FBE- Otomotiv Lisansüstü Programı - Yüksek Lisans

Bu koleksiyon için kalıcı URI

Gözat

Son Başvurular

Şimdi gösteriliyor 1 - 5 / 203
  • Öge
    Motorların doğalgaz'a dönüşümü, doğalgazlı motorların performansı, emisyon değerleri ve dolum istasyonlarının incelenmesi
    (Fen Bilimleri Enstitüsü, 2004) Yalçınkaya, Volkan ; Özaktaş, Turgut ; 154683 ; Otomotiv
    Doğalgazm sahip olduğu asıl bileşim öncelikli olarak doğalgazın çıkartıldığı üretim sahasına bağlıdır ve bu nedenden dolayı bileşim kapsamındaki sınırlı varyasyonların kabul edilmesi gerekmektedir. Dünya çapında doğalgaz kalite şartnameleri için önemli farklılıklar bulunmaktadır. Söz konusu bu şartnamelerin başlıca amacı boru hatlarının ve endüstriyel ve yerleşim birimi tüketicilerinin gereksinimlerinin karşılanmasıdır. Doğalgazın bir motor yakıtı olarak kullanımına ilişkin özellikleri dikkate alınmamıştır. Bu çalışmada sıkıştırılmış doğalgazın taşıtlardaki uygulaması ve dünya üzerinde taşıtların kullanımı için gerekli olan şartnameleri ve doğalgaz bileşenlerinin taşıtın performans ve emisyon değerlerine etkileri ele alınmaktadır. İlk bölümde, doğalgaz kavramı, fiziksel ve kimyasal özellikleri, kullanım alanları ve dünyadaki rezervleri irdelenmiştir. İkinci bölümde, doğalgazın depolanması ve taşıtlar için dolum istasyonları, istasyonda olması gereken başlıca ekipmanlar ve teknik özellikleri irdelenmiştir. Üçüncü bölümde, benzin ve diesel yakıt ile çalışan taşıtlarda doğalgaz uygulamaları ve pratikte uygulanan çeşitli marka ve modellerdeki sıkıştırılmış doğalgaz ile çalışan taşıtlar ortaya konmuştur. Dördüncü bölümde, doğalgazın dünya üzerindeki kalite standartları, ticari doğalgazın kalitesi, doğalgazlı taşıtların performans ve egzoz emisyon değerleri incelenmiştir. Son bölümde ise sıkıştırılmış doğalgazın diğer yakıtlara özellikle benzin ve diesel ile çalışan taşıtlara kıyasla avantaj ve dezavantaj lanndan söz edilmektedir.
  • Öge
    Taşıt ses kalitesi
    (Fen Bilimleri Enstitüsü, 2001) Mollaahmetoğlu, Emre ; Güney, Ahmet ; 101375 ; Otomotiv
    Duyduğumuz her ses, bir ses kaynağının katı, sıvı ya da gaz ortamlarda yarattığı titreşimlerin sonucudur. Genlik, frekans ve zaman gibi üç temel fiziksel değişken ile tarif edilebilen bir ses, yani bir işitsel olay karşısında, insanoğlunun son derece karmaşık bir yapıya sahip olan duyma mekanizması, bir ön amplifikatör gibi çalışan dış kulaktan başlayarak son derece komplike bir yapı sergiler. Duyma özellikleri üzerine yapılan testler ve araştırmalar, duyma mekanizmasının yam sıra, eş duyma eğrilerinin ve en alt ile en üst duyma sınırlarının ortaya konması ile akustiğin temelini atmıştır. Dünya' da özellikle 20. yüzyılda çevresel konularda gösterilen hassasiyetle, su ve hava kirliliğinin yam sıra gürültü de önemli bir kirlilik olarak kabul edilir olmuştur. Gürültü, "istenmeyen ses" olarak adlandırılmıştır. DİN 1320 standardı da "İnsan kulağının duyma frekansları çerçevesinde, sessizliği ya da duyulmak istenen sesi bozan, sağlığa zararlı olan ya da sıkıntı veren ses" tanımıyla yüksek seviyeli her sesi "gürültü" şeklinde ifade etmiştir. Ancak 20. yüzyılın ikinci yansında sesin karakteri ile insanın işitsel algılan arasındaki ilişkiyi ortaya koyan psikoakustik biliminde katedilen mesafe göstermiştir ki iyi ve kötü, sevilen ve sevilmeyen sesleri ayırt etmekte gürültü tamını son derece yetersiz kalmaktadır. Geçmişte -en azından uzunca bir süre maruz kalındığında- insan sağlığına zarar veren çok fazla ses kaynağı bulunduğu için üründen yayılan