İşletme Lisansüstü Programı
Bu topluluk için Kalıcı Uri
Gözat
Başlık ile İşletme Lisansüstü Programı'a göz atma
Sayfa başına sonuç
Sıralama Seçenekleri
-
ÖgeA comparative study of individualism-collectivism : effects on performance in groups (Canada, Libya, and Turkey)(Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2000) Elarbesh, Seham G. ; Sezgin, Selime ; 98721 ; İşletme ; ManagementDünyada çalışma gruplarının genel kullanımının artması sonucu, grup amaçları ve faaliyetleri doğrultusunda grup üyelerinin toplumsallık eğilimlerinin incelenmesi, grup performansını ve işbirliğini arttırması açısından iletişimin etkileri, grup içinde kişinin takım çalışmalarındaki davranışını yönlendirme açısından sosyal boşluğun rolü ve kişinin kendi grubu içindeki ilişkileri, işbirlikçi ve verimli gruplar oluşturma açısından kritik faktörler olarak önem kazanmıştır. Grup çalışmaları, psikoloji, sosyoloji ve yönetim bilimleri gibi değişik dallarda çok uzun dönemlerce ve farklı kültürlerde incelenmesine rağmen, sonuçlar konuya çok açıklık kazandırmamıştır. Bu araştırma, grup ortamında kişinin performansını etkileyen farklı faktörleri incelemektedir. Bireysellik ve toplumsallık eğilimlerinin kültürel açısının incelendiği ilk değişkendir. İkinci değişken olan takım çalışmasındaki sosyal boşluk iki grupta ele alınmıştır: Takım çalışması için yüksek sosyal boşluk ve Takım çalışması için düşük boşluk. Üçüncü faktör, çalışma gruplarında farklı bireysel performans aşamaları olarak ele alınmıştır. 1. aşama bireysel çalışma, 2. aşama diğer grup üyeleri ile direkt ilişki kurulmadan tek bir grup üyesinin grup çalışmalarına katkısı, 3. aşama ikinci boyutunda olup, üyeler arasında iletişimi içermektedir. Araştırmadaki denekler, üç farklı kıtadaki üç ülkeden, Libya, Türkiye ve Kanada'daki MBA öğrencileridir ve örnek özetleri değerlendirerek umulasyon çalışması yapmışlardır. Grup içindeki performansı etkileyen faktörleri inceleyen bir model oluşturulmuş, mülakat ve deney sonuçlarında toplanan veriler, ANOVA, Person Korelasyonu, Regresyon Yöntemi ve diğer istatistiksel teknikler kullanılarak incelenmiştir. Tüm sonuçlar modeli destekler mahiyettedir. Önerilen gelecekteki araştırma konuları, teorik ve uygulama açısından tezin sonuçlarının katkılarıda ele alınmıştır.
-
ÖgeA cultural model of risky decision-making behaviour : a test of prospect theory (Turkey, Libya, Japan, China and Canada)(Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2000) Bouazzi, Nagia M. ; Sezgin, Selime ; 98719 ; İşletme ; ManagementRisk altında karar alma farklı alanlarda araştırmaların yoğun ilgi gösterdiği bir alandır. Çok farklı alanlarda çalışmaların yoğunluğuna rağmen, farklı kültürlerde risk altında karar alma çok yeni ve gelişmekte olan bir çalışma sahasıdır. Bu doktora tezi riskli karar verme modelinin farklı kültürel faktörlerden etkileşimini incelemektedir. Bu tezde ele alman modelde dört etkinin faktör grubu içinde üç farklı ilişki zinciri incelenmiştir. Ele alman faktörler; kültürel değerler, karar verme süreci, farklı karar verme türleri içinde tercihler ve problemi tanıma farklılıklarıdır. Modelde yer alan birinci ilişki zinciri kültürel değerler ve karar verme davranışı arasındadır. Bu araştırma daha önce yapılan çalışmalardan daha detaylı olarak çoklu kültürel değişkenleri ele almakta ve her değer üzerinde bunların belirgin etkilerini incelemektedir. İkinci ilişki zinciri risk algılama ve yaratıcılık, riskli seçim ve farklı karar verme stillerinde tercih gibi karar verme davranışının diğer faktörleriyle ilişkisini ele almaktadır. Daha önceki araştırmalarda risk algılama ve farklı karar verme stilleri arasındaki tercih ilişkisi ele alınmıştır. Üçüncü olarak incelenen ilişki zinciri problem tanımlama ve riskli karar verme davranışının tüm yönlerini ele almaktadır. Bu araştırma daha önceki çalışmaların kapsamında yer almayan olasılık teorisinde öngörülen problem tanımlama etkisini geniş açıdan ele almıştır. Öngörülen modelde, deneysel araştırma kapsamında ampirik olarak test edilerek farklı kültürlerdeki deneklere yer verilmiştir. Örneklimde kültürel farklılıkları olan, Türkiye, Libya, Japonya, Çin ve Kanada olmak üzere beş ülke seçilmiştir. Araştırma sonuçlan, geliştirilen modeli ve olasılık teori ile Hofstede'nın kültürel kavram ayrışımını desteklemektedir. Bu araştırmanın sonuçlan, pratik ve teorik açıdan vanlan model ve teorileri yeni verilerle katkı sağlamakta, aynı zamanda gelecekteki araştırmalar için yön gösterici olmaktadır.
-
ÖgeAkıllı Ev Sistemlerinin Benimsenmesini Etkileyen Faktörlerin Tüketici Algıları Üzerinden Analizi(Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2018) Onur, Ali Emre ; Karaosmanoğlu, Elif ; 512488 ; İşletme ; ManagementAkıllı evler gelecekte tüketicilere günümüz standart evlerine göre daha güvenli, daha konforlu ve tasarruflu bir yaşam vaadetmektedir. Tüketicilere sağladığı faydaların yanı sıra akıllı ev sistemleri bir takım risk ve belirsizlikleri de beraberinde getirmektedir. Bu çalışmada, Teknoloji Adaptasyon Modeli temel alınarak akıllı ev sistemlerine yönelik tutum ve tutumu etkileyen faktörleri ölçmek amacıyla yeni bir model kurgulanmıştır. Öne sürülen 19 hipotezden 17 tanesi desteklenmiş, 2 tanesi ise reddedilmiştir. Araştırma sonucunda sistemlerin birlikte çalışabilme yeteneklerinin sistem başarısı için yüksek önem taşıdığı ortaya çıkmıştır. Tüketicilerin, akıllı ev sistemlerinde özellikle güvenlik ve tasarruf faydalarını önemli bulduğu gözlemlenmiştir.
