LEE- Müzikoloji ve Müzik Teorisi-Doktora
Bu koleksiyon için kalıcı URI
Gözat
Yazar "Dişiaçık Doğrusöz, Nilgün" ile LEE- Müzikoloji ve Müzik Teorisi-Doktora'a göz atma
Sayfa başına sonuç
Sıralama Seçenekleri
-
ÖgeKemal İlerici Mektupları ve Türk müzik modernleşmesi(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2023-05-26) Pelen, Semih ; Dişiaçık Doğrusöz, Nilgün ; Bayraktarkatal, Ertuğrul Melik ; 414162004 ; Müzikoloji ve Müzik TeorisiTürkiye'de 'modernleşme' sözü, geleneksel toplum anlayışından koparak Avrupa'yı esas alan bir toplum anlayışına geçmeye, yani mod değişikliğine işaret etmektedir. Osmanlı-Türk toplumunda modernleşme, medeniyet ve kültür arasında bir ayrım gözetilip gözetilmemesine bağlı olarak tarihsel süreç içerisinde iki farklı şekilde ele alınmıştır. Bazı tarihçilere göre Atatürk inkılaplarına kadar olan süreçte medeniyet ve kültür arasında bir ayrım gözetilerek, modernleşme yalnız teknikte ve usûllerde arzulanmıştır. Buna göre Atatürk ile beraber ise böyle bir ayrımın gözetilmediği topyekün bir değişmenin uygulamaya konulduğu kabul edilir. Kemal İlerici'nin hayatına bakıldığında ise kişliğinin şekillendiği çocukluk ve gençlik yıllarının, çoklu düşünce ortamının etkilerinin yoğun hissedildiği bu geçiş süreci ile kesiştiği görülmektedir. Bu sebeple, İlerici'nin söylemlerinde olduğu gibi en bilinen eseri olan 'dörtlü armoni' sisteminde de bu dönemin izlerini görmek mümkündür. İlerici'nin armonik sistemi, müzik reformu konusunda ileri sürülmüş arzulardan biri olan 'Türk müziğinin kendi bünyesinden türetilecek bir çok seslilik' anlayışının ilk kez sistematik bir biçimde vücut bulmuş halidir. Dolayısıyla bu sistem sadece Türk müziğine kendi bünyesinden çıkmış bir armonik yapı kazandırmak konusunda ilk kez somut ve sistematik bir yöntem önermiş olmasından değil, birçoğu İlerici'nin öğrencisi olmuş kuşak bestecilerinin eserlerine kaynaklık etmiş olduğu gerçeği ve bunun Türk müzik yaşamının şekillenmesindeki etkileri bakımından da önem taşır. Bu açıdan, böyle bir armonik sistem icadını hazırlayan toplumsal koşulların aydınlatılması, Türk müzik modernleşmesi sürecinin daha iyi anlaşılabilmesi ile çift yönlü bir ilişki içerisindedir. Kemal İlerici'nin –gerek müzik gerekse müzik dışı konuları içeren– çeşitli isimlerle birçok mektuplaşmasının olduğu ve bu mektupların önemli bir bölümünün onun tarafından not defterlerine, nispeten daha küçük bir kısmının ise folyo kağıtlara kopya edilmiş olduğu görülmektedir. Bu mektuplar arasından çalışmada kullanılmak üzere seçilenler tasnif edilerek özetlerine yer verilmiş, yapılan ön inceleme sonucunda ise İlerici'nin, söylemlerinde sıkça ikili zıtlıklardan yararlanmış olduğu gözlemlenmiştir. Bu durumun ise, eskilerin 'hikmet-i vücut' olarak adlandırdığını söylediği 'varoluş nedeni'nin onun tarafından 'zıtlık kanunu' olarak yorumlanmış olması ile ilişkili olduğu anlaşılmaktadır. Ona göre hayat eşit olmayan iki zıttın mücadelesidir ve bu yasa her alanda hüküm sürmektedir. Diğer bir deyişle, hayattaki hareketi ve ilerlemeyi meydana getiren, zıtların mücadelesidir. İlerici'nin hayat felsefesinin merkezinde yer aldığı anlaşılan bu zıtlık düşüncesinin, en önemli eseri olan armonik sisteminin çıkış noktasını oluşturduğu gibi ona meşruiyet kazandırma yolunda verdiği mücadelenin de temel gerekçesini oluşturduğu anlaşılmıştır. Yürütülen söylem analizi ile onun zıtlıklarla kurduğu bu ilişkinin derinine inilerek işaret ettiği saklı anlamlara ışık tutulmuş; böylece, Türk müzik modernleşmesi süreci içerisinde Kemal İlerici'nin durduğu özel konum ortaya çıkartıldığı gibi bu süreçte yaşananlar da farklı bir açıdan ele alınmıştır.
