FBE- Jeoloji Mühendisliği Lisansüstü Programı
Bu topluluk için Kalıcı Uri
Jeoloji Mühendisliği Ana Bilim Dalı altında bir lisansüstü programı olup, yüksek lisans ve doktora düzeyinde eğitim vermektedir.
Gözat
Yayın Türü "Doctoral Thesis" ile FBE- Jeoloji Mühendisliği Lisansüstü Programı'a göz atma
Sayfa başına sonuç
Sıralama Seçenekleri
-
Öge1999 İzmit Ve Düzce Depremlerinin Neden Olduğu Kabuk Deformasyonunun Yapay Açıklık Radar İnterferometrisi Yöntemi İle İncelenmesi(Fen Bilimleri Enstitüsü, ) Çakır, Ziyadin ; Akyüz, Serdar ; Jeoloji Mühendisliği ; Geological EngineeringKuzey Anadolu Fay (KAF) zonunun İstanbul doğusuda bulunan parçalarını kıran 1999 İzmit ve Düzce depremleri ile ilişkili geliştirilmiş bir kayma modelini elde etmek için tektonik ölçümlerle birlikte Yapay Açıklık Radar interferometrisi (InSAR) kullanıldı. Bu çalışmanın ana amacı Avrupa Uzay Kurumu uyduları ERS1-2 tarafından gözlemlenen eş-sismik ve post-sismik deformasyonun özelliklerini daha iyi anlamaktır. Ancak verilerdeki atmosferik etkilerin varlığı detay bir analizi gerektirmektedir. Bu çalışmada, İzmit depreminin ana şokunun altında 12-24 km derinliklerde, İzmit depremi sonrasındaki bir aylık bir dönemde 2 metreye ulaşan hızlı asismik kaymalar meydana geldiği sonucuna ulaşılmaktadır. Düzce depremi kuzeye doğru eğimli ve KAF’tan ayrılan ikincil bir fayı kırdığı düşünülmektedir. InSAR modellemesinden elde edilen fay parametreleri kullanılarak Coulomb gerilme değişimleri analizi yapıldı ve İstanbul civarinda fay etkileşimleri araştırıldı.
-
ÖgeAnkara-Erzincan kenet kuşağı üzerinde yer alan geç kretase yaşlı lösitli bazaltlar ile lamprofirlerin petrolojik evrimi ve tektonik anlamı(Fen Bilimleri Enstitüsü, 2015) Gülmez, Fatma ; Genç, Şengül Can ; 421070 ; Jeoloji Mühendisliği ; Geological EngineeringAlp-Himalaya orojenik kuşağında yer alan Anadolu'nun jeolojik evriminde, Geç Kretase süresince Neo-Tetis Okyanusu'nun kuzeye yitimine bağlı olarak gelişmiş bir yay ortamı tanımlanır. Pontid dağ silsilesi içerisinde doğu-batı uzanımlı olarak gözlenen ada yayı litolojik birimleri, aslında batıda Balkanlar'da Apuseni-Timok, doğuda Ermenistan-Gürcistan sınırlarında ise Sevan-Akera olarak bilinen, Kretase süresince aktif bir yitim kuşağı olan Avrasya kıtasının orta kenar segmentini oluşturur ve Pontid yayı ismiyle anılır. Pontid yayı kuzeyde Sakarya ve güneyde Anatolid-Torid ya da Kırşehir bloklarının en erken Paleosen'de çarpışmasıyla sonlanmış ve İzmir-Ankara-Erzincan Kenet Kuşağı (İAEKK) oluşmuştur. Pontid yayının Karadeniz kıyısı boyunca kalkalkalin andezitik tipte volkanikler, bunlarla ilişkili piroklastik, epiklastik birimler ve çoğunlukla granitik intrüzyonlar ile temsil edilirken, nispeten daha güneyde İAEKK kayaları ve yayönü havza birimleri ile ilişkili olarak alkali potasik/ultrapotasik kayalar gözlenmektedir. Ankara-Kalecik, Bayburt-Maden, Amasya ile Amasya-Gümüşhacıköy ve kuzeyde Sinop civarı, bu kayaların yüzlek verdiği, literatürden bilinen alanlardır. Bu çalışma kapsamında ele alınan Kalecik, Amasya, Gümüşhacıköy ve Tosya ile Osmancık alanlarında yüzlek veren alkali potasik/ultrapotasik kayalar; kopukluklarla birlikte İAEKK kayaları ve yayönü havza birimlerini takip eden bir kuşak oluştururlar. Alkali ultrapotasik/yüksek potasyumlu kayalar lösititik, lamprofirik ve trakitik türde litolojiler sunar ve kalkalakalin andezitlerle birlikte Geç Kretase yaşlı volkanoklastik bir istif içerisine dayk, stok ve az oranda lav akıntıları şeklinde bulunurlar. Ultrapotasik kayalar, kıtasal alanlarda riftleşme ya da kıta-kıta çarpışmasını takiben gelişen genişlemeli tektonizmanın egemen olduğu ortamlarda tanımlanırlar ve aktif yay kuşaklarındaki örnekleri sınırlıdır. Baskın kalkalkalin andezitik magmatizmaya eşlik eden ultrapotasik/yüksek potasyumlu ürünlerin gözlendiği güncel dalma-batma zonlarının en bilinen örnekleri Sunda-Banda, Kamçatka, Japon ve Meksika yaylarıdır. Aktif dalma batma ortamlarındaki ultrapotasik magmatizmaya olan ilginin ve dolayısıyla çalışma sayısının artmasına rağmen, bu magmatizmanın olağan şekilde kalkalkalin ürünler vermesi beklenen bir yay ortamında hangi süreçler ile oluştuğu hala tartışılan konulardan biridir. Bu tez çalışması kapsamında, Pontidlerin güneyinde yay önü havza ve İAEKK kuşağını temsil eden birimlerle ilişkili olarak, Kalecik, Tosya, Osmancık, Gümüşhacıköy ve Amasya bölgelerinde gözlenen lösititik, lamprofirik ve trakitik kayaların, Geç Kretase yaşlı Pontid yayının evriminde hangi aşamada ve hangi tektonik ortamlarda oluştuğu anlaşılmak istenmektedir. Bu kayalar Pontid yayının bir parçası ise, gelişimleri özel manto koşullarını gerekli kılmaktadır. Tüm bu konulara yaklaşımda bulunabilmek amacıyla tüm kaya ana, iz element ve izotop çalışmalarının yanısıra mineral kimyası ve mineral izotop analizlerine başvurulmuştur. Ayrıca alkali ultrapotasik/yüksek potasyumlu volkanizmanın Pontid yayı ile ilişkilendirilmesi açısından büyük öneme sahip radyokronolojik yaş verisi üretilmiştir. Petrografik özelliklerine göre lösititik, lamprofirik ve trakitik olarak tanımlanmış kayalar, tüm alterasyon süreçlerine rağmen ultrapotasik/yüksek potasyumlu karakter (%K 2 O: 0.89-8.39) sergilemektedirler. Bunun yanında, bu kayalarda, yitim ile ilişkili kayalara özgü, LIL ve LRE elementlerce zenginleşme ile HFS ve HRE elementlerce fakirleşme ve bunlara eşlik eden Nb ile Ta tüketimi tipiktir. İlksel Sr ve Nd izotop içerikleri bakımından ise manto dizisini temsil eden kayalar ile benzerlik sunmaktadırlar ( 87 Sr/ 86 Sr (i): 0.70449-0.70609, 143 Nd/ 144 Nd (i) : 0.51252-0.51268). Lösititik ve lamprofirik kayalardan ayrılmış taze klinopiroksen fenokristallerinde δ 18 O izotop bulguları (2.4-5.0 % o ) umulmadık derecede düşük değerler sergilemektedir. Bu değerler tüm kayaya ait yüksek 143 Nd/ 144 Nd (i) , Ba/La, Nb/Ta ve düşük Th/La içerikleri ile desteklenmektedir. Bu durum altere okyanus kabuğunun önemli bir kaynak bileşeni olduğunu ortaya koyar. Ayrıca kayalara ait düşük Ce/Pb oranları ile eşlik eden yüksek Th içerikleri, kaynak alana önemli miktarda sediman katıldığının kanıtıdır. Bu özelliklerinden dolayı lösititik, lamprofirik ve trakitik kayalar, yitim kaynaklı sediman ve akışkanların etkilediği tüketilmiş bir manto kaynak alanının ürünleri olarak değerledirilmiştir. Ultrapotasik/yüksek potasyumlu magmatizmanın gelişmine imkan veren, bir diğer kaynak bileşeni ise, muhtemelen yiten levha üzerindeki bir süreksizlik boyunca manto kamasına etkiyen ve Pb izotopları ile tipik olan astenosferik mantodur. Tüm bu bileşenler kayalarda gözlenen yüksek potasyum içeriğini açıklamak için yeterli görünmemektedir. Bölgesel jeoloji göz önünde bulundurulduğunda, önceki dalma batma süreçleriyle yayönü havza altı mantosunda oluşmuş olan sulu fazların Geç Kretase yitimi esnasında, yitim gerilemesine bağlı olarak ergimeye katılması sonucunda, bu kayalardaki yüksek potasyum içeriği ortaya çıkmış olmalıdır. Stratigrafik ilişkileri bakımından iç içe bir görünüm sunan ve eş zamanlı olarak oluşan, lösititik ve lamprofirik kayalar silikaya doyumsuzdur ve jeokimyasal özellikleri bakımından benzerlik sunarlar. Trakitik kayalar ise genelde silikaya doyumludur ve bazı örneklerde serbest kuvars gözlenir. Stratigrafik gözlemler ve radyokronolik bulgularla ultrapotasik/yüksek potasyumlu magmatizmanın en genç ürünleri oldukları ortaya konan trakitler, ultrapotasik/yüksek potasyumlu magmanın kristallenmesine eşlik eden kabuk asimilasyonu süreçleri ile oluşmuştur.
-
ÖgeBalıkesir – Gönen (mancılık – Tütüncü – Sebepli)çevresi Kömür Oluşumlarının Jeokimyasal Ve Petrolojik İncelenmesi(Fen Bilimleri Enstitüsü, 2014-05-28) Maral, Mehmet ; Suner, Fikret ; 10036076 ; Jeoloji Mühendisliği ; Geological EngineeringBu çalışmada, Biga Yarımadası nın doğusunda yer alan Gönen çevresi linyit kömürü oluşumlarının jeokimyasal ve petrografik açıdan incelenmesi, ilişkilerinin irdelenmesi ve oluşum ortamının karakteristiklerinin belirlenmesi hedeflenmiştir. Çalışma sahasının bulunduğu Biga Yarımadası nda gnays, amfibolit, mermer ve metaofiyolitten oluşan Kazdağ Masifi ve Triyas yaşlı Karakaya Kompleksi bölgenin temelini oluşturmaktadır. Bölgede yayılım gösteren Karakaya Kompleksi dört tektonik birime ayrılmıştır. Bu birimler Permo-Karbonifer yaşlı Kazdağ Masifi kayaçları üzerine tektonik dokanakla gelirler. Bu birimleri Jura yaşlı kırıntılı bir istif olan Bayırköy Formasyonu üzerler ve bir diskordans ile Bilecik Kireçtaşı tarafından örtülür. Bu formasyonların üzerine Eosen yaşlı Ceylan Formasyonu gelir. Ceylan Formasyonu üzerine bölgedeki volkanik faaliyetlerin ürünü olan Çan Volkanitleri ve bu birim ile eş zamanlı olarak kırıntılı, tüf, kömür seviyeli Miyosen yaşlı Bigadiç Formasyonu diskordan olarak çökelmiştir. Bölgedeki linyit yatakları bu formasyon içersinde yer alır. Kuzey Anadolu Fay Zonu nun etkisinde kalan bölge, tektonik açıdan aktiftir ve kırıklı, çatlaklı, kıvrımlı yapılar sergiler. Bu tektonik aktiviteler linyitlerin killerle birlikte çökeldiği basenleri kontrol etmektedir. Çalışma sahasından alınan örnekler üzerinde gerçekleştirilen laboratuar çalışmaları, kimyasal analizler ve mikroskop incelemeleri University of Kentucky, Center for Applied Research (ABD) laboratuarlarında, literatürde tanımlanan ve standartlarda belirtilen işlemler uygulanarak tamamlanmıştır. Elde edilen mikrolitotip ve maseral verileri, belirli formüller ile sayısallaştırılarak grafikler yardımıyla kömürün oluşum ortamı hakkında bilgilere ulaşılmıştır. Palinolojik çalışmalar ile bu bilgiler desteklenmiştir. Kimyasal analiz sonuçları istatistiksel olarak değerlendirilerek ilişkiler saptanmaya çalışılmıştır. Kömürlerin kül içerikleri ile nem içerikleri arasında her zaman anlamlı bir ilişki kurulamazken, bağlı karbon ve uçucu madde içerikleri genelde birlikte hareket eder ve kül yüzdesiyle negatif korelasyona sahiptir. Karbon, hidrojen, azot ve oksijen oranları da genelde paralellik gösterir. Makro ve mikro gözlemlerde kömürde piritin varlığı ile kil ve silis oluşumları saptanmıştır. Vitrinit yansıtma değerleri linyit – alt bitümlü kömür aralığında yer almaktadır. Kömürlerin maseral dağılımlarında hüminit grubunun egemenliği söz konusudur. Mikrolitotip bakımından da hüminitten oluşmuş olan vitrit baskındır. Mancılık ve Sebepli çevresinde genel olarak bitki polen ve sporlarının egemendir. Tütüncü sahasında mantar sporlarının oranı yüksektir. En yoğun rastlanılan tür Taxodium sp. dir. Alnus sp. izlenen ikinci hakim gruptur. Pineaceae ailesine üye polenler (Pinus sp., Pityosporites microlatus, Pityosporites labdacus, Tsuga sp.), her örnekte değişik oralarda bulunmaktadır. Polypodiaceae (Laevigatosporites sp., Tricolpopollenites sp., Tricolpopollenites henrici), Quercus sp., Ephedripites sp., Castanea sp., Momipites sp. bölgede düşük yüzdelerde karşılaşılan diğer bitki polen ve spor türleridir. Kimyasal analiz sonuçları istatistiksel olarak değerlendirilerek ilişkiler saptanmaya çalışılmıştır. Kömürlerin major oksit ile iz element içerikleri arasında her zaman anlamlı bir ilişki kurulamaz. Kömürlerin iz element içeriği başta As, Ga ve U olmak üzere, Ba, Cr, Mn, Mo, Pb, V, Zn ve Zr değerleri çevresel etkiler ve sağlık açısından problemlere neden olabilecek düzeydedir. Sahadaki kömürler üzerinde deniz etkisini belirten nispeten yüksek CaO, V ve Cr içeriklerine karşın, V-Cr arasında korelasyonun olmaması, düşük Na yüzdesi ve yüksek Mn oranı açıksu (freshwater) ortamını işaret etmektedir. Bölgedeki kömürler, oluşum koşulları açısıdan, otsu bitkilerin ve sazların yoğun olarak bulunduğu, beslenme rejiminde reotropik-mesotropik koşullara hakim olduğu, yer yer taşkınların gerçekleştiği, sazlık bataklığı ve orman bataklığı bir çevrede geliştiği düşünülmektedir.
