LEE- Mimarlık Tarihi Lisansüstü Programı
Bu topluluk için Kalıcı Uri
Gözat
Çıkarma tarihi ile LEE- Mimarlık Tarihi Lisansüstü Programı'a göz atma
Sayfa başına sonuç
Sıralama Seçenekleri
-
ÖgeManisa'da beylikler ve Osmanlı dönemi yapılarında devşirme malzeme (Spolia) kullanımı(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2021-09-21) Aktur, Hilal ; Ağır, Aygül ; 502102140 ; Mimarlık TarihiAnadolu'daki Türk-İslâm kentleri Antik, Roma ve Bizans dönemlerinden beri sürekliliğini koruyan yerleşim bölgelerinin olduğu yerlere ya da yakınlarına kurulmuştur. Bu yerleşimlerin üzerine kurulan Anadolu Selçuklu ve Beylikler dönemi kentlerindeki yapıların mimarilerinde yoğun olarak önceki dönemlere ait yapı malzemelerinin kullanıldığı görülmektedir. Yeniden kullanılan bu mimari malzemeler, devşirme malzeme "spolia" olarak adlandırılmaktadır. Devşirmenin mimarideki en genel tanımı, daha önce başka bir yapıda kullanılmış mimari malzemenin aynı ya da farklı bir işlev ile yeniden kullanılmasıdır. Saruhanoğulları'nın başkenti ve Osmanlı şehzadelerinin ikamet yeri olan Manisa devşirme malzeme spolia kullanımının değerlendirilmesi için bu tez çalışmasının konusu olarak belirlenmiştir. Manisa'nın bu çalışma için araştırma bölgesi olarak seçilmesindeki etkenler arasında, Manisa'nın çok katmanlı kültür ve mimari ortamını yansıtan Beylikler ve Osmanlı dönemi yapılarındaki yoğun devşirme malzeme kullanımının tespit edilmesi, Batı Anadolu'da devşirme malzeme odaklı ve Saruhanoğulları Beyliği mimarisi üzerine yeterli çalışmanın yapılmamış olması yer almaktadır. Manisa'nın Türk Dönemi, Saruhan Bey'in 14. yüzyılın başında Magnesia'yı Bizans İmparatorluğu'ndan alarak Saruhanoğulları Beyliği'nin başkenti yapmasıyla başlamıştır. Manisa, Saruhanoğulları Beyliği'nin mimari örneklerinin günümüze kadar gelebildiği nadir yerleşimlerdendir. Bölge, 15. yüzyılın başında Osmanoğulları Beyliği'nin egemenliği altına girmiştir. Osmanlı hâkimiyetine geçmesiyle Manisa, gözde şehzadenin ikamet yeri olmuştur. Cumhuriyet'in ilanına kadar Osmanlı İmparatorluğu yönetiminde kalan Manisa ve çevresi, Kurtuluş Savaşı yıllarında kısa bir süre Yunanlılar tarafından işgal edilmiştir. Manisa'nın Antik, Roma ve Bizans dönemlerine ait mimari eserler günümüze ulaşmamıştır. Manisa'nın Türk Dönemi öncesine ait yapı stoğuna ilişkin bilgilere Saruhanoğulları ve Osmanlı dönemi yapılarındaki yeniden kullanımlar ışık tutmaktadır. Türk öncesi dönemlere ait mimari malzemelerin devşirilerek kullanılması Antik, Roma ve Bizans dönemlerine ait mimari elemanların günümüze kadar ulaşmasını sağlamıştır. Manisa'nın Beylikler Dönemi Saruhanoğulları Beyliği, Manisa ilçelerinde ise Saruhanoğulları ile birlikte Germiyanoğulları ve Aydınoğulları beyliklerine ait mimari eserlerle Osmanlı Dönemi mimari eserleri tez kapsamında incelenmiştir. Yapılardaki devşirme malzeme tespitine paralel olarak literatür araştırması yapılmış; yapıların tarihleri ile ilgili bilgilere ulaşılmıştır. Bununla birlikte yapıların –mevcut ise- vakfiyelerinin incelenmesi ve geçirdikleri onarım süreçlerinin tespit edilmesi için T.C. Başbakanlık Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivi'nde araştırma yapılmıştır. Bu arşivde yer alan teknik doküman ve fotoğrafların incelenmesi yapılarda inceleme yapılan dönemde tespit edilemeyen devşirmelerin belirlenmesi açısından da önem arz etmektedir. Manisa ve ilçelerinde Beylikler ve Osmanlı dönemi yapılarında tespit edilen devşirme malzemelerin nerede, nasıl ve neden kullanıldığının değerlendirilebilmesinde, benzerliklerin ortaya konabilmesi ve mimarlık çerçevesinde devşirme malzeme "spolia" tanımının yapılabilmesi için Roma, Bizans, İslâm, Anadolu Selçuklu, Beylikler ve Osmanlı dönemlerindeki devşirme malzeme kullanımı örneklerine tezde yer verilmiştir.
-
ÖgeLarı̇sa (Buruncuk) antı̇k kentı̇nı̇n yerleşı̇m yapısı(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2021-10-11) Külekçi, Ilgın ; Saner, Nejat Turgut ; 502132104 ; Mimarlık TarihiLarisa (Buruncuk) Batı Anadolu'da antik Aiolis bölgesi içinde yer alan önemli kentlerden biridir. Arkeolojik buluntulara göre yerleşim tarihi Neolitik döneme dayanmakta, en erken mimari kalıntıları ise Erken Tunç Çağı'na tarihlenmektedir. Yerleşim izleri Buruncuk uzantısının neredeyse tamamına yayılmaktadır. Buruncuk'un batı ve doğu ucundaki iki tepe şehrin iki merkezi alanını temsil etmektedir. Batıdaki tepe (Larisa Batı) üzerinde akropol, güneyinde ve kuzeyinde şehir alanları, doğu, güneydoğu ve kuzeydoğusunda geniş bir nekropol; doğudaki tepe (Larisa Doğu) üzerinde kale ve güneydoğusunda yerleşim alanı; iki tepe arasında kalan alanda ise tarım yapıları ve terasları bulunmaktadır. Bugün alanda görülen mimari buluntular ağırlıklı olarak MÖ 7.-4. yüzyıllar arasına tarihlenmektedir. MÖ 3. yüzyılın başından daha geç döneme tarihlenen bir yerleşim izi görülmediğinden şehrin bu dönemde terk edildiği düşünülmekte, ve mevcut buluntularıyla alan Arkaik, geç Arkaik ve Klasik dönemde iskan görmüş bir şehir görüntüsü sunmaktadır. Larisa'da 20. yüzyılın başlarında dört çalışma sezonu boyunca arkeolojik kazı yapılmıştır. Kazı çalışmaları kentin akropolüne odaklanmıştır. Akropolün dışında kısmen nekropolde kazılar ve şehir alanında sondajlar yapılmıştır. Kale ve eteğindeki yerleşim alanı ise kazı çalışması veya detaylı bir mimari belgeleme yapılmadan yalnızca genel plan üzerinde tespit edilmiştir. 2010 yılında Larisa'da Prof. Dr. Turgut Saner'in yürütücülüğünde mimari yüzey araştırmaları başlatılmıştır. Buruncuk uzantısının tamamında sürdürülen araştırmalar akropolün dışındaki alanlarda kentsel ve kırsal işlevlerin çeşitlendiğini ortaya koymuştur. Tez çalışması bu alanlar arasından Larisa Batı'daki güney ve kuzey şehir alanları ile Larisa Doğu'daki yerleşim alanında belgelenen mimari buluntulardan yola çıkarak yerleşim yapısını değerlendirmektedir. Bu çalışma esas olarak dönem aralığı kabaca bilinen bir yerleşimin topografik özelliklerini ve dağınık mimari izlerini değerlendirmeye, ve olabildiği ölçüde tarihsel verilerle birlikte yorumlamaya yöneliktir. Tez çalışmasıyla MÖ 6.-4. yüzyıllar arasında Pers egemenliği altında varlık göstermiş bir yerleşim olarak Larisa bu dönemin özellikle Anadolu bağlamında az bilinen yerleşim modellerine örnek olarak sunulmaktadır. Larisa bulunduğu konum itibariyle bölge içinde stratejik bir noktayı temsil etmektedir. Üzerinde bulunduğu verimli Gediz Ovası'nın sunduğu tarım kaynakları buradaki yaşamı sürdürülebilir kılmış, Gediz Nehri'nin açtığı doğal yol hattı Larisa'nın Ege kıyısına ve iç bölgelere bağlanmasını sağlamıştır. Yerleşimin şekillenmesinde Buruncuk'un topografya koşulları etkili olmuştur. Larisa Batı ve Doğu tepelerinin kayalık zirveleri anıtsal surlar için zemin oluşturmuş ve sınırlarını belirlemiştir. Tepelerin farklı bölgelerinde yoğunlaşan kayalık alanlar taş ocakları olarak kullanılmış, buradan yapı malzemesi temin edilmiştir. Her iki tepenin güney ve güneydoğu yamaçları diğer yönlere göre daha az eğimli, ve rüzgar, güneş gibi doğal faktörler açısından avantajlı olduğundan yerleşim alanlarına ayrılmıştır.
-
ÖgeThe architectural decorations of Ilkhanid period in Iranian and Anatolian geography from selected monuments(Graduate School, 2021-11-11) Soltani, Ghazal ; Ağır, Aygül ; Rezaei, Davood ; 502152101 ; History of ArchitectureIn the 13th century, nomadic steppe tribes who could be regarded as a Mongol family began to move across Asia under the leadership of Genghis Khan. They created a large empire under their government in the regions they became governor as Iran, Anatolia, and the neighborhoods. They also changed the cultural and geographic situations by their attack from the place they started to move to the west of Asia, but they were influenced by the Islamic culture as well in their path like Central Asia toward Iran and Anatolia. The Mongolians who are famous as Ilkhanids were stated in Iran about 1256-1335 (or 1353) and in Anatolia between 1243-1335. When Ilkhanids encountered with Iran and Anatolia's rich culture, they created the works through the architectural activity that obtained and united with their cultures, which the signs of these efforts became observed. During the Ilkhanid period, the branches of art related to decorations become apparent. This thesis involves a selection of architectural works during the Ilkhanid period that are cited in this thesis according to selected monuments from Iran and Anatolia exhibit the traditional methods of local artists/craftspeople who learned from their ancestors. Moreover, there are also sources of some Chinese and European influences, which were combined with traditional approaches of Mongols. The Ilkhanids gave importance to the decorations of architectural works to a high degree; likewise, it is recognizable that they also paid attention to the decoration of manuscripts, such as Great Mongol Shahnama (Book of Kings) and Quran manuscripts. It is possible to discern some similarities in terms of vegetal, geometric, and calligraphic decorations between the manuscripts and architectural decorations work. Although the Ilkhanids were from a nomadic culture, they could build monumental-scale mosques, tombs, madrasas, caravanserais, and palaces in the geographic locations they lived. It can be seen in the richly decorated features of their monuments mainly in terms of stone, brick, stucco, and tile materials. Metal and wood decoration objects are more noticeable in small fine artworks. The architectural works from selected monuments in the thesis are first introduced with their decorative features; there are also tables including the list, the categorization, and the details related to them at the end of the thesis. Regarding the data, by means of historical documents that are originating from Iran, Anatolia, and Central Asia prepared the sources in the Ilkhanids manuscripts, and the motifs, along with the evaluation notes of the author for the architectural, historical, cultural, and political backgrounds. In addition to a literature review, maps and notes of travelers were also consulted. The method section analyzes the criteria of the monuments. The highly representative monumental samples from Iran and Anatolia by considering the balanced selection of monuments in these two regions (Iran and Anatolia) were chosen. This thesis evaluates the analysis through patterns of decorations, materials, and even their architectural locations. The decorations observed in the mosque, madrasa, and tomb monuments are grouped as vegetal, geometrical, calligraphic, figural, and stylized patterns. The architectural decoration with considering their materials are discussed in terms of their similarities inside the existing monuments and their references to historical decorative designs. The analyses (drawing) of some of the geometric patterns by the author are observable too. At the end of each section of the thesis, there are short summaries. The total result of the thesis was done by summarized section's evaluation together. In the evaluation and conclusion parts of the thesis, the reasons that led to the formation of the decorations of the Ilkhanid period in the 13th and 14th centuries with considering the questions of introduction were emphasized by following an analytical and comparative path. As the result of the thesis information about the decorative patterns/designs, materials, types of the monuments, and the artisan's information, the employment of traditional materials and the decorations schemes are believed to be continued during the Ilkhanids period. The influence of the Seljuk period in the decoration schemes of the Ilkhanids architectural works is obvious. However, there is also the connection with the Pre-Islamic decoration. Totally, it results about the decorations in the monumental structures such as mosques, madrasas, and tombs reflect the time they were built.
