LEE- Mimari Tasarım-Yüksek Lisans
Bu koleksiyon için kalıcı URI
Gözat
Son Başvurular
1 - 5 / 70
-
ÖgeMimarlığın dilinde beden: Bir leksikon denemesi(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2023)Tez çalışması, temelde, mimari terminolojinin canlı bedeninden ödünç aldığı birtakım sözcüklerin incelenmesi üzerinden dil ile mimarlık arasındaki alışverişin bu özelleşmiş alanına yönelik bir bakış açısı sunmayı amaçlar. "Kapı kolu," "masa ayağı," "dolap gözü," "sağır duvar" gibi yerleşik kalıplarda geçen kol, ayak, göz, sağır gibi sözcükler, mimarlık disiplininin dilinde sıkça yapılan bedensel atıflara birer örnektir. Bir araya getirilen sözcükler aslında birçok mimarın ya da mimarlıkla ilişkili disiplinlerden kişilerin de dağarcığında bulunan sözcüklerdir. Bu sözcüklerin bütünsel bir çerçevede ele alınması ise çalışmanın kuramsal ve tarihsel alt yapısının daha net bir biçimde ortaya konmasını sağlar. Tez, mimari dilin bedensel imgelerle dolu yapısını anlamayı, dilin mimarlık disipliniyle ilişkisini tartışmayı, ayrıca mimarlık terimlerinde yer edinmiş bedensel referansların nasıl ortaya çıktığına yönelik önermesini sunmayı ve bütün bunların yanında "Bedensel, Mimari ve Kişisel Bir Leksikon" adlı dilsel ve görsel bir rehber önermeyi amaçlar. Metin boyunca atıf yapılan kavramların ya da sözcüklerin sözlüklerdeki tanımlarının aktarılması, çalışmanın önerisini tutarlı bir temele oturtmak için önemlidir. Tez çalışması; kavramları okuyucusuna tanıtmayı, okuyucusunun zihninde kavramsal bir şema oluşturmayı, söz konusu şema üzerindeki boşlukları ise yardımcı kavramlarla tamamlamayı amaçlar. Bir yapı yapma analojisi üzerine kurulan çalışmanın izleği, bilindik yapım aşamaları üzerinden kurgulanır; böylece tez çalışmasının içeriğinin ve yönteminin birbirlerini tamamlaması ve yansıtması sağlanır. Projelendirme süreciyle özdeşleştirilen Giriş bölümünün ardından, "Zemin Etüdü ve Temel Atma: Dil Kavramı Üzerine" adlı ikinci bölümde, kuramsal çerçevenin ilk aşaması sunulur: sözcüklerin birçok anlam barındıran alegorik, metaforik ve sembolik yüklenimlerini ve dilin sınırsız potansiyeli, bu bölümde okuyucuya aktarılır. Çalışma, mimarlık disiplininde yer edinmiş terimlerdeki bedensel referansların nasıl ortaya çıktığına yönelik akademik, kuramsal ve tarihsel bir kazı yapar. Çok boyutlu bu kazı, öte yandan, dilin oyuncu karakterini anlamayı ve tartışmayı da amaçlar. Yine bu bölümde, çeviri kuramı üzerinden, sözcüklerin "dillendirilmesinden" önceki zihinsel işlemin ağırlığı ve bunun tez çalışmasındaki karşılığı incelenir. Çalışmanın temel merakı, mimarlıktan ya da yapım pratiklerinden canlı bedenine yapılan atıfların hangi zihinsel süreçlerin sonunda ortaya çıktığıdır. "İskelet: Mimarlık-Dil İlişkisi" adlı üçüncü bölüm, başlıkta da apaçık ortaya koyulduğu üzere, bir önceki bölümde ayrıntılı biçimde ele alınan dil fenomeninin mimarlıkla ilişkisini irdeler. Dilin mimarlık disipliniyle alışverişine genel bir bakış açısı sunarak başlayan bölüm, dil ile mimarlığın ilkesel ve tarihsel kesişimini, çalışmanın kuramsal altlığının tamamlayıcısı olarak ele alır. Dilin mimarlık disiplinindeki zengin varlığı, dilbilimsel kuram ile mimarlığın arakesitinde tartışmaya açılır. Bölüm kapsamında ayrıca "jargon" ve "terminoloji" kavramlarının da incelenmesiyle beden analojilerinin mimarlık jargonuna ve terminolojisine nasıl yerleştiğine bakılır. Tez çalışmasının yöntemine ilişkin yapı yapma analojisi yeniden anımsanacak olursa "kaba yapı," araştırma konusunun iyiden iyiye özelleştiği ve çalışmanın kendi önerisi olan sınıflandırmanın ayrıntılandırıldığı "Kabuk: Bir Haritalama Önerisi" adlı bölüm ile tamamlanır. Çalışmanın ana dili, dolayısıyla atıf yapılan sözcüklerin ya da terimlerin büyük bölümü Türkçe olduğundan, Türkçe mimarlık literatüründeki ilk süreli yayın olan Arkitekt'in arşivi taranarak çalışmaya tarihsel bir perspektif eklenir. Arkitekt arşivi, öte yandan, mimarlık jargonunun ve terminolojisinin tarihsel izleklerindeki değişimleri ve gelişimleri izleme olanağı da sunar. Burada, başlıca kaynak olan Arkitekt'in yanı sıra, ulusal