FBE- Mimarlık Tarihi Lisansüstü Programı - Doktora
Bu koleksiyon için kalıcı URI
Gözat
Çıkarma tarihi ile FBE- Mimarlık Tarihi Lisansüstü Programı - Doktora'a göz atma
Sayfa başına sonuç
Sıralama Seçenekleri
-
ÖgeAnkara'nın konutlaşma sürecindeki biçimsel gösterge değerlerinin ''kimlik'' kavramı ile ilişkilendirilmesine ait bir inceleme(Fen Bilimleri Enstitüsü, 1998) Aykut, Olcay ; İnceoğlu, Mine ; 75015 ; Mimarlık Tarihi ; History of ArchitectureKentsel mekanlardaki konut alanları, o kente ait kimlik oluşturmada önemli bir yere sahiptirler. Ankara kentinde, Cumhuriyetin kuruluşu ve ardından kentin başkent ilan edilmesiyle sosyal/ ekonomik / politik / kültürel / dönüşümler yaşanmıştır. Bu dönüşüm içinde yeni oluşan değerlerin kentin fiziksel mekanına dolayısıyla konutların biçimsel / kullanımsal ortamlarına yansıdığı izlenmektedir. Cumhuriyet döneminin mimarlık ortamının verileri diğer yandan Ankara Kent' inin planlama değerleri ile birliktelik gösteren konut alanlarında dönem karakteristikleri tipik özellikler gösterseler de dönem aralıklarında 1960'lı yıllara kadar geçişli bir değişim görülür. Bu geçişli değişimlere bakıldığında 1960'lara kadar bütünlüklü bir değişim izlenir. Bu bütünlüğün ilk bozulduğu dönem 1960, ikinci büyük kırılmanın ya da bozulmanın görüldüğü dönem 1980'ler sonr asıdır. Ancak 1980 sonrası değişim bir bütün olmaktan çok içinde barındırdığı çeşitlilik ile kenti kaotik ortama sokmuştur. Bu anlayış kentin o güne kadar oluşturduğu kent dokusunun kimliğini parçalar. Bu parçalanma ile birlikte kent fiziksel anlamda Cumhuriyetin oluşturduğu biçimsel bütünlükten uzaklaşır. Bu uzaklaşma kentte bunalımı başlatır. Her tasarımcı, bu bunalıma kendince çözüm aramaya başlar. Bu nedenle tezde, tüm kentlerimizi barındıran kimlik kırılması tehlikesine karşı, kültürel değerlerin yeni yerleşimler içinde nasıl etkilendirilebileceğine dair tartışma, bir öneri "kültürel mesaj" modeli içinde irdelenmeğe açılmaktadır. Bu model ile, kent sokağına ya da mahalle ölçeğindeki yerleşimlerin biçimsel olarak çevreye nasıl bir kimlik oluşturacağı grafik ifadelerden yola çıkılarak, bina kod' ları oluşturulacaktır. Bu kod'lar aracılığında çevre'nin biçimselliğine bilgi katkısında bulunulacaktır. Dolayısıyla "kimlik" sorununa her tasarımcının tasarım oluşturmada, bireysel katkılarının yanısıra bilimsel katkılar aracılığında girdiler elde ederek, fiziksel ortama kimlik katılabilinecektir.
-
ÖgeXIX. yüzyılda Pera/Beyoğlu'nun ekonomik, kültürel ve politik yapısının mimariye etkileri(Fen Bilimleri Enstitüsü, 1998) Durudoğan, Seza ; Batur, Afife ; 75075 ; Mimarlık Tarihi ; History of ArchitecturePera (Beyoğlu), XX. yy.a kadar Lövanten ve Avrupalı nüfusunun getirdiği özellik nedeniyle batılı gezginlerin daima yakınlık duyduğu, seyahatnamelerinde yaşamından kesitler verdikleri bir bölge olmuştur. XX. yy.da ise cumhuriyetle birlikte gelen ve nüfus yapışım değiştiren sosyal ve ekonomik değişim, bazı yazarların geçmişi araştırarak bölgeye nostaljik bir yaklaşımla eğilmelerini getirmiştir. Bu tezin amacı, hakkında çok fazla sayıda yayın çıkmasına rağmen pek azının bilimsel araştırmaya dayandığı Pera'nın ekonomik, kültürel ve siyasi yapısının mimariye etkilerinin araştırılmasıdır. Bu amaçla seyahatnameler ve bölgede yayınlanan günlük gazeteler taranmak suretiyle buradaki her türlü haber, ilan ve reklam değerlendirmeye alınmış ve haritalara işlenerek değerlendirilmiştir. VI. Daire'ye ait Abdülaziz Albümleri ile önemli bir belgesel değer taşıyan Sigorta Haritaları üzerinde yapılan saptamalarla, Pera (İstiklal) Caddesi'nin Galatasaray ile Tünel arasında kalan bölümünde konut-ticaret ilişkisi ortaya çıkarılarak, tek ailelik konuttan apartmanlaşmaya geçiş çeyrek yüzyıllık bir farkla her iki harita üzerinde irdelenmiştir. Tez altı bölümden oluşmaktadır. 1. Bölümde çalışmanın amacı, kullanılan yöntem ve yararlanılan kaynaklar tanıtılmıştır. 2. Bölümde bölgenin topografyası, fiziki sınırları ile mahalle ve sokakları tanımlanmıştır. 3. Bölümde ise İstanbul tarihi içinde XIX. yy.a kadar Pera'nın, bir uzantısı olduğu Galata bölgesi ile bağıntılı olarak tarihsel gelişimi irdelenmiştir. 4. Bölüm, araştırmanın ağırlığını oluşturan ve sonuç için verilerin toplandığı bölümdür. Burada büyük çoğunlukla gazetelerden elde edilen bilgilerle Pera'daki sosyo-ekonomik, kültürel ve politik durumla birlikte ilk belediye kararları ve bunların 1870 yangını sonrasında kentsel dokuya yaptığı etkiler araştırılmış, ayrıca bölgedeki yapı tipleri, Batı'lı örnekleriyle karşılaştırılarak ortak yanlar ortaya çıkarılmıştır. 5. Bölümde, bir önceki bölümde elde edilen veriler değerlendirilerek haritalar üzerine işlenmek suretiyle bölgenin konut-ticaret ilişkisi ile konut yapısı ortaya çıkartılarak ilk çok katlı konutlardan örnekler verilmiştir. 6. Bölüm sonuç bölümüdür. Pera'nın tarihsel gelişimi içinde mimari olgusunun genel bir değerlendirmesini içermektedir. Çalışmada üç ek bulunmaktadır. Ek A'da üzerine saptamaların yapıldığı haritalar ile cephe siluetleri verilmiştir. Ek B'de Mecelle-i Umur-u Belediye'de çıkan ve VI.Daire'nin kuruluş kararını belirten bölümlerle, L'Indicateur Constantinopolitain Guide Commercial'den alınan ilgili fotokopiler ve yazılı kaynaklardan yararlanılarak hazırlanan çizelgeler yer almaktadır. Ek C'de ise günlük gazetelerden alınan konuyla ilgili reklam ve ilanların fotokopileriyle, bölgeyi tanıtan gravür, kartpostal ve fotoğraflar verilmiştir.
-
ÖgeDolmabahçe Sarayı'na ilişkin arşiv belgelerinin mekan kullanımı açısından değerlendirilmesi (1853-1914)(Fen Bilimleri Enstitüsü, 1999) Aykut, Pelin ; Batur, Afife ; 100701 ; Mimarlık Tarihi ; History of ArchitectureTez, temelde Dolmabahçe Sarayı'nda mekan kullanımına ilişkin yazılı- görsel belgelerin araştırılması, incelenmesi ve 1853-1914 yılları arasındaki mekan kullanımı ve değişimlerinin ortaya çıkarılmasını ve değerlendirilmesini hedeflemektedir. Bu amaçla, arşiv ve kütüphanelerde yapılan tarama çalışmalarıyla amaca yönelik belgeler toplanmış, toplanan yazılı-görsel belge, mekanlara göre tasnif edilmiş ve her mekan için edinilen belgeler ve bilinenler ışığında bir değerlendirme yapılmıştır. Bu değerlendirmeler sırasında öncelikle mekanların günümüzdeki durumları tanımlanarak, yapının inşa edildiği dönemde mekana yüklenen fonksiyonun günümüzde değişip değişmediği sorgulanmıştır. Arşiv malzemesinin mimarlık tarihi araştırmaları açısından büyük önem taşıdığı gözönüne alınarak, kent dokusunun gelişimi ve yapı ile ilgili en güvenilir bilgileri alabilmek amacıyla mümkün olduğunca fazla arşiv belgesine ulaşılmaya çalışılmıştır. Binanın yapım aşamaları, geçirdiği onarımlara yönelik bilgilerin alındığı ve olaylara ilişkin objektif bilgiler veren resmi arşiv belgeleri yanısıra sübjektif bilgilerin de yeraldığı dönemin gazete ve dergilerinin taranması sonucu toplanan bilgiler de bu çalışmada başvurulan önemli kaynaklar olmuştur. Özellikle 19. yüzyıl istanbul basını sözkonusu olduğunda, mimari ve sanat ortamına ilişkin bilgiler elde etmenin mümkün olduğu görülür. Bugün, Dolmabahçe Sarayı'nın geziye açık bir müze-saray olmasına bağlı olarak ortaya çıkan sorunlar, değişen koşulların yapıyı ve buna VII bağlı olarak mekanlarım nasıl zorladığı ortadadır. Bu nedenle bir çok mekanda karşımıza çıkan yeniden fonksiyon verilmiş olan mekanları çok yadırgamamak gerekir. Bu duruma neden olan en önemli faktör mekanların kullanıma açıldığı dönemi aydınlatan yeterli belge elde edilememesidir. Zaman içinde yapılan mekanlar arası obje transferleri de mekanların özgünlüğünü bozmuş, mekanla bütünleşen objelerin farklı yerlerde kullanılmasına neden olmuştur. Tezin amacı, öncelikle Dolmabahçe Sarayı mekanlarına ilişkin direk bilgi veren arşiv belgelerine ulaşabilmektir. Ancak, yapılan araştırmalar sonucu elde edilen bilgiler ışığında doğrudan mekanı tanımlayan, mekan hakkında bilgi veren arşiv belgelerinin bulunmadığı saptanmıştır. Arşiv belgelerinde çoğunlukla mekan adı verilmediği gibi, olabileceği düşünülen mekanlar hakkında bilgiye de ancak az sayıdaki arşiv belgesinde rastlanmıştır. Çalışmada, öncelikle ulaşılan kaynaklar belli bir düzen içinde verilmiş, daha sonra bu kaynak ve bilgiler kendi içlerinde tasnif edilerek adı geçen mekanlar belirlenmiş, bu mekanlara ait bilgi veren dokümanlar, mekanlar için açılan alt başlıklar altında biraraya getirilmiştir. Böylece, hangi mekanla ilgili olarak hangi yoğunlukta bilgiye ulaşıldığı ya da mekanlar hakkında bilgi olup olmadığı konusunda fikir edinilmeye çalışılmıştır. Değerlendirme bölümünde ayrıca, belgelerden yola çıkılarak, mekana yüklenen fonksiyonun nasıl değiştiği izlenmiş, günümüzde bu mekanlara verilen farklı işlevler üzerinde durulmuştur. Konuyla ilişkili olarak ulaşılan tüm belgeler sonuç bölümünde çeşitli saptamalar yapma yolunda kullanılmıştır.
