LEE- Restorasyon Lisansüstü Programı
Bu topluluk için Kalıcı Uri
Gözat
Yazar "Tanyeli, Gülsüm" ile LEE- Restorasyon Lisansüstü Programı'a göz atma
Sayfa başına sonuç
Sıralama Seçenekleri
-
ÖgeAmasra kale kenti: Ceneviz ticaret yolundaki Karadeniz surlu yerleşimleri bağlamında değerlendirilmesi ve koruma önerileri(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2021-01-25) Burak, Nurhilal ; Tanyeli, Gülsüm ; 502132204 ; RestorasyonKaradeniz'in kıyı hattı, eski çağlardan itibaren müsait iklimi ve coğrafi yapısı ile çok sayıda yerleşim merkezine sahip olmuştur. Uygun toprakları ve iklim özellikleri, bu kıyıları özellikle tercih edilir kılmıştır. Karadeniz, doğu ve batı arasında işleyen deniz ticaret aksının önemli bir belirleyicisi olmuştur. Bu kıyılarda yer alan ticaret limanları da tüm tarih boyunca önemini korumuştur. Roma İmparatorluğu döneminde karayolu bağlantılarının da güçlendirilmesi ile iç kesimlerin kıyıya, kıyıdakilerin ise başka kıyılara ulaşması kolaylaştırılmıştır. Anadolu'nun kuzey hattı boyunca bulunan ticaret limanları Kuzey Karadeniz kıyıları ile bağlantılıdır. Öte yandan kuzey kıyılarının da Akdeniz'e ulaşması ve deniz yoluyla sürdürülecek alışveriş için Güney Karadeniz hattı ile Marmara Denizi kıyılarındaki bağlantıya ihtiyaç duymaktadır. Bu bağlantılar deniz ticareti için belirli rotaları oluşturmaktadır. Deniz ticaretinin Karadeniz'de en yoğun olduğu yüzyıllar ise 13.-15. yüzyıllardır. Belirtilen bu tarihlerde İtalyan Denizci Cumhuriyetleri, Bizans İmparatorluğu ve Osmanlı Devleti ile bazı sınırlandırmalar ve özgürlükler çerçevesinde Karadeniz ve devamında Akdeniz kıyılarında yer alan ticaret limanlarını kullanmıştır. Kullandıkları limanların bazıları halihazırda bulunan yerleşimler ve onları çevreleyen savunma yapılarından oluşmaktaydı. Bazı kıyı bölgelerinde ise elde ettikleri haklar çerçevesinde yıllar içinde yaptıkları yatırımlar ile yeni savunma yapıları inşa etmişlerdir. Liman kentlerinin hepsinde gemilerin güvenle yanaştırılacağı korunaklı bir limana, saldırılardan korunacak bir savunma yapısı bütünlüğüne ve ticaretin gerçekleşeceği bir çarşıya ihtiyaç duyduklarından bazı bölgelerin diğer bölgelere nazaran önem arz ettikleri görülmektedir. Bu limanların önemi, doğal koşulların oluşturduğu limanların coğrafi ve iklimsel koşulları ile ilişkili olduğu kadar iç kesimlerden ulaştırılacak ticari mallar ile de ilgilidir. Amasra, günümüzde Bartın iline bağlı ve yukarıda bahsi geçen önemli ticaret limanlarından biri olarak öne çıkmış kentlerdendir. Venedik ve Ceneviz Cumhuriyeti'nin çoğunlukla farklı kentleri kullanarak sürdürdüğü deniz ticaretinin en yoğun olduğu 13.-15. yüzyıllar arasında Amasra'nın da önemi, portolanlardan takip edilebilmektedir. Amasra, Latin işgalinin bittiği yıldan sonra (1261) Ceneviz Cumhuriyeti'nin özerk bölgesi olmuştur. Amasra Kalesi'nde de bazı inşa faaliyetlerinde bulunmuşlardır. Amasra bir berzah 1 üzerine kuruludur ve köprü ile bağlantı sağlanan bir adadan oluşmaktadır. Berzahın iki yanında yılın farklı dönemlerindeki rüzgârlardan korunan doğu ve batıya yönelen limanlara sahiptir. Batıya taraf olan koy Küçük Liman'dır ve antik liman kalıntıları bu koyda bulunmaktadır. Doğu tarafındaki ise Büyükliman'dır. Zindan Mahallesi ve onu çevreleyen savunma duvarları bu berzahın kuzeyinde bulunmaktadır. Boztepe Adası'na Kemere Köprüsü ile bağlantı sağlanmaktadır. Bu adanın üzerinde Boztepe/Amasra Kalesi bulunmaktadır. Amasra Kalesi için bugüne kadar birkaç akademik çalışma yapılmıştır. Fakat kalenin yapım teknikleri, ilçe merkezi tarihi, tarihsel olayların savunma yapısı bütünlüğündeki etkileri yeterince araştırılmamıştır. Bu sebepten bu tez çalışması öncelikle Bizans Dönemi'ne ait olan ve Cenevizliler tarafından kritik yenilemelerin yapılmış olduğu bu savunma yapısının tarihlendirilmesine odaklanmıştır. Tez çalışması kapsamında önemli diğer bir