GSSET- Environmental Biotechnology Graduate Program - Master Degree
Bu koleksiyon için kalıcı URI
Gözat
Son Başvurular
1 - 5 / 42
-
ÖgeTreatment of textile wastewater using completely mixed anaerobic reactor: Start-up(Fen Bilimleri Enstitüsü, 2020)The textile industry is one of the major industries for many countries and it is developing day by day. In the textile industry, mainly fiber is turned into yarn, and yarn turns into a fabric that is used to manufacture end products such as clothes, curtains, towels and etc. and most of these end products are colored by dyes. The textile industry demands high water consumption because of processes applied. Dyes are the most important consumables for the textile industry. Consuming a high amount of water, dyes and other auxiliaries such as detergents, acids, inorganic salts and etc. make textile wastewater highly pollutant for the environment. Textile wastewaters contain a high amount of chemical oxygen demand (COD), total suspended solids (TSS), color, etc. and it is possible to say that COD and color removals are the main criteria researchers focus on. Because of its environmental impacts, regulations, and discharge criteria, demand for searching more feasible, cheaper, or more effective solutions has been increasing lately. There are many approaches for the treatment of textile wastewaters, such as physicochemical, biological or combined processes. Physicochemical systems effluents do not meet discharge limits alone although their investment costs are low. Due to the suitability of anaerobic processes for high COD containing wastewaters, these systems can easily be applied for the textile industry. Moreover, anaerobic systems have some additional advantages such as energy recovery. In addition to this, it is possible to reuse textile wastewater in case of applying well designed combined biological and physicochemical systems. The purpose of this study was to investigate the treatability of synthetic textile wastewater by using pilot-scale anaerobic completely stirred tank reactor (CSTR) which was operated at mesophilic conditions (35°C) and infinite sludge age. However, technical and operational problems were occurred at the beginning of the study. For this reason, only the results of the start-up part was presented. Total duration of study was 264 days. The inoculum was supplied from Atakoy advanced biological wastewater treatment plant of Istanbul Water and Sewerage Administration (ISKI). The study was conducted in two phases. The first phase was operated for 81 days to investigate COD removal of synthetic textile wastewater which has an average of 2.400 mg COD/l initial concentration with 24 h HRT. The average COD removal was ~54% of the first phase. The second phase was investigated under two periods by using similar synthetic wastewater which has an average 875 mg COD/l and 975 mg COD/l for phase two/period one and phase two/period two, respectively. The first period of this phase was operated for 93 days with 24 h HRT and ~45% average COD removal was reached at this period. Moreover, the second period of this phase was run 90 days with 48 h for HRT and ~86% average COD removal was reached. The average pH was around 6,9 and average MLSS concentration was in between 2.500-3.000 mg/l during the study. At the last period (phase two/period two) of the study, average MLVSS/MLSS ratio was calculated as 0,62 and 86% COD removal was achieved. This COD removal efficiency is comparable with literature.
-
ÖgeBiohydrogen production from organic wastes using anaerobic membrane bioreactor(Institute of Science and Technology, 2012)Fuel production from biomass, which is an important issue nowadays is an emerging process. Biomass is generally used as substrate, to produce fuels such as ethanol, biomethane, biodiesel. Anaerobic processing is a treatment way for industrial, food processing and agricultural originated waste/wastewaters. Methane, which is produced during anaerobic treatment have an economical value utilized as heat and electricity.The aim of the present study is to biohydrogen production from dinner hall wastes by using membrane modules. For that purpose, lab-scale anaerobic membrane bioreactors operated in thermophilic temperatures. Food wastes supplied from İTÜ dinner hole, grinded by using grinders.Four different operating conditions were tested during this study. Membrane bioreactor system initially operated using two complete mixing reactors sequentially with a total volume of 10L and PP MF membranes were installed in the second stage of the reactor. In the second operating period, second reactor was discarded and PP membranes were transferred to the first stage.
