LEE- Mimarlık Tarihi-Yüksek Lisans
Bu koleksiyon için kalıcı URI
Gözat
Başlık ile LEE- Mimarlık Tarihi-Yüksek Lisans'a göz atma
Sayfa başına sonuç
Sıralama Seçenekleri
-
Öge1923-1960 yılları arasında Üsküdar'ın kent morfolojisindeki değişim(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2022) Turan, Hatice ; Gül, M. Murat ; Mimarlık Tarihi Bilim DalıCumhuriyet'in ilanı ile İstanbul, başkentlik statüsünü kaybetmiş; siyasi, sosyal ve ekonomik faaliyetlerin odağına yeni başkent Ankara yerleşmiştir. Yeni Türk-ulus devletinin modernleşmenin bir aracı olarak üzerinde durduğu konulardan biri de kent tasarımları olmuştur. Cumhuriyet yönetiminin gündeminde öncelikli olarak başkent Ankara'nın ve Kurtuluş Savaşı sırasında Yunanlıların terk ederken yaktıkları şehirlerin imarı yer almıştır. Dolayısıyla bu şehirlerin inşası için kaynakların seferber edildiği yaklaşık on yıllık bu süreç, eski başkent İstanbul için bir durgunluk süreci olarak yaşanmıştır. İstanbul'un yeniden inşa faaliyetleri 1933 yılında İstanbul Belediyesi tarafından düzenlenen çağrılı bir yarışma ile gündeme gelmiş, yarışmanın kazananı Hermann Ehlgötz olmasına rağmen belediye bu projeyi yürürlüğe koymamış ve nihayetinde 1936 yılında Henri Prost'un İstanbul Nazım İmar Planı ve Programı'nı hazırlanmasına karar verilmiştir. Cumhuriyet yönetiminin çıkardığı bir dizi kanun ve düzenlemeler çerçevesinde İstanbul'un planlama serüveni Prost'un çalışmaları ile başlamıştır. Bu süreç, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra Türkiye'de çok hızlı kentleşmenin görülmesiyle birlikte farklı bir boyut kazanmıştır. 1945-1960 yıllarını kapsayan bu dönemde; çok partili hayata geçilmiş, ekonomide liberalleşmeye gidilmiş, tarımda makine kullanımı yaygınlaşmış, kırsaldan kente olan göçler artış göstermiş, gecekondulaşma ve barınma sorunları oluşmuştur. Ülkede meydana gelen bu değişimlerin İstanbul üzerinde ve kentin Anadolu yakasındaki odak noktası olan Üsküdar üzerinde ciddi etkileri olmuştur. Dolayısıyla bu çalışma İstanbul'un başkentlik statüsünü yitirdiği günden metropol bir kente dönüşmesine değin önemli kırılmaların yaşandığı 1923'ten 1960 yılına değin uzanan sürece odaklanmakta ve Üsküdar tarihi kent merkezinin kent morfolojisinde geçirdiği değişim serüvenini incelemeyi amaçlamaktadır. Üsküdar, yüzyıllar öncesine dayanan tarihi, mimari dokusu, kültürel birikimi ile İstanbul'un Anadolu yakasındaki en önemli ilçelerinden biridir. Cumhuriyet Dönemi'nde de bu özelliğini sürdüren Üsküdar, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra gerçekleşen hızlı kentleşmeden ciddi bir şekilde etkilenmiştir. Bu bakımdan tez kapsamında 1923 ile 1960 yılları arasında Üsküdar örneği üzerinden kentsel değişimi ele almak, dönemin siyasi, sosyal ve ekonomik etkilerinin kente ve mimariye yansımaları hakkında daha detaylı bilgi sunacaktır. Üsküdar, İstanbul'un Anadolu yakasında yer alan ve günümüzdeki sınırları ile güneyinde Kadıköy, kuzeyinde Beykoz, doğusunda Ataşehir ve Ümraniye bulunan bir yerleşim yeridir. Bu çalışmada, 1922 tarihli İstanbul haritasından (Plan d'ensemble de la ville d Constantinople) (Şekil 3.3. ve Ek B) da anlaşılacağı üzere Osmanlı İmparatorluğu'ndan miras kalan Üsküdar'ın tarihi merkezi ile yakın çevredeki Paşalimanı, Salacak, Nuh Kuyusu, Bağlarbaşı ve Selamsız ilçeleri üzerine odaklanılmıştır. Bu nedenle Cumhuriyet Dönemi'nde Üsküdar'ın kentsel değişim konusu incelenirken; Osmanlı'dan Cumhuriyet'e miras kalan Üsküdar'ın tarihi merkezi ele alınacaktır. Üsküdar'ın ilerleyen yıllarda çevresine doğru genişlediği semtler (Çengelköy, Kandilli, Kuleli, Kuzguncuk, Çamlıca, Bulgurlu) bu çalışmaya dahil edilmeyecektir. Araştırmanın giriş bölümü; tezin amacı ve kapsamı, literatür taraması ile çalışma yöntemi başlıklarından şekillenmektedir. Birinci başlıkta araştırmanın amacı, ele alınan bölgenin sınırları ve tarih aralığı ortaya konulmuştur. Literatür taramasında; araştırma konusu ile ilişkili kitap, sempozyum, tez ve makale incelemelerine yer verilmiştir. Giriş bölümünün üçüncü başlığı altında ise araştırma süresi boyunca yararlanılan kaynaklar, faydalanılan kütüphaneler, belediye ve arşivler çalışma yöntemi olarak sunulmuştur. Tezin ikinci bölümünde Üsküdar tarihine ilişkin genel notlara yer verilmiştir. Bu bölüm, Üsküdar'ın yüzyıllar öncesine dayanan tarihi, mimari dokusu ve kültürel birikiminin günümüzde de belirgin etkileri bulunan Osmanlı Devri referans alınarak, Osmanlı Devri öncesi ve Osmanlı Devri sonrası olarak iki alt başlıkta ele alınmıştır. Böylelikle, bölgenin geçmişten gelen birikim ile Cumhuriyet Dönemi'ne aktarılan değerlerine ilişkin genel bir çerçeve çizilmeye çalışılmıştır. Bu bölüm, Cumhuriyet Dönemi'nde yapılan kentsel değişimlerin daha etkin bir şekilde analiz edilmesine zemin hazırlayacaktır. Çalışmanın üçüncü bölümü; Türkiye'deki siyasi, sosyal ve ekonomik ortamın daha kolay etüt edilmesine yönelik olarak iki alt başlık altında ele alınmıştır. İlk alt başlıkta, 1923-1945 yılları arası tek partili dönemden II. Dünya Savaşı'na kadar olan sürece odaklanılırken; ikinci alt başlıkta, 1945 yılı II. Dünya Savaşı'nın bittiği dönemden 1960 yılı Demokrat Parti iktidarının son bulduğu sürece kadar olan zaman dilimine odaklanılmaktadır. Dönemsel bu sınıflandırma bir başlangıç veya bir bitişi ifade etmemekte, ülkenin Cumhuriyet sonrası dönemde yaşamış olduğu önemli kırılma noktalarına göre şekillenmektedir. Dolayısıyla bu kırılma noktaları esas alınarak çalışmanın üçüncü bölümünde Cumhuriyet Dönemi'nde İstanbul'un kentsel değişimindeki temel dinamiklere yer verilmiştir. Kentin bütününü etkileyen bu dinamikler Üsküdar bölgesi üzerinden okunmaya çalışılmıştır. Bu bölümde ülke genelinden İstanbul'a, özelde ise Üsküdar'a olacak şekilde bir akış şeması izlenmiştir. Üsküdar ile ilgili kentsel değişimler; "sınırlar, meydan, yollar, konutlar, mahalleler" bazında "gecekondulaşma, apartmanlaşma" tanımlamaları üzerinden ele alınacaktır. Dolayısıyla dönemin siyasi, sosyal ve toplumsal yaklaşımlarının mimarideki yansımaları Üsküdar örneği üzerinden okunmaya çalışılacaktır. Tezin sonuç bölümünde araştırma kapsamında edinilen bulgular değerlendirilecek ve çalışma sonucunda ulaşılan Cumhuriyet Dönemi'nde Üsküdar Bölgesi'nde meydana gelen değişimler; karşılaştırmalı hava fotoğrafları ve görseller üzerinden ifade edilmeye çalışılacaktır. Aynı zamanda 1960 sonrası döneme yer yer kısaca değinilerek tezin 1960 sonrasına odaklanan diğer çalışmalar ile bağlantısı kurulmaya çalışılacaktır.
-
ÖgeA monographic study: Life and architectural practice of Ali Mukadder Çizer(Graduate School, 2023-02-15) Dayıoğlu, Orkun ; Gül, Mehmet Murat ; 502191103 ; Architectural HistoryArchitectural productions of the early Turkish Republic was predominantly manifested in large-scale public buildings during the late 1920s and 1930s. In large cities such as Istanbul, İzmir and Ankara, residential architecture were also shaped in accordance with fashionable European styles and norms. A quick review of the architectural publications of this period vividly illustrate significant examples of this process. In particular, magazines such as Arkitekt and Mimarlık published designs made by prominent Turkish architects, and those articles had become a valuable source for architectural historians who conducted research on the early Republican architecture. As a result, the "unknown" or "less-popular" figures of the early Republican architecture, did not attract scholarly attention. Worked as a professional with numerous well-known figures in Turkey and Switzerland between the 1930s and 1970s, Ali Mukadder Çizer was one of the architects who has produced very little material in architectural magazines and publications both in Turkey and Europe. Despite Çizer's very productive professional practice there were very limited amount of archival material available about him. Çizer contributed and designed numerous projects in Turkey and Switzerland as a construction site chief and a design architect. Çizer also worked with and educated by prominent figures of 20th century architectural practice such as Jean Tschumi, Paul Schmitthenner, Paul Bonatz and Mithat Yenen. And all those works make this "unkown" architect a valuable research topic for the history of architecture of the 20th century Turkey. While examining Çizer's life and architectural productions, this thesis also plans to focus on the professional life of an "unknown" or "less popular" figure whose publications and productions were not prominent in the Republican period. Based on the archival documents, interviews and findings from various sources, this research aims to create a monographic study focusing on Çizer's educational life, professional life and architectural productions. Not only focusing to create a retrospective research on an "unpopular" professional, but also to convey that a professional who has not left a visible trace in the field of architecture can play an important role in architectural history studies.