-
ÖgeAkıllı Kart Teknolojisi Ve Bankacılık Sektöründeki Uygulamaları(Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2002) Aydoğdu, Zeynep ; Gözlü, Sıtkı ; 122700 ; İşletme ; ManagementAkıllı kart teknolojisi ve bankacılık sektöründeki uygulamaları başlığı altında yapılan bu çalışmada, akıllı kartların genel yapısı teorik olarak incelenmiş ve Türk bankacılık sektörünün akıllı kartlara bakış açısı ve bu kapsamda yürüttüğü çalışmaların hangi aşamada olduğunun tespit edilmesi amaçlanmıştır. Plastik kartların kullanımı 1950'lere kadar dayanır. Kartların kullanımı yaygınlaştıkça, daha geniş alanlarda kullanım arayışları ve karşılaşılan dolandırıcılık sorunları nedeniyle yeni teknoloji arayışları başlamıştır. Bu sayede manyetik bantlı kartlara geçiş yapılmıştır, günümüzde de manyetik bantlı kartlar geniş kullanım alanına sahiptir. Ancak manyetik bantlı kartların da pazarın ihtiyacına cevap vermemesi ve güvenliğinin yetersiz olması nedeniyle uygulamalar daha yüksek teknolojik altyapıya gereksinim duymuştur. Bu itici gücün de yardımıyla 1970'lerin başlarında akıllı kartlarla ilgili çalışmalara başlanmıştır. Akıllı kart tarihinde yaptığı çalışmalarla ismini duyuran kişiler arasında Roland Moreno (Fransa) önemli bir yere sahiptir. Akıllı kart, içine silikon çip yerleştirilmiş kredi kartı boyutlarında plastik karttır. Karta akıllı denmesinin nedeni, üzerindeki cipin bilgi depolama ve dahası aritmetik işlem yapabilme özelliğine sahip olmasıdır. Cipin teknik özellikleri ve okuyucu terminal ile haberleşme yöntemi gözönüne alındığında akıllı karttan 4 ana gruba ayırmak mümkündür. Bunlar; - Temaslı kartlar (contact cards) o Hafiza kartları (memory cards) o Mikroişlemcili kartlar (microprocessor cards-microcontroller cards) - Temassız kartlar (contactless cards) - Kfibrid kartlar (hybrid cards) - Kombi kartlar (combi cards-dual interface cards) Bankacılık uygulamaları için akıllı kartlarla ilgili kullanımda olan standartlar arasında ISO 7816 (Bölüm 1-10), EMV, VOP, MULTOS ve CEPS sayılabilir. Akıllı kartların uygulamalarda sağladığı yararlar şunlardır 1. Güvenlik: Dolandırıcılık, kopyalanma, kayıp ve çalıntı kartların kullanımı, internet vb. Üzerinden kartsız ödeme gibi olayların engellenmesi açısından gerekli teknolojik altyapıya sahiptir. ıx 2. Çevrimdışı (offline) işlemlere olanak sağladığı için operayon maliyetlerinin azaltılmasına olanak sağlar. Ayrıca bu özelliği sayesinde, gerekli telekomünikasyon altyapısına sahip olmayan bölgelerde de uygulama alanı yaratmaktadır. 3. İçerdiği cipin teknik özellikleri sayesinde aynı kart birden fazla uygulama için kullanılabilir, kart üzerindeki uygulamalara ekleme veya eksiltme yapılabilir. Kullanıcı açısından akıllı kartın yararlarını şu şekilde özetlemek mümkündür: - Harcamaların daha efektif bir şekilde kontrol edilmesi - Dolandırıcılığın azalması - Standart formların doldurulmasında sağlanan zaman tasarrufu - Tek kart ile birçok hizmetten yararlanma - Güvenli elektronik ticaret Akıllı kartların geniş uygulama alanları vardır. Bunları S ana grupta toplamak mümkündür; - Finansal uygulamalar - Banka ve kredi kartları - Müşteri üyelik kartları - Elekronik cüzdan uygulaması - Telekominikasyon uygulamaları - Kontürlü telefon kartları - Mobil telefonlar - Bilgisayar ve network kartları - TVkartları - Kimlik / geçiş kontrol uygulamaları - Ulaştırma uygulamaları - Toplu taşımacalık - Elektronik ücret toplama - Sağlık uygulamaları - Sağlık bilgilerinin saklanması - Sağlık sigorta kartı olarak kullanılması Akıllı kartların dünya üzerinde sayısız uygulama örneği vardır. Finansal uygulamalar gözönüne alındığında Türkiye'de Bonus Card, Axess ve Akıllı kart örnek olarak verilebilir. Yaşanan dolandırıcılık olayları nedeniyle Fransa akıllı kart uygulamalarını hayata geçiren ilk ülkelerden biridir. Akıllı kartları 1980'li yıllarda telekominikasyon sektöründe, 1990'lı yıllarda bankacılık sektöründe kullanmaya başlamıştır. İngiltere, Almanya, Finlandiya, Belçika ve Portekiz'de de çeşitli akıllı kat uygulamalarına rastlanmaktadır. Türk bankacılık sektörüne yalandan bakıldığında, bankacılık uygulamaları ile ilgili istatistikler şunlardır ; - Kredi kartı sayılarında özellikle 1996 sonrası büyük artışlar yaşanmıştır. 2001 sonu itibariyle kredi kartı sayısı 14 milyondur. - Banka kartları da kredi kartlarına benzer bir seyir izlemiştir. 2001 sonu itibariyle banka kartı sayısı 32 milyona ulaşmıştır. - Kredi kartı ile yapılan alışveriş rakkamları da 1997 sonrası büyük bir hızla artmıştır. 2001 yılında Türk ve yabancı kredi kartları ile yapılan harcama tutarı 16 katrilyona ulaşmıştır. Türk bankacılık sektöründe akıllı kart uygulamaları ile yapılan anket çalışmasının belli başlı sonuçlan şunlardır. - Bankaların akıllı karta geçiş stratejilerinde birinci stratejik uygulama kredi kartı işlemleridir. İkinci stratejik uygulama ise internet bankacılığıdır. - Bankaların % 46'sımn müşteri üye kartı uygulaması mevcuttur, %27'si müşteri üye kartı uygulamasının proje aşamasında olduğunu, %7'si ise uygulamasının olmadığını belirtmiştir. - Ankete katılan bankaların %23'lük bir bölümü akıllı kart teknolojisine geçiş çalışmaları ile ilgili araştırma ve planlama faaliyetlerinin tamamlanma süresinin henüz belli olmadığını belirtmiştir. 2004 yılı sonuna kadar bankaların kredi kartlarında akıllı karta geçiş zorunluluğu olduğu için bu oran oldukça ilginçtir. Bankaların %15'i pilot uygulamayı tamamlamış, yine aynı oranla bankaların %15'i akıllı kart projelerim hayata geçirmiştir. - %80'lik oranla EMV standartlarına uyum, akıllı kart teknolojilerinin en önemli tercih edilme nedeni olarak görülmektedir. - Bankaların %50'si, akıllı kart teknolojisinin öncelikle güvenlik konusunda yarar sağlayacağını belirtmektedir. Akıllı kartların yeni bankacılık uygulamalarına olanak sağlamasının ikinci öncelik sırasına sahip olduğunu belirtmiştir. - Tüketici kullanımında ve harcamalarında artış, akıllı kart uygulamasına geçen bankaların birinci derecede elde ettikleri faydadır. Bunu sırasıyla, akıllı kartların sağladığı güvenlik ortamı, operasyon maliyetlerinde azalma ve kart kullanıcı talebinde artış izlemektedir. - Bankaların %60'ı akıllı kartların maliyetinin yüksek olmasının en büyük dezavantajı olduğunu belirtmiştir. Bunu akıllı kartların maliyeti, ek altyapı yatırımı gerektirmesi ve tüketici tarafından henüz tanınmaması izlemektedir. - Bankaların %55'i, akıllı kart uygulamalarında kullanılacak olan donanımlar (kart basım sistemi, ATM, okuyucu, POS terminal vb.) konusunda Türkiye'de halihazırda yürütülen çalışmaların yetersiz, %36'sı yeterli görmektedir. - Önümüzdeki 5 yıllık dönemde artış beklenen akıllı kart uygulamalarında kredi kartı işlemleri, %67'lik oranla en çok artış beklenen uygulamadır. Artış beklenen akıllı kart uygulamalarında ikinci öncelik %41 oranla müşteri üyelik uygulamalarına verilmiştir, üçüncü öncelik sırasında %55'lik oranla elektronik ticaret görülmektedir. - Bankalar %46 oranla akıllı kartların tüketici açısından en önemli yararının güvenlik olduğunu belirtmiştir.
