Music Graduate Program
Bu topluluk için Kalıcı Uri
Gözat
Çıkarma tarihi ile Music Graduate Program'a göz atma
Sayfa başına sonuç
Sıralama Seçenekleri
-
ÖgeSes Kaydında Bilgisayar Faktörü(Sosyal Bilimler Enstitüsü, 1995) Tanrıverdi, Haydar ; Önaldı, Şenel ; 43819 ; Müzik ; MusicBu tez, müzik alanında bilgisayardan nasıl faydalanılacağı ve müziğimizin gelişmesinde ne denli faydalı olacağı ile ilgilidir. Tezde incelenen, bilgisayar elemanları, müzik program örneği ve programın kullanılışı, müzik yapımında bilgisayarla kullanılan diğer cihazların fonksiyon ve yararlan konusudur. Bugüne kadar böyle bir çalışma içerisine girilmemiştir. Bu çalışma süresince elde edilen bilgiler, yazılı kaynakların incelenmesi, gözlem, arastama ve görüşme metodlan ile elde edilmiştir. Yapılan çalışmalar sonucunda edinilen bilgiler şöyledir : 1638-1948 yıllan arasında icad edilen basit hesap makinalan, bilgisayarın temelini oluşturmuştur. Hesap makinalannın geliştirilmesi şurasında, delgi tartları denilen özel kartlarla çalışan hesap makinalan geliştirildi. Delgi kartlarının mucidi olan Ada Augusto Lovalce bu katkısından dolayı ilk programcı olarak kabul edilmiştir. 1884 yılında Herman Holerith'üı geliştirmeye başladığı delikli kartlarla birlikte kullanılan elektrikli tasnif makinası icad edilmiştir. 1924 yılında I.B.M. isimli şirket tarafından ilk bilgisayarlar ticari hayata girmiştir. İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra sürekli gelişme gösteren elektronik bilgisayarlar, digital sistemle işleyen, digital bilgisayarların ortaya çıkmasını sağlamıştır. Bu buluşlar günümüzün mikrobilgisayarlarını doğrudan etkilemiştir. Bilgisayar'ın tamamlayıcı elemanları; üzerinde tuşlar bulunan klavye, monitör, çalışmanın hızlandırılmasını sağlayan kumanda âleti görevi yapan "MOUSE", kablolar ve üzerine kayıtlar yapılan disketlerden oluşur. VIII Bilgisayarın müzik alanında kullanılmasını sağlayan bir iletişim sistemi bulunmuştur. Kısa adı "MİDİ" olan Müzik Enstrümanları Digital Arabi- rimi, bilgisayar ile diğer müzik âletleri arasındaki iletişimi sağlamıştır. MİDİ, âletler arası bilgi alışverişini kablolar vasıtasıyla düzenleyen bir haberleşme sistemidir. Birçok mesaj ve komutları içerir. Bilgisayarla birçok müzik âletinin aynı anda kullanılmasını sağlayarak, müzik sektörünün hızlı bir şekilde gelişmesine yardımcı olmuştur. Digital kayıt sisteminde MİDİ, gönderilen ve¬ ya alınan bütün komut ve mesajları sayısal sentezleme yolu ile değerlendirir. Âletler arası sayısal bir iletişim ağı oluşturur. Sistem iletişimsinde "MİDİ İN" bilgi girişi, "MEDI OUT" bilgi çıkışı ve "MİDİ THRU" yani bir kaç âletin birbirlerine bağlanması durumunda kullanılan giriş ve çıkışlar bulunur. MIDFnın aynı anda iki âletin, farklı âletlerin birlikte kullanılması, sequencer kayıt sisteminde kullanılması ve müzik âletlerinin bilgisayarla birlikte kullanılması sonucunda müzik çalışmalarına büyük olanaklar sağladığı bir gerçektir. MİDİ iletişimsi; kanal ve sistem mesajları içerir. Kanal mesajları yalnızca bilinen kanallar üzerinde etkisini gösterirler. Sistem mesajları ise geneli etkilemektedir. Türk Müziği çalışmalarında bilgisayarlardan faydalanabilmek mümkündür. Bunun için programların Türk Müziği Ses Sîstemi'ne göre ayarlanması gerekmektedir. Mevcut programlar üzerine gerekli verilerin ilave edilmesi, Türk Müziği seslerinin digital olarak kaydedilmesi ve gerekli editör programın yani perdelerdeki değişiklikleri kullanacak programın hazırlanması sonucu bil¬ gisayarı müziğimizde kullanabiliriz. Bilgisayarlı müzikte, digital kayıt âletleri ve bunların yan üniteleri, ses kaynaklarını oluşturan modül denilen âletler, efekt âletleri ve farklı müzik aletleri kullanılır. Bu âletler birbirleriyle kombine bir şekilde çalıştırılırlar. Günümüzde bu aletleri üreten firmalar ve bu firmaların ürettikleri yeni cihazlar sürekli bir artış göstermektedir. Bunun yanısıra bilgisayar programcıları, müzik sektöründe vazgeçilemez bir yer oluşturan bilgisayarlar için yeni yeni müzik programlan hazırlamaktadırlar. Bilgisayarla çalışan profesyonel müzisyenler, program içerisindeki hazır kayıt sistemlerini kullanırlar. Programlar içerisinde birbirlerinden bağımsız olarak kayıt yapılabilen kanallar bulunmaktadır. Bu kanalların her birine farklı enstrümanlar çalınabilir. Her kanal içerisinde yapılan kayıtlarda düzeltmeler veya ilaveler yapmak mümkündür. Çalış sırasında kişinin yaptığı ritmsel hatalar program içerisinde bulunan quantize denilen otomatik düzeltme yoluyla bilgisayar tarafından düzeltilir. Bu programlarla müzisyen tek başına bir orkestrasyon yapma imkanına sahiptir. Sırasıyla piano, bas, davul, string ve benzeri sesler ayrı bir şekilde kaydedilip, toplu bir şekilde dinlenerek çoğaltılabilir. Yapılan birçok müzik çalışmaları küçük bir diskette toplanarak, sağlıklı bir şekilde saklanabilir. Dolayısıyla çalışmaların arşivlenmesi ve korunması daha sağlıklı bir hale getirilebilir. Yapılan notasyon çalışmalarının, hatasız, düzgün bir şekilde kağıt üzerine dökülmesi için printer denilen çoğaltıcıdan faydalanılabilir. Kayıt çalışmaları sırasında istenilen bölümlerin birbiri ardına kopyalanması, istenmeyen bölümlerin çıkarılması, yapılan notasyon hatalarının düzeltilmesi ve nota ilaveleri mümkündür. D.T.M.S. "The Desk Top Music System" denilen masa üstü müzik sistemi kişinin müzik yapma işlemini her yönüyle kontrol edebilme olanağını sağar. Kişi yaptığı çalışmayı tamamen kendi istediği şekle dönüştürene kadar, kayıtlar üzerinde gerekli gördüğü değişiklikleri yapabilir. Çalışma sırasında gerçek akustik âlet sesleri ve elektronik müzik seslerini kullanabilir. Masa üstü müzik sistemini kurmak için her şeyden önce kişisel bir bilgisayara sahip olmak gerekir. Bilgisayar seçiminde hafiza genişliğinin yeterli kapasitede olmasına dikkat etmek gerekir. Bilgisayar ve diğer elektronik âletler arasındaki bilgi alışverişini sağlamak için bir "MİDİ" arabirimine ihtiyaç vardır. Çalışmalar sırasında farklı ses kaynaklan olan klavye, davul makinası ve ihtiyaca göre aynı anda birden çok ses üretebilen ses modülleri gerekmektedir. Bu ses kaynaklarının çıkışına bağlayacağımız bir arifi ve iki kolona ihtiyaç vardır. Son olarak da müzik mağazalarında bilgisayarların çeşitlerine göre hazırlanmış sofhvare paketleri adı verilen program paketlerinin edinilmesi gerekir. Bu ihtiyaçların tamamlanması sonucunda bilgisayarla kısa zamanda profesyonel bir şekilde birçok şeyler üretmek mümkün hale gelir.
-
ÖgeOsmanlı Hanedanı`nda Müzik(Sosyal Bilimler Enstitüsü, 1995) Uluocak, Derya Özlem ; İçli, Selahattin ; 43859 ; Müzik ; MusicOsmanlı Hânedânı'nda Müzik" isimli tezimizde Osmanlı Hânedânı'nm müziğe olan ilgisinin Osmanlı toplumu ve kültürü üzerindeki etkilerini ve şu konulan araştırdık. Osmanlı hanedanına mensup her ferdin aklen ve bedenen iyi bir eğitim ile yetiştirildiği bilinmektedir. Bu eğitimde erkek ve kadın ayırımı yapılmadığı gibi konu ayırımı da yapılmamış, her tür mevzuda eğitim önemsenmiştir. Akıl ve beden eğitiminin yamsıra ruh eğitiminin de müzikle tamamlandığını görüyoruz. Bu tezimizde diğer hanedan mensuplarının müzikle ilgisini de araştırmak istiyoruz. 39 pâdişâhımızın 18'inin icracı ve hattâ bestekâr olarak müzikle ilgilenmiş olması, eş ve çocuklarının müzik eğitimlerini sağlamış olmaları tarihi belgelerle belli olmaktadır. Bu arada yine diğer ülke hanedanlarında görülmediğini tahmin ettiğimiz bir mevzâ daha dikkati çeker ki, bu da Osmanoğularm'da kadınların da müzikle bestekâr olarak ilgilenmiş olmalarıdır. Tarihte yer alan en büyük medeniyetlerden birine sahip olmuş olan Çin'de bile, hanedan tarafından müziğin yasaklanma hareketine gidilmiş olduğu dönemler yaşandığı görülürken dünyadaki diğer hanedanlarda müziğe buderece önem verilmemişken, Osmanlı hânedânındaki bu sanat ve müzik düşkünlüğü son derece gurur vericidir.
