FBE- Mimari Tasarım Lisansüstü Programı
Bu topluluk için Kalıcı Uri
Mimarlık Ana Bilim Dalı altında bir lisansüstü programı olup, yüksek lisans ve doktora düzeyinde eğitim vermektedir.Araştırma Konuları:
-Mimarlık kuramları, tasarlama kuramları, mimari yaklaşımlar
-Estetik yaklaşımlar, mimaride algı, imaj, anlam ve kimlik
-Çevre-davranış kuramları, kalite ve çevresel değerlendirme çalışmaları
-Mimarlıkta insan bilimleri ve psikolojik içerikli çalışmalar, tasarlama ve düşünme
-Kentsel çevre üzerine çalışmalar: Mimarlıkta sürdürülebilirlik, ekoloji vb.
Gözat
Yazar "Akpınar, İpek" ile FBE- Mimari Tasarım Lisansüstü Programı'a göz atma
Sayfa başına sonuç
Sıralama Seçenekleri
-
ÖgeEnformel Kentlerdeki Yeni Mimari Yaklaşımlar; Proje Alanı Olarak İstanbul(Fen Bilimleri Enstitüsü, 2013-01-08) Gökalp, Dila ; Akpınar, İpek ; 407602 ; Mimari Tasarım ; Architectural DesignEnformellik insanın doğasıyla beraber yaşadığı her alanda ve mekanda mevcuttur. Kentler ve mimarlık söylemi, insanı ve yaşam ihtiyaçlarını kurgulamak veya formelleştirmek ve dolayısıyla tasarlanmış durumları sunmanın yollarını arar. Oysa ki kentli veya kullanıcı ihtiyaç duyduğunu yaratmanın yollarını her zaman enformel yöntemlerle aramış daha sonrasında bu ihtiyaç kent bağlamında genel bir olgu yarattığında da bu enformel durum kent düzeyinde formel hale getirilmiştir. Her tasarım, ölçeği ne olursa olsun gündelik bir ihtiyaçtan doğmaktadır. Yaşadığımız megakentler büyük nüfusları ve yoğun kentsel dokularıyla grift bir yapılaşmış kent ortamı sunmaktadır. Yapılan kent araştırmaları görece olarak daha planlı kentlerdeki dokunun diğerlerine göre daha fazla yönetilebilir ve planlanabilir bir yapı ortaya koyduklarını göstermektedir. Daha karmaşık kent dokusu ve yaşamına sahip diğer kentler, çok katmanlı ve karmaşık bir yapıya sahip olmanın yanısıra gündelik hayat bağlamında farklı mekan, kullanıcı ve aktivite ölçeklerinin tümünde geniş bir kişiselleştirme, kendini gerçekleme ve etkileşim olanağı sunmaktadırlar. Tam da bu nedenle kentsel yaratıcılık, kentlilerin bu karmaşık ve büyük ölçüde enformel ortama ayak uydurma ve onla uyum haline gelme sürecinde ortaya çıkmaktadır. Ayrıca salt kullanıcılara değil, enformel kent ortamı tasarım profesyonellerine, gözlemcilere ve yeni gelenlere oldukça verimli bir kentsel, mimar ve tasarım tecrübesi ve etkileşimi sağlamaktadır. Her şeyden önce bu tür olağandışı, düzensiz ve beklenmedik durumlardan ya da kısacası enformellikten beslendikleri ve bu kentin kendi iç dinamiklerinin çeşitliliği ekseninde ürettikleri göz önüne alınınca tasarımcılar için çok üretken bir ortam oluşturmaktadır. Bu bağlamda ‘Enformel Kentler’ küreselleşmenin gücüyle büyümeye devam ettikçe daha da karmaşık kent mekanlarına dönüşmekte ve böylece bu kentler bağlamında farklı mimarlık ve şehircilik pratiklerinin ve söylemlerinin oluşmaya başladığı söylenebilir. Bu güncel büyüme ve gelişme durumunun mevcut ve gelecekteki kent ve mimarlık söylemi üzerindeki etki incelenmesi kaçınılmaz hale gelmiştir. Bu yeni mimarlık söylemlerini anlamak için özellikle hızla büyüyen karmaşık megakentlerde ortaya çıkan yeni şehircilik ve mimarlık yaklaşımlarını incelemek gerekmektedir. Bu bağlamda enformel olma kavramının yaratıcılıkla olan ilişkisi, karmaşık kentsel mekana sahip ‘Enformel Kent’ söyleminin küresel ve bölgesel olarak kavramsal bağlamda anlamak, öte yandan gündelik yaşam, mimarlık ve şehircilik üçlüsünü ana eksenine alan yaklaşımlar açısından karşılaştırılmalı olarak araştırılmış ve yorumlanmıştır. Bu çerçevede, tezin amacı, öncelikle bu tür yoğun enformel kentlerdeki gündelik hayat ve şehircilik bağlamında, bu kent mekanlarındaki yaratıcılık potansiyeliyle mimarlık ve kentsel aktivitelerinin ilişkisinin ele alınmasıdır.
