LEE- İç Mimari Tasarım Uluslararası Lisansüstü Programı
Bu topluluk için Kalıcı Uri
Gözat
Çıkarma tarihi ile LEE- İç Mimari Tasarım Uluslararası Lisansüstü Programı'a göz atma
Sayfa başına sonuç
Sıralama Seçenekleri
-
Ögeİç mekan olanaklarının erken çocukluk dönemi gündelik eylemlerine etkisi(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2022) Keskin, Zübeyde ; Gürer, Ethem ; 726008 ; İç Mimari Tasarım Ana Bilim DalıTasarımın kullanım odaklı olup kullanıcının sisteme değil, sistemin kullanıcıya hizmet ettiği tasarımlarda, iç mekânların sağladığı olanaklar kullanıcıların eylemleri üzerinden tespit edilebilir ve bu yaklaşımla geleneksel tasarım süreçlerinin dışına çıkılabilir. Bu çalışmada, kullanıcı profili olarak 3-6 yaş aralığını kapsayan erken çocukluk dönemi gündelik eylemleri incelenecek; iç mekânın çocukların gündelik eylemlerine sağladığı olanaklar çıkartılarak, iç mekân tasarımına katkısı tartışılacaktır. İlk bölümde çalışmanın amacı, kapsamı ve yöntemi açıklanmaktadır. Gelişime bağlı olarak sürekli yeni becerilerin öğrenilip deneyimlendiği erken dönemde, çocuklar özgür ve öngörülemeyen hareketleriyle sürekli keşif halindedir. Bu dönemde çocukların yetişkinlerden farklı olan eylem kalıpları, hareket becerilerinin ve duyuların kullanıldığı ölçülebilir eylemler dizileri olan oyun ile bütünleşmektedir ve oyun yoluyla eylemsel deneyimler kazanılmaktadır. Çocukların mekân deneyimi ile oyun alanına dönüşen iç mekanlar, oyun sırasında gerçekleştirdikleri eylem dizileri ile incelenebilir. Çocuk, iç mekân olanaklarıyla eyleme geçer ve öğrenilen eylemlerle yeni olanakları keşfeder; bu nedenle iç mekân olanakları ve eylem arasındaki dinamik ilişki araştırılmaya değer görülmüştür. Çalışmanın ikinci bölümü olan Erken Çocukluk Üzerine başlığı altında, çocukların gelişimi ile oyun üzerinden yapılan incelemeler ve literatür çalışmalarıyla kavramsal çerçeve oluşturulmuş, gelecek bölümde ele alınan mekansal olanaklar ile gerçekleştirilebilen eylemleri tespit etmede altlık olması planlanmıştır. Büyüme ve gelişimin hızlı olduğu evre olan erken çocukluk döneminde, fiziksel ve bilişsel gelişim incelenmiş olup, bedensel beceriler üzerinde durulmaktadır. Çocukların eylemleri, oyun deneyimleri bağlamında değerlendirileceğinden, "homoludens" oyun oynayan insan kavramı ile eylemlerin dışavurumu incelenmektedir ve sonrasında ifade biçimi olarak oyun çeşitlerinde eylemin önemi tartışılmaktadır. Bölüm sonunda, oyun temelli yaklaşımları olan teorisyenlerin erken dönemde oyun ile deneyimlenen ve öğrenilen eylemlere dair görüşleri incelenmiştir. T
-
ÖgeMiras yapı komplekslerinin yeniden kullanımı: Ankara Saraçoğlu mahallesi için yeniden kullanım stratejileri(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2022) Özcan, Dilay ; Cordan, Özge ; 772027 ; İç Mimari Tasarım Bilim DalıÖmrünü günümüze kadar sürdürebilmiş birer tarihi vesika niteliğinde olan tarihi yapılar, korunup yaşatılarak gelecek kuşaklara ulaştırmakla yükümlü olduğumuz kültürel ve mimari miras örnekleridir. Kültürel ve mimari miras yapılarıyla çalışmak, onları korumak, onarmak, restore etmek ve yeniden kullanmak çağdaş tasarım pratiğinde giderek daha önemli hale gelmiştir. Bu yapıların ömrünü uzatmaya yönelik her çaba, ekonomik, kültürel, sosyal ve çevresel sürdürülebilirlik modellerine ilişkin farkındalığı da içermektedir. Kültürel ve mimari miras yapıları, kültürel kimliğin gelecek nesillere aktarılması açısından büyük önem taşımaktadır. Bu yapıların, zaman içerisinde orijinal kullanımlarıyla işlevlerini yerine getiremeyerek işlevsiz veya atıl hale gelmesi durumunda, bu yapıların sürdürülebilirliğini sağlamak ve gelecek kuşaklara aktarmak için yeni bir işlev önermek kaydıyla yeniden kullanımı kaçınılmaz hale gelmektedir. Yeniden kullanım, eski çağlardan beri kullanılagelen bir yaklaşımdır. Tarih boyunca, malzemeleri devşirmek veya yapıların işlevini değiştirerek kullanmak yaygın bir uygulama olmuştur. Osmanlı İmparatorluğu'nda özellikle kiliseler camiye çevrilmiş, 18. yüzyılda Fransız Devrimi sırasında, dini yapılara el konulmuş, bu dini yapılar endüstriyel ve askeri işlevler için yeniden kullanılmıştır. Bu faydacı müdahaleler, genellikle bugünkü yeniden kullanım uygulamalarından farklıdır. Bu müdahalelerin arkasındaki itici güç, işlevsel, ekonomik ve politiktir. Tarihi ve kültürel mimari miras yapılarını, simgesel, kültürel, işlevsel, mekânsal değerleriyle korumanın bir yolu olarak yeniden kullanımın teorik çerçevesi ise 19. yüzyılda iki karşıt görüşün mimari çevrelerde tartışılmasıyla başlamıştır. Bu iki karşıt görüşten biri, Fransa'da Eugène Emmanuel Viollet-le-Duc (1814-79) liderliğindeki 'restorasyon hareketi', diğeri ise İngiltere'de John Ruskin (1819-1900) ve öğrencisi William Morris (1834-96) tarafından gündeme getirilen 'koruma hareketi'dir. Viollet-le-Duc mimari miras yapılarının devamlılıklarının sağlanması için bir müdahale dizisinden oluşan restorasyon ve ekleri önerirken; Ruskin ve Morris ikilisi binaların iyi korunduğu takdirde müdahaleye gerek olmayacağını savunmuştur. Süreç içerisinde tartışmalar devam etmiş ve Alois Riegl (1858-1905) ve Camillo Boito (1836-1914), Viollet-le-Duc, Ruskin ve Morris'den bayrağı devralarak tartışmaya başka bir boyut kazandırmıştır. Riegl ve Boito'nun fikirleri, Sherban Cantacuzino ve Rodolfo Machado gibi daha çağdaş düşünürler ve tasarımcılar tarafından geliştirilmiş ve bu çalışmalar çağdaş yeniden kullanım anlayışına önemli katkılarda bulunmuştur. İlk tartışmanın başlangıcı her ne kadar günümüzden iki yüzyıl geride gitse de, farklı teorisyenler, korumacılar ve tasarımcılar mevcut binalarla başa çıkmak ve en iyi yaklaşımı bulmak için çalışmalara devam etmişlerdir. Bugün, yeniden kullanıma yönelik yaklaşımlar ve görüşler çeşitlenmiştir. 20. yüzyılda bilim, sanat, ekonomi ve teknolojide başlayan radikal gelişmelerden etkilenerek, mimarlık ve tasarım alanında, mimari değer, temsil ettikleri sosyal gelişmeler ve yapımlarında uygulanan yenilikçi teknolojiler ile ortaya çıkan "Modernizm Hareketi"nin özgün örnekleri de bugün koruma ve yeniden kullanımın kapsamı içine girmiştir. Yeniden kullanım, mimarlık, iç mimarlık, koruma ve planlama disiplinlerinin, entelektüel ve pratik faaliyet alanı içerisinde yer almaktadır. Yeniden kullanım alanına iç mimarlık disiplini çerçevesinde ve iç mekan ölçeğinde yeni bir bakış açısı kazandıranlardan biri de Graeme Brooker'dır. Brooker'ın (2017), "İç Mimarlık ve Tasarım İçin Uyum Stratejileri" adlı kitabında, "yeniden işlevlendirme", "müdahale", "ekleme", "alan içi/dışı", "anlatı", "sanat", "aşırı kullanım" ve "yerleştirme" olmak üzere, yeniden kullamım için sekiz strateji tanımlamıştır. Bu stratejiler, tekil yapılar için olduğu kadar yapı komplekslerinin yeniden kullanımı için de geçerlidir. Brooker'ın belirlediği stratejiler ışığında bu tez çalışmasında, Dünya'dan ve Türkiye'den sekiz yapı kompleksi incelenmiştir. Bu örnekler; Milano, İtalya'da bulunan "Milano Fondazione Prada"; Essen, Almanya bölgesine kaybedilen ekonomik değeri geri kazandıran "Zollverein Maden Kompleksi"; Verona, İtalya'da bulunan "Castelvecchio Müzesi" (Castelvecchio); Guilin, Çin coğrafyasından "Alila Yangshuo Hotel"; Türkiye Kayseri'den "Abdullah Gül Ünivesitesi Sümerbank Kampüsü" (Kayseri Sümerbank Bez Fabrikası); "Hasanpaşa Gazhanesi" (Müze Gazhane); İstanbul "Bomonti Bira Fabrikası" (Bomontiada) ve "Silahtarağa Elektrik Santrali" (Santralİstanbul)'nden oluşmaktadır. Tezin vaka çalışmasını ise bir yapı kompleksi olan "Ankara Saraçoğlu Mahallesi" oluşturmaktadır. Saraçoğlu Mahallesi, Erken Cumhuriyet Dönemi yapılarından (1923-1950) biridir. Yeni rejimin sembolü olan Erken Cumhuriyet dönemi yapıları, genç Türkiye Cumhuriyeti'nin sadece yapısal olarak değil aynı zamanda fikri zeminde de kendinden önceki dönemle ayrıştığını ispat eden birer belge niteliğindedir. Bu yapılar DOCOMOMO'nun (Modern Hareketin Belgelenmesi ve Korunması) modern mirasın belirlenmesine yönelik ölçütlerine göre 'simge değeri' taşıyan yapılar grubundadır. Her ne kadar Erken Cumhuriyet Dönemi ile günümüz arasında yüzyıllar geçmemiş olsa da çağın değişimi ve ihtiyaçların farklılaşması ile birçok Modern Mimarlık Miras yapısı, yapıldıkları döneme ait kullanım amaçlarını kaybetmekte ve gündelik yaşamdan soyutlanmaktadırlar. Çoğu zaman boşaltılarak kaderlerine terkedilen bu yapıların büyük bir kısmı, çoğu zaman rantsal bir dönüşüme maruz kalmaktadır. Tez çalışmasında, "Ankara Saraçoğlu Mahallesi"nin kültürel ve mimari sürekliliğini sağlamak, kent ve kentli için önemini hafızalarda taze tutmak ve bu yapı kompleksini sürdürülebilir bir şekilde gelecek kuşaklara aktarmak için iç mimarlık disiplininin yöntem ve teknikleri kullanılarak, Brooker'ın belirlediği stratejiler temel alınarak bir tasarım önerisi geliştirilmiştir. Brooker'ın stratejilerinin seçilme sebebi, yeniden kullanımın, iç mimarlık disiplini ve iç mekan ölçeğinde ele alınmasıdır. Ankara Saraçoğlu Mahallesi, Ankara'daki üst düzey memurların ve askerlerin konut sıkıntısını gidermek için, Kızılay yakınlarına inşa edilmiş, genç Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk toplu konut uygulaması olarak 1945-46 yılları arasında Alman mimar Paul Bonatz tarafından tasarlanmıştır. Ankara Saraçoğlu Mahallesi, Ankara Kızılay'da Kumrular Sokak, Necatibey Caddesi ve Yahya Galip Caddesi ile üç yönden sınırlanmıştır. II. Ulusal Mimarlık Döneminin özgün örnekleri arasında sayılan bu yapı kompeksi, bitişik düzende sekiz farklı tip ve yüksekliklerde yapılmış; 435 daireden oluşmaktadır. Alan "kentsel sit alanı" olarak koruma altındadır ancak; 2016 yılında mahalle boşaltılmış ve o yıldan beri yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalmıştır. Tez çalışmasının proje önerisi, salgın hastalıklar için karantina evi önerisi kapsamında 2019 Aralık ayında Çin'in Wuhan Kentinde başlayarak, kısa sürede tüm dünyayı etkisi altına alan ve Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından salgın olarak tanımlanan COVID-19 ile hayatımıza giren karantina uygulamaları ve hastalığa yakalananların rehabilitasyonu için Ankara Saraçoğlu Mahallesi'ndeki bir A Tipi Konut Bloğunun, karantina evine dönüştürme senaryosu üzerine geliştirilmiştir. A Tipinin seçilme sebebi, Zeynep Tanrıverdi (2012) tarafından hazırlanan tez çalışması aracılığı ile bu tipin planlarının erişilebilir olması ve A tipinin bulunduğu parsel adasının ana arterlere olan ulaşım kolaylığıdır. Tasarım önerisi, Graeme Brooker'ın belirlediği sekiz strateji içerisinden; "yeniden programlama (reprogramming)", "ekleme (insertion)", "müdahale (intervention)" ve "anlatı (narrative)" stratejileri esas alınarak geliştirilmiştir. Tasarım önerisinde, yapının belirlenen bina programına cevap verebilmesi için iç mekâna yönelik müdahalelerde bulunulmuş; yeni işlevsel ve mekânsal katmanlar, mevcut yapıya eklenmiştir. Tasarımın dili, her yapının kendi döneminin çağdaşı olması gerekliliği üzerine kuruludur. İşlevsel, mekânsal ve obje bazındaki eklemelerde yeni bir katman olarak bugünü ruhunu yakalamak hedeflenmiştir. Mekânsal, malzeme ve obje ölçeğindeki özgün geçmiş katmanlar da tutularak, yeni kullanıcılara Ankara Saraçoğlu Mahallesi'nin geçmiş hikâyesinin hatırlatılması ve anı değerinin vurgulanması amaçlanmıştır. Tasarım stratejileri kullanılarak bir veya birden fazla strateji ile yerin ruhunu kavrayarak, mevcut binanın özgün özelliklerini koruyarak, yeni bina programını ve kullanıcı ihtiyaçlarını göz önünde bulundurarak, tasarımcının bakış açısına göre, mevcut kültürel ve mimari miras yapıları için çözüm önerileri geliştirmek mümkündür. Önemli olan, geliştirilen tasarım önerilerinin kolektif bir bilinç ve uzlaşma ile kamuya mal edilmesi ve paylaşılmasıdır. Tez çalışması kapsamında sunulan öneri, salgın bittiğinde yapının yurt, huzurevi, otel vb. yapılara dönüştürülerek sürdürülebilir kullanımını destekleyecek stratejileri ve mekânsal önerileri içermektedir. Böylece çalışma, kamu yararı ile kolektif bilinci göz önünde bulunduran politika ve stratejiler geliştirilmesine katkı sağlayarak, Türkiye yakın tarihi açısından mimari, simgesel, kültürel, politik ve ekonomik olarak önemli bu yerleşkenin 'dondurarak korumak' yerine sürdürülebilir bir şekilde yeniden kullanımı desteklenmektedir.