-
ÖgeKültürlerarasılık ekseninde Nevbet-i Müretteb'in farklı coğrafyalardaki izleri üzerine bir inceleme(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2022-11-11) Alemli, Ali İhsan ; Dişiaçık Doğrusöz, Nilgün ; 414172009 ; Müzikoloji ve Müzik TeorisiTürk müzik kültürü tarihinde müziğin sistematik yapısında zaman zaman çeşitli değişmeler meydana gelmiştir. Uzun bir süreç içerisindeki bu değişmeler Türk müzik kültürünü şekillendirmiş ve bugünkü hâline büründürmüştür. 10. yüzyılda sesin oluşumunu cisimlerin birbirlerine vurulmasıyla ifade eden Farabî, Horasan Tanburu üzerinde 17'li ses sistemini kurmuştur. Sonraki dönemlerde bu ses sistemi, Urmevî, Merâgî, Yusuf Kırşehrî, Hızır bin Abdullah gibi müzik nazariyatçılarının eserlerinde karşımıza çıkmaktadır. Farklı dönemlerde ve coğrafyalarda bu sistem temelinde çeşitli tür ve formlar ortaya çıkmıştır. Makam müziği tarihinde uzun yıllar etkin olan ve müzik çevrelerinde gerek bestelenişi gerekse de icrasıyla itibarlı bir yere sahip olan 'nevbet-i müretteb' de bunlardan biridir. 'Nevbet-i müretteb', önceleri dört bölümden oluşmuş daha sonra Abdülkādir Merâgî'nin beş bölüm olarak bestelediği; bazı müzikologların bir çeşit 'süit'e benzettiği bir müzik türüdür. Bu müzik türünde dikkat çeken temel özellikler bölümlerin tek makamda bestelenmiş olması ve icranın ağır tempodan başlayarak gitgide hızlanan bir yapı sergilemesidir. Özellikle 15. yüzyıl 'edvâr' kitaplarında detaylı teorik açıklamalarına rastlanan 'nevbet-i müretteb', İran ve Anadolu yazılı müzik kaynaklarında saray ve çevresinden ilgi gören son derece itibarlı bir müzik türü olarak ele alınmıştır. Anadolu'da müzik teorisi alanında yazılmış ilk eser olan Yusuf Kırşehrî'nin 'edvâr' kitabında kısmen; yine çağdaşı olan Abdülkādir Merâgî'nin Câmiu'l-elhân, Makāsıd'ül-elhân ve Fevâid-i aşere adlı eserlerinde geniş açıklamaları olan ancak bir ezgi örneği bulunmayan 'nevbet-i müretteb'e; 'metinlerarası ilişkiler' neticesinde farklı yazarların eserlerinde de rastlanmaktadır. Tez çalışmamızda Seyyid Şerîf Cürcânî, Yusuf Kırşehrî, Abdülkādir Merâgî, Benâi, Hızır bin Abdullah, Alişah bin Hacıbüke, Seydî ve Necmeddin Kevkebî'nin eserlerindeki 'nevbet-i müretteb' açıklamaları 'metinlerarasılık' yaklaşımıyla irdelenmiştir. 'Nevbet-i müretteb'in 16. yüzyıla kadar saray ve müzik çevrelerinde rağbet görmesine karşın, 16. yüzyıl itibarıyla adından söz edilmemesi bu tezin ana problemini oluşturmaktadır. Elimizde bulunan kaynaklarda 'nevbet-i müretteb'in sadece teorik bilgilerine ulaşılabilirken bazı güfte mecmualarında da 'nevbet-i müretteb' bestelerinin sözleriyle birlikte makam ve usûlleri hakkında bilgi sahibi olunmaktadır. Günümüzde sadece teorik bilgilerine sahip olabildiğimiz 'nevbet-i müretteb'in elimizde bir nota örneği bulunmamaktadır. Yapılan bu tez çalışmasına temel teşkil edecek sorular şunlardır: 'Nevbet-i müretteb'in