LEE- Kentsel Tasarım Lisansüstü Programı
Bu topluluk için Kalıcı Uri
Gözat
Başlık ile LEE- Kentsel Tasarım Lisansüstü Programı'a göz atma
Sayfa başına sonuç
Sıralama Seçenekleri
-
ÖgeAkıllı hareketlilik ve engelsiz erişimde yön bulma teknolojileri: Bir veri modeli önerisi(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2022-02-17) Akdemir, Çiğdem ; Ayataç, Hatice ; 519171007 ; Kentsel TasarımKentler, pek çok farklı dinamik tarafından şekillenen ve sürekli değişim geçiren yaşam alanlarıdır. Sanayi devrimi ile başlayan kentleşme sürecinde, kentlerin ve kentlilerin çeşitli sorunlarla başa çıkmak için yöntemler geliştirdiği bir gerçektir. Her kent, kendi potansiyelleri ve ihtiyaçları çerçevesinde ele alınarak, daha yaşanabilir ve sürdürülebilir alanlar yaratmayı hedeflemektedir. 20. yüzyıldan itibaren bilimde yaşanan hızlı gelişmelerle, teknik ve teknolojik çözüm önerileri kentsel yaşama da adapte edilmeye başlanmıştır. Kentlerin mevcut kaynaklarının ve altyapısının en verimli şekilde kullanılması, kentteki sorunlara hızlı ve yerinde müdahalelerin yapılması, tüm bu çözümler için de teknolojinin entegre edilmesini baz alan "akıllı kent" anlayışı da 21. yüzyılın temel akımlarından biri haline gelmiştir. Akıllı kent kavramı konusunda farklı tanımlar bulunsa da, kısaca, vatandaşı odağına alan ve kentteki problemlere karşı teknolojiyi kullanarak çözümler üreten, kentte verimliliği arttıran bir anlayış olarak özetlenebilir. Akıllı kenti meydana getiren bileşenleri, kentsel problemler için farklı kollardan çözümler üretmektedir. Akıllı devlet, akıllı ekonomi, akıllı yaşam, akıllı çevre, akıllı vatandaş gibi bileşenleri olan anlayışta, akıllı hareketlilik ve akıllı ulaşım konusu da üzerinde çalışılan önemli konulardan bir tanesidir. Akıllı hareketlilik(mobilite) kavramı, ulaşım ve erişilebilirlik üzerine kurgulanan, bilgi ve iletişim teknolojileri ile desteklenen bir sistemi içerir. 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren temel vatandaşlık hakkı olarak görülmeye başlanan erişilebilirlik kavramı da, kentteki kullanım alanları ve hizmetlere erişim ile elektronik hizmetler dahil olmak üzere bilgi ve iletişim teknolojilerine erişimi kapsamaktadır. Erişilebilirlik kavramı, bireylerin topluma tam ve eşit katılımının sağlanması için bir ön koşul olmakla birlikte, dezavantajlı grupların karşılaştığı erişim sorunlarının giderilmesi yönünde çalışmalarla tanımlanır. Hem dünyada hem de ülkemizde kanun ve yönetmeliklerce tanımlanan erişilebilirlik, binaların, açık alanların, bilgi ve iletişim teknolojilerinin ve diğer kentsel hizmetlerin engelli bireyler tarafından güvenli ve verimli şekilde kullanılmasını kapsar. Yine de günümüzde kentin ve kentteki binaların, altyapının yetersiz olması, erişilebilirlik standartlarına uygun üretilmemesi, tasarım yapılırken yalnızca sağlıklı bireylerin düşünülmesi gibi sebeplerden ötürü, erişilebilirliğin sağlanması adına engeller oldukça fazladır. Bireylerin çevre ve bilgi ile bütünleşmesini kapsayan bir süreç olan yön bulma (wayfinding), bu çalışma kapsamında, akıllı hareketlilik ve engelsiz erişimin sağlanmasında bir araç olarak ele alınmıştır. Çünkü, yön bulma sistemleri, kentlerde daha erişilebilir yaşam alanları oluşturmayı, kişiselleştirilmiş rotaları kullanıcıların tercihlerine göre kategorize ederek kullanıcıya aktarmayı hedefler. Ayrıca yön bulma sistemleri kullanıcıların deneyimlerini de sisteme dahil eder ve bireylerin bağımsız ve güvenli seyahat deneyimi yaşamalarını sağlar. Yön bulma sistemleri, insanların kolayca erişebileceği mobil uygulamalar üzerinden deneyimlenebildiği için, kullanıcılar için daha aktif ve kolay bir çözüm sağlar. Hareketlilik veritabanını ve yönlendirme algoritmalarını içeren yön bulma sistemleri, akıllı kent altyapısı ile kolaylıkla entegre edilebilir. Sürekli güncellenen ve kullanıcı deneyimleri ile desteklenen akıllı kent teknolojileri, yön bulma için veri altyapısını ve teknolojik yenilikleri beraberinde getirir. Bilgi ve iletişim teknolojileri, akıllı hareketlilik ve yön bulma teknolojilerinin, engelsiz erişimin ve erişilebilirliğin sağlanması, kentsel problemler için de bir takım çözümler getirmesi söz konusudur. Kentin kullanıcılarına kesintisiz, güvenli ve konforlu bir erişim deneyimini yaşatmak adına, öncelikle ülkemizin ve kentlerimizin eksikliklerinin belirlenmesi gerekmektedir. Dünya çapında yapılan başarılı örneklerin incelenerek, hareketlilik ve erişilebilirlik çözümlerinin irdelenmesi ve bu bağlamda ilgili veri setlerinin ortaya koyulması, bu tez çalışmasının altlığını oluşturmaktadır. Ülkemizin akıllı kent konusundaki çalışmalarını incelemek, mevcut çalışmaların yeterlilik düzeyini anlayabilmek ve mevcut çalışmalara bağlı olarak potansiyel ve kısıtları belirlemektir. İstanbul gibi bir metropolde yaşayan bir kentli olarak, kentte erişilebilirliğin arttırılması amacı ile bu tez çalışması hazırlanmıştır.