-
ÖgeÇanakkale-tuzla Yöresi Volkanik Kayaçlarında Süreksizliklerin Ayrışma-alterasyon Olaylarına Etkisinin Araştırılması(Fen Bilimleri Enstitüsü, ) Bozkurtoğlu, Erkan ; Vardar, Mahir ; Mühendislik Jeolojisi ; Engineering GeologyKayaçlar iç ve dış etmenler ile sürekli bir değişimin altında kaldıkları süreç içinde bünyelerini (maddelerini) etkileyen oluşumlara; fiziksel, kimyasal, mineralojik, petrografik, mekanik ve elastik özelliklerindeki farklı değişimler ile tepki verirler. Bu çalışmada kayaçların bünyesinde ayrışma ve alterasyona bağlı gelişen değişim, her Pi(xi,yi) koordinatında noktasal ve formasyon bütününde genel (alansal) tanımlanmıştır. Araştırma, ayrışma ve alterasyon etkisinde kaldığı bilinen Çanakkale ili Tuzla jeotermal sahasındaki 70 km2 lik alanda görülen kayaçlar üzerinde yapılmıştır. Çalışmada inceleme alanındaki jeolojik ve mühendislik özellikleri belirlemiş, kayaçların bünyelerindeki değişim için fiziksel ve maddesel özelliklerinden yararlanılmıştır. Maddesel (bünyesel) özelliklerin sayısal değerleri, yönlü kayaç örneklerden hazırlanan yönlü ince kesitlerin polarizan mikroskop görüntülerinin ilgili yazılımlar ile bilgisayarda sayısallaştırılması ile elde edilmiştir. Bu şekilde elde edilen sayısal görüntü değerleri, kayacın alınmış olduğu Pi(xi,yi) koordinatındaki maddesi (bünyesi) nin sayısal değeridir ve bu, kayacın oluşumundan günümüze kadar geçirdği tüm olayların sayısal ifadesi olarak değerlendirilmiştir.
-
ÖgeÇayırbağı-Meram (Konya) yöresindeki manyezit yataklarının jeolojik ve ekonomik özelliklerinin araştırılması(Fen Bilimleri Enstitüsü, 1998) Tuncay, Afet ; Gedikoğlu, Atasever ; 75024 ; Jeoloji Mühendisliği ; Geological EngineeringMenderes-Toros Zon'u içerisinde kalan çalışma alanında yer alan birimler; tabanda Paleozoyik üzerine diskordan olarak gelen Alt Triyas yaşlı Ardıçlı formasyonu ile başlar. Bunun üzerinde sırasıyla, Orta Triyas yaşlı Loras kireçtaşı, Berriasiyen-Alt Maastrihtiyen yaşlı Midos Tepe formasyonu uyumlu olarak yer almaktadır. Daha sonra, kireçtaşı, diyabaz, radyolarit blokları içeren serpantinit hamurlu Hatip ofiyolitli karmaşığı tektonik bindirmeli olarak bu birimler üzerine gelmiştir. Çayırbağı ofiyoliti de bölgeye itilerek gelmiş ve Hatip ofiyolitli karmaşığı üzerinde bulunmaktadır. Bütün birimlerin üzerim ise, Neojen yaşlı birimler diskordan olarak örtmektedir. Çayırbağı ofiyolitini, çalışma konusu olan manyeziti içinde bulunduran serpantinitler ile steril serpantinitler oluşturmaktadır. Manyezitli serpantinit, steril serpantinit üzerinde yer almaktadır. Bu kayaçların mikroskopik incelemelerinde iddingsit, krizotil, bastit ve serpantinleşmeden kalan olivin ile enstatit içerdikleri görülmüştür. Ayrıca bu kayaçlar içerisinde, opak minerallerden kromit ve manyetite rastlanmaktadır. Çayırbağı ofiyolitini oluşturan serpantinitlerin ilksel kayaları, yapılan incelemeler sonucunda dunit ve harzburjit olarak belirlenmiştir. Serpantinitlerin ayrışması sonucu oluşan manyezitler, kriptokristalen dokuludur. Alınan bazı örneklerin ince kesitlerinde, makroskopik olarak da gözlenen kuvarsa rastlanmaktadır. Bu kuvars manyezite göre ikincildir. Ancak manyezitlerle aynı zamanlı olarak oluşan kuvarslar da vardır. Kuvars dışında serpantin ve ikincil kalsitleşmeler gözlenmektedir. Manyezitler, birincil manyezitler ve bunları kesen ikincil manyezitler olarak ikiye ayrılmışlardır. Birincil manyezitler daha sert ve genellikle konkoidal kırılmalı iken, ikincil olanlar silis içermediklerinde daha yumuşaktır. Bir üçüncü manyezit ise, Neojen çökeller içerisinde yüzeysel koşullarda, Miyosen' de oluşmuş manyezittir. Manyezitlerin oluşumu, ofiyolitin bölgeye yerleşimi sırasında Üst Kretase sonlarında başlamış, Miyosen' de devam etmiş ve günümüzde de devam etmektedir. Ofiyolitlerin, altta bulunan karbonatlı kayaçların üzerine bindirmesiyle bir ısı artışı olmuş ve bu ısı da CO2 çıkışına neden olmuştur. Bundan başka hidrotermal ve yüzeysel kökenli C02'li sular da manyezit oluşumunda etkili olmuştur. Bu C02'i içine alan sular, serpantinitlerin içerisinde yukarı doğru tektonik kırıklar boyunca dolaşarak, serpantiniti ayrıştırmış ve Mg+2 iyonunu mobilize etmiştir. CO2 taşıyan su, mobilize olan Mg+2 iyonu ile birleşerek, büyük kırıklarda damar, değişik yönlerde gelişen küçük çatlak aralarında stokverk cevheri çökeltmiştir. Manyezitler görünüşlerine göre masif, yumrulu ve bireşik olarak ayrılmıştır. Manyezitlerin tamamı kriptokristalen olmakla birlikte, mikroskopik ölçekte yine breşik ve stokverk dokular saptanmıştır. Bölgede bulunan manyezitlerin rezervi görünür+muhtemel türden 301 137 413 ton, tenörü % 46. 12 MgO olarak belirlenmiştir.
-
ÖgeÇukur (Kayseri) bölgesi siyenitik kompleksinin petrolojik etüdü(Fen Bilimleri Enstitüsü, 1983) Solmaz, Orhan Mehmet ; Bürküt, Yılmaz ; 2130 ; Jeoloji Mühendisliği ; Geological EngineeringKayseri -Felahiye-Cukur Nahiyesi 'nd eki bu çalışmada 'bölgenin jeolojisi ile birlikte ülkemizde ender raslanan oluşumlardan olan feldispatoldli siyenitler ve birlikte oluştuğu diğer mağmatik kompleksin üyeleri olan alkali siyenitler ve granodioritlerin petrografisi ve petrolojiei ayrıntılı olarak incelenmiştir. Bölgede ana formasyon birimleri olarak metamorfikler (gnays, mikaşist, kuvarsit ve mermerler).sedimanter oluşumlar (tüfler.alüv yonlar ve Neojen çökelleri) İle mağmatikler (granodiori t, alkali siyenit ve f eldispatoidli siyeniti er )bulunmaktadır. Metamorfikler bölgenin en eski birimleri olmakla birlikte, yaşları üzerinde çalışmalarda bulunan Brinkman(1976) (16).genelde Orta Anadolu metamorfiklerinin Devonien, hatta Ordovsien olduğunu ileri, sürerken, Ketin(1959) (14) metamorfik serilerin büyük bir kısmının Mesozoike ait olduğunu belirtmiştir. Halen Orta Anadolu `da ki metamorfiklerin oluşum yaşı konusunda birleşme yoktur. Çukur bölgesi mağmatiklerininde yer aldığı Orta Anadolu plütonik kompleksinin yaşları konusunda çalışmalarda bulunan Ayan(1959)(12),Çiçekdağı-Kaman arasındaki granitik kayaçların yaşlarına 54 milyon sene olarak vermiştir. Ataman(1981) (13) ise, Kırşehir civarındaki Cefalık Dağ-Kaman arasındaki granitik int rüzyonun yaşını 71 milyon yıl olarak saptamıştır. Ketin(1961) (8), jeolojik verilerden giderek Orta Anadolu kristalen masiflerinin Eosen veya Paleosan (Alpln Orojenezind'e) olduğunu belirtmektedir. Genel olarak birleşilen kanı, Orta Anadolu Kristalen masiflerinin Üst Kretase sonunda oluştuğudur. Çalışma sahasındaki intrüsif kayaçları asit ve nötür bile şimli olarak iki guruba ayırmak olasıdır. Asit karektere sahip ve siyeni tik kayaçlara göre çok daha küçük alan işgal eden granitin bileşimi kayacın yapılan modal analiz çalışmaları sonucunda, ortalama mineralojik bileşimlerinin granodiorite tekabül ettiği görülmüştür. Kuzeyden Güneye doğru gittikçe asit bileşimden nötür bileşime geçilmektedir. Alkali siyenit ve f eldispatoidli siyenit lerde hakim olan feldispat ortozdur. Ortozlar büyük ölçüde kalsit leşmişlerdir.Kayaçta ikincil kalsite herzaman raslanırken, oldukça geniş çaplı bir kontaminasyonuda izlemek olasıdır. IV Feldispatoidli siyenitlerde kayaca hakim olan mineral ortozdur.Feldiepatoid gurubu minerali olarak kayaçta bulunan nefelinin yer yer kankrinite ve sodalite dönüşüm gösterdiği izlenmektedir. Siyenitik kayaçların mermerlerle olan kontaklarına yaklaş tıkça, genellikle gröna, enirin ve manyetite oldukça sık Taşlan maktadır. Çatlaklarda ise çoğunlukla fluorit oluşumları yer almaktadır. Bölge kayaçlarının yapılan petrokimyasal çalışmaları sonu cunda magmatik kayaçlarda 56 SiO2 oranı 53.91-68.06 arasında deği şirken, %Na20 0.28-5.27 ve % KgO 0.98-9.90 arasında değişim gös termektedir. Ketamorfiklerde ise kontağa yakın bölgelerde İt CaO, Fe20,,TeO ve HnO değerlerinde bir artış İzlenmektedir.Metamor fiklerin kökeninin sedimanter olduğunu söylemek olasıdır. Olduk ça fazla silis içeren Bedlmentlerin metamorf izması sonucunda, metamorfiklerln oluşmuş olması düşünülebilir. Magmatik kayaçlar, alkalice normalden biraz daha zengin bir magmaya tekabül ederler ve tümü salik bölgeye düş er. Bunların normal bir dif eransiyasyon sürecini izi ediği, fakat zaman zaman kristalleşmeler esnasında süreksizliklerin varlığı gözlenmektedir. Köken olarak magmatik kayaçları oluşturan magmanın slalik olduğu kanısına varılmıştır. Granodioritlerin, alkali siyenitlerin ve feldispatoidli siyenitlerin oluşumu konusunda granitik magma nın desilikasyonu, diferansiyel ergime, metasomatizm.kristalizasyon -dif eransiyasyon ve kalker sinteksisi gibi değişik görüşler orta ya atılmış tır. Ancak gerek sahanın Jeolojisini incelerken, gerekse petrografik ve petrokimyasal çalışmalar sonucunda, Çukur bölgesin deki granodiorit ve siyenitlerden oluşan ve incelemede siyenitik kompleks olarak bahsedilen i ntrüzy onun, magmanın kalker asimilas yonu sonucunda oluştuğu kanısına varılmıştır. Magmatik kayaçlarda yapılan iz element tayinleri (Rb,Iİ,Ba ve Sr),Niggli parametreleri ve C.I.P.W.norm hesaplamaları birbir lerini bir uyum içerisinde desteklemektedir ve bu verilerle intrüzyonun petrolojjisi ortaya konmaya çalışılmıştır. Çalışma alanının Batısına doğru geniş bir uzanım gösteren skarn oluşumlarında many eti t, hemati t ve olijist gibi cevher mine ralleri bulunmaktadır.Bunlar yer yer % 50.54 Pe2°3 içerirler. Ayrıca bölgede plroluait( 5I 29.04 MnO) ve Fluorit mostralarınada raalanılmaktadır. 2 Bölgede yaklaşık 30 km lik bir alanda 1.25-1.50 m kalınlık gösteren pembe ve gri tüf ler, geniş çapta yapı elemanı olarak bölge halkı tarafından kullanılmaktadır.
