LEE- Peyzaj Mimarlığı-Doktora
Bu koleksiyon için kalıcı URI
Gözat
Çıkarma tarihi ile LEE- Peyzaj Mimarlığı-Doktora'a göz atma
Sayfa başına sonuç
Sıralama Seçenekleri
-
ÖgeSualtı kültürel peyzajının dokümantasyonu ve haritalanması: Likya antik bölgesi - Kaş( 2020) Gürevin, Sinem ; Yasin Çağatay Seçkin ; 615602 ; Peyzaj Mimarlığı ; Landscape ArchitectureSualtı kültürel peyzajının dokümantasyonu ve haritalandırılması konusunun kapsamı, peyzaj mimarlığı, arkeoloji, tarih, geomatik ve sualtı araştırmaları gibi farklı disiplinlerden oluşmaktadır. Binlerce yılın izlerini döndüğünüz her köşe başında karşınıza çıkaran Likya, geçmişe ait taşıdığı izler açısından oldukça zengin, Türkiye'nin en turistik bölgelerinden biridir. Likya'nın oldukça önemli bir parçası olan Kaş, eski uygarlıklara tanık olmuştur, keşfedilmiş ve keşfedilmeyi bekleyen çok sayıda kalıntıya sahiptir. Bu araştırmanın asıl amacı bu kalıntıları ortaya çıkarmak ve onları akademik literatürün bir parçası haline getirmektir. Kaş, araştırma alanı olarak belirlenmiştir. Bölgenin kültürü ve denizle etkileşimi antik dönemlere kadar dayanmaktadır. Bu çalışma alanı, sualtı kültürel peyzajı yaklaşımı ile değerlendirmektedir. Bu araştırmanın amacı, sualtı kültürel peyzaj alanlarının araştırılması ve ortaya çıkarılması, sualtı kültürel miraslarının tespit edilmesi, bilimsel bir yaklaşımla haritalandırılması ve belgelenmesidir. Bu kültürel peyzaj alanları ortaya çıkarıldığında, kültür miraslarımızın korunması mümkün olacaktır. Bu araştırma aynı zamanda sualtı kültür peyzaj alanlarının yönetim planının altyapısı olarak da kullanılabilir. Peyzaj mimarlığı disiplininin ana konularından biri olan kültürel peyzaj bu çalışmanın kapsamını tanımlar. Peyzaj zamana, kültüre ve mekâna göre birçok farklı anlam barındırabilen karmaşık bir kavramdır. Peyzaj mimarlığı coğrafya ve turizmden, arkeoloji ve antropolojiye kadar çeşitli disiplinleri içerebilir. Kültürel kaynaklar ve doğa arasındaki mesafe ancak kültürel peyzaj yaklaşımıyla kapanabilir. Kültürel miraslar yenilenemeyen kültürel kaynaklardır ve geçmişin antropojenik ve doğal değişiklikleriyle kültürel peyzaja ışık tutar. Kültürel miras, kentsel ve kırsal alanların niteliğinin ve kimliğinin geliştirilmesinde ve aynı zamanda turizm için bir kaynak oluşturmada etkilidir. Kaş sınırları içindeki karasal alanlarda çok sayıda arkeolojik kalıntı bulunmuştur ve daha fazlası için araştırmalar devam etmektedir. Bölgenin tarihi, insanların denizle etkileşimi ve hatta bölgedeki bazı antik kentlerin sular altında olması, karadaki araştırmalara kapsamlı bir sualtı araştırmasının eklenmesi gerektiğini göstermektedir. Dalgıçların ve balıkçıların yıllar boyunca karşılaştığı kalıntılar ve gemi enkazları bölgenin önemli bir sualtı kültürel mirasına sahip olduğunu doğrulamaktadır. Ancak, bu değerler zamanla fırtınalar ve akıntılar tarafından aşınmaya devam etmektedir. Ayrıca, dalış teknikleri ve dalış teknolojilerinin gelişmesi nedeniyle son yüz yılda hırsızlığa da maruz kalmaktadırlar. Kaş'taki sualtı kültürel mirasını koruyabilmek ve bunları kültürel değerlerimize ekleyebilmek için, bu alanda bulunan eserleri haritadaki kalıntıların bilgisiyle sunmak çok önemlidir. Böyle bir çalışma Türkiye'de daha önce hiç yapılmamıştır ve bu araştırmanın asıl önemi bu noktada ortaya çıkmaktadır. Sualtı araştırma alanının kültürel miraslarının harita üzerinde kesin koordinatları ve mevcut durumu ile