ve uluslararası mimarlık ve tasarım yayınları, mimari tasarım ofislerinin internet siteleri, sosyal paylaşım siteleri incelenir; Türk edebiyatında, özellikle Türk romancılığında genel bir tarama yapılır. Başvurulan bütün bu kaynaklar, mimarlık jargonunun ve terminolojisinin güncel durumlarının değerlendirilmesine ve çalışmanın önerdiği leksikonun içeriğine katkı sunmuş olur. Kaynaklarda karşılaşılan örneklerin yanında, "Bedensel, Mimari ve Kişisel Bir Leksikon" diye adlandırılan denemeden birtakım sayfalar, metnin bütününe dağıtılarak ilişkili yerlere yerleştirilir ve "Bitişler: Sonuç ve Öneriler" adlı son bölümde yürütülen tartışmanın ardından "Ekler" bölümünde sıralı olarak sunulur.
-
ÖgeCritical craft: Disruptive practices of careful making(Graduate School, 2024-06-06)This thesis expands discussions with craft to situate practices of attentive (co/re)making as fruitful ways of knowing and becoming within the field of architectural theory, study and practice. The research is sited as current and urgent in the context of ongoing political, climatic and societal crises around the world that are entangled with colonial and capitalist modes of operation that rely on the bifurcation of mind and body, theory and practice, and individual and community. The thesis discusses craft practices in a way that subverts the dominant narrative, offering opportunities for new encounters and ways of knowing through entangled relationships. As such, craft is not positioned in false opposition to other ways of making and knowing, but in fact both of and with them, including processes of mass production and abstraction. The research provides a critical perspective with craft practices through three case studies, conducted within the scope of architectural education, although the degree of formality varies greatly. As a methodology, these case studies allow for theoretical principles to be explored, reflected on, and critically discussed in a reciprocal manner, where the practices themselves also contribute to a (co/re)production of knowledge. Each new case study becomes entangled with aspects from previous chapters as new discussions are brought into view through the relation to literature and learnings with practices. The thesis itself is also self-reflective, it provides an opportunity for the author to critique broader concepts of knowledge production and naturalisation through their own practice and experience. It is sited in the context of modern-day Türkiye, but in order to critique the naturalisation of knowledge production from privileged positions, the author's own white British cis male experience is also present throughout. The thesis delicately balances theory and practice throughout, writing with as a research method that challenges hierarchies of knowledge. Following an introduction that contextualises the research within a landscape of comparable pedagogical, practical, and theoretical approaches in Türkiye and beyond, the second chapter foregrounds the partiality of craft/architectural knowledges. I explore partiality through a critical reflection with a pair of two-day steam-bending workshops, held within the context of formal architectural education, and theories of knowledge (co/re)production, material agency and critical pedagogy. Steam-bending involves exposing timber to steam for an extended period, loosening its cell structure and rendering it temporarily plasticised. One of these workshops is held at Istanbul Technical University with undergraduate students from the faculty of architecture, the other is held at the Istanbul Chamber of Architects as part of their 'Kent Düsleri' (City Dreams) summer school. The difference between the number of participants in and situation of the workshops offers a comparative opportunity for exploration of these theoretical concepts. I also discuss the process of preparing and organising the workshops as an integral part of the pedagogical approach where I unsettle the dichotomy of teacher and learner despite the process's very specific technical and learned bodily