-
Öge12. yüzyıl Anadolu Türk Camileri(Fen Bilimleri Enstitüsü, 2005) Güler, Mustafa ; Aktuğ Kolay, İlknur ; 166647 ; Mimarlık Tarihi ; History of Architecture1071'deki Malazgirt Zaferinden sonra Anadolu kapılan Türklere açılmış olmakla birlikte, Türklerin Anadolu'da tutunmaları ve yerleşmeleri için yaklaşık üç çeyrek asır geçmiş ve ancak Türkler, Anadolu'daki yapı faaliyetlerine 12. yüzyılın ikinci çeyreğinden itibaren başlayabilmişlerdir. Bu nedenle 12. yüzyıl, Anadolu'da, Türk Cami Mimarisi'nin de bir başlangıcı sayılabilir. Günümüze kadar ulaşabilen, 12. yüzyıl camileri, inşa edildikleri tarihlerden itibaren sayısız tamirat ve tadilat geçirmiş olduğundan ve hatta özgün hallerini tamamen kaybettiklerinden, bu dönem için en önemli problem, yapıların özgün hallerinin belirlenmesidir. Anadolu'daki ilk devir camilerini oluşturun, 12. yüzyıl camilerinin, genel olarak üç ana şema üzerinde inşa edildiğini söyleyebiliriz. Şemalardan ilki, örneklerini Karahanh ve Gazneli camilerinde gördüğümüz, harimi enine sahınlardan oluşan ve ortasında mihrap önü birimi yer alan tiptir, ikincisi Büyük Selçuklu camilerinde gördüğümüz, harimi mihrap önü birimi ile önünde eyvandan oluşan ve harimin kuzeyinde avlusu bulunan tip, üçüncü ise Küfe tipi camilerdir. Ancak bu üç şema da, Anadolu'ya geldiğinde değişikliğe uğrayarak, harim ile avlu bir duvarla birbirinden ayrılmış, ilk tipte gördüğümüz yapılarda, mihrap önü birimi giderek büyüyerek harime hakim olmuş ve harimin önüne avlu eklenmiş, ikinci tipte, avlu ve eyvan harime dahil edilmiş, orta sahnın ortasında avluya tekabül eden bir ışıklık ile eyvanı hatırlatacak birimler yer almıştır. Yapıların hatimlerinin kuzeyindeki avlulara gelince, harimde ışıklığı bulunan yapıların avlusunun bulunmadığını, genellikle harimi enine sahınlardan oluşan yapıların ve Küfe tipi yapıların, önünde birer avlusunun bulunduğunu söyleyebiliriz. Yapıların cepheleri ise kuzey cephelerinde yer alan taç kapılar hariç, genellikle düz duvar niteliğindedir. Cephelerde yer alan en önemli mimari eleman, taç kapılardır. Ancak yapıların çoğunun taç kapısı günümüze ulaşamamıştır. Yapıların üst kısımları düz damlıdır. Damda, mihrap önü birimlerinin üzeri birer kubbe veya külahla örtülüdür. Yapılardaki taşıyıcı elemanlar duvarlar, ayaklar ve kemerlerdir. Yapılarda ayaklan birbirlerine bağlayan kemerlerin tamamına yalanı sivri kemerlidir. Yapıların üst örtüleri genellikle, mihrap önü birimlerinde kubbe, diğer sahınlarda ise beşik tonozdur. Ancak Sivas Ulu Camii ve Konya Ulu Camii'nde ise harim, düz ahşap tavanlıdır. Yapılardaki pencereler çoğunlukla özgün durumlarını kaybetmiş olmakla birlikte, yapılarda, dikdörtgen mazgal pencerelere kullanımının daha yaygın olarak görüldüğünü söyleyebiliriz. Yapılarda yer alan mimari elemanlardan, harimde en önemli eleman mihrap, cephelerde ise taç kapılardır. Yapıların çoğu ilk inşa edildiklerinde, minaresiz xxxvii yapılmış olup minareler, çoğunlukla yapılara sonradan ilave edilmiştir. Özgün minareleri günümüze kadar ulaşabilmiş olan yapıların minareleri ise tuğladır. Yapılarda bulunan özgün minberlerin tamamı, ahşap minberlerdir. Yapılardaki malzeme kullanımına gelince, Karahanlılar, Gazneliler ve Büyük Selçuklularda görülen tuğla kullanımı, Anadolu'da yerini(îplikci Camii ile muhtemelen Harput Ulu Camii hariç) taşa bırakmıştır. Ancak yine de bir çok yapının üst örtülerinde, tuğla malzemenin kullanılmaya devam edildiğini görmekteyiz. Şüphesiz olarak Anadolu'da tuğla malzemeden taş malzemeye geçişin en önemli yapısı, Divriği Kale Camii'dir. Yapılarda en yoğun görülen süsleme ise taş süslemedir. Sonuç olarak, Doğu, Güneydoğu ve Orta Anadolu bölgelerinde inşa edilmiş olan 12. yüzyıl Anadolu camilerinde, bir üslup birliğinden ziyade, genel olarak bölgesel etkilerin hakim olduğu ve yeni bir takım mekân arayışlarına başlandığı görülmektedir. 12. yüzyıl Anadolu camilerinde, harimlerde bir mekân bütünlüğünün olmadığını, ancak merkezi mekân arayışlarının başladığını, cephelerin ise genellikle düz duvar niteliğinde olduğunu, bu nedenlerle de yapılardaki mekân bütünlüğündeki eksiklik ve zayıflık, mihraplarla ve taç kapılarla giderilmeye çalışıldığı söylenebilir.
-
Ögeİstanbul'daki geç antik ve Bizans yapıları kapı çerçevesi profilleri(Fen Bilimleri Enstitüsü, 2005) Özügül, Ayşın ; Ahunbay, Metin ; 175754 ; Mimarlık Tarihi ; History of Architectureİstanbul'da Geç Antik ve Bizans dönemi yapılarından bir kısmının kapı çerçeveleri günümüze ulaşabilmiştir. Bu yapıların hepsi, bugünkü Eminönü ve Fatih ilçelerini içine alan ve batıdan 11. Theodosius surları ile sınırlanan ''Tarihi Yanmada''dadır. İstanbul ' daki mevcut en erken tarihli kapı çerçevesi ömeği II. Theodosius Ayasofya'sına (415) ve aym tarihlerde yapılmış olan Altın Kapı (porta aurea)'ya aittir. Diğer erken örnekler Studios Manastın Kilisesi (İmrahor Camisi, 453/4), Hagios Polyeuktos Kilisesi (524-527), Hagia Eirene (yapım başlaması 532) ve Ayasofya'da (532-537) bulunmaktadır. İstanbul'daki Bizans Dönemi'ne ait korunabilmiş kapı çerçeveleri ise Konstantinos Lips Manastın Kilisesi (Fenari İsa Carnisi, 907), Pantepoptes Manastın Kilisesi (Eski İmaret Camisi, ykl. 1 087), V efa Kilise Carnisi (ykl. 1100), Pantokrator Manastın Kilisesi, (Zeyrek Camisi, 1124- 1136), Kalenderhane Camisi (12. yy), Hagios Andreas te Krİsei (Koca Mustafa Paşa Carnisi, XIII.yy'ın ikinci yansı), Chora Manastın Kilisesi'nde (Kariye Camisi, 11. yy- 14. yy) bulunmaktadır. Bu dönemin kapı çerçeveleri genellikle yekpare mermer (veya dekoratif tabii taş) bloklardan işlenmiş iki dikme (söve) ve bunların üzerine oturan yatay blok (lento), nihayet bunun da üzerine yatırılmış bir ikinci bloktan (lento tacı) oluşmaktadır. Söve, lento ve lento taçlan Çeşitli profillere sahip, bezemesiz silmelerle donanmıştır .Rölyef motif işlenmiş olan az sayıdaki örnekte motifler, lento tacının ana silmesi üzerinde yer almaktadır .İstanbul Geç Antik çağ mimari süslemesi üzerine yapılan araştırmalarda, bu dönem Başkent mimari süslemesinin, Batı Anadolunun büyük kentlerindeki II. ve III. yüzyıla tarihlenen anıtlara dayandığım belirlemiştir .Önümüzdeki çalışmada İstanbul'un V. ve VI. yüzyıla ait kapı çerçevesi profillenmelerinin köken sorunu İncelenirken Batı Anadolu'nun II. ve III. yüzyıl mimari süsleme örnekleri üzerine de eğilinmiştir .III. yüzyılın ikinci yansından başlayarak mimarinin diğer alan1annda olduğu gibi, mimari süsleme alanında da bir boşlukla karşılaşılmaktadır. Söz konusu dönemde özgün üretim azalmış, bunun yerine IV .yy .da yaygınlaşan ''devşirme'' malzeme kullanımı tercih edilmiştir Geç Antik çağ öncesi kapı çerçevesi profillenmeleri, yapıların Antik cephe düzenleri ile uyumlu biçim kazanmıştır. Anadolu'da hakim mimari cephe düzeni ikinci ve üçüncü yüzyıllarda Korinth düzenidir ve kapı çerçeveleri de bu düzen uyarınca biçimlenmiştir .V .yüzyıl İstanbul yapılarında korunabilen kapı çerçevelerinde aynı düzene uyumlu fakat yeni silme tipleri ile ve farklı oranlarla kendine özgü bir profillenmenin canlandığım görmekteyiz; esasında bu yenilenme, üst yapı ana kirişlemesi silme düzeninde V.yy'da oluşan yenilik1erin kapı çerçevesine yansımasıdır. II. ve III. yüzyıl Korinth düzeni Anadolu çerçevelerinde söve ve lentolar, arkhitrav benzeri biçimlendirilmiştir: arkhitrav fascia'larının kademelenmeleri astragal'larla vurgulanmıştır; fascia demetini dışbükey-içbükeylikler 520 takip eder veya bazı durumlarda bir kyma rekta son ikisinin yerini alır .Lento taçları, öne taşan çatı saçaklarının küçük tekrarlarıdır. Buna karşılık V .yüzyıl İstanbul çerçeveleri göze çarpar şekilde değişmiştir: kul1amlan silme türleri, sığ düz şeritler, üstlerinde taşkın, iri dışbükey silme, çeyrek çubuk, kyma rekta ve basit İçbükeyliklerdir .Erken dönemdeki kirişleme -çerçeve profil1eri arasındaki belirgin İIİşki, İstanbul 5.yy düzenlemelerinde de göze çarpmaktadır. İstanbul Geç Antik çağ yapılarının kapı çerçevelerinde profil1enme, genel1ikle, kademeler halinde sıralanan, eşit genişlikteki düz şeritlerle başlar (zaman zaman düz şeritlerin arasına bir kyma rekta katılır), geniş ve taşkın bir dışbükey silme ile devam eder; en dıştaki/en Ü8tteki düz silmeyle profillenme tamamlanır. Daha dar çerçevelerde, düz şeritleri takip eden bir kyma rekta ve nihayet en dışta/en üstte bir düz şeritle sıralama tamamlanır .Lento tacı biçimlenmesi, genellikle düz şerit ve kyma rekta profilli silmelerden oluşmaktadır. İstanbul ' da V .yüzyıldan başlayarak görülen kapı çerçeveleri, geniş bir dağılım alanı göstermektedir .Mimarlık alanında Başkent İstanbul etkisindeki Marmara çevresi, Trakya, Yunanistan, Balkanlar , Batı ve Güney Anadolu ve Kuzey İtalya'da diğer başkent Ravenna ' da Marmara Adası mermerinden veya yerel malzemeden yapılmış, İstanbuldaki çağdaşlarına benzer profil1enmeye sahip kapı çerçevelerine rastlanmaktadır. Suriye ve Kilikia'nın birçok yapısının kapı elemanları ve Lykia'daki bazı örnekler farklı özel1iklere sahiptir. Farklılaşmanın nedeni, bahsedilen bölgelerde mimari süslemenin yerel geleneklere, farklı köken ve etkilere bağlı olarak biçimlenmiş olmasıdır. .. Ortaçağ'da İstanbul kapı çerçeveleri profillenmelerinde, Geç Antik çağ örneklerine göre dikkat çekici bazı farklılıklar görülmektedir .İçbükey profilli silmelere daha çok yer verildiği tespit edilmektedir; dışbükey profilli silme daralıp şişkinleşmiş ve daha plastik bir görünüme kavuşmuştur, ileri doğru fırlayan bir içbükey silme sayesinde, en üst1eki son düz şeritin düzleminin gerisinde kalmıştır .Bu dönem için İstanbul dışı koşut örnekler İstanbul 'un yakın çevresinde, Batı ve Güney Anadolu, Trakya ve Yunanistan ' da bulunmaktadır .
