LEE- Jeoloji Mühendisliği-Yüksek Lisans
Bu koleksiyon için kalıcı URI
Gözat
Başlık ile LEE- Jeoloji Mühendisliği-Yüksek Lisans'a göz atma
Sayfa başına sonuç
Sıralama Seçenekleri
-
Öge6 Şubat 2023 Kahramanmaraş deprem serisini başlatan olay: Mw 7.0 Narlı Depremi ve yüzey deformasyonu(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024-02-02) Canik Kıray, Havva Neslihan ; Zabcı, Cengiz ; 505201316 ; Jeoloji Mühendisliğiİnsanlığın, doğa karşısındaki konumu, yaşama dünyasının koşullarından bağımsız olduğunda, yani üzerinde yaşadığı gezegeni daha iyi anlayabilmesinin en önemli araçlarından biri olan, doğa bilimleri ile ilişkisi kopuk olduğunda yaşam kalitesi ve güvenliği derinden etkilenir. Kıt'asal kabukta gerçekleşen depremler yaşam alanları üzerinde yıkıcı etkiye sahip, doğa olayları olarak kabul edilseler dahi; esasen, gezegenimizin canlılığı, doğal kaynakları ve doğrudan insan yaşamı üzerindeki yapıcı unsurların başında yer alır. Doğal bir jeoloji laboratuvarı olarak görülen fakat doğa karşısındaki konumumuzu belirlemekte zorlandığımız ülkemiz; 6 Şubat 2023 Pazartesi günü 50.000'den fazla yurttaşımızın ölümü ve milyarlarca ABD doları tutarında ekonomik kayba yol açan bir seri depremle sarsılmıştır. Bu depremler; Hatay, Kahramanmaraş, Adıyaman, Malatya, Gaziantep, Adana illeri başta olmak üzere 11 ilimizi şiddetli etkilemiş, Doğu Anadolu, Akdeniz ve İç Anadolu bölgelerinden pek çok ilde hissedilmiştir. Bu depremlerin ilki olan Mw 7.0 Narlı Depremi, saat 04.17'de Narlı Fayı (NF)'nda meydana gelmiş ve güneyden kuzeye doğru devam eden yırtılma farklı fay sistemlerinde büyük depremler zincirini başlatmıştır. Narlı Fayı yüzey yırtılması kuzeyde Doğu Anadolu Fayı (DAF)'nda iki yönlü yeni bir kırılmaya ve bu depremlerin en büyüğü olan 6 Şubat Mw 7.8 Pazarcık Depremi'ne neden olmuştur. Pazarcık Depremi'nden 9 saat sonra Mw 7.6 Ekinözü Depremi gerçekleşmiş ve tüm bu olaylar Anadolu Bloğu, Arap Levhası ve Adana-Kilikya-Hatay Havzası'nın sınır yapılarının birleştiği karmaşık bir tektonik sistemde yaklaşık 450 km'lik yüzey yırtılmasına yol açmıştır. Bu tezde, "çok segmentli" 6 Şubat depremlerinin başlangıç mekanizmasını daha iyi anlayabilmek için Narlı Fayı boyunca gelişen yüzey deformasyonu ve bir makaslama zonunun gelişen tüm yapıları (rn1, R2, P1, P2, Y kırıkları) belgelenmektedir. Belgelenen bu yapılar, saha gözlemlerinde kırık hattının genel yönelimi, geometrisini ve deformasyon zonunun genişlediği alanları el tipi GPS alıcısı ile işaretlenerek, yönlü-konumlu fotoğraflarını ve kırık boyunca atım, çelik metre kullanılarak yer değiştirme ölçümlerini kapsar. Buna ek olarak, NF'nin kırık haritasının üretilmesi ve atım ölçümü için, uzunlukları 1,5 km ile 4 km, genişlikleri 0.7–1 km arasında değişen toplam 19 adet poligonda üç farklı İHA ile Hareketten Yapı (Structure from Motion) tekniğine uygun sistematik olarak 14.986 adet yüksek çözünürlüklü hava fotoğrafından ortofoto ve Sayısal Yükseklik Modelleri (SYM) hazırlanmıştır. Bu tezde yapılan analizler sonunda toplam uzunluğu 24 km olan NF'nin yan kolları ile birlikte yüzeyde oluşturdukları toplam deformasyonun 40 km olduğu sonucuna varılmıştır. Yer piksel çözünürlükleri 3-7 cm arasında değişen ortofotolar ve SYM'ler yardımı ile birbirinden 8 km'lik bir "boşluk" ile ayrılan 14 km uzunluğundaki güney ve 10 km uzunluğundaki kuzey parçaları olmak üzere iki set yüzey kırığı haritalanmıştır. Bu görüntüler üzerinde sahada gerçekleştirilen 21 atım ölçümüne ek 361 adet yeni ötelenme lokasyonu işaretlenmiştir. 361 adet sol yanal ötelenmenin; 315'i güney, 46'sı ise kuzey kesimindedir. Güney kesimde maksimum sol yanal ötelenme miktarı; bu tezde nasıl hesaplandığı detaylandırılan, lokasyon 88'de bir stabilize yolda 334±10 cm olarak ölçülmüştür. Hesaplama yapılan tüm lokasyonların konum ötelenme miktarı gibi bilgilerinin yer aldığı çizelge yine bu tezde verilmiştir. Doğu Anadolu Makaslama Zonu (DAMZ)'nin ana üyelerinden biri olan DAF ile NF'nin birleştiği kama şekilli 6 km2' lik bir alanda uzunlukları 10 m'den 250 m'ye değişen, KG, DB, KD-GB, KB-GD uzanımlı kinematikleri birbirinden farklı kırıklar haritalanmıştır. İki farklı sisteme ait fayların kesiştiği kama şekilli bu alanda; toplam deformasyonun, Prandtl Hücre Modeli'ne benzer çok sayıda farklı kinematik ve farklı doğrultularda kırıklar boyunca dağıldığı bu çalışmada görülmüştür. Buna ek olarak bölgede yapılan detaylı çalışmalar sonucunda, DAF ve NF aynı makaslama zonunun, farklı yapıları (birincil ve ikincil kırıkları) oldukları şeklinde yorumlanmıştır. Konumu K10°D ile K35°D arasında değişen Narlı Fayı'nda meydana gelen yüzey kırığının büyük bir kısmı Aksu Çayı Havzası'nda yer alır. Ceyhan Nehri'nin önemli kollarından birini oluşturan Aksu Çayı'nın, Gaziantep, Adıyaman ve Kahramanmaraş illerinin kesişim noktasında, başka bir deyişle "Kahramanmaraş Üçlü Eklemi" içerisinde yer almakta olan karstlaşmaya elverişli tektonik kontrollü bir havzaya sahip olduğu bilinmektedir. Bu özelliklere sahip bölgelerde deprem gibi ani yer değiştirmeler sonucunda tetiklenmiş obruklar dünyanın birçok yerinde gözlemlenmiştir. Bunlardan birine örnek olarak NF yüzey kırığının güney kesimi bu tezde incelenmiştir. NF'nin güneyde sonlandığı yer olan Eğlen Köyü ve yakın çevresinde 14 adet farklı boyutlarda, yer yer iç içe geçmiş dairesel/elipsoidal ikincil kırıklar tespit edilmiştir ve ilgili bölümde bu obruklara ait bilgiler sunulmuştur. Bu ikincil kırıkların çaplarının en küçük olanları 42-44 m ile en büyük olanları 171-180 m aralığındadır. Tek başına bir tane dairesel yapı çok sayıda insanın yaşadığı bir köye ciddi hasarlar verebilecek boyutlardadır. Bu ikincil kırıklar, başlangıçta bölgede geniş yayılım sunan Eosen yaşlı kireçtaşları göz önüne alındığında tetiklenmiş obruk olarak değerlendirilmiştir. Daha sonra Ağustos 2015 – Şubat 2023 tarihleri arasındaki Sentinel-1 radar verilerinin zaman serilerinden radar bakış yönündeki deformasyon hızları hesaplanmıştır oluşturulmuştur. SBAS analizlerine göre Narlı Fayı yüzey kırığının sönümlendiği Eğlen köyü ve güneyinde Narlı Ovası boyunca sistematik düşey yönlü deformasyon gözlendiği sonucuna ulaşılmıştır. Tektonik aktivitenin yoğun gözlendiği bir konumda yer alan ülkemizin aktif faylarının, yüzey kırıklarının yerlerinin iyi belirlenmesi ve bunlara ek olarak deprem sırası ve sonrası tetiklenecek diğer yapıların vereceği hasarların da göz önünde bulundurulması bu tezde önerilmektedir.
-
ÖgeA study of mud volcano formation by basin modeling in the lower kura depression, South Caspian basin, Azerbaijan(Graduate School, 2022) Namazlı, Muhammad ; İnan, Sedat ; 775875 ; Geological Engineering ProgrammeA mud volcano is a landform that forms as mud, water, and gases are released to the surface of the earth. Mud volcanoes can occur as a result of many geological processes. Since mud volcanoes do not generate lava because they are not fueled by magmatic activity. Mud volcanoes can be as little as one or two meters high and two meters broad or as large as 700 meters high and ten kilometers wide. Sometimes mud-pots are used to describe smaller mud exudations. Lower Kura Depression (LKD) and, South Caspian Basin (SCB) are unique places on Earth where enormous oil and oil-gas-condensate deposits coexist with oil-gas mud volcanoes. The presence of oil-gas and mud activity in nearly every one of this region's explored hydrocarbon sites attests to their intimate relationship. Mud volcanoes (MVs) have deep roots that reach oil and gas production zones, and as a result, they act as fluid passageways of hydrocarbons to higher structural levels. The South Caspian Basin hosts more than 30 % of the World's mud volcanoes. Significantly large mud volcanoes were developed in this area as a result of favorable tectonic processes, depositional settings, and subsurface pressure and temperature conditions. MVs can be many kilometers broad and several hundred meters high in certain areas. As a source of hydrocarbon gases, they feed the hydrosphere and atmosphere with enormous amount of gases that contribute to the the greenhouse effect and climate change. For instance in the LKD, mud volcanoes are associated with oil and gas fields. By means of their explosive eruptions and instability of the nearby gas-saturated sediments, they may also have adverse effects on drilling operations, rig installations, and pipeline routings. The purpose of this study is the investigation of the main causes of mud volcanos in the Lower Kura Depression of the South Caspian Basin in Azerbaijan. In the Lower Kura Depression there are 33 mud volcanoes that are active. The thickness of the sedimentary pile in the Lower Kura Depression reaches 25 km. This indicates that the sediment accumulation in the region is proceeding at a high rate. Avalanche sedimentation is characterized by a high rate of sedimentation exceeding 100 mm/1000 years and 1000 mm/1000 years, respectively. For this reason, high sedimentation rate is known here as one of the factors that cause overpressure and trigger mud volcanoes. For investigating these factors, PETROMOD 2D basin modeling program has been used.
-
ÖgeAnalytical studies on the hand specimens from the Blagojev Kamen W-Au ore field: An approach to its ore genesis(Graduate School, 2022-05-13) Başer, Berk ; Çiftçi, Emin ; 505181329 ; Geological EngineeringThe Blagojev Kamen, a.k.a. Grabova Reka, deposit located in Eastern Serbia played a key role in the underground exploitation of the significant metals like W-Au and occasionally Sn and Ag in the 1950-1960s of Yugoslavia, which was later to be ceased. The mine is currently flooded. So as to rekindle the expectancy for revealing the potential W-Au in the area, a comprehensive study has been conducted in the scope of iTARG3T (Innovative Targeting & Processing of W–Sn–Ta–Li Ores) project supported by EIT (European Institute of Technology). The study area belongs in the orogenic belt of East Serbian Carpatho-Balkanides that spans through Romania, Serbia and Bulgaria, and is affiliated with the Neresnica-Beljanica metallogenic zone of Eastern Serbia. The metamorphic facies of green schist and amphibolite of Precambrian period and of Phanerozoic eon and mafic volcano-sedimentary sequence are intruded by Variscan granitoids that ultimately introduced a variety of metallic minerals into the system. These metamorphic facies mark a progressive increase in pressure and temperature southwards along the sampling locations. The host rock assemblages consist principally of chlorite schist, chloritic schist of an igneous origin and some meta-volcanoclastics. The prominent hydrothermal activities led to wolfram and gold mineralizations within quartz veins and stockworks along the fractures of greenschist. The placer gold obtained that were obtained along the River Pek values up to 30g/ton (10g/ton on average), and WO3 content varies between 0.2 and 2.0 wt. %. In the vicinity of the study area are also Pb-Zn ore bodies which are believed to have contaminated the W-Au bearing quartz veins judging by the peak anomalies observed in the geochemical analyses. A total of twenty hand specimens have been procured from the outcrops that are situated in the vicinity of Blagojev Kamen in order that their mineralogical, petrographical and geochemical characteristics could be revealed via analyses. To start off, rock samples that might have had the possibility of bearing important metallic minerals have been determined and analyzed. The sample T10-D has showed a notable concentration for the manganese dioxide mineral termed pyrolusite in the XRD profile. According to the XRD analyses, four major alteration types have been characterized: (1) Propylitic (quartz, Ca-rich albite, Ca-rich anorthite, pargasite, ferropargasite, dravite (Mg-rich tourmaline), tremolite (amphibole group), phlogopite (end-member of biotite), clinochlore (chlorite), montmorillonite and epidote; (2) argillic (quartz, muscovite mica and clay minerals); (3) sericitic (phyllic) (quartz and muscovite mica); (4) potassic (quartz, K-feldspar, biotite and anorthite). In addition, pyritization and sericitization have been distinguished in the select samples. Pyrite, chalcopyrite, goethite, sphalerite, ilmenite (?) and pyrolusite minerals have been encountered in the polished sections of the green schist and amphibolite under the ore microscopy. Pyrite, being the most abundant, usually has euhedral to subhedral cubic crystal structures, while showing off a epigenetic cataclastic texture in one of the sections. The pyrolusite anomaly seen in the XRD diffractogram has been verified by microscopic observations, as well. Sphalerite shows as a replacement product of pyrite and on occassion, of chalcopyrite. The chemical compositions of the metamorphic rock samples have been found out. The results yielded very low concentrations of W (9.28 ppm on average) and Mn (1052 ppm on average) meanwhile Au has been detected in none of the samples. A small amount of Pb concentration could be attributed to the contamination from the neighbouring Pb-Zn ore bodies. Stable isotope analyses for S and O isotope ratios have been carried out. 34S/32S (pyrite) and 18O/16O (quartz) values for the Blagojev Kamen deposit correspond to an average of 2.15‰ and 11.60‰, respectively. δ18Owater has been calculated to be 3.24‰ and δDwater to be 35.92‰. Based on these values and assumptions, the sulfur-rich fluids have an igneous origin while the water that contributed to the precipitation of the metallic ore minerals originated from a metamorphic genesis. For the purpose that the salinity and temperature conditions of the ore-bearing fluids could be presented, fluid inclusion studies have been conducted on the quartz minerals of the hand specimens. The measurement results indicated a low to intermediate salinity window (2.57 – 13.29 equiv. wt.% NaCl) and an intermediate homogenization temperature range (186.1 oC – 390.3 oC) for primary inclusions. The Th-Salinty plot of both primary and secondary inclusions illustrated that a likely retrograde boiling event might have occurred during the mineralization stage of the metallic ore minerals. However, some inclusions have been interpreted to contain a noticeable CO2-Clathrate gas combination as the Tm values for these inclusions fall in the +0 oC - +10 oC array. Utilizing the thermal profiles correlated with vapor pressures and densities, the following factors for the Blagojev Kamen W-Au deposit have been deduced: (1) Fluid pressure≈ 61 bar (6.1 MPa); (2) Fluid depth≈ 695m; and (3) Fluid density≈ 0.82 g/cm3. The crucial mechanism behind the W-Au mineralization for the Blagojev Kamen deposit is believed to be interconnected with regional metamorphism that caused the ore-forming solutions to be transported through fractures and micro-cracks in the host rock.
