LEE- Denizcilik Çalışmaları Lisansüstü Programı
Bu topluluk için Kalıcı Uri
Gözat
Başlık ile LEE- Denizcilik Çalışmaları Lisansüstü Programı'a göz atma
Sayfa başına sonuç
Sıralama Seçenekleri
-
ÖgeAHP metodu kullanılarak Karadeniz bağlamında deniz güvenliğinin dinamiklerinin belirlenmesi(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2022-01-25) Durukan, Özcan ; Bolat, Pelin ; 423191003 ; Denizcilik ÇalışmalarıKüresel ticaretin neredeyse tamamına yakını daha ucuz olması, daha büyük tonajlarda yükün tek seferde taşınmasına müsaade etmesi ve dünyanın yaklaşık dörtte üçünün denizler ile kaplı olmasından dolayı denizcilik ile gerçekleştirilmektedir. Küresel ticarete ek olarak ülkelerin de denizlerden faydalanma yolları farklılaşmakta ve denizler; turizm, deniz kaynaklarından faydalanma gibi çeşitli faaliyetlerde kullanılmaktadır. Denizlerin bu yaygın kullanımı, onu deniz ticaretine ve ülkelere karşı olan tehditler için bir numaralı hedef haline getirmiştir. Denizcilik faaliyetlerini hedefleyen tehditler sebebi ile denizde gerçekleştirilen faaliyetlerinin güvenliğinin sağlanabilmesi için uluslararası boyutta görüşmeler yapılıp çeşitli anlaşmalar imzalanmıştır. Bu anlaşmalarda deniz güvenliği kavramı farklı açılardan ele alınıp genel hatlarıyla tanımlansa da bu tanımlar deniz güvenliği için kapsamlı ortak bir tanım niteliğinde olmamıştır. Öte yandan, mevcut olan bu tehditler teknolojik, ekonomik ve siyasi gelişmelerin etkisi ile nitelik ve nicelik olarak günden güne artışını sürdürmüştür. Bu durum deniz güvenliği kavramının öneminin ülkeler açısından artmasına sebep olmuştur. Ek olarak bazı ülkeler bulunduğu bölgede öne çıkan deniz güvenliği bileşenlerini araştırıp, buna göre uygun deniz güvenliği stratejilerini ve politikalarını belirlemektedir. Neticede deniz güvenliği kavramının sahip olduğu karmaşık yapı sebebiyle genel bir tanımda uzlaşı sağlanamamıştır. Literatürdeki çalışmalar bu kavramın dinamiklerini tanımlamış ve dinamikleri ile bu kavramın çerçevesini belirlemiştir. Dolayısıyla bu dinamikler, deniz güvenliğinin ülkelerin durumlarına ve bölgelerine göre değerlendirilmesini zorunlu kılmıştır. Bu çalışmada daha önce deniz güvenliği boyutları arasında herhangi bir çalışma yapılmamış olan Karadeniz Bölgesi ele alınmıştır. Karadeniz Bölgesinde oluşturulacak deniz güvenliği stratejileri ve politikalarında hangi boyutlar üzerinde daha fazla durulması gerektiği belirlenmek istenmiştir. İlk olarak, deniz güvenliği, deniz güvenliği boyutları ve Karadeniz Bölgesi için deniz güvenliği konularında literatür araştırması yapılmıştır. Araştırma neticesinde Karadeniz için deniz güvenliği alanında çok fazla çalışmaya rastlanamazken, incelenen diğer çalışmalardan deniz güvenliği kavramına ait ana boyutlar; uluslararası işbirliği, deniz hukukunun işlevselliği ,deniz alanlarını izlemeye yeterli donanma ve sahil güvenlik gücü, mavi ekonomi ve yasadışı faaliyetler olarak belirlenmiştir. Daha sonra bu ana boyutlar özelinde yapılan araştırmada alt boyutlar belirlenmiştir. Deniz güvenliği kavramının ana boyutları için belirlenen alt boyutlar sırasıyla, uluslararası işbirliği için; uluslararası anlaşmalar, ihlaller ve anlaşmazlıklar; deniz hukukunun işlevselliği için; denizcilik politikalarının uygulanabilirliği, gereksiz idari ve bürokratik engeller ve yargı standartı; deniz alanlarını izlemeye yeterli donanma ve sahil güvenlik gücü için; deniz alanlarının coğrafyası, kıyı devriye unsurları ve donanma kapasitesi; mavi ekonomi için; balıkçılık, deniz ve kıyı turizmi, denizcilik taşımacılığı ve denizcilik ve deniz kaynakları; yasadışı faaliyetler için; deniz haydutluğu ve denizde silahlı soygun, yasadışı göç ve yasadışı deniz ticareti şeklindedir. Boyutlar arasında önem sıralaması yapılabilmesi için seçenekler arasında en güvenilir ve en uygun tahminin yapılmasına olanak veren Analitik Hiyerarşi Süreci Metodu kullanılmıştır. AHP; Bir dizi faaliyetin veya kriterin göreli önemini belirlemek için kullanılan bir yöntemdir. Diğer karar analizi yöntemlerinden farkı çok kriterli ve aşamalı, karmaşık ve grup katılımlı sorunları aşamalı olarak biçimlendirebilmesidir. Bu yöntem ile karar verirken önemli olan niteliksel ve niceliksel etmenler beraber ele alınabilmektedir. Analitik Hiyerarşi Süreci yöntemi ile oluşturulan ve belirlenen deniz güvenliği ana ve alt boyutlarının ikili karşılaştırılmasına olanak sağlayan bir anket, Türkiye'de bulunan 11 adet deniz güvenliği uzmanına uygulanmıştır. Anketlerin analiz edilmesi sonucunda elde edilen bulgularda, deniz güvenliği kavramının en önemli ana boyutu uluslararası işbirliği olarak belirlenirken, sırasıyla ikinci önemli ana boyut deniz güvenliği alanlarını izlemek için yeterli deniz ve sahil güvenlik kuvvetleri olmuştur. Üçüncü olarak deniz hukukunun işlevselliği ve mavi ekonomi ana boyutları eşit olarak tercih edilmiştir. Karadeniz için son önemli ana boyut yasadışı faaliyetler olarak görülmüştür. Ek olarak alt boyutların önem sıralamasında, en önemli alt boyut deniz hukukunun işlevselliği olurken, ikinci olarak donanma kapasitesi, üçüncü olarak uluslararası anlaşmalar ve dördüncü olarak deniz haydutluğu ve denizde silahlı soygun olarak sıralanmıştır. Bu bağlamda, yapılan değerlendirme sonucunda belirlenen hiyerarşik sıralama ile Karadeniz Bölgesi'nde en önemli deniz güvenliği boyutunun denizcilik politikalarının uygulanabilirliği olduğu belirlenmiştir. Karadeniz Bölgesi'nde uluslararası ticaretin tamamına yakını denizcilik alanında gerçekleştirilmektedir. Denizcilik politikalarının bölgeye uygun, mevcut şartları iyileştirici, ticari faaliyetlerde bulunanların haklarını savunucu ve koruyucu nitelikte olması, deniz yolu ile gerçekleştirilen ticaretin güvencesi olma niteliğindedir. Ek olarak izlenen denizcilik politikaları ülkeler arasında sınır görevi gören Karadeniz Bölgesi'nde komşuluk ilişkilerini iyileştirici ve güçlendirici bir öneme de sahiptir. Bu bölgede takip edilecek denizcilik politikalarının belirtilen dinamiklere göre belirlenmesi, denizcilik politikalarının uygulanmasında meydana çıkabilecek güçlükleri azaltarak, deniz güvenliği kaygılarını önemli ölçüde gidereceği düşünülmektedir. Donanmanın kapasitesi ikinci önemli boyut olarak ortaya çıkmıştır. Donanma deniz ve kıyı güvenliğini sağlama görevi bakımından çoğu kaynakta deniz güvenliği kavramı ile doğrudan ilişkilendirilmektedir. Altı ayrı ülkenin kıyılarının bulunduğu Karadeniz Bölgesinin sahip olduğu stratejik üstünlük, doğal kaynaklar, deniz ticaretinde önemi gibi olanakları da altıya bölünmektedir. Bu paylaşımın zaman zaman kabul görmediği ve uluslararası anlaşmalarla çözülemediği durumlarda hakların korunmasında fiili olarak kullanılan donanmanın, caydırıcılığı da orta yolun bulunmasında önemli bir faktör olarak ortaya çıkmaktadır. Nitekim bölge tarihine bakıldığında sıkıntılı süreçlerden geçildiği, günümüzde de devam eden ve dünya medyasında da sıkça bahsedilen anlaşmazlıklar görülmektedir. Öte yandan donanmanın, caydırıcı etkisinin yanı sıra, ortak yürütülen tatbikatlar vasıtası ile ülkeler arasında iş birliği, bilgi alış verişi ve dolayısıyla barış ortamının tesis edilmesinde de etkili olduğu görülmektedir. Üçüncü önemli boyut uluslararası anlaşmalar olarak belirlenmiştir. Uluslararası anlaşmalar ülkeler arasında yaşanan problemlerin çözülmesinde, yapılacak ortaklıkların tesis edilmesinde, vb. durumlarda, tarafların birlikte kabul edeceği bir orta yolda buluşması için kullanılan yaygın bir uygulamadır. Karadeniz de farklı ülkelerin sınırlarının birleştiği bir iç deniz olması ve çeşitli zenginliklere sahip olması bakımından üzerinde anlaşmalar yapılan bir bölgedir. Ülkelerin bölgede yürüttükleri faaliyetleri için komşu ülkelerle anlaşmalar ile mutabık kalması, Bölgede barış ortamının sürekliliğinin sağlanması için kilit öneme sahiptir. Yine halihazırda mevcut olan anlaşmazlıkların da askeri güçlere başvurulmadan anlaşmalarla çözülmesi bölgede yüzyıllardır komşuluk yapan ülkelerin ileriki ilişkileri için kurtarıcı olduğu düşünülmektedir. Sonuç itibari ile bölgedeki deniz güvenliği uzmanlarının bağımsız fikirleriyle belirlenen bölgeye özgü deniz güvenliği dinamiklerinin önemli bir bilgi olduğu düşünülmektedir. Bu görüş doğrultusunda Karadeniz bölgesine özgü bir deniz güvenliği tanımının, bölgedeki problemlerin ve faaliyetlerin daha net anlaşılmasına katkı sağlayacaktır ve Karadeniz için oluşturulacak politikalar, stratejiler ve uygulamaların daha etkili olmasına sebep olacaktır.
