FBE- Şehir ve Bölge Planlama Lisansüstü Programı - Yüksek Lisans
Bu koleksiyon için kalıcı URI
Gözat
Yazar "Akgün, Aliye Ahu" ile FBE- Şehir ve Bölge Planlama Lisansüstü Programı - Yüksek Lisans'a göz atma
Sayfa başına sonuç
Sıralama Seçenekleri
-
ÖgeBulanıklaşan Sınırları Yeniden Ele Almak: Güncel Kent-kır İlişkilerinin Tanımlanması(Fen Bilimleri Enstitüsü, 2014-06-30) Doğançayır, Caner Murat ; Akgün, Aliye Ahu ; 10042251 ; Şehir ve Bölge Planlama ; Urban and Regional PlanningKentsel ve kırsal alanlar, insan yerleşmeleri içerisinde uzun süredir ayırılmış birimler olarak ele alınmaktadır. Söylemler ve kuramlar, siyasalar ve uygulamalar bu iki yerleşme türünü ayrı ayrı, kısmen temas içinde, kısmen kentsel olanın yararına varolan iki mekan olarak kabul etmiştir. Her ne kadar mekan temelli ilişkilere olan anlayış bu geçersiz görüşleri kısmen arkada bırakmış olsa da, uzam boyunca güçlenen mekansal etkileşimleri kuram haline getirecek ve tetkik edecek aletler sınırlı ve birbirleri ile bağlantısızdırlar. Amaç, hedef, araştırmanın verileri ele alış şekli ve yönteminin sunulmasından sonra bu çalışma 4 bölüm ve sonuç bölümü içerisinde kentsel ve kırsal alanların dinamikleri ve aralarındaki karşılıklı etkileşimleri üzerine güncel anlayışların kopuklukları ve katkıları ile ilgilenmektedir. Kent-kır ilişkilerinin vurgularını ortaya çıkarmak doğrultusunda, ikinci bölümde mekansal etkileşimlerin evrim ve çeşitlenmelerinde ve bu dinamiklerin özellikle kırsal alanlar üzerindeki yansımalarında açığa çıkarılan veya eksik bırakılanları sunmak için söylemler sorgulanmıştır. Kuramsal çerçevelerin ve ampirik çalışmaların sınırları, kent-kır etkileşimleri ile ilintili farklı alanların arasındaki kopukluklar ele alınmıştır. Açıklığa kavuşturulmuş ve vurgulanmış örtüşmeler, gereken önem verilmemiş boşluklar sorunsallaştırılmıştr. Kent-kır ilişkilerini kapsayan sekiz farklı tanımlama ve koşul, literatür araştırması ve taksonomi metodları kullanılarak ele alınmıştır. Kent- kır ilişkilerindeki tanımlarla ilgili farklılıklar ve bunların güncel mekansal etkileşimlerinin temsiliyetleri, belirleyici etkenleri içindeki ortaklaşma ve farklılaşmaları, sosyal ve economic değerlere erişimin izlerini ortaya çıkarmaktadır. Kent- kır bağlantıları her ne kadar mekansal karşılaşmaları iyi derecede tanımlasa ve yansıtsa da, coğrafi çeşitlenmeleri bu kapsamda belirsiz kalmaktadır. Kent-kır ilişkilerine yönelik üçüncü bölümdeki bir diğer literatür araştırması, saha temelli literatürün, mekansal etkileşimlerin daha geniş çerçevesini yansıtmaktaki yetersizliği olarak adlandırılabilecek eksik kısmının üstesinden gelmeyi amaçlamaktadır. Zaman dilimlerinin, bağlantılar ve akışların, yerel, ulusal ve küresel ölçeklerin farklı boyutları değişkenler olarak kullanılmıştır. Yedi küresel bölgenin altındaki saha temelli çalışmaların, etkileşimlerin boyutlarına yaptıkları vurgularn kıyaslanması, küresel, ulusal ve yerel bölgelerin içindeki bağlantı ve akışların çeşitlenen dağılımını yansıtmaktadır. Araştırmanın yorumlanması ve görselleştirilmesinin sonuçları bölgeler içerisindeki coğrafi referanslı mekansal etkileşimlerin düzeyini vermektedir fakat karşılıklı ilişkiler göz önünde bulundurulduğunda sadece varsayımlarda bulunacak bulgular sağlamaktadır. Bu bağlamda, yerleşmeler boyunca işleyen mekansal bağlantıların ve akışların coğrafi rotaları belirsiz kalmaktadır. Kırsal alanların kent- kır ilişkilerinin farklılaşmış içsel ve dışsal güçler üzerindeki yansımaları, kent- kır ilişkileri yaklaşımları ve kırsal tipoloji konseptlerinin ilişkisel savları üzerinden yapılan bir söylem analizi ile dördüncü bölümde ele alınmıştır. İki farklı literaturün araştırmasını, iki akımın söylemlerinin yeniden kavramsallaştırılması takip etmektedir. Bu iki kavramsal temelin karşılaştırılması, kent-kır ilişkilerinin genellenmiş ve kırsal tipolojilerinin özelleşmiş özlerini ortaya çıkarmaktadır. Kent- kır ilişkilerinde ampirik çalışmaların etkinliğinin beşinci bölümdeki incelemesi örnek olay temelli kırsal tipoloji uygulmalarına dayandırılmıştır. Onaltı uygulamadaki vurgulanan mekansal etkileşimlere yönelik söylem analizi ve bu araştırmaların yöntemsel içeriklerindeki değerlendirme şekilleri üzerinden, üçüncü bir yeniden kavramsallaştırmaya oluşturulmuştur. Kırsal tipoloji uygulamalarının sağladığı materyaller, bağlantı ve akışlar doğrultusundaki mekansal etkileşimlerin gözlenmesi, ölçülmesi ve yorumlanması için sınırlıdır. Üç kavramsal temelin çapraz kesiti yaklaşımların, kavramların ve uygulamaların ölçek, dönem, konum ve konuları doğrultusunda özelleşmiş amaçları içerisindeki zengin içerikleri yansıtmaktadır. Buna ek olarak kent-kır ilişkilerinin karşılaşmalarının gidişatının anlaşılmasını güçlendirmek için kavramsal temeller hakkında örtüşen söylemler bulunmaktadır. Diğer yandan mekan temelli bağlantı ve akışların rotalarını ve değişkenliklerini ölçülmesi önündeki engeller, kavramsal çerçevelerin söylemler arasındaki kopukluklar, daha geniş boyutta kent-kır ilişkilerinin derinlemesine ele alınmasını sınırlamaktadır. Çeşitli ilgili araştırma sahalarının çarpışırılması ve kaynaştırılması, insan yerleşmeleri sistemlerinin keşfedilmesi yolunda yardımcı olabilir.
