LEE- Peyzaj Mimarlığı Lisansüstü Programı
Bu topluluk için Kalıcı Uri
Gözat
Çıkarma tarihi ile LEE- Peyzaj Mimarlığı Lisansüstü Programı'a göz atma
Sayfa başına sonuç
Sıralama Seçenekleri
-
ÖgeSualtı kültürel peyzajının dokümantasyonu ve haritalanması: Likya antik bölgesi - Kaş( 2020) Gürevin, Sinem ; Yasin Çağatay Seçkin ; 615602 ; Peyzaj Mimarlığı ; Landscape ArchitectureSualtı kültürel peyzajının dokümantasyonu ve haritalandırılması konusunun kapsamı, peyzaj mimarlığı, arkeoloji, tarih, geomatik ve sualtı araştırmaları gibi farklı disiplinlerden oluşmaktadır. Binlerce yılın izlerini döndüğünüz her köşe başında karşınıza çıkaran Likya, geçmişe ait taşıdığı izler açısından oldukça zengin, Türkiye'nin en turistik bölgelerinden biridir. Likya'nın oldukça önemli bir parçası olan Kaş, eski uygarlıklara tanık olmuştur, keşfedilmiş ve keşfedilmeyi bekleyen çok sayıda kalıntıya sahiptir. Bu araştırmanın asıl amacı bu kalıntıları ortaya çıkarmak ve onları akademik literatürün bir parçası haline getirmektir. Kaş, araştırma alanı olarak belirlenmiştir. Bölgenin kültürü ve denizle etkileşimi antik dönemlere kadar dayanmaktadır. Bu çalışma alanı, sualtı kültürel peyzajı yaklaşımı ile değerlendirmektedir. Bu araştırmanın amacı, sualtı kültürel peyzaj alanlarının araştırılması ve ortaya çıkarılması, sualtı kültürel miraslarının tespit edilmesi, bilimsel bir yaklaşımla haritalandırılması ve belgelenmesidir. Bu kültürel peyzaj alanları ortaya çıkarıldığında, kültür miraslarımızın korunması mümkün olacaktır. Bu araştırma aynı zamanda sualtı kültür peyzaj alanlarının yönetim planının altyapısı olarak da kullanılabilir. Peyzaj mimarlığı disiplininin ana konularından biri olan kültürel peyzaj bu çalışmanın kapsamını tanımlar. Peyzaj zamana, kültüre ve mekâna göre birçok farklı anlam barındırabilen karmaşık bir kavramdır. Peyzaj mimarlığı coğrafya ve turizmden, arkeoloji ve antropolojiye kadar çeşitli disiplinleri içerebilir. Kültürel kaynaklar ve doğa arasındaki mesafe ancak kültürel peyzaj yaklaşımıyla kapanabilir. Kültürel miraslar yenilenemeyen kültürel kaynaklardır ve geçmişin antropojenik ve doğal değişiklikleriyle kültürel peyzaja ışık tutar. Kültürel miras, kentsel ve kırsal alanların niteliğinin ve kimliğinin geliştirilmesinde ve aynı zamanda turizm için bir kaynak oluşturmada etkilidir. Kaş sınırları içindeki karasal alanlarda çok sayıda arkeolojik kalıntı bulunmuştur ve daha fazlası için araştırmalar devam etmektedir. Bölgenin tarihi, insanların denizle etkileşimi ve hatta bölgedeki bazı antik kentlerin sular altında olması, karadaki araştırmalara kapsamlı bir sualtı araştırmasının eklenmesi gerektiğini göstermektedir. Dalgıçların ve balıkçıların yıllar boyunca karşılaştığı kalıntılar ve gemi enkazları bölgenin önemli bir sualtı kültürel mirasına sahip olduğunu doğrulamaktadır. Ancak, bu değerler zamanla fırtınalar ve akıntılar tarafından aşınmaya devam etmektedir. Ayrıca, dalış teknikleri ve dalış teknolojilerinin gelişmesi nedeniyle son yüz yılda hırsızlığa da maruz kalmaktadırlar. Kaş'taki sualtı kültürel mirasını koruyabilmek ve bunları kültürel değerlerimize ekleyebilmek için, bu alanda bulunan eserleri haritadaki kalıntıların bilgisiyle sunmak çok önemlidir. Böyle bir çalışma Türkiye'de daha önce hiç yapılmamıştır ve bu araştırmanın asıl önemi bu noktada ortaya çıkmaktadır. Sualtı araştırma alanının kültürel miraslarının harita üzerinde kesin koordinatları ve mevcut durumu ile gösterilmesi, kültürel değerlerimizi korumamıza ve tanımamıza yardımcı olacaktır. Araştırmanın kapsamı gereği, bugüne kadar bulunan kültürlerin devam etmekte olan çalışmalarını desteklemek ve yeni bilgilere ulaşmak mümkün olacaktır. Kapsam dahilinde izlenen yöntemde, araştırmaya literatür çalışması yapılarak başlanmıştır. Temel teoriler araştırıldıktan sonra bölgenin tarihi, coğrafyası, fiziki koşulları ve ekonomik koşulları gibi özellikleri incelenmiştir. Bir sonraki aşama bölgedeki pilot noktaların seçilmesidir. Pilot bölgelerdeki kalıntıların oluşma sebeplerinin neler olabileceği ve neden kalıntıların belirli bölgelerde toplandığı üzerine çalışılmıştır. Alanın genelinde kalıntıların yaklaşık dönemsel haritaları çıkarılmıştır. Araştırma bölgelerinde kullanılacak ölçüm yöntemleri belirlenerek ekip oluşturulmuş ve sualtı kültürel peyzaj alanların da ulaşılabilen belirli örnekler seçilerek belgelenmiş, koordinatları ile harita üzerine işlenmiştir. Bu araştırma, bölgenin tarihini, gelişimini ve değişimini ortaya çıkarmayı amaçlamaktadır. Harita üzerinde yer alan bulgular tarihsel bilgileri ile belirtildiği için, araştırma alanının tamamını kronolojik sıraya göre anlamaya yardımcı olur. Sualtında çok fazla kültürel kalıntı bulunmaktadır. Bunlar çoğunlukla gemi enkazları ve doğal, teknik veya kazayla ilgili sebeplerden dolayı batan yükleridir. Eşsiz bir değere sahip olan bu kalıntılar, yalnızca ait oldukları medeniyet dönemini değil, aynı zamanda ait oldukları kültürün nasıl yayıldığını da gösterir. Geçmişi incelemek geniş ve kapsamlı bir konudur ve geçmişin izleri karada veya su altında bulunabilir. Kalıntıların önemli kültürel varlıklar olabilmesi için bu izlerin tarihi, mimari veya bilimsel bir değeri olmalıdır. Bulunan kalıntılar bir disipline dayanan bir sosyo-kültürel düzene dahil edilebildiğinde, kültürel değeri olan kalıntılar haline gelir. İnsan kültürünün tarihi, bilimsel veya mimari izlerini taşıyan kalıntılar sualtı kültür kaynağı olarak kabul edilir. Bu tanımda, en küçüğünden en büyüğüne kadar deniz taşıtları ve batık hava taşıtları ve bunların kargoları, sualtı şehirleri ve yapıları ve hatta insan kalıntıları sualtı kültürel kaynağı olabilir. Toplumların kimliklerini tanımlamak için kullanılan tüm kültürel kaynaklar, insanlığa ait değerlerdir. Kültürel miras, bir toplumdaki bireylerin ortak tarihlerini ifade eden ve aralarındaki birlik duygusunu güçlendiren bir faktördür. İnsanların tarih boyunca biriktirdikleri deneyim ve geleneklerin sürekliliğini sağlar. İnsan etkisinin bir sonucu olarak, sualtı kültürel mirasları deniz tabanının tümünü kaplar. Bu nedenle, sualtı kültürel peyzaj alanları ayrıca sualtı kültürel miraslarını da içerir. Her ne kadar toplumların ve bireylerin denizle ilişkileri insanlık tarihi kadar eski olsa da denizciliğin gelişimi özellikle 1500'lerden bu yana ivme kazanmıştır. Sualtı kültür mirasları yüzlerce yıldır dünyaya yayılmıştır. Dünya tarihi boyunca, doğal afetler, binlerce geminin denize batmasına neden olmuş ve kıyı bölgelerindeki pek çok şehri sular altında bırakmıştır. Bu gemilerin, yapıların ve diğer kültürel unsurların çoğu su yüzeyinden görülemediğinden bu kalıntılar göllerin, denizlerin ve okyanusların altında güvenli bir şekilde korunmuş ve günümüze kadar gelmiştir. Günümüze kadar gelmeyi başarmış olan bu sualtı kültür miraslarının bir parçası Kaş ilçesinde belirlenen pilot bölgelerde yapılan bir çalışma ile ortaya çıkarılmıştır. Çalışmada karşılaşılan belirli zorluklar sebebi ile sadece bölgedeki dalış bölgelerinde bulunan amfora, çapa ve batık kalıntıları belgelenmiş ve harita üzerinde koordinatları belirtilmiştir. Bu aşamaya kadar öncesinde gerek teorik gerek ise çalışma alanın ön araştırması olarak pek çok inceleme yapılmış bölgenin mevcut koşullarının haritaları oluşturulmuştur. Bu araştırma, Kaş'ta sular altında kalan alanlara yapılan kültürel peyzaj analizinin bir uygulamasıdır. Sonuçlar, sualtı kültür peyzajlarının bizi bilgilendirmek ve ilerletmek için oldukça yüksek potansiyele sahip olduğunu göstermiştir. Sosyal kimliğin oluşması için geçmişin farkındalığı yadsınamaz. Sosyal duygular toplumla birlikte anlam kazanmış ve toplumun devamlılığı hissi toplumu oluşturan her birey için değerlidir. Kültürel değerler, toplumun geçmişini oluşturan bir bütünün parçalarıdır. Bu nedenle, sosyal hafızayı oluşturan ve bölgede yaşayan insanların genel kültürüne dayanan kültürel kaynaklar çok önemlidir. Sualtı dünyasındaki kültürel değerlere erişim, onları zararlı eylemlere karşı savunmasız bırakmak ile birlikte tarihi, kültürleri ve medeniyetleri anlamamıza yardımcı olur. Bu nedenle, sualtı kültür mirasının korunması, tarihsel değerlerimizin korunması anlamına gelir. Sualtı kültürel peyzaj alanlarını korumak için en yararlı yöntem kalıntıları belgeledikten sonra bölgedeki yerel halkı bilgilendirmek ve değerlerinin takdir edilmesini sağlamaktır. Bununla birlikte, doğanın tehlikelerine karşı hiçbir şey yapılamaz. Peyzaj alanları ister tasarlanmış ister doğal olarak mevcut olsa da sürekliliğini korumak için hava, su ve toprak gibi doğal kaynaklara ihtiyaç duyar. Çevresindeki doğal sistemler ile yıkılmaz bir bağlantı içindedir. Bu bağlantı kültürel peyzaj alanlarını diğer kültürel miraslardan ayıran temel özelliktir. Neredeyse tüm kültürel mirasların taşınamamasının nedeni budur. Kültürel peyzaj alanların çevreleri ile olan ilişkisinin bazen onarılması gerekir, ancak her zaman yönetilmesini gerektir. Birçok farklı disiplinin bir arada çalışmasıyla kültürel alanların yönetimi ve planlanması sağlanabilir. Peyzaj mimarları, tarihçiler, arkeologlar, ormancılık profesyonelleri, tasarımcılar, mimarlar, mühendisler, kültürel coğrafya uzmanları, yaban hayatı uzmanları, tohum poleni uzmanları, peyzaj bakım ve yönetim uzmanlarının iş birliği ile kültürel peyzaj alanlarının yönetimi için stratejiler geliştirilebilir. Her kültürel alanın yönetimi farklı bir yöntem, farklı bir strateji gerektirir. Çünkü çevre, iklim, coğrafi ve tarihi özellikler değişebilir. Bazı kültürel peyzajlar bir metropolün ortasındaki küçük bir bölge olsa da bazıları sualtında, diğerleri ise binlerce dönüm alana yayılmış bir kırsal alan olabilir. Kültürel peyzaj alanlarının yönetimi, kültürel bir peyzaj alanı olarak kabul edilen bölgenin tanımlanması ile başlar. Bundan sonra, en önemli adım, hasara neden olabilecek faktörleri önlemektir. Alanların devamlılığını sağlamak için iyi bir yönetim planı hazırlanmalıdır. Yapılan tüm bu araştırmalar sonucunda Kaş'taki kültürün topografya tarafından şekillendirildiği ve geliştiği açıktır. Bölgenin değerlerini ortaya çıkarmak ve herkesle paylaşmak için, önceki kültürlerin tüm izlerini ortaya çıkarmak ve anlamak önemlidir. Mevcut kültürü, kendimizi ve içinde yaşadığımız ortamı anlamak için kültürümüzün gelişimini ve tarihini sebepleri ve sonuçları ile anlamamız gerekir.