-
ÖgeAnkara kırsalında bir modernleşme sahnesi: Çubuk barajı mesire alanının peyzajı ve yapılarının mimarisi(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024-01-29) Altıntaş, İrem ; Saner, Nejat Turgut ; 502201114 ; Mimarlık TarihiTürkiye Cumhuriyeti kuruluş yıllarında, çağdaşlaşma ve milliyetçilik üzerine temellenen hedeflerinin gerçekleşmesinde fiziksel çevrenin etkisinin bilincindedir. Ülkenin modern bir görünüme ve içeriğe sahip olması için yeni başkentte ve sonrasında Anadolu'nun tamamında düzenli kent yaşamı ve sağlıklı altyapıların mevcudiyeti birincil öneme sahip olmuştur. Hastalıklarla mücadele eden, tarımsal faaliyetlerin aksadığı Ankara'da acilen çözülmesi gereken su sorunu Çubuk Barajı projesini gündeme getirmiştir. Baraj ve yapıları Türkiye'nin modernleşme projesi kapsamında, yönetici kadronun Ankara'nın su işleri için çağı yakalayan bir altyapı sistemi sağlanması hedefi üzerine inşa edilmiştir. Kompleks gazinosu ve çevre düzeniyle kentin yeşil alan ihtiyacını karşılarken, kentlinin Batılı eğlence pratiklerini öğrenebileceği kamusal bir ortam sağlamıştır. Ayrıca son teknolojiye sahip teknik yapıları sayesinde devletin en önemli mühendislik başarısı olarak görünür haldedir. Cumhuriyet'in başkenti için kapsamlı bir baraj kompleksi kurulması, devletin yeni kimliğini somutlaştırarak iktidarın, kalkınmanın ve modernliğin sembolü olmuştur. Çubuk Barajı ve yapılarını konu alan bu tez çalışması alanın kentle kurduğu ilişki ve inşa sürecini, Ankara'nın altyapı çalışmalarındaki ve gündelik yaşamındaki rolünü, Su Süzgeci Tesisi ve Baraj Gazinosu'nun Avrupa çıkışlı eğilimlerle ilişkisini irdelemektedir. Ayrıca plaj tasarımının, barajın çevre düzenlemesinin incelenmesi ve yapıların yeni Cumhuriyet'in övünç nesnesi olarak görselleştirilmesi üzerinde detaylı bir inceleme yapmaktadır. Baraj odaklı çalışmalarda (kaybedilmiş) modern endüstri mirası Su Süzgeci Tesisi, baraj alanının peyzajı ve mimarları nispeten arka planda kalmıştır. Çalışma baraj ve yapılarının rejimin modern anlayışını yansıtan farklı yönlerini mimar ve üstlenicileri ile bir arada işlemiştir. Tez, konu ile ilgili yazılı ve görsel envanterin incelenip değerlendirilmesi sonucunda hazırlanmıştır. Kullanılan arşivler temel olarak Başbakanlık Cumhuriyet Dönemi Arşivi, Bayındırlık Bakanlığı arşivi, Théodore Leveau'nun Centre D'archives D'architecture Contemporaine'deki (Çağdaş Mimarlık Arşiv Merkezi) kişisel arşivi ve Hochtief Firması arşividir. Leveau'nun kişisel arşivi ve Hochtief firması arşivi net ve anlaşılır özgün çizimlere ulaşılmasına olanak sağlamıştır. Ayrıca bu arşivler sayesinde baraj kompleksinin tasarımcılarının Türkiye Cumhuriyeti'ne katkıları açığa çıkmış, yerleşkeler hakkında yeni verilere ulaşılabilmiştir. Tezin ikinci bölümü bağlamın anlaşılması amacıyla başkentin şehirleşme sürecini ele almaktadır. Üçüncü bölümde Çubuk Barajı Ankara'nın su ve yeşil ihtiyacı bağlamında değerlendirilmektedir. Dördüncü bölümde Baraj alanındaki yapılar ve peyzaj ulaşılan orijinal çizimler ve Théodore Leveau'nun kent parkı anlayışı üzerinden incelenmiştir. Modern eğlence pratiklerinin yaygınlaştırılmasında öncü niteliğe sahip olan Baraj Gazinosu'nun rolünü anlamak için dönemin Ankara eğlence mekanları ve gazinoları ele alınmıştır. Özellikle kadının sosyal hayata katılımının göstergesi olan ve uluslararası mimari estetiği yansıtan Baraj Gazinosu, Leveau'nun mimari anlayışı doğrultusunda dönemin kimliği ile ilişkilenmektedir. İnşa edilen köşk idare binası olarak kullanılmıştır. Yapının mimarı ve özgün planlarına ulaşılamamıştır. Bu nedenle yapı özellikle elde edilen görseller ışığında incelenmiştir. Başkentte bir plaj tasarlama fikri kurucu kadronun modernleşme hedefi bağlamında önemli atılımlardandır. Literatürde Çubuk Barajı'nda inşası öngörülen plaja dair herhangi bir değerlendirmeye rastlanmamıştır. Tez çalışmasında plaj tasarımı Leveau tarafından 1936 yılında çizilen 1:500 ölçekli vaziyet planı ve perspektif ile 1937 yılında çizilen 1:200 ölçekli planlar üzerinden tartışılmıştır. Tezin beşinci bölümünde barajın arıtma tesisi Su Süzgeci (Filtre İstasyonu) Binası ve üstlenicisi Alman Hochtief Firması incelenmektedir. Firma özellikle 1930'lu yıllarda Türkiye'nin farklı şehirlerinde fabrikalar ve endüstri yapılarının inşaatını üstlenmiş, Almanya ile güçlü ekonomik ilişkiler kurulmasında rol oynamıştır. Çalışmada Hochtief firması ve Türkiye'deki faaliyetleri, Su Süzgeci tesisinin konumu, inşası ve açılışına yer verilmiştir. Aynı zamanda yapının mimari ifadesi yeni Türkiye ve Avrupa merkezli üslupla birlikte ele alınmaktadır. Baraj ve yapıları Cumhuriyet rejiminin görsel hafızaya işleyen başlıca mimari tanıtım ve propaganda nesneleri arasındadır. Tezin altıncı bölümü Baraj ve Su Süzgeci'ni bu kapsamda değerlendirmektedir. Yerli ve yabancı kitap, gazete, dergi vb. yayının yanı sıra kartpostal, posta pulu gibi çeşitli dolaşım nesnelerinde de baraja rastlanmaktadır. Son bölümde baraj ve yapılarının bu şekilde "ikonik" bir nesne olması üzerinde durulmaktadır. Tüm kapsamlar ele alındığında baraj ve yapılarının kalkınan Türkiye'nin en başarılı göstergelerinden biri olduğu söylenebilmektedir. Dönemin kimliği, hedefleri ve yapım süreci, aktörlerinin etkileri ile Baraj uluslararası nitelikli bir komplekstir.
-
ÖgeBir kentsel metafor olarak Anastilosis, İstanbul'un ruminatif pozlarla yeniden okunması(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2022) Kaya, İrem Naz ; Şener, M. Sinan Mert ; 741422 ; Mimarlık Ana Bilim DalıTez çalışması, anastilosis ve alt kavramları ile İstanbul'daki kentsel yenileme, yeniden üretme pratiklerini ele almaktadır. Anastilosis kavramı, içerisindeki bellek, yıkıntılaşma, harabe, zaman, imge birlikteliği ve ikircikli yapısı ile ele alınmaktadır. Giriş bölümünün ardından çalışmanın ikinci bölümünde, bellek mekânı, mekân belleğinin çifte kodlanmış anlamı, otobiyografik bellek, kolektif bellek, nostalji alt bölümleri ile açıklanmıştır. Bu bölümde, belleğin psikanalitik, tarihsel, davranışsal, kültürel ve deneyimsel boyutları, mimari tasarım pratikleri ile bağlantılı olarak açıklanmaktadır. Bernard Cache, bellek mekânı zihinsel ve uzamsal kodlayıcı olarak kavramsallaştırarak "yazıt" ve "daralma" olarak ayırır ve belleğin hem potansiyellerini hem de kısıtlarını görmeyi sağlar. Bu yönü ile birinci bölümde bellek, mekânsal ve kentsel çekişme ve uzlaşma alanı olarak ortaya koyulmaktadır. Bu bölümde ayrıca, farklı disiplinlerde ve mimari tasarımda hatırlama pratiklerine de yer verilmektedir. Bir Kentsel Metafor Olarak Anastilosis başlıklı üçüncü bölüm, ikinci bölümde tartışılan kavramlar ile bağlantılar ve uygulamalardan oluşmaktadır. Anastilosis mekân tez kapsamında kayıp nesnenin izini süren belleğin kentsel politikalar ile seçici geçirgenlikte belirlendiği muğlak geçiş nesnelerine referans vermektedir. Bu bölümde, anastilosis kavramı yıkıntılaşma ve harabe (kayıp nesne), kolektör ve bellek (geçiş nesnesi), ruminasyonlar ve ruminatif pozlama alt başlıkları ile incelenmektedir. Anastilosis, harabe olarak kayıp belleğin, anıların, metinlerin ve nesnelerin izini sürmekte; kolektör olarak kent parçalarını hatırlatmakta ve tartışmaya açmaktadır. Belgeleme ve kayıtlardan yola çıkılarak oluşturulan kentsel bellek fragmanları, bir yeniden üretim denemesi olarak ortaya konmakta ve bellek-zaman-kent-akörler ağ ilişkisi tartışmaya açılmaktadır. Anastilosis mekânın yeniden kuramsallaştırılması sonucunda üretilen ruminatif pozlama yenilenen kent dokularını okumak için bir model olarak önerilmektedir. Bellek ve harabelerin potansiyeli ve kaybı temsil eden çift kodlu anlamları nedeni ile aynı kadrajda hem negatif hem de pozitif pozlayıcılar bulunabilmektedir. Temsili imge ve radikal kopma negatif pozlayıcıları, hatırlama pratikleri ve kurgusal denge ise pozitif pozlayıcıları oluşturmaktadır. Çalışmanın ikinci ve üçüncü bölümlerinde yürütülen tartışmanın ardından tartışmanın somutlaştırıldığı dördüncü bölümde ise İstanbul'daki yenileme alanlarına odaklanılmaktadır.
-
ÖgeBruno Taut'un mimarlık öğretisi (Mimarî Bilgisi) eserinde mimarlık ve tarih ilişkisi(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2023-08-29) Günaydın, Doğa Hazal ; Kuban, Zeynep ; 502201104 ; Mimarlık TarihiAntik dönemden beri pek çok mimar, inşa faaliyetlerinin yanı sıra kuramsal kitap yazmış ve binalarının dışında farklı türden bir kalıcılık sağlamıştır. Mimarlığın kuramsal boyutunu çalışan mimarların olması, bir çok teorik eseri meydana getirirken bir risale kültürü yaratmıştır. Bu nedenle mimarlar binaları kadar yazılı metinleriyle de anılmışlardır, hatta metinleriyle daha çok hatırlananlar da vardır. Söz konusu kalıcı eserlere sahip mimarlardan biri Avrupa'da üretken bir dönem geçiren sonrasında çalışmalarına Japonya ve Türkiye'de devam eden Bruno Taut'dur. Bu çalışmada, erken Cumhuriyet dönemi yıllarının önemli ve üretken mimarlarından biri olan Bruno Taut'un Mimarlık Öğretisi (Mimarî Bilgisi) eserinde mimarlık ve tarih arasındaki ilişki incelenmiştir. Bruno Taut, 04.05.1880'de Königsberg'de doğmuş Alman bir mimardır. 1897 yılında liseyi bitirip ardından yapı meslek yüksek okulunda eğitimine devam etmiştir. Almanya'da pek çok yapıya imza atarak adından söz ettiren mimar, 1917'de savaş yıllarından itibaren teorik üretimlerine ağırlık vermiştir. Barışa adadığı Die Stadtkrone ("Şehir Tacı'') adlı ilk kitabı 1919'da yayımlanmıştır. Die Auflösung der Städte (Kentlerin Çözülüşü), Alpine Architektur (''Alpin Mimarlık'') gibi kitapları yayımlanan eserlerinden bazılarıdır. 1915'te intihar eden Paul Scheerbart'tan ilham alan senfonik müzikli mimarlık piyesi Weltbaumeister ("Dünya Mimarlık Şampiyonu'') ve Der Regenbogen- Aufruf zum Farbigen Bauen ("Gökkuşağı- Renkli mimarlığa Çağrı") gibi eserler, mimarlık dışı metinlerinden bazılarıdır. Bununla birlikte Japonya'da olduğu yıllarda, özellikle Japon kültürüne ve mimarisinden etkilenmiştir. Japonya'da pratik anlamda olmasa da pek çok kuramsal metin yazmış, tecrübe ve gözlemleri mimarlık düşüncelerinin olgunlaşmasına zemin hazırlamıştır. Özellikle Katsura Sarayı ve Japon mimarisiyle gündelik tasarımlarının sadeliği Taut üzerinde büyük bir etki bırakmıştır. Nippon mit europäischen Augen gesehen (''Avrupalının gözünden Japonya'') 1934, Nippons Kunst mit europäischen Augen gesehen (''Avrupalının Gözünden Japon Sanatı''), Grundlinien der japanischen Architektur (Japon Mimarisinin Anahatları) 1936, Houses and People of Japan 1937 eserleri Japonya'da olduğu sürede kaleme alınmıştır. Japonya'nın ardından 10 Kasım 1936 günü İstanbul'a gelen Bruno Taut; Türkiye'de Güzel Sanatlar Akademisi'nin Mimarlık şubesini yönetmek, Ernst Egli'nin başlattığı reformları sürdürmek ve Milli Eğitim Bakanlığı'nın Tatbikat Bürosunu Egli'den sonra idare etmek gibi çeşitli görevlerin sahibi olmuştur. Bu büroda Türkiye'de ihtiyaç duyulan yeni okul, üniversite, hastane vb. binalarının projelerini hazırlamış, uygulamaları da Bayındırlık Bakanlığı ile ortaklaşa yapmıştır. Yoğun geçen iki sene içinde eğitim için yeni adımlar atmaya çalışan Taut, hem sağlık hem de iş ortamı bakımından çeşitli sorunlar yaşamıştır. Eğitime getirdiği yenilikçi yaklaşımlar, öğrencileriyle olan diyaloğu ve fikirlerinin özü Mimarlık Öğretisi ile mimarlık ortamına katkı sağlamıştır. Mimarlık Öğretisi, mimar ve eğitmen Bruno Taut tarafından yazılmış ve ölümü ardından Mimarî Bilgisi adıyla yayımlanmıştır. Almanca ismi "Architekturelehre" olan kitap, Japonya'da kaleme alınmaya başlanmıştır. Japonya'da "Mimarî Düşünceler" (Architekturgedanken) adıyla başlayan yazım süreci Taut'un İstanbul'a gelmesiyle hızlanmış ve çeşitli eklemelerle tamamlanmıştır. Eserde Bruno Taut'un deneyimlediği ve gözlemlediği ülkelere ait yapılar bulunmakta ve bunlar metindeki örnekleri oluşturmaktadır. Mimarlık Öğretisi, Bruno