LEE- Mimari Tasarım-Yüksek Lisans
Bu koleksiyon için kalıcı URI
Gözat
Son Başvurular
1 - 5 / 78
-
Ögeİlişkisel mekansal pratikler ile mimarlığın görmezden geldiklerini düşünmek: İstanbul arkeoloji müzeleri üzerine bir deneme(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2025-07-02)Bu tez, mimar öznenin ve mimarlık bilgisinin yaygın kabullerini sorgulayarak yola başladığım; kendimin, görünür olmayan öznelerin ve ilişkilerin farkında olarak daha duyarlı ve sorumlu yapma biçimlerini arayışa koyulduğum bir araştırma süreci. Yerleşik olanı eleştirmenin ve kendimce müdahale etmenin bir yolu olarak ona alternatif anlatılar kurmayı seçiyorum. Mimar, araştırmacı, eğitimci, öğrenici, kadın, genç, yetişkin, İstanbullu kimliklerimin kesişiminde sorular üretiyor, heybemde biriktiriyor ve bunların sorumluluğuyla soruları çoğaltıp, alternatif alanlar açmaya çalışıyorum. Mimarlığın yalnızca yapılarla değil; anlatılarla, ilişkilerle, görünmeyenlerle ve gündelik olanla da kurulduğunu fark ettikçe, anlatı kurmanın kendisini eleştirel bir duruş ve ifade biçimi olarak kullanmaya başlıyorum. Teoride ve pratikte sıkça karşılaşılan keskin, net, evrenselci ve temsil merkezli bilgi biçimlerinin yanında; konumlu, çoğul, geçici, sezgisel ve parçalı olanı görünür kılmaya çabalıyorum. Bilgiye mutlaklıkla değil, sorularla ve açıklıkla yaklaşmak; kimi zaman eksik, kimi zaman dolanık, ucu açık anlatılarla düşünmeyi mümkün kılıyor. Bu araştırma, mimarlık bilgisini feminist kuramlar ve konumlu bilgi çerçevesinde yeniden kurmayı, görünmeyen pratikleri ve özneleri mekâna yerleştirmeyi ve sabitlenmiş müze anlatılarına karşı alternatif anlatı olanakları açmayı amaçlıyor. İstanbul Arkeoloji Müzeleri, bu düşünsel arayışın içinde hem bağlam hem araç hem de ilişkilerin kurulduğu çok katmanlı bir zemine dönüşüyor. Var olan anlatılarıyla kurduğu hiyerarşik, katı, sert algısının yanında görünmeyen aktörleri ve ilişkilerini toplayıp ortaya döküyor; bu ilişkilerle birlikte mekânın alternatif anlatılarını kurma denemeleri yapıyorum. Tüm araştırma sürecinde hem metin hem kolaj üretimleriyle mimari düşüncenin sezgisel ve bedensel yönlerini açığa çıkaran, aynı zamanda bilgi üretimini çoğul ve ilişkisellik temelli düşünen bir yaklaşım benimsiyorum Mimarlık bilgisini yalnızca temsil araçlarıyla değil; yazı, kolaj, bedensel karşılaşmalar, üretim süreci ve mekânsal deneyimler yoluyla düşünmeye çalışıyorum. Feminist kuram tartışmalarından gelen konumlu bilgi, açıklık, bakım ve dolanıklık kavramlarını tartışıyor; mimari bilgi üretimini çoğaltmak adına hem metin hem de görsel üretim biçimlerini araştırma sürecine dahil ediyorum. Bu süreçte bazı sorular etrafında dolaşıyorum: Mimarlıkta bilgi nasıl ve kimler tarafından kurulur? Müze gibi kurumsallaşmış mekânlarda hangi anlatılar görünür olurken hangileri bastırılır, ötekileştirilir? Anlatı yalnızca bir içerik mi yoksa bir düşünme ve kurma biçimi olabilir mi? Yazı ve kolaj gibi araçlar mimari düşüncenin geçiciliğini, dolanıklığını ve çok öznelliğini nasıl açığa çıkarabilir? Feminist bir yerden üretmek, bilgiye, mekâna ve tarihe nasıl başka türlü bakmayı mümkün kılar? Tezin "Pratikler Ekolojisi Olarak Mimarlık" başlıklı giriş bölümünde mimarlık bilgisinin sabit, evrensel ve aşkın anlatılarına karşı, ilişkisel ve konumlu bir zemin kurmaya çalışıyorum. Mimarlığı yalnızca nesne üretimi üzerinden değil; ilişkiler, gündelik pratikler ve özneler arası etkileşimler üzerinden düşünmenin yollarını arıyorum. İstanbul Arkeoloji Müzeleri, bu araştırmada yalnızca bir fiziksel yapı değil; bilgi üretimine katılan, dönüşen, etkileşimli bir alan olarak ele alınıyor. Yazı, kolaj, yürüyüş, gözlem ve arşiv gibi araçlar; bu etkileşimi taşıyan ve dönüştüren üretim yöntemlerine dönüşüyor. Bu bölüm, aynı zamanda araştırmanın kuramsal arka planını kuruyor. Mimarlığı çoğul, geçişli ve sorumlu bir pratik olarak ele alan bölüm hem araştırmanın pozisyonunu hem de ilerleyen bölümlerde açılacak anlatıların zeminini belirliyor. İkinci bölüm olan "Mimarlığın Müze Aracılığıyla Görünmez Kıldıkları" başlığı altında, müze mekânlarının yalnızca sergileme işleviyle sınırlı kalmayan, bilgi, temsil ve kültürel normların üretimiyle iç içe geçmiş yapısını tartışıyorum. Modern müzecilik anlayışının oluşum sürecine ve bu anlayışın mekânda nasıl karşılık bulduğuna