LEE- Çevre Kontrolü ve Yapı Teknolojisi-Yüksek Lisans
Bu koleksiyon için kalıcı URI
Gözat
Son Başvurular
1 - 5 / 37
-
ÖgeHibrit döşeme kirişleri: Tarihsel gelişim, tasarım örnekleri ve performans değerlendirmeleri(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024-10-14)Çalışmaya ilgili projeksiyonlara göre 2050 yılına kadar talep artışı yaşayacağı kesin olan yapı sektörünün ihtiyaçlarına mümkün olduğunca efektif karşılık verebilecek şekilde yenilikçi, hafif ve sürdürülebilir döşeme sistemleri tasarlamak üzere başlanmıştır. Hafiflik ve sürdürülebilirlik birbiri ile ilgili kavramlar olmakla birlikte, mimarlığın ve mühendisliğin geleceğine dair yapılan tüm projeksiyonlarda en çok öne çıkan kavramlardandır. Üstelik bu kavramlar estetik ve ekonomik çözümler ile birlikte düşünüldüğünde mimari tasarım açısından da optimal sonuçlar verilmesine katkı sağlamaktadırlar. İyi düşünülmüş yenilikçi yaklaşımlar mimari tasarıma yeni görsel/ işlevsel girdiler sağlayacak, hafifliği sayesinde kolay ve hızlı inşa edilebilirken kullanıcı güvenliğine azami özeni verebilecek, sürdürülebilir olmaları ile de artan taleplere karşılık vermeye çalışan sektör üzerindeki kaynak ve işgücü baskısını hafifletebilecektir. Yenilikçi sistemlere katkı sağlayacak bir çalışma yapabilmek adına öncelikle mevcut taşıyıcı sistemler üzerine araştırmalar yapılmış, sürdürülebilir ve hafif sistemler söz konusu olduğunda çalışmaya her iki amaca da hizmet etme potansiyeli barındıran ahşap sistemler ile devam edilmesinin daha uygun olacağı düşünülmüştür. Devam eden çalışmalarda, modern sistemlerde ahşap malzemelerin çelik elemanlar ile sıklıkla birlikte kullanıldığı görülmüştür. Çeliğin belirlenen hedeflere ulaşmakta yardımcı olabileceği kanısına varılarak ahşap-çelik hibrit (karma) eleman ve sistem araştırmalarına yönelinmiştir. Tez çalışmasının süre ve kapsamı dikkate alındığında, bir hibrit kirişin tasarım, dayanım ve sürdürülebilirlik performanslarına odaklanmaya karar verilmiştir. Böylelikle çalışmanın yol gösterebilecek ve devamı getirilebilecek seviyede olması hedeflenmiştir. Çalışma alanı ve kapsamı kararlaştırıldıktan sonra ahşap malzemenin gelişim süreci, kendine has özellikleri ve bunlara bağlı davranışları ile kullanım alanları incelenmiş ve edinilen bilgilere göre malzeme, eleman ve sistem ölçeklerinde kuvvetli ve zayıf yönler belirlenmiştir. Ahşap, en başta belirtilen hafiflik ve sürdürülebilirlik hedefleri için uygun bir malzeme olarak kabul edilse de uygun tasarım yöntemleri kullanılmadığında işlev göremeyecek duruma gelebilecek kadar düzensizlikler barındıran bir malzemedir. Örneğin ahşabın üretildiği ağacın morfolojik özelliklerinin analizi yapı elemanlarının şekil ve boyutlarını büyük bir hassasiyetle etkileyebilecektir; olası yanlış analizler bazen gereğinden büyük kesitlere yol açarak sistemi hafiflik ve sürdürülebilirlik hedeflerinden uzaklaştıracak, bazen ise kullanıcı güvenliğini tehlikeye atacak boyutta tasarım hatalarına