-
ÖgeTürk Tasavvuf Musıkisi'nde Durak Formunun Yeri Ve Önemi(Sosyal Bilimler Enstitüsü, 1996) Varol, Aydın ; Deran, Erol ; 53261 ; Müzik ; MusicTürk Tasavvuf Mûsikîsinde Durak formunun yeri ve önemi konulu araştırmamız giriş bölümü bunu takib eden üç bölüm ve sonuç bölümü olmak üzere toplam beş bölümden oluşmaktadır. Giriş bölümünde durak formu konusuna genel bir bakış ve araştırmamızın amacına yönelik açıklamalar yer almaktadır. İkinci bölümde Türk Tasavvuf Mûsikîsi çok geniş bir perspektiv ile ele alınarak incelenmiştir. Üçüncü bölümde Araştırmamızın ana konusunu teşkil eden Durak Formu Tasavvuf! mânâ yönünden, Yapısal açıdan, Makamsal açıdan, Usûl ve icra yönünden ve de güfte yönünden incelemeye tâbi tutulmuştur. Dördüncü bölümde, araştırmalarımız sonucunda tespit edebildiğimiz tarihten günümüze kadar bestelemiş olan, günümüz teknolojisinin ulaştığı en üst seviyede, bilgisayar ortamında yazımı ve basımı gerçekleştirilmiş 134 adet durak notası yer almaktadır. Türk Tasavvuf Mûsikîsinin en nadide formlarından biri olan durak formunun, üzerinde hassas çalışmalar yapılarak, Mûsikîmize ve kültürümüze yeniden kazandırılması gerekmektedir.
-
ÖgeTürkiye'de Film Müzikleri Tarihi Ve Gelişimi(Sosyal Bilimler Enstitüsü, 1997) Özdemirden, Burçak ; İçli, Selahattin ; 64221 ; Müzik ; MusicTürkiye'de ilk Film gösterisi Romanya uyruklu bir Polonya yahudisi Sigmund Weingberg tarafından 1896 yılında yapılmıştır. İlk filmler Müdafaa-i Milliye Cemiyetinin, merkez ordu sinema dairesi katkılarıyla daha sonrada, Malul Gaziler Cemiyeti tarafından yapılmış ilk film Fuat Uzkınay tarafından çekilmiştir. 1914 - 1922 arası belgesel niteliğinde filmler çekilmiş ilk konulu filmlere yönelinmiştir. 1922 (2 film), 1923 (3 film), 1925 (3 film), 1929 (1 film), 1931 (1 film), 1933 (7 film), 1934 (3 film) ve böylece 1990'Iara kadar sürecek bir serüven başlamış oluyordu. 1939 - 1949 yılları arasında bir geçiş dönemi yaşanmıştır. 1948'e kadar senede 2-4 film arasında oynayan eğri 1948'de 18 film çıkmış. İlk sinemacılar döneminde ise 1949 yılında 19 filme ulaşmıştır. 1950'de (22 film), 1959'da ise bu rakam 77 filme ulaşmıştır. Olgun sinemacılar dönemi (1960 - 1965) 65 senesinde 214 filmle rekor seviyeye ulaşmış. 1965 sonrası Türk sinemasında ise 301 filmle 1972 senesi en fazla film çekilen yıldır. 80'li yıllardan sonra yılda 68 filmle ani bir yükselmenin ardından 1990 yılından itibaren senede 6-10 filme yerini bırakmıştır. Birçok konuda olduğu gibi toplumdaki tüm olumsuz gelişmeler sanat ve sanatçı eğitiminin yetersizliği, sinema ve film müziğinde de kendini geliştiren bir sektörün oluşmasını engellemiş, amatörlerin teknik arayışları olarak süregelmesine neden olmuştur. Burada Amatör yaptığı mesleğin sahibi olmayan kişi anlamındadır. Türk sinemasında Filmin Müziğine ayrılan bütçe tüm maliyetin % 0;5 - 1'l arasındadır. Filmin bitiminden çok kısa bir süre sonra ticari endişe ile filme alel acele müzik yapılmakta adeta zamanla yarışan, daha doğrusu belli süreler içinde başlama ve bitme özellikleri dışında, Filme hiçbir katkı sağlamayan, genelde bir skoru, (Notasyonu) olmayan anlayışla yapılmaktadır. Filmlerde Orkestral yazı kullanılmamaktadır, (genelde) kullanılsa dahi birlikte çalma alışkanlığı olmayan toplama müzisyenlerle oluşturulmakla, -V- hatta bir orkestra kaydını yapabilecek film stüdyosu bulmakta güçlük çekilmektedir. Müzik adamı herşeydir yani kompozitör, aranjör, kondüktör hatta ton maister. Belli konularda ekolleşmiş besteciler yoktur. Besteci seçiminde seçilen yol kişisel Referans yada sağduyudur. Film müziği eğitiminin Akademik bir boyut kazanması zamanı gelmiş ve geçmektedir. Bir film endüstrisi kurulmalı profesyonel boyutta eğitim ve ticari ilişkiler geliştirilmelidir. Yetenek olarak birçok konuda kendini kanıtlamış Türk insanının iyi bir eğitimle birçok uluslararası başarıya imza atacağı düşüncesi en büyük beklentimizdir.
-
ÖgeTonmaister Ve Tonmaisterlik(Sosyal Bilimler Enstitüsü, 1997) Dicle, Bora ; Deran, Erol ; 62287 ; Müzik ; MusicBu tez çalışması tonmaisterlik eğitiminin akademik bir eğitime ihtiyacı olduğu, Türkiye'deki tonmaisterlerin eksiklikleri saptanarak hazırlanılmıştır. Bu düşünceden hareket ederek Bölüm (l)'de; çalışmanın amacı, önemi, sınırlılıkları ve kullanılan yöntemler üzerinde durulmuştur. Bölüm (2)' de; tonmaister, tonmaister'lik ve stüdyo birimlerinin tanımlanması yapılmış ve anlatılmıştır. Bölüm (3)'de; Türkiye'de tonmaister'lik eğitimi veren kurum ve kuruluşlar anlatılmıştır. Stüdyolarda görev yapan tonmaisterlerin eğitim durumu ve akademik tonmaisterlik eğitimine bakış açılan görüşme metoduyla saptanmıştır. Bölüm (4)'de dünyada tonmaisterlik eğitimine değinilmiştir, örneklem olarak Amerika Birleşik Devletleri'ndeki New York Üniversite'si ve Oberlin Konservatuarı müzik teknolojisi bölümlerinin müfredat programlan incelenmiştir. Bölüm (5)'de akademik tonmaisterlik eğitiminden geçen tonmaisterlerin alması ve kesinlikle bilmesi gereken dersler neden ve sonuçlarıyla ifade edilmiştir. Bu sonuca göre Tonmaisterlik mesleğinin akademik bir eğitim sürecine ihtiyacı olduğu saptanmıştır.