-
ÖgeBaşköy (Murgul-Artvin) cevher oluşumunun mineralojik ve jeokimyasal araştırması(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2022-01-22) Bakour, Kamal ; Çiftçi, Emin ; 505181315 ; Jeokimya ve Maden YataklarıBugüne kadar Doğu Karadeniz Bölgesi'nde birden fazla yüksek tenörlü yatak keşfedilmiş olup, bu yataklardan bakır, kurşun, çinko, altın ve gümüş içeren cevherler çıkarılmaktadır. Doğu Karadeniz Bölgesi'nde birden fazla yatak hali hazırda işletilirken, ekonomik olabilecek birçok saha araştırılmaktadır. Bu sahalardan biri daha önce kısa bir süreliğine işletilmiş ve daha sonra işletilmesine ara verilmiş olan Başköy (Murgul-Artvin) maden sahasıdır. Başköy (Murgul-Artvin) Cevher Oluşumunun Mineralojik ve Jeokimyasal Araştırması konulu bu yüksek lisans tez çalışmasının amacı; bölgedeki bakır cevherleşmesinin karakteristik özelliklerini, jeokimyasını, mineral parajenetik sekansını, mineral oluşum koşullarını araştırmayı ve bölgedeki VMS yatakları ile benzerlik ve farklılıklarını ortaya koymayı hedeflemektedir. Bu tez, çalışma hedefleri doğrultusunda sahadan alınan örnekler; cevher mikroskobu, sıvı kapanım, CLM, kükürt izotop, oksijen izotop ve EPM analiz yöntemleri kullanılarak hazırlanmıştır. Doğu Pontidlerdeki cevherler genellikle dasitler içinde bulunmaktadır. Bu dasitler iki farklı seviyeye ayrılmaktadır. Bunlar 90'dan fazla masif ve damar tipi cevherleşmeyi kapsamakta olup, Alt Dasitik serinin yaşı Üst Kretase-Senoniyen, Üst Dasitik serisini yaşı ise Paleosen-Tersiyer-Eosen'dir. Bu iki seriyi birbirinden ayıran Maastrihtiyen yaşlı bazik kayalardır. Başköy sahası Üst Dasitik serisinin içinde yer almaktadır. Bu serinin yaşı Paleosen ile başlayıp, Eosen ile sona ermektedir. Bu seri filiş ve bezner sedimenterler ile başlamakta, orta kesimlerini cevheri barındıran dasitik ve andezitik tüfler teşkil etmekte olup, andezit kayaçları ile örtülmektedir. Başköy maden sahasının cevher örneklerinin mikroskop incelenmesi sonucunda, cevherleşmenin 3 birincil safhada oluştuğu, çok zayıf bir süperjen safha yaşadığı dokusal ilişkilerden ortaya konmuştur. Ayrıca yatağın Cu-Zn tipi VMS yatağı mineral parajenezine sahip olduğu tespit edilmiştir. Yapılan duraylı oksijen izotop analizi neticesinde; cevheri oluşturan çözeltilerin deniz suyu ve magmatik su karışımı olabileceği düşünülmüştür. Yapılan duraylı kükürt izotop analizleri sonucunda elde edilen izotop oranları diğer Doğu Pontidler VMS yatakları kükürt izotop referans oranları ile mukayese edilmiştir. Elde edilen kükürt oranları magmatik kükürt değerlerine yakın dağılım göstermektedir. EPMA sonucunda; bir alanda daha önce Doğu Pontidler VMS yataklarında rapor edilmeyen stannit mineralinin varlığı belirlenmiştir. Yapılan bu incelemeler sonucunda Başköy cevherlemesine startigrafik olarak yaş verilmiştir.
-
ÖgeÇandarlı çukurunun miyosen-kuvaterner sismik stratigrafisi ve tektonik evrimi, Kuzey Ege Denizi(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024-07-16) İslam, Tuba ; Yaltırak, Cenk ; 505121316 ; Jeoloji MühendisliğiÇalışma alanı kuzeydoğu Ege Denizi'nde Çandarlı Körfezi ile Plomari Havzası arasında kalan ve Çandarlı Çukuru olarak adlandırdığımız deniz alanına odaklanmaktadır. Bölgenin neotektonik evrimini anlamak amacıyla orta-derin çok kanallı sismik yansıma kesitleriyle sahanın sismik stratigrafisi ve tektonik evrimi araştırılmıştır. Bu araştırmada 2005 yılında Türk Deniz Kuvvetlerine bağlı Seyir Hidrografi ve Oşinografi Dairesi tarafından alınan çok bimli iskandil verileri ve farklı zamanlarda petrol arama amacıyla toplanmış sismik yansıma kesitleri kullanılmıştır. Verinin toplam uzunluğu 316 km kadardır ve 3 sn.' ye kadar uzanmaktadır. Bu çalışmada sismik yansıma kesitleri ve çok bimli iskandil batimetri haritası bir arada kullanılarak bölgenin aktif tektonik hatları ve Çandarlı körfezi batısında kalan alanın sismik stratigrafisi Petrel ortamında haritalanmıştır. Ayrıca sismik yansıma kesitlerinden kalınlık haritları hazırlanmış bu kalınlık haritalarındaki sismik stratigrafik birimler Foça-1 kuyusu ile korele edilerek bu bölgede çökelen istiflerin denizen içindeki özellikleri ortaya konmuştur. Ayrıca deniz içindeki sismik stratigrafik birimlerin karadaki jeolojik birimlerle karşılaştırılması yapılmıştır. Bunlara ek olarak bölgede meydana gelen depremlerin fay çözümleri yapılmış, GPS hızları ile korele edilerek bölgenin güncel tektonizması yorumlanmıştır. Çandarlı Çukurundaki sismik stratigrafik birimler birbiriyle havza ortasında uyumlu olup bölgede sedimantasyon Burdigaliyen'den (Alt Miyosen) günümüze kadar sürmüştür. Bu çalışmada beş sismik stratigrafik birim tanımlanmıştır. Temelin üzerinde Burdigaliyen-Serravaliyen aralığında çökelmiş volkanoklastik ağırlıklı bir istif yer almaktadır. Bunu ikinci olarak Tortoniyen yaşlı kırıntılılar, karbonatlardan ve volkanik ara katmanlardan oluşan ikinci ünite izler. Bu birimi uyumlu olarak Akdeniz'deki Mesiniyen krizinin eşleniği olan ortamda çökelmiş kırıntılılar ve anhidritten oluşan yaklaşık 300-500 m arasındaki seviye izler. Mesiniyen sonrasındaki birim Pliyosen yaşlı olup tabanında Üst Miyosen yaşlı bir kireçtaşı ile geçişli olarak kırıntılılardan oluşan dördüncü sismik stratigrafik birim ile devam eder. En üstte ise Kuvaterner'den günümüze kadar uzanan ağırlıklı olarak ince taneli kırıntılılardan oluşan deniz seviyesi değişimlerinden etkilenmiş bir birimle sona erer. Hem yüksek çözünürlüklü çok bimli batimetri haritası hem de yüksek çözünürlüklü sismik kesitler deniz tabanındaki yapısal unsurlar ile ilgili detaylı bilgi vermiştir. Plomari Havzası çevresindeki faylar çok bimli batimetri haritası kullanılarak tanımlanmıştır. Çandarlı Çukuru ve çevresideki fayları ise hem batimetri hem de yüksek çözünürlüklü sismik kesitler ile tespit edilmiştir. Bölgenin yapısal unsurlarına baktığımızda KB-GD uzanan normal faylar ile yaklaşık KBB-GDD uzanımlı normal fayların bölgeye hakim olduğu anlaşılmıştır. Bölgede, iki ayrı tektonik evre bulunmaktadır. Birinci evre Alt Miyosen'den Üst Miyosen'in sonuna kadar uzanan bölgedeki çekirdek komplekslerin gelişimi ile bağlantılı sıyrılma fayı üzeri havzası niteliğindedir. Bu faylar sismik kesitlerde yüzeye kadar çıkmazlar ve erken evreyi işaret ederler. Tortoniyen-Mesiniyen döneminde çökel kalınlıklar homojen olduklarından dolayı tektonik aktivitenin bölgede yavaşladığı anlaşılmaktadır. Pliyo-Kuvaterner'de ise çökel kalınlıkları bölgenin çevresinde bir yükselme olduğunu aynı zamanda Çandarlı Körfezi'nin batısında bulunan Plomari Havzası'nı oluşturan fayların batimetrideki izlerine bakıldığında yeni bir tektonik sistemi işaret etmektedir.
-
ÖgeDiscrete fracture network (DFN) modeling and hydraulic fracturing (HF) simulations in FracMan for tight sandstone and gas shale unconventional reservoirs of thrace region(Graduate School, 2024-02-02) Çelen, Ferid ; Develi, Kayhan ; 505191311 ; Geological EngineeringThe thesis primarily aims to develop and validate Discrete Fracture Network (DFN) models for hydraulic fracturing (HF) simulations in unconventional reservoir rocks, specifically in the Trace region's tight sandstone and gas shale formations. This research is crucial in the field of petroleum engineering and rock mechanics as it seeks to provide a deeper understanding of hydraulic fracturing processes in complex geological settings. It addresses the challenges posed by the heterogeneous nature of rock formations and the intricate network of natural fractures that impact fluid flow and fracturing behavior. The methodology employed in this study is multifaceted. It begins with the collection and processing of high-quality outcrop images using Image J software for precise fracture identification. These images are digitized in AutoCAD, allowing for the accurate mapping of fractures and extraction of key geometric parameters. These parameters are then used to create and optimize DFN models for hydraulic fracturing simulations in the high-tech software FracMan. The study also encompasses comprehensive geological analysis, fieldwork, and laboratory experiments to validate these models and understand the geological structure of the Thrace region. The geological analysis focuses on the Thrace region's unique stratigraphy and sedimentation history. This involves a detailed description of the geological characteristics of the region, including the study of various formations, their composition, and their significance in terms of hydrocarbon potential. DFN models were developed using a state of art software FracMan, integrating geological, and in situ data. The study emphasizes enhancing the understanding of hydraulic fracturing processes within these complex settings. The models are validated through extensive fieldwork and laboratory experiments, which include analyzing rock samples for their physical and mechanical properties through Brazilian and uniaxial compression tests. The research involved simulating hydraulic fracturing within a 600x600x600 meter reservoir, examining vertical and horizontal well configurations aligned with the maximum and minimum horizontal stress directions. In the vertical well, induced fractures followed a trend/plunge of 225/0, with an average aperture of 0.0316 meters. These fractures covered an area of 5400 m2 and had a total volume of 134 m3. Horizontal wells aligned with SHmax exhibited 140 induced fractures spanning 1400 square meters, with a volume of 26.45 cubic meters. In the case of SHmin alignment, 144 induced fractures had an average aperture of 0.024 meters, covering 1440 square meters and totaling 27.16 cubic meters in volume. Inflation resulted in 80, 115, and 112 fractures for the vertical well, horizontal well aligned with SHmax, and horizontal well aligned with SHmin, respectively. Inflation predominantly occurred on fractures near perforation sites. The combined count of inflated and non-inflated fractures precisely equaled the total fractures identified in the Discrete Fracture Network model for each scenario. The outcomes of this research are expected to contribute to optimizing hydraulic fracturing designs and improving hydrocarbon recovery efficiency. By advancing DFN modeling techniques and integrating them with empirical data, the study aims to bridge the gap between theoretical models and real scenarios. The insights gained could be pivotal in determining possible future exploration and recovery strategies in similar geological settings. This study marks a significant contribution to understanding and optimizing hydraulic fracturing in complex geological settings. The comprehensive approach undertaken in this research is expected to influence the development of more effective fracturing practices and contribute to the broader field of geological research and exploration strategies.