husus Amasra Kalesi'nin 2013 yılında UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi'ne "Ceneviz Ticaret Yolu'nda Akdeniz'den Karadeniz'e Kadar Kale ve Surlu Yerleşimleri - Trading Posts and Fortifications on Genoese Trade Routes. From the Mediterranean to the Black Sea" isimli seri adaylık dosyası ile dâhil edilmiş olmasıdır. Bu sebeple Amasra Kalesi hakkında bir koruma modeli geliştirilebilmesi ve UNESCO bağlamında değerlendirilerek ele alınabilmesi için Cenevizliler ile Amasra'nın ilişkisi ayrıntılı olarak irdelenmelidir. Yapım teknikleri ile tarihî bilgilerin birleştirilebilmesi için Ceneviz Cumhuriyeti'nin aynı yüzyıllar içinde kullanmış olduğu ya da kullandığı düşünülen diğer savunma yapılarının da incelenmesi gerekmektedir. Bu sebeple öncelikle coğrafi bütünlük sağlayan Karadeniz kıyı kaleleri genelinde bir araştırma yürütülmüştür. Cenevizlilerin kullandığı Anadolu Karadeniz kıyı kalelerinden elde edilen veriler ile Amasra Kalesi'nin yapım teknikleri kıyaslanmıştır. Literatürden elde edilen Karadeniz'in diğer kıyı kaleleri ile de tarihsel bütünlük içinde kıyaslama yapılmıştır. Ardından Amasra ilçe merkezi için detaylı bir tarihsel araştırma tamamlanmıştır. Birincil kaynaklardan Amasra'nın kronolojik olarak önemli tarihsel olayları araştırılmıştır. Seyahatnameler, belgeler, fotoğraflardan da yararlanılarak Amasra Kalesi'ne yansımış olabilecek tüm önemli olaylar irdelenmiştir. Son yüzyılda yapılan yasal düzenlemelerin ilçe merkezinde bulunan kültür varlıkları üzerindeki etkisi yoğundur. Bu sebeple ilçedeki koruma alanı tespitleri ve belgelemesi de tamamlanmıştır. Koruma alanında yapılan tespitler, bahsi geçen sınırlar içindeki tüm yapıların analiz edilmesi ile başlamıştır. Ardından koruma alanı içinde yer alan tüm kültür varlıkları belgelenmiştir. İlçe merkezi genelinde tamamlanan bu çalışmaların tamamı, Amasra Kalesi hakkında alınacak kararlar açısından büyük önem taşımaktadır. Tez çalışmasının dördüncü bölümü Amasra Kalesi'ne odaklanmaktadır. Öncelikle mevcut durumu tespit edilerek ulaşılabilir tüm savunma duvarları belgelenmiştir. Genel ve detay ölçümleri ile gözlemler yapılarak tarihsel bilgilerin savunma yapısı üzerindeki yansımaları dönem analizleri olarak çizimlere aktarılmıştır. Dönem analizi tüm kalenin 1/100 ölçekli plan ve görünüş çizimleri üzerinden yapılmıştır. Amasra Kalesi'ndeki Ceneviz dönemi inşa faaliyetleri yukarıda bahsi geçen yöntemler ile tespit edilmiştir. Bu sayede Ceneviz döneminde yapılmış olan duvarların yapım teknikleri ortaya konulmuştur. Çizimler Anadolu'nun Karadeniz kıyı kalelerinden toparlanan diğer duvar yapım teknikleri ile kıyaslanabilmiştir. Bu sayede asıl soru bu bölümde cevaplanmış olmaktadır: Cenevizlilerin kendine ait bir inşa tekniği var mıdır ve varsa bu tekniği tüm savunma yapılarında kullanmış mıdır? Cenevizliler Karadeniz kıyılarındaki savunma yapılarının bazılarını hiç değiştirmeden kullanmış ve bazılarını sıfırdan inşa etmiştir. Bu kıyaslamalar sonucunda Amasra Kalesi ile diğer kalelerin arasında bir bağ olup olmadığı irdelenmiştir. Tezin son bölümü Amasra Kalesi ve kentinin korunmasına yönelik değerlendirmeler ve önerilerden oluşmaktadır. Öncelikle mevcut durumda yönetsel, yapısal, kültürel ve ekonomik analizlerin dökümü yapılmıştır. Bu sayede ilçe merkezini her yönden ele almak mümkün olmuştur. Aynı başlıklar kapsamında öneriler geliştirilmiştir. İlçe merkezinde bulunan tüm kültür varlıklarıyla bir bütün içinde ele alınan Amasra Kalesi'nin korunması ve geleceğe aktarılabilmesi için öneriler geliştirilmiştir. Tez kapsamında yalnızca kent merkezi ölçeğinde kalmadan UNESCO'nun seri adaylık dosyasında yer alan diğer kalelerin de mevcut durumları incelenmiştir. Önce seri adaylıklar, ardından sınır ötesi adaylıklar ile birleştirilmesi hedeflenen Ceneviz ticaret yolundaki savunma yapıları çerçevesinde Amasra Kalesi'nin yeri tartışılmıştır.