neden olabilecektir. Tüm bu bilgiler ile ahşap taşıyıcı sistemlerin kendine özgü zayıf yönlerinin şimdiye kadarki modern ahşap taşıyıcı sistem tasarımlarında nasıl yönetildiği incelenmiştir. Bu sayede iyi çözümler analiz edilmiş ve eksik kalan yönlerin nasıl tamamlanabileceği üzerine fikirler üretilmiştir. Tüm bu süregelen analiz-sentez sürecinden sonra ön tasarımlara başlanmıştır. Araştırma ve tasarım süreci içerisinde çevresel ekonomiye dair veri ve istatistikler, gelecek senaryoları, üretim ve pazarlama konuları da öngörü ölçeğinde çalışmaya dahil edilmiştir, bu kavramlar açısından somut sonuçların paylaşılması gerekli görülmüştür. Yapılan araştırmalar kiriş tasarımlarına ve sonuç değerlendirme yöntemlerine girdi sağlamıştır. Tüm bu çalışmalar ışığında gerçekleştirilen bir dizi ön tasarım arasından analiz edilecek kiriş tasarımı kesinleştirilmiştir. Kiriş, başlıklarda ahşabın eksenel/eğilme dayanımından yararlanırken gövdede çeliğin kayma dayanımından faydalanma fikrinden yola çıkılarak hibrit şekilde tasarlanmıştır. Bu kiriş "hibrit kiriş" olarak anılmıştır. Hibrit kirişin fonksiyon ve dayanım açısından farklı varyasyonları üretilmiş, güçlendirme ve döşeme ile birlikte kompozit davranış senaryoları düşünülmüş, bunlar tamamen ahşap kirişlerle karşılaştırılacak şekilde de alternatifleri belirlenmiştir. Tasarlanan hibrit kirişin sürdürülebilirlik ve dayanıklılık girdileri kısmen literatürden sağlanabilmişken, dayanımı ile ilgili spesifik bilgi edinmek daha önce bu şekilde bir tasarım yapılmadığı için mümkün olmamıştır. Literatür araştırmalarından benzer kirişlerin dayanım/ davranış bilgileri edinilmiştir. Ancak tasarlanan her kirişin öncelikle ileri düzeyde yapısal olarak modellenmesi ve dayanım deneylerinin yapılması gerektiği açıktır. Bu çalışma süre ve kapsam açısından hesaplama kısmına kadar devam ettirilmiş, ileriki çalışmalara kapsamlı bir altlık ve yol gösterici olmuştur. Hibrit kirişin dayanım hesapları öncesi boyutlandırılabilmesi için literatürde kullanılmış yaygın boyutlardan yola çıkılmıştır. Bu yaygın boyutların Eurocode 3 ve Eurocode 5 standartlarında verilen ilgili bağıntılar ile değerlendirilebilmesi için Microsoft Excel programında interaktif bir hesap-tasarım kılavuzu oluşturulmuştur. Bu kılavuz, kirişin boyutları ve yükleme koşulları girdileri kullanılarak kirişin o koşullar altında taşıyabileceği yükü vermek amacıyla kullanılabilecek bir kiriş üreticisi olacaktır. Kirişin taşıyabileceği yük, mevcut laboratuvar çerçevelerinin ortalama maksimum yükü ve boyutları ile karşılaştırılmış ve ileriki deneylerde kullanılmak üzere elastik ve plastik evreler ile tam göçme gözlenebilecek şekilde son boyutlandırmalar yapılmıştır. Dayanım hesaplamaları öncelikle üç kirişin boyutlandırılması ile gerçekleştirilmiştir: - Birinci kiriş: Mekanik birleşimli ahşap kiriş - İkinci kiriş: Kaynaklı birleşimli trapezoidal çelik levha gövdeli kiriş - Üçüncü kiriş: Yapıştırıcı birleşimli ahşap başlıklı