LEE- İşletme-Doktora
Bu koleksiyon için kalıcı URI
Gözat
Yazar "Gümüştaş, Cihangir" ile LEE- İşletme-Doktora'a göz atma
Sayfa başına sonuç
Sıralama Seçenekleri
-
Ögeİş sağlığı ve güvenliği bağlamında örgütsel güven ve güvensizliğin öncülleri: Örgütsel ve kurumsal etkiler(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2021-06-01) Gümüştaş, Cihangir ; Akdoğan, Fatma Küskü ; 403162006 ; İşletmeKısa vadede şirketler için zaman ve maliyet baskısı yaratan iş güvenliği önlemlerinin alınmaması ya da yüzeysel olarak uygulanması, uzun vadede hem şirketler için hem de çalışanları için çok daha büyük maddi ve manevi kayıplara yol açabilmektedir. Her ne kadar devlet tarafından zorlayıcı ve bağlayıcı iş güvenliği yasaları çıkartılsa da Türkiye'de iş kazalarına bağlı ölüm sayıları her yıl artış göstermektedir. Buradan hareketle, bazı önemli sorular ortaya çıkmaktadır. Devlet tarafından iş sağlığı ve güvenliğini artırmak için birçok zorlayıcı yasa çıkartılıp yaptırımlar oluşturulurken, şirketler bu önlemleri almakta neden bu kadar isteksiz davranmaktadırlar? Şirketler kazaların olacağını ön görme konusunda sorunlar mı yaşamaktadır? Yoksa şirketler aslında ileriyi öngörebilmekte, ancak gerekli önlemleri alma konusunda isteksiz mi davranmaktadırlar? Diğer yandan, yasal düzenlemelere rağmen, örgütlerin ileride oluşabilecek kazalara yeterince önem vermeyip gerekli önlemleri almamaları, çalışanların örgütlerine güvensizlikleri açısından ne tür sonuçlar doğurmaktadır? Bu sorulara yanıt verebilmek amacıyla, bu tezin ilk aşamasında örgütsel güvensizlik kavramı keşifsel bir yaklaşımla ele alınmış ve kavramın Türkiye'de iş güvenliği alanındaki öncülleri incelenmiştir. Yönetim alanındaki birçok kavram, refah toplumunu temsil eden batılı ülkelerde (özellikle Kuzey Amerika bağlamında) geliştirilmiştir ve genellikle Kuzey Amerika merkezli varsayımlar (bireycilik, düşük güç mesafesi ve refah toplumu gibi) üzerine temellendirilmektedir (Tsui, 2007; Wasti ve diğ., 2011). Bu sebepten ötürü, kavramların diğer bağlamlara aktarılmasında anlam ve ölçüm açısından zorluklar ortaya çıkmaktadır. Bu amaç doğrultusunda, örgütsel güvensizlik kavramı kendine özgü dinamikleri olan bir çevre ülke olan (Üsdiken, 2014) Türkiye'de keşfedici bir bakış açısıyla ele alınmıştır. Ayrıca, güven ve güvensizlik kavramlarının iki farklı kavram olup olmadığı tartışmalarından ötürü, son zamanlarda ilgili yazında güvensizlik kavramının öncüllerinin ayrıca incelenmesi gerekliliği vurgulanmaktadır (Guo ve diğ., 2017). Bu amaç doğrultusunda, konu ile ilgili en fazla ve güvenilir bilgiye sahip olduğu düşünülen iş sağlığı ve güvenliği (İSG) uzmanları ile iş sağlığı ve güvenliği ön lisans programlarında ders veren akademisyenlerden online soru formu aracılığıyla toplanmıştır. Linkedin sosyal ağ platformu kullanılarak 212 kişiye ulaşılmış (189 İSG uzmanı, 23 Akademisyen) ve veri toplanmıştır. Katılımcılara açık uçlu sorular şeklinde; (1) kazalarının önlenmesinde çalışanların kurumlarına duydukları güvenin rolü olup olmadığı ve nedenleri, (2) iş kazalarının önlenmesinde çalışanların amirlerine duydukları güvenin bir rolü olup olmadığı ve nedenleri, (3) Türkiye'de yüksek güvenlik gerektiren sektörlerde çalışanların örgütlerine duydukları güvensizliğin nedenleri ve (4) bu güvensizliği gidermek için neler yapılabileceği sorulmuştur. Elde edilen sonuçlara Hsieh ve Shannon'ın (2005) önerdiği şekilde içerik analizi uygulanmıştır. Özetle, tüm yanıtlar çevrimiçi (online) olarak kaydedilmiştir ve yazılı hale getirilmiştir. Akabinde, transkriptler ve ilgili yazın okunmuş ve akabinde verileri sistematik olarak özetlemek için kodlama kılavuzu tasarlanmıştır. Kodlama kılavuzu oluşturulurken hem ilgili yazın hem de elde edilen veri setinden yararlanılmıştır. İki bağımsız kodlayıcı, kodlama kılavuzuna