-
Ögeİstanbul'un Seyirlik Gösteri Kentine Dönüşümü: İmgeler Ve Söylemler Üzerinden Kent Pazarlaması(Fen Bilimleri Enstitüsü, 2010-02-19) Mutlu, Burcu ; Akpınar, İpek ; Mimari Tasarım ; Architectural DesignÇalışmada, kentlerin pazarlanmasının arka planı, uygulanan pazarlama stratejileri, kentlerin tüketim odaklı seyirlik gösteri alanlarına dönüşümleri ve İstanbul kentinin tarihi ve kültürel değerlerinin kentsel imge ve söylemlerle yeniden kurgulanarak gösterisel sunumunun değerlendirmesi amaçlanmıştır. İstanbul’un pazarlanma süreci, söylem çözümlemesi yöntemi ile değerlendirilmiştir. Kentsel söylemin sosyal aktörlerince üretilen söylemlerin çözümlenmesi ile söylemler altı grupta toparlanmıştır: “Oryantalist Kent”, “Nostaljik Kent”, “Metropol”, “Merkez Kent” / “Marka Kent”, “Güzel Kent” / “Estetik Kent” / “Temiz Kent”, “Güvenli Kent” / “Kurallı Kent”. Söylem eksenleri olarak nitelenen gruplarda, kentin pazarlama stratejisi olarak hangi biçimlerde kurgulandığı açıklanmış, söylem eksenlerinin mekansallaşma örnekleri güncel yapılanma ve etkinliklerden ve İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti (AKB) kapsamında gerçekleştirilecek projelerden seçilmiştir. Sonuç olarak, İstanbul’un söylemler aracılığıyla ve kentin turistikleştirilmesi, tiyatrolaştırılması, kent halkının da turistleşmesi yoluyla, seyirlik gösteri kentine dönüşümü görülmektedir. İstanbul’un seyirlik gösteri kenti olarak sunumu İstanbul’un 2010 Avrupa Kültür Başkenti seçilmesi ile en üst seviyeye ulaşmış bulunmaktadır ve İstanbul yerel ve küresel tüketicilere cazip, çekici bir kent olarak gösterilmektedir.
-
ÖgeKentin Hafızasında Bir Travma: Sulukule Yıkımı(Fen Bilimleri Enstitüsü, 2013-01-06) Çetken, Pelin ; Akpınar, İpek ; 408112 ; Mimari Tasarım ; Architectural Designİstanbul’un, son 6 yılda tarihi yerleşim bölgeleriyle bugüne dek kurmuş olduğu ilişki, 5366 sıralı “Yıpranan Tarihi ve Kültürel Taşınmaz Varlıkların Yenilenerek Korunması ve Yaşatılması” yasasının kabulüyle değişmiş, o, geçmişiyle kurduğu ilişkide bir kırılma yaşamıştır. Bu yasayla kentin tarihi bölgeleri imara açılmış, planlanan kentsel dönüşüm projeleriyle kentin geçmişi üzerinden yıkarak yapılanmasında bir artış yaşanmıştır. Bu bölgelerde yaşayan insanlar ise, yerlerinde tahliye edilmiş, yaşamaları için kentin çeperlerine gönderilmişlerdir. Bu bölgelerden biri olan Sulukule, yıkımın ilk gerçekleştiği yer olarak sürecinde sunduklarıyla yıkma eyleminin kentte, mimarlığın içinde sorgulanmasına neden olmuştur. Bu çalışma da Sulukule yıkımının hafızada nasıl bir etki bıraktığını sorgulama amaçlıdır. Bu amaçla çalışmada önce yıkma eyleminin modern dünyadaki yeri sorgulanır, onun modern dünyayı yaratan eylem olduğu söylenir sonrasında ise yıkma eylemi üzerinden yapılanan kentlerde yıkarak “yeni” olana açılan yerin insanlarda ne gibi bir etki bıraktığı hafıza, hafıza kaybı ve nostalji gibi kavramlar üzerinden sorgulanır. Bu sorgulamadan yola çıkarak çalışma, yıkma eyleminin, yitirttiklerinin hafızada bir travma yarattığını söyler. Tüm bu kavramsal alt yapısını 2005 yılında başlayıp, 2010’da tamamlanan Sulukule yıkımı üzerinden ele alan çalışma, Sulukule’nin bu yıkımla hafızada değişen yerini gösterir. Niteliksel araştırma yöntemleri kullanılan çalışmada arşiv ve medya taramasından yararlanılarak Sulukule yıkım süreci üzerine çekilmiş 3 belgesel film olan “Sulukule” (Pınar, 2009), “Canım Sulukule” (Osseiran, 2010), “Selahattin’in İstanbul’u” (Türkmen, 2010) filmlerinin okuması yapılır. Bu filmler üzerinden Romanların yıkımla yaşadıkları değişim ele alınır, yıkımın toplumun, özellikle de Romanların hafızasında neleri, nasıl değiştirdiği anlatılır, İstanbul’da yıkarak yapılanan bir bölgede, fiziksel yıkma ve yapma eylemlerinin ötesinde duran insanların hayatlarında neler olduğu ortaya koyulur.
