LEE- Coğrafi Bilgi Teknolojileri Lisansüstü Programı
Bu topluluk için Kalıcı Uri
Gözat
Başlık ile LEE- Coğrafi Bilgi Teknolojileri Lisansüstü Programı'a göz atma
Sayfa başına sonuç
Sıralama Seçenekleri
-
ÖgeAkıllı kent kavramının akıllı yaşam ve akıllı insan bileşenlerinin değerlendirilmesi: İstanbul örneği(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024-06-25) Çidam, Sezin ; Uluğtekin, Nesibe Necla ; 706201032 ; Coğrafi Bilgi TeknolojileriPek çok yazılı kaynağa göre sanayi devrimi sonrasında dünya nüfusunun kontrolsüz olarak büyüdüğü, bu büyüme ivmesinin her geçen gün arttığı bilinmektedir. Bu hızlı nüfus artışı kırdan kente göç hareketlerini başlatmış, bu durum kentsel ve kırsal tüm yerleşmelerin değişmesine sebep olmuştur. 1950'li yıllarda dünya nüfusunun sadece %30'unun kentlerde yaşadığı bilinirken 2000'li yıllardan itibaren ise bu oranın %50'yi bulduğu söylenmektedir. Bu hızlı artış kentsel alanların kontrolsüz ve plansız olarak yaygınlaşmasına sebep olmuş, pek çok kentsel problem ortaya çıkmıştır. Kentsel alanlarda bu hızlı nüfus artışının sebep olduğu problemler konvansiyonel yöntemlerle çözülememiş, bu sorunların çözümünde yeni teknolojilerinin kullanılması fikirleri doğmuştur. Bilgi ve iletişim teknolojilerinde yaşanan gelişmeler kentsel problemler ekseninde değerlendirilmiş, "Akıllı Kent" kavramı böylelikle ortaya çıkmıştır. Bu düşüncelerle ortaya atılan ve 1990'lı yılların sonunda literatüre giren akıllı kent kavramı, bu tarihten sonra gittikçe yaygınlaşmıştır. Çoğu araştırmacıya göre 21. yüzyılın kentleri planlanırken akıllı kent kavramı görmezden gelinemez bir noktaya ulaşmıştır. Tüm dünyada hızla yaygınlaşan akıllı kent kavramı ülkemizde 2014 yılında onuncu kalkınma planı ile resmi kaynaklara girmiş; bu tarihten itibaren ülkemizde de kentsel mekânı ilgilendiren tüm stratejilerde kendine yer bulmuştur. Dünya çapındaki yaygın kullanıma rağmen akıllı kent kavramı çeşitli kesimlerce çokça telaffuz edilmiş olup asıl anlamı anlaşılmamıştır. Zira akıllı kent, felsefesi ve matematiği itibariyle karmaşık bir kavram olup çeşitli araştırmacılar tarafından incelenmiş, tanımlanmış ve anlatılmaya çalışılmıştır. Bu konuda temel kavramsal çerçeveyi Boyd Cohen ve Giffinger çizmiş, bir akıllı kent çemberi geliştirerek akıllı kentin bileşenlerini tanımlamıştır. Bu çembere göre akıllı kent; akıllı yaşam, akıllı çevre, akıllı ulaşım, akıllı insan, akıllı ekonomi, akıllı yönetişim gibi birbirinden farklı gibi görünen disiplinleri içeren altı bileşenden oluşmaktadır. Bu sebeple çok disiplinli bir şekilde incelenmesi, tüm bileşenleri ve alt bileşenleri ile ele alınması gerekmektedir. Ancak akıllı kent kavramı günümüzde ileri teknolojilerin kullanıldığı yüksek bütçeli kamu yatırımları ile özdeşleştirilmiş; çoğunlukla belediyelerin kullandığı kent bilgi sistemleri uygulamalarına indirgenmiştir. Bu süreçte de Akıllı Yaşam ve Akıllı İnsan kavramları ihmal edilmiştir. Oysa akıllı kent için gerekli olan teknolojilerin yanı sıra bu teknolojileri günlük hayatına adapte edebilecek, akıllı kent yaşamına kolayca uyum sağlayabilecek, yaşam kalitesi ve refah düzeyi yüksek bir toplum da olmazsa olmazdır. Bu sebeple çalışmada İstanbul'da akıllı insan ve akıllı yaşam bileşenlerinin içerikleri ve performanslarının araştırılması kararlaştırılmıştır. Performans araştırmasının objektif bir şekilde yapılabilmesi için akıllı kentler için üretilen ölçeklerden faydalanılması düşünülmüş, bunun için dünyaca kabul görmüş akıllı kent ölçekleri araştırılmıştır. Literatürde yer alan ölçekler incelenmiş, bunlardan Akıllı Kent Konseyi, Navarra Üniversitesi, Viyana Teknoloji Üniversitesi ve ISO'nun kullandığı endeks, standart ve gösterge setleri çalışmaya dahil edilmiştir. Bu dört ölçekte yer alan göstergeler bir havuzda derlenerek göstergeler seti oluşturulmuştur. Bu göstergeler setinde Akıllı Yaşam; Kültürel Tesisler, Sağlık Koşulları, Güvenlik, Konut Kalitesi, Eğitim Tesisleri, Turistik Çekicilik, Sosyal Bağlılık ve Refah alt bileşenleri; Akıllı İnsan ise, Yeterlilik Seviyesi, Yaşam Boyu Öğrenme, Sosyal ve Etnik Çoğulculuk, Esneklik, Yaratıcılık, Açık Görüşlülük, Katılım alt bileşenleri çevresinde değerlendirilmiş, toplam doksandokuz gösterge elde edilmiştir. Bu göstergelerden her biri için İstanbul kapsamında veriler araştırılmış, bu veriler dünyaca kabul görmüş akıllı kentler ile karşılaştırılmıştır. Karşılaştırma sonucunda İstanbul'un akıllı kent kavramının akıllı yaşam ve akıllı insan bileşeninin yeterli olduğu alanlar ve geliştirilmesi gereken hususlar ortaya konmuş, konunun incelenmesi için gerekli verilerin yetersizliği nedeniyle sorunların çözümüne yönelik stratejiler tartışılmıştır. Yazarlar bileşenleri tek tek ele alınan popüler "akıllı kent" söylemlerine katılmamakla birlikte; çalışma akıllı kentin nasıl ele alındığı, akıllılığın kriterlerinin / göstergelerinin ne olduğu ve nasıl ölçülebileceğine ilişkin bir tartışma amaçlanarak bu çalışma yürütülmüş; akıllı kentin akıllı yaşam ve akıllı insan bileşenleri İstanbul ölçeğinde tartışılarak, görece üzerine daha az çalışma olan bu bileşenlere açıklık getirilmeye çalışılmıştır.
-
ÖgeBir havayolu şirketinin havalimanı ağının, kalkış-varış ve olası bağlantılı uçuş çözümlerinin coğrafi bilgi teknolojileri kullanılarak belirlenmesi(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2022) Seğmen, Mansur ; Doğru, Ahmet Özgür ; 718086 ; Coğrafi Bilgi Teknolojileri Bilim DalıUlaşım ve lojistik yakın zaman insanlık tarihinde çok önemli bir yere sahiptir. Özellikle İkinci Dünya Savaşı sonrasında sivil havacılık alanında atılan adımlar ve yolcu taşımacılığı için üretilmeye başlanan uçaklar sayesinde dünyanın herhangi bir noktasından uzak başka noktalara diğer ulaşım seçeneklerine kıyasla çok hızlı bir şekilde mümkün olmuştur. Gittikçe küreselleşen dünya ekonomisi, göçler ve savaşlar gibi sosyoekonomik sonuçları olan olaylar neticesinde ülkelerin arasındaki coğrafi sınırlar sadece fiziksel olarak varlığını sürdürmeye başlamıştır. Bu fiziki sınırlar ülkelerin egemenlik haklarını belirlerken, insanların sosyal, ticari, kültürel veya turizm amaçlı sürekli dolaşım halinde olduğu bir döneme geçiş ile sınırsız bir dünya düzenine evirilmiştir. Dünyanın herhangi bir ülkesinde yaşayan insanların başka ülkelere farklı amaçlarla seyahat etmesi ve bu dolaşım durumu; hızlı, hesaplı ve güvenilir bir taşımacılığa ihtiyaç oluşturmuştur. Geleneksel kara ve deniz yolu taşımacılığının karşılayamadığı hız ve güvenlik kriterlerini günümüz teknolojileri ile tamamen katıotomatik sistemlerle hayata geçiren havacılık teknolojisi sayesinde taşımacılık ve lojistik en hızlı ve güvenilir seçenek olmuştur. Sivil havacılığın bu denli hızlı gelişimi neticesinde ülkelerin genelde orta ve üst ekonomik sınıflarına hitap eden bayrak taşıyıcı havayolu firmaları dışında, nüfusun çoğunluğunu oluşturan orta ve alt ekonomik sınıfa mensup kişilerin de seyahat etmesine imkân tanıyan düşük maliyetli taşıyıcılık yapan havayolu firmaları kurulmuştur. Düşük maliyetli taşıyıcı havayolu firmaları sayesinde havayolu taşımacılığı daha da gelişmiş ve bu sayede uçakla seyahat lüks olmaktan çıkmıştır. Dünya üzerinde yer alan veya insan eliyle kurulmuş dinamik sistemlerde neden-sonuç ilişkisi bir döngü şeklinde ilerlediği gibi, düşük maliyetli havayolu taşımacılığının icadı da yolculuk yapan kişilerin tercihleri ve ihtiyaçları doğrultusunda bir dönüşüm geçirmiştir. Bu karşılıklı etkileşim sonucunda düşük maliyetli taşımacılık yapmayan firmalar da pazarda var olabilmek için kendi alt havayolu firmalarını kurarak bütün ekonomik sınıflara hitap etmeye çalışmıştır. Seyahat edecek yolcular için bir kolaylık sağlayan bu dinamik sektör, havayolu firmaları için de büyük bir rekabet ortamı oluşturmuştur. Bir havayolu şirketinin kar elde edeceği bütün olası hizmetler; uçuş öncesi, uçuş sırası ve uçuş sonrası şeklinde bölümlenebilir. Bu bölümlerin hepsi uçuş operasyonuna bağlı olarak değişmektedir. Ancak uçuş operasyonu, öncelikle havayolu şirketinin operasyonel kararları doğrultusunda rota ve uçuş tarife planlamalarıyla belirlenir. Uçuş tarifeleri seferlerin haftanın hangi günleri, hangi rotalarda, günde kaç kere düzenleneceği kararı neticesinde oluşturularak, uçuşlar bu tarifelere uygun gerçekleştirilir. Havayolu şirketlerinin uçuş tarifesini yayınladıktan sonra nihai sınırları bu tarife verisi ile hesaplanabilir. Bu tez kapsamında Official Aviation Guide of the Airways'den (OAG) alınan havayolu uçuş tarife verisi kullanılarak havayolu şirketlerinin havalimanı ağları hesaplanmış ve uçuş sorgulamalarında çözüm üretmek için kullanılmıştır. Havayolu şirketlerinin yolcu çözümlerini içeren yazılımlarının istenilen rotada hızlı ve etkili bir şekilde uçuş planlaması yapması gerekmektedir. Bu tez kapsamında istenilen bir rota için havayolu şirketi ve onun partnerlerinden oluşan bir ağ üzerinde Dijkstra'nın en kısa yol algoritmasına benzer bir algoritma ile olası seyahat planları çıkarılmış ve coğrafi kurallar ile filtrelenerek seyahat çözümleri hesaplanmıştır. Bir havayolu şirketinin hangi rotalarda uçuş gerçekleştireceği konusu, o rotada yapılan diğer uçuşlar ve bu uçuşların yolcu talebini karşılayıp karşılamadığı bilgisi ile belirlenebilir. Bu kararı vermek için havayolu şirketlerinin kendi havalimanı ağını, yeni rotalar için rekabette olduğu havalimanlarını ve bu havayolu şirketlerinin de havalimanı ağını biliyor olması gerekmektedir. Bu tez çalışması kapsamında OAG'den alınan havayolu uçuş tarife verisi kullanılarak havayolu şirketlerinin havalimanı ağları ve belirli bir firma için uçuş gerçekleştirdiği nokta çiftlerinde hangi havayolu firmalarıyla rekabet içerisinde olduğu hesaplanmış ve rekabet indeksi oluşturulmuştur. Bu rekabet verisi çalışmanın bir diğer aşaması olan partner havayolu önerilmesinde kullanılmıştır. Havayolu şirketleri için bir diğer ihtiyaç ise uçuş gerçekleştirdiği son nokta havalimanlarından, hiç uçmadığı noktalara başka havayolu şirketleri ile anlaşma sağlayarak yolcularını taşımaktır. Havacılık endüstrisinde sıklıkla kullanılan bu anlaşmalar sayesinde havayolu şirketi yolcusunu herhangi bir noktadan alıp bağlantılı uçuş yoluyla hiç uçmadığı başka noktalara taşıyabilir. Ancak burada verilecek karar hangi partner ile hangi noktalara gidilebileceği bilgisinin yanında daha önce hiç gidilmemiş şehir, ülke veya kıta bilgisine bağlıdır. Bu tez çalışması kapsamında, rekabet analizi sonucu oluşan veri kullanılarak, havayolu kullanıcılarına seçtiği bir havalimanından daha önce o havayolu firmasının uçmadığı noktalara hangi partnerlerle uçabileceği rekabet indeksleriyle sunulmuş ve sonuçlar harita yardımıyla görselleştirilmiştir. Uluslararası seyahat veri sağlayıcısı OAG şirketinden alınan seyahat uçuş tarife verisi ve TomTom tarafından mekânsal niteliklere göre aramayı sağlayan uygulama programlama ara yüzünün (SearchAPI)sunduğu coğrafi referans servisi ile oluşturulan coğrafi veri, uygulama içerisinde kullanılmış ve ihtiyaç duyulan çözümler üretilmiştir. Sonuç aşamasında ise çözümlerin havayolu firmaları açısından eldeki veriler ışığında ne denli uygulanabilir olduğu incelenmiş ve sonuçların iyileştirilmesi için hangi veri entegrasyonlarına ihtiyaç duyulduğu saptanmıştır.