-
ÖgeDenizcilik alanında pandeminin tedarik zincirine etkisi (Marmara Bölgesi örneği)(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2022-06-17) Boyalıklı, Rümeysa ; Tavacıoğlu, Leya ; 423191004 ; Denizcilik ÇalışmalarıTedarik zinciri süreci bir ürünün üretiminde hammaddenin ürün haline gelerek tüketicilere ulaşmasına kadar geçen süreci kapsamaktadır. Üretimin ilk aşamasından başlayarak müşteriye ürünün ulaştırılmasına kadar devam eden ve planlama, kontrol depolama gibi hususların yönetilmesini içeren süreç şirketlerin rekabet üstünlüğü sağlayabilmeleri açısından önemlidir. Bir anlamda tedarik zincirlerindeki rekabet, işletmelerin rekabeti olarak da ifade edilebilmektedir. Ekonomik olarak corona virüsün etkileri birçok sektörde hissedilmiştir. Salgına karşı koruma sağlayan maske, dezenfektan ve temizlik ürünlerine duyulan ihtiyaçtan dolayı bu sektörler olumlu etkilenmiş ve perakende fiyatları artmıştır. Turizm, enerji ve havayolu sektörlerinde ise tam dersi bir ivme oluşmuş ve bu sektörler salgından en fazla etkilenen sektörler arasına girmiştir. Salgınla birlikte küresel çaptaki tedarik zincirinde de bozulmalar yaşanmıştır. Petrol piyasaları düşmüş, borsalardaki rekor seviyedeki düşüşler ve dalgalanmalar piyasaları olumsuz etkilemiştir. Serbest dolaşım ve karantina kısıtlamaları halk üzerinde panik oluşturarak gıda, temizlik malzemesi, kolonya gibi ürünlerde stok yapmalarına ve bu ürünlerin fiyatlarında artış meydana gelmesine yol açmıştır. Salgın süreci kritik tedarik mallarının ve küresel ticaretin kriz zamanlarında, kriz sonrasında toparlanma sürecinde ve krizden normale dönüşte kesintisiz olarak taşınmaya devam edilmesinde deniz taşımacılığının kritik önemini de ön plana çıkarmıştır. Bu çalışmada Denizcilik Alanında Pandeminin Tedarik Zincirine Etkisi (Marmara Bölgesi Örneği) konusu incelenmiştir. Çalışma kapsamında tedarik zinciri ve tedarik zinciri yönetimi, denizlerin önemi ve deniz taşımacılığının ekonomideki rolü, dünyadaki ve Türkiye'deki denizcilik sektörünün analizi, yeni tip korona virüsün etkileri, pandemi döneminde tedarik zinciri yönetimi ve denizcilik alanında pandeminin Marmara Bölgesinde tedarik zincirine etkisi incelenmiştir. Bu araştırma Creswell'in 5 yaklaşımından fenomenoloji olgubilim deseniyle tasarlanmıştır. Fenomenoloji bir grubun ortak deneyimini vurgulamak, insan tecrübelerini anlamak için kullanılan yaygın bir yöntem olarak uygulanmaktadır. Bu yöntem fen bilimlerinin mekanik anlayışının aksine, insan davranışının doğasına uygun farklı bir anlayış benimsenmesi gerektiğini vurgulamaktadır. Bu amaçtan hareketle çalışmada fenomen olarak "pandemi" kavramı kullanılmış ve katılımcılara bu fenomene ilişkin algıları, bakış açıları, deneyimleri, bu fenomene nasıl anlam verdikleri incelenmiştir. Yapılan çalışmada katılımcıların deneyim ve bakış açılarına odaklanarak onların algı ve tecrübelerini ortaya koymak hedeflenmiştir. Toplanan veriler anlamlandırılarak ve verilerden yola çıkarak pandeminin denizcilik sektörü tedarik zincirine etkisi ortaya koyulmuştur. Gerçekleştirilen araştırmada olgubilim deseni bağlamında araştırma konusu, denizcilik alanında pandeminin tedarik zincirine etkisi, veri kaynağı ise Maramara bölgesinde denizcilik alanında faaliyet gösteren firmalar içerisinden randomize bir şekilde seçilmiş 20 firmadır. Bu bilgilere ulaşmak için fenomen ile ilgili deneyimi olan ve bu deneyimi dışa vuracak bireylerden bilgi toplanmıştır. Bu çalışmada incelenen fenomeni deneyimlemiş katılımcılar bilinçli olarak seçilmiş ve her katılımcıdan derinlemesine bilgi edinmek amaçlanmıştır. Firmalara açık uçlu sorular sorularak fenomenin anlaşılmasına odaklanılmıştır. Firmalara, denizcilik alanında covid-19 pandemisinin tedarik zincirine etkisini belirlemeye yönelik, mülakatta katılımcı firmaların her birine yöneltilen sorulara verilen yanıtlar kendi içerisinde ayrı ayrı değerlendirilmiş ve elde edilen nitel bulgulara göre çıkarımlar yapılmıştır. Katılımcılara sorulan sorular 3 kısımda incelenmiştir. İlk bölümde firmalara çalışan sayısı, faaliyet yılları, tedarikçi sayıları gibi demografik sorular sorulmuştur. Böylece pandeminin etkisinin demografik farklara göre değişip değişmediği incelenmiştir. İkinci bölümde pandemiye yönelik sorularla firmaların pandemiye nasıl cevap verdikleri incelenmiştir. Covid-19'un firmaların tedarik zincirlerini en çok hangi alanlarda etkilediği ortaya koyulmuştur. Firma performanslarına bakarak kriz zamanlarında tedarikçinin müşteri isteklerine nasıl cevap verdikleri gözlemlenmiştir. Son bölümde ise firmaların gelecek beklentileri hakkında sorularla, firmaların geleceğe bakış açıları ortaya koyulmuştur. Bu bilgiler ışığında Marmara Bölgesi denizcilik alanında faaliyet gösteren 20 firmayla yapılan derinlemesine nitel araştırma, Covid-19 pandemisinin denizcilik sektörü tedarik zincirine etkisini incelemek, kriz zamanlarında denizciliğin önemini vurgulamak, Covid-19 gibi küresel felaketlerde tedarik zincirinin sürdürülebilirliğine katkı sağlamak açısından da geleceğe ışık tutmaktadır. Bu çalışmada elde edilen veriler ve değerlendirmeler denizcilik sektörünün önemini bir kez daha ortaya koymaktadır. Ayrıca gelecekte yaşanabilecek benzer süreçlerin etkilerini, sonuçlarını daha geniş bir bakış açısıyla ortaya koymak açısından faydalı olacaktır.
-
ÖgeDenizcilik sektöründe gerçekleşen siber saldırılardan taşıyanın sorumluluğu(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2023-02-10) Gedikoğlu, Melis ; Bolat, Pelin ; Bulut, Belma ; 423201004 ; Denizcilik Çalışmalarıİnsanlık yüzyıllardan beri denizlerden iki amaçla yararlanmaktadır. Birincisi ulaşım ve iletişim, diğeri deniz doğal kaynaklarının ve zenginliklerinin kullanılması ve işletilmesi. Bu amaçlar doğrultusunda deniz ticaretinde verimliliği arttırmak adına pek çok teknolojik gelişme yaşanmış ve denizcilik sektöründe yaşanan bu teknolojik dönüşüm, deniz ticaretinin gelişmesine sunduğu katkının yanı sıra pek çok siber riski de ortaya çıkarmıştır. Yeryüzünün dörtte üçünün deniz alanları ile kaplı olması bu alanların hukuki rejiminin tespit edilmesi ve bu alanlardaki faaliyetleri düzenleyen kuralların gerekliliğini de ortaya çıkarmıştır. Siber güvenlik, tüm denizcilik sektörü için en güncel ve potansiyeli yüksek sorunlardan birisidir. Küresel salgın sırasında tüm sektörlerle birlikte denizcilik endüstrisinin artan dijitalleşmesiyle son zamanlarda denizcilik sektöründe gerçekleşen siber saldırıların sayısı da artış göstermiştir. Bu çalışmada, denizel alanda gerçekleşen siber saldırılardan taşıyanın sorumluluğu cezai ve ticari yönden ayrı ayrı incelenecek ve denizcilik siber altyapılarının ortaya çıkardığı potansiyel riskler tartışılacaktır. Denizcilik sektörünün uluslararası niteliği gereği uluslararası mevzuat düzenlemelerine ihtiyaç duyulmakta iken 1982 tarihli Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi halen deniz hukukuna ilişkin hususları en ayrıntılı şekilde düzenleyen sözleşmedir. Ancak sözleşme güncel gelişmelere ve ihtiyaçlara cevap vermekten oldukça uzaktır. International Maritime Organization ise, Birleşmiş Milletler'in deniz taşımacılığını düzenlemekten sorumlu özel bir kuruluşudur. Çalışma kapsamında deniz siber güvenliğine ilişkin yapılan uluslararası düzenlemeler ve International Maritime Organization düzenlemeleri kapsamında "Denizcilik Sektöründe Gerçekleşen Siber Saldırılardan Taşıyanın Sorumluluğu" bahsi değerlendirilmiştir. Çalışmada Analitik Hiyerarşi Süreci metodu uygulanmıştır. Analitik Hiyerarşi Süreci ikili karşılaştırmalar sunarak karar vermede etkili kriterlerin önem derecelerinin ve karar alternatiflerinin kendi aralarındaki hiyerarşiyi sıralamaktadır. Denizcilik Sektöründeki Dijital Dönüşümün Deniz Ticaretine Etkileri başlığı altında teknolojik gelişmeler, siber saldırı, siber saldırılardan taşıyanın ticari sorumluluğu, siber saldırılardan taşıyanın cezai sorumluluğu ve IMO düzenlemeleri olmak üzere 5 ana kriter olarak belirlenmiştir.
