LEE- Mimari Tasarım-Yüksek Lisans

Bu koleksiyon için kalıcı URI

Gözat

Son Başvurular

Şimdi gösteriliyor 1 - 5 / 10
  • Öge
    Mimarlıkta ve matematikte model kavrayışının materyal ve düşünsel eksende irdelenmesi
    (Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2023-07-17) Çalkıcı, Cemil ; Aksoy, Meltem ; 502191004 ; Mimari Tasarım
    Mimarlıkta model, mimari fikir ve mimari yapı arasında salınan bir temsil aracı olarak; kimi zaman daha çok yapıları, kimi zaman ise daha çok düşünceleri gerçekleştirmek ve/veya kontrol etmek için kullanılır. Karşımıza çoğunluklukla fiziksel ölçek maketi, dijital model, deneysel maket ve 1:1 ölçekli taklit model (mock-up) şeklinde çıkar. Bu tez için ise mimarlıkta modelin şekilsel farklılıklarından ziyade, mimarlıkta model kavrayışı, bu kavrayışın nasıl kurulduğu ve bu kavrayış alanın hangi tarafına meyilli olduğumuz önemlidir. Mimarlıkta model kavrayışındaki eğilimin onun kendisine odaklanmaktan ziyade; daha çok onun temsil özelliğine odaklanmak üzere olduğu görülür. Mimarlıkta model kavrayışına odaklanmadan önce, genel model kavrayışına bakmamız bu eğilimin nedenlerini anlamak için önemlidir. Model kavrayışı, modelin bir temsil aracı olarak kullanılması ve kendi gerçekliğinin farkındalığından oluşur. Hangi alanda olursa olsun, modelin temsil aracı olarak kullanılması, modelin kendi gerçekliğine ilişkin farkındalığa göre daha yaygın bir biçimde karşımıza çıkar. Bu eğilimin nedenine baktığımızda Batı kültüründe insanı her şeyin merkezine koyan ve doğayı dışsallaştıran bir ideoloji olduğunu görürüz. Aslında, her şeyin merkezine koyulan insan değil, mükemmel insan olgusuna atfedilen bazı kabiliyet ve değerlerdir. Şeylerin düzenlenmesi, seçilmesi, ölçülmesi, belirli bir sınıflandırma ve/veya hiyerarşiye tabi tutularak kontrol sağlanması gibi insan olgusuna atfedilen değer ve hünerler bu tez kapsamında "düşünsel" olarak kavramsallaştırılarak incelenir. Dışsallaştırılan doğa olgusuna atfedilen kaos, belirsizlik, beklenmedik, pis, şiddetli ve düzensizliğe eğilimli hâl ise bu tez kapsamında "materyal" olarak kavramsallaştırılırak incelenir. İnsan da, model gibi kendi geliştirdiği araçlarla doğanın "materyal" özelliklerini kontrol altına almaya çalışır. Bu araçlar doğrultusunda kurulan kavrayışta, doğa olgusu; kontrol edilebilir, tahmin edilebilir ve hesaplanabilir sayısal verilere indirgenerek temsil edilir. Bu temsil, genelde matematiksel modellerle birlikte yapılır. Çünkü, insan için matematiksel modeller, doğa üzerinde istenilen kontrolü, düzeni, olasılık tahminini ve hesaplamaları yapabilecek bir araçtır. "Düşünsel" olan, "materyal" olanı kontrol ederken ondan ayrışmaya çalışır. Bu ayrışmayla birlikte; "düşünsel" olan, kavrayış alanımızda o kadar baskın hale gelir ki, "düşünsel" faaliyeti sağlayan model gibi araçların "materyal" boyutu bile bir süre sonra fark edilmemeye başlar. Artık model, insanın modele ilişkin kavrayış