-
ÖgeBütünleşik afet risk maruziyetine yönelik coğrafi veri modelinin belirlenmesi(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2021-03-17) Taştan, Bekir ; Aydınoğlu, Arif Çağdaş ; 706112002 ; Coğrafi Bilgi TeknolojileriHer yıl dünyanın değişik bölgelerinde ve Türkiye'de gerek fiziksel, gerekse beşeri etkenlere bağlı olarak farklı afet türleri ortaya çıkmaktadır. Oluşum mekanizması oldukça karışık ve anlaşılması güç olan afetlerin küresel iklim değişikliğinin getirdiği sonuçlarla ve beşeri etkenlerle karmaşa düzeyi artarak birçok olumsuz olaylara neden olmaktadır. Böylesine karışık sistemlerle ortaya çıkan ve sonuçları kestirilemeyen afetlerin oluşmasında, tehlikenin yanı sıra toplumun veya risk elemanlarının maruziyet durumları da etkili olmaktadır. İnsanların veya risk elemanlarının maruziyet durumları afetler karşısında farklılaşmaktadır. Bu durum risk elemanlarının değişik özelliklerine bağlı olarak gelişir. Maruziyeti değiştiren ve karmaşıklaştıran unsurlardan birisi de bazı durumlarda birden fazla afetin aynı zaman ve mekânda tesadüfi olarak birleşmesi veya bir afetin başka bir afetin oluşumunu tetiklemesi gibi durumlardır. Bu şekilde ortaya çıkan ve gelişen birden çok afet türü bileşik, bütünleşik veya ardalanmalı afetleri ortaya çıkarmaktadır. Oluşum mekanizması oldukça karışık olan afetler bu şekilde daha da karmaşıklaşmakta ve afetlerin ortaya çıkardığı zararın boyutu büyümektedir. Afet zararlarından dolayı ortaya çıkan maruziyetlerin azaltılması çalışmalarında kurum ve kuruluşların işbirliği ve koordinasyonunun etkisi çok büyüktür. Afetlerle ilgili çalışmalar yapan kurumların etkili bir şekilde olaylara müdahale edebilmesi ancak yeterli bilgi ve veriye dayalı olarak gerçekleştirilebilir. Eş güdüm, bütün kurumların koordineli olarak hareket edebilmesidir. Bu şekilde afetlerin ortaya çıkardığı olumsuz etkiler en aza indirilebilir. Türkiye'de afet yönetimi çalışmalarında birçok kurum ve kuruluş faaliyet göstermektedir. Zarar azaltma ve acil durum anında hangi tür verinin hangi formatta üretileceği, veri içeriklerinin ne olacağı ve üretilen verinin nasıl paylaşılabileceğine yönelik bu kurumların yapmış olduğu çalışmalar henüz istenen düzeyde gerçekleştirilememektedir. Bu çalışmaların başarıya ulaşması için afet öncesinde risk ve çoklu risk maruziyet çalışmalarında kurumların koordinasyonunu ve işbirliğini güçlendirecek yeni teknik ve metotlara ihtiyaç bulunmaktadır. Bu çalışmanın amacı; afet yönetimi zarar azaltma aşamasında, duyarlılık, maruziyet ve risk maruziyeti analiz aktivitelerinde, duyarlılık analiz sonuçlarının bütünleştirilmesi ve maruziyetle beraber irdelenmesi sonucu "Bütünleşik afet risk maruziyetine yönelik birlikte çalışabilir coğrafi veri modelinin belirlenmesidir." Bu amacı gerçekleştirmeye yönelik olarak; çalışmada, afet risk yönetimi çalışmalarında kullanılmak üzere farklı kaynaklardan toplanan verilerin kullanıldığı model yaklaşımı belirlenmiştir. Geliştirilen veri modeli; Türkiye'de en fazla görülen sel, heyelan, yangın, orman yangını, deprem ve ulaşım kazası gibi afetlerin duyarlılık, tehlike, zarar görebilirlik ve risk maruziyeti değerlendirmeleri için gereken veri içeriklerini belirtmekte ve bu afetlerin yönetimine uygun birlikte çalışılabilir niteliktedir. Model, Türkiye Ulusal Coğrafi Bilgi Sistemleri (TUCBS) ve ulusal coğrafi veri modelleri ile uyumludur. Veri modeli, birleşik modelleme dili (UML) ile nesneye yönelik ilişkisel biçimde; detayları, öznitelikleri, değerleri, sınıfları, diyagramları belirtir şekilde oluşturulmuştur. Model, ISO TC/211 Coğrafi Bilgi/Geomatik ve Açık Coğrafi Konsorsiyumu (OGC) ile de uyumlu ve Coğrafi işaret diline (GML) göre kodlanmıştır. Coğrafi veri modelinin geliştirilmesi için farklı afet duyarlılık, tehlike, zarar görebilirlik ve risk maruziyeti analizlerinde ihtiyaç duyulan veriler ve veri içerikleri belirlenmiştir. Mevcut veri yapısı ve afet risk maruziyeti veri gereklilikleri, TUCBS veri standartlarına ve aynı kavramsal rehberlere uygun olarak alınıp geliştirilmiştir. Coğrafi veri setleri bu standartlarla oluşturulduğunda, farklı kaynaklardan gelen veri setlerinin etkin kullanımı ve birlikte çalışabilirliği sağlanarak; etkin risk maruziyet haritalarının üretilmesi, afet öncesi ve sonrasındaki çalışmalarda kurumlar arası koordinasyonun yapılması kolaylaşacaktır. Veri modelinin geliştirilmesinden sonra çalışmanın uygulama aşamasına geçilmiştir. Taşımış olduğu iklimsel özellikler, topografik nitelikler, sel ve heyelan afetlerinin yaygın olarak görülmesinden dolayı çalışma alanı Rize İli Fındıklı İlçesi olarak belirlenmiştir. Bütünleşik afet risk maruziyetini belirlemek amacıyla sel ve heyelan afet tipleri seçilmiş, coğrafi veri modelinde kullanılan diğer dört afet türü (Deprem, yangın, orman yangını, ulaşım kazası) uygulamaya dâhil edilmemiştir. Sel ve heyelan afet türlerinin tesadüfi olarak bir arada görülebilme durumu seçilerek bütünleşik afet risk maruziyeti tespiti gerçekleştirilmiştir. Coğrafi Bilgi Sistemleri, Bulanık Mantık, Analitik Hiyerarşi ve Ağırlıklı Doğrusal Birleştirme gibi teknikler kullanılarak bütünleşik afet risk maruziyet analizi üç farklı aşamada gerçekleştirilmiştir. Bu aşamalar şu şekildedir: 1.Bütünleşik duyarlılık değerlendirmesi: Bu aşamada öncelikle heyelan ve sel duyarlılık analizleri ayrı ayrı yapılmıştır. Heyelan duyarlılığının belirlenebilmesi için eğim, yükselti, akarsuya uzaklık, yola uzaklık, jeoloji, bakı ve arazi kullanımı gibi faktörler ele alınmıştır. Bu faktör sınıflarının alt gruplarının birbirine göre ağırlık derecelerinin belirlenebilmesi için frekans oranı metodu kullanılmıştır. Bulanık mantık ve CBS teknikleri kullanılarak duyarlılık faktörlerinin üyelikleri CBS yazılım ortamında atanmıştır. Faktörlerin birbirine göre önem dereceleri ve faktör ağırlıkları Analitik Hiyerarşi yöntemi ile tespit edilmiş ve Ağırlıklı Doğrusal Birleştirme Yöntemi'nde bu değerler kullanılarak bu faktörler birleştirilmiştir. Sonuçta heyelan duyarlılık değeri 0-1 aralığında elde edilmiştir. Heyelan duyarlılık faktörlerinin ağırlıklarının güvenirliği ve tutarlılığı, tutarlılık analizi ile tespit belirlenmiş ve sonuçta belirlenen ağırlıklarının doğru bir şekilde seçildiği tespit edilmiştir. Sel duyarlılık analizi; eğim, yükselti, arazi kullanımı, drenaj yoğunluğu, toprak grupları gibi faktörler kullanılarak yapılmıştır. Her bir faktörün bulanık üyelikleri belirlenmiş, Analitik Hiyerarşi yöntemi yardımıyla da faktör ağırlık değerleri tespit edilmiştir. Duyarlılık faktörleri Ağırlıklı Doğrusal Birleştirme yöntemi ile birleştirilerek sel duyarlılık değerleri oluşturulmuştur. Sel duyarlılık faktörlerinin ağırlıklarının doğru seçilip seçilmediği duyarlılık analizi ile tespit edilmiştir. Ağırlık değişimi ile beraber geniş aralıklarda da temel duyarlılık haritası ile benzer sonuçlar çıktığı için faktör ağırlıklarının doğru ve güvenilir biçimde belirlendiği tespit edilmiştir. Heyelan ve sel duyarlılık analiz sonuç haritaları "AND" tipi durulaştırma operatörü ile üst üste bindirilmiştir. Böylece bütünleşik duyarlılık analizi gerçekleştirilerek 0 ve 1 aralığında bütünleşik duyarlılık değerleri elde edilmiştir. 2.Bütünleşik maruziyet analizi: Bu aşamada fiziksel ve sosyal maruziyet durumları değerlendirilmiştir. Yapı kullanım tipi, kat adedi, bina yüksekliği, bina tipi ve nüfus yoğunluğu gibi göstergeler maruziyet analizinde kullanılmıştır. Her bir faktörün bulanık üyeliği literatür araştırması yoluyla belirlenerek atanmıştır. Fiziksel maruziyet analizi için bindirme analizi çalışmasında "GAMMA" tipi durulaştırma operatörü kullanılırken, bütünleşik maruziyet çalışmasında "AND" tipi durulaştırma operatörü kullanılmıştır. Sonuçta 0 ve 1 arasında heyelan ve sel bütünleşik maruziyet değeri elde edilmiştir. 3.Bütünleşik afet risk maruziyet analizi: İki farklı yöntemle bütünleşik afet risk maruziyet analizi yapılmıştır. Birinci aşamada heyelan ve sel duyarlılık haritaları ayrı ayrı bütünleşik maruziyet değerleri haritası ile çakıştırılmıştır. Böylece heyelan ve sel risk maruziyet değer haritaları bağımsız olarak elde edilip sonrasında bindirme analizi ile bu haritalar birleştirilmiştir. İkinci aşamada ise heyelan ve sel duyarlılık haritaları çakıştırılarak bütünleşik maruziyet değerleri ile birleştirilmiştir. Sonuçta iki farklı bütünleşik afet risk maruziyet değer haritası elde edilmiştir. Bütünleşik risk maruziyet belirleme aşamasından sonra çalışma alanındaki risk elemanlarından olan yapıların bütünleşik afet risk maruziyet durumları konumsal sorgulamalarla belirlenip görselleştirme işlemleri yapılmıştır. Heyelan duyarlılık analizinin doğruluğunun test edilmesi için duyarlılık değeri beş farklı sınıfa (Çok düşük, düşük, orta, yüksek ve çok yüksek) doğal sınıflama yöntemi ile ayrılmış ve bu sınıflar heyelan envanteri ile çakıştırılmıştır. Sonuçta yüksek ve çok yüksek heyelan duyarlılık değerlerine ait alanda tespit edilen heyelanlı piksel yüzdesinin % 98 olduğu belirlenmiştir. Lojistik regresyon modeli ile de heyelan duyarlılık analizi yapılmıştır. Model sonucuna göre; eğim, yükselti, akarsuya uzaklık, arazi kullanımı, bakı değişkenleri heyelan olup olmaması sonucu ile ilişkili çıkmıştır. Heyelan olup olmaması eğim ve yükselti ile ters orantılı iken, akarsuya uzaklık ve bakı ile doğru orantılı gözükmektedir. Lojistik regresyon modeli ile elde edilen duyarlılık değerleri heyelan envanteri ile çakıştırılmıştır. İşlem sonucunda yüksek ve çok yüksek heyelan duyarlılılığı bulunan alanlardaki heyelanlı piksel yüzdesi % 57 olarak tespit edilmiştir. Sonuçta bulanık mantık modelinin duyarlılık doğruluk değeri belirlemesinde lojistik regresyon modelinden daha iyi performans gösterdiği tespit edilmiştir. Bütünleşik afet risk maruziyet değerlendirmesi farklı kaynaklardan gelen birçok verinin analizine dayalı olarak yapılmaktadır. Bütünleşik risk maruziyeti analizlerinde veri yapılarının doğasından, yöntem eksikliklerinden, veri toplamanın zorluğundan dolayı problemler yaşanmaktadır. Bu tür problemler birlikte çalışabilirliği zorlaştırmaktadır. Geliştirilen coğrafi veri modeli açık veri değişimini desteklediğinden dolayı çoklu kaynaktan gelen afetlerin risk maruziyet analizlerinde eşgüdüm ve birlikte çalışabilirlik sağlanacaktır. Bütünleşik risk maruziyet analizi modeli ile çoklu kaynaktan gelen afetlerin analizlerinde, sel ve heyelan örneğinde işlem adımları aşama aşama gösterilip bütüncül halde bu işlemlerin nasıl yapılabileceğine dair model geliştirilmiştir. ArcGIS model builder ortamında da işlemler otomatize edilip kullanıcıların kolaylıkla yazılım ortamında bu işlemleri yapabilmelerine destek sağlanmak istenmiştir. Böylelikle çoklu afet duyarlılıkları ve risk maruziyet analizleri daha kolay yapılabilecektir. Bunun sonucunda afetlerin ortaya çıkarabileceği zararlar azaltılabilecektir.
-
ÖgeBüyükçekmece havzası kentsel saçaklanma eğilimlerinin İstanbul üst ölçek plan kararları çerçevesinde incelenmesi(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2023-01-31) Bal, Gökçen ; Göksel, Çiğdem ; 706181011 ; Coğrafi Bilgi TeknolojileriKentleşme sürecinin son 30 yılında nüfusunu üç kata yakın arttıran İstanbul yurt genelinde gerek yaşam standartlarının yüksekliği gerekse ekonomik sebeplerle yurt içi göçlerin liste başı olmuştur. Günümüzde 15 milyonun üzerinde bir nüfusa sahip olan İstanbul'da hızlı nüfus artışının bir sonucu olarak bu büyümeyi mekâna da yansıtmış merkezde yoğunlaşıp sıkışan nüfus kent çeperine doğru kayarak bu bölgeleri plansız kentleşmenin sahnesi haline getirmiştir. Birçok noktada farklı şekillerde meydana gelen plansız kentleşme olgusu kentsel büyümenin bir parçası olan kentsel saçaklanma kavramıyla da karşımıza çıkmaktadır. Kontrol altına alınamayan ve birçok noktada farklı zamanlarda meydana gelen kentsel saçaklanma olgusuna örnek teşkil eden alanlardan biri de Büyükçekmece Havzası'dır. İstanbul'un en hızlı gelişen bölgelerinden biri olarak Büyükçekmece Havzası konut alanları olmak üzere, ticaret ve sanayi alanlarını da kendine çekmektedir. Bu çalışma kapsamında Büyükçekmece Havzası ve etkileşim bölgesinde 1990 ve 2020 yılları arasındaki kentsel saçaklanma analizi on yıllık periyotlarla, Landsat 5 TM, Landsat 7 ETM+ ve Sentinel 2 uydu görüntüleri kullanılarak uzaktan algılama teknikleri ve Coğrafi Bilgi Sistemleri kullanılarak gerçekleştirilmiştir. Yapılan zamansal değişim analizinin sonuçları görsel ve istatistiksel olarak ortaya konmuş, 2009 yılı 1/100.000 ölçekli İstanbul Çevre Düzeni Planı kararları çerçevesinde karşılaştırmalı olarak değerlendirilmiştir. Birinci bölümde, Büyükçekmece Havzası ve etkileşim bölgesinde 1990 ve 2020 yılları arasında uydu görüntüleri ile yapılacak olan kentsel saçaklanmanın değişim analizi çalışmasının kapsamı ve amacı bu çalışmaya ilişkin literatür taraması ile birlikte sunulmaktadır. Çalışmanın ikinci bölümünde araştırmanın kuramsal çerçevesi genel hatlarıyla verilmiştir. Bu kapsamda tezin araştırmasına konu olan kent, kentleşme, metropoliten kent, kentsel büyüme ve kentsel saçaklanma kavramları ile çalışmanın analiz sürecinin temelini oluşturan uzaktan algılama verilerinden bilgi çıkarımı, sınıflandırma yöntemleri, doğruluk analizi ve değişim analiz yöntemi açıklanmıştır. Çalışmanın üçüncü bölümü kapsamında çalışma alanı ve veriler belirtilmiştir. Büyükçekmece Havzası'na dair coğrafi bilgiler, bölgenin tarihçesi ve yerleşim karakteristiğine ilişkin bilgiler verilmiştir. Araştırma kapsamında kullanılan uydu görüntüleri, 1/100.000 Ölçekli İstanbul Çevre Düzeni Planı, nüfus verileri verilerek, kaynakları belirtilmiştir. Dördüncü bölümde çalışmanın metodoloji ve uygulama aşamaları akış şeması ile birlikte sunularak detaylandırılmıştır. Beşinci bölümde, çalışmanın sonuçları 2009 yılı 1/100.000 Ölçekli İstanbul Çevre Düzeni Planı plan kararları ile karşılaştırmalı olarak değerlendirilmiş, çalışma alanında gerçekleşen kentsel saçaklanmanın büyük bir kısmının çevre düzeni planında korunması gereken alanlar olarak gösterilen kuzeye doğru gerçekleştiği belirtilerek, çalışma alanının planlı ve sürdürülebilir bir şekilde gelişimi için önerilerde bulunularak sonlandırılmıştır. Kentsel gelişimin kontrollü bir şekilde gerçekleşmemesi ve plan kararlarının uygulanmaması halinde İstanbul'un yaşam destek sistemleri olan tarım ve orman arazileri ile mevcut su rezervlerinin tehlike altında olduğu, bu durumun kentin sürdürülebilirliğini tehdit ettiği belirtilmiştir.