-
ÖgeDoğu Trakya Bölgesi (Silivri) ergene formasyonunda kum-çakıl üretimindeki atık killerinin mineralojik ve jeokimyasal incelenmesi(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2023) Kosifoğlu Özkan, Ayşe Sehra ; Esenli, Recep Fahri ; 786065 ; Jeoloji Mühendisliği Bilim DalıDoğu Trakya bölgesi Ergene Formasyonu içerisinde, kum-çakıl üretimi amacıyla işletilmekte olan pek çok ocak bulunmaktadır. Üretim sonucu kilce zengin malzeme atık durumuna düşmekte ve ocaklara ait mil havuzlarında depolanmaktadır. İstanbul ili, Silivri ilçesi kuzeyinde; Çayırdere - Beyciler - Sinekli - Büyük Sinekli - Bekirli mahalleleri (köyleri) hattı, çalışma alanı olarak belirlenmiştir. "Doğu Trakya Bölgesi (Silivri) Ergene Formasyonunda Kum-Çakıl Üretimindeki Atık Killerin Mineralojik ve Jeokimyasal İncelenmesi" başlıklı bu çalışmada amaç; çalışma alanında yer alan dört kum-çakıl ocağı için atıl duruma düşen kilce zengin bu potansiyel rezervin malzeme karakterini belirlemek ve endüstriyel hammadde olarak kullanılabilirliğini minerolojik açıdan ifade etmeye çalışmaktır. Bu amaca yönelik olarak sahadan derlenmiş örneklerin mineralojik, petrografik ve jeokimyasal özellikleri incelenmiştir. Doğu Trakya bölgesi ana olarak üç jeolojik topluluktan oluşmaktadır. Bölgenin kuzeyinde Paleozoyik yaşlı metamorfik ve magmatik kayaçlardan oluşan Istranca Birliği; doğusunda, Alt Ordovisiyen-Üst Kretase yaşlı metamorfik olmayan İstanbul Birliği yer alır. Doğu Trakya havzasının neredeyse tamamını kapsayan Orta Eosen-Pliyosen yaşlı Trakya Tersiyer Havzası birimleri ise; Istranca ve İstanbul Birlikleri'nin üzerinde yer alır. Çalışma alanı ve yakın çevresine bakıldığında Danişmen ve Ergene Formasyonlarına ait birimler gözlenmektedir. Çalışma alanının önemli bölümünü oluşturan Miyosen yaşlı Ergene Formasyonu (İstanbul Formasyonu - Kıraç Üyesi); Oligosen-Erken Miyosen yaşlı Danişmen Formasyonu'nun (çalışma alanında gözlemlenen; Gürpınar, Çantaköy Tüf ve Sinekli üyeleri) üzerine uyumsuz olarak çökelmiştir. Bu birimler üzerinde Kuvarterner yaşlı, çoğunlukla kum ve silt boyutlu bileşenlerden oluşan alüvyonlar yer alır. Çalışmaya konu olan kum ocakları Ergene Formasyonu (İstanbul Formasyonu-Kıraç Üyesi) içerisinde yer almaktadır. Çoğunlukla tutturulmamış çakıl ve kil ile milden oluşan birim içerisinde, oluşum şekli ile ilişkili olarak, çapraz tabakalanma, teknemsi çapraz tabakalanma, kanal içi çökelleri ve benzeri yapılar gözlenebilmektedir. Baskın litolojinin kum olduğu formasyon içerisinde yaklaşık %20-30 oranında çakıl ve en az %10 oranında kil silt boyutlu malzeme bulunmaktadır. Yer yer kil seviyeleri (ve mercekleri) gözlemlenmektedir. Birim için gözlemlenebilen kalınlık 30-40 m arasındadır. Ocakların kum-çakıl, kil seviyelerinden, stok malzemesinden ve mil havuzu çamurlarından örnekler alınmıştır. Seçilen örneklerle amaca yönelik; Binoküler mikroskop, petrografik-polarizan mikroskop, XRD, SEM+EDX, XRF ve ICP-MS analizleri gerçekleştirilmiştir. Ocak seviyelerinden alınmış tüvanan kum örnekleri ile gerçekleştirilmiş tüm çalışmalarda sonuçlar birbiriyle uyumludur. İncelemelerin birlikte değerlendirilmesi sonucunda kumlar için genel mineralojik bileşim; kuvars (+kuvarsit) (% 30-65) + feldspat (K-feldspat, plajioklaz) (% 10-55) + smektit (% 10-25) + illit-mika (%<5-10) + kalsit (% <5) + zeolit (%<5) + kuvarsit harici kayaç parçaları (%<20)" şeklindedir. Ocak ayna seviyelerini temsil eden bu örneklere ait sonuçlara bakıldığında; alttan üste doğru kuvars oranında azalmaya karşı feldspat oranında artış olduğu görülmüştür. Benzer ters ilişki; feldspat oranında azalmaya karşın smektit oranında artış şeklinde de gözlemlenir. Binoküler ve petrografik-polarizan mikroskop incelemelerinde, feldspatlarda gözlemlenen ayrışma kile (smektite) dönüşüm olarak yorumlanmıştır. Petrografik-polarizan mikroskop çalışmalarında bölge kumlarının hem K-feldspat hem de plajioklas içerdiği gözlemlenmiştir. Ayrışmanın çoğunlukla K-feldspatlarda gözlemlenmesi, oluşan smektitin büyük ölçüde K-feldspat kaynaklı olduğunun bir göstergesidir. Buna karşın, daha az oranda, plajioklas-smektit dönüşümü de söz konusudur. XRD analiz sonuçları ve SEM görüntüleri de bölgede sadece K-feldspat-smektit dönüşümü olmadığını göstermiştir. SEM incelemelerinde smektitlerin mısır gevreği veya gül rozeti benzeri morfolojilerde oldukları; feldspat kenarlarında, dilinim ve ikiz düzlemleri boyunca ve de pertitik zonlarında oluştukları görülmüştür. SEM incelemelerinde feldspatlara ek olarak, kum-çakıl birimlerinde az oranda bulunan mikaların kenarlarından itibaren smektite dönüşüm olduğu da gözlemlenmiştir. SEM-EDX analizi ile smektitlerin yaklaşık değerler olarak Si (%20), Al (%7), Fe (%5), Mg (%1,5), Ca (%1,5), K (%0,5) kimyasında olduğu ve yüksek Fe içerikli smektitler olabileceği görülmüştür. Bu sonuçlara ek olarak; kum örneklerine ait jeokimya analizi sonuçlarına bakıldığında kuvars/feldspat oran değişimleri ile smektit varlığı ve artışı majör oksit özelinde gözlemlenmektedir. Ayrıca, smektitle doğru orantılı olarak toplam iz ve nadir toprak element değer artışı söz konusudur. SiO2 oranında azalmaya karşın; feldspat-smektit dönüşümüyle, Al2O3, Fe2O3, MgO+CaO oranlarında artış ve Na2O+ K2O oranında azalma olduğu görülmektedir. Feldspat smektit dönüşümüyle ortaya çıkan feldspat kaybı, kimyasal bir sonuç olarak Na2O+K2O oranında azalma olarak gözlemlenmektedir. Na2O ve K2O majör oksit değerleri ayrı ayrı değerlendirildiğinde Na2O değerleri önemli bir fark göstermez. Bu durum bölge kumlarında çoğunlukla K-feldspat-smektit dönüşümü gerçekleştiğini göstermektedir. Bölgeden alınmış kil örneği (bentonit) için gerçekleştirilmiş XRD analizi sonucunda genel mineralojik bileşimin "smektit (%70-75) + illit-mika(%<5) + klorit-kaolinit (%5-10) + kuvars (%<5) + feldspat (%<5) + kalsit (%10-15)" şeklinde olduğu belirlenmiştir. Mil havuzu çamur örnekleri ve bu örneklerden hazırlanmış kil fraksiyonu ile gerçekleştirilen XRD analizleri sonucu belirlenmiş genel mineralojik bileşim ise smektit (%60-65) + illit-mika (%5-10) + klorit-kaolinit (%5-10) + kuvars (%5-10) + feldspat (%5-10) + zeolit (%<5, klinoptilolit)"şeklindedir. Kum, kil (bentonit) ve mil havuzu çamur örnekleri kullanılarak gerçekleştirilmiş XRD analizleri sonucunda bölgedeki ana kil mineralinin dioktahedral (d060 mesafe değeri 1,49 Å), Ca-smektit (smektit d001 mesafe değerlerine göre) olduğu belirlenmiştir. Kil fraksiyonu sonuçları, örneklerde ana kil minerali olan Ca-smektite ek olarak az ve eser oranda illit, klorit, kaolinit bulunduğunu göstermiştir. Ek olarak smektitin düşük oranda I/S (illit/mika) türü karışık katman içerebileceği belirlenmiştir. Tüm bunlara ek olarak jeokimya çalışmaları sonucunda elde edilen değerler kullanılarak köken ve alterasyon indeksini gösterir diyagramlar oluşturulmuştur. CIA ve PIA değerlerinin smektitle de ilişkili olması sebebiyle ocakların kilce daha zengin alt seviye kumlarında alterasyon indekslerinin göreli yüksek olduğu saptanmıştır. Gerçek rezerv değeri saptama amacı bulunmayan bu çalışmada, bölgedeki herhangi bir kum-çakıl ocağında gerçekleştirilen, 1 milyon ton kum-çakıl agregası üretimi sonucunda 100 bin ton atıl mil rezervi oluşacağı saptanmıştır. Bu rezerv özel bir ekonomik harcama gerektirmeden ortaya çıkan yan ürün olarak düşünülmelidir. Bu çalışma ile mineralojik karakteri belirlenmiş atıl durumdaki potansiyel bir hammaddenin değerlendirilmesine yönelik, jeolojik-mineralojik bir değerlendirme sunulmuştur.
-
ÖgeErkilet Fay Zonu'nun paleosismolojik ve morfotektonik özellikleri (Kayseri, Orta Anadolu-Türkiye)(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2023-01-24) Çelik, Fatma Ülkü ; Akyüz, Hüsnü Serdar ; 505181310 ; Jeoloji MühendisliğiTürkiye'nin aktif tektoniği, çarpışmalı kıta içi yakınsama ve tektonik kaçışa (escape) bağlı deformasyonun tezahürü olarak tanımlanmaktadır. Pliyosen başlangıcında sıkışmalı tektonik rejimin yerini kaçış tektonizması almıştır. Kaçış tektonizması olarak adlandırılan batıya doğru hareketin bir sonucu olarak, KAFZ ve DAFZ tarafından sınırlandırılan Orta Anadolu'da, tektonik yapılar farklı yönlerde konumlanmıştır. KDGB ya da KB-GD gidişli doğrultu atımlı ve oblik faylar, KAFZ ve DAFZ'dan ayrılan ve Orta Anadolu'yu kuzey ve doğudan sınırlayan fay zonları bulunmaktadır. Orta Anadolu Ova Bölgesi'nin en önemli tektonik bileşenlerinden olan Orta Anadolu Fay Zonu (OAFZ); Sivas'ın güneyinden başlayarak Pozantı'ya (Adana) kadar devam eden, yaklaşık 380 km uzunluğunda, sol-yanal doğrultu atımlı aktif bir kıta içi fay zonudur. Sivas güneyi ile Kayseri arasında K600 -700D gidişli olan OAFZ, Kayseri civarında sola büklüm yaparak K200D doğrultusunda güneye devam eder. Büklüm alanında karmaşık bir yapı kazanan fay zonunun Kayseri il merkezi kuzeyinde yer alan ve oblik (sol yanal normal) fay özelliği gösteren kesimi Erkilet Fay Zonu (EFZ) olarak bilinir. 2-8 km uzunluğunda kademeli ve basamaklı fay parçalarından oluşan zonun uzunluğu 50 km, doğrultusu K500 -600D'dur. Bu tez çalışması Erkilet Fay Zonu'nun paleosismolojik, morfotektonik çalışmalar ışığında depremsellik özelliklerinin belirlenmesi amacı ile hazırlanmıştır. Aletsel dönem kayıtlarına göre EFZ ve yakınında 5 büyüklüğüne kadar depremler meydana gelmiştir. Tarihsel kayıtlar incelendiğinde ise Kayseri ve çevresinde MS 1205, 1335, 1717 ve 1835 yıllarında meydana gelen yıkıcı depremler dikkati çeker. EFZ'nin Geç Kuvaterner dönemdeki sismik aktivitesini öğrenebilmek için 3 farklı alanda 4 adet hendek açılarak paleosismolojik çalışmalar yapılmıştır. Hendeklerde en az iki deprem izi tespit edilmiştir. Bu veriler, EFZ'nin tarihsel dönemde yüzey kırığı oluşturacak büyüklükte deprem ürettiğine işaret etmektedir. Tarihsel depremleri yaşlandırmak amacıyla çökel seviyelerinden 14C ve OSL (Optically Stimulated Luminescence-Optik Uyarımlı Işınım) örnekleri alınmıştır. Paleosismolojik incelemelerde, 14C yaşlandırma sonuçlarından elde edilen verilere göre; Bedir hendeği çalışmasında fay kolunun kestiği çökellerden alınan örneklerin yaşlandırma sonuçları yaklaşık olarak günümüzden 10000 yıl öncesini işaret etmektedir. Deprem seviyesini örten birimden alınan örneğin yaşlandırma tarihi ise yaklaşık olarak günümüzden 5300 yıl öncesidir. Kızık hendeğinde üç adet deprem seviyesi belirlenmiş, bölgede sondan bir önceki sismik aktiviteyi işaret eden 2. olay seviyesinden alınan örneklere yapılan radyokarbon analizleri neticesinde, sondan bir önceki depremin günümüzden önce 5800 ile 2200 yaş aralığında meydana geldiği sonucuna varılmıştır. Morfometrik incelemelerde, drenaj havzaları belirlenmiş ve havzalara hipsometrik eğri, hipsometrik integral değerleri (HI), Transverse Topoğrafik Simetri Faktörü (TFaktör), Havza Asimetrisi (AF) uygulanmış ve sayısal verilere dayalı olarak deformasyon etkisi yorumlanmıştır. Yapılan çalışmanın neticesinde EFZ'nin Orta Anadolu Fay Zonu'nun normal bileşenli sol yanal atımlı (oblik) ve hareket hızı yavaş olan aktif bir fay zonu olduğu belirlenmiştir.