alanında daha çok "düşünsel" bir faaliyete aracılık etmek için vardır. Kendi gerçekliği, yani "materyal" özelliği ise görülmemeye başlar. Nitekim, bu durum matematiksel modeller için de geçerli olur. Matematiksel modellerin kendisi ve temsil özelliği; yani "materyal" ve "düşünsel" özelliği ayrışmaya başlar ve "düşünselin" odağında bir model kavrayışı kurulur. Matematiksel modelin "düşünsel" olana eğilimli örneği için Öklid geometrisinin tanımlı soyut geometrik yüzeyleri verilebilir. Bu örnek üzerinden, matematiksel modelin "materyal" özelliği olarak, matematiksel ifadelerle tanımlanan geometrik yüzey veya şekillerin aslında kendisinin ait olduğu çok uzamlı uzay olarak tarif edilebilir. "Düşünsel" olana eğilimle kurulan matematiksel modeller, uzayın çok boyutlu yapısını indirgeyerek geometrik yüzeyler veya şekiller olarak temsil eder. Mimarlık ise özellikle İtalyan Rönesansı'ndan itibaren, tasarımı ve inşa sürecini uzaktan kontrol etmeye yarayan model, çizim ve metin gibi temsil araçlarıyla yapılan bir meslek olarak anılmaya başlar ve matematiksel modeller, mimarlık için, onu, daha alçakta görülen "materyal" pozisyondan "düşünsel" pozisyona taşıyabilecek bir araç olacağı düşünülür. O nedenledir ki, matematiksel modeller, mimarlığa modeller ve çizimler olarak; bazen ise mimari yapının bizzat kendisi olarak dahil edilir. Matematiğin cisimleşmesi ile mimarinin soyutlanması model üzerinden gerçekleşir. Fiziksel olan matematiksel modeller, "düşünsel" olanın somutlaşarak vücut bulmasıdır. Bu nedenle, "düşünsel" olana odaklı bir mimarlık kavrayışının inşası için matematiksel modeller, mimari fikirlerin biçimini ve içeriğini hazır bir şekilde yaymak için somut araçlar olarak seçilir. Hatta matematiksel modellerin soyut ve düzgün yüzeyleri, mimari maketlerin bitmiş olarak sunulması için de ilham kaynağı olur. Günümüzde bile, mimarlığın konuşulduğu pek çok alanda matematiksel modeller, modern bir mimari kavrayışın "düşünsel" zemine olan yakınlığını göstermek için dolaşımdadır. Matematiksel modellerin insanın kavrayış alanındaki "materyal" ve "düşünsel" boyutlarının ayrıştığı noktada, mimarlıkta model kavrayışında da paralel olarak "materyal" ve "düşünsel" boyutların ayrıştığı görülür. Matematiksel modellere ilişkin kavrayış alanında "materyal" ve "düşünsel" olanın ayrışma dışında, farklı ilişkiler kurduğu durumlarda da mimarlıkta model kavrayışını etkiler mi? Bu soruyla başlayan araştırma, yöntem olarak, model kavrayışında "materyal" ve "düşünsel" olanın olası ilişkileri üzerinden mimarlıkta ve matematikte model kavrayışlarının ilişkilerini irdelemek amacıyla bakış çerçeveleri oluşturulur. Bu bakış çerçevelerinden ilki, bizi bu soruya yönelten ayrışma mekanizması olarak ifade edilir. Diğerleri ise, yakınlaşma, birleşme ve hibritleşme mekanizmasıdır. Matematiksel modellerin insanın kavrayış alanında "materyal" ve "düşünsel" boyutların ayrıştığı noktada mimarlıkta model kavrayışında