AYBE- Katı Yer Bilimleri Lisansüstü Programı - Doktora
Bu koleksiyon için kalıcı URI
Gözat
Başlık ile AYBE- Katı Yer Bilimleri Lisansüstü Programı - Doktora'a göz atma
Sayfa başına sonuç
Sıralama Seçenekleri
-
ÖgeActive Faulting And Earthquake Scarps A Long The North Anatolian Fault In The Sea Of Marmara(Avrasya Yer Bilimleri Enstitüsü, ) Uçarkuş, Gülsen ; Çakır, Ziyadin ; 287426 ; Katı Yer Bilimleri ; Solid Earth SciencesMarmara Denizi 1600 km uzunluğundaki Kuzey Anadolu Fayı'nın batı kısmında oluşmuş 270 km uzunluğunda ve 80 km genişliğinde bir kıtaiçi denizel bir havzadır. Marmara bölgesi aktif faylarla sınırlanmış yüksek deprem riski taşıyan bir bölgedir. MS 5. yüzyıla kadar dayanan tarihsel deprem kayıtları bölgenin 150 den fazla sayıda depremle sarsıldığını göstermektedir. Deprem yoğunluğu, Kuzey Anadolu Fayı'nın (KAF) Marmara'daki kompleks fay geometrisinin bir göstergesidir. KAF, Avrasya ile güneydeki Arap levhasının çarpışmasıyla Anadolu levhasının batıya hareketi sonucu oluşmuş sağ yanal transform bir faydır. 1939-1999 yılları arasında 7 büyük deprem ile 900 km boyunca batıdan doğuya kırılmıştır. 1999 İzmit ve Düzce depremlerinin yarattığı binlerce can kaybı ve 20 milyar dolarlık ekonomik zarar sonrasında Türkiye'de deprem tehlikesi kamuoyunun dikkatini çekmiştir. İzmit depremi bilimadamları için bir sürpriz olmamakla birlikte KAF'nın doğudan batıya iyi bilinen deprem göçü nedeniyle sıranın 1967 Mudurnu depreminden sonra İzmit'e geleceği bilinmekte idi. Bugün 1999 İzmit depreminin ardından bir sonraki deprem Marmara Denizi içinde meydana geleceği herkes tarafından kabul edilen bir gerçektir. Bu durum Türkiye nüfusunun yüzde 30, endüstrinin yüzde 50'sinin yer aldığı Marmara bölgesi için büyük bir risk teşkil etmektedir. Marmara Denizi'ne İzmit körfezinden giren Kuzey Anadolu Fayı, karaya tekrar batıda Gaziköy (Tekirdağ) de çıkmaktadır. 1999'da İzmit körfezi boyunca kırılan KAF, batıda ise 1912 depremi ile kırılarak Marmara'nın batı ve doğusunu etkilemiştir. Bu depremlerin deniziçindeki devamları üzerinde çok fazla bilgi mevcu değildir. KAF'nın Marmara denizi içindeki segmentlerinin geometrisi, kinematiği ve konumları 1940'lardan beri bir tartışma konusudur. 1999 İzmit depremi sonrasında, Marmara Denizi içindeki fayları araştırmak için çok sayıda uluslararası deniz seferi organize edilmişti. 2000 yılında Fransız Le Suroit araştırma gemisi ile Marmara Deniz tabanının (yaklaşık 100 m'den derin olan) orta kesiminin yüksek çözünürlüklü (25 m) ilk derinlik haritası (batimetri) oluşturulmuştur. Bunun yanısıra yandan tarayıcılı sonar (deniz tabanından 200 m yukarıdan) ve sismik yansıma ile elde edilen veriler sayesinde fayların çok detay haritalanması gerçekleştirilmiştir. Bu yeni veriseti kullanılarak denizaltındaki yapıların detaylı haritalatı üretilmiştir. Veriseti aynı olmasına rağmen değişik araştımacılar birbiyle çelişen, farklı fay modelleri ortaya sunmuşlardır. 2002 yılında diğer bir Fransız gemisi L'Atlante MARMARASCARPS projesi çerçevesinde, daha önce tespit edilen faylar üzerinde oluşmuş olan genç fay sarplıklarını tespit edebilmek için insansız uzaktan kumandalı bir denizaltı kullanarak çok yüksek çözünürlüklü (50 cm) mikrobatimetri verisi toplamış, sarplıklar boyunca video görüntüsü toplayarka kırık zonlarının net görüntülerinin tespit edilmesini sağlamış, bazı kırık zonları civarında kısa karotlar (35 cm) toplayarak deprem yaş tayini yapmayı hedeflemiştir. Ayrıca 600 km'lik 3.5kHz sığ sismik yansıma verisi (70 ms) de alınmıştır. Bu çalışmada, MARMARASCARPS seferinde toplanan bu yüksek çözünürlüklü veriseti ve de diğer seferlerde toplanan veriler birleştirilerek, Marmara Denizi içindeki havzaların üç boyutlu yapısı ve kinematiği üzerine çalışılmıştır. Marmara Denizi kuzey havzalarının morfotektonik yapısını anlayabilmek ve anlatabilmek için derin sismik kesitler ile taban morfolojisinin deneştimesi yapılmıştır. Bunun yanısıra toplanan 3.5kHz sığ sismik kesitler incelenerek Geç Pleyistosen-Holosen dönemi sedimantasyon ve fay kayma hızlarının birbiri ile ilişkisi üzerine çıkarımlar yapılmıştır. Buna göre Marmara denizi içindeki üç derin havza (Çınarcık, Orta ve Tekirdağ) KAF'ın transtansiyonel tektonik rejimi altında aktif gerilmeli tektonik ile açıklmaktadır. GPS hareket yönleri bu tip açılmayı desteklemektedir. 50 cm çözünürlüklü mikrobatimetri verisi, 1999 İzmit kırığının İzmit körfezi'ni takiben Hersek'in batısına (29.38ºD) geçerek Çınarcık havzasının girişine kadar ilerlediği tespit edilmiştir. Hersek'in batısındaki denizaltı kanyonunun (-180 m) düz tabanı boyunca bir seri genç fay kırıkları görülmektedir. Kanyon tabanındaki sarplığın yüksekliği ise 0.5 m olup 1999 depremine ait olduğu tespit edilmiştir. Kanyonun güney eteği boyunca batıya doğru devam eden kırıklar Çınarcık çukurluğuna (29.24ºD ) kadar uzanarak sonlanmaktadır. Bu alandaki mikrobatimetri analizleri SAR interferometri verisinin İzmit depremi için verdiği 30 km'lik ek uzanımı destaklemektedir. İzmit deprem kırığı büyük olasılıkla Çınarcık havzasını kontrol eden transtansiyonel fay geometrisinin oluşturduğu geometrik bariyer sebebiyle burada sonlanmıştır. Ayrıca Adalar fayı önünde 20-30 km uzunluğunda genç görünümlü fay sarplıkları gözlenmiştir. Bunların 18 Ekim 1963 (Ms 6.4) depremiyle ilişkili olabileceği gibi bu bölgede yaygın olan heyalanlarla da ilişkili olabileceği düşünülmektedir. Mikrobatimetri, video görüntüleri ve 210Pb analizleri, 1912 Ganos depreminin Tekirdağ havzasının güney kenarını kırdığı (27.37.69?D 40.48.17?K) ve muhtemelen Batı sırtın sonuna kadar ilerleyip Orta havzanın kenarına kadar ilerleyerek 120-150 km lik bir kırık oluşturduğunu ileri sürmektedir. Deniz içinde diğer kırılmamış fay kolları değerlendirildiğinde, Çınarcık havzası ile Orta havza arasında kalan 100 km'lik segmentin krılması halinde en az M 7.3 büyüklüğünde bir deprem meydana gelecektir. KAF'nın kuzey kolunun denizaltındaki kinematik, geometrik ve morfolojik özelliklerini göz önünde bulundurararak beş ana segmente ayırabiliriz. Bu segmentler, Tekirdag (45 km), Orta (70 km), Adalar Fayı (35 km), Güney Çınarcık fayı (55 km) ve Izmit segmentleri olarak ayrılmıştır. Bu segmentler büyük oranda levha hareketlerini barındırdığından yüksek kayma hızları sahiptirler. Dolayısıyla tek başına ya da birlikte kırılarak büyük magnitüdlü depremler ouşturabiliirler. 1912 ve 1999 kırıklarının deniz altındaki devamından, Marmara Denizinde Orta segment ile Adalar fayı segmentinin sismik bir boşluk oluşturduğunu göstermektedir. Her iki segment de 7 ve üzeri büyüklükte deprem üretebilme kapasitesine sahiptir. Ana segmentlere ek olarak, havzaların kinematiğine eşlik eden diğer normal bileşenli ikincil faylar de orta büyüklükte deprem üretebilirler.
-
ÖgeActive Tectonics And Paleoseismology Of The Ganos Fault Segment And Seismic Characteristics Of The 9 August 1912 Mürefte Earthquake Of The North Anatolian Fault (western Turkey)(Avrasya Yer Bilimleri Enstitüsü, ) Aksoy, Murat Ersen ; Çakır, Ziyadin ; 266233 ; Katı Yer Bilimleri ; Solid Earth SciencesGanos fayı, Kuzey Anadolu Fayı'nın en doğu parçasıdır ve 9 Ağustos 1912 (Ms=7.3) ve 13 Eylül 1912 (Ms=6.9)'de 2 büyük depreme neden olmuştur. Kırık boyunca 45 lokalitede atım ve birikimli atım dağılımı ölçülmüştür. 1912 depreminin atımı 2 ila 5.5 m arasında olup, en yüksek atım fayın doğu kesiminde gözlenmiştir. Karada gözlenen kırık en az 4 alt-parçadan oluşmakta ve parçalar Kavak, Gölcük ve Yörgüç çek-ayır havzalarıyla sınırlanmaktadır. Marmara denizinin batı kıyısında görülen büklüm (17°) ile büyük çek-ayır havzası (Orta Havza) 1912 kırığının doğu ucunu sınırlayabilecek yapılar olarak değerlendirilmiştir. Karada görülen doğrultu-atımlı fay deformasyonu ötelenmiş drenaj sistemleri oluşturmakta. 69 lokalitedeki birikimli ötelenmenin sınıflandırılması sonucu 5 atım grubu tespit edilmiştir. Bu gruplar iklimsel değişimlere bağlı olarak gelişen yeni drenaj sistemlerine karşılık gelmektedir ve 18 mm/yıl'lık bir fay hızı vermektedir. Saroz, Yeniköy ve Güzelköy'de yapılan paleosismik çalışmalar 270 yıllık bir deprem tekrarlanma aralığı ve 17,5-20 mm/yıl'lık fay hızı vermiştir. Bu değerler iki deprem arasında ~5 m'lik bir yamulma birikimine karşılık gelip 1912 atım değerleriyle uyumludur. 9 Ağustos ve 13 Eylül 1912 depremi hasar dağılımı ve 45 adet aletsel deprem kaydı iki depremin göreceli büyüklükleri ve karakterleri hakkında bilgi sunmaktadır. Hesaplanan 1,27 x 1020 Nm'lik sismik moment ve 40 saniyelik deprem süresi 120 ±20 km uzunluğunda bir kırığa işaret etmektedir; bu nedenle 1912 kırığının hem Saroz hem de Marmara'daki büklümü aşarak orta havzaya uzanması sonucuna varılmıştır.
