LEE- Geomatik Mühendisliği-Yüksek Lisans

Bu koleksiyon için kalıcı URI

Gözat

Son Başvurular

Şimdi gösteriliyor 1 - 5 / 13
  • Öge
    İmar mevzuatında yapılan değişiklikler ve parselasyon planlarının yapım sürecinde oluşan farklılıkların irdelenmesi
    (Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2022-02-09) Çubukçu, Samet ; Yanalak, Mustafa ; 501181663 ; Geomatik Mühendisliği
    Parselasyon planları ile ilgili hüküm ve esasları belirleyen 3194 sayılı İmar Kanunu'nun 18. maddesinde 7181, 7221 ve 7333 sayılı yasalar ile kapsamlı değişiklikler yapılmıştır. Yasada yapılan değişiklerin akabinde 22 şubat 2020 tarihinde Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Arazi ve Arsa Düzenlemeleri Hakkında Yönetmelik ile parselasyon planlarının yapımında yeni bir döneme girilmiştir. Bu tez kapsamında yeni mevzuat hükümlerine göre parselasyon planlarının neden ve nasıl hazırlanması gerektiği, eski mevzuat hükümlerine göre ne gibi farklılıkların ortaya çıktığı ve ne gibi artıları ve eksileri olduğunun ortaya koyulması amaçlanmıştır. Bu tez çalışmasında öncelikle mekânsal planların kademelenmesi gösterilmiş, en üst ölçekten en alt ölçeğe doğru hazırlanma amaçlarına değinilmiştir. Hazırlanan planların sonuçlanması, arazideki fiili durumun uygulama imar planlarına uygun hale getirilmesi amacıyla imar uygulaması yapılarak gerçekleştirilir. Bu sebeple 3194 sayılı İmar Kanunu hükümlerine göre yapılan imar uygulama yöntemlerinden bahsedilmiş ve parselasyon planlarının neden en etkili ve verimli yöntem olduğu açıklanmıştır. Parselasyon planlarını nasıl hazırlandığını göstermek için iş akış diyagramı yapılmış ve her aşamada yapılması gerekenler açıklanmıştır. Eski mevzuat hükümlerine göre yapılan parselasyon planları ile yeni mevzuat hükümlerine göre yapılan parselasyon planı arasındaki farkları ortaya koymak için Sarıyer İlçesi, Mirgün Mahallesi, muhtelif parselleri içeren düzenleme sahasında eski mevzuat hükümlerine göre yapılan ve tescil edilen parselasyon planı, yeni mevzuat hükümlerine göre yeniden yapılmıştır. Yapılan uygulama neticesinde düzenlemeye giren şahıs, belediye, üniversite ve hazine taşınmazlarının düzenleme öncesi yüzölçümleri ile düzenleme sonucunda kalan yüzölçümleri ve kamulaştırma maliyetleri karşılaştırılmıştır. Eski mevzuat hükümlerine göre yapılan parselasyon planı sonucu Düzenleme Ortaklık Payı Oranı (DOPO) 0.2257916, Kamu Ortaklık Payı Oranı (KOPO) 0.4991502 olarak hesaplanmıştır. KOP'a tahsis edilip de daha sonra kamulaştırılması gereken hisse miktarı 2916.42 m2 olup, kamuya maliyeti yaklaşık 20.414.940 TL'dir. Yeni mevzuat hükümlerine göre yapılan parselasyon planı sonucunda DOPO 0.4500000 olarak hesaplanmış ve imar planında Üniversite Alanı olarak gösterilen alana daha sonra kamulaştırılmak üzere özel mülkiyetten 5279.35 m2 tahsis yapılmıştır. Bu alanın kamuya maliyeti yaklaşık 36.955.450 TL'dir.