-
ÖgeDünden Bugüne Rebab Ve Yeniden Ele Alınması(Sosyal Bilimler Enstitüsü, 1998) Kaya, M. Refik ; Atasoy, M. Cahit ; 72134 ; Müzik ; Music1. GİRİŞ Selçuklu Dönemi Türk müziğinde ve yaklaşık altı yüzyıl Osmanlı İmparatorluğu'nun Türk Müziğinde yer alan rebab adlı çalgının ilk yaylı çalgılardan biri olma özelliği vardır. Türk dünyasında çalgıların birçoğu, değişen zamanın ihtiyaçlarına cevap veremeyecek hale geldiklerinde, geliştirilerek kullanılmaları yerine, terk edildiler. Daha evvel kullanılıp sonradan terk edilen çalgılarımız kültürümüzün kaybolmuş parçalandır. Organoloji sahasında yapılacak çalışmalar bu parçalan bulup bir araya getirmek için atılacak ilk adımdır. Bizde bu yüzden 17. yy. sonlarında yerini Keman'a bırakan rebabı, yeniden Türk Musikisine kazandırabilmek için ele aldık. 2. TÜRKLERİN MUSİKİ ALETLERİ Eski devirlerde Türkler tarafından kullanılmış olan musiki aletleri hakkında kâfi bilgimiz yoktur. İlk olarak dokuzuncu yüzyıldan Türk musiki alimi Fârâbî; "Kitab-ül Musiki-ül Kebir" adlı eserinde, musiki aletleri hakkında önemli bilgiler vermiştir. Daha sonra altıncı Osmanlı padişahı II. Murad (H. 824-855) devrinde yaşamış olan müzikolog tarihçi ve bilgin Ahmedoğlu Şükrullah, Türklerin dokuz adet musiki aletini "Berceme-İktbül Edvar" adlı eserinde tanıtmıştır. Bu eser XHL yy. Türk musiki alimi ve bilgin Safîyûddin'in, "Kitabül Edvar" adlı eserinin Osmanlı Türkçesine çevirişiydi. Bu eserde tarifi verilen dokuz adet musiki aleti şunlardı. 1. Ud., 2. Deliği., 3. Rebab., 4. Mizmar., 5. Pise., 6. Cenk., 7. Nüzhe., 8. Kanun., 9. Mugni. 3. YAYLI ÇALGILAR Yaylı çalgıya dair ilk izler, Vm. ve DC. asırlara ait olup Uygur Türklerinde görülmektedir. Yaylı çalgının tam olarak ne zaman çıktığı kesin olarak bilinmemekle XVI beraber menşeinin Asya kıtası olduğu izlenimleri vardır. Uygur Türkleri vasıtasıyla Orta Asyadan Anadoluya gelen yaylı çalgı buradan da Avrupaya geçmiştir. 4. İLK TÜRK YAYLI ÇALGILARI Yaylı çalgılar Türklerde; destan, ayin ve sihir çalgılarıydı. Kemence Türk Kültür ve Musikisinin en tipik aletidir. Tedavi fal ve sihir dualarının da yapıldığı bu çalgılar iniltili ve genizden gelen mırıltılı bir sese sahip olup insana korku ve sihir dolu duygular veriyordu. Bu yaylı çalgıların her bir bölümü Türklerde kutsal sayılan doğal malzemelerden yapılıyordu. Türklerde yaylı çalgı, asırlarca "Beliğ" sözcüğü ile karşılanırken İran'da yaygın olan "Kemence" deyişi XV. yüzyıldan itibaren Türklere girmeye başlamıştı. Türkler böylece Türkçe "gıçak" ve "ıklıg"ı, kemence sözcüğü ile birlikte kullandılar. Osmanlı Devleti'nde "kemence" adıyla geçen çalgı "Iklığ"dı ve bu çalgı Osmanlı Türklerinin oda musikisinde vazgeçilmez çalgılardan biriydi. Iklığ ile Asyadaki Türk kavimlerinin kullandıkları kemençeler arasında büyük benzerlikler vardır. Bu yüzden araştırmaya İç Asyadan gelerek başlamak daha doğrudur. Türklerin ilk gelişmiş çalgısı "kopuz"du. Orta Asyadan derlenmiş çalgıların çoğu kemence olup bunlar hem yayla hem de parmakla çalınabiliyordu. Eski çağlarda yaylı çalgılar, mızraplı çalgılardan yaylan dolayısıyla ok ve okul tanıtmasıyla ayrılıyorlardı. Anlaşıldığına göre eski ve geniş Türk kitlelerinde yay yerine ok sözü daha çok kullanılıyordu. Kazak ve Kırgızlar, en büyük velilerinden olan korkut Ata'nın "Kopuz" adlı çalgıyı icat ettiğine inanıyorlardı. Bu yüzden çalgının kutsal bir tarafı vardı. Dolayısıyla kemençeler ve yaylan kutlu maddelerden yapılıyor, telleri de bağırsak, ipek, at kılı gibi doğal malzemelerden seçiliyordu. I klik Iklık adı Türk kültür çevrelerince değişen lehçelerle ifade edilmişti. Bu isimler ve kökleri arasında Altaylar'dan Anadolu'ya hatta bazı Kuzey Afrika ülkelerine kadar benzerlikler görülüyordu. İlk Türk yaylı çalgılarından olan Iklığ'ın eski metinlerde geçen tarifleri, günümüzdeki rebab'a çok yakındır. Gıcak ve Çağana Gıcakta Iklık benzeri bir çalgıdır. Çağana ise Iklığ'ın Asyadaki adıydı. XVII 5. DİĞER TÜRK YAYLI ÇALGILARI Bu bölümde geçmişte ve günümüzde kullanılan diğer Türk yaylı çalgıları hakkında kısaca tanımlamalarda bulunulmuştur. Bu sayede "kemence" sözcüğünün çalgılara ait ifade ettiği kavramlar netleştirilmeğe çalışılmıştır. Karadeniz Kemencesi Karadeniz yöresinde kullanılan, sırtı dar, düz ve uzunca yapılı ahşap göğüslü, iki sesli çalman yaylı bir çalgıdır. Fasıl Kemencesi Armudi yapılı, üç telli, tellerin üzerine basılmadan yandan tırnak değdirerek çalınan bir yaylı çalgıdır. Polonya'dan Macar, Rumeli ve Ege topraklarına inen Fasıl Kemencesi XIX. yy.'da daha çok, çalgılı kahve ve meyhanelerde, eğlence musikisinde kullanılan bir kaba saz çalgısıydı. Bu çalgı Kemence üstadı Vasil (1845- 1907) ile ince saz topluluklarında yer almağa başladı. Tek TeüiYavh Çala XVII. yy. Avrupalı gezginlerinden Laborde, bugün kaybolmuş olan tek telli yaylı bir çalgının varlığına izlenimlerinde değinmiştir. I. Sultan Mahmud dönemi musiki alimlerinden Kemanı Hızır Ağa, "Tefhim el-makamat fi tevlid en nagamat" adlı eserinde ise bu çalgıya "Keman-ı Kıpti" demiş ve bir de resmini vermiştir. Geçmişte kullanıldığına dair başka bir delil olmayan bu çalgı armudi yapısı ile fasıl kemençesine benzemektedir. Ayaklı Keman XVII. yy. gezginlerinden Laborde'un verdiği resimde çalgının gövdesi iri bir tencere büyüklüğundedir. Ve sapında perde bağlan vardır. Iklığ'ın Kontrbas iriliğine getirilmiş bir hali olan bu çalgı muhtemelen 17. yy. da bas ses ihtiyacını karşılamak için yapılmış olabilirdi. Ayaklı Keman'ın günümüze bir örneği gelmemiştir. XVin. yy. musiki alimlerinden Hızır Ağa "tefhim el makamat fi tevlid en nagamat" adlı eserinde, "ayaklı keman" adında bir çalgı neşretmiştir. Bu çalgıda yapı itibariyle rebab'a benzemekte ve sapında perde bağlan vardır. Sine Keman Avrupalıların Viole d'amour, Türklerin Sinekeman dedikleri 12 telli bir keman, bilhassa ffl. Selim döneminde çok rağbet görmüştür. Barok çağına ait bu çalgı, kemanın yaygınlaşmasıyla XX. yy*dan itibaren terkedilmiştir. 6. TARİH İÇERİSİNDE REBAB Rebab; Türkiye, İran, Arabistan, Kuzey Afrika, Afganistan, Pakistan, Hindistan ve Cava gibi ülkelerde çeşitli biçimleri olan baza mızraplı ya da yaylı çalgıların ortak adıdır. Tam olarak ortaya çıkış tarihi bilinmemekle beraber Evliya Çelebi rebab'ın eskiliğini Süleyman Peygamber devrine kadar dayandırmaktadır. Rebab X. yy. da Fars ve Horasan halkı tarafindan yaygın olarak çalınmaktaydı. Kebabın Horasan'dan Anadolu'ya, Hz. Mevlâna'nın babası Bahaeddin Veled ve müritlerinin göçüyle beraber geldiği tahmin edilmektedir. Rebab, hicri birinci asrın ortalarında Araplara da geçti. DL Endülüs Emevileri ile İspanya'ya taşınarak Orta Avrupa'ya kadar yayıldı. Bu çalgı bilhassa Ortaçağ Avrupasmda Traubadourlann gözde çalgısı olmuştu. Bahsi geçen çalgının Arap rebabı olduğu muhtemeldir. Rebab kelimesinin aslı Türkçe olmayıp Arapçadan gelmektedir. Araplar yayla çalınan bütün çalgılarına rebab demişlerdir. Türklerse genellikle kendilerine yabancı olan çalgılara bu adı veriyorlardı. Günümüzde rebab olarak tanıdığımız çalgı ise gerek doğu gerek batı kaynaklarında Ddığ yada kemence ismiyle geçiyordu. Arap rebabı Avrupaya geçince "rebek" adında bir çalgıya dönüşmüştü. Daha sonra ise bu çalgı keman'a uzanan bir evrim sürecine girdi. Rebek Armut biçimli çok şişkin olmayan bir gövde, tahtadan bir göğüs ve ucunda burguluğun yer aldığı bir saptan oluşur. Çeneye dayayarak ya da kucağa alınarak çalınan bu çalgı üç telli olup beşli aralıkla akord edilirdi. Ortaçağda sopranodan basa kadar çeşitli boylan yapıldı. Rebek ve Ortaçağ viyeli bir süre birarada kullanıldıktan sonra yerini Rönesans döneminde bir aile oluşturan Viyol'e bıraktı. 