gösterilmesi, kültürel değerlerimizi korumamıza ve tanımamıza yardımcı olacaktır. Araştırmanın kapsamı gereği, bugüne kadar bulunan kültürlerin devam etmekte olan çalışmalarını desteklemek ve yeni bilgilere ulaşmak mümkün olacaktır. Kapsam dahilinde izlenen yöntemde, araştırmaya literatür çalışması yapılarak başlanmıştır. Temel teoriler araştırıldıktan sonra bölgenin tarihi, coğrafyası, fiziki koşulları ve ekonomik koşulları gibi özellikleri incelenmiştir. Bir sonraki aşama bölgedeki pilot noktaların seçilmesidir. Pilot bölgelerdeki kalıntıların oluşma sebeplerinin neler olabileceği ve neden kalıntıların belirli bölgelerde toplandığı üzerine çalışılmıştır. Alanın genelinde kalıntıların yaklaşık dönemsel haritaları çıkarılmıştır. Araştırma bölgelerinde kullanılacak ölçüm yöntemleri belirlenerek ekip oluşturulmuş ve sualtı kültürel peyzaj alanların da ulaşılabilen belirli örnekler seçilerek belgelenmiş, koordinatları ile harita üzerine işlenmiştir. Bu araştırma, bölgenin tarihini, gelişimini ve değişimini ortaya çıkarmayı amaçlamaktadır. Harita üzerinde yer alan bulgular tarihsel bilgileri ile belirtildiği için, araştırma alanının tamamını kronolojik sıraya göre anlamaya yardımcı olur. Sualtında çok fazla kültürel kalıntı bulunmaktadır. Bunlar çoğunlukla gemi enkazları ve doğal, teknik veya kazayla ilgili sebeplerden dolayı batan yükleridir. Eşsiz bir değere sahip olan bu kalıntılar, yalnızca ait oldukları medeniyet dönemini değil, aynı zamanda ait oldukları kültürün nasıl yayıldığını da gösterir. Geçmişi incelemek geniş ve kapsamlı bir konudur ve geçmişin izleri karada veya su altında bulunabilir. Kalıntıların önemli kültürel varlıklar olabilmesi için bu izlerin tarihi, mimari veya bilimsel bir değeri olmalıdır. Bulunan kalıntılar bir disipline dayanan bir sosyo-kültürel düzene dahil edilebildiğinde, kültürel değeri olan kalıntılar haline gelir. İnsan kültürünün tarihi, bilimsel veya mimari izlerini taşıyan kalıntılar sualtı kültür kaynağı olarak kabul edilir. Bu tanımda, en küçüğünden en büyüğüne kadar deniz taşıtları ve batık hava taşıtları ve bunların kargoları, sualtı şehirleri ve yapıları ve hatta insan kalıntıları sualtı kültürel kaynağı olabilir. Toplumların kimliklerini tanımlamak için kullanılan tüm kültürel kaynaklar, insanlığa ait değerlerdir. Kültürel miras, bir toplumdaki bireylerin ortak tarihlerini ifade eden ve aralarındaki birlik duygusunu güçlendiren bir faktördür. İnsanların tarih boyunca biriktirdikleri deneyim ve geleneklerin sürekliliğini sağlar. İnsan etkisinin bir sonucu olarak, sualtı kültürel mirasları deniz tabanının tümünü kaplar. Bu nedenle, sualtı kültürel peyzaj alanları ayrıca sualtı kültürel miraslarını da içerir. Her ne kadar toplumların ve bireylerin denizle ilişkileri insanlık tarihi kadar eski olsa da denizciliğin gelişimi özellikle 1500'lerden bu yana ivme kazanmıştır. Sualtı kültür mirasları yüzlerce yıldır dünyaya yayılmıştır. Dünya tarihi boyunca, doğal afetler, binlerce geminin denize batmasına neden olmuş ve kıyı bölgelerindeki pek çok şehri sular altında bırakmıştır. Bu gemilerin, yapıların ve diğer kültürel unsurların çoğu su yüzeyinden görülemediğinden bu kalıntılar göllerin, denizlerin ve okyanusların altında güvenli bir şekilde korunmuş ve günümüze kadar gelmiştir. Günümüze kadar gelmeyi başarmış olan bu sualtı kültür miraslarının bir parçası Kaş ilçesinde belirlenen pilot bölgelerde yapılan bir çalışma ile