LEE- Jeoloji Mühendisliği-Yüksek Lisans
Bu koleksiyon için kalıcı URI
Gözat
Çıkarma tarihi ile LEE- Jeoloji Mühendisliği-Yüksek Lisans'a göz atma
Sayfa başına sonuç
Sıralama Seçenekleri
-
ÖgeA study of mud volcano formation by basin modeling in the lower kura depression, South Caspian basin, Azerbaijan(Graduate School, 2022) Namazlı, Muhammad ; İnan, Sedat ; 775875 ; Geological Engineering ProgrammeA mud volcano is a landform that forms as mud, water, and gases are released to the surface of the earth. Mud volcanoes can occur as a result of many geological processes. Since mud volcanoes do not generate lava because they are not fueled by magmatic activity. Mud volcanoes can be as little as one or two meters high and two meters broad or as large as 700 meters high and ten kilometers wide. Sometimes mud-pots are used to describe smaller mud exudations. Lower Kura Depression (LKD) and, South Caspian Basin (SCB) are unique places on Earth where enormous oil and oil-gas-condensate deposits coexist with oil-gas mud volcanoes. The presence of oil-gas and mud activity in nearly every one of this region's explored hydrocarbon sites attests to their intimate relationship. Mud volcanoes (MVs) have deep roots that reach oil and gas production zones, and as a result, they act as fluid passageways of hydrocarbons to higher structural levels. The South Caspian Basin hosts more than 30 % of the World's mud volcanoes. Significantly large mud volcanoes were developed in this area as a result of favorable tectonic processes, depositional settings, and subsurface pressure and temperature conditions. MVs can be many kilometers broad and several hundred meters high in certain areas. As a source of hydrocarbon gases, they feed the hydrosphere and atmosphere with enormous amount of gases that contribute to the the greenhouse effect and climate change. For instance in the LKD, mud volcanoes are associated with oil and gas fields. By means of their explosive eruptions and instability of the nearby gas-saturated sediments, they may also have adverse effects on drilling operations, rig installations, and pipeline routings. The purpose of this study is the investigation of the main causes of mud volcanos in the Lower Kura Depression of the South Caspian Basin in Azerbaijan. In the Lower Kura Depression there are 33 mud volcanoes that are active. The thickness of the sedimentary pile in the Lower Kura Depression reaches 25 km. This indicates that the sediment accumulation in the region is proceeding at a high rate. Avalanche sedimentation is characterized by a high rate of sedimentation exceeding 100 mm/1000 years and 1000 mm/1000 years, respectively. For this reason, high sedimentation rate is known here as one of the factors that cause overpressure and trigger mud volcanoes. For investigating these factors, PETROMOD 2D basin modeling program has been used.
-
ÖgeBaşköy (Murgul-Artvin) cevher oluşumunun mineralojik ve jeokimyasal araştırması(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2022-01-22) Bakour, Kamal ; Çiftçi, Emin ; 505181315 ; Jeokimya ve Maden YataklarıBugüne kadar Doğu Karadeniz Bölgesi'nde birden fazla yüksek tenörlü yatak keşfedilmiş olup, bu yataklardan bakır, kurşun, çinko, altın ve gümüş içeren cevherler çıkarılmaktadır. Doğu Karadeniz Bölgesi'nde birden fazla yatak hali hazırda işletilirken, ekonomik olabilecek birçok saha araştırılmaktadır. Bu sahalardan biri daha önce kısa bir süreliğine işletilmiş ve daha sonra işletilmesine ara verilmiş olan Başköy (Murgul-Artvin) maden sahasıdır. Başköy (Murgul-Artvin) Cevher Oluşumunun Mineralojik ve Jeokimyasal Araştırması konulu bu yüksek lisans tez çalışmasının amacı; bölgedeki bakır cevherleşmesinin karakteristik özelliklerini, jeokimyasını, mineral parajenetik sekansını, mineral oluşum koşullarını araştırmayı ve bölgedeki VMS yatakları ile benzerlik ve farklılıklarını ortaya koymayı hedeflemektedir. Bu tez, çalışma hedefleri doğrultusunda sahadan alınan örnekler; cevher mikroskobu, sıvı kapanım, CLM, kükürt izotop, oksijen izotop ve EPM analiz yöntemleri kullanılarak hazırlanmıştır. Doğu Pontidlerdeki cevherler genellikle dasitler içinde bulunmaktadır. Bu dasitler iki farklı seviyeye ayrılmaktadır. Bunlar 90'dan fazla masif ve damar tipi cevherleşmeyi kapsamakta olup, Alt Dasitik serinin yaşı Üst Kretase-Senoniyen, Üst Dasitik serisini yaşı ise Paleosen-Tersiyer-Eosen'dir. Bu iki seriyi birbirinden ayıran Maastrihtiyen yaşlı bazik kayalardır. Başköy sahası Üst Dasitik serisinin içinde yer almaktadır. Bu serinin yaşı Paleosen ile başlayıp, Eosen ile sona ermektedir. Bu seri filiş ve bezner sedimenterler ile başlamakta, orta kesimlerini cevheri barındıran dasitik ve andezitik tüfler teşkil etmekte olup, andezit kayaçları ile örtülmektedir. Başköy maden sahasının cevher örneklerinin mikroskop incelenmesi sonucunda, cevherleşmenin 3 birincil safhada oluştuğu, çok zayıf bir süperjen safha yaşadığı dokusal ilişkilerden ortaya konmuştur. Ayrıca yatağın Cu-Zn tipi VMS yatağı mineral parajenezine sahip olduğu tespit edilmiştir. Yapılan duraylı oksijen izotop analizi neticesinde; cevheri oluşturan çözeltilerin deniz suyu ve magmatik su karışımı olabileceği düşünülmüştür. Yapılan duraylı kükürt izotop analizleri sonucunda elde edilen izotop oranları diğer Doğu Pontidler VMS yatakları kükürt izotop referans oranları ile mukayese edilmiştir. Elde edilen kükürt oranları magmatik kükürt değerlerine yakın dağılım göstermektedir. EPMA sonucunda; bir alanda daha önce Doğu Pontidler VMS yataklarında rapor edilmeyen stannit mineralinin varlığı belirlenmiştir. Yapılan bu incelemeler sonucunda Başköy cevherlemesine startigrafik olarak yaş verilmiştir.
-
ÖgeGelibolu yarımadası, Gökçeada ve Bozcaada arasındaki deniz alanının geç pleyistosen-güncel sismik stratigrafisi ve paleocoğrafik evrimi(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2022-01-28) Karakoç Gültekin, Derya İpek ; Yaltırak, Cenk ; 505171325 ; Jeoloji Mühendisliği ; Geological EngineeringBu çalışmada, Kuzey Ege Denizi'nde, Gökçeada, Bozcaada ve Gelibolu Yarımadası arasında kalan alanda, sığ sismik veriler kullanılarak bölgenin Geç Pleyistosen-Güncel sismik stratigrafisi ve paleocoğrafik evrimi araştırılmıştır. Çalışmada, 2005 yılında Türk Deniz Kuvvetlerine bağlı Seyir Hidrografi ve Oşinografi Dairesi tarafından yürütülen TCG Çubuklu ve TCG Çeşme adlı araştırma gemilerinden toplanan çok ışınlı batimetri haritaları ile 1995, 1996 yıllarında TCG Çubuklu ve 1997 yılında Arar R/V araştırma gemileri tarafından toplanan yaklaşık 590 km uzunluğunda sismik veri kullanılmıştır. Batimetri verileri kıyıya kadar anonim sonar verileri ile tamamlanmış ve yanlış okumalar düzeltilmiştir. Çok ışınlı derinlik verileri bölgenin morfolojik unsurlarının tanımlanmasında kullanılmıştır. Kâğıda baskı sismik veriler bilgisayar ortamına aktarılarak sayısallaştırılmıştır. Çalışma alanının Geç Kuvaterner stratigrafisinin araştırılmasında küresel deniz seviyesi değişimleri esas alınarak sekans stratigrafik yöntem analizleri kullanılmıştır. Schlumberger şirketine ait Petrel programı kullanılarak, sismik kesitler üzerinde yüksek yansıma genliğine sahip yüzeyler belirlenerek, birimler arası uyumsuzluk yüzeyleri belirlenmiştir. Tanımlanan yüzeyler 3 boyutta birleştirilerek her bir birimin taban yüzeyi oluşturulmuştur. Oluşturulan bu yüzeyler arasındaki farklar alınarak birimlerin kalınlık dağılım haritaları elde edilmiş olup bu veriler küresel deniz seviyesi değişim eğrisine göre yorumlanmıştır. Elde edilen taban topografyaları ve kalınlık dağılım haritaları ile deniz seviyesi değişimleri ve birimlerin bulunma konumlarına göre tektonik çökme hızı hesaplanmıştır. Bu çalışmalar sonucunda, sismik verilerde gözlenen kıvrımlı akustik temel birim üzerindeki paket içerisinde deniz tabanından aşağıya doğru sıralanan birimler tanımlanmıştır. Deniz seviyesi düşmesi esnasında erozyon ve depolanma arasında oluşan minör yükselmelerde havza kenarında aşmalı plaj ve delta çökelleri ile tanımlanan bu birimler sırasıyla Birim 1, Birim 2, Birim 3 ve Birim 4 olarak adlandırılmıştır. Bu çalışmalar sonucunda, Gökçeada-Limni sırtı ile Biga Yarımadası arasında 136-12 bin yıl öncesine kadar hep bir körfez olduğu zaman zaman göl ortamına dönüştüğü anlaşılmış ve bu çalışmada Aksu Baseni olarak adlandırılmıştır. Ayrıca, Çanakkale Boğazı ekseninden deniz seviyesi düşmesine bağlı olarak oluşan derin kanyonun daima Saroz körfezine uzandığı doğal olarak Çanakkale Boğazı ve uzantısı olan Anafartalar kanyonunun eski boğazı oluşturduğu anlaşılmaktadır.
