FBE- Mimari Tasarım Lisansüstü Programı - Yüksek Lisans
Bu koleksiyon için kalıcı URI
Gözat
Yazar "Akpınar, İpek" ile FBE- Mimari Tasarım Lisansüstü Programı - Yüksek Lisans'a göz atma
Sayfa başına sonuç
Sıralama Seçenekleri
-
ÖgeEnformel Kentlerdeki Yeni Mimari Yaklaşımlar; Proje Alanı Olarak İstanbul(Fen Bilimleri Enstitüsü, 2013-01-08) Gökalp, Dila ; Akpınar, İpek ; 407602 ; Mimari Tasarım ; Architectural DesignEnformellik insanın doğasıyla beraber yaşadığı her alanda ve mekanda mevcuttur. Kentler ve mimarlık söylemi, insanı ve yaşam ihtiyaçlarını kurgulamak veya formelleştirmek ve dolayısıyla tasarlanmış durumları sunmanın yollarını arar. Oysa ki kentli veya kullanıcı ihtiyaç duyduğunu yaratmanın yollarını her zaman enformel yöntemlerle aramış daha sonrasında bu ihtiyaç kent bağlamında genel bir olgu yarattığında da bu enformel durum kent düzeyinde formel hale getirilmiştir. Her tasarım, ölçeği ne olursa olsun gündelik bir ihtiyaçtan doğmaktadır. Yaşadığımız megakentler büyük nüfusları ve yoğun kentsel dokularıyla grift bir yapılaşmış kent ortamı sunmaktadır. Yapılan kent araştırmaları görece olarak daha planlı kentlerdeki dokunun diğerlerine göre daha fazla yönetilebilir ve planlanabilir bir yapı ortaya koyduklarını göstermektedir. Daha karmaşık kent dokusu ve yaşamına sahip diğer kentler, çok katmanlı ve karmaşık bir yapıya sahip olmanın yanısıra gündelik hayat bağlamında farklı mekan, kullanıcı ve aktivite ölçeklerinin tümünde geniş bir kişiselleştirme, kendini gerçekleme ve etkileşim olanağı sunmaktadırlar. Tam da bu nedenle kentsel yaratıcılık, kentlilerin bu karmaşık ve büyük ölçüde enformel ortama ayak uydurma ve onla uyum haline gelme sürecinde ortaya çıkmaktadır. Ayrıca salt kullanıcılara değil, enformel kent ortamı tasarım profesyonellerine, gözlemcilere ve yeni gelenlere oldukça verimli bir kentsel, mimar ve tasarım tecrübesi ve etkileşimi sağlamaktadır. Her şeyden önce bu tür olağandışı, düzensiz ve beklenmedik durumlardan ya da kısacası enformellikten beslendikleri ve bu kentin kendi iç dinamiklerinin çeşitliliği ekseninde ürettikleri göz önüne alınınca tasarımcılar için çok üretken bir ortam oluşturmaktadır. Bu bağlamda ‘Enformel Kentler’ küreselleşmenin gücüyle büyümeye devam ettikçe daha da karmaşık kent mekanlarına dönüşmekte ve böylece bu kentler bağlamında farklı mimarlık ve şehircilik pratiklerinin ve söylemlerinin oluşmaya başladığı söylenebilir. Bu güncel büyüme ve gelişme durumunun mevcut ve gelecekteki kent ve mimarlık söylemi üzerindeki etki incelenmesi kaçınılmaz hale gelmiştir. Bu yeni mimarlık söylemlerini anlamak için özellikle hızla büyüyen karmaşık megakentlerde ortaya çıkan yeni şehircilik ve mimarlık yaklaşımlarını incelemek gerekmektedir. Bu bağlamda enformel olma kavramının yaratıcılıkla olan ilişkisi, karmaşık kentsel mekana sahip ‘Enformel Kent’ söyleminin küresel ve bölgesel olarak kavramsal bağlamda anlamak, öte yandan gündelik yaşam, mimarlık ve şehircilik üçlüsünü ana eksenine alan yaklaşımlar açısından karşılaştırılmalı olarak araştırılmış ve yorumlanmıştır. Bu çerçevede, tezin amacı, öncelikle bu tür yoğun enformel kentlerdeki gündelik hayat ve şehircilik bağlamında, bu kent mekanlarındaki yaratıcılık potansiyeliyle mimarlık ve kentsel aktivitelerinin ilişkisinin ele alınmasıdır.
