LEE- Çevre Kontrolü ve Yapı Teknolojisi-Yüksek Lisans
Bu koleksiyon için kalıcı URI
Gözat
Başlık ile LEE- Çevre Kontrolü ve Yapı Teknolojisi-Yüksek Lisans'a göz atma
Sayfa başına sonuç
Sıralama Seçenekleri
-
ÖgeAn evaluation of chromic glazing as smart material in high-rise office building facades within the scope of sustainability(Graduate School, 2022) Karakaya, Ayşenur ; Özgünler Acun , Seden ; 741166 ; Environmental Control and Construction Technologies ProgrammToday, buildings have a large amount of energy consumption throughout their life cycle, starting from the production stage, including the use and demolition processes. Heating, cooling, and lighting energy used in buildings cause depletion of energy resources and significant problems such as global warming. Therefore, the importance of sustainable architecture and energy-efficient building design should be the target. The facade is a building element that separates the interior and exterior environment in buildings and is an interface that interacts with physical, chemical, and biological factors throughout the building life cycle. Due to the interaction with the outdoor conditions, most of the energy-loss of a building occurs in the facade, especially in the window systems. In high-rise office buildings, facade systems with high window to wall ratios have become widespread in today's technology due to changing user needs and aesthetic values. Factors such as daylight, visual, and thermal comfort on the facades of high-rise office buildings affect the quality of the work, interior comfort conditions, and energy consumption. Transparent elements on the high-rise office building facades are important factors for user comfort and annual energy consumption. Technological developments in materials science and architecture allow the development of new facade materials consequently. In this context, innovative window systems have been developed to prevent and minimize energy gains and losses. Smart materials, which are thought to be of great importance within the scope of sustainability, have become a new research area. Smart materials, which are used and intended to be used in many fields of architecture, also have a wide extent for facade technologies. Today, chromic materials, one of the most advanced groups of smart materials, are generally used in window systems. The main varieties of smart windows are film-coated window systems consisting of electrochromic, thermochromic, or photochromic materials. In these innovative window systems, the window aims to balance heat losses and gains by changing the opacity level according to the solar radiation intensity to provide thermal insulation and lighting control. It is aimed to provide user comfort by balancing heating, cooling, and lighting loads. In this study, the features, examples, and control strategies of electrochromic, thermochromic, and photochromic window systems, together with a preferred window technology today, are explained.
-
ÖgeBambu donatılı betonarme kirişlerin düşey yükler altında göçme davranışlarının deneysel olarak incelenmesi(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2022) Zambak Karakuş, Özlem ; Çelik, Oğuz Cem ; 714254 ; Çevre Kontrolü ve Yapı Teknoloji Bilim DalıBambu, özellikle tropikal ve yarı-tropikal iklim özelliklerine sahip birçok ülkede hızlı bir şekilde büyüyen ve kısa sürede olgunluğa erişen bir bitkidir. Kullanım alanları oldukça geniş olan bambu, gerek sürdürülebilir doğal bir kaynak olması, gerekse yüksek dayanım özelliklerini barındırmasından dolayı eski çağlardan beri yapı malzemesi olarak inşaat sektöründe yerini almıştır. Daha çok su kanalları, köprüler ve kırsal evlerin inşasında taşıyıcı yapı elemanı olarak tercih edilen bambunun günümüzde tümüyle bambudan üretilen strüktürleri de bulunmaktadır. Son zamanlarda içerdiği yüksek dayanım özellikleri sayesinde betonun düşük çekme dayanımını gidermek amacıyla betonda çelik donatı yerine kullanılması için çeşitli araştırmalar yapılmıştır. Alternatif donatı elemanı olarak deneyleri gerçekleştirilen bambunun uygun koşullar sağlandığı durumda başarılı sonuçlar verdiği gözlemlenmiştir. Konu ile ilgili çalışmalar hızlanmakla birlikte, bu çalışma kapsamında ele alındığı biçimde kirişlerde seçilen bazı parametrelerin incelendiği deneysel bir çalışmaya ulaşılamamıştır. Bu doğrultuda, bambu ile ilgili literatür araştırması sonucu ortaya çıkan bu çalışma, çeşitli parametreler göz önünde bulundurularak farklı tiplerde oluşturulan bambu donatı malzemesinin sürdürülebilir bina üretimi uygulamalarında kullanımına odaklanılacak deneyleri kapsamaktadır. Bu bağlamda, ilk olarak bambu donatılı betonarme kiriş numunelerinde donatı elemanı olarak kullanılacak bambu kültürlerinin (culm) öngörülen çekme dayanımlarını belirlemek amacı ile İstanbul Teknik Üniversitesi, İnşaat Fakültesi, Yapı Malzemesi Laboratuvarı'nda çekme dayanım testleri gerçekleştirilmiştir.10 adet düğümsüz, 4 adet düğümlü olmak üzere toplam 14 adet çekme numunesine dayanım testi uygulanmıştır.
-
ÖgeBIM ortamında bina yangın emniyet önlemlerinin incelenmesi(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2022-02-01) Beşiroğlu, Şafak ; Serteser, Nuri ; 502171531 ; Çevre Kontrolü ve Yapı TeknolojisiTeknolojinin gelişmesiyle birlikte kullanımı giderek yaygınlaşan BIM kavramı, 'Building Information Modelling' yani Bina veya Yapı Bilgi Modelleme olarak dilimize çevrilebilir. Birden fazla çalışma alanında verimlilik sağlayan BIM'i gün geçtikçe artan beklentileri karşılamak amacıyla başka disiplinler de kendi süreçlerine dahil etmeye çalışmaktadır. BIM'in hala belirli bir tanımı olmadığından, ne olduğu ve nasıl kullanılabileceği hakkında fikirler farklılık göstermektedir. Bu durum BIM'in potansiyel faydalarını ifade etmeyi zorlaştırmaktadır. BIM, bir yapının tüm özelliklerinin dijital temsilidir; başlangıcından itibaren yaşam döngüsü boyunca karar vermek için paylaşımlı bir bilgi kaynağıdır. Bu tezin amacı, BIM ortamında yangından koruma konusundaki mevcut durumu incelemek ve kullanılabilirliğini sınamak, BIM ortamında binalarda pasif ve aktif yangın emniyet önlemlerine ilişkin kriterleri uygulayabilmek için geçen süreçleri ve yöntemleri değerlendirmektir. Bu çalışmada, mimari projeler için yaygın kullanılan BIM platformlarından biri olan Autodesk Revit yazılımı kullanarak projelenen bir ofis binası üzerinde yangın emniyetiyle ilgili Amerika ve İspanya ülkelerinde geliştirilen yangın emniyeti alanında kullanılan CYPEFIRE Design ve FINEFIRE yazılımları yardımıyla BIM ortamında bu alanda kullanılan yazılımların kullanılabilirliği değerlendirilmektedir. Daha önce yapılan çalışmalar, BIM'in bu alanda sağladığı olanaklar ve eksiklikleri kavramak için ulusal ve uluslararası mevcut bilgi durumu tez kapsamında incelenmiştir. Yazılım seçimi yaparken; BIM ortamında yangın emniyet önlemleri ile ilgili kriterleri tasarlama ve denetleme imkanı sağlayan, aynı zamanda BIM'in diğer platformlarıyla bilgi paylaşımı olan ve kullanım kolaylığı sağlayan tasarımcı odaklı uygulamalar tercih edilmiştir. Bunlar mimari proje süreçlerinde oldukça kullanımı olan Autodesk Revit (Amerika) ve yangın emniyeti alanında farklı ülkelerde kullanımı olan CYPEFIRE Design (İspanya) ve FINEFIRE (Amerika) yazılımlardır. Değerlendirilen yazılım sayısında, yazılımların lisanslarına erişim sınırlayıcı olmuştur. BIM sistemi kullanılarak yürütülen projeler, disiplinler arası koordinasyon gerektirir. Tez kapsamında uygulanan model, mimari model ve yazılımlar yardımıyla oluşturulan pasif ve aktif yangın emniyet önlemlerini içeren yangın emniyet modelleri olmak üzere iki aşamadan oluşmaktadır. Yangın emniyet önlemlerini içeren kriterler ülkemizde yürürlükte olan Binaların Yangından Korunması Hakkında Yönetmelik (BYKHY) başta olmak üzere ilgili standartlarda yer alan maddelerden üretilmiştir. Yazılımların olanakları çerçevesinde oluşturulan yangın emniyeti modelleri üzerinde analizler yapılmış, belirlenen pasif ve aktif yangın emniyet önlemleri kriterlerini ne kadar karşıladığı kontrol edilmiştir. Yapılan analizler sonucunda yönetmelik ve standartlara uygunluk değerlendirmesi bir ofis binasının