-
ÖgeFiziksel ve işlevsel çekim noktalarının kentsel güvenlik algısına etkisi: İstanbul-Balat örneği(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2022-01-07) Şahin, Elifsu ; Kürkçüoğlu, Eren ; 519181008 ; Kentsel Tasarım ; Urban DesignKentsel doluluk ve boşluklara; sosyo-ekonomik, sosyo-kültürel ve fiziksel, katmanların eklemlenmesiyle oluşan kent dokuları, içinde barındırdığı doğal ve yapay kentsel mekân öğeleri yoluyla kullanıcılara çeşitli çevresel uyaranlar iletmektedir. Mekân kullanıcıları, kendilerine iletilen çevresel uyaranları, birey kaynaklı faktörlerin etkisinde algılama süreçleri ile almakta, zihinde anlamlandırmakta ve bunun sonucunda mekânsal kararlar vermektedir. Fiziksel çevre öğeleri; mekân kullanıcılarının sosyo-psikolojik ve fiziksel özellikleri, geçmiş deneyimleri, dikkat ve anlık duyuları ile renk, büyüklük, yoğunluk, biçim gibi çevre kaynaklı faktörlerin etkisiyle imgeye dönüşebilmektedir. Bu bağlamda; tarihsel, ekonomik, sosyal, simgesel ve estetik niteliklerden/değerlerden bir ya da birden fazlasını taşıyan fiziksel ve işlevsel çekim noktaları, kullanıcıların algılama süreçleriyle de ilişkili olarak imge değerine sahip olabilmektedir. Güçlü imgeler içeren ve bu sayede imgelenebilirliği yüksek olan kentler ya da kent parçaları, görsel olarak daha kavranabilir olduğu için mekân içerisinde kolay hareket edebilme, kolay yön bulma ve buna bağlı keyifli, konforlu kullanıcı deneyimleri ve güven hissi/algısı sağlamaktadır. Bu nedenle imgelenebilirlik ve güçlü kent imgeleri, kullanıcıların kentsel güvenlik hissini olumlu yönde etkileyen bir özelliktir. Bu çalışmanın amacı, kentsel mekân içerisinde yer alan fiziksel ve işlevsel çekim noktalarının imge değerlerini belirlemek, yaya hareket ve yönelmelerini nasıl etkilediğini incelemek ve kentsel güvenlik algısı arasındaki ilişkiyi ortaya koymaktır. Çalışma kapsamında, hem fiziksel ve işlevsel çekim noktalarının yoğun olarak bulunduğu hem de bölgesel düşük muhit ve yapı kalitesi, ıssız ve terk edilmiş alanların mevcut olduğu İstanbul ili Fatih İlçesi'nde bulunan Balat bölgesi, çekim noktası-yaya yönelme tercihleri-kentsel güvenlik algısı ilişkisini incelemek için çalışma alanı olarak seçilmiştir. İlk etapta, alanda fiziksel doku bileşenleri; açık alan ağ sistemi ve arazi kullanımı analizleri yapılmıştır. İkinci etapta alanın ekonomik, sosyal, tarihsel, simgesel ve estetik özellikler taşıyan fiziksel ve işlevsel çekim noktaları ile Kırık Camlar Kuramı, Savunulabilir Mekân Kuramı, Rasyonel Tercih Kuramı ve Çevresel Stres Kuramı'na göre kentsel güvenlik hissinin zayıf olduğu alanlar irdelenmiş, yoğunlaştığı alanlar tespit edilmiş ve mekânsallaştırılmıştır. Üçüncü etapta, daha önce mekânı deneyimlememiş 110 kişilik bir katılımcı grubu ile çekim noktası-rota belirleme-kentsel güvenlik algısı/hissi ilişkisi üzerine bir alan çalışması gerçekleştirilmiştir. Bir saatlik çalışma kapsamında katılımcılar, kendilerine verilen yol ağı haritası üzerinde çalışma alanındaki rotalarını ve yönelme tercihlerini etkileyen çekim unsurunu belirtmiş, ayrıca geçtikleri bağlantılar içerisinde hissettikleri kentsel güvenlik hissini Likert ölçeği kullanarak puanlamıştır. Dördüncü ve son etapta ise, fiziksel ve işlevsel çekim noktalarının yoğunlaştığı alanlar ile kentsel güvenlik algısının/hissinin yüksek ve düşük olduğu alanlar, katılımcı grubundan edinilen verilerle çakıştırılarak yorumlanmıştır. Elde edilen bulgular sonucunda, bireylerin fiziksel ve işlevsel çekim noktalarını algılamasında ve yönelmesinde, bu noktaların büyüklük, proporsiyon, renk, biçim gibi niteliksel özelliklerinin önemli olduğu görülmüştür. Fiziksel ve işlevsel çekim noktalarının niteliksel özelliklerinin yanı sıra, sayıca fazla ve bütünleşik olması, bir başka deyişle niceliksel ve yoğunluğa bağlı özelliklerinin de bireylerin bu noktaları algılamasında ve yönelmesinde etkili olduğu sonucuna varılmıştır. Ayrıca fiziksel ve işlevsel çekim noktalarının niteliksel olarak güçlü, sayıca çok, çeşitli ve bütünleşik olduğu yerlerde, kentsel güvenlik hissinin yüksek olduğu tespit edilmiştir.
