LEE-Mühendislik Yönetimi-Yüksek Lisans
Bu koleksiyon için kalıcı URI
Gözat
Son Başvurular
1 - 5 / 24
-
ÖgeTüketicilerin çevrimiçi beyaz eşya alışverişlerinde artırılmış gerçeklik uygulamalarını kullanım niyetlerinin teknoloji kabul modeli ile incelenmesi(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024-01-16)Tüketicilerin çevrimiçi beyaz eşya alışverişlerinde artırılmış gerçeklik (AG) uygulamalarını kullanma niyetlerini anlamak ve açıklamak amacıyla Teknoloji Kabul Modeli (TKM) çerçevesinde bir araştırma sunmaktadır. Günümüzde teknoloji kullanımı hızla artarken, AG uygulamaları da tüketici alışveriş deneyimini zenginleştirmek için giderek daha fazla kullanılmaktadır. Sanal öğeler gerçek dünyayla birleştirilerek, alışveriş deneyimini daha etkileyici ve ilgi çekici hale getirir. Bu, eğlence, eğitim ve e-ticaret alanlarında kullanıcıların ilgisini çekmek için büyük bir potansiyele işaret eder. Bu bağlamda, TKM, tüketicilerin AG uygulamalarını benimsemelerini etkileyen faktörleri incelemek için güçlü bir teorik çerçeve sunar. Literatürde birçok çevrimiçi alışveriş yapan tüketicilerin davranışlarını araştıran çalışma olduğu gibi artırılmış gerçeklik uygulamasını da konu alan bazı çalışmalar bulunmuş ancak çevrimiçi beyaz eşya alışverişlerinde artırılmış gerçeklik uygulamasının kullanımını etkileyen faktörler üzerine çalışmaya rastlanılmamıştır. Bu çalışmada, çevrimiçi beyaz eşya alışverişlerinde artırılmış gerçeklik uygulamasının gelecekteki kullanım potansiyelini dikkate alarak, çevrimiçi alışverişlerde artırılmış gerçeklik uygulamasının kullanım eğiliminin araştırılması amaçlanmıştır. Literatürde bilgi teknolojilerinin kabulünü araştırmak için farklı modeller ve teoriler geliştirilmiştir. Bu bağlamda, sebep-sonuç ilişkilerini inceleyen ve en yaygın olarak kullanılan teorilerin başında Sebepli Eylem Teorisi, Planlı Davranış Teorisi ve Teknoloji Kabul Modeli gelmektedir. Bu çalışma, teknoloji kabul modeli temel alınarak yapılmıştır. Standart teknoloji kabul modeli faktörlerine ek olarak, mekânsal gerçeklik, algılanan haz ve bireysel yenilikçilik gibi etkenlerin de araştırma konusunda etkili olabileceği düşünülerek, genişletilmiş bir teknoloji kabul modeli kullanılmıştır. Faktörler arasında pozitif ilişki olan toplam 11 hipotez ortaya atılmıştır. Araştırma modelini test etmek için gerekli veri, anket metodolojisi kullanılarak toplanmış ve bu veri, istatistiksel yapısal eşitlik modellemesi yöntemi olan SmartPLS yazılımı aracılığıyla analiz edilmiştir. Analiz sonuçları, önerilen 11 hipotezi doğrulamıştır. Özetle, çevrimiçi alışverişlerde artırılmış gerçeklik uygulamasının kullanılma niyetinin; mekânsal gerçeklik, algılanan haz, bireysel yenilikçilik, algılanan fayda, algılanan kullanım kolaylığı, kullanımla ilgili tutum faktörleri tarafından açıklandığı görülmüştür. Mekânsal gerçeklik, algılanan fayda ve kullanımla ilgili tutumun kullanım niyetine doğrudan etki ettiği görülmüş, doğrudan etki olarak en çok etki eden faktör mekânsal gerçeklik olmuştur. Faktörler arasındaki ilişkilere bakıldığında ise; algılanan kullanım kolaylığının algılanan faydayı, algılanan faydanın kullanımla ilgili tutumu, kullanımla ilgili tutumun kullanım niyetini, algılanan hazzın algılanan fayda ve algılanan kullanım kolaylığını, bireysel yenilikçiliğin algılanan kullanım kolaylığını ve algılanan faydayı, mekânsal gerçekliğin algılanan faydayı ve kullanım niyetini pozitif etkilediği görülmüştür. Sonuç olarak bu çalışma ile tüketicilerin çevrimiçi alışverişlerde artırılmış gerçeklik uygulamasını kullanım niyetine etki eden faktörler incelenmiş olup, çevrimiçi alışverişlerinde müşterilerine artırılmış gerçeklik uygulamasını sunacak olan şirketlerin bu faktörleri dikkate alarak ürünü geliştirmeleri önerilmektedir.
