LEE- Müzikoloji ve Müzik Teorisi-Doktora

Bu koleksiyon için kalıcı URI

Gözat

Son Başvurular

Şimdi gösteriliyor 1 - 5 / 16
  • Öge
    A generative theory of makam music: An integrated cognitive and semiotic approach to compositional analysis
    (Graduate School, 2024-12-13) Salvucci, Peter Noah ; Kaygusuz, Nermin ; Tarasti, Eero ; 414182010 ; Musicology and Music Theory
    The modern understanding of makam theory and analysis is presented in a generally prescriptive framework, based on a mixture of traditional knowledge, individual perspectives, and modern cultural reforms and ideologies. This study offers an alternative view of traditional makam music that focuses on Classical Ottoman Turkish art music repertoire. Instead of presenting a rival system of prescriptive makam theory, the author proposes a relatively empirical approach to makam music analysis based on principles of human cognition. In doing so, this theory identifies makam identities based on a hierarchy of the most cognitively salient musical events in a composition. The theoretical basis of A Generative Theory of Makam Music (GTMM) is Lerdahl and Jackendoff's A Generative Theory of Tonal Music (GTTM), which guides reductional and prolongational analysis according to a system of generative rules that are derived from principles of musical cognition. The generative approach to makam music thereby evaluates which generative rules are universal to both tonal and makam music idioms, which rules require adaptation, and which rules need to be created anew. This study additionally supplements and develops the system of generative makam theory with the integration of semiotic analysis based on an original system of Greimassian semiotic squares. These semiotic squares have been created to identify and represent significant elements of makam syntax and their interrelationships throughout each stage of generative analysis. The result is a system of analysis that explains the cognition of makam music through generative rules, which are corroborated by semiotic squares that explain relationships between musical events in a composition. This thesis is composed of four main chapters. The first chapter involves a preliminary evaluation of modern makam theory in order to establish the need for a cognitive approach to makam analysis. Theories of musical cognition are then evaluated in comparison to the place and purpose of generative theory in makam music. The second chapter begins with an outline of GTMM, and continues with an exploration of the connection between semiotic theory and musical cognition. After the function and significance of the original system of sixteen semiotic squares is established, a short foray into the aesthetics of Turkish makam music in relationship to traditional arts is conducted in order to supports the cognitive claims of generative makam music analysis. The third chapter develops GTMM, using similar four categories of analysis as the GTTM model, recognizing the division between local and global levels of analysis. Firstly, Grouping analysis focuses the cognitive principles that structure melodic organization at relatively local levels. The second local parameter of analysis, Usûl (rhythmic cycles), establishes the perception of beat structures within usûl identities, drawing upon ethnographic research conducted by the author. The relative salience of musical events according to usûl structures is then considered in analysis. Both local parameters of analysis are combined in Time-Span Reduction, which explains how events are reduced into a global hierarchy. Building upon this reductional hierarchy, Prolongational Reduction explains the tension and release scheme of salient events that manifest as central perde in makam analysis. The fourth chapter concludes with a selection of ten exemplary compositional analyses in Rast and Buselik makams. In these analyses, the principles established in the third chapter are applied to determine the essential seyir, or melodic progression, suggested by each makam composition. There are several conclusory points drawn from this thesis. Firstly, generative analysis of makam music provides a means of defining the essential progression of a makam according to the cognitive reality of the listener. In this manner, theoretical dogma is avoided while traditional wisdom regarding makam structure and identity is verified. Secondly, the GTMM model functions with its generative rules alone, or can be supported with semiotic analysis. GTMM theory therefore proposes a method of semiotic analysis that is compatible with cognitive theory, utilizing the semiotic square in a novel way. Finally, GTMM provides a standard of analysis from which to compare historical makam identities. In the analyses provided in the fourth chapter, a change in conception of both Rast and Buselik makams can be observed, with a more drastic evolution suggested by the analyses of compositions in Buselik makam. The proposal for a Generative Theory of Makam Music is expected to open the way for further studies in makam theory, music cognition, and musical semiotics.
  • Öge
    Hüseyin Sadettin Arel'in Türk makam müziğinde çok seslilik düşüncesi: "Beşleme No. 1" eserinin analizi
    (Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024-01-09) Özgelen, Orkun Zafer ; Sarı Çolakoğlu, Gözde ; Durmuş, Sadık Uğraş ; 414172005 ; Müzikoloji ve Müzik Teorisi