-
ÖgeGeleceğin kentlerinde kamusal açık alan tasarım niteliklerinin değerlendirilmesi(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2023-07-19) Kılıçdağ, Büşra ; Ocakçı, Mehmet ; 519191004 ; Kentsel Tasarımİnsanların, toplum ve çevre ile iletişim ve etkileşim kurduğu, yeni deneyimler kazandığı, toplum duygusunu hissettiği mekân olarak kamusal açık alanlar; sosyal, kültürel, politik, psikolojik ve mimari açılımları barındıran çok bileşenli bir olgudur. Kentsel yaşam içerisinde birey-toplum arasındaki ilişkinin fiziksel çevre tarafından desteklendiği bu alanlar dinamik bir sosyo-mekânsal yapıya sahiptir. Temelde bireyler gereksinim ve beklentileri doğrultusunda kamusal açık alanlar ile etkileşim kurmakta ve mekânın biçimlenmesini de bu doğrultuda etkilemektedirler. Kamusal açık alanlarda kullanıcıların bu iletişim ve etkileşimi kurması, kentsel mekânın örüntülerini algılayabilmeleri, benimseyebilmeleri ve kullanabilmeleri ise mekânın nitelikleri ile doğrudan ilişkilidir. Literatürde kamusal açık alanların tasarımlarının sosyo-mekânsal yapısında etkili olarak kullanıcıların bu mekanlara ilgi duymasını sağlayan, yönlendiren ve kullanımını teşvik eden birçok tasarım niteliği bulunmaktadır. Tasarım çalışmalarında etkili olan bu nitelikler birbirini tamamlamakta ve hatta bazı niteliklerin yarattığı etki başka bir niteliği şekillendirerek bir ilişki ağı sistemi kurmaktadır. Bu alanlar, tasarım niteliklerinin bir arada ve doğru ilişkiler çerçevesinde değerlendirilmesiyle anlamlı hale gelmekte ve başarılı olmaktadır. Kamusal açık alanlar, tarihsel süreçte teknolojik gelişmelerin etkisiyle sosyo-mekânsal yapılarında önemli dönüşümler geçirmiş ve bunun sonucunda mekân tasarımına ait kavramlar da gelişmiş ve değişmiştir. Özellikle Endüstri Devrimi sonrasında gelişen teknolojilerin yarattığı katalizör etkisi, kamusal açık alanların dönüşüm sürecine hızlanan bir ivme kazandırmıştır. Bu süreçte, teknolojinin etkisi ile toplum yapısında gerçekleşen her değişim kamusal açık alanları değiştirmiş, bu alanlar değişirken de toplumu dönüştürmüştür. Bu bağlamda teknoloji-toplumsal yaşam-kamusal açık alanlar arasında simbiyotik bir ilişki olduğu anlaşılmaktadır. Kamusal açık alan ve teknoloji ilişkisi, toplumun iletişim, etkileşim ve deneyim süreçlerini etkilemekte ve bu ilişkinin doğru bir şekilde ele alınmaması bu alanların kullanıcılar tarafından tercih edilmemesine sebep olabilmektedir. Bunun sonucunda ise kamusal açık alanlardaki toplumsal yaşam olumsuz etkilenebilmektedir. Ancak kamusal açık alanlar, kent içerisinde toplumsal yaşam kalitesinin sağlanmasında kritik bir rol oynamaktadır. Özellikle son dönemde yaşanan pandemi süreci, bu alanların toplumsal yaşamdaki önemini bir kez daha vurgulamış ve insanların fiziksel çevre ve sosyal etkileşime olan gereksinimlerini hatırlatmıştır. Günümüzde kamusal açık alanlarda toplumsal etkileşimin desteklenmesi, teknoloji etkisiyle farklılaşan kullanıcı gereksinimlerinin başarılı bir şekilde karşılayabilmesine bağlıdır. Bu da ancak teknolojik gelişmeler doğrultusunda oluşan yöntemleri, teknikleri anlamak, değerlendirmek ve mekânın tasarım aşamasından uygulama aşamasına kadar kullanmakla sağlanabilir. Tasarım sürecinde mekân tasarım niteliklerinin temel alınmasının ise inovatif ve çağdaş bir yaklaşımı beraberinde getireceği öngörülmektedir. Bu yaklaşım gelecek tasarımlarında kullanıcı gereksinimlerini karşılamayı hedefleyen, teknolojiyle entegre edilmiş, işlevsel ve estetik açıdan zengin mekanların ortaya çıkmasında önemli bir katkı sağlayabilir. Aynı zamanda bu yaklaşım çerçevesinde gerçekleştirilen tasarım uygulamaları ve mekânsal düzenlemelerde mekân tasarım niteliklerine farklı boyutlar kazanmasında da etkili olabilir. Bu doğrultuda, son dönemde gelişen teknolojilerin doğru bir şekilde ele alınması ve kamusal açık alan tasarımlarında yaratacağı etkinin analiz edilmesi gereklidir. Bu kapsamda tez çalışmasının amacı; yeni gelişen teknolojiler ve kullanıcı gereksinimleri doğrultusunda geleceğin kamusal açık alanlarında etkili mekân tasarım niteliklerini belirlemek ve bu niteliklerin önem/öncelik değerlerini saptayarak, gelecekteki tasarım çalışmaları için kavramsal bir çerçeve oluşturmaktır. Çalışmanın amacı doğrultusunda hipotez olarak; teknolojik gelişmelerle geleceğin kamusal açık alan tasarımlarında etkili mekân tasarım niteliklerinin anlamlarının farklı boyutlar kazanacağı ve bu doğrultuda önem/öncelik değerleri değişeceği savunulmaktadır. Bu hipotezin test edilmesi için öncelikle gelecek tasarım çalışmalarında kamusal açık alanların sosyo-mekânsal yapısında etkili tasarım niteliklerinin belirlenmesine yönelik literatür araştırmasında toplam 56 nitelik saptanmıştır. Bu nitelikler anlamsal açıdan benzerlik gösterenler dışarda bırakılacak şekilde bir kısmı alt nitelik olarak gruplanmış ve bu işlemin sonucunda birçok tasarım niteliğini kapsayan 6 temel nitelik ve 40 alt parametre belirlenerek çalışmanın modeli oluşturulmuştur. Belirlenen temel niteliklerden ikisi teknolojinin etkisiyle kamusal açık alanlarda oluşan sorunlardan yola çıkılarak tasarım niteliği olarak çalışmaya dahil edilmesi uygun bulunan kapsayıcılık ve ekolojik yaklaşım kavramları olup diğer nitelikler ise; imaj/imge oluşturma, çeşitlilik, okunabilirlik ve konfordur. Bu nitelikler son dönemde gelişen ve geleceği şekillendireceği öngörülen teknoloji başlıklarıyla ilişkili olarak ele alınmış niteliklerin anlamları farklı boyutlarda değerlendirilmiştir. Araştırmanın son aşamasında geleceğin kamusal açık alanlarında etkili olacağı belirlenen bu altı mekân tasarım niteliğinin hangilerinin ön planda değerlendirileceğini saptama amacıyla ANP (Analytic Network Process) metodu kullanılmıştır. Bu kapsamda mimar, peyzaj mimarı ve şehir planlama meslek gruplarından 44 uzmana ulaşılarak yöntem çerçevesinde hazırlanan değerlendirme çalışması gerçekleştirilmiştir. Bu kapsamda uzmanlardan elde edilen sonuç verileri ayrı ayrı Super Decisions yazılımına işlenerek çıkan sonuçların tutarlılık analizi gerçekleştirildikten sonra niteliklerin önem ağırlık değerleri belirlenmiştir. Bu değerler uzman katılımcılar arasında meslek ve unvanlarına göre kurulan çapraz ilişkiler bağlamında