tarihsel süreç içinde ortaya çıkışı, serüveni ve değişmesiyle birlikte farklı kültürlerdeki yansımaları ne şekilde meydana gelmiştir? Çeşitli 'edvâr' kitaplarında teorik açıklamaları olan; çeşitli güfte mecmualarında güfte, makam ve usûlleri hakkında bilgiler olan 'nevbet-i müretteb' yeniden canlandırılabilir mi? Bu tez çalışmasında temel olarak 'karma yöntem' araştırmaları çerçevesinde, kaynaklardan bilgi tarama, sınıflandırma, elde edilen bulguların sistemleştirilerek sunulması ile 'nitel araştırma yöntemi' kullanılmıştır. Yine bu çalışmada 'nevbet-i müretteb'in farklı kültürlerde nasıl bir değişime uğradığının 'kültürlerarasılık' ve 'metinlerarasılık' kavramları açısından değerlendirmeleri yapılmıştır. 'İlişkisel araştırma teknikleri' ve 'nedensel karşılaştırma araştırma teknikleri'nin de öne çıktığı bu çalışmada 'nevbet-i müretteb' türüne tarih, müzikoloji, edebiyat ve sosyoloji alanları çerçevesinde disiplinlerarası yaklaşılmıştır. Bu araştırma sonucunda 'nevbet-i müretteb'in kültürlerarası etkileşimler neticesinde bir değişmeye uğradığı tespit edilmiştir. Bu değişmeler, geniş bir coğrafyaya yayılarak farklı kültürlerde farklı isimlerle karşımıza çıkmaktadır. 'Nevbet-i müretteb'; Mağrip ülkelerinde 'nuba', 'al ma'luf', 'al-âla', Türkiye'de 'fasıl', Suriye ve Mısır'da 'vaslah', İran'da 'destgâh', Azerbaycan'da 'mugam', Özbekistan ve Tacikistan'da 'makam' (şeşmakam), Malezya'da 'nobat', Doğu Türkistan'da 'mukam' olarak kendini gösterir. 'Nevbet-i müretteb'in çıkış noktası için, bahsi geçen türlerin en eskisi olarak yazılı kaynaklarda 8. ve 9. yüzyıllarda karşılaştığımız 'nuba'yı göstermek mümkündür. Ayrıca tez çalışmamızda Nuruosmaniye Kütüphanesi 3135 numaralı güfte mecmuasında güftesi bulunan Abdülkādir Merâgî'nin 'kûçek makamı'ndaki 'nevbet-i müretteb' eseri 'sakîl-i evvel usûlü'yle yeniden bestelenmiştir. Bu beste denemesinde kullanılan 'kûçek makamı', son zamanlarda besteciler tarafından tercih edilmemiş; yine kullanılan 'sakîl-i evvel usûlü' de tamamen unutulmuş bir usûldür. Bu deneme, tarihî müzikoloji çalışmalarında nota örneği bulunmayan eserlerin; eldeki veriler ışığında yeniden canlandırma yöntemiyle vücuda getirilmesi için bir zemin hazırlayabilir. Bu tez çalışmasının eksenini oluşturan 'nevbet-i müretteb' müzikolojik olduğu kadar toplumsal etkilerle de çeşitli kültürlerde farklı isimlerle varlığını sürdürmüştür. Bu etkilerin, toplumun her kademesinde gerek iktidar çevresinde gerekse de halk içinde çeşitli yansımaları olmuştur. Bu araştırmada 'nevbet-i müretteb'; farklı coğrafyalarda girdiği reaksiyonlar sonucu uğradığı değişmelerle müziğin hem etkileyen hem de etkilenen bir olgu olduğunu bize göstermektedir. "Bir memleketin nasıl yönetildiğini anlamak istiyorsanız müziğine kulak veriniz." diyen Konfüçyüs ve "Müzik ileriyi görür." diyen Jacques Attali müzik ve müziğin toplumsal bağlarını tek cümleyle özetler.