-
ÖgeÇoruh Vadisi'nde Tao-Klarjeti bölgesi) bir gürcü manastırı: Dörtkilise manastır kilisesi (Otkha Eklesia) ve ek yapılarının belgelenmesi ve koruma önerileri(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2021-02-26) Türkmen, Gizem ; Tanyeli, Gülsüm ; 502161205 ; Restorasyon ; RestorationÇoruh Vadisi'nde yapılan araştırma gezisinde bölgede Ortaçağ Manastır komplekslerinde koruma sorunlarının olduğu gözlenmiştir. Plan tipi, yapım sistemi ve taş işçiliği bakımından zengin yapıya sahip manastırlar araştırılmaya başlanmıştır. Artvin'de bulunan Dörtkilise Manastırı tez konusu olarak seçilmiştir. Tao Klardjeti olarak adlandırılan coğrafya, Anadolu'nun kuzeydoğusunda yer almakta olup 9-11. yüzyıllar arasında Gürcü Tao Klardjeti Krallığı hâkimiyeti altında kalmıştır. Gürcü Tao Klardjeti Krallığı'na başkentlik eden Artvin ili, Ardanuç ilçesi merkez olmak üzere çevre il ve ilçelerde manastırlar yapılarak coğrafya din, siyasi, ekonomik, sosyal, kültürel açıdan zenginleştirilmiştir. Günümüzde Çoruh Vadisi olarak adlandırılan Tao Klardjeti bölgesinin batısında yer alan manastırlardan biri olan Dörtkilise Manastırı'nın (Otkhta Eklesia) yapımı el yazmalarına ve kitabelere dayanılarak 10. yüzyıla tarihlendirilmektedir. Dörtkilise Manastır Kilisesi ve ek yapıları Artvin ili, Yusufeli ilçesi, Tekkale Mahallesi'nde yer almaktadır. Manastır kompleksi dik bir arazide bir kısmı günümüze ulaşan çevre duvarlarıyla sınırlandırılmış olan bir alana oturmaktadır. Manastır kompleksi merkezinde kilise olmak üzere el yazmaları odası, yemekhane, oda 01, oda 02 ve üç adet şapelden oluşmaktadır. Kilisenin batısında el yazmaları odası, mutfak olduğu düşünülen oda 01, kiler olduğu düşünülen oda 02, kuzeybatısında yemekhane, güneydoğusunda bir adet şapel yer almaktadır. Djobadze'ye göre kilisenin 1 km kuzeyinde ve batı yamacında iki adet şapel bulunmaktadır. Kilise üç nefli bazilikal bir plan tipine sahiptir. Kilisenin dış cepheleri dolu kemer dizileriyle hareketlendirilmiştir. Kuzey ve güney cepheleri orta nefin yan neflerden yüksek olması nedeniyle iki kademelidir. El yazmaları odası kiliseye bitişik dikdörtgen planlı, payeler tarafından desteklenen beşik tonozlu kaba yonu taş örgüye sahip bir yapıdır. Yemekhane yapısı iki nefli dikdörtgen planlı, örtüsü günümüze ulaşamamış olan yapıdır. Mutfak olduğu düşünülen oda 01 yapısı dikdörtgen planlı, beşik tonoz örtülü olup kaba yonu taş örgüye sahiptir. Kiler olduğu düşünülen oda 02 yapısı dikdörtgen planlı, örtüsü günümüze ulaşmamış olan kaba yonu taş örgülü bir yapıdır. Oda 02 yapısının batı cephesi toprağa gömülü durumdadır. Mezar odası dikdörtgen planlı, iki katlı, bir kısmı günümüze ulaşmış beşik tonoz örtülü, kaba yonu taş ve tuğla malzemeyle almaşık düzende örülmüş olan bir yapıdır. Dörtkilise Manastırı'nın 1877-1878 Osmanlı-Rus savaşlarından sonra terk edildiği tahmin edilmektedir. Yapının terk edilmesi sahipsizlik ve bakımsızlığa, arazi olarak dağlık bir bölgede bulunması heyelan gibi doğa olaylarına maruz kalmasına yol açmıştır. Heyelan sonucu yapının içine dolan toprak yığını yapı beden duvarlarında nem oluşumuna, kesit kayıplarına, örtü sistmeminde bitki oluşumlarına neden olmuştur. Zaman içerisinde çevre duvarları belirsizleşen yapının etrafında çevrede yaşayan halk tarafından meyve bahçeleri ve tarlalar oluşturulmuştur. Çoruh Vadisi'nde tez konusuyla benzerlik gösteren birçok yapı bulunmaktadır. Tez kapsamında yapıların sadece isimlerinden ve benzerliklerinden söz edilmiştir. Ancak tez konusu olan "Dörtkilise Manastırı"na plan yönüyle benzeyen manastırlar üzerinde daha detaylı durulmuştur. Yapının tarihçesi yapılan çalışmalardan referans alınarak oluşturulmuştur. Manastır yapılarının restitüsyon dönem çalışmaları sırasında yapılardaki izler, yazıtlar, tarihi fotoğraflar, manastıra dair yazılmış olan kaynaklar incelenmiştir. Kilise ve ek yapıların malzeme ve yapım teknikleri incelenerek dönem analizi yapılmıştır. Bu bağlamda iki dönem restitüsyon çalışılmıştır. 10. yüzyılın ilk yarısına tarihlenen ilk dönem restitüsyonu kilise ve kilisenin güneydoğusunda bulunan şapelden oluşmaktadır. Kilisenin cephesindeki izler doğrultusunda orta nef ve yan nef kalkan duvarlarının yüksekliğinin günümüzdeki halinden daha alçak olduğu tespit edilmiştir. Orta nef beşik tonozunu destekleyen payelerin konumları ilk dönem restitüsyonunda günümüzdeki konumundan farklı çizilmiştir. İkinci dönem restitüsyonu 10.yy.ın ikinci yarısını kapsamaktadır. Bu dönemde kilise yüksekliği arttırılmış, iki adet haçvari payenin yeri değiştirilmiş ve yemekhane, oda 01, oda 02 yapıları eklenmiştir. Restorasyon önerisinde kilise ve ek yapılarının terk edilmesinden kaynaklanan sorunların çözümü için öneriler geliştirilmiştir. Çevre koşullarına doğrudan maruz kalan yapılarda gözlenen bozulmalara ilişkin konservasyon önerilerinde bulunulmuştur. Yapıların günümüzdeki haliyle geleceğe aktarılması için konservasyon ve bakım sürekliliğinin sağlanması ana ilke olarak belirlenmiştir. Yusufeli Barajı yapımıyla tehdit altında olan yapının kendini sergileyen müze olarak işlevlendirilmesi öngörülmüştür. Manastır kompleksinde çözülmesi gereken sorunlara yönelik müdahaleler öncelik sırasına göre aşamalara ayrılmıştır.Yapılarda gözlenen strüktürel problemlerin araştırılması, acil müdahale ile gereken kısımların askıya alınması, yapıdaki neme yönelik laboratuar ortamında malzeme testlerinin yapılması gerekmektedir. Kilisede bulunan freskler uygulama yapılırken koruma altına alınarak daha fazla zarar görmesi engellenmelidir. Manastır kompleksinin sürekli bakımı sağlanarak yapılarda gözlenecek bozulmalara uzman ekipler acil müdahale etmelidir. Manastır kompleksine ulaşım planlaması yapılmış, araziye ulaşım için ise ahşap gezi yolları tasarlanmıştır. Manastır kompleksinde müze ihtiyaçları doğrultusunda arazinin girişinde müze satış birimi ve helalar, yemekhane yapısının üzerine sökülebilir malzemeyle uygulanacak şekilde bir koruma çatısı önerilmiştir. Kilisenin özgün döşemesinin korunması için orta nef ve yan neflerde ahşap döşeme, yemekhane, el yazmaları odası, şapel, oda 01 ve oda 02 yapılarında bitki temizliği ve malzeme tamirleri yapılarak yapıların günümüzdeki haliyle korunması planlanmıştır.
