Müzikoloji Lisansüstü Programı
Bu topluluk için Kalıcı Uri
Gözat
Başlık ile Müzikoloji Lisansüstü Programı'a göz atma
Sayfa başına sonuç
Sıralama Seçenekleri
-
Öge12-15 Yaş Grubu Çocukların Müzik Eğitiminde Kullanılan Basit Halk Ezgilerinin Incelenmesi(Sosyal Bilimler Enstitüsü, 1997) Ayaz, Hakan ; Emiralioğlu, Afşin ; 64219 ; Müzikoloji ; Musicologyİlköğretimde kullanılan basit halk ezgilerinin incelenmesi" konulu bu çalışma, çocuk müziklerinde kullanılan "halk ezgileriyle" sınırlı tutulmuştur. Çocuklar üstün yetenekli ve normal yetenekli olmak üzere iki şıklı düşünülmüştür. Çalışma ilköğretim öğrencisi normal yetenekli çocuklar bazı alınmak suretiyle yapılmıştır. Üstün yetenekli çocuklar için ise, veli ve öğretmenlere yol gösterici pedagojik bilgilere yer verilmiştir. Çocukların yaşları, kas yapılan, ilgileri tesbit edilmiştir. Ergenlik dönemi geniş olarak ele alınmıştır. Ergenlik dönemiyle ilgili olarak hem psikolojik veriler artarılmış, hem de 12 - 15 yaşlar arasında bulunan yaklaşık 600 kadar öğrenciye yazılı test uygulanmıştır. Bu araştırmadaki amaç, üzerlerinde uygulama yapılan çocukları daha yalandan tanımaktadır. Bu sayede konusu daha çok sevgi ve aşk üzerine olan "halk ezgilerinin" özelde ergen, genelde ise, tüm ilköğretim çocukları açısından bir incelemesini yapmaktır. Çalışmada amaç, ilköğretimde kullanılan ya da kullanılmış halk ezgilerinin bir dökümünü yapmak değil, amaç, çocuklara eğitim müziği olarak uygulanana basit halk ezgilerinin çocuk müzik kriterleri açısından yerini ve değerini saptamaktır. Araştırma; inceleme, gözlem ve röportaj yöntemleri kullanılmak suretiyle yapılmıştır. Bu çalışmada ele alman ezgilerin çoğunun, söz, ritm ve melodik açılardan çocuklar için uygun oduğu tesbit edilmiştir. Ancak istisnalara, özellikle de söz açısından bazı müşküllere de rastanmıştır. İncelemede çocuklara öğretilebilecek halk ezgilerinin taşıması gereken özelliklere de bol bol işaretler vardır.
-
ÖgeAlevilikte Duazimamlar Ve Şah İbrahim Veli Ocağındaki Örnekleri(Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2016) Başaran, Yusuf ; Karahasanoğlu, Songül ; 464955 ; Müzikoloji ; MusicologyAlevi inancında en temel ibadet biçimi cemdir. Cemler başta olmak üzere, geleneğin yansıdığı her ritüelde sözel ya da müzik eşlikli etkin işleve sahip duazimamlar; Hz.Ali’den başlayarak sırasıyla On İki İmamları öven aynı zamanda inanca ait kavramlara ve tarihsel olaylara vurgu yapan, hece veya aruz ölçüsüyle yazılan nazım biçimidir. Duazimamlar, Alevi inanç ve kültürünün yüzyıllardır kuşaktan kuşağa aktarılmasında etkin bir araç olup Alevi Ozanlar duazimam yazmayı inancın bir gereği olarak kabul etmişlerdir. Literatürde; düvaz, düvazimam, düvaz-ı imam, düvazdeh, düvazdeh imam, duvaz, duvazimam gibi kullanımları vardır. 1950’lerde başlayan iç göçler ve şehirleşme Aleviliğin itikadî yapısının değişmesine neden olup 90’lı yıllara kadar ibadetler yapılamamıştır. 90’lı yıllar Aleviler için toparlanma sürecinin başlangıcı olmuş ve toplumun bir kısmıyla başlayan inanç merkezli örgütlenme sonucunda kurulan dernekler ve vakıflar öncülüğünde cemevleri yapılmaya başlanmıştır. Sonrasında icra edilen cemler geleneksel işleyişinden uzaklaşıp yeni koşulların biçimlendirdiği bir yapıya dönüştüğünden cemlerin en temel özelliği Mistık/Batınî yanının kaybolmasına neden olmuştur. Şehir hayatı içinde popüler kültürün etkisi, Alevi ibadetinin figüratif ve görsel özelliklere sahip unsuru semahları ön plana çıkarmış ve bu görsellik hafızalarda daha fazla yer bulmuştur. Yeni kuşaklar, popüler kültürün etkisiyle cemlerin görsel ve müzikal unsurlarına yönelmiş ve bunun sonucu olarak Alevilik cemlerle özdeşleştirilmiş cemlerde semahlarla özdeşleştirilmiştir. Duazimamlar; sınırlı sayıda araştırmacı tarafından incelenmiştir. Bu araştırmada Şah İbrahim Veli süreği cemleri üzerinden duazimamların cem içindeki yeri ve anlamı nedir sorusuna cevap aranmış ve analitik bir bakış açısıyla analiz edilmiştir. Anahtar sözcükler: Alevilik, Cem, Duaz, Duazimam, Şah İbrahimVeli
-
ÖgeAnti-okülersentrik Gelenek Olarak Terennümler(Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2019) Günbek, Zeynel ; Çolakoğlu Sarı, Gözde ; 570595 ; Müzikoloji ve Müzik Teorisi ; Musicology and Theory of MusicGözlerimiz müzik dahil pek çok alanda ayrıcalıklı konumdadırlar. Anlamlar, kavramlar ve bunlarla var olan düşünce dünyamız da gözlerimize verilen bu ayrıcalıklar dahilinde tarihsel gelişimini sürdürmüşlerdir. Bu sebeple işitme duyumuzun belirleyici olması gerektiği müzik dünyamızda bile gözlerimizin ayrıcalığındaki nota sisteminin ve güftelerin imgesel hakimiyetleriyle karşılaşmaktayızdır. Birçok insan için müzik denince akla gelen şeyler şarkı sözleri, notaya dair imgeler ya da sanatçı ve çalgı imajları olmaktadır. Özellikle Türk Makam Müziği'nden örneklerini bildiğimiz terennüm kelimeleri sayesindeyse kavramlar üzerinden çizilen görsel imajlara karşı bir oyun oynanmakta gibidir. Güfteleme geleneği olarak terennüm kullanımını; kavramların ve lisanın görsel çerçevelerinden müziği kurtarma, insan sesini bir çalgı olduğu özüne döndürme, müziği duygularımızı serbestçe çağrıştıran aslına yaklaştırma çabası olarak düşünebiliriz. Bu yönleriyle terennüm kelimelerinin varlığı ve değeri son zamanlarda adını Anti-okülersentrizm yani Karşı-gözmerkezcilik olarak duyduğumuz bir sosyal bilimler tavrına bağlanabilir.