-
ÖgeIstranca masifi'nin doğu kesiminde yer alan volkanikli fliş istifinin yaşı ve kökeninin araştırılması(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2022-02-14) Akın, Ali ; Sunal, Gürsel ; 505181301 ; Jeoloji MühendisliğiIstranca Masifi, batısında Balkan Zonu, doğusunda İstanbul Zonu bulunan geç Prekambriyen'den erken Kretase'ye kesintili de olsa yapıların takip edilebildiği, Tetisidlerin Paleozoik ve Mesozoik evriminin daha iyi anlaşılabilmesi için önemli konuma sahip tektonik birliktir. Bazı araştırmacılar Istranca Masifi'ni Kimmerid Orojenezi'nin bir parçası olarak görürken, bazıları da Lavrasya'nın güneyinde konumlanmış pasif kıta kenarı olarak yorumlamaktadır. Masifin stratigrafisi eski çalışmalarda 1) Permiyen öncesi kristalin "temel" ve bunlara sokulan Permiyen yaşlı Kırklareli metagranitleri ve 2) Mesozoik sedimanter "örtü" olarak basitçe ikiye ayrılmıştır. Ancak, yapılan yeni çalışmalar ile litostratigrafik birimlerin yaşları oldukça değişmiştir. Masifin doğu kısmında (Kıyıköy bölgesi), temelde geç Proterozoik metasedimanterleri ve bunları kesen Kambriyen metagranitleri gözlenmiş, bu birimlerin üzerinde, daha önce Triyas olarak yaşlandırılan, Ordovisyen-Karbonifer aralığında gelişmiş metasedimanter kayaları tespit edilmiştir. Ayrıca Karbonifer yaşlı yığışım prizması ve genelde buna sokulan magmatik yayın parçalarına ulaşılmıştır. Bu değişikliklerin ardından Masif, batıda Kırklareli Birliği, doğuda Vize Birliği, Mahya Kompleksi, Yavuzdere Kompleksi ve Jura Napı olarak beş farklı tektonostratigrafik birliğe ayrılmıştır. Geç Jura-erken Kretase döneminde gelişen bölgesel metamorfizma ile kayalar epidot-amfibolitten yeşilşiste değişen fasiyes aralığında metamorfizmaya uğramıştır ve tüm bu kayalar üzerine nüfuz eden deformasyon yapıları (S2 foliasyonları ve L2 lineasyonları) gelişmiştir. Eski dönemde gelişmiş olan deformasyonlar, geç Jura-erken Kretase deformasyonu ile üzerlenmiştir. Istranca Masifi'nin Doğu kısmının yapısı, kuzeydoğu-, kuzey- ve nadiren kuzeybatı-verjanslı napların biraraya gelmesiyle oluştuğu düşünülmektedir. Doğu kısmında genel olarak geç Jura-erken Kretase dönemine ait iki farklı deformasyon evresinde, ilk olarak S2 foliasyonları oluşmuştur. Bunların eğim yönü kuzey, kuzeydoğu ve doğuya doğrudur. L2 lineasyonları ise kuzey, kuzeydoğuya doğrudur ve kuzey-, kuzeydoğuya doğru makaslama yönü verir. İkinci evrede ise foliasyonlar, krenülasyon klivajlarınca yer yer üzerlenmiştir. İkinci evre sıkışma ile gelişmiştir, güneybatıya doğru makaslama yönü vermektedir ve kuzey-, kuzeydoğuya doğru olan ilk evredeki makaslamanın tam zıttıdır. Tüm bu eski öngörüler ile Mesozoyik döneme addedilen bu kayaç ve temsil ettikleri olayları test etmek için bu çalışma kapsamında, Istranca Masifi'nin doğu kısmında kalan, eski çalışmalarda "örtü" birimlerinin stratigrafik olarak en üst kısmını oluşturduğu düşünülen volkanikli fliş istifi olan Serves Metagrovağı ve bunun üstüne gelen Nişantaşı Metakumtaşı, Kumlukoy Metakumtaşı birimleri ayrıntılı bir şekilde çalışılmıştır. Bu kesimin yeni çalışmalar ve öngörüler ışığında stratigrafik konumu ve de geçirmiş olduğu deformasyon aydınlatılmaya çalışılmıştır. Çalışma alanında görülen en yaşlı kayalar önceki çalışmalarda Serves Metagrovağı olarak isimlendirilen birimdir. Daha yaşlı birimler ile olan ilişkisi yoğun bitki örtüsü nedeniyle net olarak ortaya konulamamıştır. Ancak eski çalışmalarda Mahya şistlerinin devamı olarak dereceli geçişli olduğu söylenmektedir. Alt kesimleri Serves Burnu'nda, açık gri, gri renkli metakumtaşları, şistler ve gri-koyu gri renkli fillatlar şeklinde görülmektedir. İnce kesitte feldspatça zengin olan ve kuvars, litik taneler, muskovit içeren, iyi foliasyon geliştirmiş kayalardır. Nişantaşı Sırtı'na yakın kısımlarda görülen kahverengi altere renkli, serizitleşmiş kaba taneli metakumtaşları ince kesitte feldspat + litik taneler + kuvars + muskovit + serizit mineralleri gözlemlenir. Feldspatların bu kadar yaygın olması, kaynak alanın magmatik bir alana yakın olmasıyla ilişkili olabilir. Serves Koyu'nda ise ayırt edici olarak yeşil renkte görülen şist, fillat, kalkşistler ve metakumtaşları gibi metasedimanter kökenli kayalar ile bazik bileşimli metatüfler ardalanmış bir şekilde görülmektedir. İnce kesitte feldspat + amfibol + epidot + titanit + klorit + opak mineraller görülen, deformasyon sebebiyle eski dokusunu koruyamamış bu bazik kayalar petrografik olarak yeşilşist olarak adlandırılmış, arazi ilişkilerinden dolayı köken olarak tüf olarak yorumlanmıştır. Ayrıca, foliasyon düzlemlerine paralel gelişmiş ve makaslanıp kıvrımlanmış kuvars damarları, deformasyondan önceki dönemde akışkan varlığının yüksek olduğunu göstermektedir. Bu hali ile istif sedimanter anlamda türbiditik ve tektonik anlamı ile de filiş istifidir. Yaptığımız çalışmalar bu birimin Karbonifer yaşlı bir yığışım prizması ürünü olduğunu düşündürmektedir. Çalışma alanındaki metamorfik kayaların yapısal özellikleri kısa mesafelerde farklılıklar göstermektedir. Bu sebeple çalışma alanı görülen S1 foliasyonlarına göre farklı yapısal "bölgelere (zonlara)" ayrılmıştır. Güneyde, Serves Koyu'nda, foliasyonlar ortaç-dik açılarda, güneye-güneybatıya doğru eğimlidirler ve foliasyonların kıvrımlanması ile izoklinal kıvrımlar gözlemlenmektedir. Kuvars damarlarından ve kıvrımlardan çıkartılan kinematik analizlere göre bu kısımlarda güneybatı- ve batıya verjanslı makaslama hareketi görülmektedir. Foliasyonlara paralel gelişmiş milonitik sünek faylarda güney-güneybatıya doğru normal faylanma görülmektedir. Serves Burnu'nda ise hafif dalımlı, açık kıvrımlar görünmektedir. Krenülasyon kıvrımı olarak yorumlanacak bu kıvrımlar, kuzeydoğu-güneybatı taraflarından saf makaslama (sıkışma) hareketi göstermektedir. Nişantaşı Sırtı'nda ise yatık kıvrımlar görülmektedir ve asimetrik kıvrım ve kuvars damarlarından çıkartılan kinematik hareket kuzeye doğru makaslama yönü göstermektedir. Foliasyonlar ile kıvrım eksen düzlemleri paraleldir. Tüm bu yapılar bindirmelerle ilişkili yapılardır. Istranca Masifi'nin doğu kesiminden alınmış olan üç farklı metakumtaşı ve bir yeşilşist örneğinden ayırtlanan zirkonlardan yapılan U-Pb tarihlendirilmesiyle kayaların oluşum yaşı, son depolanma tarihleri ve kaynak alanları hakkında değerli verilere ulaşılmıştır. Nişantaşı Sırtı'ndan ve Mavroz Koyu'ndan alınan iki kaba taneli metakumtaşı benzer yaş sonuçları vermiştir. İlk örnekten derlenmiş 109 zirkondan elde edilmiş olan en genç yaş 342 My'dır. İkinci örnekten ayrılan 120 zirkondan en genç yaş 338.2 My'dır. Serves Koyu'ndaki metatüf örneğinden elde edilebilmiş 4 zirkon mineralinden ise en genç 324 Ma yaş elde edilmiştir. Poliçe tarafından alınan Kumlukoy Metakumtaşı'na ait örnekten ise 256 My gibi genç bir yaş elde edilmiştir. Eski çalışmalarda Jura olarak öngörülen Serves Metagrovağı'nın çökelim yaşı bu çalışmada alt Karbonifer olarak bulunmuştur. Serves Koyu'ndaki birimlerin yapısal olarak daha üstte olduğu düşünülürse daha genç yaş vermesi normal bir durumdur. Kumlukoy Metakumtaşı'nın yaşı ise Üst Permiyen-Triyas olarak verilebilir. Bu yaşlar çerçevesinde, Serves Metagrovağı'nın altta görülen kayaları Mahya ve Yavuzdere Kompleksleri'nin geliştiği yay ile ilişkili görünmektedir. Serves Koyu birimleri ise gerek petrografik, gerek yapısal ve de yaşı açısından Mahya Kompleksi ile doğrudan benzerlik göstermektedir. Daha genç çökelim yaşına sahip Kumlukoy Metakumtaşı ise batıdaki Triyas Metasedimanter istifi ile benzerlik göstermektedir. Ayrıca, Serves Metagrovağı detritiklerinin Mesoproterozoik dönemi zirkonları içermemesi bu birimlerin Gondwana'nın Kuzey Afrika kısımları ile deneştirilebileceğini gösterir. Bu çalışma sonucunda, Istranca Masifi'nin doğusunda Jura ve Kretase yaşlı olarak kabul edilen birimlerin yaşlarının Karbonifer ve Permo-Triyas olduğu saptanmıştır. Serves Metagrovağı'nın daha batıda kalan Mahya ve Yavuzdere Kompleksleri ile ilişkisi anlaşılmaya çalışılmıştır ve detritik zirkonlar yardımıyla kökenleri hakkında veriler elde edilmiştir. Ayrıca, bölgenin yapısal jeolojisi çalışılarak birimlerin kendi içerisindeki konumları aydınlatılmaya çalışılmıştır.
-
ÖgeAnalytical studies on the hand specimens from the Blagojev Kamen W-Au ore field: An approach to its ore genesis(Graduate School, 2022-05-13) Başer, Berk ; Çiftçi, Emin ; 505181329 ; Geological EngineeringThe Blagojev Kamen, a.k.a. Grabova Reka, deposit located in Eastern Serbia played a key role in the underground exploitation of the significant metals like W-Au and occasionally Sn and Ag in the 1950-1960s of Yugoslavia, which was later to be ceased. The mine is currently flooded. So as to rekindle the expectancy for revealing the potential W-Au in the area, a comprehensive study has been conducted in the scope of iTARG3T (Innovative Targeting & Processing of W–Sn–Ta–Li Ores) project supported by EIT (European Institute of Technology). The study area belongs in the orogenic belt of East Serbian Carpatho-Balkanides that spans through Romania, Serbia and Bulgaria, and is affiliated with the Neresnica-Beljanica metallogenic zone of Eastern Serbia. The metamorphic facies of green schist and amphibolite of Precambrian period and of Phanerozoic eon and mafic volcano-sedimentary sequence are intruded by Variscan granitoids that ultimately introduced a variety of metallic minerals into the system. These metamorphic facies mark a progressive increase in pressure and temperature southwards along the sampling locations. The host rock assemblages consist principally of chlorite schist, chloritic schist of an igneous origin and some meta-volcanoclastics. The prominent hydrothermal activities led to wolfram and gold mineralizations within quartz veins and stockworks along the fractures of greenschist. The placer gold obtained that were obtained along the River Pek values up to 30g/ton (10g/ton on average), and WO3 content varies between 0.2 and 2.0 wt. %. In the vicinity of the study area are also Pb-Zn ore bodies which are believed to have contaminated the W-Au bearing quartz veins judging by the peak anomalies observed in the geochemical analyses. A total of twenty hand specimens have been procured from the outcrops that are situated in the vicinity of Blagojev Kamen in order that their mineralogical, petrographical and geochemical characteristics could be revealed via analyses. To start off, rock samples that might have had the possibility of bearing important metallic minerals have been determined and analyzed. The sample T10-D has showed a notable concentration for the manganese dioxide mineral termed pyrolusite in the XRD profile. According to the XRD analyses, four major alteration types have been characterized: (1) Propylitic (quartz, Ca-rich albite, Ca-rich anorthite, pargasite, ferropargasite, dravite (Mg-rich tourmaline), tremolite (amphibole group), phlogopite (end-member of biotite), clinochlore (chlorite), montmorillonite and epidote; (2) argillic (quartz, muscovite mica and clay minerals); (3) sericitic (phyllic) (quartz and muscovite mica); (4) potassic (quartz, K-feldspar, biotite and anorthite). In addition, pyritization and sericitization have been distinguished in the select samples. Pyrite, chalcopyrite, goethite, sphalerite, ilmenite (?) and pyrolusite minerals have been encountered in the polished sections of the green schist and amphibolite under the ore microscopy. Pyrite, being the most abundant, usually has euhedral to subhedral cubic crystal structures, while showing off a epigenetic cataclastic texture in one of the sections. The pyrolusite anomaly seen in the XRD diffractogram has been verified by microscopic observations, as well. Sphalerite shows as a replacement product of pyrite and on occassion, of chalcopyrite. The chemical compositions of the metamorphic rock samples have been found out. The results yielded very low concentrations of W (9.28 ppm on average) and Mn (1052 ppm on average) meanwhile Au has been detected in none of the samples. A small amount of Pb concentration could be attributed to the contamination from the neighbouring Pb-Zn ore bodies. Stable isotope analyses for S and O isotope ratios have been carried out. 34S/32S (pyrite) and 18O/16O (quartz) values for the Blagojev Kamen deposit correspond to an average of 2.15‰ and 11.60‰, respectively. δ18Owater has been calculated to be 3.24‰ and δDwater to be 35.92‰. Based on these values and assumptions, the sulfur-rich fluids have an igneous origin while the water that contributed to the precipitation of the metallic ore minerals originated from a metamorphic genesis. For the purpose that the salinity and temperature conditions of the ore-bearing fluids could be presented, fluid inclusion studies have been conducted on the quartz minerals of the hand specimens. The measurement results indicated a low to intermediate salinity window (2.57 – 13.29 equiv. wt.% NaCl) and an intermediate homogenization temperature range (186.1 oC – 390.3 oC) for primary inclusions. The Th-Salinty plot of both primary and secondary inclusions illustrated that a likely retrograde boiling event might have occurred during the mineralization stage of the metallic ore minerals. However, some inclusions have been interpreted to contain a noticeable CO2-Clathrate gas combination as the Tm values for these inclusions fall in the +0 oC - +10 oC array. Utilizing the thermal profiles correlated with vapor pressures and densities, the following factors for the Blagojev Kamen W-Au deposit have been deduced: (1) Fluid pressure≈ 61 bar (6.1 MPa); (2) Fluid depth≈ 695m; and (3) Fluid density≈ 0.82 g/cm3. The crucial mechanism behind the W-Au mineralization for the Blagojev Kamen deposit is believed to be interconnected with regional metamorphism that caused the ore-forming solutions to be transported through fractures and micro-cracks in the host rock.