da paralel olarak "materyal" ve "düşünsel" boyutlarının ayrıştığı görülür. Örneğin, Alberti'nin doğrusal perspektifi, üçgenleştirilmiş haritalama, Öklid geometrisi, CAD (Computer-aided design) yazılımları, Alias/Wavefront (Maya) ve NURBS (Non-Uniform Rational B-Spline) gibi matematiksel model uygulamaları, uzayın tanımlanmış geometrilerini ifade etmek ve bu ifadelerin kontrolü için bir araç olarak kullanılır. Matematiksel model kavrayışında ayrışma mekanizması olarak tanımlanabilecek bu uygulamalar, ilişkili oldukları mimari modellerin kavrayış mekanizmasını da "düşünsel" ve "materyal" olanın ayrışması olarak değerlendirilmesine neden olmuştur. Yakınlaşma mekanizmasında ise, matematiksel modeller, insanın kavrayış alanında "materyal" boyuta yakınlaşır fakat sonra "düşünsel" boyuta geri çekilir. Stereografi metodu, Mobiüs Şeridi, BIM (Building Information Modeling: Yapı Bilgi Modellemesi veya Sistemi) gibi matematiksel model uygulamarında gözlenen yakınlaşma mekanizması, ilişkili olduğu mimari modellerin de benzer şekilde kavranmasına neden olduğu gözlenmiştir. Birleşme mekanizmasında ise, matematiksel modellerin insanın kavrayış alanında "materyal" ve "düşünsel" olan boyutları, birbirini şekillendirme ve dönüştürme; birlikte var olma ve evrilme hâliyle görünür olur. Yapay zekâ yöntemleriyle oluşturulan matematiksel model uygulamaları, bu çerçevede incelenir. Bu yöntemin kullanıldığı pek çok mimari modelde de, kavrayış alanını benzer bir biçimde birleşme mekanizmasıyla açıklamak mümkündür. Bu durumda mimarlıkta modelin sadece "düşünsel" boyutuyla ilişkilendirilen temsil özelliği değil; "materyal" boyutuyla ilişkilendirilen kendisi de görünür olur. Son olarak, hibrit mekanizma ise matematiksel model kavrayışında eş zamanlı olarak gerçekleşen ayrışma, yakınlaşma ve birleşme durumlarını tarifler. Bu bölümde, mimarlıkta model kavrayışında hibrit mekanizmayı açıklamak için R&Sie(n)'nin Hâletiruhiye Mimarlığı (An Architecture "des Humeurs") sergisi incelenir. Matematiksel modellere ilişkin farklı kavrayış mekanizmalarının bir aradalığıyla oluşan hibrit mekanizması, ilişkili olduğu mimari modelin kavrayış alanını da paralel olarak hibrit olması yönünde etkilemiştir. Bu şekilde mimarlıkta model kavrayışında "materyal" ve "düşünsel" olanın ayrışma, yakınlaşma ve birleşme mekanizmaları hibrit mekanizmasında görünür olur. Sonuç olarak, mimarlıkta model kavrayışındaki ayrışma mekanizmasının yaratılması için, matematiksel modellerin bir dayanak noktası olarak kullanılması, insanı her şeyin merkezine koyan ideoloji nedeniyledir. Yakınlaşma, birleşme ve hibritleşme gibi, matematiksel modellerin ayrışma haricindeki kavrayış mekanizmalarının oluştuğu durumlarda da, mimarlıkta model kavrayışı, matematiksel model kavrayışına paralel olarak etkilenmiştir. Bu etkilenlenme sonucunda, mimarlıkta modelde de matematiksel modele ilişkin kavrayış mekanizmalarının benzerleri gözlenmiştir.