-
ÖgeMaking use of nightlife as a tool for resilience: Transfiguring entertainment venues in İstanbul, Mis Sokak(Graduate School, 2022) Öten, Bengisu ; Görgül, Emine ; 880974 ; International Master of Interior Architectural Design M.A. ProgrammeThis thesis discusses the transfigurative characteristics of queer nightlife venues which enables queer identities and communities to maintain resilience with constant changes in daily life practices and their struggle to exist in public space. The dichotomy and interaction between the queer community and public space dynamics were preeminent in building a theoretical ground for the deliberation process. This discussion is comprised of four pillars: (i) the conceptualization of the production and characteristics of public space; (ii) changes in the spatial temporalities of everyday activities with the inclusion of sexuality as a dimension; (iii) visibility and power dynamics in public spaces and their correlation with queer everyday practices on nightlife and entertainment venues; and (iv) meta-narratives and discourses and their controlling repercussions on public space for marginalized identities.The field research process of this discussion was conducted in three steps. Macro, spatial and micro realms were analyzed in turns through representation, legislative bodies, and public spaces. First, the discourse analysis between the years 2006 to 2018 on the macro realm insight on the congestion of public space in Beyoglu. The MAXQDA software was employed for this analysis in order to obtain objective findings from the coding-based qualitative analysis. The space-based analysis then paid close attention to how the hardships and triumphs of the queer movement in Beyoglu have changed through time. Along with changes in the community's everyday routines and spatiality, which concentrate attention on entertainment establishments and Mis Sokak. It was required to narrow the scope exclusively to Mis Sokak in order to construct a clear case study considering four out of the six queer-identified entertainment venues were operated there. The case study's last phase entails conducting narrative interviews with seven different persons in order to acquire their perspectives on the past and ongoing circumstances as well as their interpersonal narratives and collective encounters. Again, using thematic analysis and a coding system, these narrative interviews were analyzed to obtain specific knowledge around (i) the underlying motivations behind nightlife practices and queer entertainment venues, (ii) social, physical, and operational aspects of these venues, (iii) social and built environment-based struggles and finally (iv) main contexts the discourses centered.
-
ÖgeSpatialization of fun: Nocturnal heterotopias from counter-society to cyber-society(Graduate School, 2022-06-10) Musaoğlu, Meriç ; Görgül, Emine ; 418181005 ; International Master of Interior Architectural DesignIn the main structure of the thesis, it is aimed to determine the fun, which is an important but overlooked part of human life, the social unity that has an important place in the formation of entertainment, and the places that will provide this unity. After the Second World War, with the change of perspective on entertainment, entertainment has become an expression of freedom. However, although the libertarian aura of leisure time manifests itself in the historical process, in order to maintain the stability of the capitalist system, it took control by promoting its own leisure time in order to manage people whose working times were shortened and their leisure time increased with the industrial revolution. In this case, leisure time has ceased to be an area of individual emancipation and personal development and has become a part of the economic system. Individuals have been transformed into a society that is directed to consumption and can be managed within a passive perception of leisure. Perceiving this situation as a problem, when the space typologies that are entertainment-oriented, opposing the capitalist economy, and creating temporary societies are examined with a retrospective view, it has been observed that night spaces arising from the countercultural and countercultural perspective appear as a salvation space. Accordingly, the periodical counterculture types that emerged from the 60s, which was a breaking point for the freedom struggle, and the countercultural nocturnal spaces of those periods were examined in the context of heterotopia with their temporary and contradictory nature. Although the existence of these places is sometimes quite short, considering their overlap with social and political events and technological developments, they have been quite effective in the cultural framework in the long term. Since most of the places examined within the scope of the thesis are located in the past and the ones that remain today have undergone a lot of change, in order to stick to the cultural framework they expressed, the places were interpreted architecturally in the light of literature, documentaries, photographs, and information obtained from the memories of former regulars, and their spatial diagrams were produced. Then, the characteristic examination and atmospheric extraction of these places were carried out. It is important for the people having fun to accept the space they are in so that they can feel safe and liberated, for this the space must coincide with the individual's vision of fun. This situation arises from the relationship of perception with memory and emotions. The sensory stimuli received from the place reach the consciousness by combining with the emotions and memories of the person and determine whether the experience is positive or negative. If the ethos of the place coincides with the user's perception of entertainment, a positive experience for the user emerges. This is the spatial manifestation of the feeling of happiness created by entertainment. Although various findings have been obtained for the physical presence of the space in the studies on emotions and space, it is the atmosphere of the space that creates these feelings in the architecture of the party, so the architectural qualities should remain in the background. Atmospheric parameters obtained from the examined heterotopias were determined as sound, darkness, bodies, temperature/humidity, and smoke/fog. The important thing in entertainment venues is that all these atmospheric parameters can exist simultaneously and in harmony with each other. This simultaneity can be explained by the regenerative and retribalizing properties of experience and the instantaneous architecture where space disappears and time stops. All parameters must be in harmony and simultaneous to provide the atmosphere for the formation of this instant architecture. Within the scope of the study, while the existence of the current manifestations of counterculture and nightlife habits was examined, cyberculture was reached. From this point of view, it is examined that an individual who was socially isolated and in global desperation during the pandemic process turned his home into a resistance area as an area of liberation while participating in virtual parties. For this, the researcher was involved in the research in an autoethnographic way and discovered the Dutch-based Distance Disco, a platform where the participants she followed by participating in 51 different events could transform their interiors over time and create a new community. In the field research part of the thesis, the reflection of entertainment and nightlife on houses, which is a personal space, is examined. Individuals who returned to their homes due to the Covid-19 pandemic, which affected the whole world, produced alternative socialization and nightlife practices. Thus, the spatiality needed for a virtual house party in the digital age, the transformation of one's own interior for this purpose, and the transformation of the concept of a house party in parties made over virtual platforms have been observed. For this reason, the research was carried out with two methods: a questionnaire measuring the accuracy of previous spatial and atmospheric parameters, and semi-structured interviews about the use of the house in virtual parties. As a result of the survey, users prefer places that will create emotions such as excitement, dynamism and joy in night places, but the findings related to the space typologies theorized over these emotions have not been established sufficiently. The measurement of atmospheric parameters, on the other hand, was provided in a healthier way, and it was revealed that only the fog/smoke parameter was not preferred as in the study. These findings make the hypothesis of instant interior space, spaces whose existing architecture is rendered invisible with atmosphere, expressed in the main structure of the thesis correct. Apart from this, the participants, who use part of their homes for virtual parties, briefly stated that they hide their existing character by darkening the spaces in their homes and transforming them by using atmospheric elements. Similar findings were obtained in semi-structured interviews conducted for in-depth analysis. As a final word, most virtual parties and entertainment types lack sensory experience and can currently only provide an auditory and visual experience. Indeed, virtual parties have not emerged to replace physical ones but offer a new kind. It is possible that this new type will offer multisensory experience with the advancement of technology. For this reason, virtual party platforms, which are periodically preferable at the end of the pandemic, can become an experience that can become a part of daily life with the development of technology. In fact, it is possible to create modular virtual party areas inside the houses in the future.