-
ÖgeGirişimcilik Aktiviteleri Ve Bölgesel Ekonomik Büyüme Arasındaki Nedensellik: Türkiye Örneği(Fen Bilimleri Enstitüsü, 2015-02-13) Turgut, Semiha Fatma ; Akgün, Aliye Ahu ; 10065450 ; Şehir ve Bölge Planlama ; Urban and Regional PlanningEkonomi biliminin ilk dönemlerinden itibaren tartışma konusu olan rekabet, ekonomide itici güç olması nedeniyle, bölgesel ekonominin de ana konularından biri olmuştur. Ayni zamanda Schumpeter’in görüşlerinden bu yana girişimcilik ve rekabet, ekonomik büyümenin en önemli iki etkeni olarak kabul edilmiştir. Yaklaşık 150 yıllık geçmişe sahip olan girişimcilik konusu, sürekli evrim geçirmiştir. Bu durum girişimcilik konusunun incelendiği ölçek, bilim dalı ve kapsam gibi birçok etkenden kaynaklanmaktadır. Girişimciliğin ilk tanımları değişimin ya da dönüşümün oncusu, kaynakları ürüne ya da hizmete dönüştürebilen kişi iken, son dönem tanımlar girişimcinin yenilikçi, risk alan, istihdam yaratan ve/veya ekonomik büyümeye katkısı olan yönünü on plana çıkarmaktadır. Girişimciliğe (ve ayni zamanda ekonomik büyümeye) yönelik en temel teorik yaklaşım Joseph Schumpeter’in ortaya koyduğu ‘Yaratıcı Yıkım’ kavramıdır. Bu yaklaşıma göre girişimci pazara girerek, pazara yeni teknolojiler ya da kurumsal değişiklikler sunar. Pazardaki mevcut firmalar, girişimcinin pazara sunduğu bu değişikliklere ayak uyduramazlarsa kapanma tehlikesiyle karşı karşıya kalırlar. Bu değişikliklere ayak uyduran firmaların üretkenlikleri artar ve bu sayede ekonomik büyümeye katkıda bulunurlar. Ekonomik büyümenin temel teorilerinden biri olan İçsel Büyüme Teorisi, ekonomik gelişmenin, yerelin ya da bölgenin kendi iç faktörleri sayesinde dışsal değil içsel olarak gerçekleştiğini savunur. Bu faktörlerden en önemli iki tanesi beşeri sermaye ve bilgidir. Bu bağlamda girişimci, içsel büyüme teorisinde, yaratıcı yıkım kavramında olduğu gibi temel öznedir. Girişimci yenilikçilik adına yaptığı yatırımlar, teknoloji transferi ya da bilgi yayılımları (spillovers) sayesinde ekonomik büyüme sağlar. Yeni Ekonomik Coğrafya akımı genel olarak ekonomik aktivitelerin belirli bir alanda yoğunlaşmasını açıklar. Bu yaklaşıma göre ekonomik aktivitelerin belirli bir alanda yoğunlaşması; azalan maliyetler, büyük pazarlara ve işgücüne kolay erişim, dışsal ekonomiler, bilgi yayılımları gibi avantajlar sağlamaktadır. Bununla birlikte bu ekonomik yoğunlaşmalar pazarın doygunluğa ulaşması nedeniyle engelleyici faktör haline de gelebilir. Bu bağlamda girişimci, diğer teorilerde olduğu gibi ana aktör ya da ana aktörlerden biri değil fakat sürükleyici kuvvettir. Daha net açıklamak gerekirse, ekonomik yoğunlaşmanın sağladığı avantajlar yeni girişimciler için çekim nedeni olabilir, bu şekilde girişimci, surecin devam etmesini sağlayarak ekonomiye katkıda bulunabilir ya da pazar doygunluğu sebebiyle daha ileri yoğunlaşmaların engellenmesine sebep olabilir. Girişimcilik, gerek istihdam yaratarak, gerek rekabeti artırarak, gerekse üretkenliği artırarak bir şekilde ekonomik büyümeye katkıda bulunmaktadır. Bu düşüncenin temelleri Schumpeter’in ‘Yaratıcı Yıkım’ teorisinde net bir şekilde açıklanmakla birlikte, yeni ekonomik coğrafya ya da içsel büyüme teorisinde girişimcinin (ya da firma oluşumunun) ekonomik büyümeye etkisi direkt olarak açıklanmamıştır. Birçok ampirik çalışma bu konunun üzerinde çok durmazken, literatürde bölgesel gelişme ya da büyüme teorileri ile girişimcilik ilişkisini açıklamaya çalışan az sayıda kaynak bulunmaktadır. Ampirik çalışmalar genel olarak girişimciliğin bölgesel ekonomik büyümeye hangi koşullarda ya da zaman aralığında etki ettiğini bulmaya çalışırken, girişimcilik, ölçülebilir olması için firma oluşumu ya da kurulusu ile ölçümlenmektedir. Buna karşılık ekonomik büyümenin ölçümlenebilir elementleri ise gayrisafi milli hâsıla, gayrisafi katma değer, istihdam ve işsizlik rakamlarıdır. Girişimciliğin, ya da ampirik çalışmalarda genel olarak ele alındığı üzere, firma oluşumunun, ekonomik büyüme üzerindeki etkisi genel olarak kısa ve uzun dönem etkiler olarak tartışılmaktadır. Kimi çalışmalar, bu iki etkiyi aynı örnek üzerinde gözlemlerken (Ashcroft ve Love, 1996; Foelster, 2000; Audretsch ve Fritsch, 2002), kimi çalışmalar belirli bir zaman aralığı ortaya koymuştur (Fritsch ve Mueller, 2006; Van Stel ve Suddle, 2007). Girişimciliğin ekonomik büyüme üzerine olan etkisi kısa dönemde istihdam artışı olarak tanımlanırken, uzun dönemde dışarı itilme (crowd-out) ya da yerini kaybetme (displacements) nedenleriyle gerçekleşen firma kapanışlarının yarattığı işsizlik, ya da istikrarlı büyüme gerçekleştiren firmaların yarattığı istihdam ya da üretkenlik artışı olarak belirtilmektedir. Bu çalışmanın amacı, girişimciliğin Türkiye İstatistiki Bölge Birimleri Sınıflandırması (İBBS) Düzey 1 ölçeğinde bölgesel ekonomik büyümeye katkısını gözlemlemektir. Bu bağlamda çalışma dört bölümden oluşmaktadır. Birinci bölüm olan giriş bölümü, çalışmanın arka planı ve çalışma konusunun seçimine yönelik bilgiler, çalışmanın detaylı amacı, hedefleri ile çalışmanın yapısına ilişkin bilgiler sunmaktadır. Çalışmanın ikinci bölümünde 2 kısım halinde kavramsal ve teorik çerçeve ele alınmıştır. Bu bölümün ilk bölümünde girişimcilik ve bölgesel ekonomik büyüme kavramları, ikinci bölümünde girişimcilik ve bölgesel ekonomik büyüme teorileri detaylı olarak anlatılmış, bölüm sonunda ise kavramsal ve teorik çerçeveyi bağlayan, ampirik çalışmalardan örnekler içeren sonuç bölümüne yer verilmiştir. Türkiye örneğinin yer aldığı üçüncü bölüm 5 kısımdan oluşmaktadır. İlk kısımda araştırma tasarımına yer verilirken, ikinci kısımda veri ve yöntem anlatılmıştır. Türkiye’deki veri kısıtlamaları, veri ölçeği, illerin kuruluş tarihleri nedeni ile çalışma konusu geniş bir zaman diliminde incelenememiş, çalışma 1987-2001 arası ve 2004-2011 arası olmak üzere 2 dönem halinde ve İBBS Düzey 1 ölçeğinde incelenmiştir. Türkiye’de firma ve girişimciliğe yönelik politikaların, kalkınma planları çerçevesinde incelenmesine yer verilen 3. bölümde, politikalar 3 dönem (1965-1980, 1980, 1980-1995, 1995-2011) halinde incelenmiş, her dönem sonunda, o döneme ilişkin büyüme rakamlarına yer verilmiştir. Çalışmanın çekirdeğini oluşturan ampirik çalışmaya 3.4 başlığında, 3 kısım halinde yer verilmiştir. Az önce bahsedilen veri kısıtlamaları nedeniyle ilk kısım 1987-2001 döneminde, ikinci kısım 2004-2011 döneminde, üçüncü kısım ise bölgesel ölçekte girişimciliğin ekonomik büyümeye katkısını incelmektedir. İlk dönem olan 1987-2001 dönemi için firma açılış, net giriş (açılan firma-kapanan firma) ve gayrisafi milli hâsıla değişkenleri kullanılırken, ikinci dönem olan 2004-2011 arası yıllar için firma açılış, kapanış, net giriş, gayrisafi katma değer, istihdam ve işsizlik rakamları kullanılmıştır. Bu bağlamda firma açılış, kapanış ve net giriş rakamları bağımsız değişkenler, gayrisafi milli hâsıla, gayrisafi katma değer, istihdam ve işsizlik rakamları bağımlı değişkenler (ekonomik büyümeyi ölçümleyen değişkenler) olarak kullanılmıştır. Yöntem olarak ampirik çalışmalarda değişkenler arasındaki nedensellik ya da etkiyi ölçmek için kullanılan Pearson Korelasyon yöntemi kullanılmıştır ve her dönem için bir bağımlı ve bir bağımsız değişken olmak üzere ikili kombinasyonlar test edilmiştir. Girişimciliğin ekonomik büyümeye katkısının hangi yıl aralığında oluştuğunu anlamak üzere, yıl aralıkları hesaba katılmıştır. Bu aşamada analiz hem reel rakamlar hem de büyüme oranları üzerinden testi içermektedir. Üçüncü bölüm sonunda elde edilen ampirik bulgular ve muhtemel sebepleri tartışılmıştır. Dördüncü bölüm olan sonuç bölümünde ise, çalışmanın bulguları, özgün değeri ve bulguların literatürdeki bulgularla karşılaştırmalarına yer verilmiştir. Bu bolum ayni zamanda gelecek dönem çalışmalar için önemli olabilecek noktaları da vurgulamaktadır.