obligations. By positioning the workshops as simply an opportunity to explore the process of steam-bending, and relationships that come to the fore during this process, the participants are distracted from concepts of failure in relation to design and outcome, and instead more openly encounter materiality and the process of making together. The following chapters take place in less conventional grounds for architectural education, although still sited within this framework. I write them with the (co/re)production of a community space in post-disaster Kahramanmaraş, 'Sümer Space'. The research critically engages with craft in the difficult and uncertain terrain of post-disaster southern Türkiye in a way which not only challenges the limits of craft, but also the meaning of community in such scarred territories. The construction phase of this project however is discussed in non-chronological order, after a workshop designed to activate the space titled 'InterWoven Practices'. The third chapter aims to discuss the transformative potential of ways of knowing and becoming that arise during craft practice through a critical reflection on the 'InterWoven Practices' workshop and conceptualisations of waste, repair, and reuse. Taking place over two weeks, and between the territories of Istanbul and Kahramanmaraş, the workshop entangles material flows with the process of recovery following the 2023 earthquakes. While its primary aim to permanently activate the space for community use is not successful, it discusses the temporal spaces, communities and relationships that emerge with craft practices that promote alternative ways of thinking about repair and reuse, rather than quick-fix extractive practices. In chapter four, I return to the process of building Sümer Space. This section opens up discussions around care that have been an undercurrent to the thesis throughout. I critically reflect on concepts of community, activism and sloppiness intertwined with the practice of building the community space itself within the framework of care. Working with discussions of political activism developed from feminised forms of fibre craft, I discuss the participatory process of building together as radical in the context of state-led (re)construction plans both before and after the earthquake. Using a more-than-human perspective, the research also expands the concept of community to open up possibilities of what it means to care and craft together. The concept of sloppiness is written with to critique the idea of well-crafted and further unsettle the concept and perceived goals of craft production. Broadly, the thesis writes with specific craft practices to argue that these ways of knowing, making and becoming contribute to a richer conceptualisation of architecture as a whole. They provide routes to ground highly abstracted architectural practice in entangled networks of relationships that position architecture with and of craft, as much as the inverse. The thesis works with processes of craft that lead conventionally to 'craft-objects', woodwork, building and weaving, but disrupts the discussion around them by reframing the outcomes as temporal and unstable in relation to the ongoing flow of materials, rendering them almost inconsequential. The research expands on the complex network of relationships that take place when attentive makers correspond not only with material, but with the world around them more generally including human and non-human agents. Through the research, I also reckon with deeply rooted ideas of human exceptionalism, asking questions of how craft might be reframed in a more-than-human framework. In the process of expanding conceptualisations of craft practices, the thesis unsettles anthropocentric conceptualisations of object-based production and provides understandings through the lens of care. It is explicitly limited and partial, concluding not with concrete proposals, but reflections on how craft-led architectural research may (co/re)produce alternative ways of knowing and becoming together.