-
ÖgeMekandan nesneye nesneden mekana biçimsel ve algısal dönüşümlerin fenomenolojisi(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2022-07-05) Hacıoğlu, Canan ; Gürer, Ethem ; 418181003 ; İç Mimari Tasarım UluslararasıMimarlık pratiği, somut arayüzler üretme gayretinden dolayı madde üzerinden tanımlanan bir zemine oturmaktadır. Disipline dair bu özelliğin belirlediği duyumsal ilişkide göz, diğer duyuları bastırmış ve mimarlık pratiğinin asırlardır süregelen yaşamına egemen olan duyu rolünü üstlenerek sıyrılmıştır. Bu başkalaşım, biçim nosyonunun önem kazanmasına sebep olmuş ve sonuç olarak mimari ile kurulan ilişki tipi değişmiştir. Günümüz mimari anlayışına, nitelikli bedensel katılımdan çok gözün bakmaya davet edildiği bir deneyim süreci hakimdir. Yapılan çalışma, temel olarak mimarlığın eylemlerin peşine düşmesinden çok seyredilmek isteyen bir objeye dönüşümü gözleminden yola çıkarak bu süreci çift yönlü izler: mekandan nesneye ve nesneden mekana. Bunu yaparken -tezin hareket noktası olarak bahsedilen- günümüz mimarlık ürünlerinin taşıdığı kaygıyı bir tarafa bırakır ve bu süreci fenomenolojik açıdan sorgulamaya çalışır. Deneyimin dönüşümünün tanımların kavramsal boyutuyla ilişkisinin ne olduğunun peşine düşmektedir. Ontolojik düzlemde yüzyıllardır üzerine düşünülen kavramlar olan mekan ve nesneyi, katılımcı eylemleri üzerinden ele alınan belli otonom özellikleri kapsamında sınırlandırarak tekrar tanımlamaktadır. Literatür araştırmasıyla daraltılan tanımlamalar, çalışmanın merkezi hipotezini oluşturmakta olup dönüşlülük hali bu kabuller üzerinden tartışılmaktadır. Kabullere göre dönüşümün taraflarından biri olan mekan tez boyunca devingen eylemler şeklinde tanımlanan bedensel katılım ile tarif edilirken; nesne ise durağan eylemler olarak kabul edilen bakma eylemi ve jestler üzerinden sınırlandırılarak göz ile ilişkilendirilir. Bu noktada çalışma kavramlar arası ikili çaprazlamalara giderek mekanın nesne, nesnenin ise mekan gibi davranma potansiyelleriyle karşılaşır. Bu karşılaşma iki ana hibrit karakter yaratmıştır: mekan gibi nesne ve nesne gibi mekan. Kavramlar arası statü değişiminin yarattığı bu durum ile birbirinin gölgesinde kazandıkları yeni potansiyeller ve deneyim süreçleri çalışmanın kapsamını oluşturmaktadır. Mimarlık pratiğinin ürünleri somut ve biçimsel olduğu gibi deneyime sunulması sebebiyle ayrıca öznenin tekelindedir. Bir tarafta biçimin manifestosu diğer tarafta da öznenin bunu algılayış şekli dönüşlülük sürecinde yer alan iki tarafın varlığını göz önüne serer: biçim ve algı. Buradan hareketle tez çalışması, tanımların mevcut sınırlarının ne olduğu ve birbiri gibi nasıl davranabilecekleri arasındaki bu bağlantıyı biçimsel ve algısal parametreler üzerinden teorize etmeye çalışır. Dönüşümün fenomenolojisine dair çerçeve, biçimin salt var olma hali üzerinden biçimsel monolog, diğer biçimlerle kurduğu etkileşim üzerinden biçimler arası diyalog ve öte yandan özneye dair algısal filtrelerin eklenmesiyle çizilmiş olur. Çalışma fenomenolojinin sınırları içinde dolaştığından ve fenomenolojiyi de anlamak için yapmak gerektiğinden tez çalışması sunduğu fikirlerin geçerliliğini belirlenen biçimsel ve algısal parametreler üzerinden ölçmek ve buradan elde edeceği verilerle beslenmek ister. Bu sebeple her bir parametreye referans verecek şekilde plan, kesit gibi mimari temsillere başvurularak tanımlı mimari kurgular oluşturulmuştur. Veri toplama prosedürü olarak belirlenen anket çalışması ile katılımcılardan, verilen mimari kurguları temsil aracılığıyla deneyimlemeleri, çizimler üzerinde bir rota tayin etmeleri ve bu rotaya istinaden mekan ve nesne olarak tanımladığı ya da tanımlayabileceği alanları tarayarak belirtmeleri istenmiştir. Anket çalışması mimari temsil diline başvurulduğu için mimarlık fakültelerinin ilgili bölümlerinden mezun toplamda otuz beş mimar ve tasarımcıya yöneltilmiştir. Alınan tüm cevaplar dijital ortama aktarılarak ilgili kurgunun temsilleri altlık olarak kullanılıp bu altlığın üzerinde toplanmıştır. Verilen cevaplara ait ortak kesişim kümesinin oluşturulması, anket çalışmasının veri toplama yöntemi olarak belirlenmiştir. Süreç boyunca katılımcıları bu iki nosyona yönlendiren anahtar kelimelerin de son soruyla birlikte anket çalışmasına dahil edilmesi ve yapılan taramalarla karşılaştırılması başvurulan yollardan bir diğeridir. Yapılan anket çalışmasından elde edilen bulgular ile ele alınan tanımların, kurguların sahip olduğu kabuk ve kurguların sınırladığı boşluk ile ilişkisi belirlenmiştir. Mekan tanımı sınırladığı boşluğun katılımcı eylemleri ile deneyimlenen kısmı üzerinden şekillenirken nesne ise sahip olduğu biçim üzerinden tanımlanmıştır. Buna istinaden tez kapsamında mekan gibi nesne ve nesne gibi mekan karakterlerine ilişkin ileri sürülen görüşlerin katılımcı cevaplarıyla desteklendiği görülmüştür. Mekan nosyonu boşluk, sınır ve deneyim gibi anahtar kelimelerle ilişkilendirilmiş, tek taraflı bir deneyim üzerinden tanımlanmış ve eylemleri mümkün kıldığı sonucuna ulaşılmıştır. Öte yandan nesne kavramı katılımcılar tarafından kütle, bağımsız ve hareket gibi tabirlerle açıklanarak işteşlik üzerinden aktarılmıştır. Anket çalışması ile katılımcılardan alınan cevaplar neticesinde, dönüşümü yönlendiren mobilite, zaman, engelleme güdüsü gibi yeni parametrelerle karşılaşılmış ve mekan-nesne dönüşlülüğü ile ilgili gelecek çalışmalar için açtığı başlıklar tartışılmıştır. Dönüşümün mimari temsil üzerinden ele alınması beraberinde farklı tasarım araçlarını da gündeme getirmiş ve konunun sanal gerçeklik ortamında tartışılmasını sağlayacak yeni araştırma alanlarının önü açılmıştır. Mimarlık yapma edimi hem nesneleri hem de mekanları kapsamaktadır; ancak bu bileşenlerin deneyimlenme şekli birbirinden farklıdır. Bir tarafta katılımcının izleyici rolü ağır basarken diğer tarafta katılımcı kurgunun kullanıcısı olmuştur. Katılımcı rolünde gözlenen değişim, yapılan tasarım ya da icra edilen mimarlığın karakterini etkilemektedir. Tez çalışması, katılımcının süregelen deneyimi boyunca neye dahil olduğunun bilincine vardırmayı ve bununla birlikte kendi rolünün farkındalığını yaratmayı amaçlamaktadır.
-
ÖgeThe role of the visual culture on the formation of architectural design taste "Examining the representation of interiors in the illustrated periodicals from mid-19th to the late 20th century"(Graduate School, 2022-07-06) Kurtuluş, Şeyma ; Görgül, Emine ; 418181006 ; International Master of Interior Architectural DesignThis thesis study aims to examine the evolution of interior design practice with a more holistic understanding by analyzing the role that the visual culture plays in the emergence of taste, which canalizes the design culture directly. The visual culture comes out of the image-based mediums that act as ideological tools utilized by various actors in all political, sociological, and disciplinary realms. Also, the undeniable presence of spatial representations in these mediums provides a substantial source to trace the relations between all these domains. Thus, it enables us to detect the effect of these multi-dimensional relations on the interior architectural discipline regarding continuities and discontinuities between diverse disciplines, as well as the cultural interactions. In other words, the fact that the space phenomenon turns into a notion generated by the visual tools and the ideological reasons underlying them, besides being a physical phenomenon represented by the same visual mediums, constitutes the main motivation of this study. When analyzing the representation process of space in image-based publications, it can be seen that space has simultaneously appeared with the production of images in printings. The reason behind this simultaneity is that space hasn't been only the practice of construction directed by professionals from the design practice, but also it is an evolving notion as part of advancing techniques, and ideational shifts. As the way of thinking and living of individuals and societies change, the space phenomenon goes into change. Especially after the 19th century, which can be regarded as the period of changes, alterations began to occur both in the economic realm that is related to the advancements in technology and production systems and included many social and political transformations that had taken place globally. This multi-dimensional aspect of the evolutions in the world's history dating to a certain period was demonstrated physically and concretized with several tools, two of which are space phenomenon and printed media. Therefore, these multi-dimensional alterations make it possible to investigate the interiors through visual representations, which is the foremost communication tool of the age, while transforming the space by ideological concerns and physiological advancements. Furthermore, from the late 19th century to the end of the 20th century, before the digital publishing era, periodicals not only work as interfaces of social practices but also enable to create, shape, promote, and disseminate the ideologies beyond just being communication tools for communities and individuals. Therefore, the definition of ideology in this study refers to a twofold terminology that gathers either communal acceptance as well as being a top-down process acted by political power. However, ideologies as a set of ideas, that determine the behavior of political, or social groups and individuals, need physical references to be expressed or represented in this new spreading media. The space phenomenon has taken part among the references reflecting ideologies in the new communication realm as already in the physical environment. On the other hand, interior space images existing in the non-disciplinary field are not often integrated within the scope of interior design historiography. However, before the specialization in the 20th century, designing interiors was an actual practice performed by people from the upper-middle class and manufacturers. Thus when we trace the formation of interiors in other genres out of the disciplinary realm, the gap in the historical timeline of interior space appears as a significant threshold. Accordingly, this thesis study proposes that the history of interior design practice, which is read in a major framework over the architectural profession, should be examined from a wider perspective that includes all the joined disciplinary inputs. When analyzing the periodicals, several parameters were specified to categorize the mediums according to the repetitive motives that became visible in publications. For instance, ideological concerns, technical and technological advancements, gendered discourse, and interior space with its components as part of professional recognition appear as repetitive motives in the illustrated periodicals. Accordingly, the publications divided into three main historical processes, which are pre-war, inter-war, and post-war period, have been classified into three main themes that are the political atmosphere of each period focusing on dominant ideology, a public realm that mainly includes gendered discourse, and professional recognition. Also, ideological concerns that emerge as a prerequisite of this transmission process will be clarified within the framework of request for an egalitarian society and assertions of rights by the public, the realization of modern identities, and standardization of the taste created on a global scale in connection with consumer society. As an output of the study, it will be revealed the relation of visual representations as being ideological tools with the evolution process of design practice over interiors. This research also supports the thesis that interior space has a higher autonomy to reshape itself rapidly in terms of responding to changing trends, styles, as well as production mechanisms, and promotion. Moreover, this thesis will provide alternative historiography of interior design practice by analyzing the depictions of interiors on printed periodicals spreading over almost 130 years period.