-
Ögeİstanbul'un Seyirlik Gösteri Kentine Dönüşümü: İmgeler Ve Söylemler Üzerinden Kent Pazarlaması(Fen Bilimleri Enstitüsü, 2010-02-19) Mutlu, Burcu ; Akpınar, İpek ; Mimari Tasarım ; Architectural DesignÇalışmada, kentlerin pazarlanmasının arka planı, uygulanan pazarlama stratejileri, kentlerin tüketim odaklı seyirlik gösteri alanlarına dönüşümleri ve İstanbul kentinin tarihi ve kültürel değerlerinin kentsel imge ve söylemlerle yeniden kurgulanarak gösterisel sunumunun değerlendirmesi amaçlanmıştır. İstanbul’un pazarlanma süreci, söylem çözümlemesi yöntemi ile değerlendirilmiştir. Kentsel söylemin sosyal aktörlerince üretilen söylemlerin çözümlenmesi ile söylemler altı grupta toparlanmıştır: “Oryantalist Kent”, “Nostaljik Kent”, “Metropol”, “Merkez Kent” / “Marka Kent”, “Güzel Kent” / “Estetik Kent” / “Temiz Kent”, “Güvenli Kent” / “Kurallı Kent”. Söylem eksenleri olarak nitelenen gruplarda, kentin pazarlama stratejisi olarak hangi biçimlerde kurgulandığı açıklanmış, söylem eksenlerinin mekansallaşma örnekleri güncel yapılanma ve etkinliklerden ve İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti (AKB) kapsamında gerçekleştirilecek projelerden seçilmiştir. Sonuç olarak, İstanbul’un söylemler aracılığıyla ve kentin turistikleştirilmesi, tiyatrolaştırılması, kent halkının da turistleşmesi yoluyla, seyirlik gösteri kentine dönüşümü görülmektedir. İstanbul’un seyirlik gösteri kenti olarak sunumu İstanbul’un 2010 Avrupa Kültür Başkenti seçilmesi ile en üst seviyeye ulaşmış bulunmaktadır ve İstanbul yerel ve küresel tüketicilere cazip, çekici bir kent olarak gösterilmektedir.
-
ÖgeKentin Hafızasında Bir Travma: Sulukule Yıkımı(Fen Bilimleri Enstitüsü, 2013-01-06) Çetken, Pelin ; Akpınar, İpek ; 408112 ; Mimari Tasarım ; Architectural Designİstanbul’un, son 6 yılda tarihi yerleşim bölgeleriyle bugüne dek kurmuş olduğu ilişki, 5366 sıralı “Yıpranan Tarihi ve Kültürel Taşınmaz Varlıkların Yenilenerek Korunması ve Yaşatılması” yasasının kabulüyle değişmiş, o, geçmişiyle kurduğu ilişkide bir kırılma yaşamıştır. Bu yasayla kentin tarihi bölgeleri imara açılmış, planlanan kentsel dönüşüm projeleriyle kentin geçmişi üzerinden yıkarak yapılanmasında bir artış yaşanmıştır. Bu bölgelerde yaşayan insanlar ise, yerlerinde tahliye edilmiş, yaşamaları için kentin çeperlerine gönderilmişlerdir. Bu bölgelerden biri olan Sulukule, yıkımın ilk gerçekleştiği yer olarak sürecinde sunduklarıyla yıkma eyleminin kentte, mimarlığın içinde sorgulanmasına neden olmuştur. Bu çalışma da Sulukule yıkımının hafızada nasıl bir etki bıraktığını sorgulama amaçlıdır. Bu amaçla çalışmada önce yıkma eyleminin modern dünyadaki yeri sorgulanır, onun modern dünyayı yaratan eylem olduğu söylenir sonrasında ise yıkma eylemi üzerinden yapılanan kentlerde yıkarak “yeni” olana açılan yerin insanlarda ne gibi bir etki bıraktığı hafıza, hafıza kaybı ve nostalji gibi kavramlar üzerinden sorgulanır. Bu sorgulamadan yola çıkarak çalışma, yıkma eyleminin, yitirttiklerinin hafızada bir travma yarattığını söyler. Tüm bu kavramsal alt yapısını 2005 yılında başlayıp, 2010’da tamamlanan Sulukule yıkımı üzerinden ele alan çalışma, Sulukule’nin bu yıkımla hafızada değişen yerini gösterir. Niteliksel araştırma yöntemleri kullanılan çalışmada arşiv ve medya taramasından yararlanılarak Sulukule yıkım süreci üzerine çekilmiş 3 belgesel film olan “Sulukule” (Pınar, 2009), “Canım Sulukule” (Osseiran, 2010), “Selahattin’in İstanbul’u” (Türkmen, 2010) filmlerinin okuması yapılır. Bu filmler üzerinden Romanların yıkımla yaşadıkları değişim ele alınır, yıkımın toplumun, özellikle de Romanların hafızasında neleri, nasıl değiştirdiği anlatılır, İstanbul’da yıkarak yapılanan bir bölgede, fiziksel yıkma ve yapma eylemlerinin ötesinde duran insanların hayatlarında neler olduğu ortaya koyulur.