-
ÖgeKentsel Mekan Üretim Süreçlerinde Mimarın Rolü: İstanbul Örneği(Fen Bilimleri Enstitüsü, 2013-04-24) Deneç, Evren Aysev ; Akpınar, İpek ; 465573 ; Mimari Tasarım ; Architectural DesignKent, her türlü toplumsallığın barındığı ve üretildiği çoğullukların toplamı olarak algılanabilir. Mimarlık pratiği ise, kentte varlık kazanan sayısız toplumsallıklardan sadece biridir. Kentsel mekan üretim süreçleri, farklı aktörlerin ve çıkar gruplarının değişen ağırlıklarda roller oynadıkları mekanizmalardır. Doğal olarak her süreç, rol alan aktörlerin kimlikleri, ağırlıkları, üstlendikleri sorumluluklar ve belirledikleri hedefler doğrultusunda farklı ve kendine özgüdür. Hedef, eğilim, öncelik, finansman gücü ve hareket kapasitesi anlamında farklılıklar taşıyan aktörlerin önayak oldukları süreçler farklı mekânsal üretim örüntüleri oluşturur; dolayısıyla farklı mimari hizmet talepleri ve mimarlık yapma biçimleri üretir. Özetle küresel durumda tekil bir mimarlık pratiğinden değil, örüntülerin yapısıyla belirlenen çeşitli “mimar” rollerinden bahsetmek doğru olacaktır. Bu nedenle, küresel durumda mimarlık pratiğini çözümleyebilmek için öncelikle mimarlık hizmetini talep eden mekansal üretim örüntüleri incelenmelidir. Bu çalışma; kent mekanı üretim süreçlerinde mimarın ne tür roller oynadığını; süreçleri öncü aktörler üzerinden ayrıştırıp inceleyerek ortaya koymayı hedefler. Çalışma, İstanbul’un kentsel mekan üretiminde yer tutan çeşitli mimar rollerini çözümleyerek bu rollerin çoğulcu, kamu yararını gözeten, katılımcı, kurumsal gücün çizdiği sınırların dışına sızabilen pratikler üretme potansiyellerini araştırır. Çalışmanın odağı, gelişmekte olan bir ülkenin başat metropolü olması nedeniyle paralel çalışmalar için de örnek oluşturma kapasitesine sahip olan İstanbul kentidir. İstanbul’da, yapılı çevre üretimi anlamında - yerelliklerin ürettiği çeşitli farklılıkların ayırdında olarak - diğer küresel metropollerde yaşanan süreçlerin benzerlerinin yaşandığı söylenebilir. 20. yüzyıl’ın ortalarından itibaren özel sermayenin kent mekanıyla ilgili etkinliğinin çoğalması; kentsel mekan üretiminde rol oynayan aktörlerin çeşitliliğinin artması sonucunu doğurur. Bu durum, mimarlık hizmeti talebini oluşturan işverenin çeşitlenmesi anlamına geldiği kadar, kentin giderek daha parçalı (fragmented) bir yapıya evrilmesine de yol açar. 2000’li yılların İstanbul’unda ana akım kentsel mekan üretim süreçlerinin; büyük sermaye, merkezi ve yerel yönetimlerin eşgüdüm içinde benimsediği neoliberal kentsel politikalar doğrultusunda şekillendiği söylenebilir. Çalışma, İstanbul ekseninde – ana akımın içinde ve dışında kalan - mimarlık yapma biçimlerini çözümlerken, yerel gerçekliklerin yanında küresel eğilimleri de göz önüne alan bir kuramsal çerçeve oluşturmayı hedefler. Bu çalışmada İstanbul’da kentsel mekan üretimi; Küçük / Orta Ölçekli Özel Sektörün, Kar Amacı Gütmeyen Kuruluşların, Yerel Yönetimlerin, T.C Toplu Konut İdaresi’nin, İstanbul Metropolitan Planlama Dairesi’nin ve Büyük / Küresel Ölçekli Özel Sektörün Öncülük Ettiği Süreçler olmak üzere altı eksende seçilen altı proje üzerinden tartışılır. Kullanılan örnekler, örnekledikleri süreçlerin ya en tipik, ya en tekil, ya niceliksel olarak en fazla, ya niteliksel olarak en göze çarpan ya da hukuki ve sosyal olarak sorunlu örnekleri oldukları için seçilmiştir. Bu süreçlerin genel değerlendirmesi ve açılımını takiben mimarın üstlendiği rol; projenin kent içindeki fiziksel yerinin seçimi, proje programının oluşumu, projenin kamuya sunumu, tasarım kriterlerinin belirlenmesi, mimari ekip içindeki etkinliği, süreçteki diğer aktörlerle ilişkileri ve projenin fizikselleşmesi kriterleri üzerinden incelenir. Yukarıda betimlenen yöntem çerçevesinde deneysel bir ‘sondaj’ olarak nitelenebilecek çalışma, tekil örnekler üzerinden genelleme yapmadan, anlık ancak derinlemesine okumalar üzerinden 2000’li yılların kentsel mekan üretim süreçlerine ve bu süreçlerde mimarın oynadığı çeşitli rollere dair bir resim ortaya koymayı amaçlar. Çalışmada kullanılan ‘Aktörler Üzerinden Sınıflandırma’ yaklaşımı, İstanbul özelinde güncel metropolün farklı durumlarına ve kentsel biçimlerine de işaret eder. Kent merkezinin mevcut yapı stoğunun özel sektör tarafından yenilenmesi (Nişantaşı / Keten İnşaat), tarihi kent merkezindeki konut dokusunu barındıran çöküntü bölgelerinin iyileştirilmesi veya dönüştürülmesi süreçleri (Fener ve Balat semtleri / FBR Programı, Fatih Belediyesi), kentin çeperlerinde konumlanan kapalı devre konut bölgeleri (Halkalı / TOKİ), merkezi iş alanlarını kapsayan mega projeler (Kartal KDP / İMP) ve kentin gelişim akslarının iş merkezi olarak dolması (Büyükdere Caddesi / Zorlu Center), metropolün ürettiği farklı kentsel biçimler olarak çalışma kapsamında tartışılır. Çalışmanın hedefiyle örtüşen bir yöntem olarak, “niteliksel