-
ÖgeManyas gölü havzası'nın hidrojeoloji incelemesi ve yeraltısuyu hassasiyet haritası(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2022-06-28) Alan, Hazel ; Karagüzel, Remzi ; 505211304 ; Jeoloji Mühendisliği116Y407 numaralı TÜBİTAK projesi kapsamında Manyas Gölü Havzası'nın hidrojeoloji incelemesinin yapılması ve yeraltısularının kirlenme potansiyelinin ortaya konulması amacıyla yürütülen bu çalışma, İstanbul Teknik Üniversitesi Lisansütü Eğitim Enstitüsü, Jeoloji Mühendisliği Programı kapsamında Yüksek Lisans Tezi olarak hazırlanmıştır. Çalışma alanındaki litolojik birimler, önceki çalışmalarda tanımlanan formasyon isimlerine göre; yaşlıdan gence doğru Karakaya Karmaşığı, Bilecik Formasyonu, Ilıca-Şamlı Granodiyoriti, Soma Formasyonu, Ezine Volkanitleri, Manyas Formasyonu ve Alüvyon (Kuvaterner çökeller) olmak üzere 7 grupta incelenmiştir. Manyas Gölü, gölün kuzey ve güneyinde bulunan yükselim alanının ortasında ve doğu-batı doğrultulu çöküntü alanında konumlanmıştır. Kuzeybatıda iki kola ayrılan Kuzey Anadolu Fayı'nın güney kesiminde bulunan Yenice-Gönen, Manyas-Mustafakemalpaşa, Uluabat ve Bursa fayları tarafından denetlenen havzalardan biri Manyas Gölü Havzası'dır. Manyas Çayı (Kocaçay), havzanın güneyinden kuzeye doğru akarak Manyas Gölü'nü beslemektedir. Havzada ve yakın çevresinde mevcut olan beş adet meteorolojik istasyona ait hidrolojik veriler kullanılarak ortalama yağış, buharlaşma, akış ve süzülme hesaplamaları yapılmış ve meteorolojik su bütçesi hesaplanmıştır. Yüzey drenaj alanı 2993 km2 olan Manyas Havzası'na düşen ortalama yağış miktarı 2016,3 hm3/yıl ve gerçek buharlaşma miktarı ise 1212,3 hm3/yıl olarak hesaplanmıştır. Hidrolojik döngüye göre 803,98 hm3/yıl suyun akışa geçtiği hesaplanmıştır. Gölden buharlaşma 118 hm3/yıl olarak hesaplanmıştır. Çalışma alanındaki sondaj kuyularından çekim ise 21 hm3/yıl olarak kabul edilmiştir. Karadere (Ergili) regülatörü ile 430,65 hm3/yıl su ise havza dışına boşalmakatadır. Buradan, yapılan meteorolojik su bilançosuna göre toplam beslenme ile toplam boşalım arasındaki fark olan 234,33 hm3/yıl suyun havzadaki ölçülemeyen çekim olduğu tespit edilmiştir. Çalışma alanına ait hazırlanan 1/25:000 ölçekli hidrojeoloji haritasıında, litolojik birimler Pekişmiş Formasyonlar ve Pekişmemiş Formasyonlar olarak sınıflanmıştır. Havzadaki Pekişmemiş Formasyonlar Yaygın ve Zengin Akiferler, Pekişmiş Formasyonlar ise Bölgesel-İlişkisiz Akiferler, Zayıf Akiferler ve Çok Zayıf Akiferler olarak sınıflandırılmıştır. Çalışma alanında bulunan akiferlerin Transmisibilite (T) ve Hidrolik İletkenlik (K) parametrelerini belirlemek amacıyla, kuyuların pompaj deney verilerine ulaşılamadığı için akifer parametreleri mevcut kuyu loglarına ait özgül debi ve akifer kalınlığı verileri kullanılarak ampirik yönteme göre hesaplanmıştır. Alüvyonda açılmış 5622-B numaralı sondaj kuyusuna ait veriler değerlendirildiğinde; transmisibilite (T) katsayısı 0,8125 (m2/s), Permeabilite katsayısı (K) ise 2,32x10-2 m/s olarak hesaplanmıştır. Manyas Formasyonu'nda açılmış 5326-A, 5326-B ve 5623 numaralı kuyularda ise Transmisibilite (T) değerleri 0,02 m2/s (5326-A), 0,12 m2/s (5326-B), ve 0,13 m2/s (5623); permeabilite (K) değerleri ise 9,11 x 10-5 m/s (5326-A), 3,7 x 10-3 m/s (5326-B) ve 1,4 x10-3 m/s (5623) olarak belirlenmiştir. Manyas Gölü Havzası'ndaki yeraltısularının fiziksel, kimyasal ve içilebilirlik - kullanılabilirlik özelliklerini ortaya koymak amacıyla kurak (Ekim 2019) ve yağışlı (Haziran 2019) dönemde alınan su numunelerinin kimyasal analiz sonuçları kullanılarak kalite parametreleri değerlendirilmiştir. Yeraltısularının kimyasal özellikleri değerlendirildiğinde genellikle Ca-HCO3 ve Na-K-HCO3 bileşimli sular olduğu ve alınan su numunelerinin çoğunun kullanma-sulama suyu olarak kullanılabilir özellikte olduğu tespit edilmiştir. Çalışma alanında yağışlı ve kurak dönemde alınan toplam 51 adet su numunesinin 28 adedinde toplamda 7 adet kalite parametresi için limit değerleri aştığı tespit edilmiştir. Bu örneklerin 15 adedi aynı lokasyonun kurak ve yağışlı dönem konsantrasyonlarını temsil etmektedir. Yeraltısularının kalitesini değerlendirmek amacıyla temin edilen su numunelerinde limit değerleri aşan kalite parametreleri ise elektriksel iletkenliği, nitrat (NO3-), mangan (Mn), arsenik (As), bor (B), antimon (Sb) ve alüminyum (Al) olarak tespit edilmiştir. İnceleme alanında DRASTIC ve Analitik Hiyerarşi Süreci (AHS) yöntemlerinin entegrasyonu ile yeraltısularının kirlenme potansiyelini ortaya koymak amacıyla yeraltısuyu hassasiyet haritası oluşturulmuştur. DRASTIC yöntemde, kirlenme potansiyelini etkileyen; arazi eğimi, toprak türü, yeraltısuyu derinliği, vadoz zon etkisi, yeraltısuyu net beslenimi, akifer türü, ve hidrolik iletkenlik olmak üzere 7 adet parametre kullanılmıştır. İnceleme alanında hidrojeolojik sistemlerin Coğrafi Bilgi Sistemi (CBS) tabanlı analizi yapılarak "AHS - DRASTIC İndeks" değerleri hesaplanmıştır. Hazırlanan yeraltısuyu hassasiyet haritasında, özellikle Manyas Gölü yakın çevresinin kirlenmeye karşı en hassas alanlar olduğu görülmüştür. Kirlenme potansiyeli yüksek ve çok yüksek olan alanlarda; tarımsal üretim, hayvancılık, yerleşimler ve tarıma dayalı sanayi kuruluşlarının katı ve sıvı atıkları ile gübre ve zirai mücadele ilaçlarının yaygın olarak kullanıldığı tespit edilmiştir. Hazırlanan yeraltısuyu hassasiyet haritasının doğruluğu, sahada yeraltısularından temin edilen su numunelerinin kimyasal analiz sonuçları ile karşılaştırılmıştır. Bu alanlardan alınan yeraltısuyu örneklerinde, nitrat, arsenik vb., değerleri, özellikle içme-kullanma suyu standartlarının üzerinde bulunmuştur. Manyas Gölü havzasından su kütlelerinin korunmasına yönelik olarak mevcut yasal düzenlemelere göre belirlenmiş koruma alanlarının bu çalışma kapsamında üretilen yeraltısularının kirlenmeye karşı hassasiyet haritasından yararlanarak revize edilmesi önerilmiştir.
-
ÖgeInventory of masswasting and sediment transport features on the Ligurian margin(Graduate School, 2022-06-28) Ahmadov, Rashid ; Eriş, Kürşad Kadir ; Spieb, Volkhard ; 505181325 ; Geological EngineeringThe Ligurian margin (NW-Mediterranean Sea) is a seismically and tectonically active margin, and lots of mass wasting processes and submarine landslides are known on the deeper slope. Based on multichannel seismic reflection data from the expedition of M73/1, LIMA-LAMO (Ligurian Margin Landslide Measurements & Observatory) 2007, this study attempts to have a better idea of the underground structure of the deepwater area of the Ligurian Margin, including the deeper slope (1500-2000 m water depth) west of the Var Canyon with several scars, landslide, and the Var Canyon zone with its channels, terraces, and flanks in down to roughly 2500 m water depth. The seismic-stratigraphic analysis and facies description of the processed 17 seismic lines allowed us to understand the connection between the deposits and deeper areas and the original deposits where the failure masses were coming from. There has been no study before this thesis about the collected deepwater survey data from the M73/1 2007 expedition. In brief, these seismic profiles can be used for future scientific works, and there is no need to repeat processing. It is well known that sea-level fluctuations have deeply influenced the stratigraphy of the region. However, at present, this study is not able to assign a geologic age to the deposition of sequences in relation to sea-level changes. The narrow continental shelf and steep gradients have minimized the effect of sea-level change. A more precise, extensive, and dense survey is needed to evaluate the event in the region.