OSB gövdeli kiriş. Başta tasarlanan hibrit kirişin dayanım değerleri ilk iki kiriş üzerinden belirlenmiş ve uygulamada kullanılmakta olan benzer boyutlu üçüncü kiriş ile karşılaştırılmıştır. Sürdürülebilirlik çalışmalarının somut bir sonucu olarak ise kiriş başına gömülü karbon hesaplamaları yapılmıştır. Bu sonuçlar kiriş kütleleri üzerinden normalize edilerek daha uygun bir karşılaştırma zemini sağlanmış ve yine hibrit kiriş-üçüncü kiriş arasında gömülü karbon/dayanım/rijitlik üzerinden oluşabilecek anlamlı bağlantılar araştırılmıştır. Bir sektöre "yenilikçi sistemler" gibi görece büyük ölçekli bir girdi yaparken o sistemi yaygınlaştırmak adına tutarlı hedefler ve sonuçlar sunmanın önemli olduğu açıktır. Bu sorumlulukla yapılan girdinin olası dayanım, sürdürülebilirlik ve zamana bağlı dayanıklılık analizlerinin sonuçları önce olduğu şekliyle sunulmuş, sonrasında sektörün mevcut çözümleri ile belirtilen kavramlar üzerinden normalize edilerek karşılaştırılmış, diğer taraftan geliştirilmesi olası yönler de belirtilerek sürecin devamının optimize edilmesi hedeflenmiştir. Çalışmanın sonucunda ahşap ve çelik malzemelerin ortak kullanımıyla ortaya çıkan hibrit kirişlerin, malzemelerin benzer dayanım/ağırlık oranları ve kolay işlenebilirliği sayesinde iyi bir seçenek olabileceği görülmüştür. Bu sistemler hızlı ve hatasız üretilebilir, uzun ömürlü olabilir, mevcut elemanlara dikkate değer alternatifler olabilir ve günümüz yapı sektörünün döngüsel ekonomi vizyonuna katkı sağlayabilirler.
-
ÖgeMevcut bir yerleşmenin ekoköy bağlamında geliştirilmesi ve enerji etkinliği açısından değerlendirilmesi(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2023)Kırsalda ekonomik ve sosyal gücü bulamayan insanların yerleşimlerini terk ederek kentsel alanlara göç etmesi nedeniyle kentsel nüfusta plansız artış meydana gelmektedir. Bu artış insanlar üzerinde olumsuz etkiler yaratmaktadır. Özellikle Kasım 2019 yılı itibariyle ortaya çıkan Covid -19 salgını ile insanlar kentleşmenin olumsuzlukları ile karşı karşıya kalmış ve kırsal alanda yaşam önem kazanmaya başlamıştır. Diğer taraftan 1960 ve 70'lerde alternatif sürdürülebilir yaşam alanları oluşturmak için eko-köy hareketi doğmuştur. Ekoköy toplulukları, belirli bir amaç doğrultusunda birlikte yaşamı benimsemiş doğal ve yerel malzemeyi kullanarak doğaya en az zararla kendilerine yerleşim yeri kurmak isteyen kişilerden oluşmaktadır. Dünyada uygulanan ekoköy örnekleri ekonomik, sosyal, ekolojik ve kültürel açıdan belirli kriterler sağlayan ve sürdürülebilir topluluk bilinci ile oluşan ekolojik yerleşimlerdir. Ekoköyler Türkiye'de de kurulmuş ancak sonradan ortaya çıkan bir takım nedenlerden dağılmıştır. Bu yüzden çalışma kapsamında ülke şartlarına uyum sağlayabilecek geleneksel yaşamı benimsemiş olan çiftçiye üretim ve barınma desteği sağlayan tarımköy kavramının TOKİ tarafından uygulamaları ele alınmıştır. Mevcut tarımköy uygulamalarını desteklemek ve iyileşmesine katkı