araştırma yöntemi” benimsenir. Araştırma kapsamında, süreçlerin içinde özellikle ‘tasarımcı mimar’ kimliğiyle yer almış kişilerle “yapılandırılmış açık uçlu görüşmeler” yapılır. Görüşmelerin verimliliği açısından sorular belli ölçüde yapılandırılır ve her süreçle ilgili bağlamsal araştırma yapılır. Görüşme yöntemi olarak, görüşülen kişiye bir dizi genel soru sorulmasının ardından, olası öngörülmeyen deneyimlerini değerlendirebilmek adına açık uçlu sohbetle devam edilir. Görüşmelerin çözümlenmiş metinler haline getirilmesini takiben, “verinin kodlanarak işlenmesi ve görsel hale getirilmesi” olarak tanımlanan niteliksel analiz yöntemi benimsenir (Kümbetoğlu, 2008). Tezin yapısı ve araştırma verileri doğrultusunda belirlenecek kavram setleri ile kodlanan ve ayrıştırılan metinler; ifade edilebilir, birbirleriyle karşılaştırılabilir ve yorumlanabilir bir biçimsel dile getirilerek sunulur. Çalışmanın bulgularına gelince; 2000’li yıllarda İstanbul’un mekansal üretim süreçlerindeki tüm aktörler gibi mimarın rolü de ancak; süreçleri büyük ölçüde tahakkümü altına almış görünen neoliberal kentleşme politikaları çerçevesinde ele alınabilir. Ana akım kentsel mekan üretim süreçlerinde mimari kimlik ya teknokrata indirgenerek baskılanır ve görünmez kılınır, ya kent toprağının kendisi gibi metalaştırılarak pazarlamaya yönelik biçimde araçsallaştırılır ya da ikisinin arasında bir yerde konumlanır. Diğer bir deyişle neoliberal politikalar doğrultusundaki kentsel mekan üretim süreçlerinde mimar; adı ya da ünü sürecin karlılığını arttırabildiği ölçüde görünürlük kazanır. Ancak kent mekanı üzerindeki sermaye baskısı o denli yoğundur ki, bu görünürlüğün kentli hakkını savunan kapsamlı bir mimari gündeme denk geldiğini söylemek zordur. Büyük sermaye veya kent yönetimlerinin direk öncülük etmediği süreçler ise, mimarın etkinlik alanını arttırmak adına kayda değer fırsatlar verse de, ya nicelik ve sıklık açısından eksiktir; ya da serbest piyasanın genel geçer pratiklerini ve standartlarını tekrar ederek mekansal kalite açısından yetersiz kalmaktadır. Tez kapsamında incelenen her süreçte mimar elbette ki belli toplumsal roller oynar ve etkinlik alanları yaratır. Bu rollerin günümüzün rant odaklı politik ikliminde, kentsel ölçekte etkili mesleki duruşlar üretebilmesi; bireysel ve kollektif olarak yapıcı biçimde eleştiren, gündeminden taviz vermeden işbirlikleri kuran, katılımcı tasarım ve üretim modellerini araştıran, kısaca mesleğin her anında “üretken kavgalar” verebilen pratiklerin geliştirilebilmesine bağlıdır.
-
ÖgeMelez Mekânsallaşmanın Dışavurumu: Salt Beyoğlu Ve Salt Galata(Fen Bilimleri Enstitüsü, 2012-07-06) Dinç, Elife Bilgen ; Akpınar, İpek ; 435967 ; Mimari Tasarım ; Architectural DesignTarihsel kırılma noktaları ile günümüze küreselleşerek gelen İstanbul’da, yeni ihtiyaçların ortaya çıkması, değişen kültürel dokular, teknolojinin gelişmesi, göçler, ekonomik ve politik etmenlerle birlikte kent sosyo-mekânsal olarak, yeniden üretilmekte ve tüketilmektedir. Zaman ve mekân içinde kente sızan mekânsal ara durumlar, kültürlerin, gündelik hayatın değişim sürecini ortaya koymaktadır. Bu değişim süresince karşılaşmalarla oluşan, çelişkileri, çakışmaları, üst üste, yan yana, iç içe geçmeleri tespit etmek ve bu karşılaşmaların ilişkisini kent içinde gözlemleyip sorgulamak günümüze dair kesitleri geleceğe aktarabilir. Melezlik kavramsal açılımı altında, kentin üzerindeki karşılaşma anları ile ortaya çıkan ara durumları açıklamak için ele alınacak ana kriterler, zaman mekân, kültürlerarasılık ve gündelik hayatta adımlardır. Bu tez çalışmasında, melez mekânsallaşmanın varolma biçimi olarak, İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti olmasıyla birlikte ‘‘kültür ve sanatın başkenti’’ olarak tanımlanan Beyoğlu’nda, 19. Yüzyıldan günümüze gelen eski eserlerin sanat ortamı olarak dışavurumuna dair incelemeler üzerinde durulmaktadır. Seçilen araştırma alanı, 2011’de Garanti Bankası tarafından kurumsallaştırılarak aynı mimar tarafından yeniden işlevlendirilen, birbirinden farklı karakterlerde caddelerde ‘‘iki bina bir program’’ mantığında mekânsallaşmış Salt Beyoğlu ve Salt Galata’dır. Araştırma alanı değerlendirmelerine zemin hazırlamak için, sanat mekânını sadece sanatın içeriği ve sergilenen mekâna indirgemeden, bulunduğu kent dokusu Beyoğlu’nun geçirdiği kırılma noktalarının güncel sanat ortamı üzerindeki etkileri, sanat mekânı ideolojileri ile karşılaşma noktaları araştırılmakta ve örneklemelerle analizleri yapılmaktadır. Tüm incelemeler doğrultusunda melez mekânsallaşmanın dışavurumu olarak, günümüzde dair eleştirel bir okuma ile ‘‘Beyoğlu Sanat Kesiti’’ ortaya konulduğu düşünülmektedir. Bu tez çalışması sadece Beyoğlu’ndaki yeni melez yapılaşmaların ötesinde, İstanbul ve metropol okumalarında holistik yaklaşıma dair ipuçları vermektedir.