-
ÖgeFay kayaçlarının fay mekaniği üzerine etkileri: Doğu Anadolu fayı'nın Hazar Gölü ve Palu arasında kalan kesiminden bulgular(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2023-01-17) Çakır, İrem ; Zabcı, Cengiz ; 505191339 ; Jeoloji MühendisliğiAnadolu Bloğu'nun doğu sınırını oluşturan Doğu Anadolu Makaslama Zonu (DAMZ) ve onun ana yer değiştirme makaslaması olan Doğu Anadolu Fayı (DAF), kuzeydoğuda Karlıova (Bingöl) ile güneybatıda Türkoğlu (Kahramanmaraş) arasında toplam 450 km uzunluğa sahiptir. Bu sol yanal transform fayın Palu ve Hazar Gölü (Elazığ) arasında kalan kesimi üzerinde günümüze kadar gerçekleştirilen GNSS, InSAR ve sismoloji çalışmaları, genel tektonik yüklemeye göre kayda değer miktarda asismik kayma (krip) meydana geldiğine işaret eder. Bu tez çalışmasının konusu, DAF'ın yüzeyleyen fay kayaçlarının, fayın çok yakın tarihini temsil eden bu krip hareketi üzerinde etkisinin olup olmadığıdır. Bu çalışma kapsamında, uzaktan algılama ve saha tabanlı jeoloji verileri deneştirilerek DAF'ın Palu ve Hazar Gölü (Elazığ) arasında kalan kesiminin jeoloji haritası derlenmiştir. Bunun için ilk olarak önceki çalışmalarda elde edilen uzaktan algılama bulgularına ek olarak yeni tarihli Landsat 8-OLI görüntüleri bant kombinasyonu, bant oranlaması, temel bileşenler analizi (PCA) ve minimum gürültü fraksiyonudan (MNF) oluşan dört farklı teknik kullanılarak işlenmiş ve jeolojik birimlerin analizi için yeni yalancı renk haritaları üretilmiştir. Yapılan saha çalışmaları ile formasyonların mekânsal dağılımı kontrol edilmiş ve DAF'ın ilgili kesimindeki fay yüzlekleri belirlenmiştir. Bu fay zonları boyunca temsili kayaç numuneleri alınmış ve X-ışını kırılımı (XRD) incelemeleri yapılarak bu kayaçların içinde fay killerinin çeşitleri belirlenmiştir. DAF'ın Palu ve Hazar Gölü arasında kalan kesiminin, genel olarak ofiyolitik (ultramafik ve mafik) kayaçlar ve yığışım karmaşıklarından (şeyl, kumtaşı, volkanikler, ofiyolit parçaları) oluştuğu görülür. Bu temel kayaçlar özellikle çalışma bölgesinin orta kesimlerinde genç alüvyonlarla örtülmüştür. Fay zonu boyunca toplanan fay kayacı örneklerinin XRD incelemeleri, deformasyon zonlarında baskın mineral birliğinin vermikülit, simektit ve klorit kil gruplarından oluştuğunu ortaya koymuştur. Fay kayaçlarının belirtilen kil türlerinden oluşması, boşluk suyu basıncındaki değişime bağlı olarak DAF'ın ilgili kesimi boyunca mekanik zayıflamaya ve bunun bir sonucu olarak sığ seviyelerde asismik kaymaya neden olabileceğine işaret eder.
-
ÖgeGelibolu yarımadası, Gökçeada ve Bozcaada arasındaki deniz alanının geç pleyistosen-güncel sismik stratigrafisi ve paleocoğrafik evrimi(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2022-01-28) Karakoç Gültekin, Derya İpek ; Yaltırak, Cenk ; 505171325 ; Jeoloji Mühendisliği ; Geological EngineeringBu çalışmada, Kuzey Ege Denizi'nde, Gökçeada, Bozcaada ve Gelibolu Yarımadası arasında kalan alanda, sığ sismik veriler kullanılarak bölgenin Geç Pleyistosen-Güncel sismik stratigrafisi ve paleocoğrafik evrimi araştırılmıştır. Çalışmada, 2005 yılında Türk Deniz Kuvvetlerine bağlı Seyir Hidrografi ve Oşinografi Dairesi tarafından yürütülen TCG Çubuklu ve TCG Çeşme adlı araştırma gemilerinden toplanan çok ışınlı batimetri haritaları ile 1995, 1996 yıllarında TCG Çubuklu ve 1997 yılında Arar R/V araştırma gemileri tarafından toplanan yaklaşık 590 km uzunluğunda sismik veri kullanılmıştır. Batimetri verileri kıyıya kadar anonim sonar verileri ile tamamlanmış ve yanlış okumalar düzeltilmiştir. Çok ışınlı derinlik verileri bölgenin morfolojik unsurlarının tanımlanmasında kullanılmıştır. Kâğıda baskı sismik veriler bilgisayar ortamına aktarılarak sayısallaştırılmıştır. Çalışma alanının Geç Kuvaterner stratigrafisinin araştırılmasında küresel deniz seviyesi değişimleri esas alınarak sekans stratigrafik yöntem analizleri kullanılmıştır. Schlumberger şirketine ait Petrel programı kullanılarak, sismik kesitler üzerinde yüksek yansıma genliğine sahip yüzeyler belirlenerek, birimler arası uyumsuzluk yüzeyleri belirlenmiştir. Tanımlanan yüzeyler 3 boyutta birleştirilerek her bir birimin taban yüzeyi oluşturulmuştur. Oluşturulan bu yüzeyler arasındaki farklar alınarak birimlerin kalınlık dağılım haritaları elde edilmiş olup bu veriler küresel deniz seviyesi değişim eğrisine göre yorumlanmıştır. Elde edilen taban topografyaları ve kalınlık dağılım haritaları ile deniz seviyesi değişimleri ve birimlerin bulunma konumlarına göre tektonik çökme hızı hesaplanmıştır. Bu çalışmalar sonucunda, sismik verilerde gözlenen kıvrımlı akustik temel birim üzerindeki paket içerisinde deniz tabanından aşağıya doğru sıralanan birimler tanımlanmıştır. Deniz seviyesi düşmesi esnasında erozyon ve depolanma arasında oluşan minör yükselmelerde havza kenarında aşmalı plaj ve delta çökelleri ile tanımlanan bu birimler sırasıyla Birim 1, Birim 2, Birim 3 ve Birim 4 olarak adlandırılmıştır. Bu çalışmalar sonucunda, Gökçeada-Limni sırtı ile Biga Yarımadası arasında 136-12 bin yıl öncesine kadar hep bir körfez olduğu zaman zaman göl ortamına dönüştüğü anlaşılmış ve bu çalışmada Aksu Baseni olarak adlandırılmıştır. Ayrıca, Çanakkale Boğazı ekseninden deniz seviyesi düşmesine bağlı olarak oluşan derin kanyonun daima Saroz körfezine uzandığı doğal olarak Çanakkale Boğazı ve uzantısı olan Anafartalar kanyonunun eski boğazı oluşturduğu anlaşılmaktadır.
-
ÖgeIlgın (Konya) kuzeyi metavolkanik kayaçlarının jeolojisi ve feldspat potansiyelinin araştırılması(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024-01-02) Sarıkaya, Oral ; Özdamar, Şenel ; 505201321 ; Jeoloji MühendisliğiGelişmekte olan ülkemiz için hammadde kaynaklarımızın en iyi şekilde değerlendirilmesi ve işlenmesi ülke ekonomisi bakımından büyük önem taşımaktadır. Feldspatlar özellikle seramik, porselen ve cam endüstrisinin vazgeçilmez hammaddelerinden biridir. Ülkemizde giderek artan sanayileşme, alkali feldspat ihtiyacını arrtırmakta ve özellikle seramik endüstrisinde üretim ve kalite sorunlarını da beraberinde getirmektedir. Ülkemizde sodyum feldspat rezervi ve üretimi konusunda bir sorun yaşanmamaktadır. Ancak, potasyum feldspat üretimi açısından bir yetersizlik mevcuttur. Eldeki rezervler ve üretim ülkemizin ihtiyacını karşılayamamakta ve her yıl ithalat yöntemiyle temin edilmektedir. Her geçen gün artan seramik hammadde talebinin karşılanması yönündeki faaliyetler kapsamında, Ilgın (Konya) kuzeyinde yer alan metavolkanik kayaçlardaki potasyum feldspat varlığı önem arz etmektedir. Bu çalışmada, Ilgın (Konya) kuzeyinde yer alan metavolkanik kayaçların jeolojik, mineralojik – petrografik ve jeokimyasal özellikleri ile seramik üretiminde feldspat kaynağı olarak kullanılabilme potansiyelinin araştırılması amaçlanmıştır. Çalışma alanında Paleozoyik ve Mesozoyik yaşlı iki ayrı metamorfik kayaç grubu yer almaktadır. Bu kayaçların üzerine uyumsuz bir şekilde Neojen yaşlı çökeller ve alüvyon yerleşmiştir. Paleozoyik yaşlı metamorfik grup metasedimanterler ve metakarbonatlardan oluşmaktadır. Tabanı metakonglomeralardan oluşan bu metamorfikler üste doğru metakumtaşı, metakuvarsit, fillat, şist, metaçört ve en üstte metakarbonatlar şeklinde devam etmektedir. Mesozoyik yaşlı metamorfik grup da benzer şekilde metasedimanterler, metavolkanikler ve metakarbonatlardan oluşmaktadır. Tabanda metakonglomeralar yer almakta, üstüne şistler ve metakumtaşları gelmektedir. En üst birim ise metakarbonatlardır. İki grup arasındaki en temel fark Mesozoyik yaşlı metamorfik grubun metavolkanik kayaçları içermesidir. Bu tez çalışmasının asıl inceleme konusu olan metavolkanikler çalışma alanı içinde beş farklı lokasyonda mostra vermektedir. Bunlar; Küçüktokmak Tepe, Kocatokmak Tepe, Göleç Tepe, Avdan Köyü ve Dereköy – Kurtlukaya Tepe'dir. Bu lokasyonlarda mostra veren metavolkanikler genelde bejimsi, grimsi, yeşilimsi renklerdedir. Genellikle masif metalavlar halinde gözlenen metavolkanikler bazı bölgelerde iyi derecede şistozite göstermektedir. Kuvars, feldspat, muskovit minerallerinin yer yer gözle görülebildiği kayaçlar bazı bölgelerde kuvars damarlarıyla da kesilmiştir ve yer yer demir oksit getirimleri de gözle görülebilmektedir. Bu çalışmanın asıl inceleme konusunu oluşturan metavolkanik kayaçlar metariyolitik – alkali metariyolitik kayaçlardır. Kayaçlar ortalama %40-50 oranında matriks ve %50-60 oranında kuvars, alkali feldspat, muskovit ve plajioklaz minerallerinden oluşmakta ve hemikristalen porfirik doku sergilemektedir. Kayaçların matriksleri ise ince taneli kuvars, alkali feldspat ve serizit minerallerinden oluşmaktadır. SiO2 içerikleri %63,60-71,97; K2O içerikleri %3,4-10,52; Al2O3 içerikleri %15,78-18,56; Fe2O3 içerikleri %0,94-4,26 ve TiO2 içerikleri %0,02-0,57 arasında değişmektedir. Kayaçlar kalk-alkalen ve şoşonitik karakterlidir. Ayrıca kayaçlar peralüminli ve silikaca doygun özelliktedir. İz element analizlerine göre kayaçlarda Ba yüksek (88 – 391 ppm) değerlerdedir. Zr değeri özellikle Avdan Köyü ve Dereköy örneklerinde (424 – 597 ppm) yüksektir. Aynı örneklerde Rb değeri de (190 – 360 ppm) yüksektir. Örneklerin neredeyse tümünde Eu değerlerinin düşük (0,06 – 0,55 ppm) olduğu saptanmıştır. Eu değerinin düşük olması ve Ba değerinin yüksek olması kabuksal kirlenme olasılığını arttırmaktadır. Kayaçlarda başta Eu olmak üzere Sr, Hf ve Ti elementlerince fakirleşme diğer elementlerce zenginleşme görülmektedir. Burada Sr ve Eu elementlerinde görülen negatif anomali feldspatların fraksiyonel kristallenmesini gösterirken Ti elementinin negatif anomalisi Fe ve Ti açısından zengin minerallerin fraksiyonel kristallenmesini göstermektedir. Th, Nb, Zr gibi elementlerde görülen zenginleşme ise kabuk kontiminasyonunu işaret etmektedir. Kayaçlar göreceli olarak LREE açısından zengin, HREE açısından fakir bir bileşim sergilemekte ve kondrite göre normalleştirilmiş dağılım desenlerinde LREE'den HREE'lere doğru bir fraksiyonlanma sergilemektedir. Kayaçların oluşumu fraksiyonel kristalizasyon, asimilasyon-fraksiyonel kristalizasyon, magma karışımı ve kabuksal kirlenme olaylarını içermektedir. Ilgın metavolkanik kayaçları levha içi ortamda orojenez sonrasında çarpışma ile eş zamanlı olarak gelişen bir magmatik aktivite sonucu meydana gelmiştir. Yüksek potasyumlu asidik kayaç kimyası sergileyen Ilgın (Konya, Türkiye) metavolkanik kayaçları, K2O ve SiO2 içeriği açısından seramik endüstrisinde kullanılmaya uygun olsa da Fe2O3 ve TiO2 içeriği açısından kalite sınırlarının altında kalmaktadır. Seramik üretiminde hammadde olarak kullanılacak potasyum feldspatların sağlaması gereken kimyasal şartlar vardır. Bu bağlamda K2O değerleri en az %8 olmalı, Fe2O3 ve TiO2 değerleri de en fazla %0,1 olmalıdır. Tüvenan halde bile K2O standartını sağlayan metavolkaniklerde demirli ve titanlı minerallerin uzaklaştırılarak ilgili değerlerin kalite standartlarına uygun hale getirilmesi gerekmektedir. Bu bağlamda örneklere manyetik seperesyon, flotasyon ve asitte çözdürme gibi cevher zenginleştirme yöntemleri uygulanmıştır. Böylece demirli ve titanlı bileşenlerin uzaklaştırılması ve alkali bileşenlerin daha da zenginleştirilmesi amaçlanmıştır. Tüvenan örneklere doğrudan manyetik ayırma yöntemiyle kayaçlardaki demirli ve titanlı bileşenlerin uzaklaştırılamadığı görülmüş ve tüvenan örneklere flotasyon deneyleri yapılmıştır. Tane serbestleşme boyutunun zenginleşmeye etkisini anlayabilmek için -500 mikron altı, -300 mikron altı ve -150 mikron altı tane boyutlarında deneyler gerçekleştirilmiştir. Bu deneyler sonucunda demirli-titanlı minerallerin uzaklaştırılması ve feldspatın zenginleştirilmesi için en uygun tane boyutu aralığının -150 mikron tane boyutu olduğu görülmüştür. Flotasyon deneylerinde DernA-7, A4, DAHC, R801, R825, Duomeen ve HF türü reaktifler kullanılmıştır. Yapılan deneyler sonucunda hem demirli-titanlı bileşenlerin uzaklaştırılması hem de feldspatın zenginleştirilmesi için en uygun reaktif kombinasyonunun DAHC+R801+R825 reaktif kombinasyonu olduğu anlaşılmıştır. Flotasyon deneyleriyle eş zamanlı olarak XRD analizleri de gerçekleştirilmiştir. Kimyasal analiz sonuçları ve XRD analizi sonuçları birlikte yorumlanmıştır. Flotasyon deneyleri sonucunda Avdan köy merkezinde yer alan metavolkaniklerdeki potasyum zenginleşmesinin muskovit minerallerinden kaynaklandığı anlaşılmıştır. Ilgın/Konya bölgesinde yer alan bölgeler arasında potasyum feldspat potansiyeli en yüksek olan bölge Dereköy bölgesidir. Yapılan zenginleştirme çalışmaları sonrası Dereköy bölgesinden alınan DR-1 kodlu örnek endüstrinin istediği değerlere yakın sonuçlar vermiştir. Tüvenan halde %10,52 K2O, %1,54 Fe2O3 ve %0,36 TiO2 içeren Dereköy metavolkanik kayaçlarından yapılan zenginleştirme işlemleriyle flotasyon sonucunda %13,89 K2O, %0,32 Fe2O3 ve %0,13 TiO2 içeren ürün elde edilmiştir. Bu ürün K2O değeri açısından endüstrinin istediği standartlara uygun hatta daha iyidir. Fe2O3 ve TiO2 oranları %0,1 seviyesine indirilebilirse seramik endüstrisinde kullanılmaya tamamen uygun hale gelecektir. Özetle, Ilgın/Konya bölgesinde özellikle Dereköy civarında yer alan metavolkanik kayaçlarda potasyum feldspat potansiyeli oldukça yüksektir fakat kayaçlardan demirli-titanlı minerallerin uzaklaştırılması gerekmektedir. İleride yapılacak çalışmalarda farklı zenginleştirme yöntemleri kullanılarak kayaçlarından seramik endüstrisinde kullanılmaya uygun standartlarda ürün elde edilebilir ve ülke ekonomisinin gelişimine büyük katkılar sağlanabilir. Anahtar Kelimeler: Feldspat, Ilgın (Konya, Türkiye), jeoloji, metavolkanik kayaç, seramik.
