LEE- Geomatik Mühendisliği-Yüksek Lisans
Bu koleksiyon için kalıcı URI
Gözat
Başlık ile LEE- Geomatik Mühendisliği-Yüksek Lisans'a göz atma
Sayfa başına sonuç
Sıralama Seçenekleri
-
Öge3B nokta bulutlarının derin öğrenme yöntemiyle semantik segmentasyonu(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2022-02-11) Beşiktepe, Mert ; Güner, Caner ; 501181657 ; Geomatik MühendisliğiÜç boyutlu (3B) kent modelleri, kentsel alanlarda yaşanabilecek değişimlerin 3B olarak izlenmesi, kent çevre ilişkisinin modellenmesi ve kentsel simülasyon uygulamaları için altyapı sağlayarak mekansal planlama çalışmaları için veri temelli karar verme süreçlerinin geliştirilmesine olanak tanımaktadır. Söz konusu modelleri geliştirilmesi için; detay düzeyi uygulama amaçlarına bağlı olarak değişen, yüksek doğruluklu, güncel ve büyük miktarda 3B mekansal bilgiye gereksinim duyulmaktadır. Lazer tarama, görüntüleme ve yer gözlem uyduları gibi veri elde etme teknikleri ile fotogrametri ve bilgisayarlı görü alanlarındaki veri değerlendirme yöntemlerine ilişkin yaşanan gelişmeler 3B mekansal bilginin nokta bulutu biçiminde doğrudan ölçme ile ya da başka veri kaynaklarından türetme yolu ile üretilmesine olanak sağlamıştır. 3B nokta bulutları günümüzde klasik kullanım alanları olan ölçme ve planlama çalışmaları haricinde robotik, otonom mobilite, 3B modelleme ve dijital ikiz oluşturma gibi yüksek teknolojili ve katma değerli uygulamalara olanak tanımaktadır. Kent ölçeğinde ve yüksek çözünürlüklü bu veri kaynağının klasik yaklaşımlarla yönetilmesi ve işlenmesi pek mümkün olamamaktadır. Öte yandan derin öğrenme yaklaşımları büyük veriden modern hesaplama donanımları kullanılarak derin yapay sinir ağlarının eğitilmesini sağlayacak bir paradigma değişimi getirmiştir. Derin öğrenme sayesinde sınıflandırma, nesne yakalama ve segmentasyon görevlerinin veri işlem süreçlerinin otomasyonu amacıyla yerine getirilmesi için geçmişe nazaran çok daha güçlü çözümler elde edilebilir hale gelmiştir. Bu çalışmada, 3B nokta bulutlarından derin öğrenme alanının gelişimi incelenmiş, bu modelleri kıyaslamada kullanılabilecek değerlendirme ölçütleri, araştırma grupları tarafından kabul görmüş açık veri setleri, 3B nokta bulutlarını işlemek için mevcut açık kaynaklı derin öğrenme yazılım kütüphanesi, performans yarışmaları tanıtılmıştır. 3B nokta bulutlarının semantik segmentasyonu için yararlanılabilecek modern bulut bilişim olanakları araştırılmıştır. Eğitim sürecini yürütmek için gereksinimler belirlenmiş ve çözüm önerileri geliştirilmiştir. Bulut bilişim imkanları kullanılarak derin öğrenme için oluşturulan bir geliştirme ortamında bir segmentasyon modelinin eğitim ve test süreci uygulama olarak gerçekleştirilmiştir. Yapılan literatür taraması ve yürütülen derin öğrenme ağının eğitimi süreci sonucunda 3B nokta bulutlarından derin öğrenme çalışmalarında 3B şehir modelleme ve diğer pek çok farklı uygulama alanının 3B uzamsal veri gereksinimini gerçek zamanlı olarak dahi karşılayabilecek çözümler geliştirildiği görülmüştür. Bu çözümlerden yararlanmak için ise yüksek performanslı hesaplama donanımlarına erişime ve açık kaynaklı derin öğrenme yazılım kütüphaneleri ile 3B nokta bulutundan derin öğrenme çalışmalarında geliştirilen yazılımlardan oluşan bir dizi teknolojiyi uyumlu biçimde bir araya getirme becerisine sahip olunması gerektiği görülmüştür.