  • Öge
    Topoğrafik çekim etkisinin hesaplanmasında düzlemsel ve küresel yaklaşımların karşılaştırılması ve bölgesel geoit modellemede irdelenmesi
    (Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2022-06-22) Çevikalp, Muhammed Raşit ; Erol, Bihter ; 501191629 ; Geomatik Mühendisliği
    Küresel Konumlama Uydu Sistemlerinin aktif olarak yaşantımızda yer edinmesiyle birlikte lokal düşey datumların geoit modeli tabanlı modern sisteme geçmesi büyük bir gereksinim haline gelmiştir. Bu modernizasyon ihtiyacı beraberinde yüksek doğruluklu ve presizyonlu gravimetrik geoit modelinin hesaplanması için gerekli gravite verilerinin elde edilmesi gereksinimini de doğurmuştur. Pratikte mühendislik çalışmalarının ihtiyacını karşılayabilecek doğrulukta bir bölgesel geoit modelinin hesaplanmasında, girdi verisi olarak kullanılan gravite verininin çözünürlüğü ve tabii ki doğruluğu önemli bir rol oynamaktadır. Fakat böyle bir veri setinin toplanması ülke ve bölgesel ölçekte, özellikle de zorlu topoğrafyaya sahip coğrafyalarda, önemli bir iş yükü ve ciddi bir maliyet oluşturmaktadır. Bu kapsamda gravite verilerinin ihtiyaç duyulan doğrulukta hangi sıklıkta toplanması gerektiğinin bilinmesi ve bunun araştırılması önem arz etmektedir. Tez çalışması kapsamında farklı çözünürlükte grid gravite verilerinin gravimetrik geoit modelinin doğruluğuna etkisi araştırılmaktadır. Aynı zamanda, topoğrafik çekim etkilerinin farklı yaklaşımlarla modellenmesinin etkilerini araştırmak amacıyla geoit modellemede girdi verisinin oluşturulmasında düzlemsel ve küresel yaklaşımlarla hesaplanan Bouguer gravite anomalilerinden serbest hava anomalileri elde edilmiş ve bu yaklaşımların geoit modelinin doğruluğuna olan etkisi incelenmiştir. Bu amaç doğrultusunda Kolorado 1 cm geoit araştırmasının gerçekleştirildiği engebeli bir topoğrafyaya sahip, 35° - 40° Kuzey enlemleri ve 110° - 102° Batı boylamları arasında kalan alan çalışma bölgesi olarak seçilmiştir. Kolorado geoit araştırması için Uluslararası Jeodezi Birliği Çalışma Gruplarına sunulan, yersel gravite verileri, GSVS17 profili verileri, arşivsel GPS/Nivelman verileri, ve sayısal yükseklik modeli kullanılarak bu tez çalışması tamamlanmıştır. Geoit hesabında kullanılacak olan grid verileri hazırlamak amacıyla yersel gravite verisi olası kaba hatalar ve tekrarlı veriler için kontrol edilmiş ve ön işlemesi yapılmıştır. Bu işlemin ardından nokta gravite verileri ilk olarak düzlemsel yaklaşım ile tamamlanmış Bouguer anomalilerine dönüştürülüp 3', 1' ve 30" çözünürlüklerinde grid veriler elde edilmiştir. Tamamlanmış Bouguer anomalilerinin hesabında kullanılan arazi düzeltmesi düzlemsel yaklaşımla prizma-kütle yöntemi kullanılarak 3" çözünürlüklü SRTM verisinden hesaplanmıştır. İkinci yaklaşım olan küresel yaklaşımı uygulamak için global kapsamda arazi düzeltmesi sunan SRTM2Gravity modeli kullanılarak, yersel gravite verilerinden tamamlanmış küresel Bouguer anomalileri hesaplanmıştır. Bu veriler de 3', 1' ve 30" çözünürlüğünde gridlenmiş ve hesaplanan tüm tamamlanmış Bouguer anomalileri, çıkarılan etkiler tekrar eklenerek gridlenmiş serbest hava anomalileri elde edilmiştir. Gravimetrik geoit modelleme için Stokes integralinin