-
ÖgeOn beşinci yüzyıl edvar yazarlarının metinlerinde müzik ve kozmogoni ilişkisi(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2022-04-05) Çiçek, Doğuş ; Dişiaçık Doğrusöz, Nilgün ; 414162002 ; Müzikoloji ve Müzik TeorisiOn beşinci yüzyıl edvar kitapları, bulundukları dönemin tarihsel olarak çok daha öncesine dayanan kaynaklardan yüzyıllar boyunca yapılan çevirilerin bir uzantısı olarak karşımıza çıkarken, içerdiği çeşitli pasajlarla dönemin bilme biçimine uyumlu özgün ifadelere de yer vermektedir. Mevcut çalışmamızda bu eserlerin, dönem yazarlarının evreni algılayış biçimini anlamamıza ve kullandıkları yazı dilini anlamlandırmamıza yarayacak pasajları izole edilmiş ve bu pasajlar üzerinden metin temelli bir anlam araştırması yapılmıştır. Müzik teorisini odak noktasına oturtmasına rağmen bilimsel bilgi olarak isimlendirebileceğimiz müspet yapıları, kültür ve algılayış gamının tam ters yönündeki dogmatik hermetisizm ile bağdaştıran metinlerin özellikle belirli yazarların elinden çıkmış olması, bu alimlerin ifade yöntemlerini diğerlerinden ayrıştırarak mercek altına alma gerekliliğini beraberinde getirmektedir. Bu nedenle on beşinci yüzyıl edvar yazarları, günümüzde genel kanı itibarıyla "ilim erbabı" ve "iş erbabı" olarak iki temel sınıfa ayrılsa da bahsi geçen iki kategorinin geçirgenlik emareleri gösterdiğini ifade etmek yerinde olacaktır. Müspet açıklayıcılık ile aktarım yapan edvar yazarları, müzik teorisini net bir dil kullanarak ve neden/sonuç ilişkileri temelinde okuyucunun aklında adeta gerçekçi bir tablo çizercesine kaleme alırken, mistik bir ezoterizmi benimseyen edvar yazarları, gerek çevirisini yaptıkları hermetik temelli metinlerin, gerekse dönemin bilme biçiminin getirisi olan enformasyonun sorgulamasını yapmadan, didaktik ve dogmatik bir üslupla eser vermiştir. Esasen temelde açıklanmaya çalışılan konu -müzik- sabit kalmak üzere yazarların seçtiği ifade biçemleri dönemlerinin evreni anlamlandırma alışkanlıklarıyla paralellik gösterdiği için bu tip sınıflandırmaların, araştırma konusuna uzak bir tarihten bakan araştırmacılar tarafından anlamlandırma yöntemlerinde araç olarak kullanılmaktadır. Çeşitli dönemlerin evren modeli ve yaratılış mitolojilerinin ilmî çalışmalara sirayet etmesi, varoluşu anlamlandırmaya çalışan, felsefeye komşu zihinsel egzersizlere sebebiyet vermektedir. İrfan alanlarının, yaratılışın temel direklerini açıklayıcı unsurlar olarak kullanması sonucunu doğuran bu düşünme şekli zaman içinde çeşitli suretlere bürünebileceğinden, bu suretlerin özündeki düşünme alışkanlıklarının mümessili olan alimler de belirli fikrî cephelerde yerleşik olarak algılanabilmektedir. Lakin bu değişimler ani sıçramalar şeklinde değil kademeli gerçekleştiği için çeşitli cephelerden beslenerek söylemde geçirgenlik sağlayan ara durakların mevcudiyetinden bahsetmek mümkün olabilmektedir. Bu nedenle on beşinci yüzyıl edvar yazarlarını ilim ve iş erbabı şeklinde katı bir ayrıma tabi tutmak yerine mevcut tezde söylem farklarının belirginliği ön plana çıkarılmakta, bu sayede fikrî cepheler arasındaki geçirgenlik olasılığı tamamıyla göz ardı edilmemektedir. Tezde on beşinci yüzyıl edvar yazarlarının büyüteç