-
ÖgeCBS ve uzaktan algılama ile taşkın duyarlılık analizi(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2023) Mızraklı, Ceyda ; Balçık Bektaş, Filiz ; 807414 ; Coğrafi Bilgi Teknolojileri Bilim DalıSon yıllarda dünyada ve ülkemizde meydana gelen doğal afet sayılarında yaşanan artışla birlikte, afetlerin neden olduğu hasarın boyutu da büyümektedir. Meydana gelen afetler felaketlere dönüşmekte, oluşan maddi hasarların yanı sıra can kayıplarına neden olan sonuçlar doğurmaktadır. Hiç şüphesiz yaşanan olaylarda iklim değişikliğinin payı büyük olmakla beraber, hatalı imar planları, uygulamada yapılan yanlışlar gibi insan faktörüne dayalı etmenlerin de rolü büyüktür. Doğal afetlerin bir kısmı önlenemeyen tehlikelerden olsa da önceden alınabilecek tedbirler ile riskin azaltılması ve daha sonra yürütülecek müdahale aşamaları için planlama çalışmaları yapılabilmesi mümkündür. Uzaktan algılama ve Coğrafi Bilgi Sistemleri (CBS) yöntemleri kullanılarak doğal afetler konusunda, özellikle taşkına karşı afet risk haritalarının hazırlanması, oluşabilecek risklerin azaltılmasında yol gösterici olabilecektir. Bu çalışmada 11 Ağustos 2021 tarihinde Batı Karadeniz de meydana gelen taşkın felaketinden etkilenen bölge için Analitik Hiyerarşi Prosesi (AHP) yöntemi kullanılarak iki farklı taşkın duyarlılık haritası ve Frekans oranı yöntemi kullanılarak taşkın duyarlılık haritaları üretilmiştir. Söz konusu taşkın; İnebolu, Bozkurt, Ayancık, Azdavay, Ulus (Bartın), Küre, Pınarbaşı ilçelerinde etkili olmuş ve 82 kişinin ölümüyle sonuçlanmıştır. Çalışma alanı olarak en çok hasarın meydana geldiği Kastamonu'nun İnebolu ve Bozkurt ilçeleri, Sinop'un Ayancık ilçesi ile birlikte bu ilçelere komşu olan Kastamonu'nun Çatalzeytin ve Abana ilçeleri ile Sinop'un Türkeli ilçesi çalışma alanına dahil edilmiştir. Çalışma toplamda yaklaşık 2148.34 km2'lik alanda yapılmıştır. Bu çalışmada, 12,5 metre mekânsal çözünürlüğe sahip ALOS PALSAR SYM verisi, CORINE Arazi Örtüsü verisi, Yol ağı haritası, Toprak haritası, Jeoloji haritası, Copernicus/EU-Hydro-River Network verisi, Meteoroloji Genel Müdürlüğü'ne ait yıllık yağış verisi, Landsat 8 OLI görüntüsü, nüfus verisi, Google Earth verileri kullanılmıştır. Çalışmada AHP yöntemi iki farklı şekilde kullanılmış olup ilk harita üretiminde, literatürde en çok kullanılan 10 faktör ile taşkın duyarlılık haritası elde edilmiştir. Diğer harita için 18 farklı faktör kullanılmış olup bu faktörler morfoloji, geçirgenlik, hidroloji ve kırılganlık başlığı altında 4 farklı kategoriye ayrılarak değerlendirilmiştir. Frekans oranı haritası için bölgede 1964-2023 yılları arasında yaşanan sel olaylarına ait veriler kullanılmış ve 18 faktör için frekans oranı değeri hesaplanmıştır. Elde edilen sonuç haritanın doğruluğunu ölçmek amacı ile, mevcut taşkın görüntülerinden yararlanılarak Receiver Operating Characteristic Curve (ROC) eğrisi oluşturulmuştur. Frekans oranı yöntemi ile hazırlanan haritanın doğruluk oranı; 0,930 olarak bulunurken, AHP yöntemi kullanılarak oluşturulan haritalardan 10 faktörün dahil olduğu modelin doğruluk oranı 0,918, 4 farklı model kullanılan haritanın doğruluk oranı ise 0,925 olarak bulunmuştur.
-
ÖgeDeep learning approaches for multiple sclerosis lesion segmentation using multi-sequence 3D MR images(Graduate School, 2023-03-30) Sarıca, Beytullah ; Şeker, Dursun Zafer ; 706142007 ; Geographical Information TechnologiesMultiple Sclerosis (MS) is a chronic inflammatory, immune-mediated, neurodegenerative, and demyelinating disease that impacts the Central Nervous System (CNS). The disease can cause permanent damage or deterioration (demyelination) to the nerves in the CNS. This damage results in the formation of lesions or plaques in the nervous system, leading to a wide range of symptoms such as problems with vision, loss of coordination, muscle weakness, and cognitive impairment. Early diagnosis and monitoring of MS are crucial since diagnosing the disease in its advanced stages can be more challenging. Therefore, effective methods for diagnosing and monitoring MS in its early stages are needed to improve patient quality of life and treatment outcomes. Magnetic Resonance Imaging (MRI) is widely used for monitoring, measuring, detecting, and characterizing MS lesions. T1-weighted (T1-w), T2-weighted (T2-w), and Fluid-Attenuated Inversion Recovery (FLAIR) sequences are commonly exploited in MS diagnosis as they provide different information about the brain tissues and the presence of lesions. Thereby, MRI is a useful tool for diagnosing and monitoring MS. Recently, Deep Learning (DL) methods have achieved remarkable results in the automated segmentation of MS lesions from MRI data, potentially improving the accuracy and efficiency of MS diagnosis and monitoring. Although automated methods for MS lesion segmentation have usually been performed on individual MRI scans, tracking lesion activity for quantifying and monitoring MS disease progression, especially detecting new lesions, has become an important biomarker in recent years. This Ph.D. thesis aims to develop novel and fully automated DL approaches for detecting and segmenting MS lesions from a single time-point brain MRI of a patient and also new MS lesions between two time points brain MRI of a patient. DL techniques simplify the feature extraction process from the given input data. Therefore, in this thesis, DL approaches were investigated and examined, then exploited to improve the segmentation and detection of MS lesions for both challenging tasks. Accordingly, a novel dense residual U-Net model that combines Attention Gate (AG), Efficient Channel Attention (ECA), and Atrous Spatial Pyramid Pooling (ASPP) is proposed to enhance the performance of the automatic MS lesion segmentation using 3D MRI sequences. Similarly, a unique pipeline with a deep neural network that combines U-Net, attention gate, and residual learning is proposed to perform better MS new lesion segmentation using baseline and follow-up 3D FLAIR MR images for lesion activity determination. In the proposed novel dense residual U-Net model, convolution layers in each block of the U-Net architecture are replaced by residual blocks and connected densely. Then, AGs are exploited to capture salient features passed through the skip connections. The ECA module is appended at the end of each residual block and each downsampling block of U-Net. Later, the bottleneck of U-Net is replaced with the ASSP module to extract multi-scale contextual information. Furthermore, 3D MR images of FLAIR, T1-w, and T2-w are exploited jointly to perform better MS lesion segmentation. The proposed model is validated on the publicly available ISBI2015 and MSSEG2016 challenge datasets. This model produced an ISBI score of 92.75, a mean Dice score of 66.88%, a mean Positive Predictive Value (PPV) of 86.50%, and a mean Lesion-Wise True Positive Rate (LTPR) of 60.64% on the ISBI2015 testing set. Also, it achieved a mean Dice score of 67.27%, a mean PPV of 65.19%, and a mean sensitivity of 74.40% on the MSSEG2016 testing set. The results show that the proposed model performs better than the results of some experts and some of the other state-of-the-art methods realized related to this particular subject. Specifically, the best Dice score and the best LTPR are obtained on the ISBI2015 testing set by using the proposed model to segment MS lesions. On the other hand, the generated model for the lesion activity determination within the proposed pipeline has a similar architecture to U-Net and is formed from residual units which facilitate the training of deep networks. Networks with fewer parameters are designed with better performance through the skip connections of U-Net and residual units, which facilitate information propagation without degradation. AGs also learn to focus on salient features of the target structures of various sizes and shapes. The MSSEG-2 challenge dataset was used for training and testing the proposed pipeline, and the results were compared with those of other proposed pipelines of the challenge and experts who participated in the same challenge. According to the results obtained from the testing set, the lesion-wise F1 and Dice scores were obtained as a mean of 48 and 44.30%. For the no-lesion cases, the number of tested and volume of tested lesions were obtained as a mean of 0.148 and 1.488, respectively. The proposed pipeline outperformed 22 proposed pipelines and ranked 8th in the challenge for the Dice and F1 scores. It was also ranked 4th and 5th for the number of tested and volume of tested lesions, respectively.
-
ÖgeDerin öğrenme ile depremden sonra enkaz kaldırma çalışmalarının uydu görüntüleriyle takibi: Hatay örneği(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2025-01-31) Karabulut, Berfin Nur ; Yanalak, Mustafa ; 706211004 ; Coğrafi Bilgi TeknolojileriAfetlerden sonra elde edilen uydu görüntüleri, afetin yıkıcı etkilerini somut bir şekilde ortaya koymaktadır. 6 Şubat Kahramanmaraş merkezli depremlerden hemen sonra yayınlanan uydu görüntüleri ve yayımlanan belgelere bakıldığında, en çok hasar alan ilimiz Hatay'dır. Depremin ardından, yıkılan binaların enkazlarının kaldırılma süreci başlamış ve bu süreç saha ekipleri tarafından takip edilmiştir. Hatay'da hasar tespit çalışmalarının tamamlanmasının ardından yapılan enkaz kaldırma ihalesiyle başlayan süreçte, hangi binaların yıkıldığı takip edilmeye başlanmıştır. Yıkık ve acil yıkılacak yapıların enkazlarının kaldırılmasının ardından, rezerv yapı alanları ilan edilmeye başlanmıştır. Enkazlar kaldırıldıktan sonra ayakta kalan yapılardan yola çıkarak rezerv yapı alanlarındaki durum değerlendirilmiş, hangi binalarda riskli yapı tespit işlemi yapılması gerektiği ortaya konmuş ve bu durum kurumlar için bir yol haritası niteliği taşımıştır. Ayakta kalan yapıların takip edilmesi, yeni projelerin tasarımından proje ihale sürecine kadar birçok adımda belirleyici bir rol oynamaktadır. Günümüzde deprem sonrası yıkılan binaların tespiti ve enkaz kaldırma süreci, kamu kuruluşları ve özel sektör tarafından saha ekipleriyle yürütülmektedir. Ancak, bu süreçte insan gücünün yoğun şekilde kullanılması ve zamanın kısıtlı olması, daha hızlı bir çözüm gerekliliğini ortaya çıkarmaktadır. Uydu görüntüleri ve drone ile elde edilen görüntüler, saha araştırması yapılmadan daha kısa sürede ve daha doğru sonuçlarla bu tespitlerin yapılabilmesini mümkün kılmaktadır. Bu çalışmada, yüksek çözünürlüklü uzaktan algılama görüntüleri, derin öğrenme işlemine tabi tutulmuş ve karşılaştırılarak enkaz kaldırma takibinin bu yöntemle yapılıp yapılamayacağı tartışılmıştır. Son yıllarda uydu görüntüleri, birçok farklı alanda kullanılmakta olup, bu çalışmada da deprem bölgesindeki ayakta kalan binaların tespitinde etkili bir araç olarak kullanılmıştır. Uydu görüntülerinden elde edilen ve rezerv rapı alanları içinde bulunan dört alana ait 2023 ve 2024 tarihli Google Earth görüntüleri, ilk önce sayısallaştırılmıştır. Sayısallaştırılan görüntüler, derin öğrenme modellerinden biri olan ResNet34 ve yapay zeka kullanan Picterra Platformu'na yüklenmiştir. Bu uygulamada, ayakta olduğu bilinen ve farklı spektral özellikler gösteren binaların bulunduğu bölgeler eğitim alanı olarak belirlenmiş ve bu alan içindeki binalar eğitim verisine dahil edilmiştir. Saha tespitlerinden elde edilen ayakta kalan bina verisi ile derin öğrenme uygulamasının çıktısı karşılaştırılmıştır. Elde edilen sonuçlara bakıldığında, girdi ve çıktı verisinin mekânsal çözünürlüğünün aynı olduğu görülmüştür. Dört alanda, iki ayrı tarihteki toplam sekiz uydu görüntüsünün derin öğrenme çıktısı sonucunda üç görüntüde bina sayısı fazla çıkarken, bir tanesinde aynı sayıda yapı tespit edilmiştir. Dört görüntüde ise derin öğrenme çıktısındaki bina sayısı, saha tespitindeki sayıdan daha az olarak görülmüştür. Aynı tarihte yapılan karşılaştırmalarda, eğitim verisine dahil edilmeyen nesnelerin de bina olarak algılandığı ve bitişik nizamlı farklı binaların tek bir yapı gibi tanımlandığı gözlemlenmiştir. Bu durum, modelin iyileştirilmesi ve eğitim veri setinin daha kapsamlı hale getirilmesi gerektiğini göstermektedir.