-
ÖgeYaparak öğrenme ve dijital fabrikasyonun kesişimi: Kendi aracını tasarlamak(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2022)Endüstriyel çağ öncesi yaparak öğrenmeye dayalı ve zanaat odaklı inşaa süreci, endüstriyel çağ sonrasında teknolojinin sağladığı olanaklarla yeniden gündeme gelmiştir. Tasarımcılar, teknolojinin gelişmesiyle birlikte yeni bir dijital zihniyeti benimsemektedir. Tasarıma eklemlenen dijital üretim araçları tasarımcının yeteneklerini artıran, çoğaltan ve zenginleştiren araçlar olarak nitelendirilse de, bu araçların kullanım süreçleri tasarımcının yaratıcı düşünme süreci ile çelişebilmektedir. Tasarım sürecinde kullanılan hemen hemen bütün bilgisayar destekli tasarım ve üretim yöntemleri, kullanıcının bilgisayarda bir dosya oluşturmasıyla başlayıp, kullanıcının dosyayı makineye göndermesiyle sonlanmaktadır. Örneğin tasarım nesnesinin eklemeli olarak üretim sürecinde kullanıcı, süreç üzerinde kısmen malzemenin değişimi üzerinden bir kontrole sahip olsa da dosya gönderildikten sonra sadece izleyiciye dönüşmektedir. Her ne kadar yeni dijital zihniyet benimsenmiş olsa da dijital üretim araçlarının operasyonel mantığının anlaşılmasındaki eksiklik devam etmektedir. Çoğunlukla endüstriyel amaçla kullanılan bu dijital üretim araçları, tasarımda süreçten ziyade son aşamaya dahil edilerek kontrollü ve kesin sonuçlara neden olmaktadır. Sonuç olarak tasarım sürecinde doğrusal bir şekilde araçla kurulan ilişkiler tasarımın keşfetmeye ve yinelemeye dayalı süreci ile arasında bir gerilim barındırmaktadır. Diğer yandan kullanıcılar, dijital fabrikasyon araç üreticisi tarafından beklenmeyen şekillerde bu araçları kullandığında yenilik ve farklı bilgi üretimlerine olanak tanıyor gibi görünmektedir. Gelecekteki tasarım süreçlerinde dijital üretim araçları keşfedici bir şekilde nasıl kullanılır? Bilgisayar destekli tasarım araçlarıyla tasarımcının kurduğu ilişkiyi çözümleyebilmek amacıyla araç kullanıcı (tool-user), araç kırıcı (tool breaker), araç tasarımcısı (tool designer) kavramları önerilmiştir. Böylelikle araştırma bilgisayar destekli üretim araçlarında tasarımcının araç kullanıcı (tool-user) ve araç kırıcı (tool-braker) rolleri keşfe olanak sağlayabilir mi sorusu üzerine temellendirilmiştir. Tez kapsamında lisans düzeyinde dijital fabrikasyon araçlarının tanıldığı bir ders araştırma nesnesi olarak kullanılmıştır. Ders sürecinde dijital fabrikasyon araç ve teknikleriyle karşılaşan mimarlık öğrencilerinin bu araçları kullanma süreçleri araç kullanıcı (tool-user) ve araç tasarımcı (tool-designer) rolleri üzerinden irdelenmiştir. Elde edilen bulgular ve çıktılarla ilişkili olarak öğrencilerin yaratıcılıklarını teşvik eden bükme, parçalama, harmanlama stratejileri belirlenmiştir. Eylem araştırması ile incelenen ders sürecinde bu yaratıcı stratejileri teşvik eden ders, egzersiz, ödev ve konuk içerikleri önerilmiştir. Eylemler sonucunda ders sürecinde üretilen çalışmalar "bükme, parçalama, harmanlama" lensleri üzerinden incelenerek öğrencilerin kullandığı taktikler ortaya çıkarılmıştır. Giriş bölümünde çalışmanın motivasyonu, amaçları ve yöntemi tanımlanmaktadır. İkinci bölümde, mimari tasarımda yaparak öğrenmenin tarihsel süreçteki kırılmaları ve dijital fabrikasyon araçlarının tasarımdaki yerinin güncel durumu tespit edilmiştir. Çalışmanın üçüncü bölümünde araç ve tasarımcı arasında kurulan ilişkiler, tasarımcının rolünün değişmesi ve kullanılan dijital üretim araçlarının yaratıcılığa etkisi açılarından irdelenmektedir. Dördüncü bölümde, çalışmanın çözümlendiği yöntemi olan eylem araştırması ve yaratıcı düşünme stratejileri açıklanmaktadır. Çalışmanın amacı varolan bilgisayar destekli tasarım ve üretimin tasarım eğitiminde ele alınmasına eleştirel olarak yaklaşmak ve tasarım süreçlerinde araçların yaratıcı keşiflere nasıl dahil olduğuna dair eylem araştırması yöntemiyle kanıtlar bulmaktır. Aynı zamanda tasarım sürecinde araçların rolüne ilişkin teorik bilginin yaparak öğrenme sürecinde farklı stratejilerle nasıl destekleyebileceği üzerine bir çalışma yapmaktır. Tez kapsamında önerilen stratejiler, farklı tasarım süreçlerindeki araç kullanımına ve bunların yaratıcılık üzerine kurulu literatürle nasıl örtüştüğüne bakarak ortaya çıkarılmıştır. Son bölümde ise tasarım ve üretim teknikleri dersi sürecine ilişkin öneriler geliştirilmiş ve ders süreci incelenerek stratejilerin alt gruplarını oluşturacak yeni taktikler ortaya çıkarılmıştır. Günümüzde tasarım sürecinde kullandığımız dijital üretim araçlarıyla etkileşim şeklimize yeni bir süreç önerilmektedir.
-
ÖgeBedensel bir kırılganlık olarak uyku ve mekansal anlatıları(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024-07-10)Tezde, mimarlık teorisinde ve pratiğinde genellikle sağlıklı, dinç ve uyanık beden üzerinden düşünülen, kavranan ve tasarlanan mekan anlayışına eleştirel yaklaşılarak "Bedensel Bir Kırılganlık Olarak Uyku ve Mekansal Anlatıları" ile mimari tasarımda beden-mekan ilişkilerine alternatif bir izlek oluşturulması ve üretken bir tartışma aralığı amaçlanır. Doğal olana aykırı olan çeşitli sonsuzluk illüzyonlarının olduğu ütopik-distopik bir dünyada kırılgan olmak mücadele edilmesi, üstesinden gelinmesi gereken bir şeymiş gibi dayatılır ve algılanır. Oysa beden (mimari beden de dahil) doğası gereği kırılgandır; evrenin sürekli devinen, değişen, eklemlenen, biriken parçalı yapısından etkilenmeye ve etkilemeye açıktır. Kırılganlığın yaşamın ayrıl(a)maz parçası oluşunu tartışabilmek için anlatı bir araç olarak görülür. Anlatılar, mimarlık disiplininde toplumsallığı, bedensel ve eylemsel olanı ve zamansallığı ele alarak mekanı mikro ölçekte inceleyen çoğul anlamlar oluşturmayı sağlayan pratikler oluşturur. Mimarlığın fiziksel ve anlamsal bileşenlerinin parçalanarak, eklemeler/çıkarmalar yapılarak yeniden ve bir kez daha üretilişi anlatıların önemli bir bölümünü oluşturur. Bu durum, tasarımda yaşamsal olanın değişkenliğinin, sürekliliğinin