-
ÖgeInventory of masswasting and sediment transport features on the Ligurian margin(Graduate School, 2022-06-28) Ahmadov, Rashid ; Eriş, Kürşad Kadir ; Spieb, Volkhard ; 505181325 ; Geological EngineeringThe Ligurian margin (NW-Mediterranean Sea) is a seismically and tectonically active margin, and lots of mass wasting processes and submarine landslides are known on the deeper slope. Based on multichannel seismic reflection data from the expedition of M73/1, LIMA-LAMO (Ligurian Margin Landslide Measurements & Observatory) 2007, this study attempts to have a better idea of the underground structure of the deepwater area of the Ligurian Margin, including the deeper slope (1500-2000 m water depth) west of the Var Canyon with several scars, landslide, and the Var Canyon zone with its channels, terraces, and flanks in down to roughly 2500 m water depth. The seismic-stratigraphic analysis and facies description of the processed 17 seismic lines allowed us to understand the connection between the deposits and deeper areas and the original deposits where the failure masses were coming from. There has been no study before this thesis about the collected deepwater survey data from the M73/1 2007 expedition. In brief, these seismic profiles can be used for future scientific works, and there is no need to repeat processing. It is well known that sea-level fluctuations have deeply influenced the stratigraphy of the region. However, at present, this study is not able to assign a geologic age to the deposition of sequences in relation to sea-level changes. The narrow continental shelf and steep gradients have minimized the effect of sea-level change. A more precise, extensive, and dense survey is needed to evaluate the event in the region.
-
ÖgeIstranca masifi'nin doğu kesiminde yer alan volkanikli fliş istifinin yaşı ve kökeninin araştırılması(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2022-02-14) Akın, Ali ; Sunal, Gürsel ; 505181301 ; Jeoloji MühendisliğiIstranca Masifi, batısında Balkan Zonu, doğusunda İstanbul Zonu bulunan geç Prekambriyen'den erken Kretase'ye kesintili de olsa yapıların takip edilebildiği, Tetisidlerin Paleozoik ve Mesozoik evriminin daha iyi anlaşılabilmesi için önemli konuma sahip tektonik birliktir. Bazı araştırmacılar Istranca Masifi'ni Kimmerid Orojenezi'nin bir parçası olarak görürken, bazıları da Lavrasya'nın güneyinde konumlanmış pasif kıta kenarı olarak yorumlamaktadır. Masifin stratigrafisi eski çalışmalarda 1) Permiyen öncesi kristalin "temel" ve bunlara sokulan Permiyen yaşlı Kırklareli metagranitleri ve 2) Mesozoik sedimanter "örtü" olarak basitçe ikiye ayrılmıştır. Ancak, yapılan yeni çalışmalar ile litostratigrafik birimlerin yaşları oldukça değişmiştir. Masifin doğu kısmında (Kıyıköy bölgesi), temelde geç Proterozoik metasedimanterleri ve bunları kesen Kambriyen metagranitleri gözlenmiş, bu birimlerin üzerinde, daha önce Triyas olarak yaşlandırılan, Ordovisyen-Karbonifer aralığında gelişmiş metasedimanter kayaları tespit edilmiştir. Ayrıca Karbonifer yaşlı yığışım prizması ve genelde buna sokulan magmatik yayın parçalarına ulaşılmıştır. Bu değişikliklerin ardından Masif, batıda Kırklareli Birliği, doğuda Vize Birliği, Mahya Kompleksi, Yavuzdere Kompleksi ve Jura Napı olarak beş farklı tektonostratigrafik birliğe ayrılmıştır. Geç Jura-erken Kretase döneminde gelişen bölgesel metamorfizma ile kayalar epidot-amfibolitten yeşilşiste değişen fasiyes aralığında metamorfizmaya uğramıştır ve tüm bu kayalar üzerine nüfuz eden deformasyon yapıları (S2 foliasyonları ve L2 lineasyonları) gelişmiştir. Eski dönemde gelişmiş olan deformasyonlar, geç Jura-erken Kretase deformasyonu ile üzerlenmiştir. Istranca Masifi'nin Doğu kısmının yapısı, kuzeydoğu-, kuzey- ve nadiren kuzeybatı-verjanslı napların biraraya gelmesiyle oluştuğu düşünülmektedir. Doğu kısmında genel olarak geç Jura-erken Kretase dönemine ait iki farklı deformasyon evresinde, ilk olarak S2 foliasyonları oluşmuştur. Bunların eğim yönü kuzey, kuzeydoğu ve doğuya doğrudur. L2 lineasyonları ise kuzey, kuzeydoğuya doğrudur ve kuzey-, kuzeydoğuya doğru makaslama yönü verir. İkinci evrede ise foliasyonlar, krenülasyon klivajlarınca yer yer üzerlenmiştir. İkinci evre sıkışma ile gelişmiştir, güneybatıya doğru makaslama yönü vermektedir ve kuzey-, kuzeydoğuya doğru olan ilk evredeki makaslamanın tam zıttıdır. Tüm bu eski öngörüler ile Mesozoyik döneme addedilen bu kayaç ve temsil ettikleri olayları test etmek için bu çalışma kapsamında, Istranca Masifi'nin doğu kısmında kalan, eski çalışmalarda "örtü" birimlerinin stratigrafik olarak en üst kısmını oluşturduğu düşünülen volkanikli fliş istifi olan Serves Metagrovağı ve bunun üstüne gelen Nişantaşı Metakumtaşı, Kumlukoy Metakumtaşı birimleri ayrıntılı bir şekilde çalışılmıştır. Bu kesimin yeni çalışmalar ve öngörüler ışığında stratigrafik konumu ve de geçirmiş olduğu deformasyon aydınlatılmaya çalışılmıştır. Çalışma alanında görülen en yaşlı kayalar önceki çalışmalarda Serves Metagrovağı olarak isimlendirilen birimdir. Daha yaşlı birimler ile olan ilişkisi yoğun bitki örtüsü nedeniyle net olarak ortaya konulamamıştır. Ancak eski çalışmalarda Mahya şistlerinin devamı olarak dereceli geçişli olduğu söylenmektedir. Alt kesimleri Serves Burnu'nda, açık gri, gri renkli metakumtaşları, şistler ve gri-koyu gri renkli fillatlar şeklinde görülmektedir. İnce kesitte feldspatça zengin olan ve kuvars, litik taneler, muskovit içeren, iyi foliasyon geliştirmiş kayalardır. Nişantaşı Sırtı'na yakın kısımlarda görülen kahverengi altere renkli, serizitleşmiş kaba taneli metakumtaşları ince kesitte feldspat + litik taneler + kuvars + muskovit + serizit mineralleri gözlemlenir. Feldspatların bu kadar yaygın olması, kaynak alanın magmatik bir alana yakın olmasıyla ilişkili olabilir. Serves Koyu'nda ise ayırt edici olarak yeşil renkte görülen şist, fillat, kalkşistler ve metakumtaşları gibi metasedimanter kökenli kayalar ile bazik bileşimli metatüfler ardalanmış bir şekilde görülmektedir. İnce kesitte feldspat + amfibol + epidot + titanit + klorit + opak mineraller görülen, deformasyon sebebiyle eski dokusunu koruyamamış bu bazik kayalar petrografik olarak yeşilşist olarak adlandırılmış, arazi ilişkilerinden dolayı köken olarak tüf olarak yorumlanmıştır. Ayrıca, foliasyon düzlemlerine paralel gelişmiş ve makaslanıp kıvrımlanmış kuvars damarları, deformasyondan önceki dönemde akışkan varlığının yüksek olduğunu göstermektedir. Bu hali ile istif sedimanter anlamda türbiditik ve tektonik anlamı ile de filiş istifidir. Yaptığımız çalışmalar bu birimin Karbonifer yaşlı bir yığışım prizması ürünü olduğunu düşündürmektedir. Çalışma alanındaki metamorfik kayaların yapısal özellikleri kısa mesafelerde farklılıklar göstermektedir. Bu sebeple çalışma alanı görülen S1 foliasyonlarına göre farklı yapısal "bölgelere (zonlara)" ayrılmıştır. Güneyde, Serves Koyu'nda, foliasyonlar ortaç-dik açılarda, güneye-güneybatıya doğru eğimlidirler ve foliasyonların kıvrımlanması ile izoklinal kıvrımlar gözlemlenmektedir. Kuvars damarlarından ve kıvrımlardan çıkartılan kinematik analizlere göre bu kısımlarda güneybatı- ve batıya verjanslı makaslama hareketi görülmektedir. Foliasyonlara paralel gelişmiş milonitik sünek faylarda güney-güneybatıya doğru normal faylanma görülmektedir. Serves Burnu'nda ise hafif dalımlı, açık kıvrımlar görünmektedir. Krenülasyon kıvrımı olarak yorumlanacak bu kıvrımlar, kuzeydoğu-güneybatı taraflarından saf makaslama (sıkışma) hareketi göstermektedir. Nişantaşı Sırtı'nda ise yatık kıvrımlar görülmektedir ve asimetrik kıvrım ve kuvars damarlarından çıkartılan kinematik hareket kuzeye doğru makaslama yönü göstermektedir. Foliasyonlar ile kıvrım eksen düzlemleri paraleldir. Tüm bu yapılar bindirmelerle ilişkili yapılardır. Istranca Masifi'nin doğu kesiminden alınmış olan üç farklı metakumtaşı ve bir yeşilşist örneğinden ayırtlanan zirkonlardan yapılan U-Pb tarihlendirilmesiyle kayaların oluşum yaşı, son depolanma tarihleri ve kaynak alanları hakkında değerli verilere ulaşılmıştır. Nişantaşı Sırtı'ndan ve Mavroz Koyu'ndan alınan iki kaba taneli metakumtaşı benzer yaş sonuçları vermiştir. İlk örnekten derlenmiş 109 zirkondan elde edilmiş olan en genç yaş 342 My'dır. İkinci örnekten ayrılan 120 zirkondan en genç yaş 338.2 My'dır. Serves Koyu'ndaki metatüf örneğinden elde edilebilmiş 4 zirkon mineralinden ise en genç 324 Ma yaş elde edilmiştir. Poliçe tarafından alınan Kumlukoy Metakumtaşı'na ait örnekten ise 256 My gibi genç bir yaş elde edilmiştir. Eski çalışmalarda Jura olarak öngörülen Serves Metagrovağı'nın çökelim yaşı bu çalışmada alt Karbonifer olarak bulunmuştur. Serves Koyu'ndaki birimlerin yapısal olarak daha üstte olduğu düşünülürse daha genç yaş vermesi normal bir durumdur. Kumlukoy Metakumtaşı'nın yaşı ise Üst Permiyen-Triyas olarak verilebilir. Bu yaşlar çerçevesinde, Serves Metagrovağı'nın altta görülen kayaları Mahya ve Yavuzdere Kompleksleri'nin geliştiği yay ile ilişkili görünmektedir. Serves Koyu birimleri ise gerek petrografik, gerek yapısal ve de yaşı açısından Mahya Kompleksi ile doğrudan benzerlik göstermektedir. Daha genç çökelim yaşına sahip Kumlukoy Metakumtaşı ise batıdaki Triyas Metasedimanter istifi ile benzerlik göstermektedir. Ayrıca, Serves Metagrovağı detritiklerinin Mesoproterozoik dönemi zirkonları içermemesi bu birimlerin Gondwana'nın Kuzey Afrika kısımları ile deneştirilebileceğini gösterir. Bu çalışma sonucunda, Istranca Masifi'nin doğusunda Jura ve Kretase yaşlı olarak kabul edilen birimlerin yaşlarının Karbonifer ve Permo-Triyas olduğu saptanmıştır. Serves Metagrovağı'nın daha batıda kalan Mahya ve Yavuzdere Kompleksleri ile ilişkisi anlaşılmaya çalışılmıştır ve detritik zirkonlar yardımıyla kökenleri hakkında veriler elde edilmiştir. Ayrıca, bölgenin yapısal jeolojisi çalışılarak birimlerin kendi içerisindeki konumları aydınlatılmaya çalışılmıştır.
