LEE- Sanat Tarihi-Doktora

Bu koleksiyon için kalıcı URI

Gözat

Son Başvurular

Şimdi gösteriliyor 1 - 5 / 6
  • Öge
    İran ve Türkiye'de resim sanatının modernleşmesine karşılaştırmalı bir bakış: Jail Ziapour ve Nurullah Berk
    (Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2023-05-05) Toomajnia, Jamaleddin ; Kuban Tokgöz, Zeynep ; 402122006 ; Sanat Tarihi
    Komşu iki ülke olarak İran ve Türkiye, eski dönemlerden beri ortak tarihe ve kültüre sahiptir. 20. yüzyılda büyük toplumsal ve siyasal değişimler yaşayan İran ve Türkiye, iki büyük imparatorluk ülkesi olarak batılı ülkelerin sömürgeci politikalarına hiçbir zaman tam anlamıyla maruz kalmamıştır. Ancak batılı ülkeler İran'ı da Türkiye'yi de ekonomik ve kültürel açıdan dolaylı bir biçimde etkilemiştir. O etki altında iki toplumda da yeni bir çığır açılmış ve bu topraklarda yeni kavramlar yaratılmıştır. İran'ın ve Türkiye'nin batılılaşma seyri az çok benzer bir güzergâh izlemiş, Rusya ile yapılan savaşlarla beraber iki ülkede de askeri anlamda modernleşme isteği uyanmıştır. Bu uyanışın akabinde batının gelişme prosedürünü kavramak üzere bazı aydınların batıya dönük kültürel metinler ve kitap tercümeleri yapmaları sağlanır. Bu eylemler saray tarafından yapılandırılır, ancak iki ülkede de bu yola karşı çıkanlar olur. Modern dünyaya açılmak isteyen Kaçarlar ve Osmanlılar, ilk olarak eski eğitim sistemlerinin yerine batılı yeni sistemlere geçiş yaparlar. Bu geçiş 20. yüzyılda Rıza Şah Pehlevî ve Mustafa Kemâl Atatürk'ün temel reformlarıyla devam ederek eski sistemden tamamen kopar. Yeni sistemler sanat eğitiminde de hâkim olur. İran'da, Rıza Şah Pehlevî döneminde yeni kurulan Tahran Üniversitesi'nin Güzel Sanatlar Fakültesi'nden ilk öğrenciler sanat eğitimi almak üzere Avrupa'ya gönderilirler. Bu öğrenciler arasında yer alan Jalil Ziapour, İran'ın kuzey bölgesinde yaşayan orta sınıf bir aileye mensuptur. Paris'teki Académie des Beaux-Arts'ta resim ve heykel eğitimi alan Ziapour, kendisini geliştirmek amacıyla bir süre o kentte Kübist sanatçı ve ünlü bir eğitimci olarak tanınan André Lhote'un atölyesine de devam eder. Ziapour İran'a döndükten sonra devlet tarafından bir sanat lisesinin kurulmasının temel taşlarını atar. Bu lise sonraları İran'daki en önemli merkezlerden biri olarak geleceğin modern sanatçılarını eğitir. Kurumun müfredatında modern resim ve heykelin yanı sıra İran'ın eski ve geleneksel sanatlarına dair dersler de yer alır. Ziapour da evvelce İran'ın geleneksel sanatları üzerine eğitim almış ve bu birikimle Paris'e gitmiş, dönemin Paris'indeki atmosfere, Kıta Avrupa'sında iki dünya savaşı arasında gelişip