-
ÖgeKuzey Kapıdağ Plütonu'nun (KB Anadolu) jeolojisi ve üç boyutlu gerilme analizi yöntemi ile yapısal özelliklerinin belirlenmesi(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2022-12-15) Arık, Tunahan ; Altunkaynak, Şafak ; Ünal, Alp ; 505181341 ; Jeoloji MühendisliğiBu tez çalışması kapsamında Kapıdağ Yarımadası'nda (Kuzeybatı Anadolu) mostra veren plütonlardan biri olan Kuzey Kapıdağ Plütonu'nun (48 My) mezo ve mikro yapısal özellikleri incelenmiş ve üç boyutlu gerilme analizi yöntemi yardımı ile deformasyonun karakteri ortaya koyulmuştur. Kuzey Kapıdağ Plütonu yaklaşık 100 km2 alanı kapsamaktadır ve Erdek Kompleksi olarak isimlendirilen metamorfik temel kayalarının içerisine sokulmuştur. Erdek Kompleksi amfibolit fasiyesinde metamorfizmaya uğramış metaultrabazit, metabazit ve metapelitler ile temsil edilmektedir. Kuzey Kapıdağ Plütonu egemen olarak granodiyorit bileşimindedir. Plüton farklı alanlarda farklı mezo ve mikro yapısal özellikler sergiler. Buna göre ikiye ayrılmıştır: Bunlar homojen granodiyorit ve deforme granodiyorit'tir. Homojen granodiyorit plütonun güney kesimlerini oluşturur, holokristalen granüler ve yer yer porfirik doku sergiler. Deforme granodiyorit ise plütonun kuzey kesimini oluşturur, bu alanda birincil magmatik dokular çoğunlukla korunamamıştır. Birim, deformasyonun azalması ile dereceli olarak homojen granodiyorite geçer. İki kaya grubu da yaygın olarak mafik mikrogranüler anklavlar içerir ve aplit daykları ile kesilir. Petrografik incelemelere göre homojen granodiyorit %35-50 plajiyoklaz, %20-25 kuvars, %10-15 alkali feldspat, %5-10 biyotit ve %5 hornblend bileşimindedir. Deforme granodiyoritte ise bu bileşime epidot (%5-10) ve nadiren muskovit eşlik etmektedir. Kuzey Kapıdağ Plütonu kuzey kesimlerinde hem mezo hem de mikro ölçekli yapısal unsurları inceleme imkanı tanımaktadır. Kuzey Kapıdağ Plütonu mika ve feldspat minerallerinin uzaması ile gelişen foliasyon ve lineasyon gösterir. Yapılan ölçümler foliasyon düzlemlerinin baskın olarak doğu-batı doğrultulu ve kuzeye eğimli olduklarını göstermektedir. Lineasyon yönelimleri de benzer olarak doğu-batı yönlüdür ancak çok zayıf dalımlıdır (<10° D). Yönlü örnekler üzerinde yapılan mikro yapısal çalışmalar, Kuzey Kapıdağ Plütonu'nun sünekten kırılgana değişen deformasyondan etkilendiğini göstermektedir. Kuvars kristallerinde gözlemlenen satranç tahtası (chess-board) yapıları, tane sınır göçleri (grain boundary migration- GBM), kuvars ve feldspat kristallerinde gelişen tane dönme yeniden kristallenmeleri (subgrain rotation- SGR) sünek deformasyonu işaret eden yapılardır. Kuvars kristallerinde gelişen tane şişme yeniden kristallenmesi (bulging recrystallization- BLG) ve ince kesitlerde izlenen mikro faylar da deformasyonun kırılgan karaktere kadar sürekli olarak devam ettiğini göstermektedir. Bu dokusal özelliklere göre deformasyon sıcaklığı 600 ile <250°C arasında değişmektedir. Hem mezo hem de mikro ölçekte gözlemlenen C-S yapıları, mika balıkları ve σ-tipindeki feldspat kristalleri makaslamanın sağ yanal ve itilme yönünün doğuya doğru olduğuna işaret etmektedir. Kuzey Kapıdağ Plütonu'nda gelişen deformasyonun niteliğini ve makaslamanın karakterini anlamak amacıyla seçilen yönlü örnekler üzerinde üç boyutlu gerilme analiz yöntemi uygulanmıştır. Bu yöntem için kuvars kristalleri indeks mineral olarak seçilmiş ve Mathematica yazılım programı yardımı ile seçilen örneklerin kinematik vortisite değerleri (Wk), Flinn k değerleri, oktahedral kayma gerilmeleri ve Lode's oranları hesaplanmıştır. Bununla birlikte her örneğin temsili üç boyutlu gerilme elipsoidleri de çizilmiştir. Buna göre, örnekler 1.1 ile 5.32 arasında değişen Flinn k değerleri ve -0.64 ile +0.13 arasında değişen Lode's oranları sergilemektedir. Bu değerlere göre örneklerin büyük çoğunuğu Flinn ve Hsu diyagramlarında daralmalı (constrictional) deformasyon alanında kümelenmektedir. Örneklerin hesaplanan kinematik vortisite değerleri (Wk) 0.73 ile 0.99 arasında değişmektedir ve bu değerler örneklerin baskın olarak basit makaslama kuvvetleri altında deforme olduklarını göstermektedir. Elde edilen bütün bu veriler, Kuzey Kapıdağ Plütonu'nda gelişen deformasyonda basit makaslamanın baskın olduğuna ve deformasyonun sağ yanal transtansiyonel bir rejim altında geliştiğine işaret etmektedir.
-
ÖgeSiirt Madenköy açık ocak maden işletmesinde meydana gelen kütle hareketlerinin geriye dönük deterministik ve olasılıksal duraylık analiz(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2023) Karakoç, Okan ; Yavuz, Enver Vural ; 783907 ; Jeoloji Mühendisliği Ana Bilim DalıSiirt İli, Şirvan İlçe sınırları içindeki Madenköy'de bulunan Bakır Madeni Açık Ocak İşletme Alanı'nda yapılmış olan bu çalışmada öncelikle; çoklu karar seçenekleri sunan aşamalarda veri sayısallaştırmasıyla, mühendislik jeolojisi verilerinin ele alınması aracılığı ile çevresel koşulların kütle hareketliliğine etkisinin anlaşılması ve değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Çalışma alanı Siirt'in 25 km kadar kuzeydoğusunda bulunan Şirvan ilçesine 19 km mesafedeki Madenköy yerleşkesinin bir kısmını da içeren bir bölgede bulunmaktadır. Açık maden ocaklarında karşılaşılan jeolojik problemler arasında, kütle hareketleri en çok dikkat edilmesi gereken konulardan biridir. Maden işletmelerinde, bu faktörün ekonomik ve güven teşkil eden seviyelerde kontrol altında tutulması son derece önemlidir. Çalışma alanı olan Madenköy açık ocak bakır işletmesinde, 2016 yılı Kasım ayında meydana gelmiş olan, büyük maddi kayıplara ve insan kaybına sebebiyet veren büyük bir kütle hareketinin yaşanmasında etken olarak değerlendirilebilecek unsurlar, duraylılığa etki eden en önemli faktörlerden yağış durumu ve jeolojik yapı olarak belirlenmiştir. Doğal koşullar altında, jeolojik koşullara bağlı davranışların tamamen homojen olarak dağılım gösteremeyebileceği göz önünde bulundurularak, ilgili alanda tespit edilen parametrelere bağlı öngörülen davranışların değişkenlik göstereceği ihtimali dikkate alınmış ve bu bağlamda bir analiz yapılmıştır.
-
ÖgeYeni Zelanda GPS zaman serileri verisinin bayesci istatistik ile incelenmesi(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2023) Özcan, Kubilay ; Özeren, Sinan ; 800569 ; Jeoloji Mühendisliği Bilim Dalıİstatistik dünyasında yıllar boyunca birçok veri işleme, stokastik süreçleri anlama yöntemleri gelişmiştir. Büyük veriler üzerinde kullanılması zor olan bu yöntemlere teknolojinin gelişimi sayesinde getirilen yaklaşımsal ek yöntemler, bu yöntemlerin büyük veriler üzerinde de kullanılmasına olanak sağlamıştır. Bu çalışmada Yeni Zelanda'dan alınan GPS (Küresel Konumlama Sistemi) zaman serisi veri seti bilgisayar tabanlı Bayesci istatistik yöntemleri ile incelenmiştir. Çalışma için Yeni Zelanda'nın Jeolojik ve Nükleer Bilimler Enstitüsü'nden (GNS Sciences) alınan, 2011-2021 yılları arasındaki, günlük mikrometre (mikron; 10-6 m) mertebesinde ölçüm yapılan 146 GPS istasyonlu GPS yer hareketleri veri seti kullanılmıştır. Bu veri seti üzerinde eksik veri noktaları Beklenti Maksimizasyonu algoritması ile doldurulmuştur. Zaman serilerinde mevcut olan trend bileşeni yüksek korelasyona neden olarak analizi zorlaştırdığı için zaman serileri de-trend edilmiştir. Çalışmada doğrusal regresyon yapılmak istenmiştir. Ancak veri setinin büyük olması nedeniyle olası 280 tane regresyon modeli olduğundan problem klasik regresyon analizi ile çözülememektedir. En makul regresyon modelinin teşhisi için Stokastik Arama ile Değişken Seçimi yapılmış bunun için Markov Zincirleri tabanlı bilgisayar Gibbs örneklemesi algoritması kullanılmıştır. Markov zinciri 30000 zincirden oluşacak şekilde tasarlanmıştır. Markov zincirinde potansiyel makul tahmin ettirici değişkenlerin regresyon modelindeki katsayıların, Bayesci istatistiğin de bir kavramı olan, önsel dağılım için "Spike-and-Slab Prior" olarak bilinen bir dağılım modeli önerilmiştir. Oluşturulan Markov zincirinin bütün sonsal dağılımları, bu önsel dağılımla çözümlenmektedir. R programlama dilinde yazılmış "BoomSpikeSlab" paketi bütün sonsal dağılımların girilmiş olduğu bir paket olup çalışmada bu paketten yararlanılmıştır. Çalışmada nihai hedefi Yeni Zelanda'nın tektonik birlikleri hakkında, GPS zaman serileri kullanılarak, yorumlar yapılmasıdır. Bu amaçla kümeleme analizi yapılmak istenmiştir. Bu çalışmada kümeleme analizi için özgün bir metot önerilmektedir. Bu metot, her bir tahmin ettirici değişkenin, yanıt değişkeninin Markov zincirindeki muhtemel 30000 regresyon modeline dahil olma oranlarını k-Ortalama kümeleme algoritmasında kullanılmasıdır. Burada k küme sayısını belirtmekte olup küme sayısını belirlemek için Dirsek Metodu (Elbow Method for k-Means Clustering) olarak bilinen bir metot kullanılmış, ideal küme sayısının 3 olduğu düşünülmüştür. Kümeleme analizi sonucu, bu çalışmada uygulanan tekniklerin, Yeni Zelanda'nın tektonik birlikleri ve yavaş depremler fenomeni ile ilgili anlamlı yorumlar yapılabileceği görülmüştür.