7. TÜRK YAYLI ÇALGILARINDA MÜŞTEREK KULLANILAN İSİMLER VE KEBABIN BUNLAR ARASINDAKİ DURUMU Türk musikî tarihinde Rebab, Ddığ, Kemence, Ayaldi keman, Çegane, Çağanak gibi sözcükler çoğunlukla aynı çalgıyı ifade etmek için kullanıldı. Böylece adı geçen çalgıları kavramsal olarak birbirinden ayırd edebilmek güçleşiyordu. Batı kaynaklarında ise kemence sözcüğü ile rebab kastedilmiştir. 8. DEĞİŞİK ÜLKE VE KÜLTÜRLERDE REBAB İSMİ İLE ANILAN ÇALGININ BENZERLİK ve FARKLILIKLARI Türklerde olduğu gibi değişik ülke ve kültürlerde de müzik aletleri ve isimleri arasında büyük benzerlikler vardır. Ancak çalgıların isimlendirilmeleriyle ilgili bu soruna daha çok Asya ve Afrika kıtalarında rastlanılmaktadır. Gelişmiş Batı ülkelerinde böyle bir sorun yoktur. Bu herhalde doğudaki kültür ve sanat zenginliğinin ve iç içeliğinin yaratmış olduğu bir durumdur. 9. TÜRK MUSİKİ ALİMLERİNE GÖRE REBAB Abdülkadir Merâei've göre; XV. yy. Musiki alimlerinden A. Merâgi çalgıları tasnif ederek tariflerini de vermiştir. A Merâgi'nin tarifini verdiği çalgılardan Kemence, hindistan cevizi kabuğundan veya ağaçtan oyularak yapılır. Çalgının göğsüne inek kalbi zan, deri olarak gerilir. At kılı ya da ipek tel takılarak çalınan bu çalgı günümüzdeki rebab adıyla bildiğimiz çalgının tarifidir. Ahmedoglu Sükrullah'a Göre Rebab; Osmanlı Padişahı II. Murat devrinin musiki alimlerinden A. Şükrullah'ın "Berceme- İktbül Edvar" adlı eserinde geçen rebab tarifi, Arap rebabına ah olmalıdır. A. Şükrullahm "Beliğ" adıyla verdiği tarif ise bildiğimiz rebab çalgısına uymaktadır. Hızır Bin Abdullah'a göre Hızır Ağa lâkabh bu musiki alimi XVin. yy.'da yazdığı "Edvar"mda rebab için; bu çalgıya Keman-ı Arabi, kemence veya rebab dendiğini bahsediyor. Hızır Ağa'nın, Fârâbî tarafindan icad edildiğini söylediği bu çalgının tarifi, günümüz rebabına uymaktadır. Rauf Yekta Bev'e edre: Rauf Yekta Bey eski rebab ile bugünkü rebab arasında büyük fark olduğunu söylüyor. Ve bugünkü rebabın daha ziyade geçmişteki Iklığ'a benzediğini ifade ediyor. 10. AVRUPALI GEZGİN VE MUSİKİ ALİMLERİNE GÖRE REBAB G. Farmer, C. Niebuhr, Ç. Ponton, G. Toderini, Pierre Belon Du Mans, Laborde, Blainville, Dr. John Covel, Villoteu, H. Usbeck gibi onaltıyla onsekizinci asır arası musiki alimi ve gezginleri, rebabla ilgili izlenimlerine eserlerinde yer vermişlerdir. Bu alim ve gezginlerin eserlerindeki bilgilerin bazıları, günümüze ışık tutarken bazıları da büyük yanlışlıklarla doludur. 11. XVHL YY. OSMANLI İMPARATORLUĞUNUN ÇALGI TOPLULUKLARINDA REBAB XVin. yy.'a ait gözlemleri değerlendirdiğimizde, bir oda musikisi olan Osmanlı Türk müziğinin en gözde çalgıları, ney, tanbur, miskal, rebab ve dairedir. Osmanlı Türk çalgıları minyatür ve gravürlere hayali ve gerçeğe yakın olmak üzere iki şekilde aksetmiştir. Ancak kemence eşliği hemen hemen bütün Osmanlı musiki topluluklarında görülmektedir. 12. TANZİMAT DÖNEMİ ve SONRASI REBABIN DURUMU Osmanlılarda rebab, Tanzimat hareketleri ve sonrası yerini yavaş yavaş, Batıdan gelen Keman'a bırakmış ve sadece edebiyat metinlerinde anılır olmuştu. 13.1867 DE PARİS'TE SERGİLENEN TÜRK ÇALGILARINDAN "REBAB" Bu sergide Türk musiki çalgıları arasında bulunan bir Mısır rebabı, Türk musikisi çalgısı sanılarak teşhir edilmişti. Hatanın geçen yüzyıla kadar Mısır'ın, Osmanlı topraklarında bulunmasından kaynaklandığı düşünülebilir. 14. NEVREBAB 1925 yılında Kemani Mustafa Sunar rebabta bir takım değişiklikler yaparak bu rebaba "nev rebab" ismini vermişti. Nev rebab, Hindistan cevizi kabuğu gövdeli, deri göğüslü, tasa saplı, mandolin burgulu bir çalgıydı. Yere dayanan ayak yerine dize konulan bir mesnedle kabak kemane gibi kullanılan bu çalgı keman pozisyonları ile çalmıyordu. Çalgıya, geleneksel Türk çalgılarının hiçbirinde bulunmayan madeni rezonans telleri takılıyordu. Nev rebab mucidi M. Sunar ve talebeleri S. Volkan ile E. Servis tarafından icra edildi. Daha sonraları yaygın kabul görmeyerek terk edildi. 15. KEBABIN GÜNÜMÜZDEKİ SES RENGİ Geçmişte rebabın birinci melodi teli Re (Neva) sesine akortlanırken daha sonraları Sol (Rast) sesine düşürülmüştür. Bu değişikliğin ne zaman olduğu kesin olarak bilinmemekle beraber çalgı günümüze bu akordla gelmiştir. Melodi telinin dört ses aşağıya çekilmesiyle rebabın ses karakteri sopranodan altoya dönüşmüştür. 16. GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE REBABİLER Geçmiş asırlardaki rebabileri tam olarak tespit edebilmemiz mümkün değildir. Bunlardan nam salmış olanları burada naklediyoruz. Tespitlerimize xm. Asırdan başladığımızda bu asnn en meşhur rebabileri; Hz. Mevlâna, Rebabi Osman, Rebabi Ebu Bekir ve Sultan Veled'dir. XVII. asırdan Kemani ve tanburi Hızır Ağa, Kemani ama Corci ve Akif Dede, XVffl. asırdan Hüsameddin Dede, XIX. asırdan Tanburi Cemil Bey, Süreyya Baba, Münir Baba, Faik Mis ve Eyyubi Mustafa Sunardır. XX. asırdan ise Sabahattin Volkan, Edip Seviş, Cahit Gözkan ve İhsan Özgen tespit edebildiğimiz rebab icracılarıdır. 17. TÜRK EDEBİYATINDA REBAB XIII. yüzyılın şair mutasavvıf ve alimlerinden Hz. Mevlâna ve oğlu Sultan Veled rebabla yalandan ilgilenerek eserlerinde bu çalgıdan sıkça söz açmışlardır. Türk edebiyatında rebab sözcüğü önemli bir yer tutar. Xin. yüzyıldan Sultan Veled'in "Rebabname" isimli mesnevisinden XIX. yüzyıldan Tevfik Fikret'in "Rûbab-ı Şikeste" isimli kitabına kadar rebab, birçok edebiyat metninde ve Divan şiirinde konu edilmiştir. Rebab Türk Musikisinin şarkı sözlerinde de yer almıştır. Nitekim Y. Asım Arsoy*un, rebab için yapmış olduğu iki şarkı buna örnektir. 18. REBABLA İLGİLİ GÖRÜŞLER VE RÖPORTAJLAR Bu bölümde, C. Gözkan, S. Volkan, E. Seviş, M. Torun ve İ. Özgen'in rebabla ilgili düşüncelerine yer verilmiştir. Adı geçen hocaların ileri sürdükleri fikirler, klasik rebab ve nev rebab üzerinde olmuştur, bu musiki ustaları her iki rebab için olumlu ya da olumsuz gördükleri yönler üzerinde görüşler ileri sürerek tercihlerini belirtmişlerdir. 19. REBABIN YAPIMI Bu bölümde Klasik rebabın terk edilip nev rebabında yaygınlaşmadığı düşüncesinden yola çıkılmıştır. Böylece alternatif bir rebabın imalatı, teknik ve nazari bakımından sunulmuştur. Yapımı anlatılan bu rebabta otantik yapının korunmasına özen gösterilmiştir. Günümüz icrasına yeterlilik getirecek çözümler bulunarak uygulanmıştır. Önerilen bu rebab, profesyonel bir Türk müziği topluluğunda dört yıl boyunca icra edilerek başarısı kanıtlanmıştır. SONUÇLAR VE ÖNERİLER Bu tezin sonunda rebab; kimlik, terkedilmişlik, rebabın telleri ve yeterlilik olmak üzere dört kısmı altında değerlendirilmiştir. Bu çalışma ile organolojisi çıkartılan rebabın, terminolojideki yeri belirlenmiştir. Çalgının şekli, yapıldığı malzemeler ve üzerinde kullanılan tellere açıklık getirilmiş ve çağdaş bir uygulama söz konusu olduğunda yapılacak ilave ve değişiklikler önerilmiştir. Bu öneriler çalgının terkediliş sebeplerinden yola çıkarak belirlenmiştir. Böylece rebabm günümüz Türk müziğinde yeniden yer alabilecek yeterliliğe ulaştığı ispat edilmeye çalışılmıştır.