-
ÖgeAgile transformation in traditional companies(Graduate School, 2024-06-24)This thesis investigates the barriers to agile implementation in traditional companies using multi-criteria decision making approaches. The study aims to identify and analyze the critical factors hindering agile transformation and provide insights for organizations embarking on this journey. The research employs the Analytic Network Process (ANP) to evaluate barriers and prioritize them based on their impact on agile implementation. In addition to ANP, the study uses Step Wise Weight Assessment Ratio Analysis (SWARA) and Weighted Aggregated Sum Product Assessment (WASPAS) to compare the findings and ensure robust analysis. This combination of methods allows for a thorough examination of the issues involved in agile transformation. Identified key barriers include resistance to change, lack of proper agile framework guidelines, poor documentation, and challenges in integration and testing. The study aims to reveal that overcoming these barriers requires effective planning, understanding the organization and continuous improvements to agile implementation. The thesis also highlights the importance of understanding the specific needs of different industries and adapting agile methodologies according to their needs. For instance, sectors with regulatory requirements, such as healthcare and aerospace, face unique challenges in agile adoption due to government involvement. Addressing these sector-specific barriers is crucial for the successful implementation of agile practices. By providing a comprehensive analysis of the barriers to agile transformation, this thesis contributes to the existing body of knowledge and offers practical insights for traditional companies. The findings underscore the importance of a strategic approach to agile implementation, emphasizing the need for organizational commitment and a supportive culture. A significant aspect of this study is the detailed examination of demographic-specific analyses within the context of agile adoption. By considering the responses of decision makers from various backgrounds, the study aims to provide an understanding of how different sectors perceive the challenges of agile transformation. The demographic analysis highlights results from different agile adoption strategies. Such insights are invaluable for organizations seeking to implement agile methodologies in a manner that aligns with their unique operational circumstances. In conclusion, this study advocates for a tailored approach to agile adoption, considering the unique characteristics and requirements of each organization. By addressing the identified barriers and leveraging the insights provided by the multi-criteria decision-making methods, companies can improve their structures and company cultures to be better prepared for agile transformation, especially in an increasingly dynamic business environment. This thesis aims to serve as a resource for practitioners and scholars alike, offering a detailed explanations for each of the barriers and their ranking in order to understand and overcome the challenges of agile transformation in traditional companies.
-