-
ÖgeAn analytical valuation technique applied to industrial companies in İstanbul stock exchange(Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2003) Ülgen, Murat ; Teker, Suat ; 175085 ; İşletme ; ManagementHisse senedi yatırımcılarının yatın m kararlarını verirken kullandıktan kabul görmüş en önemli iki değerleme yöntemi temel analiz ve teknik analizdir. Temel analizde, analist bir şirket hakkındaki tüm temel bilgileri sentezleyerek, hisse senedi ile ilgili yatırım önerisine temel teşkil etmesi açısından şirketin gelecekteki performansına dair öngörülerde bulunur. Veri kümesi açık uçludur ve sınırsız temel bilgiyi içerir. Analist şirketin gelecekteki performansı hakkında çıkarımsama yaparken, gelecekteki mali tablo rakamlarını ve/veya rasyolarını tahmin etmeye çalışır. Sonra bu rakamlar şirketin faaliyet gösterdiği sektörün ortalamaları ile karşılaştırılıp, hisse senedi performansının gelecek bir dönem için piyasa endeksinin üstünde mi veya altında mı kalacağına dair tahminler yapılır. Teknik analizde ise veri kümesi sadece iki tip finansal bilgiyi içerir; hisse senedi fiyatı ve işlem hacmi. Teknik analist vereceği kararları sadece bu iki tip veriye dayandınr. Bunu yaparken de "her türlü bilginin hisse senedi fiyatı içinde olduğu" varsayımından yola çıkar. Hisse senedi fiyatı, şirketin geçmişteki performansının ve şirket hakkında gelecekle ilgili beklentilerin özetlendiği en nihai parametredir, işlem hacmi tek başına herhangi bir kritik anlam taşımaz, ancak hisse senedi hareketleri ile ilgili yorumları güçlendirir. Teknik analistlerin önemli bir kısmı, hisse senedi piyasalarında yapacakları bir hamle için alış ve satış sinyalleri denilen çeşitli işaretleri kullanırlar. Her analiz yönteminin diğerine göre bazı avantajları ve dezavantajları vardır. Göreceli olarak daha kısa bir zaman dilimi için, 'al-sat' stratejisi teknik analiz kullanımına daha yatkındır. Diğer yandan uzun vadeli yatınm kararı göz önüne alındığında kısa vadeli fırsatlar ve tehditler daha az önem arzeder. Diğer bir ifadeyle, daha uzun vadeli yatınm kararları alınırken detaylı ve itinalı bir temel analiz çalışması amaca daha iyi hizmet eder. Teorik olarak gelecekte gerçekleşecek bir olayla ilgili ne kadar çok bilgi mevcutsa belirsizliğin o kadar az olduğu söylenir. Bu açıdan bakıldığında temel analiz, daha geniş bir fınansal veri kümesi ile ilgilendiğinden teknik analize tercih edilebilir. Fakat temel analiz, teknik analize gore daha fazla zaman harcamayı gerektirmektedir. Bir yandan temel analize has bilgileri daha hızlı işlerken diğer yandan da teknik analizin en önemli parametresi olan hisse senedi fiyatlarından yararlanmak, karar verme mekanizmasına önemli katkılar sağlayabilir. Bu kombinasyon 'kantitatif analiz' şeklinde tanımlanabilir. Kantitatif analizde mali tabloların geçmişe dönük incelenmesinden yola çıkılır, sonra bu tablolar gelecekte belli bir süreye kadar tahmin edilmeye çalışılır ve son olarak da hisse senetleri fiyatları kullanılarak gelecekte gerçekleşmesi tahmin edilen mali tablo rakamlarının bugüne taşınması için bir kriter (ağırlıklı ortama sermaye maliyeti) oluşturulur. Bu tip bir analizin bilgisayar yazılımı olarak uygulanması yatırımcıya zamandan ciddi ölçüde tasarruf sağlar. Microsoft Excel ortamı, yaygın kullanımı ve kolay anlaşılır program geliştirme özellikleri yüzünden bu amaç için özellikle seçilmiştir. Burada amaç tabi ki hisse senedi yatırımcısını belli bir yatınm aksiyonuna ikna etmek değil, karar vermeden önce diğer değerleme yöntemlerinin sonuçlan ile karşılaştırma yapabileceği sağlam bir referans oluşturabilmektir. Ayrıca kantitatif değerlemeyi en pratik yöntem olarak da görmemek gerekir çünkü bu yöntemin hazırlanmasında halen geçerliliği bir soru işareti olan tam etkin piyasalar1 varsayımı temel alınmıştır. Bu araştırmanın kalbinde kantitatif analiz yer alsa da, borsada işlem gören şirketlerin fiyatlarını hesaplamak için kullanılan diğer yarı-analitik yöntemlerden de bahsedilecektir. Bunlardan en çok bilinenler arasında fiyat/kazanç, piyasa/defter değeri ve firma değeri/faiz ve vergi öncesi kar, amortisman gibi değerleme rasyoları yer almaktadır. İncelenen sektöre bağlı olarak bir rasyo diğerlerine tercih edilebilir. Analizin son kısmında ise KDT'nin açıklayıcı gücünü ölçmek amacıyla kantitatif metodla elde edilen sonuçlar, piyasada işlem gören şirketlerin gerçek piyasa fiyatları ile karşılaştırılmaktadır. Karşılaştırmaların yapılacağı şirketler, genel piyasa endeksinden (IMKB100) ve sanayi şirketleri arasından seçilmiştir. Neticede ampirik bulgular gerçek piyasa fiyatlarının, kısıtlı girdi kümesine rağmen, cesaret verici bir doğrulukla tahmin edildiğini göstermektedir. Ek olarak, piyasa fiyatlarının gerçek firma değerlerini doğru yansıtmadığı, KDT'nin verdiği sonuçların daha doğru bir baz teşkil ettiği farz edilirse buna göre verilen yatırım tavsiyeleri, piyasa endeksinin getirişinin oldukça üzerinde getiriler sağlamaktadırlar.
-
ÖgeAn Analysis Of Voters' Perception Of Visual Advertisements With Respect To Neuromarketing Approach: Eye-tracking Study(Institute of Social Sciences, 2018) Alioğlu, Ahmet ; Burnaz, Huriye Şebnem ; 534612 ; Management ; İşletmeResearchers have progressively used a multidimensional approach in their methodical development, which has led to new understandings and discoveries. The usage of neuroscientific approaches has gained more prominence in several marketing functions and has contributed to greater understanding of human behavior. Neuromarketing is one of these disciplines that integrate multidimensional fields of scientific research; neurology: a science that concentrates on the study of the human brain; cognitive psychology: focuses on exploring the relationship between mind and human behavior; marketing: the field of research that focuses on developing new, lucrative products and services to meet the needs of consumers. Thus, Neuromarketing focuses on researching and understanding consumer behavior and measuring people's brain responses to marketing stimuli. The development of this field basically is reliant on the progress of several principles of study: neuroscience, applied physics, and computer science. Moreover, Neuromarketing is being used to study consumer behavior and purchase decision processes. Neuromarketing save an opportunity basically to researchers to have a deeper insight of the degree of abstraction present in the minds of customers and the role of feelings in decision- making and intentional behavior. Thus, it allows the development of more operative mechanisms for activating and stimulating these feelings.
-
ÖgeAnalyzing Customer Engagement Through Customer Experience In Health Care Industry(Institute of Social Sciences, 2019) Özçelik, Ayşe Bengi ; Burnaz, Şebnem ; 554264 ; Management ; İşletmeThe unilateral relationship between brand and consumer in 1980s has become a unilateral and interactive one in which consumer is empowered. This transformation increased the competition in market and changed the approach of organizations about their clients, accordingly the importance of consumer-brand interaction is increased. In 2000s, a paradigm shift is actualized in marketing in which the service become the focus. With this shift, it is widely accepted that the critical identity of a brand is built by the service provided even if the brand is a manufacturing one. Technological developments supported this transformation by putting the information flow forward and help consumers being empowered. Hence, experience has become the new focus of marketing by converting the traditional exchange relationship. Organizations should provide a well-designed experience story in order to sustain their existence in the market.
-
ÖgeThe Antecedents Of Consumer Dishonest Behavior And Its Impact On Consumer-brand Relationship(Institute of Social Sciences, 2018) Işıksal, Didem Gamze ; Karaosmanoğlu, Elif ; 511885 ; Management ; İşletmeThis thesis aims to investigate the relationship between consumers' feelings of being fooled and their tendency to get even by cheating the brand (dishonest behavior) via a mechanism of self-compensation, and its ultimate effect on consumer-brand relationship in terms of attachment, commitment and trust. It also tests the moderating effect of situational ambiguity in order to assess how consumers regulate their moral standards in consumption contexts especially when they feel befooled by the brand and thereby behave dishonestly. It also examines the moderating role of exposure frequency to the guilt stimulus on the link between guilt and consumer-brand relationship strength.