-
ÖgeApostolos Konstas’ın Nazariyat Kitabı(Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2007) Pappas, Miltiadis ; Beşiroğlu, Ş. Şehvar ; Müzikoloji ; MusicologyMusiki nazariyatı kitabı ile ünlü Sakızlı adalı Apostolos Konstas, bir Bizans kilise musikisi bilginidir. Besteci, tanbur ve ses icracısı olan ve Osmanlı musikini iyi bilen Konstas, 18. yüzyılın ikinci yarısında İstanbul'da yaşamıştır. Nazariyat kitabını 1800 yılında Yunanca olarak yazmış ve bu kitaptan en az 9 kopya yapmıştır. Bu kopyalardan yalnızca 3 tanesi günümüze ulaşabilmiştir. 1820'de yaptığı en son kopya 1867 kodu ile Atina'daki Yunan Milli Kütüphanesinde bulunmaktadır. Musiki eğitimi dışında 1820'ye kadar Konstas'ın esas mesleği musiki içeren elyazmalarını kopya etmek olmuştur. Bükreş'te ilk matbaanın kurulması ve el yazma sanatının yavaş yavaş kaybolmaya başlaması 1820 yılında Bizans kilise musikisini de etkilemiştir. 1814 yılında kilise musikisinde yapılan reform, nazariyat kitabı yazarı Başpiskopos Hrisantos tarafından yayıma hazırlanmıştır. Reforma karşı çıkan ve Rum Patrikhanesi ortamına yakın olmasına rağmen reformla ilgili olayların dışında kalmış olan Konstas da bu zamanı iyi değerlendirerek reformdan 6 sene sonra nazariyat kitabının en son kopyasını hazırlamıştır. Bu olayla birlikte yeni metottan memnun kalmayan müzisyenlerin de var olduğu ortaya çıkmıştır. Yeni metodun eksik (zayıf) noktaları belli olduğu için önemli müzisyenler eski metottan vazgeçmemiş ve yeni metoda karşı yazmaya devam etmişlerdir. Bu dönemde reformun birçok açıdan gerekli olmasına karşın, kullanılmaması, önerilen 40 işaretin fonksiyonunun sözlü geleneğe bırakılması, reformun en zayıf noktası olmuştur. Çünkü reformu gerçekleştirenler bir kaç yıl sonra sözlü geleneğin de zayıflayacağını tahmin edememişlerdir. İşte Konstas eski metodun işaretlerini kullanarak kendi metodunu yazmıştır ki; bu eser sadece eski metodun bir kullanma kılavuzu değil, aynı zamanda eski metodu daha açıklayıcı bir hale getiren bir el yazmasıdır. Bu eserde Konstas, eski işaretleri kullanarak, o zamanın sistemini basitleştirmeye çalışmıştır. Sadece yeni metodu bilen birinin bu nazariyat kitabını belli bir yere kadar okuyabilmesi de kitabın başarısını göstermektedir. Bu nedenle Konstas eski metodun son ve yeni metodun ilk yazarlarından sayılabilir. Kitabın sonuna doğru (reformun oluşmasından dolayı) emek verdiği otuz üç yılın boşa gittiğini ve reformu gerçekleştirenlerin kendisini bu oluşuma çağırmadıklarını da yazmıştır. Aynı zamanda bir öğrencinin aynı eseri, farklı öğretmenlerden öğrenmesi gerektiğini vurgulamış ve kendi kitabı ile 18 ay içerisinde öğrencinin bütün yazılmış olan eserleri rahatça okuyabileceğini ifade etmiştir. Tez çalışmamızın konusu olan Konstas'ın eseri yazıldığı dilin özelliği ve Osmanlı musiki terimlerini içermesi açısından çok önemlidir. Eser Karamanlıca ağzıyla ve Osmanlıca Türkçesi ile yazılmıştır. Bu yazım ?Yunan alfabesini kullanarak Türkçe yazmak? olarak tanımlanabilir ve Konstas'ın nazariyat kitabının bu sınıfa giren tek kilise kitabı olduğu da bilinmektedir. Eser bir Türk müzisyeninin veya Osmanlı topraklarında yaşayan bir Karamanlının siparişi üzerine yazıldığı için Karamanlıca olduğu tahmin edilmekte, yazılma tarihinin de 1790-1800 yılları arasında olduğu düşünülmektedir. Eserin dilinin Türkçe olması ve yazıldığı zamanda kilise musikisine ait perde isimlerinin olmaması nedeni ile Osmanlı musikisi perde isimleri ve terimleri kullanılmıştır. Bu açıdan eser Osmanlı musikisi için de ayrıca önemli bir kaynak olarak değerlenlendirilebilir. Elimizdeki eserin baş sayfası olmadığı için, yazıldığı tarih, kimin siparişi üzerine yazıldığı, nerede ve hangi sebepten dolayı yazıldığı gibi bilgilere sahip değiliz. Ancak Yunanca nüshasındaki ?teknoloji? başlığı yazarın kilise musikisinin bir taraftan bir sanat, diğer taraftan da bir yazı sisteminin bilgilerini okuma kılavuzu olduğunu göstermeye çalışması olarak değerlendirilebilir. Tez çalışmamızda eser yazıldığı dilden Türkçeye çevrilmiş ve Ek bölümünde orijinal elyazmasıyla beraber verilmiştir. Ayrıca eser (metin kısmı) günümüz Türkçesine sadeleştirilerek, tarafımızdan yorumlanmış, içerdiği konular açıklanmıştır. Konstas eserinde okuyucuların daha iyi anlayabilmelerini sağlayabilmek ve eserin her bölümünün sonunda nazariyat ve uygulama ilişkisini göstermek için kilise musikisinin mevcut olan repertuarından veya kendi bestelerinden örnekler vermiştir. Tez çalışmamızda bu eserlerin tümü porteli nota sistemine çevrilmiştir. Bu çevirmeler bilimsel kurallar doğrultusunda yapılmaya çalışılmış, Konstas'ın Bizans notasıyla gösterdiği perdeler Türk musikisinde kullanılan Arel- Ezgi- Uzdilek nazariyat şekilleriyle değil, Bizans notasının Batı notasına çevrilmesinde kullanılan karşılıkları (1932'de uluslar arası Kahire kongresinde kabul edilen şekilde) göz önüne alınarak yapılmıştır. Örnek olarak dügâh adıyla anılan perde, portede ikinci çizginin üzerindeki aralıktaki La notası olarak değil, ilk çizginin altındaki Re notası olarak gösterilmiştir. Diğer aralıkların oluşturulmasında ise Arel-Ezgi-Uzdilek nazariyat sisteminde kullanılan sesler esas olarak alınmıştır. Konstas'ın bu eseri yazarken çeşitli nazariyat kitaplarından yararlandığı kesindir ve özellikle 18. yüzyılda yaşamış Kantemir'i örnek almış olduğu düşünüldüğü için onun verdiği bilgilerle de karşılaştırma yoluna gidilmiştir. Rum müzisyenlerin 16. yüzyıldan itibaren, Osmanlı ? Türk musikiyle meşgul oldukları bir gerçektir ve bu iki doğu milletinin musikisinin 8 yüzyıllık beraberliği sonucunda birbirinden etkilenmesi çok doğal bir olaydır. Günümüz Yunan musikisinde (özellikle enstrümantal eserlerde ve doğaçlamalarda) Osmanlı- Türk Musikisi makam isimleri hala kullanılmaktadır. Kanaatimize göre Bizans musikisi nota yazısı ile Osmanlı - Türk müzisyenlerinin bestelerinin kayda alınmasına ve iki musiki nazariyatının karşılaştırılmasına yönelik çalışmalar her iki millettin musiki kültürü için yararlı ve önemli eserlerin meydana getirilmesini sağlamıştır. Bu eserlerden biri de Konstas'ın nazariyat kitabıdır. İşte bu kültür ve işbirliğinin yeni kuşaklarda devam ederek, yeni eserlerin ortaya çıkmasının sağlaması çalışmamızın temel amacını oluşturmuştur.
-
ÖgeCaferilikte Mersiye ve Sinezen(Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2018) Turmuş, Yeliz ; Çolakoğlu Sarı, Gözde ; 513281 ; Müzikoloji ; MusicologyTürkiye, mezhepsel çeşitlilik bakımından oldukça zengin bir ülkedir, bunun köklerini tarihsel diyaloglar ve jeopolitik konum ile açıklamak mümkündür. Bu çeşitlilik içerisinde Muharrem ayında yazılı ve görsel basında adından yoğunlukla bahsedilen Caferiler, yaklaşık iki ay boyunca kesintisiz devam ettirdikleri matem ritüelleri ve eza meclisleri açısından son derece dikkat çekici bir konumdadır. Türkiye'deki mezhepsel yapılar içerisinde Hz. Hüseyin ve ailesinin katledilmesi ile ilgili yas ritüellerinde bu kadar uzun süren mah-ı matem törenlerine rastlanılmamaktadır. Bu konuda oldukça köklü ve sistematik ritüelleri olan erkanlar içerisinde bile Muharrem yası, masumu paklar olarak adlandırılan ve üç gün süren oruçtan sonra, devamında gelen 12 günlük oruç akabinde ( ya da 12. gün bitiminde ya da 12. gün öğle vakti bitiminde ) aşure yapılarak sona erdirilirken, Caferilik'te matem ritüelleri Muharrem ayının ilk gününden Sefer ayının sonuna kadar deste grupları tarafından farklı isimlerde (tasua gecesi, aşura (Şam-ı Gariban),imamın yedisi,erbain…) düzenlenen eza meclisleri ile devam eder. Ülkemizde her yıl, Caferiler tarafından Muharrem ayının 10. Günü olan Aşura ve İmamın 40.günü olan Erbain günlerinde, daha önceleri Halkalı Meydanı'nda şimdi ise o alana inşa edilen Yahya Kemal Beyatlı Kültür Merkezi'nde gerçekleşen geniş katılımlı törenler yapılmaktadır. Bu törenler, Hz. Ali'nin oğlu Hz. Hüseyin'in ve 72 evladının (bu 72 kişi içerisinde kendi çocukları, ben-i haşim'in evlatları ve kendisine yarenlik eden dostları bulunmaktadır.) Kerbela'da,Yezit tarafından susuz şehit edilmesinin yasını temsil etmekte ve Kerbela vakası gerek Türkiye'den gerek yurtdışından davet edilen mersiyehanların icra ettiği mersiyeler ve sinezenler eşliğinde hatırlanmaktadır. Bu çalışmada, İstanbul'da binlerce Caferi'nin katılımıyla gerçekleşen, tören ve eza meclislerinde okunan mersiyelerin, sinezenlerin (destelerin) genel formları incelenmiş olmakla birlikte, mah-ı matem ritüelleri aşura'dan sonra sefer ayının sonuna kadar devam ettiği için Erbain ve diğer eza meclisleri de çalışmaya kısmen dahil edilmiştir. 