  • Öge
    İç olmayan: Mimarlık ve sinema kesişiminde eleştirel bir mekansal üretim
    (Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2023-01-24) Balaban, Büşra ; Şenel, Aslıhan ; 502191003 ; Mimari Tasarım
    Bu tez çalışması, gündelik hayatta, bilimsel üretimlerde ve mimarlıkta sıklıkla karşılaşılan ikili karşıtlıklardan temellenen düşünme biçimini tartışarak bu ikili düşünmenin ötesinde olabilecek kuramsal ve pratik bir üretimi araştırır. Tezin Mimarlık Teorisinde ve Tarihinde İç Meselesi isimli ilk bölümü, ikili karşıtlıkları mesele edinen eleştirel düşünceyi ve feminist çalışmaları inceleyerek mekanın kurulumu, üretimi, yaşanışı, algılanışı konusundaki ikilikleri eleştiriye açmaktadır. Mimarlık düşüncesi ve pratiği, baskın güçleri ayrıcalıklı kılan ve eril çağrışımlara sahip olan özel/ kamusal, kadın/ erkek, iç/ dış gibi bir dizi cinsiyetlendirilmiş ikilik etrafında yapılandırılırken "iç" (interior/ity) meselesi dezavantajlı olarak konumlanır. Bu araştırmaya, mimarlığın dışladığı konuları keşfetmeye ilişkin bir motivasyonla başlıyor ve cinsiyetlendirilmiş güç ilişkilerini anlamak üzere iç/ dış ikili karşıtlığının ötesindeki mekansal ihtimalleri tartışıyorum. Bu tartışmayı yapmak üzere Robert Smithson'ın (1996) "yerin var olan anlamlarını yeniden kurmanın aksine iki karşıt kavram ortaya koymadan yerin yeni anlamlarını üreten" olarak tanımladığı "yer olmayan"a atıfla, sahip olduğu özellikleri neticesinde ikili karşıtlıklara sığmayan "iç olmayan" kavramını öneriyorum. Tez boyunca iç olmayanı, birbirine paralel olarak kuram ve pratik aracılığıyla araştırıyorum. İç Olmayanın Kuramsal Üretimi başlıklı ikinci bölümde, mimarlık ve sinema kuramlarını ve üretimlerini, topografik pratikler kapsamında bir arada ele alarak kuramsal bir çerçeve kuruyor ve eleştirel mekansal bir pratik geliştirmeyi amaçlıyorum. Bu kuramsal araştırma, iç olmayanın hangi koşullarda üretildiğini keşfetmeyi sağlıyor. İç olmayan, içe ilişkin bir temsilin bedenli deneyimi ve hareketliliği aracılığıyla üretilir. Bu sebeple "yazarın ölümü"nü gerektirir; alışılmış ikili özne/ nesne ilişkilerini sorgulayarak muğlaklaştırır ve "anlam"ı üreten, sürece dahil olan bir okuyucu/ izleyici/ kullanıcı tarifler. Mekanın bütünsel bir temsilini, kesin tanımlı bir halini sunmak yerine konumlu ve kısmi üretim(ler) olduğu için parçalı bilgi sağlar ve böylece muğlaklıklar içerir. İç olmayan, bu belirsizlikleri ortaya çıkarır ve beklenmedik ilişkiler üretir. Dolayısıyla iç olmayan, sabit bir temsili veya mekanı ifade etmez ve performatif olarak "haritalama" aracılığıyla ortaya çıkar. Haritalama, tezde hem bir araştırma yöntemi olarak hem de iç olmayanın pratikteki üretiminin bir koşulu olarak yer bulur; böylece kuram ve pratiği bir araya getirerek eleştirel mekansal bir çalışmayı mümkün kılar. İç olmayanın barındırdığı muğlaklıkları ortaya koymak üzere, İç Mekanın Maddesel Belirsizlikleri bölümünde, iç ve dış arasındaki karşıtlığın aksine geçişkenliğe ve performatifliğe odaklanan güncel eleştirel mekansal pratikler üzerinden çeşitli materyal durumlar araştırılır. Balkon, pencere, kapı gibi çeperde konumlanan "iç"ler, iç mekanın "iç"leri olarak gizemlileştirilen banyo, yatak odası, mutfak gibi muğlak alanlar, bu içlerin de içinde eşya ölçeğinde içler üreten yatak, dolap, koltuk, masa gibi alanlar ve otel odası veya araba içi gibi iç mekanı "dış"a taşıran ve ikisi arasında farklı bir ilişki