-
ÖgeDağardı Güneyi (tavşanlı-kütahya) Ofiyoliti’ Nin Mineralojik, Petrografik Ve Petrojenetik İncelemesi(Fen Bilimleri Enstitüsü, ) Bacak, Gürkan ; Uz, Bektaş ; Jeoloji Mühendisliği ; Geological EngineeringDağardı Bölgesi ve güneyinde bulunan çalışma alanı, Kuzeybatı Anadolu’ da, İzmir- Ankara Stur Zonu üzerinde yeralmaktadır. Çalışma alanının temelinde, düşük dereceli yeşil şist fasiyesinde metamorfizmaya uğramış Egrigöz Metamorfikleri yeralır. Ofiyolitik melanj, Eğrigöz Metamorfikleri’ ni bindirmeli dokanakla üzerler. Bölge genelinde ofiyolitik kayaçların yerleşim yaşı Senomaniyen-Mastrihtiyen (Üst Kretase) olarak kabul edilmektedir. Spilitik diyabazlarla, metadiyabazlar, mineralojik, petrografik, jeokimyasal ve saha özellikleri açısından okyanus ortası sırt ortamı özelliği gösterirler. Metadiyabazlarda glokofan ve lavsonitin varlığı, bu kayaçların dalma olayı sırasında, YB/DS metamorfizması etkisinde kaldıklarını gösterir ve bu yaklaşık 6±2 km. basınç, 200-250 oC sıcaklık ve yaklaşık 15-20 km. derinlik koşulları gerektirir. Bazik lav ve diyabazlar, ilksel manto kaynağının %3-15’ lik tüketimi ve az oranda kısmi ergimesiyle geliştikleri belirlenmiştir. Kromit örneklerinin mikroprob analiz sonuçlarından yüksek kromlu ve demir içerikli, genelde ferrik kromit tipinde oldukları belirlenmiştir. Genel saha ve jeokimyasal özellikleri açısından kromitler, Alpin tip, podiform kromit özelliğindedirler. Ofiyolitik kayaçlar, Neotetis’ in kuzey kolunun kapanmasına bağlı olarak, bölgesel metamorfizma koşullarında, YB/DS metamorfizmasına uğramış, sonra güneye doğru ofiyolit dilimleri halinde kıtaya (Anatolidler’ in kuzeyi) bindirdikleri belirlenmiştir.
-
ÖgeDinek (şarkikaraağaç-ısparta) Ve Çevresindeki Barit Cevherleşmeleri(Fen Bilimleri Enstitüsü, ) Elmas, Numan ; Suner, Fikret ; Jeoloji Mühendisliği ; Geological EngineeringÖZET DİNEK (ŞARKİKARAAĞAÇ-ISPARTA) VE ÇEVRESİNDEKİ BARİT CEVHERLEŞMELERİ Numan ELMAS Bu çalışmada, Batı Toroslarda, Sultan Dağları’nın güneyinde Dinek ve civarında yataklanmış barit cevherleşmelerinin köken sorunlarına ilişkin yeni çözümler ve problemin halledilmesine ilişkin katkılar sağlamak amaçlanmıştır. Alanın jeolojik birimleri ayrıntılı olarak irdelenmiş, bunun sonucunda barit cevherleşmelerini barındıran kayaçların türleri ayırtlanmıştır. Buna göre barit cevherleşmelerinin yataklandığı birimler Paleozoyik yaşlı karbonat ve kırıntılı (klastik) kayaçlar olup, bölgesel metamorfizma geçirmişlerdir. Metamorfizma öncesi oluşmuş olan baritler, tektonizma etkisi ile kırıklı ve parçalı yapı kazanmışlar, diyajenez ve metamorfizma ile rekristalize olmuşlardır. I., II. ve III. bölge yataklarının kimyasal analiz verileri ve kükürt izotopu değerlerinin IV. bölgedeki baritlerden biraz farklı oldukları gözlenmiştir. İzotop analizi verileri, cevherleştirici sıvıların yaklaşık aynı karakterde olduğunu göstermektedir. Genelde bütün bölgede büyük pozitif olmalarının yanında, I. ve III. bölgedeki bazı yataklarda nispeten daha düşük kükürt izotopu değerleri bulunmuştur. Bu da, I., III. ve II. Bölgeleri etkileyen bir hidrotermal getirim ile ekzalatif sedimanter oluşum olasılığını düşündürmektedir. Bununla birlikte, inceleme alanında, Ba kaynağı genel olarak Sultandede (Seydişehir) formasyonuna ait formasyon sularıdır. Baritlerin sülfat kaynağı ise ağır sülfür izotopu ile zenginleşmiş oksitleyici şartlar altındaki deniz suyudur.
-
ÖgeDoğancı Ve Nilüfer Barajları Arasındaki Bursa-nilüfer Çayı Kesiminde Su Kayaç İlişkisinin Araştırılması(Fen Bilimleri Enstitüsü, ) Altınışık, Fazilet ; Öztaş, H.turgut ; Mühendislik Jeolojisi ; Engineering GeologyPermo-Triyas yaşlı Nilüfer birimi ve Orhanlar grovağı çalışma alanının en yaşlı kayaçlarıdır. Nilüfer birimi yeşilşist fasiyesinde metamorfizma geçirmiş çeşitli metabazit, şistler, metakarbonat kayaçlarından oluşmaktadır. Orhanlar grovağı ise Nilüfer birimi üzerinde tektonik dokanaklı olarak durur. Bölgede Erken Jura yaşlı Bayırköy formasyonu ile başlayan istif Orta Jura-Erken Kretase yaşlı Bilecik kireçtaşları ile devam etmektedir. Geç Kretase yaşlı serpantinleşmiş peridotit-harzburjitler Neotetis Okyanusunun kapanması esnasında gelişmiş olan birimleri temsil ederler. Bölgede Eosen ve Oligo-Miyosen’de magmatik faaliyetler geniş alanlarda etkili olmuştur. Orta Miyosen-Pliyosen yaşlı karasal çökeller genç birimler olarak bulunurlar. Kuvaterner-Güncel yaşlı alüvyon ve yamaç molozları ise istifte en genç birimler olarak yeralmaktadırlar. Nilüfer Çayı üzerinde belirlenen 9 noktadan 1987-94 yılları arasında çeşitli anyon, katyon ve bakteriyolojik testler için 30’a yakın özelliğin mevsimlik-yıllık değişimleri ile kirlilik durumları (TSE,1984) ile karşılaştırmalı olarak incelenmiş; ayrıca belirli kaynaklardan alınan su örneklerinin Nilüfer Çayı örnekleri ile benzeşimleri değerlendirilmiştir. Çalışma alanında bulunan birimleri temsil eden 10 kayaç örneğinin kimyasal analizleri su kimyası ile karşılaştırmalı olarak incelenmiştir. Tüm değerlendirmeler sonucunda; Nilüfer Çayı’nda doğal kirlilik bulunmadığı fakat su örneklerinde rastlanan lokal olarak yapay kirlenmenin varlığı belirlenmiştir. Yerleşim yerlerinin çoğunun altyapıya sahip olmaması yapay kirliliğin esas nedenini oluşturmaktadır.
-
ÖgeDoğu pontid kuşağında Topçam, Çambaşı (Ordu-Kd Türkiye) yöresi geç mesozoyik yaşlı granitlerin petrojenezi: Yitim ortamında gelişen a tipi granit oluşumu(Fen Bilimleri Enstitüsü, 2013) Ketenci, Murat ; Budakoğlu, Murat ; Karslı, Orhan ; 352448 ; Jeoloji Mühendisliği ; Geological EngineeringDoğu Pontidler, özellikle Geç Mesozoyik ve Erken Senozoyik boyunca çok yoğun bir magmatik aktivite ile karakteristiktirler. Bu plütonik kütlelerin çoğu I-tipi granitoyid karakteri sunmaktadırlar. Bu çalışma ile, bölgede, I-tipi granitoyidler ile varlığı belirlenen A-tipi karakterli Çambaşı ve Topçam plütonlarının kaynak karakteristikleri ve jeodinamik evrimleri ortaya konulmaya çalışılmıştır. Geç Kretase (Kampaniyen) yaşlı plütonlar, granit, siyenit, kuvars monzonit ve monzonit bileşimlidirler. Yaygın olmamakla birlikte kayak kapanımları içerirler. Genellikle yüksek Ga/Al oranları ile düşük Mg# (<42) değerleri ile karakteristiktirler. Plütonlar, baskın olarak metalumin karakterli olmakla birlikte, (A/CNK=0.88 to 1.00) peralumin karaktere doğru değişim sunmaktadırlar. Şeşonitik ve ultrapotassik seri özelliği sunarlar. Kayaçlar, çoklukla örümcek diyagramlarında, HNTE?lerce zenginleşme sunarken önemi derecede negative Eu (Eu/Eu*=0.33 to 0.92), Ba, Nb, Sr ve Ti anomalileri göstermektedirler. Bu değerler, alt kabuk ve litosferik manto kaynağı ergiyikleri ile uyumludur. Tüm bulgular ile, plütonların oluşum ve evrimleri için, astenosferin yükselimi ve kısmi ergimeden once zenginleşmiş kıta altı litosferinin ergimesiyle birlikte bazik magma oluşumu modelini önerebiliriz. Oluşan bazik magma, alt kabuğun altına sokularak, kabuğun bu kesiminin ergimesine neden olur. Kıta altı derinliklerinde, oluşan her iki ergiyik bir miktar etkileşerek hibrit bir ergiyik meydana getirmişlerdir. Oluşan hibrit ergiyik fraksiyonel kristallenme ve bir miktar kirlenme ile evrimleşip, kabuğun sığ derinliklerine yükselerek A-tipi karakterli Çambaşı ve Topçam plütonlarını oluştururlar. Bu çalışma ile elde edilen tüm bulgular, söz konusu plütonların, Geç Kretase boyunca var olan yay gerisi ekstansiyonuna bağlı olarak kabuğa sokulum yapabildiklerine işaret etmektedir. Doğu Pontidlerde bu zaman dilimindeki yay gerisi ekstansiyon, Pontidlerin daha kuzeyinde bir yay gerisi havza olarak Karadenizin açılmasına imkan sağlamıştır.