-
ÖgeAçıklanabilir yapay zeka yöntemleri ile toprak tuzluluğu haritalarının üretilmesi(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2023-01-16) Aksoy, Samet ; Sertel, Elif ; 501191640 ; Geomatik MühendisliğiToprak çok önemli bir doğal kaynak olmanın yanı sıra yaşadığımız ekosistemin değişmez bir parçasıdır. Her doğal kaynak gibi toprakta tüketimi ve kullanımı konusunda dikkat edilmesi gereken bir kaynaktır. Toprak özellikle tarımsal faaliyetler için vazgeçilmez bir konumdadır. Ancak tarımsal faaliyetlerde aşırı sulama, yer altı sularının fazla kullanımı, iklim değişikliği, tozla taşınma gibi sebepler yüzünden tuzlanmalar meydana gelmektedir. Bu tuzlanma durumu toprak tuzluluğu olarak incelenmektedir. Toprak tuzluluğu birçok nedenden dolayı meydana gelse de insani faaliyetler toprağın bu tuzlanma sürecini hızlandırmaktadır. Özellikle de iklim değişikliğinin son yıllarda etkisinin artması ile birlikte toprak tuzluluğu problemi küresel bir boyuta ulaşmıştır. Bu problemin küresel ölçekte anlamak için Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütünün yaptığı araştırmalar incelenebilir. Örgüte göre dünya üzerinde 397 milyon hektar alan tuzlu topraklar ile kaplıdır. Bu alanların artması ise dünyayı gıda krizi, ekonomik kriz gibi sıkıntılara sokacağı öngörülmektedir. Toprak tuzluluğu ile mücadelede izleme ve tespit etme müdahale kadar önemlidir. Doğru alanlara erken teşhis ile gerekli düzenlemeler ile toprak tuzluluğunun artması önlenebilir. Toprak tuzluluğunun tespitinde uzaktan algılama sistemleri sıklıkla kullanılmaktadır. Özellikle optik sistemler toprağın spektral yansıtım değerlerini inceleyerek tuzluluk seviyesi hakkında bilgi verebilirler. Makine öğrenme algoritmaları çevre problemlerinin modellenmesi için literatürde sıklıkla kullanılmaktadır. Özellikle rastgele orman, destek vektör makineleri gibi popüler yöntemler toprak tuzluluğu tespiti içinde kullanılmaktadır. Bu çalışma kapsamında rastgele orman yöntemine ek olarak XGBoost algoritması da kullanılmıştır. Toprak tuzluluğunu seçilen iki çalışma alanında incelemek için yersel toprak örnekleri ile mekânsal ve zamansal olarak eşleşen Landsat 8 uydu görüntüleri kullanılmıştır. Batı Urmiye Playası için 2018 yılında son bahar mevsiminde 71 adet toprak örneği toplanmışken, Bonab bölgesi için ise 74 adet toprak örneği 2014 yılında son bahar mevsiminde toplanmıştır. Batı Urmiye Playasında toprak örnekleri 1:2.5 süspansiyonda hazırlanan solüsyonlar ile elektriksel iletkenlikleri laboratuvar ortamında ölçülmüştür. Bonab bölgesi için ise iletkenlikler doğrudan Jenway 4510 iletkenlik ölçer ile ölçülmüştür. Toprak tuzluluk örnekleri tuzluluk seviyelerine göre eşit olarak dağılıma sahip olmadıkları için veri çeşitlendirme yöntemleri kullanılmıştır. Bu yöntemler ise rastgele aşırı örnekleme ve sentetik azınlık aşırı örnekleme tekniği kullanılmıştır. Makine öğrenme problemlerinde olan veri dengesizliği bu şekilde giderilmesi amaçlanmıştır. Google Earth Engine (GEE) sunduğu petabaytlarca analize hazır mekânsal veri ve hesaplama gücü ile kullanıcılarına büyük verileri hızlıca analiz edip görselleştirmesini sağlar. Bu çalışma kapsamında GEE uydu görüntülerinin işlenmesi, makine öğrenme modeli için özelliklerin üretimi ve analizi için kullanılmıştır. Toprak tuzluluğunu modellemek için SCORPAN formülü baz alınarak özellikler tanımlanmıştır. Bu değişkenler toprağın parametrelerini, iklimini, bitki örtüsünü, litolojisi vb. modellemek için kullanılır. Toplamda 26 adet özellik oluşturulmuştur. Geliştirilen modelleri açıklayabilmek için açıklanabilir yapay zekâ yöntemlerinden olan SHAP yöntemi tercih edilmiştir. Modelden bağımsız olarak sonuçları açıklayabilmesi yöntemi öne çıkarmaktadır. Yöntem ile modelleri açıklarken 3 temel başlık üzerinde durulmuştur. Bunlar sırasıyla özelliklerin modele olan mutlak katkıları, özelliklerin değerlerine göre modele katkısının hangi yönde olduğu ve test örnekleri bazında değişkenlerin modele katkıları incelenmiştir. Çalışmanın bulguları yani toprak tuzluluk haritaları 6 farklı kombinasyona göre üretildi, doğruluk analizi yapıldı ve açıklandı. Bu kombinasyon 2 farklı makine öğrenme algoritmasının ve 3 farklı veri çeşitlendirme yönteminden ileri gelmektedir. Doğruluk analizi sonuçlarına göre Batı Urmiye Playasında XGBoost yöntemi rastgele aşırı örnekleme metodu ile birlikte en iyi sonuca ulaşmıştır. R² değeri olarak 0.76 değerine ve RMSE olarak 16.60 değerine ulaşmıştır. Bonab bölgesi için ise yine XGBoost yöntemi bu kez SMOTE aşırı örnekleme yöntemi ile en yüksek doğruluğa ulaşmıştır. R² değeri