-
ÖgeAvrupa para sisteminin incelenmesi ve Maastricht Antlaşması'nın etkileri(Sosyal Bilimler Enstitüsü, 1994) Sayınaltın, Seda ; Özkale, Lerzan ; 36648 ; İşletmeAvrupa Toplulukları, ortak pazar hedefi doğrultusunda altı Batı Avrupa ülkesi (Fransa, Almanya, İtalya, Hollanda, Belçika ye Lüksemburg) tarafından kurulmuş, ekonomik amaçlı üç bölgesel milletlerarası örgüte verilen addır. Avrupa Topluluğu'nda, 1960 ye 1970'li yıllarda parasal alanda kaydedilen gelişmeler, üye ülkelerin gümrük birliğini tamamlayıp, ekonomileri arasında bütünleşme sağladıktan sonra Ekonomik ye Parasal Birlik'- e doğru yol almaları konusunda teşvik edici bir unsur olmuştur. Bu yönde ilk girişim olan Tünelde Yılan Düzenlemesi, Bretton Wodds Sistemi 'nin (Sabit Döviz Kuru Sistemi) ABD Dolarının aşırı değer kaybetmesinden doğan istikrarsızlık dönemine rastlaması yüzünden yal nızca 9 ay sürebilmiştir. (24 Nisan 1972'den 12 Mart 1973'e kadar) Avrupa Para Sistemi, 1973'den itibaren dalgalı döviz kuru sis teminin uygulandığı bir dönemde, özellikle 1975'den sonra ekonomik ve parasal alanda görülen büyük bir istikrarsızlık ortamına karşı bir tep ki olarak kurulmuştur. 0 dönemde enflasyonun hızla yükselmesi, dış ticaret ve cari işlemler bilançolarındaki dengesizliklerin artması, ekonomik büyümenin duraklaması, ABD Dolarının değerinde büyük düşmeler olması, sonuçta döviz kurlarında büyük dalgalanmaların baş göstermesi ve bunun açık ekonomilere sahip olan AT Ülkelerinin üzerinde olumsuz tesirler bırakması şeklinde tezahür eden kaos karşısında ABD yönetiminin kayıtsız kalması üzerine, F.Almanya ve Fransa'nın girişimleriyle Avrupa Konseyi'nin Brüksel Zirvesinde 5 Aralık 1978'de resmen kurulmuş ve 13 Mart 1979'da işlemeye başlamıştır. Avrupa Para Sistemi'nin temel hedefi "ülke içinde ve dışında daha fazla istikrar sağlamaya yönelik politikalar yoluyla Avrupa'da bir parasal istikrar alam meydana getirmek" olarak özetlenebilir. -vı- Bu hedefin gerçekleştirilmesi, döviz kuru istikrarının sağlanmasını, topluluktan daha fazla ekonomik ve siyasi bütünleşme elde etmek için sistem 'e katılan ülkeler arasında, enflasyon kontrolüne yönelik olarak milli ekonomi ve para politikaları arasında daha fazla yakınlaşmanın sağlanmasını gerektirmektedir. Bu hedeflere ilave olarak ECU'nun Topluluk içindeki rolünün geliştirilmesi de sayılabilir. APS, Bretton Voods'da oluşturulan döviz kuru sisteminin bir benzeri olup, esas itibariyle sabit fakat ayarlanabilir bir döviz kuru sistemidir. Sistemin Döviz Kuru Mekanizması (DKM), Avrupa Para Birimi (ECU) ve kredi mekanizmaları olarak üç önemli mekanizması bulunmaktadır. Döviz Kuru Mekanizması, APS'nin temel mekanizması sayılmakta dır, îki tür dalgalanma marjı bulunmaktadır. "Parite Grid Temeli" uyarınca DKM'na katılan her bir üye ülkenin milli para biriminin ECU karşısında bir merkezi paritesi vardır. Bu merkezi pariteri erden, her bir milli paranın DKM'na dahil diğer ülkelerin milli paraları karşısındaki ikili merkezi pariteleri hesaplanır. Bu ikili merkezi pariteri erin + % 2.25' i dalgalanma marjını belirlemektedir. İtalyan Lireti, İspanyol Pesetası, İngiliz Sterlini ve Portekiz Eskudosu için + % 6 gibi bir marj belirlenmiştir. İkili dalgalanma marjının alt ve üst sınırları müdahale noktala rı olup, bu noktalara ulaşıldığı zaman, DKM'na dahil ülkelerin merkez bankaları döviz borsalarına müdahale edip, ikili döviz kurlarını marj içine çekmek ile yükümlüdürler. İkinci bir dalgalanma marjı da, her bir milli paranın ECU karşısındaki dalgalanma marjını gösteren "maksimum sapma marjı"dır. Bu marjın % 75'ne karşılık kısmına "Sapma Eşiği" denir. Avrupa Para Birimi olan ECU, karşım bir para birimi olup, Topluluğa üye 12 ülkenin milli paralarının belirli sabit miktarlarından olu şan bir sepet para niteliğindedir. -vn- ECU resmi alanda, hesap birimi, rezery yarlık ye ödeme aracı olarak kullanılmaktadır. Hesap birimi olarak kullanılırken, DKM'a katılan her bir üye ülke parası için ikili merkezi panterlerin ECU üzerinden birimlendirilmesi, ECU temelinde sapma eşikleri belirlenmesi vs. işlemleri yapılmaktadır. Rezery varlık olarak, bütün üye ülkelerin merkez bankalarının altın ye ABD Dolabı türünden rezervlerinin % 20'ni Avrupa Parasal İşbirliği Fonu tarafından ihraç edilen ECU ile değiştirilmesi olarak gösterilebilir. Ödeme aracı olarak da; çok kısa vadeli Finans mekanizması çerçevesinde ECU, döviz piyasalarında zorunlu müdahalelerde bulunan merkez bankaları arasında borç alacak bakiyelerinin denkliğini sağlamada % 100 bazında bir araç fonksiyonunu germekledir: ECU'nun özel kullanımı da, ECU üzerinden birimlendirilm'tş tahvil ihraçları, fatura! andırma, fiyatl andırma, banka hesabı açma, seyahat çekleri vs. gibi araçlar yoluyla ama yavaş şekilde gelişmektedir. APS'nin üçüncü mekanizması olan kredi mekanizmasında ise; gerek DKM'nın işleyişinde merkez bankalarının yaptığı müdahalelerde kullanılması, gerekse ödemeler dengesi güçlükleri ile karşılaşan ülkelere yardım amacıyla, çok kısa vadeli - kısa vadeli destek ve orta vade li mali yardım türlerinde yeterli miktarda kredi imkanlarının sağlanması öngörülmüştür. APS uygulamada, döviz kuru değişmelerini önemli ölçüde azaltarak DKM'a katılan ülkeler arasında parasal istikrar sağlamış ve 1992 Eylül ayına dek başarılı bir gelişme göstermiştir. APS'nin kuruluş hedeflerinden biri olan DKM'na üye ülkeler, arasında ekonomik ve parasal politikaların yakınlaşması özellikle 1983 ' - den sonra sağlanmış ve tüm üye ülkeler fiyat istikrarım sağlamayı te mel olarak benimseyip, bütçe dengesi, cari işlemler dengesi ve ekonomik büyüme gibi göstergelerde yakınlaşma sağlamışlardır. ?vııı- üye ülkeler arasında ekonomik politikalar ve milli mevzuatın yakınlaştırılmasını. gerçekleştirmeyi amaçlayan, böylece geniş kapsamlı bir bütünleşme hareketini temsil eden AET, ilgi alanına bazı sosyal konularda girince "Avrupa Topluluğu (AT)" adıyla anılmaya başlanmış, bu çalışmanın ana konularından olan Maastricht Anlaşması sonrasında ise "Avrupa Birliği (AB.)" adını almıştır. Aralık 1991 'de yapılan Maastricht Zirve Toplantısı çok önemli bir gelişme sayılmaktadır. Çünkü bu toplantıyı takiben 7 Şubat 1992' de Maastricht'de "Avrupa Birliği (Maastricht Anlaşması)" imzalanmıştır. Maastricht Antlaşması'nda -Ekonomik birliğe giden yolda dönemeç sayılan Avrupa Para Birliğini gerçekleştirmek amacıyla tedbirler belirlenmekte ; - Bu tedbirlerin etkili kılınması için Toplulukların yapısın da ve yetkilerinde gerekli değişiklikler öngörülmekte; - Gelecekte siyasi birliği hazırlamak umuduyla etkili bir siyasi işbirliği mekanizması kurulmakta; - Topluluk hareketinin sosyal boyutu vurgulanarak, eğitim, kültür, çevre, tüketicinin korunması, araştırma-geliştirme konularında yeni hedef ve stratejiler saptanmakta ; - 1989'da imzalanan "Avrupa Sosyal Şartı'nın üye devletlerde yeknesak ve etkili bir uygulamaya kavuşturulmasını sağlayıcı bir protokola varlık kazandırılmaktadır. İngiltere'nin parasal birlik ve sosyal şarta ilişkin bazı istisnai hükümlere tabi kılındığı Maastricht Antlaşmasının yürürlüğe girmesinde (Danimarka'da yapılan referandumda hayır oylarının çoğunluğu alması gibi) ortaya çıkan bazı pürüzlerin giderilmesi AT'nın en önemli sorunu olmuştur. ıx- 11-13 Aralık 1992 tarihlerinde Edinburg'da yapılan zirve toplantısında ; - Danimarka'ya parasal birlik ve ortak savunma mekanizmasına katılmama konusunda bir seçme yapma imkanı tanınmış; - Avrupa Parlamentosunda üye ülkelerin kontenjanlarında başta Almanya'nın ki olmak üzere artırım yapılmış; - Topluluğun gelişmekte olan bölgelerine sahip üyelerine 15.15 milyon ECU'luk yardım yapılmasına imkan verecek fon oluşturulmuş; - Topluluk bütçesi yeniden düzenlenmiş; - İsveç, Avusturya, Finlandiya ve (belki) Norveç ile üyelik müzakerelerinin başlamasına karar verilmiştir. 1992 yılma kadar başarılı bir şekilde uygulanan APS, 1992 Eylül ayından itibaren kurumsal ve fonksiyonel aksaklıklar nedeniyle krize girmiştir. Maastricht Anlaşması konusunda yapılan çeşitli referandumlarda bu krizi alevlendirmiştir. Fakat ekonomik ve parasal birliğe doğru olan süreçte Maastricht Anlaşması'nın önemli bir gelişme sayılacağı ve 1994 yılından itibaren Avrupa ekonomilerinin iyiye doğru gideceği düşünülmektedir.
-
ÖgeBağımsız Örneklem Testiyle Patent Kalite Kriterleri Değerlendirmesi: Beyaz Eşya Sektöründe Bir Uygulama(Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2020) Çakay, Ekrem Ayhan ; Öztürk, Özgür ; 403171008 ; İşletme ; ManagementGünümüzde firmaların artan fikri mülkiyeti içerisinde patentlerin ağırlığı gittikçe yükselmekte ve patentlerin değerlemesi önemli bir ihtiyaç olarak görülmektedir. Özellikle patentlerin nitel açıdan değerlemesi anlamına gelen patent kalitesi ile ilgili çalışmalara literatürde bir hayli az rastlanmakta ve ülkemizde de kayda değer bir örneği görülmemektedir. Buradan hareketle, bu çalışmada amaçlanan ülkemizde patent alanında başat bir rolü olan beyaz eşya sektörüne ait Avrupa Patentleri içinde 2005-2015 yılları arasında itiraza uğramış ve uğramamış patent tescillerinin patent kalite kriterleri bağlamında anlamlı bir fark oluşturup oluşturmadığını ortaya koymaktadır.