Taut'un mimarlık alanında yazdığı metinlerin sonuncusu olduğundan yazarının birikimlerini ve deneyimlerini içermektedir. Dolayısıyla mimarın pratiğe geçirdiği mimarlığının altında yatan kuramsal bakış açısını da barındırmaktadır. Bruno Taut'un hayatından ve tecrübelerinden birtakım kesitler barındırmasından ötürü de otobiyografik niteliklidir. Bu bağlamda eser, Bruno Taut'un hayatı boyunca geçirdiği entelektüel süreci de kapsamaktadır. Kitapta Taut'un kişisel yaşamının ve düşüncelerinin okunmasını sağlayan ipuçları, günlüklerindeki notlarla karşılaştırılınca anlamlı hale gelmektedir. Taut'un kendi öyküsünün izini sürmeyi sağlayan örnekler, Mimarlık Öğretisi'nin Taut'un hayatının neresinde konumlandığının anlaşılmasına yardımcı olmaktadır. Mimarlık Öğretisi, modern bir mimarın tarihle ve kültürlerin geçmişleriyle kurduğu ilişkiye örnek oluştururken, hem mimarlık risaleleri içinde tarihsel bir rol oynamakta hem de Taut'un kişisel tarihinin anlatısı için önemli bir yer tutmaktadır. Kitabın, Taut'un Akademi'de vereceği ders için çeşitli eklemelerle dönüştürüldüğü söylenebilir. Ancak eserin en başından beri bir eğitim metni olarak tasarlanıp tasarlanmadığı bilinmemektedir. Taut'un Akademi'nin mimarlık bölümü başkanıyken yazdığı mimarlığın temel kavramlarını içeren kitabı, mimarlığın evrensel estetik değerlerinin araştırılmasında etkilidir. Bu eser, mimarlığı, dönemin mimarlığını, mesleğin getirilerini, mimarlık ve diğer sanatların birbiri içerisindeki kaçınılmaz yerini, belli bir kuramsal çerçeve ve yorumla ele almaktadır. Sistematik bir kurgudan uzak olan kitaptaki bölümler ise ait oldukları başlıklara pek sadık değildir. Tekrarlanmalar ve konudan konuya geçişlere rastlanılmaktadır. Mimarlık Öğretisi, modern mimarlığın yerel açılımlarına dikkat çekmiş ve oran, iklim, malzeme, estetik, teknik, konstrüksiyon ve işlev konularına önem vermiştir. Bu aktarımlar, mimarlık risale geleneğinin tartıştığı başlıca konulardandır. Bu nedenle eser klasik mimarlık teorilerine atıf yapmaktadır. Kitabın vurgusu ise mimarlığın özü olarak görülen oran kavramıdır. Oran kavramı metinde duyu olarak açıklanabilen özel bir fenomendir. Oranın somut ve genel kabulüne karşı çıkan eser, yalnızca yapıların ve nesnelerin değil aynı zamanda her ulusun ve hatta her insan vücudunun benzersizliğini de içeren bir kavram olarak değerlendirilmiştir. Mimarlık Öğretisi, "Mimarlık Nedir?", "Oran", "Teknik", "Konstrüksiyon", "İşlev", "Nitelik", "Toplum ve Diğer Sanatlarla İlişkiler", bölümlerinden oluşmaktadır. Eser içerisinde Taut tarafından belirlenen ve çekilen 112 adet görsel yer almaktadır. Yazıldığı dönemde (1938) Türkçe karşılığı olan teknik terimlerin sayısı henüz az olduğundan kitaptaki çoğu terim özgün dillerinde kullanılmıştır. Ayrıca çevirinin sahibi Adnan Kolatan, bu kitapla birlikte Türkçe mimarlık terminolojisine yeni kelimeler kazandırmıştır. Mimarlık Öğretisi, geçmiş mimarinin biçimsel olarak yeniden canlanmasına karşı çıkmakta, ancak geçmişten öğrenilen pek çok şeyin bugünün mimarisini geliştirebileceğini vurgulamaktadır. Kitap, tarihi yapıların ve eski ustaların keşfedilmesini ve onların neyi araştırmış olduklarının öğrenilmesini öğütlemektedir. Keşfedilecek en önemli unsur ise tarihi yapılardaki "oran"dır. Kitapta duyularla ifade edilebilen oran, mimarlığın özüdür-mimarlık oran sanatıdır. Bununla birlikte, geçmiş üslupların canlandırılması kadar modernizmin bir üslup olarak moda olması ise eleştirilen konulardandır. Mimarlık Öğretisi'nin aktarımlarının önemli bir kısmı tarihsellik barındırmaktadır. Bu ifadeler daha çok geçmişe ait hatırlanan bilgileri, yapıları, anıları, imgeleri içermekte ve Taut'un belleğini temsil etmektedir. Karşılaşılan tarihi yapılar Taut'un hafızasında yer edinmiş, yazarın genel kültür bilgisiyle birlikte, mimarlığın neden-sonuç ilişkisi çözümlenmeye çalışılmıştır. Verilen örnekler her zaman doğru hatırlanmasa da kitapta "tarih"ten yapılan alıntılar Taut'un düşüncelerini desteklemektir. Eserde tarihi yapılar ve geçmişle ilgili söylemler hem mimarlığın açıklanmasında hem de tasarım prensiplerinin belirlenmesi adına tarihe bakılmasını öğütlemiştir. Taut'un eleştirisi, tarihsel formların modern zamanda canlandırılması olmuş, geçmiş dönemlerin fikirlerinin değerlendirilmesi ise olumlu karşılanmıştır. Bu nedenle Mimarlık Öğretisi'nde saf klasik mimarlığı önemsemiştir. Taut'a göre saf klasik yapılar oran, işlev ve konsepsiyon bakımından yol gösterici görülmüştür. Mimarlık Öğretisi'nde tarih ve mimarlık arasında kurulan ilişki karşılaştırmalarla güçlendirilmiştir. Yapılar sadece ait oldukları kültürde değil, aynı zamanda medeniyetler ve kültürler arası değerlendirmelerle de karşılaştırılmaktadır. Bu karşılaştırmalar ise genellikle Antik Yunan, Japon, Osmanlı ve Çin gibi Taut'un aşina olduğu kültürlerin mimarlığını içermektedir. Mimarlık Öğretisi'nin bir mimar tarafından yazılması ve kuramsal mimarlık eserleri içerisinde yer alması, Taut'u ve kitabını başlı başına tarihle ilişkili hale getirmektedir. Mimarlık Öğretisi'ni önemli kılan unsur: Taut'un bir modernist olarak, hem mimarinin evrimini analiz ederken hem de kendi modern mimarlığının tasarım ilkelerini savunurken, geçmişle ilişki kurmayı tercih etmesidir. Taut, modern mimarlığın köklerini değil ancak olası kurgusunu, geçmişi ve tarihi yapıları inceleyerek aktarmaya uğraşmıştır. Böylelikle kitabında, kendisine göre alternatif modern mimariyi oluşturacak unsurları birleştirecek ortak bir payda aramıştır. Taut'un mimarlık ve tarih arasında kurmuş olduğu ilişki, düşüncelerini ve mimarlığa bakış açısını aktarmada bir araca dönüşürken, onun mimarlığını anlamlandırmaktadır.
-
ÖgeDaskyleion'daki Komnenoslar dönemine tarihli kalenin (aplekton?) mimari özellikleri(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024-01-29) Kaymak, Gökhan ; Saner, Nejat Turgut ; 502201113 ; Mimarlık TarihiÇalışma kapsamında, Antik Propontis'in (Marmara Denizi) güneyinde, Opsikion theması içerisinde yer alan Daskyleion'un Bizans Surları ele alınmıştır. 2022 yılında tez kapsamında gerçekleştirilen ziyarette, Hisartepe Höyüğü'nü çevreleyen surların çizimleri yapılmış, yapım tekniği ve mimarisi değerlendirilmiştir. Çalışmanın ilk bölümünde Opsikion theması, Komnenos Hanedanı, Daskyleion'un Bizans yerleşimi ve yerleşimin araştırma tarihi konu alınmıştır. Bu bölüm, Bizans döneminde yerleşimi etkileyen siyasi, askeri, doğal olayları ve dönemin koşullarını anlamayı amaçlamaktadır İkinci bölümde, höyüğün doğu ve güney yamaçlarında günümüze ulaşan Bizans kalesinin kalıntı durumu ve inşaat özellikleri incelenmiştir. Belgeleme çalışması sonucu elde edilen verilerle surların mevcut durumu detaylı şekilde tanıtılmış ve ölçüleri aktarılmıştır. Surların temel ve temel üstü bölümlerindeki incelemelerden elde edilen veriler değerlendirilerek, yapım tekniği açıklanmıştır. Üçüncü bölümde kalenin Bizans mimarlığı içindeki yerinin anlaşılması hedeflenmiştir. Özellikle Komnenos Hanedanı dönemindeki sur inşa faaliyetlerine değinilmiştir; bu dönemde inşa edilen surların, Daskyleion surlarının inşasıyla ilişkisi tarihsel süreç üzerinden tartışılmıştır. Komnenos Hanedanı tarafından inşa edilen ve/veya inşa edildiği değerlendirilen surların özellikleri, Daskyleion surlarının günümüze ulaşan özellikleriyle karşılaştırılmıştır. Karşılaştırma sonucu Daskyleion surlarının Bizans mimarisi içindeki yerinin anlaşılması amaçlanmıştır. Çalışmanın dördüncü bölümünde, mevcut mimari buluntular, Kurt Bittel'in Bizans suru krokisi ve karşılaştırma sonucu elde edilen verilerle sur hattının muhtemel planı çizilmiştir. Sur hattının neredeyse tamamında görülen hatıl izleri ve hatıl boşluklarının varlığından ötürü, hatıl sisteminin anlaşılması önem kazanmıştır. Kule 4, Kule 5 ve kuleler arasındaki beden duvarındaki mevcut hatıl boşlukları ve izleri kullanılarak iki hatıl sistemi önerisi geliştirilmiş ve çizimlerle aktarılmıştır. Tezin amacı Daskyleion lokalize edilmeden önce Hisartepe Höyüğü'nde görünür olan ancak araştırmacıların ilgisini çekmeyen Bizans kalesinin mevcut durumunu belgeleyip, yakın coğrafyadaki benzer özelliklere sahip Bizans surlarıyla karşılaştırma yaparak, surların özgün durumuna ilişkin öneriler sunmaktır. Ayrıca Bizans dönemi kaynaklarında yer edinmeyen yerleşimde, sur inşa faaliyetinin nedenini ve inşaat özelliklerini anlamaktır. Çalışma sonucunda, araştırmacılar tarafından Komnenos Hanedanı döneminde inşa edildiği düşünülen kalenin, elde edilen bilgiler sayesinde II. Ioannes Komnenos (1118-1143) dönemine tarihlemek mümkün olmuştur.
-
ÖgeDaskyleion'daki Lydia teras-sur duvarı(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024-02-01) Ceylan, Büşra ; Saner, Turgut N. ; 502201102 ; Mimarlık TarihiBu yüksek lisans tezi kapsamında, Perslerin Anadolu'da kurduğu en önemli satraplık merkezlerinden biri olan Daskyleion'daki "Pers terası" olarak adlandırılan Lydia teras-sur duvarı konu alınmıştır. 1990'lı yıllarda yürütülen kazı çalışmalarında bir bölümü ortaya çıkarılan surun, zamanla toprak altında kalan kısmı ve daha önce açığa çıkarılmayan belli kısımları 2022 yılı kazı çalışmalarında gün yüzüne ulaşmıştır. Sur yapısı 2021-22 yıllarında gerçekleştirilen arazi çalışmaları kapsamında tekrar incelenmiş ve bu çalışmalarda elde edilen veriler değerlendirilmiştir. Çalışmanın ikinci kısmında Daskyleion'un tarihçesine, kentte yapılmış kazı çalışmalarına ve araştırma tarihçesine değinilmiştir. Önceki çalışmalarda Lydia teras-sur duvarı hakkında genel bilgilere yer verilmiş, henüz nihai yayınlara konu olmamıştır. Daskyleion ile ilgili yayınlarda yer alan duvara ilişkin genel yorumlar bu bölümde incelenmiştir. Çalışmanın üçüncü kısmında duvarın tanımlaması yapılmıştır. 2022 yılında Prof. Dr. Turgut Saner ve İTÜ ekibiyle Lydia teras-sur duvarı çevresinde belgeleme çalışmaları yürütülmüştür. Çalışmada duvarın güney kısmı ve alandaki yeni kazılar sonucunda ortaya çıkarılan bölümü belgelenmiştir. Çalışmanın dördüncü kısmında duvarın farklı görünüş sergileyen kuzey ve güney kısımlarının, aslında aynı hattın parçaları olduğunu gösteren tespitler geliştirilmiş; aynı hat üzerinde olduğu ayrıntılı gözlem ve ölçümlerle ortaya konulmuştur. Duvarın işçiliği ve inşaat tekniği üzerinde durulmuştur. Daskyleion'da yer alan glacis yapısının söz konusu duvar ile olası bağlantısı değerlendirilmiştir. Çalışmanın beşinci kısmında Daskyleion'daki teras- sur duvarıyla benzer özellikler sergileyen önemli teras kompleksleri ve sur duvarları incelenmiştir. Lydia surunun özellikle Demir Çağı yerleşimleri olan antik Sardeis, Gordion ve Smyrna'daki teras kompleksleri ve sur duvarlarıyla çarpıcı benzerlikler gösterdiği tespit edilmiş ve çalışma kapsamında bu örneklere yer verilmiştir. Çalışmanın son bölümünde, yapılan çalışmalar neticesinde Lydia surunun işlevine ilişkin değerlendirmeler yapılmış; kuzey ve güney kısımları arasındaki duvar işçiliği ve beraberinde bu kısımlardaki görünüş farklılığı üzerine yorumlar geliştirilmiştir. Duvarın işlevini ve inşaat tekniğini değerlendirebilmek için benzer tipolojideki duvar örnekleriyle birlikte ele alınmıştır. Arazi çalışmalarından elde edilen verilere dayanarak, duvarın başlıca özellikler Lydia ve Phrygia mimari gelenekleriyle karşılaştırılmıştır. Surun yakınında yer alan glacis yapısıyla olası ilişkisi ve kent girişinin konumuna ilişkin yorumlar getirilmiştir. Tüm bu çalışmalarda, yapıların boyutlarına, yönelimlerine, yapım tekniklerine ve yapı malzemelerine odaklanılmıştır. Çalışmanın temel amacı, Lydia duvarını belgelemek ve mimari bağlamını araştırarak benzer örneklerle karşılaştırmaktır. Bu çalışma kapsamında Lydia dönemine tarihli teras-sur duvarı, iki kazı sezonu (2021-2022) boyunca alanda yapılan mimari gözlemler, inşaat ve taş oyma teknikleri hakkında elde edilen yeni bilgiler eşliğinde değerlendirilmiştir.