-
ÖgeBir Sömürge Modernleşme Örneği Olarak Kıbrıs Ta Kent Ve Mimarlık (1878-1960)(Fen Bilimleri Enstitüsü, 2008-07-25) Tozan, Asu ; Akın, Günkut ; Mimarlık Tarihi ; History of ArchitectureBu çalışmada, yüzyıllar boyunca Kıbrıs’ın kaderi haline gelmiş dış güçler tarafından idare edilme süreçlerinden sonuncusu olan İngiliz döneminde yaşanmış olan modernleşme örneği ele alınmıştır. Kıbrıs’ın koloni geçmişi “sömürge tipi bir koloni” ile stratejik bir “denizcilik üssü” arasında konumlandırılabilir. Kıbrıs kolonyalizmin emperyalist aşamasının başlarında ele geçirilmiş ve II. Dünya Savaşı sonrasında bir süre daha sömürge statüsünü sürdürmüştür (1878-1960). Bu dönem modernleşme sürecine geç katılmış ülkelerin bu yöndeki en temel atılımlarını gerçekleştirdikleri bir zaman dilimini kapsar. Döneme ait veriler tarafsızca sergilenmiş, sömürge sürecinin kent ve mimarlık alanında nasıl bir işleyişe sahip olduğu somut bir düzlemde anlaşılmaya çalışılmıştır. Eğitimin örgütlenmesi ve yaygınlaştırılması, kara- ve demir- yollarıyla Ada’nın büyük bölümünün ulaşılabilirliğinin sağlanması, limanların geliştirilmesiyle dış bağlantıların güçlendirilmesi ve ticaretin kolaylaştırılması, şehirlerde olduğu gibi kırsal yerleşmelerde de altyapı projelerinin hayata geçirilmesi, tarım ve hayvancılıkta üretimi arttırıcı girişimlerde bulunulması, uzun vadeli gelecek perspektifiyle hazırlanan yasa ve yönetmelikler başlıca çalışmalardır. Kıbrıs’taki modernleşmeye dair bulgular, sürecin iki faktör yardımıyla gerçekleştiğini göstermektedir. Bunlar ülke içi şartlar bütünü ve Britanya Krallığı’na bağlı tutumlar olarak tanımlanmıştır. Erken dönemde Krallığa bağlı yöneticilerin tutumu baskın olurken, Yoğun Uygulama Dönemi’nde ülke içi şartları oluşturan toplumun müdahaleleri ortaya çıkmıştır. Son dönem ise iki faktörün birbiri üstünde baskın olma girişimlerine bağlı sancıların yaşanmasıyla geçmiştir. Ülkedeki durum Erken Dönem’dekinin tersine döndüğünde ise sömürge idaresi sonlanmıştır.
-
ÖgeDeğişim Sürecinde Osmanlı Mimarlığı, Iıı. Ahmed Ve I. Mahmud Devri (1703-1754)(Fen Bilimleri Enstitüsü, 2009-02-26) Şahin, Soner ; Kolay, İlknur Aktuğ ; Mimarlık Tarihi ; History of ArchitectureBu tezin ana amacı, Osmanlı mimarlığının 50 yıllık bir dönemi için kapsamlı bir değerlendirme oluşturmaktır. çalışma kapsamının başlangıç ve bitiş tarihi olarak padişahların saltanat zamanları seçilmiştir: değişimin ilk örneklerinin verildiği III. Ahmed döneminin başlangıcı olan 1115/1703 ile Nuruosmaniye Külliyesi’nin yapımına başlanıldığı I. Mahmud döneminin sonu olan 1168/1754 arası. Böylece Osmanlı mimarlığının yaklaşık yarım yüzyıllık bir dönem içindeki gelişimi ele alınması söz konusudur. Dönem içinde yapıların temel tasarım ilkelerinin birbirlerine çok yakın oluşundan anlaşılmaktadır ki, zaman zaman bazı ekoller oluşmuş ve söz konusu sebiller hep aynı ustaların elinde tasarlanmıştır. Bu bağlamda incelenen yapıları üç döneme ayırmak mümkündür. 1703-1718 arası ilk örnekler, 17. yüzyıl mimari anlayışının devamıdır. 1718-1740 arası Lale Devri ve onun etkisindeki dönemde yapıların bazı yenilikler görülür. 1719-1720 tarihli Şehzadebaşı Damat İbrahim Paşa Sebili bunun ilk örneği olarak önemlidir. Bu dönem yapılarında düşeyde bir yükselme söz konusudur; alın kısmı yüksek yapılır, yüksek kasnaklı kubbeler görülür. Yapı yükseldikçe saçaklar da genişler. Hemen tüm yüzeyin rölyef süslemelerle kaplanması da bu devrede görülür. Osmanlı mimarlığında daha önce hiç görülmediği kadar cephesi süslemelerle doldurulan sebiller, İran-Hint etkisini akla getirmektedir. Ancak mimari detay repertuarı hala klasik tarzdan farklı değildir: mukarnas sütun başlıkları, bezemeler klasik repertuarı devam ettirmektedir. 1740’dan sonra, yapılarda artık klasik mimariden tam bir sapma görülür, yeni bir dil geliştirilir. Bunun ilk örneği de 1741 tarihli Mehmed Emin Ağa Sebili’dir. Bu son dönemde daha kıvrımlı, içbükey-dışbükey plan hatları görülür, kemerler dalgalı bir form alır, cephe sathi süsten arınır, daha arkitektonik bir görünüm alır. Özellikle sütunbaşlıkları korint iyon karışımı kompozit niteliktedir. Diğer mimari detaylar beraber bu devirde açık bir batı etkisi, ağır basar. Bu etkinin önce küçük ölçekli yapılarda görülmesinin nedeni; Rokoko ve Barok ilk eserlerin, çeşme, sebil, köşk, konut gibi dinsel kalıplar dışında kalan yapılar olmasıdır. Yaptıranların durumları açısından da bu yapılar, başmimarın emek ya da takibini gerektirmeyen yapılardır ve çözümü zor teknik sorunlar içeren yapılar grubundan değillerdir. Bu küçük eserlerin yaratılabilmesi için benzer örneklerin resimlerini görmek bile yetebilmektedir. Ancak yine de yeni motiflere başvuran bu sebil düzenlemeleri, geleneksel mimarinin kalıplarından çıkmayan diğer tipteki binalarla (cami, türbe, medrese vs) bir arada inşa edilmiştir. İlk kez Nuruosmaniye Külliyesi’nde bu tutarsızlık ortadan kalkmış, tüm külliye yapıları bu yeni anlayışı yansıtır biçimde inşa edilmiştir.
-
ÖgeTanzimat'tan Cumhuriyet'e Galata-şişli Güzergahındaki Gayrimüslim Cemaat Okulları(Fen Bilimleri Enstitüsü, 2009-07-27) Erkan, Pınar ; Ödekan, Ayla ; Mimarlık Tarihi ; History of ArchitectureBu çalışmada, 19. yüzyılda Tanzimat sonrası gayrimüslim eğitim yapılarının Galata-Şişli güzergahında meydana gelen kentsel gelişimle ilişkisi incelenmiştir. Tanzimat reformlarıyla sivil haklara kavuşan gayrimüslim cemaatler, İstanbul’ da özellikle Galata ve Beyoğlu’ nda yaşamaya başlamışlardır. Bölgedeki kentsel gelişim yüzyılın sonunda Şişli’ ye kadar uzanmıştır. Bu dönemde kitlesel eğitim önem kazanmış, açtıkları okullar Batılılaşma, Aydınlanma ve modernizm fikirleri ışığında toplumlarını ileri götürecek ve yeni dünya sistemlerine entegre olacak nesiller yetiştirmeyi hedeflemiştir. Bu yaklaşımlar yaşam biçimlerine, başta eğitim kurumları olmak üzere ortaya koydukları mimari yapılanmaya ve kentsel gelişime yansımış, bölgede Rum, Ermeni ve Musevilerin yarattığı Batılı normlara uygun bir kent prototipi oluşmuştur. Bu tezde bu sürecin gelişimi ve süreçle eğitim yapılarının ilişkisi ortaya konmaya çalışılmıştır.