sağlamak amaçlı ekoköy kavramı ile beraber incelenmiş ve değerlendirilmiştir. Çalışmanın birinci bölümünde çalışmanın amacı yapılan literatür araştırması ve çalışmanın kapsamı aktarılmıştır. İkinci bölümünde Ekoköy ve tarımköye ait tanım ve açıklamalar yer almaktadır. Aynı zamanda ekolojik yaşamı destekleyen yurt içi ve yurt dışındaki bazı kuruluşlar hakkında bilgilendirme yapılmıştır. Üçüncü bölümde ise Türkiye'de ve dünyada uygulanan ekoköy örnekleri detaylı incelenmiş ve değerlendirilmiştir. Dördüncü bölümde TOKİ Karaman Bölükyazı Tarımköy Projesi referans yerleşim yeri olarak belirlenmiş ve tarımköye ait iç ve dış çevre verileri araştırılmıştır. Enerji etkinlik açısından değerlendirme amaçlı DesignBuilder programına bu veriler aktarılmış ve simüle edilmiştir. Sonuçların değerlendirmesine bağlı olarak mevcut bir tarımköy için ekoköy yaklaşımı kapsamında bir yeni bir vaziyet planı önerisi geliştirilmiştir. Bina kabuğunda geleneksel mimari özelliklerinden yararlanılarak uygulanan iyileştirmeler ve yeni vaziyet planı ile simülasyon tekrarlanmıştır. Bunlara ek olarak yeni yerleşime güneş ve rüzgar enerjisi önerisi getirerek harcanan enerjinin ne kadarının karşılanabileceği değerlendirilmiştir. Beşinci bölümde ise elde edilen mevcut yerleşime ait simülasyon sonuçları ve yerleşim ölçeğinde ve bina kabuğu açısından yapılan değişikliklerin enerji harcamalarındaki etkisi değerlendirilmiştir. Güneş ve rüzgar enerjisinden yararlanarak elde edilecek enerjinin mevcut konutlardaki ihtiyaçlarını karşılanabilirliği incelenmiştir. Sonuçlar karşılaştırmalı olarak değerlendirilerek öneriler geliştirilmiştir. Yerleşime ait mevcut enerji ihtiyaçlarını karşılayabilmek için yenilenebilir enerji kullanımı olarak konut çatısının güney yüzeyine PV panel konulması, ikinci olarak rüzgar türbini tarlası yapılmasının enerji ihtiyaçlarını ne düzeyde karşılayacağı programlar aracılığı ile hesaplanmıştır. Tarımköy de ele alınan referans bina için toplam enerji harcaması 4279,27 kWh olarak hesaplanmıştır. Mevcut bina planı üzerinden bina kabuğunda yapılan iyileştirme önerisinde tercih edilen geleneksel malzeme ile TS825 tarafından belirlenen U değerini sağlayabilmek için sadece bina kabuğunda organik yalıtım malzemesi önerisiyle binanın toplam enerji harcaması 4154,58 kWh olarak hesaplanmıştır. Aynı zamanda yeni öneri için diğer avantajlar ise; yerel malzemenin tercih edilmesi nedeniyle malzemeye ulaşım kolay ve oluşan karbon ayak izi miktarı mevcut binaya göre düşüktür. Konutların kendi kendine yetebilmesi için güneş ve rüzgar enerjisi yerleşime entegre edilerek ihtiyaçları ne ölçüde karşıladığı incelenmiştir. Çatıda güney cepheye PV konulması ile konutların enerji ihtiyaçlarını tamamını karşıladığı görülmüştür. Rüzgar enerjisi için ise mevcut enerji ihtiyacı ve konut sayısı ele alınarak bir türbinin elde ettiği enerji miktarı ile toplamda kullanılacak 27 türbinin konutların enerji ihtiyacını karşılayacağı sonucuna varılmıştır.