-
ÖgeGörme engelli bireylerin peyzajı algılama biçimlerinin anlaşılması(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2021-04-20) Özgür, Duygu ; Eşbah Tunçay, Hayriye ; 502132604 ; Peyzaj MimarlığıGörme engelli bireylerin, toplumsal ve kentsel yaşama katılımlarında kentsel fiziksel çevrenin önemi bir kat daha artmaktadır. Bu bireylerin, kentin kamusal mekanlarını bağımsız olarak rahat kullanabilmelerinde karşılaştıkları birtakım fiziksel engeller vardır. Bu engelleri çözümlemede; gören rehber, baston ve rehber köpek dışında kılavuz izler, doku farklılığı, sesli yönlendirmeler ve uyarı sistemleri gibi yardımcı cihazlardan yararlanmaktadırlar. Bunlarla birlikte bağımsız hareketlerini sağlamada görme dışında diğer duyu organlarını da özel ve benzersiz düzeyde kullanmaktadırlar. Toplumun her bireyi gibi bu bireylerin de kentsel dış mekanlarda konumunu tanımlayabilmesi ve gideceği tarafa yönelimini yapabilmesi konforunu yaşaması, bulunduğu mekânı algılaması dolayısıyla bağımsız hareket edebilme hakkı vardır. Bu açıdan bakıldığında görme engelli bireylerin kentsel mekâna erişimde ve mekânı kullanımda biçimsel kriterlerle, mekânı kavramada sahip olduğu algısal yeteneklerini, kamusal mekânları tasarlama ve planlama kurgusu içinde tartışmak ve tasarım kriterleri açısından olumlu etkilerini ortaya koymak önemlidir. Bu araştırmanın amacı; görme engelli bireylerin kent parklarını kullanma, peyzaj mekânını kavrama ve peyzajı algılayışlarında, belirledikleri duyusal referansların saptanmasıdır. Bu kapsamda, bu bireylerin bağımsız hareketlerine bağlı olarak peyzaj mekanını deneyimlerken çevreden aldıkları dokunsal, işitsel, kokusal ve tatsal referansların hareketlerini, konumlarını, kullanımlarını ve davranışlarını nasıl yönlendirdikleri üzerine yoğunlaşılmıştır. Araştırma metodu, 4 aşamadan oluşan bir analitik yaklaşımla kurgulanmıştır. İlk aşama olarak görme engelli bireylerin bir peyzaj mekanı kullanımlarında duygu, algı, tutum ve davranışlarının ardındaki nedenleri öğrenebilmek için yarı yapılandırılmış birebir görüşme tekniği kullanılmıştır. Bu teknik kapsamında, kentsel çevrede bağımsız hareket yeteneği olan 22 görme engelli bireyle görüşülmüştür. Görüşülen bireylerin sosyo-demografik bilgileri ile kent parkı mekanını deneyimleme sürecinde mekanı kavramada peyzajı nasıl algıladığı, mekanda sırasıyla ve çoğunlukla hangi duyular yardımıyla kendilerine ne tür referans noktaları belirledikleri ile ilgili veriler toplanmıştır. İkinci aşamada, görme engelli bireylerin dokunma, işitme, koku ve tat olgusu bağlamında mekanda belirledikleri duyusal referansları algı ve bilişim bağlamında tespit etmek için deneysel alan çalışması yapılmıştır. Görüşme yapılan bireylerden gönüllü katılan 8 bireyle, bir kent parkı deneyimlenmiştir. Park alanında bireylerin bağımsız hareketleri ve bir engelle karşılaştıklarında nasıl davrandıkları gözlemlenerek; algılayışlarında hangi duyularla hangi referanslara ulaştıklarını ortaya çıkarmak için görüntülü kayıt alınmıştır. Alan çalışması sonucunda, bu bireylerin belirledikleri duyusal referanslarla kentsel mekanın fiziksel özelliklerini tanımlayabildikleri ve bu referansları hareketlerini yönlendirmek için yaratıcı şekilde kullandıkları ortaya çıkmıştır. Alan çalışması ardından, üçüncü aşama olarak görme engelli bireylerin mekan kurgusunda erişilebilirliklerini ve mekanı kullanılabilirliklerinin irdelemesi için mekansal dizim yöntemi kullanılmıştır. Mekansal dizim yönteminde alan bütünü için 'connectivity' ve 'integration' analizleri ve alanın bir bölümü için 'visibility' analizi yapılmıştır. Analizler sonucunda, görme duyusu dışında diğer duyularla duyusal mekan algısı ve mekânsal davranışın, kamusal peyzaj mekanı kurgusu üzerindeki etkileri ortaya konulmuştur. Son aşamada elde edilen çıkarımlar, tüm duyularla algılayışın peyzaj tasarımına yön vermesi açısından peyzaj tasarım ilkeleri şeklinde paylaşılmıştır. Araştırma bulgularında ilk olarak görme engellilerin bir peyzaj mekanı kullanımı irdelendiğinde kendilerine duyusal referanslar belirledikleri tespit edilmiştir. Bu referansların algılanmasında bireylerin, işitme ve koku alma duyularını ön planda tuttuğu görülmüştür. Ayrıca mekanı algılama biçimlerinde tesbit edilen duyusal referansların mekanı kullanımlarında temsiliyetleri olduğu önemli bir diğer bulgudur. Her bir duyusal referansa karşılık gelen bu mekansal referanslar, bireylerin mekanı tanımlamada, mekanın kurgusunu kavramada ve de mekanı bağımsız kullanımlarında olumlu etkiye sahiptir. Duyusal referanslarla temsil ettikleri mekansal referansların bütününe bakıldığında duyular, duyusal referanslar ve mekansal referanslar birbiri ile bir ilişki ağı kurmaktadır. Bir diğer önemli bulgu ise görme engelli bireylerin algılama biçimlerinin birbirlerinden farklı olmasıdır. Bu doğrultuda bireylerin mekanın kurgusu ve sirkülasyon ağını algılayışlarının farklılık gösterdiği anlaşılmıştır. Araştırmanın sonuçları kapsamında, duyusal referansların mekansal kullanımda temsiliyetleri değerlendirildiğinde peyzaj tasarımına etkili olacak öneriler geliştirilmiştir. Görme engelli bireylerin bağımsız şekilde yaşamlarını sürdürmeleri için; kentin fiziksel çerve şartlarının, onların kentsel mekanları kullanım biçimlerine göre dikkate alınması gerekmektedir. Kentsel çevre tasarımında görsellik olmadan da erişilebilir, algılanabilir, tanınabilir ve hissedilebilir peyzaj mekanları tasarım ve uygulamalarında çok disiplinli ve sürdürülebilir gelişmeler içeren kapsamlı çalışmalar olması gerekliliği ön plana çıkmaktadır. Görme engelli bireyin kenti duyumsama tarzından yararlanarak elde edebileceğimiz çıktılar, kentsel çevre içerisinde peyzaj mekanlarının tasarım anlayışına yeni açılımlar ve yeni bakış açıları getirecektir. Onların mekân algısı referansları ile onlara uygun nitelikte düzenlenen kentsel mekanları tüm kullanıcılar için ön görmek kent erişilebilirliğinin sağlanmasına da katkı sağlayacaktır.
-
ÖgeUrban acupuncture as a strategic method to improve cities in terms of blue-green infrastructure(Graduate School, 2022) Konuk, Rümeysa ; Bozkurt, Melih ; 824877 ; Landscape Architecture ProgrammeIn developing cities, the growth of building areas leads to changes in the urban fabric and a decrease or threat to the availability of open spaces, a basic necessity for living. Urban form greatly influences individuals' way of life and is therefore related to ecological, economic, and social issues. In contemporary cities, urban expansion occurs through the development of public spaces, both on the periphery and within the interior. To address the overdevelopment and degradation of public spaces by building stock, research into sustainable and circular space production and development of models is necessary. The complexity of cities' growth impacts the design of open spaces, affecting the quality of life. With an increase in complex parameters, open space design becomes increasingly important in maintaining or improving the quality of open spaces in the face of infrastructure changes and complex relationships. The concept of urban acupuncture was first put forward in the 1960s and has since been applied in various physical forms. The potential for its use in improving cities is widely recognized, especially in light of the numerous actors and problems that exist in urban environments and make it difficult to implement large-scale improvement projects. The approach of urban acupuncture offers a solution-oriented, immediate intervention method to address these challenges. This research aims to explore the full potential of urban acupuncture as an innovative and strategic method for enhancing cities. The focus is on investigating the benefits of combining urban acupuncture with landscape design to improve both the blue-green infrastructure and social context of cities. The study aims to analyze the improvement potential of blue-green infrastructure in urban areas through the use of the acupuncture method. Urban acupuncture offers a unique opportunity to tackle the complex challenges of modern cities. It provides a means of implementing small-scale, targeted interventions that can have a positive impact on the larger urban environment. By examining the relationship between urban acupuncture and landscape design, this research seeks to demonstrate the positive impact that this approach can have on cities and their residents. The goal is to advance our understanding of the role that urban acupuncture can play in creating more livable, sustainable, and resilient urban environments. The research was conducted in two phases. In the first phase, relevant topics such as urban acupuncture, blue-green infrastructure, and social context were analyzed conceptually. In the second phase, case studies were conducted and evaluated. The literature review conducted in the first phase helped to determine the criteria used to select and evaluate the case studies within the context of the subject.
-
ÖgeVirtual landscape in serious games: A framework for enhancing the player interaction focusing on the learning rate(Graduate School, 2022) Afshar, Sepehr Vaez ; Kim, Ikhwan ; 502191616 ; Landscape Architecture Master ProgrammeThroughout history, education has always been essential for humanity's justice and fundamental for the creation of a free and satisfying society with the dissemination of knowledge. Hence, in addition to the life occurrences educating people, traditional higher education methods have played an important role for a long period. However, the age of technology has changed the educational system along with the people's lifestyles to meet the continuously changing conditions. During the past twenty years, the Information and Communication Technologies (ICTs) led to the emergence of e-learning non-traditional educational methods bringing about an innovative dimension of virtual learning. With its beneficial features provided by the Internet and various technologies, this method passes the control of time and location from the tutors to the students during the learning process. Despite the entrance of online education into the students' life many years ago, the Covid-19 outbreak initiated in 2020 turned this method into the only possible way of education for almost two years. Afterward, plenty of studies investigated its effects on students' social and academic life, mostly considering its negative impacts on their mental health and motivation due to interaction issues. They also pointed out the specific problems of tactile learner students in the lack of face-to-face design courses. As an innovative solution able to be adopted, game technologies, increasing immersion of the learner in a real-world skill, and triggering motivation are one of the best methods integrated into educational systems. Known as serious games, these games, adopted by almost any domain, convey educational content along with entertainment, increasing interaction. They train or enhance a certain skill or topic to the player by immersing them. While serious games are more expanded nowadays, they are still not being played by the mass public due to people's immersiveness expectations of a game. Hence, the Head-Mounted Displays (HMDs), with their emergence, increased the players' engagement and immersion with all types of virtual environments in digital games. This technology, however, evolved serious games area most, among others, by enabling the opportunity to provide a riskless and low-cost learning environment for real-world skills. In the process of suggesting serious games as a replacement for the traditional educational methods, the most important factor is being aware of their effectiveness for education. Generally, digital games, one of the world's biggest and fastest-growing industries, rely heavily on the virtual landscape, a major part of its development process. Its design demands remarkable effort, and it directly affects the whole game's characteristics. Hence, serious games, as a type of digital game, carry the same attributes. With the appearance of virtual reality technology, gaming started to gain more immersiveness and engagement with artificial elements and environments. Although virtual landscapes were always being developed since the emergence of digital games, the studies taking virtual landscapes into account are mostly using them as a tool for enhancing real spaces, not as a domain for the sake of its development. While other design domains are applying various design methodologies, it is challenging to find a standard design methodology for the design and production of virtual landscapes in the gaming industry, leading to inconsistent and low-quality results. Hence, it comes to the question of what is the virtual landscapes' role in serious games and their effect on the data comprehension rate. Since the literature lacks regarding the gradual change of the virtual landscape in serious games and the content they transmit, this thesis aims to figure out the gradual chronological evolution of the virtual landscapes in serious games. It also aims to seek how this change and the virtual reality technology invention have affected the contents transmitted by digital games and its influence on the player interaction and learning rate. To do so, in the process of this thesis, we developed, tested, and evaluated various serious games, both text-based and with 360° photos. The steps taken revealed the reluctance of the players to follow the providing educational content and their inadequacy of interaction. Hence, the thesis seeks the reasons ending to this result and the ways of increasing this learning rate. Afterward, the thesis uses a currently available but not massively used digital game classification methodology. This methodology, which is based on the principles of architecture, landscape architecture, and urban planning, classifies the games based on their constituting virtual landscapes. Hence, the thesis considers all Steam games, one of the biggest video game digital distribution services, filtered with the 'education' tag, ending in 2531 digital games. Afterward, adding the 'game' tag the result reduced to 1102 games. Finally, with some manual filterings ignoring the irrelevant content, the final number decreased to 702. Sorting chronologically, we made an Excel database including the games' introductory information, the content they transmit, their release date, if they support HMD or not, and whether they are simulation games or not. Due to Steam's dating spectrum, our database includes games dating back from 1992 to 2020. Afterward, we classified all of these games using the virtual landscape classification methodology and generated their related codes based on their player scale, story, dimension, space shape, and interaction level. Investigating the results, they revealed some growth patterns relating to the content educated in the game, the VR technology, and the virtual landscape evolution. Adding the user reviews of Steam, we reverse engineered five of the best serious games on the database due to the digital game design methodology. This methodology divides the games' virtual environment into five layers, namely, player activity map (PAM), story layer, natural environment layer, virtual environment layer, and media layer. Reverse engineering the five best digital games ever, based on the IGN database, enabled us to compare the outcomes. Due to released data, we understand how the games' assets are distributed within the various layers of the virtual environment in the most successful games. Finally, the thesis aims to provide a framework based on these results for developing serious games to increase player interaction and enhance the learning rate. However, these results can be expanded to any virtual landscape other than only serious games' for their interaction enhancement. Currently, the landscape architecture domain only adopts the virtual landscape area as a tool for enhancing design in the real world. However, in the near future, landscape architects will perform in the virtual landscape area as a domain to be enhanced. Hence, that day, the results of this study will play an important role and will be a roadmap for generating highly interactive virtual landscapes.