odaklanırken, müze mimarlığını yalnızca estetik bir nesne ya da tarafsız bir sergileme kabuğu olarak değil; bilgiyi düzenleyen, bakışı yönlendiren ve toplumsal öznellikleri şekillendiren bir yapı olarak ele alıyorum. Teşhir düzenleri, mimari yönlendirmeler, ışık, metinler ve sessizlik gibi unsurlar üzerinden müzenin bir temsil rejimi kurduğunu görüyorum. Bu tartışmaları feminist kuramların sunduğu araçlarla yürütürken, mekânda görünmeyen ya da görünmez kılınan öznellikleri ve ilişkileri açığa çıkarmaya çalışıyorum. Müze mekânı üzerinden, sabit, aşkın ve rasyonel bilgi kurgularının nasıl kurulduğunu ve bu kurguların neyi dışarıda bıraktığını sorguluyorum. İstanbul Arkeoloji Müzeleri, bu düşünsel çerçevenin yerel bir örneği olarak araştırmaya eşlik ediyor. "İstanbul Arkeoloji Müzeleri Anlatısının Üretim Biçimleri" isimli üçüncü bölümde, söz konusu müzenin tarihsel, mekânsal ve kurumsal anlatılarını feminist bir çerçeveyle birlikte okumaya çalışıyorum. Bu bölümde müzenin üç baskın konvansiyonel anlatısını birbirinden ayırarak tartışıyorum: Osman Hamdi Bey'in merkezde konumlandığı müze içinde kurulan mekânsal anlatı, müzenin basılı kitapları üzerinden kurulan anlatısı ve İstanbul Ansiklopedisi gibi dışarıdan üretilen kaynaklarda yer alan temsilleri. Bu anlatıların her birinin müzeyi nasıl sabit, steril, hiyerarşik ve tekil bir yapıda yeniden kurduğunu açığa çıkarmaya çalışırken; aynı zamanda bu anlatıların hangi özneleri, ilişkileri ve gündelik pratikleri görünmezleştirdiğini hangilerini görünür kıldığını sorguluyorum. Bu noktada feminist bilgi çuvalı benzetmesini kullanarak, akademik ya da olmayan yollarla edindiğim bilgi parçalarını, konumumla birlikte taşıdığım sezgisel ve parçasal bilgileri bir araya getirerek alternatif anlatılar kurma yolları arıyorum. "Üretici Mekânsal Pratiklerle Feminist Kurma Biçimleri" başlığı altında ise, üçüncü bölümde incelediğim baskın anlatı yapılarına karşı bedensel, sezgisel ve konumlu üretimlerle alternatif anlatılar kurmaya çalışıyorum. Bu bölümü üç alt başlıkta yapılandırıyorum. İlk alt başlık olan "Müzede Gez(in)mek: Ben-Özne ile Açılan, İlişkisel ve İmgesel Müze Mekânı" bölümünde, müzede öğrencilerle birlikte gerçekleştirdiğim anlatı-performanslar üzerinden, mekânla olan kişisel karşılaşmalarımı ve bu süreçte ortaya çıkan kolektif düşünme pratiklerini ele alıyorum. Anlatının, yalnızca yazılı bir içerik değil; bedenle, sesle, mekânla kurulan bir deneyim biçimi olduğunu vurguluyorum. İkinci alt başlık olan "Restorasyon: İnşa ve Maddesel Dönüşüm" bölümünde, müzenin fiziksel yapısındaki geçici ya da kalıcı değişimlere, restorasyon süreçlerine, sergi yerleşimlerine, taşıma ve korunma pratiklerine odaklanıyorum. Bu müdahalelerin yalnızca teknik değil; anlatının kendisini kuran pratikler olduğunu öneriyorum. Mekânı, sabit bir zemin değil; sürekli dönüşen, müdahale edilen ve yeniden kurulan bir ilişkisellik ağı olarak düşünmeye çalışıyorum. Üçüncü alt başlık olan "Bahçede Dinle(n)mek : Öteki Özneler ve Dolanıklıklar" bölümünde ise, müzenin kontrollü ve tanımlı iç mekânlarının dışında kalan geçici, açık, tanımsız alanlara yöneliyorum. Özellikle bahçe gibi serbest işleyen alanlarda yapılan geçici etkinlikleri, yerleştirmeleri ve insan-insan olmayan varlıklarla birlikte var olan eserleri merkeze alarak, müzenin alternatif anlatı olanaklarını beden ve çevreyle birlikte düşünmeye çalışıyorum. Bu anlatılarla sabit, çizgisel müze deneyiminin dışına çıkmayı; geçiciliğe, açıklığa ve bozulabilirliğe yer açan anlatı biçimleri kurmayı deniyorum. Bu metin, tamamlanmış ve kapanmış bir araştırmadan çok, süren bir arayışın ve birlikte düşünme çabasının bir parçası. Mimarlık bilgisini sabit, mutlak ve yukarıdan kurmak yerine; bedensel, sezgisel ve çok özneli biçimlerde düşünmeye çalışıyorum. Anlatıyı hem üretim hem de sorgulama aracı olarak kullandığım bu süreçte, bazen ucu açık parçalar, dağınık yerleştirmeler ya da dolanık ilişkiler aracılığıyla başka türlüsünü mümkün kılmanın yollarını arıyorum. Bu tez, yalnızca neyin anlatıldığını değil, anlatmanın nasıl bir sorumluluk getirdiğini, ne tür bir eleştiri ve müdahale biçimi olabileceğini tartışmaya açmaya devam ediyor. Bitmiş, kalıcı, doğrulamacı bir söz söylemekten kaçınıyor, açıkta ve birlikte düşünmeye çağıran bir öneri olarak burada durmaya ve dönüşmeye devam ediyor.
