LEE- Mimari Tasarım Lisansüstü Programı
Bu topluluk için Kalıcı Uri
Gözat
Sustainable Development Goal "Goal 9: Industry, Innovation and Infrastructure" ile LEE- Mimari Tasarım Lisansüstü Programı'a göz atma
Sayfa başına sonuç
Sıralama Seçenekleri
-
ÖgeEvcil pratikler: Seksenli yıllarda ev imgesi ve mekansal izdüşümler(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2022-05-18) Kara, Büşra ; Uz, Funda ; 502181039 ; Mimari TasarımEv, kendine has fiziksel örgütlenmesinin ötesinde farklı anlam katmanlarıyla kuşanmış sosyo-kültürel bir ağ niteliği taşımaktadır. Bugün evle kurduğumuz ilişki, esnek bir zeminde ifade bulmakta ve süregelen bir dönüşüm içermektedir. Tezin amacı, ev olgusunun toplumsal dönüşümlerden etkilenme biçimini, hangi süreçlerle şekillendiğini, nasıl taktikler geliştirdiğini ve büründüğü yeni anlamları analiz etmektir.
-
ÖgePlânlı konut yerleşimlerinde açık mekân kurgusu ile ilişkili yaşantı potansiyellerinin incelenmesi: Ataköy örneği(Graduate School, 2021-08-25) Mangut, Burak ; Özsoy, Ahsen ; 502162003 ; Mimari TasarımEndüstri Devrimi ile başlayan süreçte artan nüfus yoğunluğu ve kullanım çeşitliliği sorunlarını barındıran kentsel alanlar, kitlelerin barınma ihtiyacına cevap verecek yeni konut çevrelerinin üretimine ihtiyaç duymuştur. Geleneksel üretimlerin sahip olduğu çok katmanlı yapılanmanın aksine; plânlı konut yerleşimlerinin üretiminde yerleşim düzeni, kümelenme sistemi, dolaşım ağı gibi kullanım sürecini etkileyecek kararların en baştan alınması gerekmiştir. Bu süreçte, tasarlanan mekânsal ilişkiler ağının aynı zamanda içerisinde barındırdığı toplumsal kümelenmeye ilişkin sosyal ilişkileri de tariflediği görülmektedir. Fiziksel, sosyal ve kültürel anlamlarda çeşitlilikler barındıran bu yapılanmalar, kullanıcıların birbirleriyle olan etkileşimleri ve iletişimleri üzerinden toplumsal yapının gelişimini desteklemekte ve yerleşim kültürünün oluşumunu sağlamaktadır. Bu kapsamda, kullanıcıların birbirleriyle en doğal yollardan ilişki kurabilecekleri zemini meydana getiren açık mekânlar, sağladıkları kentsel yaşantı potansiyelleri etkisinde ortak yaşantının temelini oluşturmaktadır. Bu doğrultuda, düzenin amacı yalnızca fiziksel parçaların bir araya gelmesi ile oluşturulan kümelenmeden öte; mekânsal olarak tanımlanmış bir alanı paylaşan bireyler arasında toplumsal ilişkiler bütünü oluşturma çabası olarak ifade edilebilmektedir. Plânlı konut yerleşimleri, sahip oldukları açık mekân kurgularına bağlı olarak yaşantı potansiyellerini ve ortak yaşantının organizasyonunu biçimlendirmektedir. Oluşturulan düzenin; sosyal yapının ve insan davranışlarının şekillenmesinde önemli bir etken olduğu görülmektedir. Bu süreçte, yapıyı meydana getiren birimlerin oran ilişkileri ve buna bağlı gelişen yoğunluk durumları, düzeni etkileyen unsurlardan birini meydana getirmekte iken; birimler arası ilişkiler ve bu örüntülere bağlı olarak gelişen sosyal yapı diğer boyutu meydana getirmektedir. Çalışmanın temel amacı, plânlı konut yerleşimlerindeki çeşitli yoğunluk durumları ve mekânsal düzenlemeler ile sosyal organizasyonun zenginliği arasındaki bağıntıyı anlamaya çalışmaktır. Bu kapsamda, plânlı konut yerleşimlerindeki açık mekân organizasyonu ile ilişkili yaşantı potansiyelleri, çevreyi oluşturan iki alt bileşen üzerinden 'fiziksel' ve 'toplumsal' yapı üzerinden irdelenmektedir. Fiziksel mekânın insan davranışlarının şekillenmesinde önemli bir etken olduğu görüşü, çalışmanın temel değişkenlerini de belirlemektedir. Fiziksel çevreyi meydana getiren örüntü kurguları ve konut birimlerinin oluşturduğu kümelenme sistemleri ile birlikte değişken olarak konut birimi miktarına ve yoğunluk durumlarına bağlı olarak farklılaşan ve aynılaşan yerleşim düzenlerinin incelenmesi, çalışmanın faaliyet alanlarından birini meydana getirmektedir. Yerleşimlerdeki