-
ÖgeGüneydoğu Anadolu Projesi Ve Bölgesel Gelişme(Fen Bilimleri Enstitüsü, 2015-07-10) İnce, Enver Cenan ; Akgün, Aliye Ahu ; 10080594 ; Şehir ve Bölge Planlama ; Urban and Regional PlanningTürkiye’nin bölgesel gelişme eğilimleri incelendiğinde, Cumhuriyet’in kuruluşundan bu yana tanımlanan temel hedefin, makro ekonomik çerçevede maksimum büyüme eğiliminin sergilenmesi olduğu gözlemlenmiş bulunmaktadır (Dinler, 2001; Tekeli, 2008). Dolayısıyla, 1960 planlı dönem başlangıcından günümüze dek bölgesel ölçekte gözlenen en büyük sorunlardan biri olan ‘bölgeler arası gelişmişlik farkı’ veya ‘bölgeler arası dengesiz gelişme eğilimi’ ile karşı karşıya kalınmıştır (Dinler, 2001; Tekeli, 2008; Erkut, 1991). Söz konusu soruna çözüm üretme kaygısı ile ileri sürülmüş bulunan diğer sorun tanımlarından birisi ise; ‘’Türkiye’de diğer bölgelere kıyasla ekonomik gelişmişlik bakımından geri kalmış bölgelerin varlığı’’ şeklindedir. Bu bağlamda, ’ekonomik gelişmişlik açısından görece geri kalmış olan söz konusu bölgelerde, ekonomik gelişmenin başlatılması ve söz konusu bölgeler için ekonomik gelişmişlik parametrelerinde ülke ortalaması düzeyinin yakalanması’ şeklindeki çözümsel girişimler ortaya konulmuş bulunmaktadır. Tüm bu bağlamlardan hareketle, tez çalışmasının ilk bölümü olan ‘Giriş’ bölümünde, temel araştırma sorusunun ne olduğu, çalışmanın temel amaç ve hedeflerinin neler olduğu, ilgili amaç ve hedefler doğrultusunda nasıl bir yöntem çerçevesinin benimsendiği ve ilgili metodolojik çerçeve üzerinden ne tür verilerin kullanıldığı özetlenmiştir. Çalışmanın ikinci bölümü olan ‘Bölgesel Gelişme ve Ekonomik Büyüme: Literatür Özeti’ bölümünde ise, ‘bölgesel gelişme’ ve ‘ekonomik büyüme’ kavramlarına yönelik olarak ortaya konulan çeşitli çalışmaların ileri sürdüğü tanımlamalar ve söz konusu kavramlara yönelik geliştirilmiş olan teorik çerçeveler tartışılmıştır. Teorik çerçeve ve değerlendirmelerinin ışığında ise, ‘bölgesel gelişme’ ve ‘ekonomik büyüme’ kavramlarının bir bütün olarak hangi teorik çerçeveler kapsamında nasıl tanımlandığı ve ilgili kavramsal çerçevelerin genel olarak ne tür değişkenler üzerinden ölçüldüğü, karşılaştırmalı olarak, ortaya konulmuştur. Çalışmanın üçüncü bölümü olan ‘GAP ve Gelişme Süreçleri’ bölümünde ilk olarak, Güneydoğu Anadolu Projesi’nin başlatılmasından önceki (1979 yılı öncesi) temel süreçleri gözler önüne seren ‘GAP tarihçesi’ özetle ortaya konulmuştur. İlgili bölümde ikinci olarak ise, GAP’nin başlatıldıktan sonraki süreçlerin her biri özelindeki temel hedef ve stratejiler ortaya konulmuştur. Daha sonra ise, Proje’nin başlangıç yılı itibariyle deneyimlediği değişim ve dönüşümler, sürecin bütününün tanımlanmasına yönelik olarak, ortaya konulmuş bulunmaktadır. Söz konusu sürecin, 1979 yılında başlatılan Güneydoğu Sulama ve Enerji Altyapılarını Geliştirme Projesi’nin hangi aşamalarda ne şekilde değiştiği ve günümüz itibariyle kaç farklı aşamadan geçtiği ele alınmıştır. İlgili bölüm içerisinde son olarak ise, söz konusu her bir değişim ya da dönüşüm aşamasının diğerlerinden ayrışan ve benzeşen yönleri bir bütün halinde irdelenerek ortaya konulmuştur. Böylelikle sırasıyla; ‘GAP Sulama ve Enerji Altyapılarını Geliştirme Projesi (1979-1989)’, ‘GAP Master Planı (1989-2005)’, ‘GAP Bölge Kalkınma Planı (2002-2010)’ ve ‘GAP Eylem Planı (2008-2012)’ çerçevelerinin her biri özelinde, ileri sürülen temel hedefler ve stratejiler itibariyle, ne tür ‘bölgesel gelişme ve ekonomik büyüme’ teorik yaklaşımlarına işaret edildiği, karşılaştırmalı olarak ele alınmıştır. Çalışmanın dördüncü bölümü olan ‘GAP ve Analizler’ bölümünde ilkin, her bir GAP gelişim süreci kapsamında ileri sürülen temel hedeflerin gerçekleşme düzeyi bulguları, ileri sürülen performans göstergeleri üzerinden araştırılmış ve ortaya konulmuştur. Söz konusu bölümde ikinci olarak ise, bölgesel gelişme ve ekonomik büyüme kavramlarının ölçülmesine yönelik olarak ortaya konulmuş olan temel değişkenler üzerinden, ilgili süreçler itibariyle (1979-2012) Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ndeki değişimler analiz edilmiştir. Böylelikle, çalışmanın ‘Sonuç ve Değerlendirme’ bölümünde detayları ile birlikte belirtildiği üzere, gerek her bir GAP gelişim süreci itibariyle ileri sürülen temel hedeflerin gerçekleşme düzeyi araştırması ile, gerekse de Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde, ilgili süreç içerisinde (1979-2012), sosyo ekonomik gelişmişlik eğilimin ne düzeyde etkilendiğinin ölçümlendiği temel değişkenler ile; GAP’nin, Bölge’deki sosyo-ekonomik gelişme eğilimlerine olan etkisi incelenmiş bulunmaktadır. Söz konusu tüm incelemeler ışığında toplamda dört temel düzlem üzerinden yapılan araştırmanın ilk ayağında, ‘her bir GAP sürecinin birbirinden farklı dört adet bölgesel gelişme teorisi üzerinden irdelenmesi ve ilgili tüm süreçlerin bütüncül bir çerçevede tanımlanması’ amaçlanmıştır. Bu doğrultuda ilkin GAP süreçleri, bütüncül bir çerçevede, ekonomik davranış birimleri ölçeğine (firma, birey, örgüt) inmeyen ve sektörel büyüme eğilimleri üzerinden ekonomik büyüme ve bölgesel gelişmeyi açıklayan teorik yaklaşımlar olan ‘ekonomik temel teorisi ve gelişme aşamaları teorisi’ çerçeveleri ile başlamış olup, sürecin ilerleyen bölümlerinde ağırlıklı olarak ise, ‘büyüme kutupları teorisi’ ve ilgili çerçevenin sosyal çatışma parametrelerinin de ele alındığı gelişmiş versiyonu olan ‘merkez-çeper teorisi’ çerçevelerine benzerlik gösterdiği görülmüştür. İlgili tespitler, ilgili her bir süreç kapsamında ileri sürülen temel strateji ve hedeflerin birer söylemsel veri alınmasından hareketle, ‘söylem analizi’ yöntemi üzerinden ortaya konulmuştur. Öte