gruplanmış ve her grup için niteliklerin önem ağırlıkları ve oransal değerleri hesaplanmıştır. Çalışmanın sonucunda mekân tasarım nitelik anlamlarının gelişen teknolojilerin etkisiyle farklı boyutlar kazanabileceğinin yanı sıra yeni niteliklerin oluşabileceği ve bu niteliklerin önem ağırlıklarının ANP metodu kapsamında değerlendirilerek gelecek tasarım çalışmaları için kavramsal bir çerçeve oluşturabileceği görülmüştür. Bu kapsamda elde edilen sonuç bulgularına göre uzmanların dahil edildiği değerlendirme aşamasında kurulan iki çapraz ilişkide de benzer veri sonuçları ortaya çıkmış ve beklenildiği gibi gelecek tasarım çalışmaları için niteliklerin önem/öncelik değerlendirmesinde farklılaşmalar gözlemlenmiş ve çalışmanın hipotezi ispatlanmıştır. Buna göre kurulan iki çapraz ilişkiye ait bulgular incelendiğinde, teknolojin etkisi çerçevesinde çalışma kapsamına tasarım niteliği olarak dahil edilen ekolojik yaklaşım ve kapsayıcılık kavramlarının diğer niteliklerinden çok daha yüksek bir önem ağırlığında değerlendirildiği saptanmıştır. Bu bağlamda, çapraz ilişkilerde oransal değerler farklı olmasına rağmen, ilk üç sırada önceliklendirilen nitelikler aynıdır ve bu sıralama ekolojik yaklaşım, kapsayıcılık ve konfor şeklindedir. Öte yandan, imaj/imge niteliği ise önem/öncelikte en son sırada yer almanın yanı sıra oransal açıdan diğer niteliklere kıyasla oldukça düşük önem ağırlığında değerlendirildiği görülmüştür. Okunabilirlik ve çeşitlilik nitelikleri, iki çapraz ilişkide de dördüncü veya beşinci sıralarda yer almış ve oransal değerlere bakıldığında ise çeşitlilik niteliği biraz daha yüksek bir ağırlık değeri verilmiştir. Tez çalışmasında aynı zamanda teknolojinin etkisiyle tasarım niteliklerinin anlamlarının kazandığı farklı boyutlar ve önem/öncelik sıralaması bağlamında gelecek tasarımlarının kullanıcı gereksinimlerini ne ölçüde karşılanabileceği de incelenmiştir. Elde edilen sonuç bulguları, teknolojik gelişmelerin mekân tasarım nitelikleri kapsamında tasarım çalışmalarına ve mekânsal düzenlemelere entegre edilmesi ile kamusal açık alanlarda işlevsellik, estetik, kullanılabilirlik ve toplumsal gereksinimlere yönelik etkili çözümlerin geliştirilmesine olanak sağlayacağı yönündedir. Bunun yanı sıra teknolojinin kamusal açık alanlara entegrasyonu, sadece mekânın fiziksel özelliklerini değil, aynı zamanda toplumsal etkileşimi ve deneyimini de büyük oranda etkileyecektir. Bu bağlamda, geleceğin kamusal açık alanlarında teknolojinin etkisiyle ekolojik dengeyi koruyan, kullanıcıların gereksinimlerine daha iyi yanıt veren ve inovasyonun ön planda olduğu tasarımların gerçekleştirilebileceği anlaşılmaktadır. Bu kapsamda tüm teorik çerçeve ve değerlendirme çalışmasının, teknolojinin mekân tasarım niteliklerine olan etkisinin değerlendirilmesinde ve teknolojinin bu nitelikler çerçevesinde tasarım çalışmalarında ele alınmasıyla gelecek kamusal açık alan tasarımlarının nasıl şekillenebileceğine dair ilgili meslek gruplarına yararlı bir perspektif sunarak katkı sağlayacağı düşünülmektedir.
-
ÖgeKentsel açık mekân olarak caddelerin kalite kriterleri bağlamında değerlendirilmesi ve kavramsal bir model önerisi: Van Cumhuriyet Caddesi örneği(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2022-01-14) Bolat, Asude ; Kürkçüoğlu, Eren ; 519171020 ; Kentsel Tasarım ; Urban DesignKentsel mekânların varoluş amacı insandır ve kentler, kullanıcısı olan insandan bağımsız düşünülemezler. Buna karşın, 18. Yüzyılın ikinci yarısında başlayan sanayi devrimi ve beraberindeki süreç kent nüfusunun hızla artmasına ve kentlerin hızla büyümesine sebep olmuş; hızla büyüyen kentler, büyük bir dönüşüm geçirmiştir. Bu dönüşüm ile otomobiller kentlere egemen olmuş; dikey mimari ve yoğun inşaat faaliyetleri arasında kentler varoluş amacı insandan kopmuştur. İnsan-mekân etkileşiminin kopması, toplumların bir kentte yaşamaktan duydukları memnuniyeti ve iyi oluş hallerini olumsuz etkileyerek sağlıksız toplumların oluşmasına sebep olmuştur. 20. Yüzyılın sonlarına gelindiğinde, kentlerdeki bu toplumsal bunalımların sebepleri araştırılmaya başlanmış ve kentsel yaşam kalitesi çalışmaları ortaya çıkmıştır. Kentsel yaşam kalitesi çalışmaları ile kentlerin sosyal, fiziksel, ekonomik, kültürel, ekolojik birçok boyutu araştırılarak insanların bireysel ve toplumsal iyi oluş haline katkıda bulunan ve bir kentte yaşamaktan memnuniyet duymalarını sağlayan nitelikleri tespit etmek amacıyla, birçok bilim insanı çeşitli kriter ve göstergeler belirlemiştir. Kentsel yaşam kalitesinin fiziksel boyutunu oluşturan kentsel açık mekân kalitesi çalışmaları ise, kullanıcıların kentsel mekânda bulunmaktan ve mekânı kullanmaktan duyduğu memnuniyeti arttırmayı amaçlamakta; bu doğrultuda insanların mekânsal ihtiyaçlarını karşılaması beklenen niteliklerin, ihtiyaçları karşılama düzeyini arttırmak için birçok kriter ve gösterge önermektedir. Bu tez çalışmasının birincil amacı, küresel ölçekte birçok araştırmacı tarafından sunulmuş kentsel açık mekân kalite kriterlerinin birbiriyle olan kavramsal ilişkileri incelenerek ve benzerlik-farklılıklarıyla karşılaştırma-gruplamaları yapılarak kentsel açık mekân kalitesini ölçmeye yönelik kavramsal bir model önerisi sunmaktır. Bu modelin, kapsamlı, bütüncül ve özgün yapısıyla tüm kentsel açık mekânlarda uygulanabilirliği hedeflenmiştir. Modeli uygulamak için, bir kentsel açık mekân olan Van ili İpekyolu ilçesine bağlı Cumhuriyet Caddesi seçilmiştir. Örneklem-problem alanı olarak seçilen cadde, küresel ölçekte çoğu caddenin barındırdığı motorlu taşıt öncelikli bir işleve sahip olup kamusal mekân işlevi açısından oldukça zayıftır. Ulusal ölçekte, uygulama imar planlarının kentsel açık mekândaki sınırlayıcılıklarına ve yap-satçı politikayla şekillenmiş kimliksiz ve monoton bir forma sahiptir. Yerel ölçekte ise Van kenti, Türkiye yaşam kalitesi sıralamasında 81 il içerisinden 72. Sırada olup sosyal hayattan memnuniyet ve mutluluk düzeyleri düşük değerlere; Cumhuriyet Caddesi özelinde ise, kentin doğrusal kent merkezi ve en eski kent parçası olması sebebiyle fiziksel ve işlevsel bir eskimeye sahiptir. Tüm bu sebeplerle caddenin, mekân kalitesinin değerlendirilmesi ve yetersiz olan mekânsal