-
ÖgeGeç Osmanlı Ve Erken Cumhuriyet Dönemlerinde Mimarlık Tarihi İlgisi Ve Türk Eksenli Milliyetçilik (1873-1930)(Fen Bilimleri Enstitüsü, 2009-11-11) Cephanecigil, Vesile Gül ; Akın, Günkut ; Mimarlık Tarihi ; History of ArchitectureOsmanlı’da bilinebilen ilk mimarlık tarihi metni olan Usul-i Mimari-i Osmani’nin yayınlandığı 1873 senesi ile Türkiye’deki tarih yazımında radikal bir kopuşu temsil eden Türk Tarih Tezinin ortaya çıktığı 1930 yılı arasındaki dönem Geç Osmanlı/Erken Cumhuriyet dönemi Türkiyesi için mimarlık tarihinin erken evresini oluşturur. Bu dönemin söz konusu coğrafyada ulus-devletin kuruluş süreciyle çakıştığı da göz önünde bulundurularak tezde, mimarlık tarihi ile ilgili bir grup milliyetçi, bilimsel ve eski eser sevenler cemiyetinin faaliyetleri ile Celal Esad (Arseven), Mübarek Galib (Eldem), Hüsnü (Tengüz), Ahmed Refik (Altınay), Hamdullah Subhi (Tanrıöver) ve Hüseyin Avni gibi yazarlar ve bunların metinleri incelenmiş ve bu dönemde ortaya çıkan mimarlık tarihi ilgisinin Türk eksenli milliyetçilikle olan ilişkisi irdelenmeye çalışılmıştır.
-
Öge19.yüzyıl Galata Ve Pera Apartman-konutlarında Orta Sofa-hol Tipolojisinin Gelişimi(Fen Bilimleri Enstitüsü, 2009-11-24) Sunalp, Abdullah Alp ; Sözen, Metin ; Mimarlık Tarihi ; History of Architecture19. YÜZYIL GALATA VE PERA ARAPTMAN-KONUTLARINDA ORTA SOFA-HOL TİPOLOJİSİNİN GELİŞİMİ ÖZET 19’uncu yüzyıl Galata ve Pera Apartman-konutlarının bağımsız konut bölümlerinde “orta sofa-hol” tipolojisinin gelişimi adlı bu çalışma altı bölümden oluşmaktadır. Birinci bölüm giriş bölümüdür ve iki alt-başlıktan oluşmaktadır. Birinci alt-başlığın çerçevesinde sorunun tanımı ve amaca değinilmektedir. İkinci alt-başlığın çerçevesindeyse kapsam ve yönteme yer verilmektedir. İkinci bölümde Galata ve Pera’da Batılı yerleşmelerin tarihsel, sosyal, ekonomik ve fiziksel gelişimi ele alınmaktadır. Bu bölüm altı alt-başlıktan oluşmaktadır. Birinci alt-başlığın çerçevesinde İstanbul’da latin kolonilerinin kuruluşu incelenmektedir. İkinci alt-başlığın çerçevesinde Galata’daki Ceneviz yerleşmesinin tarihsel, sosyal, ekonomik ve fiziksel açıdan incelenmesine yer verilmektedir. Bu inceleme Ceneviz devri öncesi Galata ve Ceneviz’lerin Galata’ya yerleşmesi adlı iki bölümden oluşmaktadır. İkinci bölümün üçüncü alt-başlığının çerçevesinde İstanbul’un fethinden Tanzimat’a kadar Galata ve Pera’nın tarihsel, ekonomik, sosyal ve fiziksel gelişimi ele alınmakta bu çerçevede de Galata vePera’daki Avrupalı nüfusun, ticaret faaliyetlerin ve elçiliklerin bölgenin fiziksel gelişimine olan etkileri incelenilmektedir. Dördüncü alt-başlığın çerçevesinde Osmanlı’da Batılılaşma ve Reform hareketlerinin Galata ve Pera’nın fiziksel gelişimine etkileri ele alınmaktadır. Beşinci alt-başlığın çerçevesinde 19’uncu yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’undaki siyasi ve ticari gelişmelerin Galata ve Pera bölgelerinin demografik yapısıyla fiziki büyümesine etkileri ve şehir yönetimindeki reformlar incelenilmektedir. Altıncı alt-başlığın çerçevesindeyse 19’uncu yüzyıl Galata ve Pera’sında sosyal yaşam ele alınmaktadır. Üçüncü bölümde 19’uncu yüzyıl Avrupa’sında Apartman-konutların gelişimi ele alınmaktadır. Bu bölüm iki alt-başlıktan oluşmaktadır. Birinci alt-başlığın çerçevesinde Sanayi devriminden 19’uncu yüzyıla kadar Avrupa kentlerinin incelenmesine yer verilmektedir. Bu inceleme Sanayi devriminde fiziksel çevre, Postliberal şehir ve Postliberal şehrin 19’uncu yüzyıl İstanbul’una kavramsal ve fiziksel etkileri adlı üç bölümden oluşmaktadır. Bu üçüncü bölümde 19’uncu yüzyıl İstanbul için yaptırılan büyük projeler, kent dokusunun düzenlenmesi ve Galata-pera bölgesindeki fiziksel etkileri ve 19’uncu yüzyıl İstanbul’unda yeni ulaşım sistemlerinin Galata ve Pera bölgesinin fiziksel gelişimindeki yeri gibi konulara değinilmektedir. Üçüncü bölümün ikinci alt-başlığının çerçevesinde 19’uncu yüzyıl Avrupa’sında konut üretimini etkileyen ekonomik, politik, kültürel faktörler ve Apatman-konut’un gelişimi incelenilmektedir. Dördüncü bölümde 19’uncu yüzyıl Galata ve Perası’nda Apartman-konutların gelişimi ele alınmaktadır. Bu bölüm dört alt-başlıktan oluşmaktadır. Birinci alt-başlığın çerçevesinde Apartman-konut’un kelime anlamına değinilmektedir. İkinci alt-başlığın çerçevesinde İstanbul’da 19’uncu yüzyılın şehirsel konut biçimlerine yer verilmektedir. Üçüncü alt-başlığın çerçevesinde 19’uncu yüzyıl özgün İstanbul konut biçimlerinin oluşumunu etkileyen faktörlere değinilmekte. Dördüncü alt-başlığın çerçevesindeyse 19’uncu yüzyıl Galata ve Perası’nda özgün bir konut biçimi olan Apartman-konut ele alınmaktadır. Beşinci bölümde 19’uncu yüzyıl Galata ve Pera Apartman-konutlarında “orta sofahol” tipolojisinin gelişimi incelenilmektedir. Bu bölüm iki alt-başlıktan oluşmaktadır. Birinci alt-başlığın çerçevesinde geleneksel Osmanlı evinin tarihsel gelişimi, plan tipleri ve mekansal örgütlenişindeki öğelere yer verilmektedir. İkinci alt-başlık dört bölümde ele alınmıştır. Birinci bölümde 19’uncu yüzyıl Galata ve Pera bölgesindeki çok katlı bir konut örneği incelenmiştir. İkinci bölümde Kadıköy’de özgün bir Apartman-konut örneği olan Arif Paşa Apartman-konutuna değinilmiştir. Üçüncü bölümde 19’uncu yüzyıl Galata ve Pera Apartman-konutlarında orta sofa-holün işlevsel ilişkilerinin analizi, bu mekanın merdiven eviyle olan ilişkilerinin analiziyle konut bölümünün fonksiyon şemasının içindeki yeri ve diğer mekanlarla olan ilişkilerinin analizi çerçevesinde incelenilmiştir. İkinci alt-başlığın dördüncü bölümündeyse 19’uncu yüzyıl Galata ve Pera apartman-konutlarında orta sofa-holün biçimsel analizine yer verilmiştir. Sonuç bölümündeyse, bu çalışmanın kısa bir özeti yapılmış ve 19’uncu yüzyıl Galata ve Pera Apartman-konutlarının bağımsız konut bölümlerinin plan tipolojilerindeki orta sofa-holün geleneksel Osmanlı evinin plan anlayışındaki orta sofanın bir yansıması olduğuna ve yüzyıllar boyunca olgunlaşarak gelişen orta sofa geleneğinin Apartman-konut mimarisinde orta sofa-hole dönüşerek yeniden yaşam bulduğuna dikkat çekilerek yanlış koruma politikaları yüzünden tamamen yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olan İstanbul’a özgü bu plan tipolojisinin özellikle korunması gerektiği vurgulanmıştır.
-
Ögeİstanbul’da Yeni İşlevlerle Kullanılan Tarihi Yapıların Üslup Sorunsalı(Fen Bilimleri Enstitüsü, 2010-09-08) Pekol, Banu ; Özer, Filiz ; Mimarlık Tarihi ; History of ArchitectureBu çalışmanın konusu, tarihi yapıların yeniden işlevlendirmesinde mevcut yapıların tarihi birikimleri ve gelecek arasında bir tasarım geliştirmeyi içerdiği için titizlikle uygulanması gereken tasarım sorunsalıdır. Tarihsel sürekliliğin bir parçası olan tasarımlar, yapının kendisinden bağımsız tutulamaz. Tezin asıl inceleme alanını oluşturan üslup sorunsalının mimarlık tarihi açısından analizi için önce teorik zemin, tarihsel arka plan, mevcut yaklaşımlar ve problemler tartışılmıştır. İstanbul’dan seçilmiş dönüştürme projelerinde, yapıların taşıdığı tarihsel, yapısal ve kültürel özellikler araştırılmış, yenileme projesi kapsamında özgün üsluba ve işleve ne tür bir tasarımsal cevap verildiğine dikkat edilmiştir. Estetik yaratıcılığın da kullanıldığı yeniden kullanım örneklerini inceleyen bu doktora tezi, bu yaratıcılığın tarihi yapının özgün dokusuna ve taşıdığı sosyal hafızaya zararlı olmaya başladığı noktaya özellikle değinmiştir. Ortaya çıkan sonucun hem bütünlüğünü ve dürüstlüğünü koruması, hem de onu kullanacaklar için anlaşılabilir olması arasındaki dengenin korunmasında mimarlık tarihi içinde tutarlı davranmanın önemi ve sonuçları incelenmiştir. Özellikle yeniden işlevlendirme projelerinde kullanılan üslubun özgün yapıdaki üslupla bağlantısını inceleyen bu tez, üslup sorunsalının yapının kendisine ve toplumsal hafızaya etkisini ve İstanbul’da bu konudaki mevcut yaklaşımları ortaya koymaktadır. Bu tez, gerçekçi ve tarihe saygılı olacak her yeniden işlevlendirme projesinin geçmişte var olmuş ve gelecekte gerçekleşecek değişimleri kabullenmiş, aynı zamanda da söz konusu yapının mimari kimliğini değişken çevre bağlamında güncel bir şekilde temsil ve tarif etmenin gerekliliğini anlamış olmasını savunmaktadır.