-
ÖgeEdremit körfezi ve kuzeyinin jeodinamik evrimi(Fen Bilimleri Enstitüsü, 2003) Yaltırak, Cenk ; Okay, Aral İ. ; 143114 ; Jeoloji Mühendisliği ; Geological Engineeringİnceleme alanı Kuzeybatı Anadolu'da Biga Yarımadası'nın güneyinde yer alır ve Edremit Körfezi ile kuzeyinde yer alan Kazdağı kapsar. Çalışma alanı Karbonifer'den günümüze dek uzanan bir jeolojik evrimin parçalarını oluşturan kaya gruplarından oluşur. Bu alanda temelde Kazdağ Grubu'nu oluşturan Babadağ Formasyonu (metaofiyolit), Sarıkız Formasyonu (mermer zarf), Kavurmacılar Formasyonu (amfibolit-mermer) ve Altınoluk Formasyonu (gnays-mermer) ile temsil edilen amfibolit-granulit fasiyesinde metamorfik seri bulunur. Kazdağ Grubu üzerinde bir sıyrılma fayı dokanağı ile yeşil şist fasiyesinde metamorfik Karakaya Karmaşığı bulunur. Karakaya Karmaşığı, doğuda Paleozoyik yaşlı bir granodiyorid temel üzerinde gelişen şist, fillat, bazalt ve mermer içiren Fazlıca, ve bu temelin bindirdiği Kınar ve Kalabak birimleri ile başlar. Bu birimlerin üzerinde tektonik bir dokanakla itilmiş olarak spilitlerden oluşan Nilüfer, felsik fillat ve tüllerden oluşan Tepeoba birimleri gelir. Nilüfer birimi ile yanal geçişli olan arkozik kumtaşı, seyrek spilit ve çört ardalanması ile temsil olunan Hodul Birimi diğer bir kaya topluluğudur. Bu birimlerin üzerinde içinde dağ boyutunda Permiyen ve Triyas yaşlı kireçtaşı blokları bulunan Çal Birimi tektonik dokanakla yer alır. Çalışma sahası doğusunda Karakaya Karmaşığı üniteleri üzerinde uyumsuz olarak Üst Triyas yaşlı arkozik kumtaşlanndan oluşan Çamlık, siyah renkli şeyllerden oluşan Çakaltepe, karbonatlı kumtaşı ve şeyllerden oluşan türbiditik Sakarkaya, Jura'da derin denizel kireçtaşlan ile başlayan erken Kretase'de sığ denizel kireçtaşlanyla sona eren Bilecik formasyonları bulunur. Çalışma sahasının batısında, Kazdağ Grubu ile dokanağını, Kazdağ Sıyrılma Fayı'nın oluşturduğu, geç Kretase yaşlı Çetmi Ofiyolitik Melanjı bulunur. Çalışma sahasında bu birimlerin kesen Üst Oligosen - Alt Miyosen yaşlı Edremit Granodiyorid Grubu ve bu granitlerin sokulumu esnasında gelişen, kalk-alkalen volkaniklerden oluşan aynı yaşlı Kızılkıran Formasyonu yer alır. Kızılkıran Formasyonu üzerinde dereceli XX11 geçişle karasal kırıntılılardan oluşan Alt Miyosen yaşlı Kızılyar Formasyonu bulunur. Üste doğru Alt-Orta Miyosen yaşlı türbiditik Kücükkuyu Formasyonu ve gölsel tüflerden oluşan Büyükçetmi Formasyonu ile istif sona erer. Çalışma sahasının doğusunda Kızılkıran Formasyonu üzerinde Üst Miyosen yaşlı İnönü Formasyonu'nun karasal ve gölsel istifi uyumsuz olarak yer alır. Edremit Körfezi ve kuzeyinde bu birimlerin üzerinde alüvyal yelpaze çökellerinden oluşan Üst Pliyosen - güncel yaşlı Hasanboğuldu Formasyonu uyumsuz olarak bulunur. Edremit Körfezi içinde Hasanboğuldu Formasyonu'nun devamı niteliğinde olan cökellerin üzerinde son 240 yıl içinde zaman zaman deniz etkisi ile görülen buzul arası ve buzul dönemlerini temsil eden Tirheniyen, Würm ve Holosen sismik stratigrafik birimleri bulunmaktadır. Çalışma sahası, Karbonifer-Triyas döneminde Paleotetis Okyanusu'nun parçalarını içerir. Kazdağ Grubu'nu oluşturan kayalar Okyanus kabuğunun Lavrasya kesimini oluştururken, Karakaya Karmaşığı güneye dalan okyanusun güney kenarında yer alan ortamları temsil eder. Bu ortamlar denizaltı dağı-(Nilüfer Birimi), eklenir prizma (Hodul Birimi), eklenir prizma gerisi havza (Tepeoba Birimi) ve bu havzanın pasif Kimmerid kenarı (Fazlıca+Kınar+Kalabak) ile hendek içi debris çökelleri (Çal Birimi) içerir. Orta-geç Triyas'ta Lavrasya ve Sakarya kıtaları çarpışır, arada bulunan birimler ve tektonik dilimler halinde Karakaya Karmaşığı'nın yapısını oluştururlar. Geç Triyas'ta Karakaya Karmaşığı ve Kimmerya Kıtası birleşik bir ülke oluştururken, çalışma sahasının doğusunda Izmir- Ankara Okyanusu açılmaya başlar. Bu okyanus Geç Kretase'de Sakarya Kıtası'nın altoda yitmeye başlar. Aynı dönemde çalışma sahasının batısında ise Rodop-Pontid İç Okyanusu yitimini sürdürmektedir. Bu iki okyanusta erken Eosen'de büyük ölçüde yitmiş ve neredeyse Lavrasya ile Sakarya, Sakarya ile Menderes-Toros Bloğu çarpışmış haldedir. Geç Oligosen'de artık etkisini yitiren çarpışmanın ardından Ege bölgesinde KD-GB yönünde Helen Yayı'nın dalma-batmasına koşut olarak oluşan yay-ardı gerilme ile çekirdek kompleksleri ortaya çıkarmaya başlamış, sıyrılma fayları ile yükselmeye başlayan masifler arasında sıyrılma fayı üzeri havzaları gelişmeye başlamıştır. Kazdağ Grubu altoda gömülü bulunduğu Karakaya Karmaşığı altodan sıyrılarak yüzeylenmeye başlaması aynı döneme rastlar. Anatektik granitler ise Kazdağ Sıyrılma Fayı'na dönüşecek makaslama zonunda gelişmektedir. Bu granitlerin oluşumu sırasında geç Oligosen -erken XXİİİ Miyosen'de yüzeyde kalkalkalen volkanizma hüküm sürmektedir. Yükselmeyle bağlı olarak Kazdağ Sıyrılma Fayı çevresinde Kızılyar ve Küçükkuyu formasyonları ile temsil edilen serinin çökeldiği havza oluşmaktadır. Erken Miyosen'de etkin olan gerilme rejimi orta Miyosen'den başlayarak Trakya- Eskişehir Fayı'nın saatin yönü tersine rotasyonu ile Batı Anadolu bloğunun batıya kaçması sayesinde sönümlenmiştir. Bu sönümlenme dönemini sahada gölsel tüfitlerin çökelimi temsil etmektedir. Geç Miyosen'de Trakya-Eskişehir Fayı'nın hızlanmasıyla bölgede paralel dirseklerin denetlediği oblik gerilme rejimleri oluşmaya başlamıştır. Bu dönemde Ege'de alkalen volkanizma etkin olurken, dağlar arasında sınırlı fay kontrolü görülen göl ve akarsu birimlerinin yavaş çökelimi vardır. Erken Pliyosen sonunda Kuzey Anadolu Fayı'nın Biga Yarımadası ve Kuzey Ege'de etkin olmasıyla paralel dirseklere asimetrik dirsekler, kara alanında gelişmeye başlamıştır. Geç Pliyosen'de Kazdağ çevresinde doğrultu atımlı faylar ortaya çıkmaya başlar. Blok hızlarının farkından dolayı oluşan rotasyon ile Edremit Körfezi açılmaya başlar. Genç normal faylar, Kazdağ Sıyrılma Fayı'nı keserek yükselmede etkin olurlar. Geç Pliyosen'de Ege merkezi kesiminde paralel dirseklerin açılmasıyla kuzey-güney gerilme, Anadolu kıyılarında ise sağ yanal oblik gerilme rejimi oluşturmuştur. Bu rejimin etkisinde gelişen Edremit Körfezi çökme sonucu 240 bin yıl önce deniz etkisine girmiş deniz seviyesinin düştüğü dönemlerde göl ve akarsu rejimi hakimiyeti altında kalmıştır.
-
ÖgeEge Bölgesinin sismik tomografi ile üç boyutlu modellemesi(Fen Bilimleri Enstitüsü, 1992) Kuleli, H. Sadi ; Canıtez, Nezihi ; 21869 ; Jeoloji Mühendisliği ; Geological EngineeringAlpin orojenez kuşağı üzerinde ve Avrasya, Türk ve Afrika levhaları arasında yer alan Ege bölgesi yüzey Jeolojisinde görülen çeşitliliğin yanısıra, derin tektoniği itibari ile de son derece ilginç bir yapı sergiler. 0 yüzden birçok bilim adamı bu bölgedeki derin yapıları anlayabilmek ve hatta resimleyebilmek için çeşitli jeofizik yöntemler uygu lamışlardır. Bu çalışmaların sonucunda, özellikle 1970' li yıllardan bu yana, bölgenin derin tektoniği önemli ölçüde aydınlanmasına ragmen, hala bu konuda, birçok bilinmeyen ile karşı karşıyayız. Bu tezin kapsamı içinde, güneyde bilinen dalma-batma zonunun dışında, bölgedeki depremlerin odak dağılımı ile uyum gösteren ikinci bir dalma-batma zonunun (îzmir Ankara kenet kuşağı ile ilgili eski bir dalma-batma zonu) bugünkü kalıntısı araştırılmıştır. Bu amaçla, bölgede, telesismik varış zamanı ters çözümü, klasik uzaklık-zaman grafikleri ve bölgedeki depremlerin odak dağılımlarından yararlanılmıştır. Telesismik ters çözüm tekniği (sismik tomografi). Batı Anadolu, tüm Yunanistan ve kısmen Balkanlarda lOÖOkm x 1000km yüzey alanı ve 480km derinlikteki bir bölge için uygulanmıştır. Bu yöntem ile bulunan sonuçlar bölgenin sismisitesi ile karşılaştırılmış kabuk ve üst manto hızları ise her istasyona ait uzaklık-zaman grafiklerinden hesaplanmıştır. Genel hatları ile, uzaklık-zaman grafiklerinden bulunan hızlarla yer kabuğu ve üst manto üç bölgeye ayrılmıştır. Sismik tomografi sonuçlarından, bölgenin güneyinde bilinen dalma-batma zonu, bölgedeki depremlerin odak dağılımları ile uyumlu olarak çok iyi görüntülenmiştir. Yaklaşık 250km derinlikten başlayarak görülen, ikinci bir yüksek hız pertürbasyonuna sahip oluşumların, Izmir-Ankara kenet kuşağı ile ilgili eski bir dalma-batma zonunun kalıntıları olabileceği sonucuna varılmıştır.