-
ÖgeBir kentsel metafor olarak Anastilosis, İstanbul'un ruminatif pozlarla yeniden okunması(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2022) Kaya, İrem Naz ; Şener, M. Sinan Mert ; 741422 ; Mimarlık Ana Bilim DalıTez çalışması, anastilosis ve alt kavramları ile İstanbul'daki kentsel yenileme, yeniden üretme pratiklerini ele almaktadır. Anastilosis kavramı, içerisindeki bellek, yıkıntılaşma, harabe, zaman, imge birlikteliği ve ikircikli yapısı ile ele alınmaktadır. Giriş bölümünün ardından çalışmanın ikinci bölümünde, bellek mekânı, mekân belleğinin çifte kodlanmış anlamı, otobiyografik bellek, kolektif bellek, nostalji alt bölümleri ile açıklanmıştır. Bu bölümde, belleğin psikanalitik, tarihsel, davranışsal, kültürel ve deneyimsel boyutları, mimari tasarım pratikleri ile bağlantılı olarak açıklanmaktadır. Bernard Cache, bellek mekânı zihinsel ve uzamsal kodlayıcı olarak kavramsallaştırarak "yazıt" ve "daralma" olarak ayırır ve belleğin hem potansiyellerini hem de kısıtlarını görmeyi sağlar. Bu yönü ile birinci bölümde bellek, mekânsal ve kentsel çekişme ve uzlaşma alanı olarak ortaya koyulmaktadır. Bu bölümde ayrıca, farklı disiplinlerde ve mimari tasarımda hatırlama pratiklerine de yer verilmektedir. Bir Kentsel Metafor Olarak Anastilosis başlıklı üçüncü bölüm, ikinci bölümde tartışılan kavramlar ile bağlantılar ve uygulamalardan oluşmaktadır. Anastilosis mekân tez kapsamında kayıp nesnenin izini süren belleğin kentsel politikalar ile seçici geçirgenlikte belirlendiği muğlak geçiş nesnelerine referans vermektedir. Bu bölümde, anastilosis kavramı yıkıntılaşma ve harabe (kayıp nesne), kolektör ve bellek (geçiş nesnesi), ruminasyonlar ve ruminatif pozlama alt başlıkları ile incelenmektedir. Anastilosis, harabe olarak kayıp belleğin, anıların, metinlerin ve nesnelerin izini sürmekte; kolektör olarak kent parçalarını hatırlatmakta ve tartışmaya açmaktadır. Belgeleme ve kayıtlardan yola çıkılarak oluşturulan kentsel bellek fragmanları, bir yeniden üretim denemesi olarak ortaya konmakta ve bellek-zaman-kent-akörler ağ ilişkisi tartışmaya açılmaktadır. Anastilosis mekânın yeniden kuramsallaştırılması sonucunda üretilen ruminatif pozlama yenilenen kent dokularını okumak için bir model olarak önerilmektedir. Bellek ve harabelerin potansiyeli ve kaybı temsil eden çift kodlu anlamları nedeni ile aynı kadrajda hem negatif hem de pozitif pozlayıcılar bulunabilmektedir. Temsili imge ve radikal kopma negatif pozlayıcıları, hatırlama pratikleri ve kurgusal denge ise pozitif pozlayıcıları oluşturmaktadır. Çalışmanın ikinci ve üçüncü bölümlerinde yürütülen tartışmanın ardından tartışmanın somutlaştırıldığı dördüncü bölümde ise İstanbul'daki yenileme alanlarına odaklanılmaktadır.
-
ÖgeÜsküp şehrinde modernizm ve kültürel kimlik Üsküp hükümet binası örneği(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2022) Metalar, Sena ; Gül, Murat ; 740973 ; Mimarlık Tarihi Bilim DalıBalkanların en önemli kentlerinden biri ve Makedonya'nın başkenti olan Üsküp, kuruluşu yüzyıllar öncesine dayanan çok çeşitli etnik gruplara ve köklü imparatorluklara ev sahipliği yapmış bir şehir olarak günümüzde de bölgesindeki önemini korumaktadır. Kent, boyunduruğu altına girdiği devletlerin etkileriyle bir çok alanda gelişmiş ve değişmiştir. Ekonomik, kültürel, politik ve mimari gibi alanlarda geçirdiği bu değişimlerin izlerini bünyesinde barındıran şehrin morfolojisi, 1963 yılında yaşanan yıkıcı depremin ardından, modern yapıların kente inşa edilmesiyle yeni bir görünüm kazanmıştır. 26 Temmuz 1963 tarihinde meydana gelen depremin ardından, Üsküp şehrinin yüzde 80'lik bölümü ortadan kalkarken, o dönem 'müttefiksiz' bir politika izleyen Sosyalist Yugoslavya hükümeti kentin yeniden inşası için dünya ülkelerinin yanı sıra Birleşmiş Milletler'in (BM) hatırı sayılır yardımlarıyla harekete geçmiştir. Şehrin neredeyse tamamını yok eden bu felaket sonrasında 'tabula rasa' halini alan Üsküp, aldığı uluslararası yardımlarla bir dayanışma ve birlik kenti haline gelmiş, dünyanın çeşitli yerlerinden gelen şehir plancıları ve mimarlar tarafından yeniden tasarlanmıştır. Roma, Bizans, Osmanlı İmparatorluğu, Sırp Krallığı gibi farklı kültürlere ev sahipliği yapan kent, bu devletlerin kültürel miraslarını da bünyesinde barındırıyordu. Bu araştırma kapsamında ele alınan dönemde Yugoslavya Sosyalist Federal Cumhuriyeti'nin (YSFC) Makedonya bölgesi başkenti olan Üsküp'ün, köklü kültürel tarihine sosyalist hükümetin izleri de eklenmiştir. Şehrin büyük bir bölümünün hasar görmesiyle sonuçlanan deprem sebebiyle kentin tarihsel dokusunun yanı sıra inşa edilen modern yapıların çoğu harabe halini almıştı. Kentin tarihinde bir kırılma noktası olduğu belirtilebilecek olan 1963 depremi itibariyle, Üsküp bir 'dünya kenti' haline getirilmeye çalışılmış, yeniden inşa edilmiş ve planlanmıştır. Müttefiksiz Yugoslavya'nın politikasını da temsil etmesi hedeflenen bu yaklaşım doğrultusunda Üsküp kentinin modernizmin yanı sıra dayanışma, destek ve birlik kentine dönüşümünün hedeflendiği söylenebilir. Kentin modernizm serüvenine damgasını vuran Kenzo Tange'nin kent merkezi planının ardından ise şehre çok sayıda modern üslupta yapı inşa edilmiştir. Üsküp, dayanışma kenti halini almasının yanı sıra modern ve çağdaş bir başkent olma yolunda da ilerlemeye başlamıştır. Ancak bu modernleşme yolculuğu 1991 yılı itibariyle kesintiye uğramıştır. 1991'de YSFC'nin dağılmasının ardından kurulan Eski Yugoslav Cumhuriyeti Makedonya, 'Üsküp 2014' adlı projeyle kenti yeni ve alışılmışın dışında bir değişimle karşı karşıya bırakmıştır. Bu proje kentin 'antikleştirilmesi' esas alınarak hayata geçirilmiştir.
-
ÖgeTurgut Cansever'in demir tatil köyü projesinin yerel veri kullanımı açısından incelenmesi(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2022) Öksüzoğlu, Muhammet Talha ; Neftçi, Aras ; 780945 ; Mimarlık Tarihi Bilim DalıYerel veriler, tarih boyunca mimari tasarım için önemli girdiler olmuşlar; toplumlar, bilinçli veya içgüdüsel olarak bulundukları coğrafyanın doğal ve kültürel verileri ile yapılar, şehirler inşa etmişlerdir. Fakat bu doğal durum, modernizm ve modernizmle gelişen evrensellik anlayışıyla tarihsel sürekliliğini yitirmiştir. Modern mimarlık erken dönemlerinde dünyanın tüm coğrafyalarında mimarlık üretimlerini birbirine benzetmiş, büyük ölçüde tektipleştirmiştir. Bu tavra tepki olarak birçok mimar, tekrar yerel verileri önceleyerek, önemseyerek mimarlık yapmak gerektiğini savunmuş ve bu güzergahta mimari üretimler yapmaya çalışmışlardır. Fakat bu mimarlar artık başka bir çağda, başka kullanıcı beklentileri, başka yapı malzemeleri, yapım teknik ve teknolojileri, yapı üretim süreçleri ile muhataptırlar ve böylece yerel veri kullanımını kendi çağlarında hangi şartlarda, nereye kadar var edecekleri sorusuna cevap aramak durumundadırlar. Sözgelimi doğal verilerin kullanımını hangi ölçüde önemseyip, hangi ölçüde ellerindeki yeni teknoloji ile doğaya galip gelmeyi tercih edecekler, kültürel verilerin hangilerini bugüne taşıyıp hangilerinin bugünün toplumunda karşılığı olmadığına karar vereceklerdir? Bu soruya verilen cevapların adedince çağımızda mimari tasarımda yerel veri kullanımı çeşitlenmiş, bu konuda birbirinden farklı tercihler ortaya çıkmıştır. Türkiye mimarlığında çağdaş dönemde yerel veri kullanımı konusu ele alındığında göze ilk çarpan isimlerden birisi, belki de en göze çarpanı Turgut Cansever'dir. Cansever, hem teorik üretimlerinde yerel veri kullanımı başlığı altında ele alınabilecek söylemlerde bulunmuş hem de mimari üretimlerinde yerel veri kullanımı açısından dikkat çekici örnekler tasarlamıştır. Tabiata saygı duyma, ona onu örselemeden ilişme, toplumun geçmiş birikimlerini bugüne taşıma gibi söylemler ile şekillenen Cansever'in teorisinin izleri pratiğinde de açıkça görülebilmektedir. 1946-47 yıllarından başlayarak 2009 yılına kadar yaklaşık altmış yıl süresince mimari üretimler yapan Turgut Cansever'in projelerinin neredeyse tamamında yerel veri kullanımı başlığı altında kabul edilebilecek tavırlar olduğu görülebilir.
