FBE- Mimarlık Lisansüstü Programı - Doktora

Bu koleksiyon için kalıcı URI

Gözat

Son Başvurular

Şimdi gösteriliyor 1 - 5 / 143
  • Öge
    Aptitudes and attitudes: Human-centred pedagogies in foundation design studios
    (Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2021) Hysa, Desantila ; Özkar, Mine ; 709866 ; Mimarlık
    Attitudes (dispositions) complement knowledge and skills in a competency-centered curriculum of higher education. They refer to the affective learning dimension, and it is challenging to address and assess them. But they are the crux – when, how, and why to apply the knowledge and skills. In architectural design curricula, attitudes are especially relevant to ensure the training of responsible designers. Although humanistic and environmental issues are increasingly in the spotlight, attitudes endorsed in most schools' studio cultures tend towards the black box of individual creativity more than collaborative and participatory processes. As computational methods that expound the reasoning processes of design become ever more popular, new opportunities arise for open and liable design cultures. Yet, connecting these methods to a broader competency in design is still in progress. This thesis establishes the transdisciplinary context and a conceptual framework for computational methods to implement and assess accountability as an attitude in design education. It involves the development of the designerly character, the training of judgment in performing aptitude. It further shows that computation in early design education supports the cultivation of desired attitudes such as knowledge sharing and consequent accountability. Computational formalisms, such as shape rules, are devices of visual computing that help designers externalize and share design ideas for collective reflection. While documenting thought processes, they support beginning designers in developing a sense of accountability for their design thinking as necessary for reflecting critically. As knowledge and skills are in constant change, attitudes and values are still the core that guides action in design. The overview presented here on the topic points to an ever-growing need to address attitude in architectural design education. The sharing in a collaborative learning environment result in greater opportunities for reflection, and, consequently, learning with accountability. This study highlights the following ethical dimensions of design: a. the externalization of one's design reasoning brings transparency to the process, b. transparency enables self and others to trace one's reasoning and actions, c. sharing one's knowledge and reasoning initiates reflections for further actions. The "externalizing, sharing, and reflecting" motivates accountable actions in the design environment. Furthermore, the study refers to the use of analog computational tools which enable reflection in an educational setting. Five points of impact are identified: a. visual computation has the potential to create original languages of design or to analyze existing languages, still allowing for creative expression, b. the explicitness of visual design computation enables the designer to externalize the design process to a certain extent, c. externalization when followed by sharing with the members of a community, gives opportunity to reflect on past reasoning, internalizing, and regenerating other concepts, externalizing, because of the materialized sharing, d. reflecting on one's reasoning, or thinking about thinking points to the inherent metacognitive aspect of the reflective practice, e. metacognition is a condition for attitudes to be learned and changed over time as sequential reflection contributes to developing dispositions of how to act in future situations. The motivation behind this research is to show the methodological impact of computational design thinking on supporting the learning of attitudes while viewing design as a social act of creation. Allowing more computational methods in the design studio pedagogy holds potential for enhancing the grounds for reflecting, partaking, and answerability. John Dewey wrote on cultivating reflective thinking, through hands-on art, as a character in the learner. In the design literature that Donald Schön spearheaded, reflection is a mode of inquiry that situates the learner in different experiences, enabling a deeper awareness while interacting socially. Reflective practice demands intellectual attitudes which are intrinsically moral. At the same time, there is an ever-growing need to cultivate values and attitudes that acknowledge the computational and digital turn of design in higher education. In this research, I propose and test analog computational tools in a foundation design studio to understand whether making visible the divergence and convergence of thought provides a ground for reflecting, partaking, and answerability. Embracing design as computation and computation as design, the externalization of the process serves a societal purpose. It evokes accountability and sharing. The openness of visual computing in basic design serves to document thinking processes, but it also helps beginning designers develop an understanding of what design thinking entails for communication and collaboration. Thus, computational methods may allow for open design education in support of democratic studio environments, where "openness" is read at different layers: an open design process, being open to peer review, open to collaboration, open to sharing, and open to embracing the views of others. Such attitudes are instrumental in design processes for liable conduct towards colleagues, users, and the environment. This research presents the outcomes of a longitudinal study performed in a beginning design studio. The linguistic analysis of students' reflections shows that a rule-based approach to design incites accountability attitudes among learners even in a brief period. This study reveals that computation in early design education fosters the desired attitudes such as knowledge sharing and consequent accountability. The basic design studio is an inclusive environment where active individuals engage with tools and opportunities to articulate their thought and production processes. Alongside a technical aptitude, the student reflects and develops personal values during the experience. Learning design is about training judgment. How effort and exertion train judgment is both personal and collective, making the studio the pragmatic and at the same time creative design learning environment it is. These reflective learning environments implant attitudes. Computation is not a burden but the means to reflect, share, compare, and alter in the transcending and empowering learning experience of the basic design studio.