-
ÖgeErgene Havzası Çorlu-çerkezköy Arasındaki Kesiminin Hidrojeolojisi(Fen Bilimleri Enstitüsü, ) Arkoç, Orhan ; Erdoğan, Mustafa ; Jeoloji Mühendisliği ; Geological EngineeringBu çalışmada, Ergene Havzası, Çorlu – Çerkezköy kesiminin jeolojisi, hidrojeolojisi, bölgedeki akiferin jeohidrolik özellikleri ayrıntılı bir şekilde incelenmiştir. Belirlenen 9 adet gözlem kuyusundan aylık periyotlar ile örnekleme yapılarak, temel iyon ve ağır metal analizleri yapılmıştır. Bu sonuçlardan yola çıkarak akiferi geometrisi, akifere ait karakteristik özellikler ve sayısal değerleri, hidrokimyasal fasiyesi ve yeraltısuyunun kirlilik durumu ortaya konmaya çalışılmıştır. Sonuçta Ergene Formasyonunun araştırma alanındaki ana akifer olduğu, yarı geçirimsiz ve geçirimli ortamlardan oluştuğu, bu nedenle de yüzey sularının kirliliğinin yeraltısuyuna geçebileceği, yeraltı sularında da bu durumun belirtisi olan ağır metal kirliliği olduğu gözlenmiştir. Aynı zamanda akiferin dinamik rezervinin azaldığı ve yağışa rağmen bu azalmanın sürdüğü tespit edilmiştir. Bu olumsuz durumların giderilebilmesi için akiferdeki dinamik rezervin kullanımının planlanması gerektiği ve proses sularının akarsulara arıtılmadan bırakılmaması gerektiğine dikkat çekilmiştir. Akiferdeki dinamik rezervin arttırılması için suni beslenme önerilmiştir
-
ÖgeEskişehir-sivrihisar-günyüzü Havzası Hidrojeolojisi Ve Hidrojeokimyası(Fen Bilimleri Enstitüsü, 2008-07-18) Demiroğlu, Muhterem ; Örgün, Yüksel ; Jeoloji Mühendisliği ; Geological EngineeringYarı kurak iklim özelliğindeki Günyüzü Havzası, Eskişehir-Sivrihisar ilçesi güneydoğusunda, Sakarya nehri ana drenaj alanı içerisinde yer almaktadır. Havzada, geçirimsiz ortam olarak sınıflandırılan metamorfik şistler, granitik kayaçlar ve diyabaz dayklarıyla sınırlanan Paleozoyik yaşlı mermerler, sıcak ve soğuk sular için ana rezervuar kayaç niteliğindedir. Havza içindeki Neojen yaşlı kireçtaşları, konglomeralar ve Kuvaterner yaşlı alüvyonlar ise diğer önemli akiferlerdir. Yüksek kotlarda yer alan gelişmiş kırık çatlak sistemine sahip mermerler üst akiferi oluşturur ve sıg dolaşımlı bir kısım kaynaklar bu akifer sistemini drene etmektedir. Diğer sığ dolaşımlı kaynakların beslenim ve dolaşımı ağırlıklı olarak sözkonusu yüksek kotlardaki mermerlerden, boşalımı ise Neojen birimlerden olmaktadır. Faylanmalarla düşük kotlarda Neojen birimlerin altında gömülü olan Paleozoik yaşlı Mermerler ise alt akiferi oluşturmaktadır ve derin dolaşımlı sular (622m.-788m.) bu alt akifer sistemini ve Neojen birimleri drene etmektedir. Havzanın toplam yıllık beslenimi 29,6*106 m3/yıl, boşalımı ise 31,8*106 m3/yıl hesaplanmıştır. Günyüzü havzası akiferleri geçirimsiz birimlerle sınırlandırıldığı için ortaya çıkan beslenme-boşalım arasındaki boşalıma yönelik artı değer (beslenme eksikliği), mermerlerdeki dike yakın tabaka doğrultuları, kırık çatlak sistemi nedeniyle noktasal beslenmeler ve kar yağışı ile açıklanmıştır. Ayrıca yapılan Trityum analiz sonuçları (0-4 TU) yaşlı statik ve derin dolaşımlı suların varlığını ortaya koymuştur. Havzada beslenim boşalım eşitliğinin sağlanamayışı mermerlerde depolanan bu statik su fazlalığı ve depolama süresinin uzunluğundan da kaynaklanmaktadır. Sığ dolaşımlı ve düşük sıcaklıklı sularda yapılan fizikokimyasal analiz sonuçları içmesuyu standartlarında belirtilen limit değerlerin altında kalarak içilebilir sular sınıfında yer almışlardır.
-
ÖgeFe(ıı) Ve Metal Sülfürlü Minerallerin Oksidasyonu Sırasında Biyojeokimyasal Etkilerin Oksijen,kükürt Ve Fe İzotopları Yardımı İle Tayin Edilmesi(Fen Bilimleri Enstitüsü, ) Balcı, Nurgül Çelik ; Yavuz, Fuat ; Jeoloji Mühendisliği ; Geological EngineeringBu çalışmada, mikrobiyolojik faaliyetlerin metal sülfür minerali ve Fe(II) oksidasyonuna olan etkisi oksijen (O2), sülfür (S) ve Fe izotopları kullanılarak araştırılmıştır. Metal sülfür oksidasyon deneyleri pH’3 ve 2,1’de biyolojik ve kimyasal olarak gerçekleştirilmiştir. Piritin biyolojik ve kimyasal oksitlenmesi sonucu oluşan sülfatın ana oksijen kaynağının su olduğu (~%90) ve oksijen izotop değerlerinin (δ18OSO4) biyolojik kökeni yansıtmadığı ortaya konmuştur. Düşük pH’li (2.1) pirit oksidasyon deney sonuçları, sulfata kaynak olan ara sülfür bileşikleri (sulfite, SO3-2 ) ile su arasındaki oksijen izotopu değişim reaksiyonlarının oksijen izotopu üzerindeki biyolojik etkileri ortadan kaldırabileceğini önermektedir. Biyolojik ve kimyasal sfalerit ve sülfür oksidasyon deneyleri sonucunda elde edilen δ18OSO4 değerleri, sülfatın oksijeninin tek kaynağının su olduğunu göstermiştir. Pirit deneyleri sonucunda elde edilen δ34SSO4 değerleri, piritin δ34S değerini yansıtmaktadır. Benzer ilişki, sfalerit deneylerinde de elde edilmiştir. Sülfatın δ34S değeri, kaynak olan sfaleritin δ34S değerini yansıtmaktadır. Deneyler sonucunda elde edilen δ18OSO4 değerlerine dayanılarak, kullanılan metal sülfür mineralleri için oksidasyon mekanizmaları önerilmiştir. Kimyasal ve biyolojik Fe(II) oksidasyonu sonucunda oluşan Fe(III) ve Fe-oksitlerin δ56Fe değerlerinin biyolojik izleri yansıtmadığı tespit edilmiştir. Asit koşullar altında Fe(II)’nin biyolojik oksidasyonu sonucu oluşan Fe-oksitlerin biyolojik izleri taşımadığı ve bu nedenle jeolojik kayıtlarda korunamayacağı sonucuna varılmıştır.
-
ÖgeGenesis of the gold mineralization at atud area, central eastern desert of Egypt: geological, ore mineralogical and geochemical approaches(Fen Bilimleri Enstitüsü, 2016) Khalil, Amr Abdelnasser ; Kumral, Mustafa ; 439534 ; Jeoloji Mühendisliği ; Geological EngineeringBu tez Mısır Doğu Çölü'nün Orta bloğundaki Atud bölgesinde intrüzyonla ilişkili altın yatağının kapsamlı jeolojik, petrografik, mineralojik ve jeokimyasal çalışmaları kapsamaktadır. Tezin amacı, damar tipi mezotermal altın yatağının kökeninin ve onun Doğu Afrika'daki Arap Nubian Kalkanı'nın tektonik gelişimi ile ilişkisinin daha iyi anlaşılmasını sağlamaktır. Elektron mikroprob (EMPA) ve duraylı izotop analizleri, altın yatağının durumunu ve uygun jeotermometrelere göre hidrotermal akışkanı belirlemenin yanı sıra cevher sistemlerinin sıcaklığını, kaynağını, gelişimini ve cevher-taşıyan akışkanların doğasını belirlemek için kullanılmıştır. Bir de ASTER görüntü verisi ile de Atud bölgesindeki altın cevherleşmesi ile ilişkili ana alterasyon tipleri betimlenmiş ve tespit edilmiştir. Mısır'ın Orta Doğu Çölü'nde yer alan çalışma alanı (Atud bölgesi) önceden var olan serpantinit ve metatüf kayaçlarının içine sokulan metagabro-diyorit intrüzyonundan oluşur ve olivin gabronoritlerin daha genç intrüzyonu tarafından kesilmektedir. Atud bölgesindeki damar tipi altın yatakları Mısır'ın Orta Doğu Çölü'ndeki Gabal Atud'da oluşmuş metagabro-diyorit kompleks ile ilişkilidir. Talk karbonat, dolomitik mermer ve kalk-silikatik kayaçlar Gabal-Atud civarında bulunan serpantinitlerden türemişlerdir ve çalışma alanında gözlemlenen Pan-Afrikan ofiyolit segmentlerini temsil eder. Metatüfler Gabal Atud etrafında büyük bir alanı kapsamakta olup serpantinitler ile birlikte mostra vermektedirler. Meta-tüfler mikroskopik olarak mafik-lapilli tüfler, ortaç tüfler, meta-çörtler ve kuvars-biyotit şistler olarak tanımlanabilmektedir. Metagabro-diyorit kompleksi ise haritalanmış alanın büyük bir kısmını kapsamakta ve yarı-dairesel bir şekilde Gabal-Atud'un gövdesini oluşturmaktadır. Metagabro-diyorit kompleksinin yaşı 987-830 Ma arasındadır ve Arabo-Nubian kalkanının erken dönem orojenik komplekslerinden biridir. Serpantinitler ve Metatüfler ile intrüzif dokanağı bulunan kayaç daha sonra olivin gabro-norit karakterli bir sokulum tarafından kesilmiştir. Kayaç ayrıca cevherleşmeler içeren oldukça fazla sayıda kuvars damaraları ve dayklar tarafından doğu ve güneydoğu yamaçlarında gözlemlenen Kuzeybatı-Güneydoğu gidişli gevrek-sünek makaslama zonunda kesilmiştir. Düşük derece metamorfizma geçirmiş gabro ve diyorit kayaçları ve bu kayaçların arasındaki zonda gözlemlenen hibrit lökokratik gabro kayaçları çalışma alanında mostra vermektedir. Olivin gabro-norit karakterli küçük intrüzif kütle Gabal-Atud Gabro diyorit kompleksini kesmektedir. Farklı tipteki dayklar bölgedeki temel kayaçları kesmekte olup genellikle daha yaşlı olanlar KKD-GGB ve daha genç olanlar KB-GD gidişlidir. Daha yaşlı dayklar Lamproifirik karakterli olmakla bereaber serpantitleri kesmektedir. Daha genç dayklar ise andezit porfir karakterli veya aplitik dokulu olup gabro-diyorit kompleksini kesmektedir. Bu altın cevherleşmesi kuvars damarları ve KB-GD kırılgan-sünek makaslama zonu boyunca yoğun hidrotermal alterasyon haleleri içerisinde aynı zamanda bunlar arasındaki kontaklar boyunca yer alır. Kuvars damarları, cevherleşmiş griimsiden beyaza eski damar (KB-GD doğrultulu) ve daha genç, cevherleşmemiş süt beyaz damar (KD-GB) olmak üzere iki gelişimi içermektedir. Altınla ilişkili cevher mineralleri; alt kalkopirit, sfalerit, tetrahedrit ile beraber başlıca arsenopirit ve pirit (tip-I ve II), ilk, ikinci (ana cevher) ve üçüncü (süperjen) fazları olmak üzere cevherleşmenin üç fazı boyunca götitle beraber pirotindir. Üç ana yeraltı hidrotermal alterasyon zonları ana Atud bölgesindeki kuvars damarları boyunca gözlenmiştir; zon 1: kuvars-serisit-pirit, zon 2: kuvars-klorit-karbonat ve zon 3: kalsit-albit-klorit. Au, Ag ve Cu konsantrasyonları zondan zona değişmektedir. Zon 1, 2 ve 3 için sırasıyla bu konsantrasyonlar; 25-790 ppb, 0.7-69.6 ppm ve 6-93.8 ppm; 48.6-176.1 ppb, 0.9-12.3 ppm ve 39.6-118.2 ppm; 53.9-155.4 ppb, 0.7-3.4 ppm ve 0.2-79 ppm'dir. Kütle balansı hesaplamaları (GEOISO-Windows programı kullanılarak hesaplanmış) kullanılarak bu farklı üç zondaki hidrotermal alterasyon süreçleri boyunca kimyasal bileşimlerin kütle/hacim kazanımları ve kayıpları çalışılmış, buna göre altının ana cevherleşme zonu ile, aynı zamanda serisit/kaolinit ve muskovit alterasyonlarının da zon 2 ve 3'ten daha çok zon 1 ile yüksek ilişkili olduğu tespit edilmiştir. Bir de bu alterasyon zonlarının NTE paternleri, La, Eu ve K'nın zon (1) ve (2)'de serisit alterasyonu boyunca hidrotermal solüsyondan kayaçlara eklendiğini, zon (3)'te HNTE anomalilerinin klorit ve karbonat alterasyonları boyunca alkalin hidrotermal solüsyonlarındaki bu elemetlerin düşük çözünürlüklerine işaret eden Mg-zenginleşmeleri ile olduğunu önermektedir. Alterasyon minerallerinin mikroprob verileri, tüm analiz edilmiş pulcuklarda serisitin yüksek muskovit bileşenine sahip olduğunu (ortalama XMs= 0.89), yan kayaçlarda fengit içeriğinin %0.10-0.55 olduğunu ve cevherli kuvars damarlarında fengit içeriğinin %0.13-0.29 olduğunu açığa çıkarmıştır. Yan kayaçlar kuvars damarlarından daha yüksek kalsit (CaCO3) içeriklerine ve daha düşük MgCO3 ve FeCO3 içeriklerine sahiptir. Altere yan kayaçlardaki klorit pulcukları pinoklorit ve ripidolitten oluşmuştur, tahmini oluşum sıcaklıkları sırasıyla 289-295°C ve 301-312°C'dir. Albit, zon 3'teki klorit ile beraber oluşmuş daha yüksek albit içeriğine (%95.08-99.20) sahiptir. Cevher minerallerinin mikroprob çalışmaları, altının electrum (52.2-60.7 atom % Au & 36.7-39.1 atom % Ag) olarak sınıflandırıldığını ve ana cevherli kuvars damarları ve altere ana kayaçlar içerisindeki ana cevherleşme fazındaki arsenopirit ve As-taşıyan pirit ile ilişkili olduğunu ortaya koymuştur. Arsenopirit jeotermometresine dayanarak, arsenopiritteki As-içerikleri (29.3-32.7 atom %), ana cevherleşme fazı boyunca ƒS2 ve T sırasıyla,; -10.5 to -5.5 arasında ve 305-450 °C'deki depolanmaya işaret etmektedir. Bu da altının taşındığına, hidrosülfid kompleksleri AuHS° ve Au(HS)-2'nin artan eksikliğinden dolayı çökeldiğine işaret etmektedir. Sülfidlerin δ34S izotopik kompozisyonlarına dayanarak, bunlar magmatik akışkanlardan kaynaklıdır ki burada sülfür ya direkt magmadan ya da magmatik kayaçlardan yeniden taşınmasından kaynaklanmıştır. Diğer bir deyişle, kalsit, δ13C ve δ18O değerleri baz alındığında, değişken metamorfik izler ile karışık başlıca magmatikleri içeren akışkanlardan oluşmuştur. ASTER-görüntü bant oranlaması (BR), bağıl absorpsiyon bant derinliği (RBD), esas bileşen analizi (PCA), yanlış-renk kompoziti (FCC) ve mineral indeksleri, serisit ve arjilik (kaolinit) alterasyonlarının Atud maden bölgesindeki ana alterasyon tipleri olduğunu, kalsit alterasyonunun maden bölgesi etrafında serpantinit ve talk-karbonat ile sınırlı olduğunu önermiştir. Bu çalışmada Atud yatağındaki altın-taşıyan cevherlerin magmatik kaynaklı olduğu, su/kayaç etkileşimleri boyunca çevre intrüzif kayaçlardan çözünerek, sonrasında metamorfik olaylar boyunca yeniden hareketlendiği sonucuna varılmıştır. Bu yüzden Atud altın yatağı intrüzyonla ilişkili altın yatağı olarak sınıflandırılmaktadır, ana intrüzyon, KB-GD makaslama etkileri sonucu olarak taşınan ve depolanan metallerin kaynağı olarak davranmıştır, bu durum ise çalışma alanındaki altın cevherleşmesinin yapısal kontrollü olduğu anlamına gelir.