-
ÖgeÇamur Azaltımına Yönelik Modifiye Aktif Çamur Sistemlerinin Modellenmesi(Fen Bilimleri Enstitüsü, 2017-01-16)Günümüzde gerek evsel gerekse endüstriyel atıksuların arıtılmasında en yaygın kullanılan biyolojik arıtma sistemi, aktif çamur prosesidir. Aktif çamur prosesi, keşfinden bugüne kadar birçok değişikliğe uğramış ve belirli karakterdeki atıksular için modifiye edilerek kullanılmıştır. Aktif çamur prosesinde atıksu içerisindeki organik maddenin bir kısmı, su ve karbondioksite dönüştürülerek ortamdan uzaklaştırılırken bir kısmı da “çamur” adı verilen bir yan ürüne dönüşmektedir. Oluşan bu çamurun içerisindeki yüksek organik madde ve su içeriği nedeniyle doğrudan uzaklaştırılması mümkün değildir, arıtılması ve bertaraf edilmesi zorunludur. Çamur arıtımı ve bertarafı, çevresel yükümlülüklere uygun olarak gerçekleştirilmesi gereken yüksek maliyetli bir işlemdir. Biyolojik arıtma sistemlerinde çamur arıtma ve bertaraf maliyeti toplam işletme giderlerinin yaklaşık %50-60’ını oluşturmaktadır. Çamur miktarı aktif çamur sisteminin konfigürasyonu ve çamur bekletme süresi ile ilişkilidir. Genel olarak uygulanan çamur arıtma prosedürü çamurun aktif çamur sistemi çıkışında toplanarak yoğunlaştırma işlemi ile su miktarının azaltılması, sonrasında organik madde içeriğini azaltmak üzere stabilizasyon işleminin uygulanması ve susuzlaştırma işleminden geçirilerek nihai uzaklaştırma alternatiflerinden birine uygun hale getirmektir. Stabilizasyon aerobik veya anaerobik koşullarda yapılabilmektedir. Bu uygulama ayrı ya da proses sonrası çamur arıtımı olarak nitelendirilmektedir. Çamur miktarının işletme giderlerini çok arttırmadan proses içerisinde azaltılmasına yönelik teknolojik yaklaşımların kullanımı operasyonel açıdan büyük önem taşımaktadır. Küçük aktif çamur sistemlerinde çamur stabilizasyonunun havalandırma havuzu içerisinde yapılması bu yaklaşımın basit bir uygulamasıdır. Geçmişte, kontakt stabilizasyon (KS), günümüzde ise oksik-çöktürme-anaerobik (OÇA) sistemler proses içi çamur arıtımı ve bertarafına yönelik olarak kullanılan sistemlerin başlıcalarıdır. Bu sistemlerde, özellikle çamur arıtımının proses dışı yapıldığı aktif çamur sistemlerinden farklı olarak, aynı hacim içerisinde çamur stabilizasyonu sağlanarak hem sistemin daha verimli çalışması sağlanır hem de daha az çamur üretimi sağlanır. Bu tez çalışması ile proses içi çamur stabilizasyonunun çamur oluşumuna etkisinin belirlenmesi amaçlanmıştır. Bu kapsamda evsel nitelikli atıksu ile beslenen oksik-çöktürme-anaerobik (OÇA) ve kontakt stabilizasyon sistemleri, AQUASIM yazılımı kullanılmak suretiyle günümüz modern çevre biyoteknolojisi modelleme yaklaşımı çerçevesinde değerlendirilmiştir. Oksik-çöktürme-anaerobik (OÇA) sistemi konvansiyonel aktif çamur sisteminin bir modifikasyonudur. Atıksu öncelikle bir aerobik tankta havalandırılmakta ve sonrasında çöktürülmektedir. OÇA prosesinde çöktürme tankının üst fazı sistemden deşarj edilirken, çöken çamurun bir kısmı doğrudan aktif çamur sistemi geri devrini oluşturmak üzere havalandırma tankına geri devrettirilmekte, kalan kısmı da anaerobik stabilizasyona tabi tutulmaktadır. Anaerobik stabilizasyon havuzunda stabilize olan çamur ise