ÖgeMühendislik Yönetimi(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024-06-10)Küresel ısınmanın globalleşen dünyada önemli bir tehlike olarak fark edilmesi ve son yıllarda küresel ısınmayı arttıran etmenlerin artması, çeşitli çevrelerce sürdürülebilir aksiyonlar almanın gerekliliğini ortaya koymaktadır. Bu aksiyonların en önemli uygulama alanlarından biri tedarik zinciridir. Zira tedarik zincirinde gerçekleşen her faaliyet, bulunduğu ekosistemi çeşitli yönlerden olumlu ve olumsuz olarak etkileme potansiyeline sahiptir ve tedarik zincirinde faaliyet gösteren firmalarda gerçekleştirilecek yeşil uygulamalar, olası olumsuz etkilerin azaltılmasına önemli katkılar sağlayacaktır. Lojistik firmaları, yeşil yönetim kapsamında gerçekleştirilecek yeşil lojistik uygulamaları ile sürdürülebilirlik performanslarını arttırarak çevresel, ekonomik ve sosyal sürdürülebilirliğe katkıda bulunabileceklerdir. Bu bağlamda, son yıllarda artan enerji tüketimi ve emisyon oranları sebebiyle, tedarik zincirinin temel bir parçası olan lojistik faaliyetleri ile ilgili hükümetlerin ve toplumun artan sürdürülebilirlik kaygıları göz önüne alındığında, lojistik firmalarının yeşil lojistik yönetimini benimsemeleri oldukça kritik öneme sahiptir. Söz konusu firmalar jeopolitik konumlarını ve iş hacimlerini dikkate alarak lojistik operasyonlarını yeşil standartlara uygun şekilde yönetmelidir. Zira Türkiye'de jeopolitik konumdan hareketle birçok lojistik operasyonu bulunmaktadır ve bu operasyonlar çevreye zarar verme potansiyeline sahiptir ve sürdürülebilirliği tehdit etmektedir. Bu görüşten hareketle bu çalışmada, yeşil lojistik yönetimini benimseyen Türkiye merkezli bir lojistik firması ele alınarak, firmanın operasyonlarında gerçekleştirilen yeşil lojistik uygulamalarının sürdürülebilirlik performansına olan katkılarının değerlendirilmesi ve söz konusu uygulamaların sürdürülebilirliğin alt boyutları (çevresel, ekonomik ve sosyal) da göz önünde bulundurularak önceliklendirilmesi amaçlanmaktadır. Bu amacı gerçekleştirmek için öncelikle literatür araştırmasına ve uzman görüşlerine başvurulması sonucunda sürdürülebilirlik performansına etki eden 36 yeşil lojistik uygulaması belirlenmiş, söz konusu uygulamalar yedi farklı grup altında kategorize edilmiştir. Yeşil lojistik uygulamalarının sürdürülebilirlik performansına etkilerinin incelenmesi için Çok Kriterli Karar Verme yöntemlerinden biri olan ve daha az sayıda ikili karşılaştırma yapılmasını gerektirmesi dolayısıyla daha tutarlı sonuçlar elde edilmesini sağlayan Tam Tutarlılık Yönteminin (FUCOM) kullanılmasına karar verilmiştir. Yöntemin uygulanması için Türkiye'de faaliyet gösteren bir lojistik firmasında çalışan dört uzman belirlenerek, bu uzmanların görüşlerine başvurulmuştur. Uzmanlar ile iki aşamalı bir çalışma gerçekleştirilmiştir. Birinci aşamada uzmanlar yeşil lojistik uygulama kategorilerini; ikinci aşamada ise yeşil lojistik uygulamalarını sürdürülebilirlik performansına etkileri açısından en önemliden en az önemliye doğru sıralayıp, karşılaştırmalı önem derecelerini belirlemişlerdir. Sonrasında FUCOM yöntemi kapsamında iki aşama için iki seviyeli bir hesaplama yapılıp, yeşil lojistik uygulama kategorilerinin ve yeşil lojistik uygulamalarının ağırlıkları belirlenmiştir. Bu ağırlıklar belirlenirken her uzman için belirlenen ağırlıklar aritmetik ortalama kullanılarak birleştirilmiştir. Birinci seviye ağırlık hesaplanmalarına istinaden, en önemli yeşil lojistik uygulama kategorileri 'Taşımacılık Uygulamaları' ve 'Araç ve Yakıt Uygulamaları' olarak belirlenmiştir. Sonrasında yeşil