-
Öge1923-1960 yılları arasında Üsküdar'ın kent morfolojisindeki değişim(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2022) Turan, Hatice ; Gül, M. Murat ; Mimarlık Tarihi Bilim DalıCumhuriyet'in ilanı ile İstanbul, başkentlik statüsünü kaybetmiş; siyasi, sosyal ve ekonomik faaliyetlerin odağına yeni başkent Ankara yerleşmiştir. Yeni Türk-ulus devletinin modernleşmenin bir aracı olarak üzerinde durduğu konulardan biri de kent tasarımları olmuştur. Cumhuriyet yönetiminin gündeminde öncelikli olarak başkent Ankara'nın ve Kurtuluş Savaşı sırasında Yunanlıların terk ederken yaktıkları şehirlerin imarı yer almıştır. Dolayısıyla bu şehirlerin inşası için kaynakların seferber edildiği yaklaşık on yıllık bu süreç, eski başkent İstanbul için bir durgunluk süreci olarak yaşanmıştır. İstanbul'un yeniden inşa faaliyetleri 1933 yılında İstanbul Belediyesi tarafından düzenlenen çağrılı bir yarışma ile gündeme gelmiş, yarışmanın kazananı Hermann Ehlgötz olmasına rağmen belediye bu projeyi yürürlüğe koymamış ve nihayetinde 1936 yılında Henri Prost'un İstanbul Nazım İmar Planı ve Programı'nı hazırlanmasına karar verilmiştir. Cumhuriyet yönetiminin çıkardığı bir dizi kanun ve düzenlemeler çerçevesinde İstanbul'un planlama serüveni Prost'un çalışmaları ile başlamıştır. Bu süreç, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra Türkiye'de çok hızlı kentleşmenin görülmesiyle birlikte farklı bir boyut kazanmıştır. 1945-1960 yıllarını kapsayan bu dönemde; çok partili hayata geçilmiş, ekonomide liberalleşmeye gidilmiş, tarımda makine kullanımı yaygınlaşmış, kırsaldan kente olan göçler artış göstermiş, gecekondulaşma ve barınma sorunları oluşmuştur. Ülkede meydana gelen bu değişimlerin İstanbul üzerinde ve kentin Anadolu yakasındaki odak noktası olan Üsküdar üzerinde ciddi etkileri olmuştur. Dolayısıyla bu çalışma İstanbul'un başkentlik statüsünü yitirdiği günden metropol bir kente dönüşmesine değin önemli kırılmaların yaşandığı 1923'ten 1960 yılına değin uzanan sürece odaklanmakta ve Üsküdar tarihi kent merkezinin kent morfolojisinde geçirdiği değişim serüvenini incelemeyi amaçlamaktadır. Üsküdar, yüzyıllar öncesine dayanan tarihi, mimari dokusu, kültürel birikimi ile İstanbul'un Anadolu yakasındaki en önemli ilçelerinden biridir. Cumhuriyet Dönemi'nde de bu özelliğini sürdüren Üsküdar, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra gerçekleşen hızlı kentleşmeden ciddi bir şekilde etkilenmiştir. Bu bakımdan tez kapsamında 1923 ile 1960 yılları arasında Üsküdar örneği üzerinden kentsel değişimi ele almak, dönemin siyasi, sosyal ve ekonomik etkilerinin kente ve mimariye yansımaları hakkında daha detaylı bilgi sunacaktır. Üsküdar, İstanbul'un Anadolu yakasında yer alan ve günümüzdeki sınırları ile güneyinde Kadıköy, kuzeyinde Beykoz, doğusunda Ataşehir ve Ümraniye bulunan bir yerleşim yeridir. Bu çalışmada, 1922 tarihli İstanbul haritasından (Plan d'ensemble de la ville d Constantinople) (Şekil 3.3. ve Ek B) da anlaşılacağı üzere Osmanlı İmparatorluğu'ndan miras kalan Üsküdar'ın tarihi merkezi ile yakın çevredeki Paşalimanı, Salacak, Nuh Kuyusu, Bağlarbaşı ve Selamsız ilçeleri üzerine odaklanılmıştır. Bu nedenle Cumhuriyet Dönemi'nde Üsküdar'ın kentsel değişim konusu incelenirken; Osmanlı'dan Cumhuriyet'e miras kalan Üsküdar'ın tarihi merkezi ele alınacaktır. Üsküdar'ın ilerleyen yıllarda çevresine doğru genişlediği semtler (Çengelköy, Kandilli, Kuleli, Kuzguncuk, Çamlıca, Bulgurlu) bu çalışmaya dahil edilmeyecektir. Araştırmanın giriş bölümü; tezin amacı ve kapsamı, literatür taraması ile çalışma yöntemi başlıklarından şekillenmektedir. Birinci başlıkta araştırmanın amacı, ele alınan bölgenin sınırları ve tarih aralığı ortaya konulmuştur. Literatür taramasında; araştırma konusu ile ilişkili kitap, sempozyum, tez ve makale incelemelerine yer verilmiştir. Giriş bölümünün üçüncü başlığı altında ise araştırma süresi boyunca yararlanılan kaynaklar, faydalanılan kütüphaneler, belediye ve arşivler çalışma yöntemi olarak sunulmuştur. Tezin ikinci bölümünde Üsküdar tarihine ilişkin genel notlara yer verilmiştir. Bu bölüm, Üsküdar'ın yüzyıllar öncesine dayanan tarihi, mimari dokusu ve kültürel birikiminin günümüzde de belirgin etkileri bulunan Osmanlı Devri referans alınarak, Osmanlı Devri öncesi ve Osmanlı Devri sonrası olarak iki alt başlıkta ele alınmıştır. Böylelikle, bölgenin geçmişten gelen birikim ile Cumhuriyet Dönemi'ne aktarılan değerlerine ilişkin genel bir çerçeve çizilmeye çalışılmıştır. Bu bölüm, Cumhuriyet Dönemi'nde yapılan kentsel değişimlerin daha etkin bir şekilde analiz edilmesine zemin hazırlayacaktır. Çalışmanın üçüncü bölümü; Türkiye'deki siyasi, sosyal ve ekonomik ortamın daha kolay etüt edilmesine yönelik olarak iki alt başlık altında ele alınmıştır. İlk alt başlıkta, 1923-1945 yılları arası tek partili dönemden II. Dünya Savaşı'na kadar olan sürece odaklanılırken; ikinci alt başlıkta, 1945 yılı II. Dünya Savaşı'nın bittiği dönemden 1960 yılı Demokrat Parti iktidarının son bulduğu sürece kadar olan zaman dilimine odaklanılmaktadır. Dönemsel bu sınıflandırma bir başlangıç veya bir bitişi ifade etmemekte, ülkenin Cumhuriyet sonrası dönemde yaşamış olduğu önemli kırılma noktalarına göre şekillenmektedir. Dolayısıyla bu kırılma noktaları esas alınarak çalışmanın üçüncü bölümünde Cumhuriyet Dönemi'nde İstanbul'un kentsel değişimindeki temel dinamiklere yer verilmiştir. Kentin bütününü etkileyen bu dinamikler Üsküdar bölgesi üzerinden okunmaya çalışılmıştır. Bu bölümde ülke genelinden İstanbul'a, özelde ise Üsküdar'a olacak şekilde bir akış şeması izlenmiştir. Üsküdar ile ilgili kentsel değişimler; "sınırlar, meydan, yollar, konutlar, mahalleler" bazında "gecekondulaşma, apartmanlaşma" tanımlamaları üzerinden ele alınacaktır. Dolayısıyla dönemin siyasi, sosyal ve toplumsal yaklaşımlarının mimarideki yansımaları Üsküdar örneği üzerinden okunmaya çalışılacaktır. Tezin sonuç bölümünde araştırma kapsamında edinilen bulgular değerlendirilecek ve çalışma sonucunda ulaşılan Cumhuriyet Dönemi'nde Üsküdar Bölgesi'nde meydana gelen değişimler; karşılaştırmalı hava fotoğrafları ve görseller üzerinden ifade edilmeye çalışılacaktır. Aynı zamanda 1960 sonrası döneme yer yer kısaca değinilerek tezin 1960 sonrasına odaklanan diğer çalışmalar ile bağlantısı kurulmaya çalışılacaktır.
-
ÖgeGeç osmanlı döneminde seyahat kültürü ve Japonya algısı: Muhayyel Seyyah Kâmi'nin dünya turu(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2022) Uğurluay, Büşra ; Girardelli, Miyuki Aoki ; 502181103 ; Mimarlık Tarihi ProgramıBu çalışmada, 19. yüzyıl Osmanlı İmparatorluğu'nda matbaacı, gazeteci ve yazar kimliği ile tanınan Ahmet İhsan'ın dünya turu fikrinden esinlenerek kaleme aldığı Asya-yı Şarkî'ye Seyahat ve Maşrık-ı Aksâ'da Seyahat başlıklı eserleri ele almaktadır. Çalışmanın amacı, Ahmet İhsan'ın bahsi geçen eserlerinin 19. yüzyılda yaygın olan hayali seyahatname literatürü içerisine konumlandırmaktır. Ahmet İhsan'ın kullanmış olduğu kaynaklar ve seyahatnamesini kaleme alırken etkilendiği kişiler ve eserler 19. yüzyılda haberleşme ve ulaşım alanındaki gelişmelerin etkisiyle şekillenen seyahat kültürü çerçevesinde incelenmiştir. Bu çalışma, Ahmet İhsan'ın temel kaynak olarak Edmond Cotteau'nun De Paris au Japon à travers la Sibérie: voyage exécuté du 6 mai au 7 aut 1881 (Paris'ten Sibirya'yı Geçerek Japonya'ya: 6 Mayıs 7 Ağustos 1881'de Gerçekleşen Yolculuk, 1883) ve Un touriste dans l'extrême Orient: Japon, Chine, Indo-chine et Tonkin (Uzakdoğu'da bir Turist: Japonya, Çin, Çin-Hindi ve Tonkin, 1884) başlıklı seyahatnamelerini kullandığını ortaya çıkarmaktadır. Edmond Cotteau'nun bahsi geçen eserlerinin Ahmet İhsan için "rehber kitap" niteliği taşıdığı öne sürülmektedir. Aynı zamanda bu dönemde mecmuaların bir imge üretici olarak rolünü ve seyahatnameler ile ilişkisini ortaya koymak amaçlanmaktadır. Bu amaç çerçevesinde araştırmanın birinci bölümünde 19. yüzyılda seyahat eyleminin dönüşümü, seyahat eden aktörler ve kullandıkları 19. yüzyıl icadı olan rehber kitaplar, keşif seyahatleri ve bu seyahatlerin coğrafya, gazete ve mecmua ile olan ilişkileri dönemin sömürgecilik faaliyetleri ve emperyalizm faaliyetleri göz önüne alınarak incelenmiştir. Bu bölümde seyahatlerin gazete ve mecmualar yoluyla birer "haber"'e dönüştüğü ve kamusal alana sunulan seyahatlerin zihinde gerçekleşen seyahatlere zemin hazırladığı ortaya konulmaktadır. Seyahat, sadece seyahati gerçekleştiren kişiye ait değil kolektif bir eyleme dönüşürken, Fransa'da Tour du Monde gibi dönemin seyahatleri ele alan dergilerin, Osmanlı da ise muhteviyatında seyahatlerin de bulduğu Servet-i Fünûn gibi mecmuaların ortaya çıkmasıyla kolektif bir seyahat kültürü oluştuğu ileri sürülmektedir. Araştırmanın ikinci bölümünde, Ahmet İhsan'ın 1891 yılında yayımlamaya başladığı Servet-i Fünûn dergisinde yer alan Japonya'daki toplumsal hayata yönelik metinler ve Osmanlı-Japonya ilişkileri incelenerek ve 19. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu'nda Japonya imgesinin, sadece Avrupalı kaynaklar tarafından değil, Japon kaynakları tarafından da şekillendiği ortaya konulmuştur. Üçüncü bölümünde ise Ahmet İhsan ve Edmond Cotteau'nun seyahatleri, seyahatlerinin amaçları, kullandıkları kaynaklar karşılaştırmalı olarak ele alınmıştır. Ahmet İhsan'ın hayali seyahatnamesinin Edmond Cotteau'dan farklılaşan yönleri ortaya konularak, bu yeni seyahat anlatısının sadece Edmond Cotteau'nun fikirlerinden oluşmadığı, Osmanlı'daki Japonya algısı, "Avrupa Şarkı Bilmez" söylemi ve seyahatnamelerin coğrafya hususunda toplumu eğitime misyonu göz önüne alınarak tasarlandığı ileri sürülmektedir. Sonuç olarak, Ahmet İhsan'ın anlatısı, kendi eklemeleri ve çıkarmalarıyla 19. yüzyılda gerek Osmanlı'da gerek Fransa'da oluşan kolektif seyahat kültürünün bir parçası olarak ele alınmaktadır. Diğer taraftan, 19. yüzyıl seyahat kültürünün şekillenmesinde haberleşme ve ulaşımdaki gelişmelerin yanı sıra imparatorlukların emperyalist politikaların da etkileri görülmektedir. Edmond Cotteau'nun seyahatnamesi doğrudan Fransa'nın Sibirya üzerindeki emperyalist söylemlerini yansıtırken Ahmet İhsan ise, seyahatnameleri ile dolaylı olarak bu söylemleri Osmanlı'da kamusal alana yansıttığı görülmektedir.