-
ÖgeEmbodied energy potential of demolition waste caused by earthquake and urban transformation(Graduate School, 2024-07-09)Earthquakes have been causing significant destruction and damage in Turkey for centuries. Positioned in a region where many active fault lines intersect, Turkey is experiencing a rapid increase in construction sector activities in many cities with high earthquake risk due to the growing population and industrialization. In the past years, the necessity of earthquake-resistant construction emerged to reduce the loss of life and property caused by earthquakes. Therefore, while current earthquake regulations are prepared for new structures, urban transformation applications have also emerged for existing structures with low seismic resistance and completed lifespans.Although urban transformation applications are essential and beneficial for renewing the building stock and making it more earthquake-resistant, they lead to a significant amount of construction and demolition waste due to the increase in construction and demolition activities in the construction sector.The ongoing earthquakes in Turkey generate sudden and substantial amounts of demolition waste, while increasing urban transformation projects are causing significant environmental problems, thereby enhancing the environmental impacts of the construction sector. This thesis focuses on the environmental harms caused by demolition waste resulting from earthquakes and urban transformations, while also examining the relationship between energy and buildings in detail by considering the embodied energy potential of structures. Following earthquakes in our country, construction waste cannot be managed sustainably and is not being recycled. At this point, deficiencies in the management of construction waste not only cause environmental issues but also prevent the effective use of resources in terms of energy efficiency. Additionally, in the construction sector, particularly in urban transformation projects, there is a lack of infrastructure and incentives for sustainability. This situation leads to ineffective control of environmental factors and the failure to adopt sustainable construction methods. The effective management of construction and demolition waste involves not only storing and removing these wastes from urban centers but also planning them in a way that contributes to environmental sustainability. For this, it is important to focus on processes such as the reuse and recycling of construction and demolition waste. These wastes consist of a variety and large amounts of building materials. The embodied energy possessed by the building materials used in construction can be reintroduced into the system through their reuse and recycling. Embodied energy is defined as the amount of energy required to produce a unit amount of a material. Various methods are available for calculating the amount of embodied energy. This thesis conducts a comprehensive literature review on earthquakes, urban transformation, construction and demolition waste, and the relationship between construction and energy. Additionally, the methodology for simulating operational energy and embodied energy aims to evaluate in more detail the issues of non-recyclability of construction waste and the ineffective utilization of embodied energy potential. Within the scope of this thesis, to better understand the embodied energy potential of construction waste that may arise during accelerated urban transformation activities due to the increased earthquake risk, the embodied energy, excavation waste quantity in case of demolition, and one year's operational energy of the selected sample structure in the example study have been calculated. The embodied energy potential of structures includes the energy incurred in the production, transportation, and assembly of construction materials. This embodied energy potential is a critical factor in determining the environmental impacts of structures throughout their lifespan. The aim of the thesis is to reveal the environmental damages of urban transformation projects and the reasons for the unsustainable management of construction waste after earthquakes. Additionally, the thesis seeks to propose more effective policy recommendations in this regard. Simultaneously, it aims to understand the relationship between energy and structures by taking into account the embodied energy potential of buildings and to develop strategies for using this potential more sustainably. These efforts could be a significant step in increasing environmental sustainability in the construction sector in Turkey and optimizing energy efficiency. The first chapter of the study, the introduction, relates our country's earthquake, urban transformation, and construction and demolition waste management issues. Current situations and problems are identified. The insufficiency of regulations, laws, technical knowledge, and resources related to the sustainable management of construction and demolition waste in our country is emphasized. In addition, reviews are made on past studies that may be relevant to the identified topic in the thesis. In the second chapter of the study, earthquake and urban transformation topics are explained in detail. The material, mental, and environmental destruction of earthquakes is thoroughly discussed. In this context, the destructive effects of earthquakes on the physical infrastructure, as well as the emotional, social, and environmental impacts experienced by people, are highlighted. Moreover, the environmental dimension of urban transformation is extensively examined, and its relationship with the concept of sustainability is reinforced. The third chapter of the study addresses construction and demolition waste in detail. The importance of effective management of construction and demolition waste within the scope of environmental sustainability is emphasized. The principles of sustainable construction and demolition waste management are explained. In the fourth chapter of the study, the connection between the built environment and energy is discussed. The relationship of the construction sector with energy sources in Turkey and worldwide is explained. Emphasis is placed on the seriousness of energy consumption originating from the construction sector. The embodied and operational energies in structures are explained in detail. The fifth chapter of the study focuses on better understanding the embodied energy potential of structures by selecting a sample building and calculating its embodied energy and operational energy using different simulation programs. Additionally, the quantities of construction waste that will arise in case of demolition of the sample building are calculated. In the sixth chapter, these results are used to understand the quantities of construction and demolition waste and embodied energy that will arise in the event of an expected earthquake in the context of the anticipated Istanbul earthquake. In the conducted study, the embodied energy, operational energy, and the potential amount of construction waste in case of demolition for the sample building have been calculated. As a general observation: According to the data obtained from study, the embodied energy per square meter in reinforced concrete residential buildings with poor concrete quality, which are expected to collapse in the anticipated Istanbul earthquake, is lower compared to current reinforced concrete residential structures. Although this may seem positive in terms of the embodied energy potential of demolition waste after the earthquake, the recycling of demolition waste from these buildings should also be considered in the context of environmental sustainability, given the large number of similar buildings expected to collapse in the anticipated Istanbul earthquake. The embodied energy contained in demolition waste represents a substantial potential for recoverable energy. Recovering this energy has the potential to reduce the environmental damages caused by the construction sector. The quantities of demolition waste that would occur suddenly due to earthquakes are considerable. Conducting detailed studies on the management of this demolition waste and creating regulations and laws to support these studies are crucial for Istanbul, given its high earthquake risk and population density. Sustainable management of construction and demolition waste can reduce the costs associated with construction materials and create new employment opportunities. This approach contributes not only environmentally but also economically to the country.