en küçük karelerle modifikasyonu (Least Squares Modification of Stokes Integral with Additive Corrections - LSMSA) yöntemi kullanılmış ve uzun dalga boylu gravite alanı sinyalleri XGM2019e global jeopotansiyel modelinden sağlanmıştır. Geoit modelleme yöntemindeki optimum modifikasyon parametrelerini belirlemek amacıyla düzlemsel ve küresel yaklaşımla oluşturulmuş 3' çözünürlüğe sahip grid serbest hava anomalileri girdi verisi olarak kullanılarak, deneysel geoit modelleri hesaplanmış ve bu modeller yüksek doğruluklu kıyas verisi GSVS17 profili GPS/Nivelman noktalarında test edilmiştir. Bu sonuçlara göre optimum integrasyon yarıçapı (ψ) 0.5°, açınım derecesi 480 ve yersel gravite verisinin standart sapması 2 mGal olarak seçilmiştir. Bu parametreler kullanılarak 1' ve 30" çözünürlükte düzlemsel ve küresel yaklaşımla elde edilmiş girdi verilerinin model performansına etkilerini belirlemek amacıyla gravimetrik geoit modelleri hesaplanmıştır. Hesaplanmış olan bu geoit modelleri GSVS17 hattında ve arşivsel GPS/Nivelman noktalarında valide edilmiştir. Ayrıca iki farklı yaklaşımlardaki teoriden kaynaklı olan farkları görebilmek amacıyla, elde edilen geoit modellerinin alansal olarak karşılaştırması yapılmıştır. Validasyon sonuçlarına göre çalışma alanı için 1' çözünürlüklü serbest hava anomalisi grid verisi kullanmanın daha iyi sonuç verdiği görülmüştür. Ayrıca düzlemsel yaklaşım ile elde edilmiş geoit yükseklikleri küresel yaklaşıma göre, GSVS17 profilinde daha uyumlu sonuçlar vermiştir.
  • Öge
    Coğrafi bilgi sistemleri (CBS) ve en iyi-en kötü yöntemi ile Beykoz ilçesi için kentsel dayanıklılık modeli oluşturulması
    (Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2023-01-30) Çakır, Muhammet ; Erden, Turan ; 501191630 ; Geomatik Mühendisliği
    Kentsel alanların karmaşıklık düzeyi, barındırdıkları nüfus, yapı unsurları ve hizmetler gibi etkenlerden dolayı yüksektir. Günümüzde kentsel alanlarda yaşayan insan sayısı da giderek artmaktadır. Bu alanlarda nüfusun artmasıyla birlikte bir takım farklı sorunlar ve tehlikeler beraberinde gelmektedir. Kentsel alanlarda nüfus ve yapı yoğunluğu artış gösteririrken, kentlerin sahip oldukları olanaklar, altyapı sistemleri, kentsel donatılar ve ekonomik hizmetler gibi temel unsurların da geliştirilmesi gerekmektedir. Aynı zamanda bu fiziki unsurların gelişmesi sırasında çevresel koşulların ve tehlikelerin de göz önüne alınması gerekmektedir. Çevresel tahribatın oluşması engellenerek, tehlike barındıran alanlardan kaçınılması gerekmektedir. Bu unsurlara dikkat edilmediği taktirde özellikle kentsel yerleşim alanlarında; kontrolsüz nüfus artışı, yapı yoğunluğunun artması, risk taşıyan alanlarda nüfus ve yapı yoğunluğunun yükselmesi, açık yeşil alanların azalması, yapılaşma baskısı, bu baskının getirdiği sağlıksız yaşam koşulları, artan nüfusa yetecek kentsel donatıların ve hizmetlerin sağlanamaması, sosyal ve ekonomik değişmeler, ulaşım sistemlerinde aksaklıklar gibi bir çok sorunla karşı karşıya kalınabilmektedir. Kentlerin barındırdığı tüm bu unsurlar, herhangi bir afetin meydana gelmesi durumunda can ve mal kaybını yükseltebilmektedir. Bu nedenle kentlerin barındırdığı tehlikelerin, kentsel