LEE- Geomatik Mühendisliği-Yüksek Lisans

Bu koleksiyon için kalıcı URI

Gözat

Son Başvurular

Şimdi gösteriliyor 1 - 5 / 9
  • Öge
    Deprem tehlikesi altındaki bölgelerin analitik hiyerarşi yöntemi ile risk durumunun belirlenmesi: Bahçelievler örneği
    (Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2022-06-21) Biçer, Orhun ; Duran, Zaide ; 501191635 ; Geomatik Mühendisliği
    İş ve sosyal imkanların daha fazla olduğu şehirler insanları kendisine her geçen gün daha fazla çekmektedir. Şehirlerde hızla artan nüfusa paralel olarak ortaya çıkan sorunlar çoğalmaktadır. Çarpık ve plansız büyüyen şehirlerde, altyapı problemleri yaşanmakta, mühendislik hizmeti almadan inşa edilen yapı sayısı artmaktadır. Tarihin ilk çağlarından beri insan yaşamını tehdit eden doğal afetlerin yıkıcı etkisi, şehir alanları için günden güne daha tehlikeli bir hal almaktadır. Şüphesiz ki günümüzde şehirlerin ve şehirlerde yaşayan insanların önündeki en büyük sorunlardan bir tanesi deprem gerçeğidir. İnsan hayatını günden güne daha fazla tehdit eden depremin yaratacağı olumsuz etkiler biran önce belirlenmeli ve insan hayatının korunabilmesi için gerekli tedbirler alınmalıdır. Gelişen teknolojiyle beraber, deprem gibi doğal afetlerin yarattığı risklerin belirlenmesi kolaylaşmış ve tedbirlerin biran önce alınabilmesi imkanı doğmuştur. Günümüzde insanoğlunun elinde, deprem riskinin belirlenmesi yardımcı olacak çeşitli donanımlar, yazılımlar ve yöntemler mevcuttur. Mekansal olarak analiz yapmaya olanak tanıyan Coğrafi Bilgi Sistemleri (CBS), karar vermede kullanıcılara amaçları doğrultusunda yardımcı olmaktadır. Farklı kriterlerin birlikte değerlendirilmesine ve farklı yöntemlerin birarada kullanılmasına imkan tanıyan CBS, deprem riskinin belirlenmesi için güçlü bir araçtır. Deprem riskinin ortaya çıkmasını farklı kriterler etkilemektedir. Bu kriterler kendi aralarında sınıflandırılmalı, etki miktarları belirlenmeli ve değerlendirmeler buna göre yapılmalıdır. Analitik Hiyerarşi Yöntemi (AHY), farklı kriterlerin ikili olarak değerlendirilmesinde ve kriterler arasındaki önceliklerin belirlenmesinde kullanılan Çok Ölçütlü Karar Verme (ÇÖKV) yöntemlerindendir. İstanbul tarih boyunca, büyük depremlerden etkilenmiş kadim bir şehirdir. Bu tez çalışmasında, İstanbul İli Avrupa Yakası'nda bulunan Bahçelievler İlçesi için AHY kullanılarak CBS tabanlı deprem risk analizi yapılmıştır. İlçenin deprem riski, alansal olarak değerlendirilmiştir. Çalışmada kullanılan veriler açık kaynaklardan, kamu kuruluşlarından ve kamu kuruluşlarının yayınlarından elde edilerek CBS ortamında işlenmiştir. Değerlendirmeler yapılırken kriterler, geoteknik hasar görebilirlik, yapısal hasar görebilirlik ve sosyal hasar görebilirliğin belirlenmesinde kullanılmıştır. Bütün kriterler AHY kullanılarak ağırlıklandırılmıştır. Geoteknik hasar görebilirliğin belirlenmesi için eğim, jeoloji, heyelan ve sıvılaşma kriterleri kullanılmıştır. Yapısal hasar görebilirliğin belirlenmesinde binaların içinden toplanan verilerden elde edilen sonuçlar kullanılmıştır. Sosyal hasar görebilirlik değerlendirilirken kullanılan kriterler ise nüfus yoğunluğu, ulaşım, önemli tesisler ve toplanma alanlarıdır. Geoteknik hasar görebilirlik, yapısal hasar görebilirlik ve sosyal hasar görebilirlik haritaları, AHY ile belirlenen ağırlıklardan yararlanarak CBS ortamında üst üste bindirilmiş ve Bahçelievler İlçesi'ne ait deprem risk haritası oluşturulmuştur. AHY kullanarak CBS ortamında yapılan çalışmalar sonucunda elde edilen verilere göre hazırlanan ilçeye ait deprem risk haritası 5 sınıfa ayrılmıştır. Çalışma alanının, 0,03 km2'sinin çok düşük risk sınıfında, 1,45 km2'sinin düşük risk sınıfında, 8,60 km2'sinin orta risk sınıfında, 5,48 km2'sinin yüksek risk sınıfında, 1,13 km2'sinin ise çok yüksek risk sınıfında olduğu tespit edilmiştir. Sonuçlar, çalışmada kullanılan kriterler ile karşılaştırılmış ve deprem risk sınıflarının oluşmasına etki eden kriterlerle ilgili değerlendirmeler yapılmıştır.