  • Öge
    Çatalca bölgesi savunma yapıları ve koruma sorunları
    (Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2021) Efeoğlu, Melik ; Eyüpgiller, Kemal Kutgün ; 709833 ; Mimarlık
    Çatalca Bölgesi, coğrafi yapısı ve konumu nedeniyle tarih boyunca İstanbul'un güvenliği açısından önemli yerlerden biri olmuştur. Trakya üzerinden gelecek saldırıları yavaşlatmak, engellemek ve saldırılara karşılık vermek amacıyla üç farklı dönemde inşa edilmiş savunma yapılarına sahiptir. Bölgedeki savunma yapıları, Karadeniz ve Marmara Denizi arasında, kuzey – güney yönünde kesintisiz bir savunma hattı oluşturmaktadır. Roma Dönemi'nde, Anastasius Surları, Osmanlı Dönemi'nde tabyalar ve Cumhuriyet Dönemi'nde de koruganlar inşa edilmiştir. Bu yapılar, ait oldukları dönemlerin, savunma sistemini ve taktiğini ayrıca, askeri mimarisini temsil eden kültür varlıklarıdır. Ancak, savunma tarihimizde yeri olan ve ülkemizin askeri mimari mirasının önemli bir bölümünü oluşturan bu yapılar, günümüzde farklı koruma sorunlarına bağlı olarak yok olma tehdidi ile karşı karşıyadır. Bölgedeki tarihi savunma yapılarının korunmalarına yönelik, ne yazık ki günümüze kadar kapsamlı ve bütüncül koruma çalışmaları yapılmamıştır. Yapıların yalnızca bir bölümü, ilgili koruma kurulu tarafından tescillenmiş ve yasal olarak koruma altına alınmıştır. Çatalca Bölgesi'ndeki tarihi savunma yapılarının bozulmalarına yol açan etmenlerin tespit edilmesi ve koruma sorunlarına kalıcı, aynı zamanda sürdürülebilir çözümlerin üretilmesi, bu mirasın gelecek kuşaklara aktarılması açısından önemlidir. Bölgedeki tarihi savunma yapılarının, mimari ve tarihi değerlerini gün yüzüne çıkarmak, korunmalarına yönelik farkındalığı artırmak amacıyla bu çalışma hazırlanmıştır. İstanbul'un savunulması için aktif ve etkin roller üstlenen bölgedeki savunma yapılarını, gelecek kuşaklara doğru bir şekilde aktarmayı ve bu bağlamda, bütüncül koruma önerileri üretmeyi amaçlayan bu çalışma, beş bölümden oluşmaktadır. Çatalca Bölgesi'ndeki tarihi savunma yapılarının sayısı ve çeşidi göz önünde bulundurulduğunda, bölgenin stratejik açıdan önemi ortaya çıkmaktadır. Bu kapsamda çalışmanın birinci bölümde, Çatalca Bölgesi'nin konumu ve farklı dönemlerde inşa edilen savunma yapılarının bulunduğu yerler açıklanmıştır. Ele alınan konunun sınırları belirlenmiş ve bu çalışmayı gerekli kılan nedenler belirtilmeye çalışılmıştır. Ayrıca, tezin ana hedefleri vurgulanmış ve alan çalışmaları sırasında izlenen yöntem ve teknik aktarılmıştır. Yerleşim alanlarını ve insan faaliyetlerini çeşitli tehditlere karşı korumada etkili olan savunma yapıları, uzun yıllar boyunca, kentlerin fiziki yapısını belirleyen ve şekillendiren önemli yapılar olarak da karşımıza çıkmaktadır. Bu bağlamda, savunma yapılarının tarihsel süreç içerisindeki gelişimi ve gelişim sürecine bağlı olarak, ortaya çıkan savunma yapılarının türleri, ikinci bölümde incelenmiştir. Tarih boyunca tehlikelere karşı kendini korumak isteyen insanoğlu, çeşitli savunma yolları aramıştır. Doğal bir refleks olan savunma eylemi, farklı savunma yapılarının ortaya çıkmasına ve değişen koşullar karşısında bu yapıların dönüşmesine ve yenilenmesine yol açmıştır. Bu bölüm kapsamında, savunma yapılarının değişim ve dönüşüm sürecini zorunlu hale getiren koşullar irdelenmiştir. Yeni ihtiyaçlar ve gereksinimler karşısında savunma yapılarındaki evrim, ayrı başlıklar altında açıklanmaya çalışılmıştır. Çatalca Bölgesi'ndeki savunma yapıları da, inşa edildikleri dönemin şartlarına göre tasarlanmıştır. Bu yapılar, farklı dönemlerin askeri mimarisini ve savunma taktiğini, karşılaştırma yaparak değerlendirmemize imkân tanımaktadır. Çalışmanın üçüncü bölümünde, öncelikle bölgenin önemine vurgu yapılmış ve bölgenin farklı dönemlerde inşa edilen savunma yapıları için tercih edilme nedeni açıklanmaya çalışılmıştır. Tezin ana konusunu oluşturan savunma yapıları