-
ÖgeModern Kentte Yabancılaşma: 19. Yüzyıl Paris'i Ve 21. Yüzyıl İstanbul'undan Deneysel Kesitler(Fen Bilimleri Enstitüsü, 2016 -12-16) Özer, Gizem ; Akpınar, İpek ; 10115921 ; Mimari Tasarım ; Architectural DesignYabancılaşma, süreç içinde farklılaşma ile ortaya çıkan bir durum olması sebebiyle özünde dönüşüm olgusunu barındırır. İnsanın hem doğal hem tarihsel varoluşu ve düşünme yetisi sebebiyle dönüşüm durumu, yalnızca dış dünyayı ve çevreyi yansıtmaz, toplumsal ve kültürel verileri de barındırır. Bu yönüyle bilincin geçirdiği dönüşüm tek katmanlı olmamakta, bir çok katmanı ve çatışmayı yansıtmaktadır. Öte yandan fiziksel mekan için yansıyan, yalnızca o andaki görüntüsü olmaktadır. Dönüşüm gerçekleşir, fakat dönüştüğünü ve yitirdiğini aynı oranda yansıtmaz. Bu yönüyle fiziksel mekan için dönüşümün yansımasının, tek katmanlı olduğu söylenebilmektedir. Bireyin çok katmanlı algısal dönüşümüne karşı, bireyin birebir temasta olduğu fiziksel mekanın tek katmanlı dönüşümünün yabancılaşmaya neden olması, bu çalışmanın söylemini oluşturur. Tezin amacı, 21. yüzyıl İstanbul kenti ve kentlisinde gözlenen yabancılaşmayı kavramak, anlamak; bu çerçevede, 19. yüzyıl Paris’i ve kentlisi üzerine yapılan araştırmaları ele almaktır. Çalışma ile, insana dair olan yabancılaşma kavramının, insanın fiziksel etkileşimde olduğu yapılı çevreyi dönüştürerek, ortaya çıkacak yeni bir kavram olan ‘mekânsal yabancılaşma’ durumunun ve yansıma biçimlerininin araştırılması hedeflenmektedir. Bu çalışmada yabancılaşma durumunun fiziksel mekan üzerindeki izleri kentsel mekanda aranmaktadır. Kentsel mekan, ortak bilinci temsil eden kamunun mekanıdır. Dönüşümün böyle bir çoğulluğun dokunduğu fiziksel mekan üzerinden okunması ile mekandaki yansımaların belirgin hale geleceği öngörülmektedir. Diğer bir deyişle yöntem, eleştirel kuram içinden literatür taraması ve kentsel mekanda gözleme dayanmaktadır. Tez içerik akışında, öncelikle yabancılaşma kavramı irdelenmiş, kavramın tarihsel gelişim süresince düşünürler tarafından nasıl ele alındığı, hem felsefe tarihi hem de kavramın sosyolojik açılımları, kent ve kentli üzerinden değerlendirmelerle incelenmiştir. Bugünün mekânsal yabancılaşma incelemesine ışık tutacak olan araç, 19. Yüzyıl Paris kentidir. Paris, kentleşme ve modernleşme süreçlerinde simgesel ve kültürel başkentlerden biri olarak, ‘yaratıcı yıkım’ süreci ile modern kente dönüşmüş, fiziksel mekanla eş zamanlı dönüşen kentliler ise modern insanı oluşturmuştur. Modern insan, aydınlanma, devrimler, endüstrileşme, kentleşme süreçlerinden geçerek, yeni dünyaya adım atmış; özgürlüğe, toplumsal ve kültürel zenginleşmeye, ilerlemeye kavuşmuştur. Öte yandan yabancılaşma kavramı, tüm bu zenginleşmenin beraberinde ortaya çıkmıştır. ‘Yaratıcı yıkım’ süreciyle modernleşen kente tanık olan ve ‘ilk modern’ olarak anılan şair Charles Baudelaire, yabancılaşma durumlarını kendi gözlemleriyle metinlerine aktarmıştır. İlk araç olarak seçilen Paris’ten incelenen deneysel kesit, Baudelaire’in dönüşen mekanı ve insanlarını anlattığı “Yoksulların Gözleri” metnidir. Bu metnin mekânsal analizi, yabancılaşma durumlarını ortaya çıkarmak üzere, çalışmaya yöntem sunması için yapılmıştır. Modernleşmeyle birlikte ortaya çıkan yabancılaşma durumunun ilk yansımalarının izlendiği Paris kenti, kentlisi ve deneysel kesitinin, bugün, 21. yüzyılın yabancılaşma durumuna ve mekânsal yansımasına ışık tutması amaçlanmıştır. Bu sebeple, yabancılaşma durumunun okunduğu ikinci araç, İstanbul’un Batılı yüzü Karaköy semtidir. Karaköy, yüzyıllar boyu, bir çok ulusun yerleşim alanını oluşturmuş, son yüzyıl içinde ise, Paris’te olduğu gibi, ‘yaratıcı yıkım’lar ile dönüşüm süreçleri geçirmiştir ve bu dönüşüm süreçleri hala devam etmektedir. Karaköy’ün eski yüzü, yer yer yıkılarak yenilenmiş/yenileniyor, yer yer ise eski, yerel dokusunun içinde, modern dünyaya ait alışkanlıkları barındıran yeni mekanlar var olmaya başlıyor. Böyle bir dokuya sahip olan Mumhane Caddesi, Karaköy semtinden alınan deneysel kesit olarak, çalışmanın ikinci aracını oluşturmuştur. Bir çok kişi için, yerel doku (esnaf, sokak satıcısı vs.) ve yeni doku (kafeler, restoranlar, tasarım mekanları) birlikteliği, modern dünyadan uzaklaştıran, çünkü sosyal sınıf ayrılıklarını ortadan kaldıran ve hatta yabancılaşmaya meydan okuyan bir yapılaşma olarak görülse de; Mumhane Caddesi üzerinde, farklı sosyal sınıflardan seçilen sosyal aktörlerle yapılan görüşmeler sonunda, farklı sosyal sınıflara ait kullanıcılar arasında mekan kullanımına dair sınır olduğu gözlemlenmiştir. Bu sınır, yerel olanın karşısında, yeni olanın yanında; görünür olmayan fakat herkesçe kabul edilen bir sınır olarak algılara yerleşmiş ve normalleşmiştir. Bu durumun algısal olarak normalleşmesi, sınırın bir tarafında bulunanlar için kötünün iyi, sınırın diğer tarafında bulunanlar için ise iyinin kötü olarak yorumlanmasına ve görünür olmayan bu sınırın güçlenmesine sebep olmaktadır. Sonuç olarak, mekânsal yabancılaşma durumunun ortaya çıkardığı kavramlardan ilk ve en okunuru olan ‘sınır’, hem 19. yüzyıl, hem de 21. yüzyıl modern kentinde görünür durumdadır. Öte yandan, modernleşme süreci içinde, mekânsal yabancılaşmanın farklı görünümlerinden de söz etmek mümkündür. Bunlar; modern dünyanın üretim ve tüketim döngüsüne paralel, ‘mevcut gerçekliğe uzak mekan üretme’ ve ‘gerçek mekanı tüketme’ eylemleri olarak ortaya çıkmaktadır. ‘Mevcut gerçekliğe uzak mekan üretme’, yabancılaşmaya karşı bir duruş olabileceği gibi, bireyin kendi gerçekliğinden, yani insan ölçeğinden uzaklaşması durumu, bireyi yabancılaşmaya daha yakın hale getirebilmektedir. ‘Gerçek mekanın tüketilmesi’, yabancılaşma durumunun görünen son evresi sayılabileceği gibi, yüzeysel yargılarla müdahale edilen çevrenin -Karaköy örneğinde okunduğu üzere- tüketilmesi olarak yorumlanabilir.