-
ÖgeEmlak Bankası: A formative actor in Turkish housing history(Graduate School, 2023-02-10) Erdeveci, Zeynep ; Gül, Murat ; 502181112 ; Architectural HistoryHousing provision is one of the key architectural topics of the 20th century. Following the rapid industrialization, many European cities saw massive migrations from the rural areas which resulted in a significant housing shortage in the newly urbanized areas. Construction of social housing for the new immigrants were realized by many different actors such as the private sector and philanthropists, however, the issue needed a more organized intervention by the state. The emergence of housing institutions not only addressed the practical issue for housing provision but also influenced the differing standards in many countries. Emlak Bankası is the first institution in Turkey with the state-given responsibility of financing and building social housing in Turkey. The Bank's 75 yearlong activities in the field of housing places the institution in a pivotal position in many aspects. Emlak Bankası played a shaping role in the housing history of Turkey with its distinct practices in both design principles and financial methods. However, the Bank cannot be considered as an institution solely responsible for housing and has a unique background regarding the political and economic characteristics and development of housing standards in Turkey. In order to identify the place of Emlak Bankası in Turkey's housing history, this study aims to examine the various housing activities of the Bank within the framework of its institutional history and urban, political and economic context of housing in Turkey. The Bank has built various types of housing throughout its years. These diverse dwellings were the results of the change in design principles and architectural processes of the Bank, constructional technologies and various cultural and social norms. Analyzing the changes in different periods, reveals a clear perspective on the Bank as a multi-layered actor in builder, financial regulator and a pioneer in setting the standards for social housing in Turkey.
-
ÖgeFotoğrafla Türkiye Albümü'nde (1937) kültür varlıkları ve çağdaş mimarlık(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2022-08-22) Talebazadeh Atalay, Ganimet ; Saner, Nejat Turgut ; 502131114 ; Mimarlık TarihiKemalist Türkiye Cumhuriyeti'nin, Osmanlı İmparatorluğu'nun "eski" kavramına karşı geliştirdiği başat argümanı "yeni" kavramı endüstriden sanata, sosyal hayattan mimariye her alanda kendini göstermiştir. Türkiye Cumhuriyeti'nin devrimleri ile modernleşme sürecinde kat ettiği mesafenin görülmesi yeni dönemin iyi anlatılabilmesinden geçmektedir. Basım ve yayım özelliklerinden dolayı "yeni" devleti en iyi anlatabilecek öğe olarak fotoğraf görülmüştür. Fotoğrafla Türkiye Albümü'nde, fotoğraf; Kemalist devrimleri, "genç" Türkiye'nin gelişen ve değişen yüzünü tüm dünyaya aktarabilmek için tanıtım ve propaganda unsuru olarak kullanılmıştır. Atatürk ilke ve inkılapları ile şekillenen Cumhuriyet ideolojileri çerçevesinde oluşturulan Othmar Pferschy'nin objektifinden çıkan fotoğrafların yer aldığı, AnkaraMatbuat Umum Müdürlüğü tarafından tasarlanan, F. Bruckmann AG., Münih Grafik İşleri Müesseseleri tarafından Almanya'da basılan, 1937'de yayımlanan Fotoğrafla Türkiye Albümü Cumhuriyet'in çağdaş mimari örneklerinin ve kültür varlıklarının sergilendiği bir eserdir. Fotoğrafla Türkiye Albümü'nde, "Ankara", "İstanbul", "Şehir ve Manzaralar", "Arkeoloji ve Ar", "Ekonomi ve İnşa", "Kültür ve İnsan" olmak üzere altı bölüm bulunmaktadır. Albümde, bu bölümlerle ilişkili olarak Othmar ferschy'nin Türkiye'nin dört bir yanından fotoğrafladığı 153 imaj yer almaktadır. Fotoğrafla Türkiye Albümü'nün "asri" Türkiye'nin "yeni" görüntülerini ekleyebilmek amacıyla oluşturulmuş vidalı bir sistematiği bulunmaktadır. Ankara-Matbuat Umum Müdürlüğü kurumu bu vidalı tasarımı, memleketin "yeni" fotoğraflarının albümde yer alan önceki imajlarla organik bir bütünlük oluşturmasını sağlamak adına tercih etmiştir. Fotoğrafla Türkiye Albümü'nün ön sayfalarında bulunan Türkiye Cumhuriyeti ile Osmanlı İmparatorluğu'nun "Kültürel Bakımdan", "Sosyal Bakımdan", "Ekonomik Bakımdan" ve "Politik Bakımdan" mukayese edildiği "Osmanlı İmparatorluğundan Türkiye Cümhuriyetine" başlığındaki tarihsel metin ile albümün özelliklerinin verildiği "İzahat" metni albümün yazı içeriğini oluşturmaktadır. Albümün metin kısmı ve fotoğraf künyeleri Türkçe, Fransızca, İngilizce ve Almanca olarak yazılmıştır. "Fotoğrafla Türkiye Albümü'nde (1937) Kültür Varlıkları ve Çağdaş Mimarlık" başlıklı yüksek lisans tezi kapsamında söz konusu albüm arkeoloji, sanat ve mimarlık tarihi disiplinleri esas alınarak, başta başkent Ankara olmak üzere "modern Türkiye"nin şehirleri üzerinden dönemin kültürel, sosyal, ekonomi politikaları çerçevesinde değerlendirilmiştir. Birbiri ardından devrimler yaşayan Türkiye Cumhuriyeti'nin yeni dönem siyaseti "modern" kavramı üzerinden dönemin gazeteleri paralelinde okunmaya çalışılmıştır. Çalışmanın konusuyla ilgili olarak dönemin gazetelerindeki yazılar taranmış, görüş açısı aynı olan gazetelerden bir seçki yapılmamış, dönemin siyasal algısı açıklanırken bağımsız bir değerlendirme esas alınmıştır. Cumhuriyet döneminin aydınlarının, köşe yazarlarının Fotoğrafla Türkiye Albümü'ne yönelik yaptığı eleştiriler, değerlendirmeler ve tavsiyeler dönemin yurtiçi ve yurtdışı gazetelerinden takip edilmiştir. Görsel propaganda metoduyla oluşturulan Fotoğrafla Türkiye Albümü vasıtasıyla Cumhuriyet Türkiyesi'nin kat ettiği mesafenin görülmesi sağlanmıştır. Cumhuriyet döneminde oluşturulan faaliyetler "Modern Mimari ve Ankara", "Turizm ve Tanıtım", "Ülkenin İmarı" ve "Endüstrileşme" başlıkları altında değerlendirilmiş, Erken Cumhuriyet döneminde oluşturulan mimari eserler ve var olan kültürel miras dönemin politikaları çerçevesinde anlatılmaya çalışılmıştır. Tez kapsamında albümde temsil edilen arkeoloji, sanat ve mimarlık tarihi disiplinlerine ilişkin daha kapsamlı bir değerlendirme yapılabilmesi amacıyla her bir fotoğrafın niteliği, albümde yer alma amacı metin içerisinde değerlendirilmiştir. Teşhir edilen eserlerin künye bilgileri, metin içeriği ve albümde yer alan fotoğraflar çalışmanın"Ekler" bölümünde katalog formunda sunulmuştur. Fotoğrafla Türkiye Albümü'nde, fotoğraflanan bazı mimari ve sanat eserlerinin albüm künyesinde genel bir adlandırma yoluna gidilerek verilen künye bilgileri görsel karşılaştırma yoluyla özelleştirilmiş, yapıların isimleri tespit edilmiştir. Bazı imajların künye bilgilerinde eser isimleri, yer bilgileri gibi yanlış aktarımlar görülmüştür. Eserlerin künye bilgilerine yönelik yapılan bu yanlış aktarımlar dipnotlarda ve metin içerisinde değerlendirilmiştir. Bu çerçevede fotoğraflarda yer alan mimari ve sanat eserlerinin künye bilgilerinin tespiti yapılmıştır. Fotoğrafla Türkiye Albümü'ne yönelik yapılan yorumlarda albümün ve albümde yer alan her bir fotoğrafın Cumhuriyet Dönemi fotoğraf sanatının bir ürünü olarak değerlendilmesi ve bazı albümlerde bulunan eksik fotoğraf sayfalarının Cumhuriyet Dönemi fotoğraf sanatının ürünü olarak sanat mezatlarında yer alması albümün yalnızca bir kültür envanteri niteliğinde olmadığının aynı zamanda bir sanat eseri olarak görüldüğünün kanıtı niteliğindedir. Fotoğrafla Türkiye Albümü, Kemalist Türkiye Cumhuriyeti'nin, 1923'ten 1936 yılına kadar 13 yıl içinde ortaya koyduğu maddi ve manevi tüm Cumhuriyet faaliyetleri içeriğiyle oluşturulmuştur.Arşiv belgeleri ve dönemin gazetelerinden 1937 yılında yayımlandığı belirlenmiştir. Fotoğrafla Türkiye Albümü'ndeki kültür varlıkları ve çağdaş mimarlık öğeleri Cumhuriyet temsili çerçevesinde değerlendirildiğinde, devrimlerle şekillenen yeni Türkiye'nin modern yapılarına ayrılan bölümün en geniş alanı kapladığı ve "asri Türkiye" temasının vurgulandığı görülmüştür. Cumhuriyet'in fotoğrafik hafızasının temel taşlarından biri olan Fotoğrafla Türkiye Albümü, birbiri ardından gerçekleştirilen Cumhuriyet devrimleriyle "yeni Türkiye"nin oluşumuna tanıklık etmiştir. Türkiye'nin inşa faaliyetleri, kalkınma faaliyetleri ile dinamik ilerleyişinin ekseriyetle başkent Ankara'da görüldüğü ve Anadolu kentlerinde yorumlandığı albüm bu yönüyle "modern Türkiye"nin fotoğrafik belgelerini ortaya koyan görsel bir "Cumhuriyet antolojisi"dir.