yeniden havalandırma tankına beslenmektedir. OÇA sistemi çamur çıkışı olmayan bir sistem olarak işletilmektedir. Modelleme yaklaşımında aerobik olarak işletilen aktif çamur sisteminde oluşan çamurun stabilize edildiği anaerobik stabilizasyon sistemi kapsam dışında tutulmuş, bu sistemin çıkışından yapılan biyokütle geri devri aerobik reaktöre temsili aktif biyokütle girişi ile gösterilmiştir. Kontakt stabilizasyon hızlı işletilen aktif çamur sisteminin bir modifikasyonudur. Atıksu ilk olarak çok kısa süreli havalandırılan kontakt reaktörüne beslenmekte, daha sonra çöktürme tankına gönderilmektedir. Çöktürme tankının üst fazı sistemi terk ederken, çöken çamur yeniden havalandırılmak üzere stabilizasyon reaktörüne devrettirilmektedir. Burada stabilize edilen çamur yeniden kontakt reaktörüne geri beslenmektedir. Kontakt stabilizasyon prosesinin temel prensibi kontakt reaktöründe hızlı bir biyolojik arıtma ve adsorpsiyonun gerçekleşmesi, partiküler organik madde ve oluşan çamurun aerobik stabilizasyon reaktöründe giderilerek toplam çamur miktarının sistem bütününde azaltılmasının sağlanmasıdır. Bu çalışma kapsamında konvansiyonel aktif çamur sistemi, oksik-çöktürme-anaerobik prosesi ve kontakt stabilizasyon prosesleri modelleme yaklaşımı çerçevesinde değerlendirilmiştir. Modelleme çalışmaları, belirtilen bu üç sistem için 6, 8, 10, 12 ve 15 gün çamur bekletme süreleri kullanılarak yürütülmüş, ve bu sistemler çamur üretimi açısından değerlendirilmiştir. Konvansiyonel aktif çamur sistemi, çamur üretimi açısından karşılaştırma yapmak amacıyla incelenmiştir. Bu sistem 3350 m3 ve 2100 m3 olmak üzere iki farklı hacimde, hidrolik bekletme süreleri 8 saat ve 5 saat olacak şekilde çalıştırılmıştır. 8 saat, günümüzde bu sistem için yaygın olarak kullanılan hidrolik bekletme süresini yansıtırken, 5 saatlik hidrolik bekletme süresi sistemin limitasyonlarını görebilmek amacıyla kullanılmıştır. Gerekli geri devir ve atık çamur debisi her çamur yaşına uygun olarak hesaplanmıştır. Konvansiyonel sistemden beklendiği üzere, çamur yaşının 6 günden 15 güne çıkması ile toplam çamur üretimi büyük bir ölçüde azalmıştır. Çamur yaşı 15 gün ile çalışan sistemin çamur üretimi en düşük seviyede olup, uzun havalandırmalı aktif çamur sistemine benzer şekilde çalıştığı saptanmıştır. Çamur yaşının 15 güne kadar çıkması, içsel solunum oranının baskın olmasından kaynaklanan en az çamur üretimini göstermektedir. OÇA prosesinde çamur üretimi iki parametre ile değerlendirilmiştir: Bunlar çamur yaşı ve sistemin girişine beslenen aktif biyokütledir. OÇA prosesi, bu tez çalışması kapsamında konvansiyonel aktif çamur sisteminin prensipleri doğrultusunda modelleme için basitleştirilmiş, sistemin giriş akımına yapılan aktif biyokütle beslemesi ile değerlendirilmiştir. Bu basitleştirme, OÇA prosesinden çıkan fazla çamurun başka bir yerde stabilize olarak sistemin girişine geri döndüğü kabulüne dayanmaktadır. Bu sistem, hidrolik bekletme süresi 8 saat olan, 3350 m3 reaktör hacmi kullanılarak tasarlanmıştır. 