-
ÖgeAlmacık Bloku ve Yakın Evresinin Morfotektoniği(Avrasya Yer Bilimleri Enstitüsü, ) Yıldırım, Cengiz ; Tüysüz, Okan ; Katı Yer Bilimleri ; Solid Earth SciencesAlmacık Bloku coğrafik olarak Marmara Bölgesi`nin doğusunda Adapazarı, Düzce ve Bolu ovaları arasında yer alır. Blok doğu-batı doğrultusunda uzanan mercek şekilli bir geometriye sahiptir. Tektonik olarak Kuzey Anadolu Fay Sistemi içinde bulunur. Bloku sınırlayan fayların neredeyse her biri sırasıyla geçen yüzyılda 1944 Bolu-Gerede, 1957 Abant, 1967 Mudurnu Vadisi, 1999 İzmit ve 1999 Düzce depremleri ile kırılmıstır. Bu çalışmanın amacı blokun Geç Senozoyik'ten günümüze kadar olan ki zaman aralığında maruz kaldığı orta ve geniş ölçekli tektonik deformasyonun nicel olarak belirlenmesidir. Bu amaçla ilk olarak sahadaki diri faylar haritalanmış bunların aktivite sınıflamaları yapılmış ve kinematikleri hakkında veri toplanmıştır. Sahadaki neotektonik çatının belirlenmesinden sonra uzun ve orta dönemli deformasyonların modu, hızı ve büyüklüğü konusunda bilgi verebilecek paleo-aşınım yüzeyleri haritalanmış Almacık Bloku üzerindekiler ile komşu morfotektonik üniteler üzerindekiler karşılaştırılmış ayrıca blok üzerinde yer alan akarsu havzalarında jeomorfik indis, morfometri ve yerey analizleri yapılarak blokun neotektonik dönemdeki davranışı ortaya konmuştur. Bunlara ek olarak ilk kez bu çalışmada fluviyal sistemlerin düşey blok rotasyonuna tepkileri araştırılmış ve tutarlı sonuçlar alınmıştır. Almacık Bloku bugünkü geometrisini Kuzey Anadolu Fayı'nın sahada etkili olmaya başladığı En geç Pliyosen`den sonra almış ve bloku sınırlayan fayların kendi aralarındaki geometrik ilişkilerine bağlı olarak blok Pliyo-Kuvaterner'de yaklaşık 1000 m yükselmiş, güneye ve doğuya doğru çarpılmış ayrıca düşey eksende saat yönünde yaklaşık 25° rotasyona uğramıştır.
-
ÖgeAmasya Ve Çevresinin Morfotektonik Evrimi(Avrasya Yer Bilimleri Enstitüsü, ) Erturaç, Mehmet Korhan ; Tüysüz, Okan ; 266235 ; Katı Yer Bilimleri ; Solid Earth SciencesBu doktora tezi kapsamında, Amasya, Tokat ve Çorum illeri sınırları içerisinde kalan ve batıda 35º boylamı, kuzeyde Kuzey Anadolu Fayı (KAF), güneyde ise KAF'ndan ayrılan önemli yan kollardan biri olan Ezinepazar-Sungurlu Fay Sistemi (EzSFS) ile sınırlanan geniş bir bölgenin morfotektonik evrimi çalışılmıştır. Amasya Makaslama Zonu (AMZ) olarak adlandırılan bu alan, doğuda Niksar'dan (37ºD) başlayıp, batıya doğru genişleyen, kama biçimli geniş bir deformasyon zonudur. AMZ, Sakarya Kıtası'nın doğu uzantısını oluşturan Tokat Masifi içerisinde yer almaktadır. Masif, bölgesel diskordanslarla birbirinden ayrılabilen 4 farklı kaya topluluğundan oluşur. Bunlar, (1) Karakaya kompleksine ait Triyas yaşlı metamorfik temel, (2) Bu temeli uyumsuzlukla örten Liyas-Alt Kretase yaşlı kırıntılı, volkanit ve karbonatlar, (3) Üst Kretase yaşlı bloklu kireçtaşları, ofiyolitik kayalar ve volkanitler, (4) Eosen yaşlı çökel ve volkanik kayalar (Tüysüz ve diğ., 1998) olarak tanımlanabilir. İnceleme alanının batısında yer alan Çankırı Neojen Havzası ve bu çalışmanın konusunu oluşturan Suluova ve Amasya Neojen havzaları içerisinde çökelen birimler tüm bu birimleri diskordansla örtmektedir. AMZ'nun en önemli elemanlarından olan Neotektonik Dönem fay sistemleri, yarım ?balık kılçığı? veya ?atkuyruğu? geometrisi sunmaktadır (Şengör ve Barka, 1992). Kuzeyde KAF'nın Anakol'u, güneyde Ezinepazar Sungurlu Fay Sistemi (EzSFS), orta kesimde ise Esençay Fayı (EsF) ile Suluova Fay Sistemi (SuFS) olarak tanımlanan bu yapısal unsurlar, AMZ içerisindeki diğer morfotektonik elemanların da yapısal evrimini denetlemiştir.Bu fay sistemleri genel olarak D-B doğrultulu sağ-yönlü doğrultu atımlı ana faylar ile KD-GB doğrultulu sol yönlü doğrultu atımlı antitetik bağlantı faylarından oluşmaktadır. AMZ içerisinde yer alan aktif faylar üzerinde aletsel dönemde çeşitli ölçekte ve oldukça çok sayıda deprem gerçekleşmiştir. Genişliği doğuda 10 km'den batıda 100 km'ye kadar düzenli olarak artan makaslama zonu içerisinde fay zonlarının aktivitesi ve atımları KAF'nın Anakolu'ndan uzaklaştıkça batıya doğru azalmaktadır. AMZ içerisinde bulunan Neojen yaşlı çöküntü alanları; (1) Suluova Fay Sistemi kontrolünde gelişmiş Suluova Havzası (Suluova, Merzifon, Gümüşhacıköy ve Alıcık ovaları), (2) Ezinepazar-Sungurlu Fay Sistemi üzerinde bulunan Amasya Havzası (Aydınca, Geldingen ve Mecitözü ovaları) ile Kuzey Anadolu Fay Zonu (KAFZ) üzerinde gelişmiş olan (3) Havza-Ladik, (4) Taşova-Erbaa ve (5) Niksar havzalarıdır. Bu doktora tezi kapsamında, Suluova ve Amasya havzaları içerisinde depolanmış olan çökel paketleri haritalanmış, fasiyes özelliklerine göre gruplanmış ve oluşum ortamları belirlenmiştir. Havza evriminin anlaşılabilmesi için uygun seviyelerde memeli fosili araştırması ile görece genç (Geç Pleyistosen-Holosen) birimlerde OSL yöntemiyle yaşlandırma yapılmıştır. Elde edilen yaş verileri ile formasyonların dokanak ilişkileri birlikte kullanılarak havzaların stratigrafileri belirlenmiştir. Diğer KAFZ havzalarının özellikleri önceki çalışmalarından derlenerek AMZ havzaları ile korelasyonu sağlanmıştır. Böylelikle tüm bölgenin morfotektonik evriminin aşamaları ortaya konulmuştur. Suluova Havzası'nda Orta Pliyosen-Geç Pleyistosen zaman aralığında oluşan çökel birimler, çökel istifin havza stratigrafisi içerisindeki yeri, coğrafi konumu, birimin oluşumunu denetleyen fay, beslenme alanı, kaynak alan litolojisi, çökelme ortamı ve fosil içeriği gözönünde bulundurularak Suluova grubunu oluşturan 5 formasyona ayrılmıştır. Bu formasyonların özellikleri havza geneline yayılan ölçülü stratigrafik kesitler yardımıyla belirlenmiştir. Buna göre havza Orta Pliyosen'de KD kesiminde bulunan KB-GD doğrultulu sağ yönlü oblik karakterli normal bir fay olan Bayırlı Fay Zonu (BFZ) kontrolünde yarı graben olarak oluşumuna başlamıştır. Bu dönemde dış drenaja kapalı olan havza, zaman içerisinde BFZ'nun KD'ya doğru gençleşmesi, Geç Pleyistosen'den itibaren de havza güneyinde Eraslan Fay Zonu'nun (EFZ) oluşmasıyla beraber önemli miktarda genişleyerek büyük bir göl (Suluova Gölü) haline gelmiştir. Orta Pleyistosen'den itibaren havza sınır faylarının aktivitesi sonlanmış ve havzanın orta kesiminde D-B doğrultulu sağ yönlü doğrultu atımlı Suluova Fayı (SuF) oluşmuştur. Orta-Geç Pleyistosen'den günümüze kadar geçen zaman içerisinde de doğuda SuF'nın sağ yönlü basamaklı yapısı kontrolünde güncel Suluova çek-ayır ovası ile daha batıda havza sınırları dahilinde yeni çek-ayır ve yarı graben özelliğinde genç depolanmalı alanlar (Gümüşhacıköy ve Alıcık ovaları) oluşmuştur. Havza içerisindeki güncel sedimantasyon bu ovalar içerisinde devam etmektedir. Suluova Havzası'nın Orta Pliyosen-Orta Pleyistosen evrimi süresince depolanan birimler içerisinden ölçülen sedimantasyonla yaşıt ve sedimantasyon sonrası faylanmanın kinematik analizi, birbirinden açısal olarak farklılık gösteren gerilme rejimlerine işaret etmektedir. Havza stratigrafisinin alt seviyelerinde yer alan birimlerden elde edilen açılma yönü KKD iken, bu yön üst seviyelere doğru dereceli olarak saat yönünde dönerek (~35°) DKD'ya ulaşır. Benzer bir biçimde havza sınır fayları da (BFZ ve EFZ), KD'ya