-
ÖgeDoğal afet kaynaklı yıkıntı atıklarının depolanmasında uygun alanların belirlenmesi: İstanbul örneği(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024-06-13) Erbay Altıok, Türkü ; Doğru, Ahmet Özgür ; 706191042 ; Coğrafi Bilgi Teknolojileriİnsanlık, varoluşunun başından beri çevreye atık çıkarmaktadır. Özellikle kolektif hayat ve şehirleşme ile birlikte bu atık miktarı artmıştır. Şehirler geliştikçe atık miktarı daha da artmakta ve atık yönetimi bir soruna dönüşmektedir. Öte yandan, şehirlerin büyümesiyle afet dirençliliği düşmekte, ciddi can ve mal kayıplarına neden olmaktadır. Alp-Himalaya orojenik kuşağında yer alması ve aktif olarak sismik hareketlerin olduğu bir bölgede konumlanması nedeniyle Türkiye, deprem riskinin yüksek olduğu bir coğrafyadadır. Dolayısıyla, afet sonrası atık yönetimi süreçlerinin planlanması ve yönetimi konuları ülkenin temel gündemlerinden biri olarak oldukça önem kazanmaktadır. İstanbul hem konumu hem de Türkiye ekonomisindeki payı dolayısıyla, olası bir deprem sonrası ortaya çıkacak olan yıkıntı atıklarının yönetimi ve depolanması konularında çalışılması gereken bir bölgedir. Atık yönetimi konusundaki gelişmelere bağlı olarak, uygun atık depolama alanlarının belirlenmesinde mekânsal karar verme süreç mekanizmalarının oluşturularak uygulanması karar vericiler için fayda sağlamaktadır. Yıkıntı atıklarının depolanmasında uygun yer seçimi için Coğrafi Bilgi Sistemleri (CBS) ve Çok Kriterli Karar Verme Yöntemleri (ÇKKVY) kullanılmıştır. İstanbul şehrinin mevcut yapı stoğu, deprem kayıp tahminleri ve olası bir deprem sonrası ortaya çıkabilecek hafriyat ve yıkıntı atığı verileri bu kapsamda değerlendirilmiştir. Potansiyel atık miktarı göz önüne alınarak, İstanbul'un yanı sıra Kırklareli, Kocaeli, Sakarya ve Tekirdağ çevre il alanları da çalışma alanına dahil edilmiştir. Ülkemizde atık yönetimine ilişkin yürürlükteki mevzuatlar incelenenerek depolama tesisi uygun yer seçimi için kriterler belirlenmiştir. Söz konusu bu kriterler geçmiş çalışmalarda yer alan kriterlerle karşılaştırılmıştır ve ortak kriterlerin olduğu gözlemlenmiştir. Yapılan incelemeler sonucunda belirlenen nihai kriterler çevresel ve erişim ana başlıkları altında sınıflandırılmıştır. Çevresel etkileri en aza indirme hedefiyle korunan alanlar, yapılı alanlar ve deprem riski çevresel faktörler olarak değerlendirilirken; depolama alanlarının erişilebilirliğini göz önünde bulundurmak için kara, demir ve deniz yolu ulaşımına dair mevcut altyapı (kara ve demir yolları ile limanlar) erişim faktörleri olarak belirlenmiştir. Kriterlerin önem ve ağırlıklarını belirlemek amacıyla Çok Kriterli Karar Verme Yöntemlerinden olan Analitik Hiyerarşi Yöntemi kullanılmıştır. Analitik Hiyerarşi Yöntemi, karar verme sürecinde farklı seçenekleri barındırarak bu seçenekler arasında kıyaslama ve duyarlılık analizi gibi çalışmaların uygulanmasına olanak sağlar. İkili karşılaştırma sayesinde karar verme ve hesaplama kolaylaşacağı gibi, çok kriterli karar verme sürecinde uyumlu uyumsuz kararları da gözlemleme fırsatı sunar. Bu tez çalışmasında karar verme sürecinde farklı alt kriterler içererek seçilen kriterler ile uygulanan karar verme yöntemleri değerlendirilmiş olup açık kaynaklı verilerden yararlanılarak ileride yıkıntı atıklarının depolanması için kullanılabilecek potansiyel depolama alanları belirlenmiştir. Söz konusu bu alanların nitelik ve nicelik olarak yeterliliklerine ilişkin kapsamlı değerlendirmeler yapılmıştır. Seçilen kriterler için AHY'de yer alan ikili karşılaştırma matrisi uygulandığında, her bir matris sonucunda tutarlılık oranı (Consistency Ratio) 0.1'den düşük çıktığı görülmüştür. Bu sonuca göre ölçütlerin tutarlı olduğu söylenebilmektedir. Elde edilen bulgulara göre belirlenen potansiyel depolama alanları uygunlu derecelerine göre çok uygun, uygun, az uygun, en az uygun ve tercih edilmeyen olarak sınıflandırılmıştır. Bu sınıflandırmaya göre sırasıyla; çok uygun alan 15,78 km2, uygun alan 250,79 km2, az uygun alan 787,82 km2, en az uygun 1114,91 km2 ve tercih edilmeyen 328,33 km2 olarak hesaplanmıştır. En uygun ve uygun alan tüm potansiyel depolama alanının %10,67'lik kısmını kapsamaktadır.
-
ÖgeEn iyi-en kötü (BWM) yöntemi ile taşkın hassasiyet haritalarının oluşturulması: Çanakkale-Sarıçay örneği(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024-07-01) Yaramış, Kezban Ekin ; Erden, Turan ; 706201027 ; Coğrafi Bilgi TeknolojileriAfet; kişilere zarar veren ve yaşam alanlarında tahribata neden olan olaylar bütünüdür. Afetler oluşumunda etkili olan kaynağa göre isimlendirilmektedir. Kaynak doğa ise doğal afetler olarak adlandırılırken, olayın oluşmasındaki etken insan ise beşeri afetler olarak adlandırılmaktadır. Dünya ve Türkiye'deki afetler incelendiğinde, depremler ve taşkınlar en sık karşılaşılan doğal afetlerdendir. Özellikle iklim değişikliği ve küresel ısınmanın da etkisi ile sayıca artan taşkınlar, her geçen gün daha da tehlikeli hale gelmektedir. Tehlikeyi önceden belirleyip zararı en aza indirmek için ise birçok çalışma ve araştırma yapılmaktadır. Bu çalışmada, taşkın konusuna odaklanılmış ve seçilen çalışma alanı için taşkın hassasiyet haritası hazırlanarak taşkın hassasiyeti olan/olmayan alanlar belirlenmeye çalışılmıştır. Çalışma alanı olarak taşkın hassasiyeti yüksek olan ve zaman zaman taşkın uyarıları yapılan Çanakkale ili Merkez ilçesini ikiye bölen Sarıçay Deresi ve çevresi seçilmiştir. Taşkın hassasiyet haritalarının oluşturulması afet yönetimi çalışmalarında çok önemli bir yere sahiptir. Taşkın hassasiyet değerlendirme çalışmalarında Coğrafi Bilgi Sistem (CBS) tabanlı çok kriterli karar analizi (ÇKKV) yöntemi yaygın olarak kullanılmaktadır. Özellikle literatür incelendiğinde Analitik Hiyerarşik Süreç (AHS) yöntemi oldukça yaygındır. Bu çalışmada, ise analitik hiyerarşik süreç yöntemine görece daha yeni olan ve daha az ikili karşılaştırma ile sonuca ulaşılabilen En İyi-En Kötü Yöntemi (Best-Worst Method- BWM) olarak bilinen bir ÇKKV yöntemi tercih edilmiş ve kullanılmıştır. Çanakkale-Sarıçay'da gerçekleştirilen bu çalışma, literatür incelemesi ve taşkın konusunda çalışmalar yapan 10 uzmanın görüşleri sonucu, taşkına neden olan faktörlerin belirlenmesi ve onların kategorize edilmesi ile başlamıştır. Çalışmada kullanılacak faktörlerin ağırlıklarını belirlemek için; 3 geomatik mühendisi, 2 orman mühendisi, 2 inşaat mühendisi, 1 peyzaj mimarı, 2 şehir plancısı olmak üzere farklı mesleklerden oluşan ve taşkın, sel ve çığ konuları üzerinde çalışmalar yapmış 10 uzman ile anket çalışması gerçekleştiirlmiştir. Uzmanlara öncelikle yöntem ile anketin yapısı açıklanarak sınıflandırmaya yönelik sorular sorulmuştur. Daha sonra ise hassasiyet faktörlerinin ikili karşılaştırılması için sorulan sorulara verdikleri cevaplar BWM için özel geliştirilen excel üzerinde toplanmıştır. Verilen cevaplara göre öncelikle ana hassasiyet faktörlerin ağırlıkları, sonrasında ise alt hassasiyet faktörlerinin ağırlıklarının belirlenmesi için değerlendirmeleri istenmiştir. Bu faktörler 5 ana faktör (topoğrafik faktörler, hidrolojik faktörler, jeolojik faktörler, meteorolojik faktörler ve arazi kullanımı ) ve 14 alt faktör (topoğrafik ana faktörünün alt kriterleri olan yükseklik, eğim, bakı; hidrolojik ana faktörünün alt kriterleri olan drenaj yoğunluğu, akarsuya uzaklık; jeolojik ana faktörünün alt kriterleri olan jeoloji, toprak; meteorolojik ana faktörünün alt kriterleri olan yağış, sıcaklık; arazi kullanımı ana faktörünün alt kriterleri olan yapay bölgeler, tarımsal alanlar, orman ve yarı doğal alanlar, sulak alanlar ve su yapıları) olarak belirlenmiştir. Belirlenen faktörlere BWM yöntemi uygulanarak faktör ağırlıkları belirlenmiş ve nihai harita için analizler gerçekleştirilmiştir. Yapılan bu analizler sonucu taşkına eğilimli alanlar belirlenmiş, olası bir taşkında etkilenecek nüfus ve çevresi için alınması gerekli tedbirler konusunda karar vericilere yardımcı olacağı düşünülen bir harita ortaya konulmuştur. Hazırlanan haritaya göre çalışma alanı: çok düşük hassasiyetli (1), düşük hassasiyetli (2), orta hassasiyetli (3), yüksek hassasiyetli (4) ve çok yüksek hassasiyetli (5) olarak beş farklı sınıf şeklinde değerlendirilmiştir. Elde edilen haritada; koyu yeşil alanlar çok düşük hassasiyet alanları ifade ederken, açık yeşil alanlar düşük hassasiyetli, sarı renkli alanlar orta hassasiyetli, turuncu renkli alanlar yüksek hassasiyetli ve kırmızı renkli alanlar ise çok yüksek hassasiyetli alanları ifade etmektedir. Sonuç haritada da görüleceği gibi koyu ve açık yeşil alanlar genellikle yüksek kesimleri ifade etmektedir. Turuncu ve kırmızı renkli bölgeler ise genellikle akarsu ve akarsu kenarlarını ifade etmektedir. Bu da çalışma alanında taşkın hassasiyeti yüksek bölgelerin akarsu ve dere kenarları olduğunu kanıtlar niteliktedir. Yapılan çalışmalar sonucu beş ana faktör incelendiğinde "Hidrolojik Faktör"ün en önemli ana faktör olarak seçildiği, bu hassasiyet faktörlerini sırasıyla "Meteorolojik Faktör", "Jeolojik Faktör" ve "Topoğrafik Faktör"ünün takip ettiği görülmektedir. "Arazi Kullanımı" ana faktörü ise en az önemli hassasiyet faktörü olarak belirlenmiştir. Alt faktörler değerlendirildiğinde ise; "Yağış" alt faktörü %81.7 ile diğer alt faktörler arasında en önemli faktör olarak ortaya çıkmaktadır. Bu faktörü sırasıyla %73.7 ile "Akarsuya Uzaklık" ve %66.4 ile "Eğim" alt faktörü takip etmektedir. En az önemli alt faktör ise %14.4 ile "Bakı" olarak belirlenmiştir. Belirlenen ağırlıklar ise Weighted Sum yöntemi yardımıyla birleştirilmiştir. Elde edilen harita sonucunda, çalışma alanının %8'i çok düşük hassasiyetli, %25'i düşük hassasiyetli, %36'sı orta hassasiyetli alan olarak belirlenmiş, %6'sı ise çok yüksek hassasiyetli alan olarak ortaya konulmuştur. Çalışma sonucunda elde edilen beş sınıflı harita, 2023 yılı Tarım ve Orman Bakanlığı Su Yönetimi Genel Müdürlüğü tarafından hazırlanan "Marmara Havzası Taşkın Yönetim Planının Hazırlanması Projesi" ile hazırlanan havza planları ile karşılaştırılmıştır. Kurum çalışmasında hidrodinamik modelleme sonuçları iki çeşit harita ile gösterilmiştir. Bunlar Taşkın Su Derinliği Haritaları ve Taşkın Tehlike Haritaları'dır. Elde edilen bu Su Derinliği ve Tehlike Haritaları ile Marmara Havzası içerisinde bulunan akarsu ve dereler taşkın açısından kontrol edilmiştir. Bu tez kapsamında çalışma alanı olarak seçilen Sarıçay ve çevre bölgesi için de aynı çalışma gerçekleştirilmiştir. Çalışma incelendiğinde, çalışma alanı içerisinde bulunan ve taşkın hassasiyeti oldukça yüksek olan Sarıçay ve Kepez Çayları, dere yatakları kapasitelerinin yetersiz olduğu ve taşkın tekerrür periyodu 500 yıl (Q500) olarak belirtilmiştir. Ayrıca iki akarsuda gerçekleştirilen inceleme sonucunda yatak temizliğinin yılda bir kez olması gerektiği de özellikle belirtilmiştir. Taşkın hemen hemen her bölgede görülebilen fakat oluşum şekli, süresi ve verdiği hasar bakımından farklılıklar göstermektedir. Bu her alanın kendine has özellikleri nedeniyle ortaya çıkmaktadır. Faktörler çoğu çalışmada ortak kullanılan faktörlerdir. Fakat bölgelerin farklılık gösteren özellikleri nedeniyle, bölgeye özgü haritalar oluşturulmalıdır. Bu şekilde hazırlanan haritalar sonucunda daha doğru kararlar verilebilir, oluşabilecek hasarlar da diğer hazırlanan haritalara ve simülasyonlara oranla gerçeğe yakın tahminlerde bulunulabilir.
-
ÖgeErzurum ili arazi kullanım planlamasında coğrafi bilgi sistemlerinin rolü: LUCIS modeli(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2025-01-31) Açar, Yağmur ; Yanalak, Mustafa ; 706201036 ; Coğrafi Bilgi TeknolojileriTüm dünyada değişmez bir gerçek vardır ki toplumların sürekliliğini koruması ve kalkınmasının temel etkenlerinden en önemlileri arasında bütüncül planlama anlayışı bulunmaktadır. Nüfus artışı kentsel ve kırsal alanların kullanım amaçları ve oranları, ekonomik, bilimsel ve siyasi etkenler arazi kullanımının doğru, etkin ve verimli bir şekilde planlamasını zorunlu kılar.Arazi kullanım planlaması çalışmalarında doğrudan ve dolaylı olarak etkin rol oynayan çok sayıda alt veri bulunmaktadır. Planlamada CBS uygulamalarının kullanımı ise, 1970li yıllarda başlamış olup, arazi uygunlukları kapsamında kullanılmıştır. Zamanla teknolojinin ve bilişimin gelişmesi ile CBS teknikleri gelişmiş ve planlama sürecinde daha etkin kullanılmaya başlanmıştır. Modern çağda en önemli planlama sorunlarından birisi verinin toplanması ve bu verilerin farklı ölçeklerde kullanılmasıdır. Özellikle bir çok kurumun planlama yetkisine sahip olması, bu kapsamda verilerin üretiminin gerçekleşmesi bütüncül planlama anlayışı açısından önemli sorunlar yaratmaktadır. CBS verilerinin toplanması ve kurumlardaki veri farklılığının bütünlüğünün sağlanmasında oldukça kolaylık sağlamakatadır. CBS veri toplama sürecinde sağladığı kolaylığın yanı sıra, planlama sürecinin en önemli parçası olan karar verme sürecinde de önemli bir araç olarak kullanılmaktadır. Planlama sürecinde hem zamansal hem de maliyet açısıdan büyük kazanç sağlamaktadır. Ve planlamanın son aşaması olan yapılan çalışmanın şeffaf bir şekilde yürütülmesi ve bu bağlamda ilgilerle ile paylaşımı, yapılan hataların düzeltilmesi gibi birçok aşamada da önemli katkılar sunmaktadır İşte bu etken verilerin planlamaya doğru yön verebilmesi için yapılacak uygunluk analizleri çalışmaların mihenk taşıdır. İş bu tezde arazi kullanım planlamasının ArcMap programı kullanılarak elde edilen uygunluk analizleri ile LUCIS modeli yöntemi uygulanmıştır. LUCIS modeli, birçok etken verinin birlikte değerlendirilebildiği, doğru analiz ve yorum yapımasına olanak sağlayan, analizlerin hem mütamadi hem münferit olarak değerlendirilebilmesi açısından etkin bir modeldir. Yurtiçi ve yurdışında birço akademik ve kurumsal çalışmada Arcmap programı tabanında uygulanan LUCIS modeli doğru ve kalite standartlarında sürdürülebilir sonuçlar vermiştir. Erzururum ilinde doğru arazi kullanım planlaması yapılabilmesi için değerlendirme kapsamdaki verilerin müşterek etkisi LUCIS modeli daha şeffaf anlaşılmıştır. Çalışmanın yapıldığı Erzurum ilinde kentsel alanların zamanla büyümesinin son yıllarda özellikle ivme kazanması kırsal alanlarda ciddi baskı oluşturmuştur. Bunun yanı sıra diğer etkenlere de bağlı olarak arazilerin koruma kullanma dengesinin muhafaza edilmesi güçleşmiştir. Tüm bu veriler ışığında LUCIS modeli ile Erzurum ilinde doğru arazi kullanım planlamasında, sonraki yıllarda da yapılacak yapılacak çalışmalarda ana kaynak rolü üstleneceğini düşünülen bu çalışma ortaya çıkmıştır. Çalışma güzergahı oluşturulurken, tarım, koruma ve yerleşim kategorileri oluşturulmuş, ekonomik ve fiziksel özellikler bağlamında amaçlar belirlenmiştir. Envanter çalışması ile birlikte alana ait veriler toplanmış, analizlere yönelik altlıklar oluşturulmuştur. Oluşturulan bu veriler ile her bir etken kalemin ayrı ayrı modeli oluşturulmuştur. Sonrasında ise oluşturulan bu modeller çalıştırılmış ve uygunluk analizleri üretilmiştir. Böylece arazi kullanım çatışmalarının temel ve alt unsurları ortaya çıkmıştır. Ortaya çıkan sonuçlar ile arazi kullanımındaki çatışma, çalışma alanının %20sini kapsamaktadır. Çatışmaların tespiti ve baskın tercihler belirlendikten sonra arazi kullanım planlaması kapsamında değerlendirilmiş ve sonuç kısmında öneriler getirilmiştir.