-
ÖgeGöçmen, mülteci ve geçici koruma altındaki çocukların oyuna erişimlerinin değerlendirilmesi ve oyun rehberi: yerel yönetimler için öneriler(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2022-02-01) Avcı, Sinem ; Bozkurt, Melih ; 502171614 ; Peyzaj Mimarlığıİnsanlık tarihi boyunca bireyler ya da gruplar farklı nedenlerle bulundukları yerden farklı coğrafyalara doğru hareket etmişler ve göç olgusu insanlık tarihinin bir parçası olmuştur. Türkiye Cumhuriyet tarihi boyunca düzenli ve düzensiz birçok göç hareketine sahne olmuştur. Anadolu coğrafyası her dönemde kitlesel göç hareketlerinin en önemli duraklarından biridir. Birleşmiş Milletler Çocuk Fonlarının (UNICEF) 2021 tarihli Türkiye raporuna göre Türkiye'de 1,7 milyonu çocuk olmak üzere 3,6 milyondan fazla Suriyeli mültecinin yanı sıra en az 140.000'i çocuk olan 320.000 mülteci ve diğer milletlerden sığınmacı bulunmaktadır. Birçok göçmen, mülteci ve geçici koruma statüsündeki kişinin evi olarak Türkiye, çocuklara barınma, sağlık, eğitim gibi temel haklarına erişim sağlamanın yanı sıra, Çocuk Hakları Genel Bildirgesi ile de belirlenen "Dinlenme, boş zaman değerlendirme, oyun oynama, kültürel ve sanatsal etkinliklere katılma hakkı"nı (madde 31) sağlamakla da yükümlüdür. Çocukluğun ayırt edici faaliyetlerinden biri olarak oyun; savaş, göç, yerinden edilme, kabul edilme, dışlanma, uyum gibi travmatik süreçlere maruz kalan göçmen, mülteci ve geçici koruma altındaki çocuklar için kendilerini ifade edebilecekleri ve bir grupla iletişim kurabilecekleri koşullar yaratabilmektedir. Oyunun, çocukların fiziksel, sosyal, duygusal, bilişsel ve dil becerilerini geliştirmedeki etkisinin yanı sıra; risk altında ve kırılgan bir grup olan mülteci ve geçici koruma statüsündeki çocuklara sağladığı özgüven, güven, kimlik, umut ve sosyal uyum gibi psikososyal faydalar ve çocukların dil ve kültüre ilişkin bilgi edinmesine olan katkısı akademik araştırmalarla ortaya konmuştur. 21. Yüzyıl'ın en büyük kitlesel göç hareketinin önemli duraklarından biri olan Türkiye'de yaşayan mülteci ve geçici koruma altındaki çocukların oyuna erişimleri ve çocuklara oyun hakkının sağlanması belirtilen faydalar bakımından kritik bir konudur. Çalışmanın amacı göçmen, mülteci ve geçici koruma altındaki çocukların oyuna erişimlerinin mevcut durumunu değerlendirmek ve çocukların oyuna erişiminin sağlanabilmesi için yerel odaklı çözüm önerileri üreterek yerel yönetimler için çocuklara oyun imkanı sağlamaları konusunda izleyebilecekleri stratejileri ve iş birliklerini (çocuk alanında çalışan sivil toplum kuruluşları, aktivistler, vakıflar, dernekler, elçilikler, çocuk hakları alanında çalışan ulusal ve uluslararası kuruluşlar, kamu kurumları (Milli Eğitim, Adalet, Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı vs.), ve üniversiteler) içeren bir rehber ortaya koymaktır. Çalışmanın yöntemi literatür araştırmasıdır. Literatür araştırması üst ölçekten başlayarak sırasıyla uluslararası göç, Türkiye'ye göç, çocuklar ve iltica konularını ele almaktadır. Oyuna ilişkin kuramsal çerçeve ile oyun ve çocuk ilişkisi, oyunun önemi, geçmişten bugüne oyunun ve oyun alanlarının değişimi ve oyun alanlarının özellikleri üzerinde durulmuştur. Göçmen, mülteci ve geçici koruma altındaki çocukların oyun hakkı ve oyuna erişimlerine çocuk hakları ve psikososyal süreçler perspektifinde değerlendirilmiş, çocukların oyuna erişimindeki kısıtlara değinilmiştir. İkincil olarak; "refugee children" (mülteci çocuklar), "right to play" (oyun hakkı), "bringing play to refugee children" (mülteci çocuklara oyun sağlamak), "playgrounds in refugee camps" (mülteci kamplarında oyun alanları), "play in crisis" (kriz durumlarında oyun), "playgrounds after disasters" (afet sonrası oyun alanları), "alternative play opportunuties for children" (çocuklar için alternatif oyun imkanları), "child friendly cities" (çocuk dostu kentler) terimleriyle arama yapılarak, mülteci çocuklara oyun sağlanmasına ilişkin çalışmalara ve bunlara emsal olabileceği düşünülen ulusal ve uluslararası çalışmalara ulaşılmıştır. Erişilen örnekler oyunun sağlanma yöntemlerine gruplanarak aktarılmıştır. Örnekler, sahip oldukları ortaklıklar ve farklılıklar belirlenerek, oyunun sağlanma yöntemleri, oyunun sağlandığı konum, odak topluluk, uygulamanın sürekliliği, durum ve tasarım kriterleri olmak üzere altı ana başlık altında incelenmiştir. Örneklerin belirtilen başlıklar özelinde analiz edilmesiyle bir değerlendirme matrisi ortaya konulmuştur. Çocukların oyuna erişimlerinde mevcut durum ve kısıtlar, ulusal ve uluslararası örneklerin yer verildiği değerlendirme matrisinden elde edilen veriler ile çakıştırılmıştır. Bunun sonucunda, mülteci ve geçici koruma altındaki çocukların mevcut durumuna ilişkin tespitler ve bu tespitler özelinde oyun imkanlarına erişimlerine dair sorunlar ve çözüm önerileri ortaya konulmuştur. Çalışma sonucunda; çözüm önerilerinin uygulanabilmesi için stratejiler ve iş birliği önerilerinin yer aldığı bir oyun rehberi oluşturulmuştur. Yerel yönetimleri hedefleyen bu rehber ile göçmen, mülteci ve geçici koruma altındaki çocuklara oyun sağlanmasında izlenebilecek yöntemler ve iş birlikleri tartışmaya açılmıştır.
-
ÖgeThe use of gamification to enrich the park experience for the visitors: Istanbul Atatürk urban forest park case study(Graduate School, 2022-02-24) Eshaghi, Sarvin ; Örnek, Muhammed Ali ; 502181607 ; Landscape ArchitectureThe excessive population growth leading to urbanization and, subsequent to it, urban sprawl, increases the size and number of urban settlements. Consequently, to fulfill the land needed for this expansion, humans encroach the public open areas, including highly crucial urban green spaces. Generally, any kind of greenness within the city, known as urban green spaces, benefits the ecosystem and the inhabitants. Hence, the green infrastructure, universally, should be preserved. Urban parks, specifically urban forest parks, serving as recreational green public spaces, are beneficial for environmental issues and human's mental and physical health, in other words, well-being, by enabling them to interact with nature. To appropriately preserve the urban forest parks, being aware of the motivational factors for the visitors have a key role. While the willingness factors vary amongst people, it is important to know whether different people can experience the same park diversely, which is almost attractive in terms of general park features. Hence, the study refers to the concept of sense of place, capable of turning spaces into the desired places, framing the users' behavior and transmitting cultural meaning. Augmentation occurs using Information and Communication Technologies (ICTs) in urban environments. It can be as simple as telecommunication technologies or very complicated ones. With their everyday use in peoples' lifestyles, they have penetrated humans' real lives, fading away the border detaching the real world from the world of computer-mediated services. Nowadays, a holistic technological perspective dominates the urban areas rather than individual ICT projects, which can reshape people's interaction with their surroundings. Hence, the ICT-enriched spaces result in augmented spaces that convey a sense of place, supporting meaning-making and behavior framing. With its recent definition, gamification, which is the process of making activities more game-like, is a sample of augmentation. While triggering motivation in the users, it can support inducing new behaviors or reshaping the existing ones. Currently, gamification is spread out to various domains, both in academia and amongst practitioners. However, while gamification may involve any type of content, it is called a serious game in the case of transmitting serious educational content besides being entertaining. They are able to engage the player with the education of a certain topic or enhancement of a specific skill. The recent covid-19 outbreak and consequent confinement periods affected people's everyday lifestyles. While suddenly, people lost the freedom of being outdoor, experiencing new places, and interacting with each other, the technology rescued them from such a phenomenon. Virtual environment served them as a mediator to be in the same place, interact, and experience their daily activities in a novel form. Additionally, gamification changed even the sense of their virtual places. This thesis aims to enrich the park visitors' experience via entertainingly introducing the Atatürk urban forest park to them, accompanied with educational content, by means of a locative serious game. The game benefits from the public awareness reinforcement to serve urban green space preservation. It generates a sense of placeness in its in situ mobile version and desktop version, played remotely, to frame the players' behavior for the sake of its aim. The thesis is divided into six chapters to achieve its intended aim: The first chapter, the introduction, describes the excessive population growth leading to urbanization and its subsequent, urban sprawl, which increases the size and number of urban settlements and decreases the area of highly crucial urban green spaces. Discussing the green infrastructure benefits, this part emphasizes the importance of its preservation. After a brief debate around the possible ways of this conservation, this chapter continues with the thesis's purpose, method, and content. The literature review part, located in the second and the third chapter, introduces the types, definitions, and the benefits of the urban green spaces, instanced as parks and urban forest parks. This chapter continues with a description of the park experience, followed by the concept of the sense of place. Augmentation and the use of ICTs for behavior framing are described, followed by the idea of gamification, serious games, related case studies, and software. Next, in the fourth chapter, the thesis continues with the research part. Firstly, it introduces the selected area, Atatürk Urban Forest Park, with its detailed fauna and flora information. Then, it proceeds with the game development part, introducing the operated 360° panoramic field photography with a smartphone and using 3dvista Virtual Tour PRO software as the game development tool to provide a locative serious game. For the evaluation of the developed game's success, in the fifth chapter, the thesis conducts an online survey, including a Google form questionnaire, requested to be filled after the gameplay, focused on the remote version, inspired by the pandemic situation. Finally, in the last chapter, the thesis results are concluded, and the discussions around the future possibilities of the provided method and its capabilities are made to enlighten the field for further studies.
-
ÖgeOyunlar aracılığı ile park deneyiminin zenginleştirilmesi üzerine mobil dijital uygulama kullanımının irdelenmesi(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2022-02-24) Gülmez, Dilan ; Örnek, Muhammed Ali ; 502171610 ; Peyzaj MimarlığıGelişen teknoloji ile artan hayat kalitemiz ile çeşitli dezavantajlar da bulunmaktadır. Örneğin sedanter (hareketsiz) yaşam biçimi bu olumsuz özelliklerinden biridir. Özellikle çocuklarda görülen teknoloji ile iç içe olma durumu akıllı telefonlar, tabletler ya da bilgisayarlar ile birlikte olunması teknolojinin hayatımıza ne kadar entegre olduğunun göstergesidir. Teknoloji bu kadar hayatımızın odağında yer alıyorken bizler de teknolojik gelişmeleri yakından takip edip bu gelişmeler ışığında tasarımlar yapmak durumunda kalıyoruz. Gamification yani oyunlaştırma bu çalışmada yer alacak ana unsur olarak görülmektedir. Bu yenilikçi kavram ile günümüz teknolojik gelişmeler ile ilgili olan nesiller için farklı bir motivasyon kaynağı olarak kullanmak, bu çalışmada yer alan ana etmenlerden birisidir. Bu akademik çalışmada belirtildiği gibi park deneyimini ve park kullanımını arttırmak için çeşitli motivasyonlar mevcuttur. Oyunlaştırma da bu motivasyonlardan biridir. Bu tezde aktarıldığı gibi oyunlaştırmanın, kullanıldığı alanlarda motivasyonu arttırdığı özellikle de eğitim alanında yapılan çalışmalarda görülmektedir. Bu çalışma ile kent parkı kullanımlarının teşvik edilmesi, günümüz çocuklarının geçmişten günümüze dahil oldukları oyun kavramını farklı bir bakış açısı ile birleştirilmesi hedeflenmektedir. Kent parkları kullanımını arttırarak kullanıcılar için kent parkı deneyiminin zenginleştirilmesi bu tez çalışması kapsamındadır. Oyunlaştırmanın giderek artan kullanım alanlarına bakıldığı zaman bu akademik çalışma park kullanımı ve oyunlaştırma üzerine başka bir örnek olarak karşımıza çıkar. Bu çalışma, oyunlaştırma üzerine örnek uygulama üzerinden gidilerek park deneyimi üzerine kapsamlı bir araştırmadır. Peyzaj mimarlığı ve şehir planlama açısından araştırmacılara farklı bir bakış açısı kazandırılması amaçlanmıştır. Oyun ve oyunlaştırmanın park deneyimini zenginleştirmesi üzerine yapılan bu çalışmada örnek alan olarak Atatürk Kent Ormanı seçilmiştir. İçerdiği zengin bitki ve kuş envanteri yanında ulaşım kolaylığı açısından da önemli kentsel mekanlarımızdan biridir. Bu tez çalışmasında oyunlaştırma ve oyunlar aracılığı ile park deneyiminin zenginleştirilmesi irdelenmiştir. Doğa deneyimi ve park deneyiminin iç içe bulunduğu kent parklarında oyunlar aracılığı ile bu deneyimlerin daha farklı boyutlara çıkması üzerinde durulmuştur. Oyunlaştırma bu tez çalışmasında belirtildiği üzere 2010'lu yıllarda ortaya çıkan ama kullanıldığı alanlarda motivasyon olarak başarı sağlayan bir kavramdır. Bu çalışma ile eğitim, pazarlama, turizm gibi birçok farklı alanda kullanılan oyunlaştırma ve motivasyon olgusunu literatürde çok sık yer almayan park kullanımında ele almaktadır. Tüm bu geliştirilen süreçler sonucunda da oyunlaştırma ile kullanıcıların kent parklarını kullanmaya teşvik edilebileceği öngörülmektedir. Çünkü bu deneyimin oyunlar aracılığı ile zenginleştirilip kullanıcıların günlük hayat aktivitesi olarak gördüğü bu park kullanma eyleminin bambaşka şekilde algılanması amaçlanmıştır. Bu kent parkları İstanbul Atatürk Kent Parkı özelinde incelenecektir. Bu araştırma, peyzaj mimarlığı ve ilgili disiplinlerde oyunlaştırmanın etkileşim amacıyla kullanımına ilişkin vaka çalışmaları ve uygulamalar için literatürü gözden geçirmektedir. Vaka çalışmaları dışında; bu araştırmada yer alan örnekler hakkında net bir fikir vermesi için de literatür araştırması yer almaktadır. Park deneyimi ve oyunlaştırma konusunda yer alan çeşitli uygulamalar yanında ilerde araştırma alanı olarak seçilen mekanda geliştirilen konsepte dair çeşitli vaka çalışmaları da yer alır. Verilen örnek vaka çalışmalarının birinde, yaşlıların onları daha aktif hale getirmesi için geliştirilen bir uygulama yer alırken, diğeri ise çocuklar içindir. Son olarak parklarla ilgili oyunlaştırma kavramlarının sonuçları araştırmanın son bölümü olarak gösterilmektedir. Ana araştırma makalesini tanımlayan park kullanımını arttırmak için oyunlaştırma kavramıdır. Bu araştırma için iki bölümden oluşan oyunlaştırma kavramı tanımlanır. Çalışma dört bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde, giriş bölümünde tezin amacı, kapsamı ve yöntemi ele alınmıştır. Konunun arka planı yanında araştırma problemi ve yöntemi belirtilmiştir. İkinci bölümde literatür araştırması yer alır. Oyunlaştırma kavramı ve kullanım alanları ve çeşitli vaka çalışmaları ile konunun özü verilmeye dikkat edilmiştir. Ayrıca çeşitli uygulamalar örnek olarak verilerek oyunlaştırma ve oyun arasındaki farklar açıklanmıştır. Bu bilimsel çalışmanın üçüncü bölümünde, araştırma amacı ve kapsamı birlikte verilerek final tasarımında dikkate alınan noktalar açıklanmıştır. Bu bölümde ayrıca mobil uygulama örneği olarak ele alınan Munzee üzerinden gidilerek kullanım alanları ele alınarak tez çalışmasının hangi aşamasına dahil edildiği belirtilmiştir. Dördüncü ve son bölümde ise sonuç ve öneriler sunularak elde edilen veriler ışığında kent parkları deneyiminin mobil uygulamalar ile zenginleştirilmesi hususuna yer verilmiştir. Bu çalışmada park kullanımını ve oyunlaştırmayı, Munzee uygulaması ve İstanbul Atatürk Kent Ormanı özelinde incelenmektedir. Bu araştırmanın sonunda ise oyunlaştırma ve oyun kavramlarının etkisi ile İstanbul Atatürk Kent Parkı örneğinde kent parklarının deneyimlenmesi üzerinde önerilen örnek uygulama ışığında park deneyiminin zenginleştirilmesi irdelenecektir.