-
Ögeİzmir'de fransız misyoner yapıları(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2022-02-08) Güneş, Şilan Berivan ; Cephanecigil, Vesile Gül ; 502181107 ; Mimarlık Tarihiİzmir, coğrafi konumunun sağladığı ticari koşullar ile paralel gelişmiş bir şehirdir. Kuruluşundan itibaren birçok kültüre ev sahipliği yapan şehir, kozmopolit yapısını 20. yüzyıl başlarına değin muhafaza etmiştir. Özelikle 17. yüzyılda artan ve büyük çoğunluğu Hristiyan toplumlar tarafından yürütülen ticari faaliyetler zamanla şehre olan rağbeti arttırmıştır. Nüfus hareketlilikleri ve çeşitli dini toplulukların faaliyet göstermesi ile misyoner cemaatler de şehirde tezahür etmeye başlamıştır. 19. yüzyılda çeşitli imtiyazlardan yararlanan misyoner cemaatler, himayesinde bulundukları devletlere göre çalışmalarını yürütmüşlerdir. Fransa, Osmanlı Devleti ile ilişkilerinde ayrıcalıklı devletlerden biri olmasıyla önemlidir. İlk imtiyazlardan birine sahip olmasının yanı sıra Osmanlı Devleti'nde dini himayeci devlet arayışında da müteşebbistir. Katoliklerin ilk koruyucu devleti vasfına sahip olan Fransa, Osmanlı Devleti'nde faaliyet gösteren misyonerlerin çalışmalarını desteklemiştir. Misyonerler ilk olarak İstanbul'da çalışmalarını yürütmüş, daha sonra ise İzmir'e yönelik faaliyetlerde bulunmuşlardır. Fransiskenler, Dominikenler, Cizvitler, Lazaristler, Vincent de Paul Hayırsever Kızları, Hristiyan Okulları Erkek Kardeşleri ve Notre Dame de Sion Kız Kardeşleri Osmanlı Devleti bünyesinde faaliyet gösteren Katolik cemaatlerdir. İzmir'e ilk gelen misyonerlerden biri olan Fransızlar ilk yıllarından itibaren en aktif yılları 19. yüzyıl da dahil olmak üzere faaliyetlerini aralıksız sürdürmüşlerdir. Misyonerler, dini girişimlerinin yanı sıra faaliyetlerini yürüttükleri kilise, okul ve hastane gibi kurum yapıları ile bulundukları şehirlerde fiziksel etkiler bırakmışlardır. Tez çalışması kapsamında İzmir'de faaliyet gösteren misyonerlerin inşa faaliyetleri değerlendirilmeye çalışılmıştır. Fransız etkilerinin misyoner yapıları özelinde şehrin fiziksel çevresine olan tezahürüne odaklanarak İzmir'de faaliyet gösteren Fransız Katolik misyoner yapıları incelenmiştir.
-
ÖgeHelen Filoloji Derneğinin 1861-1911 yılları arası arkeoloji çalışmaları ve bazı üyelerin biyografileri(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2022-02-21) Oglou Emver, İrem Naz ; Ar, Bilge ; 502181101 ; Mimarlık TarihiHelen Filoloji Derneği Osmanlı İmparatorluğu'ndaki Rum-Ortodoks topluluğunun en tanınmış ve uzun ömürlü cemiyetlerinden biridir. Amacı Osmanlı Rumları arasında eğitim seviyesini yükseltmek ve çeşitli alanlarda bilimsel çalışmalar gerçekleştirmek olan bu derneğin, üyeleri incelendiğinde sadece Rum ve Yunanlılardan ibaret olmadığı daha geniş bir kesime hitab ettiği görülmektedir. Bioloji, kimya, tarih ve arkeoloji gibi alanlarda kollektif çalışmalar yürüten Helen Filoloji Derneği'nin bilimsel çalışmaları, güncel araştırmalarda eğitim faaliyetlerinin gölgesinde kalmıştır. Derneğin arkeoloji çalışmaları, diğer bilimsel faaliyetleri gibi, kapsamlı şekilde çalışılmamış bir konudur. Yerleşik bir mimarlık ve sanat tarihi kuramı bulunmayan ve tarih yazımının milliyetçilikten beslendiği bir dönemde derneğin bünyesinde çok uluslu bir arkeoloji komitesi bulunması, Osmanlı Devleti'nde gerçekleşen erken kurumsal arkeoloji çalışmalarını temsil ettiği için oldukça önemlidir. Burada arkeoloji çok geniş bir anlamda kullanılmıştır. Yunanca kökenli bir kelime olan arkeolojinin 19. yüzyıldaki anlamı, eski şeyleri incelemektir ve komite özelinde bu "şeyler" genellikle o zamana kadar varlığını kısmen de olsa sürdürebilmiş veya yok olmaya yüz tutmuş mimari öğelerdir. Bu nedenle komitenin arkeoloji çalışmaları, dilbilimi, tarih, etnografya gibi bilim dallarından beslenen erken sanat ve mimarlık tarihi çalışmaları olarak yorumlanabilir. Çalışmaya konu olan dönem ideolojik açıdan olduğu kadar, bilimsel açıdan da yenilikleri içinde barındırmaktadır. Komite üyelerince yunan sanatına dair incelenen bu öğeler, çok farklı devirlerden olsa da genellikle Bizans'a odaklanılmıştır. Bizans sanatı derneğin bazı üyeleri için sadece bakir bir araştırma alanıyken, bazıları için anlamı çok daha derindir. Bu durum dönemin birçok önemli araştırmacısının yolunun dernek ile kesişmesini sağlamış, bilimsel çalışmalarına hizmet eden güçlü bir sosyal ağ oluşmuştur. Derneğin kuruluşundan I. Dünya Savaşı'na kadar, cemiyetle aynı adı taşıyan 33 ciltlik bir dergi yayınlanmıştır. Kuruluşundan itibaren dergisinde arkeoloji temalı düzenli bir makale ve konferans akışı yer almaya başlamıştır. Derneğin arşivleri bugün hala kayıp olduğundan, dergisi faaliyetlerini anlamak için en önemli kaynağı oluşturmaktadır. Bunun yanı sıra ilgili yayında önemli kişiler, onların arkeoloji çalışmaları ve dönem hakkında önemli bilgiler verilmektedir. Çalışma kapsamında dergi incelenerek arkeoloji temalı bilgi ve makaleler derlenmiştir. Bu dergiden elde edilen bilgiler, bazı üyelerin anıları, derneğin ilanlarını ücretsiz olarak yayınlayan Neologos gazetesi ve ilgili kurumların yayınlarıyla da desteklenmeye çalışılmıştır. Tezin amacı, derneğin dergisi ve komite üyelerinin profili incelenerek bir dönemi etkisi altına alan arkeoloji çalışmalarının bir dökümünden çok bu araştırmaların dönemin koşulları ve eski eser algısı ile birlikte ele alıp, genel bir resmini sunmaktır. Derneğin 1861-1911 yılları arası faaliyetlerini kapsayan dergisini inceleyen bu tez aynı zamanda araştırmacılara bu uzun soluklu yayını mimarlık ve sanat tarihi çalışmalarında kullanılabilecek bir kaynak olarak sunmaya çalışmaktadır.
-
Ögeİran'da modernizasyon, ulus inşası ve mimari araçsallaştırma (1848-1941)(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2022-05-20) Kahraman, Aras ; Gül, Mehmet Murat ; 502172101 ; Mimarlık TarihiXIX. yüzyılın ikinci yarısı ve XX. yüzyılın ilk çeyreğinde dünyadaki sanayi dışı toplumların uluslaşma süreçlerinin makro ölçekteki benzerliklerinin aksine mezo ve mikro ölçekte birbirlerleriyle örtüşen ve ayrışan noktaları olmuştur. İran ulus-devletinin ulusal kimliğinin inşasındaki süreçte düşünsel boyutun yanısıra modernizasyon alanındaki girişimler de ulus inşası sürecini doğrudan etkiler. Batı Avrupa'da gerçekleşen uluslaşma sürecinin düşünsel ve maddi boyutunun birlikte ilerleyişinin aksine İran'daki benzer düşünsel-maddi birlikteliğinin olmayışından dolayı ülkenin ulus inşasının maddi boyutunu oluşturan modernizasyonun üstlendiği görev daha da çok önem kazanır. Bu maddi boyutun bileşenlerinden olan mimari/kentsel alandaki ürünler ulus inşasında öğretici, örgütleyici, tektipleştirici, yıkıcı ve parçalayıcı özellikleriyle otoriteler tarafından araçsallaştırılırlar. Bu meselenin İran ölçeğindeki çıktıları bu çalışmanın asıl varsayımını oluşturmaktadır. XVIII. yüzyıldan itibaren sanayi toplumlarında oluşmaya başlayan uluslaşma süreci yeni kulrulan ve kurulmakta olan ulus-devletler için "yönetimsellik" olarak nitelendirilen yeni sorunları beraberinde getirir. İktidarlar "yönetimsellik" sorununu modern araçlar ve kurumlar aracılığıyla çözebilmek için çözüm olarak gördükleri model yurttaşın inşasında, toplum üzerinde tektipleştirici, örgütleyici, biçimlendirici ve bütünleştirici uygulamalara başvururlar. Bu bakımdan mimari/kentsel ürünler bu uygulamaların sonuçlanmasında önemli görevler üstlenir. İran'da ulus inşasının ilk sürecinde veya Tabula-rasa'nın şekillenmesinde modern düşünsel zeminin oluşması ve modern araçların devreye girmesi XIX. yüzyılın ilk çeyreğinde Kaçar devletinin girişimleriyle başlasa da mimari/kentsel alanda XIX. yüzyılın ikinci yarısından itibaren dördüncü Kaçar padişahı Nassıreddin Şah'ın döneminde belirgin belirtiler vermeye başlar. Nasıreddin Şah döneminde mimari/kentsel alanındaki değişim ve yenilikler kendisinin Batı Avrupa seyahatleri öncesi ve sonrasındaki süreçte devam eder. Bu dönemde bir çok modernizasyon girişimi doğrultusunda Tahran eski sınırlarına sığmadığından Nasıreddin Şah yönetimi 1867'deki törenle kentin büyütülmesine yönelik girişimde bulunur. Ülkeyi çağdaş Batı uygarlıklarına kavuşturmak ve küresel ticaret ekonomisine katmak doğrultusunda Tahran ve bir çok büyük şehrin geleneksel (çarşı, ulu cami ve bunları birleştiren meydanlar) dokusu değişir. Eğitim, sağlık, dini, askeri, ticari vb. modern işlevli binalar ve parklar devlet binalarıyla yanyana gelir. Modern işlevli yapılar ızgara kent planı örgütlenmesiyle yeni silüetine kavuşan meydanlarda birleşir. Hükümet, gerçekleştirdiği bütün bu girişimleri aynı zamanda siyasal meşruiyetin sağlanması yolunda büyük törenlerle araçsallaştırır. Nasıreddin Şah'ın siyasal meşruiyeti elde etme yolunda gerçekleştirdiği yenilikler aynı zamanda dönem Tahran'ının silüetini önemli derecede etkileyen Devlet Tekyesi ve Nasıriye Camii gibi büyük dini binalar aracılığıyla geleneksel/dini kültürün onayını alarak gerçekleşir. XIX. yüzyılın ikinci yarısından itibaren İran'da Batılı Aryanist oryantalistlerin söylemleri arkeolojik ve mimari kalıntılara taşındıktan sonra yüzyılın son çeyreğinde bu söylem İran'daki yerel Fars milliyetçilerinin de sık sık başvurdukları unsur olarak belirmeye başlar. Bu doğrultuda Fırsatüddevle-i Şirazi'nin Asâr-ı Ecem adlı eseri Fars milliyetçiliğinin arkeolojik/mimari alanındaki ilk eseri olur. 1906 yılında Meşrutiyet Harekatı ile birlikte kurulan Meclis-i Şura-i Milli, Fars milliyetçiliğinin fikri söylemini siyasal alana taşır. Sürekli sömürgeci ülkelerin doğrudan müdahalesine maruz kalan Kaçar devleti Birinci Dünya Savaşı esnasında giderek çözülmeye başlar. Fars milliyetçileri siyasal iktidarı ele geçirerek Aralık 1925 yılında Rıza Han'ın Rıza Şah olarak saltanat tahtına çıkmasıyla İran ulus-devletini kurarlar. Pehlevi devletinin kurulmasıyla ülkedeki kültürel politikalar ulus-devletin resmi ideolojisinin çizgisinde farklı boyuta girer. Hükümetin resmi ideolojisi olan Fars milliyetçiliği "Yüksek Aryan ırkının parçası olmak" yolunda eskiyi yıkarak yeni ulusun inşasınının arayışında bulunur. Kaçar döneminden kalan mimari/kentsel ürünler dahil somut olan ve olmayan kültürel varlıklar imha edilir. Hükümetin resmi yayın organlarının propagandalarının yanı sıra hükümete bağlı Encümen-i Asâr-ı Milli çok sayıda yerel ve yabancı Aryanist oryantalistlerin çabalarıyla kültürel ve mimari/kentsel alanda önemli girişimlerde bulunur. Firdevsi kongresi, Firdevsi anıt-mezarının inşası ve Fars tarihi şahsiyetlerinin yüceltilmesi Encümen-i Asâr-ı Milli'nin girişimiyle gerçekleşir. Pehlevi döneminde "antik İran'ı yüceltme" girişimleri dönemin dergileri, gazeteleri ve bütün yayın organlarının ortak çabası olur. Arkaik İran'ı canlandırmak dönemin farklı kültürel mecralarında gerçekleştiği gibi mimari/kentsel alanda da hızla devam eder. Tahran'daki bir çok resmi devlet yapısı Ahamenid-Sasani canlandırmacı üslubuyla kısa sürede kentin silüetini değiştirir. Bu yapıların yanısıra Rıza Şah'ın 1933 yılındaki Nazi Almanyası'na yakınlaşması ülke genelinde Alman mühendislerinin istihdamı ve Nazi Almanyası mimari kültürünün yaygınlaşmasıyla sonuçlanır. Köprüler, fabrikalar, barajlar, demiryolları, tren stasyonları ve bir çok modern işlevli yapılar merkezden yönetilen hükümetin meşruiyetinin sağlanılmasında büyük propaganda unsurları olarak araçsallaştırılır. Bu eserler hükümetin egemenlik simgeleri olarak ülkenin farklı noktalarında belirmeye başalar. Mimari/kentsel alandaki bütün projeler Pehlevi hükümetinin kültür politikacılarının ideolojik görüşüne göre inşa edilir.
