LEE-Mühendislik Yönetimi-Yüksek Lisans

Bu koleksiyon için kalıcı URI

Gözat

Son Başvurular

Şimdi gösteriliyor 1 - 5 / 30
  • Öge
    Dijital dönüşümün çalışan motivasyonu, çalışan iş tatmini ve örgütsel bağlılığa etkisi
    (İTÜ Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2025) Bilgili, Mehmet Batuhan ; Ceylan, Cemil ; 507221216 ; Mühendislik Yönetimi
    Hızla değişen ve gelişen günümüz iş dünyasında, örgütlerin dijital dönüşümün getirdiği yeniliklere ayak uydurması rekabet edebilirlikleri için kritik öneme sahiptir. Bu dönüşüm, tüketici ihtiyaç ve isteklerindeki değişimlerle birlikte, örgütlerin operasyonel süreçlerinden stratejik kararlarına kadar pek çok alanda köklü değişiklikler gerektirir. Bu bağlamda, dijital dönüşümün çalışanlar üzerindeki etkilerini anlamak, başarılı bir dönüşüm süreci için hayati önem taşır. Bu çalışma, Türkiye'de beyaz yakalı çalışanlar üzerinde dijital dönüşümün çalışan motivasyonu, iş tatmini ve örgütsel bağlılığa etkisini incelemeyi amaçlamaktadır. Çalışmanın ilk bölümünde dijital dönüşüm kavramının kapsamlı tanımından, organizasyonlar için ne ifade edebileceğinden, organizasyonlara sağladığı avantaj ve dezavantajlardan bahsedilmiştir. Dijital dönüşüm kavramının organizasyonlar için farklı anlamlara gelebileceği, bu konuya bir nevi terzi işi bakış açısıyla yaklaşılması gerektiği üzerinde durulmuştur. Buna ek olarak, dijital dönüşümün temel yapı taşlarına değinilmiştir. Dijital dönüşüm sürecini bir deniz yolculuğuna benzetirsek, işletmedeki liderlerin de geminin kaptanı olduğunu söyleyebiliriz. Bu yolculuğun başarılı bir şekilde sürmesi için liderin rotayı çizmesi, çalışanlarını geliştirmesi ve yolculukta önüne çıkabilecek engelleri aşması gerekmektedir. Tabi bu yolculukta kaptan kadar bir o kadar da mürettabın yani örgütün de önemi yadsınamaz seviyededir. Örgüt yapısı dijital dönüşüme uyum sağlamalı ve dijital dönüşümün gerekliliklerine göre şekillenmelidir. Yine aynı şekilde dijital dönüşümün farklı organizasyonlar için çeşitli fırsat ve tehditler oluşturabileceği aktarılmıştır. Bu bölüm ayrıca, çalışmanın teorik çerçevesini oluşturan ve hipotezlerin geliştirilmesinde kullanılan önceki çalışmaları karşılaştırmalı bir tablo ile sunmaktadır. İkinci bölümde ise, çalışmanın temel değişkenlerinden Çalışan Motivasyonu üzerinde durulmuştur. Motivasyon kavramı, tanımları ve türleri üzerinde ayrıntılı bir literatür taraması yapılmıştır. Motivasyonu etkileyen faktörlerden ve çeşitli motivasyon teorilerinden bahsedilmiştir. Bununla birlikte motivasyon kavramının literatürde hangi kavramlar ile ilişkilendirildiğinden ve bu çalışmaların karşılaştırmalı sonuçlarından bahsedilmiştir. Üçüncü bölümde ise çalışmanın bir diğer temel değişkeni olan Çalışan İş Tatmini kavramı incelenmiştir. Öncelikle iş tatmini kavram ve tanımından bahsedilmiş, akabinde iş tatmininin önemi üzerinde durulmuştur. Ayrıca iş tatmini kavramını etkileyen faktörlere değinilmiştir. Yine önceki bölümlerde olduğu gibi iş tatmini kavramının literatürde diğer kavramlarla olan ilişkisi incelenmiş ve kavramsal arası ilişkileri inceleyen çalışmalardan örnekler sonuçları ile verilmiştir. Çalışmanın dördüncü bölümünde ise bu çalışmanın temel bağımlı değişkeni, Örgütsel Bağlılık, üzerinde durulmuştur. Literatürde örgütsel bağlılık ya da çalışan bağlılığı olarak görebileceğimiz bu kavram üzerinde ayrıntılı bir literatür taraması sunulmuştur. Örgütsel bağlılık teorilerinden bahsedilmiş ve literatürde örgütsel bağlılık kavramını değişken olarak içeren çalışmalardan örnekler verilmiştir. Örgütsel bağlılık kavramının diğer kavramlarla ilişkilendirildiği çalışmalara örnekler de sonuçları ile paylaşılmıştır. Çalışmanın beşinci ve uygulama örneği bölümünde ise önceki bölümlerde bahsi geçen değişkenler ile kurulan yapısal model, Türkiye'deki 250 beyaz yakalı çalışandan elde edilen anket verileri ile analiz edilmiştir. Analizler için IBM SPSS ve AMOS programları kullanılmıştır. Yapısal model oluşturulurken öncelikle yapılan literatür taraması baz alınmıştır ve literature katkı sağlanacağı düşünülen bir model kurulmuştur. Kurulan model yol analizine tabi tutulmadan önce çeşitli uygunluk kriterlerine göre testlerden geçirilmiştir. Uygunluk kriterlerine göre kabul edilebilir seviyeye ulaşan model ile çalışma hipotezlerini sınamak amacıyla yol analizi yapılmıştır. Yapılan yol analizi neticesinde elde edilen sonuçlar üzerinde iyileştirmeler yapılmış ve nihai sonuçlar elde edilmiştir. Çalışmanın son bölümünde ise bir önceki bölümde yapılan uygulama üzerinden sonuçlar paylaşılmıştır. Sonuçlar ve öneriler olmak üzere iki alt başlıktan oluşan bu bölümde literatür destekli olarak çalışmanın sonuçları yorumlanmıştır. Çalışma başlangıcında kurulan dört hipotezin iki tanesi kabul edilirken iki tanesi kabul edilmemiştir. Bu çalışma ile dijital dönüşümün çalışan motivasyonu üzerindeki pozitif etkisi ve çalışan motivasyonunun örgütsel bağlılık üzerindeki pozitif etkisi çalışmanın örneklemi için kanıtlanmıştır. Buna ek olarak, kurumsal iş hayatı profesyonelleri ve akademik çalışmalar için öneriler verilmiştir.
  • Öge
    The impact of choice overload on university program selection and student satisfaction in Türkiye