-
ÖgeFarklı uzaktan algılama bitki indekslerinin yer yüzey sıcaklığı hesabına etkisinin araştırılması(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2022) Mammadli, Galshan ; Balçık Bektaş, Filiz ; 736885 ; Coğrafi Bilgi Teknolojileri Bilim DalıGeçmişten günümüze kadar insanın keşfetme isteği ve kontrol etme duygusu doğanın bilinçsiz kullanımına neden olmuştur. İnsan unsurunun yaratmış olduğu bu olumsuz faktörler günümüzde hâlâ etkisini sürdürmektedir. Birçok alanda bu etkinin yaratmış olduğu olumsuz çevresel sorunlar görülmektedir. Bunlardan biri de küresel ölçekte artan sıcaklık eğilimidir. WMO-GCOS (World Meteorological Organization, Global Climate Observing System) tarafından temel iklim değişkeni olarak kabul edilen yer yüzey sıcaklığı (YYS); kara, su ve atmosfer arasındaki sıcaklık değişimlerinin bir göstergesi olarak önemini korumaktadır. YYS parametresinin doğru tahmini, iklim çalışmaları dışında Coğrafi Bilgi Sistemi, kent planlamaları, dünya kaynaklarının yönetim faaliyetleri, hidrolojik, ekolojik ve biyojeokimyasal araştırmalar için de önem arz etmektedir. Sıcaklığın etkilerinin meydana çıkması hem doğal hem de antropojen faktörlere dayanmaktadır. Doğal faktörlerden kaynaklanan etkiler genelde uzun vadede ortaya çıkmaktadır ve bunlara karşı konulamamaktadır. Fakat bu faktörlerin etkisinin en aza indirilmesi için önlemler alınabilmektedir. Doğal kaynakların aksine antropojen faktörler yüksek sıklıkta ortaya çıkmakta ve doğanın daha hızlı değişimine ve tahrip olmasına sebep olmaktadır. Bu durum; ekosistemin bir parçası olan insan popülasyonu ve diğer canlılar üzerinde de olumsuz sosyal, politik ve ekonomik etkilere neden olmaktadır. Bu nedenle, YYS gibi iklim parametrelerinin yaratmış olduğu olumsuz etkilerin önüne geçebilmek için zaman kavramı çok önemlidir. Bu etkileri bölgesel ve küresel ölçekte tespit ve takip etmek için geniş alanlara erişim sağlama kapasitesine sahip gelişmiş teknolojilerin kullanımına ihtiyaç vardır. Bu açıdan iklim çalışmalarında çeşitli ve yüksek zamansal, mekânsal ve spektral çözünürlüğe sahip uydu görüntülerinin kullanımı kullanıcılara geniş imkânlar sağlamaktadır. Bu tez çalışmasında uydu tabanlı yer yüzey sıcaklığı belirleme ve izleme çalışmalarında farklı bitki indeks kullanımının YYS hesaplamalarına etkisinin araştırılması hedeflenmektedir. Ek olarak, farklı bitki indekslerinden hesaplanan YYS haritalarının mekansal değişimini incelemek amacıyla arazi örtüsü haritaları üretilmiştir. Çalışma bölgesi olarak Almanya'nın North Rhine Westphalia ve Rhineland Palatinate eyaletleri seçilmiştir. Çalışma bölgesine ait YYS ve arazi örtüsü (AÖ) haritalarının oluşturulması için 23 Ağustos 2016 tarihli Landsat 8 OLI/TIRS uydu görüntüsü kullanılmıştır. Ayrıca, farklı bitki indekslerinin YYS üzerindeki etkisini incelemek için internet erişimi mevcut olan 23 Ağustos 2016 tarihli Sentinel-FCOVER (fraksiyonel bitki örtüsü) verileri kullanılmıştır.
-
ÖgeGüneş enerji santrallerinde makine öğrenmesi algoritmaları ve coğrafi bilgi verileri kullanılarak enerji üretiminin tahminlenmesi(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024-01-23) Polatcan, Eren ; Denli, Hayri Hakan ; 706201023 ; Coğrafi Bilgi TeknolojileriYenilenebilir enerji, fosil yakıt enerji kaynakları kullanımını ve bu tür yakıtların kullanımı sonucu ortaya çıkan çevre kirliliğini ve dolayısıyla küresel iklim değişimini en aza indirmek adına, başta Avrupa olmak üzere bütün dünya çapında umut verici teknolojilerin en önemlilerinden birisi olarak kabul edilmektedir. Bu bağlamda dünya genelindeki yenilenebilir enerji santralleri sayısı günden güne artmaktadır. Dünyadaki yenilenebilir enerji kaynakları içerisinden en sık kullanılanlardan birisi güneş enerjisidir. Güneş enerjisinden yüksek verim elde edebilmek için, kurulacak santrallerin planlaması ve arazi tahsisi çok önemlidir. Çünkü başta güneş ışınlarının yoğunluğu ve güneşlenme süresi olmak üzere, güneşten yüksek verimde elektrik elde edebilmek için gerekli meteorolojik koşullar coğrafi konumlara göre farklılık göstermektedir. Meteorolojik koşulların haricinde arazinin fiziksel koşullarının da santral kurulumuna uygun seçilmesi, güneş panellerinin güneşten maksimum miktarda ışık almasını ve gölgelenmeden korunmasını sağlamak için önemlidir. Ayrıca kurulu santrallerden ne kadar elektrik üretilebileceğini yaklaşık olarak bilmek, termik kaynak kullanımının planlamasında büyük rol oynar. Güneş enerji santrallerinden enerji üretimi; güneş ışınlarının geliş açısı, sıcaklık, coğrafi konum, gölgeleme, hava kirliliği ve yağış gibi coğrafi bilgi katmanlarına bağlı değişkenlik göstermektedir. Bu tez çalışması ile güneş enerjisi üretimine etki eden coğrafi bilgi katmanlarının dinamik olarak işlendiği bir matematiksel model geliştirilmiş, gerçekleştirilen enerji üretimi tahminlenmesi ile santral sahiplerine, dağıtım şirketlerine ve resmi kurumlara referans bilgilerin sunulması amaçlanmıştır. Modelde, makine öğrenmesi ve zaman serisi algoritmaları kullanılarak, yüksek başarı oranı içeren tahminlerin yapılması amaçlanmış ve yapay zeka teknikleri kullanmanın geleneksel aritmetik hesaplamalara göre tahmin başarı oranı açısından farkı da incelenmiştir. Bu çalışma ile, tasarımı ve demo modeli oluşturulan coğrafi bilgi sistemi sayesinde yapılacak güneş enerjisi üretim tahmini sonucu, hem mevcut hem de yeni güneş enerjisi santralleri için daha hassas değerlendirmelerin yapılmasına ve yatırımların geri dönüşünün arttırılabilmesine olanak tanıyacaktır. Geliştirilen makine öğrenimi tabanlı modelde yer alacak coğrafi katmanların haricindeki panel ve insan kaynaklı üretime etki eden faktörler ise, güneş santrallerinin kapasite ve üretim izlemesini yapan Scada sistemlerindeki veriler kullanılarak hesaplanmaktadır. Makine öğrenmesi tabanlı tahmin modeli için yazılım geliştirme, sunucu ve operasyonel maliyetlerin hesaplanması için gerçekleştirilen fizibilite çalışması da böyle bir model oluşturmanın ve kullanmanın tahmini maliyet değerlerini ortaya koymuştur. Ayrıca santrallerde güneş takip sistemi olup olmaması durumu da göz önünde bulundurulmuş ve güneş takip sistemi dahiliyeti sonucu oluşacak üretim tahmini de hesaplanmıştır. Sonuç olarak güneş enerjisi santrallerinde üretim tahmini yaparken coğrafi bilgi verileri ve yapay zeka modelleri kullanıyor olmanın geleneksel hesaplama yöntemlerine göre daha başarılı sonuçlar verdiği görülmüştür.
-
Ögeİnsansız hava aracıyla sağlanan fotoğraflar, CBS ve PVSYSTkullanımı ile bina çatısına kurulacak güneş paneli için uygunluk analizi(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024-11-13) Usal, Cahide ; Denli, Hayri Hakan ; 706211005 ; Coğrafi Bilgi TeknolojileriDünyada ve Türkiye'de Enerji ihtiyacı durmadan artmaktadır. Artan enerji ihtiyacına verilen cevaplar fosil yakıt veya türevleri kaynaklardan gelmeyi sürdürdükçe enerji alanında çevresel, ekonomik ve siyasi problemler yaşanmaya devam edecektir. Yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımının arttırılması hem dünyada hem de Türkiye'de temiz ve çevreci bir gelecek sağlar. Ayrıca, bu kaynakların yaygınlaşması dışa bağımlılığı azaltma potansiyeline sahiptir. Yenilenebilir enerji kaynaklarının alternatif olarak kullanılması tamamen yenilenebilir bir sistem veya hibrit sitemler şeklinde kendini göstermektedir. Günümüzde ve gelecekte enerji kaynaklarına olan talebin artmasıyla birlikte, ülkeler hem politik hem de çevreci yaklaşımlarla sürdürülebilir enerji kaynaklarına yönelmektedir. Bu bağlamda, Türkiye için temiz, yenilenebilir ve tükenmeyen enerji kaynakları bulmak büyük önem taşımaktadır. Türkiye'nin bu konudaki en etkili adımı, güneş enerjisinden yararlanmaktır. Güneş enerjisi, çevre dostu bir seçenek olmasının yanı sıra, Türkiye'nin coğrafi konumu nedeniyle büyük bir potansiyele sahiptir. Güneş enerjisine yapılan yatırımlar hem enerji bağımsızlığını artıracak hem de karbon salınımını azaltarak çevrenin korunmasına katkı sağlayacaktır. Bu nedenle, güneş enerjisi Türkiye'nin enerji stratejisinde önemli bir yer tutmalı ve bu alandaki çalışmalar hızlandırılmalıdır. Yenilenebilir enerji adına Türkiye'nin kendi kaynaklarının potansiyelini incelendiğinde rüzgâr ve güneş potansiyeli çevre ülkelere ve hatta dünya sıralamasında üst sırada kaynak miktarına sahiptir. Var olan bu kaynakların kullanımını teşvik eden bir dizi çalışma mevcuttur. Bu çalışma ve araştırmalardan da anlaşılmaktadır ki Türkiye'nin elektrik enerjisini neredeyse %90'ını güneş enerjisinden sağlayan ülkelerin çoğundan daha fazla potansiyeli ve kaynağı bünyesinde barındırmaktadır. Önümüzdeki yıllarda hem planlanan 10 yıllık çalışmalar hem de gerçekleştirilmiş 15 yıllık çalışmaların neticesi olarak ülkede kurulu güç ve bireysel veya işletme adına kullanılan güneş enerjisi sistemleri payını hızla arttıracağı ön görülmektedir. Araştırma sonuçları güneş enerjisinden yüksek verimin, güneş enerjinin elektrik enerjisine dönüşümü üzerinden sağlandığını göstermektedir. Bu dönüşüm sistemleri genelde Güneş Enerjisi Santrali (GES) ve Photovoltaic (PV) sistemleri olmakla beraber GES sistemleri hektar boyutunda geniş arazi denebilecek boyuttaki alanlarda kurulabilirken, PV sistemleri ise 1 veya 2m2'lik alanlar gibi küçük boyutlarda dahi kurulumlarının yapılabilmesi sebebiyle kullanım yaygınlığını elinde bulundurmaktadır. Her ne kadar PV sistemlerinin avantajları bu kadar yüksek olsa da PV kurulumun henüz çok uygun fiyatlı olmaması nedeniyle PV kurulumu yapılmadan önce kurulum yapılacak alanın uygunluğu incelenmelidir. Araştırmalar, birçok PV kurulumunun verimliliğini artıracak şekilde gerçekleştirilmediğini ve kurulum öncesi yeterli analiz yapılmadığını göstermektedir. Bu durum, kurulumların kendi maliyetini amorti edemeden kullanım ömrünü tamamlamasına neden olmaktadır. Bu çalışma bu konuya ışık tutmakta ve yüksek verimle temiz enerjinin sağlanabilmesi için güneş enerjisini kullanarak, PV kurulumu öncesi yapılan incelemeler sonucunda yapmaktadır. Yapılan diğer araştırmalardan öğrenildiği üzere PV kurulumu için alanın yeterli güneş ışığına xxii maruz kalması, eğim değeri, bakı değeri, meteorolojik değerleri ve en önemlisi güneş ışığının kurulum alanına düşen miktarını hesaplanması için güneş radyasyonu veya potansiyeli hesabının yapılması gerekmektedir. Bu çalışmanın asıl amacı seçili alandaki bir binaların çatılarının PV kurulumu adına uygunluk analizinin PVsyst yazılımı kullanılarak yapılmasıdır. PVsyst, güneş enerjisi sistemlerinin tasarımı, simülasyonu ve analizi için kullanılan bir yazılımdır. Güneş panelleri, invertörler, bataryalar gibi sistem bileşenleri seçilerek, bu sistemlerin farklı koşullardaki performansı değerlendirilebilmesine olanak tanıyan bir yazılımdır. Yazılım, çeşitli modelleme araçlarıyla enerji üretimi, gölgeleme etkileri, kayıplar ve ekonomik değerlendirmeler gibi analizleri yaparak, optimum sistem tasarımı ve verimliliği için rehberlik etmektedir. Kurulumlarının verim artış yolları incelendiğinde önemli kurulum analizlerinden biri de PV kurulumunun seçildiği yöntem ve bu yönteme uygun donanım ve açılar olmaktadır. PV kurulum açısı güneş ışınının panele ulaşımını etkilemesinden ötürü sabit açıda PV kurulumu PVsyst çevrimiçi programı kullanılarak simülasyonda incelenmiş rapor elde edilmiştir. Bu sabit açı için literatür çalışmasından elde edilen bir formülle 32°'lik sabit açıda kurulum uygun görülmüştür. Bu çalışmada sadece bina çatısının güneş potansiyeli değil aynı zamanda alana ulaşan güneş potansiyeli miktarı üzerinden ortalama bir PV sisteminin verim ve koşulları kullanılarak, kurulum için uygun seçilmiş bina çatısının PV sisteminden üretilecek elektrik enerjisi miktarı da hesaplanmıştır.