-
ÖgeHagıoı Sergıos Ve Bakkhos Kilisesi: Yeni Mimari Bulgular Ve Tipoloji(Fen Bilimleri Enstitüsü, 2013-02-18) Bayülgen, Batu ; Saner, Turgut ; 460762 ; Mimarlık Tarihi ; History of ArchitectureBu çalışmada, Hag. Sergios ve Bakkhos Kilisesi mimari açıdan, bu konuda karanlıkta kalmış noktaların aydınlatılması amacıyla yeni kazı verileri doğrultusunda ele alınmıştır. Elde edilen önemli bir sonuç, kilisenin bugünkü güney cephesini oluşturan duvarın bitişik bir yapıya, olasılıkla Petros ve Paulos Kilisesi’ne ait olduğu yönündedir. Yapının, yatayda, dönüşümlü doğrusal ve dışbükey geometrili kubbesinin olası benzerleri olarak önceki araştırmalarda Roma mimarlığında ‘balkabağı’ kubbeler olarak adlandırılan Hadrian dönemi örtüleri ya da tetrark sonrasının ‘kaburgalı’ kubbeleri dile getirilmiştir. Ancak bu çalışma, malzeme/yapım teknikleri olarak kilisenin kubbesi ile açık farklılıklar sergileyen bu örtülerin aynı zamanda, genel kabullerin aksine strüktürel biçimlenmelerinin varsayılan oranda belirgin olmadığı, dolayısıyla Hag. Sergios ve Bakkhos ile birlikte değerlendirmelerinin mümkün olmadığı sonucuna varmaktadır. Anadolu kökenli tonoz yapım geleneği ile ilişkilendirilen örtünün, strüktürel açıdan ‘nervürlü’ kubbeler, Ayasofya ve ardılları arasında konumlandırılması öngörülmektedir. Doğrusal ve eğrisel yüzeylerin bir araya getirildiği mimarisiyle Hag. Sergios ve Bakkhos Kilisesi’ni doğrudan etkileyebileceği düşünülen bir kurguyu sergileyen en yakın örnekler tetraconchus kiliselerdir. Bu çalışmada, Roma mimarisinde dekoratif bir öğe olan eksedranın aşamalı olarak tanımlı bir mekan parçasına dönüştüğü ve nihai olarak bu mimarinin özüne katıldığı vurgulanmaktadır. Hag. Sergios ve Bakkhos Kilisesi’nin bu kapsamda yer bulmasını sağlayan unsurların bu açıdan daha belirgin izlendiği görülmektedir. Bu doğrultuda, yakın döneme kadar süren kazı verileri ve çok yönlü bir analiz ile, mimari, dekorasyon ve tarihi/sembolik ilişkiler açısından önemli benzerlikler gösterdiği düşünülen Bosra, Hag. Sergios, Bakkhos ve Leontios Kilisesi öne çıkarılmaktadır.
-
ÖgeBir Modernleşme Pratiği Olarak Kooperatifçilik Ve Bahçeli Konut Yerleşimleri(Fen Bilimleri Enstitüsü, 2013-05-27) Alexander, Gül Neşe Doğusan ; Akın, Günkut ; 10000315 ; Mimarlık Tarihi ; History of ArchitectureTürkiye’de ilk konut kooperatifi 1934 yılında Ankara’da kurulmuştur. Bu kooperatif tarafından inşa ettirilen Bahçelievler konut yerleşimi devlet kurumları tarafından desteklenen özel girişimdir. Bu yaklaşım Türkiye’deki toplu konut üretimi için en yaygın şekilde kullanılan model olmuştur. Bu çalışma kapsamında Türkiye’deki kooperatif yerleşimlerinin 1934-1960 yılları arasını kapsayan tarihi ele alınmaktadır. Kooperatifler, korporatist ekonomi politikalarının araçlarından birisidir. Korporatist bir ekonomi programını benimseyen Erken Cumhuriyet dönemi bürokratları kooperatifleri kendilerine ekonomik artı değer oluşturabilmek amacıyla kullanmıştır. Konut kooperatifleri de kendisine böylesi bir ekonomik sistem içinde yer bulmuştur. Çalışma kapsamında ele alınan dönemde kooperatifler bahçeli tek aile evlerinden oluşan yerleşimler inşa etmiştir. Lüks konut olarak ele alınabilecek bu yerleşimlerin devlet destekli kooperatifler tarafından inşası ise Türk orta sınıfının konut sahibi edindirilmesinde yaygın bir şekilde kullanılan yöntem olmuştur. Batı’da çoğunlukla düşük gelir seviyesine sahip kesimlerin konut ihtiyacını karşılamak üzere kullanılan kooperatiflerin, Türkiye’de orta sınıflara yönelik olarak üretim yapması beraberinde ucuz konut tartışmalarını da getirmiştir. Ancak ucuz konut sunumuna dair üretilen fikirler ve kooperatiflerin işleyişine yönelik eleştiriler üretim sürecine yansıyamamıştır. Toplumun kendi başına ev saihibi olma imkanına sahip olamayan kesimlerine sistemli bir şekilde konut sunumu yapılmamıştır. Zamanla kooperatifler üyelerinin konut üzerinden yatırım yaptıkları ve artı değer ürettikleri bir sistemin parçası haline gelmiştir. Böylesi bir yaklaşımın sonucu olarak ise kooperatif yerleşimleri kentsel gelişime artı değer üretecek bir şekilde katılamamış, arsa spekülasyonunun bir parçasına dönüşmüştür. Bir yatırım aracı olarak görülen kooperatif konutları, 1965 yılında Kat Mülkiyeti Kanunu’nun çıkması sonrasında tek tek yıkılmış ve yerlerine apartmanlar inşa edilmiştir.
-
Ögeİstanbul'da Bizans Dönemi Sarnıçlarının Mimari Özellikleri Ve Kentin Tarihsel Topografyasındaki Dağılımı(Fen Bilimleri Enstitüsü, 2013-09-27) Altuğ, Kerim ; Kolay, İlknur ; 10016931 ; Mimarlık Tarihi ; History of ArchitectureBu çalışmada temel olarak, İstanbul tarihi yarımadadaki Bizans Dönemi sarnıçları ve sarnıç olarak kullanılmış mekanların tespiti, elde edilen veriler ışığında plan özellikleri, yapım teknikleri ve kullanılan malzeme açısından varılan sonuçların değerlendirilmesi, aynı zamanda sarnıçların Bizans İstanbul’u şehir dokusunun anlaşılabilmesine yapabilecekleri katkının irdelenmesi amaçlanmaktadır. Araştırma bölgesi olan İstanbul tarihi yarımadada yer alan Bizans Dönemi sarnıç kalıntılarının tespiti sürecinde mevcut literatürün gözden geçirilmesinin yanı sıra, arşiv tarama çalışması gerçekleştirilmiş, böylece tarihi yarımadada yapılan temel kazıları esnasında gün ışığına çıkarılan ve yayınlara geçmemiş olan sarnıç kalıntılarına dair veriler toplanmıştır. Bu sürece eş zamanlı olarak sürdürülen saha çalışmaları kapsamında, sarnıç kalıntıları yerinde incelenerek belgelenmiştir. Çalışma sonucunda elde edilen veriler tasnif edilerek tarihi yarımadada bulunan Bizans Dönemi sarnıçlarının tam bir kataloğu hazırlanmış, ArcMAP GIS uygulaması ile tarihi yarımada topografik haritası üzerinde koordinatlı olarak işlenerek akıllı veri haline getirilmiştir. Sonuç olarak, tez kapsamında açık sarnıçlar ile birlikte toplam 158 adet sarnıç kataloglanarak analizleri gerçekleştirilmiştir; bu sarnıçların 57 adedi daha önce yayınlanmamış olup, kazılar sonucunda yeni sarnıçlar da ortaya çıkarılabilmektedir. Çalışma sonucunda elde edilen bilgiler IV. ve XV. yüzyıl aralığı gibi geniş bir zaman diliminde Bizans mimarisinde yapım teknikleri ile aynı zamanda İstanbul’un Ortaçağ kent dokusu üzerine ileride gerçekleştirilecek çalışmalarda pratikte istifade edilebilecek önemli sonuçlar ortaya koymuştur.
-
ÖgeGülnuş Emetullah Sultan In İmar Faaliyetleri(Fen Bilimleri Enstitüsü, 2013-12-06) Özgüleş, Muzaffer ; Özer, Filiz ; 10021265 ; Mimarlık Tarihi ; History of ArchitectureOsmanlı İmparatorluğu’nun 17. yüzyılın ikinci yarısı ile 18. yüzyıl başında içinden geçtiği ve çokça göz ardı edilen değişim sürecinde, 1664’ten 1687’ye kadar IV. Mehmed’in hasekiliğini yapmış, daha sonra tahta çıkan iki oğlu II. Mustafa ve III. Ahmet’in saltanatları sırasında toplam 20 yıl valide sultanlık makamında bulunmuş Gülnuş Emetullah Sultan ve yapıları da Osmanlı tarihinin bu dönemine gösterilen ilgisizlikten nasibini almıştır. Oysa bu önemli kadın sultan, hem öncelleri gibi devlet yönetiminde aktif bir rol oynamış hem de bu rolünü imparatorluğun dört köşesine yayılan zengin imar faaliyetleriyle meşrulaştırmıştır. Genellikle Üsküdar’daki külliyesi ve Mekke’deki imaret ve darüşşifasıyla tanınan Gülnuş Sultan’ın, Galata’nın tek saltanat camisinin banisi olduğu, aynı semtte su yollarıyla birlikte çeşmeler yaptırdığı, Kamaniçe’de, Sakız’da ve Oran’da adının kiliseden çevirme camilere verildiği, Edirne’de bir namazgâhlı çeşmesinin olduğu ve İznik civarındaki altı köprünün yapımını finanse ettiği bu çalışma ile ortaya koyulmaktadır. Ayrıca yapıların ortaya çıkışını hazırlayan tarihi süreç, Gülnuş Sultan’ın bunlara zemin hazırlayan aktif siyasi rolü ve pek çoğu günümüze ulaşmayan bu yapıları, arşiv kaynaklarına, vakfiyelere ve nadir görsel kaynaklara başvurularak gözler önüne serilmektedir. Hem yapılarının mimarileri hem de Gülnuş Sultan’ın baniliği önceki kadın sultanlarla karşılaştırılarak onun Osmanlı mimarisindeki yeri ve önemi daha iyi anlaşılmaktadır. Böylece gözden kaçan bir kadın sultan ve bazıları hiç bilinmeyen yapıları yeniden gün yüzüne çıkarılmıştır.
-
ÖgeOsmanlı Döneminde Aya İrini Ve Yakın Çevresi(Fen Bilimleri Enstitüsü, 2013-12-30) Ar, Bilge ; Saner, Turgut ; 10022481 ; Mimarlık Tarihi ; History of ArchitectureAya İrini Kilisesi kendine has bir Bizans üslubunun oluşmasında ana basamaklardan birini teşkil etmektedir. Kilise Osmanlı hakimiyetinde bulunduğu yıllarda da yeniden işlevlendirilerek kullanılmıştır. Topkapı Sarayı’nın inşasından sonra saray duvarları içinde kalan yapı 1453’ten kısa bir süre sonra cephaneliğe çevrilmiştir. Barındırdığı silahların yanı sıra fetih ve savaş ganimetleri ile bazı kutsal emanetleri içerdiği bilinmektedir. 1726’da içindeki değerli eşyalar padişahın izleyeceği bir sergi düzenine getirilerek yapı genişletilmiş ve Dar’ül Esliha (Silahlar Evi) adını almıştır. Kısa süre sonra bu işlevi kaybetse de sergileme yolunda ilk adımlar atılmış olup bu süreç 1869’da Osmanlı devletinin ilk imparatorluk müzesi Müze-i Hümayun’a dönüştürülmesi ile sonlanmıştır. Önceki kaynaklarda yapının Osmanlı tarihi başlıca işlev ve tarihlerden ibaret olarak sunulmuştur. Bu çalışma yapının Osmanlı tarihini onarım ve işlev değişiklikleri için yapılan tüm müdahaleler ile ele almaktadır. Fiziksel uygulamaların yanı sıra işlevle ilgili ekler, yönetimi, tarihindeki önemli kimseler ve çevresinin gelişimi de tez konusu içindedir.