    (ITU Graduate School, 2025) Badiozzamani Tarı Nazarı, Ashkan ; Işıklı, Erkan ; 507211203 ; Engineering Management
    Contrary to prevailing conventional wisdom, recent research suggests that a high number of options can overwhelm decision-makers and engender a sense of apprehension regarding potential regret, a phenomenon referred to as choice overload. Although this phenomenon has been the subject of study in a variety of contexts, including marketing and tourism, its role in the selection of university and higher education programs has received comparatively less attention. In Türkiye, the enrollment process for undergraduate programs is contingent upon successful completion of a nation-wide examination. Following the administration of this exam, prospective students are required to submit their preference lists in a limited period of time. Admissions are granted on the basis of both examination scores and ranking on the preference lists. When preparing their preference list, candidates with higher rankings are more likely to be accepted into a greater number of university programs. As a result, they may feel overwhelmed by the large size of their choice set. The present study investigates the existence of choice overload among Turkish students with higher rankings and scores. This study provides a systematic review of the existing literature on choice overload and its psychological effects. A substantial body of research has demonstrated that individuals confronted with an overabundance of options tend to experience heightened regret and diminished satisfaction with their decisions. However, other studies suggest that choice overload has a smaller impact when individuals have pre-existing preferences and are confident in their decisions. Between October 2024 and May 2025, a survey was conducted to investigate the effect of choice overload on Turkish university candidates. The survey was based on a comprehensive literature review and expert input. The questionnaire was administered through the online survey platform Qualtrics. Participants completed four sections of the questionnaire. The first section included demographic questions such as gender, age, year of education, and place of birth. The second section incorporated the ultra-short version of the Big Five Inventory (BFI-10). The third section contained preference questions, designed to elicit participants' rankings of programs and solicit explanations about the factors influencing their decisions. The survey inquired about respondents' acceptance and decision-making processes. The final section addressed satisfaction and choice overload. The survey participants were Turkish undergraduates (261 people, 52.11% of whom were women). A total of 75 individuals were selected for the final analysis. They met the following criteria: they obtained a quantitative score; did not utilize special cases such as horizontal or vertical transfers; took the exam on a single occasion; and were in either the first or second year of their education. The present study employs conditional process modeling to examine the moderated mediation effects of choice overload, perceived regret, and entropy of preference lists on the factors that influence individuals' decisions. These factors include the influence of others, pre-existing preferences, and the availability of external assistance. Mediation analysis is a statistical approach that examines the direct and indirect effects of an independent variable on a dependent variable through one or more mediating variables. Moderation analysis examines how an effect may change in the presence of a third variable, or moderator. Conditional process analysis integrates mediation and moderation models to examine how a moderator influences indirect effects. The findings of the conditional process analysis demonstrate that external assistance has a positive conditional direct effect on satisfaction with the program for female participants with a ranking between 1-5,000 and ranking greater than 40,000. However, a negative conditional indirect effect of external assistance on satisfaction with the program through choice overload and perceived regret was observed among females ranked 1-5,000. However, the findings do not provide sufficient evidence to supportthe hypothesis that choice overload, perceived regret, or entropy of preference lists function as simple or serial mediating influences on satisfaction with universities and programs in the other models. The findings indicate that all models demonstrate a significant positive effect of choice overload on perceived regret, regardless of ranking or gender. Furthermore, the present study endeavors to explore the existing relationships between these variables. The findings of this study indicate the need for further research in this area. This research should include collecting additional data and conducting a more comprehensive examination of university candidates' backgrounds and experiences. The study examined each independent and dependent variable in separate models. However, a more extensive dataset could facilitate structural equation modeling. This method analyzes all variables within a single model and produces more consistent results.