sağlaması gereken pasif ve aktif toplamda 25 adet yangın emniyet önlemi kapsamında yapılmıştır. Belirlenen 25 kriter, başta BYKHY olmak üzere, ilgili standartlarda yer alan maddelerden türetilmiştir. Pasif ve aktif yangın emniyet önlemlerine ilişkin değerlendirilen 25 kriter, yönetmelik ve bahsedilen standartlardaki bir binanın karşılaması gereken temel özelliklerin önem derecesine göre belirlenmiştir. Yangın emniyetini sağlamak için seçilen 25 kriter yazılımların kontrol edebileceği düzeyde sınırlandırılmıştır. Belirlenen 25 kriterden 12'si pasif yangın emniyet önlemlerinden, 13'ü aktif yangın emniyet önlemlerinden oluşmaktadır. Pasif yangın emniyet önlemleri çerçevesinde 12 kriterden CYPEFIRE Design yazılımı 7'sini, FINEFIRE yazılımı 1'ini yazılımların olanakları kapsamında denetleyebilir durumdadır. Bu rakamlar da yüzdelik olarak CYPEFIRE Design yazılımı için %58, FINEFIRE yazılımı için %0.8 karşılanmaktadır. Aktif yangın emniyet önlemleri çerçevesinde ise belirlenen 13 kriterden CYPEFIRE Design yazılımı 6'sını, FINEFIRE yazılımı 9'unu yazılımların olanakları kapsamında denetleyebilir ve düzenleyebilir bir konumdadır. Yüzdesel karşılıkları CYPEFIRE Design yazılımı için %46, FINEFIRE yazılımı için %69 olarak hesaplanmaktadır. Toplamda çalışma kapsamında ele alınan 25 adet yangın emniyet önlemi çerçevesinde değerlendirildiğinde CYPEFIRE Design yazılımı 13 yani %52, FINEFIRE yazılımı 10 yani %40 oranında yönetmelik ve standartlara göre uygunluk kontrolü sağlamaktadır. Bu analizlere göre CYPEFIRE Design yazılımı pasif, FINEFIRE yazılımı ise aktif emniyet önlemlerine ilişkin kriterleri daha büyük oranda karşıladığı sonucuna ulaşılmıştır. BIM yazılımlarının kullanılmaya uygunluğunu değerlendirmek için "kullanılabilirlik" parametreleri belirlenmiştir. Özellikler belirlenirken, Uluslararası Standartlar Organizasyonu (ISO) standartlarından biri olan EN ISO 9241-11 başta olmak üzere bu konuda daha önce yapılmış çalışmalar referans alınmıştır. Bu çalışmada kullanılabilirlik beş özellik ile ilişkilendirilmiştir. Bunlar; öğrenilebilirlik, verimlilik, akılda kalıcılık, hatalar, memnuniyettir. Elde edilen yazılım çıktıları ve yangın emniyeti modelleri çalışma kapsamında belirlenen BIM yazılımlarının kullanılabilirlik parametrelerine göre değerlendirilmiştir. Belirlenen kullanılabilirlik parametrelerine göre verimlilik ve hatalar değerlendirmesinde CYPEFIRE Design yazılımı, öğrenilebilirlik ve akılda kalıcılık değerlendirmesinde FINEFIRE yazılımı daha önde yer almaktadır. Değerlendirme sonucuna göre her iki yazılım da birbirinden farklı olarak belirli başlıklarda daha fazla avantaj oluşturmaktadır. Memnuniyet kriterleri ise her iki yazılımda da ortak olarak kabul edilebilir düzeydedir. Sonuç olarak, CYPEFIRE ve FINEFIRE gibi bilgisayar destekli BIM yazılımları ile tasarımın ilk aşamalarından itibaren projenin mimariyle birlikte yangın emniyeti ekseninde ele alınması, tasarım sürecinde doğru kararlar verilmesini destekleyecektir. Pasif ve aktif yangın emniyet önlemlerinin tüm binaya etkisini analiz edebilen bu yazılımlar ile elde edilen veriler doğrultusunda alınacak kararların, yangın emniyeti tasarlama sürecini daha etkili bir şekilde yönetilmesini desteklediği açıktır. Bu nedenle, BIM ortamında yangın emniyeti üzerine yapılan literatür taraması ve yangın emniyeti sağlayan BIM yazılımları aracılığıyla yapılan analizlere dayanarak, yangın emniyet önlemlerinin BIM'in doğal bir parçası olabileceği yönündedir. Yazılımların binalar için gerekli kontrolleri sağlayabilecek olanakları olsa bile, düzenlemelerin ve kontrollerin proje ekibinde yer alan bir yangından korunma uzmanı tarafından yürütülmesi ve denetlenmesi gerekmektedir. Konuyla ilgili ileriye dönük olarak yapılacak çalışmalar, bu alanda kullanılan yazılımların eksiklerinin analiz edilerek bunların giderilebildiği uluslararası veya yerel yazılımların üretilmesine destek olmalıdır.
-
ÖgeCam elyaf takviyeli beton panel-doğrama birleşimi su geçirimsizlik detay tasarım önerileri(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2022-06-08) Yıldız, Pelin ; Türkeri, A. Nil ; 502181532 ; Çevre Kontrolü ve Yapı TeknolojisiYirminci yüzyılın başından bu yana kullanılan ön üretimli beton, tasarımcılara yerinde döküm betonun sağlayamadığı birçok avantaj sağlamıştır. Betonun kontrollü üretim tesislerinde kalıplara dökülüp sahaya getirilmesi, bina üretiminde hızı ve kaliteyi artırmıştır. Kalıp kullanımına bağlı olarak ince detay ve çeşitli yüzey bitişleri vadeden ön üretimli beton, yapı sektöründe yoğun bir şekilde kullanılmaya başlanmıştır. Bu yeni üretim metodu betonun cephede kullanımına alan tanımış ve malzemenin geliştirilmesi için çalışmalar yapılmasını teşvik etmiştir. Özgün tasarımlara imkân sağlayıp yapı ağırlığının azaltılması için betonun kesit kalınlığını azaltıp dayanımını artıracak çözüm arayışlarına girilmiştir. Yapılan çalışmalar sonucunda 1960'ların sonunda cam elyaf takviyeli beton (CTB) elemanlar yapı sektöründe kullanılmaya başlanmış ve günümüzde halen yaygın bir şekilde kullanılmaya devam etmektedir. CTB panel, her proje için özel olarak üretilen bir yapı bileşenidir. Cephe tasarımının ilk aşamalarından itibaren üretici ile birlikte çalışılması gerekmektedir. CTB panelin diğer yapı elemanları ile oluşturdukları birleşimlerin doğru tasarlanıp uygulanmaması birçok yapı kusuruna yol açabilmektedir. Cephede en çok rastlanan birleşimlerden biri olan panel-doğrama birleşimi, doğru tasarlanıp uygulanmadığında su sızıntısı problemiyle karşı karşıya kalmaktadır. Bu sebeple tez çalışması CTB panel-doğrama birleşimi su geçirimsizlik performansına odaklanmıştır. Tez yedi bölümden oluşmaktadır. İlk bölümde tez çalışması ile ilgili sorun, amaç, kapsam, yöntem ve hipotez hakkında bilgi verilen giriş bölümü yer almaktadır. İkinci bölümde; cam elyaf takviyeli beton panellerin tarihten günümüze gelişimi ile birlikte, üretim, sevkiyat ve montaj süreçleri incelenmiştir. CTB paneli oluşturan tüm bileşenler sonraki bölümlerde yararlanmak üzere detaylı bir şekilde açıklanmıştır. Üçüncü bölümde; CTB panel, literatürden ve firmalardan elde edilen bilgilere göre sınıflandırılmıştır. Panel yüzeyine uygulanabilecek işlemler, yüzey özellikleri bölümünde ele alınmıştır. Panellerin cephede bir araya geliş biçimleri, aralarında oluşacak derzlerin düzeni, cephe düzeni bölümünde ele alınmış olup doğrama sistemi de bölümün devamında incelenmiştir. CTB cephe sistemi; panel, doğrama ve panel-doğrama birleşim noktası olarak ele alınmıştır. Bu bileşenler dördüncü bölümde cephe sisteminde sağlanması gereken performans gereksinimleri başlığı altında incelenmiştir. Tez çalışması kapsamında su ile ilgili performansa ağırlık verilmiş olup cephe bileşenlerinin su geçirimsizliği detaylı bir şekilde incelenmiştir. Beşinci bölümde panel-doğrama birleşim noktası su geçirimsizlik performansı ve detay tasarım ilkeleri incelenmiştir. Ele alınan ilkeler bölümün devamında firmalardan ve literatür örneklerinden alınan uygulanmış projeler üzerinden analiz edilmiştir. İncelenen tüm projeler cephede çelik karkaslı CTB panel ve bir doğrama birleşimi içermektedir. Proje inceleme bölümünde her bir projenin künyesi ve plan-kesit-görünüş seti 1/20 ölçekte verildikten sonra 1/5 nokta detayı incelemesi yapılmıştır. Bölüm başında incelenen detay tasarım ilkelerinden oluşan bir lejant oluşturulmuş, her bir ilkeye bir renk atanmıştır. Detay analiz sayfasında nokta detayın 1/5 ölçekli çizimi, detayın grafik temsili ve oluşturulan lejant yer almaktadır. Analiz edilen her bir detayda ele alınan ilkelerden hangilerinin ne şekilde kullanıldığı açıklanmış, ilkelerin kullanım sıklıkları grafiklerle anlatılmıştır. Altıncı bölümde; örnek analizlerinden ve literatürden elde edilen veriler doğrultusunda, yüzeyde su geçirimsizliği sağlayacak alternatif panel-doğrama birleşim detayları tasarlanmıştır. Tasarlanan detaylar, örnek analizlerde yer alan lejant kullanılarak irdelenmiş ve yüzeyde su geçirimsizlik ilkesinin ne şekilde sağlandığı açıklanmıştır. Oluşturulan seçenekler ile incelenen örnekler karşılaştırılmış olup mimarların ve CTB üreticilerinin bu çalışmadan ne şekilde faydalanabilecekleri sonuç raporunda açıklanmıştır.