-
Ögeİvrindi (Balıkesir KB Türkiye) bölgesindeki Pb-Zn cevherleşmelerinin jeolojik ve jeokimyasal özelliklerinin incelenmesi(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024-06-27) Ecem, Rabia ; Yıldırım Kıran, Demet ; 505211307 ; Jeoloji MühendisliğiBu tez, Türkiye'nin Kuzeybatısında yer alan Balıkesir'in İvrindi bölgesindeki Pb-Zn mineralizasyonunun jeolojik özelliklerini değerlendirmektedir. Yüzeye çıkan kayaların petrografik özellikleri, mineralizasyonun oluşumu, ana kaya ile ilişkisi, mineralojik ve kimyasal bileşimi ile yapısal ve dokusal özellikler üzerinde durulmaktadır. Çalışma alanı, çoğunlukla Alt Triyas Karakaya Kompleksi kayaları, Alt Miyosen Şapçı Formasyonu, Yürekli Dasiti ve Soma Formasyonu'ndan oluşmaktadır. Bölgedeki Karakaya Kompleksi, metakonglomera, metakumtaşı, metakiltaşı, kumlu kireçtaşı, kumtaşı, aglomera, metavolkanikler ve farklı boyutlardaki Permiyen kireçtaşı bloklarından oluşmaktadır. Bu birimler, Alt Miyosen Şapçı Formasyonu ve Yürekli Dasiti tarafından örtülmüştür. Şapçı Formasyonu, andezitler ve bunların tüf ve piroklastik kayalarından oluşurken, Yürekli Dasiti, asidik bileşimli lav ve piroklastiklerden oluşmaktadır. Alt Miyosen Soma Formasyonu, tüm bu kaya birimlerini uyumsuz olarak örter ve marn, silttaşı, kumtaşı ve kireçtaşı ile ardalanmalarından oluşmaktadır.. Tez, Pb-Zn mineralizasyonunun Şapçı Formasyonu'ndaki tüfler ve altere andezitlerde bulunduğunu ortaya koymuştur. Bu mineralizasyonlar, demir zenginleştirilmiş alterasyonla boyanmış iki ana alterasyon zonu ile ilişkilidir: silisleşme-argilik ve fillik-kloritik zonlar. Mineralizasyon zonları, N30°–80°E yönünde ve 65°GB eğiminde olan birçok kırık ve faydan etkilenmiştir. Araştırma amacıyla toplam 43 kayaç ve 12 karot örneği alınmış ve daha ileri petrografik analizler yapılmıştır. 23 parlak kesit, cevher mikroskopisi incelemelerine tabi tutulmuştur. Mineralizasyonla ilişkili farklı alterasyon zonlarının mineral bileşimini belirlemek için toplam 18 altere örnek X-ışını difraksiyonu (XRD) analizine tabi tutulmuştur. XRD incelemeleri, Şapçı Formasyonu'nun altere andezitlerinde ve tüflerinde iki ana alterasyon zonunun varlığını ortaya koymuştur: yüksek silisleşmiş-arjilik zon ve daha küçük fillik-kloritik zon. Tüm bu alanlarda yüksek demir seviyeleri gözlenmiştir. Silisleşmiş-arjilik alterasyon zonu, çoğunlukla kuvars, kaolinit, albit, illit, anglesit, ortoklaz, pirit ve alunitten oluşur. Ayrıca, küçük miktarlarda serisit, arsenopirit, jadeit-diopsit, barit, hematit, serüsit, sfalerit, rutil, manyetit, braunit, magnezit, kalsit, hidroksiapatit ve çinkit bulunabilir. Fillik-kloritik zon, alunit, albit, klinoklor, muskovit, manyetit, flogopit, klinokrizotil ve anortitten oluşur. Cevher minerolojisi, pirit, galen ve sfalerit ile birlikte küçük miktarlarda arsenopirit ve kalkopirit içerir. Cevher minerallerinin parajenetik sıralaması, birincil, ikincil ve süperjen aşamalardan oluşur. İlk aşamada, belirgin bir şekilde pirit, galen ve sfalerit ile birlikte küçük miktarlarda arsenopirit ve kalkopirit bulunur. Bu mineraller, kuvars, kaolinit, serisit ve illit içeren silisleşmiş-arjilik zonlardan oluşan altere zon içinde bulunur. İkinci aşama, Fe oksitlerinden oluşan bir hidrotermal mineralizasyon sistemi ile ilişkilidir. Markazit, kuprit ve hematit ile birlikte anglesit, serüsit ve zinkit gibi mineralleri içerir. Bu mineraller, oksitlenmiş koşullarda daha önce gelişmiş cevher minerallerinin yerini almıştır. Süperjen faz, götit mineralinin varlığı ile karakterizedir. Cevher içeren tüfler ve volkanik kayaların jeokimyasal özelliklerini değerlendirmek, cevher içeriğini belirlemek, kayaların sınıflandırılması ve alterasyon jeokimyası için toplam 38 örnek XRF majör-iz element analizi, ICP-MS element analizi ve mineralizasyonla ilişkili kuvars damarlarında sıvı kapanımı çalışmaları ile analiz edilmiştir. Analiz sonuçları, Şapçı Formasyonu'nun çoğunlukla andezit, piroklastik ve metatüf içerdiğini göstermektedir. Şapçı Formasyonu örneklerde K/Rb oranları 235.2 ile 315.8 arasında değişmekte olup, ortalama 261.07'dir. Bu oranlar, formasyonun asidik/orta karakterde olduğunu ve metavolkanik tüf, metagreyvak ve arkozik kumlardan oluştuğunu göstermektedir. Bu kayaların üst kıta kabuğunda oluştuğu belirlenmiştir. Çalışma alanındaki Yürekli Dasitlerine ait alınan kaya örnekleri, jeokimyasal sınıflandırma (TAS) diyagramına göre sabalkali dasit olarak sınıflandırılmıştır. Altere kayalardaki iz element analizleri, Zn (7471 ppm'ye kadar), Pb (1310 ppm'ye kadar) ve Cu (193 ppm'ye kadar) yüksek konsantrasyonlar göstermektedir. Kuvars minerallerinde yapılanbirincil sıvı kapanım çalışmalarınadayanarak elde edilen verilerde ötektik sıcaklık (Te) değerleri -17.8 ile -16.2 °C arasında değişmekte olup, H₂O-NaCl sisteminin varlığını işaret etmektedir. Birincil sıvı kapanımlarının nihai erime sıcaklıkları (Tm) -8.0 ile -4.8 °C arasında değişmekte olup, ortalama -6.0 °C'dir. Homojenizasyon sıcaklıkları (Th) 212.7 ile 298.2 °C arasında değişmekte olup, ortalama 246.1 °C'dir. Tuzluluk, %7.6 ile %11.7 NaCl arasında değişmekte olup, ortalama %9.2 NaCl eşdeğeridir. Birincil kapanımların yoğunlukları 0.80 ile 0.94 g/cm³ arasında değişmekte olup, ortalama yoğunluk 0.88 g/cm³'dir. Bu araştırma kapsamında yapılan saha, jeokimya, mineraloji-petrografi, cevher mineralojisi ve sıvı kapanımı incelemeleri sonucunda, Pb-Zn cevherleşmesinin Şapçı Volkanitleri ile ilişkili olduğu ve ortaç sülfidasyon epitermal tipte bir cevherleşme olduğu belirlenmiştir.
-
ÖgeKhasab — Tibat (Umman) sahil yolu şevlerinde kaya düşmesiriski azaltma yöntemlerinin araştırılması(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024-07-16) Soylu, Zuhal ; Mahmutoğlu, Yılmaz ; 505231314 ; Jeoloji MühendisliğiKhasab - Tibat Sahil Yolu İyileştirme Projesi, Umman Ulaştırma ve İletişim Bakanlığı ile STFA Oman LLC firması arasında 17 Haziran 2014 tarihinde imzalanan yapım anlaşmasına göre gerçekleştirilen bir projedir. Bu proje, Khasab ilini Tibat'a bağlayan sahil karayolunda meydana gelen kaya düşmeleri nedeniyle yaşanan can ve mal kayıplarını önlemek amacıyla mevcut yolun düzeltilmesi veya yeniden inşa edilmesini, ayrıca kıyı ve şev koruma işlerini içerir. Toplamda 27 km'lik 6 bölümden oluşan projede, şev stabilizasyonu, kaya dolgusu, kıyı koruma dolgusu ve menfez inşası gibi çeşitli işler gerçekleştirilmiştir. Çalışma, Khasab - Tibat sahil yolunun 0+000 km ile 15+105 km arasındaki şev koruma işlerini incelemekte ve gelecekteki benzer projeler için de kaynak olarak kullanılması hedeflemektedir. Khasab - Tibat sahil yolunun 15 km'lik bölümünde kaya düşmelerini önlemek için şev stabilitesi ve kaya düşmesi analizleri yapılarak, uygun koruma önlemleri seçilip tasarlanmıştır. Bu çalışma, benzer projeler için bir örnek metodoloji sunma amacı taşımakta olup; bu doğrultuda izlenen metodoloji, üç temel aşamadan oluşmaktadır. Aşama 1- Veri Toplama: Saha ve laboratuvar çalışmaları ile gerekli veriler toplanmıştır. Bu veriler, daha sonraki analizlerin temelini oluşturmuştur. Aşama 2- Analizler ve Risk Değerlendirmesi: Tehlikelerin ön değerlendirmesi için analizler yapılmış, risk ölçümü için detaylı çalışmalar gerçekleştirilmiştir. Bu analizler, mevcut durumun, olası risklerin ve risk büyüklüğünün belirlenmesine yardımcı olmuştur. Aşama 3- Tasarım ve Öneriler: Son aşamada, tasarım özellikleri ve muhtemel koruma önlemleri önerilmiştir. Elde edilen analiz sonuçlarına dayanarak uygun koruma önlemleri belirlenmiş ve tasarım özellikleriyle sunulmuştur. Bu metodoloji, Khasab - Tibat sahil yolunun 15 km'lik bölümünde kaya düşmelerini etkili bir şekilde önlemek amacıyla kullanılmıştır. Aşama 1, temel olarak saha araştırmalarının, laboratuvar testlerinin gerçekleştirilmesini ve veri toplama sürecini içerir. Bu aşamada, Khasab - Tibat sahil yolunun proje kapsamındaki 15 km'lik bölümü, insansız hava araçları kullanılarak taranmış ve bu taramalar sonucunda sahil yolu boyunca konumlanan kaya şevleri, belirli kriterlere göre sıralanmış, 1'den 82'ye kadar alt bölümlere ayrılmış ve numaralandırılmıştır. Belirlenen bu bölgelerde süreksizlik hatları ölçülmüş, doğal şev yüzeyinden ve ayrışmış süreksizlik yüzeylerinden Schmidt çekici ölçümleri ile pürüzlülük katsayısını (JRC) belirlemek için Barton tarağı ölçümleri alınmıştır. Bu verilerin, standart profillerle karşılaştırılarak, taze yüzey ve ayrışmış yüzey için tek eksenli basınç dayanımı değerleri ve JRC katsayıları hesaplanmıştır. Bazı bölgelerde kaya ve zemin numuneleri alabilmek için sondaj çalışmaları yapılmış ve elde edilen numuneler, mekanik ve fiziksel laboratuvar deneylerine tabi tutulmuştur. Kaya düşmesi riskini değerlendirebilmek için yol ve trafik durumuyla ilgili veriler toplanmıştır. Her bir bölge, insansız hava araçlarıyla havadan ve lazer ile karadan taranmış; bu yöntemlerle elde edilen koordinatlı fotoğraflar, Agisoft PhotoScan Professional Version 1.4.3 ile işlenmiştir. Netice iribariyle şevlerin ortofoto haritası oluşturulmuştur. Aynı program aracılığıyla şevlerin bulut verileri ile eş yükselti haritasına ulaşılmıştır. Ortofoto haritası üzerinde potansiyel yenilme tehlikesi olan kayalar boyutlandırılmış, sistemli bir şekilde numaralandırılmış ve riskli bölgelerden analizler için kesitler alınmıştır. Aşama II'de, Khasab Tibat sahil yolunda kaya düşmesi riskinin değerlendirilmesi için öncelikle gözlemsel bir değerlendirme yapılmıştır. Bu değerlendirme, çalışma alanının özellikleri, şevlerin yüksekliği ve eğimi, yol ile şev arasındaki mesafe ve şev yüzeyindeki kayaların durumu (masif, kırıklı, parçalı) gibi kriterlere dayanarak gerçekleştirilmiş, şevlerin, olası kaya düşmesi riski belirlenerek, harita üzerinde "yüksek riskli," "orta riskli" ve "risk yok" şeklinde bölgelere ayrılmıştır. Gözlemsel risk değerlendirmesinin akabinde, kaya düşmesi riskinin sayısal olarak değerlendirilmesi için Kaya Düşmesi Tehlike Derecelendirme Sistemi (RHRS) kullanılmıştır. RHRS, şev yüksekliği (a), hendek etkinliği (b), ortalama araç riski (AVR) (c), karar verme görüş uzaklığı yüzdesi (d), yol genişliği (e), jeolojik karakter (f), blok boyutu (g), iklim ve şevde suyun varlığı (h), kaya düşmesi tarihçesi (i) parametrelerinin puanlandırılması yoluyla yapılır. RHRS'de derecelendirmeler 0 ile 100 arasında değişen değerler için üstel bir fonksiyon (y = 3x) ile ifade edilir. Burada y, RHRS çizelgesinde karşılık gelen puanı temsil eder. Her bir parametre için bir puanlar hesaplanır. Toplam puan, ilgili bölge için kaya düşme riskine dair puanı verir. RHRS, Aşama I'de belirtilen tüm alt bölgeler için uygulanmış ve yol kesimlerinin tehlike seviyelerini belirlemek için bir karar destek aracı olarak kullanılmıştır. Proje kapsamında, RHRS analizleri sonucunda düşük puan alan bölgeler, daha karmaşık analizler yapmadan korunması gereken yol kesimlerinden ayrıştırılmıştır. Aşama III, tasarım özellikleri ile birlikte koruma önlemlerinin belirlenmesini içerir. Bu amaçla, Bieniawski kaya kütle sınıflaması olan RMR'ın geliştirilmiş bir versiyonu olarak bilinen ve dünya genelinde kaya kütlesi koşullarını tanımlamak için birçok mühendis tarafından sistemli bir araç olarak kullanılan, şev kütle puanlaması olan "SMR" derecelendirmesi kullanılmıştır. SMR temel kaya kütle oranından (RMR), kazı yöntemi, şev ve süreksizliklerin konumu arasındaki geometrik ilişkiden yararlanarak sayısal bir değer ortaya koyar. SMR puanlamasına göre; önerilen destek sistemleri, destek duvarları ve şevde palye inşası, kazı ile şevin kontrollü şekillendirilmesi, yüzey drenajı, derin drenaj püskürtme beton, topuk duvarı, sistematik bulonlama, spot bulonlama, topuk hendeği (trenci), topuk veya şev bariyerleri ve şev temizliğidir. Ayrıca, projenin kapsamına bağlı olarak özel yöntemler de önerilmiştir. Özel yöntemler; mevcut yolun deniz doldurularak şevden uzaklaştırılmasını, kaya düşmesine karşı enerji sönümleyici bariyer uygulaması, destek duvarı, püskürtme beton ve enjeksiyon gibi mühendislik yöntemlerinin biri veya birkaçının birlikte uygulanmasını içerir. RHRS analizinde düşük puan elde edilmiş, SMR analizinde ise yüksek puan elde edilmiş şevlerde herhangi bir uygulama önerilmemiştir. SMR puanı düşük olan bölgelerde ise öncelikle kinematik analiz yapılmış ve şevde oluşabilecek muhtemel yenilme mekanizması belirlenmiştir. Sonrasında her bir şevin kendi içinde riskli bölgelerinin belirlenmesi için şev yüzeyinden alınan kesitlerle limit denge analizleri yapılmış ve şevin güvenlik katsayısı araştırılmıştır. Şev güvenlik katsayısının proje için referans kabul edilen 1.3 değerinden düşük olduğu bölgelerdeki herhangi bir yenilme durumunda, yol üzerine kaya düşmesi senaryosu Rocscience'ın Rocfall 5.0 yazılımı kullanılarak modelleme avantajıyla incelenmiştir. Analiz sonuçlarına göre; kaya parçasının yola düşme riski bulunan bölgelerde güçlendirmelere izin verilmiştir. Tez çalışması kapsamında, 42 numaralı şevde kaya düşmesi riskinin azaltılması için yapılan tasarım çalışmalarına yer verilmiştir.