20.yy ortalarından itibaren kültür eksenli disiplenler arası metodoloji yaklaşımları bizleri yapmış olduğumuz müzikal incelemelerde ''Kültürel Unsurlara'' yönlendirmiş ve kültürel etkilerin, müzikal formlar üzerindeki fonksiyonlarını dikkate almaya sevk etmiştir. Toplumsal yapı üzerinde kültürün reaksiyon göstermediği yaşamsal alanlar, dini ritüeller, sosyal etkileşimler, toplumsal figürler yoktur yani hayatın her alanında kültürel izlerin sirayet ettiği üretimlere rastlamak mümkündür. İslam kültürü içerisinde müziğin özel bir durumu söz konusudur, bu konuda pek çok farklı fikirler öne sürülmüştür. Uygun görenler kadar sakıncalı olduğunu düşünenler, tek kadın sesinin haram olduğunu savunanlar kadar teganni ile okunmasının tamamen yanlış olduğunu iddia edenlere de rastlanılmaktadır. Caferilik inancı içerisinde de mersiyelerin özel bir durumu vardır. İslam Tarihi'nin, Asr-ı Saadet Dönemi'nden sonra hilafet meselesi sebebiyle, seyrini değiştiren Kerbela Vakası'nın tüm yönleriyle anıldığı Mah-ı Matem'de okunan mersiyeler, sinezenler (desteler) ve zeban-i haller, müziğin toplumsal hafızadaki izdüşümlerini anlamak ve tanımlamak bakımından işlevsel bir görevi üstlenmektedir. Bizim bu çalışmadaki hedefimiz; mukayeseli bir kültürel ya da teolojik olay naklinden ziyade olayların meydana gelmesindeki sürece, yani olaydan öte olgulara dikkat çekerek bilimsel veriler rehberliğinde analitik çıkarımlar yaparak araştırmanın konusu kapsamında, araştırma sorularına objektif bir katkı sunmaktır. Bu araştırmayı ana yörüngesinden çıkarmamak için çalışma İslam öncesi Arap Kültürünü açıklayarak başlatılmıştır ; çünkü var olan mevcut yapının pozitif ve negatif yanlarını izah etmeden, öne sürülen reformist (yenilikçi) hareketi betimlemek ve toplumsal normlar dahilinde değerlendirmek mümkün değildir. Araştırma, mukayeseli bir anlatım mantığından ziyade veriler dahilinde durum tespiti, kronolojik tarih metodolojisi ile dönemsel betimlemeler ve bunların toplumsal hafızaki etkileri, İslam ile tebliğ edilen yeni hareketi (yapılanmayı) ihtiyaç değil zaruret haline getiren sosyal- siyasi- iktisadi yapı ve bu yeni idari düzene muhalif hareketler ve tüm bu tasvir edici aktarımlar temelinde tespit edilen eserlerin, müzikal formlarının analizini yapmayı amaçlamaktadır. Caferilik'te Mersiye ve Sinezen isimli bu çalışma, müzikal alanda üzerinde hiç çalışılmamış bir konudur. Mersiyeler hakkında edebi açıdan hazırlanan çalışmalar olmasına rağmen Caferi mezhebi ritüelleri içerisinde icra edilen mersiyeleri kapsayan müzik tabanlı bir çalışmaya rastlanılmamıştır. Bu sebeple çalışmada pek çok metodolojik yöntem ile veri toplama çalışmaları yapılmıştır. Mevcut verilerin şifahen aktarılması ve yazılı kaynak sınırlılığı (nota,güfte) buna ek olarak tarihsel kısma dair kaynakların Farsça, Arapça ya da bu lisanlardan çeviri olmaları yine bu çalışmaların sadeleştirme ya da çevirilerinin taraflı olup olmadığının tespiti, doğru bilgi konusunda titiz bir çalışmayı gerektirmiş ve bundan mütevellit veri analiz aşaması uzun sürmüştür. Caferi mezhebindeki mersiyelere dair bir derleme çalışması yapılmadığı için, bu araştırma, alan araştırması metodolojisi ile derleme yöntemi üzerinden programlandırılmış,Deste grupları ve mersiyehanlar ile yapılan görüşmeler ile temellendirilmiştir. Bu çalışma, dört bölümden oluşmaktadır ve araştırma sorusuna nesnel bir yanıt bulma hedefiyle konuyla ilgili tüm alt başlıklar detaylıca incelenmiştir. İlk bölümde araştırmanın metodolojik yaklaşımları, çalışmanın amacı ve hangi sorulara cevap aradığı açıklanmıştır, ikinci bölümde İslam Öncesi Arap yarımadasının yönetim anlayışı ve sosyo-kültürel yaşamı incelenmiş, İslam Tarihi ve İslam Dini ile Arap yarımadasında kurulan İslam Medeniyeti'ne dair bilgiler aktarılmış ve bu tarihsel kronoloji ile muhalif yaklaşımlar içerisinde İsna-Aşariye (Caferilik) ele alınarak temel felsefesi ve uygulamaları açıklanmıştır. Üçüncü bölümde, tez başlığını kapsayan Caferilik ile ilgili teoloji tabanlı veriler sunulmuş ve bu mezhebe dair ritüeller aktarılırken akabinde bu inanışın kurumsal temsil yapıları tanıtılmıştır. Dördüncü bölüm müzikal analiz olarak düzenlenmiş, notaya alınan eserler makam, usul yapısı olarak incelenmiş ve tüm bu veriler dahilinde sonuç kısmında çalışmanın neticesi anlatılmıştır. Anahtar Kelimeler : Aşura, Erbain, Caferilik, Kerbela, Sinezen, Mersiye, Zebani hal.
-
ÖgeFilm Müziklerinde Postminimalist Müzik Akımının Etkisi(Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2017) Artıktay, Güncel Gürsel ; Altınbüken, Eray ; 469107 ; Müzikoloji ; MusicologySinemanın ilk yıllarında sessizliğin giderilmesi ya da projeksiyon makinesinin gürültüsünün giderilmesi gibi pragmatik olarak kullanılan müzik, gelişen sinema ve müzik teknolojileri, toplumsal dönüşümlerin getirdiği yeni estetik bakış açılarıyla bu işlevinin ötesine geçmiştir. Film müziklerinin görüntü üzerindeki işleyişi belli dinamiklere bağlıdır ve bu görüntüye bağımlılık diğer müzik türleriyle arasındaki en temel ayrımdır. Yakın geçmişe kadar akademik alanda bağımsız bir müzik türü olarak kabul edilmeyen film müzikleri, sinema geleneği ile beraber gelişmiş ve kendine ayrı ticari bir varoluş yolu bulmuştur. 20. yüzyılın hemen başında görüntünün aksiyonun göre yapılan piyano doğaçlamaları ve filmin gösterimiyle aynı anda performans sergileyen orkestralar, ses kanallarının görüntüye entegre olmasıyla birlikte yeni bir bestecilik alanına kavuşmuştur. Elde ettikleri başarılar sonrasında film stüdyolarında müzik bölümlerinin açılmasını sağlayan Avusturyalı besteciler Max Steiner ve Erich Wolfgang Korngold, film müziği besteciliğinin mihenk taşlarıdır ve besteleme teknikleriyle ardından gelen bestecilere yeni bakış açıları kazandırmışlardır. 1950 sonrasında hızla çeşitlenen ve genişleyen Holywood harici dünya sineması, sektörde hızlı bir genişlemeyi, çeşitlenmeyi ve dönüşmeyi sağlamıştır. Bu genişleme film müziği bestecilerinin görüntü üzerinde yeni anlatım yolları aramasına ve müziksel fikirlerin de hızla çeşitlenmesine sebep olmuştur. Alex North ile Caz unsurlarının sinemaya eklenmesi, Louis ve Bebe Barron kardeşlerin klasik analog ses üretme ekipmanıyla yaptıkları orkestral olmayan efekte dayalı müzikler, Maurice Jarre’ın etnik çalgıları kullanması, John Carpenter’ın 70’li yıllarda hızla yükselişe geçen elektronik müziği sinemada kullanması, Harold Faltermeyer’in Rock unsurlarını elektronik müzikle harmanlaması sonucu oluşan modern tını film müzikleri adına dönüm noktalarıdır. 20. yüzyılın son çeyreği ve 21. yüzyılda film müzikleri besteciliğini doğrudan etkileyen akımlardan belki de en önemlileri olarak Minimalizm ve zamanla onu takip eden Postminimalizm öne çıkmaktadır. 1930’lu yıllarda John Cage’in Arnol Schönberg ile avangart müzik üzerine yaptıkları çalışmalar sonucunda ortaya çıkardıkları icranın kompozisyonun önüne geçtiği “kavramsal müzik”, çağdaş müzik akımlarının temelidir. Bu temel 1960’lı yıllarda Amerika’nın sanat ortamlarında ortaya çıkan Minimalizmin düşünce altyapısı için önemli bir kaynaktır. Materyalin azalması, çalgılamadaki sadelik, “süreç” kavramının öne çıkması ve “tekrar”ın ön plana çıkması gibi düşünce biçimleri Minimalizmin temel karakteristiğini oluşturur. Minimalizmin temellerini oturtan Steve Reich, Philip Glass gibi bestecilerin akımın karakteristik müzik özelliklerini esnetmesiyle beraber Minimalizm 1970’lerde karakterini kaybetmeye başlamıştır. John Adams, Louis Andriessen, Michael Nyman ve Arvo Pärt gibi bir grup besteci çıkış noktasını Minimalizm olarak almış fakat minimalist dili başka tarihsel bakış açılarına doğru manipüle etmişlerdir. Bu dönemde Minimalizm artık entelektüel bir hareket olma vasfını yitirmiş sistematik ve radikal bir besteleme tekniğine indirgenmiştir. Akımın bazı özellikleri kullanılıp başka tekniklerle birleştirilmiş, bazı özellikleri ise terkedilmiştir. Postminimalizm kavramı ilk olarak 1980’lerin sonunda Amerikalı besteci John Adams tarafından kullanılmıştır. Minimalizmin teknik, stilistik ve estetik unsurlarıyla Minimalizm dışı unsurların harmanlanması sonucu oluşan estetik bir akımdır. Postminimalist kimliği oluşturan en önemli etkenler Minimalist bir altyapı üzerine melodik hatların ön plana çıkması, çalgılamadaki çeşitlilik ve eserlerin formlarıdır. Postminimalizme karşı yükselen ilgi kendini film müziklerinde 2000’li yılların ikinci yarısından itibaren göstermiştir. Bu tarihten sonra özellikle The Social Network (Sosyal Ağ, 2010) filmine Trent Reznor ve Atticus Ross’un yaptığı müziklerin Altın Küre ve Oscar ödüllerini kazanmasıyla beraber hızla artan Postminimalist film müzikleri, oldukça itibarlı ödüllerin sahibi olmuşlardır veya o ödüllere aday gösterilmişlerdir. Bu çalışmada, Hans Zimmer’ın 2011 ve 2015 yıllarında en iyi özgün film müziği alanında Oscar’a aday gösterildiği Inception (Başlangıç, 2010) ve Interstellar (Yıldızlararası, 2014), Alexandre Desplat’ın 2015 ve 2016 yıllarında Oscar’a ve Altın Küre’ye aday olduğu The Imitation Game (Yapay Oyun, 2014) ve The Danish Girl (Danimarkalı Kız, 2015), Johan Johannson’ın 2015 yılında Altın Küre aldığı, Oscar’a, BAFTA ve Grammy ödüllerine aday olduğu The Theory Of Everything (Herşeyin Teorisi, 2014) filmlerinin müziklerinin Postminimalist olduklarının tespiti yapılmıştır. Ayrıca 2011 yılı yapımı Intouchables (Can Dostum) filminin yönetmeninin, filmi için Ludovico Einaudi’nin albümlerinden seçtiği Postminimalist eserin analizine de yer verilmiştir. Böylelikle sinemada bu akıma yönelik estetik tercihin çift yönlü (besteci tercihi-yönetmen tercihi) olduğu örneklendirilmiştir.