-
ÖgeCephe kaplama sistemi için bir teknik şartname format önerisi(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2022-06-18) Berker Tızman, Didem ; Türkeri, Ayşe Nil ; 502191504 ; Çevre Kontrolü ve Yapı TeknolojisiTez çalışması kapsamında ele alınan kaplamalı cephe sistemlerinde, kaplama malzemesi için seramik karo ve porselen karo, tespit sistemi için mekanik tespit sistemi seçilmiştir. Çalışma dört aşama takip edilerek geliştirilmiştir. İlk aşamada cephe sisteminin tanımı, tarihçesi ve sınıflandırılması üzerinde durulmuştur. Cephe sistemlerinden kaplamalı cephe sistemlerinin katmanlaşma modeli ve sistem performansları açıklanmış, ardından cephe kaplamaları malzemelerine ve tespit sistemlerine göre sınıflandırılmıştır. Kaplama malzemelerinden seramik karo ve porselen karo, tespit sistemlerinden ise mekanik tespit sistemi detaylı bir şekilde ele alınmıştır. Sonraki aşamada teknik şartnamelerin nasıl tanımlandığı ve sınıflandırıldığı üzerinde durulmuştur. Ardından teknik şartname hazırlama esaslarının ulusal ve uluslararası kurumlarda ele alınış yöntemleri incelenmiş ve bu alanda faaliyet gösteren uluslararası kurumlardan olan Yapım Şartnameleri Enstitüsü (CSI - Construction Specifications Institute) tarafından yayınlanan, teknik şartname yazımına ve standartlaşmasına ilişkin örnek bir format sunan SectionFormat incelenmiştir.
-
ÖgeCephe malzemeleri ve nanoteknoloji çalışmaları(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2022-01-13) Büyükcingi, Bahadır ; Büyüktaşkın, Halet Almıla ; 502181521 ; Çevre Kontrolü ve Yapı TeknolojisiKaynakların verimli kullanılmasının önem kazandığı günümüzde, yeni malzemelerin geliştirilmesi ve mevcut malzemelerin niteliklerinin geliştirilmesi hedeflenen malzeme çalışmaları yürütülmektedir. Nano maddelerin de bu alanda yürütülen malzeme çalışmalarında kullanıldığı bilinmektedir. Nano maddelerin cephe malzemelerine yönelik malzeme çalışmalarında, mevcut ticari ürünlerde ve uygulamalarda kullanımının irdelenmesi, ülkemizde nano maddelere sahip olan cephe malzemeleri özelinde mevcut durumun ve malzemelere yönelik öngörü-beklentilerin belirlenmesi amacıyla tez çalışması yürütülmüştür. Bu kapsamda konu alanında araştırmacılara, tasarımcı ve uygulamacılara yararlanabilecekleri teknik ve pratik bilgileri içeren Türkçe kaynak oluşturulması hedeflenmiştir. Tez çalışması kapsamında cephe tanımı yapılmış, tanımlama çerçevesinde cephenin katmanları; kaplama, gövde ve yalıtım katmanları olarak ele alınmıştır. Kaplama katmanı iç ve dış kaplamalar olarak sınıflandırılırken, gövde; yüzeyinin kaplanma durumuna göre sınıflandırılmıştır. Yalıtım katmanı ise ısı, ses ve yangın gibi yalıtılması hedeflenen etkenlere göre alt başlıklar altında incelenmiştir. Söz konusu katmanların oluşturulmasında kullanılan ve konuya ilişkin kaynaklarda sıklıkla irdelenen malzemelere ait bilgiler incelenerek nano maddelerin kullanıldığı çalışmaların daha rahat takip edilebilmesi ve örnek malzemelerin niteliklerinin kolaylıkla anlaşılabilmesi amaçlarıyla malzemeler rehber niteliğindeki kaynaklardan yararlanılarak sınıflandırılmış, niteliklerine kısaca değinilmiştir. Çalışma kapsamında malzemelerin üretimleri, uygulamaları ve nitelikleri üzerinde durulmuştur. Derleme sonucu elde edilen bilgiler, cephe malzemelerinin kullanıldıkları katmanlar ve üretimlerinde kullanılan malzemelere göre alt başlıklar altında paylaşılmıştır. İlgili cephe malzemesi başlıkları altında malzeme çalışmalarında tercih edilen bir yöntem olan nanoteknoloji çalışmaları incelenmiştir. Bölüm, nanoteknolojiye dair; tanımlar, sınıflandırmalar, kısa tarihçe, inşaat alanında kullanımı, konu hakkındaki riskler-belirsizlikler ve bölümde değinilen malzemelere yönelik örnek çalışmalardan oluşan derlemeyi içermektedir. Derleme çalışması nano maddelerin malzeme çalışmalarında kullanımlarının ve başarılarının belirlenmesi amacıyla yürütülmüştür. Derleme çalışmasında; 2000-2021 yılları arasında yayımlanmış ve nano maddeler kullanılarak çeşitli sonuçlara ulaşılmış örneklere yer verilmiştir. Örnek çalışmalar, taranan makaleler arasından sonuçlarını neden-sonuç ilişkisiyle rahatlıkla aktaran örneklerden seçilmiştir. Ayrıca seçim sırasında ilgi çeken sonuçlara ve yöntemlere sahip makalelere de yer verilmiştir. Çalışmalar cephe katmanları ve malzeme alt başlıkları altında sınıflandırılarak aktarılmıştır. Malzeme grupları ve cephe katmanına özel olarak üzerinde durulan nitelikler ve bu niteliklerin nasıl geliştirilebileceğine yönelik temellere değinilmiştir. Çalışma bulgularından hangi nano maddelerin hangi amaçlarla kullanıldığı çıkarımı yapılmıştır. Derleme çıktıları, bölüm sonunda tablolar halinde paylaşılmıştır. Tablolarda nano maddelerin kazandırmış oldukları yeni ve geliştirilmiş niteliklere yer verilmiştir. Çalışmaların derlenmesi sürecinde sıklıkla görülen akademik bulguların, uygulama alanına yansımalarının değerlendirilmesi amacıyla örnek projeler incelenmiş popüler akademik bulgular daha detaylı olarak irdelenmiştir. Nano maddeler içeren malzemelerin kullanıldığı uygulamalara ve popüler niteliklere yer verilmiştir. Bölüm içerisinde; kendi kendini temizleme, su iticilik, anti bakteriyellik, üstün ısı yalıtımı ve anti grafiti gibi yeni veya geliştirilmiş nitelikler; örnekler ve temel çalışma prensipleriyle açıklanmıştır. Derleme, örnek proje incelemesi ve anket sürecinde ön plana çıkan nano maddelere sahip boyaların ülkemizdeki mevcut durumumun belirlenmesi amacıyla, anket katılımcıları tarafından belirtilen ürünler üzerinde üreticilerinin 2019-2020 katalogları ve teknik bilgi föyleri üzerinde tarama yapılmıştır. Bu çerçevede 8 markaya ait 35 ürün grubundan 75 ürüne ait üretici verileri bir araya getirilerek, sektörde nano maddelerin yaygınlık durumu irdelenmiştir. Çalışma sonucunda 23 ürüne ait üretici açıklamaları, teknik belge ve pazarlama enstrümanlarında nano obje, nano içerik veya nanoteknolojik ifadelerinin kullanıldığı görülmüştür. Bu kapsamda "dış cephelerde ve iç mekanlarda kullanılan boyaların oluşturduğu sektörde nano maddelerin ticari olarak kullanımının yaygınlaştığını söylemek mümkündür" yargısına ulaşılmıştır. Ülkemizdeki nano nesnelere sahip cephe malzemelerinin mevcut durumu ve malzemelere yönelik öngörü-beklentilerin sağlıklı bir şekilde belirlenebilmesi amacıyla anket çalışması yürütülmüştür. Çalışma alanı olarak 01-04 Nisan 2021 tarihleri arasında gerçekleştirilen "43. Yapı Fuarı-Turkey Build İstanbul" fuarı, ülke genelinden örnek grubu oluşturmaya elverişli katılımcı ve ziyaretçi sayısına sahip olması ve sektör içerisinde farklı mesleki faaliyetler yürüten katılımcıların bir araya getirebilmesi nedeniyle seçilmiştir. Anket soruları 200 katılımcıya yöneltilerek örnek grup oluşturulmuştur. Anket katılımcılarının mesleki olarak cephe malzemelerinin üretim, ithalat, tasarım ve uygulama aşamalarından en az birinde rol almış olmalarına özen gösterilmiştir. Cevaplar, örnek grubun mesleki faaliyetleri göz önünde tutularak oluşturulan profillere göre değerlendirilmiştir. Anket formu çoktan seçmeli, Likert Ölçeği ve basit evet/hayır seçimleri içeren sorularla oluşturulmuştur. Sorular; mesleki profillerin cephe malzemeleri üzerine ilgi ve beklentilerini belirlemek üzere sıralanmıştır. Anket sonuçları üzerinde frekans ve tek yönlü varyans analizleri yapılmış, elde edilen veriler grafiklerle aktarılmıştır. Katılımcıların nano maddelere sahip malzemeleri kullanıp kullanmadıkları sorularak malzemelerin tasarımcı-uygulamacı profilindeki popülerliği araştırılmıştır. Üretici-ithalatı profilindeki katılımcılara da aynı amaçla ürün kataloglarında söz konusu ürünlerin bulunup bulunmadığı sorulmuştur. Tüm katılımcılara yöneltilen sorulardan malzemelerin gelecekte ne kadar popüler olabileceği yönünde çıkarımlar yapılmıştır. İki profil arasında en farklı görüş; malzeme seçiminde maliyetin rolü üzerine olmuştur. Tasarımcı-uygulamacı profili daha çok nitelikleri ön planda tutarken üretici-ithalatçı profilinin maliyet konusunu daha ön planda tuttuğu anlaşılmıştır. Ortak olarak her iki profil de yeni malzemeleri deneyimlemeye açık olduklarını belirtmiştir. Her iki grup, nano maddelerin kullanıldığı malzemelere yönelik olarak "boya" örneğini göstermiştir. Tek yönlü varyans analizlerinde ise Tez kapsamında yürütülen derleme, katalog taraması, örnek proje incelemesi ve anket çalışmalarının bulguları tartışılmış, nano maddeler kullanılarak yürütülen malzeme çalışmalarının büyük çoğunluğunun başarılı sonuçları olduğu görülmüştür. Çalışmalarda hedeflenen çıktılara ulaşıldığı, ancak malzemelere yönelik uzun süreli ve büyük ölçekli testlerin yerine daha çok laboratuvar şartlarında ve ölçeğinde testlerin yürütüldüğü görülmüştür. Ayrıca malzemelerin niteliklerindeki gelişmelerin veya malzemelere kazandırılan yeni niteliklerin mali anlamda sağlayacakları kazançları, mevcut durumları ile karşılaştıran çalışmaların sayısının nispeten daha az olduğu görülmüştür. Bu kapsamdaki ekonomik benzetim çalışmalarının genellikle ısıl nitelikler üzerinde yürütüldüğü saptanmıştır. Dolayısı ile konu üzerinde olası kaynak tasarruflarının belirlenmesi için malzemelerin tüm yaşam döngüsünü içerecek benzetim çalışmalarının yürütülmesi ve kaynaklarda olası tasarruflar hesaplanırken mali kazançların da göz önünde bulundurulması gerektiği tez çalışması sonucunda gelecek çalışmalara öneri olarak sunulmuştur. Derleme sonucunda malzeme türünden ziyade nano maddelerin karakteristik özelliklerinin hedeflenen çıktılara ulaşılmasında etkili olduğu anlaşılmıştır. İncelenen uygulamalarda da farklı malzeme grupları ile aynı nano maddeler kullanılarak benzer çıktılara ulaşılabildiği görülmüştür. Bu bağlamda nano maddeler ölçeğinde geliştirilen yeni niteliklerin daha büyük ölçekteki cephe malzemeleri üzerinde uygulanabileceği ön görülmüştür. Tüm çalışmalarda nano maddelerin popüler olarak kullanıldığı görülen boya malzemeleri alanında ülkemizdeki eğilimin de bu yönde pozitif yönlü olduğu katalog taraması çalışmasıyla anlaşılmıştır. Anket çalışmasında toplanan yanıtlardan da ülkemiz inşaat sektöründe malzeme niteliklerinin geliştirilmesinde nano maddelere yönelik pozitif bir tutumun mevcut olduğu, gelecekte oluşacak yeni ihtiyaç ve beklentilerin karşılanması amacıyla nano maddelere sahip malzemelerin kullanımına olumlu bakıldığı kanısına varılmıştır.