niteliklerin tespit edilebilmesi için uygun bir örneklem alan olduğuna kanaat getirilmiş ve tez çalışmasının ikinci amacı "önerilen kavramsal modelin Van ili Cumhuriyet Caddesi'nde test edilerek mekânın kalite kriterleri açısından yeterli olup olmadığının tespit edilmesi ve yetersiz kriterler için mekânsal çözüm önerilerinin sunulması" olarak belirlenmiştir. Bu amaçlar doğrultusunda çalışma, "insanların mekânsal ihtiyaçları nelerdir?", "Caddenin bileşenleri nelerdir ve bu bileşenlerin nitelikleri neler olmalıdır? / Hangi nitelikler mekânı daha kaliteli yapmaktadır?", "Cumhuriyet Caddesi'nin sahip olduğu nitelikler kullanıcıların mekânsal ihtiyaçlarını karşılamakta yeterli midir?", "Caddenin mekân kalitesinin arttırılmasına yönelik hangi müdahale biçimleri ve tasarım politikaları uygulanmalıdır?" sorularına cevap aranmıştır. Birinci ve ikinci araştırma sorularına cevap bulabilmek adına öncelikle literatür araştırması yapılmış olup mekânsal ihtiyaçlar ve insan-mekân etkileşimi irdelenmiştir. Sonrasında kentsel açık mekân genelinde ve cadde özelinde kentsel açık mekânların sınıflamaları, işlevleri ve formları incelenmiş; işlev ve formların mekânsal ihtiyaçlar ve insan-mekân etkileşimi bağlamında ne tür niteliklere sahip olmaları gerektiği irdelenmiştir. Son olarak, 11 farklı bilim insanının sunmuş olduğu, mekânı kaliteli yapan kriter, gösterge ve parametreleri incelenmiştir. Yapılan literatür araştırması ve incelenen, yorumlanan, birbiriyle ilişkisi kurulan kriterler neticesinde kentsel açık mekân kalitesini ölçmeye yönelik kavramsal bir model önerisi sunulmuş olup bu model I.C.A (Identity-Comfort-Attractiveness) olarak adlandırılmıştır. Model doğrultusunda bir mekânı kaliteli yapan 3 kriter önerilmiş olup bunlar "Konfor, Çekicilik ve Kimlik"dir. Bu kriterlerin göstergeleri, bir mekânı kaliteli yapan mekânsal nitelikler olup bunlar "erişilebilir, bakımlı ve onarımlı, ergonomik, güvenli, algılanabilir, iklime uygun, sosyal ve imgesel anlama sahip, yere özgü değerler taşıyan, özgün bir forma sahip, çeşitlilik barındıran, biçimsel açıdan estetik ve canlı" olarak belirlenmiştir. Çalışmanın üçüncü sorusu olan, Cumhuriyet Caddesi'nin bu niteliklere sahip olup olmadığını ve ne düzeyde sahip olduğunu ölçebilmek amacıyla, modelde göstergeleri ölçebilmek adına oluşturulmuş 108 parametreden yola çıkarak 26 analizden oluşan 6 analiz seti oluşturulmuştur. Bu analizlerde ölçülen parametreler 5'li likert skalasına göre, çok kötü (-2), kötü (-1), ne iyi ne kötü (0), iyi (1), çok iyi (2) olacak şekilde puanlanmıştır. Parametrelerden gelen toplam puan göstergelerin puanını; göstergelerden gelen toplam puan ise kriterlerin puanını belirlemiş; bu puanlar 5'li likert skalasına göre bölünerek kriterlerin kalite düzeyleri çok kötü, kötü, nötr, iyi ya da çok iyi olarak belirlenmiştir. Analiz setleri ulaşıma yönelik analizler, biçim ve boyuta yönelik analizler, çeşitliliğe yönelik analizler, kent kimliği ve estetiğine yönelik analizler, teknik standartlara yönelik analizler ve kullanıcıya yönelik analizler olup bu analizlerde haritama, yaya ve taşıt sayımı, teknik çizim, anket, davranış gözlemi (doğrudan gözlem), fotoğraflama, zihin haritası ve kontrol listesi gibi çeşitli yöntemler kullanılmıştır. Gösterim olarak şematik ve grafik gösterim, 3 boyutlu modelleme ve 2 boyutlu modelleme (enkesit ve boykesit) teknikleri kullanılmıştır. Yapılan analizler sonucunda, caddenin konfor kriteri açısından kalite düzeyi kötü, çekicilik kriteri açısından çok kötü ve kimlik kriteri açısından çok kötü olduğu tespit edilmiştir. Yapılan değerlendirmeler sonucunda caddenin konfor kriteri açısından kalite düzeyini düşüren en büyük niteliksel eksikliğin erişilebilirlik ve kentsel açık mekân elemanlarının eksikliği olduğu tespit edilmiştir. Caddenin çekicilik kriteri açısından kalite düzeyini düşüren en büyük niteliksel eksiklik ise algılanabilir ve biçimsel açıdan estetik olmaması gerek mekânsal gerekse işlevsel çeşitlilik sunmamasıdır Caddenin çekiciliğini düşüren bir diğer problem farklı davranış ve aktivitelere imkân verecek mekânsal biçimlenişlere sahip olmamasıdır. Caddenin kimlik kriteri açısından kalite düzeyini düşüren niteliksel eksiklikler ise yere özgü mimari ya da doğal değerlere sahip olmayışıdır. Bununla birlikte cadde, diğer caddelerden ya da kentin diğer kısımlarından ayrıştırılabilecek özgün bir forma sahip değildir. Gerek renk gerek malzeme gerek biçim ve boyutta gerekse sahip olduğu mekân elemanlarında bir konsept ve kompozisyon bulunmamaktadır. Değerlendirmeler sonucunda Cumhuriyet Caddesi'nin, diğer herhangi bir caddeden ayrıştırılamayacak kadar kimliksiz olduğu sonucu çıkarılmıştır. Yapılan tüm bu değerlendirmeler neticesinde, caddenin kalite düzeyi aldığı puanlar üzerinden çok kötü olarak belirlenmiş; caddenin, kullanıcıların mekânsal ihtiyaçlarını karşılamada yeterli niteliklere sahip olmadığı tespit edilmiştir. Cumhuriyet Caddesi'nin mekân kalitesinin arttırılması, kentlilerin o mekânda bulunmaktan ve mekânı kullanmaktan duyduğu memnuniyeti arttırarak kentlilerin yaşam kalitesinin arttırılmasına katkıda bulunacaktır. Bu sebeple tasarıma yönelik önerilerin sunulması amaçlanmış ve çalışmanın son araştırma sorusuna cevap aranmıştır. Cadde'nin kalite değerlendirmeleri ve yapılan çıkarımlar sonucunda, caddenin yeniden canlandırılarak kente ve kentliye kazandırılması gerektiği düşünülerek "yenileme ve sağlıklaştırma" müdahale biçimleri önerilmiş; bu müdahaleler doğrultusunda caddede kısmi yayalaştırma, Beşyol meydanında yayalaştırma, çalışma alanındaki niteliksiz yapıların yıkılması yoluyla alanda yeniden düzenleme ve tasarım, niteliği iyi yapılarda cephe düzenlemeleri ve tasarım, mimari kimliğe sahip yapıların korunması ve restorasyonu tasarım politikaları olarak belirlenmiştir. Bu politikalar doğrultusunda caddenin işlevleri, formu ve caddede sunulması beklenen yerel yönetim hizmetlerine yönelik 3 kalite kriteri doğrultusunda mekânsal öneriler sunulmuştur. Çalışma, tüm kentsel açık mekânlarda uygulanabilecek kapsamda özgün bir kavramsal model sunmasıyla ve konu kapsamında örneklem alanda yapılan ilk çalışma olması açısından önem taşımaktadır. Çalışmada yapılan analizlerin ve kullanılan yöntem ve tekniklerin konuyla ilgili yapılacak bilimsel çalışmalara yön göstermesi; değerlendirme ve mekânsal önerilerin ise caddede yapılabilecek kentsel tasarım çalışmalarına rehberlik etmesi hedeflenmiştir.