-
ÖgeFotoğrafla Türkiye Albümü'nde (1937) kültür varlıkları ve çağdaş mimarlık(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2022-08-22) Talebazadeh Atalay, Ganimet ; Saner, Nejat Turgut ; 502131114 ; Mimarlık TarihiKemalist Türkiye Cumhuriyeti'nin, Osmanlı İmparatorluğu'nun "eski" kavramına karşı geliştirdiği başat argümanı "yeni" kavramı endüstriden sanata, sosyal hayattan mimariye her alanda kendini göstermiştir. Türkiye Cumhuriyeti'nin devrimleri ile modernleşme sürecinde kat ettiği mesafenin görülmesi yeni dönemin iyi anlatılabilmesinden geçmektedir. Basım ve yayım özelliklerinden dolayı "yeni" devleti en iyi anlatabilecek öğe olarak fotoğraf görülmüştür. Fotoğrafla Türkiye Albümü'nde, fotoğraf; Kemalist devrimleri, "genç" Türkiye'nin gelişen ve değişen yüzünü tüm dünyaya aktarabilmek için tanıtım ve propaganda unsuru olarak kullanılmıştır. Atatürk ilke ve inkılapları ile şekillenen Cumhuriyet ideolojileri çerçevesinde oluşturulan Othmar Pferschy'nin objektifinden çıkan fotoğrafların yer aldığı, AnkaraMatbuat Umum Müdürlüğü tarafından tasarlanan, F. Bruckmann AG., Münih Grafik İşleri Müesseseleri tarafından Almanya'da basılan, 1937'de yayımlanan Fotoğrafla Türkiye Albümü Cumhuriyet'in çağdaş mimari örneklerinin ve kültür varlıklarının sergilendiği bir eserdir. Fotoğrafla Türkiye Albümü'nde, "Ankara", "İstanbul", "Şehir ve Manzaralar", "Arkeoloji ve Ar", "Ekonomi ve İnşa", "Kültür ve İnsan" olmak üzere altı bölüm bulunmaktadır. Albümde, bu bölümlerle ilişkili olarak Othmar ferschy'nin Türkiye'nin dört bir yanından fotoğrafladığı 153 imaj yer almaktadır. Fotoğrafla Türkiye Albümü'nün "asri" Türkiye'nin "yeni" görüntülerini ekleyebilmek amacıyla oluşturulmuş vidalı bir sistematiği bulunmaktadır. Ankara-Matbuat Umum Müdürlüğü kurumu bu vidalı tasarımı, memleketin "yeni" fotoğraflarının albümde yer alan önceki imajlarla organik bir bütünlük oluşturmasını sağlamak adına tercih etmiştir. Fotoğrafla Türkiye Albümü'nün ön sayfalarında bulunan Türkiye Cumhuriyeti ile Osmanlı İmparatorluğu'nun "Kültürel Bakımdan", "Sosyal Bakımdan", "Ekonomik Bakımdan" ve "Politik Bakımdan" mukayese edildiği "Osmanlı İmparatorluğundan Türkiye Cümhuriyetine" başlığındaki tarihsel metin ile albümün özelliklerinin verildiği "İzahat" metni albümün yazı içeriğini oluşturmaktadır. Albümün metin kısmı ve fotoğraf künyeleri Türkçe, Fransızca, İngilizce ve Almanca olarak yazılmıştır. "Fotoğrafla Türkiye Albümü'nde (1937) Kültür Varlıkları ve Çağdaş Mimarlık" başlıklı yüksek lisans tezi kapsamında söz konusu albüm arkeoloji, sanat ve mimarlık tarihi disiplinleri esas alınarak, başta başkent Ankara olmak üzere "modern Türkiye"nin şehirleri üzerinden dönemin kültürel, sosyal, ekonomi politikaları çerçevesinde değerlendirilmiştir. Birbiri ardından devrimler yaşayan Türkiye Cumhuriyeti'nin yeni dönem siyaseti "modern" kavramı üzerinden dönemin gazeteleri paralelinde okunmaya çalışılmıştır. Çalışmanın konusuyla ilgili olarak dönemin gazetelerindeki yazılar taranmış, görüş açısı aynı olan gazetelerden bir seçki yapılmamış, dönemin siyasal algısı açıklanırken bağımsız bir değerlendirme esas alınmıştır. Cumhuriyet döneminin aydınlarının, köşe yazarlarının Fotoğrafla Türkiye Albümü'ne yönelik yaptığı eleştiriler, değerlendirmeler ve tavsiyeler dönemin yurtiçi ve yurtdışı gazetelerinden takip edilmiştir. Görsel propaganda metoduyla oluşturulan Fotoğrafla Türkiye Albümü vasıtasıyla Cumhuriyet Türkiyesi'nin kat ettiği mesafenin görülmesi sağlanmıştır. Cumhuriyet döneminde oluşturulan faaliyetler "Modern Mimari ve Ankara", "Turizm ve Tanıtım", "Ülkenin İmarı" ve "Endüstrileşme" başlıkları altında değerlendirilmiş, Erken Cumhuriyet döneminde oluşturulan mimari eserler ve var olan kültürel miras dönemin politikaları çerçevesinde anlatılmaya çalışılmıştır. Tez kapsamında albümde temsil edilen arkeoloji, sanat ve mimarlık tarihi disiplinlerine ilişkin daha kapsamlı bir değerlendirme yapılabilmesi amacıyla her bir fotoğrafın niteliği, albümde yer alma amacı metin içerisinde değerlendirilmiştir. Teşhir edilen eserlerin künye bilgileri, metin içeriği ve albümde yer alan fotoğraflar çalışmanın"Ekler" bölümünde katalog formunda sunulmuştur. Fotoğrafla Türkiye Albümü'nde, fotoğraflanan bazı mimari ve sanat eserlerinin albüm künyesinde genel bir adlandırma yoluna gidilerek verilen künye bilgileri görsel karşılaştırma yoluyla özelleştirilmiş, yapıların isimleri tespit edilmiştir. Bazı imajların künye bilgilerinde eser isimleri, yer bilgileri gibi yanlış aktarımlar görülmüştür. Eserlerin künye bilgilerine yönelik yapılan bu yanlış aktarımlar dipnotlarda ve metin içerisinde değerlendirilmiştir. Bu çerçevede fotoğraflarda yer alan mimari ve sanat eserlerinin künye bilgilerinin tespiti yapılmıştır. Fotoğrafla Türkiye Albümü'ne yönelik yapılan yorumlarda albümün ve albümde yer alan her bir fotoğrafın Cumhuriyet Dönemi fotoğraf sanatının bir ürünü olarak değerlendilmesi ve bazı albümlerde bulunan eksik fotoğraf sayfalarının Cumhuriyet Dönemi fotoğraf sanatının ürünü olarak sanat mezatlarında yer alması albümün yalnızca bir kültür envanteri niteliğinde olmadığının aynı zamanda bir sanat eseri olarak görüldüğünün kanıtı niteliğindedir. Fotoğrafla Türkiye Albümü, Kemalist Türkiye Cumhuriyeti'nin, 1923'ten 1936 yılına kadar 13 yıl içinde ortaya koyduğu maddi ve manevi tüm Cumhuriyet faaliyetleri içeriğiyle oluşturulmuştur.Arşiv belgeleri ve dönemin gazetelerinden 1937 yılında yayımlandığı belirlenmiştir. Fotoğrafla Türkiye Albümü'ndeki kültür varlıkları ve çağdaş mimarlık öğeleri Cumhuriyet temsili çerçevesinde değerlendirildiğinde, devrimlerle şekillenen yeni Türkiye'nin modern yapılarına ayrılan bölümün en geniş alanı kapladığı ve "asri Türkiye" temasının vurgulandığı görülmüştür. Cumhuriyet'in fotoğrafik hafızasının temel taşlarından biri olan Fotoğrafla Türkiye Albümü, birbiri ardından gerçekleştirilen Cumhuriyet devrimleriyle "yeni Türkiye"nin oluşumuna tanıklık etmiştir. Türkiye'nin inşa faaliyetleri, kalkınma faaliyetleri ile dinamik ilerleyişinin ekseriyetle başkent Ankara'da görüldüğü ve Anadolu kentlerinde yorumlandığı albüm bu yönüyle "modern Türkiye"nin fotoğrafik belgelerini ortaya koyan görsel bir "Cumhuriyet antolojisi"dir.
-
ÖgeMimari olarak görünür yapısal çelik elemanlarda pasif yangın koruma yöntemlerinin karşılaştırılması(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2023) Karaca, Esra ; Büyüktaşkın, Halet Almila ; 799218 ; Mimarlık Ana Bilim DalıSanayi devrimi ile birlikte gerçekleşen teknolojik gelişmeler ve hızlı üretim imkanları sayesinde çelik malzeme, mimari yapılarda kullanılmaya başlanmıştır. Yüksek çekme ve basınç mukavemetine sahip olması, yapım süresinin kısa olması, geri dönüştürülebilirlik özelliği, tasarımda esneklik ve şeffaflık gibi avantajlarından ötürü ise günümüzde inşa edilen yapıların taşıyıcı sistemleri için vazgeçilmez bir malzeme haline gelmiştir. Çelik, birçok yönden avantajlı bir malzeme olmasına karşın bazı dezavantajları da bulunmaktadır. Yapısal çelik elemanlar, yanıcı özelliğe sahip olmamasına rağmen yüksek sıcaklıklar altında elemanlarda ısıl şekil değişimleri oluşmakta ve yapının yük taşıma kapasitesinde hızlı bir düşüş gözlenmektedir. Bu olumsuz özelliği, çeliğin mimari olarak görünür şekilde kullanıldığı yapılarda çok daha büyük bir sorun meydana getirmektedir. Bu yüzden, yapı içerisinde bulunan kullanıcıların ortamdan tahliye edilmesi ve yangının kontrol altına alınabilmesi için süre kazanmak amacıyla mimari olarak görünür çelik taşıyıcı elemanların yangın güvenliğinin sağlanması büyük önem teşkil etmektedir. Tez çalışması yedi bölümden oluşmaktadır. Birinci bölüm olan giriş bölümünde tez çalışmasının amacı, kapsamı ve çalışma sürecinde izlenen yöntem hakkında bilgi verilmiştir. İkinci bölümde, mimari olarak görünür yapısal çelik elemanlar ele alınmıştır. Mimari olarak görünür yapısal çelik elemanların yapılarda kullanımının farklı yüzyıllar ve mimarlık akımlarının etkisi altında gerçekleşen tarihsel gelişimine değinilmiştir. Bu türdeki çelik elemanların belirli kriterlere göre sınıflandırılması hakkında bilgi verilmiştir. Buna paralel olarak, çelik taşıyıcı elemanların mimaride kullanımının avantaj ve dezavantajlarına yer verilmiştir. Bu elemanların en büyük dezavantajlarından biri olan yangın dayanımı özellikleri, tez kapsamında ele alınarak tezin ilerleyen bölümlerinde detaylı olarak irdelenmiştir.Üçüncü bölümde, yangın ile ilişkili genel kavramlar ve çelik taşıyıcı elemanların yangına karşı dayanımı ile ilgili tanımlar ele alınmıştır.