-
ÖgeGeç osmanlı döneminde seyahat kültürü ve Japonya algısı: Muhayyel Seyyah Kâmi'nin dünya turu(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2022) Uğurluay, Büşra ; Girardelli, Miyuki Aoki ; 502181103 ; Mimarlık Tarihi ProgramıBu çalışmada, 19. yüzyıl Osmanlı İmparatorluğu'nda matbaacı, gazeteci ve yazar kimliği ile tanınan Ahmet İhsan'ın dünya turu fikrinden esinlenerek kaleme aldığı Asya-yı Şarkî'ye Seyahat ve Maşrık-ı Aksâ'da Seyahat başlıklı eserleri ele almaktadır. Çalışmanın amacı, Ahmet İhsan'ın bahsi geçen eserlerinin 19. yüzyılda yaygın olan hayali seyahatname literatürü içerisine konumlandırmaktır. Ahmet İhsan'ın kullanmış olduğu kaynaklar ve seyahatnamesini kaleme alırken etkilendiği kişiler ve eserler 19. yüzyılda haberleşme ve ulaşım alanındaki gelişmelerin etkisiyle şekillenen seyahat kültürü çerçevesinde incelenmiştir. Bu çalışma, Ahmet İhsan'ın temel kaynak olarak Edmond Cotteau'nun De Paris au Japon à travers la Sibérie: voyage exécuté du 6 mai au 7 aut 1881 (Paris'ten Sibirya'yı Geçerek Japonya'ya: 6 Mayıs 7 Ağustos 1881'de Gerçekleşen Yolculuk, 1883) ve Un touriste dans l'extrême Orient: Japon, Chine, Indo-chine et Tonkin (Uzakdoğu'da bir Turist: Japonya, Çin, Çin-Hindi ve Tonkin, 1884) başlıklı seyahatnamelerini kullandığını ortaya çıkarmaktadır. Edmond Cotteau'nun bahsi geçen eserlerinin Ahmet İhsan için "rehber kitap" niteliği taşıdığı öne sürülmektedir. Aynı zamanda bu dönemde mecmuaların bir imge üretici olarak rolünü ve seyahatnameler ile ilişkisini ortaya koymak amaçlanmaktadır. Bu amaç çerçevesinde araştırmanın birinci bölümünde 19. yüzyılda seyahat eyleminin dönüşümü, seyahat eden aktörler ve kullandıkları 19. yüzyıl icadı olan rehber kitaplar, keşif seyahatleri ve bu seyahatlerin coğrafya, gazete ve mecmua ile olan ilişkileri dönemin sömürgecilik faaliyetleri ve emperyalizm faaliyetleri göz önüne alınarak incelenmiştir. Bu bölümde seyahatlerin gazete ve mecmualar yoluyla birer "haber"'e dönüştüğü ve kamusal alana sunulan seyahatlerin zihinde gerçekleşen seyahatlere zemin hazırladığı ortaya konulmaktadır. Seyahat, sadece seyahati gerçekleştiren kişiye ait değil kolektif bir eyleme dönüşürken, Fransa'da Tour du Monde gibi dönemin seyahatleri ele alan dergilerin, Osmanlı da ise muhteviyatında seyahatlerin de bulduğu Servet-i Fünûn gibi mecmuaların ortaya çıkmasıyla kolektif bir seyahat kültürü oluştuğu ileri sürülmektedir. Araştırmanın ikinci bölümünde, Ahmet İhsan'ın 1891 yılında yayımlamaya başladığı Servet-i Fünûn dergisinde yer alan Japonya'daki toplumsal hayata yönelik metinler ve Osmanlı-Japonya ilişkileri incelenerek ve 19. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu'nda Japonya imgesinin, sadece Avrupalı kaynaklar tarafından değil, Japon kaynakları tarafından da şekillendiği ortaya konulmuştur. Üçüncü bölümünde ise Ahmet İhsan ve Edmond Cotteau'nun seyahatleri, seyahatlerinin amaçları, kullandıkları kaynaklar karşılaştırmalı olarak ele alınmıştır. Ahmet İhsan'ın hayali seyahatnamesinin Edmond Cotteau'dan farklılaşan yönleri ortaya konularak, bu yeni seyahat anlatısının sadece Edmond Cotteau'nun fikirlerinden oluşmadığı, Osmanlı'daki Japonya algısı, "Avrupa Şarkı Bilmez" söylemi ve seyahatnamelerin coğrafya hususunda toplumu eğitime misyonu göz önüne alınarak tasarlandığı ileri sürülmektedir. Sonuç olarak, Ahmet İhsan'ın anlatısı, kendi eklemeleri ve çıkarmalarıyla 19. yüzyılda gerek Osmanlı'da gerek Fransa'da oluşan kolektif seyahat kültürünün bir parçası olarak ele alınmaktadır. Diğer taraftan, 19. yüzyıl seyahat kültürünün şekillenmesinde haberleşme ve ulaşımdaki gelişmelerin yanı sıra imparatorlukların emperyalist politikaların da etkileri görülmektedir. Edmond Cotteau'nun seyahatnamesi doğrudan Fransa'nın Sibirya üzerindeki emperyalist söylemlerini yansıtırken Ahmet İhsan ise, seyahatnameleri ile dolaylı olarak bu söylemleri Osmanlı'da kamusal alana yansıttığı görülmektedir.
-
ÖgeHelen Filoloji Derneğinin 1861-1911 yılları arası arkeoloji çalışmaları ve bazı üyelerin biyografileri(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2022-02-21) Oglou Emver, İrem Naz ; Ar, Bilge ; 502181101 ; Mimarlık TarihiHelen Filoloji Derneği Osmanlı İmparatorluğu'ndaki Rum-Ortodoks topluluğunun en tanınmış ve uzun ömürlü cemiyetlerinden biridir. Amacı Osmanlı Rumları arasında eğitim seviyesini yükseltmek ve çeşitli alanlarda bilimsel çalışmalar gerçekleştirmek olan bu derneğin, üyeleri incelendiğinde sadece Rum ve Yunanlılardan ibaret olmadığı daha geniş bir kesime hitab ettiği görülmektedir. Bioloji, kimya, tarih ve arkeoloji gibi alanlarda kollektif çalışmalar yürüten Helen Filoloji Derneği'nin bilimsel çalışmaları, güncel araştırmalarda eğitim faaliyetlerinin gölgesinde kalmıştır. Derneğin arkeoloji çalışmaları, diğer bilimsel faaliyetleri gibi, kapsamlı şekilde çalışılmamış bir konudur. Yerleşik bir mimarlık ve sanat tarihi kuramı bulunmayan ve tarih yazımının milliyetçilikten beslendiği bir dönemde derneğin bünyesinde çok uluslu bir arkeoloji komitesi bulunması, Osmanlı Devleti'nde gerçekleşen erken kurumsal arkeoloji çalışmalarını temsil ettiği için oldukça önemlidir. Burada arkeoloji çok geniş bir anlamda kullanılmıştır. Yunanca kökenli bir kelime olan arkeolojinin 19. yüzyıldaki anlamı, eski şeyleri incelemektir ve komite özelinde bu "şeyler" genellikle o zamana kadar varlığını kısmen de olsa sürdürebilmiş veya yok olmaya yüz tutmuş mimari öğelerdir. Bu nedenle komitenin arkeoloji çalışmaları, dilbilimi, tarih, etnografya gibi bilim dallarından beslenen erken sanat ve mimarlık tarihi çalışmaları olarak yorumlanabilir. Çalışmaya konu olan dönem ideolojik açıdan olduğu kadar, bilimsel açıdan da yenilikleri içinde barındırmaktadır. Komite üyelerince yunan sanatına dair incelenen bu öğeler, çok farklı devirlerden olsa da genellikle Bizans'a odaklanılmıştır. Bizans sanatı derneğin bazı üyeleri için sadece bakir bir araştırma alanıyken, bazıları için anlamı çok daha derindir. Bu durum dönemin birçok önemli araştırmacısının yolunun dernek ile kesişmesini sağlamış, bilimsel çalışmalarına hizmet eden güçlü bir sosyal ağ oluşmuştur. Derneğin kuruluşundan I. Dünya Savaşı'na kadar, cemiyetle aynı adı taşıyan 33 ciltlik bir dergi yayınlanmıştır. Kuruluşundan itibaren dergisinde arkeoloji temalı düzenli bir makale ve konferans akışı yer almaya başlamıştır. Derneğin arşivleri bugün hala kayıp olduğundan, dergisi faaliyetlerini anlamak için en önemli kaynağı oluşturmaktadır. Bunun yanı sıra ilgili yayında önemli kişiler, onların arkeoloji çalışmaları ve dönem hakkında önemli bilgiler verilmektedir. Çalışma kapsamında dergi incelenerek arkeoloji temalı bilgi ve makaleler derlenmiştir. Bu dergiden elde edilen bilgiler, bazı üyelerin anıları, derneğin ilanlarını ücretsiz olarak yayınlayan Neologos gazetesi ve ilgili kurumların yayınlarıyla da desteklenmeye çalışılmıştır. Tezin amacı, derneğin dergisi ve komite üyelerinin profili incelenerek bir dönemi etkisi altına alan arkeoloji çalışmalarının bir dökümünden çok bu araştırmaların dönemin koşulları ve eski eser algısı ile birlikte ele alıp, genel bir resmini sunmaktır. Derneğin 1861-1911 yılları arası faaliyetlerini kapsayan dergisini inceleyen bu tez aynı zamanda araştırmacılara bu uzun soluklu yayını mimarlık ve sanat tarihi çalışmalarında kullanılabilecek bir kaynak olarak sunmaya çalışmaktadır.
-
Ögeİki şehir arasında bir mimar: Constantinos Panagiotis Kyriakıdes(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2023-07-21) Yücetürk Çizmecioğlu, Merve ; Ar, Bilge ; 502201109 ; Mimarlık Tarihi19. ve 20. yüzyılların kaygan politik ve mimari ortamı, mimarların üretimlerinin şekillenmesinde önemli etkenlerdir. Batılılaşmaya çalışan Osmanlı Devleti'nde Tanzimat ve Islahat Fermanları ile her alanda yapılan yenilikler; yeni bina tiplerinin de ortaya çıkmasını sağlamıştır. Bu sürecin ilk ürünleri Pera bölgesinde kendini göstermiştir. Constantinos Panagiotis Kyriakides, 20. yüzyılın ilk çeyreğinde özellikle Beyoğlu ve Pera bölgelerinde önemli yapılara imza atmış olmasına rağmen adı günümüzde çok duyulmamış bir figür olarak karşımıza çıkmaktadır. Tez çalışması kapsamında, mimarın yaşamı ve mimarlık pratiğini içeren arşiv ve literatür araştırmalarının yanı sıra, Atina'daki meslektaşları ile yapılan sözlü tarih çalışmalarına dayandırılmıştır. Göçmen mimarın üretimleri, dönemler ve kentler bağlamında incelenmektedir. 1881 yılında İstanbul'da yüksek gelirli bir ailenin içine doğan Kyriakides, mimarlık eğitimini Sanayi-i Nefise Mektebi'nde birincilikle tamamladıktan sonra Ecole Speciale d'Architecture'de bir yıl okumuştur. Yaşamının büyük bir kısmını Osmanlı Devleti topraklarında geçirmiş olan mimarın, saray erkanı için tasarım yapmamış olduğu göze çarpmaktadır. Aynı zaman diliminde özellikle Pera bölgesinin mimarisinde süregelen Batılı anlamdaki önemli değişiklikler, yeni ortaya çıkmakta olan burjuva sınıfı için gayrimüslim mimarların-kalfaların, yer yer mülk sahibinin isimleriyle anılacak olan yapıların tasarım ve inşa süreçlerinde önemli roller üstlenmelerine tanıklık etmiştir. Bu dönemde, İstanbul'da özellikle inşa ettiği apartmanlar ile yaşadığı çevrede şöhret kazanmış olan Kyriakides'in, tasarladığı birçok yapıda adı, ortağı Alexandros Dimitrios Yenidunia ile birlikte anılmaktadır. İkilinin İstanbul'daki bilinen projelerinden bazıları; Frej Apartmanı, Ravouna Apartmanı, Vernudaki Apartmanı ve Türkiye Hanı'dır. Kyriakides daha sonraları Yenidunia ile ortaklığını sonlandırarak kendi bürosunu kurmuştur. 1926 yılında, 45 yaşında iken diğer mültecilerin kaderini paylaşarak Atina'ya göçmüş olan Kyriakides, 16 yıllık ikinci kariyeri esnasında iki dünya savaşı arası dönemin aktif mimarlarından biri haline gelmiştir. Bu süre zarfında ürettiği önemli yapıların bazıları, Benakio Okulu, Lykiardopoulos Apartmanı, Mavrommati Apartmanı'dır. İstanbul'daki çoğu yapısının aksine, Kyriakides'in Atina'da tek başına çalışmayı seçtiği görülmektedir. Zorunlu göçmen bir mimarın, mimari pratiğine iki dünya savaşı arasında kimlik oluşturma çabası tez çalışması kapsamında kentlerin sosyopolitik durumu, dönem mimarisi ve mimarın işverenleri bazında incelenecektir. Kyriakides'in İstanbul ve Atina'daki yapılarının detaylı bir çözümlemesi yapılarak İstanbul ve Anadolu'dan Atina'ya mimari pratik bağlamında neleri taşıdığı ve taşıyamadığı da tez kapsamında tartışılmıştır. Bu süreçte mimarın, dönemin bürokratik tavrını mı, yoksa bulunduğu ülkelerdeki burjuvazinin isteklerini mi tasarım anlayışına yansıttığı, yapıları incelenirken öne çıkan önemli bir soru olmuştur. Atina'da da İstanbul'da olduğu gibi apartman tasarımları ile öne çıkan Kyriakides, döneminin kamusal tavrını değil; iki farklı ve yeni kurulan ülkenin burjuvasinin isteklerini mimariye taşıdığı söylenebilir. Tez çalışmasının bir diğer sorusu, mimarın yapılarının inşa tarihlerinin birbirlerine yakınlığı düşünüldüğünde; Kyriakides'in tasarımcı, uygulayıcı ve yüklenici gibi farklı rollerden hangilerini daha çok benimsediğidir. Mimarın ayakta kalmış eserlerinin tarihçeleri, kullanıcıları, iç mekân özellikleri, bugünkü durumları ve geçirdiği restorasyonlar detaylı bir biçimde incelenmiştir. Tez kapsamında, Kyriakides'in mimarlığı, iki kent üzerinden karşılaştırılarak mimarın üretiminin, kent hafızaları üzerindeki varlığı sorgulanmıştır. Tez çalışması süresince, mimarlık tarihi yazımında ön plana çıkmamış figürlerden biri olan Kyriakides'in mimari üretimi, dönemin siyasi kırılma noktaları üzerinden ele alınarak ortaya konulmak istenmiştir.