ortaya koyan ara durumlar keşfedilir. Farklı ölçeklerde karşılaşılan bu maddesel durumlar üzerinden kurulan tartışmalar, içi ikili zıtlıklar dahilinde kurmaya yarayan kavramların ötesinde başka türlü bir bakış önermektedir. İncelemeler gösterir ki; bu tür bir bakış kazanmak, ancak iç mekana disiplinler arası bir alandan yaklaşarak ve yaratıcı eylemler dahilinde mekanı yeniden okuyarak ve de farklılaşan izleyici veya kullanıcı pozisyonunu yaratıcı bir konum olarak benimseyerek mümkün olabilmektedir. Bir film izleyicisi ile bir yerde (site) gezinen veya bir mekanı deneyimleyen bir ziyaretçi de benzer deneyimleri paylaşır; her ikisi de yerle bedenli bir buluşma gerçekleştirir. Tezin dördüncü bölümünde, iç olmayanın pratik üretiminin bir koşulu olan bu bedenli buluşma önemsenir ve iç mekanın maddesel belirsizliklerinin izi, filmdeki "iç" temsili üzerinden gerçekleştirilen haritalamalarla sürülürken İç Olmayanın Film Aracılığıyla Üretimi sağlanır. Bu kapsamda iç olmayanın pratik üretimini gerçekleştirmek üzere Chantal Akerman'ın Les Rendez-vous d'Anna (1978), Jeanne Dielman, 23 Quai du Commerce, 1080 Bruxelles (1975) ve News from Home (1976) ve No Home Movie (2015) filmleri çalışma kapsamına dahil edilmiştir. Bu filmler, izleyici ve üretici konumlarını sorguya açması, otobiyografik etkiler barındırarak bu konumları eleştirip dönüştürüyor olması, iç mekanı geleneksel olarak kurmak yerine aykırı ve/ya özgün bir bakışı benimseyerek o yeri üretmesi gibi meseleler ve bu kapsamda iç mekana ve kadın karakterlere ilişkin sunduğu derinlikli araştırmalar da gözetilerek iç olmayan araştırmasını sürdürmek üzere önemli bulunmuştur. Bu araştırmada, araştırmacı olarak film izleme aracılığıyla "seyahat ederek" filmin dokunsal alanını haritalayan hareketli bir izleyici olarak konumlanmamın, iç mekanın ikili karşıtlıklara "sığmayan" bir tartışmasına olanak sağlayacağı düşünülmektedir. Sözü edilen iç mekanın belirsiz materyal hallerinin disiplinler arası bir alandan araştırılması, iç mekanda ikili zıtlıkları eleştiren ve başka türlü olasılıkları görmeye olanak veren "iç olmayan"ın kuram ve pratik aracılığıyla keşfedilmesini sağlamıştır.
  • Öge
    Mimari imkanlar olarak altyapı
    (Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2023-08-31) Ateş, Serkan ; Sönmez, Nizam Onur ; 502181054 ; Mimari Tasarım
    Tez kapsamında altyapıyı mimari anlamda geniş bir biçimde ele alarak yapılan tartışmalar üzerinden yeni bir mimari söylemin ortaya çıkarılması amaçlanmaktadır. Modern kentlerde ortaya çıktığı günden beri altyapılar gelenek ve kültüre dair izleri taşımıştır. İçerdikleri süslemeler, mekânsal organizasyonları gibi detaylar bize bunun ipuçlarını vermektedir. Fakat günümüzde küreselleşme ve medyanın da etkisiyle telekomünikasyon, geniş-bant yayıncılığı ve interneti ele alacak olursak, altyapının kültürel aktarım yönü hiç olmadığı kadar yoğunlaşmıştır. Giderek karmaşık toplumsal ilişkiler türeten modern toplumun ihtiyaçlarını karşılamak için altyapı sistemleri hem tasarım hem de işlerlik açısından daha girift hale gelmiştir. Artık yalnızca sağlığa uygunluk ve belli lojistik ihtiyaçlara cevap veren statik bir yapı olmanın ötesinde enformasyonun da işlenerek aktarımını sağlayan kültürel bir organ olmasıyla kent yaşantısının sosyal bir ara yüzünü de temsil eden dinamik bir yapıya dönüşmüştür. Manuel Castells akışlar uzamının elektronik devreler ve hızlı ulaşım koridorları