büyüyen Düzene Çağrı hareketine ve Lhote'un Fransız Klasisizm'ine dayandırdığı Fransız Kübizm'i algısına uygun modern resim tarzını öğrenmiştir. Bilgi birikimiyle İran'a özgü yerel ve modern tarz geliştiren Ziapour, kuramına 'İranlı Kübizm' (İranî Kübizm) adını verir. O da ustası ve hocası Lhote gibi resim yapmanın yanı sıra yazılar yazar ve metinleriyle modern sanatı İran toplumuna tanıtmaya çalışır. Dolayısıyla Ziapour, İran'da modern sanatın 'babası' olarak tanınır. Komşu ülke Türkiye'de batılılaşma hareketi Osmanlı döneminden ve İran'dan daha önce başlar; modern sistemler eskilerin yerine geçer. Bu değişikler Cumhuriyet'in ilanından sonra hızlanır ve devrim niteliği kazanır. Eğitim sistemi de bu değişikliklere ayak uydurur ve sanatın gelişiminde büyük rolü olan Sanâyi-i Nefîse Mektebi yeni sistemlerle öğrenci yetiştirmeye başlar. Okul, Cumhuriyet döneminde Güzel Sanatlar Akademisi adıyla hizmet vermeye devam eder. Osmanlı Devleti'yle başlayan Batı'yöğrenci gönderme programı, Cumhuriyet döneminde de devam eder. Bu süreçte Paris'e giden öğrenciler, Académie des Beaux-Arts'ta aldıkları eğitimin dışında sanatta yeni arayışları kavramak için dönemin ünlü ressamlarının atölyelerine de kaydolurlar. Bu ressamlar arasında en tanınanı, André Lhote'tur. İstanbullu üst düzey bir ailenin üyesi olan Nurullah Berk, Sanâyi-i Nefîse Mektebi'nden mezun olduktan sonra kendi imkânlarıyla Paris'e gider ve Académie des Beaux-Arts'ta eğitim alır. Ayrıca André Lhote ve Fernand Léger'nin atölyelerinde de çalışır. Ancak bu dönemde Lhote'un eğitim tarzını kavramaz; sonraki gelişinde ise bu eğitimleri iyice anlar. Ziapour gibi Berk de kendi ülkesinde Kübizm'in savunucusu olarak tanınır. O da Lhote ve Ziapour gibi yazar kimliğine sahiptir ve modern sanatı Türkiye toplumuna tanıtmak için gazetelerde, dergilerde yazar. Türkiye'nin modern sanat tarihi için kaynak oluşturur ve bu yönde çaba gösterir. Bu tez çalışmasında André Lhote'un yanında çalışan, onun düşüncesini kavrayan iki sanatçı, İran'dan Jalil Ziapour ve Türkiye'den Nurullah Berk, karşılaştırmalı bir biçimde incelenecektir. Söz konusu sanatçıların ressamlık ve yazarlık kimlikleri merkeze alınacak, düşünceleri metinlerinden okunacak ve karşılaştırılacaktır. Gerek metinlerinde gerek resimlerinde ortak ustaları Lhote'un etkisi araştırılacak, Lhote'un sanat algısı ve kavramlarının, iki farklı doğuyu temsilen 'doğulu' öğrencilerindeki yankısı incelenecektir. Bunlarla beraber Lhote'un resim tekniği bir eleştiri sistemi olarak baz alınacak, Ziapour ve Berk'in resimleri üzerinde tetkik yapılarak bu ressamların Lhote'tan etkilendiği alanlar tespit edilecektir.