-
ÖgeDenizel alanda güvenlik tehditlerine karşı tarama sistemleri karşılaştırmalı analizi(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024-07-10) Yılmaz, Gökhan ; Bolat, Pelin ; 423221003 ; Denizcilik ÇalışmalarıKüresel ticarette denizyolunun kullanılmasının en önemli sebeplerinden biri hiç kuşkusuz tek seferde daha fazla miktarda yükün daha ekonomik fiyatlarla taşınmasıdır. Dünyamızın dörtte üçünün sularla çevrili olması deniz yoluyla yapılan taşımacılığın rotalarını arttırmakta dolayısıyla ülkeleri ticari olarak birbirine bağlamaktadır. Denizel alanda yapılan faaliyetlere bakıldığında denizyolu üzerinde yük taşımacılığı ve yolcu taşımacılığı ile birlikte turizm alanında da önemli bir yere sahip olduğu rahatlıkla söylenebilir. Denizyoluyla yapılan gerek yük taşımacılığı gerekse yolcu taşımacılığının sağlıklı bir şekilde yapılabilmesi, devamlılığının sağlanabilmesi için en önemli etkenlerden biri de güvenlik kavramıdır. Limanların girişinde başlayan güvenlik tedbirleri hem yüklerin hem de yolcuların herhangi bir sorun yaşamadan güvenli bir şekilde varış limanına ulaşmaları içindir. Bu tedbirler kapsamında liman girişi ve liman içerisinde sabit veya mobil olarak kullanılan kameralar, dedektörler, görüntüleme cihazları ile madde tarama sistemleri hizmet vermektedir. Limanlarda yapılan güvenlik taramaları hem kişileri, hem taşıtları hem de gemi ile taşınan yükleri kapsamaktadır. Güvenlik alanında yaşanacak bir zaafiyet ya da aksamanın meydana gelmesi telafisi zor sonuçlara neden olabilir. Örneğin güvenlik taramasına girmeyen veya güvenlik taramasında tespit edilemeyen patlayıcılar, gemi limanda iken patlatılabilir ya da gemi hareket halinde iken köprü, kanal gibi kritik noktalarda patlatılarak denizyolu trafiği durdurulabilir. Bununla birlikte varış limanında ya da varış limanından sonra karayolu ile başka bir noktada aktif hale getirilerek hem can kayıplarına hem de ticari ve ekonomik yönden büyük zararlara neden olabilir. Bu sebeple limanlarda genel olarak gerek küçük boyutlu çanta, bagaj vb. gerekse büyük boyutlu taşıt, konteyner vb. nesnelerin taranmasında X-ray ve gamma ray cihazları ila patlayıcı-tehlikeli madde dedektörleri kullanılmaktadır. Bununla birlikte daha çok patlayıcı ve narkotik madde tespitinde nötron tarama cihazları kullanılmaktadır. Gelişen teknoloji ile birlikte nötron tarama cihazlarının da kullanım alanı genişlemiş artık sadece patlayıcı ve narkotik maddeler için değil diğer maddelerin tespitinde de başarılı sonuçlar vermeye başlamıştır. Denizyolu ile yapılan yük taşımacılığına bakıldığında en çok konteynerlerin kullanıldığı görülmektedir. Konteynerlerin kapalı birer kutu olması ve büyük hacimlerde yük taşıma kapasitelerinin olması nedeniyle konteyner içindeki maddelerin doğru olarak tespit edilmesi büyük önem arz etmektedir. Bu sebeple limanlarda genellikle X-ray tarama cihazları kullanılmakta ve maddelerin tespiti sahip oldukları atom numaralarına göre sınıflandırılmaktadır. X-ray cihazları çalışma prensibi basit bir anlatımla; cihaz içinde yer alan X-ışını tüplerinden yayılan X-ışınlarının madde içine nüfuz etmesi ve X-ışını dedektörlerinin bu ışımayı tespit ederek maddenin boyutları ve niteliği hakkında kullanıcı operatöre tarama görüntüsünü iletmesi sisteminden oluşmaktadır. Taranan maddenin tarama görüntüsü maddenin sahip olduğu atom numarasına göre cihaz tarafından organik madde ise yani atom numarası 1-10 arasında ise turuncu, karışım madde ise yani atom numarası 10-18 arasında ise yeşil, inorganik madde ise yani atom numarası 18'den büyük ise mavi renk koduyla X-ray operatörüne yansıtılır. Ardından operatör kendi bilgi ve tecrübesiyle maddenin ne olduğunu tespit etmeye çalışır. Görüldüğü gibi madde her ne kadar cihaz tarafından taransa da görüntü üzerinden yorum operatöre bırakılmaktadır. Bu durum X-ray cihazlarının en büyük dezavantajıdır. Denizel alanda güvenlik tarama sistemleri ile ilgili X-ray tarama sistemleri ile nötron tarama sistemlerinin karşılaştırmalı analizi yapılırken çift enerjili X-ray tarama cihazları ile esnek olmayan gama ışını görüntüleme spektroskopisi (IGRIS) nötron tarama sistemi karşılaştırılmaktadır. IGRIS nötron tarama sistemi katı ya da sıvı halde olan maddenin ne olduğunu net bir şekilde tespit ederek sonucu operatör yorumuna bırakmamaktadır. Maddenin ne olduğunu tarama süresinde gerçekleşen iki uçuş süresine bağlı olarak gerçekleştirmektedir. Birinci uçuş süresi cihazdan taranan maddeye gönderilen alfa parçacıklı nötronlarının temasıyla oluşan gama ışımasının süresi, ikinci uçuş süresi ise oluşan gama ışımalarının gama dedektörü tarafından tespit edilme süresidir. Bu iki uçuş süresi her maddede farklı bir parmak izi oluşturur. Dolayısıyla madde tespiti sırasında maddenin ne olduğu bilgisini verir. Güvenlik önlemleri limana girmek isteyen kişiler için öncelikle kişilerin üzerinde bulunması muhtemel ateşli veya ateşsiz silahların tespiti amacıyla metal kapı dedektörleri ve ardından el metal dedektörleri ile taranmaları ile başlar. Yüksek güvenlikli bölgelere giriş için ise vücut tarama sistemleri kullanılabilir. Kişilerin yanlarında bulunan çanta veya bagajları da X-ray veya nötron tarama sistemleri ile taranmakta ve kişilerin silah, uyuşturucu, patlayıcı madde vb. yasadışı ve tehlikeli maddelerle limana girişleri engellenmeye çalışılmaktadır. Limana giriş yapmak isteyen taşıt ve konteynerler ise araç altı görüntüleme sistemleri, patlayıcı ve tehlikeli madde dedektörleri, kimyasal madde dedektörleri ile büyük boyutlu X-ray cihazları, Araç-kargo muayene sistemleri (VACIS), Gas-Data sistemleri ile taramaları tamamlandıktan sonra limana girişlerine izin verilmektedir. Ayrıca gerekli hallerde tekrar arama yapılabilmesi için mobil kullanıma uygun dedektör, kamera ve tarama sistemleri ile de istenilen yer ve istenilen zamanda güvenlik taramaları yapılabilmektedir. Gelişen teknoloji ile birlikte liman güvenliğinde sabit ve hareketli termal kameralar ve yüz tanıma sistemleri kullanılarak şüpheli kişilerin tespit edilmesi amaçlanmakta tüm kameraların tek merkezden yönetildiği CCTV sistemi ile liman genelinde kontrol sağlanmaktadır. Ayrıca liman girişlerinde sabit olarak bulunan plaka tanımlama sistemleri liman girişlerinde araç plaka sorgulaması yaparak girişi yasaklı araçların limana girmesini engellemektedir. Bununla birlikte; liman içinde kullanılan mobil tarama sistemleri ile istenilen yer ve zamanda aktif bir tarama ve sorgulama yapılabilmektedir. Bu çalışmada, nötron tarama sistemlerinin Best Worst Method (BWM) kullanılarak çeşitli deniz suçlarında kullanım alanlarının analiz edilmesi amacı doğrultusunda nötron tarama sistemlerinin kullanım alanları değerlendirilmiş ve Best Worst Method (BWM) uygulanarak kriterlerin ağırlıkları belirlenmiştir. Bu method nötron tarama sistemlerinin farklı tespit türleri için (Uyuşturucu Madde Tespiti, Silah ve Mühimmat Tespiti, İnsan Kaçakçılığı Tespiti, Patlayıcı Madde Tespiti) hangi kriterlerin ne kadar önemli olduğunu açıkça göstermektedir. Sonuç itibari ile denizel alanda kullanılan güvenlik sistemleri ile suçun oluşmadan önce proaktif olarak önlenmesi amaçlanmakta gerek uyuşturucu, silah, patlayıcı madde gerekse kaçak eşya veya insan ticareti ve kaçakçılığı ile mücadelede etkin kullanıldığı istatistiki verilerden anlaşılmaktadır. Bu verilerden de anlaşılacağı gibi güvenlik ve kaçakçılık birimlerinin ele geçirdikleri yasadışı madde ve kaçak malzemelerdeki artış suç ve suçlu ile mücadelede güvenlik sistemlerine duyulan ihtiyacı arttırmaktadır. Eğitimli ve deneyimli personel ile gelişen teknolojiyi yakından takip ederek güncellenen güvenlik sistemleri yasadışı madde ve kaçakçılık faaliyetlerinin önünde en büyük engel olacaktır.
