezde olduğu bu yüzyıllarda hem usûl sayısının hem de usûllerin ifade edilme şeklinin artarak ve gelişerek devam ettiği görülmüştür. Dönüşüm ve kapsam genişlemesi gösterse de neredeyse kesintisiz bir aktarımla günümüze kadar gelen bu geleneksel usûl anlayışının karşısına 20. yüzyılda modernleşme etkisinde kalan yeni bir usûl anlayışı çıkmıştır. Usûl ve ölçü kavramının birbiriyle aynı görüldüğü, eser ölçülendirmelerinde söz unsurunun ön plana çıkartıldığı, ritmik vurgularda kuvvetli ve zayıf vurguları ifade eden "düm" ve "tek" hecelerinin kullanılmadığı ve bu tarz ifadelerin yerine ölçü içi sayısal kümelemelerin önemsendiği bu anlayış, bir ayrışım olarak değerlendirilmiştir. Bu bölümde ayrıca, ritim ve usûl kavramlarının nasıl algılandığı ve tanımlandığı da irdelenmiştir. Usûl kavramıyla ilgili çalışmalar, tarihsel süreç ve usûl anlayış farklılıkları üzerine yoğunlaşıldıktan ve hangi usûl anlayışı temelinde inceleme yönteminin tasarlanması gerektiğine karar verildikten sonra dördüncü bölümde yeni usûl inceleme yönteminin tüm aşamaları ayrıntılı olarak anlatılmıştır. Örgü adı verilen bu inceleme yöntemi on sekiz aşamadan meydana gelmiştir. Yöntemin ilk aşamasında veri türlerinin neler olması gerektiği, ikinci aşamasında yazılı kaynak olarak notaların varlığının tespiti ve içeriği, üçüncü aşamasında kaynak kişi/kişilerin icrasının incelenmesi, dördüncü aşamasında kaynak kişi haricindeki yöresel icra/icraların incelenmesi, beşinci aşamasında oyun/dans görüntüsünün incelenmesi, altıncı aşamasında bilgisayarlı çözümleme, yedinci aşamasında görüntü üzerinden görsel çözümleme, sekizinci aşamasında yazılı kaynak olan notaların çözümlenmesi, dokuzuncu aşamasında nota üzerinde değişikliklerin yapıldığı metin tamiri, onuncu aşamasında kaynak kişi icrasının müdahalesiz nota aktarımı, on birinci aşamasında kaynak kişi icrası üzerine değişikliklerin yapıldığı icra tamiri, on ikinci aşamasında farklı çözümleme verilerinin karşılaştırılması, on üçüncü aşamasında eserin ritmik vurgularının belirlenmesi ve gösterimi, on dördüncü aşamasında verilerin usûl kuramıyla karşılaştırılması, on beşinci aşamasında hâlihazırda bilinen usûllerle benzerliğin aranması, on altıncı aşamasında yeni bir usûl varlığı üzerinde durulması, on yedinci aşamasında eserin usûlü ve velvelelerinin belirlenmesi, on sekizinci aşamasında incelenen eser hakkında elde edilen bulgulara göre usûlün raporlaştırılması ve incelemenin sonuçlandırılması üzerinde durulmuştur. Beşinci bölümde, aşamaları belirlenmiş Örgü yönteminin uygulanabilirliği üzerinde durulmuş ve dört eser, bu yeni yönteme göre incelenmiştir. Seçilen bu dört eser, yöntemin aşamalarını örneklendirebilecek nitelikte oldukları düşüncesiyle seçilmiştir. Çeşitli incelemeler sonucunda; "Evlerinin Önü Çınar Ağacı" adlı eserin yeni tanımlanan 'Bilecik Düyeği' usûlünde, "Meşeli Dağlar Meşeli" adlı eserin yeni tanımlanan 'Bursa Evferi' usûlünde, "Oklavayım Pazıyım" adlı eserin bilinen "Semâî Lenk" usûlünde ve "Tutam Yar Elinden" adlı eserin bilinen "Düyek" usûlünde olduğu tespit edilmiştir. İncelenen bu dört eserde de Örgü yönteminin aşamalarının sorunsuz bir şekilde uygulandığı görülmüştür. Eserlerin usûllerinin tespit edilmesinin yanında usûllerin nasıl gösterilmesi gerektiği üzerinde de durulmuştur. Avrupa nota anlayışına göre düzenlenen ve üç çizgili dizek olarak tasarlanan 'Yatay Usûl Gösterimi', tarihsel köklerden gelen bilgilere göre tasarlanan "Döngüsel Usûl Gösterimi" ve dizlere vurularak usûllerin öğretilmesi yönteminden hareketle tasarlanan "Dikey Usûl Gösterimi" olmak üzere üç farklı usûl gösterimi tasarlanmıştır. Literatür araştırması sırasında bazı çalışmalarda üst bazı çalışmalarda alt çizgiye kuvvetli vurgunun yazılması sebebiyle yatay usûl gösterimi için ayrıca 'Usûl Anahtarı' olarak adlandırılan bir anahtar da tasarlanmıştır. Bu çalışma kapsamında; 'Bilecik Düyeği', 'Bursa Evferi', 'Dikey Usûl Gösterimi', 'Döngüsel Ölçü', 'Döngüsüz Ölçü', 'İcra Tamiri', 'İcralararasılık', 'Notalararasılık', 'Örgü Yöntemi', 'Ritmik Vurgu', 'Usûl Anahtarı', 'Yatay Usûl Gösterimi', 'Yöresel Türk Müziği' gibi yeni kavramlar da türetilmiştir. Yeni yapılacak çalışmalarda sadece TRT nota arşivindeki verilere göre değil farklı kaynaklardan elde edilecek verilerle karşılaştırmalı bir incelemenin yapılması, Örgü yönteminin yeni çalışmalarda uygulanması, derleme çalışmalarında vurmalı çalgı icrasının hem ses hem de görüntüsünün kayıt altına alınması, üç çizgili beş farklı ses şiddetinin ve pes-tiz seslerin gösterilebildiği yeni usûl gösteriminin kullanılması, önerilmiştir. Bu çalışmanın, Türk müziği usûl incelemeleri konusunda yeni yapılacak çalışmalara katkı sağlayacağı, önerilen usûl gösterim şekillerinin hem eser incelemelerinde hem de usûl öğretiminde faydalı olacağı, usûllerin sınıflandırılmasına yeni bir bakış açısı getireceği, Örgü yönteminin kullanılmasıyla beraber Türk müziği usûl dağarının daha güçlü bir şekle bürüneceği değerlendirilmektedir.
  • Öge
    Kültürlerarasılık ekseninde Nevbet-i Müretteb'in farklı coğrafyalardaki izleri üzerine bir inceleme
    (Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2022-11-11) Alemli, Ali İhsan ; Dişiaçık Doğrusöz, Nilgün ; 414172009 ; Müzikoloji ve Müzik Teorisi
    Türk müzik kültürü tarihinde müziğin sistematik yapısında zaman zaman çeşitli değişmeler meydana gelmiştir. Uzun bir süreç içerisindeki bu değişmeler Türk müzik kültürünü şekillendirmiş ve bugünkü hâline büründürmüştür. 10. yüzyılda sesin oluşumunu cisimlerin birbirlerine vurulmasıyla ifade eden Farabî, Horasan Tanburu üzerinde 17'li ses sistemini kurmuştur. Sonraki dönemlerde bu ses sistemi, Urmevî, Merâgî, Yusuf Kırşehrî, Hızır bin Abdullah gibi müzik nazariyatçılarının eserlerinde karşımıza çıkmaktadır. Farklı dönemlerde ve coğrafyalarda bu sistem temelinde çeşitli tür ve formlar ortaya çıkmıştır. Makam müziği tarihinde uzun yıllar etkin olan ve müzik çevrelerinde gerek bestelenişi gerekse de icrasıyla itibarlı bir yere sahip olan 'nevbet-i müretteb' de bunlardan biridir. 