-
ÖgeSafaalan kuzeyi (Saray, Tekirdağ) bölgesindeki kaolen oluşumunun mineralojik, petrografik ve jeokimyasal incelemesi(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2023) Özdemir, Deniz Cemre ; Esenli, Fahri ; 905459 ; Jeoloji Mühendisliği Bilim DalıTekirdağ ili Saray ilçesi sınırları içerisinde yer alan Safaalan yerleşim merkezinin kuzeyindeki kaolen oluşumları bu tez çalışmasının ana konusunu oluşturmaktadır. Çalışma kapsamında kaolen oluşumunun jeolojik, jeokimyasal ve mineralojik özellikleri açıklanmaya çalışılmıştır. Çalışma alanında dört jeolojik birim gözlenmiştir. Alttan üste doğru granit, kaolen, kuvarsit ve kuvarsşist şeklinde sınıflanabilir. Literatür araştırmaları da göz önüne alındığında bölge granitleri Kızılağaç Metagraniti, kuvarsitler, Şermat Kuvarsiti, kuvarsşistler ise Çiftlik Kuvarsşisti içerisinde yer almaktadır. Kaolenler, metagranit-kuvarsit dokanağında bir alanda gözlenmiş olup haritalanabilir ölçekte bulunmamaktadır. Jeolojik haritada işaretlenmiş ve kaolen oluşumu olarak tanımlanmıştır. Petrografik olarak bakıldığında granitler, kuvars, plajioklaz (albit), ortoz ve mikroklin türü feldspat mineralleri ve mika (muskovit) minerali ve de düşük oranlarda opak ve ikincil bazı mineralleri içermektedir. Kaolenlerde feldspat oranı granitlere göre oldukça düşmektedir. Kaolen oluşumları granitlerin ayrışma (weathering) ürünleridir. SEM analizlerinde kaolinitler, yarı özşekilli ve özşekilsiz levhaların kümelenmesi ile kitap-akordeon şeklinde gözlenmektedir. tipik hekzagonal görünümü yoktur. Kaolinit levhalarının kenarlarından ise tüp- çubuk şekilli halloysitler meydana gelmiştir. Kaolinitlerin oluşum zamanının halloysitlerin oluşumundan önce olduğu anlaşılmıştır. XRD çalışmaları ve kil fraksiyonu ile kaolenlerin mineral bileşimleri kaolinit, sulu halloysit, mika, kuvars ve bazı örneklerde feldspat, smektit, karışık katmanlı kil mineralleri olarak tespit edilmiştir. Kil fraksiyonu ile 550 oC'de 2 saat fırınlanan kaolinitçe zengin iki örnekte kaolinit piklerinin kaybolduğu görünmüştür. Buradan da 7 Å pikinin klorite değil kaolinit mineraline ait olduğu doğrulanmıştır. Diğer bir husus ise sulu ve susuz halloysit ayrımını görebilmek, halloysit piklerinin mika (10 Å) veya kaolinit-klorit (7 Å) pikleri ile örtüşüp örtüşmediği ayrımını yapabilmek için etüvde 100 oC'de 2 saat bekletilen iki örneğe XRD çalışması yapılması olmuştur. Burada 10 Å şiddetinde azalma, 7 Å şiddetinde ise artış gözlenmiştir ve halloysitlerin sulu halloysit olduğu anlaşılmıştır. Aynı zamanda 10 Å paterninin düşük şiddette hala mevcut olması mika varlığına işaret etmiştir. Jeokimyasal incelemelerde granitlerin yüksek K'lu kalkalkalen granit olduğu görülmüştür. Hafif nadir toprak elementlerinin (LREE) ağır toprak elementlerine göre (HREE) daha zenginleşmiş olduğu, ağır toprak elementlerinin ise kondrit seviyesine daha yakın olduğu görünmektedir. Örnekler genelinde pozitif Ce ve negatif Eu anomalileri dikkat çekmektedir. Alterasyon derecelerini anlayabilmek adına kimyasal alterasyon indeksi (CIA) ve plajioklaz alterasyon indeksi (PIA) hesaplanmıştır. Granitlerde CIA değerleri 57.87-58.67 arasında iken kaolen örneklerinde 89.45-98.12 aralığında, PIA değerleri ise granitlerde 65.38-66.45 arasında iken ve kaolen örneklerinde PIA 100'e yakın (99.82-99.97) sonuç vermektedir. CIA ve PIA değerlerindeki bu dağılım çalışma alanındaki granitlerin yüksek derecede alterasyona maruz kalmaları sonucu kaolenleştiklerini göstermektedir. Süperjen-hipojen oluşum kökeni değerlendirmelerinde kaolenlerin her iki alanda da bulunuyor olması iki farklı alterasyon aşaması söz konusu olduğunu göstermektedir. Bunlar (1) ayrışma-aşınma (weathering) (2) hidrotermal alterasyon olmak üzere iki aşamada özetlenebilir. İlk olarak granitlerde yer alan feldspatların ayrışması ile oluşmuş kaolinitler ve gömülme ile birlikte sıcaklığın da düşmesi sonucu kaolinitlerden dönüşen halloysitler kaolen birimlerini temsil oluşturmaktadır. Anahtar kelimeler: Kaolen, kaolinit, halloysit, mineraloji, Safaalan (Tekirdağ), Türkiye
-
ÖgeDoğu Trakya Bölgesi (Silivri) ergene formasyonunda kum-çakıl üretimindeki atık killerinin mineralojik ve jeokimyasal incelenmesi(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2023) Kosifoğlu Özkan, Ayşe Sehra ; Esenli, Recep Fahri ; 786065 ; Jeoloji Mühendisliği Bilim DalıDoğu Trakya bölgesi Ergene Formasyonu içerisinde, kum-çakıl üretimi amacıyla işletilmekte olan pek çok ocak bulunmaktadır. Üretim sonucu kilce zengin malzeme atık durumuna düşmekte ve ocaklara ait mil havuzlarında depolanmaktadır. İstanbul ili, Silivri ilçesi kuzeyinde; Çayırdere - Beyciler - Sinekli - Büyük Sinekli - Bekirli mahalleleri (köyleri) hattı, çalışma alanı olarak belirlenmiştir. "Doğu Trakya Bölgesi (Silivri) Ergene Formasyonunda Kum-Çakıl Üretimindeki Atık Killerin Mineralojik ve Jeokimyasal İncelenmesi" başlıklı bu çalışmada amaç; çalışma alanında yer alan dört kum-çakıl ocağı için atıl duruma düşen kilce zengin bu potansiyel rezervin malzeme karakterini belirlemek ve endüstriyel hammadde olarak kullanılabilirliğini minerolojik açıdan ifade etmeye çalışmaktır. Bu amaca yönelik olarak sahadan derlenmiş örneklerin mineralojik, petrografik ve jeokimyasal özellikleri incelenmiştir. Doğu Trakya bölgesi ana olarak üç jeolojik topluluktan oluşmaktadır. Bölgenin kuzeyinde Paleozoyik yaşlı metamorfik ve magmatik kayaçlardan oluşan Istranca Birliği; doğusunda, Alt Ordovisiyen-Üst Kretase yaşlı metamorfik olmayan İstanbul Birliği yer alır. Doğu Trakya havzasının neredeyse tamamını kapsayan Orta Eosen-Pliyosen yaşlı Trakya Tersiyer Havzası birimleri ise; Istranca ve İstanbul Birlikleri'nin üzerinde yer alır. Çalışma alanı ve yakın çevresine bakıldığında Danişmen ve Ergene Formasyonlarına ait birimler gözlenmektedir. Çalışma alanının önemli bölümünü oluşturan Miyosen yaşlı Ergene Formasyonu (İstanbul Formasyonu - Kıraç Üyesi); Oligosen-Erken Miyosen yaşlı Danişmen Formasyonu'nun (çalışma alanında gözlemlenen; Gürpınar, Çantaköy Tüf ve Sinekli üyeleri) üzerine uyumsuz olarak çökelmiştir. Bu birimler üzerinde Kuvarterner yaşlı, çoğunlukla kum ve silt boyutlu bileşenlerden oluşan alüvyonlar yer alır. Çalışmaya konu olan kum ocakları Ergene Formasyonu (İstanbul Formasyonu-Kıraç Üyesi) içerisinde yer almaktadır. Çoğunlukla tutturulmamış çakıl ve kil ile milden oluşan birim içerisinde, oluşum şekli ile ilişkili olarak, çapraz tabakalanma, teknemsi çapraz tabakalanma, kanal içi çökelleri ve benzeri yapılar gözlenebilmektedir. Baskın litolojinin kum olduğu formasyon içerisinde yaklaşık %20-30 oranında çakıl ve en az %10 oranında kil silt boyutlu malzeme bulunmaktadır. Yer yer kil seviyeleri (ve mercekleri) gözlemlenmektedir. Birim için gözlemlenebilen kalınlık 30-40 m arasındadır. Ocakların kum-çakıl, kil seviyelerinden, stok malzemesinden ve mil havuzu çamurlarından örnekler alınmıştır. Seçilen örneklerle amaca yönelik; Binoküler mikroskop, petrografik-polarizan mikroskop, XRD, SEM+EDX, XRF ve ICP-MS analizleri gerçekleştirilmiştir. Ocak seviyelerinden alınmış tüvanan kum örnekleri ile gerçekleştirilmiş tüm çalışmalarda sonuçlar birbiriyle uyumludur. İncelemelerin birlikte değerlendirilmesi sonucunda kumlar için genel mineralojik bileşim; kuvars (+kuvarsit) (% 30-65) + feldspat (K-feldspat, plajioklaz) (% 10-55) + smektit (% 10-25) + illit-mika (%<5-10) + kalsit (% <5) + zeolit (%<5) + kuvarsit harici kayaç parçaları (%<20)" şeklindedir. Ocak ayna seviyelerini temsil eden bu örneklere ait sonuçlara bakıldığında; alttan üste doğru kuvars oranında azalmaya karşı feldspat oranında artış olduğu görülmüştür. Benzer ters ilişki; feldspat oranında azalmaya karşın smektit oranında artış şeklinde de gözlemlenir. Binoküler ve petrografik-polarizan mikroskop incelemelerinde, feldspatlarda gözlemlenen ayrışma kile (smektite) dönüşüm olarak yorumlanmıştır. Petrografik-polarizan mikroskop çalışmalarında bölge kumlarının hem K-feldspat hem de plajioklas içerdiği gözlemlenmiştir. Ayrışmanın çoğunlukla K-feldspatlarda gözlemlenmesi, oluşan smektitin büyük ölçüde K-feldspat kaynaklı olduğunun bir göstergesidir. Buna karşın, daha az oranda, plajioklas-smektit dönüşümü de söz konusudur. XRD analiz sonuçları ve SEM görüntüleri de bölgede sadece K-feldspat-smektit dönüşümü olmadığını göstermiştir. SEM incelemelerinde smektitlerin mısır gevreği veya gül rozeti benzeri morfolojilerde oldukları; feldspat kenarlarında, dilinim ve ikiz düzlemleri boyunca ve de pertitik zonlarında oluştukları görülmüştür. SEM incelemelerinde feldspatlara ek olarak, kum-çakıl birimlerinde az oranda bulunan mikaların kenarlarından itibaren smektite dönüşüm olduğu da gözlemlenmiştir. SEM-EDX analizi ile smektitlerin yaklaşık değerler olarak Si (%20), Al (%7), Fe (%5), Mg (%1,5), Ca (%1,5), K (%0,5) kimyasında olduğu ve yüksek Fe içerikli smektitler olabileceği görülmüştür. Bu sonuçlara ek olarak; kum örneklerine ait jeokimya analizi sonuçlarına bakıldığında kuvars/feldspat oran değişimleri ile smektit varlığı ve artışı majör oksit özelinde gözlemlenmektedir. Ayrıca, smektitle doğru orantılı olarak toplam iz ve nadir toprak element değer artışı söz konusudur. SiO2 oranında azalmaya karşın; feldspat-smektit dönüşümüyle, Al2O3, Fe2O3, MgO+CaO oranlarında artış ve Na2O+ K2O oranında azalma olduğu görülmektedir. Feldspat smektit dönüşümüyle ortaya çıkan feldspat kaybı, kimyasal bir sonuç olarak Na2O+K2O oranında azalma olarak gözlemlenmektedir. Na2O ve K2O majör oksit değerleri ayrı ayrı değerlendirildiğinde Na2O değerleri önemli bir fark göstermez. Bu durum bölge kumlarında çoğunlukla K-feldspat-smektit dönüşümü gerçekleştiğini göstermektedir. Bölgeden alınmış kil örneği (bentonit) için gerçekleştirilmiş XRD analizi sonucunda genel mineralojik bileşimin "smektit (%70-75) + illit-mika(%<5) + klorit-kaolinit (%5-10) + kuvars (%<5) + feldspat (%<5) + kalsit (%10-15)" şeklinde olduğu belirlenmiştir. Mil havuzu çamur örnekleri ve bu örneklerden hazırlanmış kil fraksiyonu ile gerçekleştirilen XRD analizleri sonucu belirlenmiş genel mineralojik bileşim ise smektit (%60-65) + illit-mika (%5-10) + klorit-kaolinit (%5-10) + kuvars (%5-10) + feldspat (%5-10) + zeolit (%<5, klinoptilolit)"şeklindedir. Kum, kil (bentonit) ve mil havuzu çamur örnekleri kullanılarak gerçekleştirilmiş XRD analizleri sonucunda bölgedeki ana kil mineralinin dioktahedral (d060 mesafe değeri 1,49 Å), Ca-smektit (smektit d001 mesafe değerlerine göre) olduğu belirlenmiştir. Kil fraksiyonu sonuçları, örneklerde ana kil minerali olan Ca-smektite ek olarak az ve eser oranda illit, klorit, kaolinit bulunduğunu göstermiştir. Ek olarak smektitin düşük oranda I/S (illit/mika) türü karışık katman içerebileceği belirlenmiştir. Tüm bunlara ek olarak jeokimya çalışmaları sonucunda elde edilen değerler kullanılarak köken ve alterasyon indeksini gösterir diyagramlar oluşturulmuştur. CIA ve PIA değerlerinin smektitle de ilişkili olması sebebiyle ocakların kilce daha zengin alt seviye kumlarında alterasyon indekslerinin göreli yüksek olduğu saptanmıştır. Gerçek rezerv değeri saptama amacı bulunmayan bu çalışmada, bölgedeki herhangi bir kum-çakıl ocağında gerçekleştirilen, 1 milyon ton kum-çakıl agregası üretimi sonucunda 100 bin ton atıl mil rezervi oluşacağı saptanmıştır. Bu rezerv özel bir ekonomik harcama gerektirmeden ortaya çıkan yan ürün olarak düşünülmelidir. Bu çalışma ile mineralojik karakteri belirlenmiş atıl durumdaki potansiyel bir hammaddenin değerlendirilmesine yönelik, jeolojik-mineralojik bir değerlendirme sunulmuştur.