-
ÖgeLikya arkeolojik peyzajı: Korumaya bölge ölçeğinde yaklaşmak(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2022-02-07) Tekin Bellibaş, Nevin Esin ; Tanyeli, Gülsüm ; 502132201 ; RestorasyonKoruma yaklaşımları, her zaman bütünü ve bağlamı gözeterek biçimlenmelidir. Arkeolojik varlıkların karmaşık ve bazı yönleriyle bilinmeyene dayalı doğaları, onları koruma bakımından anlaşılması, bütünlük ve bağlamlarının çözümlenmesi zor nesneler haline getirmektedir. Çalışma, 21. yüzyılda gelişen güncel koruma söylemlerinin ve peyzaj kavramının geliştirdiği deneyimlerden faydalanarak, öncelikle literatür araştırmaları ile sınırları yaklaşık olarak belirginleştirilen bu kültürel coğrafya tanımlanmış, ardından arkeoloji literatürünün ortaya koyduğu, Paleolitik dönemden Bizans devrine kadar tarihsel derinlik taşıyan Likya Bölgesi'nin arkeolojik varlıklarını bir bütünlük içinde envanterlemiş, arkeolojik peyzaj analizi yöntemi üretmiş ve analizlerle tespit edilen değer ve önemlilikleri plan yapıcılara tercüme edecek bir ifade önerisi geliştirmiştir. Çalışmanın ikinci bölümünü oluşturan 'Kuramsal Arka Plan', geliştirilen arkeolojik peyzaj yönteminin temel aldığı kavram ve yaklaşımları literatür taramasına dayalı olarak incelemekte ve çalışmanın teorik dayanaklarını netleştirmektedir. Öncelikle 21. yüzyılda gelişen çağdaş koruma anlayışını, bu anlayışın temellendiği kökenleri de irdeleyerek değerler, faydalar, ifadeler bağlamında miras kavramının toplumsal yaşantıdaki yerini araştırarak, çalışmanın neyi, neden, hangi yaklaşımla korumayı hedeflediğinin çerçevesi çizilmiştir. Bu çerçeve, korumanın ilk adımı olarak derinlikli ve bütüncül bir anlama yöntemi ihtiyacı olduğunu göstermiş, kültürel peyzaj teori ve deneyimlerine dayanan bir arkeolojik peyzaj analiz yöntemi geliştirilmesi gerektiğine işaret etmiştir. Ardından, arkeolojik unsurların değerleri, arkeolojik peyzajlar ve arkeolojik varlıkların bilinmezleri üzerine gelişen fikirler de tartışılarak, bir kültürel peyzaj yaklaşımının arkeolojik varlıkları ele alması halinde nasıl farklılaşması gerektiğinin üzerinde durulmuştur. Sonrasında ise çalışma kapsam, ölçek ve bağlamına uygun olarak kültürel peyzaj kavramının çevresinde gelişen yaklaşımlar, bakış açıları, bazı ulusal yasal çerçeveler, teorik analiz yaklaşımları, farklı hedefler üzerine kurgulanmış geniş alanları konu alan araştırmalar değerlendirilerek, geliştirilen arkeolojik peyzaj yönteminin ölçütlerini belirlemekte yol gösterici, deneyimlere dayalı dersler çıkarılmıştır. Yöntemin uygulanabilirlik sınırları ve koruma alanı ile kurması gereken ilişkinin kriterlerini belirlemek için de, çalışma alanının ve unsurlarının tâbi olduğu ulusal yasal çerçeve irdelenmiş, geliştirilen yöntemin mevcut durum ile nasıl mesnetlenmesi gerektiği tartışılmıştır. Bölüm sonunda, belirlenen kriterlere, coğrafyanın ve arkeolojik malzemenin doğasına göre biçimlenen bir yöntem önerisi geliştirilmiştir. Çalışmanın üçüncü bölümü, yine literatür tabanlı olarak Likya Bölgesi'nin kültürel-tarihsel bağlamını ve temel değerlerini anlamak üzeredir. Likya Bölgesi'nin kültür tarihi ve coğrafyası, arkeolojik devirlerin aktivitelerinin ürettiği bölgeye has tipoloji ve örgütlenmelerinin tanımlanması, geliştirilen olan analiz yönteminin arkeolojik varlıklara dayalı veritabanını kurgulamak konusunda yol gösterici olmuştur. Bölgenin 19. yüzyıldan itibaren gelişen araştırma tarihi, sürmekte olan güncel araştırmalar ve kapsamları incelenerek çalışmanın konusu olan Likya Bölgesi'nin fiziksel, tarihsel ve bilimsel altyapısı tanımlanmıştır. Çalışmanın temel veri kaynağı olarak kullanılmak üzere bölge ile ilgili üretilmiş, 19. yüzyıl başından itibaren kayda girmeye başlamış yüklü miktarda arkeolojik araştırma verisinin mevcut olduğu görülmüştür. Bölümün son kısmında ise, çağdaş deneyimlerin yarattığı değerlere dikkat çekmek, arkeolojik varlıklar ile bölgede süregelen yaşam arasındaki etkileşim arayüzlerini belirlemek ve böylece Teke Yarımadası'nın farklı kültürel miras katmanlarına ilişkin gelecekte ele alınabilecek diğer tamamlayıcı araştırma alanlarına işaret etmek hedeflenmiştir. Çalışmanın