-
ÖgeOsmanlı Fabrika Yapılarının Kentsel Ve Mimari Analizi(Fen Bilimleri Enstitüsü, 2014-04-03) Boyacıoğlu, Didem ; Saner, N. Turgut ; 10031771 ; Mimarlık Tarihi ; History of Architecture19. yüzyıl boyunca inşa edilen fabrika yapılarının Batı’yı model aldığı bir gerçektir. Ancak ne kendi içinde Batı’da, ne de batı-dışı toplumlarda yaşanan sanayileşmenin ve buna bağlı olarak gelişen sanayi mimarisinin hep aynı güzergahı izlediğini söylemek mümkün değildir. Bu noktadan yola çıkılarak hazırlanan tez çalışması Osmanlı sanayi mimarisi kapsamında inşa edilen fabrikaların kendine özgü koşullarını kentsel ve mimari açıdan değerlendirmeyi hedeflemiştir. İlk aşamada 19. yüzyılda Osmanlı kentlerinde yaşanan sosyal ve fiziksel değişimin bir parçası olarak inşa edilen fabrika yapılarının kentle ilişkisi, kent üzerinde yarattığı olumlu veya olumsuz etkileşimler ile Osmanlı yönetiminin bu konudaki tavır ve tutumları ele alınmıştır. İkinci aşamada Osmanlı fabrika yapılarının projelendirilmesi ve fabrika yapılarını tasarlayan ve inşa eden özneler dönemin mühendislik ve mimarlık ortamı içerisinde değerlendirilmiştir. Fabrika mimarisi ve donanım başlığı altındaki üçüncü aşamada ise fabrika yapılarının mimari gelişiminin irdelenmesi, Batı’dan ithal edilen ve Osmanlı’ya özgü olan yanlarının anlaşılması amaçlanmıştır. Tekstil sanayi hem Batı’daki, hem de Osmanlı’daki sanayileşmenin merkezinde yer almaktadır. Bu öncü konumu nedeniyle konunun tekstil sanayi ve çuha üretimi üzerinden değerlendirilmesi uygun bulunmuş, Boğdan Çuha İmalathanesi, İslimye Çuha Fabrikası, İzmit Yünlü Dokuma Fabrikası ve Feshane Fabrikası üzerinde yoğunlaşılarak, Osmanlı çuha fabrikalarının mimari biçimlenişi, donanım/ üretim teknolojisi ve mimari ilişkisi ile strüktür, yapım tekniği ve malzeme özellikleri irdelenmiştir. Çalışma, büyük oranda Osmanlı arşivlerinde yer alan belgelere dayanmaktadır. Elde edilen veriler ışığında ortaya konan sonuçların tartışıldığı son bölümde fabrika yapılarının inşasının Osmanlı’ya özgü bir deneyim olarak nasıl bir güzergah izlediğinin kentsel ve mimari açıdan yorumlanmasına çalışılmıştır.
-
ÖgeXVI. yüzyılda İstanbul'daki Halveti Tekkeleri(Fen Bilimleri Enstitüsü, 2015) Bölükbaşı, Ayşe ; Kolay, Fatma İlknur ; 389264 ; Mimarlık Tarihi ; History of ArchitectureBu çalışmada XVI. yüzyıl İstanbul'unda oluşan ve hızla büyüyen Halveti tekke ağı, siyasi, kültürel, dini, mimari ve kentsel dinamikler açısından incelenmiştir. Söz konusu ağın nasıl oluştuğu, ne şekilde geliştiği ve yapısı ele alınmaya çalışılmıştır. Öncelikle Halveti tekke banileri üzerinde durularak, tekke banilerinin siyasi, toplumsal ve kültürel aidiyyetleri üzerinde durulmuştur. Baniler arasında saray ve çevresine mensup kimselerin ezici bir üstünlüğe sahip olduğu görülmüştür. Devlet ricalinin çoğunlukla Halvetiliğin Cemali/Sünbüli koluna bağlı tekkelerin inşasını teşvik ettiği tespit edilmiş, bu durumun sebepleri üzerinde durulmuştur. Saray ve çevresine mensup kimselerin Halvetiliğin çeşitli kolları arasından sünni akideye daha yakın olanları desteklemeyi tercih ettikleri sonucuna varılmıştır. Bu destek sayesinde Cemali-Sünbüli kolunun daha etkili hale geldiği ve büyük külliyeler içinde tekkelere sahip olduğunun altı çizilmiştir. Tekkelerin sosyal yaşamında en büyük rol sahibi olanlar şeyh ve dervişlerdi. Bir tekkenin kuruluşunun ardından, bani tekke personelini, onların görevlerini ve maaşlarını belirlemekte ve vakfiye belgelerinde kayıt altına aldırmaktaydı. Hatta bazı vakfiyelerde tekke şeyhinin adı dahi geçmekteydi. Ancak banilerin görevi bu şartların belirlenmesinden sonra nihayete ermekteydi. Bundan sonraki süreçte başrolü şeyh ve müritleri oynamaktaydı. Tekke görevlileri kadar tekke fonksiyonları da tekke hayatını resm etmekteydi. Tekkelerin en önde gelen fonksiyonları günlük olarak tekke personeli için ve mübarek gün ve gecelerde ise hem tekke personeli, hem de ziyaretçi ve ihtiyaç sahibi insanlar için yemek dağıtımıydı. Bu günlerde bazen tekke mutfağından, tekke ile aynı külliyede bulunan medrese, mektep, darülhadis personeline dahi yemek verilmekteydi. Bilindiği üzere birkaç tekke ise misafirhane olarak hizmet vermekteydi. Öbür taraftan dini ritüeller ve dervişlerin eğitimi de günlük yaşamın esas unsurları arasındaydı. Tekke görevlilerinin günlük yaşamlarını geçirdikleri tekke yapılarının nasıl adlandırıldığı, hangi birimlerden oluştuğu hususu da bu çalışma için önemli bir problemdir. Öncelikle vakıf belgelerinde bazı yapıların "hangah", bazılarının ise "zaviye" ya da "tekke" şeklinde anılması, isim değişikliği herhangi yapısal bir farklılığa tekabül ediyor muydu sorusunu akla getirmektedir. Tekkeleri oluşturan birimler ve bu birimlerin birbirleriyle ilişkileri de incelenmeye değerdir. Bu meseleye ek olarak tekkelerin farklı birimlerinde hangi tekke fonsiyonlarının icra edildiği de anlatılmaya çalışılmıştır. XVI. yüzyıl İstanbul'undaki Halveti tekkeleri genellikle bir cami/mescit-tevhidhane ya da müstakil tevhidhane, derviş hücreleri, selamlık, bir şeyh evi ya da hücresi, türbe, hazire, matbah, yemekhane, kiler, fırın ve hamam gibi birimlerden oluşmaktaydı. Bu birimler arasında bağlantılar olduğu gibi tekkenin içinde bulunduğu külliyedeki tarikat yapısı olmayan medrese, darülhadis, mekteb gibi birimlerle de birtakım bağlantılar mevcuttu.Ele alınan diğer bir husus ise, bahsedilen bu tekke yapılarının şehir içindeki dağılımı ve bu dağılımın bir anlamının olup olmadığıdır. Tekkelerin dağılımı incelendiğinde, Sünbüli Tekkeleri'nin genellikle Sünbüli asitanesi olan Koca Mustafa Paşa Tekkesi etrafında yoğunlaştığı görülmüştür. Bu Sünbüli tekkeleri arasındaki hiyerarşik ilişkinin göstergesidir. Ayrıca Halvetiliğin Cemali koluna mensup tekkelerin özellikle Topkapı Sarayı ve Galata çevresinde yoğunluk kazandığı sonucuna ulaşılmıştır. Bu durum da Cemali şeyhi Kasım Çelebi ile halifeleri arasındaki ilişkiye gönderme yapmaktadır.Neticede, bu çalışma Halveti tekkelerinin sadece mimarlık tarihi bağlamında değerlendirilmesi değil, tekke mimarisinin siyasi, ekonomik, sosyal, kültürel, dini gerçekler ışığında incelenmesine yönelik bir çabadır.