  • Öge
    3B nokta bulutlarının derin öğrenme yöntemiyle semantik segmentasyonu
    (Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2022-02-11) Beşiktepe, Mert ; Güner, Caner ; 501181657 ; Geomatik Mühendisliği
    Üç boyutlu (3B) kent modelleri, kentsel alanlarda yaşanabilecek değişimlerin 3B olarak izlenmesi, kent çevre ilişkisinin modellenmesi ve kentsel simülasyon uygulamaları için altyapı sağlayarak mekansal planlama çalışmaları için veri temelli karar verme süreçlerinin geliştirilmesine olanak tanımaktadır. Söz konusu modelleri geliştirilmesi için; detay düzeyi uygulama amaçlarına bağlı olarak değişen, yüksek doğruluklu, güncel ve büyük miktarda 3B mekansal bilgiye gereksinim duyulmaktadır. Lazer tarama, görüntüleme ve yer gözlem uyduları gibi veri elde etme teknikleri ile fotogrametri ve bilgisayarlı görü alanlarındaki veri değerlendirme yöntemlerine ilişkin yaşanan gelişmeler 3B mekansal bilginin nokta bulutu biçiminde doğrudan ölçme ile ya da başka veri kaynaklarından türetme yolu ile üretilmesine olanak sağlamıştır. 3B nokta bulutları günümüzde klasik kullanım alanları olan ölçme ve planlama çalışmaları haricinde robotik, otonom mobilite, 3B modelleme ve dijital ikiz oluşturma gibi yüksek teknolojili ve katma değerli uygulamalara olanak tanımaktadır. Kent ölçeğinde ve yüksek çözünürlüklü bu veri kaynağının klasik yaklaşımlarla yönetilmesi ve işlenmesi pek mümkün olamamaktadır. Öte yandan derin öğrenme yaklaşımları büyük veriden modern hesaplama donanımları kullanılarak derin yapay sinir ağlarının eğitilmesini sağlayacak bir paradigma değişimi getirmiştir. Derin öğrenme sayesinde sınıflandırma, nesne yakalama ve segmentasyon görevlerinin veri işlem süreçlerinin otomasyonu amacıyla yerine getirilmesi için geçmişe nazaran çok daha güçlü çözümler elde edilebilir hale gelmiştir. Bu çalışmada, 3B nokta bulutlarından derin öğrenme alanının gelişimi incelenmiş, bu modelleri kıyaslamada kullanılabilecek değerlendirme ölçütleri, araştırma grupları tarafından kabul görmüş açık veri setleri, 3B nokta bulutlarını işlemek için mevcut açık kaynaklı derin öğrenme yazılım kütüphanesi, performans yarışmaları tanıtılmıştır. 3B nokta bulutlarının semantik segmentasyonu için yararlanılabilecek modern bulut bilişim olanakları araştırılmıştır. Eğitim sürecini yürütmek için gereksinimler belirlenmiş ve çözüm önerileri geliştirilmiştir. Bulut bilişim imkanları kullanılarak derin öğrenme için oluşturulan bir geliştirme ortamında bir segmentasyon modelinin eğitim ve test süreci uygulama olarak gerçekleştirilmiştir. Yapılan literatür taraması ve yürütülen derin öğrenme ağının eğitimi süreci sonucunda 3B nokta bulutlarından derin öğrenme çalışmalarında 3B şehir modelleme ve diğer pek çok farklı uygulama alanının 3B uzamsal veri gereksinimini gerçek zamanlı olarak dahi karşılayabilecek çözümler geliştirildiği görülmüştür. Bu çözümlerden yararlanmak için ise yüksek performanslı hesaplama donanımlarına erişime ve açık kaynaklı derin öğrenme yazılım kütüphaneleri ile 3B nokta bulutundan derin öğrenme çalışmalarında geliştirilen yazılımlardan oluşan bir dizi teknolojiyi uyumlu biçimde bir araya getirme becerisine sahip olunması gerektiği görülmüştür.