sistemlerdeki aksaklıkların ve büyümeye yüz tutmuş sorunların belirlenip analiz edilmesi büyük önem taşımaktadır. Kentsel dayanıklılık kavramı, kentlerin maruz kaldığı tüm bu tehlikeleri ve sorunları kapsamlı bir şekilde ele alarak; kentlerin karşılaştıkları tehlikelere karşı koyabilmesini, kentsel sistemlerin işleyişini devam ettirebilmeyi, sorun ve tehlikelerle karşılaşıldığında en hızlı şekilde geri dönebilmeyi, karşılaşılan sorunlardan öğrenim kazanıp tüm bu değişikliklere uyum sağlamayı amaçlamaktadır. Kentsel dayanıklılık kavramı yapısı gereği geniş kapsamlı olup birçok farklı disiplin tarafından yorumlanarak kullanılmaktadır. Hazırlanan bu tezde kentsel dayanıklılık, karmaşık uyarlanabilir sistemler kapsamında sosyo-ekolojik bir sistem bütünü olarak ele alınmıştır. Bu yöntemle kentler, küçük sistemlere ve analitik öğelere bölünerek dayanıklılık adına daha iyi bir planlama ve tasarım ortamını sağlanmaktadır. Kentsel dayanıklılığın nasıl ölçülebildiğine yönelik araştırmalar yapılarak bu doğrultuda kriterlerin belirlenmesi hedeflenmiştir. Kentsel dayanıklılığın ölçülmesi adına toplam 22 çalışma incelenmiştir. Bu 22 çalışmada kentsel dayanıklılığı ölçebilmek adına hangi kriterlerin kullanıldığı, hangi boyutlarda ele alındığı ve hangi yöntemlerin kullanıldığı incelenmiştir. Kentsel dayanıklılık çalışmalarında ölçeklerin farklılaşmasıyla birlikte kullanılan verilerin nitelikleri de değişim göstermektedir. Bölgesel ve ülke düzeyindeki dayanıklılık çalışmalarında kullanılan veriler büyük çoğunlukla istatistiksel verilerdir ve yüksek oranda genele hitap etmektedir. Komşuluk düzeyinde, ilçe düzeyinde veya il düzeyinde yapılan çalışmalar ise mekansal verilerin kullanımına daha çok olanak sağlamaktadır. Çalışmada Beykoz ilçesi için kentsel dayanıklılığın ölçülmesi adına göstergeler belirlenmiş ve mekansal kentsel dayanıklılık modeli hazırlanmıştır. Kentsel dayanıklılığı belirlemeye yönelik Demografik ve Sosyo-Ekonomik, Kentsel Altyapı ve Erişilebilirlik, Fiziki Yapı ve Tehlikeler olmak üzere dört ana başlık altında toplam yirmi iki kriter belirlenmiştir. Kentsel dayanıklılık modeli Coğrafi Bilgi Sistemleri (CBS) kullanılarak hazırlanmıştır. CBS ile konumsal verilen incelenmesi, analiz edilmesi, düzenlenmesi, gerekli sorgulamaların yapılarak sonuç ürün haritaların elde edilmesi ve model arayüzü hazırlanarak model ve veri yönetiminin otomatikleştirilmesi sağlanmaktadır. Kentsel dayanıklılığın mekansal dağılımının nasıl olduğunun belirlenmesi, çok ölçütlü karar problemi olarak ele alınmaktadır ve çözümü için Çok Ölçütlü Karar Verme (ÇÖKV) yöntemleri kullanılmaktadır. ÇÖKV, karar probleminin çözümüne yönelik kullanılan farklı kriterlerin önceliklendirilmesi ve farklı seçenekler arasından karar vericinin en iyi olasılığı seçmesi için fayda sağlamaktadır. CBS ve ÇÖKV birleşiminin sağlamasıyla birlikte, kriter katmanların CBS ortamında hazırlanması, kriter katmanlarına uygun ağırlıkların atanması, sonuç ürünün elde edilmesi, sonuçların görselleştirilip değerlendirilmesi mümkün kılınmaktadır. Hazırlanan tezde ÇÖKV yöntemlerinden en iyi-en kötü yöntemi (BWM) kullanılmıştır. BWM kullanılarak karar probleminin çözümü için belirlenen kriterlerin