altına alınmasının nedeni, bu metinlerin dönemin bilme biçimini ve müzik ile evren anlayışının tümleşik bir yapı olarak kabul edildiğini net bir biçimde açıklıyor oluşudur. Çalışmanın üzerine yükseldiği altı edvar kitabı, Seydî'nin El-Matlâ'sı, Yusuf bin Nizameddin Kırşehrî'nin Risale-i Edvar'ı, Ahmedoğlu Şükrullah'ın Risale Min İlmi'l-Edvar'ı, Kadızâde Tirevî'nin Risale-i Musikî'si, Hızır bin Abdullah'ın Kitabü-l Edvar'ı ve son olarak her ne kadar müzik teorisini dairelerle anlatmış olmasa da hermetik ifadeler barındırması ve kozmogonik bakışının diğerleri ile paralellik göstermesi sebebiyle Bedr-i Dilşâd'ın Muradnâme'sidir. Yukarıda listelenmiş olan eserlerin müzik ve kozmogoni içeren pasajları tez içinde izole edilmiş biçimde okuyucuya sağlanmıştır. Elde edilen bu varaklar üzerinde yorumlanan pasajlar işaretlenmiş ve çeviri yazı şeklinde sunulmuştur. Alıntılanan varakların altına eklenen çeviri yazıların kaynağı, her edvar kitabı için açılan hususi başlıklar altında belirtilmiştir. Tezin odak noktası edvar kitaplarında mevcut kozmogoninin kökeni olduğundan çevriyazılar alıntılanırken orijinal kaynağındaki transkripsiyon alfabesi kullanılmamıştır. Bunun yerine, anlamı etkileyeceği ya da telaffuz hatası nedeni ile yanlış yorumlanabileceği düşünülen makam, perde, müellif ve eser isimler gibi kelimelerde telaffuzu yönlendirerek okumayı kolaylaştırılacak tadilatlar gerçekleştirilmiştir. Çeviri yazıları alıntılanan varaklar belirli kuram ve kavramlar temel alınarak yorumlanmış ve bu sayede metin üzerinden anlamlandırma yoluna gidilmiştir. Bu işlem sırasında günümüzün evren anlayışı ile kıyaslamadan ve bu bakış açısı ile bir yargıya varmaktan kaçınan ve dönemin bilme biçimini, bilimsel bir ilerleyişin o günkü fotoğrafı olarak ele alan bir üslup benimsenmiştir. Episteme (bilme biçimi), işlevselcilik ve hermetik açıdan değerlendirilen pasajlar aynı zamanda kendi dönemlerinden çok daha önce kaleme alınmış eserlerin içerik ve üsluplarıyla metinler arası bir karşılaştırma ile gerek coğrafi gerek kültürel açıdan konumlandırılmıştır. Edvar kitapları günümüzde genellikle bulundukları dönem ve yazarın özgün tutumunu yansıtan ögeler olarak değerlendirilmekte ve bu değerlendirme şekli ile kıskaca alınan edvar kitapları, gerçekte izini taşıdıkları kültür ve tarihsel birikimden ayrıştırılmaktadır. Tezin amacı, daha önce belirtilmiş olan karşılaştırmalar ve anlamlandırmalar üzerinden edvar kitaplarındaki metinlerin esasen çok daha geniş bir coğrafya ve çok daha çeşitli kültürel cephelerin kümülatif bir çalışması olarak görülmesini sağlamaktır. Bu sayede mistik ezoterizmi benimseyen on beşinci yüzyıl edvar yazarlarının eserleri, sadece bulundukları coğrafyanın entelektüel zenginliği olarak kültürel bir fanus içinde hapsedilmek yerine, Anadolu topraklarında da mirasçısı olduğumuz insanlık tarihinin mihenk taşlarından biri olarak kadim uygarlıkların ve ardından bizlerin omuzları üzerinde yükselmeye devam edecektir. Bahsi geçen konumlandırma sonucunda edvar kitapları üzerinde üretilen bu yeni bakış açısı ile sorulabilecek yeni sorular ve açılacak yeni araştırma alanları hem daha geniş hem de daha sağlam bir temel üzerine inşa edilebilecektir.