-
ÖgeTürkiye Mimarlığı'nda Modernizmin Revizyonları (1960-1980)(Fen Bilimleri Enstitüsü, 2016-11-16) Erkol, İdil ; Tokgöz, Zeynep Kuban ; 10130088 ; Mimarlık Tarihi ; History of ArchitectureBu tez, 1960-1980 aralığında Türkiye’deki mimari üretime odaklanmakta, dönemin tasarım yaklaşımlarını ve mimari söylemlerini diğer coğrafyalardaki mimarlıklar arasında konumlandırmaya çalışmaktadır. Tezde 1960-1980 aralığındaki döneme odaklanılmasının iki temel nedeni vardır. İlki, II. Dünya Savaşı sonrası ortaya çıkan yeni mimari yaklaşımlar, ikincisi ise Türkiye’nin bu dönemde girdiği çok yönlü değişim sürecinin mimari üretime yansımalarıdır. Çalışmada, tezin çerçevesini belirleyen ve ilgili literatürü ortaya koyan giriş bölümünü, belirlenen dönem aralığında Dünya’daki ve Türkiye’deki mimarlıkların ele alındığı bölümler izlemektedir. Araştırmanın kuramsal tarafı Modern Mimarlık’ın revizyonist yaklaşımları etrafında şekillenir. II. Dünya Savaşı sonrası Modern Mimarlık’a karşı artan tepkiler, yeni yaklaşımları beraberinde getirmiş, çoğulculuk ve biçim çeşitliliği ön plana çıkmıştır. Tezin ikinci bölümünde Modern Mimarlık’a gelen eleştiriler, C.I.A.M. toplantılarındaki değerlendirmeler ve çözüm önerileri ele alınmaktadır. Revizyonist yaklaşımlar ekseninde, yeni mimari söylemler, biçim stratejileri, yerellik ve kimlik tartışmaları irdelenirken, bu yaklaşımların kültürel konjonktür içinde nasıl ele alınabileceği, neden yaygın kabul gördüğü tartışılmıştır. Bu yaklaşımlar arasında Brütalizm’in önemli bir rol üstlendiği düşünülmektedir. Araştırmada ağırlıklı yer verilen Brütalizm, yeni bir estetik araç ve biçim stratejisi olarak ele alınmakta, malzeme ve strüktürün olduğu gibi kullanılması istenilen estetik ifadeye ulaşmak için kullanılan bir ideoloji olarak değerlendirilmektedir. Brütalizm, biçim talebinin arttığı, ancak katı kurallara sahip modernizmin biçim dilinin yetersiz kaldığı dönemde ortaya çıkmış, “kaba olanın estetiği” olarak tanımlanan yeni bir estetik anlayış ortaya konmuştur. Bu yeni estetik anlayış biçim stratejilerinin çeşitlenmesine imkan tanımış, farklı brütalist yaklaşımlar ortaya çıkmıştır. Yeni kent ve yapı morfolojilerinin ortaya konduğu Strüktüralizm, yöresel mimarlığın yeniden yorumlanmasıyla ortaya çıkan Rejyonalizm ve dönemin diğer revizyonist yaklaşımları da farklı coğrafyalardaki öncü örnekleriyle birlikte ayrı başlıklar altında irdelenmiştir. Türkiye’deki mimari üretime odaklanan üçüncü bölüm de bu revizyonist yaklaşımlar çerçevesinde şekillenmektedir. 1960-1980 aralığındaki önemli siyasi ve ekonomik gelişmelerin dönemin mimarlık ortamına nasıl yansıdığı, öne çıkan mimari yaklaşımların neler olduğu irdelenmeye çalışılmıştır. 1960 ve 1980 yılları Türkiye’deki siyasi ve ekonomik gelişmelerin oluşturduğu önemli kırılma noktalarıdır. Bu gelişmelere paralel olarak mimarlığı etkileyen aktörler değişmiş, yeni işverenler ve yeni ihtiyaçlar ortaya çıkmıştır. Ülkede serbest piyasa ekonomisine geçiş, sanayinin gelişmesi ve yatırımların artmasına paralel olarak, çeşitli ölçek ve işlevlere sahip yapılar farklı yaklaşımlarla ortaya konmuştur. Yapı teknolojilerindeki gelişmeler ve malzeme çeşitliliğinin artması gibi faktörler de mimari yaklaşımlardaki çeşitliliğe katkı sağlamıştır. Literatür taraması ve yapı incelemeleri sırasında bu çeşitliliğe işaret eden çok sayıda nitelikli projeye rastlanmıştır. Bu üretken dönem, öncesinde görülmeyen farklı denemelerin yapıldığı deneysel bir süreç olarak değerlendirilebilir. Özellikle fabrika yapıları yapı teknolojilerindeki gelişmelerin mimariye yansıması açısından önemli bir rol üstlenmiştir. Ancak inşa edilen projeler arasında yapı teknolojilerinin sınırlarını zorlayan, cesur projelere nadiren rastlanmış, cesur olarak tanımlanabilecek çoğu proje ise kağıt üzerinde kalmıştır. Bu açıdan Dünya’daki mimari üretimle kıyaslandığında ülkedeki üretim oldukça “temkinlidir”. Odaklanılan dönemde Türkiye’deki mimari üretime dair genel çerçevenin kurulmasına çalışılmış, dördüncü bölümde ise, dönemin mimari üretiminin derinlemesine irdelenmesi amacıyla yapı analizlerine yer vermek amaçlanmıştır. Mimari nitelikleriyle Türkiye’deki üretimde önemli bir yere sahip olduğu düşünülen üç yapı kompleksi, tüm tasarım ve uygulama sürecini analiz etmek üzere seçilmiştir: İstanbul Manifaturacılar Çarşısı (İMÇ), Ortadoğu Teknik Üniversitesi (O.D.T.Ü.) Kampüsü ve Demir Evleri. Seçilen yapı kompleksleri üç ayrı alt bölüm olarak ele alınmaktadır. Seçilen yapılardan ilki, İstanbul Manifaturacılar Çarşısı, Doğan Tekeli, Sami Sisa ve Metin Hepgüler tarafından tasarlanmış, 1960-1967 yılları arasında İstanbul’da inşa edilmiştir. Altuğ ve Behruz Çinici’nin imzasını taşıyan O.D.T.Ü. kampüsü İMÇ ile hemen hemen aynı dönem aralığında Ankara’da inşa edilmiştir. Üçüncü yapı kompleksi olarak seçilen Bodrum’daki Demir Evleri ise diğer iki örneğe kıyasla daha geç bir tarihte, 1970’lerin sonunda Turgut Cansever tarafından tasarlanıp uygulanmıştır. Dönemin ruhunu ve mimari eğilimlerini iyi yansıttığı düşünülen bu üç yapı kompleksi üç ayrı şehirde, üç farklı bağlam içinde yer alır. Farklı işlevlere sahip bu üç yapı kompleksi, dönemin mimari söylem çeşitliliği içindeki farklı tasarım stratejilerine işaret etmektedirler. Seçilen bu üç örneğin dünya bağlamına oturtulması, mimari söylemlerin ve tasarlanan projelerin detaylı bir biçimde irdelenmesi ve eşzamanlı inşa edilmiş yapıların karşılaştırmalı olarak ele alınması araştırmanın temel hedeflerinden biridir. Bu üç yapı Türkiye’deki mimari üretimin tamamını temsil etmemektedir. Elbette dönemin analizini yapmak için üzerinde durulacak örnek yapılar çoğaltılabilir. Araştırmada, 1960 sonrasının çoğulcu söylemlerini mümkün olduğunca kapsayacak biçimde bir çerçeve oluşturmak ve bu çerçevenin barındırdığı çeşitliliklere değinebilmek amaçlanmıştır. Araştırma ilerledikçe hem yapı komplekslerinin, hem de mimarlarının yaklaşım benzerlikleri ve ortaya konan işler arasındaki bağlar daha görünür hale gelmiştir. Dünya’daki ve Türkiye’deki mimari üretimin karşılaştırılmalı olarak ele alındığı sonuç bölümü ise, tüm araştırmanın gözden geçirildiği ve araştırma sırasında elde edilen bulguların anlamlandırılmaya çalışıldığı bir değerlendirme metnidir. Araştırmanın önemli bir noktası, yapıları irdelemeye çalışırken, dönemin ruhunu (Zeitgeist) anlamaya çalışmak, projelerin müellifi olan mimarları ve onların tasarıma bakış açılarını kavramak olacaktır. Aslında tezin burada ikili bir durumu olduğundan söz etmek gerekir. Bir taraftan dönemin ruhunu anlamaya ve incelenen tüm mimari yaklaşımlar arasında benzerlikler kurmaya, ortak noktalar belirlenmeye çalışılırken; diğer taraftan analizlerde yapıların özgün yönlerinin neler olduğunun bulunmasına çalışılmıştır. Ortaya konan ürünlerin, yaklaşım biçimlerinin ve söylemlerin incelenmesiyle dönemin baskın özelliklerini ve eğilimlerini anlamaya çalışmak araştırmanın temel amaçlarından biridir. Araştırmanın başlangıçta ön görülmeyen çıktısı, farklı yaklaşım biçimleri arasındaki ortak noktaların çokluğunu görmek olmuştur. Neredeyse benzer motivasyonlarla yola çıkmış, farklı yöntemlerle ayrışmış, sonuç ürüne bakıldığında başta çok farklı görülen yaklaşımların aslında benzer özellikleri olduğu görülmüştür. Bu durum mimarlığa dair değerlendirmelerde, bir yapıyı sadece bir üslupla ilişkilendirerek tanımlamanın problemli durumuna işaret etmektedir. İMÇ’nin değerlendirilmesinde özellikle “mat-building” kavramı üzerinde durulmuş, O.D.T.Ü. kampüsünde Brütalizm, Demir Evleri’nde ise Rejyonalizm ön plana çıkmakta, ancak üç yapı da diğer yaklaşımların izlerini taşımaktadır. Analizler sırasında hem tezin ilk bölümlerinde ele alınan öncü örnekler, hem de odaklanılan üç yapı kompleksi arasında yaklaşım benzerlikleri saptanmıştır. Üç örnek arasındaki diğer ortak nokta, proje açıklama metinlerinde yerel mimariye verilen referanslardadır. Yerel mimariyle kimi benzerlikler kurulsa da, Modern Mimarlık’ın önemli örnekleri olduğu düşünülen bu yapıların büyük oranda yerelle ilişkilendirilmesi düşündürücü bulunmuştur. Tezin tüm bölümleri boyunca, Modern Mimarlık’ın revizyonları olarak adlandırılan yaklaşımların incelenen örneklerde nasıl ele alındığı, belirli bir dönem aralığında nasıl bir rol üstlendiği sorusu, literatür taraması ve yapı analizleri eşliğinde, benzer yaklaşımlara sahip mimarlıkları karşılaştırarak tartışılmaktadır. Tez, dönemin belirleyici karakterlerini ve özgül taraflarını ortaya çıkartacak bir araştırma zemini sunmaktadır.