-
ÖgeAlüminyum panel ve çubuk giydirme cephe sistemlerinin çok katlı bir bina örneği üzerinden performans karşılaştırması(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2023)Teknolojinin son yüzyılda gelişiminin hız kazanmasıyla yapıyı dış koşullardan koruyan ve ayırt edici bir özellik kazandıran bina kabuğunda kullanılan malzemeler ve sistemlerde de önemli ölçüde farklar oluşmuştur. Geleneksel yığma duvar sistemleri yerine çerçeve sistemlerine yönelim artmıştır. Ağırlıklı olarak çerçeve sistemlerinde kullanılan alüminyum ve cam malzemelerinin üretiminde sanayi devrimi sayesinde kolaylık sağlanmıştır. Özellikle yapı teknolojisindeki bu gelişmeler bina kabuğundan ortam koşullarına olan dayanım, hızlı üretim, estetik, hafiflik sağlaması gibi farklı konular için beklentilerin artmasına neden olmuştur. Mimari bir projenin oluşturulmasında öncelikli olarak binanın bulunduğu bölgenin ilgili standartları ve projenin teknik şartnamesinin hazırlanması gerekmektedir. Standartlarla ilgili bir eksiklik ya da hata binanın ve cephenin kullanım ömrünü azaltarak arızalara sebebiyet verebilmektedir. Bu sebeple projede sorumlu kişilerin teknik şartnameleri dikkatli bir şekilde incelemesi gerekmektedir. Giydirme cephelerde oluşan yenilikler birçok farklı projede kullanılmasına ve talep artışının yaşanmasına sebep olmuştur. Seçimi yapılan cephede en çok kullanılan standart tasarımlara yer verildiği gibi kullanılacak binaya özgü tasarımlarla da oluşturulabilme imkanı sağlamaktadır. Binaya özgü tasarımlar çok farklı malzeme türlerinin de kullanılmasına yol açmaktadır. Talep artışını karşılamak için çok fazla malzeme ve sistem üreticisi firma açılmıştır. Bu sebeple proje ve malzeme seçimi yapacak olan mimarların seçim yapmasını artan firmalar, yeni sistem çeşitleri ve yeni çıkan farklı malzemeler zorlaştırmıştır. Tez kapsamında giydirme cephelerde en çok tercih edilen panel ve çubuk sistemlerin farklılıklarına odaklanılmıştır. Bu sistemler binalarda en çok tercih edilen sistem çeşitlerindendir. Bu sebeple bu konu ile ilgilenen kişilerin bu sistemlerin avantaj veya dezavantaj sayılabilecek özelliklerine hakim olması beklenmektedir. Çalışma belirlenen amaç ve kapsam doğrultusunda beş bölümden oluşturulmuştur. Tezin birinci bölümünü amaç, kapsam, araştırma soruları, hipotez ve yöntemin oluşturduğu giriş bölümü oluşturmaktadır. Tezin ikinci bölümünü literatür araştırması oluşturmaktadır. Bölümün ilk kısmında alüminyum giydirme cephe sistem tanımına yer verilmiştir. Daha sonra giydirme cepheyi oluşturan her bir bileşenin sistem içerisindeki görevine ve malzemelerin özelliklerine yer verilmiştir. Son kısımda ise çeşitli cephe sistemleri arasından en yaygın kullanımı olan çubuk ve panel sistemler görsellerle desteklenerek açıklanmıştır. Üçüncü bölümde cepheden beklenilen performans gereksinimlerine değinilmiştir. Bina kabuğuna etki edebilecek her tür etken için giydirme cephe binada koruyucu bir tabaka oluşturmaktadır. Tez kapsamında