uygun olarak 204 katılımcının geçerli yanıtından toplam 632 ifade kaydetmiştir. Devamında, kaydedilen ifadeler, kodlayıcılar tarafından kodlama kılavuzuna göre ilgili sınıflandırmayla eşleştirilmiştir. Her iki kodlayacının aralarındaki uyumu görebilmek adına, kodlayıcılar arası tutarlılığı ölçen Krippendorff katsayısı hesaplanmış ve 0.768 olarak bulunmuştur. Bu oran keşifsel nitelikte çalışmalar için kabul edilebilir en düşük güvenirlik değerinin (0.667) üzerindedir (bkz: Krippendorf, 2018). İçerik analizi sonuçlarına göre, Mayer ve diğ. (1995) tarafından güven öncüllerini belirlemek için oluşturulan yetenek, iyi niyet ve dürüstlük modelinin zıttı olan yeteneksizlik, kötü niyet ve aldatma boyutları Türkiye'de iş güvenliği alanında örgüte duyulan güvensizliğin öncülleri olarak bulunmuştur. Ayrıca, bu üçlüye ilave olarak, çevresel etkenler isimli bir dördüncü boyut da elde edilmiştir. Araştırma bulguları her ne kadar Mayer ve diğ. (1995) modeliyle örtüşse de, araştırma sonuçlarında bağlamın etkisinin hissedilir olduğu görülmüştür. Örneğin, kötü niyet öncülünün güvensizlik gelişimindeki en önemli etken olarak ortaya çıkması (%56.8), Türkiye'de yerleşik olan toplulukçu normların etkisiyle açıklanabilir. Ayrıca, yazında duygu odaklı güven (affect-based-trust) tanımı ve ölçümünde işyerindeki ilişkilere odaklanılırken (McAllister, 1995), hijyen faktörlerinin çok önceden çözüldüğü varsayılmaktadır. Bununla birlikte, çalışmamızın en önemli bulgularından biri, hijyen faktörlerinin örgütsel güvensizlik oluşumu üzerinde göze çarpan etkisinin bulunmasıdır. Ayrıca, çalışmamız yazındaki daha önceki çalışmalarla kıyaslandığında (ör. Gunningham ve Sinclair, 2011) devletin iş güvenliği önlemlerini uygulamadaki yetersizliği, aile işletmesi olma ve örgütlerin kendilerini paydaşlarına iş güvenliği önlemlerini alıyormuş gibi göstermeleri gibi bağlama özgü etkenler öne çıkmaktadır. Diğer yandan, analiz sonuçlarına göre, güvensizliğin giderilmesi için bulunan stratejiler devlet denetimi ve teşvikleri, şirket güvenliği liderliği, temel haklar ve çalışma ortamındaki gelişmeler, organizasyonel yapıdaki iyileştirmeler ve çalışanlara değer vermek şeklindedir. Araştırmamıza göre, en önemli ve araştırma bağlamına özgü unsur, devletin rolünün ve öneminin öne çıkmasıdır (%36,5). Daha önce de tartışıldığı gibi, Türkiye'de ücretler ve sosyal güvenlik gibi konular, kuruluşların takdirine bırakılmıştır ve devlet halen Türkiye'deki iş ortamını şekillendirmede baskın aktördür (Buğra, 2017). Bu nedenle, katılımcılar, kuruluşların güvenli bir ortam oluşturmak için harekete geçmesini beklemek yerine, devletin işyeri güvenliği konusunda harekete geçmesinin daha temel ve olumlu çözümlere yol açabileceğini düşünüyor olabilirler. Birinci çalışmada elde edilen sonuçlar doğrultusunda nicel bir araştırma modeli oluşturulmuş ve test edilmiştir. Çalışma 1'de elde edilen sonuçlara göre, örgütsel güvensizliğin oluşumunda örgüte dair özelliklerin yanı sıra, dış çevreden kaynaklanan unsurların da rolü olduğu görülmüştür. Bu bulgular ışığında, Çalışma 1'de elde edilen sonuçları daha iyi anlayabilmek amacıyla Kurumsal Kuram, Yönetsel Miyopluk ve Güvenlik İklimi kavramlarından yararlanılmıştır. Güvenlik iklimi, "güvenlik politikaları, uygulamaları ve süreçlerine dair örgüt çalışanları tarafından paylaşılan algılar" olarak tanımlanmaktadır (Zohar, 2011, s. 318). Geçmiş çalışmalar yüksek güvenlik gerektiren örgütlerde güvenlik ikliminin oluşumunda ağırlıklı olarak bireysel (Fang ve diğ., 2006) ve örgütsel etkenlerin (Lingard ve diğ, 2010) rol oynadığını belirtmektedir. Diğer yandan, son zamanlarda dışsal faktörlerin de örgüt içerisinde oluşturulacak olan güvenlik iklimi üzerinde etkili olabileceğine dair araştırmalar bulunmaktadır. Örneğin, Zhou ve diğ. (2011), devlet ve