-
ÖgeFormation of an Ottoman town in the Balkans; the case study of Kavala(Fen Bilimleri Enstitüsü, 2018) Ivkovska, Velika ; Ağır, Aygül ; 10199792 ; Mimarlık Tarihi ; History of ArchitectureBu tez temel olarak Osmanlı kent ve konut gelişiminin öne çıkan örneklerinden biri olan Kuzey Yunanistan'ın Kavala kentini konu almaktadır. Bu çerçeve içerisinde doktora tezi Kavala'nın 1391 ve 1912 yılları arasında Osmanlı yönetimi altındaki gelişimini kapsamaktadır. Osmanlı fethinin başladığı 14. yüzyıl sonrası Kavala, I. Selim ve Kanuni Sultan Süleyman ile Veziri İbrahim Paşa'nın çalışmaları sayesinde canlı bir liman kenti haline gelmiştir. Kavala kentinin yerinde olduğu düşünülen Bizans yerleşimi Christoupolis'in fethi ve yerle bir edilmesinden sonra alanda kalıntıların niteliği konusunda fazla bilgi bulunmamaktadır. Bizans dönemi kale kalıntısı ve yeni arkeolojik buluntular dışında herhangi bir yapı bulunmamaktadır. Bu durum Kavala'nın bir Osmanlı yerleşimi olduğunu düşündürmektedir. Çalışmada bahsi geçen zaman dilimi içerisinde bir Osmanlı yerleşimi olarak Kavala'nın gelişimi gözlenmektedir. Daha küçük ölçekte ise tez Osmanlı mahalle organizasyonuna ve kentsel mekanın gelişimine odaklanmaktadır. Bu çalışma, kentin gelişimini, beş yüz yıllık Osmanlı yönetimi süresince kurulması, büyümesi ve gelişimininde etkili olan tüm tarihsel, mimari, ekonomik, sosyal ve politik koşulları göz önünde bulundurarak açıklamaya çalışmaktadır. Birinci bölümde çalışmanın amacı, kapsamı ve son dört yılda toplanan ve çalışmanın özünü oluşturan belge ve görsel malzemelere dayanan yöntem açıklanmaktadır. Çalışma, Balkanlarda Osmanlı kent gelişiminin özgünlüğünü Kavala kenti örneği üzerinden ortaya koymayı amaçlamaktadır. Bunun yanı sıra öncelikle kentin ana çekirdeğinin (intra muros) konumunu belirlemeyi, ardından çekirdek dışında (extra muros) kalan alanların gelişimini ortaya koymayı hedeflemektedir. Çalışmada, kentin kurulmuş olduğu coğrafi sınırlar içerisinde, geçirmiş olduğu tarihsel gelişim sürecinin farklı evreleri ele alınmıştır. Çalışmada nicel ve nitel araştırma yöntemleri kullanılmıştır. Bu amaçla tarihsel dokümanlardan, arşiv belgelerinden ve alan araştırmalarından karşılaştırmalı bir yöntem aracılığıyla yararlanılmıştır. Kentin geçmişine bakıldığında yok olmuş bir Bizans şehrinin üzerine baştan kurulmuş olan bir kentin Osmanlı İmparatorluğu yönetimi altındaki beş yüz yılı izlenebilmektedir. Bizans ve Osmanlı dönemleri arasında devamsızlık, Osmanlı Kavala'sının gelişimini geçmiş yerleşimler ile bağlantısı olmayan yeni bir kent olarak ele inceleyebilmemize olanak tanır. Çalışmada son olarak özel bir çalışma alanı olan kent tarihi ile alakalı, Osmanlı yerleşimlerinin gelişimine ve özel olarak liman kenti Kavala'ya odaklanan daha önce yapılmış tüm çalışmaları kapsayan bir literatür değerlendirmesi yapılmıştır. Osmanlı Kavala'sı hakkında geniş bir literatür çalışması bulunmamaktadır. Amelia Stefanidptou, Barbara Bruni, Panagiotis Ziogas gibi yazarlar Kavala'nın kentsel gelişimi ve mimarisinin yalnızca belirli kısımları ile ilgilenmiştir. Prof. Dr. Heath Lowry'nin "In the Footsteps of the Ottomans", The Shaping of the Ottoman Balkans", "Remembering Ones Roots, Mehmet Ali Pasha of the Egypt's Links to the Macedonian Town of Kavala: Architectural Monuments, Inscriptions and Documents" isimli çalışmaları Kuzey Yunanistan'ın tarihine odaklanır. Bunun yanı sıra bu çalışmalar bölgedeki kamusal ve dini yapıları ele aldığı gibi gibi Osmanlı döneminden kalan anıtsal yapıları da belgeler ve çeşitli arşiv belgelerini ortaya çıkarır. Bahsi geçen çalışmalar hem bu tez için hem de çalışma alanındaki tarihsel gelişmeleri ortaya koyması açısından ölçülemez öneme sahiptir. Çalışmanın ikinci bölümünde alanın coğrafya, topografya ve morfolojisi göz önünde bulundurularak, plan ve yerleşiminin özgün nitelikleri ile birlikte, Osmanlı kenti bir bütün olarak tanıtılmaktadır. Bunun yanı sıra Osmanlı kenti ve merkezlerinin, çarşı, imaret ve mahalle kavramları dahil olmak üzere, özgün kentsel özellikleri ve bu alanlarda konut ve ticari aktiviteler arasındaki önemli ilişkiler tanımlanmaktadır. Daha ayrıntılı olarak mahalle içerisindeki yaşam ile kamusal ve özel alanların mekansal organizasyonu da analiz edilmektedir. Üçüncü bölüm, tezin konusuna daha yakından odaklanmakta, kentin Neopolis isimli Yunan kolonisinden Bizans dönemindeki Christoupolis'e uzanan tarihine dair kısa bir girişi içermektedir. Çalışma bölgesinde tarih öncesi zamanlardan bu yana çeşitli gruplar yerleşmiştir. Kavala kentinin tarihi Thasos adası ile yakından ilişkilidir. Thasos Adalılar, adanın kuzeyinde, Strymonas ve Nestos Nehirleri arasında kalan bölgeyi kolonileştirerek bu alanda pek çok farklı ticaret merkezleri kurmuşlardır. Tarihte Kavala kentinin ismine ilk kez M.Ö 7. yüzyılda, yeni şehir anlamına gelen Neapolisa adıyla rastlanmaktadır. Neopolis isminin Christoupolis'e ne zaman dönüştüğü ise tam olarak bilinmemektedir. Christoupolis ismine tarihte ilk olarak M.S. 8. yüzyılın sonu 9. yüzyılın başında rastlanmaktadır. Tezin ana kısmını oluşturan dördüncü bölüm Kavala kentini ve kentin Osmanlı fethinden sonraki gelişimini ele almaktadır. Bu bölüm Kavala kentinde Osmanlı fethi ile meydana gelen dönüşümü somut olarak çalışmayı ve analiz etmeyi hedeflemektedir. Alt bölümlerinde, kronolojik sıralamayı takip ederek, fetihten hemen sonraki erken dönemlerinden başlayıp (1391-1478), 16. yüzyılda Kanuni Sultan Süleyman ve Veziri İbrahim Paşa dönemi, 17. ve 18. yüzyıllar arası Mehmet Ali Paşa dönemi ve tütün fabrikaların yayılması ile yaşanan endüstri kentinin gelişimi (19. yüzyıl ve 20. yüzyılın başları) konularının üzerinde durarak kentin gelişimindeki tüm aşamaları ortaya koymaktadır. Alt bölümlerin her birinde su kemeri, askeri kaleler, çeşmeler, camiler ve mescitler, çarşılar ve imaretler gibi kamusal yapıları da içeren kentsel gelişmenin farklı bölümlerine odaklanılmakta ve mahallelerin içerisindeki sokak düzeni ve Osmanlı evinin karakteristik özellikleri tanımlanmaktadır. Ayrıca nüfus artışının etkisi ile Kavala'nın esas Osmanlı yerleşiminin dışındaki bölgelerdeki kentleşmesi ve son kısımlara doğru, yapılardaki malzeme ve teknikteki farklılaşmalar ile ayırt edilebilecek Batılılaşma süreci dikkate alınmaktadır. Beşinci bölümde, tüm çalışmanın sentezi olarak, sonuçlar ve Balkanların güneyindeki Osmanlı yerleşmelerinin bir örneği olarak ele alınan Kavala'nın özgünlüğü üzerine yapılan çalışmanın sonuçları sunulmaktadır. 14. ve 15. yüzyıllarda Kuzey Batı Anadolu ve Balkanları fetheden Osmanlı İmparatorluğu bu bölgelerde hâlihazırda yerleşmiş olan bir kültürle karşılaşmıştır. Bu bölgelerde mevcut kent formları kullanılmış ve kentler nadiren baştan inşa edilmişlerdir. Bu sebeple bu bölgelerden örnekler ele alınırken tam anlamıyla bir Osmanlı kentinden ziyade Osmanlılaşma'dan söz etmek daha doğru olacaktır. Ancak tam bu noktada Kavala kenti istisnai bir örnek oluşturmaktadır. Bahsi geçen genel yerleşim biçiminin aksine Kavala boş bir alana sıfırdan kurulmuş olup önceki yerleşimlerin kentin konut gelişimi üzerine etkisinden söz etmek mümkün değildir. Kent formunun gelişimini etkileyen çok çeşitli etmenler bulunmaktadır. Fiziki, sosyal ve güvenlik sebepli olarak gruplanabilecek bu etmenlerin her birinin kent gelişimine eşit derecede katkısı bulunmaktadır. Kavala örneğinde ise kentin kuruluşunda takip eden etmenlerin hayati önemi bulunmaktadır; kentin korunması ve kontrolü, suyun getirdiği yaşam ve zenginlik, kentin doğal çevreye uyumu, sokak dokusundan doğan kent sirkülasyonu, Osmanlı kent yaşamının sembolü olarak farklı etnik grupların ortak saygı çerçevesinde yaşamları, kentin ekonomik refahını arttıran ticaret, aileyi ve ailenin çevre ile ilişkisini sembolize eden konut. Bugün Kavala kentinde hala Osmanlı etkileri görülmektedir. Osmanlıların kentte bırakmış oldukları anıtsal yapıların yanı sıra kent dokusu ve konut programı da bu etkileri yansıtmaktadır. Çalışmanın yürütüldüğü dört yıl boyunca Osmanlı izlerini özellikle Kavala'nın tarihsel yarımadasındaki konutlar üzerinden okumak mümkün olmuştur. Konutların bakımsız durumları ve geçirmiş oldukları başarısız restorasyon uygulamalarına karşılık, Kavala kentinin sokaklarında bugün hala Osmanlı Dönemi dokusunun izlerine rastlanmaktadır. Kavala'daki beş yüz yıllık Osmanlı varlığı (1391-1912) Birinci Balkan Savaşı ve takip eden 30 Mayıs 1913 tarihli Londra Antlaşması ile son bulmuştur. Osmanlı Devleti Enez-Kıyıköy hizasının batısında kalan tüm bölgeleri kaybeder.1912 yılında Birinci Balkan Savaşı'nın sonunda kısa bir süre Bulgaristan yönetimine giren Kavala şehri, 26 Haziran 1913 yılında, İkinci Balkan Savaşı sonrasında Yunanistan birlikleri tarafından işgal edilmiştir ve o zamandan beri modern Yunanistan Devleti'nin bir parçasıdır. Tezin son kısmı referanslardan ve eklerden oluşmaktadır. Referanslar üç bölümden oluşur. Birinci bölümde Başbakanlık Osmanlı Arşivleri'nden elde edilen belgeler yer almaktadır. İkinci bölümde Osmanlı kent gelişimi, Kavala kent gelişimi ve tarihi, liman kentleri, Osmanlı konutları ve benzeri konulardaki basılı yayınlar, üçüncü bölümde ise internet kaynaklarına yer verilmiştir. Ekler kısmı üç bölümden oluşmaktadır. Birinci kısımda (Ek A) Kavala kenti ve etrafını konu alan tarihsel haritalar ve kartografilere yer verilmektedir. Haritalar Kavala'nın en eski haritası olan Piri Reis haritasından başlayarak kronolojik olarak sıralanmıştır. Üzerindeki bilgilerin daha iyi okunabilmesi için haritalardan bazı bölümler alınıp büyütülmüştür. İkinci bölümde (EK B) Başbakanlık Osmanlı Arşivleri'nde yer alan Osmanlı Kavalası'na ait belgelere yine kronolojik sırayla yer verilmiştir. Belgelerin en eskisi 1478 yılına tarihlenmekte olup, bu belgeler Kavala'nın Osmanlı idaresi altında bulunduğu beş yüz yıllık süreyi kapsayarak 1909 yılına kadar takip edilebilmektedir. Arşivde bulunan bütün belgeler Osmanlı Türkçesi ile yazılmıştır. Çalışma içerinde belgelerin içeriğine ait verilmiş olan İngilizce bilgiler yazarın kendisine aittir. Eklerin son bölümünde (Ek C) Kavala Belediye'sinden alınan ve en eskisi 1923 yılına tarihlenen grafik haritalar yeniden düzenlenerek verilmiş, bunun yanı sıra Başbakanlık Osmanlı Arşivi'nden elde edilen ve çeşitli mimari ve kentsel projeleri konu alan planlar sunulmuştur.