-
ÖgeBanka işletmelerinin denetimi ve Türkiye uygulaması(Sosyal Bilimler Enstitüsü, 1995) İspir, Eda ; Berk, Niyazi ; 43860 ; İşletmeTürkiye'de Bankaların Denetimi ve örnek bir uygula ma adlı tezde öncelikle Bankacılık ve Denetim kavramları açıklanmış, daha sonra Denetim Türlerine yer verilmiş, 1.ci bölümün sonunda ise Denetçi Kavramı ve Denetim delil ve teknikleri konusunda bilgi verilmiştir. İkinci bölüme Bankaların Faaliyet alanlarından bah sedilerek girilmiş, daha sonra bankaların tarihsel süreç içindeki gelişimi ve denetiminin gereği anlatılmıştır. Seçilmiş ülkelerdeki bankaların. denetimi ile devam edi len tezde, banka denetim organları ve banka organizasyo nu içindeki yerinden bahsedilmiştir. Sonra fiziki ve süreç kontrolünün konu alındığı iç kontrol sistemi an latılmıştır. Teze, bankaların iç denetimi, iç denetimi nin amaçları, iç denetim teknikleri ve iç denetim teknik lerinden biri olan teftiş'e verilen bir örnek uygulamayla devam edilmiştir. Daha sonra ise Bankaların dış deneti mi, amacı, bağımsız dış denetim kuruluşları, denetim söz leşmesi, denetim sonuçları ve bağımsız denetim sisteminin yararlarından bahsedilmiştir. Bağımsız Dış denetim süre ci konusu ile devam edilen tez, Türkiye'de Bankların Dış Denetim Sürecine örnek bir uygulama verilerek bitirilmiş tir.
-
ÖgeBanka Maliyetleri ve Maliyet Ekonomileri : Türk bankacılık sektörü için bir uygulama(Sosyal Bilimler Enstitüsü, 1998) Erbil, Ali Fuat ; Bolak, Mehmet ; 92599 ; İşletme ; ManagementBu çalışmanın amacı, bankacılık sektörünün maliyetleri ve maliyet ekonomilerinin neler olduğu konusunun analizini yapmaktır. Bu analiz 1988-1995 döneminde Türk bankacılık sektörüne uygulanmaktadır. Maliyet ekonomileri, bankaların ulaşmak istedikleri ideal büyüklüğü tespit eden ölçek ekonomileri ve bankaların çok ürünlü doğasından kaynaklanan maliyet avantaj mı ölçen kapsam (scope) ekonomilerini içermektedir. Öncelikle, bankaların toplam maliyetlerini (işletme giderlerini) hesaplayabilmek için çıktılarının neler olduğu konusunda karar vermek gerekmektedir. Bu çalışmada banka çıktıları üç aşamalı olarak ele alınmıştır; her aşama ise değişik bir çıktı kümesini temsil etmektedir. Banka maliyetleri, üç ayrı banka modeli ile açıklanmıştır. Banka modeli ile kastedilen, banka maliyetlerinin, çıktılar ile ifade edildiği maliyet fonksiyonlarıdır. Ölçek ekonomileri ile ilgili bulgular şu şekildedir: İlk bulgu, Türk bankacılık sektörünün maliyet eğrilerinin "U" şeklinde olduğunun ve ölçek ekonomilerinin varlığının kanıtlanmasıdır. Küçük ölçekli ve büyük ölçekli bankalar birbirleri ile karşılaştırıldığı zaman ölçek ekonomilerine göre küçük bankaların maliyet avantajı büyüklere göre çok daha fazladır. Kapsam ekonomileri, birden fazla ürün üreten firmaların, çıktılarının hacimlerini teker teker değil de aynı anda arttırarak maliyet avantajı elde etme kaabiliyetlerini göstermektedir. Tüm yıllar için, sektörün kapsam ekonomileri pozitiftir, yani Türk bankacılık sektörü, ürün bileşenindeki ürünlerin hacmini aym anda arttırarak maliyet avantajı elde etmiştir, öte yandan küçük bankalar büyük ölçekli bankalara göre maliyet avantaj ma sahiptirler. Kamu ve özel sermayeli bankaların ölçek ekonomilerine baktığımızda 1988- 1995 dönemindeki tüm yıllar için, kamu bankalarının genelde maliyet avantajı elde etmek için ölçek artırma şanslarının kalmadığını göstermektedir. Kapsam ekonomileri açısından bulgular, özel bankaların ürün çeşitliliklerini ve bunların hacimlerini aym anda artırarak, maliyet avantaj mı, kamusal sermayeli bankalara göre daha fazla elde ettiklerini göstermektedir.
-
ÖgeBanka Yeniden Yapılandırması Ve Bankacılık Sektöründe Bir Erken Uyarı Modelinin Ampirik Olarak Test Edilmesi(Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2002) Topaler, Özay ; Teker, Suat ; 122697 ; İşletme ; ManagementFinansal sistemlerdeki ve makroekonomik çevredeki değişim ve gelişmeler, tüm dünyada bankacılık sektörünü yeniden yapılanmaya zorlamıştır. Ayrıca, hükümetlerin yürüttüğü ekonomik programlar da, bankaların uzun vadede yeniden yapılanmasını gerektirmiştir. Ülkeler, bankacılık krizlerini çözmede değişik başarı düzeylerine sahip çok farklı yaklaşımlar sergilemektedirler. Liberalleşmenin yürürlüğe girdiği son 20 yıl boyunca, Türk bankacılık sistemi önemli ölçüde büyümüş ve sermaye tabanını artırmıştır. Ancak, ülkenin uzun vadeli makroekonomik problemleri bu potansiyeli sınırlamıştır. IMF ile yapılan son anlaşma ile hükümet, "Bankacılık Sektörü Yeniden Yapılandırma Programı"nı yürürlüğe koymuştur. Bu programla beraber, bankalar faaliyetlerini yeniden yapılandırma ihtiyacı duymuşlardır. Bu çalışmada, banka yeniden yapılandırması teorik olarak incelendikten sonra, banka yeniden yapılandırmasında ülke deneyimleriyle ilgili bir araştırmaya yer verilmiş ve Türk bankacılık sektöründe bu konudaki gelişmeler incelenmiştir. Son olarak, bankacılık sektöründe bir erken uyarı modeli, lojistik regresyon analizi kullanılarak test edilmiştir. Anahtar Kelimeler: Banka Yeniden Yapılandırması, Bankacılık Krizleri, Lojistik Regresyon
-
ÖgeBankacılık Sektöründe İş Etüdü Uygulaması(Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2001) Yaylıcıoğlu, Nazlı ; Fığlalı, Nilgün ; 107328 ; İşletme ; ManagementBu çalışma, iki ana bölümden oluşmaktadır, ilk bölümde metot ve zaman etüdü tekniklerine yer verilirken, ikinci bölümde iş etüdü tekniklerinin bankacılık sektöründe uygulanmasına yönelik olarak yapılan çalışma anlatılmıştır. iş etüdü; üretken birimlerin faaliyetlerinin sistematik bir yaklaşımla tanımlamak, geliştirmek, standartlaştırmak ve ölçmek için kullanılan, metot ve zaman etüdü gibi iki ana bölümden oluşur. iş etüdü tekniklerinin kullanılması sırasında, farklı amaçlara göre işletmenin tek bir çalışma yerinden işletmenin tümüne kadar değişik iş sistemleri incelenir. Metot etüdü teknikleri ile, görev, girdi, çıktı, iş akışı, insan, üretim ya da çalışma aracı ve çalışma koşullan olarak tanımlanan iş sisteminin öğeleriyle ilgili eksiklikler ve aksaklıklar saptanarak, inceleme sonucunda elde edilen sonuçlar değerlendirilir ve iş sistemleri yeniden düzenlenir, inceleme ve yeniden düzenleme yapılırken, çalışan kişinin iş yapabilme gücü ve ihtiyaçları da göz önünde bulundurulur. Zaman etüdü ile yeniden düzenlenen yöntemle ilgili zaman standartları bulunarak, planlama ve kontrol çalışmalarında veri olarak kullanılır. Tez kapsamında yapılan iş etüdü çalışmasında; şubelerin müşteri hizmetleri, krediler ve dış işlemler servisleri incelenerek, yapılan 218 adet iş belirlenmiştir, iş akımı şemaları yardımıyla kaydedilen işler için yapılan metot etüdü sonucunda; çalışma koşullarının iyileştirilmesine, ortadan kaldırılabilecek, basitleştirilebilecek veya otomasyona gidilebilecek işlere yönelik çeşitli önerilerde bulunulmuştur. Zaman etüdü bölümünde ise, ölçüm tekniği olarak seçilen kronometraj yönteminin hizmet sektöründe uygulanabilmesi için gerekli uyarlamalara ve uygulamaya yönelik varsayımlara yer verilmiştir. İş ölçümü ve standart zamanın hesaplanması ile ilgili örneklerin yer aldığı alt bölümlerde metot etüdü yardımıyla yapılan iyileştirme çalışmalarının sağladığı zaman tasarrufu da hesaplanmıştır. iş etüdü çalışmalarından yola çıkılarak hazırlanan, - çalışanların eğitiminde kullanılacak iş süreci, sistem el kitabı, - çalışanların görev ve sorumluluklarının, organizasyon içerisindeki yerlerinin belirlendiği görev tanımı gibi dokümanlara da tezin kapsamı içerisindedir. Personel planlaması, işlem maliyetlerinin belirlenmesi gibi iş etüdünün diğer kullanım alanlarına ise "Sonuçlar ve Öneriler" bölümünde değinilmiştir.