akustik enerjiyi azaltmak üzere uğraşılırken, yüksek seviyeli her sesin gürültü ilan edilmiş olması nispeten anlaşılırdır. Ancak bugün bu bilimde öyle bir noktaya gelinmiştir ki, bir zamanlar savaşılan o birçok gürültü kaynağı artık ses basıncı seviyeleri itibariyle, birer "kulak dostu" olarak tanımlanabilmektedir. Bu bağlamda akustik hedeflerde bir değişim gözlenmiştir. Seslerin salt genliği ile değil, genliğin yanında zaman ve frekans özelliklerinin de bulunduğu bir bütünde incelendiği, akustik emisyonlann karakteri ile insanlann idraki, eylemsel ve duygusal durumlanna bağlı olarak algısı arasındaki ilişkilerin ortaya konduğu psikoakustik çalışmalar Ses Kalitesi kavramım yaratmıştır. Ürününü tercih edilir kılan, beğeni toplayan, tüketiciye istenen uyan, mesaj veya imajı veren seslerin kalitesinin yüksek olduğu kabul edilir. Ancak bu değerlendirmeyi daha sağlıklı, daha standart hale getirmek üzere bir dizi değerlendirme testi geliştirilmiştir. Ses kalitesi testlerinde hem sübjektif, hem de objektif değerlendirmelere yer verilir. Farklı dinleyici tiplerinden oluşan jüri testlerinde daha çok sübjektif notlamalar, bilgisayar destekli uygulamalarda ise psikoakustik metriklerin kullanıldığı objektif değerlendirmeler yürütülür. ıx "Belirli bir teknik hedef veya görev çerçevesinde mevcut sesin uygunluğu" anlamına gelen bu kavram, bugün insanoğlunun kullandığı tıraş makinasından, otomobile, kapıdan buzdolabına kadar, tüm sesli araçları kapsamaktadır. Bunlar içerisinde, günlük hayatta en çok vakit geçirilen, en karmaşık ses bileşenlerine sahip olan aracın binek taşıtlar olduğu düşünüldüğünde, taşıtın ne denli önemli bir ses kalitesi çalışma alanı olduğu anlaşılmaktadır. Fiyat, donanım, ömür ve performans gibi bilinen kriterlerde son derece iddialı ama bir o kadar da birbirine yakın değerler sunan günümüz taşıtlarında, bir ürünü diğerinden bir adım öne çıkartacak yeni alanlardaki gelişmelere ihtiyaç duyulduğu göz önüne getirildiğinde taşıt imalatında da ses kalitesinin yükselen bir değer olacağı ön görülmektedir. Ses kalitesi, taşıtın çalışma şartlan hakkında önemli bilgiler sunarken, aynı zamanda kabin içi seyir konforunu tayin eden başlıca parametrelerden biri olacaktır. Taşıtlarda genel ses kalitesindeki en etkin kısımlar, yani temel ses kalitesi elemanları, motor, egzoz, kapı, fren ve lastiktir. Bunlar dışında kabin içinde sileceklerden dönüş sinyalinin sesine kadar daha birçok ses kalitesi detayı daha bulunmaktadır. İstanbul Teknik Üniversitesi Otomotiv Anabilim Dalı, taşıtlardaki en önemli iki gürültü kaynağı olarak kabul edilen motor ve lastikte ses kalitesi üzerinde çalışmıştır. İkisi prototip olmak üzere toplam 4 taşıt, gerekli işletme şartlarına bağlı olarak bölüm laboratuvarlan içerisinde yer alan şasi dinamometresi veya üniversite kampusu içerisindeki bir özel güzergahta teste tabi tutulmuştur. Birinci test grubunda elektronik ve mekanik yakıt pompasının kabin içi ses kalitesine etkisi gözlenmiştir. 4 farklı konumdaki mikrofon aracılığıyla bir data toplama cihazı üzerinden I-deas Test yazılımına kaydedilen sesler, daha sonra MTS Sound Quality 3.5 yazılımında analiz edilmiştir. Soğuk rölanti, sıcak rölanti, 4. vites 50 km/s sabit hız, 5. vites 100 km/s sabit hız ve 3. vites 1000-4000 d/d hızlanma şartlarında alman ses kayıtlan, iki temel psikoakustik metrik olan ses basıncı seviyesi ve Artikülasyon İndeksi'ne göre hesaplanmıştır. Değerlendirmede iki önemli sonuç ortaya çıkmıştır: Birincisi, 2000 d/d öncesinde daha kötü görünse de esas kullanım