  • Öge
    Raylı sistem kazalarının analizi için bayes ağı tabanlı bir yaklaşım
    (Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2025-06-17) Cephe, Derya ; Asan, Umut ; 507211231 ; Mühendislik Yönetimi
    Küresel ölçekte artan nüfus, kentleşme dinamikleri ve çevresel sürdürülebilirlik hedefleri, günümüzde ulaşım sistemlerine yönelik talepleri büyük ölçüde artırmakta; buna bağlı olarak emniyetli, verimli ve çevreye duyarlı ulaşım çözümleri geliştirilmesi kaçınılmaz hale gelmektedir. Bu bağlamda raylı sistemler, yüksek yolcu taşıma kapasiteleri, düşük karbon salımı, trafik sıkışıklığını azaltıcı etkisi ve zamanında hizmet sunabilmeleri nedeniyle birçok ülkenin stratejik ulaşım politikalarında öncelikli altyapı yatırımı olarak değerlendirilmektedir. Ancak, bu sistemlerin güvenilirliğinin sağlanması yalnızca teknolojik yatırımlarla sınırlı kalmayıp, aynı zamanda risk odaklı ve sistematik bir emniyet yönetimi yaklaşımıyla mümkün olabilmektedir. Raylı sistemlerde meydana gelen kazalar, yalnızca teknik ve ekonomik bir sorun değil, aynı zamanda doğrudan insan hayatını tehdit eden toplumsal ve etik bir meseledir. Bu kazalar; can kayıpları, yaralanmalar, kalıcı travmalar ve kamuoyunda güvensizlik gibi olumsuz sonuçlara yol açmaktadır. Her kaza, sadece doğrudan etkilenen bireyleri değil, dolaylı olarak tüm toplumun toplu taşımaya olan yaklaşımını da derinden etkileyebilmekte; bu da sürdürülebilir ulaşım hedeflerine ulaşılmasında ciddi bir tehdit oluşturmaktadır. Dolayısıyla, yalnızca kazaların sonuçları değil, bu sonuçlara neden olan faktörlerin çok boyutlu ve nedensel yapılar temelinde analiz edilmesi hayati öneme sahiptir. Bu tez çalışması, raylı sistemlerde meydana gelen kazaların ardında yatan çok boyutlu neden-sonuç ilişkilerini daha derinlemesine analiz edebilmek amacıyla, belirsizlik altında karar verme süreçlerinde güçlü bir araç olan Bayes Ağı (Bayesian Network) yaklaşımını temel alan özgün bir model geliştirilmiştir. Raylı sistem kazaları; insan hatası, teknik arızalar, çevresel koşullar ve sistem dışı etkiler gibi birçok faktörün karmaşık etkileşimi sonucunda ortaya çıkmakta ve bu faktörler çoğunlukla birbirinden bağımsız değil, karşılıklı nedensel bağlantılar içeren yapılar olarak şekillenmektedir. Bu durum, geleneksel analiz yöntemleriyle sınırlı kalınan doğrusal ilişki varsayımlarının ötesine geçilmesini, olasılık temelli, nedensel ve çok değişkenli modelleme tekniklerinin kullanılmasını zorunlu hale getirmektedir. Tezin temel amacı yalnızca geçmiş verilere dayalı olarak nicel analizler yürütmek değil; aynı zamanda bu verilerin ardındaki nedensel yapıları ortaya koymak, kazalara yol açan risk faktörlerini sistematik biçimde belirlemek ve bu bulgular doğrultusunda raylı sistem emniyetinin artırılmasına yönelik proaktif politika ve strateji önerileri geliştirmektir. Bu kapsamda çalışma, Bayes Ağı'nın koşullu olasılık yapısı sayesinde, hem doğrudan hem de dolaylı etkileri aynı anda değerlendirme imkânı sunarak sistem içerisindeki belirsizlikleri modelleyebilmekte ve farklı senaryolar altında risk seviyelerinin nasıl değiştiğine dair öngörüler üretebilmektedir. Çalışmada kullanılan yöntem, geçmiş kaza verilerinin detaylı bir şekilde sınıflandırılmasını, değişkenlerin kategorilere ayrılmasını ve değişkenler arasındaki ilişkilerin gerek istatistiksel analizler gerekse uzman görüşleriyle belirlenmesini kapsamaktadır. Bu