-
ÖgeDenizel ortamda gemi kaynaklı plastik ve mikroplastik atıkların incelenmesi(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024-07-01) Karademir, Merve Betül ; Satır, Tanzer ; 423211011 ; Denizcilik ÇalışmalarıDünya yüzeyinin büyük bir bölümünü kaplayan okyanuslar, doğal yaşamın önemli bir parçasını oluşturur. Ancak, teknolojinin ilerlemesi ve nüfus artışıyla birlikte insan faaliyetleri de artmıştır. Bu faaliyetler sonucunda ortaya çıkan kirlilik, çeşitli sebeplerle doğru yönetilemeyerek okyanusları etkilemiş ve kirlilik düzeyini artırmıştır. Bilim insanları, denizlerdeki kirliliğin yaklaşık %80'inin kara kaynaklı olduğunu belirtmektedir. Karasal kaynaklar plastik kirliliğinin temel kaynakları olarak değerlendirilirken, deniz temelli faaliyetler de plastik kirliliğine büyük miktarlarda katkıda bulunmaktadır. Bu faaliyetler sırasında denizlere doğrudan ya da dolaylı olarak plastik atıkların salınması, okyanuslardaki kirliliğin artmasına neden olmaktadır. Dolayısıyla, sadece karasal kaynaklar değil, aynı zamanda denizlerde gerçekleşen faaliyetler de plastik kirliliğinin artışında çok önemli bir yere sahiptir. Örneğin; deniz araçları, gemiler ve deniz platformları gibi deniz içi kaynaklar ve bunları içeren faaliyetlerin yürütülmesi sırasında deniz kirliliği meydana gelmektedir. Deniz taşımacılığı, balıkçılık faaliyetleri, deniz turizmi, denizel enerji üretimi ve deniz madenciliği vb. faaliyetler kirliliğe sebep olabilir. Gemiler hem küresel ölçekte ticaretin en büyük vektörü, aynı zamanda bahsedilmiş olan turizm ve balıkçılık faaliyetlerinde de önemli araçlardır. Bu araştırmada gemilerden kaynaklanan plastik ve mikroplastik kirliliği incelenmiştir. Gemilerden kaynaklanan kirliliğin azaltılması denizin denizden kirletilmesi konusunda büyük olumlu etkiye sebep olacaktır. Dünya'da her yıl yaklaşık 350 milyon ton plastik atık üretilmektedir. Dünyadaki plastik atıkların neredeyse dörtte biri yani yaklaşık 82 milyon ton plastik yanlış yönetilmektedir. Bu durum, güvenli depolama alanlarında depolanmadığı, geri dönüştürülmediği veya yakılmadığı anlamına gelmektedir. Bu miktarın dörtte biri çevreye sızmaktadır. Çevreye sızan plastik miktarının yaklaşık %0,5'inin okyanuslara karıştığı tahmin edilmektedir. Plastik çöplerin ise deniz çöpleri içindeki oranının araştırma yapılan bölgelere bağlı olarak %60-80 arasında olduğu, bazı bölgelerde ise %95'in üzerine çıktığı bildirilmektedir. Üstelik salınan plastikler zamanla güneş ışınları, dalga hareketleri ve biyolojik bozunma gibi sebeplerle takibi neredeyse mümkün olmayan 5mm'den küçük mikroplastiklere ayrışmakta ve bu mikroplastikler çok uzun süreler sonunda okyanus sedimentlerine batmaktadırlar. Uluslararası Denizcilik Örgütü tarafından yapılan bir inceleme, ticari deniz taşımacılığı operasyonlarının, atıkların, gemi kaplamalarının ve gemideki gri suyun (örneğin, mutfak, lavabo, duş, çamaşırhane atıkları) denizlerdeki plastik kirliliğinin önemli bir kaynağı olabileceğini ortaya koymuştur. Gemilerin dökme yüklerini, yakıt ve yağları değiştirirken denize dökmeleri, balast suyu değişimi yapmaları ve gemi temizliği sırasında kullanılan kimyasallar gibi birçok kaynak, deniz suyunun kirlenmesine, plastik atık salınımına katkıda bulunabilir. Bu tür faaliyetler, deniz yaşamını ve deniz ekosistemlerini ciddi şekilde etkileyebilir ve zengin ekosistemlerin zarar görmesine ve biyolojik çeşitliliğin azalmasına neden olarak deniz kirliliği sorununu derinleştirebilir. Özellikle son yıllarda, bu kirlilik artışı daha da belirgin hale gelmiştir. Okyanuslardaki plastik kirliliği, sucul yaşamı olumsuz etkileyerek deniz ekosistemlerinin dengesini bozmakta ve insan sağlığına da zarar verebilmektedir. Bu nedenle, kirliliğin azaltılması ve denizlerin korunması için çeşitli önlemlerin alınması büyük önem taşımaktadır. Denizlerin karadan ve deniz içinden gelen kirlenmesi ile mücadele etmek için, uluslararası standartlar, deniz taşımacılığına yönelik düzenlemeler ve çevresel koruma politikaları geliştirilmelidir. Halihazırda var olan uygulamalar iyileştirilmelidir. Ayrıca, deniz taşımacılığı ve deniz faaliyetlerinin daha sürdürülebilir hale getirilmesi için teknolojik yenilikler ve çözümler üzerinde çalışılmalıdır. Bu şekilde, denizlerin temizliği ve korunması için daha etkili önlemler alınabilir. Çalışmanın ilk bölümünde, konunun daha iyi anlaşılabilmesi, araştırma sonucunda, karşı karşıya olunan kirlililiğin öznesini daha iyi tanımak için ve elde edilen verilerin yürülükte olan uluslararası konvansiyonlar kapsamında daha verimli değerlendirilebilmesi için, plastik kirliliğine genel bir bakış ile mikroplastiklerin oluşum süreci ele alınmıştır. Daha önce yapılmış çalışmalara değinilerek plastik ve mikroplastiklerin denizel ortamda yayılmasından ve etkilerinden bahsedilmiştir. Farklı gemi türlerinin bu plastik kirliliğine farklı şekillerde katkı sağladığı düşünülerek gemilere göre plastik atık durumuyla ilgili sınıflandırılma ve çıkarım yapılmıştır. İncelenen akademik kaynaklar ve yayınlanmış uluslararası belgeler göz önünde bulundurularak, gemi kaynaklı kirliliğin önlenmesi amacıyla yürürlükte olan kurallar incelenmiş ve etkinlikleri konusunda çıkarımlar yapılarak son bölümde öneriler ile bitirilmiştir. Denizlerde gemilerden kaynaklı plastik ve mikroplastik kirlililğinin azaltılabilmesi için kural ve yönetmeliklerin etkinliği irdelenmeli ve denetimler ile cezaların sıkılaşması gerekmektedir. Gemi çalışanlarının eğitimlerle bilinçlendirilmesi ve şirket politikalarının doğaya olan sorumluluklarının bilincinde oluşturulması gerekmektedir. Araştırmalar göstermektedir ki çevre bilincinin dikkat çekebilmesi için toplumu bilinçlendirirken, bu kirlilik ve tahribatın insan sağlığına olan etkisi üzerinde durulduğu zaman insanlar bu konu ile ilgili pozitif şekilde davranma eğiliminde olmaktalar, bu durum göz önüne alınarak politikalar belirlenirken dikkat çekici unsurları ön plana koymak etkililiği artırabilir.
-
ÖgeDerin deniz madenciliğinin deniz güvenliğine etkileri(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024-07-12) Yurtöz, Çağsenin Naci ; Bolat, Pelin ; 423211005 ; Denizcilik ÇalışmalarıArtan talep doğrultusunda hammadde fiyatlarının yükselişe geçmesi ve kaynak zengini ülkelerin bu durumu kendilerine ekonomik avantaj sağlamak için kullanmaları ülkeleri alternatif hammadde kaynakları aramaya yöneltiyor. Derin Deniz Madenciliği ise bu bağlamda, yakın gelecekte sıkça gündeme gelecek olan bir madencilik yöntemi olarak ortaya çıkıyor. Denizel kaynaklar deniz suyunda çözünmüş halde veya deniz yüzeyinde veya deniz dibinde depolanabilir olarak bulunabilmektedir. Pek çok alanda kullanımı olan minerallerin deniz suyu içerisinden veya deniz tabanından elde edilmesi ve işlenmesi, denizel alanlarda yeni gelişmelere yol açacaktır. Deniz tabanı maden havzaları aynı zamanda birçok derin deniz canlısının yaşam alanını oluşturmaktadır. Maden üretim aşamalarında suyun sıcaklığında, bileşiminde, bulanıklığında ve atıkların deniz tabanına geri gönderilmesinde oluşabilecek tortulanma doğal ortamı bozucu etkiler yapabilmektedir. Çevresel etkilerin minimize edilmesi ve sürdürülebilir yöntemlerin geliştirilmesi, bu alandaki en büyük zorluklardan biridir. Bu amaçla son dönemlede sıklıkla resmi kurumların veya sivil toplum kurumlarının yaptığı/yaptırdığı araştırmalar, raporlar ve haberler yayınlamaktadır. Bu çalışmada derin denizlerde yapılan madencilik faaliyetlerinin deniz güvenliğine etkileri incelenmiştir. Çevresel etkiler, olası çatışma bölgeleri ve deniz güvenliğine yönelik diğer tehditler literatür taraması yapılarak ortaya konulmuştur. Daha sonra ise bu tehditlerin önem dereceleri tespit edilmiştir. Oldukça yeni bir alan olan deniz madenciliği faaliyetleri giderek yaygınlaşıyor, fakat ön işletim maliyeti, teknik zorluklar ve piyasa değişkenliği gibi zorluklarla karşı karşıyadır. Son dönemde artan deniz madenciliği yarışı yeni jeopolitik gerilimler yaratmaya aday olduğu gibi denizlerdeki madenciliğin geleceği, hem teknolojik gelişmelere hem de çevresel ve etik standartların nasıl şekillendiğine bağlı olarak değişecektir. Derin deniz madenciliğinde hali hazırdaki ülkeler arası alan hâkimiyeti yarışı, insanlığın ortak mirası olarak kabul edilen açık deniz alanlarında rekabetten çok işbirliği ve uyum getirmeye bir vesile olabilir. Derin deniz madenciliğinin (DSM) ortaya çıkışı, özellikle ülkeler değerli deniz kaynaklarına erişimi güvence altına almak için rekabet ederken, önemli jeopolitik boyutlar ortaya çıkarmaktadır. Kobalt, nikel ve nadir toprak elementleri gibi deniz dibi mineralleri için yapılan bu yarış, münhasır ekonomik bölgeler (MEB'ler), bölgesel anlaşmazlıklar ve uluslararası sulardaki yönetişim zorluklarıyla kesiştiği için deniz güvenliği üzerinde geniş kapsamlı etkilere sahiptir. DSM, hammaddelere yönelik artan küresel talebe potansiyel bir çözüm sunarken, kaynak mülkiyeti, deniz egemenliği ve uluslararası hukukun uygulanmasına ilişkin kritik soruları da gündeme getirmektedir. Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi (UNCLOS) uyarınca, kıyı devletleri, kıyılarından 200 deniz miline kadar uzanan MEB'leri içinde yer alan kaynaklar üzerinde egemenlik haklarına sahiptir. Bu yasal çerçeve, kaynak zengini ülkeleri, deniz yatağı faaliyetleri üzerindeki yargı yetkisinin nispeten açık olduğu MEB'leri dahilinde DSM çabalarını yoğunlaştırmaya teşvik etmiştir. Ancak, deniz sınırlarının çakıştığı alanlarda, özellikle de Güney Çin Denizi gibi tartışmalı bölgelerde anlaşmazlıklar ortaya çıkmaktadır. Örneğin, Çin, Filipinler ve Vietnam arasında deniz yatağı kaynakları üzerindeki ihtilaflı hak iddiaları, ülkeler bir yandan karasal egemenliklerini savunurken diğer yandan DSM'nin sunduğu ekonomik fırsatlardan faydalanmaya çalıştıkları için gerilimin artmasına neden olmuştur. Dahası, ülkeler deniz yatağındaki mineralleri sadece ekonomik bir varlık olarak değil aynı zamanda bir ulusal güvenlik meselesi olarak algıladıklarından, DSM beklentisi MEB'lerin stratejik önemini artırmıştır. Bu kaynaklar üzerindeki kontrol, devletlerin yenilenebilir enerji ve yüksek teknoloji üretimi de dahil olmak üzere kritik endüstriler için tedarik zincirlerini güvence altına almalarını ve böylece jeopolitik etkilerini güçlendirmelerini sağlar. Pasifik ada devletleri gibi geniş MEB'lere sahip daha küçük veya gelişmekte olan ülkeler, daha büyük ve teknolojik açıdan daha gelişmiş güçlere karşı deniz haklarını savunmakta zorluklarla karşılaşabilirler. MEB'lerin ötesinde, derin deniz madenciliği egemenliğin tartışmalı olduğu ve deniz sınırlarının tanımlanmadığı bölgelerde de gerilimleri artırmaktadır. Kuzey Kutbu, Güney Çin Denizi ve Hint Okyanusu gibi bölgeler, zengin deniz yatağı yatakları ve stratejik önemleri nedeniyle kilit jeopolitik sıcak noktalar olarak ortaya çıkmaktadır. Örneğin Kuzey Kutbunda eriyen buzullar kullanılmayan maden rezervlerini ortaya çıkardıkça, Rusya, Kanada ve Norveç gibi Kuzey Kutbu ülkeleri deniz yatağı bölgeleri üzerinde kontrol sahibi olmak için rekabet etmektedir. Birleşmiş Milletler Kıta Sahanlığı Sınırları Komisyonu'na (CLCS) sunulan birbiriyle örtüşen hak talepleri, bu kaynaklardan yararlanma hakkının kimde olduğu konusunda anlaşmazlıklara yol açmıştır. Bir diğer örnek olan Güney Çin Denizi ise bölge, DSM ve jeopolitik çatışmanın kesiştiği noktayı örneklemektedir. Çin'in yapay adalar inşa etmesi ve deniz alanları üzerindeki geniş iddiaları komşu devletlerle gerilimi tırmandırmış ve uluslararası deniz hukukunu baltaladığı gerekçesiyle eleştirilere neden olmuştur. Bölgenin mineral zengini deniz yatağı yatakları ve küresel ticaret için stratejik konumu, onu DSM ile ilgili anlaşmazlıklar için bir odak noktası haline getirmektedir. Başka bir potansiyel anlaşmazlık noktası olmaya aday görünen bölge ise Hint okyanusudur. Burada DSM, korsanlık ve düzensiz balıkçılık gibi mevcut deniz güvenliği sorunlarına başka bir karmaşıklık katmanı getirmektedir. Deniz yatağı madenciliğine artan ilgi Hindistan, Çin ve Avustralya gibi bölgesel güçler arasındaki rekabeti daha da yoğunlaştırmaktadır. Bu anlaşmazlıklar, özellikle ulusal çıkarların çatıştığı bölgelerde, deniz yatağı kaynakları üzerinde yetki tanımlamanın zorluklarının altını çizmektedir. Etkili bir uluslararası yönetişim olmadan, DSM arayışları jeopolitik rekabetleri şiddetlendirebilir ve bölgesel istikrarı baltalayabilir. Derin deniz madenciliği faaliyetlerinin önemli bir kısmının, UNCLOS kapsamında "Alan" olarak belirlenen uluslararası sularda gerçekleşmesi beklenmektedir. Uluslararası Deniz Yatağı Otoritesi (ISA), bu bölgelerdeki DSM'yi düzenlemek, faaliyetlerin bir bütün olarak insanlığa fayda sağlamasını ve çevresel sürdürülebilirlik ilkelerine bağlı kalmasını sağlamakla görevlidir. Ancak bu yönetişim çerçevesi, sınırlı uygulama kabiliyeti ve faydaların gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler arasında eşitsiz dağılımı nedeniyle eleştirilere maruz kalmaktadır. Küresel müştereklerde DSM'nin kâr ve çevresel sorumluluklarının paylaşımı için evrensel olarak kabul edilmiş bir çerçevenin olmaması, ülkeler ve özel şirketler arasında "dibe doğru bir yarış" yaratma riski taşımaktadır. Örneğin, teknolojik olarak gelişmiş ülkelerin DSM operasyonlarına hakim olması ve deniz dibi kaynaklarını keşfetme veya kullanma kapasitesi sınırlı olan daha az gelişmiş ülkeleri bir kenara itmesi muhtemeldir. Bu dengesizlik ekonomik ve siyasi marjinalleşmeye yol açarak kaynak dağılımı konusunda küresel gerilimleri artırabilir. Bu zorluklara rağmen, deniz yatağı kaynakları için artan rekabet uluslararası işbirliği için bir fırsat sunmaktadır. UNCLOS'ta ana hatlarıyla belirtildiği üzere okyanusun "insanlığın ortak mirası" olduğu kavramı, DSM'ye yönelik işbirliğine dayalı yaklaşımların teşvik edilmesi için bir çerçeve sunmaktadır. Ortak keşif projeleri ve kaynak paylaşım anlaşmaları gibi çok taraflı girişimler, sürdürülebilir kalkınmayı teşvik ederken çatışma riskini azaltabilir. Ayrıca, ülkeler arasındaki teknolojik ortaklıklar, kaynak çıkarma ve çevre koruma gibi ikili zorlukların üstesinden gelebilir. Örneğin, Güneydoğu Asya Ülkeleri Birliği (ASEAN) veya Arktik Konseyi gibi bölgesel örgütler ve ittifaklar, anlaşmazlıklara arabuluculuk etmede ve DSM için ortak kılavuzlar oluşturmada önemli bir rol oynayabilir. Derin deniz madenciliğinin jeopolitik etkileri, ulusal çıkarları küresel sorumluluklarla uzlaştıran dengeli bir yaklaşıma duyulan ihtiyacın altını çizmektedir. Uluslararası toplum diyalog, şeffaflık ve adil kaynak paylaşımına öncelik vererek bir yandan DSM ile ilgili riskleri azaltabilir, diğer yandan da DSM'nin ekonomik büyüme ve teknolojik yenilik yaratma potansiyelinden yararlanabilir. Dolayısıyla DSM ve deniz güvenliğinin kesişimi, 21. yüzyılda hem küresel işbirliği hem de rekabet için kritik bir sınırı temsil etmektedir.
-
ÖgeDesign of an emotion recognition system using machine learning for maritime operations: Development of a cognitive interface with psychophysiological data analysis(Graduate School, 2024-06-10) Kordlar Alipanah, Abbas ; Tavacıoğlu, Leyla ; Kamaşak, Mustafa Ersel ; 423211021 ; Maritime StudiesThe maritime sector is experiencing a profound shift towards digitization, which introduces new cyber threats and heightens the impact of human factors. This research develops an emotion recognition system powered by machine learning aimed at monitoring the cognitive states of maritime personnel to address both operational and cybersecurity challenges. The study leverages psychophysiological data including heart rate variability, electrodermal activity, EEG (Electroencephalogram), GSR (Galvanic Skin Response), and eye-tracking systems to classify emotional states accurately. Additionally, self-reported anxiety surveys were utilized to explore the relationship between emotional states and anxiety levels. A detailed analysis of arousal and valence was conducted, categorizing emotions into four quadrants: high arousal positive valence, high arousal negative valence, low arousal negative valence, and low arousal positive valence. This approach enhances the understanding of the emotional states of maritime personnel and their impact on performance and decision-making. The primary objective is to create a precise and dependable emotion recognition model through the application of various machine learning techniques such as Random Forest, SVM, KNN, Logistic Regression, Gradient Boosting, AdaBoost, and LGBMClassifier. The results showed that the LGBMClassifier achieved the highest accuracy of 62%, with an F1-score of 0.60 for class 3 emotions. Feature importance analysis revealed that Alpha, Beta, and Gamma brainwaves, along with HRV and GSR, were significant predictors of emotional states. The findings indicate a clear correlation between emotional states and anxiety levels. Positive emotions are linked to lower anxiety levels, while negative emotions correlate with higher anxiety levels. These insights underline the importance of fostering positive emotional experiences to enhance mental well-being. A comprehensive cognitive interface integrates these findings, enhancing situational awareness and decision-making in real-time. This framework helps recognize and respond to risky states, improving safety, performance, and cybersecurity outcomes. The study's contributions revolutionize emotion management in maritime operations, paving the way for safer, more resilient practices in an increasingly digital and interconnected industry.