ayrı başlıklar altında ele alınmıştır. Arşiv ve literatür araştırmaları sonucunda, özgün bilgilere ulaşılmış, alan – saha çalışmaları ile yapıların mevcut durumları belgelenmiştir. Yazılı ve görsel kaynaklardan elde edilen bilgiler ışığında, bölgedeki savunma yapılarının tarihçeleri, bu bölümde aktarılmıştır. Ayrıca, bölgede yapılan alan çalışmaları sonucunda, yapıların mimari özellikleri saptanmaya, koruma sorunları tespit edilmeye çalışılmıştır. Günümüze ulaşan tarihi savunma yapılarının bozulmalarına ve tahrip olmalarına yol açan faktörlerin doğru bir şekilde saptanması, alınacak koruma kararlarını belirleyeceği için önemlidir. Bu bağlamda, bölgedeki savunma yapıları, yılın farklı dönemlerinde ziyaret edilmiş, savunma yapılarında ve yakın çevresinde süreç içerisindeki değişiklikler tespit edilmiştir. Tarihi savunma yapıları, geçmiş medeniyetlerin mimarlık mirasının önemli bir parçasıdır. Bu yapılar, toplumların savunma tarihleri ve savunma teknolojileri hakkındaki bilgilere ulaşılmasına olanak sağlar. Ayrıca, toplumların sosyal, kültürel ve ekonomik yapıları hakkında yorum yapılmasına da katkı sunar. Çatalca Bölgesi, sahip olduğu farklı dönemlere ait savunma yapıları açısından ender yerlerden biridir. Bölgede, günümüze ulaşmış savunma yapıları, kendi dönemlerini temsil eden kültür varlıklarıdır. Bu askeri mimari mirası gelecek kuşaklara aktarmak, uluslararası koruma standartlarına uygun, koruma teknik ve yöntemleri ile mümkündür. Bu bağlamda dördüncü bölümde, Çatalca Bölgesi'ndeki savunma yapılarına benzer, dünyadan ve Türkiye'den savunma yapıları seçilmiş ve bu yapılar için hayata geçirilen koruma uygulamaları incelenmiştir. Bu araştırmanın, Çatalca Bölgesi'ndeki tarihi savunma yapılarının korunması amacıyla alınacak koruma kararlarına ışık tutacağı ve örnek temsil edeceği düşünülmüştür. Örnek yapıların seçiminde, iki önemli kıstas belirleyici olmuştur. İncelenen örneklerin, Çatalca Bölgesi'nde günümüze ulaşmış savunma yapıları ile yakın dönemlerde inşa edilmiş olmaları birinci kriterdir. İkincisi ise, seçilen savunma yapıları için uygulanmış koruma projelerinin, uluslararası koruma ölçütlerine göre kabul görmüş olmasıdır. Günümüzde, tarihi savunma yapılarının korunması ve uygun yöntemlerle gelecek kuşaklara aktarılması, ulusal ve uluslararası kamuoyunun gündeminde olan bir konudur. İlgili kurum ve kuruluşların öncülüğünde oluşturulmuş, çeşitli yasa, tüzük ve yönetmeliklerde, tarihi savunma yapılarına yönelik koruma kararlarının ve müdahalelerinin kapsamı belirlenmiş ve koruma uygulamalarının belirli standartlara uygun olması amacıyla tavsiyeler verilmiştir. Çalışmanın beşinci ve son bölümünde ise, ulusal ve uluslararası ölçekte, tarihi savunma yapılarının korunmasına yönelik çalışmalar yürüten kurumlar, kuruluşlar ve sivil inisiyatifler ele alınmış, askeri mimari mirasa ilişkin farkındalık aktarılmaya çalışılmıştır. Ülkemizin de taraf olduğu yasalar ve tüzükler incelenmiş, tarihi savunma yapılarının korunması yönündeki kararlar vurgulanmıştır. Ayrıca bu bölüm kapsamında, Çatalca Bölgesi'ndeki tarihi savunma yapıları kendi dönemleri bağlamında değerlendirilmiş ve farklı bölgelerdeki benzer savunma yapıları ile ortak özellikleri açıklanmaya çalışılmıştır. Süreç içerisinde, çeşitli iç ve dış faktörlere bağlı olarak, bölgedeki tarihi savunma yapılarında ciddi bozulmalar meydana gelmiş ve birçok yapı günümüze ulaşamamıştır. Günümüzde de devam eden koruma sorunları, bu bölüm kapsamında, ayrı başlıklar altında açıklanmıştır. Özgün mimari özelliklerini tamamen kaybetme tehdidi ile karşı karşıya olan tarihi savunma yapılarının, koruma sorunlarına sürdürülebilir çözümlerin üretilmesi gerekmektedir. Bu bağlamda, bölgedeki savunma yapılarının bozulmalarına yol açan sorunların önüne geçilmesi ve yapıların gelecek kuşaklara doğru bir şekilde aktarılması amacıyla çeşitli çözüm önerileri üretilmeye çalışılmıştır.