ortaya çıkarılmıştır. Çalışmada karşılaşılan belirli zorluklar sebebi ile sadece bölgedeki dalış bölgelerinde bulunan amfora, çapa ve batık kalıntıları belgelenmiş ve harita üzerinde koordinatları belirtilmiştir. Bu aşamaya kadar öncesinde gerek teorik gerek ise çalışma alanın ön araştırması olarak pek çok inceleme yapılmış bölgenin mevcut koşullarının haritaları oluşturulmuştur. Bu araştırma, Kaş'ta sular altında kalan alanlara yapılan kültürel peyzaj analizinin bir uygulamasıdır. Sonuçlar, sualtı kültür peyzajlarının bizi bilgilendirmek ve ilerletmek için oldukça yüksek potansiyele sahip olduğunu göstermiştir. Sosyal kimliğin oluşması için geçmişin farkındalığı yadsınamaz. Sosyal duygular toplumla birlikte anlam kazanmış ve toplumun devamlılığı hissi toplumu oluşturan her birey için değerlidir. Kültürel değerler, toplumun geçmişini oluşturan bir bütünün parçalarıdır. Bu nedenle, sosyal hafızayı oluşturan ve bölgede yaşayan insanların genel kültürüne dayanan kültürel kaynaklar çok önemlidir. Sualtı dünyasındaki kültürel değerlere erişim, onları zararlı eylemlere karşı savunmasız bırakmak ile birlikte tarihi, kültürleri ve medeniyetleri anlamamıza yardımcı olur. Bu nedenle, sualtı kültür mirasının korunması, tarihsel değerlerimizin korunması anlamına gelir. Sualtı kültürel peyzaj alanlarını korumak için en yararlı yöntem kalıntıları belgeledikten sonra bölgedeki yerel halkı bilgilendirmek ve değerlerinin takdir edilmesini sağlamaktır. Bununla birlikte, doğanın tehlikelerine karşı hiçbir şey yapılamaz. Peyzaj alanları ister tasarlanmış ister doğal olarak mevcut olsa da sürekliliğini korumak için hava, su ve toprak gibi doğal kaynaklara ihtiyaç duyar. Çevresindeki doğal sistemler ile yıkılmaz bir bağlantı içindedir. Bu bağlantı kültürel peyzaj alanlarını diğer kültürel miraslardan ayıran temel özelliktir. Neredeyse tüm kültürel mirasların taşınamamasının nedeni budur. Kültürel peyzaj alanların çevreleri ile olan ilişkisinin bazen onarılması gerekir, ancak her zaman yönetilmesini gerektir. Birçok farklı disiplinin bir arada çalışmasıyla kültürel alanların yönetimi ve planlanması sağlanabilir. Peyzaj mimarları, tarihçiler, arkeologlar, ormancılık profesyonelleri, tasarımcılar, mimarlar, mühendisler, kültürel coğrafya uzmanları, yaban hayatı uzmanları, tohum poleni uzmanları, peyzaj bakım ve yönetim uzmanlarının iş birliği ile kültürel peyzaj alanlarının yönetimi için stratejiler geliştirilebilir. Her kültürel alanın yönetimi farklı bir yöntem, farklı bir strateji gerektirir. Çünkü çevre, iklim, coğrafi ve tarihi özellikler değişebilir. Bazı kültürel peyzajlar bir metropolün ortasındaki küçük bir bölge olsa da bazıları sualtında, diğerleri ise binlerce dönüm alana yayılmış bir kırsal alan olabilir. Kültürel peyzaj alanlarının yönetimi, kültürel bir peyzaj alanı olarak kabul edilen bölgenin tanımlanması ile başlar. Bundan sonra, en önemli adım, hasara neden olabilecek faktörleri önlemektir. Alanların devamlılığını sağlamak için iyi bir yönetim planı hazırlanmalıdır. Yapılan tüm bu araştırmalar sonucunda Kaş'taki kültürün topografya tarafından şekillendirildiği ve geliştiği açıktır. Bölgenin değerlerini ortaya çıkarmak ve herkesle paylaşmak için, önceki kültürlerin tüm izlerini ortaya çıkarmak ve anlamak önemlidir. Mevcut kültürü, kendimizi ve içinde yaşadığımız ortamı anlamak için kültürümüzün gelişimini ve tarihini sebepleri ve sonuçları ile anlamamız gerekir.