-
ÖgeCombined Axial Load and Bending Moment Interaction Diagrams for Steel-Concrete Composite Columns in Tall Buildings( 2019-06-14) Fidanboy, Hazal ; Çelik, Oğuz Cem ; 0000-0002-2106-1115 ; Çevre Kontrolü ve Yapı Teknolojisi
-
ÖgeDiscussion of design for disassembly principles under the guidance of design for manufacture and assembly strategies in the construction industry(Graduate School, 2023-01-13) Aydeniz, Esma Gül ; Edis, Ecem ; 502181526 ; Environmental Control and Construction TechnologyToday, when the life of a building is complete, the general practice is to take the valuable parts and send the remaining ones to landfills. This practice; cannot be sustained in any respect since the wastes related to the construction industry have one of the highest percentages of the earth's waste amount. Besides, the construction industry is responsible for more than one-third of overall carbon emissions. At this point, Design for Disassembly (DfD) in buildings is a promising concept that targets the non-destructive separation of components and materials to recycle, reuse, or relocate at the end of initial use. Even though DfD has been studied in product design areas for a couple of decades and construction since the late 90s, with the urging need to create a more sustainable environment, it recently started to be discussed more as a solution to fight building obsolescence. However, However, the application of DfD is based on design guides and principles, and there is no systematic quantitative method for the construction industry. Another design methodology with similar concerns is Design for Manufacture and Assembly (DMfA), which is based on the principles of optimization of materials and coordination and aims to reduce part counts, assembly time, and overall costs ultimately. Early DfMA studies date back to the 70s in product design to respond to the competitiveness of the production industry. However, it received attention in the construction industry mainly in recent years. In reviewing the literature associated with DfD and DfMA, one finds that both methodologies have common approaches as reducing part counts, adopting modular and standard design principles, considering orientation and handling for the process, etc. In addition, it has been spotted that DfMA, which is a former and more settled methodology, has been examined more systematically than DfD. At this point, it is questioned if there is a possibility of enabling DfD principles and establishing a framework for a systematic methodology under the guidance of DfMA applications in the construction industry. The main goal of this thesis is to search for the above-stated possibility and whether one can find a set of practical solutions to identify the missing points of the DfD and approach for increasing the reuse possibilities of building elements and components and to provide data that can develop the necessary methodologies to extend its application. The remainder of this thesis has organized as follows. In the first chapter, the thesis's objective, scope, and method are presented, and the flowchart of the study is given. In brief, this thesis aims to examine the DfD methodology and determine its most comprehensive current principles, identify barriers to its implementation, and examine the DfMA methodology by identifying strategies via literature review and then discuss these strategies in line with DfD principles. The concept of DfD is defined in the second chapter, and its study area is explored. Its relationship with the building life cycle and possible end-of-life scenarios are explained. The aims, benefits, and advantages of DfD are expressed, and then the state of DfD in the product and the construction industry is investigated. In the end, limitations and challenges for DfD implementation are discussed. The chapter concludes by questioning the possibilities of DfMA as another DfX methodology as an exemplary field for DfD. In the third chapter, comprehensive research on the DfMA field explores the possibility of creating a more detailed and comprehensive framework for implementing DfD. In this context, the DfMA methodology has been explored in all its possibilities in the product and construction industries. First, the origin of this concept is searched in the manufacturing industry. Its qualitative and quantitative assessment methodologies were listed. Then, a systematic database search is conducted to fully understand how DfMA is used in the manufacturing and construction industries. From this literature search, studies related to the architecture, engineering, and construction (AEC) field were refined and examined in more detail to understand the scope of DfMA applications in this field and to evaluate whether they can serve as an example for DfD. AEC-related search results were analyzed with context-specific research questions. The systematic literature review in this chapter showed that DfMA applications are quite different in the manufacturing and construction industries. That can be attributed partly to the fact that construction outputs like buildings and bridges are more than mass-manufactured products. Because they are all custom-made and created in their unique environments, each must fulfill a particular composition of functional requirements. Besides, the main difference between these two industries is found in how DfMA is applied. More systematic tools are developed in manufacturing, and the study area boundaries are much more distinct than in construction. The efforts to implement DfMA in the AEC sector were found to be worthwhile and gave researchers and practitioners a starting point even though a thorough strategy has yet to be created. However, the DfMA characteristics and approaches used in this research can offer a common framework for the DfD roadmap. DfMA characteristics and approaches used in this research were found promising to guide DfD implementation. In the fourth chapter, a series of discussions were held on the results of the DfMA study in the scope of enabling DfD use in AEC. Those discussions demonstrated that learning from DfMA has a significant potential to establish a systematic DfD approach and, thus, increase the implementation of DfD in the AEC sector. Before the discussions, the results of research questions regarding DfMA enablers/strategies and parameters are organized to set a comparable context. The DfMA strategies are grouped under five categories, of which four are found relevant to building cycle stages, which are (i) planning and programming, (ii) conceptual design, (iii) detailed design, and (iv) construction stage. The fifth category involves technology-related enablers. Regarding the discussion of DfMA parameters for DfD, parameters are refined first, and input parameters are considered for discussion. Then, their use possibility is discussed, considering different end-of-life scenarios. It has been found that the importance of an input parameter may differ in different DfD end-of-life scenarios. For example, one parameter may be highly relevant for one scenario while it may not be considered essential for another. That also varies when considering different parts, such as materials and components. Comparative evaluation of input parameters showed that parameters considered in DfD are currently in a limited variety and need to be enriched to a broader application. This study presents the first attempts in this way and shows there is potential to improve. Altogether, the research and discussions showed that DfD could benefit from DfMA, and in-depth studies of DfMA applications serve as a suitable foundation for creating a more comprehensive DfD approach. For future studies, a research framework is also proposed. In the fifth chapter, this thesis is concluded with a general evaluation of the overall study. Also, the limitation of this study is identified, and suggestions are made for future research.
-
ÖgeGeleneksel düğmeli evlerin enerji performansı açısından değerlendirilmesi: Ormana / İbradı örnekleri(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2022-06-16) Topkaya Tüfekçi, Seçil ; Manioğlu, Gülten ; 502141519 ; Çevre Kontrolü ve Yapı Teknolojisiİnsanların barınma ve yerleşme gereksinimi iklim koşullarının zorlayıcı etkilerinin doğal bir sonucudur. Geleneksel mimari örnekleri incelendiğinde, binalara ve yerleşmelere ilişkin kararların su, güneş ve rüzgar gibi çevresel unsurlardan bağımsız olmadığı görülmektedir. Geleneksel mimaride öncelikli amaç, binanın içinde bulunduğu iklime bağlı olarak yılın her döneminde (ısıtmanın istendiği ve istenmediği dönemlerde) konfor koşullarının sağlanmasıdır. Anadolu'da farklı iklim bölgelerindeki geleneksel örnekler incelendiğinde; ısıtmanın istendiği ve istenmediği dönemden baskın olanına göre tasarım kararlarının alındığı görünmüştür. Böylece zaman içinde şekillenen tasarımlar, bulundukları bölgenin kültür ve coğrafyasına da bağlı olarak yöreye özgü bir mimari kimliğin oluşmasını sağlamıştır. Farklı iklim bölgelerindeki geleneksel binalar incelendiğinde; binalarda mimari tasarım kararları ve malzeme seçiminde iklime bağlı olarak bölgeden bölgeye farklılık gösterdiği, ancak geçmişten gelen bu tasarım bilincinin günümüz binalarında görülmediği tespit edilmiştir. Bu nedenle, deneyimle gelişen bu özgün mimarinin, enerji etkin ve konfor koşullarının sağlandığı binaların tasarlanmasına yardımcı olması açısından incelenmesi oldukça önemlidir. Bu çalışma geleneksel İbradı, Ormana Düğmeli Evlerinin enerji performansının değerlendirilmesi ve elde edilen sonuçların, günümüz mimari tasarım tekniklerine bir veri oluşturması açısından önem kazanmaktadır. Çalışma kapsamında İbradı, Ormana bölgesinde seçilen geleneksel düğmeli ev örnekleri ölçüm ve simülasyon aracılığıyla değerlendirilmiştir. Bu kapsamda arazi ve iklim koşullarına göre şekillenen geleneksel mimarinin incelenmesi, çağdaş mimariye yol gösterici olacaktır.