bağlamda, geliştirilen Bayes Ağı modeli yalnızca açıklayıcı bir araç olmakla kalmayıp, aynı zamanda karar vericilere kazaların olası nedenlerini önceden tahmin etme ve müdahale önceliklerini belirleme noktasında rehberlik edecek bir karar destek mekanizması işlevi de görmektedir. Bu doğrultuda model, Almanya Federal Demiryolu Kazaları İnceleme Bürosu (Germany Federal Railway Accident Investigation Board, BEU) tarafından 2007–2023 yılları arasında yayımlanmış 300'ün üzerinde detaylı kaza raporu üzerinden elde edilen verilerle yapılandırılmıştır. Bu veri seti, kazaların tarihsel dağılımı, coğrafi konumları, nedenleri, sonuçları ve tren özellikleri gibi çok çeşitli parametreleri kapsamaktadır. BEU raporlarının detaylı içerikleri, modelin istatistiksel geçerliliği ve bağlama uygunluğu açısından değerli bir temel sağlamıştır. Bayes Ağı yöntemi, değişkenler arasındaki koşullu bağımlılıkları yönlendirilmiş döngüsüz çizgeler üzerinden modelleyebilen güçlü bir araçtır. Bu yöntem, yalnızca veriye dayalı değil, aynı zamanda uzman görüşüyle desteklenebilen yapılar oluşturulmasına da olanak tanımaktadır. Bu bağlamda çalışmada önerilen yaklaşım iki temel aşamada yürütülmüştür: (1) niteliksel modelleme süreci ve (2) niceliksel olasılık modellemesi süreci. Niteliksel modelleme sürecinde, BEU verileri analiz edilerek toplam 13 değişken tanımlanmıştır. Değişkenler arasındaki ilişkiler önce pivot tablolar üzerinden görselleştirilmiş; ardından Ki-kare bağımsızlık testi ile istatistiksel anlamlılık sınanmış; ilişki gücü ise Cramér's V katsayısı yardımıyla ölçülmüştür. Bu analizler sonucunda, modelde yer alacak güçlü bağlantılar belirlenmiş ve ağ yapısının iskeleti oluşturulmuştur. Yapının kurulmasının ardından, alanında uzman üç emniyet yöneticisinin görüşleri doğrultusunda değişkenler arasındaki nedensel yönler netleştirilmiş; literatür bilgisi ve alan deneyimiyle desteklenmiştir. Bu sayede yapı yalnızca istatistiksel olarak değil, sektörel bağlamda da anlamlı olacak şekilde tasarlanmıştır. Niceliksel modelleme sürecinde ise, niteliksel aşamada oluşturulan ağ yapısına bağlı olarak her bir değişken için koşullu olasılık tablosu (KOT) hazırlanmıştır. Bu tablolar, mevcut veri üzerinden hesaplanmış; eksik verilerin bulunduğu durumlarda uzman görüşlerinden faydalanılmıştır. Bu yaklaşımla hem veri temelli hem de bilgi temelli öğeler barındıran hibrit bir model ortaya çıkarılmıştır. Modelin yapılandırılmasının ardından, çeşitli senaryolar altında testler gerçekleştirilmiş ve farklı koşullar altında sistemin kaza üretme eğilimleri analiz edilmiştir. Model çıktıları, özellikle sistem içi insan hatalarının (İnsanSİ), düşük bakım uygulamalarının ve manuel kontrol sistemlerinin raylı sistem kazalarının temel nedenleri arasında yer aldığını açıkça ortaya koymaktadır. En dikkat çeken bulgulardan biri, "İnsanSİ – Kaza Tipi" ilişkisinin modelde en güçlü etkilerden birine sahip olmasıdır. Bu ilişki, doğrudan insan kaynaklı hataların belirli kaza türleriyle yüksek korelasyon taşıdığını göstermektedir. Eyalet düzeyinde yapılan analizlerde ise belirli coğrafi bölgelerde kaza sıklığının arttığı gözlemlenmiş; bu bulgunun, bölgesel altyapı yatırımları, bakım sıklığı, topografya ve çevresel faktörler gibi dışsal etmenlerle ilişkili olabileceği değerlendirilmiştir. Bu değerlendirme, yerel düzeyde risk analizleri yapılması gerektiğini ve tek tip emniyet