'Nevbet-i müretteb', önceleri dört bölümden oluşmuş daha sonra Abdülkādir Merâgî'nin beş bölüm olarak bestelediği; bazı müzikologların bir çeşit 'süit'e benzettiği bir müzik türüdür. Bu müzik türünde dikkat çeken temel özellikler bölümlerin tek makamda bestelenmiş olması ve icranın ağır tempodan başlayarak gitgide hızlanan bir yapı sergilemesidir. Özellikle 15. yüzyıl 'edvâr' kitaplarında detaylı teorik açıklamalarına rastlanan 'nevbet-i müretteb', İran ve Anadolu yazılı müzik kaynaklarında saray ve çevresinden ilgi gören son derece itibarlı bir müzik türü olarak ele alınmıştır. Anadolu'da müzik teorisi alanında yazılmış ilk eser olan Yusuf Kırşehrî'nin 'edvâr' kitabında kısmen; yine çağdaşı olan Abdülkādir Merâgî'nin Câmiu'l-elhân, Makāsıd'ül-elhân ve Fevâid-i aşere adlı eserlerinde geniş açıklamaları olan ancak bir ezgi örneği bulunmayan 'nevbet-i müretteb'e; 'metinlerarası ilişkiler' neticesinde farklı yazarların eserlerinde de rastlanmaktadır. Tez çalışmamızda Seyyid Şerîf Cürcânî, Yusuf Kırşehrî, Abdülkādir Merâgî, Benâi, Hızır bin Abdullah, Alişah bin Hacıbüke, Seydî ve Necmeddin Kevkebî'nin eserlerindeki 'nevbet-i müretteb' açıklamaları 'metinlerarasılık' yaklaşımıyla irdelenmiştir. 'Nevbet-i müretteb'in 16. yüzyıla kadar saray ve müzik çevrelerinde rağbet görmesine karşın, 16. yüzyıl itibarıyla adından söz edilmemesi bu tezin ana problemini oluşturmaktadır. Elimizde bulunan kaynaklarda 'nevbet-i müretteb'in sadece teorik bilgilerine ulaşılabilirken bazı güfte mecmualarında da 'nevbet-i müretteb' bestelerinin sözleriyle birlikte makam ve usûlleri hakkında bilgi sahibi olunmaktadır. Günümüzde sadece teorik bilgilerine sahip olabildiğimiz 'nevbet-i müretteb'in elimizde bir nota örneği bulunmamaktadır. Yapılan bu tez çalışmasına temel teşkil edecek sorular şunlardır: 'Nevbet-i müretteb'in tarihsel süreç içinde ortaya çıkışı, serüveni ve değişmesiyle birlikte farklı kültürlerdeki yansımaları ne şekilde meydana gelmiştir? Çeşitli 'edvâr' kitaplarında teorik açıklamaları olan; çeşitli güfte mecmualarında güfte, makam ve usûlleri hakkında bilgiler olan 'nevbet-i müretteb' yeniden canlandırılabilir mi? Bu tez çalışmasında temel olarak 'karma yöntem' araştırmaları çerçevesinde, kaynaklardan bilgi tarama, sınıflandırma, elde edilen bulguların sistemleştirilerek sunulması ile 'nitel araştırma yöntemi' kullanılmıştır. Yine bu çalışmada 'nevbet-i müretteb'in farklı kültürlerde nasıl bir değişime uğradığının 'kültürlerarasılık' ve 'metinlerarasılık' kavramları açısından değerlendirmeleri yapılmıştır. 'İlişkisel araştırma teknikleri' ve 'nedensel karşılaştırma araştırma teknikleri'nin de öne çıktığı bu çalışmada 'nevbet-i müretteb' türüne tarih, müzikoloji, edebiyat ve sosyoloji alanları çerçevesinde disiplinlerarası yaklaşılmıştır. Bu araştırma sonucunda 'nevbet-i müretteb'in kültürlerarası etkileşimler neticesinde bir değişmeye uğradığı tespit edilmiştir. Bu değişmeler, geniş bir coğrafyaya yayılarak farklı kültürlerde farklı isimlerle karşımıza çıkmaktadır. 