yandan, GAP süreçlerinin bütüncül bir süreç tanımının yapılması noktasında ise, başlangıç ve hedef yılı itibariyle birbiri içine geçmiş dört farklı süreci kapsayan ve her bir sürecin, kendisinden öncekinin gelişmiş bir devamı niteliğinde olan ve gittikçe kentsel ölçekteki kaygıların görece daha yoğun bir şekilde ön plana çıktığı bütüncül bir süreç tanımı ortaya konulabilmektedir. İlgili araştırma düzlemlerinden ikincisi olan her bir GAP süreci kapsamında ileri sürülen temel hedeflerin gerçekleşme oranları irdelemesinde ilkin, GAP Eylem Planı öncesindeki süreçlerde, sulama projelerinin enerji projelerine kıyasla yavaş ilerleyen yapısı dikkatleri çekmektedir. İlgili süreçler kapsamında ekonomik gelişmenin sağlanmasına dönük hedeflerin ortalama % 49.95 oranında, altyapı gelişimine yönelik hedeflerin ise ortalama % 51.56 düzeyinde gerçekleştirilebildiği görülmüştür. Öte yandan, GAP Eylem Planı sonrasındaki süreçte ise, sosyal gelişim eksenindeki hedeflerin ortalama % 72.16, altyapı gelişimi eksenindeki hedeflerin ortalama % 79.53 ve ‘kurumsal altyapının gelişimi eksenindeki hedeflerin % 100 (kalkınma ajanslarının kurulmasına yönelik hedefler) oranında gerçekleştirildiği görülmektedir. Burada, GAP Eylem Planı süreci itibariyle ortaya konulan temel altyapı gelişimi hedeflerinin gerçekleşme yüzdeleri değerlendirmesinde, önceki dönemlerde gözlenen trendin sulama projelerinin lehine döndüğü görülmektedir. Kurumsal kapasite gelişimine yönelik hedeflerin gerçekleşme düzeylerinin ise, salt kalkınma ajanslarının kurulumu üzerinden yapılması yanıltıcı olacaktır. Bu konuda ayrı bir detaylı araştırmanın ortaya konulması faydalı olacaktır. Son olarak, GAP Eylem Planı süreci itibariyle ortaya konulan temel hedeflerden ekonomik gelişimin sağlanmasına yönelik olanların gerçekleşme yüzdeleri, ilgili hedeflerin niteliksel yapısı dolayısıyla, oran cinsinden ifade edilememiştir (bknz. Çizelge 4.6.). Araştırma düzlemlerinin üçüncüsü olan ‘nüfus’, ‘gelir düzeyi’ ve ‘işgücü verileri’ temel parametreleri üzerinden bölgesel ve kentsel ölçeklerdeki değerlendirmelerin yapılması sonucunda genel olarak Şanlıurfa ve Gaziantep illerinin olumlu eğilimler sergilediği, diğer illerin ise genel itibariyle olumsuz olarak nitelendirilebilecek olan dalgalı eğilimler sergilediği görülmüştür. Bölgesel veriler incelendiğinde ise, 1980-1990 yılları arasında bölgesel ölçekteki yıllık ortalama nüfus artış yüzdesinin, % 2.52 ile Türkiye ortalamasının (% 2.62) gerisinde kaldığı görülmüştür. Öte yandan, 1990-2000 yılları arasında ise, % 2.76 yıllık nüfus artış hızı ile Bölge, Türkiye ortalamasının (%2.0) üzerinde bir eğilim göstermiştir. 2007-2012 dönemi içerisinde ise, adrese dayalı nüfus kayıt sistemi (ADNKS) verilerine göre, Bölge nüfusunun Türkiye nüfusuna oranı % 9.80’den % 10.52’ye yükselmiştir. 1987-2001 yılları arasındaki sürece işaret eden Bölgesel ‘gelir düzeyi’ verileri incelemesinde ise, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ne ait Gayri Saf Bölgesel Katma Değer (GSBH) değeri, Türkiye toplam Gayri Safi Yurt İçi Hasılası (GSYH) değerinin % 4.9’unu oluştururken (1987’de), 2001 yılında aynı oran % 5.1’e yükselmiştir. İlave olarak, 2008 yılında ortaya konulan bölgesel gayri safi katma değerin, ülke toplamına oranı % 4.4 iken, aynı oranın 2011 yılında % 5.0’a yükseldiği görülmektedir. Son olarak, temel işgücü verilerine yönelik incelemelerde, 1990-2000 yılları arasında Bölge istihdam oranının % 18.4 gibi oldukça yüksek bir oranda düşüş sergilediği gözlenmiştir. 2000 ve 2010 yılları arasındaki işsizlik oranının ise, % 12.2’den % 12.08’e düştüğü ve ilgili dönem içerisindeki ilgili işsizlik oranlarının aynı zamanda Türkiye ortalamaları olan sırasıyla % 6.5 ve % 11.9 oranlarının üzerinde olduğu görülmektedir. Son olarak, 2008 ve 2012 yıllarına yönelik olarak, Bölge’deki istihdam oranlarının sırasıyla % 29.13 ve % 32.53 değerleriyle, ilgili yıllar (2008-2012) itibariyle Türkiye’deki istihdam oranları olan sırasıyla % 41.7 ve % 45.4 değerlerinin oldukça gerisinde ilerledikleri anlaşılmıştır. Çalışmanın son düzlemi olan ‘sosyo-ekonomik gelişmişlik sıralamalarında’ Türkiye illeri sıralamalarına kıyasla Bölge illerinin geride duran yapısı, sırasıyla 1996, 2003 ve 2012 yıllarında Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) tarafından yayınlanan çalışmaların üçünde de dikkatleri çekmiş bulunmaktadır. İlgili çalışmalar sonucunda ortaya konulan bulgulara referansla, 1996 yılından 2003 yılına doğru Gaziantep hariç, tüm Bölge illerinde sosyo ekonomik gelişmişlik sıralamasında ciddi gerilemeler olduğu görülmektedir. İlave olarak, 2003 ve 2012 yılları arasındaki sosyo ekonomik gelişmişlik sıralaması gözleminde ise, istisnasız tüm Bölge illerinin sıralamalarının gerilediği görülmektedir. Sonuç olarak, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde sosyo-ekonomik gelişmenin başlatılması ve sürdürülmesi adına ortaya konulan Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP), gerek teorik çerçeve sorgulamalarında gerekse de temel hedeflerin gerçekleşme düzeyi bulgularına referansla tutarlı ve başarılı sayılabilecek bir eğilim sergilemiştir denebilir, ancak öte yandan, ilgili tüm süreçler kapsamında ortaya konulan gelişmelerin Bölge’nin deneyimleyegeldiği üç temel problem olan ‘nüfus kaybı’, ‘düşük gelir düzeyi’ ve ‘istihdam olanaklarının yetersizliği’ bağlamlarında pek de iç açıcı gelişmelerin, Bölge özelinde, kaydedilememiş olduğu açıkça belirtilebilmektedir ki, ilgili yargı, DPT’nin üç farklı dönemde yayınladığı sosyo-ekonomik gelişmişlik sıralaması çalışmasında ortaya konulan sonuçlar üzerinden de desteklenebilecek bir niteliğe sahip olmuştur.