stratejilerinin her bölge için aynı derecede etkili olmayabileceğini göstermektedir. Modelin geçerliliği, hem yapısal hem de çıktı düzeyinde çok yönlü biçimde test edilmiştir. Yapısal geçerlilik kapsamında, modeldeki değişkenler ve bunlar arasındaki nedensel bağlantılar uzman mühendisler tarafından incelenmiş ve genel ağ yapısının sektörel gerçeklikle uyumlu olduğu teyit edilmiştir. Çıktı geçerliliği testinde ise, model sonuçları BEU verileriyle karşılaştırılmış ve ölüm oranları, kaza seviyeleri ve neden türleri bakımından yüksek benzerlik elde edilmiştir. Ayrıca farklı senaryolarla yapılan analizlerde modelin öngörü gücünün tatmin edici düzeyde olduğu görülmüştür. Bu çalışmanın literatüre katkısı, Bayes Ağı gibi esnek ve güncellenebilir bir modelleme yönteminin, raylı sistem kazalarının neden-sonuç yapısını anlamada etkili ve uygulanabilir bir yaklaşım sunduğunu göstermesidir. HFACS, STAMP, FRAM gibi geleneksel sistem temelli analiz yöntemlerinin sınırlı kaldığı durumlarda Bayes Ağı; belirsizlik altında çalışabilme, alternatif senaryolar geliştirme ve nedensel yapılar arasında olasılıksal çıkarım yapma özellikleriyle öne çıkmaktadır. Ayrıca çalışmada kullanılan hibrit yaklaşım, tarihsel veriler ile uzman bilgisini birleştirerek daha güvenilir ve bağlama duyarlı bir model ortaya koymaktadır. Sonuç olarak, bu tez çalışması yalnızca akademik bir öneri sunmanın ötesine geçerek, raylı sistem emniyetine yönelik karar alma süreçlerinde etkin, esnek ve sürdürülebilir bir karar destek mekanizması geliştirme amacını taşımaktadır. Belirsizlik altında işleyen ve çok değişkenli yapılar içeren raylı sistem kazalarının daha sağlıklı analiz edilebilmesi için önerilen Bayes Ağı tabanlı model, gerek mevcut durumu değerlendirme gerekse risk oluşturan unsurların daha net bir şekilde ortaya konması açısından önemli avantajlar sağlamaktadır. Bu yönüyle çalışma, yalnızca geçmiş kazaları sınıflamakla kalmayıp, neden-sonuç ilişkileri üzerinden sistematik analizler yapılmasına olanak tanıyan, müdahale önceliklerini belirlemeye yardımcı olan ve politika üretimine doğrudan katkı sağlayan bir yapıya sahiptir. Geliştirilen modelin ilerleyen çalışmalarda farklı ülkelerin kaza verileriyle test edilmesi ve bu sayede kültürel, teknik ve yönetsel farklılıkların emniyet performansı üzerindeki etkilerinin karşılaştırmalı olarak incelenmesi, literatürde önemli bir boşluğu doldurabilir. Ayrıca zaman serisi verileriyle entegrasyonu sağlanarak Bayes Ağı'nın dinamik versiyonlarının kullanılması, kazaların zaman içerisindeki değişimlerini ve yapısal dönüşümleri anlamak açısından büyük bir potansiyel sunmaktadır. Bu bağlamda, raylı sistemlerde emniyet performansını artırma hedefiyle çalışan politika yapıcılar, sistem mühendisleri, risk analistleri ve emniyet sorumluları için bu çalışma; hem analitik derinliği hem de uygulama potansiyeliyle dikkat çekici bir kaynak niteliği taşımaktadır. Modelin sunduğu ilişki temelli analizler sayesinde, karar vericilere yalnızca mevcut durumu değerlendirme değil, aynı zamanda emniyet açısından kritik olan etmenlerin daha iyi anlaşılmasını sağlayacak bilimsel bir temel sunulmaktadır. Bu yönüyle tez, teorik katkılarının yanı sıra sektörel uygulamalar için de somut ve işlevsel çıktılar üretme potansiyeline sahip olup, raylı sistem emniyetine bütüncül bir yaklaşım geliştirmek isteyen tüm paydaşlara kapsamlı bir katkı sağlamaktadır.