-
Ögeİçi beton dolu çift cidarlı çelik tüplerin (CFDST) eksenel basınç altında deneysel olarak incelenmesi(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2022-02-01) Yılmaz Cihan, Berika Ceren ; Çelik, Oğuz Cem ; 502171521 ; Çevre Kontrolü ve Yapı TeknolojisiKompozit yapı elemanları ve özellikle çelik–beton/betonarme kompozit kolonlar günümüzde çok katlı iskeletli yapılarda, bilinen üstün özellikleri nedeniyle, sıkça kullanılmaktadır. Kompozit yapı elemanı çelik, beton/betonarme, FRP gibi birden fazla malzemenin bir araya getirilmesiyle oluşur ve yapısal davranış özellikleri/performansları oldukça arttırılmış bir elemana dönüşürler. Çok katlı yapılar ve köprü ayaklarında kompozit kolonların kullanımı yüksek dayanım, göreceli olarak daha küçük kesit geometrileri, deprem yükleri altında üst düzey davranış, süneklik gibi üstünlükler sunmaktadır. Çelik-betonarme kompozit kolonların betonarme ve yalın çelik kolonlara göre bir çok önemli yapısal üstünlüğü bulunmaktadır. Çelik çekme kuvveti, beton/betonarme basınç yükleri altında yüksek dayanım gösteren bir yapı malzemesi iken, çelik betonarme kompozit kolonlar her iki malzemenin de yapısal özelliklerini taşıyarak daha yüksek yapısal performans sunmaktadır. Kısa bir geçmişe kadar kutu ya da boru kesitli çelik tüp kolonların gerek dayanım özelliklerinin iyileştirilmesi gerekse yangın dayanımlarının arttırılması için içleri çelik donatılı ya da donatısız olarak beton ile doldurulmaya başlanmıştır. Bu şekilde üretilen kolonlar ile ilgili olarak pek çok kuramsal ve deneysel çalışma günümüze kadar ulaşmıştır. Son zamanlarda yüksek binalarda mimari gereksinimler ve kiralanabilir alanın arttırılması hedefleri nedenleriyle kolonlarda kesit boyutlarının sınırlandırılmasına koşut olarak iç içe tüplerin kullanımı gündeme gelmiş, bu tür kolonların davranışının incelenmesi bu alanda çalışanlar için ana araştırma konularından biri olmuştur. Böylece, taşıma kapasitesindeki önemli artışların yanı sıra yangın sorununa da daha iyi bir çözüm getirilmiştir. Çift cidarlı olarak oluşturulan bu tür kolonların iç ve dış tüpler arasında kalan bölümlerinin beton ile doldurulması çoğunlukla yeterlidir. Literatürde içi beton dolu çift cidarlı çelik tüp kolonların (CFDST) eksenel basınç altındaki davranışlarını bir çok parametre kapsamında inceleyen sınırlı sayıda deneysel ve sayısal çalışmalar bulunmaktadır. Bu parametrelerden doluluk-boşluk oranının CFDST kolonların basınç dayanımına olan etkisine dair kesin bir sonuca varılamadığı görülmüştür. Lif katkıların betonun basınç dayanımını önemli derecede etkilediği bilinmesine karşın, CFDST kolonlarda lif katkılı beton kulanımını inceleyen çalışmalar sınırlı sayıdadır. Bu çalışmanın özgün yönlerinden biri de seçilen doluluk boşluk oranları ve lif katkılı beton kullanımının CFDST kolonların yapısal performansına etkisini incelemektir. CFDST'lerin eksenel basınç altındaki davranışını incelemek amacıyla basınç deneylerinde kullanılmak üzere toplam 8 adet numune güncel standartlara göre tasarlanmış, İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Yapı Malzemesi Laboratuvarı'nda üretilmiş ve test edilmiştir. Tasarlanan numuneler 4 gruba ayrılmakta olup 1. grupta içi boş çift cidarlı çelik tüp numuneler (DST), 2. grupta içi referans beton dolu çift cidarlı çelik tüp numuneler (CFDST-R), 3. grupta içi polipropilen lif donatılı beton dolu çift cidarlı çelik tüp numuneler (CFDST-P) ve 4. grupta ise içi çelik tel donatılı beton dolu çift cidarlı çelik tüp numuneler (CFDST-D) bulunmaktadır. Her grupta iki adet numune yer almakta olup numunelerden birinin doluluk-boşluk oranı 0.50 diğerinin ise 0.75'tir. Tüm numuneler 300 mm yüksekliğinde ve 170 mm dış çelik tüp çapına sahiptir. Tüm numunelerde kullanılan iç ve dış çelik tüplerin kalınlıkları eşit olup 3.58 mm'dir. Test süresince şekildeğiştirme ölçerler ve yerdeğiştirme ölçerlerden veri toplanmış, elde edilen veriler ile numunelerin yük-şekildeğiştirme ve yük yerdeğiştirme eğrileri elde edilmiştir. Bu eğriler ile numunelerin akma dayanımları, maksimum yük kapasiteleri ve süneklik oranları belirlenmiş ve detaylı bir şekilde açıklanmıştır. Deneylerden önce numunelerin tahmini eksenel yük taşıma kapasiteleri AISC 360-16, EN 1994-1-1, AIJ ve ÇYTHYE-2016 yönetmeliklerinde yer alan bağıntılar ile hesaplanmış, deneysel veriler ile karşılaştırılmıştır. Ayrıca, numunelerin göçme modları karşılaştırmalı olarak incelenmiştir. Doluluk-boşluk oranı ve sandviç beton türü farketmeksizin, içi beton dolu çift cidarlı çelik tüp (CFDST) numunelerin içi boş çift cidarlı çelik tüp (DST) numunelere göre, çok daha yüksek düşey basınç dayanımına sahip olduğu ve daha sünek davranış sergilediği görülmüştür. Çelik tüplerin arasına dökülen sandviç beton, çift cidarlı çelik tüplerin eksenel basınç dayanımını (%35~85.5) ve süneklik oranını (%306~333) önemli ölçüde arttırmaktadır. Ayrıca, doluluk-boşluk oranındaki artışın, çelik tüp enkesit alanının artmasına bağlı olarak, içi boş çift cidarlı çelik tüp (DST) numunelerin eksenel basınç dayanımını %26.9 oranında ve sünekliğini %19.2 oranında arttırdığı görülmektedir. Buna karşın, beton enkesit alanının azalmasına bağlı olarak beton karışımı lifli ya da lifsiz farketmeksizin, doluluk-boşluk oranındaki artışın tüm içi beton dolu çift cidarlı çelik tüp (CFDST) numunelerin eksenel basınç dayanımını %1.28.9 aralığında azalttığı görülmüştür. Buna ek olarak, CFDST numunelerin genel olarak oldukça sünek davranış sergilemelerine karşın doluluk-boşluk oranındaki artışın CFDST'lerin sünekliğini olumsuz etkilediği görülmüştür. Çelik tel ve polipropilen lif donatılı betonların CFDST'lerin eksenel basınç kapasitesine olan etkisi incelendiğinde doluluk-boşluk oranı ile doğrudan ilişkili olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Doluluk-boşluk oranı 0.75 olan numunelerde çelik tel ve polipropilen lif donatılı beton kullanımının CFDST'lerin eksenel basınç dayanımına önemli bir etkisinin olmadığı, buna karşın, doluluk-boşluk oranı 0.50 olan numunelerde çelik tel ve polipropilen lif donatılı betonların CFDST'lerin eksenel basınç dayanımını %7.65 oranında arttırdığı görülmüştür. Lif donatılı betonun, doluluk-boşluk oranındaki artışa bağlı olarak azalan beton hacmi nedeniyle, etkisini tam olarak göstermediği düşünülmektedir. Doluluk boşluk oranı farketmeksizin, polipropilen lif donatılı beton dolu numunelerin referans beton ve çelik tel donatılı beton dolu numunelere kıyasla daha sünek davranış sergiledikleri sonucuna ulaşılmıştır. Numunelerin göçme modları incelendiğinde, çelik tüplerin arası beton dolu/boş farketmeksizin, istisnasız tüm numunelerde fil ayağı şeklinde göçme (üst kısımdan itibaren ~%10h) meydana geldiği görülmüştür. DST ve CFDST numunelerin dış çelik tüplerinin burkulma modlarında farklılık görülmezken, DST numunelerin iç çelik tüplerinin dışa doğru, CFDST numunelerin iç çelik tüplerinin ise içe doğru burkulduğu görülmüştür. Bu durum, eksenel basınç etkisindeki betonun yanal genişlemesi ile iç çelik tüpte oluşturduğu basınçtan kaynaklanmaktadır. CFDST numunelerin göçme modları karşılaştırıldığında ise tüm numunelerin dış ve iç çelik tüplerinin burkulma modları aynı olmasına karşın, dış çelik tüplerde meydana gelen burkulmaların doluluk boşluk oranına bağlı olarak farklı bölgelerde yoğunlaştığı görülmüştür. Doluluk-boşluk oranı 0.75 olan CFDST'lerin dış tüplerinde meydana gelen burkulmaların genel olarak numunenin üst kısmına yakın bölgelerde (%(2030)h), doluluk-boşluk oranı 0.50 olan