    İTÜ Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, Müzikoloji ve Müzik Teorisi Anabilim Dalı Müzikoloji ve Müzik Teorisi Programında doktora tezi olarak hazırlanan bu çalışmada; Hüseyin Sadettin Arel'in bestecisi olduğu Beşleme No. 1 adlı eser ele alınmıştır. Bu doğrultuda, çok seslilik, çalgı kullanımı ve çalgısal müziğin Türk makam müziğindeki izdüşümleri tarihsel açıdan incelenmiş ve Arel'in bestecilik düşüncesi çerçevesinde Beşleme No. 1'in müzikal analizi yapılmıştır. Eserin bestelendiği tarihten itibaren müzikal olarak ilk kez ele alınması, dönemin çok seslilik anlayışını makamsal müzik doğrultusunda anlamak açısından önemli bir kapı aralamıştır. Çalışmamız bu doğrultuda beş bölümden oluşmaktadır. Birinci bölüme tekabül eden giriş bölümünün ardından gelen ikinci bölümde özellikle 20. yüzyılın ilk yarısında ortaya çıkan geleneksel çalgı orkestralarının kimlik ifadesindeki yeri ele alınmıştır. Bu doğrultuda çeşitli toplumların bağımsızlık mücadelesinde geleneksel çalgı orkestralarının rolü incelenmiştir. Özellikle 19. yüzyılda yükselişe geçen milliyetçilik ve eşzamanlı olarak ele alabileceğimiz rasyonelleşme düşüncesi hem dünyada hem de ülkemizde önemli etkiler yapmıştır. Müzik açısından baktığımızda rasyonelleşmenin müziği notaya alma, kaydetme, arşivleme gibi modernleşmenin emarelerini pekiştirdiğini söyleyebiliriz. Milliyetçilik ise hem kimlik açısından kendini ortaya koyma, hem de dünyaya 'kendini kanıtlama' ya da 'meşruiyet' kazandırma doğrutulsunda müziği ve müzisyenleri şekillendirmiştir. Daha sonra edvar adı verilen eski nazariyat kaynaklarında çalgıların teorik alandaki yeri ele alınmıştır. Edvar kitaplarında özellikle ses sisteminin çalgılar üzerinden anlatılması ve organolojik bilgiler verilmesi çalgı bilimiyle teorinin paralel seyrettiğini gözler önüne sermiştir. Bu meyanda Kanuni Hacı Arif Bey, Tanburi Cemil Bey, Ali Rifat Çağatay ve Şerif Muhittin Targan gibi çalgısal müziğe hem beste alanında, hem de teorik olarak çalışmalar kazandırmış isimlerin eserleri incelenmiş ve Arel'in kemençe beşlemesi fikrine giden süreç irdelenmiştir. Çağatay'ın ud triosu geleneksel Türk makam müziği çalgıları için çok sesli olarak bestelenmiş ilk eser olması sebebiyle özellikle ele alınmış ve Çağatay ile Arel'in çalışmalarında Türk makam müziğinin çok seslendirilmesi konusundaki ortak noktalar tespit edilmiştir. 1923'te kurulan Türkiye Cumhuriyeti'nin rasyonel düşüncesi dönemin sanat ve müzik çevresini de şüphesiz etkilemiştir. Bu doğrultuda yeni kurulan cumhuriyetin dünyaya kendini kabul ettirme hatta 'ispat' çalışmaları kaçınılmaz olmuştur. Bunun sonucunda ortaya çıkan müziğin çok seslendirmesi bu sürecin en önemli müzikal ayaklarından biridir. Bu çerçevede var olan müzikleri çok seslendirme ve çok sesli bir 'Türk müziği' inşa etme çalışmaları hızla ivme kazanmıştır. Çok seslendirme çalışmalarının ilk basamağını 'Türk beşlileri'nden başlatabiliriz, bununla beraber Türk makam müziği bestecilerinden de bahsedebiliriz. Bu kişilerden ön plana çıkan isimlerden biri şüphesiz Hüseyin Sadettin Arel'dir. Çalışmamızın üçüncü bölümü Arel'in hayatı, yayıncılığı ve besteciliğini kapsamaktadır. Özellikle Öztuna gibi Arel hakkında kapsamlı biyografi çalışmaları yapan yazarlar referans gösterildiğinden, Arel'in yayıncılığı ve besteciliği daha detaylı ele alınmıştır. Şehbal, Türklük Dergisi, Musiki Mecmuası gibi yayınlarda hem yöneticilik, hem de yazarlık yapan Arel'de Tanzimat düşüncesinin rasyonel tavrı öne çıkmaktadır. Bu doğrultuda dönemin önemli müzik ve edebiyat yazarları bu dergilerde yer almış ve 'milli' kimlik ve kültürü oluşturma konusunda önemli gelişmeler yaşanmıştır. Özellikle Fransızca müzik terimlerinin bizzat Arel tarafından Türkçeye çevrilmesi dikkat çeken noktalardandır. Arel'in besteciliği ise hem didaktik, hem de yenilikçidir. Yazdığı eserlere tasviri isimler vermesiyle impresyonist bestecilere yaklaşan Arel, çok sesli eserlerinden başka dönemin Türk makam müziği bestekârlarında görülmeyen partisyon kullanımı, hız ve gürlük terimleri, metronom belirteci gibi detaylı nota yazımı ile Türk makam müziği besteciliğine yeni bir bakış açısı getirmiştir. Bu meyanda geleneksel sazları makamsal çok seslilik içinde kullanmasıyla da, ilk örnek ve kanımızca didaktik eserler vermiştir. Kanımızca bu eserlerin müzik estetiğinden ya da müzikal ifadeden çok, Türk makam müziği bestecilerine örnek teşkil olma amacı daha yüksektir. Arel kemençe beşlemesi projesini hem organolojik olarak, hem de bestecilik açısından oluşturmuştur. Batı müziğindeki yaylı dörtlü ve beşlilerden ilham alarak oluşturduğu kemençe beşlemesi için yazdığı müzik örnekleri, dönemin çok seslilik anlayışının Türk makam müziğine tatbikinin ilk örneklerindendir. Çalışmamız dördüncü bölümünde Arel'in Beşleme No. 1 adlı eserinin müzikal analizi kapsamlı olarak ele alınmış ve Arel'in besteciliği çerçevesinde Türk makam müziğinde çok seslilik anlayışı irdelenmiştir. Beşlemenin analizi makam dizilerinin romen rakamlarıyla derecelendirilmesi doğrultusunda klasik armoni yöntemiyle yapılmıştır. Makam dizileri hem anahtar kullanımı hem de makamsal yapıların çok seslilik çerçevesinde bestelenmesiyle Arel'in 'şed makam' kavramı doğrultusunda tespit edilmiştir. Bölümün devamında analiz yönteminden bahsedilmiştir. Bu doğrultuda kullandığımız terimler, makam yapıları, şed makam (göçürülmüş) ele alınmış ve hangi çerçevede kullanıldığı açıklanmıştır. Bu meyanda AEU sistemine dayalı Türk makam müziğinde bir tam sesin 9 komaya eşit bölünmemesinden kaynaklı olarak karşımıza çıkan majör, minör, eksilmiş ve artmış akor yapılarının dışındaki akorlar eser içinde belirtilmiştir. Bu akorlar koma farklılıklarından kaynaklı olarak tonal müzik çerçevesinde değerlendirilemeyeceğinden dolayı, tespit edilen yapılar; Tip-1, Tip-2, Tip-3… olarak isimledirilmiştir. Akor tiplerinin belirlenmesi; makamsal müzik kapsamında klasik armoni yöntemiyle çok sesli olarak bestelenen eserlerdeki akorların majör, minör benzetmelerinden arınmasını sağlamıştır. Böylelikle örneğin Rast makamı içinde bir akorun hem koma değeri olarak, hem de Rast makamının perdeleri çerçevesinde tespit edilmesi olanaklı hale gelmiştir. Beşinci bölümde Beşleme No. 1 adlı eserin müzikal analizi yer almaktadır. Analiz; çok seslilik anlayışını, kullanılan makamları ve makamsal yapı içindeki akorları, kullanılan teknik terimleri içermektedir. Bu meyanda AEU sistemine uyan ve uymayan yapılar, çift çeşni ve makamlı kullanımlar, tonal müzik unsurları tespit edilmiş ve örneklendirilmiştir.