'Nevbet-i müretteb'; Mağrip ülkelerinde 'nuba', 'al ma'luf', 'al-âla', Türkiye'de 'fasıl', Suriye ve Mısır'da 'vaslah', İran'da 'destgâh', Azerbaycan'da 'mugam', Özbekistan ve Tacikistan'da 'makam' (şeşmakam), Malezya'da 'nobat', Doğu Türkistan'da 'mukam' olarak kendini gösterir. 'Nevbet-i müretteb'in çıkış noktası için, bahsi geçen türlerin en eskisi olarak yazılı kaynaklarda 8. ve 9. yüzyıllarda karşılaştığımız 'nuba'yı göstermek mümkündür. Ayrıca tez çalışmamızda Nuruosmaniye Kütüphanesi 3135 numaralı güfte mecmuasında güftesi bulunan Abdülkādir Merâgî'nin 'kûçek makamı'ndaki 'nevbet-i müretteb' eseri 'sakîl-i evvel usûlü'yle yeniden bestelenmiştir. Bu beste denemesinde kullanılan 'kûçek makamı', son zamanlarda besteciler tarafından tercih edilmemiş; yine kullanılan 'sakîl-i evvel usûlü' de tamamen unutulmuş bir usûldür. Bu deneme, tarihî müzikoloji çalışmalarında nota örneği bulunmayan eserlerin; eldeki veriler ışığında yeniden canlandırma yöntemiyle vücuda getirilmesi için bir zemin hazırlayabilir. Bu tez çalışmasının eksenini oluşturan 'nevbet-i müretteb' müzikolojik olduğu kadar toplumsal etkilerle de çeşitli kültürlerde farklı isimlerle varlığını sürdürmüştür. Bu etkilerin, toplumun her kademesinde gerek iktidar çevresinde gerekse de halk içinde çeşitli yansımaları olmuştur. Bu araştırmada 'nevbet-i müretteb'; farklı coğrafyalarda girdiği reaksiyonlar sonucu uğradığı değişmelerle müziğin hem etkileyen hem de etkilenen bir olgu olduğunu bize göstermektedir. "Bir memleketin nasıl yönetildiğini anlamak istiyorsanız müziğine kulak veriniz." diyen Konfüçyüs ve "Müzik ileriyi görür." diyen Jacques Attali müzik ve müziğin toplumsal bağlarını tek cümleyle özetler.
  • Öge
    Türkü icracılarının nefes ve artikülasyon sorunlarına deneysel yaklaşım
    (Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2022-10-20) Dumlupınar, Yusuf ; Karahasanoğlu, Songül ; 414152003 ; Müzikoloji ve Müzik Teorisi
    Bu araştırma, yüzyıllardır geçerliliğini koruyan ve tüm ses müziği ile ilgilenen eğitimcilerin üzerinde önemle durduğu belkanto tekniğinin prensipleri doğrultusunda, türkü icra eden müzik öğrenimli gençlerin nefes ve artikülasyon sorunlarının irdelenmesini ve bu doğrultuda tekerleme egzersizlerinin bir eğitim olgusu olarak kullanımını esas almıştır. Şarkı sesi, diyafram solunumu, yöresel ağız ve hançereler, prozodi, messa di voce, apociyo, belting gibi çok önemli ses ve şan eğitimi yaklaşımları, türkü icracılarının nefes ve artikülasyon sorunları bakımından irdelenerek tekerleme egzersizlerinin şarkı ses niteliklerinin geliştirilmesinde önemli bir eğitim olgusu olabileceğini tartışmaya açan bir modelleme fikri benimsenmiştir. Yapılan kaynak taramalarıyla, nitelikli bir şarkı sesine ulaşmada belkanto tekniğinin