doğru (~16°) gençleşerek Suluova Havzası'nın genişlemesini kontrol etmiştir. Kinematik veriler, havza oluşumunun ilk dönemlerinde (Orta Pliyosen-Erken Pleyistosen) bölgede saf açılma rejiminin egemen olduğunu; Erken Pleyistosen'de doğrultu atım egemen oblik rejime, Orta Pleyistosen'den itibaren de saf doğrultu atımlı rejime (SuF) geçildiğini göstermektedir. AMZ'nun güney kesiminde, EzSFS üzerinde bulunan Amasya Havzası, birbirine akarsular ile bağlanan Aydınca, Geldingen ve Mecitözü ovalarından oluşmaktadır. Bu ovalar içerisinde, farklı yaşlara sahip çökel paketleri depolanmıştır. İlk depolanma dönemi En Geç Miyosen-Erken Pliyosen (MN 13-14) aralığında örgülü ve menderesli akış rejimini yansıtan bir akarsu ortamında çökelmiş Geldingen formasyonu (Tg) ile karakterize olmaktadır. Bu birim, Amasya Havzası'nı oluşturan 3 ovada da mostra verir ve geniş yayılımlıdır. Uzun bir çökelmezlik dönemini takiben havzanın evrimindeki ikinci dönem, Orta-Geç Pleyistosen'den itibaren EzSFS'ne ait fay segmentlerinin bölgeyi yeniden şekillendirmesiyle birlikte başlamaktadır. Bu dönem içerisinde, doğuda Deliçay Fayı (DF) kontrolünde dar ve kama biçimli bir depolanmalı alan olan Aydınca Ovası oluşmuştur. Ovanın kuzey ve güney yamaçları ile günümüz düzlüğü içerisinde alüvyal yelpaze ortamında depolanmış kaba kırıntılı çökeller ile durgun bir ortamda çökelmiş kalın kırmızı kil depoları yüzlek vermektedir. Aydınca formasyonu olarak tanımlanan bu birime ait çökeller ova içerisine doğru gençleşen 2 farklı stratigrafik seviyede ve benzer fasiyes toplulukları içerisinde depolanmıştır. Bu seviyelerin ovanın evrimi içerisinde iklim değişiklikleri ve sürekli tektonik çökmenin birlikte çalışması sonucu geliştiği düşünülmektedir. Amasya Havzası'nın ortasında yer alan geniş bir topoğrafik düzlük özelliğindeki Geldingen Ovası, Yeşilırmak Akarsu Havzası'nı (YAH) oluşturan 5 önemli akarsuyun birleşme yeridir. Ova içerisindeki güncel sedimantasyon Geç Pleyistosen'den itibaren oluşan Deliçay ve Geldingen (GF) fayları arasındaki geometrik farklılık nedeniyle eski ova içerisinde açılan güncel bir çek-ayır havza çevresinde sürmektedir. Bu havzaya ait çökel paketleri sadece havzanın güney ve güneybatı kesimlerinde yer alan boğazların yamaçlarında, iki farklı seviyede toplam ~40 metre kalınlığa sahip akarsu terasları halinde yüzlek vermektedir. Bu seviyelerin OSL yöntemi ile sistematik yaşlandırması ve korelasyonu sonucu, bölgenin Geç Pleyistosen (Son Buzul Dönemi; Denizel İzotop Katı, MIS 5e, ~120 bin yıl) tarihçesi ortaya konulmuştur. Bu senaryoya göre, Geldingen Ovası'nda MIS 5e ile MIS 2 (~30-35 bin yıl) arasında devam eden depolanmalı ve MIS 2'den itibaren de aşınmalı bir dönem içerisinde ilk teras seviyesi oluşmuştur. İkinci teras seviyesi ise Geç Buzul Maksimum döneminde (Late Glacial Maximum, LGM, 18-20 bin yıl) başlayan kurak dönemde depolanmış ve izleyen yağışlı dönemde aşınmıştır. Genç Geldingen Ovası, Orta-Geç Pleyistosen'den itibaren gelişen faylar kontrolünde açılan bir depolanma ortamıdır. Tümüyle iklim kontrolünde kurgulanan bu senaryo içerisinde tektonizmanın etkisini ayırtlamak güç olsa da ilk depolanma döneminin tabanı ile günümüz taşkın ovası düzlüğü arasındaki ~25 metrelik kot farkı, ova güney sınırının aktif yükselmesi ve/veya ovanın düzenli çökmesi ile açıklanabilir. Bu yükselme/çökmenin hızı 0.16-0.4 mm/yıl olarak hesaplanmıştır. Amasya Havzası'nın En Geç Miyosen-Erken Pliyosen olarak tanımlanan ilk döneminin, günümüzde EzSFS içerisinde yeniden aktif duruma geçen Mecitözü ve Sungurlu faylarının kontrolünde geliştiği düşünülmektedir. Bu fayların aktivitesinin ilk dönemine ait kinematik veri elde edilememiştir. Çökelimi Erken-Orta Pleyistosen'den itibaren EzSFS tarafından denetlenen birimlerden ölçülen çökelme ile yaşıt ve çökelme sonrası fayların kinematik analizi ise gerilme rejiminin fay sistemi boyunca değiştiğini göstermektedir. EzSFS'nin en doğu kesiminde gerilme yönü DKD yönlü açılma ve KKB sıkışma ile tanımlanırken, batıya doğru dereceli olarak saat yönünün tersine dönerek Mecitözü civarında K-G yönlü açılma ve D-B yönlü sıkışma bileşenine sahip olur. İnceleme alanı içerisinde bulunan havzaların stratigrafik korelasyonu bölgenin Neotektonik Dönem evrimi içerisinde iki belirgin aşama bulunduğunu göstermektedir. İlk aşama En Geç Miyosen (MN13) ile Erken Pliyosen (MN 15) dönemlerinde başlamış ve Erken-Orta Pleyistosen'e kadar sürmüştür. Bu aşamada egemen olan açılmalı rejim kontrolünde depolanmalı alanlar gelişmiştir. ?Erken Neotektonik Dönem? olarak tanımlanan bu dönem içerisinde gelişen havzalar ve faylar Erken-Orta Pleyistosen'den itibaren gençleşerek yerlerini saf sağ yönlü doğrultu atımlı faylara terketmişlerdir. Geç Neotektonik Dönem olarak adlandırılan ve halen süregelen bu süre içerisinde KAFZ üzerinde Niksar ve Ladik havzaları, AMZ içerisinde de Suluova ve Geldingen çek-ayır havzaları oluşmuştur. Bu dönemde AMZ içerisinde gözlenen fay sistemlerinin at kuyruğu geometrisi günümüz görüntüsüne kavuşmuştur. İnceleme alanı ve yakın çevresinde -yıkıcı özellikleri nedeniyle tarihsel kayıtlarda değinilen- MS ikinci yüzyıldan aletsel döneme kadarki 11 büyük deprem kaydından 5 tanesinin KAF üzerinde gerçekleştiği yayınlanmış hendek çalışmaları ile ortaya konulmuştur (Hartleb ve diğ., 2006). Diğer depremlerin, özellikle de tarihsel kaynaklarda detaylı hasar dağılımı verilen 1579 ve 1794 depremlerinin AMZ içerisinde yer alan aktif faylar üzerinde gerçekleştiği düşünülmektedir. Bu yorumun desteklenmesi için Coğrafi Bilgi Sistemleri (GIS) kullanılarak gerçekleştirilen deprem senaryoları ile Ezinepazar Fayı'nın (EzF) 35 km'lik bir kesiminin kırılması sonucu gerçekleşecek 6.9 büyüklüğündeki bir depremin 1579 depreminin, Alıcık-Laçin (ALF) ya da Hamamözü Fayı'nın (HF) 26-30 km. kırılması ile gerçekleşecek 6.7-6.8 büyüklüğünde depremin ise 1794 depreminin şiddet dağılımını karşılayabileceği belirlenmiştir. Aletsel dönem içerisinde 1939 Erzincan depremi (Ms: 7.8) yüzey kırığının batı uzanımı EzF üzerinde 1.5-2 metre ötelenmeye neden olmuştur (Barka, 1996). Bu depremi takiben gerçekleşen 1942 Erbaa (Ms:7.1) ve 1943 Tosya Ladik (Ms: 7.3) depremleri ile KAF'ın inceleme alanı dahilinde yer alan kesimi tamamen kırılarak üzerinde biriken gerilimi büyük oranda boşaltmıştır. AMZ içerisinde bulunan aktif faylar üzerinde ise 1942 Kızılırmak Vadisi depremleri (M:5.6-6.0) ve 1996 Salhan Vadisi depremi (Mw:5.7) gerçekleşmiştir. Orta büyüklükteki bu depremlerin yanısıra mikrosismik kümelenmeler inceleme alanının özellikle doğu ve orta kesimlerde oldukça belirgindir. Tüm bu bilgiler göz önünde bulundurularak AMZ içerisinde yer alan aktif fayların yıkıcı deprem üretme potansiyeline sahip olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Bu sonuca dayanılarak yakın dönemde kırılmamış aktif fay segmetleri üzerinde deprem senaryoları kurgulanmış ve üretilen şiddet haritaları birleştirilerek bölge için bütünleştirilmiş bir deprem tehlike haritası oluşturulmuştur. Bu çalışma kapsamında elde edilen veriler, büyük ölçekli makaslama zonları içerisinde havza oluşumu ile ?balık kılçığı/at kuyruğu? tipi fay geometrisinin evriminin anlaşılmasına katkı sağlayacaktır.