ve ilişkiselliğinin tekrardan ele alınarak yeniden ve bir kez daha düşülmesini sağlar. Uyku, yalnızca biyolojik bir olgu veya yaşamdan kopuk izole bir davranış olmayıp yaşamı şekillendiren ve yaşamla şekillenen (embodied) bütünleşik (embedded) bir eylemdir. Uykunun bedensel bir kırılganlık oluşu "ben" ve "kendiliğin" belirsizleşerek uyanıklıktan farklı bir bilinçlilik oluşturması uykunun bireye özgü bir deneyim olarak yaşanmasını sağlamaktadır. Canlılığın bir formu olarak uyku, kendi mekansallığını bedenle ve yaşanmışlıklarla oluşturmaktadır. Aynı zamanda uyku, canlılar tarihiyle var olan bir olgudur. Yaşamın içindedir ve her yerdedir. Dolayısıyla uyku bireysel bir eylem olmasının yanında toplumsal bir yaşantı da oluşturmaktadır. Toplumlarda, sosyoloji, psikoloji, tıp, sanat gibi disiplinlerde, yaşamda anlam kazanmış sözlü veya yazılı paylaşımlar bir nesilden diğerine aktarılmıştır. Mitoloji, efsane, edebiyat, resim, sinema ve performans sanatlarında özellikle bilinçaltını konu alan yaşamlar, eserler ve performanslar odağında anlatılmıştır. Tarihte farklı sanat disiplinleri anlatımlarının öznesi olan uyku; ölüm, itaat, tembellik, kabulleniş, kaçış, bilinçdışı, geçici duraksama, mahrem, göçebelik, dayanıklılık, aşırılık gibi metoforlaştırılmış kavramların merkezinde biçimlenmiştir. Tez, mimarlığın yaşamla ilişkisine "başka" bir açıdan yaklaşarak, mimarlıkta bedenin kırılganlık gerçeğini ve ilişkiselliğini; mimari anlatı literatüründe kısıtlı bir şekilde yer alan uykuyu sosyal, politik açıdan ele alarak uykunun mekansallığını tartışılabilmek ve izlekler oluşturabilmek için mevcut olanlarla performatif ilişkilerin kurulduğu ve farklı disiplinlerle mimarlığı yakınlaştıran ve birbirinden beslenmesi gerekliliğini savunan Jane Rendell'in "eleştirel mekansal pratik" kavramı/kuramı bir yöntem olarak kullanır. Çalışma metni, uykunun mekansallığını anlamakta ve anlatmakta bir araç olarak görülmüştür. Bu bağlamda tezin girişi olan "Giriş:Uykudan Önce Hipnogojik Faz" adlı bölümünde uyanık halden uykuya gidilen bir deneyim olarak anlatının mimarlıktaki yeri, beden-mekan ilişkileri, bu ilişkilerin değiştiği, tekrardan tanımlandığı kırılganlık kavramına ve bedensel bir kırılganlık olarak uyku ile kurduğu ilişkilere bakılır. Tezin ana gövdesi olan "Başka Mekan Anlatıları: Uyku Ev(ren)i" adlı ikinci bölümde uykunun ve mekansallığının kavramlar aracılığıyla tanımlanabilecek bedensel-mekansal-zamansal oluşumlar uykunun uyanık yaşamla bütünselliğini aktarmanın bir yolu ve "başka" türlü bir görme ve tanımlama yolu olarak "Uykunun Gündelik Eşiği", "Uykunun Performatif Eşiği" ve "Uykunun Zaman Eşiği" başlıkları altında yeniden kurulur ve tartışılır. Tezin sonsözü olan "Sonsöz: Uyanmadan Önce Hipnopompik Faz" adlı bölümde çalışma kapsamında gerçekleştirilen, araştırılan ve tartışılan uykunun mekansal anlatılarına dair uyanmadan önceki yaşanılan bilgi akışları ve yaşantılar olarak bir değerlendirilmesi yapılır.