-
ÖgeBiyofilik tasarım elemanlarının iç mekânlarda algıya ve davranışa etkisi(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2022-05-11) Dalay, Lâl ; Aytaç, Gülşen ; 502191611 ; Peyzaj MimarlığıBu tez çalışması, biyofilik tasarım elemanlarının, iç mekânlar özelinde, insanların mekân algısına ve davranışlarına etkisini araştırmaktadır. Bu bağlamda, insan-doğa-mekân arasındaki ilişki ortaya konarak, biyofili kavramının temelleri açıklanmış, biyofilik tasarım teorisi detayları ile tanımlanmış ve tasarım elemanları hem fiziksel hem de sanal mekân boyutunda algı ve davranış ile ilişkiyi ortaya çıkarmak üzere kullanılmıştır. Tez çalışmasının amacı, insan ve doğa arasındaki ilişkinin biyofilik tasarım stratejisi kapsamında iç mekânlara nasıl yansıdığını, insanların algı ve davranış sistemlerinin biyofilik tasarım elemanlarından nasıl etkilendiğini analiz etmektir. Tezin hedefine ulaşmak için; -"Doğa-insan-mekân üçlemesinin tarihi süreç boyunca ilişkisi ve biyofilik tasarım çerçevesinde günümüz çevresine yansıması nasıl olmuştur?" -"Biyofilik tasarım elemanları iç mekânlarda stratejik olarak nasıl uygulanır ve duyusal etkileri nelerdir?" -"Biyofilik tasarım elemanlarının duyusal ve sanal mekân deneyimi boyutlarında algı ve davranış üzerinde etkisi nasıldır?" sorularına cevap aranmıştır. Bu doğrultuda şekillenen tezin kavramsal çerçevesi ise dört ana bölümden oluşmuştur ve "Biyofili Kavramı", "Biyofilik Tasarım Teorisi", "İç Mekânlardaki Biyofilik Unsurların, Duyusal Algı ve Davranış İle İlişkisi", "Sanal Biyofili Deneyimi Alan Çalışması: Arkas Sanat Merkezi "Doğa, Bahçeler, Düşler" Sergisi" başlıkları altında tez şekillenmiştir. Tezin ilk üç bölümünde literatürden edinilen bilgiler, amaca yönelik bir kurgu ile sunulmuştur. Dördüncü ve son bölüm olan alan çalışması bölümünde ise, literatürde sanal sergi mekânı özelinde biyofili deneyimine yönelik bir çalışmaya rastlanmaması doğrultusunda odak daraltılarak, biyofilik unsurların sanal sergi mekânı deneyiminde davranış ve algıya etkisine mercek tutulmuştur. Tezde biyofili özelinde işlenen doğanın entegrasyonu, yürütülen alan çalışması ile, hem doğanın sanatsal temsili boyutunda, hem de sanal mekâna yansıması boyutlarında ele alınmıştır. Alan çalışması özelinde, biyofilik unsurları güçlü bir şekilde barındırdığı tespit edilen Arkas Sanat Merkezi, "Doğa, Bahçeler, Düşler" sergisinin sanal deneyimine yönelik bir anket uygulaması gerçekleştirilmiştir. COVID-19 Pandemi koşulları ise biyofilik mekân deneyiminin sanal ortamda yürütülmesine yön vermiştir. Tezin hedefi doğrultusunda iç mekânlarda biyofilik tasarım elemanlarının algı ve davranışa etkisinin analizi, 110 kişilik katılımcı grubunun anket cevaplarından elde edilen veriler doğrultusunda tartışılarak sunulmuştur. Çalışmadan elde edilen bulgular, biyofilik tasarım unsurlarının, fiziksel ve çok duyulu bir ortamda nasıl etki ettiğini ve alan çalışması ile sanal ortamda bu unsurların deneyimcilerin algı ve davranışları üzerinde nasıl etkilere sahip olduğunun anlaşılmasını sağlamıştır. Bununla birlikte alan çalışması ile sanal biyofili deneyimin, sergi mekânı odağında algı ve davranışa etkisinin ortaya çıkarılması, sanal sergi mekânlarının biyofilik açıdan değerlendirilmesi için bir referans oluşturmuştur.
-
ÖgePeyzaj, iklim ve kültür arasında kurulan çok boyutlu ilişkilerin araştırılması: Güneydoğu Anadolu örneği(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2022-12-07) Akarsu, Başak ; Aytaç, Gülşen ; 502191603 ; Peyjaz MimarliğiBu tez çalışmasında peyzaj, iklim ve kültür arasında kurulan ilişkiler çok boyutlu olarak tariflenmiş ve kurulan bu çok boyutlu ilişkilerin Güneydoğu Anadolu Bölgesi örneği üzerinden araştırılması hedeflenmiştir. Bu bağlamda, çalışma peyzaj, iklim ve kültür üst başlıkları altında kurgulanmıştır. Bölgenin çok katmanlı yapısını oluşturan ve çok boyutlu çeşitli ilişkiler kuran bu üç kavram, her bir başlık altında öncelikli olarak bir literatür taraması ile incelenmiş, sonrasında ise bu kavramların bölgede buldukları karşılıklar örneklendirilmiştir. Çok boyutlu ilişkilerin karşılaştırılmalı olarak araştırılabilmesi için peyzaj, iklim ve kültürün her biri için ayrı için ayrı bir analiz yöntemi önerilmiş ve bölge özelinde uygulanmıştır. Böylelikle analizlerin karşılaştırılmalı olarak bir araya getirilmesi mümkün olmuştur. Öncelikli olarak peyzaj kavramı ele alınmış, peyzajın kavramsal karşılığının tarihsel süreçteki değişimi ve bu süreç içerisinde peyzajın devinimli yapısının algıda bulduğu karşılıklar araştırılmıştır. Peyzajdaki aynılıkları ifade eden peyzaj kimliği kavramı için bir literatür taraması yapılmış ve farklı kuramcıların peyzaj kimliğine yaklaşımları ve kimlik sınıflandırmaları incelenmiştir. Bu çeşitli yaklaşımlardan hareketle, peyzaj kimliği sınıflandırılmasının yapılabilmesi için dört parametre sınıfı önerilmiştir: x. Algısal y. Eylemsel, I. Duyusal II. Sosyal III. Hafıza IV. Fiziksel, a. Varoluşsal b. Kişisel c. Mekânsal d. Kültürel, 'Doğal ''Yapay. Parametreler öncelikli olarak doğal ve yapay parametreler olarak ele alınmış, araştırma bölgesinin kendisine has morfolojik ve topografik özellikleri doğal parametreler başlığı altında; zaman içerisinde geçirdiği yapılaşma ve kentleşme süreçleri ve bölgede uygulanan büyük ölçekli bölgesel projeler yapay parametreler başlığı altında incelenmiştir. Analizin çok boyutlu ilişkiler katmanında sistematikleştirilebilmesi için önerilen parametreler ile bölgenin peyzaj kimliği kodlarının çıkarılması ve bu kodların peyzaj, iklim ve kültür üst başlık analizlerinin bir araya getirildiği çok boyutlu ilişkiler bölümünde bir haritalama tasarım stratejisi ile ifade edilmesi hedeflenmiştir. Bu nedenle peyzaj kimliğini ifade etmek için Güneydoğu Anadolu Bölgesi için doğal ve yapay parametreleri temel alan bir haritalama altlığı tasarlanmıştır. İkinci olarak ele alınan iklim konusunda, öncelikli olarak iklimsel özellikleri tayin eden hidrolik döngü araştırılmıştır. Mezopotamya'dan Güneydoğu Anadolu Bölgesi'ne uzanan Bereketli Hilal (Fertile Crescent)'e karakter özelliklerini veren Fırat ve Dicle Nehirleri, hidrolik döngüleri bakımından ele alınmış, bu nehirlerin arakesitinin coğrafyaya ve toplum morfolojisindeki etkisine literatür taramasından destek alınarak değinilmiştir. Tarihsel süreç içerisinde su ve iklim arasındaki ilişkiye yapılan manipülatif müdahaleler ile birlikte suyun bölgedeki bir potansiyelden tehdide dönüşümünün hikayesi, bölgede uygulanmış proje örnekleri ve sonuçları ile aktarılmıştır. Çok boyutlu ilişkiler analizinde Güneydoğu Anadolu'nun iklim verilerinin peyzaja ve kültüre olan etkilerinin saptanabilmesinin kolaylaştırılması için bölgenin iklim deseni araştırılmış ve analizi yapılmıştır. Bu kapsamda, bölge illeri meteorolojik verileri içeren 6. Adana, 13. Elazığ ve 15. Diyarbakır Meteoroloji Bölge Müdürlüklerinden kaydedilen en eski tarihten en yeni tarihe kadar olan aylık ve yıllık ortalama hava sıcaklığı (°C), ortalama en düşük hava sıcaklığı (°C), ortalama en yüksek hava sıcaklığı (°C) ve aylık toplam ortalama yağış̧ miktarı (mm) verileri talep edilmiştir. Bölge müdürlüklerinden alınan veriler incelenerek çeşitli grafiklere dönüştürülmüş, bölgenin iklim deseni bu grafikler üzerinden okunmuştur. Böylece iklim deseni ve değişimleri, yapılan çok boyutlu ilişkiler analizinde nicel veri olarak kullanılmıştır. Kültürün kavram karşılığı ise çerçevesi çokça tartışılması ve algıda farklar yaratması sebebiyle öncelikli olarak dil bilimleri, sonrasında ise toplum bilimleri literatüründe taranmıştır. Çeşitli kültür tanımlarının ve farklı disiplinlerdeki karşılıklarının incelenmesinin ardından kültür kodları araştırılmış ve kültür kodları bu çalışma kapsamında insan ve toprak, birey ve yer, toplum ve çevre olmak üzere üç aşamada ele alınmıştır. Kültür kodlarının bu üç aşaması mekânsal ölçekte büyümektedir ve ilişkiler düzleminde derinleşmektedir. Bu bağlamda, mekân ile toplum morfolojisi arasındaki döngüsel süreç toplum ve çevre başlığı altında işgal, inşa, ikamet ve göç aşamaları ile tanımlanmıştır. Döngüsel sürecin bu aşamaları, kültür kodlarını oluşturan insan ve toprak, birey ve yer, toplum ve çevre katmanları ile eşleştirilmiştir. Tüm bu mekânsal ya da sosyal olarak seyreden süreçler, kültürel bellekte birikerek bölgenin kolektif kültürel hafızasını oluştururlar. Çok boyutlu ilişkiler analizinde kültür boyutunu oluşturan veriler, Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nin kolektif kültürel bellek analizinden elde edilen nitel veriler olmuştur. Bu analiz için yarı yapılandırılmış görüşme yöntemi tercih edilmiştir. Araştırma bölgesi ziyaret edilmiş ve bölgede rastgele seçilen katılımcılara yereldeki kolektif kültürel bellek kodlarını deşifre etmeye yönelik "Demografik, Bölgedeki Yaşantı ile İlgili ve Bölge Özellikleri ile İlgili" başlıkları altında toplanmış olan yarı yapılandırılmış görüşme soruları yöneltilmiştir. Bölgedeki kolektif kültürel belleğin görüşme yanıtlarından analiz edilebilmesi ve elde edilen bu nitel verinin peyzaj kimliği kodlama sistemi ile ilişkilendirilebilmesi için yanıtların peyzaj kimlik kodlarında buldukları karşılıklar bir skala oluşturularak tespit edilmiştir. Tez çalışmasını sonlandıran çok boyutlu ilişkiler bölümünde, iklim deseni analizi ile elde edilen nicel veriler ve kolektif kültürel bellek analizi ile elde edilen nitel veriler bir araya getirilmiştir. Önerilen peyzaj kimliği kodlama sistemine göre kodlanan bu verilerin, bölgesel olarak harita düzleminde karşılık bulabilmesi için bir haritalama tasarım stratejisi geliştirilmiştir. Doğal ve yapay parametreleri temel alarak oluşturulan harita strateji altlığına elde eden kodlar yerleştirilmiş ve bahsedilen çok boyutlu ilişkilerin haritalama yöntemi ile ifade edilmesi ve okunması sağlanmıştır.
-
ÖgeAffective computing in generative art installations: The case of emo-land(Graduate School, 2023) Rohani, Sharafi ; Kavakoğlu Akçay, Ayşegül ; 825873 ; Landscape Architecture Master ProgrammeThis thesis explores the relationship between human emotion and Artificial Intelligence (AI) in affective and interactive environments. The goal is to reduce individuals' distractions in public places, an area largely neglected by current AI and IoT technologies. Emotions play a significant role in people's behavior and decision- making, and attention. On the other hand, the built environment has a profound impact on emotions, and well-being. Therefore, this research investigates how affective and interactive installations can influence users' attention and mitigate distractions in public spaces. This study stands at the intersection of several critical domains, drawing upon theories of generative art, affective computing, calm technology, and ambient media to forge a comprehensive framework for the design of installations within public spaces. While extensive research has explored the realm of interactivity, the intricate relationship between generative art installations, affective computing, and architectural elements has remained ambiguous. In this context, the research not only sheds light on these connections but also elucidates how technological advancements and computational capabilities can infuse deeper connections and fresh dimensions of interactivity, serving as a means to counteract the pervasive distractions that have proliferated in the age of ubiquitous screen technology. This study thus emerges as a pivotal contribution in the ongoing quest to harness technology and design for the purpose of restoring attention, fostering meaningful connections, and redefining the human experience within public environments. The research methodology involves the development of a computational system that incorporates generative techniques applied through installations in public spaces. Facial expressions are used as a parameter to detect emotions through a Convolutional Neural Network (CNN) model trained for Facial Emotion Recognition (FER). An interactive visual art interface called Emo-Land is designed and developed using AI- models and projection mapping. The complexity of patterns in the installation adapts based on the user's emotional state. By discussing the principles of Calm Technology and their application to the Emo- Land installation, the study tries to create an installation that let the users to restore their attention. This research aligns with the third wave of Human-Computer Interaction (HCI), emphasizing human values, meaning-making, and socially situated and embodied action. The evaluation of the Emo-Land's usability garnered an overall positive response, with users perceiving it as easy to use and expressing contentment with their interaction experience. The assessment encompassed dimensions of easey to use, efficiency, and satisfaction. Notably, users found the installation's design user-friendly and engaging, though some improvements are required to enhance its efficiency further. In terms of users' experiences, the majority of questions received favorable feedback, underscoring a positive ambiance and enhancing the spatial experience. Users' emotions were influenced by the installation. Biophilic patterns, while contributing to attention restoration, posed challenges in fully grasping their meanings. Nevertheless, participants positively regarded the participatory interaction aspect of the installation, highlighting its potential for enhancing user experiences. The findings of this study contribute to the understanding of how affective and interactive installations influence users' attention in public places and reduce distractions. By incorporating principles of Calm Technology and utilizing biophilic patterns, the research offers new perspectives on designing generative installations that foster an ambient commons in public places.