-
ÖgeKapalı Sitelerde Kamusal Hizmet Sunumu Ve Tercihleri: Zekeriyaköy, İstanbul Örneği(Fen Bilimleri Enstitüsü, 2017-02-2) Karaca, Melike ; Akgün, Aliye Ahu ; 10135298 ; Şehir ve Bölge Planlama ; Urban and Regional PlanningDünya nüfusunda görülen dalgalanma, Türkiye’de de özellikle İstanbul, Ankara, İzmir, gibi büyük kentler başta olmak üzere tüm kentlerde görülebilmektedir. Nüfusta görülen bu dalgalanma iç ve dış göçlerle de desteklendiğinde özellikle büyük kentlerde azımsanamaz bir nüfus artışına denk gelmektedir. Yıllardır süregelen nüfus artışı ve buna ek olarak artarak devam eden kentleşme hızı ile kentler yeni gelen nüfusa merkez sınırlarında cevap vermekte yetersiz kalmaktadır. Bu da, insanlara sürekli kent çeperlerinde ve merkezden uzak yerlerde de yeni yerleşim yerleri sunulmasına sebep olmaktadır. İstanbul, Türkiye’de bir metropolitan bölge olarak bunun en keskin hatları ile görülebildiği kenttir. Sunduğu ekonomik ve finansal imkanlara ek olarak bulunduğu coğrafi konum sebebi ile İstanbul yurtiçi ve yurtdışı göçler için cazibe noktası oluşturmaktadır. Hal böyle olunca da gelen insanların talebi doğrultusunda konut piyasası açısından da odak noktası olmayı sürdürmektedir. Yalnızca yerel üreticiler değil çevre ülkelerden de konut üreticileri İstanbul’a gelip hızla konut üretmeye devam etmektedir. Ancak bu duruma ek olarak İstanbul’un yıllardır bir çok tarihi medeniyete ev sahipliği yapmış olmasından dolayı kent merkezlerinde hatta kent merkezinin yakın çevresindeki yerleşim yerlerinde de yeni konut yapılabilmesi için alan kısıtlıdır. Bu sepeble üreticiler ürettikleri konutları sunmak için artık yavaş yavaş İstanbul’un yeni yerleşim yerleri olarak belirlenen kent çeperlerine de yayılmaya başlamıştır. Tüketici olarak insanlara da İstanbul’un merkezi yoğunluğundan, trafiğinden ve hareketliliğinden hatta son yıllardaki güvensizliğinden ve dolayısı ile tehlikesinden sıkılan, kentten uzak ama kente kolay ulaşabilecekleri yerlerde yaşamak çekici gelmektedir. Yeni bir akım olarak kent çeperlerinde huzurlu, güvenli ama kent merkezinin sunduğu imkanlar hatta daha fazlası ile yaşamak insanlar tarafından talep edilmektedir. Bu da konut üreticileri tarafından kapalı siteler adı altında tüketiciye sunulmaktadır. Kapalı ve güvenlikli sitelerin varlığı Dünya genelinde özellikle Amerika ve Avrupa’da 50 yılı aşkın zamandır süregelse de Türkiye’de 1980li yıllar sonrasında artmaktadır. İlk olarak İstanbul, Ankara ve İzmir gibi büyük kentlerde görülse de şimdi Türkiye’nin her kentinden bu yerleşim yerleri bulunmakta ve insanlar tarafından tercih edilmektedir. Tercih edilmesindeki en önemli sebep adından da anlaşıldığı üzere tüketiciye kapalı ve güvenlikli bir hayat sunması olsa da ek olarak sunduğu imkanlar ve diğerleri üzerinde yarattığı prestij sebebi ile de cazip bir seçenek olmaktadır. Kapalı ve güvenlikli siteler kent merkezinden uzakta konumlansa da yaşayanlara kent merkezinde ulaşabilecekleri imkanların hemen hemen hemen hepsini sunan lüks ve prestijli yaşam alanlarıdır. Ek olarak yalnızca kent çepelerinde değil kent merkezinde de hem yatayda, site olarak hem de dikeyde gökdelen olarak konumlanabilmektedir Ancak bahsedildiği üzere İstanbul’un kent merkezi ya da kent merkezine yakın yerlerdeki yerleşim stokları hali hazırda fazlası ile dolu olduğu için bu çalışma kapsamında özellikle kent çeperlerindeki lüks yerleşim alanlarına yani kapalı ve güvenlikli sitelere odaklanılmıştır. Tez çalışması kapsamında üzerinde durulan bir diğer konu ise kamu servisleri ve kamu servislerinin kent çeperlerinde gösterdiği sunumsal farklılıklardır. Kamu servisleri en basit ve genel tanımı ile devletin sınırları içerisinde yaşadığı tüm vatandaşlarına eşit ve adil bir şekilde sunmakla yükümlü olduğu servislerdir. Bu servisler dahilinde insanların yüksek yaşam standartlarında yaşayabilmesi adına sağlık, eğitim, alışveriş ve temel hizmetler, sosyal tesisler, rekreasyon, spor tesisleri, ulaşım, otopark, temizlik, güvenlik gibi hizmetler vardır. Sürekli artan nüfus sebebi ile devlet bir noktadan sonra kamusal hizmet sunumunda verimsiz ve hatta yetersiz hale geldiği için alternatif yöntemler bulunmak zorunda kalmıştır. Bu yöntemlerin özünde ise kamusal hizmetin özelleştirilmesi yer almaktadır. Devlet kamusal hizmet sunumunda yeterli geldiğinde yine sadece kendisi sunacak, yeterli gelmediği durumlarda ise ya sunumu tamamen özel sektöre devredecek ya da özel sektör ile ortak bir şekilde kamusal hizmeti insanlara ulaştırmaya devam edecektir. Böylelikle devletin yetersiz kaldığı durumlarda özelleştirme ile kamusal hizmet hem daha verimli hem de daha hızlı bir şekilde sunulacaktır. Bahsedildiği üzere tez çalışmasının iki ana ekseni kentsel çeperlerdeki yeni yerleşim yerleri olarak kapalı güvenlikli siteler ve kamusal hizmet sunum çeşitleri ve bu sunum çeşitlerinde görülen farklılıklardır. Bu ikisinin kesiştiği nokta da tez çalışmasının araştırma konusunu oluşturmaktadır. Kent merkezinden uzakta olsa da yaşayanların kent çeperindeki imkanların hepsine erişebilidği noktalar yani kapalı ve güvenlikli siteler de kamusal hizmetin özelleştiği ve site güvenliği tarafından sitede yaşayanlara sunulduğu bir alandır. Kapalı güvenlikli siteler adı ile birlikte en önemli özelliği kamusal hizmet çeşitlerinden de birisi olan güvenlik hizmetini yani güvenli bir yaşamı dışardaki tehlikelerden uzakta tutarak kapalı bir ortamda ve yine site içerisinde temel ve genel ihtiyaçlar olarak adlandırılan diğer hizmetler dahilinde sunulduğu alanlardır. Dolayısı ile bu kapsamda tez içeriğinde hem kapalı site ile ilgili literatür hem de kamusal hizmet çeşitleri ve sunumları ile ilgili literatür kısmı yer almaktadır. Ayrıca ikisinin kesiştiği eksende özelleşme ve topluluk olma teorilerine de yer verilmiş olup iki konu ile ilgili de ayrıntılı açıklamalar yapılmıştır. Özellikle kentsel çeper kısımlarına odaklanılmasındaki sebeplerin başında İstanbul merkezinde yer kalmaması, İstanbul’da yeni gelişim alanları olarak hem üreticilerin hem de tüketicilerin kent çeperlerini tercih etmesinin yanında kent çeperlerinde görülen farklı kapalı güvenlikli site yapılanmaları ve buralardaki kamusal hizmet sunumlarındaki farklılıklar dikkat çekmiştir. Tez kapsamında odaklanılan kentsel çeper bölgesi ise İstanbul Avrupa Yakasında bulunan Sarıyer ilçesine bağlı önceden köy statüsünde olsa da son yıllardaki gelişmeler ile hem yasal olarak mahalle olmuş hem de gelen ve orada yaşayan insanların sosyal, kültürel ve ekonomik yapısı ile gittikçe postmodern bir köye dönüşen Zekeriyaköy’dür. Zekeriyaköy kent merkezine ne çok yakın ne de çok uzak olan bir noktada konumlanmış olan ve uzun yıllardır hem site dışı konut yerleşim yerlerine hem de tezin odak noktası olarak kapalı ve güvenlikli sitelere ev sahipliği yapmaktadır. Zekeriyaköy