-
ÖgeSürdürülebilir Gelişmenin Sosyal Boyutuna Bir Katkı: Toplumsal Fayda İçin Mimarlık(Fen Bilimleri Enstitüsü, 2009-06-29) Doğru, Deniz ; Akpınar, İpek ; Mimari Tasarım ; Architectural DesignGünümüzde finansal krizlerden çevresel krizlere kadar bir çok alanda yaşanan kaynak krizi, bugünü ve geleceği verimli süreçlerle yapılandırabilmek için dünyanın yüzleşmek zorunda olduğu sorunların zeminini oluşturmaktadır. Kaynak krizlerinin üstesinden gelebilmek için uluslararası ortamda benimsenen paradigma ise sürdürülebilirliktir. Sürdürülebilirlik paradigması hemen her disiplinin ölçek farketmeksizin, etkinlik alanını yeniden sorgulayarak kendini bu bağlamda konumlandırması için teşvik etmektedir. Sürdürülebilirlik düşüncesinin küresel ve yerel ölçeklerde uygulanabilirliği ise sürdürülebilir gelişme süreçleri ile sağlanabilir. Sürdürülebilir gelişme; ekonomik, çevresel ve sosyal boyutları olan bir süreçtir. Sürdürülebilir gelişmenin sosyal boyutu en az ekonomik ve çevresel boyutları kadar önemlidir. Küresel çapta kaynak krizi, nüfus artışı, bölgesel kalkınmada geri kalmışlık, kalkınma süreçleriyle dengeli olmayan kentleşme, yoksulluk gibi dinamiklerden etkilenen ortamda mimarlık, sürdürülebilir gelişmenin sosyal boyutunu destekleyici etkinlikler gösterebilir. Piyasa talepleri doğrultusundaki kovansiyonel müşteri ve proje profili dışında, temel hizmetlere dahi erişemeyenler; yoksulluk, enformel piyasanın insani olmayan koşulları, kentsel altyapı ve sosyal hizmetlerin yetersiz kaldığı durumlar gibi nedenlerle eşitsizliğe maruz kalanlar mimarlığın hizmet kapsamına dahil olabilir. Bu çalışmada, bu konulara yönelik mimari faaliyetler “toplumsal fayda için mimarlık” olarak kavramsallaştırılmaktadır. Çeşitli sosyal aktörler (mimarlar, sanatçılar, sivil toplum kuruluşları, üniversiteler, yerel yönetimler, mesleki örgütlenmeler) tarafından bireysel ve kollektif insiyatiflerle gerçekleştirilen toplumsal faydaya yönelik mimarlık etkinlikler, sürdürülebilir gelişmenin sosyal boyutuna eklemlenerek katkı sağlamaktadır. Bu bağlamda incelenen kentsel ve kırsal alandan projelerin, aktörleri; proje motivasyonları, amaçları ve kapsamları; süreçleri ve toplumsal fayda bağlamında katkıları değerlendirilmiştir.