numunelerde ise dış tüpte meydana gelen burkulmaların genel olarak numunenin orta kısımlarında (üst kısımdan itibaren %(4060)h) yoğunlaştığı görülmüştür. Bu durumun, doluluk-boşluk oranı arttıkça artan çelik tüp enkesit alanı ile numunelerin daha rijit hale gelmesi ve iç çelik tüpün beton üzerinde oluşturduğu sınırlama etkisinin artmasıyla betonun yanal genişlemesinin kısıtlanmasından kaynaklandığı düşünülmektedir. Ayrıca, çelik tüpler ve betonda oluşan deformasyon/hasarların en gerçekçi biçimde anlaşılabilmesi, betonda oluşan çatlakların izlenebilmesi ve beton ile çelik arasındaki ilişkinin gözlemlenebilmesi amacıyla numuneler deney sonrası ikiye kesilmiştir. İkiye kesilen numuneler incelendiğinde, beton ve çelik tüpler arasında göçme bölgeleri (çelik tüplerin burkulduğu bölgeler) haricinde boşluk gözlenmemiş olup çelik tüpler ve betonun aderansının iyi olduğu görülmüştür. Referans beton dolu numunelere kıyasla, çelik tüplerin burkulduğu bölgelerde oluşan çelik tüpler ve beton arasındaki boşlukların lif donatılı beton dolu numunelerde daha fazla olduğu görülmüştür. Bu durum, lif donatıların basınç kuvveti etkisiyle agregaların etrafında oluşan çatlak ilerleyişini durdurması dolayısıyla betonun yanal genişlemesini sınırlandırmasından kaynaklanmaktadır. İkiye kesilen numunelerin dış çaplarındaki artış/değişim ve eksenel kısalmaları ölçülmüştür. Artan beton hacmine bağlı olarak, doluluk-boşluk oranı azaldıkça referans beton dolu DST'lerin dış çaplarında meydana gelen genişlemenin arttığı (%5.3) görülmüştür. Polipropilen lif ve çelik tel donatılı beton dolu DST'lerin dış çaplarındaki genişlemeler karşılaştırıldığında ise doluluk-boşluk oranı arttıkça numunelerin daha rijit hale geldiği ve dış çaplarındaki genişlemenin azaldığı (sırası ile %5.3 ve %3) görülmüştür. Bu durum, lif donatıların yüksek beton hacimlerinde daha etkili olması ve betonun yanal genişlemesini sınırlandırması ile açıklanabilir. Numunelerin eksenel kısalmaları karşılaştırıldığında, doluluk-boşluk oranı farketmeksizin referans beton dolu numunelerin lif donatılı beton dolu numunelere göre eksenel yük altında daha fazla deplasman yaptığı görülmektedir. Sonuç olarak, lif donatılı betonlar CFDST numunelerin rijitliğini önemli derecede arttırmaktadır. Tez aşağıdaki bölümlerden meydana gelmektedir: 1. Bölüm'de tezin amacı, motivasyon, kapsam ve yöntem açıklanmıştır. Parametreler kapsamında incelenen CFDST'ler ile ilgili daha önce yapılmış deneysel ve sayısal çalışmalar 2. Bölüm'de özetlenmiştir. 3. Bölüm numunelerin tasarım parametrelerine, malzeme özeliklerine, malzeme deneylerine, numune üretim sürecine, deney düzeneğinin hazırlanmasına, deney süresince kullanılan ölçüm/veri toplama cihazlarının konumlandırılmasına ve deneysel hazırlık sürecinin detaylarına ayrılmıştır. Eksenel basınç deneyleri süresince yapılan gözlemlere ve elde edilen veriler ile çizilen eğrilerin değerlendirilmesine 4. Bölüm'de yer verilmiştir. 5. Bölüm'de deneylerden elde edilen sonuçlar parametreler kapsamında birbirleri ve yönetmelik bağıntıları yardımıyla yapılan hesaplamalar ile karşılaştırılmıştır. 6. Bölüm'de ise çalışma kapsamında elde edilen sonuçlardan ve gelecekteki olası çalışmalar için önerilerden söz edilmektedir.
-
Ögeİlköğretim binalarında etkin günışığı kullanımına ilişkin bir çalışma(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2023-01-26) Bircan, Pınar ; Yener Köknel, Alpin ; 502181533 ; Çevre Kontrolü Yapı TeknolojisiGünışığından etkin yararlanma ve doğal aydınlatma sistemi tasarımı, insanlığın yeryüzünde varoluşundan itibaren üzerinde düşündüğü ve çözümler ürettiği bir meseledir. Bu durum insanlık tarihinin günümüze kadar ulaşan mimari yapıtlarından kolay bir şekilde okunabilmektedir. Yapım malzemesi ve yöntemi farketmeksizin yapı içerisine günışığının alınması başlıca yapı tasarım parametrelerinden biri olmuştur. Günışığının etkin kullanımı sürdürülebilir bina tasarımı için önemli bir kriterdir. İster estetik amaçlı olsun isterse işlevsel bir amaca hizmet etsin yapı içerisindeki günışığının tasarımı ve kontrolü uzmanlık gerektirmektedir. Günışığının mekan içerisine doğru bir biçimde alınması ve kontrol edilmesi günışığının dinamik yapısı sebebi ile karmaşık bir tasarım problemi ortaya koymaktadır. Günümüzde Uluslararası Aydınlatma Komisyonu'nun (CIE) çalışmaları sonucunda hazırlanan ve Türk Standartları Enstitüsü tarafından kabul edilen TS EN 17037:2022 Binalarda Günışığı standardı ile uzmanlar yapı tasarımının proje ve uygulama sürecinde günışığını bir tasarım girdisi olarak projeye dahil edebilmektedirler. Günışığı yapay aydınlatma sistemleri ile karşılaştırıldığında pek çok yönden avantaja sahiptir. Yapay aydınlatmanın ilk yatırım ve enerji tüketim maliyetleri açısından değerlendirildiğinde doğal aydınlatma sistemi tüm bu maliyetlerin dışında kalır. Renksel geriveriminin iyi olması mekan içerisinde gerçekleştirilen eylemin görsel anlamda daha konforlu olmasını sağlamaktadır.Ayrıca günışığı ile aydınlatılmış mekanlarda insan gözü yapay aydınlatmaya kıyasla daha iyi uyum sağlamaktadır. Günümüzde binalarda günışığı kullanımının enerji tüketimi ve maliyetleri açısından rolü hızla önem kazanmaktadır. Artan enerji ihtiyacına karşı alternatif enerji kaynakları arayışına ek olarak varolan sistem içerisinde enerjinin korunumu ve kontrolü de sağlanmalıdır. Günışığından etkin yararlanma ve doğal aydınlatma sistemi tasarımı, yapay aydınlatmanın sebep olduğu enerji tüketiminin azaltılması yönünde önemli paya sahip olacaktır. Eğitim yapılarında yeterli günışığının sağlanması çok yönlü bir kazanım sağlamaktadır. Günışığına maruz kalmanın öğrencilerin fizyolojik ve psikolojik sağlıkları üzerinde doğrudan etkisi vardır. Öğrenme ortamlarında doğal aydınlatma sistemlerinden yararlanmanın öğrencilerin öğrenme kapasitelerini arttırdığı yönündeki araştırmalar eğitim yapılarının fiziki koşullarının önemle gözden geçirilmesi gerektiğini ortaya koymaktadır. Eğitim ortamlarında günışığından en üst düzeyde yararlanmanın ve kalitesini arttırmanın eğitimde başarının artmasına da katkıda bulunacağı bir gerçektir. Doğal aydınlatma sistemleri tasarımlarının değişen eğitim yaklaşımları ve yeni nesil öğrenme ortamlarının mekansal kurgusuna hizmet edebilmesi ve esneklik gösterebilmesi önemlidir. Klasik eğitim sisteminde yer alan öğretmen merkezli öğrenme ortamlarının artık değişmekte olduğu, mekanların ve öğrenme biçimlerinin esnek, uyarlanabilir ve dönüşebilir hale geldiği görülebilmektedir. Bu anlamda tip projeler üzerinden eğitim yapısı üretmenin çok sayıda dezavantajı bulunmaktadır. Doğal aydınlatma sistemi tasarımında bu dezavantajlı durumların ortaya çıkarılması ve içerisinden optimum yaklaşımın benimsenmesi amacıyla tip ilköğretim okulu projesinin, ılımlı-nemli iklim bölgesi için saydamlık oranı ve yönlenme değişkenleri ile değerlendirilmesini hedeflemiştir. Yapı içerisinde yeterli günışığının sağlanmasında değerlendirme yöntemi olarak TS EN 17037:2022 Binalarda günışığı standardı temel alınmıştır. Yapının kuzey-güney ve doğu-batı yönlenmesi ile oluşturulan senaryolar, birbirinden zıt yöndeki cephelerde cephe açıklığı bulunan derslikler için olumlu ve olumsuz durumların aynı yapı içerisinde ve aynı kat düzleminde bulunduğunu göstermektedir. Bu çalışma uygulanan tip projeler için optimum yönlenmenin tüm derslikler için mümkün olamayacağını ortaya koymakta ve binalarda doğal aydınlatma sistemi ile yeterli günışığının sağlanması için optimum yönlenme ve cephe açıklığı için öneriler sunmaktadır.