-
Ögeİzmir'de fransız misyoner yapıları(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2022-02-08) Güneş, Şilan Berivan ; Cephanecigil, Vesile Gül ; 502181107 ; Mimarlık Tarihiİzmir, coğrafi konumunun sağladığı ticari koşullar ile paralel gelişmiş bir şehirdir. Kuruluşundan itibaren birçok kültüre ev sahipliği yapan şehir, kozmopolit yapısını 20. yüzyıl başlarına değin muhafaza etmiştir. Özelikle 17. yüzyılda artan ve büyük çoğunluğu Hristiyan toplumlar tarafından yürütülen ticari faaliyetler zamanla şehre olan rağbeti arttırmıştır. Nüfus hareketlilikleri ve çeşitli dini toplulukların faaliyet göstermesi ile misyoner cemaatler de şehirde tezahür etmeye başlamıştır. 19. yüzyılda çeşitli imtiyazlardan yararlanan misyoner cemaatler, himayesinde bulundukları devletlere göre çalışmalarını yürütmüşlerdir. Fransa, Osmanlı Devleti ile ilişkilerinde ayrıcalıklı devletlerden biri olmasıyla önemlidir. İlk imtiyazlardan birine sahip olmasının yanı sıra Osmanlı Devleti'nde dini himayeci devlet arayışında da müteşebbistir. Katoliklerin ilk koruyucu devleti vasfına sahip olan Fransa, Osmanlı Devleti'nde faaliyet gösteren misyonerlerin çalışmalarını desteklemiştir. Misyonerler ilk olarak İstanbul'da çalışmalarını yürütmüş, daha sonra ise İzmir'e yönelik faaliyetlerde bulunmuşlardır. Fransiskenler, Dominikenler, Cizvitler, Lazaristler, Vincent de Paul Hayırsever Kızları, Hristiyan Okulları Erkek Kardeşleri ve Notre Dame de Sion Kız Kardeşleri Osmanlı Devleti bünyesinde faaliyet gösteren Katolik cemaatlerdir. İzmir'e ilk gelen misyonerlerden biri olan Fransızlar ilk yıllarından itibaren en aktif yılları 19. yüzyıl da dahil olmak üzere faaliyetlerini aralıksız sürdürmüşlerdir. Misyonerler, dini girişimlerinin yanı sıra faaliyetlerini yürüttükleri kilise, okul ve hastane gibi kurum yapıları ile bulundukları şehirlerde fiziksel etkiler bırakmışlardır. Tez çalışması kapsamında İzmir'de faaliyet gösteren misyonerlerin inşa faaliyetleri değerlendirilmeye çalışılmıştır. Fransız etkilerinin misyoner yapıları özelinde şehrin fiziksel çevresine olan tezahürüne odaklanarak İzmir'de faaliyet gösteren Fransız Katolik misyoner yapıları incelenmiştir.
-
ÖgeKastamonu ili araç ilçesi örneğinde kırsal mimari(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2023-02-03) Esen, Hamza ; Ağır, Aygül ; 502161119 ; Mimarlık TarihiOsmanlı Döneminde, Beylikler Dönemi'nin sınırlarını izleyen yönetim yapılanmasında Kızılırmak'tan Sakarya'ya kadar Kuzeybatı Anadolu'nun önemli merkezlerine yakın bir konumda olan Kastamonu vilayeti, Cumhuriyet'in ilanına dek bu bölgenin merkezi durumunu sürdürmüştür. Yüzlerce yıllık üretim, ticaret, sanat, sermaye, eğitim gibi birikime sahip Kastamonu halkının, 20. yy.'da savaşlar ve iç göçler ile eğitimli ve nitelikli insan kaynaklarını büyük bir oranda yitirmiş olması sonucunda, bazı alanlarda toplumsal-kültürel ve ekonomik bakımdan daha da geri gitmiş olduğu görülmektedir. Ülke genelinde gelişen sanayi ve kentleşmenin Kastamonu'da yaşanmaması, ilin ve ilçenin kısmen "doğal" kalmasına olanak sağlamıştır. Kastamonu'nun hemen hemen tüm ilçelerinin kırsal yerleşimleri, nitelikli mimari örnekleri barındırmaktadır. Araç ilçe merkezi, Karabük ve Kastamonu illerinin arasında, ilçenin ortasından geçen D-030 karayolunun kuzey ve güneyinde kuruludur. Araç ilçesine bağlı köylerdeki konutlar, yaşam şeklinin farklılaşmasına bağlı olarak, il ve ilçe merkezindeki konutlardan ayrılır. Bu farklılaşma, daha çok merkezde yaşayanların zemin kat kullanımında belirginlik gösterir. Kentteki konutların zemin kat planlarında çoğunlukla ahır, kiler, samanlık gibi hizmet alanı olan bölümler yoktur. Çoğunun dış cepheleri sıvalıdır. Üst katında çatılı oda örnekleri de olan konutların cephesinde/cephelerinde ise dikey hareketli pencereler ile çıkma düzenleri bulunur. Bölgede en yaygın yapım tekniği "ahşap çatkı karkas" düzeninde yapılan, boşluklarına çeşitli dolgu malzemeleri yerleştirilmiş "hımış" duvar oluşturma tekniği uygulamasıdır. Görkemli geçmişinin izlerini taşıyan mimari miras; kırsal yerleşim yerlerinde de yılların getirdiği birikime sahiptir. Yaptıranın da katkılarıyla inşa edilen usta işi konutlar, günümüzde çoğunlukla harap, yıkık, terkedilmiş veya dönemsel olarak kullanılmaktadır. Kentlilerin yaşadığı toplumsal, teknolojik ve ekonomik değişim süreçlerinden uzakta, yöre insanlarının kendi bilgi deneyimleri ile inşa ettikleri mimariyi konu alan "KASTAMONU İLİ ARAÇ İLÇESİ ÖRNEĞİNDE KIRSAL MİMARİ" başlıklı çalışma dört bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde amaç, kapsam, yöntem ve literatür hakkında bilgi bulunmaktadır. İkinci bölümde, bölgenin tarihsel gelişimi, coğrafi konumu, ulaşım, topografya, iklim, bitki örtüsü, sosyo-kültürel ve ekonomik yapı ele alınmıştır. Üçüncü bölümde, Araç İlçesi özelinde, her odanın bir "yuva" olarak düzenlendiği tipik yöre özelliklerini taşıyan köy konutları anlatılmıştır. xxii Sonuç bölümünde, bölgenin 'Kırsal Mimarlık' örnekleri değerlendirilmiştir. Yaşam şeklinin değişmesi ve konut kullanımı üzerindeki etkisinin sonucu ile zamana direnemeyen geleneksel kırsal mimarinin "Tehdit Altında Kültürel Varlık" olduğu düşünülmektedir. Yitirilmekte olan Araç ilçesi kırsalının özgünlüğünü hala koruyan geleneksel yapıları, çeşitli yapı örneklerinde incelenmiştir. Alanda bulunan yapılar hakkında çalışmalar, sınırlı da olsa önerileri de içerecek şekilde genel bir yaklaşımla değerlendirilerek ele alınmıştır. Halkın mimarlık kültürünün yansımalarından olan konutlar ve eklentileri ile alandaki ortak kullanıma açık (Camii, Köy odası, Çeşme, Fırın gibi) nitelikli yapıların envanterleri çıkarılmalı ve bir koruma planı oluşturulup bir yerden başlanmalıdır.
-
ÖgeMimar ve hoca: Mehmet Ali Handan(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024-07-26) Demir, Merve ; Cephanecigil, Vesile Gül ; 502201110 ; Mimarlık TarihiCumhuriyet Dönemi mimarlık tarih yazımı genellikle belirli figürlere yoğunlaşarak, dönemin en az devleşen mimarları kadar değerli, anlaşılmaya değer meslek insanlarını ve eserlerini gözden kaçırmaya açık hale gelmiştir. Bu sebeple bu çalışmada, Akademi'deki 44 yıllık eğitimcilik hayatının yanı sıra, Cumhuriyet dönemi silüetinin oluşturulduğu yıllarda pek çok mimari ve şehircilik eseri ortaya koyan Prof.Mehmet Ali Handan'ın "mimar" ve "hoca" sıfatları incelenecektir. MSGSÜ'deki Personel Arşiv Dosyası incelendiğinde, Handan'ın 34 yıl Şehircilik derslerine girdiği ve Akademi'deki Şehircilik kürsüsünün temellerini atması onu diğer mimarlardan ayıran bir özelliktir. Handan 1950'li yıllardan itibaren Şehircilik dersleri, mimari proje yürütücülüğü ve bir dönem de ince yapı derslerini üstlenmiştir. Mesleki faaliyelerini incelediğimizde AHE ortaklarıyla birlikte yaptıkları şehir planlama işleri ve projeleri de mimarın şehircilik ile olan ilişkisini ortaya koymaktadır. Bürokrat bir aileden gelen Handan'ın, mesleki bakış açısının gelişmesinde ailesiyle ve yalnız yaptığı yurt dışı seyahatlerinin, Galatasaray Lisesi'nde aldığı eğitimin ve çizim kabiliyetinin olması unsurlarının etkili olduğunu söyleyebiliriz. Handan'ın hayatını incelerken Akademi'yle kurduğu bağın ne denli güçlü olduğunu; Ernst Egli, Bruno Taut'un ve Sedad Hakkı'nın öğrencisi olmasıyla başlayan serüveninin, 1948 yangını sonrası Akademi Restorasyonu'na bizzat katkı sağlamış olması ve 44 yıl boyunca eğitimci ve yönetici rollerinde bulunması izlemiş, emekliliğinden sonra dahi Akademi'ye sık ziyaretleri ve proje tashihlerine katılması kanıtlar niteliktedir. Bu sebeple de Handan'ın hayatını Akademi'den bağımsız ele almak pek mümkün olmayacaktır. Handan, önemli hocalardan eğitim almanın yanı sıra; Akademi'deki önemli eğitim reformlarına da şahit olarak, Akademi tarihinin önemli dönüm noktalarında burada bulunmuştur. Güzel Sanatlar Akademisi'nde başlayan eğitimcilik kariyerini ömrünün son yıllarına kadar sürdürmüş, pek çok mimar ve şehir planlamacının yetişmesine katkı sağlamıştır. Mimari pratiği ele alındığında; pek çok çağdaşı gibi öğrencilik yıllarında hocalarına projelerinde yardımcı olarak kendini kanıtlama fırsatı yaratmıştır. Bruno Taut'un Ankara Dil Tarih Fakültesi ve Sedad Hakkı'nın Ağaoğlu Evi ve Yalova Oteli projelerinde yardımcı olarak katkı sağlamıştır. 1939'da Akademi'yi bitirdikten sonra yurtdışı bursuyla Fransa Beax Arts De Ecole'e kayıt yaptırmıştır, Paris'te geçirdiği dönemde Auguste Perret ve Le Corbusier ile temasının bulunduğunu belirtse de, her ikisinin ofisinde çalıştığına dair de bir belge bulunamamıştır. Fakat söylemleri ve mimari üslubunda Perret'den izler görmek mümkündür. II.Dünya Savaşı sebebiyle kısa süren yurt dışı eğitimi, 1941 yılında Akademi'ye dönüşüyle tamamlanmıştır. Sonraki süreçte Handan'ın iki döneme ayırabileceğimiz mimarlık dönemlerinin ilki başlamış olur. Handan'ın ilk dönemi olarak adlandırabileceğimiz bu evre, 1960'lara kadar sürecek olan bireysel konut projeleridir. Müşterilerinin belirli bir aristokrat kesimi oluşturduğu bu dönemde, mimari tarzı tahminen henüz müşteri önerilerine açık ve dönemin milli mimari çizgilerinin izlerini de gördüğümüz henüz kararsız diyebileceğimiz ilk evredir. Ancak, 1948 Akademi yangını sonrası Akademi'de yaptıkları yenilemeler ve Handan'ın bireysel konut projelerinde de özgün modern mimari dili kendini göstermeye başlamaktadır. 1960'lar sonrası, AHE oluşumuna katılması ile AHE projeleri ve kendi yaptığı konut projeleriyle modern mimari çizgilerinin oldukça net ve kararlı bir çizgiye taşındığını görebiliriz. M.A.Handan'ı çağdaşı mimarlardan ayıran önemli özelliklerden birisi de, çağdaşları gibi mimari teorisini anlatmaya çabalamamış olması, projelerinin pek çoğunu dönemin Arkitekt gibi ünlü dergilerinde yayınlamamış olmasıdır. Bu sebeple pek çok projesinin detayları ve çizimleri günümüze ulaşmamıştır. Personel dosyasındaki proje listelerinden Handan'ın projelerine ulaşarak, bilinmeyenlerin de gün yüzüne çıkarılması amaçlanmıştır. Dönemin ve Akademi'nin basılı yayınları incelenerek, Handan'ın eğitimcilik yaptığı döneme ait öğrenci projeleri, personel arşiv dosyasında belirtilen projelere ait haber ve verilerin toplanması ve analiz edilmesi hedeflenmiştir. AHE ile ilgili bilgilere ulaşılmasında Kemal Ahmet Aru Arşivi önemli bir değer taşımaktadır. Aru'nun titiz düzeni sayesinde, AHE bürosunun yayınlanmamış pek çok proje ve çalışması gün yüzüne çıkabilir şekilde beklemektedir. Handan'ın vefatından önce, Ataman Demir'e araştırarak derlemesi amacıyla teslim ettiği eskiz çalışmaları ve vaziyet planları da, projelere ait yol gösterici bir kaynak olmuştur. Bu kaynakların incelenmesi ile Handan'ın eğitimciliği ve mimarlığı analiz edilirken, dönemin ve Akademinin mimari bakış açısı ve kimliğinin de değerlendirilmesi amaçlanmıştır.