temelinde uzak yerellikleri birbirine bağlayarak geleneksel mekan algısının önüne geçtiği görüşünü ileri sürmektedir (2000). Tez kapsamında geleneksel anlamdaki yerlerin aslında kaybolmadığı, hatta akışlar mekânı üzerinden bu yerlere farklı anlam katmanları eklendiği savunulmaktadır. Konum bilgisi geri plana itilirken yerin ağ üzerinde tanımlı diğer yerler ile olan bağı ve orayı daha geniş bir oluşumun parçası haline getirecek jenerik altyapılar ile olan ilişkisi ortaya konmuştur. Altyapı fikrinin kavramsal çerçevesi Stan Allen, Keller Easterling, Gilles Delalex ve Manuel Castells gibi düşünür ve mimarlara atıfla oluşturulmuş; düşüncelerin farklılaştıkları veya örtüştükleri noktalar üzerinden tartışma genişletilmiştir. Kentin içinde kendi kurallarıyla yeni "dış"lar yaratabilen, mekân anlayışımızı görebildiğimizin ötesinde dönüştürebilen bir olgu olarak altyapı kavramının açılması denenmiştir. Bu bağlamda fabrika, okul, sandalye, baraj, demiryolu, uçak, araba, motosiklet, bilgisayar ve köprü mercek altına alınıp küresel akışlar ağının iz düşümleri olarak incelemek ve altyapı mekânı ve mimarisini tartışmak tezin odağına alınmıştır. Altyapı elemanlarından tekil nesneler olarak bahsetmenin güçlüğü ortaya konduktan sonra, ağ toplumunun altyapı mekânlarında ortaya çıkan melez durumlar mercek altına alınmıştır. Bunlar Stan Allen'ın olguları bölge, nokta ve çizgi kavramları ile açıklamasını takiben; bölge, kamp ve sınır şeklinde üst başlıklar aracılığı ile tartışma geliştirilmiştir. Altyapı böylelikle fiziksel bağlamdan kopuk işleyen küresel akışların yer ile birleşerek mekânsal deneyimler sunması ile mimarlık adına ayrıcalıklı bir müdahale alanı yarattığı ortaya konmuştur. Mimarların, tekil binalar ve kentlerin yanında altyapı ve bileşenleri üzerinde odaklanması çağrısında bulunulmuştur.
  • Öge
    Cinsiyetli mekânsal hareketlilikler: İş ve evin müzakere alanları
    (Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2022-05-18) Armağan, Oya Yeşim ; Aksugür Akpınar, İpek ; 502181027 ; Mimari Tasarım
    Bu araştırmanın sunduğu tartışma zeminine dayanarak şu sonuca varılabilir; ev ve iş hem kentsel alanda hem de evsel alanda bir müzakere halindedir ve bu alanlar karşılıklı kaymalar yoluyla tanımlansa da aslında toplumsal cinsiyet ve konumlar gözetildiğinde tek bir model çizilemeyecek kadar karmaşıktır. Bu bulgular mimarlığı mekanları sabitlikler üzerinden ele almak yerine; çoklu, öznel ve diferansiyel coğrafyalar aracılığında mekânsal hareketlilikler tarafından yeniden düşünmeye davet eder.
  • Öge
    Kültür politikaları ve mekân üretimleri ilişkisi: İstanbul'daki belediye kültür merkezleri
    (Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2022-02-11) Albayrak, Sedanur ; Aksagür Akpınar, İpek ; 502181028 ; Mimari Tasarım
    Kültürün politikleşmesi, erişilebilir ve gelişebilir olması için ona bir yönetim mekanizması kurma ve mekân biçme ile başlar. Kurulan yönetim ve mekânlar, kültürün yaşayan ve gelişme gösteren bir pozisyon aldığı durum ile sembolleştiği ve iktidar göstergesi olarak kaldığı durum arasında ince bir çizgide yer alır. Bu çizginin hangi tarafında, ne gibi etmenlerle ve nasıl olunduğunu sorgulamak kültür politikalarına yeni bir tartışma aralığı açma potansiyeline sahiptir. Çalışmanın kavramsal çerçevesini kültür-iktidar ilişkisi, kültür politikaları ve mekân üretimleri oluşturur. Bireylerin sahip olduğu kültür haklarından