lojistik uygulamaları için nihai ağırlıklar birinci ve ikinci seviyedeki ağırlıklar çarpılarak hesaplanmıştır. Devamında en yüksek ağırlığa sahip olan uygulamadan başlanarak bu yeşil lojistik uygulamaları ağırlığa göre sıralanmıştır ve öncelik sıraları belirlenmiştir. Buna göre en yüksek ağırlık derecesine sahip olan ve birinci sırada bulunan yeşil lojistik uygulamasının 'Daha düşük enerjili ulaşım modlarının kullanılması (intermodal, multimodal ve kombine taşımacılık' olduğuna ulaşılmıştır. Bu uygulamayı sıralı olarak 'Seyahat mesafelerini en aza indirecek yönlendirme sistemlerinin kullanılması (araç rotalama uygulamaları)' ve 'daha az emisyona neden olan alternatif enerji/yakıt kaynaklarının ve araçların kullanılması (biyoyakıt, elektrikli, hibrit, vb.)' uygulamaları takip etmektedir. Ek olarak, sürdürülebilirlik performansına en az katkı sağlayan yeşil lojistik uygulamalarının 'Müşteri, tedarikçi, taşeron ve üçüncü parti lojistik servis sağlayıcılara yeşil lojistik uygulamaları ve sürdürülebilirlik hakkında eğitimler verilmesi' ve 'Müşteri, tedarikçi, taşeron ve üçüncü parti lojistik servis sağlayıcılarla çevre yönetimi konusunda iş birliği yapılması' olduğu da belirtilmiştir. Yeşil lojistik uygulamalarının ağırlıklarının belirlenmesinin ardından, incelenen lojistik firmasının yeşil lojistik uygulamalarına ilişkin başarı düzeyleri dikkate alınarak, firmanın sürdürülebilirlik performansı değerlendirilmiştir. Sonuç ve Öneriler bölümünde ise uygulama sonucunda, sürdürülebilirlik performansına en fazla ve en az katkı sağladığı belirlenen yeşil lojistik uygulamaları, sürdürülebilirlik alt boyutları dikkate alınarak yorumlanmış, uygulamanın gerçekleştirildiği lojistik firmasının sürdürülebilirlik performansının arttırabilmesi için yeşil lojistik uygulamaları ile ilgili geliştirme önerileri ve son olarak gelecek çalışmalar için öneriler sunulmuştur.
-
ÖgeAr-ge projelerinin karmaşıklığının değerlendirilmesi: Bayes inanç ağı yaklaşımı(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024-06-10)Son yıllarda gelişen teknoloji ve artan rekabet ortamı ile şirketlerin yenilikçi projeler üretmesi ve bu projeleri başarılı bir şekilde tamamlaması kritik öneme sahip olmuştur. Projenin başarısını etkileyen kritik faktörlerden biri ise belirsizliktir. Belirsizlik, çoğunlukla proje bütçesinde ve zaman planında sapmalara sebep olarak teknik ve yönetsel zorluklar yaratmaktadır. Bu koşullar altında, proje yönetiminin, karmaşıklık yönetimi ile ilişkili olduğu vurgulanmaktadır. Bu karmaşıklığın yönetilmesi için ise karmaşıklığa sebep olan faktörlerin net bir şekilde tanımlanması ve faktörler arasındaki ilişkilerin sayısal olarak hesaplanması gerekmektedir. Proje karmaşıklığı, tanımlaması ve sayısal olarak ölçülmesi zor bir kavram olarak belirtilmektedir. İncelenen akademik çalışmalarda proje karmaşıklığının birbiri ile ilişkili olan çeşitli birçok faktörden kaynaklandığı ifade edilmektedir. Daha geniş anlamda, birden fazla hedef ve çok sayıda paydaş olmak üzere birçok unsurdan oluşan ve bu unsurların bağımlı olmasından kaynaklanan yapısal belirsizlik olarak ifade edilmektedir. Literatürde, proje karmaşıklığının nitel ve nicel yöntemlerle ölçümlendiği farklı çalışmalar bulunmaktadır. Bu çalışmalarda, karmaşıklık faktörlerinin nedensel ilişkilerine odaklanmanın ve belirsizliği dikkate almanın gerekliliğinin altını çizilmektedir. Bu çalışmanın amacı, nedensel