olarak 0.83'e ulaşırken RMSE değeri olarak ise 12.29 olmuştur. Görsel açıdan haritalar yorumlandığında ise, XGBoost algoritmasının Batı Urmiye Playasında öne çıktığı görülürken, Bonab bölgesinde rastgele orman algoritması daha iyi sonuçlar vermektedir. Özellikle Bonab bölgesinde bulunan tuz yapılarını rastgele orman kolaylıkla ayırt edebilmesi ile öne çıkmıştır. Açıklanabilir yapay zekâ için yapılan SHAP analizleri incelendiğinde ise, Batı Urmiye Playası için ENDVI, NDVI, EVI gibi bitki indislerinin daha çok katkı verdiği görülmüştür. Bu alanda yapılan önceki çalışmaya benzer olarak CRSI indisinde yine yüksek katkı verdiği görülmüştür. Bonab bölgesi için ise Landsat 8 uydu görüntüsünün kendi bantlarından olan mavi ve yeşil bantların modele en çok katkı veren değişkenler olduğu göze çarpmaktadır. Bitki indisleri Batı Urmiye Playası'ndaki kadar katkı vermemiştir. Batı Urmiye Playası için SHAP değerleri göz önüne alındığında bitki örtüsünü gösteren indislerin artması tuzluluğu azaltırken, NDWI indisi arttıkça tuzluluğun arttığını göstermektedir. Bonab bölgesindeki SHAP değerleri incelendiğinde ise parlak tuz yapılarının görünür bölge bantlarının yansıtımını arttırdığı ve parlaklık ile doğru bir orantıya sahip olduğu görülmüştür. Test örneklerinde de yukarıdaki sonuçları doğrulamak mümkündür. Sonuç olarak toprak tuzluluğu makine öğrenme algoritmaları ile tespit edilebildiği, bu algoritmaların ise veri çeşitleme yöntemleri kullanılarak doğruluklarının arttırılabildiği açıktır. Aynı şekilde SHAP değerleri bu makine öğrenme algoritmalarını açıklayarak hangi parametrenin toprak tuzluluğunu belirlemede nasıl bir katkı sunduğu genel ve örnek bazında açıklayabilmiştir. Birleşmiş Milletlerin 2030 Yılı Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri kapsamında gıda güvenliği, su kullanımı ve sürdürülebilir ekosistemler çerçevesinde toprak tuzluluğu önemli bir yer işgal etmektedir. Özellikle de gıda ile olan ilişkisi nedeniyle toprak tuzluluğu yakın gözlem altında tutulmalı ve karar vericilere destek olunarak üstesinden gelinmelidir. Gelecekteki toprak tuzluluğu çalışmaları için farklı uydu sistemleri, daha yüksek mekânsal çözünürlüklü uydular, klasik makine öğrenme yöntemleri yerine derin öğrenme yöntemleri kullanılabilir. Türkiye üzerinde de hali hazırda bu problemin baş gösterdiği bir alan yeni bir çalışma için seçilebilir. Optik uydular yeni radar uyduları da yine kullanılmak için önerilebilir.
-
ÖgeAssessment of spatio-temporal variations in lake surface using landsat imageries and Google Earth Engine(Graduate School, 2022-06-22) Albarqouni, Mohammed M. Y. ; Balçık, Filiz Bektaş ; 501191628 ; Geomatics EngineeringThe purpose of this research is to determine the lake's water surface area and the Lake Surface Water Temperature (LSWT), as well as to give a long-term analysis of the spatial and temporal relationships between these variables. Lake Burdur, Lake Egirdir, and Lake Beysehir were the three lakes in Türkiye's Lakes Region that were taken into consideration to be used as testing sites. Lakes are crucial to the ecosystem and ecological stability. For the preservation and development of such sensitive regions, continual monitoring using accurate and dependable sources is required. The development of remote sensing technology provides a significant opportunity for the determination, monitoring, and assessment of the current state of lakes. Specifically, the improvement of satellite images spatial and spectral resolutions contributes to this potential. Mapping water surface area is essential for agriculture, economic, and the structure and function of the ecosystem, as well as for the extent of lakes' water surfaces. Remote sensing methods were used to comprehend the long-term variations in the water surface area of Lake Burdur, Egirdir, and Beysehir. Google Earth Engine (GEE) is a cloud-based platform that applies operations to Landsat satellite images, was used to perform the analysis. In the study, two satellite sensors; Landsat 5 TM and Landsat 8 OLI/ TIRS, were employed to cover as much of the research period from 2000 to 2021 as possible. Landsat 8 OLI/TIRS gives coverage from 2013 through 2021, while Landsat 5 TM provides coverage from 2000 to 2011. There was no available satellite data for 2012. Also, ERA5-Land and TerraClimate monthly satellite dataset were used in this study to show whether there is correlation between water surface area and LSWT with meteorological parameters (temperature, evaporation and precipitation). The first chapter discusses the relevance