-
ÖgeKentsel mekanın ihtilaflarla üretimi: Haliç üzerinden bir okuma(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2022)İhtilaf kavramının etrafında şekillenen bu tez çalışmasının argümanı, ihtilafın toplumsal bir ilişki biçimi olduğu ve bu ilişkinin toplumsal dinamiklerin bulunduğu her yapıda bir şekilde varlık kazanabileceğidir. Toplum, farklı bağlamsal çerçeveleri, istekleri ve beklentileri olan birçok aktörü barındıran, sabit olmayan bir olgudur; dolayısıyla çoğu zaman bu aktörlerin ortak bir noktada buluşması mümkün olmaz. Aktörler çeşitli açılardan birbirleriyle ayrışarak karşı karşıya gelirler; bu duruma tezde ihtilaf ekseninde bir açıklama getirilmeye çalışılmıştır. Kentsel mekanın üretimi yalnızca onun fizikselliğiyle bağlantılı bir süreç değildir. Söz konusu süreç, aynı zamanda arkasındaki birtakım sosyal, ekonomik ve politik katmanlarla anlamlanır; bu bağlamda kentsel mekanın bir toplumsal mekan olduğu söylenebilir. Sürekli yeniden kurulan ve çözülen toplumsal ilişkiler; kentsel mekanın üretiminin ayrılmaz bir parçasıdır. Bundan ötürü kentsel mekan, tezde tanımlanan ihtilaflar ile aynı düzlemde buluşur. Kentsel mekana temas eden aktörler, söylemleri ve neticesinde ortaya koydukları eylemleri ile başka aktörler üzerinde yansımalar doğururlar. Tezin ihtilaf kavramına yoğunlaşıp, anlatısını ondan yola çıkarak kurmasının esas nedeni; Türkçe literatürde ihtilaf kavramı yerine kullanılan çatışmanın anlamsal arka planın, kentsel mekandaki bu dinamik ilişkileri yeterince karşılamaması ve farklı bir algı yaratmasıdır. Türkçe'deki kullanıma baktığımızda çatışma ilk olarak şiddeti çağrıştırır. Çatışma kavramın kullanılmasının yanlış anlaşılmalara neden olabileceği düşünüldüğünden, ulusal literatüre karşı bir eleştiri getirilerek; "ihtilaf" yeni bir kavram olarak baştan kurgulanmıştır. Çünkü aktörlerin karşı karşıya gelmesinin farklı toplumsal yapılar özelinde ayrı boyutları mevcuttur. Dolayısıyla; ihtilafın dinamikleri olarak tariflenen kavramlar (çelişen hedefler, düşmanlık ve dayanışma) genel bir literatürden yararlanılıp teze taşınmış olmakla beraber; bunların kentsel mekandaki karşılıklarının neler olabileceği aranmıştır. Tezin ana amacı, kentsel mekanın fiziksel üretim sürecinin arka planında yer eden toplumsal ilişkilerin önemini vurgulayarak; bu ilişkilerden biri olan ihtilafın çeşitli yönleriyle sökümünü yapmaktır. İhtilafı somutlaştırmak ve belirli bir kentsel mekanın aktörlerin etkileşimiyle nasıl dönüştüğünün serimini yapmak için Haliç'e odaklanılmıştır. Haliç'in tezin çalışma alanı olarak belirlenmesi onun toplumsal yönüne dayanmaktadır; bu kentsel mekan sahip olduğu özellikler ekseninde her daim yaşama kaynaklık ederek, farklı aktörlerle ilişki içinde olmuştur. Haliç'e birbirinden ayrı anlamların yüklenmesiyle kentin merkezinde yer alan bu bölgenin karakteri zaman içinde değişmiştir. Bu değişimlerde ise özellikle siyasi aktörlerin etkileri oldukça kritiktir. Tez kapsamında; Haliç'in sanayiden arındırılmasının 1984-1994 yılları arasında görev yapan iki belediye başkanı arasında nasıl ihtilafa sebep olduğunun dökümü yapılıyor olmakla beraber; Haliç'in hangi süreçlerden geçerek yoğun bir sanayi aksına evrildiğini kavramak adına onun tarihsel serüvenine de değinilmiş; böylece geçmişten kurulan perspektifle 1984-1994 aralığının daha iyi anlaşılması sağlanmıştır. 