önemini ortaya koyan kitap, dergi, makale, lisansüstü tezlerinden edinilen bilgiler, Youtube ortamında kayıtlı olan kongre, konferans, ustalık sınıflarındaki çalışmalarla bir bütün halinde değerlendirilerek, tekerleme egzersizlerinin batıda yüzyıllardır geçerli olan bu gibi tekniklerin kolay öğrenilmesinde özel bir öneminin olup olmadığı sorusuna cevap aranmaya çalışılmıştır. Bu sorudan alınan olumlu cevapla Türk müziği içinde uygulanabileceği düşünülmüş ve geliştirilen model konservatuvar öğrenimli genç müzisyenler üzerinde denenmiştir. Nefes ve artikülasyon sorunlarına yeni bir yaklaşım olarak öngörülen 27 şaşırtmacalı tekerlemeden türetilmiş egzersizler araştırmaya katılan 24 deneğe uygulanmıştır. Deneklerin çalışma öncesi ve sonrasında sahip oldukları nefes ve şarkı ses nitelikleri akustik ve algısal analizlere başvurularak yorumlanmıştır. Tüm bu çalışmalarden elde edilen bulgularla birlikte appoggio, messa di voce ve chiaroscuro gibi Belcantodan türemiş olan tekniklerin öğrenilmesinde ve nitelikli bir şarkı sesine ulaşılmasında tekerleme egzersizlerinin önemli bir eğitim olgusu olduğu sonucuna varılmıştır. Gerçekleştirilen olgu analizlerinde apociyo, messa di voce, kiyaroskuro gibi şarkıcıya parlak, anlaşılabilir, farkındalıklı ve etkili bir nefes-ses koordinasyonu sağlayan tekniklerin daha kolay öğrenilmesinde tekerleme egzersizlerinin önemli bir eğitim unsuru olduğu gözlemlenmiştir. Telafuz, artükülasyon, ton kalitesi, nefes yönetimi, sesin acelite, şiddet, koyuluk açıklık ve parlaklık gibi niteliklerinin geliştirilmesi bakımından sözel ve müzikal egzersizlerle uygulanan tekerlemelerin, var olan şan eğitimine dair tekniklerin daha kolay öğrenilmesinde etkili bir yöntem olduğu görülmüştür. Bu yönüyle tekerleme egzersizleri, türkülerin etkili bir ses dağarı ile aktarılmasında önem taşıyan nefes ve artikülasyon sorunlarının çözümünde ve müzisyenlik becerilerinin geliştirilmesinde pedagojik bir değer ortaya koymuştur. Ayrıca konservatuvar öğrenimli ses icracısı kör müzisyenlerin deneyimlerinden yararlanılmasının şarkıcının beden, zihin ve ses koordinasyonu ile ilgili sorunların giderilerek daha verimli bir ses potansiyeline ulaşılmasında uygulanabilir etkili bir yöntem olduğu düşünülmüştür. Dolayısıyla, konservatuvarların şan eğitimi içeriklerinin etkili bir biçimde aktarılmasında seslerin, nüansların ve tüm müzikal değerlerin iç duyuşla kavranmasının nitelikli bir ses yaratılması ile mümkün olduğu önemsenerek kör müzisyenlerin bu doğrultuda oynadığı rol önemli görülmüştür. Hem uygulamalı etnomüzikoloji hem de deneysel müzikoloji yaklaşımlarını içerdiği düşünülen bu gibi çalışmaların şarkı sesi, müzisyenlik, kültür ve toplum etkileşimini ortaya koyabilen yeni tartışma alanları yaratma gücünde olabileceği araştırmaya özgü bir var sayım olarak önemsenmiştir. Anahtar Kelimeler: Tekerleme egzersizleri, halk müziği, Türkü İcracılığı, Nefes ve Artikülasyon, belkanto, messa di voce, apoggio.