-
ÖgeGemi kaptanları ve güverte zabitlerinde iş yükü, iş stresi ve tükenmişlik ilişkisi(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024-05-28) Dolu, Deniz Alp ; Tavacıoğlu, Leyla ; 423201016 ; Denizcilik ÇalışmalarıTarih boyunca denizcilik; ticaret, ulaşım ve siyasi güç unsuru olarak her zaman en ön planda olmuştur. Günümüzde de tarihin her bölümünde olduğu gibi denizcilik sektörünün yapıtaşları denizcilerdir. Denizcilik doğası gereği zorlu deniz ve hava koşullarında dikkat bununla birlikte fiziksel ve psikolojik güç gerektiren bir meslektir. Denizciler gemilerde bulundukları hizmet süreleri boyunca aşırı iş yükü, uygun olmayan çalışma ortamı, düzensiz ve yetersiz dinlenme saatleri, üstler ve armatörler tarafından yapılan mobing gibi çeşitli sorunlarla karşılaşabilmektedirler. Ek olarak sosyal yaşam ve sevdiklerinden uzakta olmak eklenince tükenmişlik durumu ortaya çıkabilmektedir. Bu durum tüm örgütü etkileyip etik ve insani değerlerde sorun oluşturabilmektedir. Personelin mesleki tükenmişlikle bağlantılı olarak duygusal tükenmişlik, iş tatminsizliği oluşmakta bununla birlikte iş verimliliği azalıp gemiden ve meslekten ayrılma gibi durumlar ortaya çıkabilmektedir. Yetişmiş personelin iş yükü, stres ve tükenmişlik sebebi ile meslekten ayrılmasıyla iş gücü ve tecrübe kaybı yaşanabilmektedir. Bu gibi durumlarda işveren de ciddi kayıplara uğramaktadır. Denizcilerin iş tatmini ve iş refahı cazip hale getirilmelidir. Özellikle mesleğe yeni başlayan zabitler öncelikli olmalıdır. Devamlılık ve verimlilik unsurları açısından bu hususlar çok önemlidir. Bu çalışmada her gemi insanının benzer durumlarla karşılaştığını bilmekle beraber, gemi kaptanları ve güverte zabitlerinin iş yükü, iş stresi ve tükenmişlik ilişkisi incelenmiştir. Kısa versiyon örgütsel stres ölçeği kullanılarak iş yükü ve stres durumları ve maslach tükenmişlik ölçeği ile tükenmişlik durumları incelenmiştir. Bu araştırmada yerli ve yabancı gemilerde çalışan Türk uzakyol gemi kaptanı, uzakyol birinci Zabiti, uzakyol vardiya zabiti, kaptan, birinci zabit, vardiya zabiti yeterliliklerine sahip 203 kişiye ulaşılmıştır. Çalışmanın veri değerlendirilmesi SPSS 27 programıyla yapılmıştır. Araştırma neticesinde gemi insanlarının Örgütsel Stres Ölçeğinin kontrol alt boyutunun yaş, medeni durum, eğitim, çocuk sahibi olma, yeterlilik, gemide çalışılan süre ve hobi alışkanlığı olup olmama durumu gibi demografik değişkenlerle anlamlı farklılık gösterdiği bulunmuştur. Örgütsel Stres Ölçeğinin sosyal destek alt boyutunun cinsiyet, yaş, medeni durum, eğitim, çocuk sahibi olma, yeterlilik, gemide çalışılan süre, kendine vakit ayırma ve hobi alışkanlığının olup olmama durumu gibi değişkenlerle anlamlı farklılık gösterdiği bulunmuştur. Örgütsel Stres Ölçeğinin iş yükü boyutunun ise kendine vakit ayırma ve hobi alışkanlıkları demografik değişkenliklerinde anlamlı farklılık gösterdiği görülmüştür. yeterlilik değişkenine göre ise iş yükü, kontrol boyutu ve sosyal destek alt boyutları olmak üzere tüm alt boyutlarında anlamlı farklılık görülmektedir. Maslach Tükenmişlik Envanterine baktığımızda ise duygusal tükenmişlik alt boyutunda gemi türü, kontrat süresi, çalışan sayısı demografik değişkenlerinde anlamlı farklılaşmadığı, diğer diğer tüm demografik değişkenlerde anlamlı farklılık gösterdiği görülmüştür. Duyarsızlaşma alt boyutunun ise yaş, medeni durum, eğitim, çocuk sahibi olma durumu, gemide çalışılan süre, gemi türü, kendine vakit ayırma ve hobi alışkanlıkları olup olmama demografik değişkenlerinde anlamlı farklılık göstermiştir. Maslach tükenmişlik envanterinin son alt boyutu olan kişisel başarıda ise cinsiyet, yaş, medeni durum, eğitim, çocuk sahibi olma, yeterlilik, gemide çalışılan süre ve hobi alışkanlılıklarının olup olmama demografik değişkenlerinde anlamlı farklılık görülmüştür. Çalışmanın neticesinde gemi kaptanları ve güverte zabitlerinin tükenmişlik duygusu hissetmelerindeki en önemli sebepler sosyal destek, karadan uzakta kalma ve iş yükü gibi durumlar olarak bulunmuştur.
-
ÖgeRo-Ro gemi operasyonlarında optimizasyon modeli(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024-07-03) Mercan, Berk ; Kızılsaç, Bayram Barış ; Godinis Çelebi, Dilay ; 423211003 ; Denizcilik ÇalışmalarıÜrün taşıması, tahliye ve yükleme yerleri, yük özellikleri ve taşıma maliyetleri gibi farklı kriterler dikkate alınarak hava, deniz, kara ve demiryolu taşımacılığının en uygun araçlarıyla gerçekleştirilmektedir. Taşıma modlarında maliyet bakımından avantaj sağlayan deniz yolu taşımacılığı, diğer taşımacılık yöntemlerinden daha çok tercih edilmektedir. Deniz yolu taşımacılığında büyük miktarda yüklerin tek seferde taşınması sağlanmakta ve büyük miktarda mal ticareti yapmak isteyen müşteriler deniz yolunu tercih etmektedir. Konteyner, araç, dökme yük, genel yük, proje yük ve sıvı yük gibi pek çok ürün grubu deniz yolu taşımacılığı ile müşterilere ulaştırılmaktadır. Türkiye boğazlar sayesinde stratejik bir konuma sahiptir. Bu sebeple Türkiye'de deniz yolu taşımacılığı önemli bir sektördür. Türkiye, hem kısa mesafe deniz taşımacılığı hem de uluslararası deniz yolu taşımacılığında sektörel olarak önemli bir yer tutmaktadır. Deniz yolu taşımacılığının en hareketli olduğu alanlardan biri olan ve Roll on-Roll off (Ro-Ro) olarak bilinen araç taşımacılığı, uluslararası sıfır otomobil ihtiyacındaki artış ile beraber yaygınlaşmaktadır. Özellikle son zamanlarda Uzak Doğu ülkelerinin üretimi olan araçların maliyetinin düşük olması ve Avrupa'da talep görmesinden dolayı Ro-Ro taşımacılığına yeni servisler eklenmektedir. Ro-Ro yükleri, deniz yolu taşımacılığında pek çok avantaja sahiptir. Yeni otomobiller, otobüsler, kamyonlar, kamyonetler, römorklar, iş makinaları vb. sürülebilir yüklerin deniz yoluyla kolaylıkla taşınması için Ro-Ro gemileri çok katlı otoparklar şeklinde özel olarak tasarlanmıştır. Standart dışı yükler için ayarlanabilir yükseklikli katlara ve yüksek taşıma kapasitesine sahip olması Ro-Ro yüklerinin taşınmasında esneklik sağlamaktadır. Ambar üstü istifleme yapılmadığı için yüklerin seyahat boyunca iklim ve çevre koşullarından kaynaklı hasarlanma riski yoktur. Bu gemiler, diğer tür gemilere göre daha hızlı seyir yapmakta ve limandaki operasyonları da daha hızlı bitmektedir. Ro-Ro gemilerinin kapakları, rıhtım yüksekliğinin uygun olduğu rıhtımlara kolaylıkla açılabilmektedir. Ro-Ro gemilerinin operasyonlarında limanda ekipman vb. makineler kullanılmadığı için yüksek bir başlangıç yatırımı gerektirmemektedir. Ro-Ro sürecinde en yüksek maliyeti ise personel giderleri oluşturmaktadır. Müşteri ve acenteler ile sözleşmeler ve maddeler belli olduğunda Ro-Ro operasyonlarına ait süreçler başlamaktadır. İlk adım olarak gemilerle anlaşmalı limanlarda gemi acentesi geminin tahmini varış zamanını (ETA) bildirmektedir. Liman operasyonlarının yönetiminde terminal operasyon sistemi (TOS) üzerinden işlemler yapılmaktadır. Liman planlama ve operasyon departmanları, TOS üzerinden ilgili işlemleri gerçekleştirmekte ve süreçleri takip etmektedir. Liman planlama departmanı, Ro-Ro gemilerinin limandaki tahliye-yükleme sayısının kesinleşmesinin ardından listeleri sisteme girmektedir. Listelerdeki yük türlerine ve adetlere bakılarak, geminin hangi rıhtıma yanaşacağı ve tahliye-yükleme yapılacak araçların hangi sahalara alınacağı belirlenmektedir. Saha planlamada firma bilgilerine ve araçların özel grupaj isteklerine göre planlama yapılmaktadır. Liman işletmesinde gemi operasyonunu yapacak ekipte; şoför, trafikçi, servis aracı ve şoförleri, park alanı yanaştırıcısı, hasar kontrol ekibi, bağlama ve çözme personelleri ve ekip lideri yer almaktadır. Geminin yanaşması ve kontrollerinin tamamlanmasının ardından operasyon başlatılmaktadır. Yük sabitlemesi yapılan araçların çözülmesi sağlanmaktadır. Trafik görevlileri geminin güvertesine ve liman güzergahına göre yerleştirilmektedir. Sürücüler araçları gemiden liman sahasına veya sahadan gemiye taşımakta, servis araçları ise sürücüleri kaldıkları yerden başladıkları yere geri götürmektedir. Tahliye edilen veya kapıdan limana giren araçlar hasar kontrol ekipleri tarafından kontrol edilip hasar tespit edilmesi halinde müşterilere bilgi verilmektedir. Araçların park etme işlemi yanaştırıcı personel ile gerçekleştirilmekte ve alandan kazanç elde etmek için araç aralarının dar tutulması gerekmektedir. Yanaştırıcı personeller, el işaretleri yardımıyla şoförler ile iletişim kurmakta ve araçları park ettirmektedir. Yanaştırıcı personel sayesinde olası hasarların önüne geçilmektedir. Yüklenecek araçlar, tahliye limanına ve kargo plana uygun olarak yüklendikten sonra, yolculuk sırasında zarar görmemesi için bağlama işlemleri gerçekleştirilmektedir. İşlemler tamamlandıktan sonra gemi kalkışa hazır hale gelmekte ve gerekli izinler alındıktan sonra gemi kalkış yapmaktadır. Gemi operasyonları haricinde gemiden gelen araçların çıkışı veya gemiye yüklenecek araçların