ortak yaşantının biçimlenişini etkileyen mekânsal ve toplumsal etkileşimlerin incelenmesi ise çalışmanın bir diğer sorunsal boyutunu ortaya koymaktadır. Tez çalışması kapsamında öncelikle plânlı konut yerleşimlerinin boyut ve kapsamını belirleyen bir değişken olarak yoğunluk ve ilişkili mekânsal etkileşimleri tartışılmıştır. Kavrama ilişkin değerler ve değişkenlerin tanımlanmış; uluslararası ve ulusal literatürdeki karşılıkları incelenmiştir. Açık mekânların etkin bir biçimde tariflenmesini sağlayacak yoğunluk değişkenleri değerlendirilmiş ve farklılaşan yoğunluk değerlerine bağlı olarak yerleşim düzeni ilişkileri incelenmiştir. Ölçüm yöntemi haricinde kavramın sahip olduğu potansiyeller göz önünde bulundurularak kullanıcıların yoğunluk algılarını meydana getiren kurulumlar incelenerek kavramın kentsel yaşantı potansiyelleri üzerindeki etkileri araştırılmıştır. Tez çalışmasının üçüncü bölümünde, mekânsal örgütlenme ilişkileri çerçevesinde konut çevrelerindeki yerleşim düzenleri analiz edilmiştir. Konut birimlerinin bir araya gelerek oluşturduğu eklemlenme mantıkları tanımlanmış, kümelenme sistemini ortaya koyan yerleşim düzeni ile komşuluk örüntüleri arasındaki ilişkiler ele alınmıştır. Bu kapsamda, plânlı konut yerleşimlerindeki birimler arası örüntü ilişkilerinin yerleşim düzenini yapılandırıcı gücü irdelenmiştir. Kümelenme sistemine bağlı olarak açık mekânların organizasyonu ve kullanıcıların yerleşimdeki konumları kurgulanmakta iken; bu sistem içerisinde kullanıcıların hareket kabiliyetlerinin ve diğer kullanıcılarla kurdukları ilişkilerin anlaşılabilmesi için erişim prensipleri incelenmiştir. Kullanıcının yerleşim içerisinde konut birimine nasıl eriştiği ve komşuluk örüntüleri sonucu tanımlanan fiziksel ve sosyal çevreye ilişkin yaklaşımları 'dolaşım ağı' kapsamında araştırılmıştır. Tariflenen bütün doğrultusunda kullanıcıların kamusal ve özel yaşantı çevrelerinin etkileşimleri incelenerek sosyal yapının biçimlenişini etkileyen yerleşim düzeni kaynaklı mekânsal ilişkiler değerlendirilmiştir. Tezin dördüncü bölümünde, konut yerleşimlerindeki gündelik yaşantı pratikleri etkisinde mekânsal ve toplumsal etkileşimlerin kurulumları araştırılmıştır. Açık mekânlardaki temel insan davranışları irdelenerek alansal davranış pratiğinin örgütlenmesine ilişkin incelemeler gerçekleştirilmiştir. Kavramın literatürdeki yeri ve gelişimi değerlendirilmiş, konut yerleşimlerindeki davranışsal boyut ile birincil ve ikincil kullanım çevrelerinin kurulumu araştırılmıştır. Yerleşimlerdeki gruplar ile kullanım süreçlerine bağlı olarak ortak yaşantı kurguları ve sahiplenme düzeyleri ele alınmış, sosyo-mekânsal düzeni etkileyen unsurlar irdelenmiştir. Tez çalışmasının beşinci bölümünde konut yerleşimlerindeki açık mekân kurgusu ile ilişkili yaşantı potansiyellerinin değerlendirilebilmesi için oluşturulan kavramsal model, çoklu araştırma metodlarını kapsayan bir alan çalışması üzerinden değerlendirilmiştir. Emlâk Kredi Bankası bünyesinde üretilen, ulusal bağlamda irdelendiğinde mimari, mekânsal ve toplumsal anlamlarda önemli bir örnek ortaya koyan Ataköy Plânlı Konut Yerleşimleri, bu kapsamda ele alınmıştır. Öncelikle alan çalışmasının amacı ve yöntemi aktarılmış, yerleşim seçimine ilişkin unsurlar tartışılarak Ataköy'ün literatürdeki yeri ve incelemenin çalışmaya sağlayacağı faydalar irdelenmiştir. Yerleşim bütününü oluşturan mahalleler incelenerek mekânsal karakteristiklerin analizi kapsamında yerleşim düzeni, açık mekân kurgusu ve kullanım ilişkileri ile üretim süreçlerindeki değerler aktarılmaya çalışılmıştır. Gerçekleştirilen incelemeler ile mahallelere ilişkin verilerin analiz ve sentezi yapılmış, alan çalışmasının uygulanması için mahallelerin ve alt bölgelerin taşıdığı değerler ele alınmıştır. Yerleşim içerisinde seçilen bölgeler çalışma