-
Öge1950-1970 Arası Türkiye'de Sinema Müzik İlişkisi(Sosyal Bilimler Enstitüsü, 1998) Şirin, Betül ; Gökdel, Fatma ; 72147 ; Müzik ; MusicSinemanın ilk yıllan, Fransa’da Lumieres Kardeşlerin ve aynı tarihte Amerika’da Thomas Edison’un 1896 yılında “sinematograf’ aygıtım keşfetmeleriyle birlikte, Lumieres kardeşlerin dünyanın her yamna operatörler göndererek belge filmleri çekmeleriyle başlar. Başlangıçta kısa film ile başlayan sinema; zamanla insanların dikkatini çekmeye başlaması, büyük bir endüstri haline gelmesi ve sanat niteliklerinin yavaş yavaş anlaşılması sonucu kısa metrajlı olan filmlerin uzun metrajlı olarak yapılması düşüncesini oluşturmuştur. Lumieres Kardeşler tarafından gönderilen operatörler ilginç belge filmleri çekmekte, sonradan bunları çoğaltarak satışa hazırlamaktaydılar. Rusya’ya ve Orta Doğu’ya giden operatörler, Türkiye’den geçerken İstanbul’da, İzmir’de ve o sırada Osmanlı imparatorluğuna dahil bulunan bazı yerlerde de filmler çekmişlerdir. 1914’te Osmanlı imparatorluğunun itilaf devletlerine karşı ittifak devletleri safhmda savaşa katılması Yeşilköy (eski adıyla Aya Stefonos) de dikili bir anıtın bombalanmasına neden olmuş ve bu tarihsel olayı Türk sinemacılarından Fuat Uzkınay görüntülemiştir. Bu görüntüler ilk Türk filmini meydana getiren görüntülerdir. I.Dünya savaşında Türk Ordularının Başkomutanı Enver Paşa savaş içinde Almanya’yı ziyaret ettiği sırada Alman Ordusu’nun “Ordu Film Dairesi” kurarak faaliyete geçirmesi dolayısıyla sinemaya verilen değeri kavramıştır. Yurda dönünce ilk işlerinden biri Türkiye’de de hemen bir Ordu Film Dairesi’nin kurulmasını sağlamak olmuştur. 1923’lere (Tiyatrocular Dönemine) gelindiğinde Türkiye’de ki sinema çalışmaları tiyatrodan gelmiş kişiler ile yapılmaktadır. Bu çalışmalar Türkiye’nin en ünlü tiyatrocusu Muhsin Ertuğrul ve o zaman ki tek ödenekli tiyatro Darülbedayi (İstanbul Şehir Tiyatrosu) nin tekelinde bulunmaktadır. Tiyatrocular sinemayı, tiyatro sahnesi olarak görmüşler ve sinemayı kapalı mekanda düşünmüşlerdir. Bu nedenle sinemaya olumlu bir katkıları olamamıştır. Sinemamn ilk dönelerinden beri filmler gösterilirken piyano görüntüye fon olarak eşlik etmekteydi. Önceleri çalman müzikler ile görüntü arasında bağlantı gözetilmiyordu. Daha sonraları çalman müziğin görüntülere uyumlu olmasına özen gösterildi. Böylece belli durumlarda belli parçaların çalınması gibi bir geleneğin oluşmasına neden oldu. Özellikle müzik sanatımn belirli parçalan sahnelere göre sınıflandırıldı, perdede bu sahneler yeraldığı vakit bu parçalar çalınıyordu. Canlı, hareketli sahnelerde temposu hızlı ve neşeli parçalar yer almaktaydı. Film yapımcıları filmin genel temposunu belli sahnelerde çalınması gereken parçalan belirten açıklamalan da, film ile birlikte film gösterimcisine göndermekteydiler. Bunun yanısıra yavaş yavaş belli bir film için bestelenmiş, özgün müzik kullanılması da yaygınlaşmıştı. Zamanla sesli sinemamn ortaya çıkışıyla birlikte müziğin de diğer sesler gibi ses kuşağına alınması ve görüntü ile birlikte sunulması mümkün olmuştu. 1930’larda Mısır ve Yunanistan ile ortak olarak gerçekleştirilen, Muhsin Ertuğrul’un yönettiği “İstanbul Sokaklannda” nın ilk sesli Türk filmi olarak 1931 senesinde Beyoğlu’nda Melek ve Elhamra sinemalannda gösterime girmesiyle ülkemizde sesli film dönemi başlamıştır. 1938’de Muhammet Kerim’in çevirdiği “Aşkın Gözyaşlan” adlı filmin İstanbul’da gösterilmesi ile bol müzikli, aşklı, gözyaşlı Mısır filmleri akımı başlamıştır. 1939’da Mısır filmleri etkisi altında tanınmış şarkıcılardan yararlanılmaya başlanmış, Münir Nurettin Selçuk “Allah’ın Cenneti” adlı filmde başrol oynamıştır. Bu filmin tutması üzerine Muhsin Ertuğrul “Kahveci Güzeli” adlı filmini yine Münir Nurettin Selçuk ile çevirmiştir. Münir Nurettin Selçuk “Kahveci Güzeli” ve Allah’ın Cenneti” adlı filmlerinde genellikle Sadettin Kaynak ve kendi bestelerinden örnekler kullanmıştır.Tiyatrocular Dönemi (1923-1939) nin sonunda Türkiye’de sinema endüstrisi savaş nedeniyle istenilen atılımı gerçekleştirememiştir. Kapanan Avrupa pazarlarının yerini 1938 -1944 yıllan arasında Hollywood filmleri ile Mısır’dan gelen Arap filmleri yeralmıştır. Mısır filmlerinin hem sinemacılar hem de izleyiciler üzerinde büyük etki göstermiştir. Özellikle Mısır filmlerinin büyük ilgi görmesi, müziklerinin aynen alınıp güftelerinin türkçeye çevrilip plaklara okutulmasına neden olmuştur. Bu durum kendi kültürümüzün bozulabileceği düşüncesini yaratmıştır. Bu olumsuzluğu gidermek için 1948’de Basın Yayın Genel Müdürlüğü Mısır filmlerini yasaklamıştır. Mısır filmlerinin ilgi gördüğünü gören Türkler 1950’lerde (Sinemacılar Dönemi) bu filmler üzerinde küçük değişikliklerle Türk sinemasına uyarlamaya çalışmışlardır. Bu tür filmlere şarkı yapan bestekarlara başında Sadettin Kaynak sonra Münir Nurettin Selçuk gelmektedir. O yıllarda Sadettin Kaynak, Münir Nurettin Selçuk, Metin Bükey film için şarkı yapmış Nedim Otyam, Yalçın Tura ise film için film müziği yapmışlardır. Sinemacılar Döneminde, Tiyatrocular ile Geçiş dönemi sinemacılarının etkisinden, dolayısıyla tiyatrodan arınmış, doğrudan doğruya sinema dilini kullanan eserler verme çabalarına girişilmiştir. Bu dönem sinemacıların başında Ö. Lütfi Akad yer almaktadır. 1914’ten 1950’ye dek uzanan dönemlerde Türk sineması özgün bir sinema dilinden yoksun yaşamıştır. Kullanılan dil sinema dili değildir. Ancak 1950-1960 yıllan arasında, önceki dönemlerden farklı olarak sinemaya özgü bir dille anlatma çabalanna başlanmıştır. 1967’den sonra renkli film yapımının birdenbire artışı, film maliyetinin artmasına neden olmuştur. 1987 sonrası; televizyon kanallanmn çoğalması, film yapımcılarının ekonomik taleplerinin karşılanamaması ile Türk Sineması krize girmiş, daha çok film festivalleri için film üretilmiştir.
-
Öge1950 Sonrası Türkiye'de Müzikle Sosyoloji İlişkisi Ve Belirleyici Dönemler(Sosyal Bilimler Enstitüsü, 1998) Ünvar, İlhan ; Kutluğ, Fikret ; 72173 ; Müzik ; MusicMüziği, sosyolijiden ayırt ederek düşünmemiz ve incelememiz mümkün değildir. İnsanların ve toplumların yaşantısındaki tüm değişimler paralel olarak müziği de etkilemiştir. Toplumlar yaşamın akışı içinde etkilemeye ve etkilenmeye elverişli yapıdadır. Bu nedenle çalışmalarımızı müzik-sosyoloji dialaktiğinden yola çıkarak kurmaya çalıştık. Türkiye’de müziğin sosyolojik ilişkileriyle oluşturduğu dönemleri değişimleri özellikle de yakın dönemdeki tarihe damgasını vurmuş oluşumları inceledik. Çalışmamıza; modernleşmenin, toplum yapısı ve geleneklerle ilişkilerini inceleyerek başladık. Daha sonra Türkiye özeline girerek Türkiye’de kültürel (modernleşme, popüler kültüre geçiş ve bunların sosyolojik oluşumlarını inceledik. Sonraki bölümde; Türkiye’deki Cumhuriyet öncesi ve Cumhuriyet sonrası sosyal değişimler ve Türk müziğine etkilerini inceledikten sonra Türkiye’de özellikle 1950’lerden sonra sosyal kimlikle ortaya çıkan belli başlı müzik dönemlerini türlerini, oluşumlarını , yapılarım çıkış noktalarını ve çıkış nedenlerini ortaya koymaya çalıştık.