  • Öge
    Lisanslı harita kadastro mühendisleri ve büroları sisteminin değerlendirilmesi
    (Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2022) Karagöz, Aydın Baran ; Yanalak, Mustafa ; 714417 ; Geomatik Mühendisliği Ana Bilim Dalı
    Geçmişten günümüze arazi insanlar için oldukça önem arz etmiştir. Gelişen teknoloji ile birlikte arazilerin verimli bir şekilde kullanımı sağlanabilmektedir. Teknolojinin arazi yönetimi anlamında etkin bir şekilde kullanılması için veri üretimi gerekmektedir. Veri üretimi eksikliği ile birlikte ülkemizde arazilerin idare edilmesi konusunda eksiklikler olduğu görülmektedir. Bu anlamda kadastro çalışmaları taşınmazların kayıt altına alınması ve taşınmazlarla ilgili en güncel bilgilerin edinilmesi konusunda en önemli konuma sahip olduğu gibi ülkenin ekonomi çarkının vazgeçilmez olgusu durumundadır. Türkiye'de kadastro çalışmaları Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü tarafından kendi personeli ve donanımlarıyla yapılmaktaydı. Gelişen özel sektörün en önemli özelliği olan dinamik ve hızlı oluşu ile kadastro çalışmalarında da kullanılması düşünülmüştür. 2005 yılında Kadastro Kanunu'nda değişiklikler yapılarak özel sektöründe kadastro çalışmalarına katılımı resmi olarak sağlanmıştır. 2005 yılında yürürlüğe giren 5368 sayılı "Lisanslı Harita Kadastro Mühendisleri ve Büroları Hakkında Kanun" ile birlikte daha önce Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü'nün görevlerinden biri olan talebe bağlı yapılan işlemlerden tescile tabi olmayanların yapılması ve kontrol edilmesi, tescile tabi olanların ise sadece yapılması kadastro birimlerinden alınarak lisanslı bürolara aktarılmıştır. Bu kanunla birlikte kadastro hizmetleri için özel sektörün dinamik yapısı sağlanırken tapu kadastro idaresinin resmî bir parçası olma özelliği taşıyacaktır. Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü kadastro anlamında yapılan işleri denetleyen bir yapıya dönüşüp, mekânsal bilgi sistemi oluşturmaya ağırlık verebilecektir. Lisanslı büroların kurulması sayesinde vatandaşlar ihtiyacı kadastro hizmetlerini verimli bir şekilde karşılayabileceklerdir. Lisanslı harita kadastro mühendislik büroları kamu sorumluluğunu yerine getirme görevine sahipken aynı zamanda kar amaçlı kurulmuş belirli personele, donanıma, yazılıma sahip sürekli giderleri olan işletmelerdir. Bu tez kapsamında ülkemizde faaliyet gösteren Lisanslı Harita Kadastro Mühendisleri ve Büroları incelenip, lisanslı büroların ortaya çıkış süreci, kuruluşları, sorumlu oldukları teknik işlemler açıklanıp, lisanslı bürolarla ilgili veriler ile Harita ve Kadastro Mühendisleri Odası, Serbest Harita ve Kadastro Mühendislik Müşavirlik Büroları ve Lisanslı Harita Kadastro Mühendisleri ve Büroları Derneği'nin görüşleri irdelenip işletme giderleri ve işlem sayıları dikkate alınarak öneriler sunulmuştur.