-
ÖgeBankacılıkta kredi yönetimi(Sosyal Bilimler Enstitüsü, 1992) Büyükkürkçü, Murad ; Berk, Niyazi ; 22155 ; İşletmeGünümüz Türkiye ekonomisinin en büyük eksikliği sermaye piyasalarının gelişfeeraiş olması Ve bununla bir likte firmaların küçük sermayeler ile işlerini yürütme ye çalışmalarıdır. S eraay" enin 'bir şirkette eksik ol ması veya yeterli düzeyde olmaması firmanın yabancı kay nak arayışına itmektedir ki burada firmaların en yaygın olarak üzerinde durdukları ve kullanmak istedikleri kay nak banka kredileridir. Bugün küçük esnafından büyük holdingine kadar her işletme banka kredilerini kullan makta ve ticaret bankaları da mevduat ile kredi arasında köprü rolünü üstlenmektedirler. 1980'lerden sonra bankacılık sektörünün içine sü rüklendiği rekabet ortamı sektörde çalışan bankaların pazarlama ağırlıklı çalışmaları sonucunu ortaya çıkar mıştır. Her banka piyasaya diğerinden önce yeni bir ürünü sürmek isteği içine* girmiştir. Bankalar pazarla ma ağırlıklı çalışmalarının yanısıra diğer faaliyetle rine de önem verme gereğini duymuşlar ve uygulamalarını modernizasyona diğer bir deyişle yeniden yapılamaya ça lışmışlardır. Yeniden yapılanma süreci bankalarımızda halihazırda her bölüm içerisinde sürmektedir, fakat gö rülen odur ki bu yenileşme çalışmasında en büyük payı kredi yönetimi almaktadır. Geçmiş senelerde toplanan mevduatın üzerine ek lenen bir kar ile uygulama bulan krediler zamanımızda yeni ve önemli tekniklerin kullanıldığı bir ilim alanı haline gelmiştir. Geçmiş senelerde elde edilen kötü tecrübeler, bankaları teminatı olsa bile her kredide bir riskin olduğunu ve ancak bunun iyi yönetilmesi sonu- cujcrediden kar sağlanabileceği gerçeğini öğrenmelerini sağlamıştır. Pazarlama ağırlıklı bir kredi uygulaması nın sisteme yerleşmiş olması ticaret bankalarını salt kredi satan kuruluşlar olmaktan çıkarmış, bunun yerine müşteriye yardımcı olan; kredi vade, miktar ve geri öde me konusunda rehberlik eden; kimi zaman firmayı belli bazı yanlış uygulamalarından dolayı uyaran satış yogan değil hizmet yoğun işletmeler haline getirmiştir.
-
ÖgeBankacılıkta Operasyonel Risk Ölçüm Modelleri Ve Sermaye Yeterliliğine Etkisi : Türk bankacılık sektöründe faaliyet gösteren bir bankaya uygulanması(Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2005) Teker, Dilek Leblebici ; Ülengin, Burç ; 175095 ; İşletme ; ManagementBankaların maruz kaldığı riskler öteden beri kredi riski ve piyasa riski olarak bilinmekteydi. Ancak piyasalarda sunulan ürün ve hizmetlerin gelişmesi ve daha karmaşık hale gelmesiyle ortaya çıkan fınansal skandallar sonucu operasyonel riskin bankalar için önemli boyutu anlaşılmaya başlanmıştır. Operasyonel risk genel olarak kredi ve piyasa riski dışında kalan tüm riskler olarak ifade edilmiştir. Basel Komite operasyonel riski "uygun olmayan ya da işlemeyen iç süreçler, insanlar, sistemler ya da dış etkenler nedeniyle ortaya çıkabilecek zarara uğrama riski" olarak tanımlanmıştır. Bu tanımdan yola çıkarak operasyonel riske neden olan faktörler; insan, sistem, süreç ve dışsal faktörler olarak sınıflandırılmaktadır. insan faktörü banka personelinin yapmış olduğu hata ve yolsuzluklar olarak tanımlanmaktadır. Sistem faktörü, banka sisteminden kaynaklanan hatalar, kapasite yetersizliği, sistemin güvensizliği olarak örneklendirilebilir. Operasyonel riske neden olan başka bir faktör bankanın süreçlerinde yaşanan aksaklıklardır. Banka iç süreçleri banka içi iletişimi ve kontrolü sağlamak amacıyla oluşturulmuş olsa da yanlış modellenmesi ya da yanlış Çeşitli raporlama hataları, banka içi iletişim eksikliği ve muhasebe hataları süreç faktörü altında incelenmektedir. Dışsal faktörler yasal ve politik olaylar, soygun, hırsızlık ve yolsuzluk gibi banka dışı kişilerin suistimali ve terör saldırıları olarak gruplanabilir. Basel II düzenlemesinin Temmuz 2004 tarihinde yayımlanmasıyla birlikte, bankacılıkta operasyonel risklerin tanımlanması, ölçümü ve sermaye yeterliliği oranına dahil edilmesi konusu daha güncel hale gelmiştir. Basel H'nin uygulanmaya başlanmasıyla birlikte, bankalar, operasyonel risklerine neden olan faktörleri tanımlayacak, operasyonel risklerini ölçecek ve gerekli sermayeyi ayıracaklardır. "Bankacılıkta Operasyonel Risk ölçüm Modelleri ve Sermaye Yeterliliğine Etkisi: Türk Bankacılık Sektöründe Faaliyet Gösteren Bir Bankaya Uygulanması" başlıklı doktora tezinde operasyonel risk yönetim süreçleri detaylı olarak anlatılmaktadır. Bu tez çalışmasında operasyonel riskleri oluşturan faktörler, fınansal piyasalarda meydana gelen krizler ile örneklendirilerek anlatılmakta ve bankaların operasyonel risklerini ölçmede hangi yöntemlerin kullanılabileceği ve ölçülen risklerin banka sermaye yeterliliğine nasıl yansıtılacağı anlatılmaktadır. Tezin uygulama bölümünde, Türk Bankacılık sektöründe faaliyet gösteren bir bankanın gerçek verileri kullanılarak, bankanın operasyonel riskleri ölçülmüş, sermaye gereksinimi hesaplanmış ve sermaye yeterlilik oranına etkisi incelenmiştir.