-
ÖgeGörme engelli bireylerin peyzajı algılama biçimlerinin anlaşılması(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2021-04-20) Özgür, Duygu ; Eşbah Tunçay, Hayriye ; 502132604 ; Peyzaj MimarlığıGörme engelli bireylerin, toplumsal ve kentsel yaşama katılımlarında kentsel fiziksel çevrenin önemi bir kat daha artmaktadır. Bu bireylerin, kentin kamusal mekanlarını bağımsız olarak rahat kullanabilmelerinde karşılaştıkları birtakım fiziksel engeller vardır. Bu engelleri çözümlemede; gören rehber, baston ve rehber köpek dışında kılavuz izler, doku farklılığı, sesli yönlendirmeler ve uyarı sistemleri gibi yardımcı cihazlardan yararlanmaktadırlar. Bunlarla birlikte bağımsız hareketlerini sağlamada görme dışında diğer duyu organlarını da özel ve benzersiz düzeyde kullanmaktadırlar. Toplumun her bireyi gibi bu bireylerin de kentsel dış mekanlarda konumunu tanımlayabilmesi ve gideceği tarafa yönelimini yapabilmesi konforunu yaşaması, bulunduğu mekânı algılaması dolayısıyla bağımsız hareket edebilme hakkı vardır. Bu açıdan bakıldığında görme engelli bireylerin kentsel mekâna erişimde ve mekânı kullanımda biçimsel kriterlerle, mekânı kavramada sahip olduğu algısal yeteneklerini, kamusal mekânları tasarlama ve planlama kurgusu içinde tartışmak ve tasarım kriterleri açısından olumlu etkilerini ortaya koymak önemlidir. Bu araştırmanın amacı; görme engelli bireylerin kent parklarını kullanma, peyzaj mekânını kavrama ve peyzajı algılayışlarında, belirledikleri duyusal referansların saptanmasıdır. Bu kapsamda, bu bireylerin bağımsız hareketlerine bağlı olarak peyzaj mekanını deneyimlerken çevreden aldıkları dokunsal, işitsel, kokusal ve tatsal referansların hareketlerini, konumlarını, kullanımlarını ve davranışlarını nasıl yönlendirdikleri üzerine yoğunlaşılmıştır. Araştırma metodu, 4 aşamadan oluşan bir analitik yaklaşımla kurgulanmıştır. İlk aşama olarak görme engelli bireylerin bir peyzaj mekanı kullanımlarında duygu, algı, tutum ve davranışlarının ardındaki nedenleri öğrenebilmek için yarı yapılandırılmış birebir görüşme tekniği kullanılmıştır. Bu teknik kapsamında, kentsel çevrede bağımsız hareket yeteneği olan 22 görme engelli bireyle görüşülmüştür. Görüşülen bireylerin sosyo-demografik bilgileri ile kent parkı mekanını deneyimleme sürecinde mekanı kavramada peyzajı nasıl algıladığı, mekanda sırasıyla ve çoğunlukla hangi duyular yardımıyla kendilerine ne tür referans noktaları belirledikleri ile ilgili veriler toplanmıştır. İkinci aşamada, görme engelli bireylerin dokunma, işitme, koku ve tat olgusu bağlamında mekanda belirledikleri duyusal referansları algı ve bilişim bağlamında tespit etmek için deneysel alan çalışması yapılmıştır. Görüşme yapılan bireylerden gönüllü katılan 8 bireyle, bir kent parkı deneyimlenmiştir. Park alanında bireylerin bağımsız hareketleri ve bir engelle karşılaştıklarında nasıl davrandıkları gözlemlenerek; algılayışlarında hangi duyularla hangi referanslara ulaştıklarını ortaya