-
ÖgeGeçmişten Günümüze Eğitimimizde Çocuk Şarkılarının Kronolojik Gelişimi(Sosyal Bilimler Enstitüsü, 1996) Koçak, Zarife ; Yavaşça, Alaeddin ; 53247 ; Müzikoloji ; MusicologyTezimi hazırlarken yaptığımız incelemelere göre, okullarımızda müzik eğitimine yeterince önem verilmediği sonucuna varmaktayız. Çocuklarımız ve gençlerimiz yıllarca kendi öz müziğimizden uzaklaştırılmak zorunda bırakılmışlardır. Bu büyük bir eksikliktir. Vatanına, kültürüne sahip çıkabilecek gençlerin yetişmesinde milli kültürümüzün önemi büyüktür. Bunun için de milli değerlerimize önem vermemiz gerekir. Milli kültürümüzü ayakta tutan öğelerden biri de Türk Musikisidir. Türk Musikisi büyük bir kültür birikimini ve uzun bir sanat geleneğini yansıtır. Çocuklarımız eğitimlerinin daha ilk yıllarında kendi kültürlerine ters,başka ulusların ezgileriyle eğitilmekte kulakları yabancı şarkılarla doldurulmaktadır. Yönlendirilmeye, eğitilmeye hazar olan çocuklarımızı, yabancı kültürlerle besleme, bizi ancak kendi kültürümüzden uzaklaştırmaya yarar. Yıllar boyunca sözünü ettiğimiz düzende verilen yabancı kökenli müzik eğitim, son 15 yıl içinde düzeltilmeye başlanmıştır. Kültürel yozlaşmaya karşı çıkabilmenin en iyi yolu çocuklarımıza, öz değerlerimizi, kendi müziğimizi tanıtmak ve sevdirmektir.
-
ÖgeGüfte mecmualarında vezin, usul, güfte ilişkisi: Haşim Bey Mecmuası örneği(Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2019) Altun Öney, Şengül ; Çolakoğlu Sarı, Gözde ; 537263 ; Müzikoloji ; MusicologyOsmanlı toplumunda batılılaşma, toplumun ihtiyacı olarak zuhur eden bir durum olmaktan ziyade, devletin gücünü ve otoritesini yeniden inşa edebilme amacıyla, bir devlet politikası olarak ortaya çıkmıştır. 1699'da Karlofça Antlaşması'yla birlikte gelen büyük toprak kayıplarının ardından yenilenme düşüncesi, Osmanlı'da bir zorunluluk haline dönüşmüştür. 17. yüzyıldan itibaren yapılan ıslahat çalışmalarıyla, bozulan düzen tekrar inşa edilmeye çalışılmış, dünya siyasetindeki batılı aktörlerle işbirliğinin benimsendiği bir sürece girilmiştir. Batı tarzı ıslahatlar neticesinde Osmanlı tebası değişen dünyanın farkına varmaya başlamıştır. Bu farkındalık toplumsal zeminde, yeni bir kültürel bilinçlenmeye neden olmuştur. İlk etapta bir zorunluluk şeklinde işleyen ıslahat düşüncesi Cumhuriyet dönemi Türkiye'sine gelinceye kadar, yaklaşık üç asır boyunca, etkisini arttırarak devam ettirmiştir. Batılılaşma hareketlerinin Osmanlı' da etkisinin hissedildiği en önemli alanlardan biri de şüphesiz müzik olmuştur. Lale Devri ile temelleri atılan bu dönemden sonra III. Selim ile birlikte Batı müziğine ait enstrümanlar saray ve müzik çevrelerinde görülmeye başlamıştır. II. Mahmud döneminde daha sistematik bir düzlemde devam etmiş olan yenilenme süreci, Yeniçeri Ocağı'nın kaldırılması ile ileri dönük bir ivme kazanmıştır. Bu gelişme sonrası Batı müziği eğitimi verecek olan Muzıka-i Hümayun bandosu kurulmuş, Osmanlı'nı askeri müzik okulu Mehterhane ilga edilmiştir. Batı müziği eğitimi Muzika-i Humayun'da resmen saray bünyesine dahil omuştur. Batılılaşmanın getirdiği yeni müzikal anlayıştan Osmanlı-Türk Müziği'nin biçimsel özelikleri de etkilenmiştir. Bu etkilenme sonucu yaşanan değişim müziğin form ve türleri üzerinden net bir şekilde gözlemlenebilmektedir.Müzikal form ve türlerde yaşan küçülme müzikte batılılaşmanın etkileri olarak yorumlanırken, yaşanan sürecin sonucunda Şarkı, bestekârların en çok tercih ettiği form halini almıştır. Tüm bu bilgiler ışığında söylenebilir ki; Osmanlı-Türk Makam Müziği'nin form, makam, usul, vezin, güfte gibi yapısal özellikleri imparatorluğun son birkaç yüzyılında yaşanan tarihsel gelişmelerin etkisi ile şekillenmiş ve bugünkü kimliğini kazanmıştır. Bu çalışma İ.T.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü Müzikoloji ve Müzik Teorisi Anabilim Dalı Müzikoloji ve Müzik Teorisi Programı'nda, Yüksek Lisans tezi olarak hazırlanmıştır. Araştırma, Haşim Bey Mecmuası olarak tanınan "Mecmua'i Karha ve Nakşha ve Şarkiyat" adlı güfte mecmualarının, 1853 ve 1864 tarihli iki baskısından herhangi birinde yer alan, şarkı formundaki yüz altmış yedi eser ile sınırlandırılmıştır. Eserlerin farklı nüshalardan seçilmesi iki baskı arasında geçen on bir yıllık müzikal farklılaşmanın tespit edilebilmesi açısından önemlidir. Bu eselerin tercih edilmesinde besteciler belirleyici olmamıştır. Batılılaşma düşüncesi ve hareketlerinin etkileri, usul, vezin, güfte arasındaki ilişkiyi; (uyum veya uyumsuzluk yönünden) etkilemişmidir? Etkilemişse bu durum ne şekilde yorumlanabilir? Sorularının cevabını bulmak bu çalışmanın öncelikli amacıdır. Bu doğrultuda imparatorluğun son yüzyılında yaşanan batılılaşma hareketleri neticesinde, Osmanlı-Türk makam müziğinin biçimsel özeliklerinin, kazandığı, kaybettiği veya değişmiş olableceğini düşündüğümüz yönleri tespit edilmeye çalışılırken elde edilen bilgi, belge, bulgu ve yapılan tüm tespitler bu temel üzerinden değerlendirilecektir. Çalışmamızda nitel araştırma türünün 'durum belirleyici ve ilişki arayıcı' araştırma yöntemleri kullanılmıştır. Çalışmamızdurum belirleyici araştırma türünde şekillendirildiği için, araştırma sürecinde geniş bir kaynak taraması yapılmıştır. Yüksek lisans tezimiz dört ana başlıktan oluşmaktadır.İlk bölümde araştırmamızın teknik özellikleri konusunda bilgilendirme yapıldıktan sonra, batılılaşma kavramı hakkında akademik dünyada kabul görmüş akademisyenlerin çalışmalarındaki tanımlamalara yer verilmiştir. İkinci bölümde, Osmanlı İmparatorluğu'nda batılılaşma hareketleri ve Osmanlı-Türk Müziği'nde batılılaşma süreci tarihsel olarak ele alınmıştır. 19. yüzyıl Osmanlı-Türk Müziği'nde önemli bir yere sahip olan güfte mecmualları ve Haşim Bey mecmuası hakkında temel bilgilendirme üçüncü bölümde kapsamında şekillendirilmiş, dördüncü bölümde ise, dönemin bestekarları tarafından en çok tercih edilen şarkı formunun ortaya çıkış nedenleri tarihsel bağlam içerisinde tartışılırken, yine bu bölümde Haşim Bey Mecmuası'nın iki nüshasından örnek olarak seçtiğimiz 167 eserler güfte, vezin ve usul yönünden analiz edilmiştir. Batılılaşmanın etkisiyle Osmanlı-Türk Müziği'nin farklılaştığını düşündümüz, yapısal nitelikleri; usul, vezin, güfte arasındaki ilişkinin tespit edilebilmesi üzerine yapmış olduğumuz bu çalışmanın, yine bu alanda yapılacak akademik çalışmalar için zemin oluşturması fikri bizim açımızdan tatmin edici bir netice olacaktır.
-
ÖgeImpact Of Folk Music On The Works Of Macedonian Classical Music Composers(Institute of Social Sciences, 2019) Alever, Gizem ; Altınbüken, Eray ; 569196 ; Musicology ; MüzikolojiClassical music composers have been using the folk music of their geography as an inspiration in their works. This has emerged especially in the 19th century as nationalist movements around the world become widespread therefore having an effect on music especially in Eastern Europe and later it also spread to America. In the former Yugoslavia, after the end of Ottoman Empire's rule in the Balkans, nationalism began to manifest itself and influenced music. The composers in the Yugoslav era preferred to use folk music as a form of expression, just as they did in Eastern Europe and Latin America. In Macedonia, which was part of Yugoslavia during those years, the First Generation Macedonian Composers started to compose around 1930s as the first educated composers. There are four generations of composers in Macedonia, including the contemporary composers. In this study, two composers from each generation were analyzed as an example. Works inspired by Macedonian folk music are selected accordingly for this study. A brief information on Macedonian folk music was also included in the study in order to inform the reader before the analysis of compositions. In the conclusion of the research, it detected that there are seven different usage of folkloric material on the works of composers. Throughout the study, the name Macedonia was used to denote the country which has its current official name as the "Republic of North Macedonia".