-
ÖgeMimari olarak görünür yapısal çelik elemanlarda pasif yangın koruma yöntemlerinin karşılaştırılması(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2023) Karaca, Esra ; Büyüktaşkın, Halet Almila ; 799218 ; Mimarlık Ana Bilim DalıSanayi devrimi ile birlikte gerçekleşen teknolojik gelişmeler ve hızlı üretim imkanları sayesinde çelik malzeme, mimari yapılarda kullanılmaya başlanmıştır. Yüksek çekme ve basınç mukavemetine sahip olması, yapım süresinin kısa olması, geri dönüştürülebilirlik özelliği, tasarımda esneklik ve şeffaflık gibi avantajlarından ötürü ise günümüzde inşa edilen yapıların taşıyıcı sistemleri için vazgeçilmez bir malzeme haline gelmiştir. Çelik, birçok yönden avantajlı bir malzeme olmasına karşın bazı dezavantajları da bulunmaktadır. Yapısal çelik elemanlar, yanıcı özelliğe sahip olmamasına rağmen yüksek sıcaklıklar altında elemanlarda ısıl şekil değişimleri oluşmakta ve yapının yük taşıma kapasitesinde hızlı bir düşüş gözlenmektedir. Bu olumsuz özelliği, çeliğin mimari olarak görünür şekilde kullanıldığı yapılarda çok daha büyük bir sorun meydana getirmektedir. Bu yüzden, yapı içerisinde bulunan kullanıcıların ortamdan tahliye edilmesi ve yangının kontrol altına alınabilmesi için süre kazanmak amacıyla mimari olarak görünür çelik taşıyıcı elemanların yangın güvenliğinin sağlanması büyük önem teşkil etmektedir. Tez çalışması yedi bölümden oluşmaktadır. Birinci bölüm olan giriş bölümünde tez çalışmasının amacı, kapsamı ve çalışma sürecinde izlenen yöntem hakkında bilgi verilmiştir. İkinci bölümde, mimari olarak görünür yapısal çelik elemanlar ele alınmıştır. Mimari olarak görünür yapısal çelik elemanların yapılarda kullanımının farklı yüzyıllar ve mimarlık akımlarının etkisi altında gerçekleşen tarihsel gelişimine değinilmiştir. Bu türdeki çelik elemanların belirli kriterlere göre sınıflandırılması hakkında bilgi verilmiştir. Buna paralel olarak, çelik taşıyıcı elemanların mimaride kullanımının avantaj ve dezavantajlarına yer verilmiştir. Bu elemanların en büyük dezavantajlarından biri olan yangın dayanımı özellikleri, tez kapsamında ele alınarak tezin ilerleyen bölümlerinde detaylı olarak irdelenmiştir.Üçüncü bölümde, yangın ile ilişkili genel kavramlar ve çelik taşıyıcı elemanların yangına karşı dayanımı ile ilgili tanımlar ele alınmıştır.
-
ÖgeŞehir planlamanın kurumsallaşmasında bir kamu mimarı: Mithat Yenen (1908-1987)(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2023-10-12) Keçebaş, Ayşe Bilge ; Cephanecigil, Vesile Gül ; 502201101 ; Mimarlık TarihiCumhuriyet Dönemi'nde savaştan çıkan ülkenin hızla kalkınması ve modernleşmesi için ekonomik kalkınmanın yanı sıra şehirlerin imarı ve planlanmasına da önem verilmiştir. Geç Osmanlı Dönemi'nde başlanan kent planlamanın kurumsal hale getirilmesi ve yasal düzenlemelerle kurallara bağlanması Cumhuriyet Dönemi'nde de devam etmiştir. Bu kurumsallaşma süreci, şehir planlama anlayışının oluşması için önem teşkil etmesine karşın, modern dönem mimarlık tarihi yazınında bu sürecin şekillenmesinde görev alan kamu mimarlarının, şehir plancıların ve teknik elemanların isimlerine nadiren rastlanmaktadır. Halbuki, günümüze kadar gelen ve hala şekillenmekte olan şehir planlamanın kurumsallaşması sürecine kimlerin, nasıl bir birikimle ve hangi eylemlerle yön verdiğinin anlaşılması, geleceğe yönelik şehir planlama politikalarının oluşturulması için önem arz etmektedir. Çalışmanın amacı 1930'lardan 1970'lere kadar şehir planlamada yeni kurumların oluşması, geliştirilmesi ve teknik elemanların yetiştirilmesine katkı sağlamış öncü figürlerden biri olan Mithat Yenen'in şehir planlamaya katkısını ve şehir planlama anlayışını tanımlamaya çalışmaktır. Bunu yapmak için ikincil literatürün yanı sıra aile arşivi, çeşitli bakanlık ve kurumların arşivleri, kanun ve talimatname metinleri, yayınlanmış imar planı izah raporları, dönemin süreli yayınları kullanılarak hem dönem içindeki gelişmeler hem de Yenen'in üretimleri ortaya çıkarılmıştır. Mithat Yenen, 1908 yılında Selanik'te doğmuştur. Lise eğitimini 1920-1928 yılları arasında İstanbul Erkek Lisesi'nde almıştır. 1929-1935 yılları arasında Stuttgart Teknik Üniversitesi'nde mimarlık eğitimi almıştır. Burada 1901 yılından itibaren Deutscher Werkbund üyesi Theodor Fischer'in başlattığı eğitim reformu ve daha sonra Paul Bonatz ve Paul Schmitthenner'in ders programların yaptıkları staj zorunluluğu, şehir planlama ve konstrüksiyon bilgisi gibi derslerin eklenmesi gibi uygulamalar sayesinde mimaride pratik ve uygulamaya dayalı bir eğitim almıştır. Öğrencilik yıllarında karşılaştığı Paul Bonatz, Paul Schmithenner, Heinz Wetzel, Ernst Egli gibi isimler mimarlık ve şehir planlama anlayışının gelişmesine katkı sağlamıştır. 1935 yılında Stuttgart'tan mezun olan Yenen, 1936 yılında Ankara'da Dahiliye Vekaleti'ne bağlı Belediyeler İmar Heyeti'nde önce şehircilik mütehassısı daha sonra Teknik Müdür olarak çalışmaya başlamıştır. Bu sırada Anadolu'yu gezerek Türk şehirlerini araştırma fırsatı bulan Yenen, fotoğraflar ve eskizler yardımıyla Türk şehirlerini ve özelliklerini derleyerek çeşitli süreli yayınlarda ve konferanslarda araştırmalarını sunmuştur. 1941 yılında Belediyeler İmar Heyeti'nde İmar Şefi olarak görev yapmıştır. Bu dönemde devlet tarafından 1930 Belediyeler Kanunu'ndan beri süregelen, imar ve planlamanın kurumsal hale gelmesini sağlamak amacıyla bir dizi yasal düzenlemeye gidilmiştir. 1945 yılında Belediyeler İmar Heyeti ve Belediyeler Bankası'nın bir araya getirilmesiyle kurulan İller Bankası'nda Teknik İşler Müdürü, 1949'da ise genel müdür yardımcısı olmuştur. Bu sırada 1930'larda imar ve planlama için yapılan mevcut düzenlemelerin uygulanmasında aksaklıklar yaşanmıştır. Bu nedenle bu durumu çözmeye yönelik yeni talimatnameler yayınlanmıştır. Mithat Yenen de bu talimatnamelerin açıklayıcılarından biridir. 1950'lerde talimatnamelerin imar planlarını yarışmalara bağlaması üzerine, bu tür yarışmaların sayısı artmış ve Mithat Yenen de birçoğunda jüri üyesi olarak yer almıştır. 1945'teb itibaren mevcut imar kanunlarının gündemdeki sorunlara cevap veremediği eleştirileri artmıştır. 1950'lerin sonunda ise hem kurum teşkilatında hem de yasal düzenlemelerde yeniliğie gidilmiştir. 1956 yılında yeni İmar Kanunu çıkarılmıştır. 1958 yılında ise mevcut şehir planlama kurumlarını bir araya getirecek daha merkezi bir kurum ihtiyacı olduğu göz önünde bulundurularak İmar ve İskan Bakanlığı kurulmuştur. Kuruluş kanununda Mithat Yenen de görev almış, kurumun teşkilatlanmasında önemli rol oynamıştır. 1958-1960 yılları arasında kurumun Planlama ve İmar Genel Müdürlüğü'nün başında görev almış, 1960-1966 yılları arasında ise İmar ve İskan Bakanlığı Müsteşarı olmuştur. 1956 yılında başlayan Menderes imarı ile birlikte şehir planlama gündeminin büyük bir kısmını meşgul eden İstanbul'un imarında 1958 yılından itibaren Mithat Yenen de görev almıştır. 1958 yılında İller Bankası'na bağlı İstanbul Planlama Müdürlüğü'nü kurmuştur. Büronun müşaviri Piccinato, genel müdürü Cevat Erbel'dir. Büro, 1963 yılına kadar İstanbul ve Doğu Marmara Bölgesi üzerinde çalışarak Geçit Devri Nazım Planı ve Doğu Marmara Bölgesi Ön Planı'nı ortaya çıkartmıştır. Her iki çalışma da sonraki yıllarda gündeme gelecek olan İstanbul Nazım Plan çalışmalarının esaslarını belirlemiş, yapılan güncel duruma ilişkin araştırmalar nazım plan projesi için altlık oluşturmuştur. Bu dönemde Yenen, sıklıkla bölge planlamanın İstanbul gibi metropol şehirler için önemini vurgulamıştır. 1966 yılında bakanlıktaki müsteşarlık görevinden ayrılan Yenen, Büyük İstanbul Nazım Plan bürosunu kurmuştur. Doğu Marmara Bölge Planlama bürosundaki ekiple kurulan büro, projenin ilk taslağını 1971 yılında tamamlamıştır. Daha önce benimsenen desentralizasyon esaslarını içeren proje, yurt dışındaki farklı kurumlardan maddi ve teknik destek alınması, Boğaz Köprüsü ve metronun inşası tartışmaları nedeniyle kamuoyunun gündemini meşgul etmiştir. 1971 yılında yapılan araştırmaların eksikliği nedeniyle proje yeterli düzeyde bulunmamıştır. Yenen, 1974 yılında emekliye ayrılıncaya kadar büroda baş danışman olarak çalışmıştır. Şehir planlamanın düzenleyen, organize eden ve karar veren tarafında yer alan Yenen'in fikirlerini uygulamaya geçirdiği projeleri de mevcuttur. Bilinen tek imar planı projesi 1944 yılındaki Simav Kasabası imar planıdır. Planda kentin dokusuna zarar verilmemeye çalışıldığı görülmektedir. Ek olarak bilinen iki adet konut projesi bulunmaktadır. Bunlar "Kavaklıdere'de bir apartman" projesi ve Ankara Gölbaşı'nda bulunan ve ailesi tarafından uzun yıllar kullanılan Haftasonu Evi'dir. Yenen, 1950'li yıllarda nüfus artışıyla birlikte Ankara'da ucuz konut ihtiyacnın artışıyla birlikte devlet teşvikiyle sayıları artan, bu nedenle planlamanın da bir parçası sayılabilecek olan yapı kooperatiflerinden bazılarının vaziyet ve parselasyon planlarını üstlenmiştir. 1951-1957 aralığında çeşitli dönemlerde tasarlanan ve uygulanan bu projeler Ankara Türk Eti Yapı Kooperatifi, Ankara Baraj Evleri Yapı Kooperatifi, Kavacık Ucuz Subayevleri, İlbank Blokları, Kalaba Mebusevleri olarak sayılabilir. Araştırma bulguları göstermektedir ki, 1930'lardan itibaren şehir planlama faaliyetleri kurumların işlevleri bir araya getirilerek ve çeşitli yazılı düzenlemeler vasıtasıyla merkezileştirilmeye ve sistemli hale getirilmeye çalışılmıştır. Bununla birlikte mevcut kurumsallaşma sürecinde ve devlet adına gerçekleştirilen projelerde görev alan kamu mimarlarının görünürlükleri özel sektördeki proje müelliflerinin aksine sınırlıdır. Cumhuriyet Dönemi şehir planlama sürecinin hem teknik hem de yönetim kısmında bulunan Mithat Yenen de uygulayıcı olmaktan ziyade kurucu, organize edici, karar verici ve eğitici kimliğiyle bir kamu mimarı profili çizmektedir.