of lakes to the ecosystem and global climate, as well as the information on water body extraction using satellite images acquired by remote sensing was presented. This chapter also discusses the study's scope and objectives. The second chapter presents the role of remote sensing and satellite data in extracting and monitoring the spatio-temporal changes of water surfaces. The third chapter introduces the study area and clarified all of its features, in addition to providing the satellite data utilized in the analysis. Thus, a total of 606 Landsat images were collected and analyzed through GEE cloud platform. In the fourth chapter, the Normalized Difference Water Index (NDWI) was utilized to extract the water pixels in order to determine the surface water extent from the image inventory. Thus, the procedure of calculating surface water area and LSWT has been explained in detail via the used equations and GEE code. The accuracy assessment for the largest and smallest surface water area for each lake was evaluated using the random point selection method and confusion matrix. Moreover, the water surface area changes of the three lakes and the LSWT variable, as well as their relationship with one to another, were analyzed to clarify the effects of an increase or decrease in LSWT over the extent of the lake's surface water. In the fifth chapter, the daily, seasonal, and annual variations in each lake surface area across the research period were presented. The findings from the study indicate that by using NDWI, water pixels can be extracted rather accurately, with an overall accuracy of more than 98% for the surface area of all lakes. Between 2000 and 2021, the water surface area value of Lake Burdur decreased significantly by more than 22%, while for Lake Egirdir it has dropped slightly by less than 4%, and for Lake Beysehir has not changed noticeably, it has decreased by roughly less than 1%. After analyzing the LSWT values, it can be established that they increased in all lakes except for Beysehir over the study time period. Thus, Burdur Lake's LSWT increased by more than 2.1°C, Egirdir Lake heightened by more than 0.3°C, and Beysehir Lake decreased by more than 1.4°C. The obtained results were evaluated with meteorological parameters and our findings showed that human-induced activities were more dominant than climate effects over the lakes. In the sixth chapter, the study's findings were reviewed and discussed.
-
ÖgeDeprem tehlikesi altındaki bölgelerin analitik hiyerarşi yöntemi ile risk durumunun belirlenmesi: Bahçelievler örneği(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2022-06-21) Biçer, Orhun ; Duran, Zaide ; 501191635 ; Geomatik Mühendisliğiİş ve sosyal imkanların daha fazla olduğu şehirler insanları kendisine her geçen gün daha fazla çekmektedir. Şehirlerde hızla artan nüfusa paralel olarak ortaya çıkan sorunlar çoğalmaktadır. Çarpık ve plansız büyüyen şehirlerde, altyapı problemleri yaşanmakta, mühendislik hizmeti almadan inşa edilen yapı sayısı artmaktadır. Tarihin ilk çağlarından beri insan yaşamını tehdit eden doğal afetlerin yıkıcı etkisi, şehir alanları için günden güne daha tehlikeli bir hal almaktadır. Şüphesiz ki günümüzde şehirlerin ve şehirlerde yaşayan insanların önündeki en büyük sorunlardan bir tanesi deprem gerçeğidir. İnsan hayatını günden güne daha fazla tehdit eden depremin yaratacağı olumsuz etkiler biran önce belirlenmeli ve insan hayatının korunabilmesi için gerekli tedbirler alınmalıdır. Gelişen teknolojiyle beraber, deprem gibi doğal afetlerin yarattığı risklerin belirlenmesi kolaylaşmış ve tedbirlerin biran önce alınabilmesi imkanı doğmuştur. Günümüzde insanoğlunun elinde, deprem riskinin belirlenmesi yardımcı olacak çeşitli donanımlar, yazılımlar ve yöntemler mevcuttur. Mekansal olarak analiz yapmaya olanak tanıyan Coğrafi Bilgi Sistemleri (CBS), karar vermede kullanıcılara amaçları doğrultusunda yardımcı olmaktadır. Farklı kriterlerin birlikte değerlendirilmesine ve farklı yöntemlerin birarada kullanılmasına imkan tanıyan CBS, deprem riskinin belirlenmesi için güçlü bir araçtır. Deprem riskinin ortaya çıkmasını farklı kriterler etkilemektedir. Bu kriterler kendi aralarında sınıflandırılmalı, etki miktarları belirlenmeli ve değerlendirmeler buna göre yapılmalıdır. Analitik Hiyerarşi Yöntemi (AHY), farklı kriterlerin ikili olarak değerlendirilmesinde ve kriterler arasındaki önceliklerin belirlenmesinde kullanılan Çok Ölçütlü Karar Verme (ÇÖKV) yöntemlerindendir. İstanbul tarih boyunca, büyük depremlerden etkilenmiş kadim bir şehirdir. Bu