-
ÖgeBankalarda risk yönetimi ve VaR'ın sermaye yeterliliğine etkileri(Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2001) Akçay, M. Barış ; Teker, Suat ; 107324 ; İşletme ; ManagementSermayenin serbest dolaşımı üzerindeki engeller günümüz dünyasında giderek azalmakta, finansal hareketlilik ise artmaktadır. Bankacılık sektörünün uluslararası alanda karşılaştığı ve yönetmek zorunda olduğu riskler hem artmakta hem de çeşitlenmektedir. Risklerin doğru ölçülüp yönetilememesinden dolayı çeşitli mali skandallar yaşanmaktadır. (Barings, Metalgesellschaft, Long Term Capital Management, Orange County, vb.) Son 10 yıl içerisinde dünyada meydana gelen büyük boyutlu mali skandallara baktığımızda, ortak problemler incelendiğinde, risk yönetimi sistemi ve anlayışı olmaması, kişisel hırs, yanlış yönetim, gözetim ve denetim eksiklikleri gibi önemli sorunlar görülmektedir. Bu ortamda uluslararası düzenlemeciler; hem bilanço hem de bilanço dışı faaliyetlerden kaynaklanan risklerin etkin olarak, bir sistem dahilinde ölçülmesi ve bunun için yeterli sermaye ayrılması konusunu gündeme getirmektedirler. Uluslararası bankacılık alanındaki en önemli düzenleyici kurum durumunda bulunan Basle Komite, bankaların risk yönetimlerine ilişkin geçmiş yıllarda ortaya koyduğu düzenlemelerde zamanın gereklerine uygun ve ihtiyaçlar doğrultusunda değişiklikler yapmış, riskin daha kapsamlı ve daha yakından izlenebilmesine yönelik yeni çalışmalarını tartışmaya açmış, risk yönetim modellemesine ilişkin tavsiye kararları almıştır. Özellikle üstlenilen risk ve buna karşılık tutulması gereken sermaye gereği düzenlemeleri halen üzerinde yoğun çalışma ve tartışmaların olduğu bir alan durumundadır. Ülkemizde ise konu hem Türk ve Dünya ekonomilerindeki son yıllardaki gelişmeler hem de yeni Bankalar Kanunu ile ayrı bir önem kazanmıştır. Haziran 1999'da yürürlüğe giren 4491 sayılı Kanunla değişen 4389 sayılı yeni Bankalar Kanunu ise bankaları "etkin bir iç denetim sistemi ile risk kontrol ve yönetim sistemi kurmakla yükümlü" hale getirmiştir (Madde 9/4). Risk kontrol ve yönetim sisteminin esasları BİS'in önerileri doğrultusunda Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu tarafından belirlenecektir. Bankalarımız yakın gelecekte sadece portföylerinden değil tüm bilançolarından kaynaklanan riskleri bir model içinde takip etmek durumunda kalabileceklerdir. Sermaye erozyonunun engellenmesi amacıyla; kredi, mali piyasa ve operasyonel risklerinin doğru yönetilmesi gerekmektedir. Kar amaçlı kuruluş olan bankalarda "Risk Yönetimi" bu nedenle giderek önem kazanmaktadır. Etkin risk yönetimi yapabilmenin birinci adımı riskleri tanımak, riskin kaynaklarını belirlemek ve riskleri sınıflamaktır. Bankaların yatırımlarının zarara uğrama olasılığına risk denir. Bankaların maruz kaldığı riskler çok farklı şekillerde sıralanabilse de, temel riskler aşağıdaki gibidir: » Kredi Riski. Faiz Riski. Likidite Riski. Kur Riski. Operasyonel Riskler. Ülke Riski X « Diğer Riskler Zararların oluşmasını engelleyecek tedbirleri almak risk yönetiminin temel adımlarından biridir. Oluşabilecek zararlar için ölçme metodu kullanarak, üst yönetimi bilgilendirme sürecini oluşturmak ve manevra gerektiren durumlarda hızlı karar almayı gerektiren sistemleri kurarak etkin bir risk yönetimi yapılabilir. Risk yönetiminin temel amacı piyasaların yaşadığı olağanüstü durumlarda bankanın karşı karşıya kalabileceği zarar büyüklüğünü önceden ölçebilmektir. Risk yönetiminde kullanılan öntemler :. Geleneksel Risk Yönetimi Teknikleri (Gap Analizi, Süre Analizi, İstatistiki Analizler ve Senaryo Analizleri gibi). Modern Portföy Teorisi. Türev Modellerle Risk Yönetimi Teknikleri. VaR ile Risk Yönetimi "Value-at-Risk" (VaR) modeli, yeni risk ölçüm metodları içinde en çok kabul görmüş yöntemdir. Value at Risk, fınansal piyasalarda belli bir güven aralığında, belli bir dönem içinde meydana gelebilecek en yüksek zararı geleceğe dönük bir bakışla, herkesin anlayabileceği bir cinsten -para değeri olarak- ifade eden bir yöntemdir. Bir başka deyişle VaR, elde tutulan portföy veya varlığın değerinde belli bir zaman dilimi içinde ve belli bir olasılıkla meydana gelebilecek maksimum değer kaybının tahminine dayanan bir kavramdır. Özellikle sermaye yeterliliğini belirlemek için piyasa riskini ölçmede bu modelin kullanılması birçok ülke ve fınansal kurumda bir zorunluluk haline gelmiştir. VaR birkaç yıl içinde en çok kullanılan ölçüm araçlarından biri olmuştur. VaR modellerinin bu kadar popüler olmasını iki temel sebebe bağlayabiliriz. VaR farklı pozisyonlar ve risk faktörlerinden kaynaklanan riski biraraya getirebilme, tek bir değerde ifade edebilme şansı vermektedir. 1994 yılından itibaren, bir risk yönetim ve ölçüm aracı olarak, uluslararası fınansal kuruluşlar arasında büyük kabul gören VaR, günümüz risk yönetim araçları içinde önemli bir yer edinmiştir. VaR metodolojisinin bu başarısındaki en önemli faktörler:. Uygulanmasının oldukça basit olması,. Üst yönetimce yorumlanıp değerlendirilmesinin kolay olması. Kullanımının BIS tarafından teşvik edilmesi olmuştur. Bankacılık sektöründe, uluslararası seviyede, risk yönetimi konusunda yaşanan hızlı değişim ve gelişmeler yakın gelecekte ülkemizde de bu konuda hızlı bir şekilde bilgi üretilmesi ve nitelikli eleman yetiştirilmesi ihtiyacını ortaya çıkaracaktır. VaR her türlü ihtiyaç için kullanılmaktadır: Risk raporlaması, risk limitlerinin belirlenmesi, sermaye uygulamaları, sermayenin iç dağılımının belirlenmesi, performans ölçümü. XI VaR sistemine sahip olmanın yararlan, VaR'ın sadece risk ölçümünde değil, risk yönetiminde de kullanılmasıyla maksimize edilebilir. VaR riskin ölçülmesi ve yönetimi için çok güçlü bir araçtır. Sadece VaR rakamlarının hesaplanması değil, bu rakamların yorumlanması risk yönetimine değer katar. VaR, portföy veya varlığın "belli bir zaman dilimi" içerisindeki fiyat değişimlerinin ölçülmesi esasına dayanır. Elde tutma süresi ile piyasa riski arasında doğru orantı mevcuttur. Süre uzadıkça beklenen fiyat değişikliği o kadar yüksek olacaktır. Basle Komitesi, VaR hesabında elde tutma süresi (10 iş günü veya iki hafta) kullanılmasını önermektedir. JP Morgan'm Riskmetrics Modeli VaR hesaplamalarında ise 1 günlük elde tutma süresi kullanılmaktadır. Yurt dışında pek çok banka, bir günlük VaR hesaplayıp bunu zamanın (10 gün) karekökü (3.16) ile çarparak 10 günlük VaR rakamına ulaşmaktadır. Güven aralığı, VaR hesabında tespit edilmesi gereken diğer bir parametredir. Basle Komitesi, yüzde 99 güven düzeyinde ve tek taraflı güven aralığının kullanılmasını önermektedir. Güven aralığı ne kadar yüksek olursa ortaya çıkan VaR rakamları o kadar yüksek olmaktadır. Yurt dışında bankalar yüzde 90-99 arasında değişen güven aralıkları kullanılmaktadır. Örneğin VaR metodolojisinin yaygınlaşmasında büyük rol oynayan JP Morgan'ın Riskmetrics modeli yüzde 95, Chase Manhattan ise yüzde 97.5 güven aralığını kullanmaktadırlar, Basle Komitesi, bankaların piyasa riskine dayalı sermaye şartlarının hesaplanmasında VaR rakamının kendi başına yeterli olamayacağını düşünmektedir. Bu nedenle, hesaplanan VaR rakamı belli bir çarpım faktörü ile çarpılarak bankalarca bulundurulması gerekli sermaye tutarına ulaşılmaktadır. Basle Komitesi çarpım faktörünü en az 3 olarak belirlemiştir. Piyasa riskini hesaplamak için değişik yöntemler vardır. Her yöntemin kendine göre avantaj ve dezavantaj lan bulunmaktadır. Bu yöntemler birbirlerinden farklı olmakla beraber, ayrı ayrı veya karışımları da kullanabilir. Hangi yöntemin en uygun olduğu, kurumun özel durumuna yani portföydeki enstrümanların ve pazarın özelliklerine bağlıdır. Bu metodlar:. Delta-Normal Metodu. Delta-Gamma Metodu. Geçmiş Verilere Dayanarak Hesaplanan VaR Metodu. Monte Carlo Simülasyonu Metodu Hangi metodun kullanılacağına ilişkin seçim portföyün kompozisyonuna bağlıdır. İçinde opsiyon bulunmayan portföyler için en iyi seçim Delta Normal Metodudur. Bu durumda VaR'ın hesaplanması daha kolay ve hatalı tahmin ya da hesaplamalardan kaynaklanan Model riskinden fazla etkilenmez. Opsiyon pozisyonları taşıyan portföyler için bu model uygun değildir. Bu tür portföyler için Geçmiş Verilere Dayanarak Hesaplanan VaR veya Monte Carlo Simulasyon metotları kullanılabilir. XII Çalışmada iki özel bankanın yabancı para açık pozisyonu ve menkul kıymet portföylerindeki kağıtlar nedeniyle sahip oldukları VaR, amprik bir çalışma ile hesaplanmıştır. Hesaplamada Özel Sermayeli Banka statüsünde faaliyetini sürdüren iki bankanın gerçek datalan üzerinde kullanılması ve sonuçların bu bankaların sermaye yapılarına olan etkisinin incelenmesi amacı ile hazırlanmıştır. VaR hesaplaması, JP Morgan ve BIS kuruluşlarının önerdiği yöntemlere göre yapılmıştır. Yapılan tüm hesaplamalar VaR hesaplama yöntemleri anlatılırken ki teorik çerçeveye bağlı kalınmıştır. Çalışmada kullanılan VaR hesaplama yönteminin temel denklemi aşağıdadır. VaR hesaplaması yapılırken kullanılacak formülasyon mümkün olduğunca basit bir ifade ile verilmiştir. VaR = Değişkenin Pazar Değeri Pozisyonu x Değişkenin Standart Sapması Hesaplamalar sonucunda oldukça çarpıcı sonuçlar elde edilmiştir. Hesaplanan VaR rakamları sonucunda ortaya çıkan ek sermaye gerekliliği çok yüksek çıkmıştır. Bankaların sermaye yeterlilik rasyolannı yasal limitlere çekebilmeleri için mevcut ödenmiş sermayelerinden daha fazla bir tutan sermaye eklemeleri gerekmektedir. VaR' in etkisi ile sermaye yeterlilik rasy olarında önemli gerilemeler yaşanmıştır. Sonuç olarak Türk bankacılık sektörünün bu uygulamaya hazır olmadığı net bir şekilde söylenebilir. Ayrıca bu kontrolsüz bir risk üstlenimi olduğunun da önemli bir göstergesidir. Yani Türkiye'de uluslararası standartlarda risk yönetimi yapılmamaktadır. Türk bankacılık sektörünün zamana ihtiyacı vardır. Hükümetin belirlediği planda öngörülen sürede bankaların risk yönetimi sistemlerini kurmaları, sermaye yapılarını güçlendirmeleri konusunda oldukça zorlanacakları söylenilebilir.