-
Ögeİç mimarlık eğitiminde fotografik temsilin interdisipliner tabanlı alternatif bir mekan analiz aracı olarak ele alınması(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2022-10-04) Demirel, Çılga ; Görgül, Emine ; 418181008 ; Uluslararası İç Mimari TasarımBu çalışma, fotoğraf olgusunun ve araçsallığının iç mimarlık disiplininde bir ifade, öğreti, anlatı ve analiz aracı olarak kullanılabilmesi potansiyelinin araştırılması ve bu potansiyelin güncel iç mimarlık eğitiminde yer alması gerektiği savı üzerinden temellenmektedir. Bu sav doğrultusunda, fotoğrafın ortaya çıkışıyla beraber geçirdiği evrim, çalışma biçimi ve mekanla olan etkileşimi araştırılmaktadır. Fotoğrafın ortaya çıkışıyla beraber mekan ve fotoğraf sürekli etkileşim içinde olmuş, günümüzde de olmaya devam etmektedir. Bu etkileşim, modern dönemin mimarlık fotoğrafçıları, fotoğraf teknikleri ve eğilimleri bağlamında tartışılmıştır. Modern dönemle beraber mimari tavırdaki ve tasarım yaklaşımlarındaki dönüşüm, dönemin öne çıkan mimarlık ve tasarım okullarında da görülmüş ve görsel iletişim için üretilen ifade biçimleri eğitim programları içinde yer almıştır. Bu bağlamda, güncel iç mimarlık eğitimine katkı sunması beklenerek, modern dönemin mimarlık ve tasarım okullarının fotografik temsil ve ifade araçlarını kullanma biçimleri ve eğilimleri incelenmiştir. İç mimarlık, görsel algı ve görme eyleminin duyusal olarak ön planda olduğu bir disiplindir. Dolayısıyla iç mimarlık eğitiminde öğrencilerin öznel bir görme ve ifade biçimi; mekansal bir bakış ve içgörü mekanizması; eleştirel ve pragmatik bir görü oluşturmaları beklenmektedir. Bu çalışma kapsamında, iç mimarlık öğrencilerinin ifade biçim ve eğilimlerini ortaya çıkarabilecek/geliştirebilecek bir iç mekan analiz yaklaşımı önerisi yapılmıştır. Bu çalışma kapsamında önerilen yaklaşım, tezin kuramsal çerçevesini oluşturan mekansal ve fotografik üretimlerin ilişkisi; mimarlığın görsel temsili; tasarım ve mimarlık öğretilerinde fotografik imgenin önemi ve fotoğrafın mekanla var olan ilişkisi üzerinden temellenmiştir. Konuyla ilgili teorik araştırmalar, okumalar ve tartışmalara ek olarak, iç mimarlık öğrencilerinin katılımcı olarak yer aldığı alan çalışmaları yapılmıştır. Bu alan çalışması için fotografik araç ve yöntemlerin baz alındığı iki aşamalı bir egzersiz tasarlanmıştır. Bu egzersizlerin operasyonel adımları ve mekanizması yapılandırılmış bir alıştırma olarak iç mimarlık tasarım stüdyosu öğrencileri ile test edilmiştir. Bu çalışmada önerilen mekan analiz yaklaşımının ve geliştirilen mekan fotoğrafı tabanlı deneysel çalışmanın, iç mimarlık bölümü lisans öğrencilerinin iç mekana bakışı, iç mekanı görme ve kavrama becerileri ile mekan bileşenleri ve atmosferinin algılanması, analizi ve deşifre edilmesinde içgörü becerilerini pozitif yönde etkilemesi hedeflenmekte ve önerilen yaklaşımın güncel iç mimarlık müfredatına katkı sağlayacağı düşünülmektedir.
-
ÖgeDijital tasarım araçları ile yeniden yorumlanan ve üretilen froebel blokları üzerinden 4-6 yaş çocukların mekan-hackleme süreçlerinin değerlendirilmesi(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2023) Kaya, Nilhan ; Gürer, Ethem ; 841854 ; İç Mimari Tasarım Ana Bilim DalıTasarım, "tasarlanan"a bağlı olarak elde edilen veriler ışığında tasarımcının yaptığı "akıl yürütme" etkinliği ile yaptığı problem çözme işidir. Tasarlama işi ile tasarımcının geçmiş deneyimlerine, tasarım problemini çözme yöntemine bağlı olarak biçimsel, topolojik, morfolojik özelliklere bağlı farklı sonuçlar ortaya çıkabilmektedir. Ne var ki aynı tasarım eğitimi görmüş iki farklı kişi, aynı konuya özgü farklı tasarımlar yapabilmektedir. Tasarım problemlerinin başlangıç noktalarının, çözüme ulaşan kesin prosedürlerinin, net hedeflerinin ve beklenen çözümlerinin olmaması nedeni ile hasta- tanımlı (ill-defined/ill-structured) olarak tanımlanmaktadır (Kitchener, 1983; Reitman, 1965). Mimari tasarım ölçeğinde ise çalışma alanı ile ilgili çevresel veriler, lokasyon gibi bilgiler aynı kalsa da tasarımcının bu mimari tasarım problemine nasıl yaklaştığı, çözüme giden yolda hangi metodu kullandığı ve nihai tasarımının ne olduğu değişebilmektedir. Tasarımcının tasarım problemine yaklaşımı ve metodu ne olursa olsun, geleneksel mimari tasarım süreci "yapma" merkezli olarak gerçekleşmektedir. Belirli bir konumda, çevresel ve kullanıcı verileri ile tasarım denemeleri yapılır ve nihai sonuca ulaşılır. Tasarımcı geçmiş deneyimleri, bilgileri ve çevresel, kullanıcı verileri ile mekanı denge, zıtlık, ritim, oran, bütünlük gibi temel tasarım ilkelerine bağlı kalarak eskiz ve maket yapma, 3 boyutlu modeller oluşturma gibi teknikler tasarlama işini yapar. Bu eylemlerin bütünü tasarımcının "yapma" temelli bir tasarım anlayışı ile üretim gerçekleştirdiğini gösterir. Geleneksel mekan tasarımı anlayışının "yapma" temeline alternatif olarak, başka bir tasarım anlayışı olabilir mi? "Yapma" merkezli olmanın aksine "bozma" merkezli mekan tasarım süreci mümkün olabilir mi? Tez kapsamında, mimari tasarım süreci "yapma" merkezli olmanın aksine "bozma" merkezli olması, mimari tasarım sürecinde bir tasarımı "bozarak", çevresel ve kullanıcı veriler dahilinde yeni bir tasarım yapmak mümkün müdür? Mekan tasarım sürecinde "yapma" içeren hamleler yerine "bozma" hamleleri gerçekleştirildiğinde, mimari tasarım süreci ve mimari tasarım eğitimi pedagojisine farklı bir bakış açısı sağlanabilir mi? Araştırılan tüm bu sorularla birlikte tez çalışmasında amaç, mekan üretim sürecinin "yapma" yerine "bozma" ve "hem yapma hem bozma" merkezli olabilmesinin araştırılmasıdır. Çalışmanın ana konusu olan "bozma" merkezli tasarım sürecinin tartışılması amacı ile "yapma" ve "bozma" kavramları anlamları irdelenmiştir. "Yapma", ortaya çıkarmak, oluşturmak; "bozma" ise çalışan bir şeyi çalışmaz ya da kötü çalışan bir hale getirmek anlamına gelmektedir. "Yapma" ve "bozma" kavramlarının mekan üretim sürecinde nasıl kullanılabileceği sorusu, anlamı gereği "hack" kavramını irdeleme ihtiyacını doğurmuştur. Kabaca parçalarına (kodlarına) ayırmak, bu parçalar arası ilişkiyi değiştirmek, yeni parçalar ve dolayısı ile işlevler eklemek ve yeni bir ürün oluşturmak "hack" kavramını tanımlayan hamlelerdendir. Çalışma kapsamında mekan ve hack kavramları birlikte irdelenmiş, "mekan-hackleme" olarak tanımlanmış ve mekanı oluşturan kodları ayırmak, bu kodları bozmak ve yeni işlevler eklemek olarak tanımlanmıştır.
-
ÖgeDesigning urban rooms in Istanbul Bosphorus city – water – land interface alternative urban interior recommendations(Graduate School, 2023) Musaoğlu, Aslıhan Selin ; Görgül, Emine ; 878486 ; International Master of Interior Architectural Design M.A. ProgrammeThis thesis aims to find solutions to the problems of insufficient utilization of the coastal area of Istinye by the local population, the vanishing maritime culture, and the lack of adequate spatial interfaces, from the perspective of interior architecture. The hypothesis is that mobile living units/urban rooms produced by interior architecture will positively influence the interaction between urban residents and the coastal area, providing integration. Interior architecture, as a branch of architectural perspective, has become one of the essential needs in recent times' design processes. This need has brought along many challenges, creating diverse habits and various searches over time. Users now expect to encounter different experiences in diminishing land areas where living spaces are decreasing day by day. In this context, we should start by considering Istanbul, our geographical location in this thesis. Despite being surrounded by seas, sea usage in Istanbul has declined over the years. Even though Istanbul is surrounded by seas, the usage of the sea has decreased over the years. The rate of entering the sea has significantly reduced, beaches have emptied gradually, and the coastal strip has lost its functionality. Despite this, there are still many areas in Istanbul that are suitable for revival. Designers and municipalities have embarked on new quests in this regard. Some efforts to revive the lost maritime culture have yielded results, while others are still in progress. Further research, scientific studies, and design efforts in this area would be highly beneficial for reviving the lost maritime culture in Istanbul and guiding future projects. Various guidelines have been followed in the thesis process to focus on sea usage. This thesis suggests that new design approaches can emerge on the chosen region and modular spaces can be created on the urban-water-land interface from the perspective of interior architecture. In line with this goal, the İstinye region was chosen through research. Interviews and various analyses were conducted in the region. The understanding that the design should consider users' needs and serve a specific purpose was reached. Socio-cultural and socio-spatial analyses conducted in the region selection process prepared the ground for choosing the right area. In this process, the thesis was divided into four stages. The first stage consists of the introduction section that defines the purpose and scope of the thesis. This section includes the reason for selecting the topic, the research question, the hypothesis, the aim, scope, and methodology of the thesis, with detailed explanations. Subsequently, the history and detailed descriptions of floating structures, starting from their historical context, were provided under the topic title. Giving importance to maritime culture, which has a rich history, various inferences were made for design. After providing information about the transition from terrestrial settlement to settlements on water, selected examples of floating structures were presented from Turkey and around the world, chosen with a specific purpose in mind, to shed light on the study. At the end of the analysis of each of these examples, common and distinct points were analyzed, and diagrams were created for better understanding. The inferences drawn were oriented towards the function and form of the design. Subsequently, the common features required for floating structures were examined based on the drawn inferences. The second part of the study concluded with the narration of maritime culture that has survived from the past to the present. In the research section, labeled as the third chapter, information was provided about coastal districts and their interaction with the coastline in Istanbul, on a smaller scale. The usage of the coast and the Bosphorus were studied, examining areas left inactive, areas open to renewal, and areas that could become unusable due to coastal fillings. The project area was selected by narrowing down the scope, and reasons for the selection were explained in detail. Interviews were conducted with selected individuals to determine the user profile and potential functions. The focus was on appealing to the majority and ensuring continuous usage in defining the functions where the opinions of the local population were taken into consideration.