  • Öge
    İnşaat sektöründeki firmaların organizasyonel yeteneklerinin çok kriterli karar verme yöntemleriyle incelenmesi
    (İTÜ Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2025) Kayacıoğlu, Görkem ; Kadaifçi Yanmaz, Çiğdem ; 507211212 ; Mühendislik Yönetimi
    İnşaat sektörü hem küresel düzeyde hem de Türkiye ekonomisi açısından önemli bir yere sahiptir. Ekonomik büyümeye katkısı, istihdam kapasitesi ve altyapı yatırımlarındaki rolü nedeniyle stratejik bir sektör olarak değerlendirilmektedir. Bununla birlikte, sektörde artan rekabet, hızlı teknolojik gelişmeler ve yeni rakiplerin piyasaya girişi gibi faktörler, firmaların rekabet güçlerini sürdürebilmeleri açısından organizasyonel yeteneklerini geliştirme ve bu yeteneklerin farkında olma gerekliliğini ortaya koymaktadır. Bu tez çalışmasında, Türkiye'de inşaat sektöründe faaliyet gösteren firmaların organizasyonel yeteneklerinin analizi gerçekleştirilmiştir. Çalışmanın temel amacı, bu firmaların pazardaki değişimlere uyum sağlayabilmeleri, rekabet avantajı elde edebilmeleri ve sürdürülebilir büyüme hedeflerine ulaşabilmeleri için sahip olmaları gereken organizasyonel yeteneklerin belirlenmesi ve önceliklendirilmesidir. Literatür taramaları doğrultusunda, Genel Yönetim, Teknik ve Proje Yönetimi olmak üzere üç ana grupta toplam yirmi bir organizasyonel yetenek tanımlanmıştır. Bu yeteneklerin değerlendirilmesi için Çok Kriterli Karar Verme (ÇKKV) yöntemlerinden Analitik Ağ Süreci (AAS) ve Ağırlıklı Toplam ve Çarpım Tabanlı Bütünleşik Değerlendirme (WASPAS) kullanılmıştır. Analitik Ağ Süreci (Analytic Network Process) yöntemiyle gerçekleştirilen analiz kapsamında, organizasyonel yeteneklerin proje başarısına etkileri uzman görüşlerine dayalı ikili karşılaştırmalarla değerlendirilmiştir. Bu analizde sektörde deneyim sahibi on üç uzmandan veri toplanmıştır. Ağırlıklı Toplam ve Çarpım Tabanlı Bütünleşik Değerlendirme (Weighted Aggregated Sum Product Assessment) yöntemiyle yapılan ikinci analizde ise farklı proje türleri (konut, ticari yapılar, altyapı, endüstriyel tesis) için organizasyonel yeteneklerin gereklilik düzeyi değerlendirilmiş; bu analiz için on sekiz uzmandan anket yoluyla veri elde edilmiştir. Bulgulara göre, her iki analizde de Genel Yönetim grubu en yüksek öncelik düzeyine sahip olurken, Teknik grup ikinci sırada, Proje Yönetimi grubu ise son sırada yer almıştır. Teknik ve Operasyonel Uygulamalar yeteneği, proje başarısına etkisi açısından tüm analizlerde en yüksek değeri alarak öne çıkmıştır. Ayrıca İnovasyon ve Ar-Ge Yetenekleri, İnşaat Teknolojileri Uygulama Yeteneği, Stratejik Planlama, Maliyet ve Kalite Yönetimi gibi yetenekler de yüksek öncelik düzeyleriyle dikkat çekmiştir. Proje türlerine göre yapılan değerlendirmelerde en yüksek gereklilik düzeyinin sırasıyla endüstriyel tesisler ve altyapı projelerinde olduğu gözlemlenmiştir. Sonuç olarak bu tez çalışması, hem teorik literatürde organizasyonel yeteneklerin ÇKKV değerlendirilmesine yönelik sınırlı sayıdaki çalışmaya katkı sunmakta, hem de pratikte Türkiye'deki inşaat sektöründe faaliyet gösteren firmalar için stratejik bir değerlendirme çerçevesi ortaya koymaktadır. Geliştirilen model yardımıyla firmaların kendi yeteneklerini değerlendirme ve stratejik planlamalarını bu doğrultuda yapma konusunda yol gösterilmesi hedeflenmektedir. Bu çerçevede, firmaların rekabet avantajı elde etmeleri, değişen sektör dinamiklerine uyum sağlamaları ve uzun vadeli kurumsal başarıya ulaşmaları açısından organizasyonel yeteneklerini değerlendirme ve geliştirme süreçlerine daha fazla önem vermeleri önerilmektedir.