yararlanabilmesini sağlayan ve kültürü seçkin azınlığın tekelinden çıkarıp demokratikleştiren kültür politikaları, kültür-iktidar ilişkisinin bir ürünüdür. Sosyoloji ve yönetişim alanlarında yoğun çalışmalar yürütülen kültür politikalarının, mekânsal ve kentsel tasarım perspektifinden ele alınması çokça tartışılan kültürel hareketliliğin sağlanması meselesine katkıda bulunma potansiyeline sahiptir. Kültür politikalarının mekân üretimleri, kentte kamusal alan tanımlama ve toplum için ortak değer yaratma potansiyelleri ile sosyal ve kültürel kalkınmada rol oynar. Çalışma kapsamında, tüm ilçelerde kültüre erişim ve katılımın artması için yerel kültür politikalarında mekân ve kent odaklı ne gibi stratejiler geliştirilebileceği sorusuna yanıt aranır. İstanbul'da 2000'li yıllardan itibaren iktidarın kültürel alandaki girişimciliği ile orantılı olarak, kültür ve sanatı tüm ilçelere yaymak adına belediye kültür merkezleri sayıca artış göstermektedir. Birçok belediye kültür merkezi inşa etmeyi bir tanıtım ve rekabet aracı olarak görmekte; sosyal hizmet anlayışından gelen bir üslup ile kültür ve sanatı desteklemeye çalışmaktadır. Bu desteğin, her şeyden biraz mantığı ile nitelik yerine nicelik odaklı olması sebebiyle işlevini tam olarak gösteremediğini söylemek mümkündür. Yapıların işlevsel ve mekânsal özelliklerinde, bulunduğu bölge ve belediyenin sosyo-kültürel alt yapısının etkileri bazen bir sınıra dönüşebilmektedir. Mekân üretim sürecinin belirleyici aktörleri olan belediye başkanlarının kişisel vizyon ve ideolojileri kültür politikalarına, mekânlara ve doğal olarak kente yansır. Bu nedenle, İstanbul'daki kültür yapılarının kent üzerinde büyük etkiler yaratması hedeflenen simgesel örnekleri veya özel kurumların nitelikli mekânları dikkat çekerken, belediye kültür merkezleri ait olduğu belediyeye göre farklılık gösterse de genel anlamda niteliksel olarak geri planda kalmaktadır. Çalışmanın amacı, belediye kültür merkezlerini kentsel ilişkileri, mekânsal ve işlevsel kimlikleri üzerinden inceleyerek gündelik hayata katılımlarını sorgulamak ve görünür kılmaktır. Çalışmada kültüre biçilen bu kemikleşmiş mekân tipolojisinin iktidar ilişkileri, ideolojiler ve kentsel tasarım yaklaşımları çerçevesinde benzeşen ve ayrışan yönleri ele alınır. Yöntem olarak kavramsal okumaların ışığında farklı bağlamlarda, farklı mekânsal ilişkilere sahip dört örnek projenin (Beylikdüzü Atatürk K.S.M., Şişli Nazım Hikmet K.S.M., Kartal Bülent Ecevit K.M. ve Zeytinburnu K.S.M.) incelemesi yapılır. Yapıların projelendirilme süreçleri, programları ve ait oldukları belediyelerdeki (ideolojilerdeki) farklılık seçilmelerinde belirleyici olmuştur. Seçilen örneklerin gündelik yaşama katılabilme ve canlılık yaratabilme düzeyleri; çevre ile kurduğu ilişkileri, mekânsal-işlevsel kimlikleri ve aktörlerinin söylemleri üzerinden bütüncül bir inceleme ile anlamlandırılmaya çalışılır. Yöntem ile yapılmaya çalışılan, kültür politikaları ve mekân üretimi ilişkilerini tekil yapılar üzerinden tespit etmek değil; İstanbul genelinde gözlenen durumların yapılar üzerinde nasıl incelenebileceği ve somutlaştırılabileceği üzerine bir öneri sunmaktır. Kültür politikaları ile mekân üretme pratikleri arasındaki ilişkileri ortaya koyan çalışma; yerel ölçekte kültür merkezlerinin var olma biçimlerini sorgularken, belediyelere ve bireylere kültürel mekân üretimine bütüncül ve eleştirel bir bakış açısı sunmaya çalışır.