-
ÖgeKuzey Kapıdağ Plütonu'nun (KB Anadolu) jeolojisi ve üç boyutlu gerilme analizi yöntemi ile yapısal özelliklerinin belirlenmesi(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2022-12-15) Arık, Tunahan ; Altunkaynak, Şafak ; Ünal, Alp ; 505181341 ; Jeoloji MühendisliğiBu tez çalışması kapsamında Kapıdağ Yarımadası'nda (Kuzeybatı Anadolu) mostra veren plütonlardan biri olan Kuzey Kapıdağ Plütonu'nun (48 My) mezo ve mikro yapısal özellikleri incelenmiş ve üç boyutlu gerilme analizi yöntemi yardımı ile deformasyonun karakteri ortaya koyulmuştur. Kuzey Kapıdağ Plütonu yaklaşık 100 km2 alanı kapsamaktadır ve Erdek Kompleksi olarak isimlendirilen metamorfik temel kayalarının içerisine sokulmuştur. Erdek Kompleksi amfibolit fasiyesinde metamorfizmaya uğramış metaultrabazit, metabazit ve metapelitler ile temsil edilmektedir. Kuzey Kapıdağ Plütonu egemen olarak granodiyorit bileşimindedir. Plüton farklı alanlarda farklı mezo ve mikro yapısal özellikler sergiler. Buna göre ikiye ayrılmıştır: Bunlar homojen granodiyorit ve deforme granodiyorit'tir. Homojen granodiyorit plütonun güney kesimlerini oluşturur, holokristalen granüler ve yer yer porfirik doku sergiler. Deforme granodiyorit ise plütonun kuzey kesimini oluşturur, bu alanda birincil magmatik dokular çoğunlukla korunamamıştır. Birim, deformasyonun azalması ile dereceli olarak homojen granodiyorite geçer. İki kaya grubu da yaygın olarak mafik mikrogranüler anklavlar içerir ve aplit daykları ile kesilir. Petrografik incelemelere göre homojen granodiyorit %35-50 plajiyoklaz, %20-25 kuvars, %10-15 alkali feldspat, %5-10 biyotit ve %5 hornblend bileşimindedir. Deforme granodiyoritte ise bu bileşime epidot (%5-10) ve nadiren muskovit eşlik etmektedir. Kuzey Kapıdağ Plütonu kuzey kesimlerinde hem mezo hem de mikro ölçekli yapısal unsurları inceleme imkanı tanımaktadır. Kuzey Kapıdağ Plütonu mika ve feldspat minerallerinin uzaması ile gelişen foliasyon ve lineasyon gösterir. Yapılan ölçümler foliasyon düzlemlerinin baskın olarak doğu-batı doğrultulu ve kuzeye eğimli olduklarını göstermektedir. Lineasyon yönelimleri de benzer olarak doğu-batı yönlüdür ancak çok zayıf dalımlıdır (<10° D). Yönlü örnekler üzerinde yapılan mikro yapısal çalışmalar, Kuzey Kapıdağ Plütonu'nun sünekten kırılgana değişen deformasyondan etkilendiğini göstermektedir. Kuvars kristallerinde gözlemlenen satranç tahtası (chess-board) yapıları, tane sınır göçleri (grain boundary migration- GBM), kuvars ve feldspat kristallerinde gelişen tane dönme yeniden kristallenmeleri (subgrain rotation- SGR) sünek deformasyonu işaret eden yapılardır. Kuvars kristallerinde gelişen tane şişme yeniden kristallenmesi (bulging recrystallization- BLG) ve ince kesitlerde izlenen mikro faylar da deformasyonun kırılgan karaktere kadar sürekli olarak devam ettiğini göstermektedir. Bu dokusal özelliklere göre deformasyon sıcaklığı 600 ile <250°C arasında değişmektedir. Hem mezo hem de mikro ölçekte gözlemlenen C-S yapıları, mika balıkları ve σ-tipindeki feldspat kristalleri makaslamanın sağ yanal ve itilme yönünün doğuya doğru olduğuna işaret etmektedir. Kuzey Kapıdağ Plütonu'nda gelişen deformasyonun niteliğini ve makaslamanın karakterini anlamak amacıyla seçilen yönlü örnekler üzerinde üç boyutlu gerilme analiz yöntemi uygulanmıştır. Bu yöntem için kuvars kristalleri indeks mineral olarak seçilmiş ve Mathematica yazılım programı yardımı ile seçilen örneklerin kinematik vortisite değerleri (Wk), Flinn k değerleri, oktahedral kayma gerilmeleri ve Lode's oranları hesaplanmıştır. Bununla birlikte her örneğin temsili üç boyutlu gerilme elipsoidleri de çizilmiştir. Buna göre, örnekler 1.1 ile 5.32 arasında değişen Flinn k değerleri ve -0.64 ile +0.13 arasında değişen Lode's oranları sergilemektedir. Bu değerlere göre örneklerin büyük çoğunuğu Flinn ve Hsu diyagramlarında daralmalı (constrictional) deformasyon alanında kümelenmektedir. Örneklerin hesaplanan kinematik vortisite değerleri (Wk) 0.73 ile 0.99 arasında değişmektedir ve bu değerler örneklerin baskın olarak basit makaslama kuvvetleri altında deforme olduklarını göstermektedir. Elde edilen bütün bu veriler, Kuzey Kapıdağ Plütonu'nda gelişen deformasyonda basit makaslamanın baskın olduğuna ve deformasyonun sağ yanal transtansiyonel bir rejim altında geliştiğine işaret etmektedir.
-
ÖgeKırıklı, çatlaklı kayada açılacak derin yarma şevlerin tasarımı: Vaka analizi, Suudi Arabistan, Riyad örneği(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2023) Üstün, Çiçek ; Acaroğlu Ergün, Ömür ; Bozkurtoğlu, Erkan ; 505191306 ; Jeoloji Mühendisliği Bilim DalıSuudi Arabistan'ın başkenti Riyad'a 45 km uzaklıkta yeni bir şehir ve eğlence merkezi kurulması planlanmaktadır. Proje kapsamında şehre ulaşım için inşa edilecek otoyol güzergâhı, bölgenin jeomorfolojik özellikleri nedeni ile 200 metreye varan bir kot farkına rastlamaktadır. Kot farkının azaltılması ve otoyolun güvenli bir şekilde inşa edilebilmesi için bölgede yol yarması yapılması planlanmıştır. Çalışma alanında yapılacak yol yarması için saha araştırmaları yapılmıştır. Bu kapsamda yol yarmasının çevresinde dört adet sondaj gerçekleştirilmiş, sondajdan çıkarılan kaya numuneleri incelenmiş ve numuneler üzerinde saha ve laboratuvar deneyleri gerçekleştirilmiştir. Yapılan incelemeler ve deneyler sonucunda çalışma alanındaki kırıklı, çatlaklı killi kireçtaşı kayasının ortalama tek eksenli basınç mukavemetinin (σB) 18,7 MPa ve elastisite modülünün (E) 6300 MPa olduğu anlaşılmıştır. Sahada yapılan deneyler ile elde edilemeyen diğer jeomekanik parametreler ise taştan kayaya yaklaşımı çerçevesinde RocLab (2015) bilgisayar programı ile saptanmıştır. Buna göre; kayacın kohezyonu (c) 230 kPa ve içsel sürtünme açısı (ϕ) 25° olarak bulunmuştur. Sahada yapılan ölçümlerden elde edilen veriler ile bölgedeki kayaçlar, kaya kütle derecelendirme, jeolojik dayanım indeksi ve Q sisteme göre sınıflandırılmıştır. Her üç sınıflama sonucuna göre çalışma sahasındaki kaya kütlesi orta kaliteli olarak tayin edilmiştir. Ayrıca Q sistem sınıflamasına göre bu tip kayaçta gerçekleştirilecek kazılarda şev stabilitesinin sağlanması için destek sistemi, ilgili abaklar vasıtasıyla bulunmuştur. Açılacak şevin gerçekten desteğe ihtiyaç duyup duymadığını kontrol etmek adına yapılması planlanan desteksiz palyeli şev sistemi, Rocscience RS2 (2023) bilgisayar programında analiz edilmiştir. Analiz sonucuna göre kritik SRF değeri 1,4 olarak bulunmuştur. Şevlerin desteksiz duraylılığı için minimum 1,5 güvenlik sayısı gerektiğinden şevlerin desteklenmemesi durumunda duraylı olmayacağı ve kazının güvenli yapılamayacağı anlaşılmıştır. Çalışma alanında yapılacak şev kazısı için destek sistemi tasarlanmıştır. Literatürde önerilen yöntemlere göre ankrajlı şev sistemi tasarlanarak yol yarmasının yapılmasına karar verilmiştir. Ankrajlar, 7 halatlı, 10 m serbest boy, 6 m kök boy ve 3 m aralıklarla olacak şekilde tasarlanmıştır. Ankrajların bu parametrelerle şev yüzeylerindeki çalışma yükünü taşıyabileceğini saptamak adına sahada ankraj testi gerçekleştirilmiştir. Test sonucuna göre ankraj halatlarında gözlenen uzama değerleri izin verilen sınırlar içinde kalmaktadır. Böylece ankrajların çalışma yükünü karşılayabildiği saptanmıştır. Yapılan bu ankrajlı şev tasarımının, şevde duraylılığı sağladığını kanıtlamak adına Rocscience RS2 programında analizler yapılmasına karar verilmiştir. Proje tasarımına göre güvenlik sayısını arttırmak için kazı kademeli olarak yapılacaktır. Buna göre her kademedeki kazı tamamlandıktan sonra aynı kademedeki ankraj imalatları yapılacak, ardından bir alt kademedeki kazıya geçilebilecektir. Bu proje tasarımına göre her kademe, Rocscience RS2 programında analiz edilmiş ve her bir kademenin minimum SRF değerini sağlayıp sağlamadığı irdelenmiştir. Ankrajlar ile desteklenmiş şev sistemi, Rocscience RS2 programında incelendiğinde her bir kazı kademesinde minimum SRF değeri sağlanmıştır. Kazının en alt kademesinde yapılan analiz sonucu kritik SRF değeri 1,52 olarak tayin edilmiştir. Ancak yapılan analiz sonucunda bazı kazı kademelerinde ankraj köklerinin deformasyon zonu içinde kaldığı saptanmıştır. Bu nedenle literatürde önerilen analitik yöntemlerle tasarlanan ankrajlar güvenlik sayısı bakımından yeterli görünse de yapılan analizler sonucu ankraj köklerinin deformasyon zonunun içinde kaldığı durumlarda analitik yöntemlerin tasarımda yetersiz kaldığı belirlenmiş ve bu durumlarda ankraj boylarının uzatılması önerilmiştir.