-
ÖgeBilginin üretimine tersinir bir bakış: Arşivle(N)me olarak spekülatif mekân-yazımı(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2025-07-02)Bu tez, konumlu bilgi kavramından yola çıkarak, bilginin üretildiği araştırma mekânı ile korunduğu arşivleme pratikleri arasında tek yönlü olmayan, tersinir bir bakış öneriyor ve konuya mimarlık tarihi ve kuramı pratiği bağlamında eleştirel bir yaklaşım geliştirmeyi amaçlıyor. Mimarlıkta bilginin genellikle göz ardı edilen üretim süreci ve üretildiği mekân birbirinden bağımsız iki duruma işaret etmez. Yani, bilgi yalnızca araştırma mekânında üretilip saklanmak üzere arşive kaldırılmaz. Arşivdeki malzemelerin belirli bir bağlamda bir araya getirilip yeni anlatılar kurulması, aynı zamanda bu üretim süreçlerinin öznesini ve araştırma mekânını da yeniden üretir, dönüştürür ve çoğaltır. Söz konusu tersinir bakış, araştırma mekânının ve üretim pratiğinin birbiri ile sürekli bir diyalog kurup yeniden ürettiği bir yaklaşımı da ifade eder. Bahsedilen ilişkiyi tez boyunca feminist ve yeni materyalist kuramın; özne, bilgi ve bilginin üretim mekânı arasındaki ilişkileri hiyerarşik olmayan, karşılıklı etkileşimler üzerinden yeniden tanımlayarak oluşturmaya çalıştım. Bu yaklaşım, bilgi üretimini geleneksel anlamda lineer, durağan, tarafsız ve öznesinden bağımsız bir süreç olarak görmekten çıkarıp; bedensel, parçalı, çok katmanlı, konumlu ilişkisel bir araştırma pratiği olarak ele almayı sağlıyor. Tezin İnsanın Kendi-ne Ait Bir Odası Olmalı! başlıklı giriş bölümü, kendi kişisel çalışma alanım olan odamı bir merak nesnesi ve araştırma mekânı olarak yeniden keşfetmemle beraber ortaya çıktı. Bu ilk bölüm, tezin düşünsel aşaması olgunlaşana dek odamda yürüttüğüm çeşitli üretim pratiklerinin, araştıran bedenimle birlikte mekânı nasıl çoğaltarak yeniden üreten bir sürece evrildiğinin göstergesi olarak okunabilir. İlk bölümle eş-zamanlı bir okumayla gelişen Feminist-Nesnel Bilginin Üretim Mekânı ve Kaydının Tutulması: Arşivle(n)me Pratikleri, yalnızca dışarıdan gözlem yapan bir araştırmacının mekândaki konumlanışının ötesine geçerek, eylemler ve üretim araçlarıyla beraber öznenin ve pratiğinin mekâna doğrudan dahil olduğu bir üretim pratiğine dönüştü. Bu bağlamda, Doina Petrescu'nun "başka türlü pratik yapma"ya dair yaklaşımı, tezde benimsediğim ilişkisel ve spekülatif üretim biçimlerine teorik bir altlık oluşturarak mimarlık kuramına eleştirel bir okumayla yeniden bakmama yardımcı oldu. Bu yaklaşım araştırma sürecini yalnızca nesnel bilgiye erişmekten öte; bilginin özneyle ve mekânla birlikte, karşılıklı etkileşimler yoluyla inşa edildiği (dolayısıyla araştırma mekânını da tekrar yaratıcı pratiklerle kurduğu) ve dönüşüme açık bir alan olarak ele alıyor. Tez boyunca çeşitli mekânsal ve arşivsel karşılaşmalarla şekillenen üretimler (çizimler, haritalamalar, maketler, kodlamalar, yeniden kurmalar) bu süreci hem belgeleyen hem de dönüştürerek tekrar üreten araçlar haline geldi. Jane Rendell, Emma Cheatle, Hélène Frichot ve Naomi Stead'in okumalarıyla "spekülatif mekân-yazımı" kavramını tez boyunca mimarlık kuramında hem bir yöntem hem de bir araştırma biçimi olarak yeniden ele alıyorum. Spekülatif Mekân Yazımında (Labor)atuvarın Dönüşen Halleri bölümünde Bruno Latour, Steve Woolgar, Karen Barad ve Mary Shelley'nin Frankenstein romanı ile bu yöntemi genişletiyorum. Mimarlıkta spekülatif kurguyu, mekânı sabit ve tamamlanmış bir yapı olarak görmekten başka, sürecin belirsizliklerine alan açarak arşiv malzemelerini üretim mekânının mekânsal referanslarıyla yeniden kurgulayan; bilgiyi bilgiyle arasına belirli bir mesafe koyarak temsil eden değil, sürekli dönüştüren ve yeni karşılaşmalarla yeniden üreten ilişkisel bir mimari pratik olarak açıklıyorum. Tez çalışmasının odağını oluşturan Arşiv Olan ve Arşivi Kuran bölümünde ise, feminist arşivleme pratiğini araştırma fırsatı bulabildiğim güncel bir örnek olan Kadın Eserleri Kütüphanesi ve Bilgi Merkezi Vakfı'nı ele alıyorum. Barındırdığı çeşitli kişisel arşivleriyle KEK'i, feminist-nesnel bilginin üretildiği bir (labor)atuvar olarak okuyorum. Böylelikle, Fener'deki tarihi bir taş evin bünyesinde kendine yer bulan bu arşive dalarak arşiv nesnelerinin zamansal ve mekânsal katmanlarını açığa çıkarmaya çabalıyorum. Donna Haraway'in "konumlu bilgi" kavramından yola çıkarak, arşivdeki gezici bilgi nesnelerinin, zamansal ve mekânsal ilişkilerin taşıyıcıları olduğunu ve böylelikle de özneyi mekânla birlikte tekrar kurduğunu açıklıyorum. Ayrıca bu nesnelerin, Jean Piaget'nin