  • Öge
    Mimari tasarım sürecinde çizim mekanın keşfi - çizim edimi üzerine bir model önerisi
    (Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2021) Senvenli Bezircioğlu, Gaye ; Gökmen Pulat, Gülçin ; 709933 ; Mimarlık
    Tasarımda görsel düşünme olarak ifade edilen çizim; düşüncenin geliştiği, dönüştüğü ve depolandığı bir üretim platformu sunar. Çizim düşünme olarak ele alındığında, belirli bir tasarım düşüncesinin simülasyonu yerine, tasarım fikrinin geliştiği dışsal bir bellek tanımlar. Tasarıma dair düşüncenin form bulduğu çizim süreci, tasarımcının eyleminin çizim yüzeyinde oluşturdukları ile kurduğu yansıtıcı bir oluşumu ifade eder. Tasarım çalışmalarında düşünme olarak çizim farklı bilişsel yaklaşımlar üzerinden değerlendirilmektedir. Tasarım dinamiklerini araştıran çalışmalarda çizim zihin, beden ve çevre ilişkisinde farklı yönleri üzerinden ele alınmaktadır. Bu tez çalışması temel tasarım aktivitesi olan çizim edimini keşfetmeye yönelik bir araştırma sunmaktadır. Çizim yüzeyi üzerinde oluşturulan ifadeler, temsili olmanın yanı sıra kendi gerçekliğine sahip bir mekânsallık ortaya koymaktadır. Tez kapsamında 'çizim mekânı' olarak tanımlanan bu alan, çizimi merkezine yerleştiren ilişkisel bir sistemi ifade etmektedir. Çizim, eylem ile kurduğu diyalogda aktif ve dışsal bir bellek oluşturmaktadır. Çalışmanın amacı çizimin ortaya koyduğu etkileşimli düşünme sürecini kavramsal bir model üzerinden tanımlamaktır. Çizim sürecinde düşünme karmaşık, örüntüsel ve bir o kadar da rastlantısal öğeleri içinde bulunduran ilişkiler zinciri ortaya koyar. Süreçte eylemin tanımladığı hamleler ve bu hamlelerin kaynak bulduğu savlar arasında dinamik bir oluşum gerçekleşir. Tezde bilişsel bir aktivite olarak nitelendirilen bu oluşum süreci zihnin sınırları dışında, çevre ve beden ilişkisinde materyale aktarılan ve beynin sınırları dışında form bulan bir fenomen olarak tanımlanmaktadır. Bu kapsamda çizimin konumu farklı bilişsel yaklaşımlardan temel alınarak yeniden değerlendirilmiştir. Tanımlanan kavramsal çerçevede çizim, zihin ve materyal etkileşimi üzerinden bir düşünme süreci ortaya koyarken, çizim yüzeyi üzerinde eylemi yönlendiren aktif bir bellek oluşturmaktadır. Bu çerçevede incelenen çizim bilişsel bir model önerisi üzerinden değerlendirilmektedir. Tez kapsamında kavramsal tartışma üzerine geliştirilen modelin bileşenlerinin saptanması için uygulamalı bir çalışma gerçekleştirilmiştir. Protokol çalışması olarak kurgulanan süreçte bir dizi çizim uygulaması ile sunulan kavramsal çalışmaya paralel olarak çizim süreci yeniden tanımlamaktadır. Zihin, el ve materyal arasındaki etkileşimli süreç çalışmada düşünme mekânı olarak tanımlanmakta, çizimin kendisi araştırmanın nesnesi olarak ele alınmaktadır. Sunulan protokol çalışmasında bireyin çizdikleri ile kurduğu diyalog incelenirken, çizimde ortaya konan diyalektiğin bileşenleri ve bu bileşenlerin kurduğu ilişkiler birbirinden ayrıştırılarak tanımlanmaktadır. Uygulama referans alınan çalışmalarda sunulan modellere bir eleştiri sunarken, çalışmanın ürünü olarak yeni bir model ortaya koymaktadır. Eylemin yansıtıcı süreci