limana giriş süreçleri bulunmaktadır. Bu operasyonlarda liman kapısı üzerinden araç girişi ve çıkışı olmaktadır. İhracatı gerçekleşen araçların bilgilerinin limana iletilmesi sonucu tırlar limana giriş yapabilmektedir. Gemiden gelip kapıdan çıkacak ithalat araçların ise ödeme ve gümrük işlemlerinin tamamlanmasına müteakip araçlar çıkış yapabilmektedir. Araçları taşıyan tırlar taleplerinin aktif olması halinde ikili çevrim yaparak araç getirip limandan araç çıkartabilmektedir. Uluslararası Ro-Ro taşımacılığında rakiplerin önüne geçmek için son gelişmeleri takip etmek ve süreç verimliliğini artırmak önemlidir. Ro-Ro yüklerinin elleçlendiği limanlarda süreçleri yönetmek için kullanılan çoğu terminal operasyon sistemi, tahliye ve yüklemeye ilişkin operasyonel ve ticari kayıtların tutulmasından öteye gidememektedir. Optimizasyona yönelik bir çalışma için ciddi bir yazılım yatırımı gerektiğinden liman işletmecileri planlama süreçlerini manuel olarak devam ettirmektedir. Sadece Ro-Ro gibi aynı tip yükleri elleçlemede uzmanlaşmış limanların yanı sıra konteyner, Ro-Ro, genel yük gibi farklı yüklerin elleçlendiği çok amaçlı limanlar da bulunmaktadır. Çok amaçlı limanlar, aynı alan içerisinde her yük tipine göre ayrı bir akış izlenmesi sebebiyle karmaşık bir planlamayı gerektirmektedir. Planlama ve operasyonel kararlarda sadece bu işten sorumlu kişilerin tecrübesinin dayanak alınması süreç ve operasyon verimliliği açısından sürdürülebilir görünmemektedir. Bu çalışmada Kocaeli ilinde faaliyet gösteren çok amaçlı bir liman işletmesinin süreçleri incelenmiştir. Kişi inisiyatifine ve tecrübesine dayalı olarak planlanan tahliye ve yükleme operasyonlarından toplanan verilerin matematiksel bir modele dönüştürülmesi ve model çözümünden elde edilen sonuçların doğrulanması amaçlanmaktadır. Çalışmanın gerçekleştirildiği liman tesisinde Ro-Ro gemilerinin yanaşabileceği yedi adet rıhtım bulunmaktadır. Ro-Ro gemilerinin hangi rıhtıma yanaşacağı ve gemiden tahliye edilecek ve yüklenecek araçların hangi sahalara alınacağı kararı planlamacı tarafından belirlenir. Gemiden tahliye edilecek ve yüklenecek araçlar için saha planlaması yapılırken operasyon süresi en aza indirilmeye çalışılmaktadır. Tahliye ve yükleme işlemleri sırasında iş makinaları, kamyon, treyler vb. yüklerin sürüş hızı düşük olduğundan gemiye en yakın sahaya planlama yapılması gerekmektedir. Örnek bir gemi verisinden elde edilen bir problemde tahliye edilecek ve yüklenecek on yedi yük grubu bulunmaktadır ve bunlar iş makineleri, aksamlar, otomobiller, römorklar, kamyonlar vb. yük türlerini içermektedir. Modelde, saha kapasiteleri, sahaların rıhtıma uzaklıkları, yük gruplarının elleçlenme hızları ve yan hizmetler göz önünde bulundurularak gerekli kısıtlar oluşturulmuştur. Ro-Ro gemilerinden tahliye edilecek ve yüklenecek araçların ne kadarının hangi sahalara alınacağı ve geminin hangi rıhtıma yanaştırılacağı sorularına General Algebraic Modeling System (GAMS) programında oluşturulan bir tam sayılı programlama modeli ile cevap aranmıştır. Geminin yanaştırılması için yanaşabileceği rıhtımlardan bir tanesinin seçilmesi ve bu problemde ikili bir sistem kurulması gerektiğinden tam sayılı programlama yöntemi kullanılmıştır. Modelin çözümünde geminin hangi rıhtıma yanaştırılması gerektiği, araç gruplarının hangi sahalara kaçar adet istiflenmesi gerektiği ve operasyon süresinin kaç saat süreceği sonuçlarına ulaşılmaktadır. GAMS programında çalıştırılan optimizasyon modelinin sonuçları ile manuel planlama verileri karşılaştırıldığında optimizasyon modelinin manuel plana göre 13% daha iyi sonuç verdiği gözlemlenmiştir. Modelden elde edilen sonuçlara bakılarak liman yönetimi, geminin hangi rıhtıma yanaşacağını, dolu olan sahalarda değişiklik yaparak bunun model sonucunda nasıl bir etki yaratabileceği ve sahalara atanan araçların dağılımını değerlendirilebilir ve personel planlaması yapılabilir. Bu model Ro-Ro taşımacılığı yapan limanlarda terminal operasyon sistemleri ile beraber entegre edilerek liman süreçlerine uyarlanabilir ve geliştirilebilir.
-
ÖgeTürk deniz gücü stratejisi kapsamında deniz taşımacılığı ve limanların avrupa birliği politikaları ile karşılaştırılması, eksiklikler ve öneriler(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024-01-29) Bilge, Gürkan ; Kırval, Levent ; 423211010 ; Denizcilik ÇalışmalarıTürkiye, toplamda 8592 kilometre uzunluğundaki geniş kıyı şeridiyle dikkat çekmekte ve bu coğrafi yapı, ülkenin deniz taşımacılığı ve liman işletmeciliği alanlarında ciddi bir potansiyel taşıdığını ortaya koymaktadır. Üç tarafının denizlerle çevrili olması ve Avrupa ile Asya kıtaları arasında stratejik bir köprü konumunda bulunması, Türkiye'nin deniz taşımacılığı ve liman işletmeciliği stratejileri açısından büyük bir öneme sahiptir. Deniz yollarının bu önemli kesişim noktasında yer alması, Türkiye'yi hem ekonomik hem de stratejik anlamda denizcilik sektöründe merkezi ve etkili bir konuma yerleştirmektedir. Denizcilik, sadece askeri güç açısından değil, aynı zamanda ekonomik ve ticari istikrarın devamlılığı açısından da kritik bir rol oynamaktadır. Deniz gücü kavramı, savaş gemileri ve askeri varlıkların ötesine geçerek, uluslararası ticaretin, deniz yoluyla taşımacılığın, liman yönetiminin ve deniz kaynaklarının verimli kullanımının önemini vurgulamaktadır. Türkiye'nin bu stratejik coğrafi konumu, denizcilik alanında sunduğu avantajlarla birleşerek, ülkenin bu sektördeki stratejik planlamasının ve politika oluşturma sürecinin kritik önemini daha da artırmaktadır. Türkiye'nin denizcilik sektöründeki potansiyelini maksimize etmek ve bu alanda daha etkin rol oynamak için kapsamlı, yenilikçi ve etkili stratejiler geliştirmesi gerekmektedir. Bu stratejiler, ekonomik kalkınmanın yanı sıra Türkiye'nin uluslararası sahada daha güçlü ve etkili bir pozisyon edinmesini de sağlayacaktır. Bu durum, Türkiye'nin denizcilik sektöründe sadece bölgesel bir aktör olmaktan çıkıp, küresel ölçekte daha belirgin ve etkili bir rol üstlenmesine olanak tanıyacaktır. Dolayısıyla, Türkiye'nin denizcilik politikalarını ve stratejilerini bu geniş ve kapsayıcı perspektifle geliştirmesi, hem ulusal hem de uluslararası düzeyde büyük önem taşımaktadır. Bu gelişim, Türkiye'nin ekonomik büyümesini ve uluslararası ticaretteki konumunu güçlendirirken, aynı zamanda denizcilik sektöründeki inovasyon ve teknolojik ilerlemeleri de teşvik edecektir. Bu araştırma, Türkiye'nin deniz taşımacılığı ve liman işletmeciliği üzerine olan politika ve yaklaşımlarını kapsamlı bir şekilde değerlendirirken, Avrupa Birliği'nin bu alandaki politika ve uygulamalarıyla bir karşılaştırma yapmakta ve Türkiye'nin bu alandaki eksiklikleri için öneriler sunmaktadır. Araştırma ilk olarak Denizcilik stratejisi ve politikalarını kapsamlı bir şekilde ele alarak, denizlerin uluslar için olan önemini, denizcilik gücünün çeşitli yönlerini ve mavi ekonomi gibi temel kavramları derinlemesine inceler. Öncelikle, denizlerin ulusal ekonomik, siyasi ve askeri güçteki rolü ile ticaret ve kültürel etkileşimlerdeki kilit konumu vurgulanır. Ardından, denizcilik gücü ve deniz gücünün faktörleri; coğrafi konum, fiziki uygunluk, ülkenin büyüklüğü, nüfus yapısı, halkın ve hükümetin karakteri gibi faktörlerle analiz edilir. Denizcilik sektörüne yönelik mavi ekonomi kapsamında deniz canlı kaynakları, cansız kaynaklar, yenilenebilir enerji, liman faaliyetleri, gemi inşası ve onarımı, deniz taşımacılığı, kıyı turizmi gibi konular detaylı bir şekilde incelenir. Deniz körlüğü kavramı üzerinde durularak, denizlerin stratejik öneminin göz ardı edilmesinin olası sonuçları incelenir. Bu bölümler, ulusların denizcilik alanındaki stratejik yaklaşımlarını ve bu sektördeki potansiyelini değerlendirirken, aynı zamanda denizcilikle ilgili genel kavramsal çerçeveyi de aydınlatmaktadır. Bu geniş kapsamlı çalışma, Türkiye'nin denizcilik ve liman yönetimi politikalarını ayrıntılı bir biçimde ele alıp, bu alanda Avrupa Birliği'nin benimsediği politika ve uygulamalarla karşılaştırmalı bir değerlendirme yaparak, Türkiye'nin bu sektördeki potansiyel eksikliklerine yönelik önerilerde bulunmaktadır. İlk olarak, denizcilik stratejileri ve politikalarını detaylı bir şekilde inceleyerek, denizlerin ulusal ve global düzeydeki önemi, denizcilik alanındaki çeşitli güç unsurları ve mavi ekonomi konseptini derinlemesine analiz eder. Denizlerin ekonomik, politik ve askeri güçteki rolleri, ticari ve kültürel etkileşimlerdeki merkezi pozisyonları öne çıkarılır. Daha sonra, denizcilik ve deniz gücünün çeşitli faktörleri - coğrafi konum, fiziksel uygunluk, ülkenin büyüklüğü, demografik yapısı, toplumun ve hükümetin karakteri gibi - detaylı bir şekilde irdelenir. Mavi ekonomi perspektifinden denizcilik sektörüne yönelik konular; deniz biyolojik kaynakları, abiyotik kaynaklar, yenilenebilir enerji kaynakları, liman operasyonları, gemi yapımı ve tamiri, deniz yoluyla taşımacılık, sahil turizmi