öğrenmeyi bedensel hareketle açıklayan yaklaşımına paralel bir şekilde, araştırma mekânını aktif olarak yeniden ürettiğini savunuyorum. Bölümün ilerleyen kısımlarında, KEK'in arşivlerinde karşılaştığım heykeltıraş Zerrin Bölükbaşı'nın pratiğini ve üretim mekânlarını araştırıyorum. Bu araştırma ve bilgi üretme süreciyle beraber gelişen kendi pratiğimi ifade etmek üzere ortaya serdiğim "Yaratıcı Mekânsal Diyaloglar", KEK ve Bölükbaşı'nın farklı zamanlara ait stüdyoları arasında on üç adet diyalog öneriyor. Diyaloglar, arşiv-kütüphane'nin ve içindeki arşiv malzemesinin kahraman odaklı, tekil ve kronolojik bir anlatısını üretmek yerine, araştırmacının bedeniyle ve mekânla kurduğu ilişkiler üzerinden yeniden anlam kazanıyorlar. Bu bağlamda geliştirilen Yaratıcı Mekânsal Diyaloglar, parçalı anlatılar ve mekânsal-bedensel çeviriler üzerinden spekülatif bir arşiv inşasını maket- çizim setlerinin üretilmesiyle deniyor. Tüm bunlarla birlikte, Leyla Erbil'in "Kalan" adlı romanı hem isminin KEK'in tarihsel arka planı ile kurduğu benzerlik ile hem de sunduğu mekânsal tahayyüller ve kurgusal feminist anlatı diliyle on üç yaratıcı mekânsal diyaloğa eklemlendi. Bu bağlamda, Kalan'ın arşiv-kütüphane ile kurduğu ortaklıklardan yola çıkarak ürettiğim mekânsal parçaların ve kesit-planların, yalnızca arşiv malzemesinden elde edebildiğim geçmişin izlerini taşıyan sabit temsiller olmadığını düşünüyorum. Aksine, Bölükbaşı'nın üretim pratiği ve benim araştırma sürecimdeki beden(ler)imle birlikte çalışan, arşivle(n)me pratiğini fiziksel olarak da olarak yeniden kurgulayan, zamanlar ve mekânlar arasında gidip gelen mekânsal bir arşiv denemesine dönüştüklerine inanıyorum. Tezde önerilen kurgu, ne yalnızca bilginin üretildiği statik mekân ne de yalnızca onun kaydının tutulduğu bir pratiğin araştırmasıdır. Bu iki alan (üretim ve kayıt ya da yazım ve spekülatif kurgu) birbirini sürekli olarak dönüştüren ve yeniden üreten yapılar olarak iç içe geçiyorlar. Araştırma süreci ve mekânı; özneyle birlikte hareket eden, bedenin eylemleriyle yeniden yeniden yazılan ve mekânda karşılaşmalarla sürekli biçimlenen üretken bir alan haine geliyor. Böylece araştırma, teorik arka planını da aşarak, görünmeyenin ya da görünmez kılınanın bilgisini spekülatif-mekânsal bir yazım ve üretimine dönüştürüyor. Bunu yaparken sürecin bilinmezliklerine ve tesadüfi durumlara da izin vererek aynı anda hem konumlu, bedenli, çoklu ve parçalı bir üretim pratiği hem de alternatif bir arşiv kurma (ya da başka türlü bir yazma) denemesi olarak işliyor.
-
Ögeİçsellikten ilişkiselliğe: Mimarlıkta yumuşak bileşenlerin temsillerine failsel bir yaklaşım(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2025-07-02)Bu tez, çizimdeki araçların, bedenlerin, malzemelerin bir şeyi temsil etmesine dair atanan araçsallıkları ile temsile dolanıklıklarını aynı zamanda kendi maddesi/ortamı arasındaki maddi-göstergesel, bedensel ve söylemsel yakınlıkları araştırma isteği ile başlar. Çizim sırasında deneyimlenen kendiliklerinin sabit ya da önceden belirlenmiş olmadığı ancak karşılıklı iç-etkileşimlerin parçaları olarak ilişkiler aracılığıyla ortaya çıktıklarını "ilişkisellik ontolojisi" çerçevesinde kabul ederek bu etkileşimlerdeki failsel durumları sorgular. (Feminist) yeni materyalist konumdan hareketle mimarlık söylem ve üretimlerindeki "nesne yönelimli" özerk anlayışlara karşılık verebilmenin, temsil sistemlerine tanıklık etme imkanı sağlayan çizimle mümkün olduğunu öne sürüyorum. Mimari temsilin, mekansal deneyimi sabitleyen karşıtlıklar (iç/dış, özne/nesne, biçim/madde) üzerinden yapılandırılarak farklılıkları homojenleştirdiği ve içsel olanı dışsal olandan ayırarak belirli öğeleri çizimden dışladığı koşullara karşılık iç-etkileşimlerdeki farklılıkların etkilerinin failsel süreçlerde belirdiğini savunan "performatif" yaklaşım, mimari temsilin sınırlarında konumlanan yumuşak bileşenlerin (örneğin perdeler, kumaşlar, minderler) içsellikleriyle birlikte düşünülmesine olanak tanıyabilir. Yumuşak bileşenler adlandırılmasını, Katie Llyod Thomas'ın önerdiği "malzeme özeni"ne dayandırarak, malzemeye katıksız görsel (statik) bağlamda ele alışa ortaklaşa bir inkara ve malzemeleri güçler ve eylemler ağının bir parçası olarak yaklaşmayı öneriyorum. Bu kuramsal çerçeve, söz konusu bileşenlerin çizimlerdeki görünmezliklerini maddi-göstergesel, bedensel ve söylemsel ilişkilerin örgüsü içinde sorgulayan, çizimi eleştirel zanaat pratiği olarak (yeniden) konumlandırma yönündeki araştırma zeminini oluşturur. Sonlu Başlangıçlar: Mimari Düşüncenin Sınırları adlı giriş bölümünde, mimari çizim araçlarının üretim biçimleri, bilgi nesneleri ve malzemelerine dair karmaşık sorular, kavramlar ve metinleri "Düğümler kılavuzu" adını verdiğim tezin yazım yöntemi ile, kavramlar arası çelişki, yakınlık, dönüşüm gibi ilişkisellikleri değişebilen, dönüşebilen anlamlar ile birlikte kurmayı öneriyorum. Haraway'in metafor olarak kullandığı "kedi beşiği" oyunu, bilgi ve anlamın tek bir özne tarafından üretilmesinin mümkün olmadığı aksine dünyayı anlamlandırmanın ve bilgi üretiminin birlikte düşünme ve üretme süreçleriyle şekillendiğini belirtir. Mimarlığın özerklik, içsellik, nesnellik gibi yerleşik normlarını sorgulayan tez, çizim aracılığıyla alternatif düşünme biçimlerine alan açmayı hedefler. Pratikler Ekolojisi Bağlamında Mimarlıkta Eleştirel Konumlanma adlı ikinci bölümde, "nesne yönelimli" özerk anlayışlardan, öfkeli dünya kurma pratiklerinden, kendi çıkarları doğrultusunda kendi varlıkların üstünlüğünü haklı gören tutumlardan uzaklaştırma gayretiyle her daim başka şeylerle ilişkili olduğunu düşündüğüm mimarlığı, çevre-dünyaların içinde yaşamı yaşanabilir kılan daha iyi izahlar üretebilen imkanlar dahilinde kendi (feminist) yeni materyalist eleştirel konumumu belirtiyorum. Bu bölümdeki eleştirel konumlanma, bilgi nesnelerinin üretildiği ortamları yeniden düşünmek için çizimi hem bir "araştırma aygıtı" hem de bir "araştırma nesnesi" olarak kavramaya yardımcı oluyor. Yumuşak Bileşenlerle Karşılaşma: Üretim, Beden ve Temsilin Sınırları başlıklı üçüncü bölüm ise İstanbul'da 19. yüzyıldan kalma bir ticaret hanı olan Giritli Mustafa Paşa Hanındaki "malzeme özeni" kavrayışı ile yumuşak bileşenlerin üretimlerinin maddi, bedensel, söylemsel izlerini "mimari çizim" ile belgeleme denemeleri sırasında karşılaşılan sınırlara dair. Mimari çizimde yumuşak bileşenler neden çizilemiyor sorusu, mimarlık pratiğindeki perdelerin ikincil konumlandırılmalarındaki örneklerinden başlayarak, bu konumlandırmaların Batılı konvansiyonel ikiliklerine dayandığı materyal-söylemsel okumalar ile doğrulanıyor. Yumuşak bileşenlerden perdelerin içe ait oluşları dayatılan ikiliklerde olduğu gibi "içsellik" kavramının tanımında yer alıyor. İçselliğin sınırlarla ilgili olduğu ancak sınırların hilekar, muğlak, belirsiz oluşları, yumuşak bileşenlerin kendine özgü potansiyelleri ile birlikte çizimlerde yer alabilme imkanlarını arıyor. Bu imkanlar çizimi, dokuma, kesme, dikme, ölçme gibi tekrar eden jestler kuran eylemler aracılığıyla maddi yapım pratikleri ve bedensel bilgi üretimleri olan "eleştirel zanaat pratiklerindeki" materyal söylemsel olanaklara yakınlaştırabilir. Bu bağlamda eleştirel zanaatın, mekansal sınırların, geçişlerin, geçirgenliklerin ve ilişkisel karşılaşmaların örgüsünü takip eden bir eleştiri biçimi olarak okunabileceğini düşünüyorum. Çizimin Belirtileri: Mimarlığın İlişkiselliğini Çizimle Araştıran Örnekler başlıklı dördüncü bölüm, mimari çizimde üretilen anlamların, Emmons'un "mimari çizim inşaat belirtileri" anlayışı ile çizimi sabitleştiren temsil geleneklerine karşı maddi-göstergesel düğümlerdeki açılımlara doğru yönlendiriyor. Bu bölümde, birbirlerine dolanık olduğunu düşündüğüm üç belirti üzerinden çizimdeki hareketlilik, araçsallık, maddi oluşları sorguluyorum. Belirti I: Bedenlenmiş Pratikler, Çizginin Hareketliliği bölümünde, Emmons'un inşa pratiklerindeki belirtileri doğrultusunda Ivana Wingham'ın Paul Klee'nin "çizgiyi çekmek için yürüyüşe çıkmak" sözünden hareketle oluşturduğu teorik-pratik çalışmaları ele alıyorum. Belirti II: Araçsal Neden Boşluktaki İmkanlar adlı alt bölümünde, çizim aletleri ve araçlarının etkileşimlerindeki maddi boşluklarda, kolektif failsel eylemleri, Smout Allen'ın çizim pratikleri bağlamında değerlendiriyorum. Belirti III: Malzemeler, Hafifliğin Dayanılmaz Maddeselliği bölümünde ise Bloomer'ın "dirty drawings" pratiği ile, temsildeki ikili ayrımların üzerinden çizimin dışladığı malzemelerdeki maddi iç-etkileşimleri, mimari çizimin formu önceleyen hilomorfik alışkanlıklarına karşı gerilimlerde bulmaya çalışıyorum. Handaki Yumuşak Bileşenler: Yumuşak, Geçici İçe Ait Olanları Bir Çizim Pratiği İle (Yeniden) Düşünmek başlıklı beşinci bölümde, çizimin belirtilerine paralel okunabileceğini düşündüğüm denemelerde farklı çokluklar, ölçekler ve parçalar ile birlikte yumuşak bileşenleri çizginin hareketliliği, boşluktaki imkanları, malzemelerdeki maddesellikleri tez boyunca kurduğum teorik-pratik araştırmalar dahilinde çizim-kolaj denemeleri ile birlikte (d)okumayı öneriyorum. Sonuç olarak tez, mimarlığın temel varsayımlarının ötesinde ele alındığında bir nesne olmadığı, "yaratıcı pratikler ekolojisi" içinde işleyen, malzemeler, araçlar ve söylemlerle birlikte süreç olarak yaşadığımız dünya hakkında daha iyi izah ve anlatıları olanaklı kılacağına dair inancımla yazıldı. Maddi olanın, göstergesel ve söylemsel olanlarla iç içe geçtiği bu bağlamda, mimarlık etik ve politik sorumluluklarla dolanık bir pratik olarak ortaya çıkar. Bu nedenle, dünyevi ilişkilere dikkat etmenin bir yolu olarak, malzemelerle, araçlarla ve üretim süreçleriyle nasıl ilişkilendiğimizi sorgulamak kaçınılmazdır.