-
ÖgeKentsel alanlarda yağmur suyu yönetiminin mekânsal bileşenlerinin Üsküdar meydanı havzası üzerinden değerlendirilmesi(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2021-12-06) Gülcü, Göknur ; 519171024 ; Kentsel Tasarım ; Urban DesignGiderek artan kentleşme ile sert zemin oranının yeşil alanlara baskın hale gelmesi doğal su döngüsünün bozulmasına neden olmaktadır. Bu durum yüzeysel akışa geçen su miktarında artışa sebep olarak yağmur suyu yönetiminde drenaj sorunları yaratmaktadır. Küresel ısınmanın da etkisiyle uzun yıllar projeksiyonlarında pik yağışlarda, yağış nedenli taşkınlarda ve birbirini takip eden yağışlar arasında artan süreye bağlı olarak kuraklıklarda artış olması öngörülmektedir. Bunlara rağmen, kentlerimizde hidrolojik döngüye olan müdahale biçimleri sürdürülebilirlikten giderek uzaklaşmaktadır ve sonucunda kentlerimiz yine olumsuz etkilenmektedir. Önerilen çözümler suyu statik bir maddeymiş gibi ele alan uygulamalardan ibaret olduğundan ve kentlerdeki geçirimsiz yüzeyler devamlı olarak arttığından dolayı sürdürülebilir bir yağmur suyu yönetimi sağlanamamaktadır. Bahsi geçen uygulamalar yağmur suyunu borular vasıtasıyla yerin altından metrelerce deşarj alanlarına taşıyan, gri altyapının bir parçası olan kentsel drenaj sistemleridir. Kentsel çevrenin saçaklanmasıyla paralel gelişen bu sistemlerin kapsadıkları alanların her geçen yıl biraz daha artması bakım ve onarım maliyetlerini de arttırmaktadır. Bununla birlikte, pik yağışlarda yetersiz kalmakta ve yağışa bağlı taşkınlara neden olmaktadırlar. Birçok farklı alt dalı olan hidroloji bilimi, yağış-akış ilişkilerini inceleyen genç ama hızla gelişen bir bilimdir. Hidrolojinin alt dallarından biri olan kent hidrolojisi, yüzey geçirgenliğine göre farklılık gösteren yağış, yüzeysel akış ve sızma farklılıkları nedeniyle kentte meydana gelen/gelebilecek debi miktarlarını konu edinmiştir. Yıllara bağlı maksimum yağış, topoğrafya, sızdırmazlık katsayısı gibi verilerin işlendiği, yağışla orantılı maksimum debi ve taşkın hacimlerinin olduğu bir dizi matematiksel hesaplamalarla hidrolojik yük hesabı yapılmaktadır. Hidrolojik hesaplamalar, gri kentsel altyapı olarak bilinen kentsel drenaj sistemlerinin yanı sıra bir kentsel havza için daha sürdürülebilir kentsel su yönetim sistemleri kurmak için kullanılmaktadır. Nüfusun her yıl biraz daha arttığı İstanbul'da su tüketimi ve nüfus projeksiyonları arasındaki ilişki incelendiğinde doğru orantılı bir artış görülmektedir. Bunun yanında, küresel ısınmanın da etkisiyle yağış rejimi değişmeye başlayan İstanbul, kuraklık tehdidi altındadır. Kentsel su yönetimi konusunda benzer sorunların yaşandığı çeşitli dünya kentlerinde hem mevcut kentsel drenaj sistemine destek olarak taşkınların önlenmesi hem de uzun kurak dönemlerde kullanılabilmesi için yağmur suyunun hasadı yöntemleri uygulanmaktadır. Kentsel Yeşil Altyapı Sistemleri olarak bilinen bu sistemlerde yağmur bahçesi, tutma havzaları, yağmur suyu tankları gibi farklı su tutma, toplama ve sızdırma teknikleri kullanılarak kentlerde yağmur suyu yönetimi konusunda başarılı sonuçlar elde edilmektedir. Ülkemizde, kentlerin karmaşık yapısı nedeniyle bahsi geçen yeni tekniklerin uygulanması karmaşık görülmektedir. Bu çalışmanın amacı, yağmur suyu toplama alanlarının kentsel tasarıma sayısal yöntemlerle nasıl dahil edilebileceğini ortaya koymaktır. Bu tezin çalışma alanı olarak belirlenmiş olan Üsküdar Meydanı ve yakın çevresinin uzun yıllara dayanan yağış analizleri üzerinden, topoğrafya analizleriyle bulunan havza alanına ait maksimum su hacimleri Rasyonel Yöntem kullanılarak bulunmuş ve hasat edilebilecek su miktarı hesaplanmıştır. Kent ölçeğinde yapılan analizlerde ise kentsel doku, kentsel gelişim, ulaşım, yeşil alan analizleri yapılmıştır. Bulgular ışığında, çalışma alanı için, kentsel tasarım ve peyzaj mimarlığı ölçeğinde yağmur suyu yönetimine katkı sağlayabilecek tasarım önerileri geliştirilmiştir. Her geçen gün biraz daha büyüyen kentlerimizde çok geç olmadan, sürdürülebilir, bütüncül, çağdaş bir kentsel yağmur suyu yönetimi sağlanması adına bilimsel verilerden yararlanarak planlamalarımızı bunlar üzerinden hayata geçirmek geleceğimiz için son derece önemlidir.
-
ÖgeKentsel dönüşüm projeleri ile oluşan kayıp mekânların geri kazanımı sürecinde kentsel tasarımın rolü(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2022-06-23) Çetin, Berivan ; Kürkçüoğlu, Eren ; 519181021 ; Kentsel TasarımBu çalışma kapsamında, literatür okumaları ve örnek kentsel dönüşüm projelerinin incelenmesi üzerine oluşan kayıp mekânlar ve oluşum sebepleri tespit edilmiştir. Yapılan tespitlerin, kentsel tasarım sürecinde çözümlenmesi adına 10 adet kriter belirlenmiştir. Bu kriterler önce mahalle ölçeğindeki kentsel dönüşüm projelerinde, site/bina ölçeğindeki kentsel dönüşüm projelerinde ve kentsel ortak kullanım alanlarındaki kentsel dönüşüm projelerinde olmak üzere üç farklı ölçekte seçilmiş 13 proje kapsamında değerlendirilmiştir. Projelerin hangi kriterde ne gibi eksiklikleri olduğu ve ortaya çıkan kayıp mekânların oluşum sebepleri ve geri kazanılması için yürütülmesi gereken çalışmanın ne olması gerektiği üzerine çıkarımlar yapılmıştır. Ardından, belirlenen bir pilot alanda, kentsel tasarım ile yürütülecek bir dönüşüm projesinin hazırlanması sürecinde aşama aşama uygulanmıştır. Tasarım sonucu ortaya çıkan mekânların kayıp mekân olma potansiyelleri ve kullanım durumları değerlendirilmiştir. Çalışma kapsamında, kentsel dönüşüm projelerinin hazırlanması ve uygulanması sürecine, kentsel tasarımın da dâhil olması ve kayıp mekânların ortaya çıkma ihtimalinin en aza indirilmesi hedeflenmektedir.
-