-
ÖgeThe geology, petrology and thermochronology of Ilica-Samli (Solarya) volcano-plutonic complex and its significance on Western Anatolian geodynamics(Fen Bilimleri Enstitüsü, 2019) Ünal, Alp ; Altunkaynak, Şafak ; 10311286 ; Jeoloji Mühendisliği ; Geological EngineeringEge Genişlemeli Bölgesi'nde yer alan Batı Anadolu, çarpışma sonrası magmatizmanın gözlemlenebildiği, volkanik-plütonik sistemler arasındaki ilişkinin ve bu magmaların yerleşim koşullarının incelenebildiği en iyi bölgelerden biridir. Bu özelliklerin araştırılması, bölgenin jeodinamik evriminin anlaşılması açısından önem teşkil etmektedir. Solarya (Ilıca-Şamlı) Volkano-plütonik Kompleksi (SVPK) eş yaşlı ve eş kökenli volkanik, hipabisal ve yüksek Ba-Sr karakterine sahip plütonik kayalardan oluşmaktadır ve çarpışma sonrası magmatik aktivitenin temsili ürünlerinden bir tanesidir. Bu çalışmada, yukarıdaki konulara katkı sunmak adına SVPK'nin saha özellikleri, petrografisi, jeokimyası, petrojenezi ve termokronolojisi incelenmiştir. Solarya (Ilıca-Şamlı) Volkano-plütonik Kompleksi, Solarya Plütonik Topluluğu (SPT) ve onunla ilişkili hipabisal ve volkanik kayalardan oluşmaktadır. Solarya Plütonik Topluluğu üç farklı plütonik üyeyi barındırmaktadır; plütonun kuzey kesimi holokristalen porfrik dokusu ile belirgin K-Feldspat megakristalli granodiyoritten (KFMG) oluşmakta, güney kısımında ise holokristalen mikrogranüler doku gösteren mikrogranodiyorit (MGG) yer almaktadır. Üçüncü olarak da grafik/granofirik dokular içeren aplogranit, ana plüton gövdesi ve temel kayaları arasında bir hare şeklinde mostra vermektedir. Plütonik gövde boyunca mikrogranüler/porfrik dokusu ile belirgin gabroik diyorit- diyorit bileşimli mafik mikrogranüler anklavlar (MME) ve mafik dayklar yaygındır. Plütonik kayalar, granodiyorit/kuvars diyorit porfirlerden oluşan hipabisal kayalar ile geçişli konumda bulunmaktadırlar. Volkanik ve hipabisal kayalar ise birbirlerini farklı bölgelerde kesmekte ve hipabisal kayaların parçaları volkanik kayaların içerisinde bulunmaktadır. Volkanik kayalar tabanda andezitik kül yağma ve kül blok akma birimleri ile temsil edilmektedir. Bu birimlerin üzerine andezitik akma breşleri gelmekte ve daha üst seviyelerde andezit lavları egemen olmaktadır. Trakiandezit- bazaltik trakiandezit lavları andezitik volkanik kayaçların hemen üstünde konumlanmaktadırlar. Stratigafik en üst seviyelerde ise dasitik kül yağma ve kül blok akma birimleri, dasitik akma breşleri ve dasit lavları ile birlikte yer almaktadır. Dasit lavları inceleme alanında hem lav akıntıları hem de domlar ile temsil edilmektedir. Solarya Plütonik Topluluğu'nun U-Pb zirkon yaşları 21.8 ± 0.2 My ile 21.2 ± 0.1 My arasında değişmektedir. Bunlara uyumlu olarak 40Ar/39Ar biyotit yaşları 23.2 ± 0.2 My ile 21.8 ± 0.1 My arasında, K-Feldspat ve plajioklas yaşları ise 20.3 ± 0.2 My ile 21.6 ± 0.4 My arasında değişmektedir. Volkanik ve hipabisal kayaların 40Ar/39Ar biyotit yaşları benzer sonuçlar vererek 23.1 ± 0.2 My ile 21.0 ± 0.2 My arasında değişmektedir. Bu sonuçlar da plütonik, hipabisal ve volkanik kayaların eş yaşlı olduğunu göstermektedir. Solarya (Ilıca-Şamlı) Volkano-plütonik Kompleksi'ne ait plütonik, hipabisal ve volkanik kayalar, ortak magma kaynağından geldiklerinin ve benzer magma odası süreçleri geçirdiklerinin bir işaretçisi olarak benzer ana-iz element ve Sr-Nd-Pb-O izotopik özellikler sergilemektedir. SVPK orta- yüksek-K kalk-alkalen seriler ile temsil edilmekte, çarpışma sonrası kayalarına benzer olarak LILE'inde zenginleşme ve Nb, Ta, P ve Ti elementlerinde ise fakirleşme göstermektedir. Buna ek olarak SPT'na ait örneklerin Ba değerlerinin 710 ile 1505 arasında, Sr değerlerinin ise 305 ile 706 arasında değiştiği görülmektedir. Bu değerler de SPT'nun yüksek Ba-Sr'lu granitoyidlere bir örnek olduğunu göstermektedir. SVPK'nin ilksel izotopik değerlerine bakıldığında 87Sr/86Sr değerlerinin 0.70702–0.70862 arasında, 143Nd/144Nd değerlerinin ise 0.51232 ile 0.512450arasında değiştiği görülmektedir. SVPK −4.9 ile −2.05 ƐNd arasında değişen değerler sunmaktadır. 207Pb/204Pb and 206Pb/204Pb izotop değerleri sırası ile 15.68 ile 15.73 ve 18.75 ile 18.88 arasında değişmektedir. Kuvars ve tüm kaya δ 18O izotop sonuçları da 8 ile 10.6 arasındadır. Jeotermobarometre hesaplamaları amfibol ve plajioklas mineralleri üzerinde yapılmış mineral kimyası sonuçlar kullanılarak hesaplanmıştır. Hesaplanan değerler bir çok farklı araştırıcıyı baz alarak hesaplanmış ve ortalama değerler kullanılmıştır. Bunun sonucunda Solarya Plütonik Topluluğu'na ait üyelerin farklı sıcaklık ve basınç yerleşim koşularına sahip olduğu görülmektedir. K-Feldspat megakristalli granodiyorit için ortalama yerleşim sıcaklığı 797C yerleşim basınç değeri ise 1.65 kbar olarak hesaplanmıştır. Yerleşim basınç ve sıcaklık değerleri mikrogranit-granodiyorit için ise ortalama 745C ve 0.69 kbar olarak ortaya konulmuştur. Aplogranitler üzerinde, içerisindeki mafik mineral eksikliği sebebi ile jeotermobarometre hesaplamaları yapılamamıştır. Ancak kuvars-alkali feldspat-plajioklas üçgenindeki konumu aplogranitlerin yerleşim basınç değerinin 0.5 kbar'dan az olduğunu göstermektedir. Saha, petrografi ve jeotermo-barometre sonuçları, 40Ar/39Ar ve U-Pb zirkon yaş verileri ile birlikte değerlendirildiğinde Solarya Plütonik Topluluğu'nun farklı üyelerinin kabukta farklı derinliklere farklı mekanizmalar ile yerleştiğini ortaya koymuştur. K-Feldspat megakristalli granodiyorit yerleşimine zorlamalı olarak kabuğun nispeten derin kesimlerinde başlamıştır (or. 1.65 kbar; or. 797C; 6.1 km derinlik). Zorlamalı yerleşime işaret eden veriler pluton ve temel kayaları arasındaki nispeten dik dokanaklar, plütonun yerleşimi esnasında gelişen yapısal ve bileşimsel değişiklikler olarak sunulabilir. Bu aşamadan sonra mikrogranit-granodiyorit, kazan göçmesi mekanizması ile daha sığ kesimlere pasif olarak yerleşmiştir (or. 0.69 kbar; or. 745C; 2.4 km derinlik). Bunu izleyen evrede ise levha sokulum kayaları (hipabisal kayalar ve aplogranit) plütonik gövde etrafındaki çembersel kırıklara yaklaşık 1.5 km derinlikte yerleşimini tamamlamıştır. Bu yerleşim sırası elde edilen jeokronoloji verileri ile de desteklenmiştir. Bütün bu veriler bölge jeolojisi ile birlikte değerlendirildiğinde Solarya Volkano-plütonik Kompleksi ve eş yaşlı diğer volkano-plütonik komplekslerin kıtasal litosfer tabanının sıcak astenosfer tarafından kısmi ergimeye uğratılması veya kıta litosferi tabanının kopup astenosfere gömülmesi mekanizmaları tarafından tetiklenen, yakınlaşma ile eş zamanlı gelişen genişlemeli rejim (syn-convergent extension) altında geliştiğine işaret etmektedir.
-
ÖgeGördes çevresindeki neojen serilerin ve zeolitleşmenin jeolojik, mineralojik ve jeokimyasal incelenmesi(Fen Bilimleri Enstitüsü, 1992) Esenli, Fahri ; Özpeker, Işık ; 21868 ; Jeoloji Mühendisliği ; Geological EngineeringGördes yakın çevresinde, maksimum IDGDm.'yi bulan kalınlıktaki Ne'ojen çökel istifi, Menderes Masifi kris- talen kayaları ve İzmir-Ankara Zonunun kaya birimleri üzerinde uyumsuz olarak; altta kaba ve ince taneli, birbiriyle yanal ve düşey geçişli birimler ile bunların üzerinde volkanik ve klastiklerden oluşan gölsel birim¬ lerden ibaretdir. Alt kaba ve ince taneli birimler (bloktaşı, çakıltaşı,kumtaşı), başlangıçta yüksek ener¬ jili akarsu ortamının tipik alüvyal yelpazesi çökelleri daha sonra ise düşük enerjili akarsu ortamının başlıca kumtaşlarından oluşan, yersel alarak gölsel ortama ge¬ çişi ifade eden çamurtaşı-şeyl düzeyli çökellerdir. Üst volkanoklastikler ise altta ve üstte zeolitli iki tüf seviyesi ile bunların arasındaki kumlu, killi, kar¬ bonatlı ve tüf içerikli ardalanmalardan oluşmaktadır. Bu üst gölsel istif, volkanik cam ve smektitin havza kenarında, hoylandit-klinoptilolitlerin havza kenarı ve merkeze doğru, analsim ve K-feldspatında havza mer¬ kezinde bulunduğu özgün mineral fasiyes alanlarına haiz¬ dir. Alt ve üst tüf birimleri yüksek oranda hoylandit- klinoptilolit içeriklidir ve bu diyajenetik alterasyon ana kaya kimyasında, değişen oranlarda SiQ2, Na2Q ve K2Q kaybı, A1203, CaO, MgO ve H20 kazancını meydana ge¬ tirmiştir. Alt tüfler büyük oranda klinoptilolit,üst tüfler ise tümüyle hoylandit-2 tipinde grup mineralle¬ rine sahiptir. Bu tip farklılığı 400° ve 550° G -12' şer saat süreli ısıl kararlılıklar, birim hücre kimya¬ larına ait Si/Al ve Na+K/Mg+Ca oranları ve X-ışınları yansıma çizgilerine ait I(d=5.11A)/I(d=2.24fl) oranları ile ortaya konmuş olup, tüm bu parametreler özgün ayırt¬ man değerlere sahip olacak şekilde, klinoptilolitlerde hoylandit-2'lere göre daha yüksektir. Alt tüf birimi¬ ne ait, iki tip mineralinde beraberce bulunduğuna dair verilere sahip örnekler hariç tutulduğunda, Si/Al oranı 4.57'den Na+K/Mg+Ca oranı 0.42'den küçük hoylanditlerin 55aaC'deki ısıl kararlılıkları 0.20'den ve I(d=5.11A)/ I(d=5.24S) oranlarıda 1.00'den küçük bulunmuştur. Klinoptilolitlerde ise Si/Al oranı 4.61 'den, Na+K/Mg+Ca oranı 0.96'dan, ısıl kararlılıklar 0.44'den ve şiddet oranlarıda 1.28'den büyüktür.