-
ÖgeSinematografik montaj yoluyla mekansal belleğin temsili: Milli Reasürans yapısı(İTÜ Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2025)Bu tez, İstanbul'un Nişantaşı semtinde yer alan Millî Reasürans Genel Müdürlük ve Çarşısı'nı, yalnızca bir mimari yapı olmanın ötesinde, kentin değişen sosyal, kültürel ve mekansal dinamiklerini yansıtan, yaşayan bir bellek mekanı olarak incelemeyi amaçlamaktadır. Mimarları Sevinç Hadi ve Şandor Hadi'nin, birlikte son projesi olan bu yapı, anıtsal eyvanı, iki caddeyi birbirine bağlayan iç avlulu pasajı , bu pasaja bağlı sanat galerisi, dükkanlar, restoranlar gibi birimleriyle ile kentsel doku içinde özel bir örnektir. Çalışma, yapının mimari kimliğinin, kentle kurduğu ilişkinin ve kolektif bellekte edindiği çok katmanlı yerin izini sinematografik montaj aracılığıyla sürmektedir. Tezin ana argümanı, Millî Reasürans Kompleksi'nin, özellikle pasaj ve sanat galerisi gibi kamusallaşan mekanları aracılığıyla, Nişantaşı'nın kentsel dokusu içinde sadece nitelikli bir mimari yapı örneği olmakla kalmayıp, aynı zamanda kentin değişen sosyal ve kültürel dinamiklerini yansıtan, kolektif belleğin aktif bir inşacısı ve yaşayan bir kamusal bellek mekanı haline geldiğidir. Bu bağlamda, tezin temel amacı, bu yapıyı sinematografik montaj aracılığında deşifre ederek, farklı mekansal fragmanların bir araya gelişiyle oluşan çok boyutlu bellek anlatısını imgeler ile çözümlemektir. Bu çalışma, yapının çok katmanlı bir analizi için, tüm katmanların serimlendiği "masa metaforu" çerçevesinde dört ana kategoride kurgulanmıştır. Araştırmanın ilk aşamasında, yapının teorik ve eleştirel bağlamını anlamak amacıyla literatür taraması yapılmış, ilgili kavramsal çerçeveler ve eleştirel yazılar incelenmiştir. İkinci olarak, yapının kamusal algıdaki dönüşümü ve kentliyle kurduğu dinamikleri çözümlemek için 1993-2007 yılları arasındaki gazete arşivleri üzerinden içerik analizi gerçekleştirilmiştir. Üçüncü adımda, yapının konvansiyonel çizimleri ve fotoğrafları aracılığıyla kentsel mekanla ilişkisi mimari temsiller üzerinden incelenmiştir. Mimar Sevinç Hadi ile yapılan söyleşiler ve ilgili metinlerin ifade analizi yoluyla, yapının müelliflik meselesi ele alınmış; bu yolla yapının kimlik inşasının ve eleştirel okumasının derinlemesine anlaşılması hedeflenmiştir. Bu arşiv toplama süreci, yapının farklı bellek parçalarını bir araya getirerek, sinematografik montaj yoluyla bellek temsillerini inşa etmenin zeminini oluşturmuştur. Metodolojinin "masanın yüzeyini" oluşturan kavramsal çerçeve ise imge, bellek ve sinematografik montaj üzerine odaklanmaktadır. Burada, imgenin algı, temsil ve anlam boyutları; belleğin bireysel, kolektif ve mekansal işleyişleri; ve sinematografik montajın imgeleri bir araya getirerek yeni anlamlar ve bellekler inşa etme gücü kuramsal olarak açıklanmıştır. "Temsilin Belleği" ve "Belleğin Temsili" gibi ifadelerle, mekan imgelerinin oluşumu, sinematografik anlatıların bellek üzerindeki etkisi ve imgeler aracılığıyla kolektif belleğin nasıl yeniden inşa edildiği tartışılmıştır. Tezin bulguları, Millî Reasürans Kompleksi'nin mekansal belleğini yorumlamada sinematografik montajın güçlü bir metodolojik araç olarak potansiyelini ortaya koymaktadır. Pasajının ve sanat galerisinin zaman içinde üstlendiği farklı roller, yapının sadece bir bina olmaktan öte, kentlinin zihninde dinamik, dönüşen ve çok katmanlı bir bellek alanı olarak yer edindiğini ortaya çıkarmıştır. Sinematografik montaj, mimarlık tarihi yazımını yeniden düşünmeye olanak sağlamış, yapının zaman içindeki zamansal kopuşlarını ve mekansal dönüşümlerini vurgulamıştır. Bu yaklaşım, yapıların nasıl okunduğu, hatırlandığı ve temsil edildiği konusunda yeni imkanlar sunarak mimarlığa katkıda bulunmakta ve sinematografik montajın mimarlık tarih yazımında hem analitik hem de yaratıcı işlevler üstlenebileceğini ortaya koymaktadır.