1984-1994 yılları arasındaki on yıllık dönemin, Haliç'in bugünkü karakterinin oluşmasında büyük bir önemi vardır; öyle ki sonraki dönemlerde hayat bulan Haliç'in bir kültür vadisine dönüştürülmesi projesi, bu yıllarda yapılan eylemlere eklemlenmiştir. Birbiriyle zıt ideolojik temeli olan iki siyasi partiden, sırasıyla İstanbul Büyükşehir Belediyesi başkanı seçilen Bedrettin Dalan ve Nurettin Sözen'in Haliç ile ilgili yaklaşımları da onların siyasi kimlikleri gibi birbirinden ayrı olmuş ve sık sık burası üzerinden çeşitli söylemlerle karşı karşıya gelmişlerdir. Ayrıca hem 1984 hem de 1994 yılları önemli kırılma noktalarıdır. 1984 yılında yerel yönetim sisteminin değişip, büyükşehir belediyesi modeline geçilmesiyle, belediye başkanının yetki alanı önceki dönemlere kıyasla fazlasıyla artmıştır. Öte yandan, 1994'ten 2019'a kadar ise İBB başkanlığı hususunda bir süreklilik söz konusudur; bu aralıkta görev yapan belediye başkanlarının tamamı ortak bir ideolojik temelden beslenmektedir. Dolayısıyla; 1994 sonrası, belediye başkanlarını merkeze alarak Haliç'in ihtilaflarla üretimini incelemek adına uygun bir aralık değildir. Bedrettin Dalan ve Nurettin Sözen arasındaki ihtilaflı ilişkinin dökümünü yapmak ve bunun Haliç'te nasıl yansımalar doğurduğunu ortaya koymak için akademik literatürün araştırılması yanında, gündelik gazetelere de bakılmıştır. Haliç'le ilgili literatürde yapılan çalışmaların büyük çoğunluğu Dalan dönemine ya da 1990'ların sonu ve 2000'lerin başı sonrasında Haliç kıyı şeridinde yapılan büyük ölçekli projelere odaklanmaktır; arada zamansal olarak büyük bir boşluk mevcuttur. Oysa literatürdeki bu tutumun aksine, Haliç'teki tartışmalar Dalan'ın görevi bırakmasıyla noktalanmamıştır. Gazetelerde aktarıldığı üzere, 1989 yılı yani Nurettin Sözen'in görevinin başladığı tarih itibariyle de Haliç üzerine tartışmalar sürmektedir. Bu nedenle, gazetelerden elde edilen verilerin içerik analizi yapılmış ve bu analiz sonucu ortaya çıkan anlamların ise yorumlanarak ihtilafın dinamikleriyle ilişkilendirilmesiyle, çeşitli diyagramlar üretilmiştir. Bahsedilen on yıllık dönemdeki ihtilaflar, sahneler aracılığıyla irdelenmiş; tezin son kısmındaki alt başlıklar da bu sahneler (1984 yerel seçimleri, yıkım, 1989 yerel seçimleri, temizlik ve Feshane) ve sahnelere kaynaklık eden kilit söylemler çerçevesinde kurgulanmıştır. Bu çalışmayla, iki başkanın görev sürelerini kapsayan, ancak literatürde birbiriyle ilişkili olarak ele alınmayan bu boşluğa ihtilaf kavramı ekseninde bir açılım sağlanmıştır. İki aktör arasındaki mücadelenin ve kentsel mekanı kullanarak bir temsil ortaya koymanın karşılıkları; Haliç ile ilişkili farklı ölçekteki sahneler üzerinden tartışılmıştır. Neticesinde, aslında Haliç'in her iki başkan içinde simgesel bir niteliği olduğu sonucuna ulaşılmıştır, her ne kadar sadece Dalan doğrudan doğruya buranın simge olduğunu dile getirmiş olsa da; Sözen'in ortaya koydukları da buranın onun için de bir simge olduğunu gözler önüne sermiştir. Kendi güçlerini kentsel mekan üstünden somutlaştırmak isteyen iki başkanı da, Haliç'in fiziksel üretim sürecine ciddi bir etkide bulunmuşlardır.