kapsamında irdelenen kavram setleri üzerinden çalışılmıştır. Bölgelerdeki yoğunluğa temel oluşturan sayısal veriler incelenmiş, doğal ve sistemli gözlemler yoluyla kullanım süreçleri ile yapılı çevreyi meydana getiren mekânsal ve toplumsal boyutlar anlaşılmaya çalışılmıştır. Aynı alandan çoklu araştırma metodları kullanılarak elde edilen farklı verilerin bir arada örgütlenmesi amacıyla temelde kullanıcı davranışlarını anlamayı hedefleyen davranış haritalaması gerçekleştirilmiştir. Gerçekleştirilen inceleme ile mekânsal örüntüler ve sergilenen davranış biçimlerinin üst üste çakıştırılmış, alt bölgelerdeki kullanıcı davranışları ve sahiplenme düzeyleri tespit edilmiştir. Çalışmanın sonraki aşamasında bölgelerde ikâmet eden kullanıcıları odak grubuna alan anket çalışması gerçekleştirilmiştir. Kullanıcıların yerleşime olan tepkilerinin ve etkileşim boyutlarının ölçülmesini hedefleyen anket çalışması kapsamında kullanıcılara açık ve kapalı uçlu sorulardan oluşan karma sorular sorulmuştur. Elde edilen veriler değerlendirilerek tez çalışması kapsamında önemli olan bağıntıların kurulması sağlanmıştır. Tez çalışmasının sonuç ve değerlendirme bölümünde alan çalışmasından elde edilen sonuçlar, kuramsal veriden çıkarımlar ile birlikte değerlendirilmiştir. Sonuçların genel olarak araştırma hipotezini doğrulayacak biçimde olduğu görülmektedir. Çalışma kapsamında kurulan kuramsal çerçeve ve gerçekleştirilen alan çalışmasından elde edilen sonuçlar, açık mekân kurgularının plânlı konut yerleşimlerindeki mekânsal ve toplumsal yapıların biçimlenmesine etki ettiğini göstermektedir. Çalışmanın önemli bulgularından biri; sayısal ve algısal yoğunluk değerleri, yerleşim düzeni, komşuluk örüntüleri ve dolaşım ağı biçimlenişleri arasında bütüncül bir ilişki olduğudur. Mekânsal ve sosyal yaşantının zenginliğinin sağlanabilmesinin; bu değerlerin etkileşimli bir biçimde ele alınması ile mümkün olduğu anlaşılmaktadır. Mekânsal örgütlenme ilkelerinin fiziksel çevre ile birlikte, sosyo-mekânsal düzenin kurulumunu etkileyerek ortak kullanım alanlarındaki gündelik yaşantıyı, alansal davranış pratiklerini ve sosyal ilişki ağlarını biçimlendirdiği izlenmektedir. Plânlı konut yerleşimlerinin üretimlerindeki en önemli amaçlardan biri, kullanıcıların dengeli bir insan-çevre organizasyonu içerisinde yaşayabilecekleri konut çevrelerinin üretilmesidir. Tez çalışması, açık mekânların bu olguya sağladığı katkıların incelenmesi ve ulusal bağlamda önemli bir örnek oluşturan Ataköy Plânlı Konut Yerleşimleri'nin bu bakış açısıyla değerlendirilmesini amaçlamaktadır.
-
ÖgeReclaiming autonomy: Architectural design's core and engagement of researchers and practitioners (Iranian case)(Graduate School, 2021-09-02) Kharazmi Nezhad, Alireza ; Erem, Nesip Ömer ; 502122015 ; Architectural DesignArchitecture is an ambiguous discipline. Although Alberti emphasized the autonomy of architecture in his prominent treatise, various scientific paradigms defined an interdisciplinary character for architecture in the postmodern era. Defining the marginal responsibilities for architecture as its intrinsic duties in the postmodern period led to the attenuation of the autonomy of architecture and architects' critical power in human society. Nonetheless, again, the importance of architecture autonomy was raised in the late 1990s. At that time, a transdisciplinary approach to knowledge production had already emerged in academia, primarily underscoring the disciplinary perfection and then the fusion of the disciplines to deal with the world's ongoing complexities. This approach provided an exceptional opportunity for architecture in the 2000s to turn back to itself and be prepared for generating a new type of knowledge. However, the prerequisite of that in architecture was to strengthen its internal