çıkarmak için görüntülü kayıt alınmıştır. Alan çalışması sonucunda, bu bireylerin belirledikleri duyusal referanslarla kentsel mekanın fiziksel özelliklerini tanımlayabildikleri ve bu referansları hareketlerini yönlendirmek için yaratıcı şekilde kullandıkları ortaya çıkmıştır. Alan çalışması ardından, üçüncü aşama olarak görme engelli bireylerin mekan kurgusunda erişilebilirliklerini ve mekanı kullanılabilirliklerinin irdelemesi için mekansal dizim yöntemi kullanılmıştır. Mekansal dizim yönteminde alan bütünü için 'connectivity' ve 'integration' analizleri ve alanın bir bölümü için 'visibility' analizi yapılmıştır. Analizler sonucunda, görme duyusu dışında diğer duyularla duyusal mekan algısı ve mekânsal davranışın, kamusal peyzaj mekanı kurgusu üzerindeki etkileri ortaya konulmuştur. Son aşamada elde edilen çıkarımlar, tüm duyularla algılayışın peyzaj tasarımına yön vermesi açısından peyzaj tasarım ilkeleri şeklinde paylaşılmıştır. Araştırma bulgularında ilk olarak görme engellilerin bir peyzaj mekanı kullanımı irdelendiğinde kendilerine duyusal referanslar belirledikleri tespit edilmiştir. Bu referansların algılanmasında bireylerin, işitme ve koku alma duyularını ön planda tuttuğu görülmüştür. Ayrıca mekanı algılama biçimlerinde tesbit edilen duyusal referansların mekanı kullanımlarında temsiliyetleri olduğu önemli bir diğer bulgudur. Her bir duyusal referansa karşılık gelen bu mekansal referanslar, bireylerin mekanı tanımlamada, mekanın kurgusunu kavramada ve de mekanı bağımsız kullanımlarında olumlu etkiye sahiptir. Duyusal referanslarla temsil ettikleri mekansal referansların bütününe bakıldığında duyular, duyusal referanslar ve mekansal referanslar birbiri ile bir ilişki ağı kurmaktadır. Bir diğer önemli bulgu ise görme engelli bireylerin algılama biçimlerinin birbirlerinden farklı olmasıdır. Bu doğrultuda bireylerin mekanın kurgusu ve sirkülasyon ağını algılayışlarının farklılık gösterdiği anlaşılmıştır. Araştırmanın sonuçları kapsamında, duyusal referansların mekansal kullanımda temsiliyetleri değerlendirildiğinde peyzaj tasarımına etkili olacak öneriler geliştirilmiştir. Görme engelli bireylerin bağımsız şekilde yaşamlarını sürdürmeleri için; kentin fiziksel çerve şartlarının, onların kentsel mekanları kullanım biçimlerine göre dikkate alınması gerekmektedir. Kentsel çevre tasarımında görsellik olmadan da erişilebilir, algılanabilir, tanınabilir ve hissedilebilir peyzaj mekanları tasarım ve uygulamalarında çok disiplinli ve sürdürülebilir gelişmeler içeren kapsamlı çalışmalar olması gerekliliği ön plana çıkmaktadır. Görme engelli bireyin kenti duyumsama tarzından yararlanarak elde edebileceğimiz çıktılar, kentsel çevre içerisinde peyzaj mekanlarının tasarım anlayışına yeni açılımlar ve yeni bakış açıları getirecektir. Onların mekân algısı referansları ile onlara uygun nitelikte düzenlenen kentsel mekanları tüm kullanıcılar için ön görmek kent erişilebilirliğinin sağlanmasına da katkı sağlayacaktır.