yalnızca bu özelliği ile değil tam olarak kapalı güvenlikli bir site olmamasına rağmen komşuluk birliği olarak adlandırılan bir kooperatif bulundurması ve ek olarak bu özelliğinin kamusal hizmetin hem özelleşmeden hem de özelleşmiş bir şekilde sunulması ile tezin araştırma bölgesi olarak belirlenmiştir. Daha önce de bahsedildiği üzere kentsel çeperdeki yeni yerleşim alanlarında yani Zekeriyaköy’de bulunan kapalı ve güvenlikli sitede yaşayan insanlar ve onlara sunulan kamusal hizmet çeşitleri ve farklılıkları araştırmanın temelini oluşturmaktadır. Dolayısıyla orada tam olarak kapalı site olmasa da Komşuluğ Birliği’ne üye olan ve kapalı güvenlikli site mantığı ile işleyen farklı sitelerde yaşayan insanlar tezin araştırma grubudur. Yöntem olarak orada yaşayan insanlarla ve Komşuluk Birliği’nde görevli insanlarla yüzyüze konuşmalar ve anket çalışmaları yapılmıştır. Kapalı ve güvenlikli siteler isimlerinden de anlaşılacağı üzere dışarıya kapalı alanlar oldukları için dışarıdan içeriye herhangi bi sebeple gelmek isteyen insanlara karşı ki bu eğitim ile ilgili bir çalışma olsa bile mesafeli durmuşlardır.Anket çalışmaları yapılmaya çalışıldığı zaman diliminin hemen öncesinde Zekeriyaköy’de meydana gelen hırsızlık vakaları sebebi ile insanlarda oluşan güvensizlik hali anket yapmayı olduğundan daha zor hale getirmiştir. Bu sebeplerle yapılmaya çalışılan anketler olduğundan daha limitli hale gelmiştir. Zekeriyaköy’de ikamet eden insanlar günlük aktivitelerini gerçekleştirdikleri park, kafe, alışveriş alanlarının çevresi gibi yerlerde yüzyüze konuşma tekliflerini ve anket yapma isteklerini reddettiği için alternatif yollar aranmaya çalışılmıştır. Günümüzde teknolojinin iyice yaygın hale gelmesi ile kulanımının gittikçe arttığı ve aslında bir kentin sokakları gibi bir kamusal alan haline gelen sosyal medya bu noktada kurtarıcı olmuştur. Sosyal medya uygulamalarından biri olan instagram ve onun yer bulma arayüzü yardımı ile Zekeriyaköy’de, Zekeriyaköy Konakları/Evlerinde ya da Zekeriyaköy’de bulunan herhangi bir kapalı sitede yer bildirimi yapmış olan insanlara yine instagram üzerinden ulaşılmış olup konu hakkında bilgi verilip ankete dahil olup olmak istemedikleri sorulmuştur. Yardım etmek isteyenlere ise hazırlanan anket Google Forms üzerinden online olarak ulaştırılmıştır. Anket üç ana bölümden oluşmaktadır. İlk bölümde site hakkındaki genel bilgiler, ikinci bölümde site içi ve kamusal hizmet sunumu hakkında tüm kamusal hizmet sunum kategorilerini içeren ayrıntılı bilgiler son bölümde ise yaşayan insanlar hakkındaki genel kişisel bilgiler ile ilgili sorular yer almaktadır. Hazırlanmış olan anket aslında kamu hizmetlerinin tüm kategorileri ile ilgili sorular üzerine tasarlanmış olup hem de bu hizmetler hakkında mevcudiyet-memnuniyet ve kullanım sıklıkları hakkında bilgi almak üzere planlanmıştır. Anket 12 adet Komşuluk Birliği’ne üye olan 12 adet de üye olmayan yaşayanla yani toplamda 24 kişi ile yapılmıştır. Anket verileri yüzyüze görüşmeler ve google forms aracılığı ile toplantıktan sonra SPSS programına aktarılmış ve analizler orada yapılmıştır. Yapılan analizler yorumlanması adına üç gruba ayrılmıştır. İlk grup “ikamet edenler” olarak adlandırılmış ve orada yaşayan insanlar hakkında genel bilgiler ile yaşayanların genel kimliğini anlamak üzere analizler yapılmıştır. Genel olarak sorulan sorular Komşuluk Birliği’ne üye olup olmamaları, kaç yılından itibaren orada yaşadıkları, Zekeriyaköy’ü yaşamak için neden tercih ettikleri, bu sorunun seçenekleri kapalı site özellikleri ile eşleştirilmiştir, daha özele indirilğinde nasıl bir konut tipinde oturdukları, özel araca sahip olup olmadıkları ve özel araç kullanım sıklığı gibi kategoriler içermektedir. Yani analiz grubunun adından anlaşılacağı üzere orada ikamet eden insanların genel özelliklerini ortaya koymak hedeflenmiştir. İkinci grup analizler ise direk “kamusal servis” olarak adlandırılmıştır. Bu kısımda tüm kamusal servis kategorilerine göre araştırma grubuna sorular yöneltip önce servislerin var olup olmadığı sorgulanmıştır. Ardından Komşuluk Birliği’ne üye olan ve kapalı sitede yaşayıp komşuluk birliğie üye olmayan insanlar ayrılarak kapalı güvenlikli sitenin (güvenlik, spor tesisleri, otopark) ve Komşuluk Birliği’nin (sosyal servisler ve ulaşım, ring) ayrı ayrı hangi hizmetleri sunduğu ortaya konulmuştur. Son grup analizler ise aslında hem tez çalışmasının motivasyonunun hem de analizlerin en önemli kısmını oluşturan “yaşayan insanların kamu servis sunumlarından memnuniyeti” üzerine yapılmıştır. Burda sorulan sorular ve yapılan analizler puanlama sistemine dayalı olarak hazırlanmış ve insanların memnuniyet derecelerine göre her kamusal servis kategorisine 1’den 5’e kadar puan vermeleri istenmiştir. Ardından bu puanlar toplanılıp toplam bir skor elde edildikten sonra insanlar yine kapalı güvenlikli sitede oturan grup (güvenlik, yeşil alanlar ve rekreasyon alanları) ve Komşuluk Birliği’ne üye olan grup (temizlik hizmetleri, yeşil alanlar ve rekreasyon alanları) olarak ayrılarak ayrı ayrı hangi hizmetlerden memnun oldukları ortaya konulmuştur. Son olarak eklemek gerekir ki; bu tez çalışmasının konusunda karar verildiği aşamadan beri sosyal bakış açısı ve sosyal güdüler hep ön planda tutulmuştur. Bu bağlamda da kapalı site sisteminin mantığı ve kamusal servis sunum sisteminin mantığı birbirinden tamamıyla farklı çalışmaktadır. Kapalı ve güvenlikli sitelerin kuruluş ve işleme mantığı toplumun belli bir grubunu yani bu yerleşimleri yaşamak için tercih eden insanları kendi paraları ile toplumun diğer kesimlerinden belli ayrıcalıklar ve prestij sağlama yöntemi ile ayrı tutmayı baş prensip olarak görürken, kamusal hizmetlerin sunum mantığı ise toplumun her bir bireyinehiç bir fark ya da sınıf ayrımı gözetmeksizin eşit ve adil olarak ulaşmayı hedeflemektedir. Yapılan analizler ve çalışmalar ise Zekeriyaköy’de kapalı ve güvenlikli sitede ikamet eden ya da yalnızca normal bir mahalle sakini olup Komşuluk Birliğine üye olan insanların kamusal hizmet kategorilerinin hepsinden memnun olmadıklarını göstermektedir. Bu tez çalışmasına göre bu sonuçlar aslında kapalı ve güvenlikli sitede yaşamanın ya da herhangi bir topluluğa ya da kooperatife üye olup maddiyat ile kamusal hizmetlere ulaşmanın insanları tam anlamıyla memnun etmediğini göstermektedir. Sosyal bakış açısı ile bakıldığı tekrar göz önünde bulundurulursa bu çalışma insanların herhangi bir maddi yaptırım gözetmeksizin kamusal hizmetlere nasıl ulaşabileceğine ya da yerel yönetimlerin güçlendirilip kamusal hizmetlerin insanlara daha verimli nasıl sunulabileceğine, toplumun bütününü hali hazırda doğal hakkı olan bu servislerden nasıl daha memnun olarak yararlanacağına dair yapılacak olan çalışmalara önayak olabilmesi hedeflenmektedir.