-
ÖgeTarihi kent dokusunda mikromorfolojik değişimler: Eski Mardin Birinci Cadde üzerinden bellek okuması(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2025-05-20)Bu çalışma, Mardin'in tarihi kent dokusundaki kentin ana omurgasını oluşturan Eski Mardin tarihi kent dokusunda Birinci Cadde olarak isimlendirilen ana aksın üzerinde meydana gelen mikromorfolojik değişimleri incelemeyi amaçlamaktadır. Bu amaç etrafında caddenin ve tarihi kentin süreç içerisinde geçirdiği dönüşümlerin anlaşılması önemsenmektedir. Bu bağlamda detaylı bir tarihsel analizin sonrasında çalışma alanının kapsamı içerisinde giren ve Mardin Valiliği talebi ile çeşitli ortaklarca yapılan 2013 tarihli rölöve çizimi çalışmada detaylanılan alanda önemli bir tarihsel veri olmuştur. Bu tarih ve 2023 tarihinde yerinde çekilmiş fotoğraflar ile karşılaştırmalı analiz yapılacak olan bu çalışmada değişimlerin bu kapsamda incelenmesi hedeflenmiştir. Bu cadde, 1915 yılında içinden geçen araçların geçişini kolaylaştırmak için yapılan yol genişletme çalışmaları ile güzergâh üzerindeki evlerin yıkılmasıyla genişletilmiştir. Bu genişlemeler sadece fiziksel değişimlere değil, aynı zamanda kentsel dokunun ve sosyal yapılarında dönüşümüne yol açmıştır. İlerleyen süreçlerde kullanıcılar ve yerel yönetimler gibi aktörler cadde üzerindeki yapılar üzerinde birtakım etkilerde bulunmuş, farklı nedenlerle alanı dönüştürmüştür. Bu değişim günümüzde de devam etmektedir. Bu çalışmanın amacı, değişimi kapsam alanına giren 2013 ve 2023 tarih aralıkları içerisinde detaylı olarak incelemektir. Çalışma, Eski Mardin tarihi kent dokusunda Birinci Cadde olarak isimlendirilen ana aksın mekân duvarlarını oluşturan yapıların cepheleri üzerinden değişimi analiz etmeyi amaçlamaktadır. Bu çalışmada bina cephelerinin morfolojisini etkileyecek unsurlar bu değişimde önemli parametreler olmuştur: cephe düzenlemeleri, kat bütünlüğü ve çatıda düzenindeki değişimler. Bu tür değişimler binalar üzerindeki mikromorfolojik düzenlemeler olarak adlandırılır ve tipomorfolojik çalışmaların bir alt bölümünü oluşturur. Değişimin analizi sırasında kentteki aktörlerin değişime etkilerinin boyutları ve nedensellikleri irdelenmiştir. Bu bağlamda kullanıcılar ve yerel yönetimler gibi aktörlere odaklanılarak bir bellek okuması yapılmıştır. Bu okumanın amacı, aktörlerin Eski Mardin kent dokusunda yaptıkları değişiklikleri, mevcut kullanıcılar ve kentle kurdukları ilişkileri incelemek ve çalışmayı bu bağlamda geliştirmektir. Analizler, 2013 tarihli cephe rölöveleri ile günümüz cephe düzenlemelerinin mevcut haritalar üzerinde karşılaştırılmasını kapsamaktadır. Çalışmada mevcut haritalar detaylı bir şekilde incelenmiş ve günümüz cephe düzenlemeleri ile karşılaştırılarak geçmişten günümüze yaşanan değişimlerin kapsamlı bir şekilde anlaşılması sağlanmıştır. Çalışmada ayrıca, Birinci Cadde'deki yapısal değişikliklerin neden ve sonuçlarının daha iyi anlaşılması için mevcut durum, sınıflandırma ve kavramsallaştırma süreçleri de ele alınmıştır. Güneydoğu Anadolu'nun önemli bir şehri olan Mardin, özellikle eski şehirde belirgin olan Artuklu mimarisi ve Dicle Nehri'ne yakın kayalık bir tepe üzerindeki avantajlı konumuyla ünlüdür. İlin merkezinde bulunan bu tarihi yerleşim farklı dönemlerde çok sayıda dönüşüm geçirmiştir. Antik çağdaki kale yerleşiminin ardından Mardin, şehrin ana caddesi olarak Birinci Cadde'nin oluşumuyla tepenin eteğinde yeni bir yaşam alanı olarak genişlemeye başlamıştır. Erken Cumhuriyet ideolojileri ile uyumlu olarak, şehrin ana caddesi "Birinci Cadde"den "Cumhuriyet Caddesi'ne" yeniden adlandırılarak bir dönüşüm geçirmiştir. Ticari faaliyetlerin yoğunlaştığı ve kamusal alanların ve yapıların ortaya çıktığı bu cadde boyunca uzanan binalar, çeşitli kullanımlar nedeniyle zaman içinde mimari değişikliklere uğramıştır. Bu değişiklikler, kullanıcıların ve yerel yönetimlerin kentsel doku ve