-
ÖgeMelez Mekânsallaşmanın Dışavurumu: Salt Beyoğlu Ve Salt Galata(Fen Bilimleri Enstitüsü, 2012-07-06) Dinç, Elife Bilgen ; Akpınar, İpek ; 435967 ; Mimari Tasarım ; Architectural DesignTarihsel kırılma noktaları ile günümüze küreselleşerek gelen İstanbul’da, yeni ihtiyaçların ortaya çıkması, değişen kültürel dokular, teknolojinin gelişmesi, göçler, ekonomik ve politik etmenlerle birlikte kent sosyo-mekânsal olarak, yeniden üretilmekte ve tüketilmektedir. Zaman ve mekân içinde kente sızan mekânsal ara durumlar, kültürlerin, gündelik hayatın değişim sürecini ortaya koymaktadır. Bu değişim süresince karşılaşmalarla oluşan, çelişkileri, çakışmaları, üst üste, yan yana, iç içe geçmeleri tespit etmek ve bu karşılaşmaların ilişkisini kent içinde gözlemleyip sorgulamak günümüze dair kesitleri geleceğe aktarabilir. Melezlik kavramsal açılımı altında, kentin üzerindeki karşılaşma anları ile ortaya çıkan ara durumları açıklamak için ele alınacak ana kriterler, zaman mekân, kültürlerarasılık ve gündelik hayatta adımlardır. Bu tez çalışmasında, melez mekânsallaşmanın varolma biçimi olarak, İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti olmasıyla birlikte ‘‘kültür ve sanatın başkenti’’ olarak tanımlanan Beyoğlu’nda, 19. Yüzyıldan günümüze gelen eski eserlerin sanat ortamı olarak dışavurumuna dair incelemeler üzerinde durulmaktadır. Seçilen araştırma alanı, 2011’de Garanti Bankası tarafından kurumsallaştırılarak aynı mimar tarafından yeniden işlevlendirilen, birbirinden farklı karakterlerde caddelerde ‘‘iki bina bir program’’ mantığında mekânsallaşmış Salt Beyoğlu ve Salt Galata’dır. Araştırma alanı değerlendirmelerine zemin hazırlamak için, sanat mekânını sadece sanatın içeriği ve sergilenen mekâna indirgemeden, bulunduğu kent dokusu Beyoğlu’nun geçirdiği kırılma noktalarının güncel sanat ortamı üzerindeki etkileri, sanat mekânı ideolojileri ile karşılaşma noktaları araştırılmakta ve örneklemelerle analizleri yapılmaktadır. Tüm incelemeler doğrultusunda melez mekânsallaşmanın dışavurumu olarak, günümüzde dair eleştirel bir okuma ile ‘‘Beyoğlu Sanat Kesiti’’ ortaya konulduğu düşünülmektedir. Bu tez çalışması sadece Beyoğlu’ndaki yeni melez yapılaşmaların ötesinde, İstanbul ve metropol okumalarında holistik yaklaşıma dair ipuçları vermektedir.