-
Ögeİlköğretim Müzik Derslerinde Blok Flüt Eğitiminin Yeri(Sosyal Bilimler Enstitüsü, 1997) Takmaz, Salime Akbaba ; Eral, Nurlu ; 62275 ; Müzikoloji ; MusicologyEğitim bir bilim alanıdır. Ayrıca eğitimi bir çok bilimler konu edinmiştir. Eğitim insanların cemiyet hayatıyla başlar. Eğitimle birlikte sanatsal faaliyetler de gelişmiş, eğirimin tamamlayıcı bir birimi olmuştur. Sanat içinde yer alan müzik, hem seslerle hem de enstrümanlarla insanların yaşamında yer edinmiştir. Özellikle nefesli enstrümanlar, ayinler ve savaşlarda etkili olmuştur. Bütün toplumlar tarafından kullanılan bu enstrümanlar, çeşitli kullanım amaçlan ile günümüze kadar gelmiştir. Yurdumuzda de etkin bir şekilde kullanılmaktadırlar. Müzik, eğitim süreci içine girmiş ve müziğin ruhen ve bedenen çocuğu iyi yönde etkilediği görülmüştür. Ders içinde şarkı söylemek ve dinlemek dışında öğrenciler bir enstrüman çalmaya istek duymuşlardır. Bu enstrümanlar arasında özellikle blok flüt en sevilerek kullanılanıdır. Kullanım kolaylığı, ucuz oluşu, belli akordunun oluşu ve uygulama kolaylığı ile müzik derslerinin en verimli ve sevilen ensturmanıdır.
-
Ögeİlköğretimde Müzik Eğitimi İle İlgili Yaklaşımlar Hakkında Genel Bir Değerlendirme(Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2000) Toksoy, Atilla Coşkun ; Eral, Nurlu ; 98723 ; Müzikoloji ; MusicologyMüzik eğitimi; günümüzün gelişmiş ülkelerinde, kendi alanı içerisinde, ayrı bilimsel değere sahip, eğitici, paylaşımcı ve birleştirici, özellikler taşır. Bu eğitim çocuğa güven, başarı ve sorumluluk duygularını aşılayan, mantıklı düşünmeye yardımcı olan sezgi yetisini de güçlendirerek olayları daha iyi duyumsamasını sağlayan bir yapıya sahiptir. Bu özellikleriyle genel eğitimin parçası olan müzik eğitimi, çocukların kişilik gelişmelerini etkileyerek, nitelikli bir bakış açısı kazanmalarım sağlayacaktır. Bu hedefe ulaşabilmek için, çocuğun algılama düzeyinin en yüksek olduğu erken yaşlarda müzik eğitimine başlanmalıdır. İlköğretim de müzik dersinin amacı; müzisyen yetiştirmek değil müziği seven, iyi müziği tanıyıp ayırt edebilen, müziği hayatının bir parçası haline getirmiş bireyler yaratmaktır. Sağlıklı bir toplum için konunun önemi saptanarak gelişmiş ülkelerde ki yenilikler ile bilimsel gelişmeler izlenmeli ve toplum bu konuda bilgilendirilmelidir. Ülkemizde ilköğretim kurumlarında müzik zorunlu ders olarak yer almaktadır. Bununla beraber, okullarımızda halen çağdaş düzeyde müzik eğitimi yapıldığını söylemek mümkün değildir. Çalışmada eğitim ve öğretimdeki temel kavramlar üzerinde durulmuş ülkemizdeki müzik öğretim programları ve müzik ders kitapları incelenerek, başlıca sorunlara değinilmiştir. Kişisel saptamalardan çok, bu konuda ki yayınlar araştırılmış, konuyla ilgili eğitimcilerin görüşlerine başvurulmuştur. Gözlem, inceleme ve araştırma metodları kullanılmıştır. Araştırmada; gelişmiş ülkelerde ki yaklaşımlara örnek teşkil etmesi amacıyla, Amerika Birleşik Devletleri 'nde ki bilimsel çalışmalara geniş yer verilmiştir. A.B.D. 'nin müzik eğitimi konusunda ki felsefesi; elindeki kaynaklardan eğitime ve bilimsel çalışmalara önemli bir pay ayırarak, gelişmenin sürekliliğini ve kalıcılığını sağlama yönündedir. Ayrıca bu ülkede konuyla ilgili yabancı kaynaklı metodlar alınarak geliştirilmiş ve ulusal eğitim ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde uyarlanmıştır. Günümüzde müzik eğitimi, müziksel işlevlerinin yanısıra sosyo-politik işleviyle de değerlendirilmektedir. Bugün müzik eğitimi, dünya uluslarının birbirleriyle olan kültürel farklılıklarının tanımasında ve bu yolla evrensel bir hoşgörü geliştirilmesinde bir araç olarak görülmektedir. UNESCO'nun himayesi altında kurulan İSME (International Society for Music Education / Uluslar arası Müzik Eğitimi Cemiyeti), bu yönde çalışmalar yapan kuruluşların başında gelmektedir. Bu çalışmalarda, gelişmiş ülkelerdeki yaklaşım ve metodların dışında, ISME'nin Uluslar arası müzik eğitimindeki rolü, amaçları, yaptığı çalışmalar ve İSME ile bağlantılı olan ulusal kuruluşlar incelenmiştir. Araştırmada ortaya konan tüm çaba ve yaklaşımlar değerlendirilerek, müzik eğitimi alanında bilimsel çalışmalar yapanlara, değişik bir bakış açısı getirilmeye çalışılmıştır.
-
ÖgeKapasite Alanları: Bağlamada El İle Çalma(Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2018) Çalışkan, Faruk ; Kurtişoğlu, Belma ; Müzikoloji ; MusicologyBu çalışma, Türkiye’de halk müziği içerisinde önemli bir temsiliyet kazanmış bağlama çalgısının, icra eden (performer) kişi doğrultusunda nasıl şekillendiğine yönelik bir anlama niyeti taşımaktadır. Bu durumu irdeleyebilmek için de bağlama çalgısının icra modellerinden biri olan el ile çalma tekniği seçilip, bu tekniği kullanan icracıların, performans kapasitelerini oluşturan katmanların ilişkisel bir bütünlüğü var mıdır sorusu üzerinden şekillendirilmek istenmiştir. Odak alınan müzikal karakterlerin el ile çalma tekniğine katkıları ve bunu temsil etme şekillerine göre düşündüğümüzde, kent-kırsal ayrımı üzerinden bir bakış açısının doğru olmayacağından dolayı icracıları ele alırken iki metafor oluşturulmuştur. Birincisi, performansın oluşumuna kaynaklık eden zamansal alanlar olarak isimlendirmek tercih edilmiştir. İkinci perspektif ise, performansın sunumunun ve işlevinin etkili olduğu alanlar şeklinde ifade edilmiştir. Sonrasında bu bölümler içerisinde el ile çalma modelinin genel icra özelliklerinin oluştuğu ve bu icranın teorik ifade olarak oluştuğu yerlerde teknik olarak ele alınıp birçok müzik düşüncesi ve bulunulan alanın koşullarına göre kendini sürekli şekillendirdiği bir kapasite unsuruna nasıl dönüştüğü incelenmiştir. Ortaya ürün olarak çıkan malzemelerin tasarım sürecinde, sadece teknik bir vurguya ve müzik yapma dürtüsüyle oluşan bir kapasite ürünü olmadığı ve bu katmanların kendi içerisinde beslenerek genel olarak el ile çalma tekniğinin kapasitesinin ortaya çıktığı görülmüştür. Görsel, ses, video ve yazılı olarak incelenen malzemeler doğrultusunda, icracının hangi kapasite alanlarını kullandığına dikkat edilmiştir. Elde edilen veriler paralelinde, ortaya çıkan kapasitelerin tanımlamaları oluşturulmaya çalışılmıştır. Buradan elde edilen alanlar sayesinde, bir icracı ele alınırken sadece tekniğe ve ona vurgu yapan yetenek, beceri, virtöüzite gibi kavramlardan ele alınmayıp, ortaya çıkan kapasite alanları üzerinden performansın nasıl oluştuğuna dikkat edilecektir. Bu alanlar ortaya konulduktan sonra, etnomüzikolojinin çalışma alanlarından performans teorileri kapsamında Bruce Kapferer’in “derin oyun” ve “yüzeysel oyun” yaklaşımları üzerinden ele alınmışlardır. Bu yaklaşım sayesinde, icracının içinde bulunduğu ve etkileşim içerisinde olduğu toplum, birey, müzik evreni, kendi perspektifi doğrultusunda performans üretiminde kendini nasıl şekillendirdiğine dair analizler yapılmıştır. Buradan elde edilen veriler üzerinden görülüyor ki, icracının kendini konumlandırdığı gelenekle, bugün elde ettiği icra kapasitesi, onun derin oyuna veya yüzeysel oyuna dâhil olmasını sağlamaktadır. Böylelikle icracının ortaya koyduğu ürünler her iki alanın inceleme özelliklerine göre ele alınıp, elde edilen verilerle dâhil olduğu kapasite alanları tanımlanabilir. Genelde makro bir bakış açısına sahip olan kapasite tanımı, el ile çalma tekniğini sunan kişiler incelenerek bir kavramlar bütününe dönüşmüştür. Bu çalışma sayesinde, performansı meydana getiren katmanlara daha mikro ölçekte yaklaşılmış ve performansın ne olduğundan çok, nasıl olduğuna dair mikro bir perspektif sunma imkânı tanınmıştır.