-
ÖgeKırsal Kalkınma İçin Bir Strateji Olarak Çevrimiçi Girişimcilik: Türkiye Örneği(Fen Bilimleri Enstitüsü, 2016 -12-16) Yaşlak, Burcu ; Akgün, Aliye Ahu ; 10115914 ; Şehir ve Bölge Planlama ; Urban and Regional PlanningDünyada gelişmekte olan ekonomik ve fiziksel değişimlere karşı kırsal alanların gittikçe kırılganlaştığı bir gerçektir. Kamusal yönetimler kırsal alanların geliştirilmesine yönelik politikalar geliştirmekte ve uygulamaktadırlar. Sonuç olarak, kırsal kalkınma pek çok uygulamacı ve teorisyen için önemli bir alan konumundadır. Kırsal kalkınmanın odak noktası olarak da yerellik önem kazanmaktadır. Buna dayanarak, tarım, turizm, kültürel aktiviteler, çevresel düzenlemeler gibi yerel özellikler kırsal kalkınmaya girdi sağlamaktadırlar. Kırsal kalkınmanın çeşitli tanımları irdelendiğinde iki önemli unsuru olduğu görülmektedir: yaşam kalitesini arttırmak ve ekonomik yapıyı geliştirmek. Bu iki unsur kapsamında, yıllar içinde çeşitli kırsal kalkınma düşünceleri gelişmiştir. Bu düşünceler farklı teorilere dayandırılarak gelişmekle beraber, kırsal kalkınmayı açıklayan tek ve belirli bir teori bulunmamaktadır. Kırsal kalkınma stratejileri incelendiğinde ise girişimciliğin dikkate değer bir öneminin olduğu görülmektedir. Bunun sebebi girişimciliğin, yerel değerlerin ortaya çıkarılması ve değerlendirilmesi üzerinde sahip olduğu güçtür. Bu noktada özellikle bireyler birer girişimci olarak kırsal alanların geliştirilmesi üzerinde önemli bir rol oynamaktadırlar. Kırsal alanda girişimcilik için potansiyel kaynaklar arasında tarım kritik bir nokta olarak gösterilmektedir. Dolayısıyla kırsal girişimcinin gıda ağlarındaki rolü önem kazanmaktadır. Gıda ağları temel olarak geleneksel ve alternatif gıda ağları olmak üzere 2’ye ayrılmaktadır. Alternatif gıda ağlarının ortaya çıkmasında hem tüketicinin sağlık ve doğa üzerine kaygıları hem de üreticinin ekonomik getiride düşük paya sahip olması sebep olarak gösterilmektedir. Bu iki gıda ağı arasındaki temel fark, ağ içindeki aktörlerin birbirleri arasındaki ilişkidir. Geleneksel gıda ağlarında, üretici ve tüketici arasında daha fazla aktör bulunmaktayken, alternatif gıda ağlarında bazı durumlarda hiç aktör bulunmazken, bazı durumlarda sadece ürünün ulaştırılmasında bir aktör yer almaktadır. Dolayısıyla alternatif gıda ağlarında daha kısa ve doğrudan ilişkiler kurulmaktadır. Ayrıca alternatif gıda ağları yerellik, kalite ve sürdürülebilir üretim gibi özelliklere sahiptir. Kırsal girişimcinin yeni bir pazar alanı yaratabilmesi için yeni bir alternatif gıda ağı geliştirmesi gerekmektedir. Teknolojik gelişmeler de göz önünde bulundurulduğunda yeni pazar alanlarına internet üzerinde ulaşmak yeni bir strateji olarak düşünülmektedir ve bu noktada kırsal girişimci için tarım önemli potansiyeller sunmaktadır. Çevrimiçi kırsal girişimcinin kırsal kalkınma üzerinde etkisinin incelenmesi, bu girişimlerinin karakteristiklerinin anlaşılması ve ilişkilerinin ortaya konması ile gerçekleştirilebilir. Dolayısıyla bu tez çalışmasında kalitatif bir yaklaşım benimsenmiştir. Çalışma kapsamında, 2016 yılında, Aydın’da dört, İzmir’de iki kırsal girişimciyle görüşmeler gerçekleştirilerek veriler toplanmıştır. Alan çalışması örnekleri seçiminde önemli olan, seçilen girişimcilerin kendi çiftliklerinde ya da alanlarına yakın çiftliklerde üretilmiş yerel ürünleri satışa sunuyor olmalarıdır. Ayrıca satışların çevrimiçi ya da doğrudan çiftlikten satışa sunulması diğer önemli kriterdir. Veri toplama aşamasında öncelikli olarak kullanılan yöntem mülakat yöntemidir. Girişimcilerin sahip olduğu yoğun program sebebiyle yüz yüze olarak gerçekleştirilemeyen iki alan çalışması da telefon üzerinden gerçekleştirilmiştir. Çalışmada kullanılan yöntem de “Business Model Canvas” yönteminin yanında, girişimcilik ekosisteminin ortaya konulması olarak açıklanmaktadır. Bu yöntem kapsamında, girişimde yürütülen temel faaliyetler, temel kaynaklar, girişimin gelir modeli, maliyet strüktürü, satış ve tanıtım kanalları, değer yargıları, müşteri ilişkileri ve müşteri segmentasyonu konuları girişimcilerle mülakatlar yapılarak araştırılmıştır. Çalışma kapsamında seçilen alan çalışması örnekleri, İpek Hanım Çiftliği (Aydın), Gürsel Tonbul Çiftliği (Aydın), Karakaş Çiftliği (Aydın), Seroliva (Aydın), Hakime Hanım Çiftliği (İzmir) ve Seferipazar (İzmir) şeklindedir. Kırsal girişimcilerin demografik özellikleri incelendiğinde, altı girişimcinin dördünün kadın, ikisinin erkek olduğu, yaşlarının 33 ila 64 arasında değiştiği, eğitim durumlarının lise ve üniversite mezunu şeklinde olduğu ve son olarak da bu girişimlerin yaşının üç ila on bir arasında değiştiği görülmektedir. Alan çalışması kapsamında ilk etapta tüm örnekler tek tek irdelenmiştir. Öncelikle girişim; konumu, arka plandaki gelişim süreci, kaç kişiye istihdam sağladığı, ürün çeşitliliği gibi genel bilgiler verilerek tanıtılmıştır. Daha sonra kırsal kalkınma kapsamında alanda oluşturdukları etkileri ortaya konmuştur. Son olarak, işletme modelleri ve ilişkileri sistematik olarak irdelenmiştir. İşletme modelleri düşünüldüğünde bu girişimler birtakım benzerlikler ve farklılıklar göstermektedir. Benzerlikler olarak öncelikle, tüm girişimlerin ana ortakları işgücü olarak yerel halk, bilgi alışverişi yapmak üzere yerel çiftçiler ve birbirlerini desteklemek amacıyla sivil toplum kuruluşları olarak