-
ÖgeGranitlerde mineraloji kaynaklı jeolojik sorunların araştırılması : Aksaray (İç Anadolu Bölgesi-Türkiye)(Fen Bilimleri Enstitüsü, 2016) Angı, Osman Serkan ; Çiftçi, Emin ; 439726 ; Jeoloji Mühendisliği ; Geological EngineeringGranit, dış etkenlere karşı dayanıklılığı, duraylılığı, estetik görünümü ile zengin renk ve doku çeşitliliğine sahip olmasından dolayı, plaka, fayans ve blok şeklinde iç ve dış mekânlarda kaplama, döşeme ve parke-bordür taşı olarak kullanımı en çok tercih edilen sert doğal taş türüdür. Türkiye'de üretilen blok taş granitler, genellikle tektonik ve petrolojik süreçlerin sonuçlarıyla ilgili olarak farklı mineralojik bileşimlerde oluşmuştur. Bunlar çoğunlukla, Kretase ve Paleojen (Oligosen) dönemindeki magmatik faaliyetlerin ürünleridir. Türkiye'de üretilen blok taş granit rezervleri başlıca; batı, orta ve kuzeydoğu Anadolu bölgelerinde yer almaktadır. Bu granit rezervleri, başta, magmatizma, tektonizma, ayrışma ve alterasyon etkisiyle meydana gelen paslanma, süreksizlikler (faylar, çatlaklar), anklav oluşukları (MMA, ksenolit, şiliren, otolit vd.), aplit damarları-daykları, pegmatit cepleri (yamaları), kseno-kristaller, miyarolitik boşluklar, mineral segregasyonları (ayrımlanmaları) ile renk ve dokusal değişiklikleri içeren jeolojik sorunlardan zarar görmektedirler. Bu jeolojik sorunların, boyutlandırılmış taş olarak kullanılan granitlerin kalitesi üzerinde beklenmedik olumsuz etkileri bulunmaktadır. Paslanma, ticari granitlerde karşılaşılan en yaygın sorunlardan biridir. Boyutlandırılmış taş yüzeylerindeki paslanmanın esas tipi, taşın bileşimde bulunan ve demir içeren mineral fazları olarak tanımlanabilmektedir. Bu mineral fazları başlıca; demir sülfürler (pirit, markazit ve pirotit gibi), demir karbonatlar (siderit gibi) ve demir-magnezyum içeren silikatlar (biyotit, hornblend ve garnet gibi)'dan oluşmaktadır. Granitlerdeki paslanma, bu minerallerin bileşiminde bulunan ferrüs demirin (Fe+2) ayrışma sonucunda serbest kalarak atmosferik koşullarda oksitlenmesi ve granit plaka ve fayans yüzeylerinde sarı-kahverengi renkli demir oksi-hidroksitler (limonit ve götit gibi) şeklinde çökelmesi ile oluşmaktadır. Jeolojik olarak, çalışma alanı; Orta Anadolu Kristalen Karmaşığı (Kırşehir Masifi) içinde tanımlanan Ağaçören İntrüzif Takımının alt birliği olan Ekecikdağ Plütonu içinde yer almaktadır. KB-GD yönelimindeki plütonik kayalardan oluşan bu birlik, litolojik olarak gabrodan başlayarak granite kadar değişim göstermektedir. Çalışma alanındaki bu kaya birimleri bu çalışmada; "Ozancık Monzograniti" ve "Keleşdağ Gabro-diyoriti" olarak iki ana gruba ayrılmış ve adlandırılmıştır. Jeokimyasal analizlere göre; Ozancık Monzograniti, kabuk ve manto bileşimindeki magmaların homojen ve heterojen karışım süreçleri sonrasında hibrit bir magmadan türeyen yüksek potasyumlu (K2O: > % 4.00), kalk-alkalen (KCG) ve aşırı fraksiyonlaşmış (SiO2: > % 75) hafif peraluminus (A/CNK: 1.04-1.05 > 1) karakterli "I-tipi" granit olarak tanımlanmıştır. Tektonik oluşum ortamı açısından, iz element (örneğin, Y, Nb, ve Rb) verilerine göre bu granit, "çarpışma sonrası granitleri (COLG)" olarak sınıflandırılmıştır. Tez çalışması kapsamında araştırılan granit blok taş ocağı; Ozancık Monzograniti içinde ve Keleşdağ Gabro-diyorit plütonik biriminin kontağında yer almaktadır. Ocakta, üç farklı renkte (pembe, açık pembe ve gri) granit blok taş olarak üretilmektedir. Özellikle gri renkli ve bazı açık pembe renkli granit türleri üretimi takiben paslanma sorunundan etkilenmekte olup, taş yüzeyinde hızlı şekilde gelişen pas lekeleri oluşmaktadır. Bu çalışmada, esas olarak, granitlerdeki mineraloji kaynaklı "paslanma" sorununun ana nedenlerinin ve çalışma bölgesinde işletilen üç farklı ticari granitin "radyoaktivite" potansiyellerinin ve oluşturabilecekleri radyolojik risklerin araştırılması üzerine odaklanılmıştır. Paslanma sorununun ve doğal radyoaktivite potansiyellerinin araştırıldığı granitlerde, paslanma sorununun belirlenmesi amacıyla ileri mineralojik, jeokimyasal ve petrojenetik özelliklerin karakterize edilebilmesi için tüm kayaç üzerinde; polarizan ve cevher mikroskobisi çalışmaları, XRD (X-ışını Difraktometresi), XRF (X-ışını Floresans) ve ICP-MS (İndüktif olarak eşleştirilmiş plazma – Kütle Spektrometresi), biyotitler ve piritler üzerinde EPMA (Elektron Mikroprop), piritlerde kükürt izotopu (SI), ocak yerindeki fay zonlarından alınan su örneklerinde İyon Kromatografisi (IC) ve biyotitler, piritler ile pas fazlarının özelliklerinin belirlenmesi amacıyla Raman Spektroskopisi (RS) analizleri ve doğal radyoaktivite potansiyellerini belirlemek için ise Gamma Spektroskopisi (GS) analizleri gibi bazı analitik teknikler kullanılmıştır. Ayrıca, hızlandırılmış paslanma sürecinin ilgili granit örnekleri üzerinde paslanma riskini belirlemek ve gözlemlemek amacıyla da termal şok ve alkali çözelti yöntemleri kullanılarak laboratuvar deneyleri yapılmıştır. Sonuç olarak, araştırma kapsamında yapılan bu analizler ve laboratuvar deneylerinden elde edilen bulgulara göre, incelenen granitlerdeki paslanma sorununun ana nedenlerinin; magma karışım (magma mixing/mingling) süreçlerinde oluşan "hidrojenetik biyotit" (yüksek Fe+2 içeren lepidomelan bileşimli) ve hidrotermal evrede biyotitlerin alterasyon süreçlerinde oluşan "hidrotermal pirit" (önemli miktarda arsenik içeren) minerallerinin atmosferik koşullar altında duraylı olmamasından kaynaklandığı tespit edilmiştir. Bu mineraller hızlı bir şekilde oksitlenerek taş yüzeylerinde pas lekeleri oluşturabilmektedirler. Bu bağlamda, taş yüzeyinde oluşan bu pas lekelerinin temizlenmesi (örneğin oksalik asit çözeltisi ve diyatomit toprağı kullanarak) ve önlenmesi için (örneğin su itici silan/siloksan bileşimli) kimyasallar kullanarak bazı çözüm önerilerinde bulunulmuştur. Ayrıca, çalışma bölgesinde işletilen üç farklı ticari granitin (Crema Lal, Rosalin/Aksaray Pink ve Aksaray Yaylak) "radyoaktivite" potansiyelleri belirlenerek, yapılarda özellikle iç mekanda kullanılmalarının insan sağlığı açısından radyolojik risk oluşturup oluşturmadığı değerlendirilmiştir. Bu bağlamda, elde edilen sonuçlara göre "Rosalin/ Aksaray Pink ve "Crema Lal" ticari isimli granitlerin yapıların iç mekanlarında kullanılmaması önerilmiştir.