tez çalışmasında, İstanbul İli Avrupa Yakası'nda bulunan Bahçelievler İlçesi için AHY kullanılarak CBS tabanlı deprem risk analizi yapılmıştır. İlçenin deprem riski, alansal olarak değerlendirilmiştir. Çalışmada kullanılan veriler açık kaynaklardan, kamu kuruluşlarından ve kamu kuruluşlarının yayınlarından elde edilerek CBS ortamında işlenmiştir. Değerlendirmeler yapılırken kriterler, geoteknik hasar görebilirlik, yapısal hasar görebilirlik ve sosyal hasar görebilirliğin belirlenmesinde kullanılmıştır. Bütün kriterler AHY kullanılarak ağırlıklandırılmıştır. Geoteknik hasar görebilirliğin belirlenmesi için eğim, jeoloji, heyelan ve sıvılaşma kriterleri kullanılmıştır. Yapısal hasar görebilirliğin belirlenmesinde binaların içinden toplanan verilerden elde edilen sonuçlar kullanılmıştır. Sosyal hasar görebilirlik değerlendirilirken kullanılan kriterler ise nüfus yoğunluğu, ulaşım, önemli tesisler ve toplanma alanlarıdır. Geoteknik hasar görebilirlik, yapısal hasar görebilirlik ve sosyal hasar görebilirlik haritaları, AHY ile belirlenen ağırlıklardan yararlanarak CBS ortamında üst üste bindirilmiş ve Bahçelievler İlçesi'ne ait deprem risk haritası oluşturulmuştur. AHY kullanarak CBS ortamında yapılan çalışmalar sonucunda elde edilen verilere göre hazırlanan ilçeye ait deprem risk haritası 5 sınıfa ayrılmıştır. Çalışma alanının, 0,03 km2'sinin çok düşük risk sınıfında, 1,45 km2'sinin düşük risk sınıfında, 8,60 km2'sinin orta risk sınıfında, 5,48 km2'sinin yüksek risk sınıfında, 1,13 km2'sinin ise çok yüksek risk sınıfında olduğu tespit edilmiştir. Sonuçlar, çalışmada kullanılan kriterler ile karşılaştırılmış ve deprem risk sınıflarının oluşmasına etki eden kriterlerle ilgili değerlendirmeler yapılmıştır.
-
ÖgeLisanslı harita kadastro mühendisleri ve büroları sisteminin değerlendirilmesi(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2022) Karagöz, Aydın Baran ; Yanalak, Mustafa ; 714417 ; Geomatik Mühendisliği Ana Bilim DalıGeçmişten günümüze arazi insanlar için oldukça önem arz etmiştir. Gelişen teknoloji ile birlikte arazilerin verimli bir şekilde kullanımı sağlanabilmektedir. Teknolojinin arazi yönetimi anlamında etkin bir şekilde kullanılması için veri üretimi gerekmektedir. Veri üretimi eksikliği ile birlikte ülkemizde arazilerin idare edilmesi konusunda eksiklikler olduğu görülmektedir. Bu anlamda kadastro çalışmaları taşınmazların kayıt altına alınması ve taşınmazlarla ilgili en güncel bilgilerin edinilmesi konusunda en önemli konuma sahip olduğu gibi ülkenin ekonomi çarkının vazgeçilmez olgusu durumundadır. Türkiye'de kadastro çalışmaları Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü tarafından kendi personeli ve donanımlarıyla yapılmaktaydı. Gelişen özel sektörün en önemli özelliği olan dinamik ve hızlı oluşu ile kadastro çalışmalarında da kullanılması düşünülmüştür. 2005 yılında Kadastro Kanunu'nda değişiklikler yapılarak özel sektöründe kadastro çalışmalarına katılımı resmi olarak sağlanmıştır. 2005 yılında yürürlüğe giren 5368 sayılı "Lisanslı Harita Kadastro Mühendisleri ve Büroları Hakkında Kanun" ile birlikte daha önce Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü'nün görevlerinden biri olan talebe bağlı yapılan işlemlerden tescile tabi olmayanların yapılması ve kontrol edilmesi, tescile tabi olanların ise sadece yapılması kadastro birimlerinden alınarak lisanslı bürolara aktarılmıştır. Bu kanunla birlikte kadastro hizmetleri için özel sektörün dinamik yapısı sağlanırken tapu kadastro idaresinin resmî bir parçası olma özelliği taşıyacaktır. Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü kadastro anlamında yapılan işleri denetleyen bir yapıya dönüşüp, mekânsal bilgi sistemi oluşturmaya ağırlık verebilecektir. Lisanslı büroların kurulması sayesinde vatandaşlar ihtiyacı kadastro hizmetlerini verimli bir şekilde karşılayabileceklerdir. Lisanslı harita kadastro mühendislik büroları kamu sorumluluğunu yerine getirme görevine sahipken aynı zamanda kar amaçlı kurulmuş belirli personele, donanıma, yazılıma sahip sürekli giderleri olan işletmelerdir. Bu tez kapsamında ülkemizde faaliyet gösteren Lisanslı Harita Kadastro Mühendisleri ve Büroları incelenip, lisanslı büroların ortaya çıkış süreci, kuruluşları, sorumlu oldukları teknik işlemler açıklanıp, lisanslı bürolarla ilgili veriler ile Harita ve Kadastro Mühendisleri Odası, Serbest Harita ve Kadastro Mühendislik Müşavirlik Büroları ve Lisanslı Harita Kadastro Mühendisleri ve Büroları Derneği'nin görüşleri irdelenip işletme giderleri ve işlem sayıları dikkate alınarak öneriler sunulmuştur.