ilişkiler üzerine kurulu pratik bir olasılıksal modelleme tekniği sunan Bayes İnanç Ağı (BBN: Bayesian Belief Network) yaklaşımını kullanarak AR-GE projelerinin karmaşıklığını değerlendirmek amacıyla yeni bir ölçüm modeli geliştirmektedir. Şirketlerin rekabet gücünün artırılmasında büyük önem taşıyan AR-GE projelerinin, küresel rekabette de belirleyici bir rol üstlenmesi sebebiyle çalışmanın kapsamını AR-GE projeleri oluşturmaktadır. AR-GE projeleri karakteristiği gereği, birçok belirsizlik içeren, teknolojik bağımlılığı yüksek olan, multidisipliner ekipler gerektiren ve uzun vadeli projelerdir. Dolayısıyla AR-GE projeleri, diğer proje türlerine göre daha karmaşık kabul edilmektedir ve esnek bir yönetim gerektirmektedir. AR-GE projelerinin karmaşıklık yönetiminde teorik ve pratik uygulamalara katkı sunmayı amaçlayan bu çalışmanın uygulaması dört bölümden oluşmaktadır: (i) karmaşıklık faktörlerinin belirlenmesi, (ii) Bayes ağı modelinin oluşturulması ve koşullu olasılık tablolarının elde edilmesi, (iii) model validasyonu, (iv) model analizleri ve çıkarımlar. Çalışma kapsamında öncelikle, literatür araştırması ve uzman bilgisine dayanarak 28 karmaşıklık faktörü belirlenmiş ve belirlenen faktörler makro çevre, görev çevresi, organizasyon ve proje karakteristiği olmak üzere dört grup altında kategorize edilmiştir. Karmaşıklık faktörlerinin olasılıklarının belirlenmesi için 5'li Likert ölçeğinde (1: çok az; 5: çok fazla) çevrim içi anket ile veri toplanmıştır ve veri modelde kullanılmak üzere 3'lü Likert ölçeğine (1: düşük; 2: orta; 3: yüksek) dönüştürülmüştür. İkinci aşamada toplanan veri ve uzman görüşleri ile GeNIe programında BBN yapısı oluşturulmuştur. İlk kurulan ağ yapısı, modelin ürettiği anlamsız bağlantıları çıkarmak için uzman grubu ile tekrar değerlendirilerek nihai yapı oluşturulmuştur. Sonrasında, nihai ağ yapısı üzerinden parametre öğrenmesi ile her bir faktör için koşullu olasılık tabloları elde edilmiştir. Koşullu olasılık tablolarının elde edilmesinin sebebi analiz sürecine temel oluşturmasıdır. Üçüncü aşamada, K-Katmanlı Çapraz Doğrulama yöntemi kullanılarak modelin validasyonu gerçekleştirilmiştir ve modelin doğruluğu %80 üzerinde çıkmıştır. Son olarak duyarlılık analizi, etki zinciri analizi ve senaryo analizleri gerçekleştirilmiştir. Duyarlılık analizi sonuçlarına göre AR-GE projelerinin karmaşıklığı makro çevrede teknolojik konjonktürün belirsizlikleri, değişkenlikleri ve bağımlılıklar faktörüne; görev çevresinde müşteri talep ve beklentilerindeki belirsizlik ve değişkenlik faktörüne; proje karakteristiği kategorisinde projenin amaç ve hedeflerindeki belirsizlik faktörüne ve projenin stratejik önemi faktörüne yüksek duyarlı çıkmıştır. Koşullu olasılıklar arasındaki bağımlılık derecesini tanımlayan etki zinciri analizi sonuçlarına göre proje karmaşıklığını en çok etkileyen nedensel zincir, "Projenin amaç ve hedeflerindeki belirsizlik ve bağımlılık" → "Projenin amaç ve hedeflerinin çeşitliliği ve sayısı" → "Projenin insan kaynağı yapısı" → "Proje ekip üyeleri arasındaki etkileşim ve iş birliği" → "Proje karmaşıklığı"dır. Senaryo analizinde ise makro çevre, görev çevresi, organizasyon ve proje karakteristiği kategorisindeki faktörlerinin durumu sırasıyla "Yüksek" karmaşık olarak tanımlanmış ve sonuç olarak proje karmaşıklığı sırasıyla %52, %56, %51 ve %97 ile "Yüksek" karmaşıklık olasılığına sahip çıkmıştır.