binalar üzerindeki etkisini açıkça göstermektedir. Bu çalışmanın amacı, koruma altına alınan Mardin'in tarihi kentsel dokusuna bu değişimlerin nasıl yansıdığı ve kullanıcılar ve yerel yönetimler gibi aktörlerin etkilerinin ana ulaşım aksı olan Birinci Cadde üzerindeki yapıların cephelerinde ne tür mikromorfolojik değişimlere yol açtığı konusunda bir araştırma yürütmektir. Çalışmanın kapsamını, kentsel dokunun canlı organizmaları olarak nitelendirilebilecek Birinci Cadde ve üzerindeki yapılar oluşturmaktadır. Bu yapılar, yapısal bütünlüklerini bozmadan, büyük ölçüde yukarıda belirtilen etkenlere atfedilebilecek küçük değişikliklere uğramaktadır. Kullanıcılar tarafından gerçekleştirilen bu değişikliklerin çoğu, bir tür mahalle etkisi olarak ortaya çıkmaktadır. Bununla birlikte, mevcut çalışma, mikro ölçek olarak adlandırılabilecek bir ölçekte gerçekleşen, yerel yönetim tarafından başlatılan değişikliklere yoğunlaşmaktadır. Sonuç olarak, çalışma, kentsel morfolojinin nadiren kullanılan bir dalı olan mikromorfolojiyi metodolojik bir çerçeve olarak seçmiştir. Bu bağlamda, caddenin her iki tarafındaki yapılar ayrıntılı bir şekilde incelenmiş ve değişiklikler metodolojik olarak çeşitli kategorilere ayrılmıştır. Çalışmada, günlük yaşantımızda meydana gelen ve çoğu zaman dikkatimizden kaçan bu mikro değişimler vurgulanırken; bunların kültürel, toplumsal ve fiziksel etkileri de aydınlatılmaya çalışılmaktadır. Kentsel gelişimin analizinde mikromorfolojik yöntemin uygulanması, şehrin kullanıcılarıyla kurduğu bağın daha ayrıntılı bir şekilde incelenmesini kolaylaştırır. Zamanla değişime uğrayan farklı şehirlerdeki tarihi aktörlerin çok yönlü etkisi, böyle ayrıntılı bir inceleme için fırsatlar yaratır. Kentsel manzara, yerel halkın, yönetimlerin, yatırımcıların ve mimarların katılımıyla şekillenir. Düzenlemelerin kentsel yapıya dahil edilmesi dinamik bir süreçtir; bazıları daha sonraki bir aşamada eklenirken, diğerleri devam eden değişikliklerle gerçekleştirilir. Uzun bir süre boyunca uygulanan düzenlemeler söz konusu olduğunda, şehrin sakinlerinin etkisi özellikle belirgindir. Bu kişiler, hafızalarının izleriyle şehrin evrimini şekillendirir ve deneyimlerinin izleriyle onu dönüştürür. Yerel yönetimler, karar vericiler ve uygulayıcılar olarak, genellikle düzenlemelerin derhal uygulanması yoluyla bu dönüşümler üzerinde önemli bir etki yaratırlar. Bu, kentsel gelişim süreci boyunca gerçekleşen düzenlemelerin kademeli ve artımlı bir şekilde benimsenmesiyle çelişmektedir. Bu aktörler arasındaki etkileşim, talepleri ve kentsel manzara içindeki eylemleri, mimari yapıların cephelerinde algılanabilen bir dizi hiyerarşik senaryo olarak kendini gösterir. Bu bağlamda, mikromorfolojik metodolojinin uygulanması, bu kentsel dönüşümleri analiz etmek için önemli bir araç olarak ortaya çıkmıştır. Son on yılı bu metodolojinin merceğinden inceleyerek, bu aktörlerin şehir içindeki dinamiklerine dair bilgiler elde edilmektedir. Yerel yönetimler, turizm faaliyetlerinin yoğunlaştığı bir bölge olan Birinci Cadde'nin ana eksenine odaklanarak, korunan bir alan olan Mardin'in Eski Kenti'nde turizmi canlandırmak için önlemler başlatmaktadır. Kentteki aktörlerin kimler olduğu, değişim süreçlerindeki etkilerini ve bu etkilerin yoğunluklarını açmak, tarihi bir kentin dönüşüm sürecindeki parametreleri anlamak için de önemli bir girdi olmuştur. Aktörlerin değişim talepleri sonucunda yaptıkları düzenlemelerin kentteki yansımalarını irdelemek, bu yansımaların bir arada incelenmesi ile birbirlerine olan etkileri de görünür kılınmıştır. Analizler, cadde üzerindeki en önemli aktörlerden biri olan Mardin Belediyesi'nin gerçekleştirdiği tek tipleştirme değişikliklerinin öncelikle kat bütünlüğünün korunması, çatılarla ilgili sorunların ele alınması, cephelerin doluluk ve boşluklarının düzenlenmesi, parapetler ve tabela düzenlemelerine odaklandığını ortaya koymuştur.