-
ÖgeMüze iç mekânlarında algı-anlatı-deneyim etkileşiminin iç mekân bileşenleri üzerinden değerlendirilmesi(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2023-05-03) Çoraklı, Yasemin ; Görgül, Emine ; 418191007 ; İç Mimari Tasarım Uluslararasıİç mekân bileşenlerinin müze anlatı aktarımına olan etkisinin, müzeyi deneyimleyen bireylerde oluşan duygu ve düşünceler üzerinden incelenmesi bu araştırmanın temel amacı olmuştur. Bu temel amaç için, iç mekân bileşenlerinin birey tarafından nasıl algılandığı ve mekân atmosferine sunduğu katkının araştırılması hedeflenmektedir. İç mekân deneyimi, birey ve mekân arasındaki iletişimin sonucu olarak ele alınmış ve bu iletişim döngüsünde mekândan bireye aktarılanlar, mekân anlatısı olarak değerlendirilmiştir. Araştırma, mekân ve anlatı kavramları arasında çok katmanlı ve derin bir ilişki olduğu, mekânın iç mekân bileşenleri ile anlatı oluşturabileceği, anlatıyı yönlendirebileceği yahut anlatıya destek olabileceği savları üzerine temellenmiştir. Bu bağlamda, mekânda anlatı kavramı önem kazanmış ve esasen anlatı aktarımı için tasarlanan müze mekânlarına odaklanılmıştır. Müze mekânlarının anlatı aktarımında, hem sergileme objelerinin, hem bilgilendirme arayüzlerinin, hem de iç mekân bileşenlerinin etken olduğu belirtilmiş, iç mimarlık disiplini çerçevesinde iç mekân bileşenlerinin mekân anlatısına olan katkısı araştırmada oluşturulan analiz modeli ile incelenmiştir. Tez çalışmasının araştırma yöntemi, literatür taraması, örnek analizi, gözlem ve anket çalışmasını içeren karma yöntemlerden oluşmaktadır. Literatür araştırmasında, mekân, deneyim, algı, anlam, duygu, anlatı kavramları, mekânın bireyler tarafından nasıl algılandığı, iç mekân atmosferini oluşturan iç mekân tasarım elemanları ve kriterleri irdelenmiştir. Literatür araştırması sonucunda, müze iç mekân analizinde kullanılacak iç mekân bileşenleri tespit edilmiştir. İç mekân bileşenleri biçimsel, duyusal ve bağlamsal olmak üzere üç grupta incelenmiş olup, bireylerin izlenimlerine olan etkileri araştırılmıştır. Sonrasında, müze iç mekânlarının iletişim işlevi araştırılmış ve müze iç mekânları, anlatı kapsamına göre makro anlatılı ve mikro anlatılı olmak üzere iki gruba ayrılmıştır. Önce evrensel ölçekteki müzeler, araştırmacının gözlemleri, mimari dokümantasyon ve literatür taraması ile analiz edilmiş, sonrasında yerel ölçekteki müze iç mekânları İtü İç Mimarlık Bölümü Lisans programı üçüncü yıl öğrencileri tarafından ziyaret edilmiş ve mekân deneyimine dair veriler anket yöntemi ile toplanmıştır. Örnek incelemesinde her bir mekân, iç mekân bileşenleri üzerinden tek tek incelenmiş, bireyler tarafından mekânın nasıl algılanabileceği ve bireylerde ne gibi izlenimler oluşturabileceği literatürle desteklenerek aktarılmıştır. Örnek incelemesi sonucunda, müze iç mekânlarını değerlendirilirken sıklıkla kullanılan değerlendirme parametreleri tespit edilmiş, kavramsal değerlendirme listesi oluşturulmuştur. Alan çalışmasında ise, müze iç mekânları literatürde tespit edilen iç mekân bileşenleri ve örnek incelemesi sonucunda elde edilen kavramsal değerlendirme listesi ile analiz edilmiştir. Araştırma sonucunda, müze mekânlarının iç mekân bileşenleri ile anlatı kurduğu ve bu anlatı aktarımı aracılığı ile mekânın bireyle etkileşime geçtiği doğrulanmıştır. İç mekân bileşenleri, tasarımcı tarafından anlatıyı destekleyecek yönde tasarlanıp bir araya getirildiğinde, hem mekânda anlatı yoğunluğu artmış, hem bireyler daha çok duygu ve düşünce geliştirmiş, hem de mekân akılda kalıcı hale gelmiştir. Ayrıca, araştırma, müze iç mekânlarının değerlendirilmesi için model önerisi sunmaktadır. Özellikle, alan araştırmasında oluşturulan müze mekânlarını değerlendirmeyi hedefleyen anket çalışmasının, hem iç mimarlar, hem de iç mimarlık öğrencileri için, mekân atmosfer analizinde ve bu analizden çıkarımda bulunmaya dair yol gösterici olacağı düşünülmektedir.
-
ÖgeYalnızlık kavramı sosyal ve özel alanlarda kullanıcı - mekan arasındaki ilişki: İTÜ Ayşe Birkan kız öğrenci yurdu örneği(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024-01-18) Uçan, Merve ; Garip, Ervin ; 418201006 ; İç Mimari Tasarım UluslararasıYalnızlık hayata, varoluşa ait bir fenomendir ve hepimizin tanıdığı bir duygudur. Her bireyin deneyim farkına göre birçok şekilde tanımlanabilir. Bir kişi için bile yalnızlık, farklı zamanlarda ve farklı koşullarda farklı şekilde deneyimlenebilir. Yalnızlık, bireyin içsel bir durumu olarak sıklıkla ele alınırken, bu tezde yalnızlığın fiziksel mekânlarla nasıl ilişkilendirildiği ve bu ilişkinin sosyal iletişim üzerindeki etkileri incelenecektir. Mimarideki bu kavramsal çerçeve, yalnızlık deneyimini mekân tasarımının merceğinden değerlendirerek, bireylerin yaşadıkları alanlarda nasıl bir etkileşim içinde olduklarını anlamayı hedeflemektedir. Bu çalışmada, yalnızlık, sosyal izolasyon ve sosyalleşme kavramları, aidiyet, insan-çevre etkileşimi, mekâna bağlılık ve bir aradalık gibi alt başlıklar üzerinden detaylı bir inceleme yapılmıştır. Yalnızlığın özü, bu kavramların derinlemesine anlaşılmasıyla ortaya çıkar. Sosyal izolasyon ve sosyalleşme süreçleri, bireyin çevresiyle olan ilişkilerini etkilerken, aidiyet duygusu ve mekâna bağlılık, bireyin kendini bir topluluğa ait hissetmesinde önemli bir rol oynar. Deneyimin kişiler, diğer canlılar ve nesneler arasında paylaşılması yaşamın anlamlandırılmasında bir arada olmanın önemini vurgulamaktadır. Bireyin mimari mekandaki deneyimi, mekan içindeki mimari elemanlar ile birey arasındaki ve birey ile mekânin diğer kullanıcıları arasındaki hem gönüllü hem de istemsiz birtakım ilişkilere dayanmaktadır. 18-24 yaş üniversite öğrencileri üzerinde çalışarak İTÜ Ayşe Birkan kız öğrenci yurdu mekanının iç ve dış ilişkilerini, özel, yarı kamusal ve kamusal alanlarda sosyalleşme, mahremiyet ihtiyacı, yalnızlık deneyimi gibi konular üzerinde durulmaktadır. Aynı zamanda sosyal etkileşim ve çevre ile kurulan iletişimin yöntemleri sorgulanmaktadır. Güvenli sosyal etkileşime ve iletişime teşvik, topluluk duygusunu ve birlikte yaşama duygusunu geliştirmek amaçlanmaktadır. Çalışma "Çevresel Davranış Çalışmaları" çerçevesinde "Mekansal Davranış" bağlamında yalnızlık deneyimi ve mahremiyet ihtiyacı arasındaki ilişkileri ortaya koymayı hedeflemektedir. Teorik araştirma yoluyla her iki deneyimin psikolojik yönleri ve mekan içinde yaratılan kamusal ve özel alanlar araştırılacaktır. Bu çerçeve daha sonra mimari kavramların özel uygulamalarını araştırmak için mimari projede gözlem yolu ile insan-davranış-mekan ilişkisi incelenecektir. Bu kavramlar daha sonra daha ayrıntılı olarak analiz ve teorik araştırmalarda gerçekleştirilen gözlemlerle ilişkili olarak tartışılacaktır. Bununla birlikte mimari mekanın bireylerin yalnızlık ve sosyalleşme deneyimleri üzerindeki etkisini araştıran bir çalışmanın sonuçları da tartışılmaktadır. Ayrıca, daha kapsamlı bir anlayış elde etmek amacıyla gelecek çalışmalarda daha çok fonksiyonlu mekan kullanım şekilleri önermektedir. Bu çalışma, gelecekte tasarlanacak mekanların daha etkili olabilmesi için bireylere daha fazla müdahale olanağı ve farklı seçenekler sunulmasının önemini vurgulamaktadır. Bu, tasarım sürecinde kişiselleştirilmiş çözümlere olanak tanıyarak kullanıcıların kendilerini mekan içinde daha iyi ifade etmelerine olanak tanır. Çalışmada bahsedilen insan-mekan ilişkileri detaylıca incelenerek, mekan tasarımının bireyler üzerindeki etkisinin daha iyi anlaşılmasına katkı sağlayacaktır. Bu gözlemler ışığında mekansal tasarımların kullanıcı merkezli ve insan davranış şekillerine göre yeniden düşünülmesine yardımcı olması beklenmektedir. Son olarak, mimari mekanın sosyal deneyim üzerindeki etkisini araştıran önemli çalışmaların sonuçlarını öne çıkarmaktadır ve bu alandaki bilginin genişletilmesine yönelik bir yol haritası sunarak gelecek araştırmalara yönelik öneriler sunmaktadır.