  • Öge
    The effects of earthquakes in antioch and its vicinity: Evidence of repair, rebuilding and urban reorganization between the fourth and thirteenth centuries
    (Graduate School, 2022-07-06) Bakır, Mevlüde ; Tokgöz Kuban, Zeynep ; Necipoğlu, Nevra ; 402052003 ; Art History
    Founded by Seleucus I Nicator on May 22, 300 B.C., Antioch, one of the most important cities of the Byzantine Empire, lies at the southwest corner of the Amuq Valley at an angle where the Orontes River (modern Asi Nehri) meets Mount Silpios (modern Habib Neccar Dağı). Antioch was routinely struck by earthquakes over the centuries since it is located on an active fault line. Some of these quakes were minor while others were highly destructive but all played a role in the life of Antioch. The city was critical to the spread of Christianity and it served as the axis point through which information flowed between Constantinople and the East. It was also at Antioch that Byzantine emperors based their military campaigns against the Persians and later the Arabs. From its foundation and through the Middle Ages Antioch was occupied and ruled by different cultures. Each left its mark. Historians' and chroniclers' accounts as well as ecclesiastical histories, homilies, and other texts that survive focus on Antioch's history, social and intellectual life, and they provide information from different perspectives. All of these sources, especially those from the Byzantine era, record valuable information on the occurrence of earthquakes, the physical effects these disasters had on the built environment, and the resulting psychological impact. Information touches on Antioch proper as well as Seleucia Pieria and Daphne in the city's vicinity. In addition to primary sources, the Princeton University excavations of 1932-1939 as well as recent archaeological studies and explorations provide limited but crucial data. The original sources and archaeological material together give us some idea of the destruction to houses, ecclesiastical and public buildings that occurred as a result of these seismic events. In our study, we first provided historical background on the history and the buildings of the city and evaluated the accounts of the earthquakes starting with the quake of 341 and ending with the one that occurred on April 17, 1269. One of the most important outcomes of this study is that we created three maps and focused on Antioch's three key historical periods. The first map covers the period from the foundation of the city to the seventh century. The second covers the period between the seventh and the eleventh centuries, and the third deals with the period of the siege of the city by the Crusaders in 1097/1098. In our study, a compendium of the ecclesiastical and public buildings and other structures has been created for Antioch and its environs. These maps and lists of buildings and structures helped form a picture of the city's buildings and topography and how these changed over time. Following these chapters, we focused on the various effects of earthquakes on public and ecclesiastical buildings and other structures. We considered structures that were reconstructed as a result of seismic events not only in Antioch but also in its surrounding areas between the fourth and the thirteenth centuries. We also discussed potential precautionary measures that appear to have been taken to reduce the effects of the earthquakes. This included evaluating the techniques and materials used to strengthen the affected buildings and to make structures more resistant to earth tremors. One of the difficulties we confronted during our study was the availability of information regarding the reconstruction efforts following the quakes. Although the Princeton University Excavation Reports provide essential data about the structures of the city, unfortunately, the archaeological findings were re-buried following the excavations. Therefore, we