  • Öge
    Konstantinos Aleksandru Psahos'un Musiki Takvimi'nden Asya Liri'ne: Geç dönem Rumca-Karamanlıca yayınlarda Osmanlı-Türk makam müziği ve teori yazımı
    (Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024-09-06) Doğan, Eylül ; Sarı Çolakoğlu, Gözde ; 414172002 ; Müzikoloji ve Müzik Teorisi
    Post-Bizans olarak da adlandırılan 15 ila 20. yüzyıllar arası dönemde Osmanlı-Türk makam müziği repertuvarından çeşitli örnekler, Rumca-Karamanlıca kaynaklara kaydedilmiştir. Önce Bizans, sonra Osmanlı İmparatorluğu'nun başkentliğini yapmış olan İstanbul merkeziyetinde gelişen bu repertuvar, çoğunluğu şehrin mugannisi olan Rum kilise müzisyenleri tarafından Bizans notası ile yazılmıştır. 20. yy.a kadar devam eden bu yazım kültürünün, özellikle Batı'da Aydınlanma düşüncesi ve bilimsel ilerlemelerin güç kazandığı 18. yy.da somutluk kazandığı söylenebilir. Bu doğrultuda bir yandan müzikte teknik ilerlemeler gerçekleşirken, diğer yandan Rumca-Karamanlıca kaynaklarda Osmanlı-Türk makam müziğini ilgilendiren metinler görünür olmaya başlamıştır. Bu tür metinler, müzisyenler tarafından kilise müziği ve Osmanlı-Türk makam müziği teorisine dair terminolojinin bir araya getirildiği eklektik bilgi kaynaklarıdır. Türkçe sözlü eserler ve terimler de literatürde Karamanlıca olarak bildiğimiz Yunan harfli Türkçe olarak yazılmıştır. Buna rağmen birçok yayın, eser dili olarak Rumca metinlerden oluşmaktadır. Bu sebeple çalışmada bu türden müzik yayınları için genel olarak Rumca-Karamanlıca tanımlaması kullanılmıştır. İlk olarak el yazmaları halinde karşımıza çıkan Rumca-Karamanlıca müzik metinleri, 19. yy.da, kilise ekseninde müzik reformunun gerçekleşmesi ve matbaanın da etkin şekilde kullanılmasıyla birlikte bir yayın serisine dönüşmüştür. Bu çağda edebiyat, din, eğitim ve benzeri birçok alanda yayımlanmaya başlanan ve talep gören seriler içerisindeki yerini alan müzik kitaplarının kayda geçen ilk örneği, 1830 tarihli Efterpi isimli repertuvar koleksiyonudur. Ardından aynı yüzyıl boyunca bir dizi repertuvar koleksiyonu, güfte mecmuası ve teorik çalışma ortaya çıkmıştır. Rumca-Karamanlıca serisinin bu yönüyle son repertuvar koleksiyonları da, araştırmanın konusu olan 1896 Artık Yılının Müzik Takvimi ve 1908 tarihli Asias Lira'dır. Musiki Takvimi, 2016 yılında Atina Ulusal ve Kapodistrian Üniversitesi (EKPA) Müzik Bölümü tarafından düzenlenerek yeniden basılana kadar Konstantinos Aleksandru Psahos'un arşivinde son anda yayımlanmaktan vazgeçilmiş el yazması bir defter olarak kalmıştır. Asias Lira ise 1908 yılında Atina'da Kusulinos Matbaası'ndan basılmış bir repertuvar koleksiyonudur ve uzun yıllar çeşitli mağazalarda satışının sürdürüldüğü anlaşılmaktadır. Asias Lira ve Musiki Takvimi, büyük ölçüde Türkçe sözlü eserlerden ve daha az sayıda sözsüz formlardan oluşan Osmanlı-Türk makam müziği repertuvarının örneklerini içerir. Asias Lira'dan farklı olarak Musiki Takvimi'nde, Yunan kilise müziği ve halk şarkılarının da yer aldığı iki farklı bölüm mevcuttur. Asias Lira'nın repertuvara giriş bölümünde, makam ve usûl konularına ilişkin teorik metinler yer alır. 2016 yılında bir ajanda olarak yayımlanan Musiki Takvimi ise bir önsözü ve Hafid Efendi'nin Galatât-ı Hafîd Efendi adıyla bilinen eserinin musiki maddesinden Rumcaya tercüme edilmiş çeşitli alt başlıkları içermektedir. Bu tür koleksiyonlar, genel olarak abonelik sistemine sahiptir. Bu bakımdan değerlendirildiğinde araştırmalar, Rumca-Karamanlıca müzik koleksiyonlarının özellikle müzik bilen eğitimli bir çevreye hitap ettiğine işaret etmektedir. Musiki Takvimi ve Asias Lira da çoğunlukla müziksever bir çevreye, Osmanlı-Türk makam müziğini öğrenmek isteyenlere veya tamamıyla mugannilere hitap edebilecek içeriklere sahip iki ayrı dönemde yazılmış, ayrı amaçlara yönelik olarak hazırlanmış koleksiyonlardır. Dolayısıyla Osmanlı-Türk makam müziği teorisi ve repertuvarını öğrenmeye açık olan müzikseverlere veya müzisyenlere yönelik hazırlanan yayınların birçoğunda olduğu gibi Musiki Takvimi ve Asias Lira'da da makam ve usûl teorisinin yazımı ve anlatımına ilişkin dikkat çekilmesi gereken alt başlıklar ortaya çıkmaktadır. Öncelikle makam, kilisenin sekiz ihosu ile eşdeğer görülen bir sistemdir. Rum teorisyenler, makam müziği sistemini anlatabilmek için ihos sisteminin terim ve teorik yöntemlerini kullanmakta, dolayısıyla makamları ihos sistemi altında sınıflandırarak karşılaştırmalı yöntemlerle ele almaktadırlar. Bu yaklaşım da Türk makam müziğinin güncel teorik problemleri açısından, özellikle kilise müziğinin cins sınıflaması bakımından Türk makam müziğine katkı sağlayabilecek tarihsel örnekler sunmaktadır. İkinci olarak, Rumca-Karamanlıca kaynaklarda usûller, makam anlatımına kıyasla hem teorik açıklamaları hem de repertuvarda kullanımı açısından belirli problemleri barındırmaktadır. Bu nedenle Konstantinos Psahos'un Forminks gazetesinde yayımlanan makalesi ve arşivinde bulunan kişisel notları, Rumca-Karamanlıca