ÖgeMorphological analysis of the formation and consolidation of the main street: The case of Kurtuluş Street, Antakya(Graduate School, 2023-06-15) Tiryaki, İrem Duygu ; Kürkçüoğlu, İsmail Eren ; 519201002 ; Urban DesignMoving in a linear space to go from one place to another is an instinctive characteristic of humans. In this context, the street that emerges as a linear space enabling movement and serves as a fundamental response to humans' innate needs is a significant element of the city formed by a combination of various parameters. These parameters affect the street's evolution by being influenced by the changing and transforming process of the city. In its evolutionary change, the street becomes essential to the city's internal integrity by initially incorporating social and economic dimensions into its physicality. In this part and whole relationship, the continuation of the process depends on responding to the needs of the period. The street that meets the local needs of the space undergoes various physical changes while continuing its existence. Therefore, it began to assume different roles involving multiple actors and responsibilities emerging from this changing process. As a result of these roles, the streets are primarily divided into main streets and local streets, with the main street representing a space that stands out from the rest of the street network. Thus, the main street, a linear public space where society spends the most time, the commercial axis that forms an economic centre, the primary carrier of pedestrian and vehicle transportation and the city's backbone is an essential element of the city. The physical integration of the street and its consolidation within the texture of the city is one of the most critical stages in transforming the street into a main street. Therefore, it is necessary to define the permanence of the main street in the urban texture and determine the parameters during the transformation process. This study aims to analyse the parameters of the formation of the main street based on the concept of consolidation. In this context, the research examines significant developments in the formation of the main street from the past to the present and how these steps were realised within an existing urban fabric. Furthermore, the study investigates the physical characteristics that led to the integration and consolidation of the main street with the urban fabric, allowing it to survive throughout history up to the present. Kurtuluş Street, Antakya, is selected as a research area that preserves its main street identity through its rich historical background. The study focuses on analysing the historical past that demonstrates the consolidation of the street and the parameters that make up this consolidation and integration. Accordingly, the study includes five main stages The first stage of this study examines the historical development of the street, starting from ancient settlements where the street is not visible and continuing throughout history. Starting from Çatalhöyük, considered one of the first settlement areas where the street did not exist, the street found its place spatially in the subsequent settlements. Then, it differentiated itself into primary and secondary roles by gaining different functions. As its importance grew, the need for different categories and subcategories in classification arose to increase its ability to respond to transportation needs. As a result of these needs, the street classification system reached its current form. While projects to reduce the impact of the street emerged in the early 19th century as its importance increased, counter-arguments revealed that the street continues to exist as one of the most crucial components of the city today and has solidified its role within the city. At this point, the diversity of functions that emphasise the importance of the street and the physical characteristics that consolidate it within the urban fabric are prominent topics worth analysing. The second stage covers the concept of the main street, including a section that explains the different roles and functions the street serves. The street acquires several names due to its responsibility to provide solutions to multiple variables, including its location and the user group it serves. Thus, the main street, which stands out from the street network, is most commonly defined as the most frequently used street, but its definition varies due to many reasons, such as the urban form and cultural structure of societies. The multiple meanings of the main street create confusion during the management and design phases, making it necessary to redefine it. Therefore, the main street is defined as an urban backbone, a linear space that has a historical past within traditional cities, is accustomed to people's use, meets various urban functions for daily and administrative needs, provides opportunities for vehicular and especially pedestrian transportation, and is designed according to human scale for creating a robust spatial perception in the third dimension. The third stage involves examining the parameters of consolidation within the urban fabric of the main street, with Kurtuluş Street, Antakya, selected as the pilot region. The historical plans and maps of Kurtuluş Street were examined during this phase, dating back to the Hellenistic period. Despite the destructive events that the city has undergone, such as fires, earthquakes, and invasions, it has been observed that Kurtuluş Street has maintained its status as the city's main street throughout history and has survived until the present day. Analysis of historical maps and plans reveals that, despite changes in the city's fabric, the street has remained integrated into the urban fabric and has mostly remained unchanged, consolidating within the urban core over time. The fourth stage investigated the physical parameters underlying the street's continuous importance during history. Based on the literature review, worldwide examples examined, and historical changes in the pilot region analysed, it was found that the degree of integration of the street within the urban fabric, the diversity of land use, and the density and continuity of buildings along the street are the parameters that affect the process of consolidation of the main street within the urban texture. Different examination methods were used for each parameter. The spatial arrangement