-
ÖgeEvaluating the restorative potential of different green strategies in streets(Graduate School, 2023-02-07) Vosough Ahmadinazhad, Saba ; Bozkurt, Melih ; 502181618 ; Landscape ArchitectureToday's lifestyles cause people to deal with more stress, which in turn leads to mental health issues in cities around the world. For pedestrians, urban sidewalks are places they typically interact with during their daily commute. Thus, pedestrians have the opportunity to stroll and recover in urban streets before heading home. Therefore, if urban streets are designed to have restorative characteristics, they can improve the mental health of humans. According to previous research, green spaces have always been known to have restorative properties. However, the influence of natural features on the mental health of people has been investigated for a long time. There is still a need for new research to determine the ideal green strategies according to their restorative potentials that will positively impact human mental health and wellbeing. These suggestions state that It is necessary to identify urban green areas that promote mental health and develop green strategies that enable people to recognize the restorative qualities of these areas. In this context, this study aimed to examine and measure the restorative potential of different green strategies from the perspective of pedestrians to understand their preferences for green spaces and identify which green strategy has the greatest effect on them. The participants of this study are expected to walk around the street scenes prepared from 3D models and answer the questionnaire questions. The questionnaire is organized to evaluate different scenes while they are visiting these places. In this study, a virtual reality (VR) supported system has been used to examine people's perceptions and responses to different green strategies presented to them, giving a more realistic sense of being in the proposed areas. In the experimental study, we presented participants with scenes of the environments on a 6.4-inch phone screen embedded in VR glasses. Participants can view various green strategies that occupy the space between streets, sidewalks, and buildings within the survey scope. In the virtual environment that the participants will experience, the relationships between the driveway, green space, sidewalks, gardens, and building facades in different street sections are modeled in the computer environment using virtual reality glasses. With various green strategies applied, 16 experimental conditions from the same environment design were represented (4 Facade types × 4 Sidewalk vegetation types). The scenes represent four different types of vegetation on sidewalks: 1) Trees, 2) Shrubs, 3) Grass, 4) Without vegetation, and four different facade types: 1) Open front yards, 2) Hedge vegetation, 3) Green wall, 4) Solid wall. In this thesis, we approached potential participants from four different groups, two main groups of people from the architectural discipline and people who are not from the architectural discipline, and two subgroups of undergraduate students and professionals (employees or graduate students). We chose these groups to understand whether education and employment status affect people's perceptions and preferences. In the context of the experimental based questionnaire's structure, the first section contains questions to understand the user characteristics of the study. In the second section, we investigate whether participants prefer seeing green areas in places between sidewalks and streets and in building facades within sixteen models. In the third section, participants will rate the remaining scenes from the previous section based on their restorative potential. Finally, in the last section, participants will rate a selected scene from the previous section using the seven questions from the Perceived Restorativeness (PRS) Scale to measure the restorative properties of the setting. These questions are grouped according to their intended subscale assignment from Attention Restoration Theory's (ART) four components (Fascination, Being away, Extent, and Compatibility) and the restorative potential component. As a result of this thesis, in terms of green space preferences, all fifty participants preferred to see green areas between sidewalks and streets and on the facades of buildings. Regarding the restorative potential of different green strategies, most participants find the model with trees in areas between sidewalks and streets and open front yards in building facades to be the most restorative. In terms of the restorative properties of the model with the highest score (from the previous section), a positive correlation between "Restorative Potential" and "Fascination," "Being Away," "Extent," and "Compatibility" was found using Pearson correlation. Fascination" was positively correlated only with "Compatibility," while the relationship between "Fascination" and "Being away" and "Extent" was insignificant. "Being away" was positively correlated with both "Extent" and "Compatibility." Finally, "Extent" was positively correlated with "Compatibility". The findings of this thesis offer scientific evidence about the features of an urban green space that people prefer most in terms of its potential for restorative action to policymakers and planners who are charged with designing urban street green spaces. If urban green environments are designed with the desired characteristics and space preferences, the perceived restorative effect of the places on people will likely increase.
-
ÖgeBahçeden peyzaja geçişte etkileşimsel bir unsur olarak peyzaj resmi(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2023-05-31) Bozkurt, Fatma Sultan ; Gürler Erbaş, Ebru ; 502191620) ; Peyzaj MimarlığıYüzyıllar boyunca insanlıkla birlikte insanlığın doğa kavrayışı da değişmiş, bu değişimde pek çok unsur rol oynarken dönüşen kavrayışların okunmasında sanat her zaman önemli bir yere sahip olmuştur. İnsanın doğal çevresi ile kurduğu veya kuramadığı ilişkileri sanat üzerinden okumak mümkün olmuştur. Bu anlamda keşiflerin ve teknolojik gelişmelerin ivmelendiği Aydınlanma ile birlikte insanlığın entelektüel kapasitesinde ve dünya kavrayışınde büyük dönüşümler yaşanmıştır. Dönemin İngiltere'si toplumsal yapısı ve coğrafi konumu ile öncü bir yere sahip olurken Endüstri Devrimi ve Bilimsel Devrim gibi büyük adımların atılmasında önemli bir rol üstlenmiştir. 18. yüzyıl İngiltere'sinde doğanın resme konu oluş biçimi ile peyzajların biçimlenişi arasında kuvvetli bir ilişki ortaya çıkmış; araziler "havada asılı manzara"lar şeklinde ele alınmıştır. Güç sahibi otoriteler sanatı ve yaşam alanlarını dönüştürme yetisine sahip olmuşlardır. Doğa kavrayışının ve resme konu olan doğanın da tarihsel süreçteki dönüşümünde bu otoritelerin etkisini görmek mümkün olmuştur. Sanayileşme sürecinde olan İngiltere'de yaşanan plansız kentleşme ile birlikte, peyzaj resminde temsil edilen Arcadian peyzajlar toprak sahibi patronların arazilerine uygulanmak istenen bir şeye dönüşmüş ardından tam tersi bir şekilde resimden ilham alınarak tasarlanan arazinin resme konu olması gündeme gelmeye başlamış ve bu iki disiplin arasında tarihi bir bağ kurulmuştur. Öne çıkan bir tür olarak varlık gösterdiği dönem olan 18. ve 19. yüzyıllarda peyzaj resmi, doğaya karşı oluşmuş olan merak ve duyarlılığın en önemli temsil aracı haline gelmiştir. Bu bağlamda pek çok alandan gerek etkilenmiş gerekse etkilemiş ya da tetikleyici bir unsur olarak varlık göstermiştir. Bu tez çalışmasıyla, peyzaj mimarlığının gelişim serüveninde önemli bir etkileşimsel unsur olan peyzaj resminin gerek peyzaj kavramı üzerindeki gerekse meslek pratiği anlamındaki dönüştürücü etkisini ortaya koymak ve bu ilişki ağını endüstrileşme süreciyle önemli bir kırılma noktası olan 18. yüzyıl ve19. yüzyıl başları İngiltere'si bağlamında ele alarak bu eşikteki dinamikleri ve ilişkilenme biçimlerini açığa çıkararak peyzaj mimarlığı tarihi ve kuramı açısından literatüre katkı sağlamak amaçlanmıştır. Doğanın değişen kavranışıyla birlikte resim sanatında bulduğu karşılığı anlayabilmek adına tarih boyunca bu ilişkilerin nasıl kurulduğu ile ilgili ilişkiler sosyo-kültürel değişimler çerçevesinde 18. yüzyıl öncesi ve 18. yüzyıl ile 19. yüzyıl başlangıcını kapsayan aralıkta Batı eksenli yazılı ve görsel doküman taraması literatür araştırması yapılarak açığa çıkarılmıştır. Yapılan araştırmayla birlikte kavrayıştaki değişimle tuvale yansıyanlar arasında paralellik belirginleşirken insanın rasyonel bakış yeteneği kazanmasıyla eş zamanlı olarak peyzajın resimde kendi başına var olabildiği ortaya çıkmıştır. Avrupa'nın bir ucundan diğer ucuna etkileşimler ağı sonucu bu tür resminin yayılış süreci okunarak haritalandırılmıştır. Tezin takip eden bölümünde ilişkiler ağının bir düğüm noktası olduğu kabul edilen 18. yüzyıl ve 19. yüzyıl başları İngiltere'sinin dönem yapısı incelenmiş, döneme hakim olan güzel, yüce, pitoresk kavramları üzerinden kavramsal analiz ile ilişkiler keşfedilmiş, İngiltere'de peyzaj resminin serüveni ele alınmış, kısaca dönem İngiltere'si için genel çerçeve oluşturulmuştur. Diğer yandan akılcı bakış açısının hakim olduğu 18. yüzyıldan 19. yüzyıla geçiş sürecinde İngiltere'de endüstrileşmenin çevresel etkileri gözle görülür boyuta ulaşmış ve doğa kavrayışında akılcı bakışla birlikte duyarlılık geliştirilmiştir. Aynı zamanda doğa felsefesinden modern bilimlere geçiş dönemi olarak değerlendirilebilecek olan bu dönemde bilimsel gelişimi sağlamak adına doğa gözlemleriyle öne çıkan doğa kaşifleri ile peyzaj ressamlarının ortak paydada buluştukları ve bu süreçte doğanın resmedilişinin etkileyen, etkilenen ve araç olma durumları üzerine iklim bilimi, yer bilimi ve bitki bilimi özelinde araştırmalar genişletilmiş ve ilişkiler ağı oluşturulmuştur. Dönemin İngiltere'si için oluşturulan çerçeve kapsamında Romantizm yaklaşımları ile yayılan, sanatçı duyarlılığı ile resmedilen doğa ele alınmış, değişen toplumsal ve çevresel faktörler ışığında önde gelen sanatçı yaklaşımları değerlendirilmiştir. Peyzaj resmi ile peyzaj mimarlığı pratiği arasında kurulan ilişkinin direkt yansıması olarak kabul gören natüralist yaklaşımlı İngiliz peyzaj bahçeciliği ve resimle kurduğu ilişki değerlendirilmiştir. Kıtadaki peyzaj resmi uygulamasıyla ve İngiltere'deki patronların erken endüstrileşen İngiltere'nin, kır evlerinde görmek istedikleri peyzajların ilişkisi tarihsel dizinde haritalanmıştır. Toplumsal durumların yanı sıra resim sanatının bu yaklaşımın ortaya çıkışında ve uygulanışındaki etkileri üç ana figürün aracılığıyla ele alınarak yaklaşımdaki "doğal olma durumu" tartışılmıştır. Tezin merkezinde yer alan dönem kapsamında; tüm literatür taramaları, kavramsal analizler ve etkileşimler ilişkiler ağı sonucunda peyzaj resminin peyzaj pratiği ve günümüz peyzaj mimarlığının temel fenomenlerinden olan iklim bilimi, yer bilimi ve bitki bilimi gibi doğa bilimlerinin ortaya çıkış süreçlerinde etkileyen, etkilenen ve/veya araç olarak etkileşimsel bir role sahip olduğunu söylemek mümkün olmuştur. İnsanlık tarihinde duygu ve düşüncelerin yansıtılmasında temel bir yere sahip olan resim sanatı, doğa kavrayışının, peyzaj algısının tarihte okunması konusunda sağladığı kolaylığın yanında dönem insanının doğal çevreyi algılayış biçimini gözler önüne sermiş ve hakim bir tür olarak var olduğu dönemlerde pek çok bilimsel gelişmede aktif rol oynamıştır. Resimsi peyzaj bahçeciliği yaklaşımıyla bahçe ve açık yeşil alan sınırları önce görsel anlamda ortadan kalkmış, peyzaj kavramında çığır açan dönüşüm yaşanmıştır. Yaklaşım, önce varlıklı gelir gruplarının bahçeleriyle yaygınlaşmış, takip eden süreçte Endüstri Devrimi'yle birlikte çevresel ve atmosferik kirliliğin çığ gibi büyüdüğü hızlı gelişen ve plansız kentlerde peyzaj mimarlığı disiplini açısından önemli hareketlere dönüşerek bugünkü karşılığını bulmasında önemli bir etki yaratmıştır. Günümüz peyzaj mimarlığının gelişiminde resim sanatının yerini anlamak adına resimsi bakış açısıyla varlık bulan natüralist peyzaj bahçelerinin rolüne çekilen dikkatin yanında peyzaj resmiyle diğer bilim dallarının gelişimi ve hepsinin etkileşimiyle oluşan ortamın etkisini değerlendirmek son derece kritiktir. Gerek peyzaj mimarlığı pratiğinde yarattığı doğrudan etkiler, gerek doğa bilimlerinin ortaya çıkışında oynadığı etkin rol aracılığıyla peyzaj resmi, bugünkü anlamda peyzaj mimarlığı disiplininin temellerini oluşturan alanlarla derin etkileşimler kurarak bir ortam yaratmıştır. Tarih boyunca doğal çevre ile kurulan ilişkilerin bir yansıması olduğu gibi doğa kavrayışında büyük kırılmaların yaşandığı bahsi geçen dönemde de öne çıkan bir etkileşimsel unsur olarak varlık göstermiştir. Bu sebeple peyzaj resmi ile peyzaj mimarlığı arasındaki ilişki mevcutta düşünüldüğü gibi doğrusal değil çok daha karmaşık bir yapıya sahiptir.