koleksiyonlarda Osmanlı-Türk makam müziği usûllerinin hatalı yazımlarını tespit etmek açısından önemli verilere işaret etmektedir. Nitekim, Psahos'un koleksiyonlarında bu türden usûllerin yazımına yönelik teorik hatalar minimum düzeydedir. Koleksiyonlarındaki eserler, ayrıca hem makamsal karakteri hem de usûllerin yazımı bakımından güncel versiyonlarına yakın örneklerdir. Bu durumun bir sebebi, aynı repertuvarın çeşitli yayınlar ve yazılı metinler aracılığıyla o yıllarda yazıya aktarılmış olmasıdır. Çünkü, MT ve AL'deki birçok eser, dönemin basılı nota serilerindeki çeşitli versiyonlarıyla benzerlik göstermektedir. Son olarak koleksiyonlardaki repertuvarda kullanılan, kilise notasına özgü hipostaseis işaretlerinin de kilise notası ile yazılmış Türkçe repertuvarın bir ses tarafından nasıl yorumlanabileceğine dair bazı ipuçlarını içerdiği tespit edilebilmektedir. Nitekim Osmanlı-Türk makam müziğinin diğer nota sistemlerinde benzeri mevcut olmayan bu işaretler, Psahos tarafından eserlerin yorumuna dikkat etmek için bilinçli bir şekilde kullanılmış olmalıdır. Bütün birikimini aktararak farklı dönemlerde her iki koleksiyonu, MT ve AL'yi yazan Konstantinos Aleksandru Psahos, Arnavutköy'de doğmuş ve otuz beş yılını İstanbul'da geçirmiş bir müzik adamıdır. Küçük yaşlardan itibaren kilise müziği eğitimi almış ve uzun yıllar İstanbul kiliselerinde mugannilik yapmıştır. Patrikhane'nin ve Atina müzik çevrelerinin 20. yy. başlarında Yunanistan merkezli milli bir konservatuvar kurma girişimi sonucunda, kurum altında oluşturulması tasarlanan Bizans müziği bölümüne kurucu bir isim ve eğitimci olma vasfıyla davet edilmiştir. Bu doğrultuda 1903 yılından itibaren ölümüne kadar Atina'da yaşamını sürdürmüş, Bizans müziği geleneğinin devamlılığı adına, hem eğitimi hem de kiliselerdeki sistemli öğretimi için kurucu bir figür olmuştur. İstanbul yıllarında Osmanlı-Türk makam müziğine ilgi duyduğu ve hakkında detaylı araştırmalar yaptığı anlaşılmaktadır. Dolayısıyla uzun yıllara dayanan bilgi birikimi, Asias Lira ve Musiki Takvimi'nin yazımına da katkı sağlamıştır. Bunun yanı sıra Rum müzik cemiyetleri ve mugannilerle olan yakın ilişkisi, o çevrelerde süregelen Osmanlı-Türk makam müziğine ilişkin yazılı ve sözlü bilgi aktarımının kendisi tarafından da takip edilmesinin bir yolu olmuştur. Sonuç olarak bugün arşivinde mevcut dokümanlar, çevresindeki Rum müzisyenler gibi Konstantinos Aleksandru Psahos'un da hem dönemin Türk makam müziği kaynaklarına, hem de müzisyenlerin teorik çalışmalarına yakın alaka gösterdiğine işaret etmektedir. Nitekim, Rauf Yekta ve Ali Rıfat Çağatay ile yayınlar üzerinden geliştirdiği eleştirel diyaloglar, müzisyenler arası iletişimin ve teorik tartışmaların karşılıklı kaynak ve bilgi alışverişlerinin bir sonucu olduğuna işaret etmektedir. Sonuç olarak araştırma, öncelikle bu iki koleksiyona odaklanmakta, genel çerçevede ise Osmanlı-Türk makam müziği repertuvarını veya teorik metinlerini içeren Rumca-Karamanlıca yayınları tarihsel bağlamında incelemeyi, bilgi aktarım yöntemlerini anlamayı, bu doğrultuda teori ve repertuvar tarihi için alternatif bir bilgi alanı oluşturabilmeyi amaçlamaktadır. Böylece makam müziğinin güncel teorik tartışmalarını, farklı bilgi birikimi ve bakış açısıyla ele almak mümkün olabilir. Nitekim 1896 Artık Yılının Müzik Takvimi ve 1908 tarihli Asias Lira, hem sahip oldukları bilgi alanlarının literatüre sunduğu teorik mevzular açısından, hem de kültür tarihi açısından diğer arşiv kaynaklarıyla birlikte yorumlanmaktadır. Osmanlı-Türk makam müziği repertuvarının kilise notasıyla nasıl yazıya aktarıldığı ve çağın anlayışıyla makam teorisinin nasıl ele alındığı, çalışmanın temel konularıdır. Bu bağlamda çalışma, beş bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde, araştırmanın önemi ve amacı, tarihsel-teorik yaklaşım, yöntem ve süreç ele alınmaktadır. İkinci bölümde, yayın serisinin ortaya çıktığı İstanbul kiliselerinin nota sistemi, yazım-yayın kültürünün gelişim süreci ve müzisyenler arası etkileşim ağı üzerinde durulmaktadır. Üçüncü bölümde, Musiki Takvimi ve Asias Lira'nın yazarı, İstanbul doğumlu muganni, müzisyen, müzikolog ve eğitimci Konstantinos Aleksandru Psahos'un müzik yaşamı üzerinden teorisyen kimliği ve bu iki koleksiyonun hazırlanma sürecine odaklanılmaktadır. Çünkü, Osmanlı-Türk makam müziği tarihinin yazılı kaynakları ve yazarlarının müzikal yaşamını içeren metinlere ilişkin akademik incelemeler hâlâ sınırlıdır. Bu nedenle, Psahos'un çalışmalarına detaylı olarak bu bölümde değinilmektedir. Nitekim Psahos, Arnavutköy'de doğmuş, yaşamının otuz beş yılını İstanbul'da geçirmiştir. Ali Rıfat Çağatay, Rauf Yekta gibi isimlerle geliştirmiş olduğu yakın diyalog dolayısıyla makam müziği tarihinde biyografik incelemeler bakımından da dikkat çekici bir karakterdir. Dördüncü bölümde, her iki koleksiyonda yer alan makam ve usûl konularına ilişkin metinlerden yola çıkarak Rumca-Karamanlıca kaynaklarda