-
ÖgeTüketim Kültürünün Mekansallaşması: Bodrum Örneği(Fen Bilimleri Enstitüsü, 2012-07-09) Esmer, Gizem ; Akpınar, İpek ; 435973 ; Mimari Tasarım ; Architectural DesignÇalışma, dünyanın geçirdiği dönüşüm ve yansımalarını Türkiye’nin kıyı kasabası Bodrum üzerinden incelemeyi hedeflemektedir. Bu kapsamda, tüketim kültürünün Bodrum imgelerini araçsallaştırması ve bunun kent mekanına yansımasına odaklanılmıştır. Bodrum, birçok turistik bir kıyı yerleşiminden farklı bir süreç yaşamıştır. Yerel mimari özellikleriyle imgelenebilirliği yüksek bir kent olarak Bodrum, bir sürgün yeri olduğu yıllardan tüketim ve turizm cenneti olduğu günümüze hızlı bir dönüşüm geçirmiştir. Bodrum’u ‘keşfeden’ sanatçıların anlatıları aracılığıyla inşa edilen Bodrum imgesi ya da imgeleri popüler kültür ve medya aracılığıyla kentin reklam sloganına dönüşmüştür. Ancak, Bodrum’u turist bakışı ve yaygın söylemlerden başka bir biçimde deneyimleyen birçok insan için bu imgeler, oldukça değişkendir. Bu nedenle, kente dair sağlıklı bir okuma yapabilmek için bu tez, Bodrum denince akla gelen imgelerin altını kazımayı ve Bodrum’un dönüşümüne imgesel ve mekansal bir süreç olarak yeniden bakmayı önermektedir. Yöntem olarak, arşiv, medya, yazılı kaynak, fotoğraf taramasının yanı sıra, farklı Bodrum imgelerine ulaşabilmek için sosyal aktörlerle yapılan derinlemesine görüşmeler ve gözleme de yer vermiştir. Mimarlığı yalnızca bir yapı üretim pratiği olarak görmeyen disiplinler arası birçok çalışma gibi bu çalışma da, mekan üretimini tetikleyen nedenleri araştırmaya yönelmiştir. Bu bakış açısı ile tüketim toplumunun ve turizmin etkisinde yaratılan Bodrum imgesinin (imgelerinin) mekansallaşmasının izini sürmek, kenti anlamak için alternatif bir yol olarak da görülebilir. Bodrum’un bugünkü durumuna dair olumlu veya olumsuz bir yargıya varmaktan kaçınan tez, popüler söylemin ve turist bakışının ötesindeki Bodrum’u araştırmıştır.
-
ÖgeTürkiye'de İkinci Dünya Savaşı Sonrası Betonarmenin İnşası(Fen Bilimleri Enstitüsü, 2013-08-06) Tekin, İlke ; Akpınar, İpek ; 10011319 ; Mimari Tasarım ; Architectural DesignBetonarme teknolojisi, geçtiğimiz yüzyıla damgasını vurmuş, yapılı çevrenin inşasında başrolü oynamıştır. Betonarmenin dünya genelinde kabulü Modern Hareket’in zirvesini yaşadığı iki dünya savaşı arasındaki döneme denk gelir; Türkiye’de de izlendiği gibi, İkinci Dünya Savaşı sonrasında birçok coğrafyada hızla yaygınlaşır. Araştırma, betonarmenin Türkiye’de yapı ve konut sektöründe bugün sahip olduğu egemen konumunu hangi süreçlerde kazandığını incelemeyi amaçlamaktadır. Betonarmenin mimari alandaki varlığı genel olarak ‘teknik üstünlüğü’ ile açıklanır. Ancak, farklı coğrafyalardaki mimari kültürler içinde bir yapı teknolojisinin kullanımı sadece yapısal özellikleri ile değil aynı zamanda mimari öğretiler, inşa pratikleri; politik, ekonomik, ideolojik ve kültürel stratejiler ile ilişkilidir. Bu bağlamda, tez, betonarmenin teknik özelliklerinin yanında, onları da kapsayan söylemsel bir alan olduğu kuramsal varsayımını izler. Betonarme mimari ve siyasi alanda ve toplum genelinde kültürel oluşumlar içinde ortaya çıkan karmaşık ilişkiler ağında toplum içine gömülür, kurumsallaşır ve toplumsal hafızaya yerleşerek yaygınlaşır. Tez, bu temel savı izleyerek, betonarmenin çarpıcı bir biçimde gündelik hayata giriş yaptığı yüzyıl ortasına odaklanmakta; altyapı, yapı ve konut inşasında ulusal modernizasyonun ekonomik ve politik gelişmeleri arasında nasıl yaygınlaştığı sorusuna yanıt aramaktadır. Araştırmada betonarmenin ‘inşası’ yapılı ve yazılı dünya arasındaki ilişkiler içinde yorumlanarak tarihsel kaynakların ışığında analiz edilmektedir. Betonarme teknolojisinin yayılma kanalları arasında, mimari yazın, eğitim alanı, endüstri alanı, çeşitli yasa ve yönetmelikler, Bayındırlık Bakanlığı gibi devlet kurumları, yabancı yatırımlar ve tüm bu gelişmelerin popüler medyada yansımaları öne çıkmaktadır. Araştırma, modernliğin, modernleşmenin ve betonarmenin anlamlarının değişime uğradığı çok katmanlı bir süreci yansıtan savaş sonrası onyılların betonarme üzerinden bir çözümlemesini yapmakta ve Türkiye modernleşme sürecinden bir kesit vermeyi amaçlamaktadır.