ağırlıkları saptanmaktadır. Bu aşamada uzman görüşleri ve tercihleri karşılaştırmalar yoluyla elde edilerek belirlenen kriter ağırlıkları CBS ortamına girdi olarak dahil edilmiştir. Bu aşama ile CBS ve ÇÖKV birleşimi sağlanmıştır. Bu adımlar sonucunda Beykoz ilçesi için mekansal olarak kentsel dayanıklılık modeli hazırlanmıştır. Mekansal kentsel dayanıklılık modeliyle birlikte çalışma alanında kentsel dayanıklılığın nasıl dağılım gösterdiği, kentsel dayanıklığın hangi alanlarda yüksek ve hangi alanlarda düşük olduğu belirlenmiştir. Yapılan çalışmada son adım olarak ise oluşturulan modelin duyarlılığı test edilmiştir. Bunun için CBS ortamında, ilgili kriterlerin ağırlıklarının belirli sistematik arttırımlar ve azaltımlar karşısında nasıl değişim gösterdikleri incelenmiştir. Bu çalışmada ulaşılan duyarlılık analizi sonuçları, oluşturulan modelin, kriterlerin olası ağırlık değişimlerine cevap verdiği, modelin doğru ve tutarlı bir şekilde çalıştığını göstermektedir. Kentsel dayanıklılık modeli sonuçları değerlendirildiğinde, yapı yoğunluğunun yüksek olduğu boğaz kesiminde yer alan mahallelerin bazı bölgelerinde kentsel altyapı erişiminin çok yüksek olmasına rağmen kentsel dayanıklılık düzeyinin düşük olduğu görülmektedir. Bu durum fiziki yapı, tehlikeler ve demografik ve sosyo-ekonomik gibi diğer ana kriterlerin bu bölgelerde düşük değerde olduğunu göstermektedir. İlçenin merkezinden uzakta yer alan kırsal mahalleler olarak belirtilen mahallelerde ise kentsel altyapı erişilebilirlik düzeyleri düşük olmasına rağmen özellikle fiziki yapı ve tehlikeler ana kriterlerinden dolayı kentsel dayanıklılık düzeylerinin orta değerlerde olduğu görülmektedir.
  • Öge
    Maden sahalarında InSAR ile deformasyon ölçmeleri
    (Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2022-02-25) Boyalı, Ahmet Selim ; Musaoğlu, Nebiye ; 501171649 ; Geomatik Mühendisliği
    Uzaktan algılama teknolojisi ve bir yersel ölçme yöntemi olan total station ölçmelerinin karşılaştırılması bu tezin ana konusudur. Deprem, Volkan ve Tektonik Gözlem ve Modelleme Merkezi (COMET) tarafından LiCSAR sistemi ile otomatik olarak işlenen yapay açıklıklı radar görüntüleri (Synthetic Aperture Radar-SAR) kullanılarak interferogramlar oluşturulmuş ve bu interferogramlar Small BAseline Subsets (SBAS) yaklaşımı ile LiCSBAS paketi aracılığıyla işlenerek uydu bakış doğrultusunda (Line of Sight-LOS) sonuçlar zaman serisi olarak çizdirilmiştir. SBAS sonuçları ve total station ile gerçekleştirilen prizmasal ölçme sonuçlarının yükseklik bileşeni ve 3 boyutlu vektörleri arasında karşılaştırma yaparak aralarındaki tutarlılığın incelenmesi amaçlanmıştır. Bu karşılaştırma sonucunda prizmaların bulunduğu alana bağlı olarak değişmekle birlikte ocaklarda hareketin beklendiği doğu bölgesinde alçalan yörünge uydu bakış doğrultusundaki sonuçlar ile prizmasal ölçümler arasındaki deformasyon miktarları farketmesine rağmen grafik trendlerinin benzer olduğu gözlemlenmiştir. Deformasyon miktarının iki ölçme tekniğinde de farketmesinin öncelikli nedeni InSAR verilerinde uydu bakış doğrultusunda (LOS) sonuçlar elde edilirken prizmatik verilerde doğrudan yükseklik bileşeninin kullanılması olduğu düşünülmektedir.