-
ÖgeKastamonu ili araç ilçesi örneğinde kırsal mimari(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2023-02-03) Esen, Hamza ; Ağır, Aygül ; 502161119 ; Mimarlık TarihiOsmanlı Döneminde, Beylikler Dönemi'nin sınırlarını izleyen yönetim yapılanmasında Kızılırmak'tan Sakarya'ya kadar Kuzeybatı Anadolu'nun önemli merkezlerine yakın bir konumda olan Kastamonu vilayeti, Cumhuriyet'in ilanına dek bu bölgenin merkezi durumunu sürdürmüştür. Yüzlerce yıllık üretim, ticaret, sanat, sermaye, eğitim gibi birikime sahip Kastamonu halkının, 20. yy.'da savaşlar ve iç göçler ile eğitimli ve nitelikli insan kaynaklarını büyük bir oranda yitirmiş olması sonucunda, bazı alanlarda toplumsal-kültürel ve ekonomik bakımdan daha da geri gitmiş olduğu görülmektedir. Ülke genelinde gelişen sanayi ve kentleşmenin Kastamonu'da yaşanmaması, ilin ve ilçenin kısmen "doğal" kalmasına olanak sağlamıştır. Kastamonu'nun hemen hemen tüm ilçelerinin kırsal yerleşimleri, nitelikli mimari örnekleri barındırmaktadır. Araç ilçe merkezi, Karabük ve Kastamonu illerinin arasında, ilçenin ortasından geçen D-030 karayolunun kuzey ve güneyinde kuruludur. Araç ilçesine bağlı köylerdeki konutlar, yaşam şeklinin farklılaşmasına bağlı olarak, il ve ilçe merkezindeki konutlardan ayrılır. Bu farklılaşma, daha çok merkezde yaşayanların zemin kat kullanımında belirginlik gösterir. Kentteki konutların zemin kat planlarında çoğunlukla ahır, kiler, samanlık gibi hizmet alanı olan bölümler yoktur. Çoğunun dış cepheleri sıvalıdır. Üst katında çatılı oda örnekleri de olan konutların cephesinde/cephelerinde ise dikey hareketli pencereler ile çıkma düzenleri bulunur. Bölgede en yaygın yapım tekniği "ahşap çatkı karkas" düzeninde yapılan, boşluklarına çeşitli dolgu malzemeleri yerleştirilmiş "hımış" duvar oluşturma tekniği uygulamasıdır. Görkemli geçmişinin izlerini taşıyan mimari miras; kırsal yerleşim yerlerinde de yılların getirdiği birikime sahiptir. Yaptıranın da katkılarıyla inşa edilen usta işi konutlar, günümüzde çoğunlukla harap, yıkık, terkedilmiş veya dönemsel olarak kullanılmaktadır. Kentlilerin yaşadığı toplumsal, teknolojik ve ekonomik değişim süreçlerinden uzakta, yöre insanlarının kendi bilgi deneyimleri ile inşa ettikleri mimariyi konu alan "KASTAMONU İLİ ARAÇ İLÇESİ ÖRNEĞİNDE KIRSAL MİMARİ" başlıklı çalışma dört bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde amaç, kapsam, yöntem ve literatür hakkında bilgi bulunmaktadır. İkinci bölümde, bölgenin tarihsel gelişimi, coğrafi konumu, ulaşım, topografya, iklim, bitki örtüsü, sosyo-kültürel ve ekonomik yapı ele alınmıştır. Üçüncü bölümde, Araç İlçesi özelinde, her odanın bir "yuva" olarak düzenlendiği tipik yöre özelliklerini taşıyan köy konutları anlatılmıştır. xxii Sonuç bölümünde, bölgenin 'Kırsal Mimarlık' örnekleri değerlendirilmiştir. Yaşam şeklinin değişmesi ve konut kullanımı üzerindeki etkisinin sonucu ile zamana direnemeyen geleneksel kırsal mimarinin "Tehdit Altında Kültürel Varlık" olduğu düşünülmektedir. Yitirilmekte olan Araç ilçesi kırsalının özgünlüğünü hala koruyan geleneksel yapıları, çeşitli yapı örneklerinde incelenmiştir. Alanda bulunan yapılar hakkında çalışmalar, sınırlı da olsa önerileri de içerecek şekilde genel bir yaklaşımla değerlendirilerek ele alınmıştır. Halkın mimarlık kültürünün yansımalarından olan konutlar ve eklentileri ile alandaki ortak kullanıma açık (Camii, Köy odası, Çeşme, Fırın gibi) nitelikli yapıların envanterleri çıkarılmalı ve bir koruma planı oluşturulup bir yerden başlanmalıdır.
-
ÖgeEmlak Bankası: A formative actor in Turkish housing history(Graduate School, 2023-02-10) Erdeveci, Zeynep ; Gül, Murat ; 502181112 ; Architectural HistoryHousing provision is one of the key architectural topics of the 20th century. Following the rapid industrialization, many European cities saw massive migrations from the rural areas which resulted in a significant housing shortage in the newly urbanized areas. Construction of social housing for the new immigrants were realized by many different actors such as the private sector and philanthropists, however, the issue needed a more organized intervention by the state. The emergence of housing institutions not only addressed the practical issue for housing provision but also influenced the differing standards in many countries. Emlak Bankası is the first institution in Turkey with the state-given responsibility of financing and building social housing in Turkey. The Bank's 75 yearlong activities in the field of housing places the institution in a pivotal position in many aspects. Emlak Bankası played a shaping role in the housing history of Turkey with its distinct practices in both design principles and financial methods. However, the Bank cannot be considered as an institution solely responsible for housing and has a unique background regarding the political and economic characteristics and development of housing standards in Turkey. In order to identify the place of Emlak Bankası in Turkey's housing history, this study aims to examine the various housing activities of the Bank within the framework of its institutional history and urban, political and economic context of housing in Turkey. The Bank has built various types of housing throughout its years. These diverse dwellings were the results of the change in design principles and architectural processes of the Bank, constructional technologies and various cultural and social norms. Analyzing the changes in different periods, reveals a clear perspective on the Bank as a multi-layered actor in builder, financial regulator and a pioneer in setting the standards for social housing in Turkey.
-
ÖgeA monographic study: Life and architectural practice of Ali Mukadder Çizer(Graduate School, 2023-02-15) Dayıoğlu, Orkun ; Gül, Mehmet Murat ; 502191103 ; Architectural HistoryArchitectural productions of the early Turkish Republic was predominantly manifested in large-scale public buildings during the late 1920s and 1930s. In large cities such as Istanbul, İzmir and Ankara, residential architecture were also shaped in accordance with fashionable European styles and norms. A quick review of the architectural publications of this period vividly illustrate significant examples of this process. In particular, magazines such as Arkitekt and Mimarlık published designs made by prominent Turkish architects, and those articles had become a valuable source for architectural historians who conducted research on the early Republican architecture. As a result, the "unknown" or "less-popular" figures of the early Republican architecture, did not attract scholarly attention. Worked as a professional with numerous well-known figures in Turkey and Switzerland between the 1930s and 1970s, Ali Mukadder Çizer was one of the architects who has produced very little material in architectural magazines and publications both in Turkey and Europe. Despite Çizer's very productive professional practice there were very limited amount of archival material available about him. Çizer contributed and designed numerous projects in Turkey and Switzerland as a construction site chief and a design architect. Çizer also worked with and educated by prominent figures of 20th century architectural practice such as Jean Tschumi, Paul Schmitthenner, Paul Bonatz and Mithat Yenen. And all those works make this "unkown" architect a valuable research topic for the history of architecture of the 20th century Turkey. While examining Çizer's life and architectural productions, this thesis also plans to focus on the professional life of an "unknown" or "less popular" figure whose publications and productions were not prominent in the Republican period. Based on the archival documents, interviews and findings from various sources, this research aims to create a monographic study focusing on Çizer's educational life, professional life and architectural productions. Not only focusing to create a retrospective research on an "unpopular" professional, but also to convey that a professional who has not left a visible trace in the field of architecture can play an important role in architectural history studies.
-
ÖgeMimar Sinan'ın İstanbul'daki camilerinde mimari bir öğe olarak galerilerin kullanımı(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2023-04-18) Akyüz, Umut ; Kolay, Fatma İlknur ; 502072105 ; Mimarlık TarihiMimar Sinan'ın eserleriyle ilgili çok sayıda araştırma ve akademik çalışmaların yapılmasına karşılık inşa ettiği camilerinde özel olarak tasarlanmış yapı elemanlarından olan galeriler kapsamlı biçimde incelenmemiştir. Bu nedenle Mimar Sinan'ın İstanbul'daki camilerinde yer alan galeriler mimari özelliklerine göre tez kapsamında incelenmiş ve çeşitli değerlendirmeler yapılmıştır. Galerilerin Mimar Sinan tarafından mimari bir öğe olarak kullanılmasındaki başarının açıklanmasına, özellikle de mimari özellikleri, tasarımları, kullanılan geleneksel yapı elemanları ve teknikleriyle farklılıklarının ortaya konulmasına çalışılmıştır. Mimar Sinan'ın İstanbul'daki camilerinde çeşitli plan şemaları denenmiş, merkezi mekân anlayışına göre birbirinden farklı iç mekân tasarımları yapılmış, başarılı strüktür sistemleri kullanılmış, özgün cephe ve kütle biçimlenmeleri oluşturulmuştur. Bu yapılar birbirlerinin tekrarı olmamakla beraber tasarımlarına ve yapısal özelliklerine göre incelendiğinde kendi içlerinde ortak bir karakter göstermektedir. Mimar Sinan'ın İstanbul camilerindeki önemli yapı öğelerinin arasında yer alan galeriler ise iç mekan tasarımlarının çeşitlenmesinde, farklı plan şemaları oluşturmada, cephe ve kütle biçimlenmesinde, kütlede strüktürden kaynaklı bazı görsel sorunların çözümünde kullanılmıştır. Camilerin genel tasarımda da etkin biçimde kullanılan galeriler aynı zamanda Mimar Sinan'ın tasarım yeteneğini ve mimari becerisini üst düzeyde gösterdiği unsurlar arasındadır. Tez kapsamında Mimar Sinan'ın camilerden İstanbul'da yer alan ve özgünlüğü büyük ölçüde korunmuş galerileri bulunan 13 adet cami tespit edilmiştir. Galeriler, belirlenen camilerin iç ya da dış mekânında konumlanmalarına göre sınıflandırılmış, rölöveler ve fotoğrafların da yer aldığı bir katalog oluşturulmuştur. Hazırlanan katalogda incelenen her bir cami başlıca mimari özellikleriyle tekil olarak ele alınmış ve bu yapılarda yer alan galerilerin türleri, bulundukları duvarlar, süreklilikleri, caminin taşıyıcı sistemi ile ilişkilendirilmesi, girişleri ve kapladıkları alanlarıyla ilgili bilgiler verilmiştir. Katalogda ayrıca iç mekan planlaması ve merkezi mekan anlayışına göre galerilerle ilgili