6 ile 15 gün arasında değişen çamur yaşları için, sistemin girişine 50, 100, 150 ve 200 gr KOİ/m3 aktif biyokütle girişi yapılmış, üretilen çamur miktarları incelenmiştir. Değişen çamur yaşlarına uygun olarak geri devir ve atık çamur debileri belirlenmiştir. OÇA sisteminin modelleme sonuçlarına göre, sisteme 200 gr hücre KOİ/m3 aktif biyokütle girişi ile çamur yaşı 8 gün ve sonrasında net çamur oluşumu negatif değerler almıştır. Sistemde biriken biyokütle sonucunda, içsel solunum seviyesinin çoğalma seviyesi ile karşılaştırıldığında büyük oranda artış gösterdiği saptanmıştır. Aynı etki, 150 gr hücre KOİ/m3 aktif biyokütle girişi ile çamur yaşı 10 gün ve sonrasında da sistem performansına yansıyarak, net çamur oluşumunun negatife düşmesine neden olmuştur. OÇA sistemi konvansiyonel sistem ile karşılaştırıldığında, toplam çamur üretimin önemli oranda azaldığı saptanmıştır. Çamur yaşının 6 günden 15 güne kadar çıkması ile sistemin girişine yapılan 50 ile 200 gr hücre KOİ/m3 aktif biyokütle beslemesi, toplam çamur oluşumun önemli ölçüde azalmasına hatta net üretimin negatife düşmesine sebep olmuştur. KS sistemi; çok küçük bir hacimde çok kısa bir hidrolik bekletme süresine sahip, sadece çözünebilir substratın giderildiği bir kontakt tank ve çamur azaltımındaki olası etkilerini incelemek üzere geri devir hattında bulunan bir satbilizasyon tankından oluşmaktadır. Öncelikle, konsanviyonel sistemle işletme koşulları açısından karşılaştırma yapabilmek amacıyla higrolik bekletme süresi, 45 dakikası kontakt tanka ait olmak üzere toplam 8 saat olarak seçilmiştir. Reaktör hacimleri 300 m3 kontakt ve 3000 m3 stabilizasyon tankı olmak üzere toplam 3300 m3 olarak belirlenmiştir. İkinci modelleme, sistemin çamur üretim performansındaki değişkliği görmek üzere hidrolik bekletme süresi 5 saate indirilerek yapılmıştır. Toplam hidrolik bekletme süresi 30 dakika ve 4.5 saat olacak şekilde sırasıyla kontakt ve stabilizasyon tanklarına dağıtılmıştır. Öncelikle iki farklı hidrolik bekletme ile KS prosesi çamur üretimi açısından karşılaştırılmıştır. Daha sonra, her iki KS konfigürasyonu çamur azalma oranının değerlendirilmesi amacıyla konvansiyonel sistem ile karşılaştırılmıştır. Toplam hidrolik bekletme süreleri 5 saat ve 8 saat olan KS prosesi, çamur üretimi bakımından 8 saatlik hidrolik bekletmeye sahip konvansiyonel sistem ile karşılaştırılmıştır. Değerlendirmede, reaktörde üretilen kütlenin klasik çöktürme tankında çökelemeyeceği öngörülerek 5 saat hidrolik bekletmeli konvansiyonel sistem dikkate alınmamıştır. Toplam çamur üretimi, başka bir deyişle çamur arıtma tesisinde daha fazla arıtılması gereken fazla çamur, 8 saatlik konvansiyonel sistem ile 8 saatlik ve 5 saatlik kontakt stabilizasyon sistemine göre yaklaşık olarak aynı oranda bulunmuştur. Konvansiyonel ve kontakt stabilizasyon sistemlerinde çoğunlukla aynı çamur miktarının bulunmasının nedeni, kontakt stabilizasyonda azaltılmış hacimde konsantrasyonun artması nedeniyle üretilen çamur miktarının aynı olmasıdır. Yani, hidrolik bekletme süresinin azaltılması, daha düşük hacimde partiküler maddenin daha konsantre olmasıyla, aynı miktarda çamurun üretilmesine neden olmuştur. Gelecekte yapılacak çalışmalara öneri olarak, çamurun azaltımı yapan için aktif çamur sistemlerinin modifikasyonları, modelleme çalışmaları ile birlikte deneysel çalışmalarla desteklenebilir/geliştirilebilir.