-
ÖgeKısacık (Biga metalojenik provensi, KB Türkiye) epitermal altın sisteminin cevherleşme karakteristiklerinin incelenmesi(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2023-08-06) Bakkalbaşı, Ali Erdem ; Döner, Zeynep ; 505201303 ; Jeoloji MühendisliğiBiga Yarımadası (KB, Türkiye), damar tipi Pb-Zn, epitermal Au-Ag, skarn ve porfiri Cu-Mo gibi çok sayıda polimetalik tipte maden yatağını açısından zengindir. Bu cevherleşmeler esas olarak Oligo-Miyosen dönemindeki yüksek kalk-alkalen magmatizma ile ilişkilidir. Bunlardan ekonomik açıdan önemli olan Au-Ag mineralizasyonlu epitermal damarlar genellikle dasitler, andezitler ve piroklastik kayaçlar gibi volkaniklerde bulunur. Volkanik kayaçların porozitesinin yüksek olması, maruz kaldıkları hidrotermal aktivite sonucunda metalik içeriği yüksek geniş alterasyon alanları oluşmasına sebep olmuştur. Kısacık (Ayvacık-Çanakkale) volkanik kayaçlarında (tüf, altere riyolit-dasit, andezit) gözlemlenen yoğun alterasyon zonları Au cevherleşmeleri açısından önemli bir potansiyeldir. İnceleme alanının temelini Kazdağ Metamorfikleri oluşturmaktadır. Onları uyumsuzlukla üzerleyen Çetmi Ofiyolitik Melanjı bulunmaktadır. Bunların üzerine yine uyumsuzlukla gelen Miyosen volkanikleri (Hüseyinfakı, Arıklı ve Ayvacık) gelmektedir. Miyosen yaşlı İlyasbaşı Fm. Miyosen yaşlı volkanikler ile geçişli dokanak göstermektedir. En genç birimler ise Pliyosen yaşlı Bayramiç Fm. ve Kuvaterner yaşlı alüvyondan oluşmaktadır. Cevherleşmenin ve alterasyonun özelliklerini anlamak amacıyla mineralojik ve jeokimyasal çalışmalar yapılmıştır. 21 adet kayaç örneğinde mineralojik ve petrografik tayinler için ince-parlak kesit ve XRD çalışmaları, jeokimyasal çalışmalar için XRF (majör-iz element), ICP-MS (Au-Pt grubu) analizleri ve sıvı kapanım çalışmaları yapılmıştır. İnce kesitlerde ve XRD çalışmalarında alterasyonla ilişkili mineraller adularya, kaolin, montmorillonit, fenjit ve kuvars olarak tespit edilmiştir. Au-Pt grubu element analizlere göre altere volkaniklerin Au içeriği 0.03-21.34 ppm arasında değişim gösterirken, Ag değerleri ise 0.3-19.8 ppm arasında değişim göstermektedir. Cevher petrografisi çalışmaları sonucunda parajenezde altın, markazit, pirit, arsenopirit, kalkopirit, götit ve hematit tespit edilmiştir. Altın esas cevher mineralini temsil ederken, arsenopirit ve markazit ise altını taşıyan olası sülfid mineralleri olarak öne çıkmıştır. Alterasyon özelliklerini belirlemek adına, tez çalışması kapsamında hesaplanan altere volkanik majör oksit değerleri kullanılarak ve altere olmayan Ayvacık volkaniklerinin majör oksit verileri literatür çalışmalarından alınarak Alterasyon İndeksi (AI) ve Klorit-Karbonat-Pirit İndeksleri (CCPI) hesaplanmıştır. Hesaplanan değerler ile oluşturulan alterasyon diyagramlarında altere-altere olmayan volkanikler karşılaştırılmış ve klorit-pirit-serizit alterasyon yönelimi gösterdikleri tespit edilmiştir. Altın cevherleşmesiyle ilişkili kuvars damarlarından yapılan sıvı kapanım çalışmalarında homojenleşme sıcaklıkları Th(oC) 148.8-369.4 oC arasında değişim gösterirken tuzluluk oranları (NaCl%) 0.42-25.02 arasındadır. Farklı kökene sahip akışkanlar için sıcaklık-tuzluluk oranları kıyaslandığında cevherleşmenin hem magmatik-meteorik hem de metamorfik sıvılardan etkilendiği tespit edilmiştir. Yapılan çalışmalar sonucunda arazi gözlemleri, cevherleşme-yan kayaç ilişkisi, kuvars dokuları ve alterasyon-cevher mineralleri dikkate alındığında düşük sülfidasyon tip epitermal sistemin etkin olduğu gözükse de jeokimyasal veriler değerlendirildiğinde Kısacık altın cevherleşmesinin çok fazlı bir sisteme sahip metamorfik kökenli bir yapı olduğu ve en geç evre olarak metamorfik kaynaktaki altını tekrardan mobilize eden daha yüksek tenörlü epitermal cevherleşmenin meydana geldiği belirlenmiştir.
-
ÖgeManyas gölü havzası'nın hidrojeoloji incelemesi ve yeraltısuyu hassasiyet haritası(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2022-06-28) Alan, Hazel ; Karagüzel, Remzi ; 505211304 ; Jeoloji Mühendisliği116Y407 numaralı TÜBİTAK projesi kapsamında Manyas Gölü Havzası'nın hidrojeoloji incelemesinin yapılması ve yeraltısularının kirlenme potansiyelinin ortaya konulması amacıyla yürütülen bu çalışma, İstanbul Teknik Üniversitesi Lisansütü Eğitim Enstitüsü, Jeoloji Mühendisliği Programı kapsamında Yüksek Lisans Tezi olarak hazırlanmıştır. Çalışma alanındaki litolojik birimler, önceki çalışmalarda tanımlanan formasyon isimlerine göre; yaşlıdan gence doğru Karakaya Karmaşığı, Bilecik Formasyonu, Ilıca-Şamlı Granodiyoriti, Soma Formasyonu, Ezine Volkanitleri, Manyas Formasyonu ve Alüvyon (Kuvaterner çökeller) olmak üzere 7 grupta incelenmiştir. Manyas Gölü, gölün kuzey ve güneyinde bulunan yükselim alanının ortasında ve doğu-batı doğrultulu çöküntü alanında konumlanmıştır. Kuzeybatıda iki kola ayrılan Kuzey Anadolu Fayı'nın güney kesiminde bulunan Yenice-Gönen, Manyas-Mustafakemalpaşa, Uluabat ve Bursa fayları tarafından denetlenen havzalardan biri Manyas Gölü Havzası'dır. Manyas Çayı (Kocaçay), havzanın güneyinden kuzeye doğru akarak Manyas Gölü'nü beslemektedir. Havzada ve yakın çevresinde mevcut olan beş adet meteorolojik istasyona ait hidrolojik veriler kullanılarak ortalama yağış, buharlaşma, akış ve süzülme hesaplamaları yapılmış ve meteorolojik su bütçesi hesaplanmıştır. Yüzey drenaj alanı 2993 km2 olan Manyas Havzası'na düşen ortalama yağış miktarı 2016,3 hm3/yıl ve gerçek buharlaşma miktarı ise 1212,3 hm3/yıl olarak hesaplanmıştır. Hidrolojik döngüye göre 803,98 hm3/yıl suyun akışa geçtiği hesaplanmıştır. Gölden buharlaşma 118 hm3/yıl olarak hesaplanmıştır. Çalışma alanındaki sondaj kuyularından çekim ise 21 hm3/yıl olarak kabul edilmiştir. Karadere (Ergili) regülatörü ile 430,65 hm3/yıl su ise havza dışına boşalmakatadır. Buradan, yapılan meteorolojik su bilançosuna göre toplam beslenme ile toplam boşalım arasındaki fark olan 234,33 hm3/yıl suyun havzadaki ölçülemeyen çekim olduğu tespit edilmiştir. Çalışma alanına ait hazırlanan 1/25:000 ölçekli hidrojeoloji haritasıında, litolojik birimler Pekişmiş Formasyonlar ve Pekişmemiş Formasyonlar olarak sınıflanmıştır. Havzadaki Pekişmemiş Formasyonlar Yaygın ve Zengin Akiferler, Pekişmiş Formasyonlar ise Bölgesel-İlişkisiz Akiferler, Zayıf Akiferler ve Çok Zayıf Akiferler olarak sınıflandırılmıştır. Çalışma alanında bulunan akiferlerin Transmisibilite (T) ve Hidrolik İletkenlik (K) parametrelerini belirlemek amacıyla, kuyuların pompaj deney verilerine ulaşılamadığı için akifer parametreleri mevcut kuyu loglarına ait özgül debi ve akifer kalınlığı verileri kullanılarak ampirik yönteme göre hesaplanmıştır. Alüvyonda açılmış 5622-B numaralı sondaj kuyusuna ait veriler değerlendirildiğinde; transmisibilite (T) katsayısı 0,8125 (m2/s), Permeabilite katsayısı (K) ise 2,32x10-2 m/s olarak hesaplanmıştır. Manyas Formasyonu'nda açılmış 5326-A, 5326-B ve 5623 numaralı kuyularda ise Transmisibilite (T) değerleri 0,02 m2/s (5326-A), 0,12 m2/s (5326-B), ve 0,13 m2/s (5623); permeabilite (K) değerleri ise 9,11 x 10-5 m/s (5326-A), 3,7 x 10-3 m/s (5326-B) ve 1,4 x10-3 m/s (5623) olarak belirlenmiştir. Manyas Gölü Havzası'ndaki yeraltısularının fiziksel, kimyasal ve içilebilirlik - kullanılabilirlik özelliklerini ortaya koymak amacıyla kurak (Ekim 2019) ve yağışlı (Haziran 2019) dönemde alınan su numunelerinin kimyasal analiz sonuçları kullanılarak kalite parametreleri değerlendirilmiştir. Yeraltısularının kimyasal özellikleri değerlendirildiğinde genellikle Ca-HCO3 ve Na-K-HCO3 bileşimli sular olduğu ve alınan su numunelerinin çoğunun kullanma-sulama suyu olarak kullanılabilir özellikte olduğu tespit edilmiştir. Çalışma alanında yağışlı ve kurak dönemde alınan toplam 51 adet su numunesinin 28 adedinde toplamda 7 adet kalite parametresi için limit değerleri aştığı tespit edilmiştir. Bu örneklerin 15 adedi aynı lokasyonun kurak ve yağışlı dönem konsantrasyonlarını temsil etmektedir. Yeraltısularının kalitesini değerlendirmek amacıyla temin edilen su numunelerinde limit değerleri aşan kalite parametreleri ise elektriksel iletkenliği, nitrat (NO3-), mangan (Mn), arsenik (As), bor (B), antimon (Sb) ve alüminyum (Al) olarak tespit edilmiştir. İnceleme alanında DRASTIC ve Analitik Hiyerarşi Süreci (AHS) yöntemlerinin entegrasyonu ile yeraltısularının kirlenme potansiyelini ortaya koymak amacıyla yeraltısuyu hassasiyet haritası oluşturulmuştur. DRASTIC yöntemde, kirlenme potansiyelini etkileyen; arazi eğimi, toprak türü, yeraltısuyu derinliği, vadoz zon etkisi, yeraltısuyu net beslenimi, akifer türü, ve hidrolik iletkenlik olmak üzere 7 adet parametre kullanılmıştır. İnceleme alanında hidrojeolojik sistemlerin Coğrafi Bilgi Sistemi (CBS) tabanlı analizi yapılarak "AHS - DRASTIC İndeks" değerleri hesaplanmıştır. Hazırlanan yeraltısuyu hassasiyet haritasında, özellikle Manyas Gölü yakın çevresinin kirlenmeye karşı en hassas alanlar olduğu görülmüştür. Kirlenme potansiyeli yüksek ve çok yüksek olan alanlarda; tarımsal üretim, hayvancılık, yerleşimler ve tarıma dayalı sanayi kuruluşlarının katı ve sıvı atıkları ile gübre ve zirai mücadele ilaçlarının yaygın olarak kullanıldığı tespit edilmiştir. Hazırlanan yeraltısuyu hassasiyet haritasının doğruluğu, sahada yeraltısularından temin edilen su numunelerinin kimyasal analiz sonuçları ile karşılaştırılmıştır. Bu alanlardan alınan yeraltısuyu örneklerinde, nitrat, arsenik vb., değerleri, özellikle içme-kullanma suyu standartlarının üzerinde bulunmuştur. Manyas Gölü havzasından su kütlelerinin korunmasına yönelik olarak mevcut yasal düzenlemelere göre belirlenmiş koruma alanlarının bu çalışma kapsamında üretilen yeraltısularının kirlenmeye karşı hassasiyet haritasından yararlanarak revize edilmesi önerilmiştir.
-
ÖgeMiocene foraminiferal paleontology of western taurides (finike)(Graduate School, 2023-04-14) Erkızan, Levent Sina ; Özcan, Ercan ; Biltekin, Demet ; 0505211306 ; Geological EngineeringThe Early Miocene Western-Tethyan fauna is mainly represented by existence of Lepidocyclina, Nummulites, Operculina, Heterostegina, Cycloclypeus and Miogypsina genuses. Altough the paleobiogeographic distribution of larger hyaline foraminifera in the Early Micoene is well known, lack of biometric data and requirement of more detailed morphometric analyses are reported by many researchers. Tethyan fauna is mainly subdivided in two: Mediterrenean and Indo-Pacific. Moreover studies from the western Taurides, Sivas and Eastern Anatolia, co-occurence of both Mediterrenean and Indo Pacific fauna is reported by many studies. In same studies existence of Eulepidina aff. formosa and Spiroclypeus blanckerhorn are interpreted as result of the Burdigalian migration. In this study, biometric analyses of the Early Miocene larger hyaline foraminifera assemblages belonging to the shallow marine packages of Karabayır Fm. which unconformably overlines the Cretaceous age Beydağları Fm. are done. N. praemarginata, N. morgani, N. ex. interc morgani-tourneri and N. tourneri are in Yeşilköy section. Based on the biometric analysis, Amean values for these species were determined as 37,27, 42,44, 46,74 and 51.35, respectively. D (deuteroconch size) values are in the range of 185-665 µm, 205-710 µm, 270-645 µm and 250-655 µm, respectively. Furthermore existence of E. aff. formosa and E. dilatata in these shallow marine environment represents the Burdigalian migration of Indo-Pacific fauna to Mediterrenean region. Biometric data and existence of M.globulina and M. globulina-tani indicates the Aquitanian-Burdigalian age. For M. globulina, X values (number of chambers in the first spiral) were measured in the range of 6-14, and ɣ values in the range of 0-54. ɣ values for M. globulina-tani are measured in the range of (-125) – (-14). There is no evidence for existence of Miolepidocyclina which is diagnostic assemblage for European fauna. In Yeşilköy section, just single population of Cycloclypeus eidae is observed. Within these, existence of such genuses as Heterostegina asiilinoides, Opertorbitolites sp. , Operculina complanata, N. bormidiensis and Miliolipora sp. are determined. Spiroclypeus is not recorded in Yeşilköy section.