-
ÖgeYirmibirinci Yüzyılda İstanbul Tarihi Yarımada: Projeler Üzerinden Bir Okuma(Fen Bilimleri Enstitüsü, 2013-08-13) Özçakı, Meltem ; Akpınar, İpek ; 10012015 ; Mimari Tasarım ; Architectural DesignDünya üzerinde yaşanmakta olunan süreç 1980’li yıllardan itibaren Türkiye’de ve İstanbul’da etkisini göstermiştir. Bu dönemden başlayarak kentsel mekânda önemli değişiklikler yaşanmıştır. Bu çalışmanın amacı da Tarihi Yarımada’nın yirmibirinci yüzyıldaki değişim sürecini incelemektir. Bunun için gerçekleşen ve gerçekleşmesi ön görülen projeler ve bunları betimleyen söylemlerden yararlanılmıştır. İncelenen projelerin yüzlerce olması dolayısı ile bazıları üzerinde daha detaylı çalışma yapılmasına karar verilmiştir. Bunun için birbirinden farklı nitelikte, ölçekte ve etki alanına sahip üç örneklem üzerinde daha detaylı çalışma yürütülmüştür. Seçilen projeler tek yapı ölçeğinde Historia Alışveriş Merkezi; mahalle ölçeğinde Sulukule Yenileme Projesi; kentsel ölçekte Marmaray ve Avrasya Tüneli Projeleridir. Projelerin her biri farklı bölümler altında incelenmiş ve elde edilen veriler çalışmanın ikinci, üçüncü ve dördüncü bölümlerini meydana getirmiştir. Projelerin incelenmesinde, sosyal aktörlerle derinlemesine görüşmeler, popüler basında ve akademik yayınlardaki yazılarda taramalar ve kişisel gözlemleri içeren karma bir yöntem kullanılmıştır. Üç örneklem kapsamındaki tartışmalar “Modernlik, Kapitalizm ve Koruma” Kavramları altında yapılmıştır. Kavramlar merkezi ve yerel yönetimlerin söylemlerinde ön plana çıktıklarından önemli görülmüştür. Yan anlamları ve diğer kavramlarla ilişkileri bağlamında ele alınmışlardır. Historia Alışveriş Merkezi, Sulukule Yenileme Projesi ve Marmaray ile Avrasya Tüneli Projeleri bağlamında ele alınan ve Tarihi Yarımada’nın dönüşümünde etkili olduğu düşünülen olgular, beşinci bölüm kapsamında incelenmiştir. Beşinci bölümde amaçlanan uygulamalar ve söylemler ile Tarihi Yarımada’nın gelecekte nasıl bir yere dönüşebileceği hakkında bir öngörü oluşturmaktır. Üç örneklem bağlamında elde edilen veriler Tarihi Yarımada üzerinden değerlendirilmiştir.
-
ÖgeZaman-mekan kavramının mimarlığa etkileri(Fen Bilimleri Enstitüsü, 2013) Sevinç, Tutku ; Akpınar, İpek ; 332883 ; Mimari Tasarım ProgramıBu çalışma, informel yerleşimlerle zaman-mekan kavramını buluşturmak suretiyle yeni mimarlıkları görünür kılmak amacındadır. İnformel süreçler esasen mimarlık üretiminin bir alternatifi olarak değil, kaçınılmaz bir parçası, yönü olarak görülmelidir. Zaman-mekan kavramı bu düşünceyi anlamlandırmayı olanaklı kılar. Bu çerçevede yapılacak olan, mekanı zaman kavramı ile birlikte bir süreç, bir oluş(um) olarak tariflemek, tekil mekan, obje ile ilişkisi tanımlanmış olan Mimarlık Disiplini ve meslek insanı, müellif olarak Mimar yerine mimarlık edimi ile hareket eden mimarın zamanmekan ile ilişkisini kurmak, tariflenilen zaman-mekan kavramının örnekler üzerinden farklı açılımlarını ortaya koymak olacaktır. Zaman-mekan kavramı, değişim, hareket, çokluk, entropi, oluş, ilişkisellik gibi kavramlar yardımıyla açılacaktır. Hareket, zaman ve mekanda tanımlanır, zaman değişimlerle algılanır. Mekan kavramı gibi temsiliyetler üzerinden düşünmenin sonucu olan bir ve çok kavramları yerine zaman-mekan bir çokluklar dünyası olarak tariflenecektir. Öyleyse üretimlerini ve söylemlerini mekan kavramı üzerinden sürdüren Mimarlık Disiplini'nin zaman-mekan ile ilişkisi nedir? Zaman-mekan, bir disiplin ile ilişki kurabilir mi, yoksa buradan yeni mimarlık ürünleri ve yapma biçimleri keşfetme imkanı mı doğacaktır? Bu anlamda Mimarlık Disiplinine tabi olmayan mimarlık üreticilerine ve onların üretimlerine bakmak faydalı olacaktır. İnformel yerleşimler ve informel üretim süreçleri zaman-mekan kavramı ile mimarlık arasında bir bağ kurulmasını oldukça olanaklı kılmaktadır. Mimarlık Disiplininin söylemlerinin aksine, informel üretimler, geçici, bir yandan kollektif diğer yandan bireysel üretimler ve zamana dirençli olmayan yapılardır. Onlar sürekli bir inşa halidedirler. Bu inşa, hem fiziksel, hem de sosyal inşayı beraber kapsar ve yürütür. Bu durumda zaman-mekan bir mücadele alanı olarak tariflenir. Öte yandan, Mimarlık Disiplini gerçekten söylemlerini gerçekleştirebilmekte midir, yoksa söylemleri ile üretimleri farklılaşmakta mıdır? Eğer ayrı ayrı zaman ve mekan kavramları geçerliliğini yitirmiş, yerlerine tek bir bütün olarak zaman-mekan kavramıgelmişse, tüm mimarlar kaçınılmaz olarak zaman-mekanda üretim yapmakta ve onun tüm etkilerine kaçınılmaz olarak açık ve tabi olmaktadırlar. Karatani (2006) mimarlığın olumsal olduğunu ve herzaman yapanın kontrolünü aşan bir üretim olduğunu söyler. Bu olumsallık mimarı ve üretimini yıkan, ortadan kaldıran bir olgu değil, onu bağlam, doğa ve diğer tüm aktörler ile ilişkisi bulunmayan bir üretim yapmaktan alıkoyan bir olgudur. Bu anlamda informel üreticilerin ve ürünlerinin Mimar'dan farklı olarak önemi, olumsallık ve entropi ile barışık bir üretim sürecine sahip olmalarıdır. Ancak burada sorulması gereken bir diğer soru formel ve informel üretim süreçlerinin birbirlerine karşıt ve alternatif iki üretim biçimi olup olmadığıdır? Bu anlamda formel ile informelin gündelik hayat içerisinde hangi alanlarda, hangi miktarlarda bütünleşebileceğini, beraber çalışabileceğini aramak önemli bir araştırma konusu olarak görünmektedir.