-
ÖgeA model to utilize emerging ICT for revitalizing under-valued public open spaces in urbanscape: Investigating spatial video projection(Graduate School, 2023-07-24) Najjar, Lima ; Başkaya Türer, Fatma Ayçim ; 502162602 ; Landscape ArchitectureAs the 21st century unfolds, there is a chaotic interaction between rapid urban development, emerging information, communication technologies (e-ICTs), and natural dynamics. In the last decade, digital technologies have advanced at an unprecedented pace, reflected in contemporary cities' spatial experience. In addition, due to the COVID-19 pandemic, serves as a catalyst for digital e-ICTs interventions in daily life, the dependence on digital mediums in communications between people increased in a noticeable way. Hence, there is a need for an update in spatial planning and design approaches. Accordingly, this study aims to provide an approach (model) for utilizing e-ICT to deal with contemporary spatial planning and design issues. This thesis addresses the existence of a considerable number of neglected, under-valued public open spaces (UVPOSs) within densely populated urban environments. These spaces are used well below their carrying capacities despite being in good physical condition. UVPOS threatens urbanscape quality, including its environmental, social, economic, and aesthetic aspects. Even though UVPOS can have destructive effects, revitalizing these spaces can contribute to sustainable urbanization. To find quality urban public spaces in today's dense cities, UVPOS revitalization is considered a priority. In the context of UVPOS, a particular existing and developing digital e-ICT called spatial video projection (SVP) is investigated as a potential tool for revitalizing UVPOS. Spatial video projection covers digital information and communication technology that uses video projection on a surface to provide immersive experiences. In this study, e-ICT is defined as either existing information and communication technologies (ICTs) used in an emerging manner or emerging technologies that have not yet reached their maximum potential. A public open space with certain characteristics may be viewed as under-valued by a specific society but not by another. Therefore, this research focuses on a particular area of study. It descends from the city scale of Istanbul to a specific area of the Golden Horn. This research aims to provide a model that involves a theoretical, analytical, and practical framework. Accordingly, the thesis is divided into three phases: Phase 1: Identifying and linking the research's three main pillars UVPOS, UVPOS revitalization, and SVP (Chapter 2), and locating the research topic in the international research landscape (Chapter 3). Phase 2: Providing a comprehensive insight into Spatial Video Projection relevant to the research topic (Chapter 4). This also includes SVP models that have potential for UVPOS revitalization which are drone-based SVP and the mobile pedal SVP (Chapters 5 and 6). Phase 3: designing and developing a multi-level analysis and decision support making framework to examine the study area (Istanbul - Golden Horn) (Chapters 7, and 8). The theoretical framework consists of phase one and phase two. The analytical and practical framework consists of phase three. In this regard, a mixed methods approach includes quantitative and qualitative methods used to achieve the objective of each chapter. For the first and second phases, a systematic literature review, bibliometric analysis, and a guided extensive search were conducted. For the third phase, an extensive guided search, open-ended interviews, questionnaires, and a multi-criteria analysis benefitting from ArcGIS were implemented. This thesis is designed in a hybrid format. Some chapters consist of published articles, while the others are in a normal chapter format. A sum of five articles were published based on this thesis topic. There are three articles that were accepted in peer-reviewed academic journals classified as Q1, Q2, and Q3. Chapters 3, 5, and 6 represent these articles. There is a minimum of two articles that also will be sent for peer review soon. One article is formulated from chapters 2 and 4 and ready to be sent for peer review. The other ones are from chapters 7 and 8; the work on them is in progress. The first section of chapter 7 represents a conference paper. Another conference paper also based on this thesis was published and it is included in Appendix A. Details about each published article are mentioned in each chapter. A project based on the current thesis gained the opportunity for implementation in an official event called "Kamusal Alanda Dijital Sanat" The organizers of this event are the Istanbul Planning Agency, Istanbul Metropolitan Municipality, and the Amberinteractive platform. This project is explained in chapter 7, section 7.2.2. In its overall composition, this thesis provides a comprehensive approach to studying an e-ICT for revitalizing UVPOS within a specific study area. It also develops processes for forthcoming use as in chapter 3 and chapter 8. Chapter 3 provides a distinct bibliometric step-by-step guide to locate an emerging topic in the landscape of international literature. Chapter 8, however, provides a process to develop a decision support tool to identify UVPOS and those that are suitable for revitalization by SVP for the case of Golden Horn. The process provided by this chapter can be used to develop a similar decision-support tool for other case studies. The model (approach) provided by this thesis lays a foundation for future research and practices. This thesis is practice-led in its nature, and it contributes to the debate surrounding smart cities and sustainable developments.