temel alınarak önerilen enaktif model kendini üreten bir sistem olarak tanımlanmaktadır. Bu yaklaşım bireyi ve bireyin öznel deneyimleri merkez alan teorilere farklı bir bakış açısı sunarak, çizimi zihnin sahip olduğu gibi üretme, depolama ve işleme gibi özelliklere sahip bilişsel bir merkez haline getirmektedir. Araştırmanın içeriği teorik ve uygulamalı çalışmaları kapsamaktadır. Tezin ilk bölümünde düşünme olarak ele alınan çizim süreci üzerine teorik bir çerçeve oluşturulmuştur. Bu bölümde çizimin literatürde nasıl ele alındığı ve çizim sürecini açıklamada kullanılan bilişsel yaklaşımlar değerlendirilmiştir. Bilişim teknolojisi ve sosyoloji alanlarında geliştirilen bilişsel teoriler bilginin oluşumu değişen koşullarda zihin ve çevre ilişki üzerinden açıklamaktadır. Tasarım bilişinde yer alan "Genişletilmiş", "Dağıtık" ve "Enaktif" biliş teorileri bu bölümde çizimde düşünme sürecini çözümlemede temel teoriler olarak sunulmaktadır. Tasarımcının çizim ile kurduğu diyalogda zihinsel aktivitenin sınırları dışsal bir olgu olarak temsilin üretimine uzanmaktadır. Bu yaklaşımda çizim eylem olarak etkin bilişsel bir üretimi tanımlanmaktadır. İkinci bölümde ise, çizimin bilişsel süreçteki konumunun belirlendiği temel bir düşünme modeli oluşturulmuştur. Eylem, materyal ve zihin ilişkisini birbirinden farklı tanımlar sunan bilişsel yaklaşımlar çizim süresince oluşan bilişsel etkinliğini farklı yönleri açıklamaktadır. Bu çalışmalarda eylem ve materyal birbirinden bağımsız olarak değerlendirilmektedir. Bu bölümde tanımı sunulan etkin model çizimi materyal ve eylem olarak bir bütünsel bir tanım sunmaktadır. Düşünme sürecinde eylemin etkin üretimini ve eylemin ortaya koyduğu dışsal belleği birbiri ile ilişkilendirmektedir. Model kavramsal çerçevenin oluşturulması, operasyonel yapısının tanımlanması ve bileşenlerinin saptanmasını içermektedir. Düşünme sürecine dair bir teorik modelin oluşturulması, kavramsal çalışmanın uygulama üzerinden deneyimlenmesi ile gerçekleşmektedir. Tezin üçüncü bölümü teorik alt yapının kurgulanmasında destek alınan uygulama bölümünü oluşturur. İki ayrı alan çalışmasından oluşan çalışma, çizim sürecindeki etkileşim modelin bileşenlerinin belirlenmesi ve çizim mekânın tanımlanması üzerine kurgulanmıştır. Uygulama bölümünde sunulan alan çalışması geliştirilen modelin deneyimlenmesi ve içeriksel tanımının oluşturulmasını kapsamaktadır. Çalışmanın son bölümünde ise etkin model bütünsel bir yaklaşım ile yorumlamaktadır. Sunulan tartışma bölümü aynı zamanda uygulama çalışmasının verileri ışığında çizim mekânı üzerine niteliksel bir tanım ile değerlendirmektedir. Çizimi eylem ve materyal olarak bütünsel bir ilişkide değerlendiren tezde, sunulan teorik yaklaşım ve uygulamaya yönelik yapılan alan çalışması sonucunda çizimi düşüncenin aktif olarak dışsallaştığı ve materyal üzerinde kendi dinamiğine sahip bir üretim alanı oluşturduğu gözlemlenmiştir. Çalışmada çizimin zihnin yapısını benzer olarak bilgiyi alma, depolama ve yeniden işlevlendirme yetilerine sahip olduğu tespit edilmiş, eskizin bilişsel süreçteki konumu, bu yaklaşımla, yeniden tanımlanmaya çalışılmıştır.