-
ÖgeKapalı mekandaki acil durum senaryosunda tahliye alanlarının incelenmesi(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2023) Üçkardeşler, Mehmet Raşid ; Karaman, Himmet ; 706181031 ; Coğrafi Bilgi Sistemleri Bilim Dalı21. yy 'da insan davranışlarının, alışkanlıklarının değişmeye başladığı gibi dünyadaki yaşantı kültürlerinin de değişmeye başladığı gözlenmektedir. İnsanların kırsal kesimlerde ekip, biçtiği dönemlerden; şehirleşme ve sanayileşme birlikte daha çok tükettiği, farklı şekilde üretime destek olmaya başladığı dönemler yaşanmaktadır. Şehir yaşantısına uyum sağlamış bireylerin hayatlarının büyük ölçüde kapalı alanlarda geçmeye başladığı gözlemlenebilir. İster devlet dairesinde çalışıyor olsun ister özel sektörde, birçok kişi gününün büyük bölümünü kapalı alanlarda geçirmektedir. "Kapalı Alan" terimi ile ifade edilen mekanlar düşünüldüğünde; okul, hastane, iş merkezi, devlet daireleri, cami, mescit, havaalanı, alışveriş merkezi gibi mekanlar hızlıca sayılabilmektedir. Ancak günümüzde bu mekanların sayısı ve hacmi gitgide artmaktadır. Jones Lang Leselle Şirketi 'nin verilerine göre ülkemizde mevcutta 449 adet alışveriş merkezi varken, bu sayının 2024 yılında 484 'e ulaşması beklenmektedir. Buradan hareketle, bireylerin kapalı alanlarda daha fazla vakit geçirebileceği çıkarımı da yapılabilmektedir. Yaşadığımız coğrafya ve yakın tarihimizde yaşanan hadiseler neticesinde kapalı alan terimi ile depremler özdeşleşmiştir. Özellikle günümüzde hayatlarının büyük bölümünü kapalı alanlarda geçiren insanlar üzerinde depremlerin önemli bir etkisi olduğu bilinmektedir. Kapalı alan denildiğinde akla ilk gelen felaketin depremler olmasına rağmen, aslında kapalı alanda vakit geçiren insanların hayatlarını tehdit edebilecek birçok doğal/yapay afet bulunmaktadır. Bunlardan deprem, yangın, sel gibi afetleri doğal afetler olarak sınıflandırabileceğimiz gibi patlama gibi terör saldırılarını da yapay felaketler sınıfında değerlendirebiliriz. Doğal afet olarak nitelendirilen, deprem, yangın, sel gibi felaketler sırasında insan davranışları bilinçli değerlendirmeler yapmaktan uzaklaşarak büyük ölçüde ya da tamamen iç güdüsel davranışlara dönmektedir. Bu iç güdüler ile yönetilen davranışların neticesinde ortaya panik ve korku temelli davranışsal yönelimler çıkmaktadır. Panik hali ile kişilerin davranışlarının kontrolü kaybolmaktadır. Bu durum, dış mekanlarda daha farklı sebep ve sonuç ilişkileri ortaya koyabilirken izdiham açısından daha az tehdit içermektedir. Ancak mekânın kapalı olması bu ve benzeri acil duruma sebebiyet verecek durumlarda izdihamın meydana gelmesi anlamında daha büyük etki içermektedir. Kapalı bir alanda gerçekleşecek bir yangın, deprem, patlama gibi acil duruma sebebiyet verecek durumlar oluştuğunda reaksiyon anlamında tahliye ve arama kurtarma olarak belirlenebilecek iki temel hayati unsur öne çıkmaktadır. Tahliyenin temel amacı, panik halindeki insanların izdihama sebebiyet vermeden en sağlıklı şekilde bulundukları kapalı alandan çıkabilmelerini sağlamak olmalıdır. Bununla birlikte, olası bir felaket sırasında arama kurtarma faaliyetlerinin planlı, hızlı ve verimli şekilde gerçekleştirilmesi çok önemlidir. Arama kurtarma faaliyetleri sırasında kaybedilecek her bir saniye hayati önem taşımaktadır. Bu sebeple, araştırmacıların, akademisyenlerin, kapalı alan ile ilgili çalışmalarla alakadar olan kişilerin bu alanla ilgili ortaya koyduğu birçok kaynak yer almaktadır. Bu çalışma kapsamında, kapalı alandaki acil durum senaryosunda sağlıklı tahliye yöntemleri hakkında literatür taranmış ve birçok kaynağa rastlanmıştır. Yine bu konu ile alakalı olan arama kurtarma faaliyetleri anlamında da araştırmaların derinleştirilmiş olduğu, yeni yeni modellerin ortaya konulduğu görülmüştür. Tahliye özelinde, acil durumun tipi ve bireylerin lokasyonlarının önemi değerlendirilirken, arama kurtarma faaliyetleri hakkında hazırlanan çalışmalarda; kapalı alanın modeli, kişilerin bulundukları lokasyonların kapalı alan konumlandırma sistemleri ile tespiti, algoritmalar yardımıyla arama kurtarmanın gerçekleştirilmesi gereken senaryo planının çıkarılması gibi yaklaşımlar yer almaktadır. Hazırlanan bu çalışma da ise; konumu itibariyle çalışmanın yapılmasına fayda sağlayacak bir alışveriş merkezi seçilmiştir. İlgili alışveriş merkezi hem mağaza sayısı ve çeşitliliği anlamında sayılı merkezlerden birisi olmasıyla birlikte hem de büyük bir futbol takımı stadyumuna yakınlığı ile dikkat çeken bir alışveriş merkezidir. Seçilen bu alışveriş merkezinin ziyaretçi yoğunluk verileri elde edilmiş, bu veriler üzerinden görselleştirmeler ve analizler yapılarak çıktılar elde edilmiştir. Elde edilen bu analiz çıktılarında da ortaya konulduğu gibi, özellikle önemli iç saha maçlarının olduğu günlerde taraftarların bir bölümü maç saati yaklaşıncaya kadar alışveriş merkezinde vakit geçirmektedir. Bu durum ise yoğun saatlerdeki dar boğaz alanlarının tespiti ve acil durum anında tahliye imkanlarının değerlendirilmesine, davranışsal değerlendirmelere ilişkin çalışmayı desteklemiştir. Verilerin eldesi beacon cihazları ve mobil uygulamalar ile sağlanırken, alışveriş merkezinin bütün ziyaretçileri üzerinden elde edilen bir veri olmadığı da belirtilmiştir. Verilerin elde edilebilmesi için gerekli şartların sağlanabilmesi gerekmektedir. Bu verilerin sınıflandırmasında K-Means Clustering algoritması kullanılmıştır. Öte yandan çıktısı elde edilen verilerin görselleştirilmesi Coğrafi Bilgi Sistemi programlarından Quantum GIS programında oluşturulan altlık model üzerinde gerçekleştirilmiştir. İlgili programda yapılan sayısallaştırma ile oluşturulan altlık model üzerinde, sınıflandırma sonucuna göre analiz yapabilmek için tahliye alanları da belirlenmiştir. Analizler neticesinde; özellikle saatlik yoğunluğun fazla olduğu tespit edilen öğleden sonraki zaman dilimlerinde, maç günleri gibi yoğunluğun hızlı artış ve azalış gösterdiği dönemlerde gerçekleşecek olası bir acil durum senaryosunda mevcutta yer alan acil çıkış alanlarının yeterli olmayacağı ön görülmektedir.
-
ÖgeKargo taşımacılığı sektöründe son adım dağıtım planlama ve rota optimizasyonu(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2023-01-31) Bostan, Selin ; Güney, Caner ; 706191039 ; Cografi Bilgi TeknolojileriE-ticaret sektörü, kullanıcılara ve müşterilere web sitelerinden alışveriş yapma imkanı sunmakta ve gelişen teknolojiye paralel olarak akıllı cep telefonlarından ulaşılabilen mobil uygulamalar ile mekandan bağımsız olarak internet bağlantısı olan her yerden alışveriş konforu sağlamaktadır. Oluşan bu büyük sipariş hacminin yönetilmesi ve alıcıya teslim edilmesi için, e-ticaret firmalarının taşımacılık sektörü ile ilişkisi önem kazanmıştır. E-ticarette yaşanan hızlı değişim nedeniyle, tamamen operasyonel olarak yönetilen kargo ve taşımacılık firmalarında da taşıma süreçlerinde dijitalleşmeler yaşanmaya başlamıştır. Dijital dönüşümle beraber bu süreçte; en kısa mesafe ve en kısa sürede teslimat ana hedef olarak belirlenmiş ve geliştirilen uygulamalar ile taşımacılık maliyetleri en aza indirilmeye çalışılmıştır. Müşteri deneyimi odaklı oluşturulmuş olan bu hedefler için en belirleyici taşıma aşaması, ürünün alıcıya ulaştırılması olan son adım dağıtım hizmetidir. Son adım dağıtım aşaması ürünün nihai dağıtım veya varış merkezinden alıcı müşterinin adresine olan teslimatı ifade eder. Bu aşama, teslim adreslerinin coğrafi olarak dağılımı ve fazlalığı nedeniyle diğer aşamalara göre daha fazla araç ve eleman ihityacı barındırdığından maliyetin en yüksek olduğu aşamadır. Varış merkezinden alıcının teslimat konumuna kadar kat edilen mesafenin; maliyet açısından en kısa mesafe olması ve hız olarak en kısa sürede yapılması, aynı zamanda bir sonraki teslimat noktalasına veya kümesine uygun olarak optimize edilmesi gerekir. Bu tez çalışmasında, son adım dağıtım aşamasını hedeflere ve konum bazlı farklı operasyon gerekliliklerine göre optimize etmenin yöntemleri açıklanmış; teslimat noktaları kümesinin konumsal olarak belirlenmesi ve buna bağlı rota optimizasyonuna yönelik sistem önerisi yapılmıştır. Varış merkezinden alıcıların teslimat konumlarına dağıtım yapan kuryelerin günlük işlem hacmini belirlemek için coğrafi bilgi sistemleri destekli, dijital harita sağlayıcıları tarafından sunulan harita verisi üzerinde dağıtım alanları oluşturulmuştur. Dağıtım alanları; Web CBS uygulaması üzerinde varış merkezi çalışma alanı katmanına bağlı, kapalı alan şeklinde tanımlanmıştır. Her bir kurye için dağıtım alanı belirlemek günlük rota optimizasyonun hacmini öngörmek ve hacme göre yöntem seçmek açısından önemlidir. Rota optimizasyonu için, Web CBS üzerinde dağıtım alanı belli olan kurye çalışma alanı katmanına düşen teslimat adresleri belirlenmiştir. Adres metni olarak yazılı şekilde gelen bu adresler, adresin pars edilerek koordinata dönüştürülmesi işlemi olan geocoding uygulanarak koordinat verisine çevrilmiştir. Böylelikle kapalı alan (polygon) katmanın içinde kalan teslimat adreslerinin koordinatları (nokta) verileri belirlenmiştir. Rotalama için djital harita sağlayıcı tarafından sunulan; yol, cadde, sokak, kapı numarası, trafik verisi, trafik yönü gibi veriler altlık olarak kullanılmıştır. Teslimat noktalarını içeren koordinat veri kümesi için altlık harita verileri kullanılarak rotalama yapılmıştır. Rota optimizasyonu için araç rotalama problemleri çözümlerinden olan, metasezgisel algoritma kullanılmıştır. Kargoda son adım dağıtımı problemi sadece sistemsel bir problem yerine, insana bağlılığı yüksek bir problem olduğundan metasezgisel algoritmalar gerçek dünyaya en yakın sonucu vermektedir. Çalışmada; bir varış merkezi pilot bölge olarak seçilmiştir. Pilot bölgede günlük dağıtım sayılarına bakılarak bir pilot kurye çalışma alanı belirlenmiştir. Saha çalışmalarında, kurye ile dağıtım yapılarak kuryenin dağıtım zamanlaması ve rota tercihleri ile beraber bölgenin fiziki koşulları gözlenmiştir. Bu serbest dağıtım gözleminin ardından, aynı alan için rotalama çalışması yapılmış ve iki veri karşılaştırılmıştır. Rotalamanın kuryeye gösterimi için, kuryenin kullandığı mobil uygulama üzerinde harita tabanlı ekranlar geliştirilmiştir. Kurye bu ekranlardan, dağıtım rotasını ve önceki-sonraki noktayı takip edebilmektedir. Böylelikle bölgeye hakim olmayan kuryelerin de dağıtım yapabildiği görülmüştür. Sonuçlara bakıldığında, dağıtım planlama ile araç kapasite planlamasının yapılabildiği, rotalama çalışması ile mesafe ve teslimat süresinin azaltılabildiği, ayrıca bölgeye hakim olmayan veya işe yeni başlamış kuryelerin oryantasyon süresinin oldukça kısalabildiği görülmüştür. Alıcı müşteri tarafından bakıldığında ise, rotalama yapılmış olan teslimat noktalarının teslim saati yaklaşık olarak tahminlenebildiğinden; alıcıya tahmini teslimat saati aralığı gösterilebilmekte ve kargo canlı olarak takip edilebilmektdir. Değişen ve gelişen müşteri ihtiyaçları için önemli bir ihtiyaca karşılık verilebilmektedir. Bu çalışma ile, kargo sektörünün en maliyetli adımı olan son dağıtım aşamasında dijital harita verileri ile CBS destekli bir rota optimizasyonu yöntemi önerilmiş olup, önerilen sistemin ve yöntemin kullanımı sonrasında elde edilen faydalar açıklanmıştır. Önerilen model sadece dağıtım bazlı çalıştığından, ilerleyen çalışmalarda iade kargoların toplanmasını kapsayarak topla-dağıt modeline genişletebilir. Ayrıca teslimat adreslerinde geocoding hataları en aza indirilmeye çalışılarak rotalamanın daha verimli çalışması sağlanabilir.