ele alınan binaya etki edebilecek önemli etkenlerden bazıları; ölü yük, rüzgâr yükü, deprem yükü, su ve nem performansı ve son olarak yangın ile ilgili performanstır. Performanslardan bahsedilirken ilgili şartnameler ve görsellerden faydalanılmıştır. Tezin dördüncü bölümünde panel ve çubuk sistemlerin performans karşılaştırması yapılmıştır. İlk olarak karşılaştırmanın yapılacağı bina ve bulunduğu şehir hakkında genel bir bilgi verilmiştir. Projede kullanılan malzemeler ve şartnamelerde belirtilen tasarım yüklerine değinilmiştir. Ayrıca proje kapsamında şartnamece belirtilen sehim limitlerinden bahsedilmiştir. İki sistemin profil, cam, ankraj gibi elemanlarının hesapları yapılarak hesapların yapıldığı programlardan elde edilen görsellerle ulaşılan sonuçlar desteklenmiştir. İmalat, montaj, toleranslara uyumları, dahil oldukları cephe testleri, su tahliye sistemleri ve çalışma ortamlarındaki güvenlik düzeyleri ile ilgili kıyaslamalarda bulunulmuştur. Tezin beşinci ve son bölümünde ise sonuç ve öneriler kısmı yer almaktadır. Bu bölümde yapılan çalışma sonucunda elde edilen veriler değerlendirilerek çalışmayı oluşturan soruların cevaplarına yer verilmiş ve ileriye dönük önerilerde bulunulmuştur.
-
ÖgeEnerji etkin yerleşme ve bina tasarımında yapılaşma şartlarının etkisinin incelenmesine yönelik bir çalışma(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024-06-26)Enerji etkinliği, çevresel ve ekonomik açıdan büyük bir öneme sahiptir. Enerji etkinliği konuları dikkate alınmadığında, binalarda sağlanan koşullarla konfor koşulları arasındaki fark artmaktadır. Bunun sonucunda binanın doğal yollarla gereksinimleri karşılanamamakta, bu da enerji tüketimini artırmaktadır. Bu durum, yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda çevresel olumsuzluklara da neden olarak verimli ve sağlıklı bir yapma çevre oluşturma sürecine zarar vermektedir. Türkiye'de binalarda harcanan enerji, toplam enerji tüketimin %36'sını oluşturmaktadır (Özyurt & Karabalık, 2009). Bu yüksek oran, tüm karar vericilere bir sorumluluk getirmektedir. Bu tez çalışmasında, enerji etkin yerleşme ve bina tasarımında yapılaşma şartlarının etkisi incelenmiştir. Çalışma, İstanbul'un ılımlı-nemli iklim koşullarında gerçekleştirilmiş olup, yapılaşma şartlarının yerleşme dokusu üzerindeki etkileri değerlendirilmiştir. Çalışmada, farklı yapılaşma şartları, kat sayıları ve emsal kombinasyonları kullanılarak tanımlanmış ve bu kombinasyonların enerji tüketim yükleri üzerindeki etkileri analiz edilmiştir. Çalışma beş ana bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde, enerji etkinliğinin önemi ve mevcut durum üzerinde durulmuştur. Enerji etkinliğinin, hem çevresel sürdürülebilirlik hem de ekonomik açıdan kritik öneme sahip olduğu vurgulanmıştır. Bu bölümde, enerji etkinliği konusunda şehir plancıları ve mimarların rolü de tartışılmıştır. İkinci bölümde, enerji etkin yerleşme ve bina tasarımında etkili olan değişkenler belirlenmiştir. Bu