  • Öge
    İlaç sektöründe kural tabanlı bulanık mantık yöntemi ile hekim segmentasyonu ve pazarlama stratejilerinin belirlenmesi
    (Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2022) Yılmaz Ünal, Yeliz ; Sarı Uçal, İrem ; 507161228 ; Mühendislik Yönetimi Programı
    Son yıllarda gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerdeki yasal düzenlemeler ve rekabet artışı ilaç sektöründeki dengelerin sürekli değişmesine sebep olmaktadır. İlaç endüstrisi, sağlık sektörünün olmazsa olmaz tamamlayıcısı olarak bilinmek ile birlikte en yüksek katma değer sağlayan sektörler arasında üçüncü sırada yer almaktadır ve son yıllarda hızlı bir büyüme süreci içerisindedir. Bu büyüme sürecine, sağlık sektöründe yaşanan gelişmeler, ortalama yaşam süresindeki artış ve artan teknolojik gelişmeler gibi faktörler neden olmaktadır.Sağlık sektöründe ve teknolojide yaşanan gelişmeler ile birlikte sağlık alanındaki harcamalarda da önemli bir artış olmuştur. İlaç sektörü dünyada olduğu gibi Türkiye'de de giderek önem kazanırken üretim standartları, kapasitesi ve kullanılan teknojiler ile AB ülkeleri ile kıyaslanabilir standartlara ulaşmıştır.Pazarlama genel olarak bir ürünün, hizmetin veya malın satışını arttırmak için piyasa durumu ve gereksinimleri belirleme, tanıtma gibi etkinliklerin tümüne denir. Pazarlamada hedef kitle tarafından ihtiyaçlar belirlenmeli ve bu ihtiyaçları karşılamak üzere müşteri odaklı olunmalıdır ve müşteri memnuniyeti ile kar etmek amaçlanır.İlaç sektöründe çoğu firma en fazla harcamayı tanıtım alanında yapmaktadır. Tanıtım harcamalarının giderek arttığı günümüzde ilaç firmaları pazarlama ve yönetime, Ar&Ge harcamalarından daha fazla bütçe ayırmaktadır. Ülkemizdeki ilaç sektörünün tanıtım sınırları "Beşeri Tıbbi Ürünlerin Tanıtımı Faaliyetleri Hakkındaki Yönetmelik" ile belirlenmektedir. İlaç sektöründe pazarlama faaliyetleri, direkt son kullanıcıya faaliyet verememesinden dolayı , diğer sektörlere göre farklılık ve zorluk göstermektedir. Son tüketici olan hastalar dolaylı hedef olarak tanımlanmaktadır ve ilaç sektöründe pazarlama faaliyetleri kitle olarak hekimler, eczaneler ve ecza depolarını hedef almaktadır. Bu zorlukları yenebilmek için hedef pazarlamalara daha fazla odaklanılmalı, ürün yararları daha iyi anlatılmalıdır. İlaç şirketleri için doğru mesajın müşteriye ulaştırılması davranışsal tercihleri etkileyen unsurların başında gelmektedir. İlaç pazarlaması sadece ilacı satmak için yapılmaz, bunun yanında bilinçli ilaç tüketimi ve ilacın yan etkilerinin hekimlere iyi anlatılması hedeflenir. Tıbbi tanıtım temsilcileri ilaç pazarlamasında ve tanıtımında büyük önem taşımaktadır. Tıbbi tanıtım temsilcisi, ilaç firmalarının hekim ile iletişimini sağlayan bir köprü görevi görmektedir ve kendi ilaçlarını hekimelere tanıtıp reçetelemesi konusunda büyük öneme sahiptir. Segmentasyon, tüketicileri bireysel ihtiyaç ve davranış kalıplarını karşılayan ürün ve hizmetler ile tamamlamayı amaçlar. Pazarlama için, belirlenen hedef kitlede odaklı bir tanıtım çok önemlidir. Bundan dolayı ilaç sektörünün hedef kitlesi olan doktorlarda segmentasyon ile pazarlama aktivitelerinin belirlenmesi ve stratejinin buna uygun yapılması verimli bir tanıtım ve pazarlama aktivitesine imkan sağlayacaktır. Segmentasyona pazarlama açısından bakılacak olursa, müşteri/pazar niteliği farklı davranış ve ihtiyaçlara göre değişen stratejileri oluşturma ve gruplara ayırma süreci olarak tanımlanabilir. Pazarlamaya göre segmentasyon pazar ve müşteri segmentasyonu olarak ikiye ayrılmaktadır. Müşteri segmentasyonu, müşterilerin istek, ihtiyaç ve davranışlarını esas alır. Müşteri segmentasyonu firmaların genellikle tercih ettiği segmentasyon türlerinin başında yer almaktadır. Bunun nedeni müşterilerin davranışları, alışkanlıkları ve ürüne karşı olan tutumlarına göre sınıflandırıp tüketiciyi segmente etmeyi sağlar. Firmalar genellikle tüketici davranışlarına en uygun