method was used to investigate the integration of the avenue within the urban fabric, examining both global and local integration values. As a result, it was observed that the axes with the most integration with the fabric at both global and local scales are parts of the street. This observation explains why the street is the most frequently used street in the city centre and fulfils the role of the city's most commonly used artery. For land use analysis, the land use functions of the city's historical core in 1925 and 2022 were compared and evaluated, showing that the roles of the street have diversified and increased over the past century. Thereupon, it satisfies the need for the street to offer a variety of functions to the community and provide access to different social opportunities. The building continuity and density parameter was analysed by examining how buildings are positioned on the street to study building continuity and by analysing the number of doors, windows, and showcase to check building density. As a result, it was observed that buildings are mostly located in line with the street, creating an uninterrupted perspective on the street, thus strengthening the sense of space. Regarding building density, the high number of doors, windows, and showcases in buildings indicates the level of building density and permeability on the street, which increases the frequency of street use and thus consolidates the street within the urban fabric. The building continuity and density on Kurtuluş Street support the street's strong perception of space, which is essential for the main street. The fifth stage of the study is evaluating the analysis data resulting from all stages. As a result, it has been observed that various parameters are effective in the analysis conducted towards the permanence of the main street within the urban fabric. In this context, it has been determined that Kurtuluş Street, with the highest integration rate within the street network, providing various functions primarily as a commercial route, and increasing spatial perception with building density and continuity, is a permeable and used route. These features that Kurtuluş Street possesses as a main street have enabled it to reach the present day as the most frequently used and integrated artery within the city. The parameters examined in the study and the pilot area are thought to contribute to proving the importance of the main street and making interventions for Kurtuluş Street. As a result of the analyses presented by this study, it is believed that examining the formation and consolidation process and parameters of the main street will allow for a different approach to the location and function of the main street in future urban planning and urban design studies. Additionally, after the significant destruction caused by the earthquakes on February 6, 2023, preserving the city's values and reviving Kurtuluş Street as the host to the community's cultural existence has become even more critical to maintain Antakya in the future. In this context, the thesis emphasises the necessity of evaluating Kurtuluş Street as a living space and examining it through this context.
-
ÖgeThe effects of passive and active street interfaces on users' perceived safety(Graduate School, 2023-06-19) Zaibak, Lujain ; Özkan Yıldız, Dilek ; 519191029 ; Urban DesignPerceived safety at the street interface is directly related to a set of factors that define the activeness and passiveness levels. However, there is ambiguity concerning the amount of the desired activeness and passiveness at the street interface for it to be perceived as safe by its users. Therefore, this study aims to fill this gap, by first classifying the street interface into different types of active and passive relying on the factors that affect perceived safety, then testing the effect of these classified types on users' perceived safety. The Individual factors that affect perceived safety were kept constant throughout the study to avoid complexity. The diagnostic observation was performed to classify the street interfaces into different types and choose the appropriate case study areas from the city of Istanbul. These chosen interfaces were then used to test each type's effect on the users' perceived safety. This study employed a quantitative research method using a questionnaire containing photographs of the selected interfaces, to test each type's effect on the users' perceived safety. The analysis of variance (ANOVA) test and Tukey's HSD test in SPSS were then applied to the data to understand whether the perceived safety created by each type is significantly different from the other. The results show that a certain level of activeness defined by certain factors is desired to create a safe street interface. Too much activeness or passiveness at the street interface was perceived unsafe by the users. This study also revealed which of the factors that were used to classify the street interface into passive and active types had the most influence on perceived safety in each of the case study areas. These results can be applied to streets to determine which part of the street interfaces are considered safe in relation to their activeness and passiveness levels. Consequently, this approach aims to aid urban designers in creating street interfaces that are perceived as safe by their users.
-
ÖgeYaya caddelerinde mikro hareketin nicel analizi: İstiklal caddesi örneği(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2022-06-07) Yılmaz, Ali ; Kürkçüoğlu, Eren ; 519191002 ; Kentsel TasarımBu çalışmanın amacı, yayaların sosyo-mekânsal hareketlerinin nicel yöntemler üzerinden değişen koşullara bağlı etmenler ile birlikte değerlendirilmesidir. Bu kapsamda yaya hareketi, mikro yürüme hareketinin mekândaki hangi değişkenler tarafından belirlendiği, yaya güzergâhlarının ne ölçüde farklılaştığı, birey hareketlerinin tasarım farklılıklarından ne ölçüde etkilendiği ve zaman dilimlerindeki hareketin nasıl değişkenlik gösterdiği sorguları üzerinden araştırılmıştır. Tez çalışması kapsamında İstiklal Caddesi pilot bölge olarak seçilmiştir.