-
ÖgeModern Kentte Yabancılaşma: 19. Yüzyıl Paris'i Ve 21. Yüzyıl İstanbul'undan Deneysel Kesitler(Fen Bilimleri Enstitüsü, 2016 -12-16) Özer, Gizem ; Akpınar, İpek ; 10115921 ; Mimari Tasarım ; Architectural DesignYabancılaşma, süreç içinde farklılaşma ile ortaya çıkan bir durum olması sebebiyle özünde dönüşüm olgusunu barındırır. İnsanın hem doğal hem tarihsel varoluşu ve düşünme yetisi sebebiyle dönüşüm durumu, yalnızca dış dünyayı ve çevreyi yansıtmaz, toplumsal ve kültürel verileri de barındırır. Bu yönüyle bilincin geçirdiği dönüşüm tek katmanlı olmamakta, bir çok katmanı ve çatışmayı yansıtmaktadır. Öte yandan fiziksel mekan için yansıyan, yalnızca o andaki görüntüsü olmaktadır. Dönüşüm gerçekleşir, fakat dönüştüğünü ve yitirdiğini aynı oranda yansıtmaz. Bu yönüyle fiziksel mekan için dönüşümün yansımasının, tek katmanlı olduğu söylenebilmektedir. Bireyin çok katmanlı algısal dönüşümüne karşı, bireyin birebir temasta olduğu fiziksel mekanın tek katmanlı dönüşümünün yabancılaşmaya neden olması, bu çalışmanın söylemini oluşturur. Tezin amacı, 21. yüzyıl İstanbul kenti ve kentlisinde gözlenen yabancılaşmayı kavramak, anlamak; bu çerçevede, 19. yüzyıl Paris’i ve kentlisi üzerine yapılan araştırmaları ele almaktır. Çalışma ile, insana dair olan yabancılaşma kavramının, insanın fiziksel etkileşimde olduğu yapılı çevreyi dönüştürerek, ortaya çıkacak yeni bir kavram olan ‘mekânsal yabancılaşma’ durumunun ve yansıma biçimlerininin araştırılması hedeflenmektedir. Bu çalışmada yabancılaşma durumunun fiziksel mekan üzerindeki izleri kentsel mekanda aranmaktadır. Kentsel mekan, ortak bilinci temsil eden kamunun mekanıdır. Dönüşümün böyle bir çoğulluğun dokunduğu fiziksel mekan üzerinden okunması ile mekandaki yansımaların belirgin hale geleceği öngörülmektedir. Diğer bir deyişle yöntem, eleştirel kuram içinden literatür taraması ve kentsel mekanda gözleme dayanmaktadır. Tez içerik akışında, öncelikle yabancılaşma kavramı irdelenmiş, kavramın tarihsel gelişim süresince düşünürler tarafından nasıl ele alındığı, hem felsefe tarihi hem de kavramın sosyolojik açılımları, kent ve kentli üzerinden değerlendirmelerle incelenmiştir. Bugünün mekânsal yabancılaşma incelemesine ışık tutacak olan araç, 19. Yüzyıl Paris kentidir. Paris, kentleşme ve modernleşme süreçlerinde simgesel ve kültürel başkentlerden biri olarak, ‘yaratıcı yıkım’ süreci ile modern kente dönüşmüş, fiziksel mekanla eş zamanlı dönüşen kentliler ise modern insanı oluşturmuştur. Modern insan, aydınlanma, devrimler, endüstrileşme, kentleşme süreçlerinden geçerek, yeni dünyaya adım atmış; özgürlüğe, toplumsal ve kültürel zenginleşmeye, ilerlemeye kavuşmuştur. Öte yandan yabancılaşma kavramı, tüm bu zenginleşmenin beraberinde ortaya çıkmıştır. ‘Yaratıcı yıkım’ süreciyle modernleşen kente tanık olan ve ‘ilk modern’ olarak anılan şair Charles Baudelaire, yabancılaşma durumlarını kendi gözlemleriyle