-
ÖgeAnalysis And Modelling Of Earthquake Surface Deformation With Sar Interferometry: Case Studies From Turkey And The World(Avrasya Yer Bilimleri Enstitüsü, ) Akoğlu, Ahmet M. ; Çakır, Ziyadin ; 232163 ; Katı Yer Bilimleri ; Solid Earth SciencesBu çalışmada, Türkiye ve dünyadan örneklerle yeryüzünde kırık oluşturmamış M>6 depremlerin yüzeydeki deformasyonlarının tespiti ve analizi için Yapay Açıklık Radar İnterferometrisi (InSAR) kullanılmıştır. Bu örneklerden 6 Haziran 2000 Orta depreminin listrik bir normal üzerinde meydana geldiği, 1994 ve 2004'te Fas'ın El Hüseyma şehrinde meydana gelen iki depremin ise birbirinin eşleniği olduğu sonucuna ulaşılmıştır. InSAR ile son olarak Kuzey Anadolu Fayı üzerinde İsmetpaşa'da yaşanan asismik deprem kayması (krip) incelenmiş; hızı ve kapsadığı alan radar görüntülerinin analizi sayesinde tespit edilmiştir. InSAR'ın yanı sıra Karlıova üçlü birleşme noktası ve civarındaki faylarda Coulomb gerilme değişimleri hesaplanmış ve 1866 yılından beri meydana gelmiş olan M>6 depremler kullanılarak Yedisu sismik boşluğu için etkileri araştırılmıştır.
-
ÖgeEcemiş Fay Zonu'nun Yahyalı (kayseri)-pozantı (adana) Arasında Kalan Kesimin Morfotektoniği Ve Paleosismik Aktivitesi(Avrasya Yer Bilimleri Enstitüsü, ) Şatır Erdağ, Dilek ; Tüysüz,Okan ; Katı Yer Bilimleri ; Solid Earth SciencesOrta Anadolu'nun neotektonik unsurlarından biri olan Ecemiş Fayı sol yanal atımlı bir faydır. Kuzeyde Kayseri, güneyde Mersin iline kadar ulaştığı varsayılan fayın Yahyalı (Kayseri)-Pozantı (Adana) arasında kalan kesiminin morfotektoniği ve paleosismik aktivitesi bu çalışmanın konusunu teşkil etmektedir. Çalışma alanı kuzeyde Sultansazlığı, doğuda Aladağlar, batıda Niğde Masifi, Ulukışla Havzası ve Bolkar Dağları gibi önemli morfolojik unsurlar ile çevrilidir. Çalışma alanı içerisinde, Sultansazlığı çek-ayır havzası güneyinden başlayıp yaklaşık K25ºD doğrultusunda uzanarak ve Pozantı'nın KD' suna kadar devam eden fayın uzunluğu yaklaşık 100 km dir. Çizgiselliği hem uydu görüntülerinde hem de arazide net olarak gözlenebilen Ecemiş Fay Zonu'nuın morfotektonik özellikleri ve paleosismik aktivitesini belirlemek amacıyla yürütülen bu çalışmada çalışma alanının Kuvaterner stratigrafisi, morfolojik, morfometrik ve tektonik özellikleri üzerine incelemeler yapılmıştır. Stratigrafi bölümünde Oligosen'den yaşlı kayaçlar ?temel? olarak değerlendirilmiş ve tek bir birim olarak haritalanmıştır. Oligosen ve sonrasında oluşan birimler ise örtü birimleri olarak değerlendirilmiş ve detaylı bir şekilde haritalanmıştır. Temel birimleri Ecemiş Fay Zonu'nun doğu ve batı blokunda farklı özellikler sunmaktadır. Doğu bloktaki temel birimleri Alt Paleozoyik-Üst Mezosoyik yaşlı Yahyalı Grubu kayaçları, Triyas-Jura yaşlı Beyaz Aladağ formasyonu ve Üst Kretase yaşlı Mazmılı ofiyolitidir. Batı bloktaki birimler ise Paleozoyik yaşlı Niğde metamorfitleri, Ulukışla grubu kayaçlarını oluşturan Paleosen yaşlı Çamardı formasyonu, Karadağ volkanitleri ve Mavraş kireçtaşlarıdır. Eosen yaşlı Kaleboynu formasyonu ise Ecemiş Fay Zonu'nun her iki blokunda da yüzlek verir. Örtü birimleri olarak adlandırılan birimler Oligosen yaşlı, akarsu çökellerinden oluşan Çukurbağ formasyonu, Miyosen yaşlı gölsel çökellerden oluşan Burç formasyonu, Kuvaterner yaşlı Çatalca konglomeraları, yamaç döküntüleri ve alüvyonlardır. Kuvaterner yaşlı Çatalca konglomeraları, bölgenin tektonik ve morfolojik özelliklerine dair birçok delili içerdiği için üzerinde detaylı stratigrafik incelemeler yapılmış, kısmi ölçülü stratigrafik kesitler alınmış ve birimin oluşturduğu alüvyal yelpazenin gelişim evreleri tespit edilmeye çalışılmıştır. Çalışma alanı içerisinde Çatalca konglomeralarının oluşturduğu iki adet alüvyal yelpazenin varlığı gözlemiştir. Bunlar Sulucaova kuzeyinde gözlenen Kelerdere yelpazesi ile Demirkazık Köyü ile Elekgölü Köyü arasında gözlenen Demirkazık yelpazesidir. Her iki yelpaze içerisinde de bölgenin tektonik olarak yükselimini destekleyen sekilerin varlığı belirlenmiştir. Yapılan incelemeler sonucunda fan gelişiminde üç evrenin etkili olduğu ve bunun hem tektonik ile hem de iklimsel etkenlere bağlı olarak geliştiği kabul edilmiştir. Araştırmanın bir diğer konusunu çalışma alanının morfolojik özelliklerinin belirlenmesi ve morfometrik analizlerinin yapılması teşkil etmektedir. Çalışma alanı içerisinde gözlenen morfolojik unsurlar Ecemiş Fay Zonu'nun doğu bloku, batı bloku ve Ecemiş Fay Zonu başlığı altında ele alınmıştır. Doğu blokta Aladağlar batı blokta ise Niğde masifi yükselimi, Ulukışla Havzası ve Bolkar Dağları gibi morfolojik unsurlar yer almaktadır. Ecemiş Fay Zonu başlı başına bir morfolojik unsur olarak ele alınmıştır. Doğu ve batıdaki bloklar arasında koridor şeklinde bir morfolojiye sahip olan zon kuzeyde Yahyalı ilçesinin güneydoğusundan başlar ve Pozantı ilçesinin kuzeybatısına kadar uzanır. Bu zon içerisinde büyük alüvyal yelpazeler bulunmaktadır. KKD-GGB uzanımlı Ecemiş Fayı bu büyük alüvyal yelpazeleri kesmiş, ötelenmiş, terkedilmiş veya yön değiştirmiş dere, sıralı tepe ve taraça gibi morfolojik unsurların gelişimine neden olmuştur. Ayrıca zon içerisinde üçgen yüzeyler ve yamaç molozları gibi morfolojik unsurlara da rastlamak mümkündür. Morfoloji başlığı altında gerçekleştirilen bir diğer inceleme ise çalışma alanının morfometrik analizleridir. Bu amaçla çalışma alanında Ecemiş Fayı'na yakın veya fay tarafından etkilenmiş sekiz adet as alan seçilmiştir. Bunlar kuzeyden güneye doğru Körköprü, Minas, Kocakapız, Fenk, Murt, Kazıklıaliboğazı, Deliboğazın ve Çınarlı drenaj havzalarıdır. Seçilen bu drenaj havzaları üzerinde çalışma alanının neotektonik açıdan aktivitesini belirlemeye yönelik olarak morfometrik analizler yapılmıştır. Bu kapsamda drenaj havzalarının hipsometrik integrali, akarsu uzunluğu-eğim indeksi ve vadi tabanının vadi yüksekliğine oranı olarak adlandırılan morfometrik indisler kullanılmıştır. Hipsometrik integral sonuçları bölgenin morfolojik olarak orta olgunluk evresinde olduğunu, henüz tam anlamıyla peneplenleşmenin olmadığını ve az da olsa bölgede tektonik bir aktivitenin varlığını işaret etmektedir. Hesaplanan SL indisleri de bölgenin tektonik aktivitesini destekler yöndedir. Çünkü burada elde edilen değerler havzaların kanal profillerinde yamaç kırıklıklarının varlığını göstermektedir. Bu yamaç kırıklığı genellikle bölgedeki faylara karşılık gelmektedir. Morfoloji ana başlığı altında bölgenin morfolojik gelişiminde buzul etkisi irdelenmiştir. Gerek saha gözlemleri gerekse üretilen sayısal yükseklik modeli üzerinde yapılan değerlendirmeler Aladağlar'ın oluşturduğu sarplıklar üzerinde yaygın olarak buzul yapılarının varlığını işaret etmiştir. Ayrıca bölgedeki alüvyal yelpazelerin gelişiminde de buzulların etkisinin olduğu düşünülmektedir. Çünkü alüvyal yelpazeleri besleyen derelerin uzunluğu çok az ve drenaj ağı çok zayıf, buna karşılık gelişmiş olan yelpazeler oldukça geniş yayılımlı ve hacimlidir. Yelpazelerin gelişiminde buzulların hızlı erimesiyle oluşan çok yüksek su akımının sebep olduğu düşünülmektedir. Çalışma alanının tektonik özellikleri stratigrafik, morfolojik, paleosismolojik veriler ve depremsellik alt başlıkları altında değerlendirilmiştir. Stratigrafik ve morfolojik çalışmalar sonucunda Çatalca konglomeralarının tektonik gelişiminde üç evrenin varlığı belirlenmiştir. Morfolojik verilerin irdelenmesi sonucunda da çalışma alanında aktif doğrultu atımlı faylar tarafından geliştirilmiş karakteristik yer şekillerinin varlığı gözlenmiştir. Çalışma alanındaki Kuvaterner birimleri üzerinde akaçlayan ötelenmiş veya yön değiştirmiş dereler geri çekilerek Kuvaterner boyunca gelişmiş olan atım miktarının yaklaşık 350 m ile 2,5 km arasında olduğu belirlenmiştir. Paleosismolojik veriler başlığı altında yapılan fay kazısı çalışmaları sonucunda da Ecemiş Fay Zonu'nun tarihsel deprem aktivitesi belirlenmeye çalışılmıştır. Fay kazılarından elde edilen C-14 yaş tayinlerine göre çalışma alanında meydana gelmiş olan en son depremin bir standart sapma hatayla 1890- 1750 M.Ö ve 2490- 2300 M.Ö tarihleri arasında olduğu sonucuna varılmıştır. Daha önceki çalışmalarda belirlenen GPS değerlerinin bu fayın iki bloku arasında 1?2 mm /yıl olduğu göz önüne alındığında bölgede düşük de olsa deprem riskinin varlığı söz konusudur. Fay üzerinde ölçülen bu hızdan hareketle en son depremden günümüze kadar ki geçen zamanda 3,5?4 metrelik atıma yol açabilecek bir enerji birikiminin mevcut olduğu düşünülmektedir. Bölgenin depremselliği tarihsel ve aletsel dönemde meydana gelmiş olan depremlere bağlı olarak irdelenmeye çalışılmıştır. Hazırlanmış olan deprem katalogları ve sismik veri tabanlarından elde edilen bulgulara göre bölgede az da olsa sismik bir aktivitenin varlığı göze çarpmaktadır.