-
ÖgeModelling site selection process for wind power plants through free and open source gis(Institute of Science And Technology, 2020-07) Şimşek, Gözde ; Doğru, Ahmet Özgür ; 633621 ; Department of Geomatics EngineeringIn our constantly evolving and changing world with the impact created by developments, energy needs have become a very important component in the policies of both states and private companies. With the increase in energy needs, interest in sustainable resources has increased, and energy production targets from renewable energy sources have grown in development plans and investment programs. In addition to being sustainable, renewable energy sources have become more attractive with their low cost in the long term. Wind energy is economically efficient in the long term, although the installation cost is quite high among these resources. It is desirable that the efficiency obtained from the wind power plant is at the maximum level, but the environmental impact should be kept at a minimum while keeping the efficiency at the maximum level. Therefore, the evaluation of the region where the Wind Power Plant (WPP) will be installed should be made in accordance with international standards, national regulations and environmental conditions. Geographic Information Systems (GIS) are used as tools for multi-criteria decision making problems such as site selection and suitability analysis. With the increasing need for development and the mass of users, the orientation towards free and open source software shows its influence on GIS as well as in many other fields. The value offered by free and open source software is due to the fact that the possibilities offered can be improved, and the developed features can be shared freely with other users. In this context, QGIS which is a free and open source GIS software was used in the study and for the WPP suitability analysis, the first model in which the areas where the WPP cannot be established can be determined first, and then the second suitability model using the weights determined by the Analytical Hierarchy Process (AHP) has been applied. The two models proposed using the free and open source GIS software aimed to automate the process for suitability analysis in study area which is Izmir. First of all, parameters are determined according to national and international standards, literature review and national legal procedures to be considered in order to install WPP, and the specified parameters are classified according to models. The parameters are subjected to two main classifications depending on the purpose of the models. The first exclusion parameters are classified as the since it will serve the purpose of determining the areas where WPP cannot be established. The output map classification obtained with the exclusion model is made with boolean values of 0 and 1 representing the areas where RES can be established and cannot be established, and is included as an input to the suitability model, which is the second model. Two different scenarios are implemented with the first model. Environmental Impact Assessment (EIA) report evaluates the impact of WPP on the environment, it is decided by the relevant institutions whether this assessment is necessary depending on the variables such as the capacity and size of the project, in addition to the fact that such large structures have a great benefit in providing energy by using renewable energy sources, if it is positioned without assessing the impact on the environment, it may harm the nature and society. Considering the advantages and disadvantages, some disadvantages can be minimized by environmentally sensitive studies, so the areas where WPP cannot be established when EIA is not required and areas where WPP cannot be established in situations where EIA is not required vary and the output occurs in two different scenarios. In the suitability model, the aim is to make suitability analysis using the evaluation parameters within the areas where WPP can be established
-
ÖgeNavigation of autonomous mobile systems(Graduate School, 2022-02-11) Abdullah Jasim Al Azzawi, Afaq ; Güney, Caner ; 501191604 ; Geomatics EngineeringSelf-driving vehicles are an example of a disruptive technology that will alter the automotive, transportation, and logistics industries. Although self-driving vehicles do not rely solely on HD-maps, this technology could significantly expand the functionality of autonomous driving. Pre-generated HD-maps allow vehicles to see beyond the sensor's field of view, providing an accurate representation of the road ahead and information about the surrounding environment. SLAM has been the primary research subject for some problems for a while. It is a promising solution to most problems with mobile robots self-exploring different environments. It is used in several areas including self-driving vehicles. For example, slow speed robotics applications in confined environments are significantly easier than fast moving cars in highly dynamic environments. Hence, SLAM in autonomous vehicles still has numerous challenges. The first objective of this study is to discuss whether the difference between HD-maps prevalent across the industry from the SLAM approach in the field of robotics is a problem. Second is to discuss how the gap between HD-map and SLAM approaches can be filled by developing a new mapping solution which is actually relevant to the autonomous vehicle's operation.