ortaya çıkmıştır. İkinci olarak, girişimde gerçekleştirilen ana aktiviteler üretim, paketleme ve depolama olarak belirtilmektedir. Üçüncü olarak, ana kaynaklar, yeterli bir miktarda anapara ve üretim hakkında yeterli miktarda bilgi olarak ortaya çıkmıştır. Dördüncü ortak özellik, girişimlerin en temel değer yargıları üzerinedir. Buna göre, sürdürülebilirlik, toprağa değer verme gibi çevreyle ilgili kaygılar, yerel kalkınmayı desteklemek gibi ekonomik kaygılar ve kaliteli ürün üretme amacı ortak değer yargılarıdır. Girişimlerin müşterileri ile ilişkileri de internet ya da telefon üzerinden bireysel ilişkiler olarak gelişmektedir. Müşterilerine de sahip oldukları internet sitesi ve çeşitli sosyal medya kaynaklarından ulaşmaktadırlar. Girişimlerde gider modelinin en önemli iki kalemi, üretim ve çalışan maliyetleri olarak ortaya çıkmaktadır. Gelir akışı da toplam maliyetin üzerine yeterli bir oranda kar konulması ile belirlenmektedir. Girişimler arasındaki farklılıklar göz önünde bulundurulduğunda, öncelikli olarak, kamu kuruluşları ile değişik seviyelerde ilişkileri olduğu görülmektedir. Ana faaliyetler bakımından da Gürsel Tonbul Çiftliği ve Seferipazar farklılık göstermektedir. Seferipazar üretimi ana aktivite olarak göstermemektedir, çünkü bu girişimde üye çiftçilerin ürettiği ürünler pazarlanmaktadır. Gürsel Tonbul Çiftliği’nde de üretim, depolama, paketlemeye ek olarak, restoran, yağ müzesi ve rekreatif alana sahip olması dolayısıyla farklılaşan faaliyetler bulunmaktadır. Girişimlerin sahip olduğu değerler kapsamında da İpek Hanım Çiftliği çalışanlarına ve sağlıklı beslenmeye verdikleri özel önem dolayısıyla farklılaşmaktadır. Bireysel müşteriler dışında otel, restoran gibi kurumlara İpek Hanım Çiftliği ve Karakaş Çiftliği satış yapmamaktadır. Son olarak giderler kapsamında Seroliva tarım topraklarını kiraladıkları için diğer girişimlerden farklı bir gider kalemine sahiptir. Girişimler ekosistemleri üzerinden de irdelenmiştir. Ekosistemleri düşünüldüğünde ilk olarak teknolojinin çok önemli bir rol oynadığı görülmektedir. Teknoloji sayesinde bu girişimler hem tanınırlıklarını arttırmaktadır hem de kendilerine yeni pazar alanları oluşturmaktadırlar. Kendi alanları dışında özellikle İstanbul ve Ankara gibi büyük şehirlere de satış yaparak pazar alanlarını genişletmişlerdir. Sonuç olarak, kırsal kalkınma Türkiye için en temel konulardan biridir. Kırsal kalkınma kapsamında da tarımsal üretim ve ürünün tedarik süreci, son dönemde özellikle tüketicinin geleneksel gıda ağlarına yönelik sağlık ve çevre üzerine kaygıları ve üreticinin bu ağlardaki gelir sisteminde düşük paya sahip olmasıdır. Kırsal kalkınma için alternatif stratejiler ve aktörler düşünüldüğünde, kırsal girişimcilerin gıda ağlarında rolü çevrimiçi girişimlerle değişme imkanı bulmaktadır. Yapılan alan çalışmaları doğrultusunda, bu girişimlerin ilişki ağlarının girişimlerin kuruluş süreçleriyle yakından ilişkisi olduğu görülmüştür. Bireysel girişimler kamu kuruluşları ile zayıf ilişkiler içindeyken, sivil toplum kuruluşları ve yerel çiftçilerle daha güçlü ilişkilere sahiptir. Girişimciler, girişimlerinin sürdürülebilirliğini, tanınırlıklarını arttırmak ve satışlarını gerçekleştirmek üzere hem internet üzerinden hem de doğrudan olacak şekilde sağlamaktadırlar. Internet üzerinden gerek internet siteleri, gerekse çeşitli sosyal medya ağları ile hem satışlarını gerçekleştirmekte hem de farklı kitlelere ulaşmaktayken, doğrudan da yüz yüze ilişkiler ile bu durumu sağlamaktadırlar. Girişimlerinin sosyo- ekonomik ve doğal çevreye etkilerini olumlu olarak tanımlamışlardır. Bulundukları alanda yerel halka istihdam imkanı sağlayarak ekonomik olarak olumlu etkiler sağlamaktadırlar. Ayrıca yüksek kaliteli ürün üretme amacı, bölgenin tanınırlığının artmasında katkıda bulunmaktadırlar. Çevresel etkiler açısından da, endüstriyel tarım yöntemlerinin aksine daha sürdürülebilir tarım yöntemleri kullanıldığı için toprakların korunmasının sağlanması ile önemlidirler. Tarımsal üründen elde ettikleri katma değeri arttırmalarıyla da, finansal açıdan sürdürülebilirliği sağlayarak, tarım topraklarının tarım dışı kullanımının önüne geçilmesi sonucunu doğurmaktadırlar. Çevrimiçi satışlar ve kaynaklarla ilişkileri irdelendiğinde de, bu yöntemi kullanmalarının iki temel gerekçesi olduğu görülmektedir. Birinci olarak, satış alanı olarak uygun kaynaklara sahip olmama sonucu çevrimiçi satışlar bir çözüm olarak geliştirilmiştir. İkinci olarak da, satış pazarlarını kendi alanları dışına taşımak amacıyla çevrimiçi satış yöntemini uygulamaya başlamışlardır. Kırsal kalkınma bağlamında, çevrimiçi kırsal girişimlerin farklı oranda yerel istihdamı arttırdıkları ortaya çıkmaktadır. Yine çevrimiçi girişimlerle, yeni satış alanlarına erişilmesi sağlanmaktadır. Kırsal girişimcilik için önemli potansiyellerden, bölgeye göç edenler ve dışarıda tecrübe kazanmış yerel halkın, bu çalışmanın ana aktörleri olduğu görülmektedir. Çalışmanın kapsamında çeşitli kısıtlar bulunmaktadır. Bunların ilki çalışmanın iki şehirle sınırlı kalmasıdır. Ayrıca, çalışmaya ilişkin tüm bilgiler, alan çalışması ile toplanmıştır, çevrimiçi kırsal girişimcilere dair herhangi bir kayıtlı veri tabanı bulunmamaktadır. Bu da çalışma süresini uzatmaktadır. Türkiye’de daha geniş kapsamlı bir çalışmanın yapılması için daha uzun bir zaman gerekmektedir.