makam nazariyesi ve teorik yaklaşım ele alınmaktadır. Beşinci bölüm, her iki koleksiyon içerisinden seçilmiş çeşitli eserlerin arşivlerde bulunan örnekleriyle birer versiyon olarak karşılaştırmalı analizi ve değerlendirmelerini içermektedir. Örnekler dahilinde kilise notasının mevcut farklılıkları ve bu karakteristik farklardan birisi olarak kalite işaretleri (hipostaseis) bahis konusudur. Eserlerin kilise notasıyla yazımında icra pratiği yönüyle ne gibi benzerlik ve farklılıklar olabileceği mevzusu, ses kayıtları da kullanılarak tartışmaya açılmaktadır. Son olarak, çalışmanın ek bölümü, Konstantinos Psahos'un kendi arşivi, Patrikhane Tarihi Arşivi ve kütüphane araştırmaları sonucu tespit edilen belgeleri içermektedir. Bunlar, Konstantinos Psahos'un kendi el yazısıyla kaydettiği bazı notlar, kitap ve makalelerden oluşmaktadır. Ayrıca Psahos'a ait 1896 Artık Yılının Müzik Takvimi ve 1908 tarihli Asias Lira'daki 51 eserin, arşiv kaynaklarıyla karşılaştırmalı bilgilerini içeren bir katalog ile koleksiyondan seçilmiş 20 eserin transkripsiyonu da ekte yer almaktadır. Tüm bu arşiv çalışmaları ve nota analizlerinin, Rumca-Karamanlıca kaynaklarda kaydedilmiş olan geniş repertuvar ve teorik metinler üzerinden yürütülecek olan araştırmalara örnek teşkil edeceği düşüncesiyle çalışma kapsamına alındığını ifade etmek gerekir.
  • Öge
    21. yüzyılda kemanın değer inşası: Goebbels'in Stradivarius'u ve Umut Kemanları Projeleri
    (Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024-11-13) Karabiber, Halide ; Dişiaçık Doğrusöz, Nilgün ; 414172012 ; Müzikoloji ve Müzik Teorisi
    Bu çalışmada, 21. yüzyılda çalgının yeni bir simgesel anlam kazanmasında etkili olan iki vaka, zenginleştirme ekonomisi yaklaşımı temel alınarak analiz edilmekte, çalgının değerlenmesinin toplumsal inşası, yakın tarihli iki örnek ile ele alınmaktadır. Süreci besleyen sosyokültürel faktörlerin, kemanın değerlilik algısını nasıl şekillendirdiği, bir temsil nesnesi olmasında bu değerlilik algısının rolünün ne olduğu, tarihsel ve kuramsal bir zeminde irdelenmektedir. Keman yapımı ile ilgili literatür incelendiğinde konunun genel olarak tarihsel ve sosyolojik bağlamından yalıtılmış olarak ele alındığı görülmektedir. Nedensel alt metinlerden uzak olarak biçimlenmiş bu literatür, daha çok kemanın biçimsel dönüşümünün tarihine, yahut yapımcıların hayatlarına, stil özelliklerine ve gizemlerine odaklanmaktadır. Keman yapım tarihinin nerdeyse beş yüz yıllık oldukça uzun bir süreci kapsadığı göz önüne alındığında, çalgının gerek sosyal gerek ekonomik konumunu oldukça iyi korumuş olması yanında, sanatsal bir değer inşasının da tespit edilmesi, böyle uzun bir sürecin pek çok etken ile şekillenmiş olabileceği ihtimalini doğurur. Bu nedenle, süreci bütünsel olarak ele almak, çalgının gelişim uğraklarını tespit etmek ve tarihsel koşulları dışlamadan bu uğrakları belirlemek gerekli hale gelir. Çalışma keman yapım tarihinin seyrine bağlı olarak, alanın yapısını sosyolojik bir süzgeçten geçirir ve keman çalgısının, hem sanatsal hem de ekonomik değerinin nasıl oluştuğunu sorgular. Süreci oluşturan toplumsal dinamikler ve aktörler kronolojik olarak sıralanarak analiz edilmeye çalışılır. Aktörler arası ilişkiler ve çalgının değerinin inşa ediliş süreci, farklı dinamikleri, zaman dilimlerini ve aktörleri, çeşitli yönleriyle ele almayı gerektirdiğinden, "değer" teorileri çalışmanın kuramsal temelini oluşturur. Kemanın ilk üretildiği günden bugüne lutiye kimliğinin ve çalgının nasıl algılandığı, nasıl değer kazandığı, bu değerin hangi aktörler aracılığıyla üretildiği, çalgının değerinin toplumsal olarak nasıl inşa edildiği sorularına cevaben, çalışma dört bölümden meydana gelmektedir. Çalışmanın birinci bölümü olan giriş bölümünde genel olarak amaç, hipotezler ve literatür araştırması, çalışmanın dayandırıldığı kuramlar hakkında bilgi verilmiştir. Çalışma kemanın sanatsal ve ekonomik değerinin toplumsal inşasının izini sürmeyi amaç edinir. Sürecin nasıl ve hangi koşullarda biçimlendiği ve kemanın bir temsil nesnesi olmasına varan noktada hangi aktörlerin hangi rolü oynadığı, çalışmanın temel sorularıdır. Ayrıca bu çalışma, hem ulusal hem de uluslararası literatüre, keman yapımcılığını sosyokültürel açıdan ele alan bir kaynak olarak katkı sağlamayı amaç edinir. Çalışmanın temel hipotezi, kemanın üretildiği ilk tarihlerden bugüne çeşitli biçimlerde değerlendiği ve bu değerlenmelerin tek bir sebebe değil, farklı pek çok aktöre bağlı olduğudur. Bu aktörlerin oluşturduğu bir ilişki ağı da, bu değerlenmeye zaman zaman etki eder. Çalışma aynı zamanda, kemanın öncüllerinin yapısal özelliklerinin yanı sıra simgesel özelliklerini ve alımlanış biçimlerini miras almış olabileceğini, bu çalgılar daha kullanışlı hallerine evrildiklerinde, bu mirastan izler taşıyor olabileceklerini iddia eder. Konuyu doğrudan ele alan herhangi bir Türkçe ya da yabancı kaynak olmamakla birlikte, Murat Küçükebe'nin Geçmişin