studied the excavation reports instead of physical remains. To be sure recent archaeological studies and explorations in and around the city have uncovered essential evidence reflecting the damage caused by quakes, but still more evidence is needed to gain a deeper understanding of the effects of earthquakes in Antioch and its vicinity. What is clear from the information we do have, though, is that the Antiochians were aware their city was located on a fault line. They learned how to live with it, and they took necessary precautions to reduce the effects of these tremors throughout the centuries.
  • Öge
    Contextualizing the age of Sultan Süleyman the magnificent: Perceptions of Ottoman art in The United States, 1929-1987
    (Graduate School, 2023-05-26) Simavi, Zeynep ; Cephanecigil, Gül Vesile ; 402082004 ; Art History
    The past two decades witnessed an increased interest in the historiography of Islamic art. Multiple academic convenings and publications addressed issues such as histories of public and private collections and exhibitions, along with the people, mainly collectors, curators, dealers and scholars, that shaped this young academic field. While these studies offer insights to the workings of the field in its formative period, that is 1850-1950, they tend to be either descriptive, listing the significant turning points in its history, or serve as case studies, focusing on a certain personage, a particular exhibition, or a single collection. Despite the rise of this type of historiographical studies, which serve to understand how certain conventions came to be in the field of Islamic art, there has been neither any comprehensive study on the important exhibitions and figures of Turkish art nor any assessment of how Turkish art came to be known, studied, and perceived in the United States in the 20th century. This dissertation aims to fill this gap in literature by treating the subfield of Turkish art and its perception in the United States in the context of Islamic art historiography. The second chapter outlines the studies on the formative years of this burgeoning field in the United States until the 1950s through the work of a Turkish scholar, Dr. Mehmet Aga-Oglu, who was one of the pioneering figures in the United States to establish Islamic art history as an academic discipline. The third chapter, through the case study of the first exhibition that travelled from Turkey to the United States, namely Art Treasures of Turkey (1966-68), discusses the intentions, planning, organization, and perception of this exhibition to understand the discourses on Turkish art in the 1950s and the 1960s. The fourth chapter explores the transformations taking place in the 1970s through the emerging scholarship and formation of a private collection in the United States. Focusing on the 1973 exhibitions of Turkish art organized by Dr. Walter B. Denny, Dr. Esin Atıl, and Dr. Richard Ettinghausen as well as the collecting practices of Edwin Binney, 3rd, who emerged as the major American collector of Turkish art, this chapter aims to demonstrate scholars' and an individual collector's efforts in raising awareness on Turkish art and its appreciation in the 1970s. The fifth chapter deals with the second travelling exhibition from Turkey to the United States in the 1980s, which was truly transformative in the appreciation and understanding of Turkish art. Curated by Dr. Esin Atıl for the National Gallery of Art in Washington, DC, the Age of Sultan Süleyman the Magnificent exhibition (1987) is a true "blockbuster" and gamechanger for both the fields of Islamic art and Turkish art. By looking into the field of Islamic art from its beginnings in the United States to the end of 1980s, this dissertation aims to assess and understand how the scholarship on Turkish art has evolved in the 20th century through travelling exhibitions and the work of important personages such as curators and collectors.