-
ÖgeBasın sektörünün finansal yapısı: Sabah ile Hürriyet gazetelerinin finansal tablolarının karşılaştırmalı analizi(Sosyal Bilimler Enstitüsü, 1996) Merter, Tülay ; Berk, Niyazi ; 53273 ; İşletmeGünümüzde gazeteler, kitle iletişim araçları içinde son derece önemli bir yere sahiptir. Gazetelerin doğru ve açık haberler verebilmesi herşeyden önce bağımsız olmalarıyla olanaklıdır. Bu çalışmada gazetelerin yaşadıkları fınansal sıkıntıların gelişmelerini ve bu sıkıntıların ortak yanlarını bulabilmek amacıyla günümüzde kullanılan fmansal analiz tekniklerinden yararlanarak Sabah ve Hürriyet gazetelerinin bilanço ve gelir tablolarının karşılaştırmalı analizi yapılmaya çalışılmaktadır. Basın işletmeleri, kitle iletişimi üstlenen kuruluşlardan biridir. Günlük faaliyetlerin son derece karmaşık bir ortamda sürdürüldüğü basın işletmelerinde üretim teknolojisi, Web Ofset tekniği kullanılarak hızlı bir şekilde gerçekleştirilmektedir. Basın işletmelerinde iki farklı hizmet ortaya konularak iki farklı müşteri grubu elde tutulmaya çalışılmaktadır. Hizmetlerden biri kamuoyuna satılan haber ve bilgi ; diğeri iş dünyasına katılan reklamlardır. Müşteri gruplarından ilki, gazeteyi satın alan okuyucu ; diğeri gazetede yer satın alan reklam sahipleridir. Diğer bir ifade ile gazete ile sağlanan okuyucu yoğunluğu reklam sahiplerine pazarlanmaktadır. Buradan şu sonucu çıkarmak mümkündür : Basın işletmeleri sürekli bir büyüme ve iyi kaliteli ürün için çok sayıda reklam satabilmeli, buna karşılık reklam sahiplerine çekici görünüp daha çok gelir elde edebilmek için iyi bir ürün ortaya koyarak çok sayıda okuyucuya ulaşabilmelidir. Bir ürün ortaya çıkarırken maliyet sözkonusudur. Basın işletmelerinde temel maliyet unsuru kağıt giderleridir. Daha sonra, ortaya çıkan ürünü tutundurmak amacıyla yapılan promosyon harcamaları gelir. Önemi gün geçtikçe artan promosyon faaliyetleri toplam giderler içinde büyük bir pay almaktadır. Basın sektöründe yatırımlar, makine parkının yenilenmesi amacına yöneliktir. Yüksek meblağlara varan bu yatırımlar banka kredileri ile desteklenmektedir. Son aşamada ürünün dağıtılması esnesında yapılan harcamalar sözkonusudur. Üretilen mal kadar verilen hizmet de işletmeler açısından önem taşımaktadır. Her basın işletmesinin kuruluş ve varoluş amaçlarından biri kuşkusuz kar elde edebilmektir. Karlılığın sürekli olabilmesinde satış gelirlerinin rolü büyüktür. Satış geliri kadar önemli olan ilan gelirlerinin arttırılabilmesi için mümkün olduğunca çok sayıda ilan ve reklama gazetelerde yer verilmelidir. Finansal performans değerlendirmesi yapılırken başvurulan fınansal analiz teknikleri, işletmeleri hem kendi içlerinde hemde rakip firmalarla karşılaştırma yapma imkanı sağlar. Bu tezde incelenmeye çalışılan Sabah Yayıncılık A.Ş.'nin seneler itibariyle izlediği performans düzeyi devamlı artış göstermiştir. Şirketi kendi bünyesinde inceledikten sonra karşılaştırma yapabilmek için en büyük rakibi olan Hürriyet Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.'nin bilanço ve gelir tabloları değerlendirmeye alınmıştır. Genelde Sabah Yayıncılık A.Ş.'nin daha iyi bir performansa sahip olduğunu söyleyebiliriz.
-
ÖgeBid-ask Spread, Liquidity And The Effects Of Firm-level And Market-level Features(Institute of Social Sciences, 2018) Güloğlu, Zeynep ; Ekinci, Cumhur Enis ; 511941 ; Management ; İşletmeMarket liquidity is defined as the ability to trade quickly, with low transactions costs, at any time and with no or a minimal impact on price. Liquidity is crucial for well functioning of markets. It has many implications for traders, investors, exchanges, regulators, and the listed firms. Thus, an accurate understanding of liquidity concepts and its determinants is essential. This dissertation consists of three main sections relating to liquidity. We start with a comprehensive review of the frameworks currently available for understanding definitions and determinants of liquidity. We put a special emphasis on various liquidity measures discussed in the literature about equity markets. Indeed, measures that we present have specific properties and capture certain aspects of liquidity. Our purpose, however, is to highlight the differences and similarities of these measures and produce a more complete understanding of their limitations and extensions.
-
ÖgeBilgi Teknolojilerinin Banka Çalışanlarının Performansına Etkileri(Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2010) Sezikli, Raci ; Ertay, Tijen ; İşletme ; Economics20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren teknolojideki baş döndürücü değişimler ve gelişmeler sonucu bilgi teknolojilerinin (BT) insan hayatına girmesiyle birlikte sanayi toplumundan bilgi toplumuna geçiş gerçekleşmiştir. Bilgi teknolojilerinde meydana gelen hızlı değişim işletmeleri ve çalışanları da etkilemiştir. Bankalar ve banka çalışanları da bu gelişmelerden etkilenmişlerdir. Bilişim teknolojilerinin etkili kullanımı sonucu bankalarda işlem süreleri ve maliyetleri azalmakta, gereksiz iş yükü ortadan kalkmaktadır. İşler daha programlı, fonksiyonel, hatasız yapılabilmektedir. Bilgi teknolojilerinin bankalara sağladığı faydalar çalışanlara da olumlu yönde yansımaktadır. Bilgi teknolojilerinin kullanımı; banka çalışanlarına işlerini kolaylaştırma, işlerini daha hızlı ve hatasız yapma, zamandan tasarruf ve bilgi teknolojilerine adaptasyonu kolaylaştırma gibi faydalar sağlamaktadır. Bilgisayarların uzun süre kullanılması durumunda ise çalışanlarda stres, monotonluk, ergonomik bakımdan yetersiz donanımın sebep olduğu bir takım duruş bozuklukları gibi rahatsızlıklar ve diğer iş arkadaşlarıyla olan iletişimin azalması nedeniyle ortaya çıkan sosyal izolasyon olabilmektedir. Bu çalışmada bilgi teknolojilerinin banka çalışanlarının performansı üzerine olan etkileri araştırılmıştır. Bu kapsamda İstanbul ilinde bulunan 5 özel bankanın çalışanlarına rassal örnekleme yöntemi kullanılarak anket dağıtılmış ve bu anketler SPSS 18 programında değerlendirilmiştir. Anahtar Kelimeler: Bilgi, bilgi teknolojileri, banka, çalışan, performans