-
Ögeİstanbul su topolojisi: Kent ve su ilişkisinde makro, mikro ve yönetimsel ölçekler arası topolojik okuma yöntemi önerisi(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2023-06-05) Aluçlu, Gizem ; Kaya Erdem, Meltem ; 502191621 ; Peyzaj MimarlığıSuyun doğası akışkandır. Öyle ki, su akar, birikir, sızar. Doğası gereği varolan eylemlerinin sonucunda, organizma ölçeğinden gezegen ölçeğine kadar farklı canlılar, farklı ekosistemler arasında bağlar kurmaktadır. Hayati öneme sahip olan suyun, akarak ve süzülerek oluşturduğu bu dallanmalar, peyzajın her noktasına dokunan bir kohezyon bütünlüğü oluşturmaktadır. Bu bağlayıcı temel, bazen besleyici bazen de yok edici akışkanlıklar gösterebilmektedir. Doğada su, akışta kalarak topografyadaki suyun hikayesini oluşturmaktadır. Yeryüzü şekillerini oluşturan bu hikâye, karşılıklı olarak topografyanın yönlendirmelerinden etkilenmektedir. Bu çift yönlü ilişkide, antopojenik müdahale, tarihten günümüze kentleri yaratmış ve insana bu ilişkiyi kontrol edebilme fikrini kazandırmıştır. İlk yerleşimlerden günümüze kadar kent ile birlikte gelişen ve değişen suyun hikayesine olan müdahaleler, bazen bir paleolitik çağ yerleşiminde su kanunları ile sonuçlanırken, bazen de 20. yüzyıl su yönetimi stratejilerine dönüşmüştür. Çok yönlü perspektif okumaları gerektiren suyun kent ile hikayesi, günümüze kadar pek çok katmanlı okumanın konusu olmuşsa da, çok katmanlı okumalardaki boyutsal ilişkiler göz ardı edilmiştir. Suyun, yerleşim ve insan ile kurduğu ilişkiye dair bir söylem, bir planlama stratejisi ya da bir tasarım yaklaşımı üretebilmek için suyun kent ile kurduğu çok ölçekli ve çok boyutlu ilişkiyi analiz edebilme yöntemine ihtiyaç duyulmaktadır. Çok ölçekli ve çok boyutlu ağların çözümlenebilmesi, ayrışarak parçalar haline getirildikten sonra, bu parçalar arasındaki bağlamsal ilişkiyi kurabilmeyi gerektirmektedir. Çözünen tüm bu özgün parçacıklar, kendi söylemini oluşturmakta ve bir algoritmayı takip ederek bir araya geldiklerinde bir bütünü tanımlamaktadır. Bir bütünü oluşturan tüm ağlar ise topolojik ilişkiler ile tanımlanmaktadır. Bu nedenle, tez kapsamında su topolojisi, kent ve su arasındaki makro, mikro ve yönetimsel ölçekteki çeşitli olguları çok boyutlu döngülerde sentezleyerek ortaya çıkararak suyun hikayesini okuyan bir yöntem olarak tanımlanmıştır. Topolojik ağları çözümlemeyi hedefleyen su topolojisi, bu tez kapsamında üç aşamalı olarak geliştirilmiştir. Öncelikle, tarihsel sürecin getirdiği kent ve su arasındaki ilişkinin tanımlanması gerekmektedir. Bu ilişki derinlemesine bir literatür taraması ile ortaya çıkarılmış ve bu inceleme sonucunda kentsel su ve su yönetimi kavramlarının kent ve su ilişkisinde önemli roller üstlendiği sonucuna ulaşılmıştır. Peyzaj mimarlığı disiplinin çok katmanlı okuma yöntemleri temel alınarak oluşturulan su topolojisi, kentsel su kavramının peyzaj mimarlığı disiplinindeki tarihsel gelişimini incelemeyi gerektirmiş ve bu inceleme bir içerik analizi yöntemi ile gerçekleştirilmiştir. Böylece ilk aşamada, kentin su ile olan ilişkisi yerleşimlerin kurulmasından, disiplin ile ilişkili olarak kentsel suyun dönüşümüne kadar her ölçekte irdelenmiştir. İkincil olarak, topoloji kavramı literatür taraması yöntemi ile derinlemesine araştırılmış ve kavramsal olarak haritalanmıştır. Bu haritalamanın bir sonucu olarak, topoloji felsefesi peyzaj tabanlı olarak yeniden kurgulanmıştır. Elde edilen tüm literatür araştırmalarının ve kavramsal haritalamaların bir sonucu olarak, kent ve su arasındaki ilişkiyi tarihsel süreçte betimlemeye yönelik bir söylem analizi gerçekleştirilerek, su topolojisi kavramı tanımlanmıştır. Su topolojisi, peyzaj tabanlı bir okuma yöntemi olarak geliştirilirken, çok boyutlu ve çok ölçekli okumayı sağlayan bir sistem olarak önerilmiştir. Yöntem, kentin suya yaklaşımını tarihsel süreçte anlayabilmek için, ölçekler arasında yakınlaşıp uzaklaşmayı gerektirirken makro ve mikro ölçekleri arası okuma ihtiyacı ortaya çıkmıştır. Tarihte yüzyıllar boyunca kentlinin ve yöneticilerin de suya yaklaşımının değişmesi ise, yönetimsel ölçekte bir okumayı gerekli kılmaktadır. Bu nedenle, su topolojisi makro, mikro ve yönetimsel ölçek olmak üzere üç farklı ölçekte analiz edilmek üzere kurgulanmıştır. Üç farklı ölçekte analiz edilen kentsel ögeler, tarihsel sürecin lineer bir okumadansa bir su belleği okumasını gerektiren süreç tabanlı boyutsal bir sentez ile bir araya getirilerek anlamsal bir bütün sağlanmıştır. Sonuçta, üç farklı ölçek ve dönemler arası tarihsel okumanın arasında oluşan çok boyutlu matris ile su topolojisi tariflenmiş olmaktadır. Tez çalışması kapsamında yöntemin uygulama alanı olarak yerleşim açısından su ile kurduğu ilişki kapsamında önem taşıyan ve dramatik topografik kesitlere sahip olan İstanbul megakenti seçilmiştir. Su topolojisi yöntemi kapsamında kent tarihinde Bizantion, Konstantinopolis ve İstanbul dönemleri ayrı ayrı, makro, mikro ve yönetimsel ölçeklerde ele alınmış ve elde edilen bulgular çok boyutlu sentezde biraraya getirilmiştir. Elde edilen bulgularda, İstanbul kenti makro ölçekte pek çok yangın ve deprem gibi afetler ile yüzleşirken, taşkın gibi kentin yayılması ile karşılaşılmaya başlanan unsurlar kentin topografya formları ile olan ilişkisini doğrudan etkilemiştir. Kentin makroformu ise, makro ölçekte kentin su ile ilişkisini etkileyen bir başka unsur olarak ortaya çıkmıştır. Kentte suya erişim sorununu çözmek için su yolları sistemleri oluşturulmuş ve bu oluşturulan makro su sistemlerinin bir parçası haline gelen su teknolojileri kentin su ile olan mikro ilişkisini belirlemiştir. Yönetimsel ölçekte ise, farklı kültürler ve farklı yönetim yaklaşımları etkisinde kalınması kentin su ile olan ilişkisine doğrudan yansımaktadır. Makro, mikro ve yönetimsel ölçek bağlamlarında bulunan tüm bulgular arasındaki ilişkiler su belleği ile süreçsel bir boyut okumasında birleştirilmiştir. Tezin, alan çalışmasının sentez bölümünde İstanbul'un bir mega kent olarak çözümlenen makro, mikro ve yönetimsel katmanlarının ne tür ilişkiler kurduğu belirlenmiştir. Kentin, tarih boyunca zamansal ve mekânsal, ölçekler arası ve zamansal-ölçekler arası olmak üzere üç ayrı şekilde topolojik bağlar içerdiği sonucuna ulaşılmıştır. Zamansal-mekânsal topolojik ilişkiler, belirli bir ölçekte farklı dönemler arasında kurulan bağları tanımlarken, ölçekler arası topolojik bağlar, aynı dönemde makro, mikro ve yönetimsel ölçekler arasındaki ilişkileri tarif etmektedir. Zamansal-ölçekler arası boyutu tarif eden topolojik bağlar ise hem farklı dönemlerde hem de farklı ölçeklerde ortaya çıkan unsurların birbirleri ile etkileşimi sonucu ortaya çıkmaktadır. Tüm bu bağlar ortak bir altlıkta hem kavramsal hem de mekânsal olarak haritalanarak, İstanbul su topolojisi ortaya çıkarılmıştır. Bu tez kapsamında, kentin su ile kurduğu tarih öncesi dönemlere dayanan derin ilişkinin ölçekler arası çok boyutlu olarak tariflenmesi gerekliliği ile birlikte bir topolojik okuma yöntemi geliştirmek amacı ile su topolojisi yöntemi önerilmiş ve bu kavram kent-su ilişkisini makro-mikro ve yönetimsel ölçeklerde ele alan kavramsal bir okuma yöntemi olarak geliştirilmiştir. Bu tez çalışması ortaya koyduğu su topolojisine yönelik kavramsal çerçeveyi tanımlayan bir okuma önerisini sunmakla birlikte gelecek araştırmalar kapsamında kavramın kent-su ilişkisini çok boyutlu olarak ele alan bir model olarak geliştirilmesi planlanmaktadır.
-
Ögeİtalya'daki sur kentlerinin doğal ve kültürel peyzaj değerleri açısından irdelenmesi(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2023-06-20) Kaplan, Çağla ; Aytaç, Gülşen ; 502191606 ; Peyzaj MimarlığıTarih süresince surlar, kenti dış saldırılara karşı korumak amacıyla inşa edilmiş, ilk dönemlerinden modern çağlara kadar şehirlerin biçimlenmesinde ve kimliklerinin oluşmasında önemli bir rol oynamıştır. İçinde bulundukları dönemlere bağlı olarak hem işlevsel hem sosyal açıdan, geçmişten günümüze kent tarihi için etkin bir öğe olmuştur. Tezin temelini oluşturan "sur" kavramının tercih edilmesi ve çalışılması, Doğu Roma İmparatorluğu'na başkentlik yapmış, dünyada başka bir benzeri bulunmayan tek üçlü sur yapısına sahip olan İstanbul şehrine duyulan ilgiye dayanmaktadır. Yapımına 5. yüzyılda başlanan Theodosius kara surları, zaman içerisinde yıkım ve tekrar yapımlarla birlikte birçok müdahaleden geçmiştir. Günümüzde, tarihi Konstantinopolis'i çevreleyen kara surları, 1985 yılında UNESCO Dünya Mirası Listesi'ne alınmıştır. Surların tarih boyunca süregelen yolculuğu, gerek sur kavramının bizatihi yapısı, gerekse doğal ve kültürel peyzaj değerlerine olan etkisi ve bu değerlerle surların kurmuş olduğu ilişki, her zaman ilgi odağında olmuştur. Surlar genellikle arkeolojik bağlamda, kentlerin en büyük ve en kapsamlı kalıntıları ve izlerini oluşturmuştur. Devasa ölçekleri, ayakta kalmalarının ana nedenidir ve toplulukların inşa süreçlerindeki doğal ve yapay parametreleri göstererek, toplumun hem sosyolojik yaşamı, hem de dönemin malzeme, teknoloji ve kaynak varlığı hakkında fikir vermektedir. Sur kentleri, binlerce yıldır içinde bulundukları dönemlere ve coğrafyalara tanıklık etmekte, anıt eserler listesinde yer almakta, beraberinde kent yaşamına ait birçok eşsiz özelliği ve eseri bünyesinde barındırmaktadır. Bu değerlere sahip olan sur kentlerini, dünya üzerindeki en iyi korunmuş örneklere ev sahipliği yapan İtalya özelinde yerinde incelemek, bu tezin özgün yönünü ortaya koymaktadır. Bu tezin amacı, Türkiye'deki sur varlığının çevresiyle olan ilişkisine bir rehber oluşturmak ve İtalya'daki farklı dönem sur kentlerini doğal ve kültürel peyzaj değerleriyle birlikte bütünsel bir çerçevede incelemektir. Bu kapsamda tez çalışmasında ilk olarak sur kavramı, sur kentlerinin oluşum amacı ve işleyiş mekanizmaları, en eski sur şehirlerinin hangileri olduğu ve nasıl geliştikleri detaylı bir şekilde açıklanmıştır. İtalya'nın çeşitli bölgelerinde yer alan ve örneklem olarak ele alınan yirmi sur kenti; kuruluş dönemlerine göre İlk Çağ, Orta Çağ, Rönesans ve surun temel yapılma amacı olan savunma işlevini yitirdiği Sanayi Dönemine kadar detaylı bir şekilde ele alınmış, doğal ve kültürel peyzaj değerleri doğrultusunda incelenmiştir. İtalyanca kaynaklar başta olmak üzere yapılan geniş kapsamlı literatür taraması sonucunda tezde yer alan İtalya sur kentleri arasından Pompeii, Roma, Verona, Lucca, Viterbo, Siena, Cittadella, Pisa, Montagnana ve Palmanova yerinde ziyaret edilerek incelenmiş, fotoğraflarla belgelenmiştir. Bu değerlendirme kapsamında, sur kavramının tarih boyunca İtalya'da izlediği süreç, bu sürecin hem doğal hem kültürel peyzaj üzerindeki etkisi, sur kentlerinin çevreleriyle kurduğu dinamik ilişkinin literatür taraması ve yerinde gözlemle belgelenmesi, bu çalışmanın özgün katkısını oluşturmakta ve Türkiye'deki sur varlıkları için bir rehber olma potansiyeli sunmaktadır.
-
ÖgeA model to utilize emerging ICT for revitalizing under-valued public open spaces in urbanscape: Investigating spatial video projection(Graduate School, 2023-07-24) Najjar, Lima ; Başkaya Türer, Fatma Ayçim ; 502162602 ; Landscape ArchitectureAs the 21st century unfolds, there is a chaotic interaction between rapid urban development, emerging information, communication technologies (e-ICTs), and natural dynamics. In the last decade, digital technologies have advanced at an unprecedented pace, reflected in contemporary cities' spatial experience. In addition, due to the COVID-19 pandemic, serves as a catalyst for digital e-ICTs interventions in daily life, the dependence on digital mediums in communications between people increased in a noticeable way. Hence, there is a need for an update in spatial planning and design approaches. Accordingly, this study aims to provide an approach (model) for utilizing e-ICT to deal with contemporary spatial planning and design issues. This thesis addresses the existence of a considerable number of neglected, under-valued public open spaces (UVPOSs) within densely populated urban environments. These spaces are used well below their carrying capacities despite being in good physical condition. UVPOS threatens urbanscape quality, including its environmental, social, economic, and aesthetic aspects. Even though UVPOS can have destructive effects, revitalizing these spaces can contribute to sustainable urbanization. To find quality urban public spaces in today's dense cities, UVPOS revitalization is considered a priority. In the context of UVPOS, a particular existing and developing digital e-ICT called spatial video projection (SVP) is investigated as a potential tool for revitalizing UVPOS. Spatial video projection covers digital information and communication technology that uses video projection on a surface to provide immersive experiences. In this study, e-ICT is defined as either existing information and communication technologies (ICTs) used in an emerging manner or emerging technologies that have not yet reached their maximum potential. A public open space with certain characteristics may be viewed as under-valued by a specific society but not by another. Therefore, this research focuses on a particular area of study. It descends from the city scale of Istanbul to a specific area of the Golden Horn. This research aims to provide a model that involves a theoretical, analytical, and practical framework. Accordingly, the thesis is divided into three phases: Phase 1: Identifying and linking the research's three main pillars UVPOS, UVPOS revitalization, and SVP (Chapter 2), and locating the research topic in the international research landscape (Chapter 3). Phase 2: Providing a comprehensive insight into Spatial Video Projection relevant to the research topic (Chapter 4). This also includes SVP models that have potential for UVPOS revitalization which are drone-based SVP and the mobile pedal SVP (Chapters 5 and 6). Phase 3: designing and developing a multi-level analysis and decision support making framework to examine the study area (Istanbul - Golden Horn) (Chapters 7, and 8). The theoretical framework consists of phase one and phase two. The analytical and practical framework consists of phase three. In this regard, a mixed methods approach includes quantitative and qualitative methods used to achieve the objective of each chapter. For the first and second phases, a systematic literature review, bibliometric analysis, and a guided extensive search were conducted. For the third phase, an extensive guided search, open-ended interviews, questionnaires, and a multi-criteria analysis benefitting from ArcGIS were implemented. This thesis is designed in a hybrid format. Some chapters consist of published articles, while the others are in a normal chapter format. A sum of five articles were published based on this thesis topic. There are three articles that were accepted in peer-reviewed academic journals classified as Q1, Q2, and Q3. Chapters 3, 5, and 6 represent these articles. There is a minimum of two articles that also will be sent for peer review soon. One article is formulated from chapters 2 and 4 and ready to be sent for peer review. The other ones are from chapters 7 and 8; the work on them is in progress. The first section of chapter 7 represents a conference paper. Another conference paper also based on this thesis was published and it is included in Appendix A. Details about each published article are mentioned in each chapter. A project based on the current thesis gained the opportunity for implementation in an official event called "Kamusal Alanda Dijital Sanat" The organizers of this event are the Istanbul Planning Agency, Istanbul Metropolitan Municipality, and the Amberinteractive platform. This project is explained in chapter 7, section 7.2.2. In its overall composition, this thesis provides a comprehensive approach to studying an e-ICT for revitalizing UVPOS within a specific study area. It also develops processes for forthcoming use as in chapter 3 and chapter 8. Chapter 3 provides a distinct bibliometric step-by-step guide to locate an emerging topic in the landscape of international literature. Chapter 8, however, provides a process to develop a decision support tool to identify UVPOS and those that are suitable for revitalization by SVP for the case of Golden Horn. The process provided by this chapter can be used to develop a similar decision-support tool for other case studies. The model (approach) provided by this thesis lays a foundation for future research and practices. This thesis is practice-led in its nature, and it contributes to the debate surrounding smart cities and sustainable developments.