devirleri dikkate alındığında elektronik yakıt pompasının mekanik tipe kıyasla kabin içinde daha yüksek bir ses kalitesi sunduğu belirlenmiştir. İkincisi, kabin içi ses kalitesinin değerlendirilmesinde ses basıncı seviyesinin tek basma yeterli olamayacağı ortaya konmuştur. AVL ve benzeri kuruluşların da bu konuda yaptığı çalışmalara sonunda yine bu tespitin yapıldığı görülmektedir. Öyle ki belli bir işletme şartında kabin içi ses basıncı seviyesi değeri daha yüksek görünmesine karşın, ortamdaki sözlerin anlaşılabilirliği daha başanlı bulunmuştur. Seste genlik kadar, zaman ve frekans dağılımlarının da uygunluğu ve memnuniyeti etkilediği doğrulanmıştır. Otomotiv Anabilim Dalı'nda bu çalışmanın ardından biri metodizasyonu oluşturmak ve adaptasyonu sağlamak, diğeri ise lastik ses kalitesini değerlendirmek üzere iki test programı daha gerçekleştirilmiştir. Lastik ses kalitesi testlerinde kabin içinde çift taraflı mikrofon kullammımn yanısıra arka lastik önü ses kaydının yapılmış olması dikkat çekici sonuçlar elde etmeyi sağlamıştır. Lastik sesinin yoğunlaştığı frekansların, lastik sesinin kabin içi ve dışındaki seviye farkının ortaya konduğu ölçümlerde, psikometriklerle yapılan analizler de bazı farklı bilgiler vermiştir. Keskinlik eğrileri lastik sesindeki yüksek frekanslı bileşenlerin çokluğunu gösterirken; Artikülasyon İndeksi yeniden dinleme sürecinde farkedilen ancak ses basıncı seviyesinde yakalanamayan bir 4.4 kHz bileşenini ortaya çıkarmış; gürlük kabin içindeki sesin algılanan yüksekliğinin yeterli konfor seviyesinde olduğunu göstermiştir.
  • Öge
    Çekici araç motorları için Türkiye kullanım koşullarını temsil eden seyir çevrimi oluşturulması
    (Institute of Science and Technology, 2014) Ünal, Fatih ; Soruşbay, Cem ; 356022 ; Automotive
    Ağır taşıtlar; Motorlu taşıtlar; Otomobil kullanımı; Taşıt motorları; Ticari araçlar ; Ürün yaşam eğrisi; İçten yanmalı motorlar
  • Öge
    Taşıtlarda yakıt sarfiyatına etki eden faktörler ve yakıt sarfiyatının belirlenmesi
    (Fen Bilimleri Enstitüsü, 1991) Yelkencioğlu, Adnan ; Güney, Ahmet ; 14367 ; Otomotiv
    İki ana Konu üzerine hazırlanan bu çalışmada, İIk iki bölümde yakıt sarfiyatına etki eden faktörler ele alınmış, literatüre dayan genel bilgiler verilmiştir. Taşıta etkiyen Kuvvetler belirlenerek, bu fiziki karakteristiklerin etkime oranları tanımlanmıştır. Bu bağlamda motor ve taşıta ait etki faktörleri ayrı ayrı ve detaylı bir biçimde incelenmeye çalışılmıştır. Bu inceleme yapılırken ileride yapılabilecek çalışmalara konu olabilir düşüncesiyle, konunun tarihsel gelişimi, hangi parametrelerde sınırlara gelindiği ve hangilerinde bir takım gelişmeler beklendiği belirtilmiştir. Çalışmanın diğer bir konusu olan yakıt sarfiyatının tespit edilişinde ise konu ile ilgili alarak yayınlanmış, uluslararası bir takım standartlar, özüne sadık kalınmaya çalışılarak, Bölüm 3.'de verilmiştir. Tanımlanan bu standartlardan SAE ve BİS standartları esas alınarak, BMC firmasının ürünü olan bir kamyon modeli ile testler gerçekleştirilmiştir. Alınan sonuçların modelin yakıt sarfiyatını ifade ettiği iddiası yoktur. Bölüm 5.'de ise, standartlarda belirlenen ancak test yolunda uygulanması çok güç olan seyir çevrimleri neticesi yakıt sarfiyatını hesaplamayı mümkün kılan bir program hazırlanmıştır. Program kullanılan araca ve motoruna ait belirli temel değerler verildiğinde rölanti, ivmelenme, sabit hızla hareket ve yavaşlama kombinasyonlarından oluşan bir çevrim boyunca taşıtın yakıt sarfiyatını hesaplamaktadır.