-
ÖgeTaşucu Körfezi Dana Adası'nda Kilise V(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2023-07-25) Erdemci, Nur ; Ar, Bilge ; Varinlioğlu, Günder ; 502181108 ; Mimarlık TarihiTez kapsamında, antik dönemde Kilikya olarak adlandırılan bölgede yer alan Dana Adası'ndaki Kilise V olarak adlandırılan yapı ele alınmıştır. Günümüzde Mersin ili Silifke ilçesi sınırlarında kalan Taşucu Körfezi'nde yer alan adalardan Dana Adası bünyesindeki dini mimari yapılarından Kilise V'te çok sayıda mimari plastik parça tespit edilmiştir. Bu bağlamda, alanda, Boğsak Arkeolojik Yüzey Araştırması (BOGA) kapsamında arazi çalışmaları yürütülmüş ve yüzey araştırmasının 2018, 2019 ve 2021 sezonlarında kilise ziyaret edilmiş, detaylı mimari belgeleme çalışmaları yapılmış ve kapsamlı bir çalışma gerçekleştirilmiştir. Tezin ilk bölümünde, tezin amacı anlatılmış, Dana Adası içerisinde Kilise V'in önemi de belirtilerek neden bu konunun seçildiği belirtilmiştir. Yine ilk bölümde, Kilise V'te ve yakın çevresinde yer alan mimari plastik parçaların belgelenmesi anlatılmıştır. Kilise V'te yer alan mimari plastik eserlerin Agisoft Metashape programı kullanılarak ve Structure from Motion yöntemi ile 3 Boyutlu modellemesinin yapılması ve parçaları belgeleme yöntemi ele alınmıştır. Tezin ikinci bölümünde Kilikya Bölgesi ve Dana Adası başlığı altında Kilikya Bölgesi'nin tarihinden, Erken Hristiyanlık dönemi kiliseleri de ele alınarak bahsedilmiştir. Yine aynı bölümde, Boğsak Arkeolojik Yüzey Araştırması'nın kapsamı ve çalışma alanı özetlenerek Kilise V'in içerisinde bulunduğu Dana Adası hakkında bilgi verilmiştir. Tezin üçüncü bölümünde, Kilise V'te gerçekleştirilen arazi çalışmaları sırasında tespit edilen kalıntılar tanımlanmıştır ve kilisenin plan özellikleri anlatılmıştır. Kilisenin ayakta kalmış herhangi bir duvarı olmadığından, kilise planı, yapıdan geriye kalan duvar kalınlıları bağlamında okunabilmiş ve plan bağlamında kilise ele alınmıştır. Kilisenin plan özellikleri incelendikten sonra Kilikya Bölgesi'nde 5. yüzyılda inşa edilmiş kilise yapılarının planları incelenmiş ve Kilise V'e plan bakımından benzerlik gösteren kiliseler belirlenmiştir. BOGA kapsamında gerçekleştirilen arazi çalışmaları sırasında tespit edilen apsis kalıntısı, tonoz parçası, künk parçaları, kiremit parçaları ve kaplama levhası olabilecek mermer parçalar incelenmiştir. Tezin dördüncü bölümünde, Kilise V'te yer alan mimari plastik eserler dört başlık altında anlatılmıştır. Kilise V'te yer alan levhalar, sütun kaideleri ve kaide tabanları, sütunlar ve sütun başlıklarından bahsedilmiştir. Her ne kadar kilise yalnızca temel seviyesinden okunabiliyor olsa da kilisedeki mimari plastiklerin sayıca zengin olması sebebiyle kilise ile ilgili bilgi edinmek mümkün olmuş ve bu mimari plastiklerden yapı ile ilgili bilgi edinilebilmiştir. Tezin beşinci bölümünde, Kilise V'te yer alan mimari plastik unsurların kataloğu sunulmuştur. Bu katalogda, mimari plastiklerin görselleri, türleri, malzemeleri, buluntu yerleri, tanımları, tarihlendirmeleri ve boyutları yer almaktadır. Mimari Plastik Kataloğu'nda yer alan mimari plastikler için, bu mimari plastikler üç boyutlu modellendikten sonra bu mimari plastik parçaların her birinin orthophotosu hazırlanmış ve kataloğa eklenmiştir. Mimari plastik elemanlar metin içinde detaylı tanımlanmış olsa da daha sonra yapılacak araştırmalarda temel alınabilmesi için katalog içerisinde mimari plastikler detaylı bir şekilde tanımlanmıştır. Tezin amacı, Kilise V bünyesinde yer alan ve ilk kez BOGA'nın 2018 sezonunda araştırılan, sayıca zengin mimari plastik eserleri belgelemek ve bu belgeleme ile birlikte bezeme, boyut gibi özellikler bakımından yapıyı inceleyip benzer mimari plastik eserlerle karşılaştırmaktır. Sütun başlıklarına odaklanıldığında, özellikle de bu başlıklar üzerindeki bezeme kompozisyonu incelendiğinde, Kilise V'i 5. yüzyıla tarihlendirmek mümkün olmuştur.
-
ÖgeTurgut Cansever'in demir tatil köyü projesinin yerel veri kullanımı açısından incelenmesi(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2022) Öksüzoğlu, Muhammet Talha ; Neftçi, Aras ; 780945 ; Mimarlık Tarihi Bilim DalıYerel veriler, tarih boyunca mimari tasarım için önemli girdiler olmuşlar; toplumlar, bilinçli veya içgüdüsel olarak bulundukları coğrafyanın doğal ve kültürel verileri ile yapılar, şehirler inşa etmişlerdir. Fakat bu doğal durum, modernizm ve modernizmle gelişen evrensellik anlayışıyla tarihsel sürekliliğini yitirmiştir. Modern mimarlık erken dönemlerinde dünyanın tüm coğrafyalarında mimarlık üretimlerini birbirine benzetmiş, büyük ölçüde tektipleştirmiştir. Bu tavra tepki olarak birçok mimar, tekrar yerel verileri önceleyerek, önemseyerek mimarlık yapmak gerektiğini savunmuş ve bu güzergahta mimari üretimler yapmaya çalışmışlardır. Fakat bu mimarlar artık başka bir çağda, başka kullanıcı beklentileri, başka yapı malzemeleri, yapım teknik ve teknolojileri, yapı üretim süreçleri ile muhataptırlar ve böylece yerel veri kullanımını kendi çağlarında hangi şartlarda, nereye kadar var edecekleri sorusuna cevap aramak durumundadırlar. Sözgelimi doğal verilerin kullanımını hangi ölçüde önemseyip, hangi ölçüde ellerindeki yeni teknoloji ile doğaya galip gelmeyi tercih edecekler, kültürel verilerin hangilerini bugüne taşıyıp hangilerinin bugünün toplumunda karşılığı olmadığına karar vereceklerdir? Bu soruya verilen cevapların adedince çağımızda mimari tasarımda yerel veri kullanımı çeşitlenmiş, bu konuda birbirinden farklı tercihler ortaya çıkmıştır. Türkiye mimarlığında çağdaş dönemde yerel veri kullanımı konusu ele alındığında göze ilk çarpan isimlerden birisi, belki de en göze çarpanı Turgut Cansever'dir. Cansever, hem teorik üretimlerinde yerel veri kullanımı başlığı altında ele alınabilecek söylemlerde bulunmuş hem de mimari üretimlerinde yerel veri kullanımı açısından dikkat çekici örnekler tasarlamıştır. Tabiata saygı duyma, ona onu örselemeden ilişme, toplumun geçmiş birikimlerini bugüne taşıma gibi söylemler ile şekillenen Cansever'in teorisinin izleri pratiğinde de açıkça görülebilmektedir. 1946-47 yıllarından başlayarak 2009 yılına kadar yaklaşık altmış yıl süresince mimari üretimler yapan Turgut Cansever'in projelerinin neredeyse tamamında yerel veri kullanımı başlığı altında kabul edilebilecek tavırlar olduğu görülebilir.
-
ÖgeÜsküp şehrinde modernizm ve kültürel kimlik Üsküp hükümet binası örneği(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2022) Metalar, Sena ; Gül, Murat ; 740973 ; Mimarlık Tarihi Bilim DalıBalkanların en önemli kentlerinden biri ve Makedonya'nın başkenti olan Üsküp, kuruluşu yüzyıllar öncesine dayanan çok çeşitli etnik gruplara ve köklü imparatorluklara ev sahipliği yapmış bir şehir olarak günümüzde de bölgesindeki önemini korumaktadır. Kent, boyunduruğu altına girdiği devletlerin etkileriyle bir çok alanda gelişmiş ve değişmiştir. Ekonomik, kültürel, politik ve mimari gibi alanlarda geçirdiği bu değişimlerin izlerini bünyesinde barındıran şehrin morfolojisi, 1963 yılında yaşanan yıkıcı depremin ardından, modern yapıların kente inşa edilmesiyle yeni bir görünüm kazanmıştır. 26 Temmuz 1963 tarihinde meydana gelen depremin ardından, Üsküp şehrinin yüzde 80'lik bölümü ortadan kalkarken, o dönem 'müttefiksiz' bir politika izleyen Sosyalist Yugoslavya hükümeti kentin yeniden inşası için dünya ülkelerinin yanı sıra Birleşmiş Milletler'in (BM) hatırı sayılır yardımlarıyla harekete geçmiştir. Şehrin neredeyse tamamını yok eden bu felaket sonrasında 'tabula rasa' halini alan Üsküp, aldığı uluslararası yardımlarla bir dayanışma ve birlik kenti haline gelmiş, dünyanın çeşitli yerlerinden gelen şehir plancıları ve mimarlar tarafından yeniden tasarlanmıştır. Roma, Bizans, Osmanlı İmparatorluğu, Sırp Krallığı gibi farklı kültürlere ev sahipliği yapan kent, bu devletlerin kültürel miraslarını da bünyesinde barındırıyordu. Bu araştırma kapsamında ele alınan dönemde Yugoslavya Sosyalist Federal Cumhuriyeti'nin (YSFC) Makedonya bölgesi başkenti olan Üsküp'ün, köklü kültürel tarihine sosyalist hükümetin izleri de eklenmiştir. Şehrin büyük bir bölümünün hasar görmesiyle sonuçlanan deprem sebebiyle kentin tarihsel dokusunun yanı sıra inşa edilen modern yapıların çoğu harabe halini almıştı. Kentin tarihinde bir kırılma noktası olduğu belirtilebilecek olan 1963 depremi itibariyle, Üsküp bir 'dünya kenti' haline getirilmeye çalışılmış, yeniden inşa edilmiş ve planlanmıştır. Müttefiksiz Yugoslavya'nın politikasını da temsil etmesi hedeflenen bu yaklaşım doğrultusunda Üsküp kentinin modernizmin yanı sıra dayanışma, destek ve birlik kentine dönüşümünün hedeflendiği söylenebilir. Kentin modernizm serüvenine damgasını vuran Kenzo Tange'nin kent merkezi planının ardından ise şehre çok sayıda modern üslupta yapı inşa edilmiştir. Üsküp, dayanışma kenti halini almasının yanı sıra modern ve çağdaş bir başkent olma yolunda da ilerlemeye başlamıştır. Ancak bu modernleşme yolculuğu 1991 yılı itibariyle kesintiye uğramıştır. 1991'de YSFC'nin dağılmasının ardından kurulan Eski Yugoslav Cumhuriyeti Makedonya, 'Üsküp 2014' adlı projeyle kenti yeni ve alışılmışın dışında bir değişimle karşı karşıya bırakmıştır. Bu proje kentin 'antikleştirilmesi' esas alınarak hayata geçirilmiştir.