piyasa mekanizmalarının örgüt içerisinde güvenlik iklimi inşa edilmesinde önemli etkenler olduğunu belirtmektedir. Zorlayıcı kurumsal baskılar, DiMaggio ve Powell (1983) tarafından, örgütlere bağımlı oldukları diğer örgütler tarafından dayatılan resmi ve gayri-resmi baskılar olarak tanımlanmıştır. Türkiye'de yürürlükte olan, 20 Haziran 2012 tarihli 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu, işyerlerinde iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması ve mevcut sağlık ve güvenlik şartlarının iyileştirilmesi için işveren ve çalışanların görev, yetki, sorumluluk, hak ve yükümlülüklerini düzenlemektedir ve devlet tarafından örgütlere dayatıldığı için örgütler üzerinde zorlayıcı bir kurumsal baskı aracı olarak ele alınmıştır. Bu çalışmada, zorlayıcı kurumsal baskıların örgüt içerisinde güvenlik iklimi oluşumunu olumlu yönde etkileyeceği ve devamında örgütsel güvensizliği azaltacağı iddia edilmektedir. Ancak, kurumsal baskıların örgütler içerisinde bir güvenlik iklimi yaratmasında örgütlerin kısa dönemci yaklaşımı rol oynayabilir. Kısa dönemli getiriler için uzun dönemli getirileri ötelemek ya da yalnızca kısa dönemli getirilere odaklanmak olarak tanımlanan (Laverty, 2004) yönetsel miyopluğun yüksek olduğu örgütlerde, iş güvenliği uygulamalarının hayata geçirilmesinin bürokratikleşmeyi artıracağı ve bu uygulamaların istenen sonucu veremeyeceği iddia edilmiştir (Rocha, 2010). Hatta örgütler için zarara yol açacağı kaygısı nedeniyle bu uygulamaların görünürde uygulanacağı belirtilmektedir (Nielsen, 2000). Buradan yola çıkarak, yönetsel miyopluğun kurumsal baskılar ve güvenlik arasındaki ilişkiyi düzenleyeceği iddia edilmiştir. Araştırma modelini test etmek için Türkiye'de inşaat, maden ve tersane alanlarında faaliyet gösteren yerli ve uluslararası şirketlerde çalışan, iş güvenliği uzmanı, mühendis ve saha elemanlarına Linkedin aracılığıyla internet üzerinden (online) soru formu linki gönderilerek veri toplanmıştır ve 794 adet geçerli yanıt analize dahil edilmiştir. Analizde kullanılan soru formunun geçerlilik ve güvenilirliğinin sınanması için sırasıyla keşfedici faktör analizi ve doğrulayıcı faktör analizi yapılmıştır. Daha sonra, SPSS istatiksel analiz programı ve Hayes (2018) eklentisi kullanılarak ilgili model test edilmiştir. Araştırma sonuçlarına göre, kurumsal baskıların örgüt iklimini olumlu yönde etkilediği ve örgütsel güvensizliği azalttığı bulunmuştur. Ancak bu ilişkinin yönetsel miyopluğun yüksek olan örgütlerde zayıfladığı ya da terse döndüğü sonucuna da ulaşılmıştır. Yönetsel miyopluğun yüksek olduğu örgütler devlet tarafından dayatılan kurumsal baskıları görünürde uygulayarak kısa dönemli kazanımlara odaklanmakta ve sürdürülebilir bir yaklaşımdan uzaklaşmaktadırlar. Böylelikle de örgüt içerisinde bir güvenlik iklimi söz konusu olamamakta ve çalışanların örgüte olan güvensizlikleri devam etmektedir. Bir zorlayıcı kurumsal baskı olarak mevcut iş güvenliği yasası, içeriği itibariyle uygulayıcı şirketlerden yapısal değişiklik, zaman, çalışan katılımı, maddi kaynak ve yeni iç düzenlemeler talep etmektedir. Kısa dönemdeki bu maliyetler göz önünde bulundurulduğunda, kurumsal baskıların uzun vadede can ve mal kaybını önleme vaatleri, yönetsel miyopluğun hâkim olduğu örgütlerde cazip olmaktan çıkmaktadır. Bu bulgular, son yıllarda artarak önem kazanan sürdürülebilirlik kavramının iddialarıyla ters bir şekilde paralellik göstermektedir. Sürdürülebilirlik yaklaşımı örgütlerin faaliyetlerinin birçok paydaş üzerindeki kısa ve uzun dönemli etkilerini de göz önünde bulundurmaktadır (Ehnert ve Harry, 2012). Ancak gerek birinci çalışmada, gerek ikinci çalışmada örgütlerin kısa dönemli ve ekonomik temelli getirilere odaklandığı ve uzun dönemli sosyal ve çevresel getirileri göz ardı ettikleri gözlemlenmiştir.