-
ÖgeMadde kullanımını tetikleyen faktörlerin mekânsal analizi yoluyla atık suda tespit edilen uyuşturucunun kaynak tahmini(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2022-02-08) Ahıskalı, Yağmur ; Doğru, Ahmet Özgür ; 706181037 ; Coğrafi Bilgi TeknolojileriUyuşturucu madde, insanoğlunun varoluşundan beri sosyal hayatta var olmaktadır. İlk olarak sağlık alanında tedavi bulma ve ilkel dinsel törenlerde kullanım alanı bulan bu maddeler, zamanla keyif verici özelliklerinin keşfedilmesiyle bireysel kullanımda yerini bulmaya başlamıştır. Literatürde çeşitli tanımları olan uyuşturucu madde kavramı en basit haliyle, bitkisel veya sentetik kökenli olan, bireyin sinir sistemini etkileyerek vücudun fiziksel ve mental dengesini bozan ve bağımlılığa yol açan tüm maddeler olarak tanımlanabilir. Uyuşturucu maddenin uzun süreli kullanımı, kişiyi maddeyi almadan yapamama durumuna getirmektedir. Bu durum uyuşturucu madde bağımlılığı olarak tanımlanmaktadır. Uyuşturucu maddelerin insan vücudu üzerinde bağımlılık yaratması ve diğer yan etkilerinin keşfedilmesiyle birlikte tüm dünya ülkeleri tarafından yasaklanma süreci başlamış ve uyuşturucu madde bağımlılığı dünya sağlık sorunu olarak ele alınmaya başlamıştır. Gelişen teknolojiyle beraber artan uyuşturucu madde çeşidi ve uyuşturucu maddenin ticaretine izin veren pazar alanının çeşitliliği, uyuşturucu madde takibini zorlaştırmaktadır. Bu sebeple, uyuşturucu madde bağımlılığı konusunda geliştirilen her yöntem önem taşımaktadır. Uyuşturucu maddenin eş zamanlı takibine izin veren atık suda uyuşturucu ve diğer psikoaktif madde izleme yöntemi, uyuşturucu madde ile mücadelede önemli rol oynamaktadır. Söz konusu yöntem, Türkiye'de 2016 yılında ''Atık Sulardan Uyuşturucu ve Diğer Psikoaktif Maddelerin İzlenmesi (ASUDPMİ)'' adlı projede ilk kez kullanılmıştır. Proje kapsamında, atık suda izlenen uyuşturucu maddenin, harita üzerinde mekânsal kaynak tahmine izin veren Çok Kriterli Karar Verme (ÇKKV) ve Coğrafi Bilgi Sistemi (CBS) tabanlı, bina kullanım türü, nüfus, cinsiyet ve yaşa dayalı dört parametre ile geliştirilmiş model oluşturulmuştur. Bu çalışmada, uyuşturucu madde kullanımına etki eden mekânsal faktörleri belirlemek ve her faktörü bir parametre olarak ele alarak ASUDPMİ projesi çıktılarından biri olan uyuşturucu maddenin mekânsal kaynak tahminine izin veren modelin parametre çeşitliliğini ve hassasiyetini arttırarak iyileştirmek hedeflenmiştir. Bu süreçte uyuşturucu madde kullanımına etki eden mekânsal faktörler, literatür taramasıyla elde edilmiştir. Literatür taraması sonucunda uyuşturucu madde kullanımına etki eden mekânsal faktörler, bireysel, mekânsal ve bina kullanım türü altında üç farklı kategoride ele alınmıştır. Bireysel faktörler, eğitim durumu, ekonomik durum, cinsiyet, yaş, medeni durum ve bölgedeki göç oranı olarak belirlenmiştir. Mekânsal faktörler, bölgedeki işsizlik oranı, bölgedeki suç oranı, bölgedeki uyuşturucu ile bağlantılı suç oranı ve hanehalkı sayısı olarak belirlenmiştir. Son olarak bina kullanım türü altında, konut, iş yeri, eğitim, sağlık, kültür ve sanat merkezi, gıda hizmetleri (restoran vb.) ve eğlence (gece kulübü, bar vb.) yer almaktadır. Bireysel ve mekânsal faktörler, anket çalışmasında tek bir başlık altında, birbirleriyle karşılaştırmaya izin verilecek şekilde ele alınmıştır. Belirlenen faktörlerin, uyuşturucu madde bağımlılığı alanında genel uzmanlık sağlayan kişilerle (akademisyen, doktor, klinik psikolog, psikolog, hemşire ve sosyal hizmet uzmanı) yapılan anketler sonucunda sayısallıştırılması yapılmıştır. Anketler, 100 kişi ile sınırlandırılan örneklem alanından %95 güven ve %5 hata oranıyla 80 kişi ile tamamlanmıştır. Anket cevaplarına uygulanan Analitik Hiyerarşi Prosesi (AHP) analizi ile bireysel ve mekânsal faktörlerin karşılaştırmasında tutarlılık sağlayan 21 anket cevabı, bina kullanım türlerinin ikili karşılaştırmasında tutarlılık sağlayan 35 anket cevabı elde edilmiştir. Tutarlılık sağlayan cevapların sırasıyla geometrik ortalaması alınmış ve sonuç parametre ağırlıkları elde edilmiştir. Elde edilen ağırlıklara son olarak AHP analizi yapılmış ve bireysel-mekânsal faktör ağırlıkları için tutarlılık değeri 0,011, bina kullanım türü ağırlıkları için tutarlılık değeri 0,007 olarak hesaplanarak sonuç parametrelerinin ağırlıklarına ulaşılmıştır. Ulaşılan yeni parametre ağırlıklarıyla mevcut CBS tabanlı model iyileştirilmiş ve iyileştirilen model, 2006 yılı verileriyle Beyoğlu ilçesi özelinde eğitim, yaş, medeni durum, cinsiyet ve hanehalkı faktörleri kapsamında çalıştırılmıştır.
-
ÖgeOyun motoru ve coğrafi bilgi sistemleri kullanılarak taşkın simülasyonunun geliştirilmesi(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024-06-26) Öztürk, Abdulkadir ; Atik, Muhammed Enes ; 706211001 ; Coğrafi Bilgi TeknolojileriTaşkınlar, dünya genelinde en yaygın ve yıkıcı doğal afetlerden biridir ve can kaybı, mal kaybı ve çevresel hasarlara neden olabilir. Özellikle yoğun yerleşim alanlarında meydana gelen taşkınlar, toplumlar üzerinde büyük ekonomik ve sosyal etkilere yol açmaktadır. Günümüzde taşkınların tehlikelerini minimize etmek ve olası hasarları önceden tahmin edebilmek için çeşitli teknolojik ve bilimsel araçlar kullanılmaktadır. Hidrolojik modeller ve iki boyutlu taşkın simülasyonları gibi gelişmiş ve yüksek doğruluğa sahip araçlar, taşkın risk analizi ve planlamasında önemli roller oynamaktadır. Bu yöntemler, taşkın bölgelerini haritalandırmak ve olası su seviyelerini tahmin etmek için kullanılmaktadır. Böylece taşkın risklerinin daha doğru bir şekilde belirlenmesine ve etkili önlem stratejilerinin geliştirilmesine katkı sağlanmaktadır. Bu çalışmanın amacı, gelişmiş oyun motorları ve Coğrafi Bilgi Sistemleri (CBS) kullanarak taşkın simülasyonlarının üretilmesini sağlamaktır. Bunu gerçekleştirmek için, AHS (Analitik Hiyerarşi Süreci) gibi yaygın kullanılan bir coğrafi istatistik aracı ve SWAT (Soil and Water Assessment Tool) gibi gelişmiş bir hidrolik modelleme aracı kullanılarak, taşkın olabilecek bölgeleri ve bu bölgelerdeki su miktarını belirlemek hedeflenmiştir. Bu araçlar kullanılarak yapılacak analizler sonucu elde edilen veriler, LudicDrive tarafından yazılan "Landscaping" eklentisi kullanılarak Unreal Engine'e aktarılacaktır. Ardından, Unreal Engine içindeki procedural generatorlar ve spline meshler kullanılarak şehrin üç boyutlu modeli oluşturulacaktır. Son olarak, Niagara eklentisi ile akışkan simülasyonu yapılacaktır. Bu yaklaşım, karar vericilere ve bölge sakinlerine daha net bilgiler sunarak, taşkınlara karşı daha etkili önlem stratejileri geliştirmelerine yardımcı olmayı amaçlamaktadır. Çalışmada kullanılan veri setleri, çeşitli güvenilir kaynaklardan temin edilmiştir. SYM (Sayısal Yükseklik Modeli) bilgileri, ALOS PALSAR verilerinden elde edilmiştir. Meteorolojik veriler, 20 yıllık bir dönem için Türkiye Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü (MGM) tarafından sağlanmıştır. Arazi kullanımı verileri, ESRI'nin Sentinel 2 Land Cover haritasından alınmıştır. Toprak tipleri ise FAO'nun Harmonized World Soil Database'inden temin edilmiştir. Bu veri setleri, taşkın risk analizi ve simülasyonu için gerekli olan zengin ve detaylı bilgileri sağlamaktadır. Çalışmanın kapsamı ve bölgesi, Kastamonu ilinin Bozkurt ilçesindeki Ezine Çayı havzasını kapsamaktadır. Prof. Dr. Ali Deniz ve çalışma arkadaşları tarafından hazırlanan raporda, Ağustos 2021'de Batı Karadeniz bölgesinde meydana gelen sel ve taşkın afeti detaylı bir şekilde incelenmiştir. Özellikle Kastamonu'nun Bozkurt ilçesinde önemli can ve mal kayıplarına yol açan bu afetin nedenleri, yağış kayıtları ve yerinde yapılan gözlemlerle değerlendirilmiştir. Meteorolojik analizler, bölgedeki ekstrem yağışların konvektif yapıda derinleşmiş bir sistem tarafından tetiklendiğini göstermiştir. Hidrolojik ve hidrolik analizler ise, selin şiddetini artıran topoğrafik eksiklikleri ortaya koymuştur. Yerleşim alanlarının taşkın koridoru içinde yer alması, zararın boyutunu artıran faktörler arasında yer almaktadır (Deniz, A. Vd., 2021). Bu sebepler, bu bölgenin taşkın risk analizi ve simülasyon çalışmaları için seçilmesinde etkili olmuştur. Bölgenin detaylı analizi, AHS ve SWAT araçları kullanılarak yapılacak ve elde edilen veriler, Unreal Engine simülasyonunun gerçek dışında bir sonuç çıkarmasının önüne geçecektir. Oyun motorlarının böyle bir iş için uygunluğu değerlendirilecek ve potansiyeli belirtilecektir. Oyun motorundaki model ve kullanıcı arasında nasıl etkileşimler gerçekleştirilebileceği açıklanacaktır. Bunların karar verme mekanizmalarına faydalarından ve kamunun bilinçlendirmesinde sağlayacağı bileceği kolaylıklardan bahsedilecektir.
-
ÖgePeyzaj mimarlığında yapay zeka uygulamaları: Yapay zeka üretimi peyzaj tasarımlarının ekolojik performansının Sites kriterleri üzerinden değerlendirilmesi(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024-07-25) Senem, Mehmet Onur ; Tunçay Eşbah, Hayriye ; 706182007 ; Coğrafi Bilgi TeknolojileriBu çalışmada Türkiye'de 2000-2023 yılları arası açılan Kentsel Tasarım Projesi Yarışmalarında kazanan projeler üretken yapay zeka araçlarının derin öğrenme sürecinde veri seti olarak olarak kullanılmıştır. Bu veri seti ile eğitilen üretken yapay zeka araçlarından alınan çıktılar Dünya'nın genelinde kabul gören derecelendirme sistemlerinden Sustainable SITEs'ın mekansal ve zamansal ölçeklere bağımlı kriterlerine göre ölçülmeyi hedeflemektedir. Tez araştırması; "İnsanlar tarafından tasarlanan vaziyet planları ile YZ tarafından tasarlanan vaziyet planlarını ekolojik kriterlere göre sistematik olarak nasıl karşılaştırabiliriz?" sorusuna cevap vermeyi ve yapay zekanın ekolojik verimliliğinin anlaşılmasını amaçlamaktadır. Çalışma kapsamında tanımlanan veri seti depolama, yazılım ve donanım araçları gibi tüm araştırma bileşenleri bulut ortamında yönetilmiştir. Açık kaynaklardan elde edilen kazanan projelerin vaziyet planları 35 tanesinden veri seti oluşturulmuş ve Google Drive adlı bulut ortamında depolanmıştır. Araştırmanın donanım ihtiyacını Google Colaboratory (Colab) T4 GPU (Graphical Processing Unit) karşılamaktadır. Colab içerisinde python 3 dilinde yazılan çalışmanın veri seti sayısı ile verimli çalışma yeteneğine sahip üretken yapay sinir ağlarından FastGAN ile derin öğrenme süreci gerçekleştirilmiştir. Arazi kullanım örüntüsü, oran ve ilişkilerini anlaması için eğitilen FastGAN modeli bulut ortamında saklanmış ve istenilen zamanda ve sayıda çıktı vermektedir. Üretken yapay sinir ağından alınan çıktılar Diffusion Modellerden, Stable Diffusion v1.6 kullanılarak öğrenilen örüntü, oran ve ilişkiler yüksek çözünürlüklü kolay okunan peyzaj planları haline getirilmiştir. Dünya'da önde gelen proje derecelendirme sistemlerinden olan Sustainable SITEs'ın tasarım, tasarım ve tasarım geliştirme aşamaları ile ilgili kriterleri arazi kullanım bilgileri üzerinden ölçülmektedir. Bu sayede veri seti olan projeler ve aynı sayıda projeye sahip üretken yapay zeka çıktıları Sustainable SITEs'ın ekolojik kriterleri üzerinden ölçülmüştür. Bu yöntem ile insan yapımı planlar ve yapay zeka üretimi planlar ekolojik kriterler üzerinden karşılaştırılmıştır. Çalışmanın bulguları insan üretimi planların, yapay zeka üretimi planlardan ekolojik olarak daha toplam puan olarak yüksek puan aldığıdır. Bazı kriter puanlarının eşit çıkması ilgi çekicidir. Yapay zeka üretimi planlarının insan üretimlerini geçtiği kriterler de bulunmaktadır. Yapay sinir ağının derin öğrenme aşamasında veya Diffusion Model aşamasında yeni veri setleri ve yazılım geliştirmeler ile yapay zeka üretiminin insan karşısında ekolojik olarak yüksek performanslı plan üretimi yapabileceği çalışma kapsamında anlaşılmıştır. Bu çalışma kapsamında peyzaj tasarımında yapay zeka'nın ekolojik katkısının anlaşılması ve potansiyellerinin keşfedilmesi gelecekte peyzaj mimarlığı alanında yapılacak çalışmalarda kritik rol oynaması beklenmektedir.