-
ÖgeSustainable park model: A qualitative approach in sustainability assessment of parks(Graduate School, 2023-11-15) Safarkhani, Melody ; Örnek, Muhammed Ali ; 502172602 ; Landscape ArchitecturePublic open spaces evolving towards a more sustainable state contribute to the overall sustainability of an urbanized region over time. Sustainable parks, as integral parts of the urban environment, play a crucial role in sustainable development as they provide environmental, social, cultural, and economic benefits. The sustainabilization of parks is recognized as a complex process since it embraces different, however connected, aspects. To ensure parks' sustainability, sustainability assessment tools are of great importance as they emphasize delivering positive net sustainability gains now and into the future. Internationally recognized park sustainability assessment tools are benchmarks to guide sustainability-related actions and initiatives within parks. They concentrate primarily on the environmental and economic aspects of sustainability, and they endeavor to obtain information and quantitative data from authorities to evaluate the park concerning sustainability in these dimensions. In addition, within these tools, there are criteria and indicators which focus on social and cultural aspects. The current park sustainability assessment tools are partially successful in guiding authorities and decision-makers concerning the latest sustainability implementations. However, notwithstanding their efforts to establish parks' sustainability vision, they do not follow a holistic approach; since they do not involve park users directly in the evaluation processes. That is to say, in these tools' perspective user-oriented approach to sustainability evaluation is not considered; thus, users' perceptions and preferences regarding the park are ignored. Accordingly, this study aims to open discussions specifically on how to entail park users in the sustainability assessment of parks. Therefore, the study poses a model as a complementary tool to the current ones for seeking sustainability principles and transitioning towards sustainable states within parks. Indeed, the proposed sustainable park model is a qualitative approach to the sustainability assessment of parks that focuses on the importance of including people in sustainability evaluation. Furthermore, this model emphasizes the importance of sustainable practices by including park users' preferences and perceptions, which provide long-term benefits to the environment, the local community, and the economy. Sustainability is a context-dependent and place-based phenomenon, and practices regarding sustainable placemaking are recognized as potential drivers in connecting people to places. Understanding the interrelationships between people and places is vital to realize social motivations and determining approaches toward sustainability. Moreover, sustainability is not merely about concrete/material aspects of a place; instead, it emphasizes immaterial aspects as well. Because places are not merely geographical locations; rather, they are the manifestation of human-place interaction, which consists of human values, beliefs, and bonds that they are assigned to them. Parks as places are the product of both concrete and abstract/material and immaterial dimensions and processes; parks are dynamic and under the influence of human-place relational changes. Accordingly, while discussing sustainability transformation, both outer and inner dimensions need to be considered. Sense of place is considered one of the inner dimensions of sustainability transformation. Sustainability is about fulfilling the needs and desires of people to ensure well-being and quality of life, which is feasible by meeting the people's biological, psychological, and cultural needs. Since creating a sense of place is contingent on meeting these needs, a sense of place becomes an indicator of sustainability. In addition, a sense of place is associated with the sense of belonging and participation towards a place. More explicitly, the sense of place is defined with indicators including place attachment, place identity, and place dependence; a place with its characteristics and components generates these clusters of ideas for its users. Accordingly, the study aims to explore the role of the sense of place in the context of sustainable park-making. Therefore, the study investigates the link between the sense of place and the park's physical landscape and provided services in the context of sustainable place-shaping. In this way, it better understands and integrates them into the sustainability transformation discourses. As a result, the study proposes a new conceptual framework for the evaluation of parks to be a base for sustainability transformation, which results in moving toward sustainable development of a host community. To understand the level of sense of place regarding a park and the factors influential in its creation, the study designs a model which entails a qualitative approach based on the component-based process model. For this purpose, firstly, the study mainly focuses on constituting the components and explaining the processes of the model. The model consists of two sets: interview and sense of place measurement. The