-
Ögeİstanbul ile Sakarya Zonları Arasındaki Pontid-içi Kenedinin Armutlu Yarımadası Doğusundaki Evrimi(Avrasya Yer Bilimleri Enstitüsü, ) Akbayram, Kenan ; Okay, Aral ; Katı Yer Bilimleri ; Solid Earth SciencesBu tez kapsamında Pontid'lerin parçaları olan İstanbul ve Sakarya Zonları'nı birbirinden ayıran Pontid-İçi Kenedi'nin stratigrafik ve jeokronolojik evrimi çalışılmıştır. Bu doğrultuda, hem İstanbul hem de Sakarya Zonları'ndan gelerek Pontid-İçi kenedi boyunca deformasyon ve metamorfizmaya uğramış metamorfik birimlerle, Pontid-İçi Okyanusu'nun yitimi ile oluşmuş melanj tipi birimlerin bir arada bulunduğu Sapanca Gölü güneyinin jeoloji haritası yapılmıştır. Armutlu Yarımadası doğusunda kalan haritalama alanında, stratigrafisi ve yaşları iyi bilinmeyen, Mesozoyik-Tersiyer yaşlı metamorfik olmayan çökel birimler de yüzeyler. Bu tezde Sapanca Gölü güneyindeki birimlerin stratigrafik özellikleri araştırılırken, metamorfik birimlerden radyojenik yaş tayinleri yapılmıştır ve çökel birimlerinden yeni paleontolojik veriler elde edilmiştir. Bu tezde sunulan U/Pb, Pb/Pb zirkon, Rb/Sr mika ve Sm/Nd granat izotopik yaşları Sapanca Gölü güneyindeki haritalama alanından, Armutlu Yarımadası'nın daha batı kesimlerinde yüzlek veren diğer metamorfik kütlelerden ve çalışma alanının yaklaşık 55 km doğusundaki Almacık Dağları'ndan elde edilmiştir. Sapanca Gölü güneyinde birbirlerinden dik tektonik hatlarla ayrılan üç ana metamorfik tektonostratigrafik birimin bulunur. Bu birimlerden en yaşlısı amfibolit, metaperidodit, metapiroksenit ve gnaysdan oluşan, epidot-amfibolit fasiyesinde metamorfizma geçirmiş, Proterozoyik yaşlı bir temeldir ve Pamukova Kompleksi olarak adlanmıştır. Pamukova Kompleksi içerisinde epidot-amfibolit fasiyesindeki metamorfik birimleri kesen Neoproterozoyik, Kambriyen ve Ordovisyen yaşlı metagranitler ve tektonik olarak ardalanan mermer-kalşist-metakuvarsitler de bulunur. Pamukova Kompleksi'nin gnayslarının içerdiği zirkonların bu çalışmadaki U-Pb yaş tayinleri Neoproterozoyik verirken, kompleksin içerisindeki gnays, metagranit ve kalkşistlerin Rb-Sr mika ve Sm-Nd granat metamorfizma yaşları Üst Jura-Alt Kretase vermektedir (158-111 Ma). Pamukova Kompleksi'ni bütün olarak İstanbul Zonu'nun Geç Proterozoyik-Ordovisyen yaşlı temelinin Pontid-İçi Kenedi boyunca tektonize olmuş ve kısmen yeniden metamorfizma geçirmiş parçaları olarak yorumlamaktayız. Pamukova Kompleksi, metabazit, metaçört, sleyt ve serpantinitten oluşan ve Alt Kretase'de (110 Ma) yeşilşist fasiyesinde metamorfizma geçirmiş bir eklenir prizmayı dik bir tektonik dokanakla üzerlemektedir. Bu eklenir prizma birimi ise Sapanca Kompleksi olarak adlanmıştır. Üçüncü metamorfik birim ise Sapanca Kompleksi'nin tektonik olarak üzerlediği Maşukiye Grubu'dur. Maşukiye Grubu yeşilşist fasiyesinde metamorfizma geçirmiş metaarkoz, sleyt, fillat ve mermerden oluşmaktadır, ayrıca nadiren metabazit arakatkıları da içerir. Maşukiye Grubu'nun metaarkozlarından elde edilen klastik zirkonların Pb-Pb ve U-Pb yaş tayinleri grubun çökelme yaşını bulmak amacıyla yapılmıştır. Metakumtaşlarından elde edilen U-Pb klastik zirkon yaşları 264-504 Ma, Pb-Pb yaşları ise 282-557 Ma aralığındadır. Bu verilere göre Maşukiye Grubu'ndaki metaarkozların çökelmesi Permiyen'den sonra (264±8,9 Ma) muhtemelen Triyas'ta gerçekleşmiştir. Metakumtaşlarından elde edilen Rb-Sr muskovit metamorfizma yaşları ise Alt Kretase verir (138±1,5 Ma). Maşukiye Grubu'nun metamorfizma öncesi pozisyonu tartışmalıdır. Bu birim daha önce Sakarya Zonu'ndaki Karakaya Kompleksi'nin eşleniği olarak görülmüştür. Bu çalışmada metasedimanter birimi Istıranca'daki Triyas yaşlı örtü birimlerinin eşleniği olarak yorumlamaktayız. Istıranca Masifi'ndeki Triyas yaşlı örtü birimleri Sapanca Gölü güneyindeki metasedimanter birimlerle benzer stratigrafiye, benzer oluşum ve metamorfizma yaşlarına sahiptir (139 Ma). Sapanca Kompleksi ile birlikte Pontid-İçi melanjını oluşturan bir diğer birim ise yer yer çok zayıf metamorfizma gösteren Gemlik Melanjı'dır. Pamukova Kompleksi'ne ait dilimler Gemlik Melanjı'nın hem altında hem de üstünde tektonik olarak yeralır. Gemlik Melanjı, zayıf metamorfizma gösteren fillat ve metagrovak matriksli, foliye çört, metagabro, gri renkli mermer, pelajik kireçtaşı, mikaşist, serpantinit, sipilit blokları içeren bir tektonik melanjdır. Gemlik Melanjı'nın içerdiği tabakalı çört bloklarından çalışma alanı dışında elde edilmiş olan radyolarya yaşları melanjın alt yaşının Geç Jura-Erken Kretase olduğunu göstermektedir. Çalışma alanındaki, metamorfik birimler Üst Kretase-Alt Eosen yaşlı bir çökel istif ile uyumsuz olarak örtülür. Bu örtü birimlerine Doğu Samanlı Grubu adı verilmiştir. Doğu Samanlı Grubu'na ait formasyonlar çalışma alanı kuzeydoğusu ve güneybatısında iki farklı çökel paket halinde mostra verir. Kuzeydoğuda Doğu Samanlı Grubu, Pamukova Kompleksi üzerinde yer almaktadır ve tabanında Kampaniyen-Maastrihtiyen yaşlı bir derin denizel konglomera-kumtaşı-silttaşı istifi olan Osmaniye Formasyonu yer alır. Osmaniye Formasyonu üste doğru metabazit, çört, kuvarsit, fillat, amfibolit, neritik ve pelajik kireçtaşı blokları içeren Geç Paleosen yaşlı bir tane akıntısına geçer (Kaşıkçılar Formasyonu). Kaşıkçılar Formasyonu üzerine uyumlu olarak Maastrihtiyen yaşlı neritik kireçtaşı blokları içeren pelajik marn matriksli Geç Paleosen-en Erken Eosen yaşlı bir karbonat tane akıntısı birimi gelir (Kadirler Formasyonu). Karbonat tane akıntıları hem yanal hem de düşey olarak Alt Eosen (Ipreziyen) yaşlı bir fliş istifine geçer (Bakacak Formasyonu). Bu fliş istifi içerisinde az oranda pelajik marn arakatkıları ve olistostromal kesimler de bulunur. Çalışma alanı güneybatısında ise Doğu Samanlı Grubu'na ait çökeller terslenmiş bir istif sunar ve başlıca iki formasyondan oluşur; Taşlı Tepe Kireçtaşı ve Bakacak Formasyonu. Taşlı Tepe Kireçtaşı, Maastrihtiyen yaşlı bir neritik kireçtaşı istifidir. Neritik kireçtaşları üste doğru önce Üst Maastrihtiyen yaşlı pelajik marnlara geçer. Bu istifi Bakacak Formasyonu'nun fliş tipi tabakaları, uyumsuz olarak örter. Bölgede Doğu Samanlı Grubu'na dahil edilemeyecek, ayrı bir çökel formasyon daha mostra verir. Bu formasyon Eskiyayla Formasyonu olarak adlanmıştır ve az oranda tüf arakatkıları içeren bir Senomaniyen-Santoniyen yaşlı pelajik kireçtaşı, şeyl istifidir. Eskiyayla Formasyonu'nun stratigrafik dokanakları gözlenmez, Eskiyayla Formasyonu Bakacak Formasyonu içerisinde devasa tektonik dilimler halinde ardalanmaktadır. Yukarıda tanıtılan, stratigrafik, yapısal ve jeokronolojik veriler ışığında çalışma alanında iki ayrı paleo-tektonik evre tespit edilmiştir; 1) Pontid-İçi Kenedi boyunca çarpışmanın gerçekleştiği, Erken Kretase dönemi. Çalışma alanındaki tüm metamorfik birimlerin en son metamorfizması Erken Kretase'de gerçekleşmiştir. İstanbul ve Sakarya Zonları'nı ortaklaşa örten sedimanter paketin taban yaşı Santoniyen'dir. Bu durumda bu iki zon Santoniyen öncesi bir araya gelmiştir ve Erken Kretase metamorfizma yaşları muhtemelen Pontid-İçi Kenedi boyunca gerçekleşmiş olan çarpışmanın yaşıdır. 2) Çarpışma sonrası gerçekleşmiş olan Alt Eosen sonrası sıkışmalı tektonizma evresi. Pontid-İçi kenedini örten Üst Kretase-Alt Eosen istifleri (Doğu Samanlı Grubu) Alt Eosen sonrası sıkışmalı bir tektonizmaya uğramışlardır. Bu tektonizma bölgede gerçekleşen bir yükselime bağlı olarak gelişmiş olabilir. Pontid-İçi kenedinin eklenir prizmasını temsil eden Sapanca Kompleksi hem Üst Kretase yaşlı denizel çökellere, hem de Paleosen-Alt Eosen yaşlı moloz akıntıları ve olistostromlarına yoğun olarak malzeme vermiştir. Sapanca Kompleksi'nin Bakacak Formasyonu üzerine bindirdiği de tespit edilmiştir. Sapanca Gölü güneyindeki metamorfik kayaların apatit fizyon iz yaşları bölgede Alt Eosen'de (51-53 Ma) bir yükselimin gerçekleştiğini doğrulamaktadır. Bu yükselimin ve Üst Kretase-Eosen yaşlı Doğu Samanlı Grubu'ndaki tane akıntıları ile olistostromların oluşumunun nedeni ise Pontid'ler ve Torid'lerin Geç Kretase-Paleosen döneminde çarpışmasıdır.