dördüncü bölümü, çalışmanın temel hedefi olan tespit, envanterleme, analiz ve ifade yöntemi olarak belirlenen Likya Arkeolojik Peyzajı'nın bölge varlıklarını ele aldığı bölümdür. Özetle, arkeolojik araştırma literatürü, güncel CBS ve ortofoto verileri, görsel bilgiler, alan araştırmaları, tescil ve plan bilgileri gibi, bölgeye dair bilgi üretmiş tüm kaynakların tanımlanması ile sürece başlanmıştır. Bu süreçteki araştırmanın yöntemi, elde edilen bulgu ve verilerin içerik ve tipolojilerine göre çalışma süreci boyunca revize edilerek yerleştirilmiştir. Envanter yapısı, veri kaynaklarından sistematik olarak üretilebilen niteliksel veya niceliksel bilgi türlerinin tanımlanması üzerine kurulmuş, CBS altyapısı ile alanlara ilişkin niteliksel arkeolojik bilgiler ve niceliksel bilgi sınıflarının coğrafyayla ilişkilerini bir araya getiren bir arkeolojik alan envanteri geliştirilmiştir. Bölgenin arkeolojik araştırma seviyesinin derinliği de göz önünde bulundurularak, envanter belirli bir veri doygunluğuna ulaşılana kadar genişletilmiştir. Arkeolojik anlatılardan edinilen bilgilerin geliştirilen yöntem üzerinden değerlendirilmesi, bölgede yer almış tarihsel-kültürel aktivitelere dayalı olarak, dönem karakteristikleri, doku alanları ve döneme dair özelleşmiş yer, anıt ve sitleri tespit etmeyi mümkün kılmıştır, arkeolojik varlıkların taşıdığı kültürel-tarihsel önemlilikler belirlenmiştir.. Önemliliklerin bir kompozit harita formunda görselleştirilmesi ve veritabanı üzerinden yansıtılması ise peyzaj analizlerinin bulgularının idari süreçlere yansıtılmasının yöntemi olarak önerilmiştir. Bölüm içerisinde bu yöntem önerisinin uygulama adımları gerekçelendirilerek tanımlanmaktadır. Beşinci bölüm, öncelikle çalışmaya konu olan coğrafyadaki planlama süreçlerini ele alarak, coğrafyanın kalkınması için belirlenen senaryoları araştırmıştır. Ulusal ölçekten bölge ölçeğine kadar üretilen çeşitli stratejik ve mekansal planlar, plan hedefleri, gelişme eksenleri ve bu eksenlerin Teke Yarımadası'na hangi aktivitelerle yansıyacağını anlamak üzere karşılaştırmalı olarak araştırılmıştır. Envanter araştırması sürecinde araştırmacılar ya da tescilden sorumlu birimler tarafından ifade edilen insan kaynaklı sorunlar da kategorize edilerek bu sorunların çalışma alanına dağılımı irdelenmiştir. Böylece dördüncü bölüm kapsamında ortaya konan envanter bilgileri ve önemlilikler, coğrafyanın gelişim süreçleri ve güncel yaşantısının ürettiği bozulmalarla karşılaştırılabilmiştir. Bölgesel değerlendirmenin bir sonraki adımı olarak da, kültürel-tarihsel katmanlaşmaların ürettiği değerlerlerin oluşturduğu kompozisyonlara bağlı olarak alt peyzaj idari bölgeleri önerileri geliştirilmiş, bu alt peyzaj idari bölgelerinin farklı niteliklere sahip üç tanesi incelenerek analiz ve envanter verilerinin planlama süreçleri ile bir araya getirilerek değerlendirmesinin örnekleri çalışılmıştır. Alt peyzaj idari bölgelerine yönelik olarak tarihsel değerler, güncel anlam ve etkileşim alanları, araştırma durumu ve potansiyeli, korunma potansiyeli ve koruma sorunları araştırılmış, ardından bu bulguların Çevre Düzeni Planları kararları ile etkileşimleri üzerinden planlama önerileri ve alt peyzaj alanının ortaya koyduğu niteliklere uygun ilkesel öneriler belirlenmiştir. Çalışmanın altıncı ve son bölümü, araştırmanın yöntem ve bulgularının tartışıldığı bölümdür. Çalışmanın hemen her bölümün kendi iç değerlendirmesi olmakla birlikte, bu bölümde genel anlamda çalışmanın hedefleri ile tutarlı olarak elde edilen sonuçlar değerlendirilmiş, böylece çalışmada önerilen yöntemin geçerliliği ve işlerliği, çalışma bulgularının kullanım alanları üzerine çıkarımlarda bulunulmuştur. Bölgesel bir yaklaşımın faydalarını ve kullanım alanlarını değerlendirmek üzere, Likya Arkeolojik Peyzajı bir yöntem önerisi, bir bölgesel bilgi katmanı, bir koruma ve yönetim aracı, ve uyarlanabilir bir model olarak farklı yönleri ile tartışılmıştır. Çalışmanın diğer çıktıları olarak, arkeolojik mirasın korunması ile ilgili değerlendirme ve öneriler, bu alanlarda ihtiyaç duyulan diğer çalışmalar ve araştırma alanları gibi konuların da üzerinde durulmuştur.