  • Öge
    Kuir ikon kimliğin günümüz sanatına yansımaları: Zeki Müren örneği
    (Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2022-02-16) Kılınçkaya Ersen, Nuran Leyla ; Doğrusöz Yetişkin, Ebru ; 402082006 ; Sanat Tarihi
    Bu tez kuir ikon kimliğin günümüz sanatına etkisini görsel sanatlar, popüler kültür teorisi, postkolonyal teori, sosyoloji ve sosyal antropoloji kuramlarından yararlanarak disiplinlerarası bir perspektifle inceleyecektir. Tezin araştırma kapsamı, kuir ikon kimliğin Türkiye'de özellikle 1970'lerden itibaren günümüz sanatına nasıl etki ettiğini nitel araştırma yöntemlerinden yararlanarak ortaya çıkarmaktır. Analiz birimi olarak tespit edilen kuir ikon kimliğin vaka incelemesi Zeki Müren etrafında geliştirilecektir. Tezin ilk bölümünde kuir teori ile ilgili alanyazın taranacak ve kavramsal bir aks inşa edilecektir. Eva Kosofsky Sedgwick, Judith Butler, Michel Foucault, Judith Halberstam, Philip Brian Harper, Jordan Lloyd ve Bell Hooks, Rupp Taylor ve Eve Ilana Shapiro, Annamarie Jagose ve Nikki Sullivan gibi düşünürlerin, kuir ikon kimliği ile ilgili ortaya koyduğu çok yönlü tartışmalar irdelendikten sonra, kuir ikon kimliği ile bağlantılı olarak Judith Butler'ın geliştirdiği ve vaka analizinde kullanılan drag performativite ve drag melankoli kavramlarına odaklanılacaktır. Tezin ikinci bölümünde kuir kültür tarihsel olarak incelenerek, karşı cinsin kılığına girme kültürünün ritüel aracılığıyla güç elde etme ya da eğlence amaçlı olduğu görülecektir. Bu geleneğin günlük yaşam pratikleri içinde yer aldığı anlaşılacaktır. Kuir kültürün ritüel, eğlence, bireysel ve kolektif öznelliklerin iç içe girdiği girift bir yapı olduğu görülecektir. Tarih boyu farklı kültürlerde görülmüş olan karşı cinsin kılığına girerek eğlendirme olgusunun kadınların kamusal alanda varlık gösteremedikleri dönemlerde ortaya çıktığı ve bu koşulların kuir kimliklere bir mecra oluşturduğu saptanacaktır. Dolayısıyla, toplumsal belleğin bir parçası olan bu temsillerin kuir ikon olgusunun kökenini oluşturduğu ileri sürülecektir. Ayrıca bu bölümde ikon, ikon marka, kuir kimlik ve kuir ikon terimleri kavramsal olarak açıklandıktan sonra, kuir kimliğin tarihsel süreç içinde nasıl inşa edildiği ele alınacaktır. Kuir kimliğin inşa edilmesiyle birlikte gelişen kuir estetiği tanımlayan camp (rüküşlük) ve kiç kavramları örneklerle açımlanacak, günümüz sanatını da etkileyen David Bowie ve Liberace gibi popüler kültüre damgasını vuran kuir ikonların kimlik ve markalaşma süreçlerinde bu estetiği nasıl kullandıkları vurgulanacaktır. Kuir ikonların toplumsal tabiyet mekanizmasının dışında kalmalarına rağmen, heteronormatif kalabalığın eğlencesi olarak meşrulaştığı hatta mitleştiği görülecektir. Böylelikle, kuir kimliklerinden koparılarak, "alternatif" bir meta olarak sunuldukları, popüler kültürün bir bileşeni haline gelebildikleri çıkarsanacaktır. Kuir estetik ve kuir ikon kimliğin günümüz sanatına yansıması ise Andy Warhol, Robert Mapplethorpe, David Wojnarowicz, Gillian Wearing, Gilbert & George ve David Hockney gibi sanatçıların eserleriyle birlikte tartışılacaktır. Bu eserler 1980'ler itibariyle gelişen kuir sanat tarihi ekseninde okunacaktır. Kuir sanat tarihinin sanat tarihi yazınında yok sayılmış olan kuir öznelliklerin ortaya çıkarılmasını sağlamış olduğu vurgulanacaktır. Tezin ikinci bölümünde, Türkiye'den bir kuir ikon örneği seçilerek vaka incelemesi yapılacak ve alt problemler oluşturulacaktır. Türkiye'de ilk akla gelen ve baskın bir şekilde ön plana çıkan popüler kuir ikon örneği olarak Zeki Müren'e odaklanılacaktır. Zeki Müren'in popülerleşmeye başladığı 1950'lerden itibaren ölüm yılı 1996'ya kadar Türkiye'de yaşanan toplumsal değişim süreci ve bu bağlamda şekillenen popüler kültür ortamında, sanatçının kuir ikon kimliğini görsel olarak nasıl inşa ettiği ele alınacaktır. Sanatçının kuir ikon kimliğini "makbul vatandaş"lık söylemi ile içe içe geçecek şekilde geliştirmiş