gibi çeşitli konu başlıkları altında ayrıntılı olarak ele alınır. Deniz körlüğü kavramını irdeleyerek, denizlerin stratejik öneminin ihmal edilmesinin olası sonuçlarını tartışır. Bu kısımlar, ulusların denizcilik alanındaki stratejik yaklaşımlarını ve bu alandaki potansiyellerini değerlendirirken, aynı zamanda denizcilikle ilgili genel teorik çerçeveyi de açıklığa kavuşturur. Türkiye için iyi örnek oluşturması, coğrafi yakınlığı, üyelerinin köklü denizcilik tarihinin olması ve geçmiş dönemde katılmak için faaliyetler yürütmesinden dolayı karşılaştırmada Avrupa Birliği seçilmiştir. Bu nedenle Avrupa Birliği'nin denizcilik politikaları ve bu alandaki kurumsal yapıları geniş bir perspektifle ele alınmaktadır. Avrupa Birliği'nin tarihine ve denizcilik alanındaki rolüne dair bir giriş yapıldıktan sonra, Avrupa Parlamentosu, Avrupa Konseyi, AB Konseyi, Avrupa Komisyonu gibi önemli organlarının yapısı incelenerek politika oluşturan birliğin kapsamlı yapısı analiz edilmektedir. Avrupa Birliği'nin denizcilik politikaları; deniz taşımacılığı politikaları, liman politikaları, çevre politikaları ve piyasa düzenlemeleri, kapsamlı bir şekilde ele alınarak, Erika-I, II ve III deniz güvenliği paketleri, Liman Devleti Kontrolü, tek cidarlı tankerlerin kullanımdan kaldırılması gibi önemli düzenlemeler ve politikalar üzerinde durulmuştur. Avrupa Birliği'nin denizcilik sektöründeki bütünleşik politikası, mavi büyüme, denizcilik verileri ve mekansal planlaması, entegre deniz gözetimi ve deniz havzaları stratejisi gibi modern yaklaşımlarla sektörün geleceğini şekillendirme çabaları vurgulanmaktadır. Ayrıca, Avrupa Birliği'nin Uluslararası Denizcilik Örgütü ve Uluslararası Çalışma Örgütü ile stratejik uyumları da incelenerek, bu uluslararası kurumlarla olan koordinasyonun ve işbirliğinin önemi ortaya konulmuştur. Avrupa Birliği'nin denizcilik alanındaki kapsamlı ve çok yönlü politikalarını, kurumsal yapılarını ve uluslararası işbirliklerini detaylı bir şekilde ele alınmakta ve bu politikaların genel bir değerlendirmesini sunulmaktadır. Bu kapsamlı araştırma, Türkiye'nin denizcilik politikalarını ve bu alandaki tarihsel gelişimini ayrıntılı bir şekilde ele alarak, Osmanlı İmparatorluğu'ndan başlayıp Türkiye Cumhuriyeti'nin devraldığı denizcilik faaliyetlerini ve bunların günümüze kadar uzanan evrimini detaylandırmaktadır. Ekonomik gelişim süreçlerinde belirlenen kronolojik beş yıllık planlar çerçevesinde denizcilik politikalarının nasıl şekillendiği incelenirken, Türkiye'nin 11. Kalkınma Planı kapsamındaki denizcilik stratejileri, Avrupa Birliği'nin benimsediği denizcilik politikalarının incelendiği başlıklara paralel olarak; deniz taşımacılığı, liman işletmeciliği, çevresel düzenlemeler ve piyasa ile rekabet politikaları altında değerlendirilmektedir. Ayrıca, Türk deniz idaresinin yapısal özellikleri, denizcilik sektörüne yönelik altyapı yatırımları, Denizcilik Genel Müdürlüğü ve liman yönetimi gibi önemli konular ele alınmış, Türkiye'nin denizcilik sektöründe yer alan istatistiksel veriler, Türk deniz ticaret filosunun mevcut durumu, liman trafiği, ro-ro hatları, kruvaziyer sektörü ve kabotaj taşımacılığı gibi kritik alanlarda güncel durum ve kapasite analizleri yapılmıştır. Türkiye'nin 2053 yılına kadar belirlediği denizcilik politikaları hedefleri, altyapı gelişimi ve deniz yoluyla kargo ve yolcu taşımacılığı hizmetlerinin iyileştirilmesi üzerine detaylı bir şekilde incelenmektedir. Bu çerçevede, taşımacılık yönetimi, deniz güvenliği, iklim değişikliğine adaptasyon, gemi inşası, kıyı tesislerinin yönetimi, hizmet kalitesi, çevresel duyarlılık, enerji verimliliği, güvenlik standartları, insan kaynağı gelişimi ve teknolojik yenilikler gibi birçok konu ele alınarak, Türkiye'nin denizcilik sektörü için gelecekteki hedefleri ve potansiyel gelişim yolları ayrıntılı bir şekilde tartışılmaktadır. Bu analiz, Türkiye'nin tarihsel ve mevcut denizcilik faaliyetlerini derinlemesine irdelemekte ve geleceğe yönelik vizyonunu somut önerilerle pekiştirmektedir. Tüm bu konuların detaylı incelenmesine müteakiben son olarak belirli Avrupa Birliği üye ülkelerinin ve Türkiye'nin denizcilik sektörleri başlığı altında politikaları ve sonuçları karşılaştırılmalı olarak incelenmiştir. Türkiye için eksik görülen konularda öneriler sunulmuştur. Yapılan analizler ve karşılaştırmalar sonucunda Türkiye'nin denizcilik sektöründe eksik olduğu belirlenen alanlara yönelik öneriler sunulmuştur. Bu öneriler, Türkiye'nin denizcilik alanında daha etkin, verimli ve rekabetçi bir yapıya kavuşması için yol gösterici niteliktedir. Bu bölüm, Türkiye'nin denizcilik politikalarının güçlendirilmesine ve uluslararası arenada daha etkili bir rol oynamasına katkıda bulunmayı hedeflemektedir.
-
ÖgeYeşil marina konsepti ve marina işletmecilerinin yeşil marina performans kriterlerine bakış açılarının incelenmesi için bir yaklaşım önerisi(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2023) Turgay, Nazel ; Keçeci, Tuba ; 865158 ; Denizcilik Çalışmaları Bilim DalıDenizcilik sektöründe yaşanan büyüme ile birlikte çevresel sürdürülebilir gelişimin sağlanması mücadele gerektiren bir konu olarak karşımıza çıkmaktadır. Limanların sürdürülebilir yönetiminin sağlanması, limanların ve gemilerin neden olduğu çevre sorunlarına yönelik önlemlerin alınmasını, doğal kaynakların sürdürülebilirliğinin sağlanmasını, kirliliğin en aza indirilmesini, liman operasyonlarında yenilenebilir enerji ve geri dönüştürülmüş malzemelerin kullanılmasını gerektirmektedir. Bu bakış açısı üzerine temellenen yeşil liman kavramı, sürdürülebilir ve çevre dostu limanı temsil etmektedir. Yeşil liman konsepti, limanların çevresel sürdürülebilirliğine öncelik verirken aynı zamanda ekonomik büyümelerini de destekleyen bir kalkınma stratejisidir. Bu konseptin amacı, liman bölgelerinde sosyal ve ekonomik büyümeyi eş zamanlı olarak teşvik ederken, doğal kaynakların sürdürülebilirliğini garanti etmektir. Marinalara olan talebin her geçen gün artması ile birlikte, marina endüstrisinde uzun vadeli çevresel sürdürülebilirlik konusunun ele alınması büyük önem taşımaktadır. Marinaların gelişmesi sadece sektöre ve paydaşlarına değil, aynı zamanda bulundukları kıyı bölgelerine de fayda sağlar. Bununla birlikte, ele alınması gereken çevresel sorunlar da ortaya çıkarmaktadır. Ekonomik ve sosyal sürdürülebilirliği sağlamanın yanı sıra çevresel sürdürülebilirliği sağlamak ve gelecek nesillere yaşanabilir bir çevre yaratmak için yeşil uygulamalar hayata geçirilmektedir. Yeşil liman konseptinin marina işletmeciliği ile uyumu çevresel sürdürülebilirlik açısından büyük önem taşımaktadır. Yapılan incelemeler sonucu marinalarda ulusal ve uluslararası mevzuatlar ile birlikte gönüllülük esasına dayalı çevre uygulamalarının yürütüldüğü görülmüştür. Gönüllülük esasına dayalı mavi bayrak uygulaması oldukça kapsamlı olmakla birlikte sürdürülebilir kalkınma hedeflerini karşılayan uygulamaları da barındırmaktadır. Ancak marinaların sürdürülebilir yönetim anlayışını da kapsayan yeşil marina konseptinin oluşturulması marinaların sosyal, ekonomik ve çevre boyutunda büyüme ve gelişmelerini desteklemektedir. Yeşil marina konseptinin taşıdığı önem tez konusunun belirlenmesinde oldukça önemli olmuştur. Bu amaçla hazırlanmış olan anket çalışması ile yeşil marina konsepti hedef kitleye aktarılmaya çalışılmaktadır. Bu çalışma kapsamında gittikçe önem kazanan ve sürdürülebilir bir yönetim anlayışının benimsendiği yeşil liman kavramı ile marinalarda sürdürülebilir çevre yönetiminin bir parçası olarak yeşil marina kavramı incelemeye alınmıştır. Marina faaliyetlerinden kaynaklanan çevresel etkiyi azaltarak, ekonomik ve çevresel sürdürülebilirliği sağlamak için marinalar halihazırda çevresel yönetim uygulamaları yürütülmektedir. Bu çalışmanın başlıca amacı marinalarda yürütülen çevre yönetimi uygulamalarından ve yeşil liman kriterlerinden yola çıkılarak, yeşil marina performans kriterlerinin belirlenmesi ve marina işletmecilerinin bu kriterlere bakış açılarının incelenmesidir. Kapsamlı sayısal bir metodoloji kullanılarak yapılan ilk çalışmadır. Çalışmada incelenen kriterler üç ana başlık içermektedir. Her başlık kendi içerisinde alt başlıklara ayrılmaktadır. Bu üç ana başlık on beş alt kritere, bu kriterler on üç alt kritere ve bu kriterler de 3 alt kritere ayrılmaktadır. Ana başlıklar ile birlikte toplamda otuz dört kriter tanımlanmıştır. Çalışmanın uygulama kısmında ise bulanık AHP yöntemi kullanılarak kriterlerin önem değerleri hesaplanmıştır. Bulanık AHP yönteminin ilk basamağı olan ağırlıkların puanlandırılması işlemi için anket çalışması yapılmıştır. Anket çalışması marinalarda görev alan uzmanların çevrimiçi katılım sağlamasıyla gerçekleştirilmiştir. Bu bağlamda çalışmanın yeşil marina konseptinin tüm yönlerini içermesine önemli ölçüde özen gösterilmiştir. Çalışmanın yeşil marina üzerine inceleme yapan tüm araştırmacılara faydalı olması amaçlanmaktadır.