-
Ögeİstanbul Paleozoyiğinin Paleomanyetik Verilerle İncelenmesi Ve Hersiniyen Orojenezindeki Yeri(Avrasya Yer Bilimleri Enstitüsü, 2017) Cebeci, Nalan Lom ; Şengör, Ali Mehmet Celal ; 602102002 ; Katı Yer Bilimleri Anabilim Dalı ; Solid Earth SciencesRodop-Pontid kıtasının bir parçası olan İstanbul tektonik birliği Neoproterozoyik metamorfik bir temel üzerine yerleşmiş Paleozoyik bir istif ile tanımlanır. İstanbul sınırları içerisinde bu istif Ordovisyen'den erken Karbonifer'e sürekli bir gelişim gösterir. Üst Karbonifer molasına geçen Alt Karbonifer fliş çökelleri ve hemen ardından gelen uyumsuzluk ile Avrupa Hersinidleri'ne benzerlik gösterir. İstanbul Paleozoyik parçası (İstanbul+Çamdağ+Zonguldak) hakkında genel bir tektonik yorum yapılamayacak kadar küçük bir alanı işgal etmektedir. Bu nedenle öncelikle ait olduğu düşünülen Hersiniyen Orojen'i ele alınmıştır. Avrupa Hersinidlerinden elde edilen 1138 adet yüksek kaliteli izotopik yaş verisi Ediyakaran'dan başlayıp geç Karbonifer'e kadar faaliyet göstermiş olan ve Gondwana-Land'ın kuzey kıta kenarını oluşturan bir magmatik yayın ürünleri olarak yorumlanmıştır. Elde edilen veriler bu magmatik yayın Hersiniyen Sistemi'nin bel kemiğini oluşturduğunu göstermektedir. Bu çalışmada bu yaya "Protogonos" (= ilk oluşan) adı verilmiştir. Yaş verilerine ek olarak manyetik anomali haritaları ve kılavuz hatlar kullanılarak bu yayın uzanımı ve gelişimi takip edilmiştir. Bu tez kapsamında yapılan paleomanyetik gözlemler, İstanbul Paleozoyik parçasınının Hersiniyen Orojeni'nin içerisindeki konumu belirlemek amacıyla yapılmıştı. Ancak İstanbul'u oluşturan tüm Paleozoyik kayaçların ikincil mıknatıslanmaya maruz kalmış olmaları Paleozoyik'teki mıknatıslanmalarını kaybetmelerine sebep olmuştur. Yapılan gözlemler yeniden mıknatıslanmanın genellikle Kenozoyik dönemin son evresinde olduğunu göstermiştir. Bu nedenle İstanbul tektonik birliğine ait paleoenlem ya da dönme bilgisi elde etmek mümkün olmamıştır. Bu sonuç, bu tezin önemli sonuçlarından biri olup bundan sonra İstanbul'da paleomanyetik gözlemlerle vakit kaybedilmemesini sağlayacaktır. İstanbul Paleozoyik parçasının Gondwana-Land kökenli olduğu gösterilmiş olan Moezya ve Tepla-Barrandiyum birliği ile birlikte Protogonos yayının ardında, Orta Karbonifer'e kadar Gondwana-Land'a ait olduğu düşünülmektedir. Moezya'nın batısından itibaren meydana gelen Gondwana-Land/Lavrusya çarpışması Avrupa ve Kuzey Amerika'da Hersinid orogenik kuşağını oluşturmuş, Moezya'nın batısında kalan kesim ise Gondwana-Land'ın Paleo-Tetis kenarını oluşturarak tektonik evrimine Kimmeridler olarak devam etmiştir. Bu evrim de Jura'da Kimmerid çarpışması ile son bulmuştur. Bu şekilde Karadeniz çevresinde herhangi bir Hersinyen (veya bir diğer adıyla Varisk) olaylarının olmadığı tespit edilmiştir. Burada sunulan Hersinid modeli tamamen orjinal bir model olup bugüne kadar dünyada ileri sürülen Hersinid evrim modellerinden tamamen farklıdır. Bu modelin eldeki stratigrafik, paleontolojik ve yapısal verilerle diğer modellerden daha uyumlu olduğu görülmüştür.
-
Ögeİzmit Körfezi Ve Çevresinin Morfotektoniği(Avrasya Yer Bilimleri Enstitüsü, ) Tarı, Ufuk ; Tüysüz, Okan ; Katı Yer Bilimleri ; Solid Earth Sciences
-
ÖgeKarlıova Üçlü Eklemin'in Kuvaterner Evrimi(Avrasya Yer Bilimleri Enstitüsü, ) Sançar, Taylan ; Akyüz, H. Serdar ; Katı Yer Bilimleri ; Solid Earth SciencesBu çalışmanın konusunu, Kuzey Anadolu Fay Zonu (KAFZ) Doğu Anadolu Fay Zonu (DAFZ) ve Varto Fay Zonu (VFZ)'nun Bingöl'ün Karlıova ilçesinin 10 km kuzeydoğusunda kesişmesi ile oluşmuş Karlıova Üçlü Eklemi (KÜE) oluşturur. Bu tezin birincil amacı Kuvaternerden bu yana KÜE civarında oluşan faylanma mekanizmasını ortaya çıkarmak ve böylelikle deformasyon sürecini açıklayan bir model oluşturabilmektir. Tez kapsamında izlenilen yol KÜE civarındaki Kuvaterner dönemi fayları ile iki boyutlu analog modeler arasında benerlik kurup, faylanmanın mekanizmasını modelleyebilmektir. Bu modellemeyi yapabilmek adına KAFZ'nin Ilıpınar segmenti, DAFZ'nin Göynük segmenti, VFZ ve bu ana fay zonlarının etkileşimi ile oluşmuş ikincil fayların geometrik ve morfolojik özellikleri ortaya çıkartılmıştır. Bu fayların hepsinin olduğu bölge Pliyo-Kuvaterner volkanik kayaçları ile örtülü olduğu için, üretilen faylanma mekanizması Kuvaterner döneminde gerçekleşen KÜE aktivitesini yansıtmaktadır. KÜE civarında Kuvaterner'den bu yana oluşmuş faylar ve daha önceden tanımlanmış faylanma mekanizmaları kullanılarak KÜE civarındaki fayların geometrisini ve mekaniğini açıklayan bir model oluşturulmuştur. Söz konusu bu model üçlü eklemin batısındaki faylanmayı Prandtl Hücre Modeli kullanarak açıklar. Batısındaki fayları ise VFZ ve Murat Fayı denetiminde gelişen geniş bir makasalama zonu içerisinde gelişen yapılar olarak ele alır.Önerilen modeli test edebilmek için karmaşık analog modeler tercih edilmiştir. Yapılan çalışmalar KÜE'nin batısında yer alan deformasyon yapılarını KAFZ ve DAFZ'nin etkileşimi ile ortaya çıktığını gösterir. Bu fayların etkileşimi ile Prandtl Hücre Modellerinin özel bir türü olan kama şekilli pasif hücre deformasyonun bölgeyi denetlediği gösterilmiştir. Üçlü eklemin batısındaki yapılar ise transpresyonel bölgede ortaya çıkan ürünlerdir.