-
ÖgeThe investigation of children-nature interaction based on biophilic design in the learning environment(Graduate School, 2024-01-18) Kayacan, Meşküre Sena ; Garip, Ervin ; 418201005 ; Interior Architectural DesignThis thesis aims to define the impacts of the children-nature relationship in a learning environment and suggest a guided approach to establish this relationship by using Biophilic Design principles. To understand the effects of the learning environment on behavior, studies examined learning environments conducted from 1970. Fromm suggested that connecting with nature could help humans achieve intellectual, emotional, and spiritual fulfillment, and Wilson later expanded on this to argue that evolution has forced humans' biological design to respond positively to this contact with nature (Wilson 1993). These studies on the Human-Nature relationship under the concept of biophilia began in 1973, and as the effect of nature on human behavior and well-being was discovered, this issue began to be studied on spatial experience. Studies on this subject have been concentrated, especially in public spaces such as schools, hospitals, etc., where social behavior and psychology are at the forefront (Kellert, 2011). The subject of the Children-Nature Relationship has become an important issue in psychological and architectural studies with the effect of intense urbanization (Kellert, 2011). Learning does not occur as a result of direct instruction, but rather as a result of how children interpret their interactions with people, environments, materials, and ideas (McNally et al., 2017). In this regard, learning environment design is a very important factor affecting the learning process. "Learning Environments integrated with Biophilic Design can establish child-nature interaction." is the hypothesis of the thesis. Therefore comprehensive literature research was conducted for understanding the fundamentals and main patterns of the Biophilic Design concept. The research method can be described as the evaluation of two classrooms on this scale by preparing an evaluation table as a result of the literature examined. In line with the data collected, a design guide has been included within the thesis framework to show that it is possible to adopt a specific approach that will ensure the growth of the child-nature relationship when designing future learning environments.
-
Ögeİç mimarlıkta yer yapımı stratejileri(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024-06-14) Yılmaz, Betül Özlem ; Cordan, Özge ; 418211003 ; İç Mimari Tasarım UluslararasıKent, mimarlık ve iç mimarlık gibi tasarım disiplinlerinin en önemli çalışma, uygulama ve araştırma alanlarından biri mekandır. İnsanların ilişki kurdukları, bağlılık ve aidiyetlik hissettikleri mekanların tasarlanması, 'mekan' ı 'yer' e dönüştürmenin temel basamağıdır. Bu anlamda, insan ve yapılı çevre ile kurduğu ilişki üzerine temellenen bir yaklaşım olarak 'yer yapımı' önem arz etmektedir. 1970'li yıllarda kentsel iyileştirmeye yönelik olarak ortaya çıkan yer yapımı olgusu ve uygulamaları, bir sonuç üründen ziyade sürece odaklanmaktadır. Yer yapımına ilişkin teorik çalışmaların yanısıra pratikte ağırlık kazanan yer yapımı uygulamalarında, birçok disiplinden alanında uzman kişiler bir araya gelerek ve potansiyel kullanıcıların görüşleri de önemsenerek kolektif bir proje üretim süreci esas alınmaktadır. Böylece, insanların duygularıyla empati kurabilecek mekan konfigürasyonları önerilmektedir. Günümüzde giderek artan sayıda kuruluş, kentsel tasarımda yer yapımına ilişkin uygulamaları kullanarak kentlerin yaşanabilirliğini arttırmayı hedeflemekte ve bu sayede yer yapımına ilişkin uygulamaların görünürlüğünü arttırmaktadır. Literatürde yer yapımı, daha ziyade şehircilik ve kentsel tasarım arakesitinde ele alınmaktadır. İnsanların mekanla ilişkisi üzerine temellenen bir yaklaşım olarak yer yapımının, iç mimari tasarım disiplini açısından çalışılmamış bir konu olduğu açığa çıkmaktadır. Bu doğrultuda çalışmanın amacı, yer yapımı kavramını ve yer yapımına ilişkin yaklaşımları, iç mimarlık disiplini çerçevesinde ve iç mekan ölçeğinde ele almak ve yer yapımı stratejilerini, hem bir tasarlama hem de bir okuma/değerlendirme aracı olarak belirlemektir. Tez çalışması, teorik ve uygulamalı çalışmalardan ve beş bölümden oluşmaktadır. Çalışmanın birinci bölümünde, çalışmanın amacı, araştırma soruları, kapsam ve yöntemi açıklanmıştır. Çalışmanın teorik altyapısını ve ikinci bölümü oluşturan literatür tarama aşamasında, yer ve mekan kavramları incelenmiş ve yer yapımına ilişkin literatür, kent, mimarlık ve iç mimarlık ölçeğinde irdelenmiştir. Böylece, literatüre dayalı olarak belirlenen iç mimarlıkta yer yapımı, binaların özgün niteliklerine dayalı olarak ve belirli bir amaca yönelik olarak yapılan iyileştirmelere yönelik "stratejiler" odağında incelenmiştir. Bu kapsamda, yer ile bağlamsal ilişkiyi tanımlayan 'yerin hikâyesini anlatma'; uyum veya zıtlık yoluyla sağlanan 'eski ve yeni arasında diyalog kurma'; binaların palimpsest özelliğine vurgu yapan 'katmanlaşma'; tasarımcının kullanıcıyı/'insan'ı merkeze alarak tasarlamasına zemin hazırlayan 'insanı merkezine alma' ve kullanıcıların tasarım sürecine katıldığı/katkıda bulunduğu 'katılımcı tasarım' olarak belirlenmiştir. Üçüncü bölümde iç mimarlıkta yer yapımı; hem iç mimarlığı sınırlandırılmış bir boşluk olarak kullanıcıların ihtiyaç ve istekleri, hem de kent ve iç mimarlığın arakesitinde kentsel iç mekanlar olarak çağın ve zamanın ruhunu dikkate alarak geliştirilen araştırma ve uygulamalar ekseninde ele alınmıştır. Örnek incelemelerinin amacı, yer yapımı stratejilerinin bir okuma aracı olarak kullanımına ilişkindir. Bu kapsamda Dünya ve Türkiye'den sekiz örnek, literatüre ve alansal gözleme dayalı olarak seçilmiş ve incelenmiştir. Bu örnekler; Köln, Almanya'da bulunan "Kolumba Müzesi"; Milano, İtalya'daki "Fondazione Prada"; Milano, İtalya bölgesinin düzenlenmesini kapsayan "Piazze Aperte 'Quadra' projesi"; Rijeka, Hırvatistan coğrafyasından "Level Up Sokak Pavyonu"; İstanbul, Türkiye'den "İstanbul Modern"; Brunswick, Avustralya'da bulunan "Teras Ev"; Melbourne, Avustralya'da RMIT Üniversitesi'ni kent ile birleştiren "Rodda Yolu Müdahalesi" ve Milano, İtalya'da tasarım haftası kapsamında öne çıkan "Milano Tasarım Haftası Enstalasyonu: 'Walk the Talk'" tan oluşmaktadır. Dördüncü bölümde; İstanbul'un Şişli ilçesine bağlı Feriköy semtinde bulunan ve tezin vaka çalışmasını oluşturan "Feriköy Su Deposu" ile ilgili çalışmalar yer almaktadır. Geçmişte su saatlerinin ve araçlarının tamir edildiği bir atölye olarak kullanılan Feriköy Su Deposu, günümüzde su saatlerinin depolandığı bir depo olarak kullanılmaktadır. Bu çalışma ile endüstriyel miras niteliği taşıyan su yapılarının yeniden kullanım potansiyeline dikkat çekilerek, Feriköy Su Deposu'nun sosyal, kültürel, ekonomik ve simgesel değerinin ön plana çıkarılması hedeflenmiştir. Tasarım önerisinin geliştirilmesinde, Feriköy Su Deposu için iç mimarlığa ve iç mekana özgü yer yapımı stratejilerinden 'yerin hikayesini anlatma', 'eski ve yeni arasında diyalog kurma', 'insanı merkezine alma' ve 'katmanlaşma (palimpsest)' stratejileri temel alınmış ve 'Su Müzesi' olarak yeni bir işlev verilmiştir. Yapının önünde yer alan park ve park alanının altında bulunan sarnıçlarla birlikte binanın kendisini ve yakın çevresini ele alan öneride, endüstriyel miras niteliği taşıyan yapılara modern çağın gereksinimlerini karşılayan interaktif bir müze kurgusu eklenmiştir. Tasarım önerisi, binanın farklı dönemsel özelliklerini göz önünde bulundurup yapının geçmiş hikayesini anlatarak; endüstriyel miras özelliğindeki yapıya eklenen unsurlarla eski ve yeni arasında diyalog kurarak; yeni dönem ekleri ile iç mekânda katmanlaşmayı sağlayarak ve günümüz ihtiyaçlarını karşılayan tutumuyla insanı merkeze alarak geliştirilmiştir. Beşinci ve son bölümde, tez çalışmasına ilişkin sonuçlar, çalışmanın kısıtları ve gelecek çalışmalara etkileri yer almaktadır. Çalışma kapsamında elde edilen sonuçlara göre iç mimarlık, sınırlandırılmış bir boşluk olarak ele alındığında yerin hikayesini anlatma, katmanlaşma ve eski ve yeni arasında diyalog kurma stratejilerinin ağırlık kazandığı görülürken, kentsel iç mekan olarak ele alındığında katılımcı tasarım stratejisi öne çıkmaktadır. İnsanı merkezine alan yer yapımı stratejisi ise her iki durumda da sözkonusudur. Ayrıca, yer yapımının iç mimarlıkla ilişkisinin ağırlıklı olarak kentsel iç mekanlar ile ilişkili olduğu, buna karşın iç mimarlığın sınırlandırılmış bir boşluk olarak ele alındığında da yer yapımı stratejileri ile anlamlı ilişkiler kurulduğu sonucuna varılmıştır. Tez çalışması ile örnek incelemeleri kapsamında iç mimarlıkta yer yapımına ilişkin bir okuma, tasarım önerisi özelinde ise bir tasarlama altlığı sunulmuştur. Çalışmanın kısıtını, incelenen örneklerin çoğunun literatüre dayalı bilgiler ışığında incelenmiş ve analiz edilmiş olması oluşturmaktadır. İç mimarlıkta yer yapımı stratejileri kullanılarak bir veya birden fazla strateji ile yerin hikayesini anlatan, mevcut binanın özgün özelliklerini yeni bina programı ile buluşturan ve bütünleştiren, kullanıcının ihtiyaçlarını göz önünde bulunduran bir yaklaşım geliştirmek mümkündür. Tez çalışması kapsamında belirlenen iç mimarlıkta yer yapımı stratejileri yeni okumalar ile çeşitlendirilebilir. Çalışmada, yer yapımı kavramının iç mimarlık ve iç mekan özelinde incelenmesi ve belirlenen stratejiler dikkate alınarak bir tasarım önerisi geliştirilmesi, disiplinlerarası ve/veya disipliner çalışmalara katkı sağlayacaktır. Bu kapsamda; belirlenen yer yapımı stratejileri göz önünde bulundurularak, tasarım stüdyolarında uygulamalar yapılabilir ve öğrencilere ve eğitmenlere farklı bakış açıları kazanmak/kazandırmak ve yerin ruhunu kavrama, anlama ve tasarlamak için bir altlık sağlanabilir. Ayrıca disiplinlerarası çalışmalarda, sanatçılar, tasarımcılar ve kullanıcılar bir araya gelerek kentsel çevrede kolektif üretimler yapabilir ve farklı bakış açılarının katılımı ile amaç ve anlam odaklı yer yapımı uygulamalarının artmasına katkıda bulunabilirler.