-
ÖgeTürkiye'de etkin bina emlak vergisi belirlenmesi için bir değerleme model önerisi(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2023-09-15) Sirkeci, Ecem ; Alkan, Reha Metin ; 501211614 ; Geomatik MühendisliğiGünümüz koşulları, ortaya çıkan yeni gelişmeler ve artan talep ile birlikte, tüm dünyada taşınmaza talebin arttığı, buna bağlı olarak da taşınmaz sayısının da sürekli arttığı görülmektedir. Taşınmazların her biri başta piyasa koşulları, sahip olduğu çevresel, yasal ve fiziki nitelik ve öznitelikler olmak üzere, farklı birçok etmene bağlı olarak ortaya çıkan bir değere sahiptir. Pek çok faktöre bağlı olarak ortaya çıkan bir taşınmazın değerinin belirlenmesi, yani taşınmaz değerlemesi, oldukça kapsamlı saha/büro analiz ve çalışmaları gerektiren profesyonel bir işlem sürecidir. Bu anlamda taşınmaz değerleme işlemi, taşınmazın doğru veriler kullanılarak, doğru yöntem(ler) seçilip uygulanarak gerçek (piyasa) değerinin elde edilebilmesini sağlamaktadır. Arazi yönetim fonksiyonlarının önemli bir parçası olan taşınmaz değerlemesi oldukça geniş bir uygulama alanına sahip olup birçok çalışmada karşımıza çıkmaktadır. Taşınmaz değerlemesi; arazi düzenlemesi, sermaye piyasası uygulamaları, kamulaştırma, özelleştirme, kentsel dönüşüm, miras, sigortalama, şerefiyelendirme gibi pek çok alanda yaygın olarak uygulanmaktadır. Bu uygulama alanlarından birisi de emlak vergisine esas olacak emlak vergi değerlerinin takdiri için yapılan değerleme çalışmalarıdır. Vergilendirme amaçlı uygulamalarda muhtelif nedenlerden dolayı pek çok zaman taşınmazların mekânsal, fiziki ve sosyo-ekonomik özellikleri yeterince analiz edilemeyebilmekte, buna bağlı olarak da çoğunlukla düşük tespit edilen vergi değeri nedeniyle de kamusal gelir kayıpları meydana gelebilmektedir. Emlak vergi mevzuuna göre bina, arsa ve arazinin rayiç bedeli olarak ifade edilen emlak vergi değeri, yine ilgili yasada tarif edilen çerçevede yapılacak taşınmaz değerleme çalışmaları ile belirlenmektedir. Ancak, ne yazık ki, taşınmazlar için belirlenen vergi değer oranlarının belediyeler tarafından çoğunlukla taşınmaz bazlı değil, cadde/sokak bazında belirlendiği görülmektedir. Oysa Türkiye'de adil emlak vergilendirmesinin sağlanması için, halen uygulanmakta olan ve 4 yılda bir yapılan cadde/sokak bazında bazı genel yaklaşımlarla bir değerleme yapmak yerine, her bir taşınmazın değerinin tek tek konuyla ilgili mevzuatta (Emlak Vergisine Matrah Olacak Vergi Değerlerinin Takdirine İlişkin Tüzük) belirtildiği şekilde takdir edilmesi gerekmektedir. Diğer taraftan Türkiye'de bu kapsamda değerlemesi yapılması gereken milyonlarca taşınmaz olduğu göz önünde bulundurulduğunda taşınmazların değerlemesinin klasik (emsal karşılaştırma/gelir/maliyet vb.) yöntemlerle tek tek yapılması çok da pratik görülmemektedir. Bu çalışma kapsamında, "Emlak Vergisine Matrah Olacak Vergi Değerlerinin Takdirine İlişkin Tüzük"te ifade edilen kriterleri dikkate alan Nominal Değerleme Yöntemi'ne dayalı bir toplu değerleme modeli geliştirilmiştir. Geliştirilen modelin performansı, İstanbul ili Gaziosmanpaşa ilçesinde belediye tarafından vergi değeri ve cari piyasa değeri bilinen 1.000 konut üzerinde test edilmiştir. Çalışmada görece daha yüksek değere sahip taşınmazlar için belirlenen emlak vergi değeri ile aynı sokakta bulunan ve görece daha düşük değere sahip taşınmaz için belirlenen emlak vergi değerlerinin aynı olduğu görülmüştür. Bu durumda bazı mükellefler daha yüksek, bazıları ise daha düşük emlak vergisi ödemek durumunda kalmaktadır. Kamusal olarak da daha düşük vergi toplanması söz konusu olmaktadır. Tez çalışmasında uygulamada karşılaşılan bu tür sorunların nedenleri belirlenmeye; geliştirilen model ile de çözüm getirmeye çalışılmıştır. Ortaya konulan model ile, vergiye esas olan bir taşınmazın cadde/sokak bazında genel olarak değil de, sahip olduğu tüzükte de ifade edilen pek çok nitelik ve özniteliği de göz önüne alınarak daha gerçekçi bir vergi değerinin (dolayısıyla daha adil emlak vergisinin) belirlenmesi amacıyla çalışılmıştır. Örnek olarak ele alınan veri setlerinin değerlendirilmesi sonucunda, ilgili belediye tarafından belirlenen taşınmazların emlak vergi değeri ile piyasa (ya da rayiç) değerleri arasında yaklaşık 6 ila 7 kat fark olduğu (bu oranda vergi değerinin rayiç değerden az olduğu) gözlemlenmiştir. Öte yandan, önerilen model için gerçekleştirilen regresyon analizinin çeşitli performans ölçümleri, tahmin doğruluğunun yeterince yüksek olduğunu göstermiştir. Önerilen model ile birlikte gerçekleştirilen regresyon analizi ile taşınmazların rayiç değerleri ile yalnızca 1 ila 2 kat fark olduğu gözlemlenmiştir. Geliştirilen modelin veri yoğunluğunun artması ve emlak listeleme verileri yerine gerçek piyasa değerlerinin kullanılması ile daha doğru sonuçlar vereceği değerlendirilmektedir. Çalışmadan elde edilen başarılı sonuçlar, çalışmada önerilen modelin sadece emlak vergilendirme çalışmalarında değil, Veraset ve İntikal Vergisinin belirlenmesi, Tapu ve Kadastro Harçlarının belirlenmesi, Kira Geliri Vergisi, Belediyelerin Harcamalara Katılma Payı hesabı, Ecrimisil hesabı gibi pek çok farklı uygulamayı da etkileyen emlak vergi değerinin tespiti için ülkemizde ortaya konulmaya çalışan modelleme çalışmalarına teorik ve pratik düzeyde katkı sağlayacağı da değerlendirilmiştir.