-
ÖgeHuman-space interaction in virtual landscapes(Graduate School, 2023-08-28) Korkmaz, Suna ; Kim, Ikhwan ; 502201617 ; Landscape ArchitectureHumans interact with their physical surroundings by using their cognitive and perceptual faculties. Numerous urban researchers are seeking ways to keep the space at an optimal level for human life. Hence, changing needs bring along the necessity of constant renewal and adjustment. People often perform many of the activities of daily life intuitively and relatively automatically. Because perceived compatibility can be used immediately with minimal mental effort, and the results can be perceived directly. Although we can perceive similar conveniences in a virtual space, our respective actions are not immediate or intuitive. The findings are consistent with the link between spatial configuration, spatial cognition, and patterns of space utilization. By enhancing or lowering people's feeling of place, spatial layout plays a vital role in understanding everyday experiences with space. According to Hart and Moore's research, spatial cognition is the internalized observation and construction of space in knowledge. It involves the mental or psychological image of space's organization, interactions, and order. As a result of this process, cognitive mapping occurs as a method for organizing, understanding, and navigating complicated sets of information that are present in many situations. These habitats include observable physical surroundings as well as memories of earlier environments and varied other components that influence both our past experiences and our present observations. According to Kevin Lynch, space suggests action as well as constraining the individual. According to Lynch, "legibility" refers to the system's components' ability to be instantly identified and ordered into a logical pattern. Therefore, a city can be perceived as a related model of visually recognizable symbols if it can be read. A legible city has areas where neighborhoods, landmarks, or pathways can be quickly recognized and arranged into a general pattern. He argues that the wayfinding process is facilitated by the environmental image, which is a mental representation of the physical world around us that utilizes our perception of architectural legibility. Many environmental factors can influence people's experience of space, including the dimension and depth of their surroundings. Consequently, the spatial depth and height ratio may help to perceive individuals' visual perception to evaluate enclosure quality. Considering these interactions between humans and space, the virtual space design may simulate the physical world regarding spatial perception to be an efficient environment. While research on links between virtual landscapes and cognition began almost 30 years ago, there has been a dramatic acceleration in research into how we learn to solve spatial difficulties. Especially regarding digital games production, the virtual landscape within the content is a large part of the process and has an extraordinary value in understanding how to increase the user experience. This thesis evaluates spatial cognition and spatial perception in virtual landscapes, using urban design principles at its core. Urban design theories proposed by many researchers, especially Kevin Lynch, have been accepted as a guide in questioning the spatial perception of the living environment. Nevertheless, a lack of research was observed to determine whether these hypotheses validate in a virtual environment. "How an effective virtual environment design should be? This research is aimed to reach a conclusion with the experiments carried out by specifying the questions within the scope of this thesis. Considering Lynch's legibility principle, the wayfinding elements in the virtual environment were investigated and the cognitive mapping process was examined. Afterward, the relationship between spatial perception and depth ratio was questioned and compared with the physical world. The results will lead designers and researchers to optimal virtual environment design. The thesis follows the below steps to achieve the intended aim, divided into six chapters: Following the introduction in chapter one describes the historical development process of virtual landscapes and the possible spatial capability applications in the physical world to virtual landscapes and accordingly discusses the requirements of impressive virtual landscape designs. The study continues with the literature review in chapters two and three. Chapter two includes definitions and explanations of spatial perception, spatial information, spatial cognition, and cognitive mapping in the physical world, while cognitive mapping is divided into two sections including wayfinding and D: H ratio research. Chapter three continues with the concept of the sense of place and immersion, social interactions, spatial perception, and wayfinding. To clarify the user experience in given qualities it is followed by character viewpoints and camera locations in digital games and first-person players' sense of enclosure and the D: H ratio perception in virtual landscapes. The fourth chapter includes the research questions and the hypothesis part. Accordingly, the research answers possible differences that may occur if physical world theories are applied and the factors that affect the perceptual form of urban environments in virtual landscapes. In the fifth chapter, with two different survey analyses regarding experiment one and experiment two sections, the methodology part comes. Experiment one includes the wayfinding-related survey on World of Warcraft and compares the results with physical world results. Experiment two takes place in designed areas by the researcher to assess the D: H ratio perception in the virtual environment. Similar to the first experiment, it compares the results with the physical world optimal values. Finally, in the sixth chapter, the thesis results are concluded, and the discussions around the future possibilities of the provided method and its capabilities are made to enlighten the field for further studies.
-
ÖgeSustainable park model: A qualitative approach in sustainability assessment of parks(Graduate School, 2023-11-15) Safarkhani, Melody ; Örnek, Muhammed Ali ; 502172602 ; Landscape ArchitecturePublic open spaces evolving towards a more sustainable state contribute to the overall sustainability of an urbanized region over time. Sustainable parks, as integral parts of the urban environment, play a crucial role in sustainable development as they provide environmental, social, cultural, and economic benefits. The sustainabilization of parks is recognized as a complex process since it embraces different, however connected, aspects. To ensure parks' sustainability, sustainability assessment tools are of great importance as they emphasize delivering positive net sustainability gains now and into the future. Internationally recognized park sustainability assessment tools are benchmarks to guide sustainability-related actions and initiatives within parks. They concentrate primarily on the environmental and economic aspects of sustainability, and they endeavor to obtain information and quantitative data from authorities to evaluate the park concerning sustainability in these dimensions. In addition, within these tools, there are criteria and indicators which focus on social and cultural aspects. The current park sustainability assessment tools are partially successful in guiding authorities and decision-makers concerning the latest sustainability implementations. However, notwithstanding their efforts to establish parks' sustainability vision, they do not follow a holistic approach; since they do not involve park users directly in the evaluation processes. That is to say, in these tools' perspective user-oriented approach to sustainability evaluation is not considered; thus, users' perceptions and preferences regarding the park are ignored. Accordingly, this study aims to open discussions specifically on how to entail park users in the sustainability assessment of parks. Therefore, the study poses a model as a complementary tool to the current ones for seeking sustainability principles and transitioning towards sustainable states within parks. Indeed, the proposed sustainable park model is a qualitative approach to the sustainability assessment of parks that focuses on the importance of including people in sustainability evaluation. Furthermore, this model emphasizes the importance of sustainable practices by including park users' preferences and perceptions, which provide long-term benefits to the environment, the local community, and the economy. Sustainability is a context-dependent and place-based phenomenon, and practices regarding sustainable placemaking are recognized as potential drivers in connecting people to places. Understanding the interrelationships between people and places is vital to realize social motivations and determining approaches toward sustainability. Moreover, sustainability is not merely about concrete/material aspects of a place; instead, it emphasizes immaterial aspects as well. Because places are not merely geographical locations; rather, they are the manifestation of human-place interaction, which consists of human values, beliefs, and bonds that they are assigned to them. Parks as places are the product of both concrete and abstract/material and immaterial dimensions and processes; parks are dynamic and under the influence of human-place relational changes. Accordingly, while discussing sustainability transformation, both outer and inner dimensions need to be considered. Sense of place is considered one of the inner dimensions of sustainability transformation. Sustainability is about fulfilling the needs and desires of people to ensure well-being and quality of life, which is feasible by meeting the people's biological, psychological, and cultural needs. Since creating a sense of place is contingent on meeting these needs, a sense of place becomes an indicator of sustainability. In addition, a sense of place is associated with the sense of belonging and participation towards a place. More explicitly, the sense of place is defined with indicators including place attachment, place identity, and place dependence; a place with its characteristics and components generates these clusters of ideas for its users. Accordingly, the study aims to explore the role of the sense of place in the context of sustainable park-making. Therefore, the study investigates the link between the sense of place and the park's physical landscape and provided services in the context of sustainable place-shaping. In this way, it better understands and integrates them into the sustainability transformation discourses. As a result, the study proposes a new conceptual framework for the evaluation of parks to be a base for sustainability transformation, which results in moving toward sustainable development of a host community. To understand the level of sense of place regarding a park and the factors influential in its creation, the study designs a model which entails a qualitative approach based on the component-based process model. For this purpose, firstly, the study mainly focuses on constituting the components and explaining the processes of the model. The model consists of two sets: interview and sense of place measurement. The interview set reveals park users' perceptions and preferences regarding the park's physical landscape and provided services. This set comprises questions' dimensions, focuses, contexts, and contents hierarchically. The dimensions are selected based on human-place interaction dimensions, including behavioral, emotional, cognitive, and demographic. The questions are classified into five primary focus categories: behaviors & experiences, opinions & values, feelings & emotions, knowledge, sensory, and background. The study determines the contexts of the questions based on criteria and indicators demonstrated by current park sustainability assessment tools and literature on park sustainability subject; thus, the questions' contexts are user profile, usage modes, site, recreation, green space, water feature, movement and accessibility networks, urban furniture, service facilities, waste-clean environment, animal-inclusive, culture inspired, heritage preservation, participatory approach, education-oriented, emotional, and multisensory. The contents of the questions need to be determined based on the contexts and characteristics of the case under examination. The second set of the study, titled as sense of place measurement, is devised based on four distinguished characteristics: polarity, directness, components, and dimensions. While discussing polarity, the second set uses semi-polar scaling, ranging from not having a sense of place to the positive pole. Regarding the dimension, it uses a multi-dimensional scale approach; thus, three dimensions of place attachment, place dependence, and place identity are considered, which are recognized as indicators of a sense of place. Each dimension has two components; correspondingly, the multi-component approach is also applied within the second set of the model. The components entail sentences aimed to be rated by the park's users to understand the level of each indicator of sense of place. In relation to the directness attribute, the indirect technique is selected since the components do not directly ask participants about their level of place identity, attachment, and dependence. Accordingly, by this set of components and processes, park users' levels of sense of place are measured. To interpret the results, firstly, the data and information obtained from the interview set are thematically analyzed to drive sub-themes and themes for further discussion leading to implications and recommendations for the park. However, before sub-themes and themes generation, the users' views are labeled as positive, negative, impartial, and general. The two labels of positive and negative are considered determiners with respect to the sense of place level. With the help of SPSS, the positively and negatively labeled views are merged with the results of the sense of place measurement set. By doing so, the model investigates the relationship between positive and negative views and users' sense of place. To show how to employ this model, Göztepe park, a community park located in Istanbul city, is used as a case; hence, the steps in data gathering and data analysis are illustrated. Accordingly, 118 people (60 female and 58 male Göztepe park' users) were interviewed, and their levels of sense of place were measured. The interview results are thematically analyzed, and a total of 129 opposing views are obtained, of which 37 views are positive while the rest are negative. Göztepe park users have a total of 2.61 out of 5, which indicates that users have a sense of place regarding the park. In general, regardless of age and gender, the SPSS results demonstrate that negative views have a negative effect on the level of sense of place while positive views positively influence it. With respect to the number of subthemes and themes, a total number of 24 subthemes and a total of 16 themes are derived, which are used as bases for the implications and recommendation part for Göztepe park sustainability. These sub-themes and themes are derived directly from park users' perceptions and preferences regarding the park's physical landscape and provided services; therefore, by considering them in actions and implementations within the park, users' sense of place levels will be positively influenced. Hence, it contributes to the park's sustainability. In sum, the relationship between park users' perceptions and preferences and their sense of place levels is reciprocal, each influencing the other in a reinforcing manner. By understanding and addressing park users' perceptions and preferences and sense of place levels, parks would be more sustainable, livable, and supportive of human well-being. Accordingly, the proposed sustainable park model is a valuable tool for authorities and decision-makers to adapt park sustainability initiatives through this approach. This model emphasizes the importance of integrating people in sustainability evaluation to ensure that parks are managed in a socially responsible way. In addition, the sustainable park model highlights the importance of engaging and involving local communities in park planning, design, and management regarding sustainability, which helps to foster a sense of place and stewardship among the community, leading to greater participation and support for sustainability initiatives.