-
ÖgePalimpsest olarak iç mekanlar: Kültürel miras yapıları üzerine bir okuma(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024-07-01) Köprülü, Amara ; Cordan, Özge ; 418211001 ; İç Mimari Tasarım UluslararasıAntik çağda yazı yazmak için kullanılan malzemelerin değerinin artması, mevcut parşömenlerin yeniden yazılmasına yol açmıştır. Farklı zamanlara ait farklı yazı katmanları içeren bu parşömenler için Yunanca "palimpsest" kelimesi kullanılmaktadır. Palimpsestlerin yeniden keşfedilmesi, 19. Yüzyıl'da kimyagerlerin geliştirdiği kimyasallarla, parşömenin üst katmanındaki yazıya zarar vermeden altında saklanan eski yazıların ortaya çıkarılması sağlanarak gerçekleşmiştir. Kavramın metaforlaşarak yaygın kullanımının başlangıcı olarak De Quincey'in 1845 tarihli "Suspiria de Profundis" kitabı gösterilmektedir. Süreç içinde palimpsest, sadece üst üste yazılmış bir parşömen değil, aynı zamanda tasarım disiplinleri de dahil olmak üzere sanat disiplinleri gibi pek çok alanda kullanılan bir metafor olmuştur. Şehirler, binalar ve iç mekânlar eski ve yeni anlam katmanları içeriyorsa birer palimpsest olarak yorumlanabilmektedir. Böylece eski ve yeni iç içe geçmiş bir halde kimlik kazanmaktadır. Kültür, belirli bir grup veya topluluğun düşünce ve davranışlarını şekillendiren ve insanın tüm yaratımlarını kapsayan bir kavram olarak karşımıza çıkmaktadır. Mimari eserler de güzel sanatların bir parçası olarak, kültürün en önemli yansımalarından biridir. Kültürel yapılar, sadece inşa edildikleri dönemin özelliklerini yansıtan tarihi belgeler olarak değil, aynı zamanda zamanın izlerini taşıyarak yeni anlamlar ve değerler kazanan eserlerdir. Kişilerin yaşamlarını sürdürdükleri mekanlar, onlarla birlikte şekillenir ve yaşamlarının izlerini gelecek kuşaklara taşır. Bu doğrultuda tez çalışması, toplumların ortak hafızasını barındırmalarıyla yeniden kullanım çalışmalarında öne çıkan kültürel miras yapılarının iç mekanlarının palimpsest olarak okunmasına odaklanmakta ve yapısal bir analizden ziyade anlam temelli bir okuma çerçevesinin oluşturulmasını hedeflemektedir. İç mekanda palimpsest üzerine şekillenen çalışmanın literatür bölümünde kültür, kültürel miras, koruma ve yeniden kullanım ile ilgili olarak literatüre dayalı bilgiler verilmekte ve palimpsest kavramı ve kavramın farklı disiplinlerdeki izdüşümleri üzerinde durulmaktadır. Kültürel miras yapıları ekseninde daha derin bir kavrayış ve bütüncül bir okuma yapmak adına, üç adımlı bir okuma çerçevesi geliştirilmiştir. İlk olarak, Machado'nun (1976), binaların uyarlanarak yeniden kullanımının "korunmuş", "dönüştürülmüş" veya "reddedilmiş" olarak sınıflandırıldığı "Old Buildings as Palimpsest" makalesi, yeni ile harmanlanmış eski binalarda palimpsest okuması için kullanılmıştır. Bu adımda eski (geçmiş) anlamların nasıl ele alındığı incelenmektedir. İkinci olarak, bireye, duruma ve zamana göre değişen anlam, Merleau-Ponty, Lang, Grice ve Gendlin'in fenomenolojik tanımlarından yola çıkarak örtük ve açık anlam olarak gruplanmıştır. Son olarak, Gérard Genette'in (1982) "Palimpsestes" adlı kitabında açıklanan ve 'metinlerarasılık', 'yan metinsellik', 'yorumsal üst metinsellik', 'ana metinsellik' ve 'üst metinsellik' olarak sınıflanan beş metinsel aşkınlık türü, iç mekanın içerdiği yeni (şimdiki) ve eski (geçmiş) anlam katmanları arasındaki ilişkiyi açıklamak için incelenmiştir. Geliştirilen okuma çerçevesi, çalışmanın özgün değerini oluşturmaktadır. Bu kapsamda, Dünyadan ve Türkiye'den önemli tarihsel geçmişe sahip ve yeniden kullanım yoluyla yeni işlevler verilerek kullanılmaya devam eden sekiz kültürel miras örneği, okuma çerçevesini örneklemek, detaylandırmak ve proje aşamasında araştırmaya dayalı bir perspektif geliştirmek amacıyla geliştirilen palimpsest okuma çerçevesine göre incelenmiştir. Dünyadan seçilen kültürel miras örneklerini; Almanya'dan Nürnberg Dokümantasyon Müzesi ve Raichtag Parlamento Binası, İngiltere'den Bodmin Jail Oteli ve İsviçre'den Gundeldinger Feld kompleksi oluşturmaktadır. Türkiye'den seçilen dört örnek; İstanbul'da yer alan Arap Camii, Santral Enerji Müzesi, Popülist Bomontiada ve Türk ve İslam Eserleri Müzesidir. Tüm örneklerin iç mekana dair palimpsest okumaları yapılmış ve kolaj çalışmalarıyla görselleştirmeler yapılarak elde edilen bulgular yorumlanmıştır. İncelenen örneklerde, ulusal ve uluslararası örnekler arasında geçmiş anlam ve palimpsest katmanlarının deşifre edilmesi açısından bir fark bulunmamaktadır. Mekândaki farklılıkları ortaya çıkaran temel unsur, yapıların geçmiş hikâyeleridir. Değerlendirilen birçok örnekte geçmişin anlamı korunup dönüştürülürken, geçmişin reddedildiği örneklere nadiren rastlanmaktadır. Ayrıca açık anlam örtük anlama göre ön plandayken, geçmişle mesafeli bir ilişki kuran yan metinsellik, diğer metinsel aşkınlık türlerine göre daha az yaygındır. Çalışmanın vaka incelemesinde, İstanbul Galata'da bulunan St. Pierre Han için geliştirilen çerçeveye göre bir okuma yapılmış ve deşifre edilen palimpsest katmanlarına göre yapının bir bölümüne yeni işlev ile birlikte bir iç mekân tasarım önerisi geliştirilmiştir. Bu bölümde öncelikle yapının bulunduğu Galata semtinin tarihi, kültürel dokusu ve çok katmanlı yapısı incelenmiştir. Galata'nın süreç içindeki değişimiyle birlikte St. Pierre Han da farklı kullanımlara, kullanıcılara ev sahipliği yapmış ve farklı hikayelere tanıklık etmiştir. Mevcut durumun analizi ve iç mekana uygun işlev ve müdahalelerde bulunulan tasarlama sürecinde, eski binaların yeniden kullanımında tasarım sürecini yönlendiren ve özgün değeri yaratan geçmiş-bugün ilişkisinin kurgulanması sağlanmıştır. Çalışma sonuçlarına göre incelenen örneklerde, koruma ve dönüştürme genellikle birlikte ve yaygın, ancak geçmişin reddedilme durumu ise ideolojik çatışmalar nedeniyle yalnızca iki örnekte görülmüştür. Geçmişin korunması, dönüştürülmesi veya reddedilmesiyle ilişkili örtük ve açık anlamlar, geçmiş anlamların değerlendirilmesinde ve mekanların özgün değerlerinin ortaya çıkarılmasında rol oynamıştır. Örneklerde, açık anlamın örtük anlamdan daha yaygın olduğu görülmüştür. Yapı veya yapı komplekslerinin geçmişten kalan hikayelerinin günümüz hikayeleriyle uyumuna ve barındırdıkları geçmiş izlerin korunma derecesine bağlı olarak metinsel aşkınlık türleri farklılık göstermektedir. Metinsel aşkınlık türleri ile geçmişin korunmuş, dönüştürülmüş veya reddedilmiş olması arasında tutarlı bağlantılar olup olmadığını belirlemek için daha fazla örnek incelenmesi gerekmektedir. Okuma çerçevesini oluşturan tüm adımların, bazı örneklerde birlikte gerçekleşebildiği gözlenmiştir. Bir örnek hem korunmuş, hem dönüştürülmüş hem reddedilmiş olabilmekte ya da birden fazla kategori içerisinde yer bulabilmektedir. Bu çalışmada geliştirilen palimpsest okuma çerçevesinin, kültürel miras yapılarının dönüştürülmüş, reddedilmiş veya korunmuş iç mekânların palimpsest olarak yeniden okunması / yorumlanması / tasarlanmasına ve eski ve yeni bölümleri arasındaki açık ve örtük anlam katmanlarının bütüncül bir şekilde anlaşılmasına katkıda bulunacağı düşünülmektedir. Ayrıca okuma çerçevesi, tasarımcılara, akademisyenlere, eğitmenlere ve öğrencilere, eski ve yeni arasındaki ilişkiye dayalı olarak eski binaların uyarlanarak yeniden kullanımının tasarlanması ve mevcut yapı ile ilişki içinde yeni anlam katmanları yaratılması için olanak sağlayacaktır. Tasarım stüdyolarında, okuma çerçevesi kapsamında bir analiz ve tasarlama edimi gerçekleştirilebilir. Okuma çerçevesi iç mimarlık veya diğer disipliner bilgilerin katkısı ve katılımı ile gelecekteki akademik çalışmalar ile geliştirilebilir.