-
ÖgeSilahlı çatışma/savaşlar sonrasında kentsel alanlarda kültürel mirasın korunması ve yönetimi: Beyrut ve Saraybosna deneyimleri(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2021-08-19) Bilgili, Bilal ; Tanyeli, Gülsüm ; 502142201 ; RestorasyonKentler ve mimari yapılar tarih boyunca savaşlarda tahrip olmuş veya bilinçli olarak yok edilmiştir. Yıkmak ve yeniden inşa etmek zafer ve güç ifadesi olmuştur. Milliyetçilik akımlarının güçlendiği 18'inci ve 19'uncu yüzyılda miras kavramı, ulusal kimliğin yaratılmasını ve ulus varlığının pekiştirilmesini sağlamıştır. Yapılar ve mekânlar ulus kimliğinin inşasında önemli rol üstlenmiştir. Kültür varlıklarına yüklenen sembolik anlamlara bağlı olarak savaşan taraflar kültür varlıklarını bilinçli ve sistematik bir şekilde hedef almaya başlamıştır. 20'nci yüzyılda savaş teknolojisindeki gelişmeler savaşların geniş coğrafyalara ve nüfus kitlelerine yayılmasına neden olmuştur. Ülkelerin politik, ekonomik ve kültürel merkezleri olan kentleri hedef alınmıştır. 20'nci yüzyılın son çeyreğinden itibaren sıcak çatışmalar yeni bir aşamaya gelmiş ve 21'inci yüzyılın başından itibaren bu süreç hızlanmıştır. Toplumlar arası silahlı çatışmalar, devlet dışı aktörlerin birbirlerine veya devletlere karşı silahlı mücadeleleri devletlerarası savaşlardan hızlı yayılmıştır. Kentler, yeni savaşlar olarak tanımlanan bu çatışmalarda savaş alanlarına dönmüştür. Dahası şehirler ve kültürel miras, hedefe bir an önce ulaşmak amacıyla çatışmalarda taraflarca silah gibi kullanılmıştır. Birbirlerini sosyal açıdan reddeden toplumlar veya gruplar arası mücadelelerde ötekine ait olanın yok edilmesi istenmektedir. Bu durum, çoğunlukla 20'nci yüzyılın başına kadar büyük imparatorluklar tarafından idare edilen bölgeleri ve bu bölgelerde yaşayan çoklu kültür, çoklu etnik, çoklu dinsel yapıya sahip toplumları tehdit etmektedir. 19'uncu yüzyıldan itibaren her çatışmalı ve çatışma sonrası süreçte, siyasi değişimlere bağlı olarak kentsel alanlarda bazı müdahaleler gerçekleştirilmiştir. Kültürel katmanların temizlenmesi, kentsel peyzajın değiştirilmesi, yok edilen veya tahrip edilen kültürel mirasın onarımı, tahrip edilen kentlerin yeniden inşası bu müdahalelerden bazılarıdır. Çatışma öncesinde çatışmanın kaynağı haline gelen kimlik ve bellek, silahlı çatışma döneminin ve çatışma sonrasındaki sürecin de odağında yer almaktadır. Savaş sonrası süreç kentsel büyüme ve yenileme rejimleri için hem fırsatlar hem de zorluklar yaratmaktadır. Tahrip ya da yok olan bütün değerlerin onarım süreci savaş/çatışma sonrası iyileşme sürecinde başlamaktadır. Kültürel mirasın kimlik ve hafıza ile ilişkisi sadece şehirlerin veya kültürel mirasın restorasyonunu ve yeniden inşasını değil, aynı zamanda somut olmayan mirasın, sosyal yaşamın, fikirlerin ve kimliklerin iyileştirilmesini ve yeniden inşasını da gerektirir. Planlama çalışmalarıyla, yeni yapı inşaatlarıyla, kültürel mirasa müdahale biçimleriyle kentlerin dokusu yeniden ele alınır. Kentsel doku korunabilir, değiştirilebilir, yok edilebilir ya da yeniden inşa edilebilir. Yıkım, onarım ve yeniden yapım süreçlerinin uzun vadeli sonuçları vardır. Bunlar, toplumların yaşamaya devam ettiği ve hissettiği sonuçlardır. Yıkım, onarım ve yeniden yapım süreçlerinin sonucunda ortaya çıkan durumlar toplumlar tarafından benimsenmekte ya da reddedilmektedir. Bu çalışmada savaş sırasında kültür varlıklarına yönelik saldırılar ve etkileri araştırılmıştır. Savaş sonrası kültür varlıklarının korunmasına yönelik çalışmalar, süreçler, yaklaşımlar incelenmiş; sorunlar tespit edilmiştir. Müdahale yaklaşımlarının tarihi kentsel dokuya etkileri ve sonuçları değerlendirilmiş; kimlik ve bellek ile ilişkisi yorumlanmıştır. Savaş sonrası kültürel mirasın korunmasını etkileyen olası sorunlar tespit edilmiş ve yeni savaşların tehdidi altındaki ülkeler için uzun vadeli planlama önerileri yapılmıştır. Tez çalışması giriş ve sonuç bölümleriyle birlikte beş ana bölümden oluşmaktadır. Giriş bölümünde tez çalışmasının amacı, kapsamı, yöntemi, önemi ve hedefleri, tanımlanmıştır. Çalışma konusuna ve sürecine ilişkin sınırlılıklar ve zorluklar belirtilmiştir. İkinci bölümde kültürel miras, savaşlar ve silahlı çatışmalar konusu irdelenmiştir. Kültürel mirasın kimlikle ve bellekle olan ilişkisi; savaşların ve silahlı çatışmaların nedenleri ve türleri araştırılmıştır. Eski ve yeni savaşlar incelenerek yeni savaşların hangi coğrafi bölgeleri tehdit ettiği belirlenmiştir. Yeni savaşların kapsamı ve etkileri, eski savaşlardan farklı yönleri ve kültürel miras ile ilişkisi değerlendirilmiştir. Yeni savaşların gerçekleştiği alanlarda kültür varlıklarını hedef alan saldırı yöntemleri araştırılmıştır. Saldırıların genellikle konvansiyonel silahlarla gerçekleştirildiği ve kültürel miras için yıkıcı boyutlarda olduğu tespit edilmiştir. Buna göre savaşların ve silahlı çatışmaların kentlere ve kültürel mirasa maddi