  • Öge
    İnşaat sektöründe planlama ve kontrol iş akış süreçlerinin yapı enformasyonu modellemesi (BIM) kullanılarak etkinleştirilmesi: Kavramsal bir model önerisi
    (Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2021) Çıracıoğlu Saraç, Ayşen ; Yaman, Hakan ; 709858 ; Mimarlık
    Planlama ve kontrol iş akış süreçleri, projenin hedefleri doğrultusunda teslim edilmesi, zamanı, bütçeyi ve kaynakların yönetilmesini sağlayan proje yönetimi ve proje başarısı için kritik fonksiyonlardır. Genel olarak geleneksel yöntem ve tekniklerden beslenmekte olup, yüksek oranda değişkenlik ve belirsizlik içermektedir. Bu durum inşaat sektöründe değişken iş akışlarına ve genel olarak verimliliğinin düşük olmasına sebebiyet vermektedir. İnşaat sektöründe iş akışları kaynak, bilgi ve mekân akışından oluşmakta olup, çoğu zaman kontrol edilemeyen dış faktörlerden doğrudan etkilenmekte, planlamaları ve kontrol edilmeleri oldukça güçtür. Bu nedenle etkili bir şekilde yönetilmeleri gerekmekte olup, geleneksel planlama ve kontrol iş akış süreçleri özellikle karmaşık ve büyük projelerde, aktivite ilişkilerinin planlanması, görselleştirilmesi ve kontrolünde yetersiz kalmaktadır. Ayrıca iş akışları yönetimi yerine aktivite yönetimine odaklanması nedeniyle sıklıkla eleştirilmektedir. Bu yaklaşım nedeniyle birçok projenin başarısız olduğu raporlanmaktadır. Literatürde planlama süreci enformasyon teknolojileri ile bütünleştirildiğinde proje teslim sürelerinin kısalacağı ve iş programı değişkenliklerinin azalacağı belirtilmiştir. Bu sonuç göstermektedir ki proje performansının arttırılması için planlama ve kontrol iş akış sürecinin enformasyon teknolojileri ile bütünleştirilmesi bir gerekliliktir. Günümüzde, planlama ve kontrol iş akış süreçleri çoğunlukla inşaat sektörünün temel katılımcılarından biri olan genel yüklenici firmalar tarafından oluşturulup yönetilmektedir. Bu nedenle bu sürecin başarısı büyük oranda genel yüklenici firmaların planlama ve kontrol iş akış süreçlerinin etkinliğine bağlıdır. Yüklenici firmaların etkili bir planlama ve kontrol iş akış süreci yönetimi yapabilmesi için, projenin erken evreleri itibariyle doğru ve ulaşılabilir proje enformasyonuna ihtiyaçları vardır. Ancak mevcut durumda yüklenici firmalar genellikle metraj çıkarmaya uygun olmayan ve iş programı oluşturulurken faydalanamadıkları tutarlı ve kaliteli bir BIM modelin eksikliği ile mücadele etmektedirler. Bunun sonucu olarak, iş programları çoğunlukla planlama ekiplerinin eksik veya hatalı 2D proje enformasyonu algılama becerisine bağlı olarak geliştirilmekedir. Planlama süreçlerinin iyileştirilmesi için enformasyon teknolojilerinin bütünleştirilmesiyle hem proje enformasyonunun niteliğinin artması hem de koordinasyonla geliştirilmeleri gerekmektedir. Bu çerçevede, yapılan doktora tez çalışması ile birlikte planlama ve kontrol iş akış süreçlerinin BIM ile bütünleştirilerek iyileştirilmeleri çalışmanın odak noktasına alınmıştır. Söz konusu amaca ulaşmak için, bütünleşme çalışmasının nasıl ve ne şekilde yapılabileceği; gerekli girdiler, süreci çalıştıran mekanizmalar, sürecin kısıtlayıcıları ve çıktıları tanımlanarak gösterilmiştir. Bu amaçla öneri iş akış süreçleri kavramsal bir model önerisi kurgulanarak aktarılmıştır. Böylece, yüklenici firmaların tüm projelerinde söz konusu bütünleşme çalışmasını yapabilecekleri bir strateji modeli oluşturulmak istenmiştir. Böyle bir gereksinimle oluşturulmuş bir kavramsal model önerisi Türk inşaat sektöründe ve de dünyada mevcut değildir. Bu anlamda literatürde önemli bir boşluğu dolduracağı düşülmüştür. Söz konusu amaca ulaşabilmek için gerçekleştirilen doktora tezi toplamda altı bölümden oluşmaktadır. Tezin ilk bölümünde; problemin tanımlanması yapılarak, tezin amaç ve kapsamı ile yöntemine yer verilmiştir. Tezin ikinci bölümünde; inşaat sektöründe iş akışları ve güvenilirlik, geleneksel ve yalın inşaat planlama ve kontrol iş akış süreçlerini incelemeye yönelik literatür araştırması yapılmıştır. Tezin üçüncü bölümünde ise planlama ve kontrol iş akış süreçlerini literatürde bütün girdileriyle ayrıntılı inceleyebilmek, hangi kavramlarla birlikte sıklıkla ve görece az çalışıldığı, hangi yaklaşımların etkisinde geliştiği ve sürecin genelinde problemlere neden olan eksiklik ve boşlukları tespit edebilmek amacıyla yapılan bibliometrik analiz çalışmasına yer verilmiştir. Bu amaçla yine, BIM'in planlama ve kontrol iş akış süreçlerine olan etkilerini incelemek ve boşluk analizi için sırasıyla; 4D BIM'in faydaları, kullanımı önündeki engeller, otomatik iş programlarının oluşturulması, iş programı ve BIM model LOD düzeyi ilişkisi ve 4D BIM araçları anlatılmıştır. Ayrıca bu bölümde İngiltere, Çin ve Türkiye'deki planlama ve kontrol çalışmalarına ilişkin literatür araştırmasının sonuçlarına yer verilmiştir. Tezin dördüncü bölümü ise alan araştırmasının yapıldığı bölümdür. Bu bölümde, literatürde tespit edilen planlama ve kontrol iş akış süreçlerinde karşılaşılan problemleri doğrulamak ve sektördeki 4D BIM adaptasyon düzeyini tespit edebilmek için Türk inşaat sektöründe yurt içi ve yurt dışında faaliyet gösteren büyük ölçekli yüklenici firmaların planlama ve BIM departmanlarıyla karşılıklı görüşmeler yapılarak gerçekleştirilen alan araştırması bulguları ve değerlendirmeleri sunulmuştur. Beşinci bölümde kavramsal model önerisi sunularak sırasıyla; modelin amacı, kapsamı, kullanılan yöntem ve teknikler ile model önerisinin aşamaları ve öneri organizasyon yapısı anlatılmıştır. Tezin son bölümünde ise, yapılan çalışmalar özetlenerek, tez kapsamında önerilen model ve çalışmalara ait anahtar bulgulara, değerlendirmelere ve önerilere yer verilmiştir.