-
ÖgeKuzey Anadolu Fay Zonunun İzmit-Gölyaka (Düzce) Arasındaki Segmentlerinin Paleosismolojisi Ve Morfolojik Özellikleri(Avrasya Yer Bilimleri Enstitüsü, ) Dikbaş, Aynur ; Akyüz, H. Serdar ; 252069 ; Katı Yer Bilimleri ; Solid Earth SciencesKuzey Anadolu Fayı (KAF)'nın Doğu Marmara'daki sismik tarihçesinin ve deprem tekrarlanma aralığının belirlenebilmesi amacıyla, bu çalışma kapsamında 1999 İzmit depremi ile KAF'ın kırılan segmentlerinden İzmit-Sapanca Gölü, Sapanca-Akyazı ve Karadere segmentleri üzerinde biri üç boyutlu olmak üzere toplam altı lokasyonda paleosismolojik araştırmalar yapılmıştır. Bu çalışmaların sonuçları; Doğu Marmara bölgesinde KAF'ın kuzey kolunun son 2.000 yılda yaklaşık 100 yıl ile 500 yıl arasında değişen farklı tekrarlanma aralıklarıyla beş farklı deprem (olasılıkla M?5) kümelenmesi ürettiğini ve bu kümelenmeler arasında tekil büyük depremler olduğunu gösterir. Belirlenen deprem tarihçesine göre bu segmentler her zaman sismik segment davranışı göstermemiş, farklı depremler ile farklı segmentler birarada ya da tek başlarına kırılmışlardır. Çalışılan segmentler üzerinde 1999 İzmit depremi yüzey kırığı boyunca izlenen, sağ-yanal fay morfolojisini yansıtan yapılar KAF'ın bir süredir bu güzergahı takip ettiğini göstermektedir. Sapanca-Akyazı segmenti üzerinde, 18.5 ±0.5 m sağ-yanal ötelenmiş Sakarya nehrine ait eski bir teras yükseliminin OSL yaş tayini yöntemi ile yaşlandırılması ile son 1000 yılda 22.2 ±3 mm/yıl kayma hızı hesaplanmıştır. Güncel GPS gözlemlerinden elde edilen kayma hızı değerleri ve hesaplanan jeomorfik kayma hızı değerlerine göre bu yapılar, İzmit-Sapanca Gölü segmenti üzerinde en az 20.000, Sapanca-Akyazı segmenti üzerinde ise en az 140.000 yıldır KAF tarafından takip edilmiş olmalıdır. Karadere segmenti üzerinde, en az 9 km toplam sağ-yanal ve bu harekete eşlik eden toplam 950 m'lik ters düşey yer değiştirme ölçülmüştür. Jeomorfik kayma hızına göre 9 km sağ-yanal hareketin sağlanabilmesi için en az 750.000 yıllık süre ve bu sürede 950 m düşey hareketin sağlanabilmesi için kuzey blokda 1.24 mm/yıl yükselme hızı hesaplanmıştır.
-
ÖgeKuzey Anadolu Fayı’nın Ilgaz (çankırı) – Karlıova (bingöl) Arasında Kalan Kesiminin Morfokronoloji Tabanlı Son Beşbin Yıllık Kayma Hızı Tarihçesi Ve Depremselliği(Avrasya Yer Bilimleri Enstitüsü, ) Zabcı, Cengiz ; Akyüz, Serdar ; 333090 ; Katı Yer Bilimleri ; Solid Earth SciencesBu çalışmada, Türkiye'nin en önemli fay kuşaklarından birini oluşturan Kuzey Anadolu Fayı'nın (KAF), Ilgaz (Çankırı) ve Karlıova (Bingöl) arasında kalan kesiminin morfokronoloji tabanlı kayma hızı ve depremselliği çalışılmıştır. Fayın farklı kesimleri üzerinde uzaktan algılama ve arazi çalışmaları ile belirlenen toplam 7 çalışma alanında, OSL (Optik Uyarımlı Işınım) yöntemi ile yaşlandırılan ötelenmiş morfolojik birimlerin son beşbin yıllık zaman dilimi içerisinde işaret ettikleri ortalama jeolojik kayma hızı 18.4 +1.4/-1.3 mm/yıl'dır (%68 olasılık aralığı). Gerek bu ortalama değer, gerekse her bir çalışma alanından elde edilen bulgular, GPS ölçümlerinin modellenmesi ile hesaplanan elastik blok model hızlarının altında kalır. Farklı zaman aralıklarını temsil eden bu iki değer arasında görülen uyumsuzluğu açıklayan en önemli hipotez, KAF üzerinde yirminci yüzyılda meydana gelen ve toplam 1000 km civarında kesimin kırılması ile sonuçlanan deprem serisinin yol açtığı post sismik süreç ve buna bağlı olarak deformasyon hızının zaman içerisinde değişmesidir. 1939 Erzincan Depremi yüzey kırığının yaklaşık 100 km'lik bir kesimini oluşturan Kelkit Vadisi Segmenti üzerinde yapılan paleosismoloji amaçlı fay kazıları, bu tez çalışmasının ikinci kısımını oluşturur. Reşadiye (Tokat) ve Koyulhisar (Sivas) arasında açılan toplam dört hendekten, iki tanesinden elde edilen sonuçlara göre KAF'ın bu kesimi için 1939 öncesi 3 eski olay belirlenmiştir. Bunlar gençten yaşlıya doğru sırasıyla MS. 1668, 1254 ve 1045 tarihsel depremleri ile deneştirilmiştir. Ayrıca bu ve bölgede yapılan diğer paleosismoloji çalışmalarının sonuçları birlikte değerlendirilerek, doğrultu atımlı fayların özellikle yapısal olarak karmaşık kesimleri için ?yarı-değişken? deprem tekrarlanma modeli önerilmiştir.
-
ÖgeMonitoring of surface deformation in northwest turkey from high resolution insar : Focus on tectonic aseismic slip and subsidence(Eurasia Institute of Earth Sciences, 2019-03-19) Aslan, Gökhan ; Çakır, Ziyadin ; 602142001 ; Solid Earth Sciences ; Katı Yer BilimleriGeohazards, such as earthquakes, land subsidence and uplift, ground settlement, landslides and volcanoes cause static and/or dynamic surface deformation and pose major threat to human life and structures. Especially in earthquake-prone areas, understanding the spatial and temporal evolution of surface displacement and the underlying mechanisms responsible for these displacements is of great importance for geohazard mitigation. The Anatolian plate is bounded by the right-lateral North Anatolian Fault (NAF) and the left-lateral East-Anatolian Fault to the north and east-southeast of Turkey, respectively. It is moving westward due to the convergence of the Arabian and Eurasian plates and the slab subduction at the Hellenic Trench. The 1600-km-long NAF is a major continental strike-slip fault, known as one of the most prominent active faults in the eastern Mediterranean region, with an average slip rate of 24±2 mm/yr. This right-lateral fault ruptured between 1939 and 1999 in a sequence of eight M>7 earthquakes, with a westward migration that started near Erzincan in the east and reached the western shore of Marmara Sea in the west. This migration has been explained by the Coulomb stress transfer during and between successive earthquakes along fault strike. Between the western end of this sequence, and the eastern end of the 1912 earthquake to the east of the Marmara sea, a ~70 km-long section of the NAF defines a major seismic gap very close to the megacity of Istanbul. Assessment of seismic hazard in the Marmara sea region suggests that a large and destructive earthquake (M>7) may occur with a probability of 35-70% in the next 30 years on this fault section, 20 km south of Istanbul. Refined assessment of seismic hazard, from precise measurements of tectonic ground deformations in particular, is therefore profoundly important for prevention of any widespread damage and destruction in the region. This region is also affected by an important population growth and industrial and land exploitation development, implying other types of hazards. The aim of this thesis is therefore centered on the detection and monitoring of surface deformation in northwest Turkey induced by a variety of natural (such as tectonic activity, slow moving-landslides, etc.) and anthropogenic (ground water extraction, construction activities, etc.) hazards and on the analysis of the related deformation mechanisms and their environmental consequences. In this work, I computed Interferometric Synthetic Aperture Radar (InSAR) time series to examine ground deformation evolution for three different case studies associated to different geophysical phenomena and underlying processes. The focus of this thesis is two-fold : (1) to reveal and monitor the spatio-temporal characteristics of aseismic slip along the August 17, 1999 Mw 7.4 Izmit earthquake rupture, and discuss its potential relationship with lithology and geology (2) to investigate ground subsidence in urban or human-exploited areas induced by various factors, and discuss the relative roles of tectonics, lithology and anthropogenic activities in such ground motion. In the first case-study, I combined InSAR measurements, based on X-band TerraSAR-X and C-band Sentinel-1 A-B radar images acquired over the period 2011-2017, with near field GPS measurements, performed every 6 months from 2014 to 2016, as well as creep meter measurements to examine the surface velocity field around the NAF after the 1999 Izmit earthquake. In this study, the Stanford Method for Persistent Scatterers InSAR package (StaMPS) was employed to process series of Sentinel 1 A-B (acquired along ascending and descending orbits) and TerraSAR-X (ascending orbits) radar images. The InSAR horizontal mean velocity fields reveal that the creep rate on the central segment of the 1999 Izmit fault rupture continues to decay, more than 19 years after the earthquake, in overall agreement with models of postseismic afterslip rate decaying logarithmically with time. Along the fault section that experienced a supershear velocity rupture during the Izmit earthquake, creep continues with a rate up to ~ 8 mm/yr. A significant transient event with accelerating creep is detected in December 2016 on the Sentinel-1 time series, consistent with creepmeter measurements, near the maximum creep rate location. It is associated with a total surface slip of 10 mm released in one month only. Complementary analyses of the vertical velocity fields show a persistent subsidence on the hanging wall block of the Golcuk normal fault that also ruptured during the Izmit earthquake. Our results demonstrate that afterslip processes along the North Anatolian Fault east-southeast of Istanbul are more complex than previously proposed as they vary spatio-temporally along the fault. The second case study deals with the identification and measurement of secular ground deformation in Istanbul from a long-term InSAR time-series spanning almost 25 years of satellite radar observations (1992-2017). This InSAR time series was computed from radar images of multiple satellites (ERS-1, ERS-2, Envisat, Sentinel-1 A, B) in order to investigate the spatial extent and rate of ground subsidence in the megacity of Istanbul. By combining the various multi-track InSAR datasets (291 images in total) and analysing persistent scatterers (Ps-InSAR), we present mean line of sight velocity maps fields and project them into ground surface velocity maps in selected areas of Istanbul. Various sites along the terrestrial and coastal regions of Istanbul are found to be undergoing vertical ground subsidence at varying rates from ~5 mm/yr to ~15 mm/yr. The results reveal that the most distinctive subsidence patterns are associated with both anthropogenic factors and relatively weak lithologies along the Haramirede valley in particular, where the observed subsidence is up to ~10 mm/yr. We show that subsidence has been occurring along the Ayamama river at a rate of up to ~10 mm/yr since 1992, and has also been slowing down over time following the restoration of the river and stream system. We also identify subsidence at a rate of ~8 mm/yr along the coastal region of Istanbul which we associate with land reclamation, as well as a very localised subsidence at a rate of ~15 mm/yr starting in 2016 around one of the highest skyscrapers of Istanbul, that was built in 2010. In the third case study, InSAR time-series analysis is calculated for quantifying the subsidence of the Bursa Plain (southern Marmara region of Turkey), which has been interpreted as resulting from tectonic motions in the region. In this study, the StaMPS is employed to process series of Sentinel 1 A-B radar images acquired between 2014 and 2017 along both ascending and descending orbits. The vertical velocity field obtained after decomposition of line-of-sight velocity fields on the two tracks reveals that the Bursa plain is subsiding at rates up to 25 mm/yr. The most prominent subsidence signal in the basin forms an east-west elongated ellipse of deformation in the east, and is bounded by a Quaternary alluvial plain undergoing average vertical subsidence at ~10 mm/yr. Another localized subsidence signal is located 5 km north of the city, following the Bursa alluvial fan, and is subsiding at velocities up to 25 mm/yr. The comparison between temporal variations of the subsiding surface displacements and variations of the water pressure head in the aquifer allows estimation of the compressibility of the aquifer, α. It falls in the range of 0.5×〖10〗^(-6)-2×〖10〗^(-6) Pa−1, which corresponds to typical values for clay and sand sediments. We find a clear correlation between subsidence patterns and the lithology, suggesting a strong lithological control over the observed subsidence. In addition, the maximum rate of ground subsidence occurs where agricultural activity relies on groundwater exploitation. The InSAR time series within the observation period is well correlated with changes in the depth of the ground water. These observations indicate that the recent acceleration of subsidence is mainly due to anthropogenic activities rather than tectonic motion. Finally, this dissertation emphasizes the potentialities of the methodology of InSAR time-series analysis to efficiently map millimetre-scale deformation for different geophysical phenomena along the selected region in northwest Turkey. To better understand the mechanism of crustal deformation and differentiate slow surface deformations driven by human and regular tectonic activities, further work, complementary to InSAR, would be required to enable the monitoring and forecasting of region-wide geohazards.