olduğu çıkarsanacaktır. Zeki Müren'in militarizm ve milliyetçilik simgelerini performansının bir parçası olarak yüceltmiş ve araçsallaştırmış olduğu örneklerle açıklanacaktır. Zeki Müren'in kuir ikon kimliğinin Türkiye'de nasıl popülerleştiği irdelenerek, sanatçı ve ana akım medya arasındaki karşılıklı etkileşim ilişkisi, medya taraması sonucunda elde edilen verilerle birlikte sorunsallaştırılacaktır. Ayrıca Zeki Müren'in kuir ikon kimliğinin popüler kültüre yansıması ve bu popüler medya temsilinin toplumda çeşitli karşılıklar bulması bağlamında gündelik yaşamda karşımıza çıkan Zeki Müren göbeği tatlısı, Zeki Müren kirpiği örgü deseni, Zeki Müren kapısı tavla hamlesi, Zeki Müren'le ilgili fıkra ve tekerleme gibi örnekler betimlenecektir. Bunun yanı sıra bu bölümde sanatçının kuir ikon kimliği ile bu kimliğin görsel kültüre etkisi, Judith Butler'ın drag performativite kavramı ile birlikte okunacaktır. Müren'in kuir ikon kimliğini görsel olarak inşa edişi, tasarladığı kostümler, drag performativitesi, sahne temsiline getirdiği performatif yenilikler, beden dili ve mimikleriyle örneklendirilerek betimlenecektir. Sanatçının melodram filmleri, şarkıları ve otobiyografik şiiri ise yine Judith Butler'ın drag melankoli olarak nitelendirdiği toplumsal cinsiyet melankolisi kavramı aracılığıyla okunacaktır. Tezin son bölümünde ise, 2000 yılında sanatçının Bodrum'daki evinden müzeye dönüştürülmüş olan ve bir kuir ikon müzesinden çok sanatçının temsil ettiği unsurların müzesi olan Zeki Müren Müzesi'ne odaklanılacaktır. Zeki Müren Müzesi ile ilgili nitel araştırmada veri çeşitliliği katılımcı gözlem, yarı-yapılandırılmış mülakat ve doküman inceleme ile sağlanacaktır. Aktarılan kültürel miras ve kuir ikon kimliğe dair inşa edilen toplumsal algı, müzenin basına yansımaları aracılığıyla analiz edilecektir. Bununla birlikte, müzede gerçekleşen konumsal bilgi üretiminin, müze kurumu içinde gerçekleşen denetim mekanizması aracılığıyla sanatçının popüler kuir ikon imgesine ket vurulmasına yol açtığı görülecektir. Denetim altına alınmış ve sınırlandırılmış olan sanatçının imgesinin popülerliği müzede idealleştirilmiş biçimde muhafaza edildiği örneklerle açıklanacaktır. Kuir ikon kimliğin Türkiye'de 1970 sonrası günümüz sanatına etkisini tartışmak için Zeki Müren'le bağlantılı eserlere yer verilecektir. Cihat Burak'ın Eylemlerimiz (1971) resmi, Erinç Seymen'in Bir Paşa'nın Portresi (2009) adı altında kurşun delikleriyle oluşturduğu Zeki Müren portresi, sanatçıyı anma ve onurlandırma amacıyla Yapı Kredi Kültür Sanat Merkezi'nin düzenlediği ve Zeki Müren'e ait nesnelerin sergilendiği "İşte Benim Zeki Müren" Sergisi (24.11.2014-1.2.2015) ve Beyza Boyacıoğlu'nun Alo Zeki Müren Hattı (2016) adlı deneysel çalışması bu kapsamda ele alınacaktır. Sanatçıların Zeki Müren'in ikon kimliğine yaklaşımları değerlendirilerek, olumsuz yaklaşımları günümüz sanatında Müren karakterine gösterilen mesafeyle paralel olarak nitelendirilecektir. Bu çözümlemelerin sonucunda, Türkiye'de kuir ikon kimliğiyle markalaşmış bir sanatçının kamusal alanda temsil edilme biçimleri ve hakim toplumsal cinsiyet normlarına tezat oluşturduğu halde, nasıl popüler bir imgeye dönüşerek, kuir ikon kimliğiyle toplumsal belleğin bir parçası haline geldiği ortaya konacaktır. Türkiye'de Zeki Müren haricinde kuir ikon kimliğinin günümüz sanatına etkisi, Kutluğ Ataman'ın Never My Soul! (2001), Turkish Delight (2007), Leman Darıcıoğlu'nun Philia (2012), Istanbul Queer Art Collective'in Henna Night (2014) ve Nilbar Güreş'in Torn (2018) başlıklı eserlerin karşılaştırmalı analizi yapılarak okunacak ve tartışılacaktır. Bazı eserlerin kuir bireylerin kişisel tarihine ve kuir kimlik inşalarına gözlemci olduğu saptanacaktır. Toplumsal bellekte yer alan kuir kültür, zenne ve köçek gibi olgulara referans veren bazı eserlerin de kuir kimliğin inşası ve sanata yansımaları açısından işlevsel olduğu görülecektir. Böylelikle, bu bölümde popüler kültüre dahil olan