disciplinary forces. According to very recent studies, combining theory and practice with powerful institutional support can strengthen architecture and reclaim its autonomy. Concerning the centrality of design in architecture, a similar investigation has been conducted on architectural design in the current thesis. Here, the attempt has been made to identify the discipline-specific and autonomous theoretical core for architectural design by searching the body of the existing literature. Also, the contribution of expert Academic Researchers (ARs) and expert Professional Practitioners (PPs) is examined through a case study in Iran. ARs and PPs, here, are the agents who are most capable of contributing to disciplinary development. This research, thus, seeks to answer: 'what is the theoretical content of architecture's core in relation to architectural design, and how do architectural researchers and professional practitioners help the shaping this theoretical content and contribute to the disciplinary autonomy?'. Accordingly, this study, first, aims to identify the main themes that have been fundamental in architectural design theory (i.e., the themes in the core of architectural design). Then, the research's objective is to find out the theoretical stance of ARs and PPs in architectural design, their commonalities and differences, and their role and engagement in the core of architectural design. The research began with a review of the existing literature. Based on the theoretical framework of the study, three trajectories in the disciplinary development of architectural design were identified, which were hypothesized as the theoretical core of architectural design. These trajectories are Architecture Culture, Design Thinking, and Knowledge Production in Architecture. These trajectories are the leading resources in the present thesis, and, in addition to the core, the case study is organized based on them. Due to the expanded territory of the research, there has not been a unified methodology for the investigation. Gathering the data and their analysis was performed with two sets of methodologies for the core and the case. In both sets, an assistant software, namely NVivo, was used to facilitate the research process and increase the precision. The analysis method was also adopted from the 'thematic content analysis' with regard to the objectives. In relation to the core, first, based on specific criteria, the relevant written materials (e.g., treatises, books, journal papers, etc.) were collected. All materials were then imported to NVivo and analyzed, and the most emphatic words were extracted. Eventually, the obtained list was processed, and the included themes in each trajectory emerged. In relation to the case, two sets of criteria were initially formulated to select the AR and PP participants. Then, an experiment was designed to gather data from the case. The experiment has three major sections: in-depth interview, design session, and document review. The first two sections were planned to be conducted in a single interview session. And the last one, which pertains to the participants' own documents, was dealt with via email. Once the required data were gathered from the case, the analysis started transcribing the interview protocols. They were then imported to NVivo, coded based on the thematic content analysis instructions, and finally, were analyzed to bring the relevant themes into sight. It should be stated that three ARs and three PPs participated in this study. The participants are outstanding experts in their fields, and they are recognized figures in Iran. In the core, the analysis of almost 92000 pages from the literature revealed fifteen themes in Architecture Culture and ten themes in either Design Thinking and Knowledge