-
ÖgeHydrogeological investigation of Gönen and Ekşidere (Balıkesir) thermal waters(Fen Bilimleri Enstitüsü, 1997) Yalçın, H. Tolga ; Yüzer, Erdoğan ; 68882 ; Jeoloji Mühendisliği ; Geological EngineeringÜlkemiz sıcaksu kaynaklan açısından oldukça zengin olup, son yıllarda bunlardan tedavi amacının yanısıra, alternatif bir enerji kaynağı olarak da yararlanılmaktadır. Fakat bu doğal zenginliğimiz yeterince araştırılmadığı için potansiyeli tam olarak bilinememektedir. İTÜ-ETH Marmara Projesi'nin bir parçası olan bu doktora tezi çalışmasında Gönen bölgesi hidrojeolojik açıdan incelenmiş, Gönen ve Ekşidere termal sularının kökeni araştırılmıştır. Gönen termal suyu günümüzde, kaplıcalarda ve yaklaşık 1000 konutun ısıtılmasında kullanılmaktadır. Termal su tüketimi ortalama olarak 50 İt/sn' dir. Gönen, kaplıcaları sayesinde iç turizm açısından oldukça hareketli olup ve 550 yatak kapasitesine sahiptir. Ekşidere termal suyunun kullanımı ise, gelişmekle birlikte, oldukça sınırlıdır. Çalışma alanı Balıkesir iline bağlı Gönen ilçesi sınırlan içerisinde Gönen ve Ekşidere termal sularının civanndadır. Bölge coğrafîk olarak Marmara Bölgesi'nde yer almaktadır. Gönen'in antik ismi Artemea olup Gönen isminin Germenon'dan kaynaklandığı iddia edilmektedir[2]. Çalışma alanı 187 km2 yüzölçümlü ve deniz seviyesinden 3 Om yüksekliğe sahip olan Gönen o vasidir ve civandır. Çalışma alanındaki drenaj ağı, antik adı Aisepos olan Gönen Çayı ve onun kollan tarafından oluşturulmuştur. Bölgede, Karadeniz ile Akdeniz iklimlerinin geçiş iklimi olan Marmara iklimi hüküm sürmektedir. Yıllık ortalama yağış 700 mm ve yıllık ortalama sıcaklık 14.5°C'dir. Arazi çalışmaları sırasında, inceleme alanındaki jeolojik birimler ve tektonik hatlar belirlenmiş ve ayrıntılı hidrojeolojik bilgilerin toplanmıştır. Sıcak ve soğuk suların fiziksel, kimyasal, izotopik ve gaz özelhklerinin saptanması için arazide ve laboratuvarda çalışmalar sürdürülmüştür. Suların debi, pH, elektrik iletkenlik(EC), redoks potansiyeli(Eh), sıcaklık, alkalinite ve asidite değerleri kaynak veya kuyu başmda ölçülmüştür. Kimyasal, izotopik ve gaz analizlerinin büyük bir kısmı ETH- Zürich laboratuvarlarında ve Almanya'da yapılmış veya yaptırılmıştır. Çalışma alanının en altında bulunan birim gnays, amfîbolit ve mermerden oluşan içinde Permiyen yaşlı kireçtaşı olistolitleri bulunan Karakaya Karmaşığı' dır. Bu birim Sanköy Ovası'nın güneyinde ayrışmış, yapraklanmış yeşil renkli olarak gözlenmektedir. Birim mermer ve siyah çört ile aratabakah olup kuvars-albit-muskovit şist, kuvars-feldispat-muskovit şist ve metatüf olarak tanımlanmıştır. Birim içerisinde fosil bulunamamıştır fakat bölgesel tektonik verilerden hareketle [30] Triyas yaşı önerilmiştir. Bu birimin üzerinde uyumsuz bir şekilde Alt Jura yaşlı Bayırköy Formasyonu yer almaktadır. -X11- Bayırköy Formasyonu Gündoğan, Hafizhüseyinbey ve İncirli civarında sanmsı- kahverengi, ince-kalın tabakalı, karbonat çimentolu konglomera, silttaşı, kumtaşı ve marn serisi olarak gözlenmektedir. Bu birimin üzerine Orta-Üst Jura- Alt Kretase yaşlı Bilecik Kireçtaşı uyumsuz olarak gelmektedir. Bilecik Formasyonu Hafizhüseyinbey, Dereköy, Çığmış, Babayaka, Akçapmar ve İncirli civarında gözlenmektedir. Birim tabanda beyaz-krem renkli, kalın tabakalı ve onkolitik köşeli çakıllı kireçtaşı; ortada siyah-açık kahverenkli orta tabakalı, oolitik aratabakalı çörtlü sparitik kireçtaşı; üstte gri-siyah renkli, orta kalınlıkta tabakalı mikritik kireçtaşı şeklindedir. Bu birimin üzerine Üst Kretase yaşlı Vezirhan Formasyonu gelmektedir. Vezirhan Formasyonu Üçpınar civarında beyaz-açık kahverenkli, ince-kalın tabakalı, çok çatlaklı killi kireçtaşı olarak gözlenmektedir. Birimin tabam çalışma alanında gözlenmemekle birlikte birim, Biga Yarımadası'mn birçok yerinde Bilecik Kireçtaşı'nın üzerinde yer almaktadır [30]. Bu birim uyumsuz olarak Tersiyer yaşlı tortullarla örtülmüştür. Miyosen yaşlı volkanik kayaçlar, göl çökelleri ve Kuvaterner yaşlı akarsu çökelleri çalışma alanının birçok yerinde gözlenmektedir. Volkanik kayaçlar genelde andezitik olup hyalokristalin porfirik dokuda, bol plajiyoklas, biotit, piroksen, amfibol ve opak mikrokristaller içermektedirler. Yer yer feldispat mineralleri çok ayrışmış olup kaolenleşmişlerdir. Silisleşrhe yaygın olarak gözlenmektedir. Tüfler, tüfit, kumlu tüfit, aglomeratik tüf ve tüflü kumtaşı şeklinde gözlenmektedirler ve kahverengimsi san, beyaz ve gri renkli olup, bazen gevşek bazen de sıkı, kil, süt, kum ile plajiyoklas, biyotit ve amfibol içeren türlerden oluşmuştur. Gölsel çökeller linyit içeren kil, kireçtaşı, konglomera, kumtaşı ve marn içermektedirler. Bu birimlerin üzerine Gönen Çayı ve kollan tarafından taşınmış alüvyon gelmektedir. Alüvyonun ortalama kalınlığı 20 m. civarında olmakla birlikte yer yer 100 m.yi bulmaktadır. Tersiyer çökellerinin toplam kalınlığı ise 400 m. dolayındadır. Metamorfik (yeşilşist) olan Karakaya Karmaşığı'nda yapraklanma gözlenmektedir. Uyumsuzluklar Karakaya Karmaşığı, Bayırköy Formasyonu, Bilecik Kireçtaşı, Vezirhan Formasyonu, Noejen birimleri ve alüvyon arasında gözlenmektedir. Bayırköy Formasyonu, Bilecik Kireçtaşı ve Vezirhan Formasyonu arasındaki uyumsuzluk açısal değil, zaman boşluğundandır. Yukarıdaki üç birim kıvrımlıdır. Tabaka doğrultu ve eğimlerinin değerlendirilmesi sonucu ortalama olarak K7D doğrultulu ve 35NE dalımlı bir kıvrım ekseni saptanmıştır. Çalışma alam içerisinde Kuzey Anadolu Fay Zonu'nun uzantısı iki adet doğrultu atımlı fay vardır. Bunlar Yenice-Gönen ve Sanköy İnova faylandır. KD-GB yönelimli faylardan Sanköy-înova Fayı Sanköy Ovası'nın kuzey sınırını oluşturur. Bu ovanın güney sının ise gömülü bulunan Dereköy Fayı tarafından oluşturulmuştur. Çalışma alanındaki faylanmaların ana kaynağı Kuzey Anadolu Fayı'nın batı uzantısıdır. Bu fayın B-GB yönlü hareketi, D-B dan KD-GB yönlü normal faylanmaya ve çek-ayır havzasının (Bursa-Gönen Grabeni) oluşmasına neden olur. -X111- Çalışma alanı dışında gözlenen ve bazı araştırmacılara göre Karakaya Karmaşığı'nın altoda yeralan Kazdağ Grubu ve çalışma alanı içinde yer alan jeolojik birimlerin hidrojeolojik özellikleri yaşlıdan gence doğru aşağıda tanımlanmaktadır. Gnays, amfibolit ve mermerlerden oluşan Kazdağ Grubu, mermerlerinde gözlenen erime boşlukları ve çatlakları sayesinde suyu iletecek yeterli geçirimliliğe sahiptir. Zayıf bir akifer ortam olarak tanımlanan bu birimin Gönen termal sularının oluşumunda önemli olduğu düşünülmektedir. Kazdağ Grubu'nu üzerleyen Karakaya Karmaşığı ise çok zayıf akifer olarak sınıflandırılmıştır. Bu birim de, çok düşük geçirimliliğinin olması ve Kazdağ Grubu üzerinde örtü kaya işlevi görmesi dolayısıyla, Gönen termal sularının oluşumunda oldukça önem taşımaktadır. Bayırköy Formasyonu'nu oluşturan taneler sıkı çimentolu olduğundan permeabilitesi düşüktür. Birim, çatlaklı yapısı sayesinde ikincil porozite kazanmış olup yerel akifer niteliği göstermektedir. Bilecik kireçtaşı da yerel akifer niteliğindedir fakat karstik yapısı sayesinde bölgedeki en önemli kaynaklan oluşturmaktadır. Neojen tortul kayaçları zayıf ve çok zayıf akifer, çatlaklı volkanik kayaçlar ise yerel akifer niteliğindedir. Sanköy Ovası'nda ve Gönen Ovası'nın kuzey kesiminde bulunan alüvyonlar yaygın ve zengin akiferlerdir. Bu birimin özgül verimi 2 lt/sn/m'nin üzerindedir ve permeabilitesi 16-86 m3/day/m2 arasındadır. Gönen ovasındaki diğer alüvyonlar ise çok zayıf akiferlerdir. Çalışma alam içerisinde yeralan su noktalan kimyasal açıdan Ca..HCO^.., Na..HÇ03..,Na..(S04)(Cl)(HC03) karakterli ve diğer tip sular olarak sınıflandırılmıştır Gönen termal suyu Na..(SOa)(Cl)(HCOA Ekşidere termal suyu Ca..HCCK.. türünde sulardır. Gönen termal suyu SOLMINEQ.88 bilgisayar programı kullanılarak jeokimyasal açıdan modellenmiştir. Bu program yardımıyla suyun değişik sıcaklık ve basınç koşullan altında iyon cinsleri ve doygunluk indisleri hesaplanmıştır. İlk modelleme soğumuş termal suyu yansıtan 25°C sıcaklıkta ve 0 bar basınç altında yapılmıştır.Bu durumda su aragonit, kalsit, kalsedon, kristobalit, dolomit, kuvars ve talk bakımından doygun bulunmuştur. İkinci modelleme suyun kuyudan çıkış anını yansıtan 82° C sıcaklıkta, 0 bar basınç altında ve kuyu başında titrasyon yöntemiyle ölçülen CO2 miktarının suya eklenmesi ile yapılmıştır. Bu durumda suyun kuvars haricinde hiçbir mineralce doygun olmadığı gözlenmiştir. Üçüncü modelleme ise suyun yaklaşık 1 km derindeki durumunu yansıtan 100°C sıcaklık ve 100 bar basınç altoda yapılmıştır. Yalnızca dolomitin doygun olduğu, kuvarsın ise dengede olduğu görülmüştür. Bu modelleme sonucu kuvars açısından dengede olan suyun rezervuar sıcaklığının hesaplanmasında kuvars jeotermometresinin doğru sonuç verebileceği bulunmuş ve kuyu civarında gözlenen aragonit kristallerinin de varlık nedeni açıklanmıştır. Sıcak sularının kökenlerinin anlaşılmasında çok gerekli olan stabil izotop (Döteryum ve Oksijen- 18) analizleri çalışma alanı içindeki ve dışındaki çok sayıdaki su noktasından alman su örneklerinde yapılmıştır. Bazı örneklerde ise yaş saptaması için -X1V- radyoaktif izotoplardan trityum ve Karbon- 14 analizleri de yapılmıştır. Sularda genellikle çözünen gazlardan olan metan, azot, oksijen, argon ve karbondioksit miktarları da gaz analizleri yardımıyla saptanmıştır. Gönen ve Ekşidere Termal Sularının Kökeni Çalışma alam içinden ve dışmdan toplanan su örneklerinin stabil izotop konsantrasyonları (Çizelge 1), Anadolu, Akdeniz, Marmara meteorik su hatlarını ve paleoklimatik su hattını içeren 82H-5180 diyagramına işlendiğinde, Gönen termal sularının paleoklimatik su hattı ile Anadolu meteorik su hattı arasında kaldığı görülmektedir (Şekil 1). Bu durum Gönen termal suyunun yaşlı bir meteorik su olduğunu işaret etmektedir. Ekşidere termal sulan ve diğer su noktalarından alman sular meteorik su hatları arasında bulunduğundan bunların kökeni de kesin olarak meteoriktir. Çizelge 1 Örneklenmiş suların izotop analizi sonuçlan -XV- -11 -10 5180(%o) -3 -8 -7 -40 -45 -50 -55 -GO Ö2H -65 -70 -75 -80 Şekil 1 Alınan su örneklerinin 82H -8180 diyagramı (a - Doğu Akdeniz meteorik su hattı S2H(%>) =88180 + 22 b - Marmara meteorik su hatu 82H(%o) =88180 + 16 c - Dünya ve Orta Anadolu meteorik su hattı 82H(%o) =8S180 + 10 d - palaeoklimatik su hattı S2H(%o) =8S180 + 1.2) Gönen termal suyunda analizi yapılan argon gazımn çözünürlüğü ile ortam sıcaklığı arasındaki ilişkiden ve soy gaz olması nedeni ile yeraltında reaksiyonla miktarının değişmeyeceğinden yararlanarak Gönen termal suyunun süzülmesi sırasında ortam sıcaklığının 0°C olduğu bulunmuştur. Bu sonuç da bizi Gönen termal sularının süzüldüğü zamanda çok soğuk iklim koşullarının hüküm sürdüğünü ve Buzul Çağı'nda süzülmüş bir su olabileceğini düşündürmektedir. Gönen termal suları ile Kazdağ arasında bulunan sıcak ve soğuk sular arasında uzaklığın bir fonksiyonu olarak izotopik ve kimyasal açıdan bir korelasyon bulunmuştur. Bu ilişki Gönen termal sularının süzülme bölgesinin Kazdağ civarında olduğunu düşündürmektedir fakat bu durum kesin olarak ispatlanamamıştır. Gönen G-4 kuyusundan elde edilmiş [31] sıcaklık loğundan yararlanarak termal suyun hızı tahmin edilmeye çalışılmıştır [49]. Hesaplama sonuçlarına göre Gönen termal suyunun görünür hızı 0.17 m/yıl ve porozitenin %2 olduğu varsayımına dayanılarak gerçek hızı 8.5 m/yıl olarak tahmin edilmiştir. Bu hıza göre Kazdağ yakınlarından süzülen su 10.000 yılda Gönen'e ulaşacaktır. Gönen termal suyunun rezervuar sıcaklığı kuvars jeotermometresi yardımıyla 97.9°C olarak hesaplanmıştır. -XV1- Elde edilen hidrojeolojik sonuçlar yardımıyla Gönen termal sularının hidrojeolojik modeli oluşturulmaya çalışılmıştır. Ekşidere termal sulan ise sığ dolaşımlı ve Gönen termal suyundan çok daha genç meteorik kökenli bir su olarak saptanmıştır. Süzülme bölgesi muhtemelen kaynağın güneyinde yer alan yükseltilerdir. Ekşidere termal suyunun rezervuar sıcaklığı kuvars jeotermometresi yardımıyla 61.9°C olarak hesaplanmıştır.