-
ÖgeYavaş şehirlerin peyzaj göstergeleri: Değerlendirme sistemi önerisi(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024-04-18) Coşgun Tokuş, Müge ; Kaya Erdem, Meltem ; 502112605 ; Peyzaj MimarlığıTez çalışmasında geleneksel yerleşmelerin belirli kriterlere uyum sağlaması ile iyileştirilmesini öngören "yaşamın kolay olduğu kentler ağı" yavaş şehir (Cittaslow International, 2023) hareketinin peyzaj göstergeleri doğrultusunda mekânsal incelemesi yapılmaktadır. Yavaş şehir hareketi günümüzde uluslararası kapsamda belirlenmiş olan 72 kritere göre dünyanın dört bir yanından üyelik almış 297 (Aralık, 2023) şehri kapsamaktadır. Bu 72 kriter çoğunlukla kentlerin kendine özgü değerlerini ön plana çıkarsa da yerleşmelerin mekânsal özelliklerinin ortaya koyulması adına yeterli olmamaktadır. Yerleşimlerin yavaş şehir unvanını alması söz konusu yerleşmelerin tanınırlıklarının artmasına ve turizm baskısı altında kalmasına yol açmaktadır. Söz konusu durum zamanla yerleşmelerin fiziksel yapılarında bozulmalara neden olmakta ve özgün değerleri üzerinde tehdit oluşturmaktadır. Bahsi geçen sorunlardan yola çıkarak tez kapsamında, mevcut yavaş şehir kriterlerinin, Cittaslow olmaya aday kentler için mekânsal bir değerlendirme sunmadığı tespit edilmiştir. Bu sorunu araştırmak için üç temel araştırma sorusu ve alt araştırma soruları geliştirilmiştir. Bahsi geçen araştırma soruları ile peyzaj göstergelerinin yavaş şehirlerle bağlantı kurması, tanımlanması, mevcut değerlendirme sisteminin gücü ve mekânsal değerler üzerindeki etkisi araştırılmaktadır. Bu doğrultuda tezin hipotezi; "kriterlere yönelik değerlendirmelerin objektif olabilmesi için mekânsal değerlendirmeye konu olan parametrelerin ortaya konulması ve bu parametrelerin sayısal karşılıklarının belirlenmesi gerekliliği" üzerinden şekillenmiştir. Bu hipotezden yola çıkarak tezin amacı, yavaş şehir ilan edilen yerleşmelerin peyzaj göstergelerinin tespitine yönelik bir yöntem ve mevcut kriterlere girdi oluşturabilecek yeni parametrelerin önerilmesi olarak belirlenmiştir. Bu kapsamda Türkiye'deki yavaş şehirler ağına üye olan belirli yerleşmelerin peyzaj göstergeleri üzerinden fiziksel özellikleri ve mekânsal yapısı değerlendirilerek yeni peyzaj göstergelerinin belirlemesi amaçlanmaktadır. Türkiye'de yer alan ve çalışma alanı olarak belirlenen yedi yavaş şehrin mevcut durumu belirlenen peyzaj göstergeleri ile ortaya koyulmuş ve yerleşmelere yönelik morfolojik analiz ve mekânsal analizler yapılmıştır Yavaş şehir olan kentlerin mevcut mekânsal yapılarının ve olası etkilerin üzerine değerlendirme yapılabilmesi için elde edilen veriler çalışma kapsamında sayısallaştırılmıştır. Bu durumda, tez çalışması karma yöntemleri kullanarak Türkiye'deki aday şehirlerin mekânsal özelliklerini değerlendirmek için peyzaj göstergelerine (peyzajın fiziksel koşullarını değerlendirmek için kritik parametrelere) dayalı bir dizi kriter önermektedir. Bu amaç doğrultusunda hem Türkiye'de hem de ABD'nin Washington ve Oregon eyaletlerinde mekânsal planlama alanında çalışan uzmanların katılımı ile anket çalışmaları gerçekleştirilmiştir. Anket sonuçlarına istatistiksel güç testi uygulanarak anketlerin gücüne göre peyzaj göstergelerinin indeks değeri belirlenmiş, ilgili peyzaj göstergeleri sayısallaştırılmıştır. İlk iki anket çalışmasında peyzaj göstergeleri Türkiye ve ABD ölçeğinde indeks değerleri ile belirlenmiş, üçüncü anket çalışmasında ise çalışma alanı olan yavaş şehirler üzerinden görsel değerlendirmeler yapılarak peyzaj göstergelerinin mekânı temsil gücü belirlenmiştir. Çalışmada hem kalitatif hem kantitatif olmak üzere karma araştırma yöntemi kullanılmıştır. Peyzaj göstergelerinin indeks değerleri ile elde edilmesi çalışmanın sayısallaştırılması açısından önemlidir. Çalışmanın karma yöntemi; kapsamlı literatür taraması, anket çalışmaları, görsel değerlendirme, mekânsal ve morfolojik analizleri içeren saha çalışmalarından oluşan analiz yöntemlerini içermektedir. Çalışmada izlenen yöntem dört aşamalıdır. İlk aşama yavaş şehir hareketi ve peyzaj göstergeleri ile ilgili literatürün irdelendiği kısımdır. İkinci aşama literatürden gelen bilgiler eşliğinde oluşturulan anket soruları ile peyzaj göstergelerinin belirlenmesi amacıyla, mekânsal planlama uzmanları örnekleminde anket soruları uygulamasıdır. Anketler ile tezin temel bulgularının elde edildiği veriler sayısal ortamda işlenerek peyzaj göstergeleri için ayrı ayrı indeks/katsayı değerleri elde edilmiştir. Yöntemin üçüncü aşaması, Türkiye yavaş şehirleri arasından belirlenmiş olan yedi çalışma alanının mekânsal analizlerini içermektedir. Saha çalışması kapsamında incelenen bu yedi yerleşme; Seferihisar, Gökçeada, Vize, Yalvaç, Akyaka, Taraklı ve Halfeti'dir. Bu yerleşmelerin detaylı çalışmalar kapsamında mekânsal ve morfolojik analizleri yapılmıştır. Yöntemin son aşamasında, peyzaj göstergelerinin yapılan analizler sonucunda mekânsal nitelikleri değerlendirmek için ne ölçüde yeterli olduğu tartışılmıştır. Sonuç olarak söz konusu kriterlere ek olarak peyzaj göstergelerini de göz önünde bulunduracak şekilde yeni parametreler önerilmiş ve kriterlerin mekâna uygulanması anlamında yerel yönetimlere yol gösteren ilkeler sunulmuştur. Bu çalışmanın özgün yönü, peyzaj göstergelerinin yavaş şehirlerle entegre edilmesi ile elde edilen mekânsal ve morfolojik analizler kapsamında elzem yeni parametrelerin Cittaslow kriterlerine eklenme önerisi ve kriterlerin mekâna uygulanması anlamında yerel yönetimlere yol gösteren altlık sunulmasıdır.
-
ÖgeToplumsal algı aracı olarak, peyzaj tasarımında ekofütürist yaklaşım: Ekoloji, anlatı ve teknoloji(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024-06-10) Tosun, Mehmet Taylan ; Kaya Erdem, Meltem ; 502201610 ; Peyzaj MimarlığıGeleceğe karamsar bir lensten bakıldığı, geri dönüşü zor olan bu dönemde, kentler ve çevreler son hızla genişlemeye devam ederken ekolojinin yeteri kadar ön planda tutulan bir tasarım ilkesi olarak görülmemesi, insanlığın kendi sonunu adım adım getireceğinin en büyük göstergesidir. Şimdinin yaşandığı, geleceğin göz ardı edildiği güncel yaşam koşulları, toplumun ekolojik bilincinin oluşturulması gerektiğini gösteriyor. Tasarlanan çevre mekanların, toplum bilincinin şekillenmesinde oynayan en büyük role sahip olduğu göz önüne alındığında, peyzaj mimarlığı, mekansal planlama ve tasarım disiplinleri, geleceği şekillendirmek için hayati önem taşımakta. Çevredeki birçok, kimliksiz, ekolojinin dahil edilmediği, teknoloji ve yeniliklerden uzak, gelenekselliği merkezinde bulunduran peyzaj tasarımları, bu disiplinlere yenilikçi bir tasarım anlayışına ihtiyaç duyduğunu vurgulamaktadır. Bu tez çalışması kapsamında, yenilikçi, çok katmanlı ve disiplinlerarası bir tasarım anlayışı keşfi olarak bir terminolojik üretim gerçekleştirilmektedir. Toplumların geleceğe umutla bakabilmesi için temel olarak insan, doğa ve teknoloji arasındaki ilişkinin yeniden sorgulanması ve güçlendirilmesi önemli bir ihtiyaç. Antroposen, Kapitalosen, Ktulusen gibi günümüzde tartışılmaya devam edilen çağların izlerinin görüldüğü bu karmaşık ve tartışmalı ilişkinin inşa edilmiş söylemler ve retoriklerden oluştuğunu unutmamak gerekiyor. İklim krizinin gündeme gelmesiyle ortaya çıkan çeşitli ekolojik hareketler, akımlar ve topluluklar bu ilişkiyi onarmak üzere çeşitli değerleri ve yargıları savunarak ekolojik tartışma ortamının zenginleşmesine sebep olmuştur. Eko-hareketler olarak adlandırılan bu gruplar belli dönemlerin gündemine ve önceki akımların etkileriyle ekolojiyi, ekonomik sistemler, spiritüalizm, cinsiyet, anarşizm, kıyametçilik, iyimserlik, eşitsizlikler gibi çeşitli kavramlarla birlikte ele alarak ekolojinin sadece doğa ve insan arasında değil, kültürel, sosyolojik ve ekonomik boyutlarının da olduğunu ve onarılması gerektiğini göstermiştir. Önerilen yeni tasarım anlayışı için benimsenmesi gereken ekolojiye yaklaşım biçimi bu temel kavramsal araştırma ile şekillenmiştir. Ekolojik hareketlerin yanı sıra, geçmişi çok daha geriye uzanan alternatif ekolojik yaşam arayışları ve ideal ekolojik yaşamın pratikte uygulanabilirliği sorgusu, tarih boyu çeşitli formatlarda ortaya atılarak o dönemin ütopya söylemlerini şekillendirmiştir. 20. yüzyıl makine metaforuyla oluşturulan kentsel plan projeleri, hippilerin komün yaşam deneyleri, ekolojik ütopya eserleri, dijital görselleştirme akımları ve ekolojik planlama stratejileri, teknolojinin gelişimiyle paralel bir yol çizmiştir ve topluma etkileri sebebiyle ideoloji olarak tanımlamak mümkündür. Başta daha çok pastoral doğaya özlem temelli söylemler içeren bu ideolojiler, günümüzde daha çağdaş bir yaklaşımla akıllı ekolojik sistemlerin kentlere entegre edilmesi üzerine söylemler barındırmaktadır. Howard, Corbusier ve Wright'ın kent ütopyaları, Drop City, Ekotopya, Solarpunk akımı, ve özellikle Singapur'un ekolojik dönüşümünün ele alındığı kentsel yeşil stratejiler, bu çalışmada öncü ideolojiler olarak seçilmiştir. Seçilen öncü ideolojiler, gündem, hedef kitle, temel amaç, ve algı etkisini içeren söylemleri ile karşılaştırılarak ortaya çıkan ortak yönleri ve etkileşimleri çağdaş peyzaj tasarım anlayışının şekillenmesinde rol oynayan bir diğer bileşen olarak ele alınmıştır. Günümüzde bir diğer oldukça önemli bir problem olarak kimliksiz ve estetik kaygılardan uzak mekanların tasarımlarına cevap olacak bir tasarım yaklaşımı için, tasarımın yeşil aklama stratejilerinin ve estetik kaygının son derece indirgemeci bir tavırla ele alındığı stereotipik mekan üretim biçimlerinin sorgulanması gerekiyor. Ekolojik estetik ve bakım kavralmlarının yeniden düşünülmesi gerektiği bu dönemde, toplumun ekolojik ve zamansal bilincini oluşturacak veya şekillendirecek algı yönetimine ihtiyaç duyulduğundan bahsetmek mümkün. Tez kapsamında, toplumsal algının oluşturulması, şekillendirilmesinde ve yönlendirilmesinde önemli bir araç ve ortam tarifleyici olarak ele alınan peyzaj tasarımlarının sanat, anlam ve anlatı yönünün geliştirilmesi gerektiği öne sürülmektedir. Bu noktada peyzaj mimarlığı disipliniyle paralel bir disiplin olarak kamusal ekolojik arazi sanatının geçmişten günümüze kadar geçirdiği gelişim, bir diğer önerilen tasarım yaklaşımının bileşeni olacaktır. Alternatif ekolojik yaşam ideolojileri karşılaştırması gibi ana söylem üzerinden değil, içerdikleri anlam, anlatı, toplumun dikkatini çekebilen kilit özelliği ve bağlamları üzerinden gerçekleştirildiği bir diğer yöntemde Zaman Peyzajı (Time Landscape), Spiral İskele (Spiral Jetty), Buğday Tarlası (Wheatfield) ve Diriliş Alanı (Revival Field) projelerine yer verilmiştir. Yapılan inceleme ve değerlendirme sonucunda çağdaş peyzaj tasarım yaklaşımının sanat, anlam ve anlatıya olan ihtiyacı vurgulanmaktadır. Tez kapsamında literatür taraması, söylem analizi ve örnek vaka incelemeleri yolu ile ortaya koyulan tespitler, çağdaş peyzaj tasarımının, ekoloji prensiplerini kapsayıcı bir ölçekte kullanılması, belli anlam ve anlatıları içererek toplumu düşünmeye teşvik etmesi yönünde barındırdığı potansiyeller ortaya koyulmaktadır. Nedenleri ve gelişim desenlerinin detaylı işlendiği tez çalışmasında tartışmaya açılan çağdaş peyzaj tasarım yaklaşımının Eko-fütürizm yaklaşımından beslenebileceği ve bu sayede yeni kavramsal açılımları barındırabileceği ve disipline özgü bir anlam ve anlatı biçiminin sergilenebileceği savunulmakta ve konu tartışmaya açılmaktadır. Eko-Fütürizm, geçmiş anlamlarından ayrıştırılarak ekoloji ve geleceği vurgulaması ile, tez kapsamında ortaya çıkan verileri içerecek ve geleceği şekillendirmek üzere çağdaş peyzaj tasarımında bir algı aracı olarak sunulmaktadır. Bu sayede, yaşam çevrelerinin şekillendirilmesinde öncü rol oynayan peyzaj mimarlığı disiplininin, toplumun gelecek umudunun yeniden canlanması yönünde üstlendiği yeni roller ve sorumluluklar ortaya koyulmaktadır.
-
ÖgeLive with nature to live in nature: A public participatory mapping of place values of Atatürk Urban Forest(Graduate School, 2024-06-13) Azarmikhosroshahi, Kosar ; Koramaz Kısar, Elif ; 502201609 ; Landscape ArchitectureEnvironmental management and decision-making fields face dualistic complexities of balancing societal progress and developments by addressing their needs and values while sustaining the capacity of ecosystem functioning. This pertains to the need to recognize the interconnectedness and dependencies of human and nature systems and the democratic and participatory approaches to ensure environmental sustainability. Despite this, the role of resource users and their underlying values in understanding coupled social-ecological systems (SES) has yet to be developed both in research and actual management and decision-making frameworks. This research, with a focus on human-nature relationships, aims to elicit and measure the place values of Atatürk Urban Forest (AUF) in Istanbul, Turkey. Place values are the diverse importance individuals attribute to the elements in the surrounding landscapes. Through adopting a plural valuation and public participatory value mapping approach, this research examines the AUF visitors' relational, intrinsic, and instrumental values to capture the many ways people facilitate relationships with nature and perceive its importance for their subjective well-being. Using the public participation geographic information systems (PPGIS) technique, a web-based questionnaire on ESRI's Survey123 was conducted on-site during the spring-summer of 2023. A total of 112 random site visitors participated resulting in a 29.3% survey participation rate. The survey collected the visitors' place value data points assigned for the AUF's physical landscape along with their non-spatial data on socio-demographics, pattern of use, and familiarity with the site. Accordingly, the collected place value points data were investigated by pattern and density spatial analysis, and the non-spatial data were analyzed by descriptive statistics and non-parametric one-way ANOVA and T-tests. The descriptive analysis of public-anchored place values signified the importance of the AUF landscape for its aesthetic values. A contextual hierarchy of anchored place values, additionally revealed the aesthetic value as the visitors' highest priority ranked value, biodiversity value as the second priority, and recreation value as the third priority place value of AUF. In addition to these, in descending order, place values including therapeutic, future, social relations, intrinsic, cultural heritage, economic, learning, and spiritual values contextualize AUF as a multifunctional SES. The overall density analysis of all the mapped place values demonstrated the most distinguishable landscape elements where simultaneously concentrate diverse and intensified place values, in areas such as the natural pond areas, festival area, café area and the children's playground. Density analysis of the mapped place values corresponding to relational, intrinsic, and instrumental values revealed the spatial convergence of relational and intrinsic values. The co-existence of these values across the AUF landscape reflected the dependencies of 'live in nature' and 'live with nature' human-nature relationships in the urban forest, strengthening our comprehension of AUF as an interconnected SES. The statistical analysis did not yield in significant association for participants' familiarity with the site and pattern of use in conjunction with their identified place values. Only education indicator of participants' socio-demographics revealed a positive association with the mean assignment of relational and intrinsic values. Accordingly, the visitors with university-level education assigned more intrinsic values to the urban forest denoting their understanding of nature's importance for its own sake. Under-university level graduates, on the other hand, assigned more relational values reflecting the value concept's appeal to a broader audience. Overall, the results of the research equip landscape management and design with a visual and evaluative tool to inform the experts about the most important areas of value across the AUF landscape according to the public's perception. Furthermore, future research directions and insights for the landscape architecture field adopting PPGIS to study place values in the landscape scales are extensively discussed. Finally, this research advocates for managing lands in line with people's values and for their further integration into adaptive management and decision-making frameworks in light of ensuring social-ecological sustainability and well-being.