segmenti görmek için ilgili verileri anket vb. yöntemler ile toplar. Bu tür segmentasyon müşteriye özel ürün, fırsat ve müştesi bağlılığı geliştirmek için tercih edilmektedir. İlaç sektörü içinde ilk tüketici olarak sınıflandırdığımız hekimlerimizin reçeteleme alışkanlıklarının yapılan pazarlama ve satış stratejileri ile etkilenebildiği çalışmalarca tespit edilmiştir. Bundan dolayı, bu çalışmada hekimlerin reçeteleme davranışlarını etkileyebilmek adına müşteri segmentasyonu ile hekimleri segmente etmek ve onlara belirli başlıklarda ve stratejilerde pazaralama aktiviteleri uygulamak amaçlanmıştır. Çalışmada öncelikle Türk ilaç sektörünün lider firmaları arasında yer alan bir ilaç şirketinde yürütülen pazarlama strtejisi doğrultusunda tıbbi tanıtım temsilcilerinin doktorlara çalışmalarında müşteri segmentasyon yaklaşımları ile pazarlama aktivitelerini gerçekleştirmeleri hedeflenmiştir. Bunun için öncelikle nöroloji alanında görev için belirleyici kriterler seçilmiştir. Bu kriterler ve analiz için uygun bilgilerin toplanması amacı ile ilaç sektöründe pazar araştırması çalışmaları yürüten profesyonel bir pazar araştırma şirketi ve lider ilaç firması yöneticileri tarafından destek alınmıştır. Hekim kriterlerinde hekimlerin mesleki tatminleri, gelişmeleri takip etmeleri, tıbbi tanıtım temsilcisi ve ilaç firması ile iletişimleri, meslektaşları ile iletişimleri, tedaviye ve teknolojiye yaklaşımı gibi konular göz önüne alınmıştır. Araştırma, özellikle İstanbul bölgesinde nöroloji hekimlerine çalışan 9 tıbbi tanıtım temsilcisi ile gerçekleştirilmiştir. Her tıbbi tanıtım temsilcisi belirlenen kriterler doğrultusunda 5 adet hekimini değerlendirmiştir. Sonrasında 9 tıbbi tanıtım temsilcisi hekimlerini 1-5 arasında değerlendirip strateji oluşturmak için bulanık mantık ve kural tabanlı bulanık mantık yöntemleri kullanılmıştır. Çünkü bulanık mantık, klasik mantığın tersine ne tamamen doğru ne de tamamen yanlış değerleri kapsar, bu değerlerin arasındaki kavramları kapsayan kümelerden oluşur. Klasik mantıktaki netlik, günlük hayattaki belirsizlik ve ihtimalleri tam olarak karşılayamamaktadır ve bu gibi durumlarda bulanık mantık tercih edilmektedir. Her kullanıcının farklı problemlerine ait çözümler bulanık mantıkta üyelik fonksiyonları ile belirlenir. Bulanık kural tabanlı çıkarım ise girdi ve çıktı arasındaki ilişkiyi tanımlayan bir dizi bulanık kural içermektedir. Genellikle EĞER VE/VEYA yan tümcelerinden oluşan kurallar sözel ifadelerden oluşmaktadır. Bulanık kural tabanlı çıkarım ile oluşturulan sözel kurallar doğrultusunda toplamda 9 hekim stratejisi oluşturulmuştur. Oluşturulan hekim stratejileri için ilaç sektöründe kullanılan birçok pazarlama ve tutundurma faaliyetleri arasından belirlenen yöntemlerin tıbbi tanıtım temsilcileri tarafından uygulanması planlanmıştır. Bu tutundurma faaliyetleri arasında bilgilendirici içerikler, promosyon malzemeleri, tıbbi tanıtım temsilcisi ziyaretleri, kongre-bilimsel toplantılar, iş yemeği sunumları gibi pek çok alternatif bulunmaktadır. Son zamanlarda ilaç sektöründe pazarlamaya ve tanıtıma harcanan bütçelerin artması konuyla alakalı daha önce yapılan araştırmalar, pazarlama ve tanıtım çalışmalarının toplam faydaya etkisinin Ar&Ge çalışmalarından daha etkili olduğunu göstermiştir. Bu bilgi ışığında, yapılan bu çalışmanın sonucundan elde edilen verilere bakıldığında, tanıtımın çok önemli olduğu ilaç sektöründe, doğrudan tanıtımın yapılabildiği hedef kitle olan hekimlere müşteri segmentasyonu yaklaşımı ile tanıtım stratejisi belirlendiğinde, yapılacak tanıtımların daha etkili ve hedef odaklı gerçekleştirileceği düşünülmektedir. Yapılan çalışmada oluşturulan hekim profilleri, hekimlerin branşlarına göre değişiklik gösterebileceği gibi, belirlenen stratejiler de çoğaltılıp şekillendirilebilir. Yapılacak diğer çalışmalar ile ilaç sektöründeki tanıtımlar, kullanılan yöntemler ve stratejiler ihtiyaca göre geliştirilebilir.