-
ÖgeMübadele Sonrası Yunanistan’da İki Dilli Küçük Asya Şarkıları(Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2017) Doğan, Eylül ; Karahasanoğlu, Songül ; Müzikoloji ; MusicologyTürkiye ve Yunanistan'da geleneksel kabul edilen ve bugün her iki sınır ülkede popüler olan çok sayıda iki dilli ortak şarkı vardır. Yunanistan’ın şehirlerinde, geleneksel panayırlarında, festivallerinde duyulabilecek çok sayıda ortak ezgi, Türkiye’de Türkçe, Yunanistan’da Yunanca veya Türkçe sözleriyle bilinmektedir. Bu şarkıların ilk olarak Mübadele’den önce ve sonra (30 Ocak 1923) çok sayıda Rum müzisyen tarafından plaklara kaydedildiği ve Yunanistan’da oldukça popüler olduğu gözlemlenmektedir. 1980’li yıllarda özellikle genç jenerasyon müzisyenlerin öncülük ettiği geleneksel müzik uyanışı da denilebilecek yeni bir akımla birlikte, Anadolu şarkı repertuvarına bir ilginin başladığı, 2000'li yıllardan itibaren çok sayıda Türk- Yunan müzisyenin, Türkiye ve Yunanistan'daki mübadil dernekleri aracılığıyla kurulan mübadil korolarının, Mübadele'yi anma günlerinde, barış ve dostluk temalı konserlerinde iki dilli ortak şarkıları birlikte söylemeye başladıkları gözlemlenmiştir. Bu çalışmayı başlatan bulgu, Yunan toplumunda Anadolu şarkılarına olan bu ilginin Türk toplumuna göre daha muhafazakar, nostaljik ve hassas yaklaşımlar taşımasıdır. Araştırmalar sırasında geleneksel Anadolu şarkılarının Yunan müziği tarihinde de önemli bir yere sahip olduğu farkedilmiş, Türkçe ve Yunanca sözlü bu Anadolu ezgilerinin, bugün Türkiye’de eğlence sektöründe, albümlerde duyulan bir halk müziği tanımlamasından çok daha farklı, sembolik ve nostaljik bir anlam taşıdığı, özellikle müzisyenlerin geleneksel Anadolu şarkılarını kültürel bir ifade aracı olarak kullandıkları gözlemlenmiştir. Bu durum, Mübadele'nin Yunan toplumuna yansıyan kültürel boyutunun yanı sıra Yunanistan tarihinde önemli bir yeri olan Anadolu müziğine karşı devletin geliştirdiği ideolojik yaklaşımın bir sonucu olarak görülebilir. Bir milyonun üzerinde Rum mübadilin Anadolu'yla dinsel ve kültürel bir bağa sahip olması, vatan saydıkları toprağın şarkılarıyla duygusal bir bağ kurulmasına, şarkılara sembolik bir anlam yüklenmesine neden olmuş olabilir. Bugün, Yunanistan’da anonim Anadolu türküleri niçin popülerdir? Kimi zaman Türkçe sözleriyle duyulabilecek Anadolu türkülerinin bu popülerliği, toplumun şarkılara olan hassas ve muhafazakar yaklaşımı, Mübadele’nin kültürel bir sonucu mudur? Türkçe-Yunanca sözlü anonim şarkılar ve toplumun kültürel kimliği arasındaki ilişkiyi inceleyen bu çalışma, Türkiye'de bilinen Anadolu türkülerinin hikayesine, zaman, mekan ve değişen koşullar dikkate alınarak yabancı olduğumuz Yunanistan tarihinin içerisinden bakmakta, Mübadele’nin ardından Yunanistan’da yaşanan tarihi değişim ve dönüşümlerin bugüne etkisini, toplumsal anlamda kültürel bir aidiyetin göstergesi olan geleneksel Anadolu şarkıları üzerinden anlamlandırabilmeyi, araştırmada elde edilen sonuçları objektif bir anlatımla sunabilmeyi amaçlamaktadır.
-
ÖgeMüziğe Sosyolojik Yaklaşım(Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2001) Yarar, Alev ; Emiralioğlu, Afşin ; 107349 ; Müzikoloji ; MusicologyBu çalışma, müziğe sosyolojik bakış bağlamında, Almanya'da Frankfurt Üniversitesine bağlı, 1950-1960 yıllan arasında Alman toplumsal düşüncesi üzerine, önemli bir etki yapmış olan Frankfurt Okulu'nu ele almıştır. Ayrıca, içeriğinde popüler müziğe yaklaşımları açısından, okul üyelerinden filozof ve müzik adamı olan Adorno'dan bahsedilmiştir. Frankfurt Okulu' nun çizgisinin temelinde üç ayak vardır. Biri Alman idealizmi, diğeri Marksist toplum teorisi ve buna bağlı olarak da Freud ve Psikanaliz Kuramıdır. Bütün bu yaklaşımlara, eleştirel bir bakışla yaklaşan Frankfurt Okulu, kendine has bir çizgi oluşturmuştur. Bu eleştirel yaklaşımından dolayı, "Eleştirel Teori" adım almıştır. Bir dördüncü ayağı da sanattır. Frankfurt Okulu, sanat anlayışlarım incelemiş ve sorgulayan bir tavır sergileyerek, ortaya koyma çabasım göstermiştir. Bu da en belirgin müzik alanında ortaya çıkmıştır. Okulun üyelerinden, toplumbilimci, Theodor Adorno, müzik alanında küçük yaşlardan itibaren çalışan tek üyedir. Popüler müziğe ciddi yaklaşımları olmuş, atonal müzik üzerine incelemelerde bulunmuştur. 1920'lerin Viyana' sında ki Schoenberg Modern müzik okulunun atonal tekniklerinden çok şeyler öğrenmiş; bu okuldan yana olan bir müzisyendir. Klasik müziğin ve popüler müziğin hemen hemen her yönüyle ilgili konulardan yazılar yazmış ve "atonal" üslup izlerini yazılarına da yansıtmıştır. Müzikle bu denli içli dışlı oluşu ve toplum bilim sorunlarıyla ilgilenmesi Adorno'nun müzik sosyolojisi alanında derinleşmesini de beraberinde getirmiştir. Çalışma, müzik endüstrisi başlığı altında devam ederek, ülkemizde, bugün müzikte gelinen noktaya (arabesk ve popüler müzik anlamında) bakabilmek adına, Osmanlı'dan bu yana gerçekleştirilen müzik anlayışları (müzik politikaları) ele alınmıştır. Çoğu zaman, müziksel devrimlerin, toplumsal devrimler kadar etkili olabildiği, her toplumun bir müzik anlayışına sahip olması ve müziksiz bir toplumun düşünülemeyeceğinden yola çıkılarak, çalışma müzik ve sosyoloji ilişkisi bağlamında sona erdirilmiştir.
-
ÖgeMüziğin Kolektif Düşünce Temsilindeki Yeri: Yörükler(Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2017) Kurtaran, Şenay ; Sarı, Gözde Çolakoğlu ; Müzikoloji ; Musicology
-
ÖgeMüzik Kütüphaneciliği Ve Kongre Kütüphanesi Sınıflama Sistemi Müzik Şeması(Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2017) Şerik, Güneş Çetinkaya ; Baysal, Ozan ; Müzikoloji ; MusicologyBu çalışmada, müzikolojinin ve kütüphaneciliğin ortak paydası olan müzik kütüphaneciliği alanında Türkiye‘de ihtiyaç duyulan standart sınıflama numaraları ele alınarak, Kongre Kütüphanesi Sınıflama Sistemi (LCCS) Müzik Şeması temelinde Türkçe standart karşılıklarının belirlenmesi ve Türk müziğinin ihtiyaçları için yeni başlıklar önerilmesi amaçlanmıştır. İlk olarak, müzik kütüphaneciliğinin dünyada ve Türkiye‘de geçmişten günümüze gelişim evreleri tanıtılmaya çalışılmıştır. Müzik kaynaklarının nasıl sınıflandığı LCCS temel alınarak incelenmiş; sınıflama sisteminin müzik kaynaklarının sınıflanması için düzenlenmiş olan Müzik Şeması Türkçeye çevrilmiştir. Müzik kütüphaneciliğindeki Türk müziği alanına dair eksikler giderilmeye çalışılmıştır. Kütüphanecilik tarihi ve akademik eğitimi genelinde müzik kütüphaneciliğinin ayrı bir disiplin olarak gelişimine katkıda bulunan ABD ve Avrupa‘daki birçok ülkenin öncü