metinlerine aktarmıştır. İlk araç olarak seçilen Paris’ten incelenen deneysel kesit, Baudelaire’in dönüşen mekanı ve insanlarını anlattığı “Yoksulların Gözleri” metnidir. Bu metnin mekânsal analizi, yabancılaşma durumlarını ortaya çıkarmak üzere, çalışmaya yöntem sunması için yapılmıştır. Modernleşmeyle birlikte ortaya çıkan yabancılaşma durumunun ilk yansımalarının izlendiği Paris kenti, kentlisi ve deneysel kesitinin, bugün, 21. yüzyılın yabancılaşma durumuna ve mekânsal yansımasına ışık tutması amaçlanmıştır. Bu sebeple, yabancılaşma durumunun okunduğu ikinci araç, İstanbul’un Batılı yüzü Karaköy semtidir. Karaköy, yüzyıllar boyu, bir çok ulusun yerleşim alanını oluşturmuş, son yüzyıl içinde ise, Paris’te olduğu gibi, ‘yaratıcı yıkım’lar ile dönüşüm süreçleri geçirmiştir ve bu dönüşüm süreçleri hala devam etmektedir. Karaköy’ün eski yüzü, yer yer yıkılarak yenilenmiş/yenileniyor, yer yer ise eski, yerel dokusunun içinde, modern dünyaya ait alışkanlıkları barındıran yeni mekanlar var olmaya başlıyor. Böyle bir dokuya sahip olan Mumhane Caddesi, Karaköy semtinden alınan deneysel kesit olarak, çalışmanın ikinci aracını oluşturmuştur. Bir çok kişi için, yerel doku (esnaf, sokak satıcısı vs.) ve yeni doku (kafeler, restoranlar, tasarım mekanları) birlikteliği, modern dünyadan uzaklaştıran, çünkü sosyal sınıf ayrılıklarını ortadan kaldıran ve hatta yabancılaşmaya meydan okuyan bir yapılaşma olarak görülse de; Mumhane Caddesi üzerinde, farklı sosyal sınıflardan seçilen sosyal aktörlerle yapılan görüşmeler sonunda, farklı sosyal sınıflara ait kullanıcılar arasında mekan kullanımına dair sınır olduğu gözlemlenmiştir. Bu sınır, yerel olanın karşısında, yeni olanın yanında; görünür olmayan fakat herkesçe kabul edilen bir sınır olarak algılara yerleşmiş ve normalleşmiştir. Bu durumun algısal olarak normalleşmesi, sınırın bir tarafında bulunanlar için kötünün iyi, sınırın diğer tarafında bulunanlar için ise iyinin kötü olarak yorumlanmasına ve görünür olmayan bu sınırın güçlenmesine sebep olmaktadır. Sonuç olarak, mekânsal yabancılaşma durumunun ortaya çıkardığı kavramlardan ilk ve en okunuru olan ‘sınır’, hem 19. yüzyıl, hem de 21. yüzyıl modern kentinde görünür durumdadır. Öte yandan, modernleşme süreci içinde, mekânsal yabancılaşmanın farklı görünümlerinden de söz etmek mümkündür. Bunlar; modern dünyanın üretim ve tüketim döngüsüne paralel, ‘mevcut gerçekliğe uzak mekan üretme’ ve ‘gerçek mekanı tüketme’ eylemleri olarak ortaya çıkmaktadır. ‘Mevcut gerçekliğe uzak mekan üretme’, yabancılaşmaya karşı bir duruş olabileceği gibi, bireyin kendi gerçekliğinden, yani insan ölçeğinden uzaklaşması durumu, bireyi yabancılaşmaya daha yakın hale getirebilmektedir. ‘Gerçek mekanın tüketilmesi’, yabancılaşma durumunun görünen son evresi sayılabileceği gibi, yüzeysel yargılarla müdahale edilen çevrenin -Karaköy örneğinde okunduğu üzere- tüketilmesi olarak yorumlanabilir.