yeniden inşası: günümüz Cremona yapımcılığında otantisite ve mesleki örgütlenme isimli doktora tezi, çalışmanın önemli kaynaklarından birisidir. Japon müziği üzerine araştırmalar yapan akademisyen Margaret Mehl tarafından yazılan blog yazıları ve Carla Shapreau'nun Strad dergisinde yer alan The Stolen Instruments of the Third Reich isimli makalesi ise Antonio Stradivari'nin 2. Dünya Savaşı'nda bir propaganda nesnesi olarak Goebbels tarafından araçsallaştırılması ile ilgili temel kaynaklardır. Matej Santi'nin Musicologica Austriaca: Journal for Austrian Music Studies dergisi özel sayısında yayınlanan Inventing the Italian Violin Making "Tradition": Franjo / Franz / Francesco Kresnik, a Physician and Violin Maker, as Its Key Figure in a Fascist Environment, Exploring Music Life in the Late Habsburg Monarchy and Successor States isimli makalesi ise Cremona uyanış projesinde Stradivari üzerinden biçimlendirilen gelenek inşası sürecini aydınlatan diğer bir önemli çalışmadır. Stoeving'in The Story of Violin ve Stowell'in The Cambridge companion to the violin isimli kitapları, çalışmanın keman tarihi ile ilgili önemli kaynaklarındandır. Becker'ın Sanat Dünyaları ve Zennet'in Zanaatkar adlı yapıtları ise çalışmanın keman yapımcısının kimliğini net bir biçimde tanımlayabilmesine imkan sunar. Hülya Biçer Olgun'un Çağdaş Sanatın Toplumsal İnşası- Sanat Eserinin Değerinin Sosyolojik Oluşumu isimli yapıtı ise çalışmanın kavramsal bir zemine oturtulabilmesini sağlayan rehber kaynaklardan biridir. Luc Boltanski ve Arnaud Esquerre'nin zenginleştirme ekonomisi yaklaşımını açıkladıkları makaleler ile Pierre Bourdieu'nun pek çok yapıtı, çalışmanın kavramsal temelinin dayanağı olan kaynaklardır. Çalışmanın kuramsal ve kavramsal dayanaklarını, Pierre Bourdieu'nün sermaye-alan teorisi ve Boltanski&Arnaud Esquerre'in zenginleştirme ekonomisi yaklaşımları oluşturur. Çalışmanın ikinci bölümünde ise kemanın tarihsel seyri incelenmekte, keman yapımcılığının gelişim evreleri üzerinde durulmaktadır. Bu bölüm, bir ön tarih araştırması olup, Avrupa'nın yaylı çalgıları toplumsal açıdan nasıl konumlandırdığını anlamak, kemanın evrimsel sürecinde bu alımlanışın rolünü doğru tespit etmek bakımından önem taşır. Yaylı çalgıların evriminin izini sürmenin oldukça zor bir süreç olduğunu ve konu ile ilgili kesin bir yargıya varmanın mümkün olmadığını belirtmek gerekir. Yine de yakın tarihten geriye doğru gidildiğinde, her bir yaylı çalgının, öncüllerinin belli başlı yapısal özelliklerini taşıdığı açıkça görülmektedir. Bu bölümün birinci kısmında, kemanın öncüllerinin toplumsal konumu, sembolik özellikleri ve keman ile benzeşen yapısal özellikleri hakkında bilgi verilmektedir. Rebek, fidel ve kol liri çalgılarının incelendiği bu bölüm bir ön tarih araştırması olup, bu dönemi anlayabilmek, çalgıların ve yapımcılarının dönemsel konumunun ileriye dönük etkilerini doğru analiz edebilmek açısından önemlidir. 1500'lü yılların öncesini anlatan bu birinci kısım, kemanın ve keman yapımcılarının ilk üretim yıllarında alanı nasıl bir bilgi ve anlam aktarımıyla oluşturduklarının cevabını ararken, öncüllerinden miras aldıkları sermayelerin niteliklerini de tespit etmeye çalışır. Bu bölümde, bu çalgıların taşıdığı sembolik anlamlar ikonografik örnekler üzerinden incelenmiş ve çalgıların kültürel konumlarının kemanın değerlilik algısını etkilemiş olabileceği sonucuna varılmıştır. Bölümün "Keman Sonrası Dönem" başlıklı ikinci kısmında ise kemanın tarihsel anlatısına yer verilmiş, İlk üretimi itibariyle sahip olduğu konum, ilk keman lutiyeleri ve Cremona keman yapım geleneğinin taşıyıcıları, çalgının yaşadığı yapısal değişme ve çalgının ilk üretiminden günümüze kadar geçirdiği yapısal değişimi, toplumsal olaylar ve müziğin gelişimiyle ilişkisi, kuramsal dayanağı bağlamında incelenmiştir. Bu kısımda kemanın değerlenmesinde etkili olan her bir öğe, kısaca anlatılmaya çalışılmıştır. İtalyan keman yapım geleneğini oluşturan öncü isimler, Cremona keman yapımı geleneğinin oluşum süreci ve süreci etkileyen toplumsal dinamikler; besteciler, müzisyenler, koleksiyonerler, Cremona'da okullaşma süreci, yardımcı konu ve aktörler bu bölümün konusudur. Değer üretici aktörlerin tespitini kronolojik bir sıraya oturtmak, aktörler arasındaki bağlantıyı, ilişki biçimlerini tespit edebilmek açısından önem taşımaktadır. Tezin üçüncü bölümü, kemanın değerinin toplumsal olarak inşa ediliş sürecini, birbiri ile bağlantılı iki vaka örneği ile ortaya koyar. Bu vakalar Goebbels'in kemanı ve Umut kemanları isimleriyle ele alınır. Goebbels'in kemanı bölümünde, İkinci Dünya Savaşı döneminde, Nazi Almanyası'nın el koyduğu çalgılar ve Stradivarius olduğu iddia edilen bir kemanın, Goebbels tarafından propaganda malzemesi olarak kullanılması ele alınırken, Umut kemanları vakasında, bahsedilen süreçte yağmalanmış çalgıların bazılarının hayata döndürülmesi ve bu çalgılar özelinde, sembolik ve ekonomik bir değerlenmenin ortaya