-
ÖgeWeb-CBS ile hızlı görsel tarama sistemi tasarımı(Graduate School, 2023-01-27) Akın, Barış Serkan ; Karaman, Himmet ; 501081603 ; Geomatik MühendisliğiÜlkememizde ve dünyada konut ihtiyacı her geçen büyükmekte, yeni yapılar yapılmakta ve mevcut konutları yenilenmesinin önemide gittikçe artmaktadır. İstanbul ilindeki binaların çoğu yüksek deperemsellik bölgesinde bulunmakta ve yapım yılları dikkate alındığında Deprem Yönetmeliklerinden önce çıktığı ve bir an önce yenilenmeli veya depreme dayanıklı hale getirilmelidir. Burada en büyük sorun yenileme veya güçlendirme çalışmalarına nereden başlanacağı, hangi binaların öncelikli olarak ele alınacağıdır. Burada tüm binalarda fiziksel analizler yapılan, analizlerin vakit alındığı yöntemler yerine, dünyada kabul görmüş Hızlı Görsel Tarama yöntemlerinin önemi ve pratikliği, bu yöntemler öne çıkarmaktadır. Bunlardan en önemlisi ve kapsamlı olanı FEMA-154 standartlarında üretilen Hızlı Görsel Tarama Yöntemidir. Yalnız bu yöntemde bile tarama formları maktu çıktı alınarak saha tespitlerin forma girilmesini ve sonrasında forma girilen verilerin ofis ortamında Coğrafi Bilgi Sistemi ortamına aktarılar analizlerin yapılmasını gerekmektirmektedir. Bu tezde bu süreyide en aza indirebilmek için Web tabanlı CBS ve anket uygulamaları kullanılmıştır. FEMA-154 Seviye 1 Yüksek Depremsellik Hızlı Görsel Tarama Formuna sadık kalınarak web ortamında anket formu oluşturulmuş, saha personelinin görsel tarama yaptığı binayla ilgili sadece sahadan toplanması gereken bilgilere odaklanmasını sağlayacak hale getirilmiştir. Sahadan binanın konumu seçilirken bile önüne GPS onumunu alan digital bir harita çıkmakta olur, adres, enlen boylam bilgilerini elle girme ihtiyacı ortadan kaldırılmıştır. Bina tiplerini ve binalarda görülen yatay ve düşey düzensizlikleri hızlıca tespit edilmesi için web formunda gerekli görseller ve açıklamalar seçeneklerle beraber gösterilmektedir. Tüm bilgier sahadan toplandıktan sonra, Zemin türü, temel puanlalar ve bina yapım yılına ve diğer parametrele göre temel puan üzerinde değişikliğe neden olan hesalamalar form sonunda otomatik hesaplanarak tekrar ofiste analiz yapma ihtiyacı kaldırılmıştır. Bu sayede kısa sürede çalşıma yapılan sahadaki görsel taramalar tamamlanabilir ve çökme yaşanacak muhtemel binalar puanlanmış olur. Bu çalışmada kullanılan görsel fotoğraflar ve form üzerinde standartlaştırılan parametreler, bir yapay zeka sinir ağı üzerinde eğitim verisi olarak kullanılarak ileride konum ve fotoğraf üzerinden puanlama yapılmasına altlık oluşturulmuştur. Web tabanlı CBS uygulamalrın gelişen teknojiyle bile mobil cihazlara kadar inmiş olması yüksek depremsellik yaşanan bölgelerde hızlı taramalar yapılmasına imkan vermiştir.