-
ÖgeSürdürülebilir Gelişmenin Sosyal Boyutuna Bir Katkı: Toplumsal Fayda İçin Mimarlık(Fen Bilimleri Enstitüsü, 2009-06-29) Doğru, Deniz ; Akpınar, İpek ; Mimari Tasarım ; Architectural DesignGünümüzde finansal krizlerden çevresel krizlere kadar bir çok alanda yaşanan kaynak krizi, bugünü ve geleceği verimli süreçlerle yapılandırabilmek için dünyanın yüzleşmek zorunda olduğu sorunların zeminini oluşturmaktadır. Kaynak krizlerinin üstesinden gelebilmek için uluslararası ortamda benimsenen paradigma ise sürdürülebilirliktir. Sürdürülebilirlik paradigması hemen her disiplinin ölçek farketmeksizin, etkinlik alanını yeniden sorgulayarak kendini bu bağlamda konumlandırması için teşvik etmektedir. Sürdürülebilirlik düşüncesinin küresel ve yerel ölçeklerde uygulanabilirliği ise sürdürülebilir gelişme süreçleri ile sağlanabilir. Sürdürülebilir gelişme; ekonomik, çevresel ve sosyal boyutları olan bir süreçtir. Sürdürülebilir gelişmenin sosyal boyutu en az ekonomik ve çevresel boyutları kadar önemlidir. Küresel çapta kaynak krizi, nüfus artışı, bölgesel kalkınmada geri kalmışlık, kalkınma süreçleriyle dengeli olmayan kentleşme, yoksulluk gibi dinamiklerden etkilenen ortamda mimarlık, sürdürülebilir gelişmenin sosyal boyutunu destekleyici etkinlikler gösterebilir. Piyasa talepleri doğrultusundaki kovansiyonel müşteri ve proje profili dışında, temel hizmetlere dahi erişemeyenler; yoksulluk, enformel piyasanın insani olmayan koşulları, kentsel altyapı ve sosyal hizmetlerin yetersiz kaldığı durumlar gibi nedenlerle eşitsizliğe maruz kalanlar mimarlığın hizmet kapsamına dahil olabilir. Bu çalışmada, bu konulara yönelik mimari faaliyetler “toplumsal fayda için mimarlık” olarak kavramsallaştırılmaktadır. Çeşitli sosyal aktörler (mimarlar, sanatçılar, sivil toplum kuruluşları, üniversiteler, yerel yönetimler, mesleki örgütlenmeler) tarafından bireysel ve kollektif insiyatiflerle gerçekleştirilen toplumsal faydaya yönelik mimarlık etkinlikler, sürdürülebilir gelişmenin sosyal boyutuna eklemlenerek katkı sağlamaktadır. Bu bağlamda incelenen kentsel ve kırsal alandan projelerin, aktörleri; proje motivasyonları, amaçları ve kapsamları; süreçleri ve toplumsal fayda bağlamında katkıları değerlendirilmiştir.
-
ÖgeTüketim Kültürünün Mekansallaşması: Bodrum Örneği(Fen Bilimleri Enstitüsü, 2012-07-09) Esmer, Gizem ; Akpınar, İpek ; 435973 ; Mimari Tasarım ; Architectural DesignÇalışma, dünyanın geçirdiği dönüşüm ve yansımalarını Türkiye’nin kıyı kasabası Bodrum üzerinden incelemeyi hedeflemektedir. Bu kapsamda, tüketim kültürünün Bodrum imgelerini araçsallaştırması ve bunun kent mekanına yansımasına odaklanılmıştır. Bodrum, birçok turistik bir kıyı yerleşiminden farklı bir süreç yaşamıştır. Yerel mimari özellikleriyle imgelenebilirliği yüksek bir kent olarak Bodrum, bir sürgün yeri olduğu yıllardan tüketim ve turizm cenneti olduğu günümüze hızlı bir dönüşüm geçirmiştir. Bodrum’u ‘keşfeden’ sanatçıların anlatıları aracılığıyla inşa edilen Bodrum imgesi ya da imgeleri popüler kültür ve medya aracılığıyla kentin reklam sloganına dönüşmüştür. Ancak, Bodrum’u turist bakışı ve yaygın söylemlerden başka bir biçimde deneyimleyen birçok insan için bu imgeler, oldukça değişkendir. Bu nedenle, kente dair sağlıklı bir okuma yapabilmek için bu tez, Bodrum denince akla gelen imgelerin altını kazımayı ve Bodrum’un dönüşümüne imgesel ve mekansal bir süreç olarak yeniden bakmayı önermektedir. Yöntem olarak, arşiv, medya, yazılı kaynak, fotoğraf taramasının yanı sıra, farklı Bodrum imgelerine ulaşabilmek için sosyal aktörlerle yapılan derinlemesine görüşmeler ve gözleme de yer vermiştir. Mimarlığı yalnızca bir yapı üretim pratiği olarak görmeyen disiplinler arası birçok çalışma gibi bu çalışma da, mekan üretimini tetikleyen nedenleri araştırmaya yönelmiştir. Bu bakış açısı ile tüketim toplumunun ve turizmin etkisinde yaratılan Bodrum imgesinin (imgelerinin) mekansallaşmasının izini sürmek, kenti anlamak için alternatif bir yol olarak da görülebilir. Bodrum’un bugünkü durumuna dair olumlu veya olumsuz bir yargıya varmaktan kaçınan tez, popüler söylemin ve turist bakışının ötesindeki Bodrum’u araştırmıştır.