değişkenler; iklime ilişkin değişkenler, yerleşme ve binaya ilişkin değişkenler ve kullanıcıya ilişkin değişkenler olarak üç ana başlıkta incelenmiştir. İklime ilişkin değişkenler, güneş ışınımı, dış hava sıcaklığı, dış hava nemliliği ve rüzgar gibi dış iklim değişkenleri ile iç hava sıcaklığı, iç yüzey sıcaklığı, iç hava nemi ve iç hava hareketi gibi iç iklim değişkenlerini kapsamaktadır. Yerleşmeye ilişkin değişkenler ise, yerleşmenin çevresine ait arazi kullanımı ve jeomorfolojik/topoğrafik durumlar gibi unsurları içermektedir. Binaya ilişkin değişkenler, binanın yönlendirilme durumu, hacim organizasyonu, bina formu, bina aralıkları ve bina kabuğunun optik ve termofiziksel özelliklerinden oluşmaktadır. Üçüncü bölümde, Türkiye'de şehir ve bölge planlama sürecinin yapılaşma şartlarına etkisi detaylı bir şekilde ele alınmıştır. Türkiye'de şehir ve bölge planlama süreci, imar mevzuatı kapsamında planlar, plan notları ve yönetmeliklerle yapılaşma şartlarını belirlemektedir. Bu şartlar, yerleşme dokusu ve bina tasarımı üzerinde doğrudan etkili olmaktadır. İmar mevzuatı, enerji etkin yerleşme ve bina tasarımında kritik bir rol oynamaktadır. Yapılaşma şartları, yapı nizamları, çekme mesafeleri, TAKS (Taban Alanı Kat Sayısı), KAKS (Katlar Alanı Kat Sayısı), emsal, bina yükseklikleri ve kat sayıları gibi unsurlarla belirlenmektedir. Bu şartlar, şehir ve bölge planlama sürecinde enerji etkinliğini sağlamak amacıyla optimize edilmelidir. Dördüncü bölümde, enerji etkin yerleşme ve bina tasarımında yapılaşma şartlarının etkisine yönelik bir çalışma gerçekleştirilmiştir. Bu bölümde, İstanbul'da farklı yapılaşma şartları ve yerleşme dokusu seçenekleri belirlenmiş, modellenmiş ve bu seçenekler üzerinden enerji hesapları yapılmıştır. Design Builder programı kullanılarak yapılan modelleme ve simülasyonlarla, farklı yapılaşma şartlarının enerji yükleri üzerindeki etkileri analiz edilmiştir. Çalışma, yapılaşma şartlarının ısıtma, soğutma ve toplam enerji yüklerini nasıl etkilediğini ortaya koymaktadır. Beşinci bölümde, çalışmanın sonuçları ve gelecekte yapılacak araştırmalar için öneriler sunulmuştur. Bu bölümde, enerji etkin yerleşme ve bina tasarımında yapılaşma şartlarının etkisini belirlemek için yapılan çalışmanın sonuçları özetlenmiş ve bu sonuçların şehir plancıları ve mimarlar için nasıl yol gösterici olabileceği tartışılmıştır. Ayrıca, yapılaşma şartlarının enerji yükleri üzerindeki etkilerini daha detaylı analiz etmek için gelecekte yapılacak araştırmaların önemi vurgulanmıştır. Özetle, enerji etkin yerleşme ve bina tasarımında yapılaşma şartlarının etkisini analiz ederek, daha verimli ve sağlıklı bir yapma çevre yaratmak için gerekli stratejilerin belirlemesi amaçlanmaktadır. Böylece bu tez çalışması, yapılaşma şartlarının doğru bir şekilde belirlenmesi ve uygulanmasını sağlayarak, şehir plancıları ve mimarlar için enerji etkin yerleşme ve bina tasarımında dikkate alınması gereken önemli bir rehber niteliği taşımaktadır.