-
ÖgeSunucusuz yazılım mimarisiyle coğrafi bilgi sistemi tasarımı ve uygulaması(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2022-06-16) Pakdil, Mete Ercan ; Çelik, Rahmi Nurcan ; 706142003 ; Coğrafi Bilgi TeknolojileriBulut bilişim teknolojileri her şeyin bir servis (Everything as a Service) olduğu bir anlayışla birlikte gelişmektedir. Her geçen gün ortaya konan yeni bir altyapı yönetim yaklaşımına da bu kapsamda isimler verilmiştir. Günümüzde bulut bilişim altyapısının yönetiminde farklılıklar sunan üç farklı servis modeli bulunmaktadır. Bu servis modelleri; Hizmet olarak Altyapı (HoA - Infrastructure as a Service), Hizmet olarak Platform (HoP - Platform as a Service), Hizmet olarak Yazılım (HoY - Software as a Service) şeklinde isimlendirilmektedir. Her bir servis modeli bir diğerine göre daha fazla bulut bilişim altyapısının yönetimini soyutlaştırarak farklılaşmaktadır. Bu üç modele ek olarak ortaya çıkan sunucusuz paradigması ise HoY ile HoP arasında konumlandırılabilir. Bu paradigma içerisinde ortaya konan sistem mimarileri de sunucusuz mimariler olarak adlandırılmaktadır. Sunucusuz kavramı ismen yanıltıcı olabilmekte ve kullanıcıda fiziksel veya sanal bir sunucu yok algısı oluşturmaktadır. Bu algının aksine uygulamalar ve hizmetler yine sunucular üzerinde çalışmakta ancak sunucunun tüm yönetimi bulut bilişim sağlayıcısı tarafından yapılmaktadır. Sunucusuz mimariler özellikle yüksek ölçeklenebilir uygulamalarda bilişim altyapısının yönetimi giderek zorlaşması nedeniyle daha çok tercih edilmektedir. Konteyner teknolojisi sunucusuz paradigmasının gelişmesinde büyük rol oynamıştır. Sanal makinelere göre uygulamaların başlama hızı, taşınabilirliği ve kullanılabilirliği daha iyileştirmiş olması nedeniyle konteyner kullanımı giderek yaygınlaşmıştır. Bu yeni akım farklı teknik zorlukları ve çözümlerini de beraberinde getirmiştir. Özellikle birden çok konteyner uygulamasının birlikte çalışması ve yüksek ölçeklenebilirliğin sağlanabilmesi problemi için konteyner orkestrasyon platformları çözüm olarak ortaya çıkmıştır. Bunlardan en bilinen konteyner orkestrasyon platformu Kubernetes olarak adlandırılmaktadır. Bulut bilişim sağlayıcıları hızla konteyner orkestrasyon platformlarını kendilerine dahil ederek hizmet olarak sunmaya başlamışlardır. Bu platformların getirdiği kolaylıklar beraberinde yeni gereksinimler de doğurmuştur. Konteyner orkestrasyon yazılımlarının doğru şekilde yapılandırılması ve sağlıklı çalışabilmesi için kullanıcıları için ileri düzey bulut bilişim altyapısı bilgisine sahip olma ve eğitiminin alınmasını gerektirmektedir. Sunucusuz hizmetler bu gereklilikleri ortadan kaldırarak kullanıcıların ileri düzey altyapı bilgisi sahibi olmadan da yüksek ölçeklenebilir uygulamaları bulut bilişim platformları üzerinde çalıştırabilmelerini sağlamaktadır. Sunucusuz mimarilerin giderek yaygınlaşması ve bulut bilişim sağlayıcıları tarafından benimsenmesi ile farklı bulut bilişim hizmet modelleri ortaya çıkmıştır. Herhangi bir yazılım sistemi mimarisinin tasarımında iki temel bileşen türü sıklıkla kullanılmaktadır. Bunlar hesaplama ve veri depolama bileşenleridir. Bu çalışmada da sunucusuz hizmet modelleri veri depolama ve hesaplama olarak iki grupta incelenmiştir. Böylece çalışmada sunulan sistem mimarilerindeki temel gereksinimler bu gruplardan karşılanmıştır. Çalışmada veri depolama hizmetleri de kendi içinde yapısal ve yapısal olmayan veriler için iki gruba ayrılarak incelenmiştir. İlk grupta incelenen yapısal veri depolama hizmetleri ise verilerin sorgulanma yeteneklerine göre iki alt grupta incelenmiştir. Yapısal veri türleri; belge, sütun ailesi, anahtar-değer (key-value) ve çizge (graph) türünde sınıflandırılarak incelenmiştir. Literatürde bu veri depolama türleri NoSQL adı altında toplanmaktadır. Bunun sebebi ise veri sorgulamanın SQL dili dışında özel geliştirilmiş diller veya API'larla sunulmasıdır. Sistem mimarilerinde yapısal veri depolama hizmetlerinin seçimine kullanım şekline bağlı olarak karar verilmelidir. Örneğin anahtar-değer veri tabanlarında anahtar alanı dışında sorgulama yapılmak istendiğinde sorgulama hızı diğer depolama türlerine göre oldukça yavaş ve verimsiz olacaktır. Çalışmada sunulan sistem tasarımlarında bu veri depolama hizmetleri kullanılarak CBS uygulamalarında nasıl katkı verebilecekleri gösterilmiştir. Bir diğer yapısal veri depolama alt grubunda ise ilişkisel veri depolama hizmetleri bulunmaktadır. Burada incelenen veri depolama hizmetleri ise verilerin SQL diliyle sorgulanmasını sağlamaktadır. Bir diğer karakteristik özelliği ise verilerin tablolar halinde saklanması ve tablolar arasında belirli anahtar değerler üzerinden ilişki kurulabilmesidir. İlişkisel veri tabanları birçok mevcut CBS sunucusu yazılımı tarafından desteklenmektedir. Bu nedenle bu hizmet türünün varlığı mevcut CBS mimarilerinin sunucusuz mimarilere taşınmasını kolaylaştırmaktadır. Yapısal olmayan veri depolama hizmetleri ise verilerin yapısından bağımsız olarak onları ikili (binary) objeler olarak saklanmasını sağlamaktadır. Literatürde saklanan bu verilere BLOB ismi verilmektedir. Ayrıca yapısal veri depolama hizmetlerinin klasik dosya sistemlerinden nasıl ayrıldıkları da açıklanmıştır. Depolanan objelere birer anahtar değer verilerek bu değerler üzerinden hızlı erişim sağlanmaktadır. Yapısal olmayan veri depolama hizmetlerinin bir diğer özelliği ise yüklenen HTML sayfalarını yardımcı dosyalarıyla birlikte web sitesi olarak sunabilmesidir. Çalışmada bu özellikten faydalanılarak bir web CBS uygulamasının yapısal olmayan veri depolama hizmeti üzerinde nasıl konumlandırılabileceği de açıklanmıştır. Çalışmada sunucusuz hesaplama hizmetleri de kendi içinde fonksiyon ve konteyner türünde iki gruba ayrılarak incelenmiştir. Çalışmada fonksiyon türündeki hizmetler Hizmet olarak Fonksiyon (HoF) ve konteyner türündeki hizmetler ise Hizmet olarak Konteyner (HoK) olarak isimlendirilmiştir. İki hizmet türü de temelde konteyner teknolojisini kullanmaktadır. Konteyner ve fonksiyon hizmet türü arasındaki fark kullanıcıların hangi seviyede geliştirme yapabilmesi üzerinden oluşmaktadır. Konteyner hizmet türündeki sunucusuz hesaplama hizmetleri kullanıcılara uygulamanın çalışacağı konteyneri özelleştirebilmesini de sağlar. Fonksiyon türündeki sunucusuz hesaplama hizmetleri kullanıcıların yükledikleri uygulama kodunu çalıştırırlar. Platforma bağlı olarak destek verilen programlama dilleri de değişiklik göstermektedir. Uygulamalar olay güdümlü olarak çalışırlar. Olayların kaynağı ise platform üzerindeki diğer bulut bilişim servisleri olabileceği gibi internet istekleri de olabilir. Çalışmada akıllı şehir mimarilerinde sıkça kullanılan nesnelerin interneti sensörlerinin olay kaynağı olarak fonksiyonları olay güdümlü olarak nasıl çalıştırabildiği bir örnekle açıklanmıştır. Çalışmada yapısal olmayan veri depolama hizmetlerinin sunucusuz hesaplama hizmetleri ile olan ilişkisi de incelenmiştir. Yapısal olmayan veri depolama hizmetleri üzerindeki objelere ait durum değişimleri ve yeni objelerin eklenmesi sonucu üretilen olaylar sunucusuz hesapla hizmetlerini tetikleyebilmektedir. Konteyner türündeki sunucusuz hesaplama hizmetleri ise kullanıcıların hazırladıkları konteyner imajlarını çalıştırırlar. Özellikle bir uygulamanın çalışması için işletim sistemine kurulması gereken bağımlılıkları varsa HoF modelinde bu bağımlılıkların kurulmasına izin verilmezken HoK bu konuda çözüm sunmaktadır. Mevcut CBS sunucusu yazılımları sunucusuz mimariye taşınırken daha özgür bir çalışma ortamı sunduğu için HoK modeli tercih edilmektedir. HoK modelinin bir diğer tercih nedeni ise HoF modeline göre daha uzun sürelerde çalışmayı sağlamasıdır. Her şeyin bir servis olduğu bulut bilişim dünyasında sunucusuz hizmetler sadece iki grup üzerinden düşünülmemelidir. Bir sistem mimarisinin ihtiyaç duyabileceği hata günlüklerinin tutulması, uygulama ayarlarının saklanması veya mesaj kuyrukları gibi hizmetlerde sunucusuz hizmetler çatısı altında sunulmaya başlanmıştır. Literatürde bu hizmetlere destek servisleri (back-end services) de denilmektedir. Çalışmada sunulan sistem mimarilerinde bu servisler de açıklanarak kullanılmıştır. Çalışmada en çok kullanılan iki bulut bilişim sağlayıcısının sunduğu sunucusuz hizmetler veri depolama ve hesaplama türlerine göre ayrı ayrı incelenmiştir. Sunulan hizmetlerin mekânsal bilişim özellikleri de kullanım şekilleriyle birlikte verilmiştir. Her bir bulut bilişim sağlayıcısının sunucusuz hizmetlerde uyguladıkları ekonomik model de açıklanmıştır. İki bulut bilişim sağlayıcısının sunucusuz hizmetleri karşılaştırmalı olarak da incelenmiş ve farklar irdelenmiştir. Sistem mimarilerinin değerlendirilmesi için kullanılan iki farklı değerlendirme yöntemi açıklanmıştır. Bu değerlendirme yöntemlerinin sunucusuz mimarilere uygulaması detaylı bir şekilde açıklanmıştır. Yöntemlere ait ölçüt ve prensiplerin sunucusuz mimariler için uygulanabilirlikleri değerlendirilmiştir. Çalışmada vektör karo harita servisi, raster karo harita servisi, mekânsal zekâ, olay güdümlü deprem bildirim servisi ve mekânsal analiz iş akışı sistemlerinin sunucusuz mimaride sistem tasarımları sunulmuştur. Her bir tasarım CBS kullanım senaryoları, roller ve gereksinimler açıklanarak desteklenmiştir. Tasarımlar seçilen bir bulut bilişim sağlayıcısı üzerinde uygulanarak açıklanmıştır. Tasarım ve uygulamalar çalışmada açıklanan 12 Faktör yöntemi ve bulut bilişim sağlayıcılarının mimari değerlendirme ölçütlerine göre değerlendirilmiştir. Mekânsal analiz iş akışı sistemi tasarımında kullanılmak üzere iş akışlarının tanımlanabilmesi için iş akışı ve iş akışı görev tanımları da geliştirilmiştir. Böylece kullanıcıların kolaylıkla sunucusuz mimaride çalışmak üzere mekânsal iş analizlerini tasarlamalarına imkân sunulmuştur. Sunucusuz mimariler CBS kullanım senaryoları üzerinden literatürde ilk kez bu kadar kapsamlı incelenmiştir. Çalışma kapsamında incelenen sunucusuz hizmet türlerinin mekânsal özellikleri literatürde ilk kez bir arada derlenerek incelenmiştir. Sunulan mekânsal analiz iş akışı sistemi ve sistemin ortaya koyduğu iş akışı tanımlama tasarımları da literatürde özgündür. Bu tez çalışmasının hedeflerinden biri de sunucusuz mimarilerin mekânsal bilişim sistemlerinde daha fazla kullanılmasına öncülük etmek ve mekânsal bilişim kullanıcıları içinde farkındalığının artmasını sağlamaktır. Çalışmada sunulan öncül tasarımların gelecekte yapılacak benzer çalışmalara kılavuz olması beklenmektedir.
-
ÖgeToplu taşıma (transit) odaklı gelişim yaklaşımı ile tramvay hattı analizi: Bursa T2 hattı örneği(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2023) Şengüler, Betül ; Duran, Zaide ; 806815 ; Coğrafi Bilgi Teknolojileri Bilim DalıUlaşım sistemleri, kentleşme süreçlerinde ele alınan ana unsurlardan birisidir. Özellikle büyük kentlerde bulunan yoğun nüfus, yerleşimler üzerinde mekânsal ve kentsel gelişimi yönlendirmektedir. Nüfus yoğunluğunun arttırdığı kentleşmenin etkisiyle şehirler, çeperlerine doğru bir yayılım göstermektedir. Kentlerin ana merkezlerinden, yayılarak gelişen yerleşimler ile birlikte ulaşım ve altyapı sistemleri ihtiyacı ortaya çıkar. Bu nedenle yerel yönetimler tarafından, konut alanları ile diğer kentsel alanlar arasında yapılacak yolculuklar için toplu taşıma sistemleri öncelikli ulaşım politikaları geliştirilmektedir. Bu politikaların geliştirilmesinde; erişilebilirliğin optimum düzeyde karşılanması, zararlı çevresel etkilerin minimuma indirilmesi ve zaman-maliyet tasarrufu gibi amaçlar ön plandadır. Günümüzde birçok araştırmaya konu olan ve özellikle kentsel planlama bağlamında, kentlere entegre edebilmek için çeşitli stratejiler ve araçlar geliştirilen, sürdürülebilirlik kavramı, kentlerin gelişimi için temel alınmaktadır. Sürdürülebilirlik odaklı kentsel gelişimin önemli etkenlerinden biri de ulaşım planlamasıdır. Ulaşım planlaması stratejileri ile akıllı kentsel büyüme ve ikincil merkezleri canlandırma gibi amaçlar öne çıkmaktadır. Transit odaklı geliştirme (TOD), akıllı büyümeyi teşvik etmenin, azalan şehir içi ortamlara canlılık katmanın ve yaşam tarzı seçeneklerini genişletmenin uygulama aracı olarak ortaya çıkmıştır. Transit odaklı kalkınma (TOD), yüksek yoğunluklu karma arazi kullanımı ve yürünebilir ortamlar etrafında toplu taşıma istasyonları geliştirerek özel araç kullanımını azaltmayı tercih ettiği için birçok kentte benimsenen bir planlama yaklaşımıdır. Ancak TOD gelişimi, tarihsel ve mevcut koşullardan öğrenilen iyi stratejilere ihtiyaç duyar. Bu çalışmada, potansiyel TOD gelişimini belirlemek için; Bursa'da ana ulaşım güzergâhlarından biri olan Bursa-İstanbul yolundaki, T2 tramvay hattının on bir istasyonunda TOD modeline göre alanlarının mevcut koşulları ölçülmüştür. TOD alanlarının potansiyelini incelemek için göstergeler olarak yapılı çevre değişkenlerinin 6D'si kullanılmıştır. Göstergelerin ağırlıkları ve mekânsal göstergeleri ölçmek için Coğrafi Bilgi Sistemi (CBS) yöntem ve uygulamaları kullanılmıştır. Potansiyel iyileştirme stratejilerini belirlemek için her istasyon için TOD endeksleri incelenmiştir. Her istasyon, yüksek, orta veya düşük TOD endeksine sahip olacak şekilde sınıflandırılmıştır. Bu makale, farklı TOD endeksleri için özel stratejileri anlayarak, yerel kentsel gelişmeyi daha yüksek TOD seviyelerine doğru geliştirmek ve bu gelişme alanlarını desteklemeyi amaçlamaktadır. Bu çalışma kapsamında; Bursa'nın ana ulaşım arterlerinden biri olan İstanbul yolu üzerindeki tramvay hattının durakları TOD kapsamında incelenerek, kentsel gelişim konusunda geride kalmış alanlarını canlandıracak stratejiler geliştirilmesi amaçlanmıştır. Bursa kentinde mekânsal gelişim aşamalarında planlama stratejileri İzmir-Ankara hattı üzerinde yoğunlaşmıştır. Bu doğrultuda nüfus; ulaşım, teknik altyapı, ticaret ve konut alanları yatırımlarının yapıldığı doğu-batı aksı üzerinde yerleşmiştir. Doğu-batı yönünde yoğunlaşan lineer kentsel gelişimi, kent sınırlarına dayanarak merkez ilçelerin dışına doğru yayılma eğilimindedir. Kentin güney aksı, doğal eşik olan Uludağ ile sınırlandığı için kentsel gelişimin kuzey aksı yönünde gelişmesi için stratejiler uygulanmaya başlamıştır. Kuzey yönüne doğru gelişim göstermesi ile bütüncül ve hiyerarşik planlama yaklaşımı gerçekleştirilmiş olacaktır. Bu bağlamda; öncelikle kentsel gelişimin ölçüldüğü, kentsel form kavramı ve ulaşım kavramı arasındaki ilişki irdelenmiştir. Kavramsal çerçeve üzerine, ulaşım odaklı gelişimi benimseyen TOD yaklaşımı hakkında literatür taraması yapılarak çalışma kapsamında uygulanabilirliği tespit edilmiştir. Çalışma alanı olarak seçilen Bursa kentinin genel özellikleri ve mekânsal gelişim süreci değerlendirilerek, T2 hattının yer seçimi değerlendirilmiştir. Hat üzerinde toplanan veriler kapsamında parametreler belirlenerek TOD endeks değerleri hesaplanmıştır. Sonuç ve tartışma bölümünde ise TOD kapsamında T2 hattında gelişme stratejileri önerilmiştir.