-
ÖgeMekanik olarak tespit edilen cephe sistemlerinin Türkiye'deki mevcut durumu ve değerlendirilmesi(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2022) Karanfil, Beliz ; Yazıcıoğlu, Fatih ; 732387 ; Çevre Kontrolü ve Yapı Teknoloji Bilim DalıTeknolojinin gelişmesi ile birlikte birçok alanda özellikle de yapı sektöründe yenilikler meydana gelmektedir. Bununla birlikte insanların yapılardan beklediği performanslar da zamanla değişmeye başlamıştır. İlk yapıların genellikle insanları dış ortam koşullarından koruma amacıyla yapıldığı görülürken günümüzde yapıların bu temel barınma ihtiyacının yanında birçok farklı fonksiyonu karşılaması beklenmektedir. Yapının hem fiziksel hem de estetik açıdan performans gereksinimlerini karşılayan cephe sistemlerinde bu değişimler tarihsel süreç içerisinde açıkça okunabilmektedir. Yapı kabuğunun önemli bir parçası olan cephe sistemleri alt konstrüksiyon, yalıtım, kaplama ve bağlantı elemanları gibi farklı bileşenlerden oluşur. Yapı sektörü içerisinde birbiri ile bağlantılı birçok alanı barındırmaktadır. Bu nedenle bir alanda meydana gelen değişim bağlantılı olduğu başka bir alanı da etkileyebilmektedir. Bu durumdan birden çok bileşenden oluşan cephe sistemleri de süreç içerisindeki gelişmelerden etkilenerek değişime uğramıştır. Teknolojik yeniliklere bağlı olarak cephelerde kullanılan tespit sistemleri değişmektedir. Mevcut sistemlerin eksik ya da sorunlu yönleri geliştirilerek iyileştirilmeye çalışılmaktadır. Buna bağlı olarak da aynı malzemeler farklı sistemler ile tespit edilmektedir. Bu çeşitlilik bir taraftan farklı alternatifler sunarken diğer bir taraftan da karmaşaya neden olabilmektedir. Cephe sistemleri ile ilgili aynı malzemenin tespit edilmesinde kullanılan sistem elemanları ve birleşim detaylarındaki farklılıklarda bu alanda çalışan çok sayıda firmanın bulunmasının da etkisi bulunmaktadır. Firmalara bağlı olarak kullanılan sistem, alt konstrüksiyon profilleri, bağlantı elemanları ve birleşim detayları değişiklik gösterebilmektedir. Bunun yanında firmalar tarafından bu sistemlere verilen isimler de farklılık gösterdiğinden aynı sistemler farklı sistemler gibi algılanabilmektedir. Yapı sektöründe cephe sistemleri ile ilgili tasarım, uygulama, malzeme üretimi ve denetleme gibi işlevlere sahip farklı firmalar bulunmaktadır. Bu firmalar cephelerin tasarlanmasından inşa edilmesine kadar geçen süreçte farklı görevler üstlenirken bir yandan da birbirleri ile koordineli halde çalışmaktadır. Farklı disiplinlerin çalıştığı bu süreçlerde ortak bir iletişim dilinin kurulması hem sürecin daha sağlıklı bir şekilde ilerlemesini sağlayabilir hem de süreçteki sorunları azaltabilir. Bütün bu durumlar göz önünde bulundurulduğunda hem bu farklılıklardan oluşabilecek karmaşayı ortadan kaldırmak hem de sistem seçiminde yol gösterici olmak için bu sistemler ile ilgili bir sınıflandırma yapılması ihtiyacı doğmuştur. Cephe sistemleri ile ilgili sınıflandırma malzemeye, yapım sistemine ve tespit elemanına göre yapılabilirken alt konstrüksiyon ve kaplama arasındaki ilişkiyi bu sınıflandırmaların ayrı ayrı tam olarak karşılamadığı da görülmektedir. Kullanılan tespit elemanları aynı olup bu elemanın alt konstrüksiyon ile kaplama arasında ilişkisi ya da bağlantı detayı değişebilir. Bu nedenle bütün bu farklılıkları göz önünde bulundurarak her bir malzeme özelinde cephe kaplaması ile alt konstrüksiyon arasındaki ilişkinin ele alınması ve buna bağlı olarak mevcut sistemlerin değerlendirilerek gruplandırılması gerekmektedir.
-
ÖgeSergileme mekânlarının aydınlatılması ve yapı kredi kültür sanat binasının incelenmesi( 2020) Özgür, Pınar Ceren ; Mimarlık, Çevre Kontrolü ve Yapı TeknolojisiSergi; halkın gezip görmesi, tanıması için uygun biçimde yerleştirilmiş ürünlerin, sanat eserlerinin tümü olarak tanımlanmaktadır. Müze ve sergi mekânları, sanat eserlerinin sürekli ya da geçici bir zaman diliminde sergilenmesini ya da korunmasını amaçlar. Sergileme mekânlarının aydınlatılması, hem sergilenen nesnelerin ziyaretçi tarafından algılanmasını kolaylaştırmayı hedeflemektedir. Ayrıca bu tasarım, eserin ışıktan zarar görmesini önlenmeye de yöneliktir. Sergileme mekânları aydınlatılırken mekânın özellikleri, sergilenecek eserin özellikleri, kullanıcının özelliklerinin değerlendirilmesi ve en makul tasarımın uygulanması gerekmektedir. Yapılan bu tez çalışmasında birinci bölüm giriş bölümüdür. Bu bölümde çalışmanın amacı ve kapsamı belirlenmiştir. İkinci bölümde sergi kavramı ve sergi mekânlarının günümüze kadarki gelişim süreci üzerine bilgi verilmiştir. Ayrıca bu bölümde, sergi mekânlarının sınıflandırılması konusunda bilgi verilip yakın zamanda ziyaretçiye açılan sergi ve müze mekânlarından örnekler incelenmiştir. Üçüncü bölümde sergileme mekânlarında aydınlatmanın önemi ve temel ilkeleri hakkında literatür çalışması yapılmıştır. Sergileme mekânlarındaki ziyaretçinin görsel konfor koşulları ve sergilenen eserlerin zararlı ışıktan korunması konusunda araştırma yapılmıştır. Dördüncü bölümde sergi mekânlarının iç mekân aydınlatması; doğal aydınlatma ve yapma aydınlatma olarak incelenmiştir. Doğal aydınlatmaya bağlı gelişebilecek sorunları engelleme amaçlı kullanılabilecek güneş kontrolü hakkında da bilgiler verilmiştir. Beşinci bölümde örnek sergi mekânı olarak Yapı Kredi Kültür Sanat yapısı ele alınmıştır. Yapıda bulunan Galeri 1 mekânında bulunan nesne aydınlatması ve mekân aydınlatması ayrı ayrı incelenmiştir. Yapı Kredi Kültür Sanat Binası incelenirken gözlem ve simülasyon çalışmaları kullanılmıştır. Bu bölümde ek olarak, Yapı Kredi Kültür Sanat binası Galeri 1 mekânı aydınlatma standartları açısından incelenip standartlara uygun olmayan bölümler için iyileştirme önerleri yapılmıştır. Bu çalışmalar sonucunda, sergilenen nesne çeşidi, sergilenme biçimi ve mekânın mimari özelliklerinin aydınlatma tasarımı ile ilişkisi değerlendirilmiştir.
-
ÖgeSu korunumu açısından yerleşme tasarımında yüzeysel akış miktarının değerlendirilmesi(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2022-06-16) Taşkın, Halime Firdevs ; Manioğlu, Gülten ; 502181528 ; Çevre Kontrolü ve Yapı TeknolojisiBu tez çalışması kapsamında, yerleşme tasarımının bir sonucu olan arazi kullanım oranı ve yüzey örtü malzemelerinin yüzeysel akış miktarını nasıl ve ne derecede etkilediği incelenmiştir. Arazi kullanım oranları farklı olacak şekilde tasarlanan 9 farklı yerleşme ve bu yerleşmelerde yüzey örtü malzemesi olarak kullanılabilecek 336 farklı malzeme kombinasyonu ile her senaryoda oluşabilecek yüzeysel akış miktarı Rasyonel Yöntem kullanılarak hesaplanmıştır. Yerleşmelerde su korunumu sağlama hedefine yönelik yapılan bu tez çalışması, altı ana bölümden oluşmaktadır. Çalışmanın birinci bölümünde; artan su talebine karşın su kaynaklarının giderek azalmasına dikkat çekilmiş, yerleşme tasarımının su korunumu üzerindeki önemi vurgulanarak çalışmanın amacı özetlenmiştir. İkinci bölümde; suyun önemi ve neden korunması gerektiği detaylı olarak açıklanmıştır.