çıkışı konu edilir. Tezin dördüncü bölümü ise sonuç bölümüdür. Bu bölümde, çalışmanın bulgularına ve vardığı sonuçlara yer verilmiştir. Kendi dönemlerinde dini birer motif olarak iş görmekte olan kemanın öncüllerinin, ikonografik örnekler ve mezamir yoluyla, dünyevi olan ile uhrevi olan arasında bağ kuran birer sembol olarak araçsallaştırıldığı sonucuna varmıştır. Kemanın öncüllerinden aldığı miras, sadece yapısal ortaklık değil, aynı zamanda çalgıların bu algılanma biçimi ve sembolik değeridir. Çalgının zaman zaman bu sembolik değerinin hatırlatıldığı politik bir araçsallaştırma ile, yeni sembolik anlamlar edindiği tespit edilmiştir. Diğer yandan temel değer belirleyicisi başlangıçta üretici, besteci ve müzisyenler iken, Sanayi Devrimi ve II. Dünya Savaşı gibi toplumsal dönüşümün güçlü olduğu dönemlerde, alana yeni eyleyiciler (sermaye sahipleri) dahil olmuştur. Bu eyleyiciler değer üretici özneler olarak çalgıya, çalgının estetik, sembolik, politik ve ekonomik değerlenmesini biçimlendiren yeni roller atfetmiştir. Ayrıca Stradivarius'un çalgının ayrıcalıklı konumunu şekillendiren değer üretici öznelerden biri olduğu, fakat bunun salt yeteneği ile ilişkilendirilerek açıklanamayacağı sonucuna varılmıştır. Üstün insan kavramının "üstün ırk" kavramına evrildiği noktada, Stradivari'nin II. Dünya Savaşı sürecinde Nazi Almanyası'nda ve hemen öncesinde Benito Mussolini liderliğindeki Ulusal Faşist Partinin iktidara gelmesi ile İtalya'da, bu kavramı pekiştiren ve halk gözünde estetize eden araçlardan birisi olarak kullanıldığı belirlenmiştir. Bu araçsallaştırmanın çalgının küresel ekonomik değerini etkileyen değer üretici unsurlardan biri olduğu sonucuna varılmıştır. Ayrıca, bir hikaye anlatıcı olarak Amnon Weinstein ve Umut Kemanları Projesi'nin, II. Dünya Savaşının yağmalama ekonomisinin sonuçlarını vurgulayan yeni bir sembolik değer yarattığı düşünülmektedir. Keman bu proje ile Yahudi toplumu için tarihe tanıklık eden somut bir kültürel varlık olarak, yeni bir anlam kazanırken, proje içerisinde yer alan çalgılar, koleksiyon biçimi ile ekonomik bir değerlenme potansiyeli de taşır hale gelmişlerdir.
  • Öge
    Müzik miksinin okülersentrik dönüşümü üzerine bir değerlendirme
    (Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024-09-13) Gürenç, Cüneyt ; Kakı, Sertaç ; 414182002 ; Müzikoloji ve Müzik Teorisi
    19.yüzyılın son çeyreğinde, sesin Edison tarafından tekrar çalınabilir biçimde ilk kez kaydedilmesiyle başlayan süreç, gelecekte ses üretiminde birçok uzmanlığın ortaya çıkmasının arkasındaki ana itici güç olmuştur. 1960'lı yıllardan itibaren profesyonel bir meslek haline gelmeye başladığı düşünülen müzik miksleme olgusunun ilk temellerinin yaklaşık bir asır önce atılmaya başlandığı düşünülmektedir. Diğer taraftan, bu yüz yıllık dönem aynı zamanda tarihin hemen her alanda en hızlı değişim ve dönüşümlerinin yaşandığı bir süreç olarak da kabul edilmektedir. Bu anlamda hem üretim hem de tüketim bağlamında sözü edilen değişim ve dönüşümlerden müzik üretim süreçlerinin de fazlasıyla etkilendiği düşünülmektedir. Bu tez çalışması, günümüz ses üretim süreçlerinin tamamını etkisi altına aldığı düşünülen okülersentrik üretim pratiğini, müzik miksi bağlamında değerlendirebilmeyi amaçlamaktadır. Müzik miksleme olgusunun, bahsi geçen pratikten ne derecede etkilendiği ve bu etkileşimin varsa muhtemel sebeplerinin neler olabileceği değerlendirilmeye çalışılacaktır. Müzik endüstrisinin üretim bağlamındaki temel tesisi olarak kabul edilen ve bu misyonu uzun yıllar sürdürmüş olan kayıt stüdyoları ile tanışmam analog dönem olarak bilinen sürecin sonlarına denk gelmektedir. Yaklaşık otuz yılı bulan bu süreçte, müziğin üretim ve tüketim pratiklerinin, radikal bir şekilde dönüştüğüne şahit olduk. Elbette teknolojik yenilenmenin getirisi olarak hayatın birçok alanında olduğu gibi müzik üretim süreçlerinin de modern araç gereçlerin desteğinden faydalanması kaçınılmaz olmuştur. Bu çalışma, müzik miksleme pratiğinde yaşandığı öngörülen, okülersentrik modalite değişiminin hem teknolojik boyutunu hem de süreci yönlendirdiği düşünülen başka parametreleri araştırmak ve tartışmak üzerine kurgulanmıştır. Sesin veya müziğin üretim ve tüketim pratiği geleneksel bağlamda hep duysal modalite üzerinden işleyen bir süreç olmuştur. Diğer taraftan yirminci yüzyılın son çeyreğinden itibaren yükselmeye başlayan dijitalleşme ve özellikle bilgisayar teknolojilerinin ses üretim zincirine dahil olmaya başlamasıyla birlikte, müziğin hem üretim hem de tüketim dinamiklerinin önemli ölçüde dönüşüm geçirdiği bilinmektedir. Bu türlü bir değişimi, a priori bir yaklaşımla teknolojik inovasyonun doğal bir sonucu olarak görmek mümkündür. Bu çalışmaya başlarken elimizdeki tek verinin de bu yönde olduğunu söylemek mümkündür ancak ilerleyen süreçte literatür çalışmasının genişlemesiyle elde edilen bilgiler ışığında, teknolojinin bu türlü bir dönüşümde etkili olabileceğini ve bununla birlikte