-
Ögeİlköğretimde Konu Başlıklarına Göre Bir Okul Şarkıları Kitabı Denemesi(Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2001) Özeren, Cemalettin Alp ; Güvençoğlu, Şerife ; 107355 ; Müzik ; MusicBizim de içinde yetişerek belli bir noktaya geldiğimiz eğitim sisteminde gözlemlediğimiz en önemli ayrıntılardan biri, eğitim müziğinde şarkı dağarcığının zayıflığı olmuştur. Şüphesiz bu zayıflığın ardında yapılacak o- lası müzik üretimlerinin sunulabileceği ortamların sınırlılığı da yatmaktadır. Tez kapsamında yapılan çalışma, hem görsel hem de işitsel materyal içermektedir. Ayrıca işitsel materyal, kendi içinde ikiye ayrılmaktadır. Kase- din bir yüzünde şarkılar sözlü olarak seslendirilirken; diğer yüzünde enstrü mantal olarak yer almakta sarkılan adeta eğlenceli bir oyun gibi sunmaktadır. Gerek sarkılan kullanacak olan eğitimci, gerekse öğrenci; notayla ilgi li olarak aklına takılabilecek pekçok sorunun yanıtını notanın hemen yanında bulabilecektir. Bu kolaylık, belki de öğrencinin şarkılara daha kısa sürede da ha çok ilgi göstermesini sağlayacaktır. Bu çalışmada, öncelikle ülke eğitim müziği dağarında yer alan konular, özelden genele gidilerek tesbit edilmeye çalışılmıştır. Örnek kitaplar, kendi a- ralannda resmi ders kitabı ya da yardımcı ders kitabı oluşlarına; yalnızca şarkı lar ya da hem şarkı hem öğretim içermelerine bağlı olarak sınıflandırılmış ve ele aldıklan konular tesbit edilmiştir. lanmış;.örneğin hayvanlara sarar vermemek;, alkol ve sigara gibi kötü alış kanlıklardan uzak durmak Skiden adeta üstüne basa basa vurgulanmıştır. İstenildiğinde kolayca ulaşılabilmesi amacıyla, sözler, aynca biraraya getirilmiştir. Tezde yer aktı şarkılar önsözde de belirtildiği gibi, çeşitli ciddi eği tim kuruîiılanîMÎa denenmiş ve olumlu neticeler alınmıştır. Tezi hazırlamaya başladığımda; bugüne kadar görev yaptığım eğitim kurumlan için hazırladığım şarkılara da yer vermeyi amaçlamıştım. Ancak o malzemeleri; kişisel yoğunluğum nedeniyle, hem görsel hem de işitsel o- larak hazniayamamam sonucu, teze dahil etmemeyi uygun gördüm. Tez, ülkemiz eğitim müziğinde ele alınan belli başlı konuları birarada sergilemekte ve ardından, daha çok çocuk şarkısı yapılmalı düşüncesinden hareketle hazırlamış olduğum 15 özgün çalışmayı hem görsel hem de işitsel olarak sunmaktadır
-
ÖgeMüzikli Oyunların Çocuk Gelişimine Etkisi(Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2001) Kılık, Tolga ; Nurlu, Erol ; 107354 ; Müzik ; MusicOkul öncesi dönem olarak adlandırılan sıfır-altı yaş arasında yaşamın temelini oluşturacak bir gelişim döneminden geçer. Her yaşın kendisine has bedensel, sosyal, duygusal ve zihinsel gelişim düzeyi bulunmaktadır. Bu dönemdeki gelişimin sağlıklı olması bundan sonraki yaşantının da sağlıklı olması açısından önemlidir. Çocukların aile dışında eğitimlerinin ve gelişimlerinin desteklendiği kurumlar ana okullarıdır. Ana okullarının bu özellikleri dışında, çocukları ilkokula hazırlama gibi bir misyonu bulunmaktadır. Ana okulunda yapılan eğitimin, sanatsal etkinliklerle de desteklenmesi çocuğun gelişimi ve ondaki yeteneklerin ortaya çıkartılması açısından önemlidir. Özellikle ana okulları çocuğun oyun gereksinimlerini de karşılayan toplumsal kurumlardır. Oyun, insan yaşamının ayrılmaz bir parçasıdır. Farklı oyun türleri vardır. Oyun, sanıldığının aksine boş vakit geçirme yada oyalanma uğraşı değildir, oyun önemli bir eğitim aracı olmakla beraber; çocuğun bedensel, duygusal, zihinsel ve sosyal dünyasının da destekleyicisi ve yönlendiricisidir. Özellikle üç altı yaş arasında eğitimin vazgeçilmez olguları arasındadır. Oyun kavramı içinde yer alan, aynı zamanda müzik eğitiminin de bir parçası olan "Müzikli Oyunlar"; çocukların bedensel, duygusal ve sosyal gelişimlerinin yanı sıra, kavram ve yaratıcılık gelişimlerine katkıda bulunur. Bu nedenle "Müzikli Oyunlar" eğitimin bir parçası olarak kullanılabilir. Bu düşünceden hareketle; tezin son bölümünde yapılan "Uygulama Çalışması"yla da "Müzikli Oyunlar"ın çocuk gelişimindeki etkileri ortaya konmuştur.
-
ÖgeDünyada Ve Ülkemizde Müzik Telif Hakları(Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2004) Kızılkaya, Yasemin ; İçli, Selahattin ; 175083 ; Müzik ; MusicSözlük anlamı ile telif hakkı, bir sanat yada düşün eserini yaratan kimsenin bu yapıttan doğan haklarının tümüdür. Telif hakkı eser sahibini korur ancak korunan eser sahibinin eserleridir. Telif haklarının kaynağı, 15.yy'da Avrupa'da matbaanın icadına bağlanmıştır. Ne var ki basım tekniği, yüzyıllarca önce Avrupalıların bilmediği dönemlerde Çin ve Kore'de kullamlmaktaydı. Bazı uzmanlar ise telif hakkı fikrinin her zaman mevcut olduğunu ama uzun süre kanunlarla ifade edilmediğini öne sürmüşlerdir. Bugün gelişmekte olan her ülke milli üretimini arttırma ve dünyadaki bilgi kaynaklarına giriş sağlama zorunluluğu ile karşı karşıyadır. Bu gelişmeler, dünyanın her yerinde eğitim kurumlarına ve yaratıcı topluluklarına büyük yükler getirmiştir. Telif hakkı, insan zihninin ifade tarzlarım koruyarak, ülkelere kendi isteklerini fikirlerini ve başarılarını bütün dünyaya iletme fırsatım verir. Dünyada müzik alanındaki telif kavramım başlatan kişi büyük Fransız besteci CLAUDE DEBUSSY' dir. Paris'te bir lokantada kendi eserlerinin hiçbir şekilde ödeme yapılmadan icra edilmesi onu rahatsız eder ve mekan sahipleri ile mahkemelik olur. Böylece dünyada müzik telifini yaratan süreç, bir Fransız mahkemesinin kararıyla başlamıştır. Telif haklan konusunda ciddi çalışmaları olan ve ülkemizdeki meslek bMMerinin de üyesi olduğu başlıca 2 konfederasyon bulunmaktadır: - CIS AC (Dünya Temsili Telif Haklan Meslek Birlikleri Konfederasyonu) - BIEM (Dünya Mekanik Telif Haklan Meslek Birlikleri Konfederasyonu) Aynca dünyada telif haklan üzerine yaptığı çalışmalarla eser sahibinin her türlü maddi ve manevi haklanm koruyan birçok meslek birliği bulunmaktadır. Bunlardan başlıcalan şöyle sıralanabilir: - AMRA, Amerika Birleşik Devletleri - GEMA, Almanya - PRS, İngiltere - SACEM, Fransa - IMRO, İrlanda - PvAO, Rusya vii - SGAE, İspanya - KODA, Danimarka Ülkemizde ise telif haklarının başlangıcı dünyadakinin aksine çok yenidir. 1850 tarihli telif hakkıyla ilgili ilk hukuk metni 1957 tarihli Telif Nizamnamesi - 1910 tarihli Hakkı Telif Kanunu 1 95 1 tarihli 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu 1986 tarihli Sinema, Video ve Müzik Eserleri Kanunu Yukarıda adı geçen kanunlar, ülkemizde şimdiye kadar gerçekleştirilen telif haklan kanunları kronolojisi olarak açıklanabilir. Bunların yanısıra ülkemizde halen faaliyet gösteren çeşitli meslek birlikleri bulunmaktadır, bunlardan bazıları kuruluş tarihleri ile birlikte şöyledir. - MES AM (Türkiye Mûsikî Eseri Sahipleri Meslek Birliği, 1 987) - MSG (Müzik Eseri Sahipleri Grubu, 1 999) - MÜ- YAP ( Bağlantılı Hak Sahibi Fonogram Yapımcıları Meslek Birliği, 2000) Müzik alanında birden fazla meslek birliği olmasının getirdiği bazı olumsuzluklar da mevcuttur. Rekabet, genel olarak pek çok hizmetin iyileşmesini sağlarken, öte yandan da eser sahiplerinin, eserleriyle ilgili olarak kullanılan eserlerin tespit edilmesini ve bu eserlere ilişkin bu kurumlarla lisans sözleşmesi yapılmasını çok daha güçleşmiştir. Ülkemizdeki telif haklarıyla ilgili sevindirici bir haber ise geçtiğimiz Mart aymda TBMM'den geldi. Korsan yayınla mücadele edilmesi amacıyla bazı kanunlarda değişik yapılmasını öngören yasa tasarısı, TBMM Genel Kurulu'nda kabul edildi. Kültür ve Turizm Bakanı Erkan Mumcu, fikri mülkiyet konusunda örnek alınacak bir yasa çıkardıklarına inandığını ifade etti. Tüm bunlardan yola çıkarak telif hakkı kavramının insan haklarının önemli bir parçası olduğunu söylemek yanlış olmaz. Mevcudiyet sebebi ise dürüstlük ve ananevi "şahsi mülkiyet" kavramı ile izah edilebilir. Fikri haklan koruma yolunda gerek ulusal gerekse uluslar arası alanda büyük çapta örgütlenme gerçekleştirilmiştir. Teknolojik gelişmenin açtığı yeni ufuklar ve şartlara göre bu hakların korunması için yeni düzenlemelere devam edilmeli ve gereken tedbirler alınmalıdır. Sanatın ilerleme ve gelişmesinde büyük katkıları olduğu da yadsınamaz.