çalışmaları ile bu çalışmalar referans alınarak, bilimsel perspektifin sunduğu imkânlar doğrultusunda Türkiye‘de geçirdiği evrelerden bahsedilerek, günümüzde nasıl bir noktaya gelindiği belirlenmiştir. Bu şekilde hem bir karşılaştırma ortamı yaratılmış; hem de müzik kütüphaneciliği konusundaki eksiklikler tespit edilmeye çalışılmıştır. Bu uzmanlık alanının kütüphaneciliğin olduğu kadar müzikolojinin de uzmanlık dalı olduğu ortaya konmuştur. Beş ana bölümden oluşan çalışmada, birinci bölümde konudan kısaca bahsedilerek tezin önemi ve amacı, sınırları ile tezi meydana getiren literatür kaynakları sunulmuştur. şkinci bölümde uzmanlık kütüphanelerinin hangi etkenlerle ortaya çıktığı incelenmiştir. Avrupa ve ABD‘deki ihtisaslaşma alanında en hızlı adımların tıp ve hukuk bilimleri tarafından yapıldığı görülmüştür. Buna paralel olarak belirli zaman aralıklarıyla Türkiye‘de de benzer çalışmaların bulunduğu aktarılmaya çalışılmıştır. Bununla birlikte Türkiye‘de müzik arşivlerinin, müzik eğitim kurumları ile birlikte sistemli koleksiyonlar haline dönüştüğü görülmüştür. Ancak pek çok tarihi müzik eğitim kurumumuzun müzik arşivinin günümüze ulaşamadığı saptanmıştır. Üçüncü bölümde Türkiye‘de geçmişten günümüze kütüphanecilik eğitimlerinin akademik seviyede nasıl başladığı ve bu eğitim süreçleri içerisindeki müzik kütüphaneciliğinin varlığı sorgulanmıştır. Türkiye‘de kütüphanecilik eğitimlerinin 1950‘lerden itibaren başlaması ile bilimsel kütüphanecilik çalışmalarının da yaygınlaştığı, ancak günümüze kadar gelen kütüphanecilik eğitimlerinde müzik kütüphaneciliği üzerine ayrı bir eğitim bulunmadığı belirlenmiştir. Türk müziği kaynaklarının doğru sınıflanabilmesi için, Türk müziğinin karakteristik özelliklerinden de kısaca bahsedilerek bu tür kaynaklar tanıtılmaya çalışılmıştır. Geçmişten günümüze Türk müziği kaynakları için yapılan sınıflama önerileri incelenmiş ve bunların yaygınlaşamama nedenleri belirlenmiştir. Nitekim bu sınıflama önerileri, geçmişten beri Türk müziğinin sınıflandırılmasında kullanılan sistemlerin yetersiz olduğunu da kanıtlamıştır; çoğu sistemin Batı kaynaklı olduğu için Türk müziği ile uyumsuz olması müzik bilimcileri hep bir arayışa yöneltmiştir. Dördüncü bölümde ise pek çok üniversite ve araştırma kütüphanesinin de kullandığı gibi İTÜ kütüphanelerinde de kullananılan Kongre Kütüphanesi Sınıflama Sistemi‘nin tarihinden bahsedilerek, günümüze kadar geçirdiği gelişim evreleri ile sistemin temel özellikleri ve karakteristik yapısı anlatılmıştır. Müzik Şeması‘nda bulunan sınıflama numaraları üzerinde detaylı olarak durulmuş, yanlış anlaşılmaya müsait olan numaralar açıklanmaya çalışılmıştır. Ele alınan sınıflama numaraları İTÜ TMDK Ercümend Berker kütüphanesi koleksiyonundan örnek kaynaklarla örneklenmiştir.Sınıflama sisteminin Müzik Şeması, daha iyi anlaşılması için Türkçeye çevrilmiştir. Türkiye‘de yerleşik bir müzik terminolojisi bulunmadığı görülmüş ve çeviri yapılırken nelere dikkat edildiği ve çevirinin metodolojisi ayrıca açıklanmıştır. Sınıflama sisteminde yetersiz bulunan Türk müziği konuları için de yeni numaralar önerilmiştir. Sonuç ve öneriler bölümünde elde edilen sonuçlar ile Türkiye‘deki müzik kütüphaneciliğinin gelişimi için neler yapılabileceği konusunda önerilerde bulunulmuştur. Ekler bölümünde ise Müzik Şeması‘nın M, ML ve MT alt bölümlerine ait çeviri tabloları, Türk müziği ve yetersiz bulunan diğer konularda yeni sınıflama numaraları önerileri içeren tablolar ve konuyla ilgili çeşitli belgeler bulunmaktadır.
-
ÖgeMüzik Sahnesinde Doğal Bir Fenomen: Çok Sesli Doğuşkanlarla Şarkı Söyleme Tekniği(İstanbul Teknik Üniversitesi, 2018-12) Yazıcı, Ebru ; Oğul, Belma ; MüzikolojiBu çalışma çok sesli doğuşkanlarla şarkı söyleme tekniğini, Avrupa'nın çağdaş müzik pratiklerindeki yeri ve işlevine, uygulama alanlarına odaklanarak incelemeyi amaçlamaktadır. Modern bireyin kendi seçimi olan yalnızlığı ve yabancılaşmasını hasret (Sehnsucht) diye tanımlamak mümkündür. Çağdaş müzisyen birey büyüsünü kaybeden müzik yapıtının hasret duyduğu dönemleri yaşatma isteğindedir. Doğal fenomen olan doğuşkanların zor duyulabilirliklerinin aşılması üzerine temellenen doğuşkanlarla şarkı söyleme tekniği uygulamasıyla ''mucizevi bir durum'' etkisi yaratmaktadır. Avant-garde çalışmalar için doğadan bir katkı nitelendirilmesiyle doğuşkanlarla şarkı söyleme tekniğinin, alanla ilişkisini derinlemesine görüşmeler, gözlem, katılımcı gözlem yollarıyla kuran; toplumsal sözleşmeler, tabandan küreselleşme, doğululaşma, doğaya dönüş, metodolojik bireycilik kuramlarından yardım alan bir çalışmayla incelenmesi hedeflenmiştir.
-
ÖgeMüzik Ve Metin İlişkisi Shakespeare Metinlerinde Müziğin İzini Sürmek(Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2019) Aşkın, Merih ; Kurtişoğlu, Fatma Belma ; 569971 ; Müzikoloji ve Müzik Teorisi ; Musicology and Theory of MusicBilinen ve kabul edilen manada tiyatronun başlangıcı sayılan Antik Yunan'dan bugüne, tiyatronun ve oluştuğu metinlerin müzikle kurduğu ilişki incelenmiş ve tartışılmıştır. Müzik ve metin ilişkisi 17. yüzyılın başlarında da oldukça tartışılan bir konu olmuştur. Yaşadığı dönemin en bilinen ve kabul görmüş Edebiyatçısı olan William Shakespeare, metin içinde ses arayışının, dönemin müziğine bakış açısının ve müziğin metinlerle kurduğu ilişkinin anlaşılması ve analiz edilmesinde incelenmeye değer yazarların başında gelmektedir. Rönesans'tan bugüne dek, Shakespeare dönemi Edebiyat dünyası, eserleri ve metne yaklaşımı analiz edildiğinde, müzikle kurduğu ilişki, oyunlarında metnin içine yerleştirdiği müzikal şifrelerin ve anlam dünyasının karşılığını net bir şekilde okuyabilmekteyiz. Bu müzikal okumalar ile birlikte, dönemin sosyolojik analizlerine rastlanılabildiği gibi, Rönesans çağının Müzik Felsefesi'ne dair izler görebilmekteyiz. Müziğin hayatın içindeki yeri ve önemi, felsefi anlamdaki karşılığı ve Edebiyat ile kurmuş olduğu ilişki, 17. yüzyıl İngiltere'si ile alakalı bir çok referansa ulaşmamızı sağlamaktadır. İnsanlık tarihi kadar eski olan söz ve müzik ilişkisi, Anadolu'da da olduğu gibi, seslerini çağlar ötesine duyurabilmiş ozanlar sayesinde belki de toplumların gerçek tarihi yazılmış, bugün yolumuzu aydınlatan ışıklardan biri olmuştur. Shakespeare eserleri ile dönemin müzik felsefesi olan Küreler Müziği Felsefesine dair çeşitli veriler elde ederken, diğer yandan, Anadolu coğrafyasında da örnekleri görülen ozanlık geleneğinin, Osmanlı dönemi makam ve halk müziklerinin de temelinde yatan felsefesinin Küreler Müziği Felsefesi olduğunu görmekteyiz.