-
ÖgeTrakya havzası'nda Mezardere formasyonu'nun ankonvansiyonel hidrokarbon potansiyelinin değerlendirilmesi(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2023) Kureş Usanmaz, Merve ; İnan, Sedat ; 505191318 ; Jeoloji Mühendisliği Bilim DalıTürkiye'nin kuzeybatısında bulunan Trakya Havzası'nda üretilen petrollerin ana kaynak kayası olan Mezardere Formasyonu'nun sıcaklık, termal olgunluk ve petrol oluşum tarihçesi incelenmiştir. İnceleme, havza modelleme yazılımı kullanılarak yapılmıştır. Ayrıca, formasyonun ankovansiyonel hidrokarbon kaynak potansiyeli de değerlendirilmiştir. Modelleme 1 ve 2 boyutlu olarak Petromod®(Schlumberger) sedimanter havza modelleme yazılımı kullanılarak gerçekleştirilmiştir. Çalışma alanı ilk olarak; hedef çalışma bölgesi, stratigrafi, yapısal jeoloji, havza evrimi ve petrol jeolojisi açılarından incelenmiştir. Bölgede yedi adet formasyon gözlenmiştir. Alttan üste doğru Hamitabat, Soğucak, Ceylan, Mezardere, Osmancık, Danişmen ve Ergene formasyonları olarak sınıflandırılabilir. Ayrıca bölgenin petrol sistemi, kaynak kaya, rezervuar kaya, kapan ve örtü kaya gibi elemanların özellikleri açısından detaylıca ele alınmıştır. Bu çalışmanın gerçekleştirilmesi literatür taramasını gerektirmiş ve elde edilen bulgular 'Genel Petrol Sistemi' adı altında hazırlanmıştır. Kaynak kaya, rezervuar kaya, kapan ve örtü kaya hakkındaki bilgiler bu bölümde verilmiştir. İlerleyen bölümlerde ise Trakya Havzası'ndaki Mezardere Formasyonu'nun gömülme, termal olgunluk, hidrokarbon oluşum geçmişleri ve konvansiyonel olmayan hidrokarbon potansiyeline ışık tutmak amacıyla bir ve iki boyutlu havza modelleme çalışmaları yapılmıştır. Havza modelleme çalışmasında, modelin kalibrasyonu için sıcaklık ve olgunluk değerleri ile ölçülen değerler kullanılmıştır. Modelleme çalışması öncesinde Mezardere Formasyonu için yayılım ve organik fasiyes özelliklerinin belirlenmesi amacıyla formasyon kalınlığı, formasyon derinliği, toplam organik karbon içeriği, hidrojen indeksi ve olgunluk değerlerine dayalı çeşitli haritalar oluşturulmuştur. Bu haritalar sonucunda, formasyonun kaynak kaya olarak sınıflandırılabilecek organik zenginliğe sahip olduğu ve havzanın orta kesimlerinde petrol/gaz oluşumu için uygun olgunluk penceresine ve uygun derinliğe ulaştığı tespit edilmiştir. Modelleme çalışmasında 140 km uzunluğunda KB-GD doğrultulu bir jeolojik kesit oluşturulmuş ve bu kesit üzerindeki kuyular modelin kalibrasyonu için kullanılmıştır. Kalibre edilen model sonucunda ölçülen ve hesaplanan değerlerin birbirleriyle uyuştuğu gözlenmiştir. Daha sonra Mezardere Formasyonu için başlangıç düşük (ağırlıkça %3) organik karbon içeriği ve başlangıç yüksek (ağırlıkça %5) organik karbon içeriği değerleri kullanılarak iki farklı senaryo oluşturulmuştur. Daha sonra, 2 boyutlu havza modelleme sonuçlarına dayanarak Mezardere Formasyonu'nun gömülme, sıcaklık, olgunlaşma ve hidrokarbon oluşum geçmişleri araştırılmıştır. Modelleme çalışmalarının sonuçlarına göre; Mezardere Formasyonu en yüksek olgunluğuna formasyonun alt kısımlarında ulaşmaktadır. Bu yüzden sadece formasyonun alt kısımları için petrol oluşumu, atılımı ve serbest petrol dağılımı hesaplanmıştır. Mezardere Formasyonu, günümüzden yaklaşık 24-25 milyon yıl önce Trakya Havzası'nın orta kesimlerinde petrol üretmeye başlamıştır. Yaklaşık 10 milyon yıl önce en yüksek petrol üretimine ulaşmıştır. Formasyonun maksimum kalınlığa (deposenter) ulaştığı en alt kısmı da gaz üretme olgunluğuna ulaşmıştır. Ancak bu çalışmada sadece petrol potansiyeli değerlendirilmiş ve tartışılmıştır. Modelleme sonuçlarına göre, yaklaşık 5000 km2lik bir alanda, Mezardere Formasyonu'nun alt kısmından üretilen petrol 3,73 ile 18,65 milyar varil arasındadır. Yerinde üretilebilir serbest petrol potansiyeli ağırlıkça %5 TOK senaryosuna göre 3,73 ile 7,46 milyar varil arasındadır. Ankovansiyonel üretim yöntemlerine (örn: hidrolik çatlatma) dayanarak, yerinde üretilebilir serbest petrolün %2 ile %10'unun üretilebileceği ve bu miktarın 74,6 ile 746 milyon varil arasında değiştiği varsayılmaktadır. Ağırlıka %3 TOK senaryosu dikkate alındığında, üretilen petrol ve yerinde üretilen petrol değerlerinin daha düşük olduğu ve üretilebilir serbest petrol potansiyelinin 44,8 ile 448 milyon varil arasında olduğu tahmin edilmektedir. Anahtar kelimeler: Mezardere, ankovansiyonel kaynak potansiyeli, havza modelleme, petrol, Trakya
-
ÖgeKırıklı, çatlaklı kayada açılacak derin yarma şevlerin tasarımı: Vaka analizi, Suudi Arabistan, Riyad örneği(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2023) Üstün, Çiçek ; Acaroğlu Ergün, Ömür ; Bozkurtoğlu, Erkan ; 505191306 ; Jeoloji Mühendisliği Bilim DalıSuudi Arabistan'ın başkenti Riyad'a 45 km uzaklıkta yeni bir şehir ve eğlence merkezi kurulması planlanmaktadır. Proje kapsamında şehre ulaşım için inşa edilecek otoyol güzergâhı, bölgenin jeomorfolojik özellikleri nedeni ile 200 metreye varan bir kot farkına rastlamaktadır. Kot farkının azaltılması ve otoyolun güvenli bir şekilde inşa edilebilmesi için bölgede yol yarması yapılması planlanmıştır. Çalışma alanında yapılacak yol yarması için saha araştırmaları yapılmıştır. Bu kapsamda yol yarmasının çevresinde dört adet sondaj gerçekleştirilmiş, sondajdan çıkarılan kaya numuneleri incelenmiş ve numuneler üzerinde saha ve laboratuvar deneyleri gerçekleştirilmiştir. Yapılan incelemeler ve deneyler sonucunda çalışma alanındaki kırıklı, çatlaklı killi kireçtaşı kayasının ortalama tek eksenli basınç mukavemetinin (σB) 18,7 MPa ve elastisite modülünün (E) 6300 MPa olduğu anlaşılmıştır. Sahada yapılan deneyler ile elde edilemeyen diğer jeomekanik parametreler ise taştan kayaya yaklaşımı çerçevesinde RocLab (2015) bilgisayar programı ile saptanmıştır. Buna göre; kayacın kohezyonu (c) 230 kPa ve içsel sürtünme açısı (ϕ) 25° olarak bulunmuştur. Sahada yapılan ölçümlerden elde edilen veriler ile bölgedeki kayaçlar, kaya kütle derecelendirme, jeolojik dayanım indeksi ve Q sisteme göre sınıflandırılmıştır. Her üç sınıflama sonucuna göre çalışma sahasındaki kaya kütlesi orta kaliteli olarak tayin edilmiştir. Ayrıca Q sistem sınıflamasına göre bu tip kayaçta gerçekleştirilecek kazılarda şev stabilitesinin sağlanması için destek sistemi, ilgili abaklar vasıtasıyla bulunmuştur. Açılacak şevin gerçekten desteğe ihtiyaç duyup duymadığını kontrol etmek adına yapılması planlanan desteksiz palyeli şev sistemi, Rocscience RS2 (2023) bilgisayar programında analiz edilmiştir. Analiz sonucuna göre kritik SRF değeri 1,4 olarak bulunmuştur. Şevlerin desteksiz duraylılığı için minimum 1,5 güvenlik sayısı gerektiğinden şevlerin desteklenmemesi durumunda duraylı olmayacağı ve kazının güvenli yapılamayacağı anlaşılmıştır. Çalışma alanında yapılacak şev kazısı için destek sistemi tasarlanmıştır. Literatürde önerilen yöntemlere göre ankrajlı şev sistemi tasarlanarak yol yarmasının yapılmasına karar verilmiştir. Ankrajlar, 7 halatlı, 10 m serbest boy, 6 m kök boy ve 3 m aralıklarla olacak şekilde tasarlanmıştır. Ankrajların bu parametrelerle şev yüzeylerindeki çalışma yükünü taşıyabileceğini saptamak adına sahada ankraj testi gerçekleştirilmiştir. Test sonucuna göre ankraj halatlarında gözlenen uzama değerleri izin verilen sınırlar içinde kalmaktadır. Böylece ankrajların çalışma yükünü karşılayabildiği saptanmıştır. Yapılan bu ankrajlı şev tasarımının, şevde duraylılığı sağladığını kanıtlamak adına Rocscience RS2 programında analizler yapılmasına karar verilmiştir. Proje tasarımına göre güvenlik sayısını arttırmak için kazı kademeli olarak yapılacaktır. Buna göre her kademedeki kazı tamamlandıktan sonra aynı kademedeki ankraj imalatları yapılacak, ardından bir alt kademedeki kazıya geçilebilecektir. Bu proje tasarımına göre her kademe, Rocscience RS2 programında analiz edilmiş ve her bir kademenin minimum SRF değerini sağlayıp sağlamadığı irdelenmiştir. Ankrajlar ile desteklenmiş şev sistemi, Rocscience RS2 programında incelendiğinde her bir kazı kademesinde minimum SRF değeri sağlanmıştır. Kazının en alt kademesinde yapılan analiz sonucu kritik SRF değeri 1,52 olarak tayin edilmiştir. Ancak yapılan analiz sonucunda bazı kazı kademelerinde ankraj köklerinin deformasyon zonu içinde kaldığı saptanmıştır. Bu nedenle literatürde önerilen analitik yöntemlerle tasarlanan ankrajlar güvenlik sayısı bakımından yeterli görünse de yapılan analizler sonucu ankraj köklerinin deformasyon zonunun içinde kaldığı durumlarda analitik yöntemlerin tasarımda yetersiz kaldığı belirlenmiş ve bu durumlarda ankraj boylarının uzatılması önerilmiştir.
-
ÖgeFay kayaçlarının fay mekaniği üzerine etkileri: Doğu Anadolu fayı'nın Hazar Gölü ve Palu arasında kalan kesiminden bulgular(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2023-01-17) Çakır, İrem ; Zabcı, Cengiz ; 505191339 ; Jeoloji MühendisliğiAnadolu Bloğu'nun doğu sınırını oluşturan Doğu Anadolu Makaslama Zonu (DAMZ) ve onun ana yer değiştirme makaslaması olan Doğu Anadolu Fayı (DAF), kuzeydoğuda Karlıova (Bingöl) ile güneybatıda Türkoğlu (Kahramanmaraş) arasında toplam 450 km uzunluğa sahiptir. Bu sol yanal transform fayın Palu ve Hazar Gölü (Elazığ) arasında kalan kesimi üzerinde günümüze kadar gerçekleştirilen GNSS, InSAR ve sismoloji çalışmaları, genel tektonik yüklemeye göre kayda değer miktarda asismik kayma (krip) meydana geldiğine işaret eder. Bu tez çalışmasının konusu, DAF'ın yüzeyleyen fay kayaçlarının, fayın çok yakın tarihini temsil eden bu krip hareketi üzerinde etkisinin olup olmadığıdır. Bu çalışma kapsamında, uzaktan algılama ve saha tabanlı jeoloji verileri deneştirilerek DAF'ın Palu ve Hazar Gölü (Elazığ) arasında kalan kesiminin jeoloji haritası derlenmiştir. Bunun için ilk olarak önceki çalışmalarda elde edilen uzaktan algılama bulgularına ek olarak yeni tarihli Landsat 8-OLI görüntüleri bant kombinasyonu, bant oranlaması, temel bileşenler analizi (PCA) ve minimum gürültü fraksiyonudan (MNF) oluşan dört farklı teknik kullanılarak işlenmiş ve jeolojik birimlerin analizi için yeni yalancı renk haritaları üretilmiştir. Yapılan saha çalışmaları ile formasyonların mekânsal dağılımı kontrol edilmiş ve DAF'ın ilgili kesimindeki fay yüzlekleri belirlenmiştir. Bu fay zonları boyunca temsili kayaç numuneleri alınmış ve X-ışını kırılımı (XRD) incelemeleri yapılarak bu kayaçların içinde fay killerinin çeşitleri belirlenmiştir. DAF'ın Palu ve Hazar Gölü arasında kalan kesiminin, genel olarak ofiyolitik (ultramafik ve mafik) kayaçlar ve yığışım karmaşıklarından (şeyl, kumtaşı, volkanikler, ofiyolit parçaları) oluştuğu görülür. Bu temel kayaçlar özellikle çalışma bölgesinin orta kesimlerinde genç alüvyonlarla örtülmüştür. Fay zonu boyunca toplanan fay kayacı örneklerinin XRD incelemeleri, deformasyon zonlarında baskın mineral birliğinin vermikülit, simektit ve klorit kil gruplarından oluştuğunu ortaya koymuştur. Fay kayaçlarının belirtilen kil türlerinden oluşması, boşluk suyu basıncındaki değişime bağlı olarak DAF'ın ilgili kesimi boyunca mekanik zayıflamaya ve bunun bir sonucu olarak sığ seviyelerde asismik kaymaya neden olabileceğine işaret eder.