-
ÖgeAlkaloid Atık Suyunun Membran Biyoreaktör İle Arıtılmasıyla Oluşan Atık Çamurun Aerobik Çamur Stabilizasyonunda Partiküler Bileşenlerin Modellenmesi(Fen Bilimleri Enstitüsü, 2015-07-03)Alkaloid prosesinden kaynaklanan endüstriyel atıksular yüksek sülfat, asetik asit ve organik madde içermektedir. Bu çalışmada kullanılan alkaloid atıksuları su geri kazanımının sağlanması, mevzuatta yer alan deşarj standartlarına uygun olarak sürdürülebilir atıksu arıtımının gerçekleştirilmesi amacıyla hali hazırda pilot ölçekli bir membran biyoreaktör ile arıtılmaktadır. İncelenen endüstriyel tesisin ortalama debisi 480 m3/gün ve kimyasal oksijen ihtiyacı (KOİ) konsantrasyonu maksimum 43000 mg/L'dir. KOİ parametresinin Su Ürünleri Yönetmeliği (1995)’nde öngörülen 170 mg/L’ye kadar indirilmesi gerekmektedir. Fakat konsantrasyonu bu değere indirmek mümkün olmadığından Su Kirliliği Kontrol Yönetmeliği (2004)’nde belirtilmiş olan 1500 mg/L baz alınmıştır. Buna göre, deşarj limitinin sağlanması için arıtma sonrasında %99.6 KOİ giderim verimi elde edilmesi zorunlu olmaktadır (Keskinler ve İnsel, 2014). Bu tez çalışmasında alkaloid prosesinden kaynaklanan giriş atıksuyunun biyolojik arıtılabilirlik bazlı karakterizasyonu kapsamında inert partiküler ve çözünmüş madde konsantrasyonlarının belirlenmesi hedeflenmektedir. Oluşan atıksuların arıtıldığı pilot ölçekli membran biyoreaktörde oluşan atık çamurun aerobik stabilizasyonunun değerlendirilmesi yapılmış olup içsel dönüşüm katsayısı respirometrik olarak belirlenmiştir. Respirometrik deneyler ve modelleme yardımıyla biyolojik sistem ile ilgili kinetik ve stokiyometrik katsayılar bulunmuştur. Ayrıca elde edilen tüm sonuçlar kullanılarak biyolojik çamurun partiküler ürün konsantrasyonu ve bu partiküler ürünün ayrışma katsayıları da modelleme ile belirlenmiştir. Giriş atıksuyunda çözünmüş ve partiküler inert maddelerin belirlenmesi için Orhon ve diğ, 1994 yöntemi kullanılmıştır. Bu yöntem gereğince aerobik işletilen ve toplam ve çözünmüş ile beslenen 2 adet reaktör kurulmuştur. Deney sonuçlarına göre, toplam KOİ miktarı 27344 mg/L olan giriş alkaloid atık suyunun % 1.13’ü yani toplam partiküler inert madde miktarı 309 mg/L, % 1.52’si yani toplam çözünmüş inert madde miktarı 416 mg/L olarak belirlenmiştir. Aerobik çamur stabilizasyon prosesinde 23000 mg/L AKM ve 9800 mg/L UAKM içeren atık çamur kullanılmıştır. Zamana karşı günlük bazda AKM, UAKM ve pH ölçümü yapılmıştır. Deney AKM/UAKM parametreleri sabitlenene kadar devam etmiştir. Deney sonunda UAKM/AKM oranı 0.35 mg UAKM/mg AKM bulunmuştur. 19 gün sonunda giderim verimi % 38 UAKM olarak hesaplanmıştır. Alkaloid atık suyunun ayrışma katsayılarının ve havalandırma sisteminin dizayn parametrelerinin (ayrışma kinetiği tespiti, havalandırma sistemi tasarımı) belirlenmesi için respirometrik teknikler yaygın olarak kullanılmaktadır. Çamur bekletme süresi 20 gün olan atıksuyundan elde edilen respirometrik profilden yararlanılarak, atık suyundaki organik maddenin %85’inin kolay ayrışabilir madde olduğu anlaşılmaktadır. Kolay ayrışabilir maddeler aerobik koşullarda inhibe olmamaktadırlar. Kolay ayrışabilen organik maddenin yüksek olmasının sebebinin üretimde kullanılan asetik asit vb. maddelerden kaynaklandığı şeklinde yorumlanabilir. Ayrışabilen organik maddenin tamamı 400 dakika reaksiyon süresi sonunda tükendiği rapor edilmektedir. Aerobik stabilizasyon çalışmasında oksijen tüketim hızına bağlı olarak ölçülen içsel solunum hızı (bH) Ekama ve diğ., 1986 tarafından önerilen methodu baz alınarak 0.14/gün olarak hesaplanmıştır. Modelleme çalışmalarında AQUASIM simülasyon programı kullanılmıştır. Partiküler ürünün ayrışma çalışması Özdemir ve diğ., 2014 çalışması baz alınarak yapılmıştır. Ayrıca stabilizasyon sürecinde elde edilen OUR profilleri Aktif Çamur Modeli No:1 (ASM1) kullanılarak modifiye edilmiştir. Reaktörde biyokütle içeriği aktif heterotrofik biyokütle XH, yavaş ayrışan partiküler biyokütle XS, partiküler inert madde, XI ve metabolik reaksiyonlar sonucu oluşan XP olarak dört ana bileşen model kalibrasyonu ile değerlendirilmiştir. Model çalışmalarınde 4063 mg COD/L olan toplam biyokütle miktarı içerisinde heterotrofik biyokütle miktarı KOİ cinsinden ise 2854 mg KOİ/L olarak belirlenirken UAKM cinsinden 2375 mg UAKM/L olarak hesaplanmıştır. Model aynı zamanda Xp için hidroliz hız sabitini (kXP) 0.01 mg KOİ/mg KOİ olarak vermiştir. Son olarak çamur yaşının aktif çamur prosesinde çamur bileşenlerine etkisi araştırılmıştır. Bu bağlamda kullanılan Özdemir ve diğ., 2014 çalışmasında, aktif çamur prosesi farklı çamur yaşlarında stabilize edilmiştir. Çamur yaşı arttırıldığında kXP değerinin arttığı gözlemlenmiştir.