-
ÖgeIV. Murad'ın Sarayında Müzik Ve Müzisyenler(Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2005) Tetik, Seher ; Uslu, Recep ; 175077 ; Müzik ; MusicThe history of Turkish music covers an extensive period of Turkish history; there has been many studies conducted in order to enlighten this period of time. Nonetheless, studies that were too general or conducted in the manner of evaluations are not adequeate enough to enlighten the facts.lt is usually improbable for all the resources to be evaluated since the subject matter is too wide and general to begin with; hence it is inevitably necessary to focus on specific subtopics for the sake of conducting a well-developed study. Consequently it is critical to observe the Turkish music via focusing on each era individually in order to be able to comprehend the influence of each era on the following ones while reinforcing the conception of the continuity of musical culture throughout these eras; within such a perspective the investigation of the music and the musicians of IV. Murad's era is of crucial importance not only to obtain information on the musical background of the era but also to enlighten the influence of this period and its musicians on previous and latter periods in Turkish Music. Covered in this study is the palatial music and musicians that have taken place in the years of Murad IV's dominion. In introduction, firstly, the Ottoman musical culture before IV. Murad's Era is introduced briefly, then the methodology within which the thesis has been prepared is explained, followed by the plan of the study. The first section, provides information regarding IV. Murad's life, his great intelligience for arts and sciences as well as his compositions and its sources. The second section, classifies the musicians that recordedly had lived in the palace. The classification is made according to their education and compositions which were on religious, nonreligious or martial themes. In the third section, firstly, we classified the Sazende, Hanende, Bestekar, Saz şairi, and the musicians originated from Iran that recordedly had lived in the palace. Following, depending on the information from the resources, we explained vni the musician's lives. In the end of this section, the compositions which were composed by these musicians is listed. In conclusion of the thesis the results emerging from our researches are given. In the attachments sections, we provide a recording of the notes of the compositions conducted by the musicians of the era, resources of which are scientific researches and the Archieve of TRT.
-
ÖgeA Pychological Approach To Gay Musicians In Istanbul(Institute of Social Sciences, 2006) Shidfar, Farhad ; Karahasanoğlu Ata, Songül ; 175051 ; Music ; MüzikThis study encompasses comprehensive analysis of gays and their performed music in various bars and night clubs in Istanbul, Turkey, based on experimentation and observation. In order to launch such a field study, some interviews from gays have been carried out which include; analyzing their life characteristics, a spot-light on their performance and stage characteristics, and finally came up with analyzing then- private lives, searching the leading effects and causes, which had been derived from their psychology and eventually their behaviours. Carrying out the issue, Freud's theory and an amalgam between gay's music in Turkey and the discussions of "id", "ego", "superego" and "Defence mechanisms" of Sigmund Freud's theory have been taken into consideration. The role of Turkish culture and traditions and religion of Islam in shaping the gay musician's mental reaction has been disclosed as well. This study will also help us to trace the roots of gay musicians' stage characteristics, their self confidence, their non-elevated rude language style even in gays' private lives and their music performance, the reasons of popularization of gay music programs on TV especially among the women in eastern and rural parts of Turkey, the role of religion of Islam and Turkish culture upon the gay musicians and their reacted attitudes and responses, and then provides us with the persuading answers to some pre-established questions like; why they loose themselves thoroughly in music as a means of release and escapist activity, why almost most of them follow the footprints of the gay musician pioneers.
-
Öge1950 Sonrasi Görsel Sanatlar Ve Müzik Arasindaki Etkileşim(Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2006) Aydoğan, Bilge ; Ödekan, Ayla ; Müzik ; MusicGeleneksel sanat kurallardan kurtulma sürecinin önemli bir adımı olarak değerlendirilen 19. yüzyıl, görsel ve işitsel sanatların etkileşiminin yoğunlaşmaya başladığı bir sürece işaret eder. 19. yüzyılın kültürel ortamı, kendinden önceki dönemlerden daha karmaşık bir yapıya sahiptir. Dünya küçülmeye başlamış, büyük sanat yapıtlarının ucuz yollu kopyaları üretilmiş, yüzyılın ilk çeyreğine egemen olan Napolyon'un emperyalist dönemine ve Neoklasik sanat anlayışına tepkiler doğmaya başlamıştır. Öyle ki, karmaşık olan bu kültürel ortamın her alanında müzik, mistik bir yol gösterici olmuştur. Wagner'in ?Bütünsel Sanat Çalışmaları? (Gesamtkunstwerk) başlığını taşıyan kitabında, tüm sanatları bir çatı altında toplayacak olan aracıdır müzik. Nitekim 20. yüzyıl sanatı da; Fütüristlerin, Kübistlerin, Soyut Sanat savunucuların ve Dadacıların müzik ile kurduğu bağ ile şekillenecektir. 20. yüzyılın ilk yarısına baktığımızda birbirine koşut olarak gelişen farklı akımlar ve çeşitli ifade biçimlerinin bir aradalığını görmekteyiz. Kandinsky'nin soyut arayışlarının karşısına Kübist sanatçılar, ?yapı bozum? ile çıkmışlardır. Öte yandan Avrupa'nın diğer ucunda Fütürist sanatçılar, manifestolarıyla sanat ortamının güvenli yapısını sarsan açıklamalar ve eylemler gerçekleştirmişlerdir. Savaş öncesinin yarattığı bunalım ve yalnızlık duygusu sanata da yansımıştır. 1920'li yıllara gelindiğinde oldukça eklektik bir yapı çıkar karşımıza. Dada etkinliklerine de katılmış olan besteci Edgar Varese ve Eric Satie'nin de aralarında bulunduğu bir grup avangard sanatçı, Sürrealizm akımını harekete geçirmişlerdir. Müzik ile görsel sanatların etkileşimi bağlamında, Dışavurumculuk akımının müzikte ortaya koyduğu tonal kırılma ile görsel sanatlardaki formun bozulması, birbirine eşdeğer yaklaşımlar olarak görülmüştür. Öte yandan yüzyılın ilk yarısında etkili olan Fütürist ve Dada sanatçılarının eylemsel tavırlarında karşımıza çıkan avangarde hareketin ise Wagner'in sanatların bütünlüğü ilkesine temellendirilmiştir. Müzik ve görsel sanatların 1950 sonrasındaki gelişimine baktığımızda, 20. yüzyılın ilk yarısındaki avandgard hareketin etkili olduğu görülmektedir. 2. Dünya Savaşı'nın eşiğinde olan Avrupa'nın tekinsiz ortamından kaçan pek çok sanatçı Amerika'ya göç etmiştir. Bu sanatçılar arasında Duchamp, Varese, Dali, Tanguy, Leger, Breton gibi daha pek çok sanatçı sayılabilmektedir. Bu sanatçılar 1950 sonrasında oluşacak sanat anlayışının temelini oluşturmuşlardır. İlk bakışta göze çapan, bu sanatçıların Dadacılardan miras kalan, rastlantıya dayanan içgüdüsel bir tavrı benimsemiş olan Sürrealizm akımının temsilcileri olduklarıdır. 20. yüzyılın ilk yarısında; müzikte dizisel, görsel sanatlarda ise soyut anlatımın yoğunlukta olduğu bir dönem yaşanmıştır. Bu yaklaşımlar her iki alanın, ?sanatın sanat için? üretildiği düşüncesini destekleyen bir özellik kazanmasına neden olmuştur. Dolayısıyla, toplumdan kopuk, anlaşılması güç ve seçkinci bir yapı ortaya çıkmaya başlamıştır. Duchamp, Cage ve Fluxus sanatçılarının öncülüğünde yeniden canlanan avandgard yaklaşım ise, işte bu noktada önem kazanmaya başlamıştır. Sanatın yeniden tanımının yapılmaya başladığı modern sonrası sürecin başlangıcı olmuşlardır bu sanatçılar. 1950'lerde New York merkezli oluşumun yüzyıl başlarındaki Paris sanat ortamını anımsanmaktadır. New York sokaklarının bar ve klüplerinde sanatın ve sanatçının varlık alanının sorgulanması, sanat nesnesi olarak yeni malzemelerin kullanıma girmesi, hem müzik hem de görsel sanatlar alanına yepyeni bir alan açmıştır. Avrupa'da da benzer gelişmeler yaşanmaktadır. Deneysel çalışmalar, görsel sanatlar ve müzik alanında hız kazanmıştır. Soyut sanat ve dizisel müziğin saflık özellikleri melezleşmeye başlamış, günümüz sanatını oluşturan çoklu ortam üretimlerinin temelleri atılmıştır.