-
ÖgeTarihi yığma yapıların onarımında kullanılan enjeksiyon yöntemi ve hidrolik kireç esaslı enjeksiyon malzemelerinin (grout) performans değerlendirilmesi(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2022-02-01) Takır Akyurt, Deniz ; Özgünler Acun, Seden ; 502181524 ; Çevre Kontrolü ve Yapı TeknolojisiTarihi yığma yapıların yapısal özelliklerini iyileştirmek ve sürdürülebilir kılmak için sıklıkla onarım ve güçlendirme çalışmaları yapılmaktadır. Tarihi yığma yapıların onarımında kullanılan en yaygın yöntemlerden biri enjeksiyon yöntemidir. Enjeksiyon yöntemi (grouting) hasarlı yapıların iç boşluklarını ve gözenekli yapısını doldurmak, çatlaklarını ve süreksizliklerini gidermek ve bileşenlerinin kendi aralarındaki kohezyonunu artırmak için düşük viskozite, yüksek penetrasyon ve düşük ayrışma eğilimi gösterecek şekilde uygun bağlayıcı ve su ile hazırlanmış akışkan kıvama sahip şerbetlerin (grout) hasarlı yapı elemanına enjekte edilmesiyle uygulanır. Enjekte edilen şerbet sertleştikten sonra yapı elemanının monolitik yapıda olması sağlanır. Genelde yığma duvarlarda uygulanan ve duvarın kesme ve eğilme mukavemetini iyileştirmek için kullanılan bir yöntemdir. Ancak enjeksiyon şerbeti (grout), yapı elemanına uygulandıktan sonra, özgün dokuyu bozmadan kolayca geri alınamayacak bir yöntemdir. Enjeksiyon yöntemi, hasarlı yapıların süreksizliklerini önleyip dayanımlarını geri kazanmasını sağladığı için onarım çalışmalarında tercih edilmektedir. Uygulanan enjeksiyon malzemesi, yığma yapıdaki özgün malzemeye uyumluluğu sağlaması şartı ile Venedik Tüzüğü tarafından kabul görmektedir. Ülkemizde birçok yığma yapının onarımında enjeksiyon yönteminin tercih edildiği görülmektedir. Enjeksiyon yönteminde kullanılan malzemeler, firmalar tarafından toz halinde torbalanmış ürünler olarak temin edilmekte ve firma tarafından belirtilen uygulama prosedürüne göre karışım hazırlanarak hasarlı yapı elemanlarına uygulanmaktadır. Enjeksiyon yöntemi tersinir bir yöntem olmadığı için uygulama sırasında ve sonrasında problemler oluşabilir. Bu nedenle uygulanacak malzemenin içeriği, uygulama yönteminin prosedürü belirlenmeli, uygulama öncesinde model yapı elemanı oluşturulmalı, yapı elemanının performansı incelenmeli, belirli aralıklarla enjeksiyon malzemesi ve yapı elemanı kontrol edilmelidir. Ülkemizde yapılan uygulamalarda hazır enjeksiyon malzemelerin tercih edildiği ancak uygulama öncesi ve sonrası gerekli araştırmaların yapılmadığı görülmektedir. Çalışma kapsamında; tezin birinci bölümünde tezin amacı ve kapsamı üzerinde durulmuştur. İkinci bölümünde, tarihi yığma yapılarda kullanılan harçlar, yığma yapılarda görülen hasarlar ve nedenleri, hasar tespit yöntemleri ve yığma yapıların onarım ve güçlendirme çalışmalarında kullanılan teknikler üzerine teorik bilgiler sunulmuştur. Yığma yapıların onarımında kullanılan enjeksiyon yöntemi, enjeksiyon yönteminin uygulama öncesi, uygulama sırası ve sonrasında yapılması gereken durumlar açıklanmıştır. Onarımda kullanılan enjeksiyon malzemelerinin özellikleri hakkında bilgi verilmiş, literatür çalışmalarında hazırlanan enjeksiyon malzemelerinin özellikleri ve elde edilen sonuçlar açıklanmıştır. Üçüncü bölümünde firmaların verdiği prosedüre uygun olarak enjeksiyon malzemeleri hazırlanmış ve kireç esaslı enjeksiyon malzemelerin performans analizi için deney programı oluşturulmuştur. Deney programı enjeksiyon malzemesinin toz, taze ve sertleşmiş halde olmak üzere üç aşamada planlanmış, literatür çalışmaları ve standartlar referans alınarak uygulanacak deneylerin içerikleri belirtilmiştir. Dördüncü bölümünde toz halde enjeksiyon malzemesinin fiziksel ve kimyasal özellikleri, taze haldeki enjeksiyon malzemesine akışkanlık, hacim sabitliği, penetrasyon özellikleri ve priz süresi belirlenmiş, sertleşmiş haldeki enjeksiyon malzemelerin fiziksel, mekanik ve dayanıklılık deneyleri uygulanmış, sonuçları karşılaştırmalı olarak değerlendirilmiştir. Son bölümünde ise çalışma kapsamında elde edilen sonuçlar yorumlanmış, daha sonra yapılacak çalışmalar için öneriler yapılmıştır.
-
ÖgeYapısal sürdürülebilirlik bağlamında BIM koordinasyonu ile yapı elemanı tasarımı yaklaşımı(Fen Bilimleri Enstitüsü, 2020) Soylu, Pınar ; Tavil, Aslıhan Ünlü ; Çevre Kontrolü ve Yapı TeknolojisiGünümüzde yapısal atıklar kaynaklı doğal çevre kirliliği, ham madde tüketimi, enerji tüketimi kontrol edilemez boyutlara varmaktadır. Yapılar sonsuz varlıklar değildir, yapının öngörülen yaşam ömrünü tamamlamasıyla beraber yıkımı kadar estetik kaygılar, değişen ihtiyaçlarla da yapının ömrü sonlandırılmaktadır ve yıkım sonrası büyük yapısal atık problemleri ortaya çıkmaktadır. Sebep ne olursa olsun bir yapının plansız ve kontrolsüz yıkımı pek çok açıdan çevresel yük oluşturduğu kadar maliyet yüküne ve enerji kaybına da neden olmaktadır. Bu nedenle bina yaşam döngüsünün her evresini dikkate alan tasarımlar daha önemli hale gelmektedir. Bu amaç doğrultusunda bir yapının tüm katılımcıları kendi profesyonel alanlarına göre stratejiler geliştirmektedir. Mimar, mühendis ve diğer profesyonel proje paydaşları bu strateji doğrultusunda bütüncül şekilde çalışarak yapısal atık miktarını azaltacak, enerji, ham madde, zaman ve ekonomik kaybı da düşürecek alternatif yollara, seçimlere yönelmektedir. "Design for Deconstruction" (DfD) söküme dayalı, kullanım ömrünü daha verimli bir şekilde yönetmeyi amaçlayan, yapısal sürdürülebilirliği yapı, yapı elemanı, bileşen ve malzeme ölçeklerinde geri kazanımı ele alan ve bina yaşam döngüsünü dikkate alan bir tasarım stratejisidir. Bir yapının tasarım aşamasında bu stratejiler ile tasarlanması, atık oluşumunun azalmasına, yapının kullanımının değişmesinde esnekliğe ve yapı elemanlarında, bileşenlerde ve malzemelerde yeniden kullanım için sökme, geri dönüşüm için nitelikli geri kazanım gibi olanaklara imkan veren tasarım anlamına gelmektedir. Bir başka deyişle yapısökümü için tasarımda mevcut yapı gelecekteki yapının yapı elemanları, bileşenleri ve/veya malzemeleri için kaynak olabilmektedir; enerji, ham madde, zaman ve ekonomik kaybı azaltmaktadır. Bu stratejinin verimli işlemesi tasarımın doğru şekilde yapılmasına ve "yıkım" sürecinin tamamen planlı ve verimli yönetilmesine bağlıdır. Yapının tasarım aşamasında yıkım sürecini belirleyen söküm stratejileri ve değişkenlik gösteren kullanıcı ihtiyaçlarına yönelik uyarlanabilirliği de göz önüne alındığında yapı üretim - yıkım süreci karmaşıklaşarak koordinasyonu gittikçe zorlaşan bir faaliyete dönüşmektedir. Süreç bütünlüğünü korumak, verimli şekilde yönetebilmek ve sağlıklı şekilde koordinasyonunu sağlamak amacıyla geleneksel tasarım yöntemlerinin yetersiz kaldığı noktada BIM (Yapı Bilgi Modelleme Sistemi) devreye girmektedir. Sahip olduğu avantajlar ve yazılımın gelişime açık olması nedeniyle güncel çalışmaların pek çoğu BIM da üzerinden yürütülmektedir ve büyük bir fırsat alanıdır. BIM ile beraber karmaşık yapı üretim sürecinin inşasından önce sayısal ortamda koordine etme, net veriler elde etme, inşa etme ve bu verileri saklama seçeneği sağlanmıştır. BIM'in gelişimi ile beraber tasarımcıya ve diğer proje paydaşlarına proje yapım sürecinin bina yaşam döngüsüyle beraber her evrede beraber değerlendirilme imkanı sağlanmıştır. Bu durum ayrıca problemleri önceden görme ve inşa etmeden önce stratejik olarak sürdürülebilirlik kararlarını uygulayarak süreci verimli şekilde yönetmeye ve uygulamaya dair bilgileri sayısal model içerisinde biriktirmeye de imkan vermektedir. Bu amaçla tez çalışmasında "Yapısal Sürdürülebilirlik Bağlamında BIM Koordinasyonuyla Söküme Uygun Yapı Elemanı Tasarımı Yaklaşımı" geliştirilmeye çalışılmıştır. Bu doğrultuda tasarlanan yapı elemanının yaşam süreci boyunca muhtemel onarım, değişim, dönüşüm, söküm, yıkım ve yenileme gibi müdahalelerde esneklik sağlayacak ve ömrünü tamamladığında minimum yapısal atık üretimi ve üretilen bu yapısal atıkların da ne şekilde dönüştürüleceğinin tasarımda planlanması ile çevresel zararları düşürmeyi hedeflemektedir. Bu üretilen sökülebilir yapı elemanının BIM aracılığı ile bir veritabanı haline getirilerek saklanabileceği ve başka projelerde kullanılabileceği düşünülmektedir. Bu sonucunda ise inşaat endüstrisinin alternatif yöntemlere yönelmesine ve atık çevriminin kapalı döngüde kalmasına destek olunacağı düşünülmektedir.