ve manevi etkileri değerlendirilmiştir. Kültür varlıklarına ve şehirlere saldıranların eylemleri, hedefleri ve motivasyonları tarihi ve güncel örneklerle analiz edilmiştir. Soykırımın, kentkırımın ve kültürkırımın kültür mirasının yıkımı ile ilgisi değerlendirilmiştir. Son olarak savaş ve silahlı çatışma durumlarında kültürel mirasın korunmasında yasal çerçevenin tarihsel gelişimi anlatılmıştır. Uluslararası yasal düzenlemelerin yeni savaşlarda yetersiz kalmasının nedenleri yorumlanmıştır. Böylece, kentsel çatışma bölgelerinde çatışma sonrası yeniden inşa/iyileşme ve kültürel mirasın korunması çalışmalarının incelenmesi için zemin hazırlanmıştır. Üçüncü bölümde 20'nci yüzyılın son çeyreğinde silahlı çatışmaların ve kentsel şiddet olaylarının yaşandığı Lübnan/Beyrut ve Bosna-Hersek/Saraybosna incelenmiştir. 19'uncu yüzyılın son çeyreğinden itibaren siyasi ve idari değişimlere bağlı olarak politik, ideolojik, etnik ve dini anlaşmazlıkların yaşandığı Beyrut'ta ve Saraybosna'da kentsel dokunun tarihsel değişimi incelenmiştir. Beyrut ve Saraybosna'nın savaş öncesi kentsel gelişimleri, savaş dönemi durumları ve savaş sonrası rekonstrüksiyon çabaları araştırılmıştır. Kentlerin mevcut durumları değerlendirilmiştir. Böylece çatışma döneminde kentsel yıkımın anlamları ve sonuçları; savaş sonrası kentsel rekonstrüksiyon sürecinde planlama, koruma, yönetim yaklaşımları araştırılmıştır. Mevcut tartışmalı durumların ve savaş sonrası kentsel rekonstrüksiyon çalışmalarının sonuçlarının belirlenmesi amaçlanmıştır. Dördüncü bölümde Beyrut'un ve Saraybosna'nın savaş sonrası iyileşme ve yeniden inşa süreçlerinde kültürel mirası koruma sorunları karşılaştırmalı olarak incelenmiştir. Kültürel mirasın ve tarihi kentsel dokunun korunmasında yönetim, planlama ve uygulama sorunları tespit edilmiş ve iki ana başlık altında incelenmiştir. Dördüncü bölümün ilk başlığı beş alt başlıktan oluşmaktadır. Göçler ve demografik değişim, mülkiyet hakları, yasal sorunlar, finansman ve paydaş yönetimi gibi sorunlar savaş sonrası rekonstrüksiyon sürecinde ortaya çıkan ve kültürel mirası etkileyen başlıca yönetsel sorunlardır. Lübnan/Beyrut ve Bosna-Hersek/Saraybosna'nın savaş sonrası yönetim sorunları, çözüm yöntemleri, tartışmalı durumları ve idari sorunların kültürel mirasa etkileri dördüncü bölümün ilk bölümünde incelenmiş ve karşılaştırmalı olarak değerlendirilmiştir. Dördüncü bölümün ikinci başlığında ise planlama ve uygulama süreçleri araştırılmıştır. Bu bağlamda belgeleme, hasar tespitleri ve acil müdahaleler, önceliklerin belirlenmesi, iş planlaması, plan ve yapı ölçeğinde koruma yaklaşımlarının belirlenmesi, moloz temizliği, kullanılabilir yapı malzemelerinin ayrıştırılması, hasarlı yapıların onarımı, tarihi kentsel alana ve kültür varlıklarına müdahale yaklaşımları gibi süreçler incelenmiştir. Kültürel mirası etkileyen sorunlar tespit edilmiştir. Beşinci bölümde araştırmalardan elde edilen bulgulara doğrultusunda iki ana tema üzerinden genel değerlendirme yapılmıştır. Birincisinde kültürel mirasın korunmasında yönetim ve uygulama süreçlerinin değerlendirilmesidir ve silahlı çatışma bölgeleri için öneriler getirilmiştir. İkincisi ise tarihi kentsel alanlara ve kültür varlıklarına müdahalelerin semiyoloji ve fenomenoloji bağlamında değerlendirilmesidir. Savaş sonrası kentsel alana müdahale yaklaşımları kimlik ve bellek bağlamında tartışılmıştır. Sonuç bölümünde ise Lübnan/Beyrut ve Bosna-Hersek/Saraybosna örneklerinden elde edilen bulgular ışığında yeni savaşların ortaya çıktığı bölgeler için olası sonuçlar belirlenmiştir. Tarihi kentsel alanlarda çatışma sonrası koruma ve yönetim sorunları çatışma öncesi ve çatışma döneminin sorunlarına da bağlı olan, çözümü zor ve karmaşık bir dizi problemi barındırmaktadır. Kültürel miras koruma yaklaşımlarının ve müdahale ölçeklerinin ülkelerin ve kentlerin savaştan sonraki durumlarına göre şekillendiği vurgulanmıştır. Çatışma sonrası iyileşme ve kentsel rekonstrüksiyon süreçleri, ülkelerin çatışma sonrasındaki politik, ekonomik, sosyolojik durumlarına; devletlerin kurumsal yapılarına; paydaşların teknik kapasitelerine, kentlerin fiziksel durumlarına göre belirlenmektedir. Çatışma sonrası politik, ekonomik, sosyolojik ve kültürel ortam mekânsal dönüşümleri etkilemektedir. Toplumu iyileştirme, bozulan ya da yeniden kurulması gereken düzeni tesis etme, kimliği yeniden yapılandırma hedefleri koruma sorunlarını yönetim, projelendirme ve uygulama süreçlerine ilişkin teknik problemlerin ötesine taşımaktadır. Tarihi kentsel alanlara ve kültür varlıklarına yönelik müdahalelerle bir ideal peyzaj yaratılmaktadır. Mekân üzerinden coğrafi sınırları, kimliği ve gücü tanımlamak üzere sembolik müdahaleler gerçekleştirilmektedir. Kentsel rekonstrüksiyon süreçleri fiziksel iyileşmenin yanı sıra çatışma döneminin somut kazanımlarını pekiştirme, uluslaşma ve kimlik tanımlama programının parçası haline gelmektedir.