-
ÖgeThe Prevalence Of Musical Performance Anxiety And Effective Coping Methods: A Study Of Turkish Musicians(Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2007) Teztel, H. Gülden ; Aşkın, Cihat ; 227549 ; Müzik ; MusicMüzisyen sahne heyecani, dunya çapında birçok müzisyeni etkileyen bir problemdir. Bu çalışmada, müzisyen sahne heyecanı konusu, bir grup Türk müzisyen arasındaki yaygınlığı ve bu örneklem için en verimli başa çıkma yöntemlerinin belirlenmesi açısından incelenmiştir. Bu çalışmada, problemin yaygınlığının ve farklı özelliklerinin belirlenebilmesi için örneklem ile bir anket çalışması; farklı çözüm stratejilerinin tartışılması için de ünlü solistler ile röportajlar ve müzisyen sahne heyecanı ile ilgili dünya literatürü üzerinde kapsamlı bir araştırma yapılmıştır. Sonuç olarak davranışsal ve bilişsel terapiler ile Alexander yöntemi, en verimli başa çıkma yöntemleri olarak belirlenmiştir. Anahtar Kelimeler: Müzik, sahne, heyecan, zihinsel terapi, davranışsal terapi
-
ÖgeMüzikle Tedavi Ve Öğrenciler Üzerindeki Terapik Etkileri(Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2007) Özçevik, Arzu ; Altınölçek, Haşmet ; 206896 ; Müzik ; MusicMüziğin, birçok tanımındaki gibi ruhun gıdası olduğu, insanı rahatlattığı, dinlendirdiği ve huzur verici etkilerinin olduğu bilinmektedir. Günümüzde yapılan bilimsel çalışmalarda, müziğin insan sağlığı üzerinde etkili olabileceği yönündedir. Bu alanda, Amerika ve Avrupa'da pek çok araştırma merkezi çalışmalarını sürdürmektedir. Müzik, çocuklarda görülen bazı psikiyatrik bozukluklarda faydalı olabilmektedir. Yapılan araştırmalarda da belirtildiği gibi, özellikle zekâ geriliği, davranış bozuklukları ve öğrenme bozuklukları görülen çocuklarda müzik terapisi ile sevindirici sonuçlar alınabilmektedir. Müzik bu tür rahatsızlıkları olan çocuklarda, ruhsal, duygusal ve toplumsal gelişime katkıda bulunur. Ayrıca zihinsel melekelerin kuvvetlendirilmesine ve iletişim yeteneğinin gelişmesine yardımcı olur. Tarihsel olarak bakıldığında, müziğin ruh ve beden sağlığına olan etkileri ile ilgili, çok bilgiye rastlanmaktadır. Günümüzde de müzik terapi bilimsel ve metodik bir yöntem kazanmıştır. Bilindiği gibi, modern psikiyatrinin en önemli konularından biri, problemli kişileri topluma kazandırmak, gerçek yaşamla ilişkilerini sağlamaktır. Bu bağlamda, giderek büyük anlam ve önem kazanan müziğin terapik etkileri, çocukların sağlıklı gelişmesinde önem arz etmektedir.
-
ÖgeThe Emergence Of Cemal Reşit Rey's "çelebi" And The Opra's Restorastion : A Critical Study(Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2008) Karlıbel, Aydın ; Aşkın, Cihat ; 235329 ; Müzik ; MusicBu tez, Rey kardeşlerin operası Çelebi'yi ele alarak eserin Türk kültürü ve evrensel müziğin içindeki yerini ortaya koymaya çalışmaktadır. İzlenen yöntem, önce eseri tanımlamak, tarihi önemini ortaya koymak olmuş, üslup özellikleri ortaya konularak, gerek libretto gerek se müzik ayrı ayrı incelenmiştir. Metin yazarı Ekrem Reşit Rey ayrıca değerlendirilmiştir. Konusu Lale Devri'nde geçmesi dolayısıyla tarihi bir önem taşıyan Çelebi operası, 20nci yüzyılın ulusalcılık akımının özelliklerini taşımaktadır. Osmanlı sosyal yaşantısının bir panoramasını da gözler önüne sermekte olan opera, dünyevi ve uhrevi unsurları yanyana ele alarak manevi değerleri yüceltirken, Türk opera sanatının bir başyapıtı olarak seçkinleşir
-
ÖgeMüziksel Melezlemenin Kuram Ve Uygulaması: Atonal Armoninin Popüler Müzik Doku, Ritmik Kalıp Ve Formları İle Kullanımı(Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2009) Altınbüken, Eray ; Beşiroğlu, Ş. Şehvar ; Müzik ; MusicBu çalışma, 20. Yüzyıl Batı sanat müziği ve popüler müziğin kompozisyon anlayışlarını yeni bir ara-stilde bir araya getirmeyi amaçlayan bir melezleme işlemi etrafında şekillenmiştir. Projenin ana akışı, popüler müziğin iç yapısının önceden mevcut şemalar ile ritmik ve dokusal öğelerin modüler kullanımına dayanması üzerine kısa bir tartışma, popüler müzik parçalarının içerdikleri ritmik, dokusal ve formal (biçemsel) özelliklere yönelik analizler, bulunan ana modellerin sistematize edilerek numaralanması, ve son olarak bu modellerin atonal ses organizasyonu teknikleri ile birlikte bir müzik kompozisyonunda kullanılmasıdır. Analizlerde yer alan modeller, net olarak gözlemlendikleri bir müzikten yapılan alıntının transkripsiyonu ile desteklenmekte ve aynı modelin gözlemlenebileceği başka müzikler de devamında dinleme önerisi olarak sunulmaktadır. Tezin ana konusu bu modellerin varlığını tartışmak ve örnekler yolu ile ispat etmek değildir, bu nedenle örnekler sadece modelleri açıklamak amacıyla verilmiş ve sayıca kısıtlı tutulmuştır. Modellerin sunumunun ardından, modellerin çalışma kapsamında yazılan müzik eserinde nasıl kullanıldığını açıklayan ve tüm eseri bu açıdan analiz eden bir bölüm yer almaktadır. Eserin şef partisyonu ve konserde canlı olarak gerçekleştirilen ses kaydı ise tezin sonundaki ekler kısmında sunulmuştur. Bu çalışmanın amaçları çok yönlüdür. Müzikbilimsel amaç, popüler müziğin dinleyici ile kolay ve çabuk iletişim kurmaya yarayan bazı kompozisyon yöntemlerini Batı sanat müziği literatürüne kazandırmak, öte yandan popüler müzik dinleyenleri 20. yüzyılda keşfedilen yeni armoni teknikleri ile elde edilen sonoritelere ve bu tarzda yaygın olarak kullanılan çalgı gruplarının tınısal paletine aşina kılmaktır. Popüler Müzik örneklerinden modellenerek alınan ritmik, dokusal ve forma ait öğeler bu kompozisyonda, popüler müzik dinleyicisi ile iletişim kurarak karşılaştıkları diğer ?yeni? öğeleri kabullenmede kolaylık sağlayacak araçlar olarak düşünülmüştür. Bunun yanısıra, şu ana dek denenmemiş yeni karışımlar ve müzik yazma yolları içeren özgün eserler ortaya koymak yönünde bir sanatsal amaç da mevcuttur.
-
Ögeİspanyol Piyano Müziğinde Otantisite Ve Piyano Tekniğinin Evrimi Üzerine Bir Çalışma-Albeniz, Granados Ve Falla'nın Eserlerinden Örnekler(Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2009) Selen, Beray ; Cihat, Aşkın ; Müzik ; MusicÖzellikleri arasında otantik kökenler ve bölgesel karakteristikler barındıran piyano parçaları kendine has bir yöntemle incelenip etüt edilmelidir. Bu tarz parçalara örnek olarak İspanyol Piyano Literatürü örnek gösterilebilir. Bu çalışma bir piyanistin Granados Albeniz ve Falla'nın eserlerine birden fazla öğeyi işin içine katarak yaklaşabilmesini önermektedir. Bu faktörler arasında, Flamenko geleneğinin yanı sıra gitar, klavsen ve klavikord gibi diğer enstrümanların yapısal etkileri de sayılmalıdır. Çalışmanın ana hedefleri arasında en önemlisi, icracıları çaldıkları müzikal yapıların temeline doğru yönlendirebilmektir. Bunun yanında, teknik ve müzikal materyali pedagojik olarak sınıflandırabilme yeteneği, bu bestecilerin eserlerine yaklaşımda daha emin ve genelleştirilmiş bir tavrın sergilenebilmesinde çok yardımcıdır.
-
ÖgeÇağdaş Çalgı Tekniklerinin Kemençe, Ud, Kanun Ve Neye Uyarlanması(Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2009) Türkmen, Onur ; Beşiroğlu, Ş. Şehvar ; Müzik ; MusicThis dissertation is a research on the application of standardized contemporary instrumental techniques to certain Turkish music instruments - kemençe, ud, kanun, ney - in addition to the proposition of the notation of particular techniques that are unique to those instruments. The main purpose of this study is to contribute to the formation of the common terminology that will enrich the communication between contemporary music composers and traditional Turkish music composers and performers. This communication will strengthen composers? relation with the tradition in order to create access to unique artistic formations. In order to establish this communication, possibilities and characteristics of these four instruments are analyzed; according to the results of this research new notation methods are proposed. Meşk, a system that does not use any written material to transmit the musical works, remained as the only method in the tradition of Turkish Music education. Western notation has been adapted to Turkish Music only at the beginning of the twentieth century but especially by the establishment of the State Conservatory in 1976. Since the tradition focuses on the revelation of the single melodic line, the idiomatic principles of Turkish music instruments are not systemized even by the conservatory. Therefore, this thesis is not a research on the characteristics of the tradition rather is a research based on a practice study. Observations and experiences that are accomplished as a result of this process are enrolled in this dissertation as a proposition of a prototype of the idiomatic studies on Turkish music instruments. In the appendix section there are musical pieces that present exemplifications of the inferences of this research. These pieces are presented under the collective title ?hat? that contains every possible combination of these four instruments in an ensemble setting: four solos, six duos, four trios and two quartets.