-
ÖgeAntibakteriyel Özelliğe Sahip Ters Osmoz Membranların üretimi Ve Karakterizasyonu(Fen Bilimleri Enstitüsü, 2015-06-11)Temiz ve içilebilir su kaynakları her geçen gün kirletilerek kullanılamaz hale getirilmektedir. Bunun bir sonucu olarak Dünya üzerindeki mevcut tatlı su kaynakları ihtiyaçları karşılayamayacak hale gelmektedir. Alternatif su kaynaklarına ilişkin teknolojilere yönelinmesi su sıkıntısının etkilerinin azaltılmak için Dünya’da gittikçe yaygınlaşmaktadır.Dünyadaki toplam suyun % 96’dan daha fazlasını tuzlu sular oluşturmaktadır, tatlı su ise Dünya’daki suyun sadece %2.5’lik kısmını oluşturur ve bunun çoğu buzullar ve buz tabakaları içerisinde donmuş haldedir. Mevcut durum göz önünde bulundurulduğunda tuzlu sudan desalinasyon teknolojisi ile ekonomik ve güvenli bir şekilde kullanma suyu elde edilebilmesi büyük bir avantaj sağlamaktadır. Desalinasyon tesisleri Dünya’da 120’den fazla ülkede işletilmektedir ve suyun üretim maliyeti genellikle enerji tüketimi, kullanılan ekipmanın, membranların ve iş gücünün maliyeti ile orantılı olarak değişmektedir. Desalinasyon tesislerinden etkin bir sonuç alabilmek için çözülmesi gereken bazı konular bulunmaktadır. Bunlardan birisi ve en önemlisi olan tıkanma problemleri, membran filtrasyon sistemlerinin işletilmesi esnasında sorun teşkil etmektedir. Bu problemi çözebilmek için çeşitli yollar ve yaklaşımlar geliştirilmekte ve denenmektedir. Ters osmoz membranlarında meydana gelen biyotıkanma temel olarak akıyı düşürmektedir. Akının düşmesi daha fazla enerji harcanması ve tuz tutunumunda azalma gibi olumsuz etkiler göstermektedir. Bu sebeple oluşmadan müdahale etmek biyotıkanmayı engellemek için en etkili ve iyi yol olarak düşünülmektedir. Müdahale çeşitli şekillerde yapılabilmektedir. Bunlardan birisi de membranların üretimi sırasında üretim materyallerine antibakteriyel maddelerin ilavesidir. İlave edilen maddeler ile membran filtrelerin daha dayanıklı ve biyotıkanmaya dirençli olmaları sağlanmakta, böylece kirlenme ve tıkanma oluşumunun en aza indirgenmesi sağlanmaktadır. Bu çalışma kapsamında; içme suyu eldesi amacıyla ters osmoz membran üretimi, karakterizasyonu ve biyokirlenme özelliğinin iyileştirilmesi çalışmaları gerçekleştirilmiştir. Çalışmanın amacı su temininde ileri teknolojilerin kullanılarak, biyokirlenme performansında iyileştirme çalışmaları yapılması, membranların özelliklerinin geliştirilmesi ve halen tümüyle dışa bağımlı durumda olduğumuz membran sistemlerinin ülkemiz koşullarında üretilebilir hale getirilmesidir. Bu amaç doğrultusunda ters osmoz membranları üretimi yapılmıştır. Deneylerin ilk aşamasında destek tabakası ultrafiltrasyon düzeyinde evre dönüşümü yöntemiyle polisülfon (PSF) polimeri ile farklı polimer çözeltileri hazırlanarak destek tabaka üzerine dökülerek üretilmiştir. Membran üretiminde ilk olarak homojen dağılımı sağlanmış membran çözeltisi cam yüzey üzerine belirli hacimde dökülmüş ve dökme bıçağı (casting knife) sabit kalınlığa ayarlanarak