değerlendirilmeler yapılmıştır. Bu çalışmalar sonrasında galerilerin mimari ve yapısal özelliklerine ilişkin incelemeler ve analizler yapılarak bazı tipolojiler oluşturulmuştur. Yapılan çeşitli incelemeler ve değerlendirmeler sonucunda elde edilen veriler tez içerisinde altı bölümde ele alınmıştır. Giriş bölümünde çalışmanın amacı, kapsamı, yöntemi tanımlanmış ve kullanılan kaynaklar açıklanmıştır. Mimar Sinan Dönemi camilerinde yer alan galerilerle ilgili daha önceki akademik çalışmaların değerlendirilmesi ise literatür araştırması başlığı altında ele alınmıştır. İncelenen camilerde galerilerle ilgili doğru kavramsal tanımlamalar yapılmasının gerekliliği vurgulanmıştır. İkinci bölümde Mimar Sinan öncesindeki bazı mimari dönemler içinde yer alan, 16. yüzyıl Osmanlı toprakları içinde ve yakın bölgelerde konumlanan yapılardaki galeri kullanımı incelenmiştir. İbadet işlevi taşıyan yapılar ağırlıklı olarak incelenmiş, Mimar Sinan'ın galeri kullanımında önceki mimari dönemlerin etkilerinin, kendisinin yaptığı yenilikler ve farklılıkların ortaya konulması amaçlanmıştır. Üçüncü bölümde Mimar Sinan'ın İstanbul'daki camilerinden galerisi olan 13 adet yapı çeşitli mimari özelliklerine göre kapsamlı biçimde incelenmiştir. Bu camilerdeki galeriler türlerine, bulundukları duvarlara, sürekliliklerine, caminin taşıyıcı sistemi ile ilişkilendirilmesine, girişlerine, iç mekan planlaması ve merkezi mekan anlayışına, yapı elemanlarına, kapladıkları alanlara, işlevlerine, tasarım özelliklerine ve görsel olarak mimariye etkilerine göre ele alınmıştır. Yapılan incelemeler sonucunda elde edilen temel bilgilere kataloglarda da yer verilmiştir. Dördüncü bölümde Mimar Sinan Dönemi'nde İstanbul dışındaki camilerde yer alan galeriler incelenerek İstanbul'daki benzer örneklerle karşılaştırılmış, kapsamlı ve bütüncül bir çalışmayla galeri kullanımındaki genel özellikler saptanmıştır. Beşinci bölümde önceki kısımlarda yer alan tüm incelemelere göre Mimar Sinan'ın İstanbul camilerindeki galeri uygulamalarının genel bir değerlendirmesi yapılmıştır. Yapım tarihleri birbirlerine yakın olan bazı camilerdeki galerilerin benzer mimari özellikler gösterdiği tespit edilmiştir. Galeri uygulamalarında kendi içerisinde dört döneme ayrılan kronolojik bir gelişim ya da değişim süreci ortaya çıkarılmıştır. Altıncı bölümde galerilerle ilgili tüm incelemeler ve değerlendirmeler sonucunda elde edilen temel bulgulara yer verilmiştir. Tez kapsamında yapılan çalışmalardan sağlanan veriler doğrultusunda ortaya çıkan sonuçlar açıklanmıştır. Bu çalışma sonucunda Mimar Sinan Dönemi Mimarisi'nde çok araştırılmamış bir konu olan galeriler çeşitli yönleriyle incelenmiş, galerilerin mimariye ve tasarıma etkileri açıklanmıştır. Mimar Sinan'ın İstanbul'daki camilerinde galerilere özel bir önem verdiği ve galerileri mimari bir öğe olarak başarıyla kullandığı tespit edilmiştir. Galerilerin farklı plan, mekân ve kütle tasarımları oluşturmada etkin olarak kullanıldığı, yer aldıkları camilerin genel tasarım ve taşıyıcı sistemleriyle yoğun ilişkileri olduğu sonucuna varılmıştır. Mimar Sinan'ın kendinden önceki dönemlerdeki örneklerden farklılaşan galeri tasarımları yaptığı, bu tasarımlarla cami mimarisine bir yenilik kazandırdığı ve galeri kullanımında kendine özgü bir üslup oluşturduğu saptanmıştır. Galeriler hem bütüncül olarak, hem de yapı detaylarına göre ele alındığında Mimar Sinan'ın galeri kullanımında sürekli bir yenilik elde etme çabası içerisinde olduğu anlaşılmıştır. Buna karşılık yapım tarihleri birbirlerine yakın olan camilerindeki galerilerin mimari özelliklerine göre bazı benzerlikler gösterdiği saptanmış, galeri uygulamalarında kendi içerisinde dört döneme ayrılan kronolojik bir gelişim ya da değişim sürecinin bulunduğu tespit edilmiştir. İşlevleriyle ilgili olarak yapılan araştırmalar sonucunda galerilerin kadınlar için yapılmadığı tespit edilmiş ve bu mimari öğeleri kadınlar mahfili olarak değerlendirmenin yanlış olduğu ortaya konmuştur. Galerilerin tasarımında bazı işlevler göz önünde tutulmuş olsa bile mimari kaygının işlevin önünde yer aldığı saptanmıştır. Mimar Sinan'ın İstanbul'daki camilerinde iç ve dış mekân galerilerini daha çok mimari öğeler olarak üst düzey tasarımları elde etmede bir araç olarak kullandığı anlaşılmıştır. Mimar Sinan galerileri etkin bir biçimde kullanarak cami mimarisine yeni bir üslup katmış ve bu üslup kendi döneminde genel olarak kabul görmüştür. Bu kabul sonucunda ise İstanbul dışında da çok sayıda galerili cami yapılmış ve İstanbul'da cami mimarisine getirilen yeni üslup ya da beğeni İstanbul dışına taşınmıştır. Mimar Sinan'ın Edirne Selimiye Camisi haricindeki İstanbul dışındaki camilerindeki galerilerin genel olarak İstanbul'daki örneklere göre biçim ve tasarım özelliklerinin daha sade olduğu saptanmıştır. Yapılan tüm çalışmalar sonucunda ise Mimar Sinan'ın İstanbul'daki camilerinde yer alan galerileri mimari bir öğe olarak kullanmadaki yeteneği ve bu galerilerin daha önce ortaya konmamış çeşitli özellikleri açığa çıkarılmıştır.
-
ÖgeİTÜ mimarlık fakültesi'nin kuruluş yılları ve mimarlık eğitimi (1928-1954)(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2023-05-03) Özcan, Özlem ; Kuban, Zeynep ; 502102145 ; Mimarlık TarihiBu tez İTÜ Mimarlık Fakültesi'nin kuruluş yıllarının tarihini anlatmayı ve nasıl bir mimarlık eğitimi sunduğunu belirlemeyi amaçlamaktadır. Fakülte, 1950'lerin ortalarına kadar Türkiye'de mimarlık eğitimi veren iki kurumdan biri olarak mensupları ve mezunları acılığıyla Türkiye mimarlık ortamının şekillenmesinde önemli bir role sahiptir. Bu önemine rağmen fakülteyi odağına alan bir çalışma yapılmamıştır. Fakültenin kökenine, kuruluş sürecine ve sunduğu mimarlık eğitimine yer veren sınırlı sayıda çalışma İTÜ tarafından yayınlanmış kurumsal tarihçeler, Türkiye mimarlığını farklı bağlamlarda ele alan çalışmalar, mimar monografileri ve kişisel hatıralardan oluşur. Bu çalışmalar toplu halde değerlendirildiğinde birbiriyle çelişen tarihler ve yorumlar, belirli isimler üzerinden anlatılan olaylar ve varsayımlar içeren, bu nedenle pek çok soru barındıran bir tarih oluşturur. Bu tezde İTÜ Mimarlık Fakültesi'nin kurum ve eğitim tarihi, tekrarlana gelmiş kabuller, yorumlar ve varsayımlardan oluşan anlatı bir kenara bırakılarak, arşiv belgeleri ve döneme tanıklık etmiş kişilerin aktardıklarına yakından bir bakışla yeniden inşa edilmektedir. Tezde fakültenin kuruluş yıllarının 1928'de, mimarlık eğitiminin bir uzmanlık alanı olarak özerkleştiği Yüksek Mühendis Mektebi Mimari ve İnşaat Şubesi'nin oluşturulmasıyla başladığı, 1954'te fakültenin kuruluş kadrosunu oluşturan ve mimarlık eğitimini tayin eden büyük isimlerin, Emin Onat ve Paul Bonatz'ın ayrılışıyla bittiği kabul edilmektedir. Diğer iki önemli isim Clemens Holzmeister ve Gustav Oelsner ise bu tarihten önce fakülteden ayrılmışlardır. 1954 sonrasında eğitimin bu isimlerin yardımcıları olan doçentler ve asistanlar tarafından devralınması fakültenin kurumlaştığına ve kuruluş sürecinin tamamlandığına işaret eder. Fakültenin kuruluş anlatısı 1928-1954 arasında Yüksek Mühendis Mektebi ve Yüksek Mühendis Okulu Tedris Meclisi/Kurulu kayıtları, İTÜ Senato Kararları, İTÜ Mimarlık Fakültesi Profesörler Kurulu Kararları, İTÜ Mimarlık Fakültesi mensuplarının dosyaları, dönemde çıkarılan kanun teklifleri, kanunlar ve nizamnameler, TBMM tutanakları, Yüksek Mühendis Mektebi, Yüksek Mühendis Okulu ve İTÜ tarafından yayınlanan öğretim kılavuzları, İTÜ Mimarlık Fakültesi arşivinde bulunan öğrenci projeleri, başarı listeleri, ders defterleri, sınav belgeleri, döneme tanıklık edenlerin yazıları, anma konuşmaları, mektupları ve anıları üzerine inşa edilmiştir. İTÜ Mimarlık Fakültesi konu edilen süreçte aktörler tarafından inşa edilen ve sürekli değişen bir yapı, mimarlık eğitimi ise bu yapının oluşturduğu bir ürün olarak kurgulanmıştır. Arşiv belgeleri ve tanıklıklar, bu dönemde kurumun bağlı bulunduğu ve devleti temsil eden Nafıa Vekaleti ve Maarif Vekaleti'nin, çıkarılan kanun ve kararnamelerin, eğitimin yönetimi için oluşturulmuş kurum içi yapıların, mimarlık eğitiminin aktarıcıları olan kurum mensuplarının ve eğitimin gerçekleştiği binaların fakülteyi ve eğitimi şekillendiren aktörler olduğunu gösterir. Bu aktörlerin hepsi zaman içerisinde değişen, kimi zaman birbiriyle uzlaşan ya da çatışan, farklı güçte ve nitelikte etkilere sahiptir. Aktörlerin, memleketin inşasında görev alacak mimarı yetiştirmek gibi ortaklaşan amaçlarından ya da "milli mimari"yi yaratmak gibi tekil etkilerinden söz etmek mümkündür. Tezde mimarlık eğitiminin niteliğini belirlemek amacıyla öncelikle mimarlık eğitiminin betimlenmesi yapılmaktadır. Kurum tarafından üretilen arşiv belgeleri ve yayınlar aracılığıyla mimarlık eğitiminin omurgasını oluşturan program ve zaman içerisindeki değişimi anlatılmaktadır. Öğretim üyelerinin geriye az sayıda yazılı belge bırakması ve öğrencilerin üretimlerinin çoğunun arşivlenmemiş olması nedeniyle eğitim sürecine ve içeriğine dair bilgiler dönemde öğrenci olmuş kişilerin anlatımlarıyla şekillenir. Buna göre mimarlık eğitiminde ağırlığı oluşturan dersler, bu derslerde öğretim üyelerinin yaklaşımları, önemsenen ve aktarılan bilgi, dersler dışında eğitimin bir parçasını oluşturan stajlar, geziler, öğretim görevlileri ile birlikte mimari yarışmalara katılım, büro çalışmaları ve eğitimi destekleyen yazılı ve görsel kaynaklar ortaya konmaktadır. İTÜ Mimarlık Fakültesi'ni ve fakültedeki eğitimi şekillendiren aktörlerin mimarlık eğitimindeki etkilerinin yansımasını eğitim programında, sürecinde ve içeriğinde görmek mümkündür. Aktörler değiştikçe eğitim de değişir, yine de tüm kuruluş süreci boyunca öne çıkan karakteristiklerden bahsetmek mümkündür. Devletin memleketi inşa etme arzusu mimarlık eğitimine memleketin ihtiyaç duyduğu mimarı yetiştirme sorumluluğu olarak yansır. Mimarlık eğitiminin mühendis yetiştiren bir kurum içerisinde verilmesi mühendis-mimar yetiştirme geleneğini yaratır ve eğitimdeki teknik-sanat dengesini etkiler. Kalkınma ve ilerleme davası Batı ülkelerindeki mimarlık eğitimi ile sürekli temasta olmayı beraberinde getirir. Eğitimi verenlerin mimar kimlikleri ve eğitim yaklaşımları, mimarlığın fonksiyon, konstrüksiyon, estetik ve ekonomi gibi parçalarının eğitimdeki ağırlıklarında kişisel farklılıklar yaratır. İTÜ Mimarlık Fakültesi'nin kuruluş yıllarını, ulaşılabilen bilgiler ve belgelerin ortaya çıkardığı aktörler üzerinden anlatmak ve aktörlerin etkileriyle şekillenen mimarlık eğitimini değerlendirmek Türkiye'de mimarlık eğitiminin kurumlaşmasını ve mimarlık ortamının oluşmasını anlamada yeni bakış açıları sunmaktadır.