-
ÖgeZaman-mekan kavramının mimarlığa etkileri(Fen Bilimleri Enstitüsü, 2013) Sevinç, Tutku ; Akpınar, İpek ; 332883 ; Mimari Tasarım ProgramıBu çalışma, informel yerleşimlerle zaman-mekan kavramını buluşturmak suretiyle yeni mimarlıkları görünür kılmak amacındadır. İnformel süreçler esasen mimarlık üretiminin bir alternatifi olarak değil, kaçınılmaz bir parçası, yönü olarak görülmelidir. Zaman-mekan kavramı bu düşünceyi anlamlandırmayı olanaklı kılar. Bu çerçevede yapılacak olan, mekanı zaman kavramı ile birlikte bir süreç, bir oluş(um) olarak tariflemek, tekil mekan, obje ile ilişkisi tanımlanmış olan Mimarlık Disiplini ve meslek insanı, müellif olarak Mimar yerine mimarlık edimi ile hareket eden mimarın zamanmekan ile ilişkisini kurmak, tariflenilen zaman-mekan kavramının örnekler üzerinden farklı açılımlarını ortaya koymak olacaktır. Zaman-mekan kavramı, değişim, hareket, çokluk, entropi, oluş, ilişkisellik gibi kavramlar yardımıyla açılacaktır. Hareket, zaman ve mekanda tanımlanır, zaman değişimlerle algılanır. Mekan kavramı gibi temsiliyetler üzerinden düşünmenin sonucu olan bir ve çok kavramları yerine zaman-mekan bir çokluklar dünyası olarak tariflenecektir. Öyleyse üretimlerini ve söylemlerini mekan kavramı üzerinden sürdüren Mimarlık Disiplini'nin zaman-mekan ile ilişkisi nedir? Zaman-mekan, bir disiplin ile ilişki kurabilir mi, yoksa buradan yeni mimarlık ürünleri ve yapma biçimleri keşfetme imkanı mı doğacaktır? Bu anlamda Mimarlık Disiplinine tabi olmayan mimarlık üreticilerine ve onların üretimlerine bakmak faydalı olacaktır. İnformel yerleşimler ve informel üretim süreçleri zaman-mekan kavramı ile mimarlık arasında bir bağ kurulmasını oldukça olanaklı kılmaktadır. Mimarlık Disiplininin söylemlerinin aksine, informel üretimler, geçici, bir yandan kollektif diğer yandan bireysel üretimler ve zamana dirençli olmayan yapılardır. Onlar sürekli bir inşa halidedirler. Bu inşa, hem fiziksel, hem de sosyal inşayı beraber kapsar ve yürütür. Bu durumda zaman-mekan bir mücadele alanı olarak tariflenir. Öte yandan, Mimarlık Disiplini gerçekten söylemlerini gerçekleştirebilmekte midir, yoksa söylemleri ile üretimleri farklılaşmakta mıdır? Eğer ayrı ayrı zaman ve mekan kavramları geçerliliğini yitirmiş, yerlerine tek bir bütün olarak zaman-mekan kavramıgelmişse, tüm mimarlar kaçınılmaz olarak zaman-mekanda üretim yapmakta ve onun tüm etkilerine kaçınılmaz olarak açık ve tabi olmaktadırlar. Karatani (2006) mimarlığın olumsal olduğunu ve herzaman yapanın kontrolünü aşan bir üretim olduğunu söyler. Bu olumsallık mimarı ve üretimini yıkan, ortadan kaldıran bir olgu değil, onu bağlam, doğa ve diğer tüm aktörler ile ilişkisi bulunmayan bir üretim yapmaktan alıkoyan bir olgudur. Bu anlamda informel üreticilerin ve ürünlerinin Mimar'dan farklı olarak önemi, olumsallık ve entropi ile barışık bir üretim sürecine sahip olmalarıdır. Ancak burada sorulması gereken bir diğer soru formel ve informel üretim süreçlerinin birbirlerine karşıt ve alternatif iki üretim biçimi olup olmadığıdır? Bu anlamda formel ile informelin gündelik hayat içerisinde hangi alanlarda, hangi miktarlarda bütünleşebileceğini, beraber çalışabileceğini aramak önemli bir araştırma konusu olarak görünmektedir.