-
ÖgeA multi-proxy study of the Kızılırmak river terraces andits delta, northern turkey: Implications for tectonics,sedimentation, sea level and environmental changes(Eurasia Institute of Earth Sciences, 2019-03-20) Berndt, Christopher ; Çiner, Atilla ; 602142002 ; Solid Earth Sciences ; Katı Yer BilimleriRiver deltas as one end feature of a river are affected by a number of factors determining their shape, presence and longevity. At present, those landforms give space for large human populations as well as agricultural farmland. Aside, plenty of species, including several threatened and rare ones, inhabit the delta's wetlands creating valuable ecosystems of international importance. Nevertheless, delta plains are highly variable environments reacting quickly to changes in sediment influx from the river as well as wave, tides and current activity. The sediment transport of a river to the delta is highly depending on external and internal environmental factors. These sediments contain data about the evolution of past climate, sea level and geodynamics on local over regional to global scales. On the other hand, several river deltas worldwide are distinctly affected by human activities such as river dams which reduce the sediment transportation downstream to the delta. Those impacts lead to artificially-induced changes in their morphology, i.e., shoreline retreats. The lower stream of the Kızılırmak River in northern Anatolia comprises of ecologically rich wetlands on the present delta plain as well as elevated fluvial and delta terraces. The Kızılırmak River delta is located at the border between the Central Anatolian Plateau and the Black Sea. The Central Anatolian Plateau is a major feature of the Alpidic orogeny in Anatolia and uplifted slowly during Quaternary. The North Anatolian Fault Zone, forming a broad restraining bend in the central section of the Pontide Mountains, tectonically impacts the northern margin of the plateau. This northward progressing deformation is suggested to accelerate the uplift of the northern margin of the Central Anatolian Plateau until the southern coast of the Black Sea. The dating of fluvial and marine terraces has now been established to temporally constrain and reconstruct active tectonics impacting this delta during Quaternary. On the other hand, the Black Sea is the largest semi-enclosed sea with a globally unique fauna due to its repeated disconnection from the world ocean. It was disconnected during the Last Glacial Maximum (ca. 20 ka) until it became reconnected to the Mediterranean Sea in early Holocene. Ostracod faunal assemblages are well established proxies for marine, as well as limnic, palaeoenvironmental reconstructions due to the high preservation potential of their valves in sediments. Those characteristics create the opportunity to apply quantified statistical analyses of their faunal assemblages to identify principal influencing factors. Cyprideis torosa (Jones) is a brackish water ostracod that lives mainly in marginal environments, but can withstand a wide variety of conditions. This species forms phenotypic adaptations of its carapace to cope with environmental changes with up to severe hypersaline conditions. Recent studies started to use those morphological variations to create transfer functions determining palaeoenvironmental variables, i.e. salinity. The aim of this thesis is the reconstruction of the Quaternary evolution of the lower stream and delta of the Kızılırmak River. This goal will be achieved by identifying the geodynamics at the northern margin of the Central Anatolian Plateau combined with the influence of the North Anatolian Fault Zone, which creates several fluvial terrace levels along the lower course of the Kızılırmak River; and unraveling the Holocene palaeoenvironmental evolution of the delta with its dependencies to the Anatolian climate and Black Sea sea level changes, based on ostracod faunal assemblages. In addition, we analyse how the environmental conditions modify in turn the size and shell thickness variation of Cyprideis torosa (Jones) as phenotypic morphological adaptations for a future improved characterization of marginal marine palaeoenvironments. In the first part of the thesis, the interplay between coastal uplift, sea level change in the Black Sea, and incision of the Kızılırmak River in northern Turkey is analysed. These processes have created multiple co-genetic fluvial and marine terrace sequences that serve as excellent strain markers to assess the ongoing evolution of the Pontide orogenic wedge and the growth of the northern margin of the Central Anatolian Plateau. Newly acquired high-resolution topographic data and OSL ages accompanied by published information on past sea levels were used to analyse the spatiotemporal evolution of these terraces; a regional uplift model for the northwardadvancing orogenic wedge Pontides was derived that supports the notion of laterally variable uplift rates along the flanks of the Pontides. The best-fit uplift model defines a constant long-term uplift rate of 0.28 ± 0.07 m/ka for the last 545 ka. This model explains the evolution of the terrace sequence in light of active tectonic processes and superposed cycles of climate-controlled sea-level change. Those new data reveal regional uplift characteristics that are comparable to the inner sectors of the Central Pontides; accordingly, the rate of uplift diminishes with increasing distance from the main strand of the restraining bend of the North Anatolian Fault Zone (NAFZ). This spatial relationship between the regional impact of the restraining bend of the NAFZ and uplift of the Pontide wedge thus suggests a strong link between the activity of the NAFZ, deformation and uplift in the Pontide orogenic wedge, and the sustained lateral growth of the Central Anatolian Plateau flank. In the second part of the thesis, the analysis of a 14.5-m-long sediment core, drilled into the eastern delta wetlands, is presented. The palaeoenvironmental impact on the delta plain was analysed using palaeoecological ostracod assemblages accompanied by a palaeo-salinity reconstruction based on sieve pore shape variations on the ostracod Cyprideis torosa (Jones). This study depicts the interplay of terrestrial and marine settings forming mesohaline, shallow lagoons and deltaic lakes since ca. 7.9 ka cal BP. Lagoons with α-mesohaline to polyhaline salinities and β-mesohaline to oligohaline lake environments were identified. Reconstructed palaeo-sea level estimations depict a remarkable environmental variability. The lagoon habitats at 7.9 to 7.0 and 5.3 to 4 ka cal BP were dominated by Cyprideis torosa. Marine influence led to ostracod associations with Loxoconcha spp. and Tyrrhenocythere amnicola especially between 7.9 and 7.0 ka cal BP. Riverine influence in the same period, but especially at about 7.7 ka cal BP, caused dominating Amnicythere spp. Assemblages dominated by Cyprideis torosa and Candona neglecta characterise short phases of a mesohaline deltaic lake environments at about 7.7 and 7.0 ka cal BP as well as after 4 ka cal BP. With a subsequent salinity decrease, C. neglecta and (later on) Pseudocandona marchica became dominant with an interruption by another shortterm lagoonal phase that might be associated with a 'megadrought' between 3.7 and 3.0 ka cal BP. In the final part of the thesis, the valve size of adult and penultimate ontogenetic individuals and shell thickness of Cyprideis torosa was measured in relation to the changes in palaeoenvironmental conditions. A good positive correlation between the size of female valves and the prevailing salinity (correlation coefficient: 0.56) can be reported, while such a correlation is lacking for ontogenetic stage A-1. The absence of large individuals is indicated to be a local effect of the Black Sea fauna. No changes of the height/length ratio of the valves were recognizable along the salinity gradient. Shells are significantly thicker under relatively stable, higher saline conditions, but thinner in highly variable and low saline deltaic lakes. Both morphological features, size and shell thickness of C. torosa, are thus potential tools to give palaeoenvironmental information, especially in C. torosa-dominated, low diversity marginal marine environments. In overall, the study shows that the impact of the North Anatolian Fault deforms the northern margin of the Central Anatolian Plateau until the Black Sea coast in the range of the central Pontide Mountains since at least 545 ka. Hence, the southern part of the Kızılırmak Delta becomes uplifted at an accelerated rate. In addition, the Kızılırmak Delta reacts rapidly on changes in Anatolian climate and Black Sea sea levels forming an alternation of lagoonal and deltaic lake environments in its eastern part since Mid-Holocene. While sea level changes predominantly modify the environments during the early Mid-Holocene, the climate changes have a much higher impact during Late Holocene. In turn, those environmental changes leading to salinity variations correlate to phenotypic changes in the morphology of the ostracod Cyprideis torosa (Jones).