-
ÖgeErkilet Fay Zonu'nun paleosismolojik ve morfotektonik özellikleri (Kayseri, Orta Anadolu-Türkiye)(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2023-01-24) Çelik, Fatma Ülkü ; Akyüz, Hüsnü Serdar ; 505181310 ; Jeoloji MühendisliğiTürkiye'nin aktif tektoniği, çarpışmalı kıta içi yakınsama ve tektonik kaçışa (escape) bağlı deformasyonun tezahürü olarak tanımlanmaktadır. Pliyosen başlangıcında sıkışmalı tektonik rejimin yerini kaçış tektonizması almıştır. Kaçış tektonizması olarak adlandırılan batıya doğru hareketin bir sonucu olarak, KAFZ ve DAFZ tarafından sınırlandırılan Orta Anadolu'da, tektonik yapılar farklı yönlerde konumlanmıştır. KDGB ya da KB-GD gidişli doğrultu atımlı ve oblik faylar, KAFZ ve DAFZ'dan ayrılan ve Orta Anadolu'yu kuzey ve doğudan sınırlayan fay zonları bulunmaktadır. Orta Anadolu Ova Bölgesi'nin en önemli tektonik bileşenlerinden olan Orta Anadolu Fay Zonu (OAFZ); Sivas'ın güneyinden başlayarak Pozantı'ya (Adana) kadar devam eden, yaklaşık 380 km uzunluğunda, sol-yanal doğrultu atımlı aktif bir kıta içi fay zonudur. Sivas güneyi ile Kayseri arasında K600 -700D gidişli olan OAFZ, Kayseri civarında sola büklüm yaparak K200D doğrultusunda güneye devam eder. Büklüm alanında karmaşık bir yapı kazanan fay zonunun Kayseri il merkezi kuzeyinde yer alan ve oblik (sol yanal normal) fay özelliği gösteren kesimi Erkilet Fay Zonu (EFZ) olarak bilinir. 2-8 km uzunluğunda kademeli ve basamaklı fay parçalarından oluşan zonun uzunluğu 50 km, doğrultusu K500 -600D'dur. Bu tez çalışması Erkilet Fay Zonu'nun paleosismolojik, morfotektonik çalışmalar ışığında depremsellik özelliklerinin belirlenmesi amacı ile hazırlanmıştır. Aletsel dönem kayıtlarına göre EFZ ve yakınında 5 büyüklüğüne kadar depremler meydana gelmiştir. Tarihsel kayıtlar incelendiğinde ise Kayseri ve çevresinde MS 1205, 1335, 1717 ve 1835 yıllarında meydana gelen yıkıcı depremler dikkati çeker. EFZ'nin Geç Kuvaterner dönemdeki sismik aktivitesini öğrenebilmek için 3 farklı alanda 4 adet hendek açılarak paleosismolojik çalışmalar yapılmıştır. Hendeklerde en az iki deprem izi tespit edilmiştir. Bu veriler, EFZ'nin tarihsel dönemde yüzey kırığı oluşturacak büyüklükte deprem ürettiğine işaret etmektedir. Tarihsel depremleri yaşlandırmak amacıyla çökel seviyelerinden 14C ve OSL (Optically Stimulated Luminescence-Optik Uyarımlı Işınım) örnekleri alınmıştır. Paleosismolojik incelemelerde, 14C yaşlandırma sonuçlarından elde edilen verilere göre; Bedir hendeği çalışmasında fay kolunun kestiği çökellerden alınan örneklerin yaşlandırma sonuçları yaklaşık olarak günümüzden 10000 yıl öncesini işaret etmektedir. Deprem seviyesini örten birimden alınan örneğin yaşlandırma tarihi ise yaklaşık olarak günümüzden 5300 yıl öncesidir. Kızık hendeğinde üç adet deprem seviyesi belirlenmiş, bölgede sondan bir önceki sismik aktiviteyi işaret eden 2. olay seviyesinden alınan örneklere yapılan radyokarbon analizleri neticesinde, sondan bir önceki depremin günümüzden önce 5800 ile 2200 yaş aralığında meydana geldiği sonucuna varılmıştır. Morfometrik incelemelerde, drenaj havzaları belirlenmiş ve havzalara hipsometrik eğri, hipsometrik integral değerleri (HI), Transverse Topoğrafik Simetri Faktörü (TFaktör), Havza Asimetrisi (AF) uygulanmış ve sayısal verilere dayalı olarak deformasyon etkisi yorumlanmıştır. Yapılan çalışmanın neticesinde EFZ'nin Orta Anadolu Fay Zonu'nun normal bileşenli sol yanal atımlı (oblik) ve hareket hızı yavaş olan aktif bir fay zonu olduğu belirlenmiştir.
-
ÖgeSiirt – Madenköy açık işletme sahasında gerçekleşen kütle hareketleri ile bölgesel yağış ilişkisinin saptanması(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2023-02-09) Dolma, Deniz ; Yavuz, Enver Vural ; 505181331 ; Jeoloji MühendisliğiTürkiye'nin ikinci en büyük işlenebilir bakır madeni olan Madenköy Açık Ocak Bakır Madeni İşletmesi, Siirt ili, Şirvan ilçe sınırları içerisinde bulunmaktadır. MTA burada çalışmalarına 1980'li yıllarda başlamış olup, 27.273.000 ton rezerv öngörmüştür. Siirt Madenköy Bakır Yatağı, Güneydoğu Anadolu tektonik birimleri ile Bitlis Masifi üzerinde bulunur. Yaklaşık olarak 30-60 km genişliğindeki yatak, batıdan doğuya doru 500 km'lik bir mesafe boyunca uzanır. Siirt-Madenköy bakır yatağı pirit ve kalkopirit saçınımlı killeşme ve kloritleşmeyle başlar. Yukarıdan aşağıya doğru pirit, pirit + kalkopirit, pirit + kalkopirit + sfalerit, pirit + kalkopirit + manyetit, manyetit şeklinde bir zonlanma izlenir. Cevherleşme pirit-kalkopirit-manyetit veya yalnız manyetit saçınımlı killeşme-kloritleşme ve yer yer çatlak dolgulu cevherleşme ile sona ermektedir. Pirit, kalkopirit, manyetit, sfalerit, markazit, galenit, pirotin, bornit, kovellin, kalkosin, valerit, bravoit, linneit, fahlerz, altın ve gümüş başlıca cevher minerallerini; kuvars, klorit, barit, siderit, karbonat da gang minerallerini oluştururlar. 2015 yılının Ekim ve Aralık ve 2016 yılının Ekim ayında, Açık Ocak İşletmesinin Kuzeybatı şevinde 3 adet çatlak hattı tespit edilmiştir. Yerinde yapılan incelemeler sonucu işçi sağlığı, iş güvenliğini ve sürdürülebilir madencilik açısından tehdit edici boyutta olduğu saptanmıştır. Oluşan bu çatlak hatlarını gözlemlemek ve olası blok hareketlerine neden olabilecek bir hareketi saptamak amacıyla, gerçek zamanlı şev gözetleme aracı olan İtalyan IDS menşeli IBIS-M kullanılarak çatlak sistemi izlenmiştir. Bu çalışmada gözlemlenen çatlaklar ile 2016 yılında gerçekleşen kütle hareketinin bölgesel yağış ile ilişkisinin olup olmadığı ve varsa bu ilişkinin değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Bu kapsamda İBİS-M cihazı tarafından saptanan, çatlak hatlarına ait deplasman hareketi ve deplasman hızı verileri tablo haline getirilerek değerlendirilmiştir. Aynı zamanda, Açık Ocak işletmesi şevlerine ait kaya mekaniği deneyleri incelenerek, kütle hareketinin gerçekleştiği yamaç molozu biriminin dayanım özellikleri değerlendirilmiştir. Yağış verileri ise Madenköy etrafında yer alan, çalışma alanındakine benzer morfolojik koşullara (bölgesel bulunuş, kot) sahip olan Şirvan, Hizan ve Pervari DMİ'leri yanı sıra uzun yıllar meteorolojik kayıtları bulunması ve bölgesel ölçekteki yakınlığı nedeniyle seçilen Siirt DMİ'dir. Meteorolojik verilerin bölgesel bütünlük içerisindeki durumlarının incelenmesi sonucunda, "Hizan DMİ" ve "Siirt DMİ" verilerinin kullanılması uygun bulunmuştur. Çalışma sahasına ait hidrojeolojik veriler incelenerek, kaya kütlelerinin, az geçirimli birimler üzerindeki etkileri saptanmaya çalışılmıştır. Bölgede, Ekim ayından itibaren yağışlı sezona geçilmektedir. Aralık ayından itibaren kar yağışı gözlenmektedir ve yağan kar erimeden toprak üstünde kalmaktadır. Bu çalışma sonucunda bu aylar da gözlenen sürekli yağış ve karın erimesiyle şev yüzeylerinin kayma direncinin azalması ve/veya zeminin su içeriğinin artmasına bağlı olarak kütle hareketi ile yağış arasında ki ilişki değerlendirilmiştir.
-
ÖgeMiocene foraminiferal paleontology of western taurides (finike)(Graduate School, 2023-04-14) Erkızan, Levent Sina ; Özcan, Ercan ; Biltekin, Demet ; 0505211306 ; Geological EngineeringThe Early Miocene Western-Tethyan fauna is mainly represented by existence of Lepidocyclina, Nummulites, Operculina, Heterostegina, Cycloclypeus and Miogypsina genuses. Altough the paleobiogeographic distribution of larger hyaline foraminifera in the Early Micoene is well known, lack of biometric data and requirement of more detailed morphometric analyses are reported by many researchers. Tethyan fauna is mainly subdivided in two: Mediterrenean and Indo-Pacific. Moreover studies from the western Taurides, Sivas and Eastern Anatolia, co-occurence of both Mediterrenean and Indo Pacific fauna is reported by many studies. In same studies existence of Eulepidina aff. formosa and Spiroclypeus blanckerhorn are interpreted as result of the Burdigalian migration. In this study, biometric analyses of the Early Miocene larger hyaline foraminifera assemblages belonging to the shallow marine packages of Karabayır Fm. which unconformably overlines the Cretaceous age Beydağları Fm. are done. N. praemarginata, N. morgani, N. ex. interc morgani-tourneri and N. tourneri are in Yeşilköy section. Based on the biometric analysis, Amean values for these species were determined as 37,27, 42,44, 46,74 and 51.35, respectively. D (deuteroconch size) values are in the range of 185-665 µm, 205-710 µm, 270-645 µm and 250-655 µm, respectively. Furthermore existence of E. aff. formosa and E. dilatata in these shallow marine environment represents the Burdigalian migration of Indo-Pacific fauna to Mediterrenean region. Biometric data and existence of M.globulina and M. globulina-tani indicates the Aquitanian-Burdigalian age. For M. globulina, X values (number of chambers in the first spiral) were measured in the range of 6-14, and ɣ values in the range of 0-54. ɣ values for M. globulina-tani are measured in the range of (-125) – (-14). There is no evidence for existence of Miolepidocyclina which is diagnostic assemblage for European fauna. In Yeşilköy section, just single population of Cycloclypeus eidae is observed. Within these, existence of such genuses as Heterostegina asiilinoides, Opertorbitolites sp. , Operculina complanata, N. bormidiensis and Miliolipora sp. are determined. Spiroclypeus is not recorded in Yeşilköy section.