  • Öge
    Deprem tehlikesi altındaki bölgelerin analitik hiyerarşi yöntemi ile risk durumunun belirlenmesi: Bahçelievler örneği
    (Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2022-06-21) Biçer, Orhun ; Duran, Zaide ; 501191635 ; Geomatik Mühendisliği
    İş ve sosyal imkanların daha fazla olduğu şehirler insanları kendisine her geçen gün daha fazla çekmektedir. Şehirlerde hızla artan nüfusa paralel olarak ortaya çıkan sorunlar çoğalmaktadır. Çarpık ve plansız büyüyen şehirlerde, altyapı problemleri yaşanmakta, mühendislik hizmeti almadan inşa edilen yapı sayısı artmaktadır. Tarihin ilk çağlarından beri insan yaşamını tehdit eden doğal afetlerin yıkıcı etkisi, şehir alanları için günden güne daha tehlikeli bir hal almaktadır. Şüphesiz ki günümüzde şehirlerin ve şehirlerde yaşayan insanların önündeki en büyük sorunlardan bir tanesi deprem gerçeğidir. İnsan hayatını günden güne daha fazla tehdit eden depremin yaratacağı olumsuz etkiler biran önce belirlenmeli ve insan hayatının korunabilmesi için gerekli tedbirler alınmalıdır. Gelişen teknolojiyle beraber, deprem gibi doğal afetlerin yarattığı risklerin belirlenmesi kolaylaşmış ve tedbirlerin biran önce alınabilmesi imkanı doğmuştur. Günümüzde insanoğlunun elinde, deprem riskinin belirlenmesi yardımcı olacak çeşitli donanımlar, yazılımlar ve yöntemler mevcuttur. Mekansal olarak analiz yapmaya olanak tanıyan Coğrafi Bilgi Sistemleri (CBS), karar vermede kullanıcılara amaçları doğrultusunda yardımcı olmaktadır. Farklı kriterlerin birlikte değerlendirilmesine ve farklı yöntemlerin birarada kullanılmasına imkan tanıyan CBS, deprem riskinin belirlenmesi için güçlü bir araçtır. Deprem riskinin ortaya çıkmasını farklı kriterler etkilemektedir. Bu kriterler kendi aralarında sınıflandırılmalı, etki miktarları belirlenmeli ve değerlendirmeler buna göre yapılmalıdır. Analitik Hiyerarşi Yöntemi (AHY), farklı kriterlerin ikili olarak değerlendirilmesinde ve kriterler arasındaki önceliklerin belirlenmesinde kullanılan Çok Ölçütlü Karar Verme (ÇÖKV) yöntemlerindendir. İstanbul tarih boyunca, büyük depremlerden etkilenmiş kadim bir şehirdir. Bu tez çalışmasında, İstanbul İli Avrupa Yakası'nda bulunan Bahçelievler İlçesi için AHY kullanılarak CBS tabanlı deprem risk analizi yapılmıştır. İlçenin deprem riski, alansal olarak değerlendirilmiştir. Çalışmada kullanılan veriler açık kaynaklardan, kamu kuruluşlarından ve kamu kuruluşlarının yayınlarından elde edilerek CBS ortamında işlenmiştir. Değerlendirmeler yapılırken kriterler, geoteknik hasar görebilirlik, yapısal hasar görebilirlik ve sosyal hasar görebilirliğin belirlenmesinde kullanılmıştır. Bütün kriterler AHY kullanılarak ağırlıklandırılmıştır. Geoteknik hasar görebilirliğin belirlenmesi için eğim, jeoloji, heyelan ve sıvılaşma kriterleri kullanılmıştır. Yapısal hasar görebilirliğin belirlenmesinde binaların içinden toplanan verilerden elde edilen sonuçlar kullanılmıştır. Sosyal hasar görebilirlik değerlendirilirken kullanılan kriterler ise nüfus yoğunluğu, ulaşım, önemli tesisler ve toplanma alanlarıdır. Geoteknik hasar görebilirlik, yapısal hasar görebilirlik ve sosyal hasar görebilirlik haritaları, AHY ile belirlenen ağırlıklardan yararlanarak CBS ortamında üst üste bindirilmiş ve Bahçelievler İlçesi'ne ait deprem risk haritası oluşturulmuştur. AHY kullanarak CBS ortamında yapılan çalışmalar sonucunda elde edilen verilere göre hazırlanan ilçeye ait deprem risk haritası 5 sınıfa ayrılmıştır. Çalışma alanının, 0,03 km2'sinin çok düşük risk sınıfında, 1,45 km2'sinin düşük risk sınıfında, 8,60 km2'sinin orta risk sınıfında, 5,48 km2'sinin yüksek risk sınıfında, 1,13 km2'sinin ise çok yüksek risk sınıfında olduğu tespit edilmiştir. Sonuçlar, çalışmada kullanılan kriterler ile karşılaştırılmış ve deprem risk sınıflarının oluşmasına etki eden kriterlerle ilgili değerlendirmeler yapılmıştır.