başka parametrelerin de süreci yönlendirmiş olabileceği yönünde araştırmayı genişletmiş olduk. Diğer taraftan, müzik üretim süreçlerinin teknolojik ilerleme veya yenilenmeyle dönüşmüş olması ilk tespitte doktora tezi seviyesinde araştırılacak bir problem olmaktan uzak gibi görünebilir. Bununla birlikte, bahsedilen bu durum beraberinde bir tür duyusal modalite değişimine işaret ediyorsa, ortaya çıkan bu olgunun muhtemel nedenlerinin araştırılmasınınönemli olduğunu düşünebiliriz. Müzik dinleme pratiklerinin çok uzun zamandan beri görselleşmenin yoğun hakimiyeti altında olduğu ve hatta neredeyse son birkaç on yılda müziğin görselleşmenin dekoru haline gelmiş olabileceği üzerine tartışmalar süregelmektedir. Bu bağlamda, müzik üretim süreçlerinin de çağımızın hakikat rejimi olarak bahsedilen görselleştirmeden fazlasıyla etkilendiği düşünülmektedir. Bu bağlamda, günümüz müzik üretim zincirinin önemli bir halkası olarak kabul edilen müzik miksi olgusunun, uygulama süreçlerinde kullanılan duyusal modalite bağlamında bir tür paradigma değişimi yaşadığı öngörülmektedir. Çalışmanın ikinci bölümünde, günümüz ses alanındaki birçok uzmanlığın ve meslek dalının ortaya çıkma sebebi olarak kabul edilen, sesin kayıt altına alınma serüveni ve tarihsel arka planı özet bir şekilde ele alınmış, miks mesleği ve sanatının doğuşuna giden yol irdelenmiştir. Diğer taraftan, çalışmanın genel içeriğinin "sistematik müzikolojinin" alt disiplini olarak kabul edilen "müzik ve kayıt teknolojilerini" yoğun olarak adreslemesi nedeniyle, bu bölümde ilgili kavram hakkında da özet bir metin çalışmaya dahil edilmiştir. Üçüncü bölümde miks olgusunun kavramsal tanımı, tarihsel arka planı, miks türleri, günümüz miks süreçlerinde kullanılan temel parametreler ve miks sanatının uygulayıcıları miks mühendisleri hakkında genel bir çerçeve çizilmiştir. Dördüncü bölümde, okülersentrizmin antikiteye kadar uzanan tartışmalarına göz atılmış ve kavramın günümüz müzik miksleme süreçlerindeki durumu tartışılmıştır, bununla birlikte müzik miksi olgusunda yaşandığı öngörülen okülersentrik dönüşümün olası nedenleri de bu bölümde sıralanmış ve tartışılmıştır. İnsanın, tarihsel süreç içerisinde sesi görselleştirme serüveni ve günümüzde görselleştirmenin müzik üretim süreçlerinin temel dayanağı haline gelmesi de yine bu bölümün başlıklarından birisidir. Yine bu bölümde, uzun yıllar miks süreçlerinin ayrılmaz bir parçası olarak varlığını korumuş ve günümüzde yerini yazılımsal metaforlarına terketmeye başlamış olan miks konsollarının, tarihsel süreç içerisinde geçirmiş olduğu görselleşme süreci de yine bu bölümde incelenmiştir. Tez çalışmamızın sonuç bölümünde, araştırmada elde edilen bilgiler ışığında müzik miksleme süreçlerinin veya daha genel kapsamda günümüz ses üretimi pratiklerinin hemen her sürecinde, okülersentrik modalite kulanımına dayalı bir üretim pratiğinin yaygınlık kazanmakta olduğu ve bu yeni paradigmanın giderek yükselen bir değer haline gelmeye başladığı ileri sürülmüştür. Günümüzde ortaya çıktığı düşünülen okülersentrik merkezli üretim pratiğinin, bilgisayar teknolojilerinin yirmibirinci yüzyıl başları itibariyle daha ulaşılabilir hale gelmesi, müzik teknolojileri dergilerinin süreci yönlendirmesi, insan doğasının okülersentrik yapısı, duyma modalitemizin problematik durumu, skeomorfik tasarım anlayışı, plugin üreticilerinin yönlendirmesi ve video paylaşım platformlarının yönlendirmesi gibi nedenlerinin olabileceği gözlemlenmiştir. Diğer taraftan, müzik üretim süreçlerinde veya daha özelde müzik miksleme olgusunda ortaya çıktığı düşünülen duyusal modalite değşiminin süreç içerisinde neden olmuş olabileceği muhtemel nedenler de bu tez çalışmasına dahil edilmiş ve elde edilen bilgiler şığında tartışılmıştır Çalışmanın sonuç ve tartışmalar bölümünde; bahsedilen paradigma değişiminden dolayı ortaya çıkması muhtemel durumlar tartışmaya açılmıştır. Bu bağlamda, genel olarak müzik üretim süreçlerinde daha özelde ise müzik miksleme pratiklerinde ortaya çıktığı düşünülen paradigma değişimi konusunda, müzik teknolojileri veya müzik üretiminin herhangi bir sürecinde yer alan herkeste, bir farkındalık yaratılabilmesi ve duysal modalitenin yeniden kazanılabilmesi için gerekli reflekslerin oluşturulabilmesi,bu çalışmanın sonuç bölümününde bahsedilen temel hedeflerden birisidir. Diğer taraftan, henüz ulusal akademik yazında oldukça sınırlı sayıda yer bulan müzik miksi araştırmalarının, gelecekte yapılacak çalışmalara da bir ışık tutabilmesi tezin ikincil amacı olarak belirtilebilecektir. Çalışmanın EK-A bölümünde, günümüz miks pratiğinin okülersentrik düzleme taşınması konusunda yönlendirici bir politika izledikleri düşünülen eklenti üreticilerinin ürünlerine dair bir dizi görsel örnek olarak paylaşılmıştır. EK-B bölümünde müzik üretim süreçlerini yönlendirdiği düşünülen ve tez içerisinde tartışılan skeomorfik dizayn anlayışıyla üretilen eklentilere ait görsellerden örnekler paylaşılmıştır.