  • Öge
    Dilemmas and hopes attributed to Büyükada as a creative city
    (Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2021) Safaei, Mahsa ; Dülgeroğlu, Fazilet Yurdanur ; 709919 ; Mimari Tasarım
    Today, the cities compete to facilitate the expression of new ideas to get to a more cultural and creative level in the global network. In this respect, they try to move in line with the context materials, local residents' and tourists' desires and expectations. Artistic or cultural activity is something carried out in public spaces in so-called creative cities. Creative cities attempt to gather talented people together and provide opportunities to help them to do and create what they want to. The creative city is a concept widely welcomed by people and the new world of change. It is a multi-level approach that works within a holistic framework, embedding not only cultural but equally physical, economic, and social concerns. The aim is not merely about maintaining existing conditions, but equally about enhancing them so that they can grow and evolve. The creative cities are inclusive entities that welcome different creative talents of local, sub-national, national, and international to address everyone. They are the places of dynamic social diversity that attract the creative class. Creative cities constitute the growth of the creative economy, social benefits, and nurtures cultural activities. They enhance the potential assets, attract capital, technology, and competition, and generate wealth and employment opportunities. This is how capital, technology, and services are distributed equally. Thus, it is worthwhile to find the latent creative assets of the city to find the right way and strategy of that inclusive creative city. Understanding a creative city requires diversity and creativity consideration. The main runners of creativity are the creative community. Their artistic imagination creates the city's unity and togetherness. Creative thinkers should have the ability to bring imagined ideas into reality. Nonetheless, being creative does not merely mean generating something new, it is a matter of thinking flexible and maverick when required. There are many different approaches to the creative city concept. However, two critical attitudes as econ-led and cultural-led views are more attributed. The econ-led view raised by Richard Florida emphasizes economic growth. He considers that talent, technology, and tolerance are the three indicators of creative city development. Later on, the creative city concept was mainly employed in culture-led urban regeneration projects. The new projects were designed through various major arts and inspired events. The cultural-led view is specifically highlighted by Charles Laundry. This view's crucial issue is to establish a multi-cultural and people-oriented context built in a transparent environment. In this circumstance, the tourism industry and financial investment can grow. Considering these two views, the study underlines Evans and Barton's perspective attributed to the creative city index. This view is a cultural-led attitude that potentially pokes and triggers economic growth. The employment of people-oriented approaches can thrive the creative pulse of the creative city in a broader sense. These cultural-led creative cities are flexible projects, which serve changes in the social, cultural, and economic aspects of the city. As the creative city appreciates creativity and change, identity and memory, cultural representation and creative class union, diversity and mobility, they help to drive sustainability. Therefore, there is an attempt to revitalize cities that have lost their previous identity by conducting a creative city strategy. Büyükada, the biggest island of Istanbul's islands, has always been the center of attention during history. This place has witnessed every artistic movement freely as it has been away from the urban environment. Many talented people in different fields of arts, architecture, literature, music, etc. have found opportunities to expose their unique abilities. The rich heritage of the island is recognizable today, but the activities are mainly faded out or restricted. During the history, the developments in the island are applied by creative individuals of different tastes and talents. Plenty of summer activities and carnivals assimilate many artists and talents that make the island a center of creativity. All the business-oriented activities are contributed by the civil society organizations within the inner context of the island. The winters are calmer and only local people and domestic tourists come. In this context, the thesis tries to crystalize the creative city in Büyükada example, articulating the issues that help to reach a successful creative city on this island. The creative city strategy highlights the need for incremental change and development in the nature of the island to raise the experience of its place and identity. It is because that any physical change to its urban fabric directly influences identity. As the change is coordinated properly, the latent identity can grow