Production in Architecture. For instance, in Architecture Culture, 'novelty and newness' is the first and foremost theme representing a massive desire for pure innovative creation and touching the unexperienced forms, methods, meaning, etc. In Design Thinking, 'novelty and newness' is in the first place to show the importance of innovation in its associated models, methods, visual experiences, products, etc. Also, Knowledge Production in Architecture highlights either relationship or integration of 'design and research' as its most prominent engagement. One should notice that these themes are not newly invented themes, but they are extracted from the vast body of theories that have pushed the discipline forward over the centuries. These themes provided a new definition for the trinary in this study. In the case, the analysis gave out a set of themes for each participant, including their interview themes and design task themes and sketches. Also, the analysis of their documents (books, papers, reports, etc.) revealed ten themes for each participant. Finally, all achieved themes were aggregated, merged (in case of repetition), and organized into two groups of ARs and PPs. Indeed, these overall themes could clearly reflect the main thinking patterns and contents in each group. The study results showed that the architectural design's core includes the basic and internal themes through which the theory integrated architectural design ideas can come to emerge. These themes extracted from the three aforementioned trajectories imply various characteristics with regard to their own context. The included themes in Design Thinking and Knowledge Production in Architecture highlight objectivity concerning their scientific nature. However, in Architecture Culture, the themes strikingly render the subjectivity and abstract nature of design. Since the involved themes in Architecture Culture have a moderating role, they can intrigue discipline-specific theories for architectural design ideas due to their relevancy to history and theory of architecture. However, Design Thinking and Knowledge Production in Architecture can support architectural design ideas in more practical and material aspects. Based on the results, Iranian ARs and PPs, due to their drastic discrepancies in their aims, thoughts, and tendencies, negatively affect the core of architectural design. This study's details revealed that ARs mainly focus on 'developing' architectural design ideas, while PPs are concentrated on 'generating' architectural design ideas. ARs are very focused on buildings, using concrete ideas; PPs, however, try to focus on architectural design, using abstract ideas. The results reflect the problem that, on the one hand, academia does not pay attention to architectural ideas in a correct way, and consequently, the architectural ideas cannot be investigated and developed in academia. On the other hand, PPs, due to the lack of academia's support, are in a bewildering situation and cannot generate their own design ideas and theories in a very effective way. Also, it can be concluded that disregarding the subjective and abstract topics in the academic research projects and concretizing the ideas, methods, and thinking modes in academia have not been fully congruent with architectural design's nature. Accordingly, by providing discipline-specific theories, methods, and knowledge, academia could positively impact the disciplinary evolution, enrichment, and autonomy and, here, on the architectural design core. Moreover, PPs can contribute to disciplinary development in a controlled and effective way in such a condition. These results have been acquired through a case study in Iran, and applying this research's methods to other contexts may bring about new outcomes.