-
ÖgeÇevik dönüşümün başarısına etki eden ekip üyeleri ve proje yöneticisi yetkinliklerinin incelenmesi(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024-05-29)Finans, telekomünikasyon ve bilgi teknolojileri gibi çeşitli endüstrilerde, yazılım projelerinde çevik yaklaşımının geleneksel metodolojilere tercih edilmesi, hızla değişen ve dinamik piyasa koşullarına etkin bir şekilde yanıt verme ihtiyacından kaynaklanmaktadır. Bu durum, şirketlerin rekabet güçlerini artırmak ve daha hızlı yenilik yapabilmek için çevik dönüşüm sürecini başlatmalarını teşvik etmektedir. Ancak, bu dönüşümün başarılı bir şekilde tamamlanması, çeşitli faktörlere bağlıdır ve bu faktörlerden biri de proje ekibi yetkinliğidir. Proje ekibinin parçası olan ekip üyeleri ve proje yöneticisinin çevik proje dönüşümü için ihtiyaç olan temel yetkinliklere sahip olması, çevik bir ortamda faaliyetleri başarıyla yönlendirebilmek için kritik öneme sahiptir. Bu bağlamda, çevik ekip üyelerinin ve proje yöneticilerinin sahip olmaları gereken yetkinliklerin anlaşılması ve analiz edilmesi önem kazanmaktadır. Literatürde çok kriterli karar verme yöntemleri kullanılarak proje yönetimi alanında proje sonlandırma kararının değerlendirilmesi, uygun proje yöneticilerinin seçimi, çevik yazılım geliştirme faktörlerinin seçiminin yapılması gibi birçok farklı karar problem için yapılan çalışmalar bulunmaktadır. Geçmiş çalışmalar incelendiğinde çevik dönüşümün başarısı için ekip üyeleri ve proje yöneticilerinin sahip olması gereken yetkinliklerin belirlenmesi ve önceliklendirilmesi ile ilgili oldukça az çalışma bulunduğu, çevik yazılım projelerinde ise neredeyse çalışmanın bulunmadığı görülmüştür. Bu açıdan tez çalışmasının literatüre katkı sağlayacağı düşünülmektedir. Ekip üyelerinin ve proje yöneticisinin yetkinliklerinin önem sıralamasının belirlenmesi, bir organizasyonun başarıya ulaşması için kritik bir öneme sahiptir. Doğru yetkinliklerin önceliklendirilmesi, doğru kişilerin doğru rollerde çalışmasını sağlar ve projelerin etkin bir şekilde yönetilmesine katkıda bulunur. Aynı zamanda bu süreç, ekip üyelerini geliştirmek ve proje yönetiminde stratejik kararlar almak için temel bir kılavuz sağlar. Bu çalışmanın temel amacı, başarılı bir çevik dönüşüm sürecini kolaylaştırmak için gerekli olan yetkinlikleri ayrıntılı bir şekilde anlamak ve sistemli bir şekilde analiz etmektir. Bu kapsamda, çevik dönüşümde kritik öneme sahip olan ekip üyelerine ait 25 yetkinlik; proje yöneticilerine ait 28 yetkinlik Analitik Hiyerarşi Süreci (AHS) gibi yaygın şekilde kullanılan çok kriterli karar verme yöntemi ile incelenmiştir. Çalışmanın ilerleyen aşamasında, çevik metodolojiler konusunda bilgili ve çevik proje süreçlerinde deneyimli kişilerden oluşan bir gruba gönderilen çevrim içi anketler aracılığıyla değerlendirmeler toplanmıştır. Bu değerlendirmelerin yanı sıra, cinsiyet, yaş, deneyim süresi, çevik proje deneyim sayısı, rol tanımı (proje yöneticisi, yazılım geliştiricisi vb.), sektör gibi demografik faktörler de dikkate alınarak genel değerlendirmeler analiz edilmiştir. Sonuçlar hem ekip üyeleri hem de proje yöneticileri için iletişim yetkinliklerinin öncelikli bir ağırlığa sahip olduğunu ve bunu ekip çalışması yetkinliklerinin takip ettiğini göstermiştir. Uzmanlar, ekip üyeleri için özellikle kendi kendini yönetme yetkinliğine en büyük önemi verirken; proje yöneticileri için sözlü iletişim yetkinliğini kritik yetkinlik olarak vurgulamışlardır. Bu analiz, çevik dönüşüm sürecinde başarının anahtarı olan iletişim ve takım çalışması yetkinliklerinin önemini ortaya koymaktadır. Çalışmanın bulguları, çevik dönüşüm sürecinde olan veya bu süreci düşünen şirketlere yol göstererek, ekip üyelerinin sahip olması gereken yetkinlikleri belirlemede değerli bir rehberlik sağlamaktadır.
- 1 (current)
- 2
- 3
- 4
- 5