interview set reveals park users' perceptions and preferences regarding the park's physical landscape and provided services. This set comprises questions' dimensions, focuses, contexts, and contents hierarchically. The dimensions are selected based on human-place interaction dimensions, including behavioral, emotional, cognitive, and demographic. The questions are classified into five primary focus categories: behaviors & experiences, opinions & values, feelings & emotions, knowledge, sensory, and background. The study determines the contexts of the questions based on criteria and indicators demonstrated by current park sustainability assessment tools and literature on park sustainability subject; thus, the questions' contexts are user profile, usage modes, site, recreation, green space, water feature, movement and accessibility networks, urban furniture, service facilities, waste-clean environment, animal-inclusive, culture inspired, heritage preservation, participatory approach, education-oriented, emotional, and multisensory. The contents of the questions need to be determined based on the contexts and characteristics of the case under examination. The second set of the study, titled as sense of place measurement, is devised based on four distinguished characteristics: polarity, directness, components, and dimensions. While discussing polarity, the second set uses semi-polar scaling, ranging from not having a sense of place to the positive pole. Regarding the dimension, it uses a multi-dimensional scale approach; thus, three dimensions of place attachment, place dependence, and place identity are considered, which are recognized as indicators of a sense of place. Each dimension has two components; correspondingly, the multi-component approach is also applied within the second set of the model. The components entail sentences aimed to be rated by the park's users to understand the level of each indicator of sense of place. In relation to the directness attribute, the indirect technique is selected since the components do not directly ask participants about their level of place identity, attachment, and dependence. Accordingly, by this set of components and processes, park users' levels of sense of place are measured. To interpret the results, firstly, the data and information obtained from the interview set are thematically analyzed to drive sub-themes and themes for further discussion leading to implications and recommendations for the park. However, before sub-themes and themes generation, the users' views are labeled as positive, negative, impartial, and general. The two labels of positive and negative are considered determiners with respect to the sense of place level. With the help of SPSS, the positively and negatively labeled views are merged with the results of the sense of place measurement set. By doing so, the model investigates the relationship between positive and negative views and users' sense of place. To show how to employ this model, Göztepe park, a community park located in Istanbul city, is used as a case; hence, the steps in data gathering and data analysis are illustrated. Accordingly, 118 people (60 female and 58 male Göztepe park' users) were interviewed, and their levels of sense of place were measured. The interview results are thematically analyzed, and a total of 129 opposing views are obtained, of which 37 views are positive while the rest are negative. Göztepe park users have a total of 2.61 out of 5, which indicates that users have a sense of place regarding the park. In general, regardless of age and gender, the SPSS results demonstrate that negative views have a negative effect on the level of sense of place while positive views positively influence it. With respect to the number of subthemes and themes, a total number of 24 subthemes and a total of 16 themes are derived, which are used as bases for the implications and recommendation part for Göztepe park sustainability. These sub-themes and themes are derived directly from park users' perceptions and preferences regarding the park's physical landscape and provided services; therefore, by considering them in actions and implementations within the park, users' sense of place levels will be positively influenced. Hence, it contributes to the park's sustainability. In sum, the relationship between park users' perceptions and preferences and their sense of place levels is reciprocal, each influencing the other in a reinforcing manner. By understanding and addressing park users' perceptions and preferences and sense of place levels, parks would be more sustainable, livable, and supportive of human well-being. Accordingly, the proposed sustainable park model is a valuable tool for authorities and decision-makers to adapt park sustainability initiatives through this approach. This model emphasizes the importance of integrating people in sustainability evaluation to ensure that parks are managed in a socially responsible way. In addition, the sustainable park model highlights the importance of engaging and involving local communities in park planning, design, and management regarding sustainability, which helps to foster a sense of place and stewardship among the community, leading to greater participation and support for sustainability initiatives.