and be revitalized. The new city product is expected to become a new society that emphasizes sustainability. This new creative and sustainable city aims to maintain the historical background for future improvement with attention to the multiple layers of the city. It concerns all levels of physical, ecological, socio-cultural, economic in a dynamic ever-changing entity. Apparently, this approach supports the continuity of cultural identity on the island. However, all these activities are conducted with the mutual cooperation of the creative community and the local community. In this setting, the study defines a revitalization movement with the aim of developing a creative integrated network. A mixed team of the creative community that once have lived on the island and are the original inhabitants of the island and the local people in different organizations is required to make this network. The creation of this network that offers different and flexible opportunities, makes a competitive atmosphere among the actors for a successful creative city. Creative community entrance is an essential part of the revitalization approach and creative strategy as they can contribute to developing new ideas and activities. The creative city desires to attract, support, and maintain local or external talents through engaging creative organizations. In this holistic model, the creative communities of Greeks are the main leaders of the critical organizations of the island. They observe and control the activities to be in terms of nurturing creativity. Thus, in order to attract and make them sustain, different cultural, social, physical, activities and events are suggested in this study. Therefore, the thesis has widely defined the natural and man-made assets and facilities of the island. It has also depicted the daily life of the place in different periods of time to figure out the previous and present quality of life on the island. Thereafter, the study magnifies the precious possessions of the island, which are its sumptuous mansions. The integrity of the island is a combination of these mansions and the greenery of the pine forests. The mansions as separate tectonics shape the city's additive cumulative structure; as the windows, wall texture, and similar elements come together. Another item that provokes integrity is the rate of the ornamental character of the buildings. Besides, the island has been a center of different cultures and religions. The transparency is recognizable in the variety of construction of its mansions. All these characteristics and potentials make the island an alternative creative city. Developing cultural ideas of the island requires elaborate consideration of the strengths, weaknesses, opportunities, and threatens of Büyükada's layers of complexity. The consideration of the SWOT analysis prepares new strategies and offerings, develops opportunities, and highlights the threatens. The amalgamation of these analyses can shape a set of flexible ideas. The developed and confirmed ones are then conducted with the participation of the creative community and the local community in different organizations. Cultural participation in a socially developed space can satisfy the local residents and manifest the tourists' willingness to involve in the cities' activities and spend more time on recreational and cultural places. In this concern, festivals are the main reflectors of the cities' inherent habits, which ask for different cultures to share experiences. Besides, the proper management of the city social spaces' behavior can enrich the attraction of the city. Public programs managed by the government or non-government organizations can further strengthen this condition. Thereafter, the changes of creativity can contribute to improving the cultural routes and tourism, which can also promote the economic and financial attributes of the city. In this framework, the cooperation of the communities and organizations shapes a merged network aiming at incremental development. This network is a transparent society, which looks for talented local people and a global creative community. The suggested model looks for a creative network through introducing physical and social activities, events, and providing economic background. It affirms new policies and attitudes for a well-developed sustainable city. The objective that the agenda pursues is to reassess the rules related to the city's plan, finance, government, and development to gain creativity. The plan addresses all humankind regardless of age, race, nation, and religion. It discloses the comprehensive role of national governments, sub-national and local governments, stakeholders, and the local people. The determined actions are taken into consideration according to changing agents. The policies design an integrated system with high cooperation among all parts of the city. Coherence connection among the city organs and agents sets up a social, economic, and environmental growth which draws it near to an integrated sustainable and creative city. It is a long-term incremental model that empowers innovative activities for sustainable cultural and economic growth. This is an action to save the assets of the land, the value of the place, and reset the connection among all channels of the city. It is a guide to evolve the city to sustainability and integrity.