-
ÖgeMüzisyenlerin İşitme Fonksiyonlarında Odyometrik Analiz(Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2002) Özdemir, Sinem ; Beşiroğlu, Şehvar ; 122689 ; Müzikoloji ; MusicologyMüziğin doğuşu konusunda türlü varsayımlar öne sürülmüştür. Ünlü doğa bilgini Charles Darwin, müziğin hayvan sesleri ve özellikle kuş seslerini taklitten, Stumpf insanların birbirlerine seslenmesinden, Spencer insanların birbirleriyle kurduğu duygusal ilişkilerden,Herder "dil"den doğduğunu öne süren teoriler üretmiştir. Aslında 19. yüzyıl boyunca, müziğin doğuşuna ilişkin ortaya atılan tüm teorilerin özünde insanın duyma yetisi vardır. İnsanoğlu bir ses evreninin içinde doğar. Bu ses evreniyle iç içe yaşar ve aldığı seslerle sürekli etkileşimde bulunur. Biyopsişik, kültürel ve toplumsal bir organizma olan insan, var olduğu çağlardan beri algıladığı sesleri çözümleyip değerlendirip giderek sesleri bir anlatım biçimine dönüştürmüştür, özünde çok az şey bilmelerine karşın; güneşi,dağı,dereyi,ormanı, denizi, fırtınayı çok iyi bilen; rüzgarın fısıltısını, yağmurun şırıltısını, fırtınanın patırtısını, kuşların cıvıltısını çok iyi duyan insanoğlu, seslerle gerçekleştirilen bu anlatım sanatının yani müziğin doğuşunu gerçekleştirmiştir. Müziğin iki temel öğesi vardır. Bunlar ses malzemesi ve bunun insan tarafından değerlendirilmesi olarak tanımlanırsa duyabilmenin önemi hiç şüphesiz ortaya konulmuş olur. Duyma olayında ilk akla gelen öğe kulaktır. "Kulak" kelimesinin artık hemen hemen her sözlükte işitme ve denge organı tanımı dışında " müzik seslerini doğru algılama ve doğru verebilme, müzik yeteneği" denilen tanımı mevcuttur. Bir duyu organının bir sanatla birebir eş tanımlanması, hassasiyetini bir kat daha arttırıyor. Biz de bu hissiyatla ve merakla konumuzu ele aldık. Kulak, duyma ve denge organıdır. Dışkulak, kulak kepçesi denen bir kanattan ve dış kulak yolundan oluşur. Ana işlevsel bölümler, yani orta kulak ve iç kulak, kafatasının içindedir. Orta kulak, kulak kemikleri denen üç küçük kemikten ve kulağı bumun arkasına bağlayan östaki borusundan oluşur. İç kulak ise denge organları olan sarmal biçimli kokleadan, yarım daire DC kanallarından ve vestibulumdan oluşur. Kulağa gelen ses dalgalan dış kulak yolundan geçerek kulak zarına çarpar ve kulak kemikleri yoluyla kokleaya iletilen titreşimlere dönüştürülür. Bu titreşimler, kokleadaki milyonlarca mikroskobik uzantı tarafından beyinde yorumlanacak elektriksel sinir uyanlarına dönüştürülür. Yukarıda anlattığımız kulağa dair tüm bu anatomik bilgiler sağlıklı her insanda aynı şekilde mevcuttur. Öyleyse denk tanımı olan "müzik yeteneği" niçin insanlarda farklılık gösteriyor? Enerjiden oluşan bir ses dalgası evrende kaybolmadığı gibi, müzik seslerini oluşturan ses dalgalan da insanın algı merkezinde bir düzen içinde saklı tutuluyor olmalı ki bireylerin müzik eğitim süreleri ve buna bağlı olarak oluştuğunu söylediğimiz "müzik kulağı" kavramı anlam kazanır. İnsanların günlük yaşantılarındaki yeri ve önemini yukarıda vurguladığımız iletişimin temel öğesi olan kulak, müzisyenlerin mesleki eğitimleri icra yaşamlarında kullandıkları en önemli organdır. Bu süreç içinde kulak ve işitme fonksiyonlarının sağlıklı olması en temel gerekliliktir. Bir müzisyen için bir sesi sağlıklı duymanın yanı sura, bu sesin anlaşılması ve fizyolojik olarak duyma ile beraber analiz edilmesi ona müzisyen sıfatım kazandırır. Müzisyen kulağı tanımı da bu anlaşılırlığı tanımlamaktadır. Biz de çalışmamızda ortaya koyduğumuz bulgular ile bireylerden seçilen müzisyen ve müzisyen olmayan grupların çok küçük frekans değişikliklerinin algılanma düzeyini belirlemeyi amaçladık. Sesin en önemli fiziksel özelliği frekansı ve şiddetidir. Frekans, sesi oluşturan titreşim hareketinin 1 sn' deki sayısına denir. Birimi hertzdir (Hz). Şiddeti ise ses dalgasının ses yayılma doğrultusuna dik bir düzlem içindeki 1 cm2lik yüzeye 1 saniyede verdiği ses enerjisidir. Birimi desibeldir (d.B). Frekans farklarını nasıl işitiriz? Bu sorunun cevabı basiler zarda yatmaktadır. Ses iç kulağa girdiğinde salyangozun kanallarında aşağı doğru ilerleyip salyangozun içinde esnemeye neden olur. Basiler zarın genişliği ve sertliği değişiktir. İlk bölüm, son bölümden daha dar ve katıdır. Bu durum basiler zarın değişik frekans tonlarına ne derece kolaylıkla esneyeceğini etkiler. İlk bölüm, yüksek frekanslarda; son bölüm düşük frekanslarda daha fazla esner. Değişik frekanslar zarın değişik yerlerini uyarır. Bir enerji çeşidi olan ses titreşim hareketiyle doğar ve dalgalar halinde yayılır. Kulağa kadar gelen ses dalgalarının taşıdığı akustik enerji kulak zarına periyotlu hareketler yaptırır. Boyuna mekanik dalgaları olan bu dalgaların frekans aralığı 20-20000 Hz. arasındadır. Sağlıklı bir insan kulağı bu aralıktaki bütün sesleri duyarken, işitilebilir dalgalar arasında en çok yaşantımızın temel ihtiyacı olan iletişimi sağlamak için 200- 1500 Hz. bandı kullanılmaktadır. Yani ilgilendiğimiz müzik sesleri ancak bu aralıktaki şiddet ve frekans değerinde anlamlı ve müzik sesi olarak kabul edilebilir. Biz de çalışmamızda doğuştan var olan ya da eğitim süreci içinde icra süresiyle orantılı olarak geliştiği düşünülen kulağın günlük iletişim görevi dışında, müzisyenlerde konuşma sınırları frekans aralığındaki bölgede çok daha hassaslaştığım ortaya koyduk. Buna bağlı olarak, tiz ses bandında birbirine çok yalan frekanstaki analiz çalışmasında müzisyen grubun çalışma aralığında pes ve normal band frekanslarına göre daha fazla yanılgıya düştükleri gözlendi. Bunları anlamlı kılan işitme kabiliyeti günümüzde tıp alanında kullanılan odyometrik cihazlar tarafından ölçülebilmektedir. Odyometrik analizler işitme kaybını tespitten öteye gitmez iken, gelişen teknoloji ile hazırlanan ve geliştirilmiş bilgisayar programlan kullanılarak çok daha hassas ölçümleri yapmak suretiyle bilimsel çalışmalara ışık tutmaktadır. Biz de çalışmamızda müzisyen ve müzisyen olmayan gruplarda Cool-Edit Pro gelişmiş bilgisayar programı yardımıyla odyometrik analizler yaparak; herhangi bir müzik eğitimi almamış bireylerde ses frekans değişimlerinin algılanma düzeyindeki farklılığı belirlemeyi farklı perdelerdeki tizleşme ve pesleşme ayrımındaki basan düzeylerini ortaya koymaya çalıştık
-
ÖgeOkul Öncesi Eğitim Kurumlarında Müzik Eğitimi(Sosyal Bilimler Enstitüsü, 1996) Yüksel, E. Derya ; Eral, Nurlu ; 53300 ; Müzikoloji ; MusicologyMüzik eğitimi eski düşüncelerden farklı şekilde, kendi alanı içerisinde, ayrı bilimsel değere sahip, eğitici, paylaşımcı ve birleştirici, çocuğu güven, basan ve sorumluluk duygularını aşılamak, mantıklı düşünme gelecekte sezgi yetisini de güçlendirerek olayları daha iyi duyumsamayı sağlamak gibi özelliklere sahiptir. Çocuğa genel eğitime ek olarak, müziğin yapısal oluşum uyum ve diğer alanlarla ilişkisi şeklinde müzik eğitimi verilecek olursa, çocuk öncelikle öğrenilenleri yaşama aktararak, nitelikli bir bakış açısı kazanacaktır. Bu özellikler çocuğun algılayış kapasitesinin en yüksek derecede olduğu küçük yaşlarından itibaren verilmelidir. Çocuğun zekasının %50 ile %80 arası geliştiği okul öncesi dönemde, bilgileri çocuğa doğrudan vermek imkansızdır. Eğitim metotlarının çocuk psikolojisi içinde değerlendirilerek hazırlanması gerekir. Konuların öğretilmesi arasında oluşabilecek zorlanma ve kopukluk, dikkati toplayamama gibi olumsuzluklar, müzik desteği ile ilgiyi arttırıcı, birleştirici sıkmadan tekrarlayıcı, bütünleştirici etkiler yaratılarak giderilebilir. Sağlıklı bir toplum için konunun önemi saptanarak gelişmiş ülkelerdeki yenilikler, bilimsel gelişmeler izlenmeli ve toplum bu konuda uyarılmalıdır. Okul öncesi özel eğitim kurumları, devlet kurumlarına göre daha nitelikli olmakla beraber, yaygın olmaması, sayısal yetersizliği sebebiyle, çalışma içinde ön plana çıkarılmamıştır. Devlet okulları programlan incelenip, bunun yanında çıkan özel kitap ve kaynaklar üzerinde durulmuştur. Kişisel saptamalardan çok, bu konudaki yayınlar araştırılmıştır. Gözlem, inceleme, araştırma metotları kullanılmıştır. Yaş grupları ve müziksel gelişim VI konusunda doğru saptamalar yapabilmek için ayrı ayrı incelenmekle beraber, özellikle üç ile altı yaş arası dönem üzerinde durulmuştur. Ülkemizde sanat eğitimindeki durum göz önünde bulundurulursa, okul öncesi dönem ile bu dönemdeki müzik eğitiminin öneminin vurgulanması gereklidir. Varolan problemlere bulunacak çözümler için yapılan uygulamalar, ancak temelden başlanırsa yararlı ve verimli olabilir. Araştırma içinde içinde içinde toprak verimliliği ve kaynaklar açısından Türkiye kadar şanslı olmayan Japonya'ya geniş yer verildi. Japonya'nın ilerleme konusundaki felsefesi, elindeki kaynaklardan eğitime büyük ölçüde pay ayırarak, yetersizliklere, yaratıcılıkları ve bilgileriyle çözüm bulacak insanlar yetiştirmek şeklindedir. Harvard Üniversitesi Sosyoloji Profesörü ve Doğu Asya Etüdleri Bölümü Başkanı, Ezra, F. Vogel, ilk baskısı 1979 yılında çıkan, Japonya'ya tercümesi de yapılmış "Japon As No: 1", Japonya'nın dünyanın en güçlü endüstri ülkesi haline geldiğini anlatarak batıyı yakalamasında hükümet politikaları yanında, eğitim programlarının da büyük rolü olduğunu belirtmiştir. Çocuğun fiziksel ve ruhsal becerilerine paralel olarak zeka, kişilik gelişimleri, sanatsal yaratı cılıkl an üzerinde yapılmış incelemeler, saptanmış bulgular, ülkemizde çağdaş çocuk eğitim felsefesinin metot ve uygulamalarının oluşturulmasına ışık tutacaktır. Eğitimcilerle beraber halk da bilinçlendirilecek olursa temelden çözümlenecek yetersizlikler ileri eğitim basamaklarının emin adımlarla çıkılmasını sağlayacaktır.