-
ÖgeZonguldak-ırmak demiryolu hattı ve yapılarının koruma sorunları(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2023-11-03) Akbulut, Elif ; Tanyeli, Gülsüm ; 502112206 ; Restorasyonİlk olarak 19. yüzyılda İngiltere'de gelişen demiryolu taşımacılığı hızla Amerika Birleşik Devletleri, Belçika, Avusturya, İtalya, Fransa, gibi birçok ülkede popüler bir ulaşım şeklini almış, ulusal ölçekten evrensel ölçeğe ulaşarak kitlesel gelişimin ve modernizasyonun altyapısını oluşturmuştur. Osmanlı İmparatorluğu da bu gelişmeye katılmış, ülke genelinde demiryolu inşaat faaliyetleri yürütmüştür. Demiryolu ulaştırma sistemi gelişerek ve ilerleyerek Erken Cumhuriyet döneminde de uygulanmaya devam etmiştir. Demiryolu hammadde ve sanayi ürünlerinin taşınmasına, askeri taşımacılığa, insan ve bilgi aktarımına olanak tanıyarak, ülkenin mimari, mühendislik, kentsel, sosyal, kültürel ve ekonomik yapılarındaki değişikliklere önemli ölçüde katkıda bulunmuştur. Osmanlı İmparatorluğu'nda sermaye, bilgi, teknik ve teknolojinin yetersizliği nedeniyle demiryolu inşa faaliyetleri İngiliz, Fransız, Alman ve Rus girişimciler tarafından gerçekleştirilmiştir. Osmanlı Devleti kendi imkanlarıyla demiryolu inşa etmek için girişimlerde bulunmuş ancak Hicaz demiryolları hariç girişimler başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Erken Cumhuriyet döneminde ise demiryolu yapım faaliyetleri daha çok yerli girişimciler tarafından gerçekleştirilmiştir. Erken Cumhuriyet döneminin en önemli demiryolu projelerinden birisi olan ve kömür yolu olarak adlandırılan 415 km uzunluğundaki Zonguldak-Irmak demiryolu hattı tez çalışması kapsamında incelenmektedir. Demiryolunun eğitim ve inşa faaliyetlerindeki yerelleşmesini somut olarak yansıtan hattın tasarım ve inşa süreci çalışmada detaylı olarak anlatılmaktadır. Demiryolu mirası istasyonlardaki yapılar ile güzergah üzerindeki köprü ve viyadükleri kapsamaktadır. Ayrıca teknik elemanlar, donatılar ve taşınır tüm varlıklar da bu kapsamda değerlendirilmektedir. Tez çalışmasında Zonguldak-Irmak demiryolu mirası köprüler, viyadükler, yolcu istasyon yapıları, şeflik yapıları, alimantasyon ve pompa istasyon yapıları, lokomotif depoları, lojmanlar gibi taşınmaz varlıklarının yanı sıra taşınır değerleriyle birlikte bütüncül bir şekilde ele alınmaktadır. Tespit ve belgeleme çalışmaları da Zonguldak-Irmak demiryolu mirasını tüm çeşitliliğiyle ortaya koymaktadır. Zonguldak-Irmak demiryolu mirası aynı zamanda mimari, mühendislik, ekonomik ve sosyo-kültürel açıdan yerel, bölgesel ve ulusal ölçekte de incelenmektedir. İsveç ve Danimarka şirketler grubuna ait planlı bir yapılanmanın ve tasarımın ürünü olan hattın ulus aşırı önemine de vurgu yapılmaktadır. Ayrıca çalışmada hattın özgünlük ve bütünlüğü de tartışılmaktadır. Zonguldak-Irmak demiryolu mirası yasal ve yönetsel kaynaklı koruma sorunlarına sahiptir. Tez çalışması kapsamında taşınır ve taşınmaz demiryolu mirasını tehdit eden tüm unsurlara detaylı olarak değinilmektedir. Sorunlar tespit ve tescil kararları ile koruma ve kullanıma yönelik müdahaleler başlığında ele alınmaktadır. Ayrıca yenileme, yeni kullanım ve yeniden işlevlendirme mirası tehdit eden diğer unsurlardır. Bu kapsamda Irmak, Çankırı ve Çatalağzı istasyon yapılarının yeniden kullanım projeleri, Çankırı istasyonu yenileme projesi ve Filyos Vadisi Projesi'ne de değinilmektedir. Ayrıca demiryolu mirasının korunmasında örnek ve öncü olan İngiltere'nin demiryolu ile ilgili koruma yasalarına ve uygulamalarına yer verilerek bütüncül bakış açısıyla Zonguldak-Irmak demiryolu mirasının korunmasına yönelik öneriler sunulmaktadır.