-
ÖgeŞirindere (Menderes Masifi, Aydın KB Türkiye) bölgesindeki altın içeren akışkanların karakteristik özellikleri: Mineralojik, jeokimyasal ve akışan kapanım çalışmaları(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2023-06-08) Bayram, Hatice Nur ; Kumral, Mustafa ; 505201317 ; Jeoloji MühendisliğiBu çalışma, altın mineralizasyonunun oluşumunu ve bunun metamorfik ve deformasyonel süreçlerle ilişkisini daha iyi anlamak için Aydın'ın (KB-Türkiye) Şirindere bölgesindeki altın içeren solüsyonların özelliklerine odaklanmaktadır. Şirindere bölgesi, Menderes Masifi metamorfik kompleksinin bir parçasıdır. Menderes Masifi'nin temel kayaları ile temsil edilen Prekambriyen yaşlı muskovit şist, muskovit gnays, garnetli granitik gnays ve tremolit-şist birimlerini içerir. Metagranit sokulumları 479±9 My'da oluşmuş ve 230 My'da Triyas döneminde metamorfizmaya uğramıştır. Göktepe Formasyonuna ait Permo-Karbonifer mermerler sahada farklı lokasyonlarda haritalanmıştır. Selimiye Formasyonu muskovit şist ve fillatlardan meydana gelmektedir. Altın içeren kuvars damarları Selimiye mika şistlerinde foliasyonlara uyumlu yerleşmiştir. Damarlar fay hatları ve makaslama zonlarının içinde, K-G doğrultulu olup, mika şistin foliasyon yönüne paralel olarak yer yer budinajlar halinde de yerleşmiştir. Kuvars-karbonat damarlarında iki farklı faz kuvars tespit edilmiştir: birinci faz, ikinci fazı gösteren daha küçük poligonal kuvars kristalleri ile çevrili dalgalı sönme ve tırtıklı kenarlara sahip iri kuvars kristalleri ile karakterize edilir. Saha gözlemleri ve petrografik çalışmalara göre mikaşist içindeki kuvars-karbonat damarları çevresinde meydana gelen hidrotermal alterasyonlar silisleşme, kloritleşme ve serisitleşmedir. Pirit ve hematit, 7,4 ppm'e kadar Au konsantrasyonları olan serbest doğal altınla birlikte, altınlı kuvars damarlarında bulunan cevher mineralleridir. Homojenleşme sıcaklıkları (Th) 178,7 ile 337,3°C arasında değişmektedir. Kuvarsın (klatratsız) ortalama tuzluluk değerleri birincil ve ikincil kapanımlar için sırasıyla ağırlıkça %10.48 ve %8.97 NaCl eşdeğeridir. Klatrat içeren sıvı kapanımlar; kuvars minerallerinin birincil ve ikincil kapanımlar için sırasıyla ağırlıkça %10.84 ve %9.99 NaCl tuzluluk değerleri vermektedir. Klatrat içermeyen kalsit mineralleri sıvı kapanımlarında, birincil ve ikincil kapanımlar için sırasıyla ağırlıkça %12 ve %7.5 NaCl tuzluluk değerlerine sahiptir. Karbonik faz, oda sıcaklığında görülmez, ancak klatrat kapanımlar donduğunda oluşmaktadır. Bu, çözelti sisteminde karbonik fazın var olduğunu gösterir. Bu sıvılar, düşük bir CO2 konsantrasyonuna ve düşük ila orta tuzluluğa (ağırlıkça %0,88–23,89 NaCl eşdeğeri) sahiptir. 178,7 ila 322,5 °C arasında değişen sıcaklıklarda oluşmuştur ve ortalama 277,3°C'de metamorfik bir kaynağa sahiptir. M1, M2, M3 ve M6 olarak metamorfik süreçlerinin yanı sıra D3 ve D4 deformasyonları dahil olmak üzere çeşitli metamorfik olaylar ve deformasyonel süreçler Şirindere bölgesini etkilemiştir. M1, granat içeren granitik gnaysta meydana gelen yüksek basınç-düşük sıcaklık (YB/DS) koşulları ile karakterize edilmektedir. M2, Ordovisiyen'deki granitik sokulumlarla ve metagranitlerle sonuçlanan ortak erime ve migmatizasyon süreçleriyle oluşmuştur. Şistlerde (tremolit-şist ve mikaşist) M3 metamorfizmasının izleri görülür ve bölgesel metamorfizma tüm masif ile birlikte sahada bulunan birimleri de etklilemiştir. M6, Miyosen genişleme rejimi sırasında meydana gelen, çalışma sahasında bulunan granit sokulumlarının üreten son metamorfik evredir. D3, Erken Miyosen'de granit sokulumlarının yerleşmesi ile orojenik çökmenin neden olduğu K-KKD doğrultulu genişlemeli bir deformasyondur. Neotektonik D4 deformasyonları, K-G yönünde genişlemeden kaynaklanır. Kuvars-karbonat damarları ve budinajlar kuzey-güney doğrultusunda uzanır ve D4 deformasyon evresine karşılık gelir. Şirindere bölgesinde altın oluşumunda metamorfizma önemli rol oynar; altın cevherleşmesinin, çalışma alanındaki volkano-sedimanter kayaçların (metamorfizma sonucu Selimiye Formasyonuna ait tremolit ve mikaşistine dönüşmüş) M3 ve M6 metamorfik olayları sırasında hidrasyonu ve dekarbonizasyonu ile oluşan metamorfik sıvıdan kaynaklandığı düşünülmektedir. Mineralizasyonun oluşumu sırasında, hidrotermal sıvılar, çalışma alanında tremolit-şist (metagabro) ile temsil edilen daha önce oluşmuş mafik kayadan altını çözerek re-mobilize etmiş ve daha sonra K-G genişlemeli makaslama zonları (D3-D4) boyunca yukarı doğru hareket ettirmiştir. Bu taşıma boyunca değişen fiziko-kimyasal koşullar (sıcaklık ve basınç azalması) altının kuvars damarları ve budinajları içerisinde oluşmasına sebep olmuştur. Deformasyon ve metamorfizma arasındaki ilişki, yapısal olarak elverişli bölgelerde altın cevherleşmesine sebep olmuştur. Elde edilen verilerin tamamı göz önüne alındığında, Şirindere bölgesindeki altın oluşum süreçleri, mezotermal sistem orojenik altın yatakları oluşumuna benzerlik göstermektedir.
-
ÖgeTrakya Havzası Uzunköprü güneyinde yer alan taban killerinin jeokimyasal incelemesi(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2023-06-09) Atasoy, Mehmethan ; Çiftçi, Emin ; 505171329 ; Jeoloji MühendisliğiYaygın olarak "Nadir Yer Elementleri" (NYE) olarak adlandırılan Lantanit Serisinin (La'dan Lu'ya) on dört doğal elementinin bitümlü kömürlerden elde edilebildiği rapor edilmiştir. Haskin ve Frey (1966). Kömürleşme, NYE'yi parçalara ayıran bir jeokimyasal süreç olarak tanımlanmıştır (Yershov, 1961, Eskenazy, 1978). Finkelman (1978, 1988), kömürlerdeki NYE'nin karbominerit (Mikrolitotipler kil, kuvars ve karbonatlar gibi hacimce %20'ye kadar mineraller veya hacimce %5'e kadar sülfid mineralleri içerebilir. Mineral madde içeriği bu miktarları aşarsa, malzeme kömür ve mineral madde oranlarına bağlı olarak minerit veya karbominerit olarak adlandırılır.) bantlarında kırıntılı NYE-fosfatlar olarak lokalize olduğunu öne sürerken, Yershov (1961) NYE'yi turba aşamasında oluşan organik komplekslere atadı. Dünya'daki bu örneklerine benzer ve sedimanter bir sistem içerisinde çalışılan inceleme alanı Edirne ili, Uzunköprü ilçesi, Maksutlu köyünün yaklaşık olarak 3km güney batısında kalmaktadır. Hedeflenen killere ulaşabilmek adına Maden Tetkik Arama'nın bölgede kömür çalışmaları için hâlihazırda yapmış olduğu sondajlardan 3 adet sondaj seçilmiş ve stratigrafi izlenerek kesilen son kömür tabakasından hemen sonra tabakalanmış olan killerden 1'er metre uzunluğunda karot numuneler alınmıştır. Bölgenin 1/25.000 ölçekli jeolojik haritası hazırlanmıştır. Çalışma alanındaki birimlerin ilişkilerini gösteren genelleştirilmiş stratigrafik kesiti hazırlanmıştır. Bunların yapımında Corel Draw, Mapinfo ve Autocad programları kullanılmıştır. Kil içerisindeki NYE'nin zenginleşmesini belirleyebilmek için alınan karot numunelerden toplamda 11 adet örnekleme yapılmıştır. Seçilen 5 adet numune için ise XRD(X-Ray Diffraction Anlysis: X Işını Kırınım Çekimi) ölçümleri yapılmıştır. XRD yöntemi, her bir kristalin fazın kendine özgü atomik dizilimlerine bağlı X-ışınlarını karakteristik bir düzende kırması işlemidir. Her bir kristalin faz için kırınım profilleri bir nevi parmak izidir ve o kristali tanımlar. Nem oranını istenilen seviyelere çekmek adına 105 ° C'de 24 saat bekletilen numuneler, 100 saniyelik bir sürede Retsch RS200 halka kırıcı ile 75 mikronun altına öğütülmüştür. Bu örnekler XRD için 0,5-10 gramlık kısımlardan rastgele parçacık oryantasyonunu sağlayacak şekilde örnek kabına konulmuş fraksiyonlar üzerinde, İTÜ Jeoloji Bölümü XRD Labaratuvarında, ''Bruker D8 Advance'' model toz X-ışını kırınımı (P-XRD) cihazı kullanılarak, 40 mA ve kV akım ve voltaj yardımı ile Cu Kα ışıması ile filtresiz, 2o2Q/min adım hızıyla, 0o-72o 2Q aralığında, Lynxeye marka dedektör kullanımı ile yapılmıştır. Çekimler sonucunda elde edşlen X-ışını difraktogramları daha sonra, ''Jade 6.5'' veri değerlendirme programı (MDI, Kaliforniya-ABD) yardımı ile ''PDF-2'' veri tabanı kullanılarak çözümlenmiştir. Daha sonra tüm numunelerden ICP-MS yöntemi ile ana, iz element ve NYE analizleri yapılmıştır. Katı örnekler sıvı çözelti haline getirildikten sonra ICP' de iyonlaştırılıp kütle spektrometresine yönlendirilir. Örnek 6000-10.000 ˚K aralığında argon plazması tarafından iyonize edilir. İyonize edilen elementler kütle spektrometresine giderek orada birbirinden ayrılır. Element derişimleri iyon kütle dedektörü tarafından ölçülür. ppt' den ppm' e kadar ölçüm imkânı sağlar. İnceleme alanından alınan örneklerin majör, iz element ve nadir toprak analizleri yapılmıştır. Oluşumun jenetik değerlendirmesi için alınan örneklere ait jeokimyasal veriler kıtasal kabuktaki NYE bolluk oranları ile karşılaştırılmış ve ayırtman diyagramlar hazırlanmıştır. Alınan örneklerin geneline baktığımızda uranyum çoğunlukla kıtasal kabuk bolluk oranı olan 10ppm'in altında değer vermektedir. Önemli bir zenginleşme tespit edilememiştir. ICP-MS sonuçlarına bakıldığında örneklerin genelinde Hafif-NYE'ce zenginleşme izlenirken Ağır-NYE'ce seyrelme tespit edilmiştir. Ek olarak Ed-114-1, Ed-114-2, Ed-114-3 ve Ed-108-1 olarak isimlendirilen numunelerde Toryum oranlarında kıtasal kabuktaki bolluk oranına nazaran yaklaşık 5 kat zenginleşme tespit edilmiştir.