-
ÖgeYeni harflerin mekanları: Samsun millet mektepleri (1928-1935)(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2023-05-09) Sönmez, Ayşenaz ; Saner, Nejat Turgut ; 502191101 ; Mimarlık TarihiMillet Mektepleri ile ilgili literatürde tarih, eğitim, edebiyat, inkılap tarihi ve iletişim disiplinlerinde yapılmış birçok çalışma bulunmaktadır. Ancak, mimarlık disiplininde yapılmış bir çalışmaya rastlanmamıştır. Millet Mektepleri, harf devrimiyle birlikte tüm ülkeye hızlıca yeni harfleri öğretmek amaçlı devlet tarafından planlanmış bir uygulamadır. Yalnızca hiç okuma yazma bilmeyenlere ve eski harflerle okuyup yazanlara yeni Türk harflerini öğreten dershanelerden ibaret olarak kalmamış ve sınırlarını genişletmiştir. Dershanelerde, ayrıca yurttaşlık ve günlük hayat bilgileri pekiştirilmiştir. Halk Okuma Odaları ve Köy Yatı Dershaneleri de bu örgütlenmeye dahil edilmiştir. Halk Okuma Odaları ile okuma alışkanlığının sürdürebilirliği hedeflenmiştir. Köy Yatı Dershaneleri, bilgiye erişimi ülkenin her yerinden kolaylaştırmak amacıyla köy çocukları için yatılı okul imkanı tanımıştır. Millet Mektepleri için ayrıca yeni binalar yapılmamış; var olan, halkın bir araya gelebileceği, ders vermeye uygun çeşitli mekanlar kullanılmıştır. Harf devriminin bir uzantısı olarak bir modernleşme aracı görevi gören Millet Mektepleri'nin mekanları, kentsel ölçekten eşya ölçeğine kadar geniş bir organizasyonu kapsamaktadır. Kentsel çevredeki tüm yazıların yeni alfabeye çevrildiği bu yıllarda; sokak, cadde ve toplu taşıma araçları gibi her mekan bir nevi okul haline geline gelmiştir. Millet Mektepleri'nde, boş bir odaya uygun mobilya ve araç gereç sağlayarak ders işlemenin ötesinde bir mekan ve işleyiş birlikteliği söz konusudur. Tezin amacı, Millet Mektepleri mekanlarını; Samsun örneği üzerinden inceleyerek, bu seferberliğin kentsel yaşayış içerisinde yarattığı etkiyi ve mevcut yapı stokunun nasıl dönüştürülmüş olduğunu ortaya koymaktır. Millet Mektepleri'nin resmi açılışı 1 Ocak 1929'a tarihlenmesine rağmen bu tarihten önce açılan Yeni Harf Kursları'nın aynı niteliği taşıması dolayısıyla ve ayrıca çalışmanın odağını oluşturan mekanların devamlılığının okunabilmesi açısından, resmi açılış öncesi sezon da çalışmaya dahil edilmiştir. Zaten, Başvekalet İstatistik Umum Müdürlüğü Millet Mektepleri istatistikleri de 1928 yılı itibariyle başlamaktadır. 1935'te yerini Ulus Okulları'na bırakan Millet Mektepleri, bu tez için de bu tarihle sınırlandırılmıştır. Millet Mektepleri'nin "toplanmaya uygun her yeri" kullanabilmesi karşılıklı bir uyum sürecini beraberinde getirmektedir. Okullar, camiler, kahvehaneler, özel evler, resmi ve özel kurumlar gibi çok çeşitli yapı türlerinin Millet Mektepleri'ne dönüşmesi, yapı tipine ve mevcut durumuna bağlıdır. Fotoğraflar ve -sözlü ve yazılı- anılar, Millet Mektepleri'nin çevresi hakkında ipuçları vermektedir. Fotoğrafların çoğunda; mobilyalar, kullanıcılar, ısıtma ve aydınlatma elemanları görülebilir. Ayrıca teftiş raporlarında, eğitim kongrelerinde ve hatıralarda Millet Mektepleri mekan özellikleri anlatılmaktadır. Bu veriler arşivlerden, süreli yayınlardan, romanlardan ve akademik yayınlardan toplanmıştır. Yönetmelikler ve kılavuzlar da yol gösterici olmuştur. Genel çerçeveyi anlamak için Millet Mektepleri'nin mimari bileşenlerinin bir kataloğu hazırlanmıştır. Daha sonra genelden özele modelleme yöntemiyle aynı süreç Samsun Millet Mektepleri için daha detaylı olarak Millet Mektepleri'nin kullanılan binaları ve kentsel ilişkiler de dahil edilerek uygulanmıştır. Çalışmada, Millet Mektepleri mekanlarının geçici dönüştürme, vardiyalı kullanım ve rehabilitasyon sonrası yeniden açılma olmak üzere üç farklı şekilde oluşturulduğu sonucuna varılmıştır. Her yolun kendine has gereksinimleri vardır ve mekan organizasyonu çağın ruhuna uygun olarak yapılmıştır. Cumhuriyet'in ilk yıllarında, yalnızca Millet Mektebi inşası değil, genel olarak okul inşası konusunda, kaynak eksikliği ve zaman kısıtlılığı engel teşkil etmiştir. Yeni bina inşasını beklemeden bir an önce eğitime başlamanın gerekliliğiyle, eldeki imkanlarla idare edilmiştir. İmkanların elverişsizliğine rağmen, yönetmeliğe uygun şekilde işleyecek ortamlar yaratılmıştır.
-
ÖgeLanga Yenikapı dolgu alanı ve Yalı Mahallesi (1750-1900)(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2023-07-04) Han, Ayhan ; Ağır, Aygül ; 502142101 ; Mimarlık TarihiLanga Yenikapı, sur içi İstanbul'un güney sahilinde; Davutpaşa Kapısı ile Kumkapı arasındaki semtin ismidir. Uzun bir tarihsel kesitte çeşitli kültür katmanlarının üst üste bindiği bölge, günümüzde İstanbul'un önemli bir arkeolojik sit alanıdır. Burası, İstanbul'un tarihi yerleşkesini kuzey-güney ekseninde ikiye ayıran Bayrampaşa Vadisi'nin denizle buluştuğu mevkide yer almaktadır. Bir zamanlar, yabanda kalmış sığ bir koy olan bölgenin inşa edilmiş çevreye dâhil edilmesi aşamaları, Bizans ve Osmanlı dönemlerinin önemli kesitlerine; kent mekânını dönüştüren önemli kırılma anlarına denk gelir. Yarımadanın içlerine doğru uzanan koyun Bizans ve Osmanlı dönemlerinde kademeli olarak doldurulması, kent mekânının denize doğru genişlemesinin önemli bir örneğini temsil eder. Dönem araştırmacıları tarihi yarımadanın doğal topografyasının değiştiği ve İstanbul kent mekânının denize doğru yüzyıllar içinde genişlediği konusunda hemfikirdirler. Yarımadanın güney sahilindeki en geniş koy alanının inşa edilmiş çevreye dâhil edilmesi bu gözlemin en önemli örneğidir. Kentin güney Marmara sahilindeki geniş bir alanı kaplayan koyun inşa edilmiş çevreye dâhil edilerek kapatılması kabaca üç aşamada gerçekleşmiştir. Birincisi, Büyük Konstantinus (324-337) döneminde, şehrin kara surlarını batıya kaydırarak yeni bir sabitleme hattı belirlemiştir. Şehrin imparatorluk başkenti yapıldığı 4. yüzyılın ilk çeyreğine denk aşamada Langa Yenikapı, şehir sınırları içine alınmıştır. Dördüncü yüzyılın sonunda, Theodosius Limanı olarak adlandırılan yapay limanın inşa edilmesi bölgenin dolması sürecinin ikinci eşiğidir. Bu süreçte, deniz tabanına mendirekler yerleştirilmiş ve böylece deniz tarafında yeni bir sabitleme hattı çekilerek bahsi geçen koy denizden çevrelenmiştir. Arkeolojik buluntular gemi batıklarını yapay liman tesisinden sonraki dönemlere tarihlendirmektedir. Daha da önemlisi litolojik katmanların yapay limanın tesis edilmesinden sonra daha kısa aralıklarla oluştuğunu göstermektedir. Yapay liman bölgesi Bizans döneminde dolarak, Osmanlı döneminde Langa Bostanları ismini almıştır. Osmanlıların 1760 senesi İlkbahar'ında başlattığı Langa Yenikapı limanını doldurma projesi, doğal koyun tamamen kapatılarak kent mekanının denize doğru genişlemesinin üçüncü eşiğini temsil eder. Theodosius Limanı bölgesinin oluşturulması sürecinde, limanın güneydoğu köşesinde içe doğru kavis yapan bir girinti alanı oluşturulduğu anlaşılmaktadır. Girinti, birisi batıdaki Davutpaşa Kapısı tarafında ve diğeri ise doğudaki Yenikapı hizasında denize doğru çıkıntı yapan iki adet burunla kısmi olarak korunaklı hale getirilmişti. Osmanlı dönemi dolgusu, söz konusu iki burnun arasında, deniz tabanına sandıklarla kıyı set duvarlarının yerleştirilmesi ve ardının ise Laleli Çeşme Camii temel hafriyatından çıkan molozun dökülmesini ihtiva eden çalışmaları kapsar. "Langa Yenikapı Dolgu Alanı ve Yalı Mahallesi (1750-1900)" başlığını taşıyan işbu çalışma ise limanın doldurulması ve dolgu alanı üzerine inşa edilen Yalı Mahallesi'nin imar sürecini konu edinmektedir. Langa Yenikapı dolgu alanı benzerlerine az rastlanan bir alandır. Dolgu üzerine inşa edilen Yalı Mahallesi ise ortaya çıkış ve inşa ediliş yöntemi ile olağanın dışında bir Osmanlı mahallesi örneğini temsil eder. Burada mekânın üretimi ve kentsel gelişimi, sığ dipteki oynak kum tabakası üzerine inşa edilen ve denizden doldurulan bir mekânın hikâyesidir. Yalı Mahallesi, denizin sürekli ve sert su hareketlerine maruz kalan sur içi İstanbul'unun güney Marmara kıyısında tehditkâr bir ekosistemde inşa edilmiş çevrenin sınırında, sığ dipten bacaya kadar insan eliyle üretilmiş bir mekândır. Doğa ve insanın süreklilik arz eden tehditlerine karşın iç bütünlüğünü koruyan mahalle mekânı, uzun ve istikrarlı bir geçmişe sahiptir. Mahalle mekânı, deniz tarafından günü birlik gelen dalga ve rüzgârların yıkıcı etkilerinin yanı sıra yangın ve depremlerle dönem dönem yok olmuştur. Bununla birlikte, mahallenin ilk inşasında zeminde oluşturulan sokak dokusu ve parsel izleri devamlılık sağlayarak külleri ve molozları üzerinde yeniden inşa edilmiştir. Araştırmanın birinci kısmı, kıyı set duvarlarının örülmesi ve ardının molozla doldurulmasını konu edinir. Limanın doldurulması ve üzerine bir mahalle inşa edilmesi, 1760'ta inşasına başlanan Laleli Çeşme Camii projesinin temel hafriyatından çıkan moloz sorununa bir çözüm olarak ortaya çıkmıştır. Proje, kıyı topografyasının zorluğundan ötürü dönemin mimarlık ve mühendislik bilgisinin uygulama sahasına dönüşmüştür. Araştırmanın ikinci etabı ise dolgu ile elde edilen sathın imarı sürecini içerir. Proje alanına ayrılan emek ve sermayenin tazmin edilmesi, konut yapımı ve pazarlanmasına yönelik bir kentsel dönüşüm modelini gerekli kılmıştır. Bu model, konutların yapı adalarına daha yoğun, ekonomik ve mali kaynak üretme amaçlı yerleştirilmesinden yerleşke içerisinde her bir mevkiinin cazibesinin yükseltilmesine ve elde edilen sathın metalaşmasına değin geniş bir faaliyet alanında ifadesini bulmuştur. Mahalle, Osmanlı dönemi mimarlık ve kent tarihi araştırmaları açısından liman dolgusunu takip eden yapılaşma sürecini takip edebildiğimiz veri tabanına sahip olduğundan özel bir öneme sahiptir. 1762-1768 seneleri arasında mahallede kiraya verilen ilk konut ve dükkân tipi yapıların yapı bilgisi, kiracısı ve sözleşme şartlarını içermekte olan veri tabanı, mahallenin oluşma sürecini haritalandırma fırsatı sunmaktadır. On dokuzuncu yüzyılın ilk çeyreğine ait olan ve benzer içerikte başka bir veri tabanı ile birlikte zaman içerisinde ortaya çıkan mahalle haritaları, alanın dönüşümü ve kentsel dokunun sürekliliğini izleme fırsatı sunmaktadır.