bu çözeltinin üzerine yerleştirilmiştir. Ardından laboratuar ölçekli dökme makinesinin gerekli ayarlamaları yapılarak belirlenen hızda cam yüzeyinde polimer film oluşturulmuştur. Bu esnada oluşturulmak istenen membranın özelliğine bağlı olarak polimer filmler belirli bir solvent buharlaşma süresinde bekletilmişlerdir. Bu çalışmada buharlaşma süresi 10 sn. olarak sabit tutulmuştur. Buharlaşmanın ardından polimer filmlerinin olduğu camlar destile suyun bulunduğu koagülasyon banyosuna daldırılmışlardır. Bu esnada en az 5 dakika membranın oluşması beklenmiş ve ardından oluşan membranlar destile suyun bulunduğu temiz bir kaba aktarılmışlardır. Biyolojik büyümenin olmaması ve reaksiyona girmeyen polimer veya solventin membrandan uzaklaşması için üretilen membranlar en az 1 hafta süre ile +40C’de soğuk odada saklanmışlardır. Üretilen bu membranlarda başta geçirgenlik deneyleri olmak üzere karakterizasyon çalışmaları yapılmıştır. Filtrasyon performanslarından önce ilk olarak literatürde sıkıştırma deneyi olarak isimlendirilen ön işleme tabi tutulmuştur. Bu işlemde, yüksek basınç altında membranların saf su ile yıkanması sağlanmış ve bu esnada reaksiyona girmemiş polimer/ıslatıcı/solvent kalıntılarının membranlardan yıkanması ve membran gözeneklerinin son halini alması sağlanmıştır. Bu deneyin ardından klasik filtrasyon deneyleri sırayla gerçekleştirilmiştir. Cihaz analizleri için membran numunelerinin hazırlanmasında sıkıştırma ön işlemi yapılmayan membranlar kullanılmıştır. Membranlara temas açısı, mekanik dayanıklılık testleri uygulanmış ve taramalı elektron mikroskobu, optik profilometre, porometre, elektrokinetik ölçer kullanarak yüzey morfolojileri tanımlanmıştır. Destek tabakası membranı olarak üretilen UF destek tabakasının yüksek basınçlara dayanıklı olması için süngerimsi yapıda olması yapılan çalışmalarla optimize edilmiştir. Karakterizasyon testlerinin sonuçlarına bakıldığında %18PSF %4.5PVP10 %1.5 PVP40 kullanılarak üretilen membranlar aktif tabakada kullanılmak üzere destek tabakası olarak seçilmiştir. Deneylerin ikinci aşamasında ters osmoz membranı için aktif tabakası üretim çalışmaları yapılmıştır. Aktif tabaka ince film poliamid olarak ara yüzey polimerizasyon yöntemiyle üretilmiştir. Membranlara antibakteriyel özellik kazandıracak, güçlü antibakteriyel özelliğe sahip bizmut tiyollerden biri olan BisBAL maddesinin ilavesi aktif tabaka üretimi kısmında gerçekleştirilmiştir ve antibakteriyel özelliği edinmesi amaçlanmıştır.Tez çalışmasının son aşamasında membranların antibakteriyel özelliklerini belirlemek için İTU Moleküler Biyoloji-Biyoteknoloji ve Genetik Araştırmalar Merkezi’ nden alınan E. coli suşu ile çalışmalar yapılmıştır. BisBAL ilaveli membranların üzerinde, saf membranlara nazaran daha az büyüme görülmüştür. Antibakteriyel testler karşılaştırmalı olarak incelendiğinde BisBAL ilaveli membranların antibakteriyel özellik kazandığı ve BisBAL’ın etkili olarak ters osmoz membranlarında kullanılabileceği görülmüştür.