  • Öge
    Assessment of spatio-temporal variations in lake surface using landsat imageries and Google Earth Engine
    (Graduate School, 2022-06-22) Albarqouni, Mohammed M. Y. ; Balçık, Filiz Bektaş ; 501191628 ; Geomatics Engineering
    The purpose of this research is to determine the lake's water surface area and the Lake Surface Water Temperature (LSWT), as well as to give a long-term analysis of the spatial and temporal relationships between these variables. Lake Burdur, Lake Egirdir, and Lake Beysehir were the three lakes in Türkiye's Lakes Region that were taken into consideration to be used as testing sites. Lakes are crucial to the ecosystem and ecological stability. For the preservation and development of such sensitive regions, continual monitoring using accurate and dependable sources is required. The development of remote sensing technology provides a significant opportunity for the determination, monitoring, and assessment of the current state of lakes. Specifically, the improvement of satellite images spatial and spectral resolutions contributes to this potential. Mapping water surface area is essential for agriculture, economic, and the structure and function of the ecosystem, as well as for the extent of lakes' water surfaces. Remote sensing methods were used to comprehend the long-term variations in the water surface area of Lake Burdur, Egirdir, and Beysehir. Google Earth Engine (GEE) is a cloud-based platform that applies operations to Landsat satellite images, was used to perform the analysis. In the study, two satellite sensors; Landsat 5 TM and Landsat 8 OLI/ TIRS, were employed to cover as much of the research period from 2000 to 2021 as possible. Landsat 8 OLI/TIRS gives coverage from 2013 through 2021, while Landsat 5 TM provides coverage from 2000 to 2011. There was no available satellite data for 2012. Also, ERA5-Land and TerraClimate monthly satellite dataset were used in this study to show whether there is correlation between water surface area and LSWT with meteorological parameters (temperature, evaporation and precipitation). The first chapter discusses the relevance of lakes to the ecosystem and global climate, as well as the information on water body extraction using satellite images acquired by remote sensing was presented. This chapter also discusses the study's scope and objectives. The second chapter presents the role of remote sensing and satellite data in extracting and monitoring the spatio-temporal changes of water surfaces. The third chapter introduces the study area and clarified all of its features, in addition to providing the satellite data utilized in the analysis. Thus, a total of 606 Landsat images were collected and analyzed through GEE cloud platform. In the fourth chapter, the Normalized Difference Water Index (NDWI) was utilized to extract the water pixels in order to determine the surface water extent from the image inventory. Thus, the procedure of calculating surface water area and LSWT has been explained in detail via the used equations and GEE code. The accuracy assessment for the largest and smallest surface water area for each lake was evaluated using the random point selection method and confusion matrix. Moreover, the water surface area changes of the three lakes and the LSWT variable, as well as their relationship with one to another, were analyzed to clarify the effects of an increase or decrease in LSWT over the extent of the lake's surface water. In the fifth chapter, the daily, seasonal, and annual variations in each lake surface area across the research period were presented. The findings from the study indicate that by using NDWI, water pixels can be extracted rather accurately, with an overall accuracy of more than 98% for the surface area of all lakes. Between 2000 and 2021, the water surface area value of Lake Burdur decreased significantly by more than 22%, while for Lake Egirdir it has dropped slightly by less than 4%, and for Lake Beysehir has not changed noticeably, it has decreased by roughly less than 1%. After analyzing the LSWT values, it can be established that they increased in all lakes except for Beysehir over the study time period. Thus, Burdur Lake's LSWT increased by more than 2.1°C, Egirdir Lake heightened by more than 0.3°C, and Beysehir Lake decreased by more than 1.4°C. The obtained results were evaluated with meteorological parameters and our findings showed that human-induced activities were more dominant than climate effects over the lakes. In the sixth chapter, the study's findings were reviewed and discussed.
  • Öge
    Navigation of autonomous mobile systems
    (Graduate School, 2022-02-11) Abdullah Jasim Al Azzawi, Afaq ; Güney, Caner ; 501191604 ; Geomatics Engineering
    Self-driving vehicles are an example of a disruptive technology that will alter the automotive, transportation, and logistics industries. Although self-driving vehicles do not rely solely on HD-maps, this technology could significantly expand the functionality of autonomous driving. Pre-generated HD-maps allow vehicles to see beyond the sensor's field of view, providing an accurate representation of the road ahead and information about the surrounding environment. SLAM has been the primary research subject for some problems for a while. It is a promising solution to most problems with mobile robots self-exploring different environments. It is used in several areas including self-driving vehicles. For example, slow speed robotics applications in confined environments are significantly easier than fast moving cars in highly dynamic environments. Hence, SLAM in autonomous vehicles still has numerous challenges. The first objective of this study is to discuss whether the difference between HD-maps prevalent across the industry from the SLAM approach in the field of robotics is a problem. Second is to discuss how the gap between HD-map and SLAM approaches can be filled by developing a new mapping solution which is actually relevant to the autonomous vehicle's operation.