sanatçının müzesi, sergisi ve analiz edilen örnek sanat eserleri aracılığıyla, bütüncül yaklaşım ve tümevarım yöntemi kullanılarak, kuir ikon kimliğinin günümüz sanatına olan sınırlı etkisi sorunsallaştırılacaktır. Bu nedenle, sanat mecrasındaki reddiye halinin sorunsallaştırılması için popüler kültürle günümüz sanatı arasındaki mesafe değerlendirilecektir. Türkiye'de çağdaş sanatın ilk adımlarında pop sanat, feminist sanat, performans sanatı ve güncel sanat alanına kısaca değinilirken, popüler konulara ve kuir konusuna duyulan mesafenin sorunsallaştırılacaktır. Kuir ikon kavramının ve dolayısıyla temsil ettiği popüler kültürün sanata yansımalarının pop sanat olarak okunma ihtimalinin de bu sanatsal üretime ket vurduğu anlaşılacaktır. Sonuç olarak bu tezde, Zeki Müren örneğinden yola çıkılarak, Türkiye'de kuir ikon kimliğin popüler kültürdeki yaygın temsiline karşın, günümüz sanatına olan sınırlı etkisi ortaya çıkarılacaktır. Ayrıca, kuir ikon Zeki Müren'in kuir kaybedene atfedilen drag melankolisine rağmen, gösteri kültürü içinde temsil edilen hakim ve normatif unsurları nasıl yeniden ürettiği açığa çıkarılacaktır. Bu tezin önemi, kuirliğe dair başkalığı yeniden üretmeye eleştirel ve mesafeli tavır sergileyen günümüz sanatçılarının konumsallığını açığa çıkararak, bu bağlamda sanat tarihi yazınına katkıda bulunmasıdır.
  • Öge
    Three paintings from Dalí: Relationship between music and visual arts in the context of İlhan Usmanbaş's music
    (Graduate School, 2021) Aydoğan, Bilge Evrim ; Tokgöz Kuban, Zeynep ; 693443 ; Sanat tarihi
    Interart relations indicate a wide range of interdisciplinary fields that leads us to search various artistic practices and pursue the fluid ideas between different art forms. Within this framework, interart relations constitute a collective history, which can be dated back to Antiquity in its search for the secrets of beauty and harmony, leading up to today's inter-artistic practices, such as new media and multimedia art. Mutual influences and interaction between different art forms have been admitted as a topic of interest and, by its very nature, addressed as a multi-directional subject matter. The relationship between music and visual arts, on the other hand, is one of the remarkable subjects in this diversity, and has a vast historiography, often manifest in major turning points, in parallel to the cultural developments in history. Modernism, which is one of the last stages of this process, seen as a catalyst for the transformative experiences in art practices and innovations - concentrating on spatial or temporal concerns - with the idea of medium specificity, brought about an environment where formal relations gradually increased. Faced with the limitations of pure formalism, the 1950s, which brought openness and exchange of ideas in every field, and also indicated a significant shift in modernism discussions. This period offered a transition not only between autonomous disciplines, but also between the boundaries that encircled social, cultural, and political fields. The choice of subject matter from the music discipline as a study of art history, is an unavoidable consequence of this intertwined historical process. However, this inevitable outcome also brings with it the challenges a field of study faces as its scope expands. Nevertheless, this issue opens space for productive questions within art history, enables new inquiries and engagements in interart relations. There are different approaches examining the art practices that articulate visual and sound dimensions. One of them presents a historical, social and cultural flow in the field of interart tradition; the other, investigates the accommodation of sound in visual arts and vice versa, the notion of visuality in musical practices, by exploring their transmedial and conceptual aspects. Recently, intermedial studies have developed categories by means of how the medium is produced.