-
ÖgeSergileme amaçlı yeniden kullanım mekanlarında bir katman olarak renk(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024-07-03) Başar, Rezzan Ebru ; Dinçay, Demet Arslan ; 418211005 ; İç Mimari Tasarım UluslararasıYapılar, insan ihtiyacına ve kullanım amacına göre tasarlanır ve inşa edilir, ancak zamanla işlevleri değişebilir veya kaybolabilir. Süreç içerisinde kullanım amaçları değişse veya tamamen kullanılmaz hale gelse bile, fiziksel olarak varlıklarını sürdürebilmektedirler. Bu yapılar bireysel veya kolektif hafızanın somut bir ifadesi olarak geçmişe dair anıları ve olayları üzerlerinde barındırırlar. Günümüzde, tarihi yapıların korunması ve işlevsel hale getirilmesi, mimarlık ve iç mimarlık disiplinlerinde önemli bir konu haline gelmiştir. Geçmişin izlerini taşıyan tarihi yapılar, kültürel mirasın önemli bir parçası olarak kabul edilirler. Bu yapıların korunması ve sürdürülebilir şekilde kullanılması gerek tarihi değerlerin gerekse de çağdaş gereksinimlere yanıt verebilen işlevsel alanların yaratılması açısından büyük önem taşır. Kullanım kapsamında sergileme fonksiyonu gibi kültürel kullanımların sıklıkla tercih edildiği gözlenir. Sergileme mekanının kurgusunda ve tarihi dokuya eklemlenmesinde stratejik bir araç olarak renk, öne çıkmaktadır. İnsan, çevresinden aldığı verilerin büyük bir kısmını renkler aracılığıyla edinmektedir. Bu nedenle, yapılı çevre ile ilk karşılaşma ve edinilen izlenimlerin çoğu renklerle ilişkilidir. Bu kapsamda çalışma, iç mimaride güçlü bir potansiyel barındıran renklerin, bilinçli bir şekilde tasarıma entegre edilmesi gerekliliğini savunur. Tez çalışması toplam yedi bölümden oluşmaktadır ve birinci bölüm tezin amacını, kapsamını ve yöntemini içeren giriş kısmı ile başlamaktadır. İkinci bölümde renk kavramı fiziksel, fizyolojik ve semantik yönleriyle tanımlanmıştır. Renk teorileri üzerine yapılan araştırmaların tarihsel süreci detaylı bir şekilde aktarılmıştır. Renkleri net ve doğru bir şekilde aktarabilmek için Albert H. Munsell'in renk terminolojisi detaylı bir şekilde ele alınmış ve tezin tamamında bu terminoloji kullanılmıştır. Bölümün devamında renk, iç mimarlık disiplini kapsamında ele alınmıştır. Rengin mekân tasarımında kullanımının tarihsel gelişim sürecinden bahsedilmiş ve tezin ilk ölçeğini oluşturan renk planlama stratejileri detaylarıyla ele alınmıştır. Üçüncü bölümde sergileme mekanları ve bu mekanlardaki renk kullanımı konularına değinilmiştir. Tezin kapsamını, tarihi yapıların sergileme amacıyla yeniden kullanımı oluşturduğu için sergileme mekanları özelinde literatür taraması yapma gerekliliği duyulmuştur. Çalışma kapsamında sergileme ve sunum mekanlarına dair geliştirilen tasarım yaklaşımları ikincil değerlendirme kriteri olarak örnek analizlerinde kullanılmıştır. Dördüncü bölümde ise tarihi yapıların yeniden kullanımının tarihsel gelişim sürecine yer verilmiştir. Örnek analizlerinde üçüncül değerlendirme kriteri olan iç mimarlık ve tasarım için uyum stratejileri bölüm kapsamında incelenmiştir. Beşinci bölümde Türkiye'den ve İtalya'dan tarihi ve kültürel değerleri göz önünde bulundurularak bünyesinde sergileme barındıran altı yeniden kullanım örneği ele alınmıştır: İstanbul Arkeoloji Müzesi, Milano Fondazione Prada, Milano Pinacoteca di Brera ve Verona Castelvecchio Müzesi bünyesindeki kalıcı sergiler; İstanbul Tophane-i Amire Kültür ve Sanat Merkezi'ndeki Beymen markasına ait Golden Opulence adlı süreli sergi ve son olarak İstanbul Pera Müzesi bünyesindeki hem süreli hem de kalıcı sergiler. Örnekler, ikinci, üçüncü ve dördüncü bölümde teorik çerçevesi oluşturulan Edwards'ın (2011) renk planlama, Dean'in (2002) sergileme mekanlarında sirkülasyon yaklaşımları, Brooker'ın (2017) iç mimarlık ve tasarım için uyum stratejileri ile analiz edilmiştir. Altıncı bölüm, tezin uygulama çalışmasını kapsamaktadır. Tezde yapılan araştırmalar ışığında rengin potansiyelini açığa çıkaracak bir tasarım önerisi, Yedikule Hisarı'nın yeniden kullanım projesi kapsamında sunulmuştur. Tezin yedinci ve son bölümünde, çalışmanın sonuçları açıklanmıştır. Rengin iç mimarlık disiplini çerçevesinde potansiyelinden bahsedilmiş, yeniden kullanım yapılarının gündelik yaşama dahil edilmesinin gerekliliğinden ve rengin bu noktada etkili bir tasarım aracı olarak ön plana çıktığı vurgusu yapılmıştır . Tez çalışması sonucunda, tasarımcıların sergileme amaçlı yeniden kullanım mekanlarında renkten, sembolik yönü ile yararlanarak anlatıyı güçlendirdikleri, fon olarak kullanarak eseri vurguladıkları; ziyaretçiyi yönlendirme, mekânın işlevini pekiştirme, mekâna kimlik kazandırma konularında ise etkin sonuçlar aldıkları ortaya konulmuştur. Tüm bu veriler ışığında, sergileme amaçlı yeniden kullanım mekanlarında renk, ziyaretçi deneyimini zenginleştirici bir atmosfer katmanı olarak ön plana çıkmaktadır. Yapılacak sonraki çalışmalar için, iç mimarlık disiplini özelinde tek başına ele alınan rengin, ışık etkisi ile araştırılması da söz konusu olabilir.
-
ÖgeGündüzlü yaş alma mekanlarının evrensel tasarım prensipleri ve sürdürülebilir kalkınma amaçları çerçevesinde incelenmesi(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024-07-16) Şen, Elif ; Görgül, Emine ; 418201008 ; İç Mimari Tasarım Uluslararası20. yüzyılın başında gerçekleşen iki dünya savaşı sonucunda, erkek nüfusundaki düşüşe bağlı olarak doğum oranlarında azalma meydana gelmiştir. Savaşı takip eden yıllarda bilimsel gelişmelere bağlı olarak sağlık sistemlerinin ilerlemesini takiben hastalıkların teşhisi ve tedavileri kolaylaşmış ve ölüm oranları da azalmıştır. Ayrıca artan yaşam standartlarına bağlı olarak ortalama insan ömrünün uzadığı tespit edilmiştir. Doğum ve ölüm oranlarındaki düşüş ve insan ömrünün uzamasına bağlı olarak toplum içerisinde yaş almış bireylerin sayısı artmış ve bireylerin gereksinimlerine yönelik çalışmaların yapılması gündeme gelmiştir. Toplumsal yapıdaki dönüşüme bağlı olarak geniş aile yapısından çekirdek aile yapısına geçişle birlikte yaş almış bireylerin nerede ve nasıl yaş alacakları problemi ortaya çıkmıştır. Bu problemin çözümüne yönelik bakım modelleri geliştirilmektedir. Bireylerin yaşıtları ile birlikte huzurevlerinde yaşadığı yatılı bakımın yanında kendi konutlarında yaş almayı tercih eden bireylere yönelik gündüzlü bakım modelleri geliştirilmektedir. Gündüzlü bakım modelinde esas, konutlarında yaş almayı tercih eden bireylerin ayrımcılığa maruz kalmadan yalnızlaşmasının önüne geçebileceği sosyalleşme mekanlarının oluşturulması olmaktadır. Çünkü yaş almış bireyler, emeklilikle birlikte çalışma hayatından ayrılmasına bağlı olarak pek çok boş vakte sahip olmaktadırlar ve bu boş vakitleri nasıl geçirecekleri hayat kalitelerinin belirlenmesinde etkili olmaktadır. Yerinde yaşlanmaya bağlı olarak bireylerin konut dışına çıkması, hayata aktif katılım sağlaması başarılı ve sağlıklı yaşlanma süreçlerini desteklemektedir. Bu kapsamda bireylerin akranları ile sosyalleşebileceği, üretimler yaparak vasıfsız etiketinden kurtulabilecekleri, fiziksel ve psikolojik olarak iyi hissetmelerini destekleyecek aktivitelere ihityaçları vardır. Bu aktiviteler, ulusal ve uluslarası çalışmalarda desteklenirken Türkiye'de yaşlı destek merkezleri üzerinden yürütülmektedir. Yaşlı destek merkezleri ASHB ve yerel yönetimler üzerinden yaş almış bireylerin aktif kalma süreçlerine hizmet eden mekanlardır. Tez araştırması kapsamında Sakarya ilinde bulunan ve bakanlık tarafından YADES programı ile desteklenen belediyeye bağlı Sakarya Yaşlı Destek ve Koordinasyon merkezi üzerinde incelemeler yapılmıştır. Araştırmanın çerçevesi kanıta dayalı tasarım yaklaşımı kapsamında kurulmuştur. Yaş almış bireylerin hepsine ortak hizmet verilen mekanlar, hizmet veren yetişkin bireyler ile hem 65 yaşında hem 85'li yaşlarda bireyler tarafından kullanılmaktadır. Bu noktada mekanın herkes için eşitlikçi ve adil bir yaklaşımla tasarlanmış olması gerekmektedir. Farklı hareket kabiliyetine sahip bireylerin mekanı kullanımı oraya geliştirdikleri aidiyet duygusunu etkilemektedir. Yaş almış bireylerin iyi olma halini destekleyecek gündüzlü yaş alma mekanlarının tasarımına yönelik incelemeler yapılırken uluslarası üç, ulusalda iki örnek seçilmiştir. Yerelde seçilen Kadıköy Sosyal Yaşam evine ait iki farklı mahallede bulunan yapılar ele alınmıştır ancak işleyiş programları ve idari birimlerinin aynı olması sebebiyle ayrıca başlık açılmamıştır. Bu kapsamda toplamda altı farklı yapı incelenmiştir. Örneklerin seçiminde, verilen işlev ve yapının mevcut bir yapıdan dönüştürülmesi ile sıfırdan inşa edilmesi kriterleri göz önünde bulundurulmuştur. Bu kapsamda seçilen örneklerin ikisi katılımcı yaklaşımla işlevi değiştirilmeden yeniden tasarlanan yapı, diğer dört tanesi sıfırdan inşa edilen yapılardır. İşlev olarak gündüz bakım hizmeti vermesi ve ek işlev olup olmamasına göre sınıflandırma yapılmıştır. Görsel arşiv üzerinden yapılan incelemeler evrensel tasarım prensipleri ve BM Sürdürülebilir Kalkınma amaçları kapsamında değerlendirilmiştir. Elde edilen veriler kapsamında matris tablosu oluştularak altı yapı özelinde prensiplerin ve amaçların sağlanma sıklığı saptanmıştır. İncelenen altı örnek üzerinden elde edilen bulgular kapsamında Sakarya YADEM yapısı değerlendirilmiştir. Sakarya YADEM örneklemi üzerinde yapılan değerlendirmede odak gruplar ile yapılan görüşmeler ve gözlem sonuçları esas alınmıştır. Görüşmeler öncesinde İstanbul Teknik Üniversitesinden etik onay alınmıştır. Görüşmeler kapsamında mekanın yeterliliği ve fiziksel özelliklerinin farklı yaştaki kullanıcılar üzerindeki etkisi keşfedilmiştir. Görüşmelerin analizinde tematik kodlar oluşturularak yaşlı destek merkezlerinin tasarımında dikkat edilmesi gereken fiziksel standartların tespiti amaçlanmıştır. Yaş almış bireylerin sosyalleşmesine yönelik oluşturulan yaşlı destek merkezlerinin tasarımında eşit ve adil yaklaşımla hareket edilmesi gerektiği saptanmıştır. Ulrich destekleyici tasarım yaklaşımı ile değerlendirilen görüşmelerde yapının ulaşımı kolay, erişilebilir ve doğal peyzaj unsurları ile etkişleşim halinde olmasının yaş almış bireyler tarafından teşvik edici olduğu söylenebilir. Farklı fiziksel ve psikolojik kabiliyetteki bireylerin kullanımında olan yapılarda ayrımcılığa izin vermeyen tasarım yaklaşımlarının uygulanması gerektiği düşünülmektedir. Kültürel ve sosyo-ekonomik birikim bireylerin yaş alma merkezlerinden beklentisini değiştirebilmektedir. Yaş alma mekanlarının değişen jenerasyonun gereksinimlerine bağlı olarak nasıl olması sorusuna yanıt arayan bu tezin gelecek araştırmalara altlık olması ve literatürdeki boşluğa katkı sağlaması amaçlanmaktadır.