  • Öge
    Diesel motorlarında yanma kanununun bilgisayar modellemesi
    (Fen Bilimleri Enstitüsü, 1990) Gencay, Uğur ; Ergeneman, Metin ; 14288 ; Otomotiv
    Heat engines can be classified as the extemal-combustion typfe in which the vorking fluid is entirely separated from the fuel-air mix­ture and the intemal-combustion type in which the working fluid con­sists of the products of combustion of the fuel-air mixture itself. At the present time the reciprocating intemal-combustion engine and the steam turbine are by far the most widely used types, with the gas turbine in wide use only for propulsion of high-speed air­craft. A fundamental advantage of the reciprocating intenal-combus- tion engine over power plants of other types is the absence of heat exchanger in the working fluid stream. The advantages of the reci- procating intemal-combustion engine are of especial importance in the field of land transportation, where small weight ar>d bulk of the engine and fuel are always essential factors. In the study of thermodynai Trics the efficiency of a cyclic process (that is,a process which operates on a given aggregation of materi­als in such a way as to return it to its original state) is defined as - 'w/JQ’(1) vhere: efficiency w : useful work done by the process J : Joule's law coefficientQ': heat which flows into the system during the process Intemal-combustion engines operate by burnjLng fuel in, rather than by adding heat to, the working medium, which is never returned to its original state. In this case, therefore,the thermodynamic de­finition of efficiency does not apply. However, it is convenient to use a definition of efficiency based on a characteristic quan­tity of heat relating to the fuel. The method of determining this value, which is called the heat of combustion of the fuel, is somewhat arbitrary, but it is generally accepted in work with heat engines. Now the efficiency of any heat engine may be defined by the following expression :•0 = N / J H(2)'. I c where N : power Mj.: mass of fuel supplied per unit time H:heat of combustion of a unit mass of fuel c It is obvious that the fuel consumption and the contents of ex­haust gas emissions of an intemal-combustion engine depends on its actual combustion process which still remains as a problem regarding difficulties in predicting the heat release pattern. Since .the combustion of a spark-ignition engine and compression- ignition engine differs widely in the physical aspect of the phenomenon the study of their combustion process is to be held separately.In this thesis general acknowledgements available on the combus­tion process of the Diesel engines (the usual commercial form of the compression-ignition engine) has been firstly discussed then an approach to the modelling of the heat release rate has been performed by using the theory of WIEBE function.The theory of the Wiebe function is based on the Chain Reactions which occurs during the combustion process in a diesel engine and starting from - dN = n .d N(3) e the basic equation of chain reaction theory, where dN : Differential of the amount of the combustible material molecules dN : Differential of the amount of effective nucleus available e in the combustion process during the time interval t, t + dt n : A proportion factor we obtain the expression x = 1- exp [c (riYz )m +(A) which is the most convenient form of a Wiebe function for use in computation of the heat release rate.Since the combustion process in a diesel engine is described by two distinct phases,explosion combustion and diffusion combustion two Viebe functions have been used during the studies of the mathematical modelling. An important quantity of fuel mixture prepared during the ignition delay period leads to the formation of the explosion combustion which is also named as uncontrolled combustion by Ricardo because of its extremely high rate of burning. The rate of burning in this phase directly depends on the ratio of ignition delay to injection period. An increase in this retio by keeping all the other parameters cons­tant causes the rate of burning to rise. The most dangereous situation for a diesel engine in its combustion phase is the deformation of the explosion combustion . into an intermittent type of combustion which is an unwanted form of combustion in an ideal diesel cycle. The second phase in a diesel combustion is the diffusive combustion which is also called controlled combustion. This phase is assumed to start from the maximum pressure point to the tail of combustion. The rate of burning in the diffusive combustion is moderate compared to the explosion combustion and in seme cases so low that some local ex­plosion combustion phases occur : during the second phase because of relatively high rate of mixture prepared at local points. An other phenomenon in the diffusive combustion phase is tail of combustion which causes a decrease in the efficiency of the combustion. The tail of com­bustion mainly forms because of the heterogenities in the richness of mixtures and is considered as an abnormal type of combustion.There are a number of models which involve the rate of heat release in diesel combustion based on some emprical formulations. It is possible to classify these models into three groups such as ; single, double and multi regional combustion . modelling. From these models it is possible to define lyn's, Whitehouse-Way and Grigg’s models as most conventional methods for predicting heat release pattern of a given diesel engine. But, since such models are based on some -emprical formulations they do not suit to perform highly accurate computations of heat release. An algorithm has been established to perform estimation of the Viebe function parameters (m and Y ) for a given diesel engine vith a known pressure and temperature diagrams in the algorithm the least Squares Polinomial Approximation method has been used as a curve-fitting operation during which linearisation of the exponantial form of Wiebe function and the necessity to shift data points (because of few number of data point available) were two main problems to be solved. By analyzing some practical results obtained from the computer program (written in Quick-Basic language) which represents the algorithm it is possible to conclude that :The algorithm proposed is capable to perform the computation of the heat realease pattern of a diesel engine. Some additional work is to be carried out to : Introduce Ignition Delay theory to combustion computations Improve the linearization system of Viebe function to obtain a polinomial form of higher degree.Combine the algorithm with a computer program of a complete cycle simulation of a diesel engine.