  • Öge
    Kemal İlerici Mektupları ve Türk müzik modernleşmesi
    (Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2023-05-26) Pelen, Semih ; Dişiaçık Doğrusöz, Nilgün ; Bayraktarkatal, Ertuğrul Melik ; 414162004 ; Müzikoloji ve Müzik Teorisi
    Türkiye'de 'modernleşme' sözü, geleneksel toplum anlayışından koparak Avrupa'yı esas alan bir toplum anlayışına geçmeye, yani mod değişikliğine işaret etmektedir. Osmanlı-Türk toplumunda modernleşme, medeniyet ve kültür arasında bir ayrım gözetilip gözetilmemesine bağlı olarak tarihsel süreç içerisinde iki farklı şekilde ele alınmıştır. Bazı tarihçilere göre Atatürk inkılaplarına kadar olan süreçte medeniyet ve kültür arasında bir ayrım gözetilerek, modernleşme yalnız teknikte ve usûllerde arzulanmıştır. Buna göre Atatürk ile beraber ise böyle bir ayrımın gözetilmediği topyekün bir değişmenin uygulamaya konulduğu kabul edilir. Kemal İlerici'nin hayatına bakıldığında ise kişliğinin şekillendiği çocukluk ve gençlik yıllarının, çoklu düşünce ortamının etkilerinin yoğun hissedildiği bu geçiş süreci ile kesiştiği görülmektedir. Bu sebeple, İlerici'nin söylemlerinde olduğu gibi en bilinen eseri olan 'dörtlü armoni' sisteminde de bu dönemin izlerini görmek mümkündür. İlerici'nin armonik sistemi, müzik reformu konusunda ileri sürülmüş arzulardan biri olan 'Türk müziğinin kendi bünyesinden türetilecek bir çok seslilik' anlayışının ilk kez sistematik bir biçimde vücut bulmuş halidir. Dolayısıyla bu sistem sadece Türk müziğine kendi bünyesinden çıkmış bir armonik yapı kazandırmak konusunda ilk kez somut ve sistematik bir yöntem önermiş olmasından değil, birçoğu İlerici'nin öğrencisi olmuş kuşak bestecilerinin eserlerine kaynaklık etmiş olduğu gerçeği ve bunun Türk müzik yaşamının şekillenmesindeki etkileri bakımından da önem taşır. Bu açıdan, böyle bir armonik sistem icadını hazırlayan toplumsal koşulların aydınlatılması, Türk müzik modernleşmesi sürecinin daha iyi anlaşılabilmesi ile çift yönlü bir ilişki içerisindedir. Kemal İlerici'nin –gerek müzik gerekse müzik dışı konuları içeren– çeşitli isimlerle birçok mektuplaşmasının olduğu ve bu mektupların önemli bir bölümünün onun tarafından not defterlerine, nispeten daha küçük bir kısmının ise folyo kağıtlara kopya edilmiş olduğu görülmektedir. Bu mektuplar arasından çalışmada kullanılmak üzere seçilenler tasnif edilerek özetlerine yer verilmiş, yapılan ön inceleme sonucunda ise İlerici'nin, söylemlerinde sıkça ikili zıtlıklardan yararlanmış olduğu gözlemlenmiştir. Bu durumun ise, eskilerin 'hikmet-i vücut' olarak adlandırdığını söylediği 'varoluş nedeni'nin onun tarafından 'zıtlık kanunu' olarak yorumlanmış olması ile ilişkili olduğu anlaşılmaktadır. Ona göre hayat eşit olmayan iki zıttın mücadelesidir ve bu yasa her alanda hüküm sürmektedir. Diğer bir deyişle, hayattaki hareketi ve ilerlemeyi meydana getiren, zıtların mücadelesidir. İlerici'nin hayat felsefesinin merkezinde yer aldığı anlaşılan bu zıtlık düşüncesinin, en önemli eseri olan armonik sisteminin çıkış noktasını oluşturduğu gibi ona meşruiyet kazandırma yolunda verdiği mücadelenin de temel gerekçesini oluşturduğu anlaşılmıştır. Yürütülen söylem analizi ile onun zıtlıklarla kurduğu bu ilişkinin derinine inilerek işaret ettiği saklı anlamlara ışık tutulmuş; böylece, Türk müzik modernleşmesi süreci içerisinde Kemal İlerici'nin durduğu özel konum ortaya çıkartıldığı gibi bu süreçte yaşananlar da farklı bir açıdan ele alınmıştır.